İslâmî İlimler Dergisi, Yıl 3, Sayı 2, Güz 2008 (279-283) KİTAP TANITIMI Ömer Faruk Yavuz, Kur an da Sembolik Dil, Ankara Okulu Yay., Ankara 2006, 423 s. * İsmail Çalışkan1 Kur an ın tercüme edilmesi ve tefsiri kısacası onun anlaşılması ile ilgili yeni bilimsel araştırmalar içinde dilbilimsel konulu çalışmaların yoğunluğu dikkat çekmektedir. Bu, Kur an ın daha sağlıklı tefsir edilmesi bakımından önemli bir gelişmedir. Zira ana dili Arapça olmayanların onu kendi dillerine uyarlanmış dilbilim, belagat (mecaz, sembolik anlatım, deyimsel anlatım, çokanlamlılık, anlatım üslubu vs.) ve kavram çalışmaları ile daha iyi anlama düzeyine ulaşacaktır. Ömer Faruk Yavuz un kitabı bu anlamda şimdiden özgün yerini almış bulunmaktadır. Sayın Yavuz un telif etmiş olduğu Kur an da Sembolik Dil adlı kitap, Giriş kısmı hariç üç bölümden oluşmaktadır. Yazar, Giriş te araştırmanın esasları ile ilgili bazı standart açıklamalara yer vermiştir. Konuların bölümlemesinin dengeli bir dağılıma tabi tutulduğu kitabın birinci bölümü tamamen dilbilim ve din diline ayrılmıştır. Yazar burada sonraki bölümlerde Kur an açısından ele alacağı konunun dil açısından teorik temellerini belirlemeye ve açıklamaya çalışmaktadır. İkinci bölüm de ise, önce, dil felsefesinde belli başlı dil kuramları ve Kur an dilinin yapısını ardından Kur an dilinin mantık yapısını, niteliklerine göre taksim ederek, ayrıntılı bir biçimde incelemektedir. Üçüncü ve son bölümde ise asıl konuya yoğunlaşarak sembolik dil ve Kur an dilinin sembolik örgüsünü tahlil etmektedir. Sonuç ise kitabın geniş bir özeti şeklindedir. Yazarın da Önsöz de belirttiği gibi, Kur an dilini gündelik dilden ayıran özellikler ortaya çıkarılarak, ona uygun dil anlayış/lar/ı ile okunması gerekmektedir. Bu cümle, basit bir açıklama gibidir ama, başta Kur an ın sembolik dili olmak üzere dille ilişkili bütün yönlerini anlamanın çerçevesine dair en temel cümledir. Nitekim yazar, bu mantıktan hareket ederek önce bir altyapı oluşturmaya çalışmış, bu amaca yönelik olarak birinci bölümde (s. 17-104) dilbilim ve din dilinin kapsamlı bir analizini yapmıştır. Asıl konu sembol ve sembolik anlatım olduğu için, sırasıyla, sembol ve diğer gösterge çeşitlerini, sembol-anlam ilişkisini ele almıştır. Burada kelimelerin anlamlarını esas * Doç. Dr., Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi, icalis@cumhuriyet.edu.tr
280 SLÂMÎ L MLER DERG S alarak yapılan düz/asıl anlam ve yananlam (Arapça daki hakîkat-mecâz) ayrımına dikkat çekmek istiyoruz. Doğal olarak Yavuz, yananlam üzerinde durmuştur, çünkü mecâz, kinâye, tevriye gibi ifade biçimleri bu kısma dahildir. Hasılı yananlam içinde ele alınabilen ve asıl anlamı dışında başka anlam ve kavramları da yansıtabilen sembolü, Bir şey ile (sözcük, resim vs.) başka bir şeyi ifadede aracılık eden, aracılık ederken de ifade ettiği şeyin yerini tutan şey (s. 81) şeklinde tanımlamıştır. Çok geniş, soyut ve teorik olduğundan okuyucuyu asıl konuya ne zaman gelineceği noktasında beklentiye sokmasına rağmen bu bölüm ve ikinci bölüm, oldukça yararlı içeriğe sahiptir. Bu iki bölümün asıl kazanımı ise, İslam literatürü ile sınırlı kalınmayarak özellikle çağdaş dil çalışmalarının (Wittgenstein, Saussure, Rickman vs.) sonuçlarından da yararlanarak bir teori ortaya konulmaya çalışılmasıdır. İlim insanlığın ortak malı olduğuna göre, ötekilerin ilmi bulgularından istifade etmek, ilmi inkişafın gereğidir. Bilindiği üzere tefsirini ilk nüvelerinin önemli bir kısmı dilcilerin eserlerinde (Me âni l-kur ân) ortaya çıkmıştır. Tefsir, haddi zatında dil ile doğrudan bağlantılı bir çalışma alanıdır, tarihsel süreçte de bu minval üzere gelişmiştir. Daha sonraları gerek müfessirler ve gerekse dilciler çok güçlü ve zengin bir dilbilim literatürü miras bırakmıştır. Ne var ki günümüzde artık klasik anlama yönteminin yetersizliği sık sık dile getirilmektedir. Bunu biraz da yeni anlayışlar, düşünceler, bakış açıları ve beklentiler zorunlu kılmaktadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki müslümanlar, Kur an ı anlama ve yorumlama uğrunda güçlü bir temele sahiptirler, ancak yeni gelişmelere de kapalı değildirler. İşte elimizdeki çalışma, klasik miras ile çağdaş araştırmaların kaynaşmasından yeni bir metodoloji (Kur an ı anlama ve yorumlama usulü) üretmenin adımlarından birisi olarak addedilebilir niteliktedir. İşaret ettiğimiz gibi Yavuz, ikinci bölümde (s. 105-230) dil felsefesinde belli başlı dil kuramları ile Kur an dilinin yapısını ele almakta ve özellikle Kur an dilinin mantık yapısını, niteliklerine göre taksim ederek ayrıntılı bir biçimde tahlil etmektedir. Böyle bir tahlil girişiminde ilk karşılaşılacak problem, Allah hakkındaki ifadelerdir. Zira onların konusu, kolayca ve hemencecik kavranamaz. En geniş anlamıyla gayb, Kur an konularının önemli bir kısmını oluşturur, karşısında da beşeri olguların söz konusu edildiği ifadeler vardır. Yazarın da haklı olarak başvurduğu (s. 105-115) gibi konunun içinden gene Kur an ın kendisinin yardımı ile çıkılabilir. O da muhkem ve müteşabih diye ikiye ayıran Al-i İmran suresi 7. ayetidir. Burada din dilinin Allah hakkında konuşmak şeklindeki genel kabul görmüş tanımını çok iyi tahlil edilmediğine kani olduğumu belirtmeliyim. Kanaatimizce bu tanım, Kur an ın bütün muhtevası için geçerli olamayacak niteliktedir. Yazar da bu konudaki çekincesini belirtmiş (s. 99, 104, 108), ancak yeterince tahlil etmeden kabul ettiği izlenimini vermiştir.
Kitap Tanıtımı 281 Gene çalışmada sık sık dile getirildiği gibi, Kur an konularını tasnif ettiğimizde sadece Allah hakkında değil çok geniş ve bir o kadar da çeşitli yelpazede konuştuğu anlaşılır. Sadece bir teklif olarak şöyle demek istiyorum: Kur an, Allah ın kendisi hakkında ve insanla ilgili konuşmasıdır. Elbette buna daha başka unsurlar ekleyerek genişletilebilir. Benzer bir eleştiri de Kur an dilinin muhtevasının mantığını üçe (empirik (tecrübi), eskatolojik ve buluşma (dini tecrübe) mantığı) ayırmasına yöneltilebilir. Anlaşıldığı kadarıyla Kur an muhtevsının tamamını bu üç mantığa taksim etmek oldukça zordur, çünkü, bunlara dahil olmayan kısımlar vardır. O kısımları da kapsayacak bir taksim şekli elbette tesis edilebilir. Bir asırdan fazla bir zamandan beri müslümanlar, Kur an dilinin otantik haliyle anlaşılmasını dillendirmektedir. Böylece onun mantığını, hakkında konuştuğu konuları ve konuşma biçimini daha iyi çözmek mümkün olacağı umulmaktadır. Söz konusu anlamaya yönelik bir çaba olarak kabul edilebilecek olan bu bölümün en önemli kısmı, Kur an Dilinin Mantık Yapısı (s. 114-230) başlığını taşımaktadır. Kur an, bir topluma inmiş, onlarla doğrudan diyaloglara girmiş, problemleri gündeme almış ve çözümler sunmuşsa vs., onun hayali bir konuşma olmadığını tabir-i ahar ile fonksiyonel bir dile sahip olduğunu görmek zor olmayacaktır. Böylece onun neden teşbîhî, temsîlî, mecâzî ve sembolik dile başvurduğunu anlamak da kolaylaşacaktır. Keza İslam tarihinin ilk dönemlerinde selef, fırkalar ve hatta filozoflar onun kullandığı dili çözmeye çalışırken tebarüz eden dil mantıklarının (teşbîhî dil mantığı, tezîhî dil mantığı ve analojik/kıyas dil mantığı) nasıl çalıştığı, avantaj ve dezavantajlarının neler olduğunu görmek mümkün olacaktır. Yazar bunlara ilişkin yeterince malumat sunarken (s. 157 vd.), her bir mantığın Kur an ı anlamada yararlı yönlerini zaman zaman dile getirmiş, bunlar içinde analojik mantığı en sağlıklı yol olarak görmüştür. Analojik (kıyas) mantığı da kendi içinde temsîlî dil, mecâzî dil ve sembolik dil olmak üzere üçe ayırdıktan ve ilk ikisini geniş bir şekilde tanıttıktan sonra üçüncü bölüme geçmektedir. İşaret ettiğimiz üzere ilk iki bölümün çok uzun ve salt teorik oluşu, sıkıcı bir hava oluşturmaktadır. Okuyucuyu bu psikolojiye iten sebeplerden birisi de anlatımların yeterince Kur an dan örneklerle desteklenmemesidir. Kur an dilinin sembolik yapısının etraflıca ele alındığı Üçüncü ve son bölüm (s. 231-381), Din Dili Çerçevesinde Sembolik Dil ve Kur an Dilinin Sembolik Örgüsü adını taşımaktadır. Elbette zevkle ve daha bir dikkatle okuduğumuz bu bölümde, analojik mantığın ve sembolün tanımını yaptıktan ve sembolün özelliklerini belirledikten sonra onu geleneksel, rastlantısal ve evrensel şeklinde üçe ayırmaktadır. Bu ayırım önemlidir, çünkü yazar ileride Kur an da sembolik kapsama giren bütün ifade ve anlatımları bu üç guruptan birisine dahil edecektir. Yine söz konusu tahlilleri yaparken somut anlam, soyut
282 SLÂMÎ L MLER DERG S anlam ve analoji sistemini kullanacaktır. Örneğin, namazın bir parçası olan secdenin somut anlamı ya da somut yönü, insanın tecrübesindeki krallara ve diğer korku ve saygı duydukları varlıklar karşısında yaptıkları hareket (form); soyut anlamı ise Allah a itaat, tazim, saygı gibi anlamlardan oluşan gerçekliktir. Secdenin soyut ve somut anlamları arasında sıkı bir analoji vardır. Şöyle ki, fizik dünyada bu sözcüğün anlamları ve hareket biçimi, bir kişinin huzurunda bulunuşu, itaati, övgü ve tazimi göstermektedir. Bu anlamlar aşkın varlık olan Allah huzurunda hissedişi, itaati, övgü ve tazimi yansıtmaktadır (s. 322-25). Yazar, işte bu açıklama yöntemini kullanarak müteşabih ve muhkem alan sembollerini ele almaktadır. Müteşabih alan sembolleri, bütün gaybi nitelikli semboller olup öncelikle ve ağırlıklı olarak Allah ın isimleri ve sıfatlarını, sonra da melek/ler, şeytan/lar ve ahiret (cennet, cehennem) hakkındaki ifadeleri içermektedir. Muhkem alan sembolleri ise ibadetler, kutsal varlıklar, kıssalar ve huruf-u mukattaadan oluşmaktadır. Bunlar da kendi içlerinde çeşitli guruplara ayrılmaktadır. Söz gelimi kutsal varlıklar, şahıs isimleri (muayyen şahıslar-muayyen olmayan şahıslar) ve kozmik varlıklar olarak başlıca ikiye; yine kıssalar tarihi ve temsili olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İlk iki bölümde kurgulanan teorinin güzel bir uygulamasının görüldüğü bu bölüm, bol bol örneklerle de zenginleştirilmiş ve anlaşılır kılınmıştır. Hemen şunu hatırlatmalıyız ki, sembol ve sembolik anlatım Kur an bağlamında kullanıldığında genellikle kuşkulu bir yaklaşım sergilenmektedir. Nitekim daha önceleri buna dair bazı tartışmalar ehlince malumdur. Ancak Kur an da Sembolik Dil, sembolik anlatımı makul bir çerçeveye oturtarak aynı zamanda bu konudaki aşırı ihtiyatlı ve hatta kuşkulu yaklaşımların yersizliğini de gösterebilecek mahiyettedir. Ayrıca, bu yöntem ile Kur an ın söylemek istediği bir çok şeyi daha iyi kavrama imkanı elde edilebilecektir. Son yıllarda mesaj olarak değerlendirilen şey, sembolik anlatımın kavranması suretiyle yeni bir anlama ve kavramaya götürebilecek istidada sahiptir. Böylece Kur an ın iman, ibadet, ahlak, ahkam, kıssalar, ahiret vs. bütün konularına ilişkin kapsamlı bir anlamaya yardımcı olabilir. Sonuç olarak bir tefsir metodolojisine sahip olup olmadığımız tartışılırken aslında kapsamlı bir metodolojinin olup olmadığının kastedildiğini söylemeyi zaid addediyorum. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi sonuç kısmı, kitabın geniş bir özetidir. Araştırmanın muhtevasını özlü bir şekilde anlamayı sağlamak gibi bir avantajı takdim etmesine rağmen, kanaatimce, fazlasıyla uzun bir özet olmuştur. Sayın Yavuz da buna dikkat çekmiştir (s. 398). Şu halde o, s. 3977-98 de kısmen değindiği gibi, burada sembolik dilin Kur an ı anlamaya olan ve olabilecek katkılarını, bu alanda daha ileri aşamalarda nelerin yapılabileceği gibi ufuk açıcı ve araştırmacının ulaştığı özgün sonuçlara ağırlık verseydi daha yararlı olurdu diye sesli düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Kitap Tanıtımı 283 Son olarak, bu araştırmayı, geleneksel dil felsefesini aşma, daha yumuşak bir ifadeyle genişletme girişimi olarak görüyoruz. Doğu ve batı dil anlayışlarının sentezi olarak da görülebilecek olan çalışmada, sentezin teorik kısmı ekseriyetle çağdaş batı dil felsefesi, pratik örnekleri de, doğal olarak, çoğunlukla İslam düşüncesinden seçilmiştir. Acaba kendi kültür evrenimizden hareket ederek teoriyi de ağırlıklı olarak İslam düşüncesine dayandırsaydı, nasıl bir sonuç çıkardı? Muhtemelen yazar böylesi bir sorunun cevabının, daha önce yapılmış çalışmaların bir benzeri olacağı şeklinde düşünmüş olacak ki, klasik tasnifi esas almamış, ancak onun çerçevesini de korumaya özen göstermiştir. Şüphesiz dil açısından Kur an üzerine Türkçe de yapılmış çok çalışma vardır. Başta elimizdeki kitap olmak üzere son dönemdeki çalışmaların daha fazla derinliğe ulaşması, bu tür araştırmaların geleceği açısından ümit vericidir. Dolayısıyla, bu araştırmayı, başta öğrenciler olmak üzere meal ve tefsir ile ilgilenen herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap olarak görüyorum.