Allah indinde DİN Ahmed Bâki

Benzer belgeler

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

BİZ, MELEKLER - DRUNVALO

1- Aşağıdakilerden hangisi suhuf gönderilen peygamberlerden biri değildir?

...Bir kitap,bir mesaj!

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla


Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Arkadaşınız UNITE OGRENCI RAPORLARI VE YANIT KAĞITLARI. ICI P.K. 33 Bakırköy / İstanbul

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

PDR ÇALIŞMALARIMIZ. 3. Sayı / Şubat - Mart 2016 ŞUBAT AYI ANA SINIFI ETKİNLİKLERİMİZ ŞUBAT AYI. sayfa 2. SINIF ETKİNLİKLERİMİZ. 2 de. sayfa.

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.


Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Sunu. Bilincinizle, evren arasındaki dinamik ilişkiyi keşfetme yolculuğuna hazır mısınız?.. Ahmed Bâki

Mutluluk nedir? Kenan Kolday

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

Temel Kavramlar Bilgi :


KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Birinci İtiraz: Cevap:

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

Dua edelim: I.Korintliler 1:30, Efesliler 2:10

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Zikir hareketleri, 1 li, 2 li, 3 lü ve 4 lü ritmlerden kuruludur. Bu ritmler, kendi içlerinde değişik hızlarda uygulanır.

Bodrum da Can Arif Semineri

Kur an ın Özellikleri

Yaşamımızdaki Referans,

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

YILI ERMENİ OKULLARI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

Muhammed Salih el-muneccid

Question. Kur an ın (Defaten Ve Tedricî) İnişi. Dr.İbrahimiyan

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN OKUM VE TECVİD VIII İLH

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

TEST ÇÖZME TEKNİKLERİ

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KURAN IKUMA VE TECVİD II İLH

KAİNATTA DÜZENDEN DÜZENE

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ (18 Ocak Mart 2016)

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Daha iyi, daha sorunsuz, daha kolay, daha cazip, daha ekonomik olana ulaşabilmek içinse;

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.

3. SINIF PYP VELİ BÜLTENİ. (13 Şubat- 24 Mart 2017)

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

ÖN SÖZ fel- sefe tarihi süreklilikte süreci fel- sefe geleneği işidir

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

DİNLER TARİHİ DERSİ ÖĞRETİM ROGRAMI

ZAMBAK 7.Sınıf Din Kültürü Konu Başlıkları

ÖZELLĠK GÖSTEREN BĠR TÜMELLĠKTĠR.

İŞVERENLERİN ÇALIŞANLARDAN BEKLENTİLERİ

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu AİLE İÇİ İLETİŞİM

İnsanın zihin altına yerleşmiş olan not defteri..gördüğü,duyduğu hatta hissettiği şeylerin depolama sistemi

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Transkript:

1 Sunu Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken şey, Müslümanlığı değil, İSLÂM ı anlamaya, yani Evrensel Sistem ve Düzeni 'OKU'maya çalışmaları- dır. Kur an a göre dinler yoktur, tek DİN vardır, ki İslâm ismiyle tanımlanan o tek DİN dir. ALLAH indinde DİN, İslâm dır hükmünü, bir tanrının, sayısız dinler arasından seçtiği ve geçerliliğini kabul ettiği favorisi gibi algılamak son derece ilkelliktir! Değerli OKU R, Yukarıdaki sözler Ahmed Bâki ye aittir. Bu kadar değerli sözlerden sonra sizleri, bu e-kitapla başbaşa bırakmak boynumuzun borcudur! Dileğimiz size yararlı olabilmek... Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerine getirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz; Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa... - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - Allah indinde DİN Ahmed Bâki http://ferid_hakki.sitemynet.com tarafından derlenmiş ve size e-kitap olarak sunulmuştur. Aralık-2004 Kaynak: www.ahmedbaki.com yorumsuz bildiri ------------------------------------------------------ İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuz yoktur. Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız. Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginin girebileceği bir alan, bir boşluk yaratmaktır. Düşüncenin Yeni Dünyası yorumsuz http://ferid_hakki.sitemynet.com 1

2 İçindekiler Allah indinde DİN Ahmed Bâki Sayfa İslâm Diye Neyi Kastediyoruz 3 İslâm Birçok Din den Birisi Mi? 3 Nebi ve Rasûllerin Açıkladığı Evrensel Sistem 4 Yeni Bir Din Neden Asla Gelemez 5 Kur'an Kıyamete Kadar Nasıl Değişmeden Kalacak 6 Kur'an Nerede Yazılı 7 Neden Çok Sayıda DİN Yoktur 8 İslâm ın Kapsamı 9 Nebi ve Rasûller, Ehl-i Kitap ve DİN 10 OKU nan Kitap ve Evren 11 Tek DİN e İman Etmek 12 DİN Neden Gelmiştir (!?) 13 DİN i Neden Yaşamdan İzole Edemeyiz 14 Neden OKU mak Zorundayız 15 OKUYABİLMENİN Koşulu Nedir 16 Dünyaya Anlatamadığımız Gerçek 17 Kur'an Neden Şüphe Olmayan Kitaptır 18 Kur'an'ın Vahiy Esasına Dayanması Ne Demektir 19 Neden Rabbin Adıyla OKU 20 DİN i Bilmek Kendini Tanımanın Koşuludur 22 Ahıret (Ölümötesi) Nerededir 23 Ölümü Tadan Kişi Nereye Gider 24 Ücretsiz Yayın Listemiz 26 2

3 Allah indinde DİN İslâm Diye Neyi Kastediyoruz Christ, İngilizce de İsa aleyhisselâma verilen addır. Dolayısıyla, Christian kelimesine karşılık kullandığımız Hristiyan, İsevi demektir; İsa aleyhisselâm ın öğretisi ışığında yaşam sistemini değerlendirmeye çalışan anlamına... Benzer şekilde, Musevi de, Mûsa aleyhisselâm ın öğretisine tâbi olanı tanımlayan kelimedir. Hristiyanlık (İsevilik) ve Musevilik kelimeleri bu tür anlayışları tarif eder. İslâm ise, bu tür bir yapılanmadan farklı olarak, Allah ismiyle işaret edilen Sınırsız Tek indindeki, herşeyi kapsayan evrensel sistem ve düzenin adıdır. Kur an-ı Kerim, bunu, Allah indinde din İslâm dır diye vurgular. Hristiyan, Musevi ve Müslüman topluluklardan bahsedebilir, bununla birlikte bu toplulukları veya Hristiyanlık, Musevilik ve Müslümanlık anlayışlarını birbirleriyle mukayese edebiliriz. Ancak, İslâm toplumu, İslâmi idare, İslâmi kıyafet, ılımlı İslâm, siyasal İslâm, benim İslâmım, ötekinin İslâmı gibi tabirleri duyduğumuzda, bu tabirleri kullananın, İslâm ile Müslümanlık kelimelerinin aynı kavramlar olmadığını değerlendiremeyişine hükmederiz, doğal olarak. Çünkü, bunların hepsi kişilerin müslümanlıklarıdır, İslâm ise orjin ve tektir; türevleri olmaz! İslâm ile Müslümanlık kavramlarını birbirlerinden iyi ayırt etmeyi başarabildiğimiz ölçüde, din konusunda yaptığımız sorgulamalardan doğru sentezlere varmamız kolaylaşacaktır... İşte o zaman görürüz ki, Müslüman toplulukların da, İsevi toplulukların da, Musevi toplulukların da asıl sorunu ve yapması gereken, Müslümanlığı değil, İSLÂM ı anlamaya, yani Evrensel Sistem ve Düzeni OKU maya çalışmalarıdır. İslâm Birçok Din den Birisi Mi? Din konusunu genelde toplumsal bir şartlanma olarak ele aldığımızdan dolayı çok önemli bir gerçeği gözden kaçırıyoruz: İslam, yeryüzündeki sayısız dinlere ilaveten gelmiş bir başka dinin adı değildir! İslâm, İslâm ın ne olduğunu açıklayan Kuran-ı Kerim e göre, Allah indinde Din in adıdır. Bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışalım! 3

4 İslâm Diye Neyi Kasdediyoruz başlıklı yazımızda işaret ettiğimiz üzere, Hristiyanlık (İsevilik), Musevilik gibi bugün toplumların din diye bildiği kelimeler, aslında bildirimi yapan Nebi ve Rasûlün öğretisine atfen kullanılan kelimelerdir. Burada şu önemli noktaya dikkat edelim: Bu isimler, DİN i açıklayan Nebi ve Rasûllerin, açıkladıkları DİN için kullandıkları tanımlamalar değil, bildirimi yapan Nebi ve Rasûllerin kendilerinden sonra, toplumlar tarafından isimlerine izafeten türetilmiş adlardır. Oysa, Nebi ve Rasûllerin hepsi, yani Nuh aleyhisselâm da, İbrahim aleyhisselâm da, Mûsa aleyhisselâm da, İsa aleyhisselâm da, Muhammed aleyhisselâm da, hepsi, insanlara DİN i açıklamaya çalışmışlar ve yaşadıkları günün şartlarında dillendirebildikleri kadar DİN i anlatmışlardır. İşte, insanlık tarihinin en eski çağlarından beri, bütün Nebi ve Rasûllerin insanlara açıklamaya, bildirmeye çalıştıkları bu orjin ve tek DİN i, Kuran-ı Kerim, İslâm kavramıyla tanımlamıştır. Dolayısıyla, esasta tek bir DİN vardır ve İslâm, bu DİN in adıdır. Kur an-ı Kerim i bildiren Hazreti Muhammed aleyhisselâm, Bugün DİN inizi kemale erdirdim ifadesiyle, insanlık tarihi boyunca tüm Nebilerin ikmal etmeye çalıştığı DİN in açıklanması sürecinin tamamlandığına işaret etmiş ve dolayısıyla, DİN denen sistemi, tebliğ etme işlevi olan Nübüvvet de, DİN in TAM olarak açıklanmasıyla son bulmuştur. Kur an-ı Kerim in tanımıyla İslâm dan bahsediyoruz; toplumların adetleriyle harmanlanmış Müslümanlık larla karıştırılmaya! Nebi ve Rasûllerin Açıkladığı Evrensel Sistem Galaktik yapıları oluşturan akıl almaz azametteki enerji kütlelerinden, atomaltı düzeydeki bilinç titreşimlerine kadar, semâda ve arzda ne varsa, her şey evrensel tek bir Sistem kapsamında yeralır ve hepsi de bu sistemde varoluş gayelerine göre yapmaları gerekeni yerine getirirler. Kur an-ı Kerim de İslâm kelimesiyle tanımlanan, her şeyin varoluşu itibariyle teslim olduğu ve asla kapsamı dışına çıkılması mümkün olmayan bu tek Evrensel Sistemdir, ki bu DİN dir. Hazreti Muhammed aleyhisselâmın, İsa aleyhisselâmın, Mûsa aleyhisselâmın, İbrahim aleyhisselâmın velhasılı bütün Nebilerin, yaşadıkları günün koşullarında dillendirdikleri, Sınırsız ve Sonsuz Tek'in koyduğu, evrende, her an, her zerrede yürürlükte olan aynı SİSTEM ve o sistemin hükümleridir... 4

5 Hepsi, o Tek'e işaret etmişler ve o Tek'in sistemini açıklamaya çalışmışlardır; kendilerinden sonraki değişik yorumlardan beri olarak... Şu gerçeği hatırlayalım ve iyi değerlendirelim: Bütün Nebi ve Rasûller, kendilerinden önce inzal olunanı da, irsal edeni de mutlaka tasdik etmişlerdir! Dolayısıyla, ne bir Nebi ve Rasûl tarafından insanlara bildirilmiş ayrı bir din sözkonusudur, ne de dünyaya ayrı ayrı dinler gönderen bir tanrı veya farklı tanrılar!.. Asl olan, O TEK ve evrende yürürlükte olan, hepimizin tâbi olduğu, o Tek in SİSTEM ve DÜZENİ ile, bu gerçeğin ÖZE ERENLER tarafından kendi yaşadıkları ortam ve şartlarda dile getirilmesidir. Kur an-ı Kerim in vahyi ile açıklanma süreci tamam olan ve nihayet İslâm kavramıyla tanımlanan, işte tüm Nebi ve Rasûllerin açıklamaya çalıştığı bu tek Evrensel Sistemdir. DİN diye işaret edilen bu EVRENSEL SİSTEMİ, bilinmeyen yönleriyle Web Sitemizdeki eserlerden okuyun! Her öğrendiğinizle yaşama bakışınızın ve dünyanızın değiştiğini göreceksiniz! Yeni Bir Din Neden Asla Gelemez DİN ile ilgili birçok konu, çoğu zaman, mükafatı hakedebilmek için insanların önündeki seçeneklere getirilen yasaklar gibi yanlış algılanmıştır! Bu yanılgının sebebi, DİN in insanlara yasaklar getirmediğinin, oysa, insanın tâbi olduğu EVRENSEL SİSTEMİ açıkladığının anlaşılamamasıdır! Nübüvvetin son bulması EVRENSEL SİSTEM ve düzenin gereğidir, insanların önündeki seçeneklere getirilmiş bir yasak değildir! Çünkü, DİN i açıklama işlevinin hitam bulması, sistemin esaslarının TAM olarak açıklanmasının (hatm olunmasının) tabii sonucudur!.. İSLÂM dan başka DİN gelmeyeceği, EVRENSEL SİSTEMİN hükmüdür; bir yasak maddesi değildir! Neden İslâm dan başka DİN gelemez?.. Çünkü DİN kelimesiyle işaret edilen sistem, gerçekte tektir! Nebi ve Rasûllerin en eski çağlardan beri, yaşadıkları ortam ve zamanın şartları içerisinde kendilerinden önce inzal olunanları tasdik ederek insanlara açıklamış oldukları tüm öğretiler, aynı DİN in anlaşılmasına yöneliktir. Nebiler ve Rasûller, ortak bir 5

6 işlevi yerine getirmişler, ancak, toplulukların yorumlamalarından farklılıklar doğmuştur. DİN in, evrende yürürlükte olan sistemi açıklamasından dolayı, Kur an kıyamete kadar bâkidir denmiştir. Kur an ın açıkladığı DİN, yani EVRENDEKİ SİSTEMİN HÜKÜMLERİ, evren varolduğu sürece varolmaya devam edecektir!.. Yaşamda bir sisteme tâbiyiz ve o sistemi açıklayan tek bir DİN vardır; dolayısıyla ne yeni, ne de başka bir DİN yoktur, olamaz! Her devirde günün şartlarına göre yenilenen, o DİN in anlaşılmasıdır. Bunu anladığımız zaman, İslâm kelimesiyle, korunmaya muhtaç bir dine(!) değil, ANLAŞILMASI gereken evrensel sisteme işaret edildiğini de farkederiz! Kur'an Kıyamete Kadar Nasıl Değişmeden Kalacak Din konu olduğunda farkedemeden içine düştüğümüz en önemli hatalardan birisi, konuları yaşadığımız zamana ait şartlandığımız sınırlı yerel bakış açımızla ele alıp ölçmeye, değerlendirmeye çalışmak; sonra da bu yargılarımızın sınırları içerisinde vardığımız göresel çıkarımları mutlak gerçekler sanarak konuyu anladığımızı varsaymaktır... Oysa, yapmamız gereken ilk iş değerlendirmelerimize başlarken ele aldığımız kelime ve kavramların geldiği günün ortam ve şartlarında ne ifade ettiğini, neye dair kullanıldığını düşünüp anlamaya çalışmaktır... Ki, en azından, evrensel olması bir yana, geniş bir bakış açısını değerlendirebilmiş olalım... Kur an denince bugün çoğumuz sayfalardan ibaret ciltli bir kitabı canlandırırız gözümüzde hemen! Oysa, Kur an ı bildiren Hazreti Muhammed aleyhisselâm ın bildirimi yaptığı devirde bu şekilde elde dolaşan bir ciltli kitap mevcut değildi! Ancak, elbette Kur an kelimesini içeren her bildirimi bugün olduğu gibi o gün de geçerli idi ve bir gerçeğe işaret ediyordu... O halde, önce Kur an ismi ile gerçekte neye işaret edildiğini, bu kavramın neye dair kullanıldığını farketmeye çalışalım! Öte yandan, Kur an ın zamanüstü olma özelliğini hatırlayalım! Ve bu bakış ile Kur an ın sonsuza kadar bâki olması anlamındaki hadisin işaret ettiği mânâyı ele alalım şimdi. Kur an ın kalıcılığı, muhakkak ki hayret edilecek birşey olmaktan çok, esas olarak üzerinde düşünülmesi gereken EVRENSEL SİSTEM ve düzenin bir gereğinin ifadesidir!.. DİN in, evrende yürürlükte olan sistem olduğunu, evren varolduğu sürece bu hükümlerin varolmaya devam edeceğini 6

7 değerlendirip kabul ettiğimizde görürüz ki EVRENDEKİ BU SİSTEMİN HÜKÜMLERİNİ BİLDİREN Kur an da, bu varlık devam ettiği sürece varolmaya devam edecektir. Fiziksel anlamda ciltli sayfalar değil kıyamete kadar değişmeden kalacak olan; Kur an ismiyle işaret edilen mânâ yapı, yani evrende yürürlükte olan hükümleri, kanunlarıdır. Bunu, dar anlamda sadece o mânâların dile geldiği kelimelerle yazılmış nesnel bir kitabın saklanacak olması diye algılamayalım... Kur an-ı Kerîm in mânâ içeriği ve rûhu itibariyle değişmez evrensel Sistem ve Düzen olan Sünnetullah ı açıklaması ve Allah sisteminde asla değişiklik olmaması itibariyle kıyamete kadar kalıcıdır. Öze erenlerin, geçmişte de gelecekte de nasiplerince okuyacakları aynı ve tek sistemi, tek DİN i bildiren ümmül kitap, kitapların anasıdır O! Kur'an Nerede Yazılı İnsan ile ikiz kardeş olduğu bildirilen Kur an ın, levh-i mahfuzda olması âyeti, O nun ötemizde değil, yaşadığımız sistemin özünde, temelinde, varoluşunda, bir diğer deyişle, herşeyin vukuundan evvel, ezelde mevcudiyetinin; dolayısıyla zamanüstü kitap oluşunun işaretidir. Nebi ve Rasûllere inzal olan kitap, DİN i, yani ANLAŞILMASI gereken evrensel sistemi açıklar! İnzal, yukarıdan aşağıya doğru değil, özden varlığa doğru, yani atomaltı düzeyin derinliğinden maddeye doğru gerçekleşir. Burada bir an varlığın özüne doğru bir zum yapalım ve konuya çağdaş bilimsel değerlendirmeler ışığında gözatalım... Atom fiziğinde, maddenin derinliğinde gözlemlenen nihai parçacıklar dünyasının, daha derin atomaltı düzeylere inildiğinde, artık daha küçük başka parçacıklara ayrıştırılamaz duruma geldiği gözlenmiştir. Hiçbir şeyin ayrı ayrı birimler olarak henüz bir varlığı olmadığı o düzeyde, tüm varlığın sadece, herşeyin oluşması muhtemel sınırsız bir olasılık dalgaları okyanusundan ibaret olduğu görünmektedir... Bu evrenin ortaya çıkışı ise, o olasılık dalgalarının ancak gözlemci insan bilinci tarafından, belirli özellikler şeklinde kavranmasıyla gerçekleşmektedir... Burada bu konunun derinliğine girmeyeceğiz! Ancak ortaya çıkan şu ki, bizim çokluk görüntüsü ile içinde yaşadığımız bu dünya ve evren, atomaltından bakıldığında olasılık dalgaları diye gözlenen, henüz hiçbir şeyin sınırı ve şekli olmadığı o boyutun, tabiri caizse, belirli bir kodla sistemleşmesi ve çeşitli suretlere bürünmesi sonucunda ortaya çıkmaktadır. 7

8 İşte varlık, varoluşu itibariyle, tümüyle, öz bilinç boyutundaki o ilmi kodla belirlenmiş ölçü ve düzene tabidir ki, evrenin her zerresi, özünde, varoluşunda onun hükmü altındadır! Kur an diye bildiğimiz bu evrensel sistemi açıklayan Kitap, gerçekte ruhu itibariyle bu sistemin işleyişini oluşturan, evrenin geni diyebileceğimiz o şuursal kod ile sabittir ki, levh-i mahfuz ifadesiyle tarif edilen O nun bu değişmez orijin yapısıdır... Bir başka ifadesiyle, Allah ilmindeki hüküm ve takdirin bilgi ve bilinç boyutudur. Evrendeki her oluşum, yaratılmadan evvel onda yazılıdır. Kur an ın, herşeyi kapsayan ve oluşturan Sistemin özünde muhafaza oluşunu ve varolmuş herşeyin O nun hükmü altında olduğunu anlamadan ve kabul etmeden O nun işaretlerini hakkıyla değerlendirmek muhâldir... Eğer O nu bu yönüyle değerlendiremiyorsak, bunu, göresel ve yerel bakış açımızdan arınmamız gerektiğinin işareti olarak anlamalıyız... Neden Çok Sayıda DİN Yoktur Eğer DİN, tâbi olduğumuz sistem olmasaydı da, bir tanrının gönlünü hoş etme uğraşı olsaydı, o zaman o tanrının değişik istekleri, değişik emir ve yasakları; buna karşılık, insanların da ona göre değişik dinlere veya o dinlerden favori olanına uyma mecburiyeti sözkonusu olabilirdi! Ne var ki, insanların yönelimi neye olursa olsun, yaşam sistemine dair, Modern Bilimin de kanıtladığı temel bir gerçek var: Gözün görebilme kapasitesinin gerisinde, atomaltı düzeyde, varolan tüm nesneler birbiriyle ilintili ve hiçbir şey temeldeki bütünden bağımsız bir varlığa sahip değil!.. Dolayısıyla, evrende işleyen komple bir sistem ve o sistemin gereği olarak yaşananlar sözkonusu!.. Kur an-ı Kerim, kapsamında varolduğumuz bu sistemin realitelerini anlayıp veya bildirilenlere iman edip, ona göre gereklerini yerine getirmemiz için, işaret edilen gerçeklere yönelmemizin zaruretini vurgular! Bütün Enbiyanın ve Evliyanın bildirdiği de, sonuçta, sistemin değişmez aynı realiteleridir! Kur'ân-ı Kerîm de bu değişmez, evrensel Sistem ve Düzene Sünnetullah da denir ve Allah sisteminde asla değişiklik olmaz âyetiyle bu önemli temel gerçek vurgulanır. Bu durumda, yeryüzünde, adına din denen çok sayıda farklı inanç biçimleri nin var oluşunu nasıl açıklayacağız?.. Burada, değerlendirmemiz gereken nokta şudur: Dünya yüzünde mevcut değişik inanç biçimleri, DİN in açıkladığı Evrensel 8

9 Sisteme rağmen varolmuş değillerdir; tam aksine, Evrensel Sistemin gereği olarak ve o Sistemin kapsamında varolmuşlardır!.. Dolayısıyla, İslâm tanımının dışında tutulabilecek evrende hiçbir nesne yoktur ve de olamaz! İnsan hangi hayal ve beklentilerle yaşarsa yaşasın, temelde tâbi olduğu tek bir yaşam sitemi ve onun gereklerini açıklayan tek bir DİN vardır! O halde, takım taraftarı gibi bir dini(!) sahiplenmek yerine, yaşadığımız sistem ve düzeni okumaya, anlamaya, çözmeye ve ona göre gereklerini yerine getirmeye çalışalım! İslâm ın Kapsamı Eğer, toplumsal şartlanmalarımızı, değer yargılarımızı ve hayali beklentilerimizi bir yana bırakarak, Kur'an-ı Kerim'i, evrendeki sistemin bütünlüğünü gözeten bir bilinçle anlamaya çalışırsak, hakikatte değişik dinlerin varolmadığını, temelde Allah indindeki tek DİN in, kulların kapasitesi ve gücü nispetinde algılanmasının ve kavranmasının sözkonusu olduğunu görürüz! Her kişi, Allah ismiyle işaret edilen Sınırsız Tek in Evrende ortaya çıkan Sistem ve Düzeninden ancak algılayabildiği kadarını farkeder ve kavrar!. Böylece de, değişik isimlendirmeler ve hatta değişik inanç biçimleri doğar! Dolayısıyla, aslen, Nebiye iman eden bir kişinin Müslümanlığı, İseviliği veya Museviliği, onun varoluş gayesinin gereği olarak, İslâm kavramıyla tanımlanan DİN den, yani Evrensel Sistem ve Düzenden ne anladığıdır! Kim olursa olsun, nihayetinde her birim, evrendeki değişmez Sisteme tâbidir ve dolayısıyla İslâm tanımının kapsamındadır! Zira... Biz hangi etiketle anarsak analım, varolan her birim, varoluşu itibariyle, Varedeni ve Kapsayanı olan Sınırsız Tek in sisteminde, her an ve her halde Varedenine teslimdir ve kulluk halindedir! Çünkü, varlığını, zaten Varedeninden alır!. DİN in İslâm kavramıyla tanımlanmasının hikmetlerinden biri budur! Bunu hazmedebilirsek eğer, o zaman görürüz ki, Sınırsız ve Sonsuz Tek in sisteminde, Müslümanın da, Musevinin de, İsevinin de, müminin de, münafıkın da, müşrikin de, kâfirin de, kısacası her bir birimin yeri ve varoluşunun bir hikmeti vardır!. Hiç bir şey yersiz değildir! Kur an, sistemde varolanların hepsini, varoluş gayelerini, hallerinin ve yaptıklarının neticesinde nihai varacakları hedefi, Sistem içindeki yerlerini ibretler vererek inananlara açıklar! Bizim üzerimize düşen, kendimiz gibi olmayanları kınamak, dışlamak ve ayrımcılığa gitmek değil, bize açıklanan Allah Sisteminin bütünlüğünü ve bu Sistemdeki yerimizi 9

10 anlamaya çalışmak, dolayısıyla geleceğimizin imarı için bu bilinçle elimizden gelenin en iyisini yapmaktır! Nebi ve Rasûller, Ehl-i Kitap ve DİN Kur an-ı Kerim, insanlık tarihi boyunca gelmiş Nebi ve Rasûlleri ve onlara inzal olanların hepsini tasdik eder... Bütün Öze Erenler aynı sistemi ve aynı DİN i dillendirmişlerdir! Dolayısıyla, her topluluğa gelmiş Nebiler ve Rasûller, onlara inzal olan kitaplar, ancak bildirdikleri çok sayıda dinler değil, açıklamaya çalıştıkları tek DİN vardır!.. Kur an-ı Kerim i bildiren Hazreti Muhammed aleyhisselâm ile DİN in açıklanması süreci tamamlanmış ve DİN, bütün olarak İslâm kavramıyla tanımlanmıştır. Nebi ve Rasûllere, dolayısıyla kendisine açıklandığı kadarıyla onların bildirdikleri kitaplara iman edip, sistemin gereklerini değerlendirmeye çalışan kişi ehl-i kitap diye tanımlanır. Ehl-i kitap ın ortak noktası Nebiye iman dır. Mûsa aleyhisselâmdan anladığı kadarıyla da olsa, İsa aleyhisselâmdan anladığı kadarıyla da olsa, bildirilene iman edip SİSTEMİ OKUMAYA ve yaşamına sistemin gereklerine göre yön vermeye çalışan kişi, ehli kitaptandır. Bizler, Hazreti Muhammed aleyhisselâm ın öğretisi ışığında tüm Nebi ve Rasûllere, onlara inzal olan kitaplara iman ederiz; dillendirdiklerinin evrensel tek DİN olduğu bilinciyle... Ve çevremize, Rasûlullah'ın Allah ismiyle işaret ettiği mânâyı bilmeyi de tavsiye ederiz... De ki: Biz b sırrıyla Allah a ve sana, İbrahim e, İsmail e, İshak a, Yakub a ve evladına inzal olana, Mûsa ya, İsa ya ve Nebilere Rablerince verilene iman ettik, onlar arasında fark gözetmeyiz ve biz Allah a teslim olanlardanız. Kim, İslâm dan başkasını DİN edinirse, bu asla kabul görmez, onun ahıreti hüsran olur. (Al-i İmran: 84-85) Kendisine bildirilen Kitabı OKU ma ve onun hükümlerine göre davranışlarını düzenleme lütfûna ulaşmış kişi, gerçekte dünya yaşamını iyi şekilde değerlendirme ve kurtuluşa erme lütfûna erişmiş olur. 10

11 OKU nan Kitap ve Evren Harflerle yazılı olan nesnel bir kitabın gerisinde, dile gelen kelimeler ve sözler vardır. Dile gelen kelimelerin gerisinde de, zihinde müşahade edilen anlamlar!.. Dünyada sayısız diller olsa da, insanların hepsindeki bilinçte yaşanan anlamlar birdir! Ümm-ül Kitap (Ana Kitap - Kitabın Anası) tabiri, yazılı olmasa da veya ağızdan çıkan kelimelerle seslendirilmese de, evrendeki herşeyin, varoluşu itibariyle tâbi olduğu hüküm ve ölçünün, bilgi ve bilinç boyutuna işaret eder. Şahit olduğumuz alemde ve insanların iç dünyasında her ne oluşum gerçekleşiyor ise, onların tamamı, o zamanüstü Kitapta yazılıdır, her şey orada yazılana göre olupbitmektedir. Gözlemlediğimiz ve yaşadığımız evren, o kitapta topluca yazılı bilginin açılımından oluşan ve o boyutta hükmolunan işleyiş kurallarının yürürlükte olduğu bir sistem, adeta bir yansıma ya da o ilmi kodun bir projeksiyonudur! Hem dünyamızda görünenlerle ve hem de enfüsümüzdeki anlamlarla o Kitabın işaretlerini ve hükümlerini yaşarız! Enbiyanın ve Mürseliynin OKU dukları ve insanlara tebliğ ettikleri, işte bu Evrensel Sistem Kitabıdır. Kimine birkaç âyeti, kimine birkaç sayfası, kimine de bir kısmıdır verilen!. Dillendirebildikleri şekliyle, bildirebildikleri kadarıyla O dur hep açıkladıkları!.. Kur an-ı Kerim ismiyle bildiğimiz kitap, Allah Rasûlü, son Nebi Muhammed Mustafa aleyhisselâm tarafından OKU nan ve tamam olan bu kitabın hükümlerini tafsiliyle açıklar. İnsanlık tarihi boyunca bildirimi devam eden bu hükümler, topluca İslâm ismiyle tanımlanan DİN in hükümleri, yani Evrensel Sistemin kurallarıdır. Bu Kur an, daha önce gelen ellerinde olanı tasdik eder ve Kitabın detaylarını açıklar; onda şüphe yoktur ve alemlerin Rabbindendir. (Yunus:37) Kur an-ı Kerim, tarihsel gerçekleri ve olayları, belirli zamanlarda yaşanan belirli olayların nakli için değil, eşyanın tabiatında ve varlığın özünde varolan sonsuz gerçeklerin, yani sistemin realitelerinin anlaşılması için izahlar içerir; mecaz ve benzetmelerle... Varlık ve anlamı hakkında, her boyutuyla insan yaşamıyla ilgili hükümlerdir vurgulananlar! Dolayısıyla, içinde bulunduğumuz ve tâbi olduğumuz süregiden yaşam, ona bir bütün olarak yön veren Evrensel Sistemi ve 11

12 Kur an ın ruhunu değerlendirebilenlerin gözünde aynı zamanda insanın hakikatinin OKUnduğu Kitap tır. Tek DİN e İman Etmek İman edilmesi gereken şeyin ne olduğunu sadece bilmekle, hiçbir zaman o şeye iman etmiş olmayız ve imanın getirisine de ulaşamayız! İman etmenin gereği odur ki, geçmiş bakış açılarımızı terkedip, düşünce, tesbit ve eylemlerimizi artık o iman ettiğimiz gerçeğin gerektirdiği yeni kabul ve bakış açısı üzerine bina edelim! Bunu başarabildiğimiz düzeyde, iman ettiğimiz şeyin gerçek olduğunu bizzat görür hale geliriz ve yenileniriz! Bunu başaramadığımız taktirde ise, neye iman etmesi gerektiğini bilen, ancak imandan nasiplenemeyen durumuna düşmüş oluruz, Allah korusun! Din konusuna yaklaşırken yaptığımız en önemli hatalardan biri, DİN kavramını, hâlâ Kur an-ı Kerim in vahyinden evvelki zamanlara ait bir şekilde, adeta Kur an öğretisinden habersiz birinin bakışı ile ele almamızdır! Bunun temelinde de, DİN denince, tâbi olduğumuz evrensel tek SİSTEM yerine, toplumsal şartlanmalardan gelen biçimde tanrıya inanç ve tapınma biçimlerinin algılanması yatar! İslâm ismiyle tanımlanan DİN i, dinler olarak nitelenen sayısız inanç biçimlerinin yanında varsaymak, ilkellikten kalma, toplumsal şartlanmalara dayalı bakışın sonucudur ve asla Kur an ın bakışı değildir! Kur an ın mesajını kabul etmek, öncesinden, geçmiş dönemlerden kalma bu bakışı terki gerektirir! Kur an a göre dinler yoktur, tek DİN vardır, ki İslâm ismiyle tanımlanan o tek DİN dir. ALLAH indinde DİN, İslâm dır hükmünü, bir tanrının, sayısız dinler arasından seçtiği ve geçerliliğini kabul ettiği favorisi gibi algılamak son derece ilkelliktir! DİN, Allah ismiyle işaret edilen Sınırsız Sonsuz Tek indinde, insanların göresel algı ve yorumlarıyla veya dinler denen, toplumların inanç biçimleriyle (Museviliğiyle, Hristiyanlığıyla, Müslümanlığıyla vs.) kayıtlı olmayan Evrensel Sistem ve Düzendir. O, DİN den Nuh a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim, Mûsa ve İsa ya tavsiye ettiğimizi açtı, DİN i doğru ve bütün kılın, onda ayrılığa düşmeyin diye... (42:13) 12

13 DİN i kabulümüzü, DİN i açıklayan Kur an-ı Kerim in İslâm tanımına uygun hale getirebildiğimiz düzeyde, gelişen ve genişleyen bakış açımızla, yaşama dair çok önemli gerçekleri ve sırları keşfetmemiz mümkün hale gelir. DİN Neden Gelmiştir (!?) Başlangıçta, bir yanlış algılamayı düzeltelim: DİN, gelmiş değildir!.. Gönderilmiş veya gökten(!) inmiş de değildir! Bunlar, bir gerçeğe işaret eden, beşerin anlayışına göre kullanılmış mecaz, çoğunlukla da güncellenmeyip, yanlış yorumlanmış ifadelerdir! Çünkü DİN, bir tanrı(!) tarafından seçilmiş kişiler(!) aracılığıyla insanlara yukardan indirilen(!), bir emirler ve yasaklar veya talimatlar dizini değildir! DİN, tâbi olduğumuz evrensel tek SİSTEM dir, ki özelliklerine işaretle adına İslâm denmiştir. Hazreti Muhammed aleyhisselâm ın ve evvelindeki tüm enbiyanın, kendilerinde açığa çıkan meleki güçler, yani sistemin ana kuvveleri vasıtasıyla OKU dukları ve bildirdikleri, mevcut ve yürürlükteki ALLAH SİSTEM ve DÜZENİ dir! Dolayısıyla DİN, hakikatte OKU nan bu SİSTEM dir ve halen de bu sistem OKU nmaktadır... Aslına bakarsanız, yaşadıklarımız, tecrübe ettiklerimiz ve öğrendiklerimiz sayesinde, dünya hayatımız, tâbi olduğumuz bu SİSTEM i OKUmakla geçiyor; ancak ne çare ki, bu faaliyetimizin ve DİN in bu olduğunun farkında değiliz... Şu realiteden dolayı, DİN in anlaşılması, kavranması ve gereğinin yerine getirilmesi, akıl sahipleri için kaçınılmazdır: İnsan ve evren aynı ve tek orijinlidir! Ayrı ayrı sayısız varlıklar gözlemlememizle birlikte, her şeyi vareden evrensel tek bir kaynak güç, evrende hükmü yürüyen tek bir bilinç ve sonuçta, her şeyin tâbi olduğu evrensel bir SİSTEM vardır! Dolayısıyla, insan, bilincinin hakikati olan sistemin ana kuvvelerine kendi özünden ulaşmak, onları tanımak, kabullenmek ve onları kullanmayı öğrenmek zorundadır! İnsanın varlığının evrensel anlamı budur! Zira, bilincin et-kemik bedeni terk etmesiyle birlikte, yüz yüze geleceği, kendini içinde bulacağı ve sonsuza dek içinde yaşacağı şartlar, şu an da hakikati olan ve sistemde hükmü yürüyen ana kuvvelerin yaşam boyutudur! Bu realiteye, yani, iç dünyamızla dış dünyamızın bütünlüğünü açan DİN e yönelmeyip, tamamen dışımızda zannettiğimiz 13

14 beş duyu dünyasını karşımıza alarak beyin sermayemizi tüketmek ise, telâfisi imkânsız, en büyük kayıptır; ki bunun pişmanlık ateşiyle yanmanın vereceği acı, hiçbir şeyle mukayese edilemez! DİN i Neden Yaşamdan İzole Edemeyiz DİN in, hakikatte OKU nan yaşam SİSTEMİ olmasından ve bu SİSTEM in değişmez biçimde hayatımızın her anında yürürlükte olmasından dolayı, yaşamımız baştan sona DİN kapsamındadır! Yaşam boyu karşılaştıklarımız, başımızdan geçenler, aldığımız dersler ve öğrendiklerimiz sayesinde, dünya hayatımız, aslında tâbi olduğumuz bu SİSTEMİ OKUMA uğraşıyla geçiyor! Ne çare ki, DİN in bu olduğunun ve her nefeste SİSTEM le olduğu gibi DİN le iç içe olduğumuzun farkında değiliz!.. DİN in, insan yaşamına sonradan dahil edilen ayrı bir şey sanılması, SİSTEM i OKU yan Nebi ve Rasûllerin ardından ortaya çıkan yanlış yorumlardan ve taklitçi bilgiden kaynaklanmaktadır. Hakikat ehlinin açıkladığı DİN, insanın, yaşadığı sistemle olan bağını çözmesine ve o sisteme yön veren özündeki evrensel bilincin özelliklerini değerlendirebilmesine vesile olma amacına matuftur... O halde, bu bağlamda, DİN de ibadet diye bildirilen zorunlu çalışmaları nasıl değerlendireceğiz?.. Önce, DİN de önerilen dua, zikir, oruç, namaz, tefekkür, hac, zekat gibi çalışmaların, insana verilmiş görev veya emir olmadığını bilelim! İbadet olarak tanımlanan tüm çalışmalar, aslında, yeme-içme gibi, ancak esas olarak beyin güçlerinin daha iyi değerlendirilmesine ve de beynin ürettiği hologramik ışınsal bedenin güç kazanmasına yönelik, insanın kendisi için yapması gereken çalışmalardır. Hayatta kalabilmesi ve isteklerini gerçekleştirebilmesi için dünyada yapması gereken bildiğimiz faaliyetlerden tek farkı, kişinin, ibadet denen çalışmaları da kendisi için ve isteklerini gerçekleştirebilmesi için yapması gerektiğinin yeterince farkına varamamasıdır! Bunun sebebi şudur: Beyin, bedensel ihtiyaçlarına odaklandığı ve fizik dünyayı karşısına alıp maddi güce sahiplenmeye öncelik verdiği düzeyde, özünde mevcut manevi kuvveleri farkedip kullanması yönünde yapması gerekenlerin ve bilinç boyutuna yönelik ihtiyaçlarının farkına varamaz! Yapmadığı sürece de o çalışmaların getirisini görememesi, kişinin, bu çalışmaları 14

15 dışardan kendisine verilmiş görev veya emir gibi algılamasına sebep olur. Gerek dünya yaşamımızın her anında ve gerekse ahirinde tâbi olduğumuz SİSTEM i yöneten ana kuvveleri, düşünsel (manevibilinç) boyutumuzda bulup değerlendirebilmek için, gereklerini yerine getirmek zorundayız; kendimiz için! Dolayısıyla, DİN, yaşam sistemini, varoluş gayemizi ve kendi gerçeğimizi bilmenin ta kendisidir! Neden OKU mak Zorundayız DİN in ilk emrini İKRA - OKU diye biliriz! Ancak, OKU manın bu derece öncelikli olmasının nedenini pek az düşünürüz! Yine, Kur an OKUmanın faziletini sık sık vurgularız! Ancak sebebi üzerinde pek az dururuz!.. Kitap tanımı içerisine giren evreni, yaşam sistemini, Kur an ı veya bir âyeti OKUYABİLMEK!.. Okumanın önemini anlayabilmek için, Modern Bilimin ve Tasavvufun açıkladığı şu gerçeği çok iyi kavramalıyız: Yaşadığımız sistemin oluşturucusu, yön vericisi ve mutasarrıfı olan, herşeyin meydana getiricisi atom-altı boyutun yaşayanları, veya manevi dediğimiz kuvveler, kendi özümüzde mevcut, varlığımızı oluşturan, düşünce ve fiillerimizi ortaya çıkaran kuvvelerin ta kendisidir! Varlığın özünde, bilincimiz ve yaşam, ayrılmaz bir bütün olarak, her an karşılıklı etkileşim, daha açıkçası, bir yansıma veya ahenkli bir birliktelik içerisindedir. İç dünyamız ile dış dünyamız arasında, sürekli, dinamik ve tümel bir ilişki mevcuttur. Tıpkı bir bilgisayar misali, insan beyni de, yaşadığımız bu sistemi anlamak, sistemle olan ilişkimizi çözmek ve bu sisteme yön veren evrensel bilincin özelliklerini özümüzde bulup, değerlendirebilmek için, OKU ma işlevini gerçekleştirmek üzere konfigüre olmuştur! Bu sebeple, OKU mak, insan beyninin asli karakteri, varoluş gayesi ve sürekli gerçekleştirdiği bir faaliyettir!. Dolayısıyla, OKU mak, yukardan verilmiş bir emir değil, gerçekte beynimizin bu asli faaliyetinin ve varoluş gayesinin bilincine varmak, gereğini yerine getirmek ve yaşamda bunun sonuçlarını değerlendirmektir! Sistemi OKU mak zorundayız! Çünkü, önce, sistemde yürürlükte olan hükümlerin, kanunların bilincimizde açılımını elde 15

16 etmek ve sonra da şartlandığımız beş duyu dünyasını dışımızda varsayımıyla karşımıza almak yanılgısından kurtulup, evrenle olan dinamik, tümel bütünlüğümüzü keşfetmek zorundayız!. Zira, dünya yaşamında -yani bir beyne sahip iken-, sisteme yön veren ve özümüzde mevcut kuvvelerden hangilerini ne düzeyde tanıyabilir ve değerlendirebilirsek, bedeni terk ettikten sonra, ebediyen onları kabullenebilecek, sadece onlarla varolacak ve sadece onları kullanabileceğiz... OKUYABİLMENİN Koşulu Nedir? Kesitsel algılama araçları beş duyusunun sınırlı kapasitesiyle kayıtlı kalmayan ve OKU yan insan için, beynin duyularla algıladığı veriler, yalnızca, evrenin asli yapısından birer kesit ve evrendeki sayısız varlıklardan birer örnektir! Beyin, algılayabildiği örneklerden, derin tefekkür ile, ötesini tespit edebilen, onların yapısal derinliklerine doğru boyutsal bir seyahat ve yükseliş gerçekleştirerek, evrensel bilince erişebilen eşsiz bir varlıktır. Günümüz biliminin de ortaya oyduğu üzere, gerçekte yaşayan, ayrı ayrı birçok varlık değil, tek ve bütün olan SİSTEM in kendisidir! Bilen, dileyen, yapan, eden, algılayan, gözlemleyen hep O dur. Ama beş duyu verilerine tutsak olmuş varlıklar da, kendinden ortaya konana sahip çıkar; yaşayanın, dileyenin, yapanın, kendisi olduğunu sanır!.. İşte, OKU manın bizi getireceği nokta, kendimizi et-kemik bir beden zannederek, bedenin dışında algıladığımız dünyayı karşımıza almak yerine, gerçekte tek bir SİSTEM in varolduğunu, varlığın her zerresinde O nun yaşadığını ve O nunla aramızdaki dinamik bağlantıyı, birliği ve bütünlüğü keşfetmektir! Kur an ın hükmüne göre, OKUyabilmenin koşulu, tahir olmaktır; yani arınmış, duru olmak! La yemessehu illel mutahharun (Teması olmaz, tahir olandan başkasının!). Beyni, OKU ma işlevinden perdeleyen engellerden, küçük yaşlardan beri edinilmiş yanlış kabullerden arınmış olmak... Beş duyuyla algıladıklarının mutlak olduğu zannından... Algıladıklarına karşı oluşan bağlardan... Onlarla kendini özdeşleştirmekten ve onlar hakkında oluşan şartlanmalardan... Şartlanmalar doğrultusunda benimsediği yargılardan... Yargılara göre oluşan arzulardan ve karşılaştıklarına göre oluşan duygulardan, arınmış olmak!.. 16

17 Özünün evrensel değerlerinden perdelenip, beş duyuyla algılayabildiklerinin bir kısmını sahiplenen, gerisini karşısına alan kişi, kendi ve bir de kendinden ayrı, dışındaki varlık ikilemiyle bloke olur, hakikati doğru OKUyamaz; sonuçta da, güçlü olan karşısında benliğinin güçsüzlüğünü yaşamaya mecbur kalır! Şirk kelimesi bu ortaklığı tanımlar! Kur an hükmünce, şirkten arınmamış olanlar necistir (kirli), OKU ma işlevini doğru değerlendiremezler, dolayısıyla işaretleri gerçek anlamından çıkarıp tahrif etmiş olurlar! DİN i Sistem olarak okuyup değerlendirmek ise gayemiz, bilincimizi geçmiş kabullerimizden arındırmak zorundayız! Hazreti Muhammed aleyhisselâm, La ilahe ill-allah formülüyle bize bunun çözümünü veriyor: Ortaklık-ikilik yoktur, varolan ALLAH tır! Dünyaya Anlatamadığımız Gerçek Hazmetmekte zorlandığımız ve dolayısıyla dünyaya da açıklayamadığımız bir gerçek var: O da, İslâm ın, bir dinin adı olmadığı! Zannedildiği gibi, İslâm, sayısız dinler(!) arasındaki bir dinin adı değildir! İslâm, kurulmuş veya gelmiş bir din de değildir! Bunlar Hristiyan, şunlar Musevi..., ve biz de İslâm! türünden harmanlamalar, Kur an öğretisiyle bağdaşmayan, son derece hatalı bir bakışın sonucudur! İslâm, bütün Nebi ve Rasûller tarafından açıklanmaya çalışılmış aynı DİN e, Kur an da verilmiş addır. Ve O DİN in içerisinde Muhammedilik, İsevilik, Musevilik, vs. hepsi vardır; ancak özde, orijinde hepsi de birdir!. Değişen, sadece DİN in gerçeklerini insanların vüs atince (yeterlilik düzeylerince) anlama ve algılama düzeyleridir... Bunu kabul edene de Müslüman denir. Müslümanlık, kişinin İslâm dan ne anladığıdır; ama İslâm değildir! Müslümanlık, kişinin DİN den ne anladığıdır; ama DİN değildir! İsevilik te öyle, Musevilik te... Zira, DİN tektir ve DİN İslâm dır. Gerçeği tahrif etmekten kurtulmak ve felaha erebilmek için, bakışımızı, Kur an ve Allah Rasûlü nün öğretisiyle tazelemek ve bu gerçek üzerine bina etmek zorundayız!.. Bunu basit bir misalle anlamaya çalışalım... Şöyle bir ifade duyduğunuzu düşünün: Şu gördüğümüz Samanyolu galaksisi, şu gördüğümüz Andromeda galaksisi, şu gördüğümüz NGC4 Nebulası ve şu da Evren! 17

18 Şimdi bu sıralamada bir mantık, bir tutarlılık görebiliyor musunuz?.. Hayır!.. Çünkü, evren dendiğinde, artık önceden sayılanların hiçbiri onun dışında kalmaz! Ama eğer şartlanmalardan ve önyargılı dargörüşten arınmamış bilinçle bakmaya devam edersek, o zaman evreni de galaksilerin yanına yeni bir galaksi gibi dizer ve bilincimizi gerçeği görmeye kör etmiş oluruz! Aynı şekilde, İslâm dendiğinde de, DİN dir, SİSTEM dir, işaret edilen! Artık İslâm yanısıra, şu din, bu din, o dinler, vs. saymak, İslâm kelimesiyle işaret edilene karşı anlayışı kıtlığın, dargörüşlülüğün göstergesidir ve hatta bunun ötesinde gerçeği tahriftir. Kur an, kitap ehlini inkâr etmiyor; inananları inkâr etmiyor; tanımlıyor, açıklıyor, kapsıyor!.. İseviliği açıklıyor, Museviliği, açıklıyor, hatta putperestliği, müşrikliği, münafıklığı, kâfirliği, inkârcılığı, hepsini açıklıyor; her birinin sistem içerisindeki hallerini ve yerlerini tanımlıyor... Bununla birlikte, Kur an, DİN in tek olduğunu vurguluyor ve İslâm diyerek o tek DİN i açıklıyor... Sadece bu gerçeği anlamak ve kavramları yerli yerine oturtmak bile, günümüzün sayısız sorununun çözümünü kendiliğinden getirecektir. Kur'an Neden Şüphe Olmayan Kitaptır Kur an, hak olduğuna şüphe olmayan Hakim kitaptır!.. Neden? Önceki yazılarımızda da vurguladığımız üzere, sen, ben, bir çok varlık sahip çıksak ta her bir vasfına, gerçekte Sınırsız, sonsuz tek bir SİSTEM var!.. Yaşayan O, dileyen O, yapan-yıkan O, işiten-gören, algılayan-seyreden hep O... Tüm mevcudatı kendinden, kendi özellikleriyle vareden ve seyreden de yine kendisi; sen ayrı-gayrıyı var saysanda!.. O yaşayan SİSTEM den, insanın duyularına ve beynine zahir olan bir kesit sadece, evren diye bildiğimiz yapı! Aynı zamanda, evren, O yaşayan SİSTEM den, beyne karşılık zahir olan, OKUNMAK üzere açılmış kitap! Levh-i mahfuz denen şuursal kod ile sabit orijin yapının, yani evrenin geninin açılımı, Kur an diye bildiğimiz evrensel sistemi açıklayan Kitap! Algıladığı evrende bu kitabın hükümlerini oku ma faaliyetini gerçekleştirmek üzere konfigüre olmuş yapı, insan beyni! Beyin, aralıksız biçimde tarıyor ve OKUYOR... 18

19 Aslında Modern Fizikte de açıklandığı üzere, gözlemci ile gözlenen, yani bilinç ve madde, aynı özden meydana gelmiş, ayrı olmayan yapılardır... Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Okuyan beyin, okuduğu kitaptan ayrı değildir ve aynı özden meydana gelmiştir. Beynin, yani bizim, sistemi anlamaya çalışma faaliyetimiz, aslında Sistemi yöneten Evrensel Bilincin kendi kendine bakışı gerçeğinden, yani kendindeki özellikleri seyrinden başka bir şey değildir... Yine, O yaşayan SİSTEM in gücüyle, O nun bilinciyle, O nun algılaması, O nun değerlendirmesiyle... O nun mânâlarıyla, O nu OKUYOR! O nunla OKUYOR! Çünkü O, varlığın her zerresinde, holografik olarak, tüm kudreti ve ilmiyle mevcut! Mevcudat aynasında, seyrettiği yine KENDİSİ! Yani, insan ve onun tâbi olduğu sistem, topyekün birden vardır! Dolayısıyla, insanın tâbi olduğu ve okuduğu sistem kitabı, ona kendi hakikatini açıklayan, kendini seyrinden ibaret olan kitaptan başka birşey değildir! Kur an ve insan ikiz kardeştir, aynı genetik özellikleri taşıyan... Kitabın, insan için hak olmaması, onda şüphe olması mümkün mü? Elbette değil! Çünkü, zaten onu algılayan, okuyan insan, sensin! Kitap, sende, insanda yazılı. Hak olduğuna şüphe olmayan bu Kitap, korunmak isteyenleri gerçeğe erdiricidir. (2: 1) Kur'an'ın Vahiy Esasına Dayanması Ne Demektir Şüphe olmayan kitap, insana vahiy yollu gelen kitaptır. Kur an ın insanda yazılı olması, insana vahyedilmiş olmasıdır. Kur an Nerede Yazılı başlıklı yazımızda da değindiğimiz üzere; algıladığımız nesneler ve oluşumlar, atomaltı boyutta olasılık dalgaları halindeki sonsuz kuvvelerin, belirli özellikler olarak kavranması ile meydana çıkmaktadır... Bu evren, o sınırsız orijin mânâların, şuursal bir kodla sistemleşmesi ile vücuda gelmektedir, ki buranın bir adı da, herşeyin yaratılmadan evvel ezelde yazılı olduğu, Levh-i Mahfuz, yani, Allah ilmindeki hüküm ve takdirin bilgi ve bilinç boyutudur... Şimdi, ötedeki bir tanrı kavramı ile karıştırmadan, Allah hüküm ve takdirinin insanda ve tüm mevcudatta nasıl yaşandığını anlamaya çalışalım... Her semâya emrini vahyetti (41:11), Rabbin bal arısına vahyetti (16:68) şeklindeki âyetlerde vurgulandığı üzere, vahiy 19

20 kelimesi ile işaret edilen şey, her bir varlığın yapısını meydana getiren ilimdir. Bu ilim, kuru bilgi değil, bilinçtir. Yani, arıya vahyetti âyeti ile işaret edilen şey, arının yapısını oluşturan bilgi ve bilinçtir. Bir diğer deyişle, Allah hüküm ve takdirinin, onda ortaya konuşudur. Tüm varlıklar, Sistemdeki varoluş gayelerine uygun şekilde, sürekli olarak, ne yapmaları gerektiğinin bilgisi ile hayatiyetlerini sürdürmektedirler ve yapılarındaki bilgiyi ortaya koymaktadırlar. Her bir varlığın ne gayeyi yerine getireceğine ve hangi yolda gideceğine dair hükmün ortaya konuşu, onlara görevlerinin vahyi iledir. Bilinç boyutunda haklarındaki hüküm ve takdirin, nesnel varlıklarında ortaya konan mânâ olarak yaşanması için gerçekleşen iletişimidir. Kur an ın vahyi, levh-i mahfuzdaki Kitabın, insanın kalbine (şuuruna) inmesidir (nüzulüdür). Kur'an ın vahiy esasına dayanması, insanın öz yapısında onun bilgisinin mevcudiyetindendir. Bu da, kitabın birebir, yani şüphe olmayan Hak kitap olmasıdır. Nebilerde açığa çıkan bu vahiy, akl-ı kül denen ilim (kozmik bilinç) boyutunun açığa çıkması iledir ki, Cebrail isimli melek diye tavsif olunur. Dolayısıyla, Kur an, Cebrail vasıtasıyla, son Nebi Hazreti Muhammed aleyhisselâm ın şuuruna vahiy yollu inmiştir. Kur an ile insanın tâbi olduğu sistemin bütünleştirilememesi, bireyin göresel algı ve değerlendirme kapasitesinin sonucudur. Buna sebep olan, şartlanmalara dayalı beşeri yargı ve bakıştır ki, bu hâl ile Kur an hakkında söz etmek, onun hakikatinden gafletin işaretidir. Neden Rabbin Adıyla OKU Hüküm ve varlığı hissedilen her şey, evrensel anlamda bir kelime olarak tanımlanır. Kelimeler, anlamları ifade eder. Evrendeki her varlık, her olay, her olgu, Allah ın kelimeleridir. Kelimeler, kelâmın sonucudur ve Allah kelâmına, Kitap denir. Allah ın kitabı, insana, içinde yaşadığı, tâbi olduğu Sistemi açıklayan, OKUNMAK üzere açılmış kitaptır! Her insan, kendisine bildirilmiş olan evrensel Kitabı, ancak yapısını oluşturan bilincin elverdiği kadarıyla okuyabilecektir. Çünkü, herkes, yalnızca kendinden ortaya konan mânâlar ile ve onlar kadarıyla OKUR, kavrar; ötesi ise kendisi için yok hükmünde kalır. Birimin yapısında ortaya konan bilinç, onun Rabbi diye işaret edilen, özündeki evrensel bilinç orijinli mânâ terkibinin hükümleriyledir. Kişide zuhur eden mânâ terkibi, onun Rabbinin hükümleriyledir. ALLAH ismiyle işaret edilen ise 20

21 bütün alemlerin rabbidir. Alemlerde mevcut olan, ortaya çıkan bütün oluşumlar, onları meydana getiren ana kaynak olan Rabbül aleminin, özelliklerinden ibarettir... İnsan da, aslı ve orijini itibariyle, evren gibi rabbani zuhurdan meydana gelmiş nurdur!.. Bu duruma göre; OKU hükmü, varlığın gerçeğini belirli mânâ bileşimleri şeklinde algılamak, bir başka deyişle belirli bir düzen olarak kavramakla gerçekleşir. Her kelime, ancak kavrandığı zaman anlam ifade etmiş olur ve o anlamla birlikte varlığı ortaya çıkar. Anlamı olmayan şeyin varlığı da sözkonusu olmaz. Çünkü, bir şeyin varlığı, onun anlam ifade etmesidir. Atom Fiziğinde, elektronla ilgili gözlemler bu duruma güzel bir açıklama teşkil eder: Atomaltı bir parçacıkla ilgili gözlem yapıyorsak; o anda elde ettiğimiz sonuç, bizim ne şekilde baktığımızın bir sonucudur. Eğer gözlemci, tesbitine, parçacıkla ilgili bir soruyla yönelmişse, parçacıkla ilgili bir yanıt alır. Onu, dalga şeklinde tespit edecek bir soru ile yöneldiğinde ise bu kez dalga ile ilgili bir yanıt gelmektedir. Bu durum, elektronun, gözlemcinin kavrayışından bağımsız özelliklerinden sözedilemeyeceğini gösterir. Atomaltı parçacığın hangi özelliğinin tesbit edileceğini, ona bakanın yönelimi, yani yönelttiği sorusu belirlemektedir. Gözlemcinin ne göreceğini, sorusu belirlediğine göre; soru, bilmenin yarısıdır. Dolayısıyla, algılayan her varlık, sistemin kendisini değil, sistemde varolan özelliklerin, kavrayışı ile etkileşiminin sonuçlarını algılar. İşte bu durum, onun Rabbinin hükmüyle okuması faaliyetini açıklar. Yani, algıladığımız şey, adeta yönelttiğimiz soruya Sistemin verdiği veya sistemden aldığımız yanıttır sadece. O yönelttiğimiz soru da, yani Sistemi kavrayış biçimimizi belirleyen bakışımız da, bizim varlığımızı meydana getiren, toplu haldeki asıl mânâ yapımız, yani Rabbimiz iledir. İkra bismi Rabbike, bu durumu açıklayan ifadedir. Öyle ise, alemlerin Rabbinin sayısız özelliklerinin ortaya çıktığı, sonsuz mânâları ve kemalâtı sergileyen bu Evrensel Sistemi OKUMAK, ancak kişinin kendisindeki Rabbani kapasitenin, gene Rabbani güç tarafından ortaya çıkartılmasıyla mümkün olur... İslam ismiyle bildirilen DİN i gerçeğiyle kavrayabilmek, en önemli iştir; ki, kişinin Rabbinden kaynaklanan ve kendisinde açığa çıkan bu nur, yani gerçeği farketme-kavrama gücü, kişiyi EVRENSEL SİSTEMİ TANIMA noktasına eriştirir!.. 21

22 DİN i Bilmek Kendini Tanımanın Koşuludur Antik çağlardan beri öze eren Nebi, Rasûl ve Velilerin öğretileri ile, günümüzde Modern Bilimin ortaya koyduğu ortak bir gerçek şudur: Sınırlı beş duyu algımızdan doğan yanılsamaya rağmen, insanın iç dünyası ile dış dünyası, hakikatte eksiksiz ve tam bir bütündür. Bizlerin gerçekte keşfedip yaşaması gereken, varoluşumuzdaki hikmet de budur. Bu bütünlüğü kısaca şu şekilde açıklayabiliriz: Varolan her şey evrensel enerjiden (kudretten), aynı zamanda evrensel bilinçten (ilimden) meydana gelmiştir ve hiçbir şey bağımsız olmamak üzere evrendeki her şey birbiriyle ilintilidir. İster buna geçmişte söylendiği şekilde herşey Allah ın kudreti ve ilminden meydana gelmiştir diyelim, isterseniz bilimsel tabirle evrensel enerji ve bilinçten, sonuçta aynı gerçeğe işaret etmiş oluruz. Diğer bir önemli husus; gören ve görünen, yani, insan bilinci ile tüm varlıkta hükmü yürüyen evrensel bilincin, tek ve aynı orijinli oluşudur. Sistemi düzenleyen evrensel bilinç ve onun yürürlükteki kuvveleri, insanın özünde mevcuttur. İnsanın varlığı, bu evrensel bilinç ve kuvvelerin varlığıyladır. Sizi de, yapageldiğiniz şeyleri de halkeden Allah tır. (Kur an-ı Kerim) İnsan, bilincini ve onun değerlerini tanımak suretiyle, hakikatte, kendi özü yolundan sistemin ana kuvvelerini tanımış olur. DİN ilmi; yaşam sistemini, bu sisteme yön veren kuvveleri, kendi varoluş gayemizi ve gerçek özelliklerimizi tanımanın ilmidir! Dolayısıyla, DİN ilmi, insana bilemediğini açan ilimdir. İslam ismiyle bildirilen DİN i gerçeğiyle kavrayabilmek de, yine, insanın özünde mevcut kuvvelerden kaynaklanan ve kendisinde açığa çıkan bir nurdur! Bir aydınlanma, kavrama ve bilinçlenmedir. Bu nur, insanı, Evrensel Sistemi tanıma ve o sisteme yön veren güçleri kendinde bulma kemalâtına eriştirir. Bu nur ile gerçekleşen, sistemi OKU ma ve kendini tanıma faaliyeti, insanın özündeki manevi kuvvelerin varettiği kapasitenin, yine o kuvveler ile ortaya çıkartılması suretiyle yani Rabbinin hükmüyle gerçekleşir... Böylece, nefsinin hakikatini bilen, kendi özünde mevcut sistemin ana kuvvelerini ve dolayısıyla Rabbini tanımış olur. İslâm ı, bu yönüyle değerlendirebilirsek ve eğer, kendi özümüzdeki bu kuvvelerin neler olduğunu, bu kuvvelerin yaşarken karşılaştıklarımızla ne tür bir sinerji içerisinde olduklarını, karşılaştığımız olaylar üzerinde nasıl söz sahibi 22

23 olduklarını bilebilirsek; bu kuvveleri kullanabilmemiz halinde neler üzerinde hüküm sürebileceğimizi; bu kuvveleri farkedemememiz, tanıyamamamız halinde ise karşılaşacağımız şartlara ve olaylara nasıl katlanmak zorunda kalacağımızı çözebilir, anlayabilir ve sonra da o kuvveleri kullanma yolunda meleke edinebilirsek, dünya ve ahıret yaşamımız da o nisbette mamur olur. Ahıret (Ölümötesi) Nerededir İnsanın, kendi özünde mevcut evrensel kuvveleri tanıması ve onları kullanmayı öğrenmesi, o kuvvelerin hüküm sürdüğü boyutun, gelecekteki kendi yaşam ortamı olması sebebiyle aslında bir zarurettir. Zira, bilincin, et-kemik bedeni terk etmesiyle birlikte yüz yüze geleceği, kendini içinde bulacağı ve sonsuza dek içinde yaşacağı şartlar, sistemde hükmü yürüyen o evrensel kuvvelerin yaşam boyutudur! DİN ilmi, insana kendi bilinmeyenlerini açar. DİN de farz diye önerilen ibadetler de, ölüm olayıyla yaşanacak bu geçişe ve sonrasında başlayacak olan kaçınılmaz yaşam şartlarına hazırlanma çalışmalarıdır. DİN e yönelerek gereğini yerine getirmek, insanın kendi bilincinde yaşayacağı değişim, gelişim ve açılımlar suretiyle, karşılaştığı olaylar üzerinde nasıl söz sahibi olabildiğini görmesini mümkün kılar. Bununla birlikte, bilincine uyguladığı o güçleri kullanabilme melekesini kazandırır. DİN e yönelmeyip, yaşamda karşılaştığı olaylarla içsel bağlantısını çözememesi ve beş duyu dünyasını tamamen kendi dışında zannederek, karşısına alması ise, kişinin, kendindeki potansiyel kuvveleri asla farkedememesi ve onları kullanabilme melekelerini geliştirememesi ile sonuçlanır. O güçleri hissedip, yaşayamaz! Bu da, kendinden ortaya çıkan her dileğin, yine kendindeki o kuvveler vasıtasıyla gerçekleştiğini seyretme nimetinden ebediyen mahrum kalmasına sebep olur. Dolayısıyla, böylesi bir kaybın farkedilmesinin getireceği pişmanlık acısının ateşiyle yanmaktan kurtulamaz. Her insan gibi, biz de et-kemik bedenimizi terkettiğimizde, doğrudan ahıretimizle yüzyüze gelecek ve beş duyu sınırlarının ötesindeki o boyutun ihtişam ve azameti karşısında, sistemin ana kuvvelerinin yaşam şartlarına tâbi olacağız. O şartlarda elimizdeki tek güç, dünyadayken beynimizi ve irade gücümüzü kullanarak hakikatimiz olarak tanıyabildiğimiz ve kabullenebildiğimiz, sistemin ana kuvvelerini kullanabilme melekemiz olacak. 23

24 İnsanın ahıreti, onun bilinç boyutudur. Ahıretimiz, bizim için şu an madde ötesi boyuttur. Ancak, ölümle birlikte madde ötesi olmaktan çıkar, bizzat realitemiz olur. Hepimiz için ahıret, ortak bir ortamdır. Ancak kabir alemlerimiz, tıpkı rüya alemlerimiz gibi bireylere özgüdür. Şu anda hem madde ve hem de bilinç dünyalarımızda yaşıyoruz. Yani, bir yandan bedenlerimizle dünyamızı yaşarken, diğer yandan da, bilinçlerimizle, yaşamımızda ortaya çıkan tüm oluşumlara yön veren derûnumuzdaki kuvvelerin yaşam boyutu olan ahıretimizi yaşamaktayız. Eğer böyle olmasaydı, dünyada yaptıklarımızla ahıretimizi imar etmek diye birşey sözkonusu olmazdı. Dolayısıyla, hiçbir şey boşa gitmemek üzere, dünyada yaşadıklarımızla, sonsuza kadar yaşayacaklarımızı imar etmekteyiz... Ölümü Tadan Kişi Nereye Gider Madde dediğimiz şey, enerjinin, duyularımıza karşılık gelen bir beliriş biçimidir. Varlığını tesbit edebildiğimiz her şeyin aslı enerjidir. Madde olarak görmenin ötesinde, enerjiyi, belirli dalgaboyları şeklinde de gözlemleyebilmekteyiz. Madde formundaki her bir nesne, onu meydana getiren enerjinin formasyon değiştirmesi ile tükenir! Ölüm, insanın madde bedeni için tükeniştir ve kaçınılmaz bir sondur. Ancak, maddeyi oluşturan enerjinin kendisi ve ondaki bilinç ölmez ve asla yok olmaz! Bilinç dediğimiz mânâ yapı, mevcut duyularımızla bilemediğimiz, lâtif, son derece yüksek frekanslı bir titreşim boyutudur. Herşeyi kaplamıştır. Bu bilinç titreşimi boyuta nur kelimesi ile de işaret etmekteyiz. Madde veya dalgaboyları, yahut bir çeşit enerji formu olarak beliren her şey, aslında daha evvelinde bu nurdan meydana gelmiştir. Özünde bu nur olmadan, şu anda var gördüğümüz hiç bir şey ve hiç birimiz varolmuş olamazdık... Buna göre, varlıkta tüm oluşumlar, kuantum diyebileceğimiz o nur boyutundan, enerjinin çeşitli dalga boylarına ve oradan da madde boyutuna adeta bir akış içerisindedir... Nur boyutunda var olan her şey de, aslında Allah ismiyle işaret edilenin İLMİNDE varolmuş şeylerdir. Dolayısıyla, dünyamızda yüzeyde, bir olay veya nesne olarak varolan her şey; orijinde evvelinde, boyutsal derinliğinde, özünde, Allah ilminde varolmuş şeylerdir. Bedenin ölümü, insan bilinci için, varlığın bir boyutu olan madde kesitinden, bir diğer boyutu olan nur boyutuna doğru geçiş sürecinin başlangıcıdır. Sistem Kitabımız Kur an-ı Kerim de, ölüm, her nefsin tadacağı, yani her bilinçli bireyin deneyimleyeceği bir geçiş süreci olarak vurgulanır. 24