ESKİ TÜRK EDEBİYATININ BİLGE ŞÂİRİ: NÂBÎ



Benzer belgeler
(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)


Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM FAKÜLTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ BÖLÜMÜ PDR ANA BİLİM DALI 2018 BAHAR YARIYILI TÜRK EĞİTİM TARİHİ DERSİ İZLENCESİ

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

ÖZGEÇMİŞ. Kenan Erdoğan Unvanı. Adı Soyadı. Doçent Doğum Tarihi veyeri Yozgat 01 Mart 1963 Görev Yeri

Yayın Değerlendirme / Book Reviews

Türk Dünyası. Bilgeler Zirvesi. Gönül Sultanları Eskişehir'de Buluşuyor MAYIS

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

TÜRK EDEBİYATI 10. SINIFLAR 17 Nisan 2015

PROF. DR. MESERRET DĐRĐÖZ

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İSLÂMİYET ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI İSLÂMİ İLK ESERLER SORU PROĞRAMI AHMET ARSLAN

İSLAM UYGARLIĞI ÇEVRESINDE GELIŞEN TÜRK EDEBIYATI. XIII - XIV yy. Olay Çevresinde Gelişen Metinler

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

UNESCO GENEL KONFERANSLARI TARAFINDAN İLAN EDİLEN ANMA VE KUTLAMA YIL DÖNÜMLERİ

ARALIK 2013 SAYI 2 12/17/2013 1

249- Yiğitler Unutulmuş

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7

Bir gün, kozada küçük bir delik belirdi; bir adam oturup kelebeğin saatler boyunca bedenini bu küçük delikten çıkarmak için harcadığı çabayı izledi.

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ KISALTMALAR

EĞİTİM - ÖĞRETİM YILI... ANADOLU LİSESİ 12. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

1. HAYATI ESERLERİ Divan Vâridât Ankâ-yı Meşrık Devriyye-i Ferşiyye...17

İnci. Hoca DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR)

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Tokat Plevne İmam Hatip Ortaokulu Öğrencilerinin Sorularına cevaplarımız

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

İlim gıda gibidir. Ona her zaman ihtiyaç vardır. Faydası da herkesedir.

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

X. ULUSLARARASI YUNUS EMRE SEVGi

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

ÖZGEÇMİŞ. Yasemin ERTEK MORKOÇ

BİRLEŞİK FİİLLERİN OLUŞMASINA YUNUS EMRE NİN ÖZGÜN KATKILARI

Metin 5. Ahmed-i Yesevî nin Menkabevî Hayatı

Kitap Değerlendirmeleri. Book Reviews

Azrail in Bir Adama Bakması

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 13.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Yunus Emre Hacı Bektaş-ı Velî Sultan Veled

Bugün mihman gördüm gönlüm saz oldu. Mihman canlar bize safâ geldiniz. Kalktı gam kasavet bahar yaz oldu. Mihman canlar bize safâ geldiniz

UNESCO GENEL KONFERANSLARI TARAFINDAN İLAN EDİLEN ANMA VE KUTLAMA YILDÖNÜMLERİ

49- Huzur. Dü kevnde garaz âsâyiş ise ey Nâbî Bed-âzmâ vü bed-âmûz u bed-ma âş olma. Yusuf NÂBİ , Urfa G. 796/7.

Âmil Çelebioğlu nun Ölümü İçin Yazılanlardan

Revak Kitabevi, 2015 Tüm hakları Revak Kitabevi ne aittir. Sertifika No: Revak Kitabevi: 30 Bektaşîlik Serisi: 4. Fakrnâme Vîrânî Abdal

Edebiyat Mevsimi 2012 de Tasavvuf Rüzgarı. Tasavvuf Ve Gelenek. Seminerleri

Pir Sultan ABDAL. Sana kıyanlar tarihin kara sayfalarında, sen ise milyonların kalbindesin Ey Ali Aşığı Pir Sultan

İnci. Hoca GEÇİŞ DÖNEMİ ESERLERİ (İLK İSLAMİ ESERLER)

Müşterek Şiirler Divanı

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Risale-i Nurun kerametini gördüm.inayet altında olduğumuzu anladım.

İLİM, İRFÂN ARAMAK İDRÂK İKLİMİNE YOLCULUK: BU BÖLÜMDE: Bilgiden sözüme temel atarım İlim ilim ilmektir İrfandır insanı yücelten

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ PLANI

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

SELANİK HORTACI CAMİSİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

TANZİMAT I. DÖNEM: ŞAİR VE YAZARLAR. * Şinasi *Ziya Paşa *Namık Kemal. * Ahmet Mithat Efendi *Şemsettin Sami

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

ÖZGEÇMİŞ. 4. Öğrenim Durumu :Üniversite Derece Alan Üniversite Yıl Türk Lisans. Halk Atatürk Üniversitesi Türk Halk Hacettepe Üniversitesi 1971

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

YRD. DOÇ. DR. E-posta: Adres: Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

Ana başa taç imiş. Her derde ilâç imiş. Bir evlât pîr olsa da. Anaya muhtaç imiş. seyin Nail Kubalı

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Yayımlandığı ye: Yol, S. 13, Ankara, Ekim/Kasım 2001, s

03-05 Ekim / October Yrd. Doç. Dr. Mehmet YAZICI

1. Soru. Aşağıdakilerden hangisi bu paragrafın sonuç cümlesi olabilir? olaylara farklı bakış açılarıyla bakalım. insanlarla iyi ilişkiler kuralım.

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

Savaş, kahramanlık ve vatan sevgisi gibi konuları destansı ve abartılı bir anlatımla işleyen şiirlerdir.

ALİ HİMMET BERKÎ SEMPOZYUMU KASIM Hukuk Fakültesi Konferans Salonu, Kampüs / ANTALYA. Düzenleyenler

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

PROF. DR. MUSTAFA ERDOĞAN IN ÖZGEÇMİŞİ

Edeb Ya Hu! Cumartesi, 03 Ocak :31

Herkes bir arayış içinde

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Ahmed Yesevi. UNESCO 2016 Hoca Ahmed Yesevî Yılı Anısına

Hz. Muhammed. (s.a.s.) in Doğumunun 1437 inci senesi vesîlesiyle.. 18 Mart 2008 Lütfi Kırdar Kongre Merkezi

SÂMİHA AYVERDİ KİMDİR? Hazırlayan: E. Seval YARDIM

Bilge kişi, olayların düzenini bilen kişidir. İbn-i Arâbî. Bilgelik, erdemin annesidir. İbn-i Sînâ


Anlamı. Temel Bilgiler 1

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

İSLAM HOŞGÖRÜSÜ VE BU HOŞGÖRÜNÜN İSMİ EBU L - HASAN HARAKANÎ

Transkript:

Mustafa ERDOĞAN ERDOĞAN, Mustafa (2014). Eski Türk Edebiyatının Bilge Şairi. Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması. 26-28 Mayıs 2014. Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı (TDKB). Eskişehir, ss.247-259 (http://bilgelerzirvesi.org). ESKİ TÜRK EDEBİYATININ BİLGE ŞÂİRİ: NÂBÎ Ârif ol zâhid-i huşk olma sakın Himmet it tâ olasın ehl-i yakîn Sa y kıl ârif-i bi llâholagör Nâil-i ma rifetu llâholagör (Nâbî) S ayın Başkan, kıymetli hocalarım ve muhterem dinleyiciler, Öncelikle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum. Türk dünyasından birçok değerli bilgenin söz konusu edildiği böyle bir toplantıda, eski Türk edebiyatının bilge şairi Nâbî den hiç söz etmemenin eksiklik olacağı kanısında olduğumuzdan biz de bu zirvede Nâbî yi anmanın, onun bilge kişiliğini hatırlamanın faydalı olacağını düşündük. Dünyanın en eski milletlerinden biri olan Türk milletinin, aynı zamanda çok eski bir bilgelik geleneği olduğu âşikârdır. İslâmiyet öncesinde de var olan bu özellik, İslâmiyet in kabulüyle daha belirgin ve yaygın hâle gelmiştir. Göktürk Kitabeleri nde başlayan bu gelenek, daha sonra farklı zaman ve zeminlerde varlığını sürdürmüştür. Yusuf Has Hacib in Kutadgu Bilig, Edip AhmedYüknekî ninatabetü l- Hakayık, AhmedYesevî nin Divan-ı Hikmet, Yunus Emre nin Risâletü n-nushiyye ve Divan ında, Dede Korkut Hikâyeleri nde, Mevlânâ ve Hacı Bektaş-ı Velî nin eserlerinde, Âşık Paşa nın Garibnâme sinde, Akşemseddin in, Yazıcıoğlu nun, Süleyman Çelebi nin, Eşrefoğlu nun ve daha birçok yazar ve şairin eserlerinde bu hikmet ve irfan geleneğinin izlerini sürmek mümkündür. Eserlerinden bilgelik kokusu duyduğumuz, asırlar sonrasına bile hikmet dersi veren şairlerimizden biri de Nâbî dir. Eski Türk edebiyatında fikrî, ahlâkî, Doç.Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi.

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı sosyal, nasihat-âmîz ve hikmetli söyleyiş Nâbî öncesinde de olmakla birlikte, Nâbî nin eserlerinde zirve noktaya ulaşmıştır. Bilindiği üzere Nâbî 1642-1712 yılları arasında yaşamış, eski Türk edebiyatının en ünlü şairlerinden biridir. Hayatı, edebî şahsiyeti ve eserleri umumiyetle malûm olduğundan bunları anlatmaya lüzum görmüyoruz. Şair bereketli bir ömür yaşamış, tam yetmiş yıl. Türk edebiyatına ve milletine 6 sı manzum, 4 ü mensur 10 eser armağan etmiş. Urfalı Yusuf Nâbî, gerek hayatıyla, gerekse eserleriyle bir bilge olduğunu ispatlamış birisidir. Diğer taraftan bu zirve dolayısıyla ayrıntılı biçimde konuşulacak olan bilge ve bilgelik kavramının oldukça geniş bir anlamının olduğu da malûmdur. Bilgenin özellikleri arasında anılabilecek; bilgili, gönül ve irfan ehli, akıllı, tecrübeli, ufku geniş, yüce ve idealin peşinde olma, olumsuzlukları çekinmeden tenkit edebilme, çevresine ve topluma, hatta asırlar ötesine sözünü geçirebilme, ışık ve rehber olma gibi özellikleri, yukarıda bazılarını andığımız Türk bilgeleri gibi Nâbî de de bulmak mümkündür. Bilge; yaratıcı, âlem, âdem, toplum, ölüm, varlık, yokluk gibi konularda düşünen, yalnız düşünmekle kalmayıp düşündüğünü ifade eden, yaşayan, eylem haline getiren kişidir. Nâbî ise; hem şahsî mizacının bu tarz söyleyişe uygunluğu, hem de devrinin sosyal ve siyasî şartlarının yönlendirmesi sebebiyle fikir ve hikmet ağırlıklı söyleyişi bir üslup haline getirip yoğun şekilde kullanmış ve bu yönüyle gerek yaşadığı dönemde, gerekse sonraki devirlerde birçok insanı etkilemiştir. Şâirin daha yaşarken Nâbî-i Pîr diye anıldığını görürüz. Kadîm Türk hikmet ve irfan geleneğini ve bu geleneğin mahsûlü olan birçok eseri tamamen bir kenara bırakarak, Nâbî nin sadece İranlı şairlerin etkisiyle hikmetli şiire yöneldiğini söylemek bize göre çok da doğru değildir. Çünkü netice itibariyle Nâbî Türk milletinin bir ferdidir. Türk milletinin içinde dünyaya gözlerini açmış, büyümüş ve her Türk insanını besleyen kaynaklardan beslenmiştir. Rivayete göre daha ilk gençlik yıllarında Yakup Kalfa adında bir Nakşî şeyhine bağlanarak tasavvuf yoluna giren Nâbî nin şeyhinin himmetini aldığı için ilim ve marifette yükseldiği, şöhret sahibi olduğu söylenir ve buradan hareketle de Nâbî yi Nâbî eden hüsn-i nazar denir. Bize göre Nâbî yinâbî eden unsurlardan biri de işte bu hikmet, ahlak ve irfan geleneğidir. Bu bağlamda Nâbî nin; ünlü ârifler Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Muhyiddin-i Arabî ve Abdülkâdiri Geylânî ye methiyeler yazdığını görürüz. İlgili şiirlerden Nâbî nin bu büyük insanların eserlerini okuduğu anlaşıldığı gibi, Hayriyye de

oğluna da bu eserleri okumayı açıkça tavsiye etmiştir. Ayrıca Nâbî; Fuzûlî, Rûhî, Âzerîve muhtemelen başka Türk şairlerini de okumuş, Fuzûlî ve Rûhî nin şiirlerini tahmis etmiş, Âzerî nin Nakş-ı Hayâl inden bir hikâye nakletmiştir. Yine Hayriyye de Sühanân-ı şu arâ-yı eslâf İderâyîne-i kalbi şeffâf Türkî de Nef î ile Bâkî ye bak Gayrı dîvânları da it mülhak Anlarunşi rimetîndürammâ Gayrısında dahı var çok ma nâ (Kaplan 2008: 257). -diyerek oğluna başta Nef î ve Bâkî divanları olmak üzere, Türkçe divanları okumayı tavsiye etmektedir. Diğer taraftan onun eserlerinde karşımıza çıkan değerlerin, görüşlerin umûmî olarak İslâm a ait görüş ve değerler olduğunu söyleyebiliriz. Bütün bunlar Nâbî nin aynı zamanda bilgelik, hikmet geleneğimizi bildiği ve takip ettiğini göstermektedir. Nâbî bunları şiir formunda, hafıza ve gönüllerde kalacak şekilde dile getirmiştir. Ziya Paşa nın ifadesiyle San at ile eylemişdir ol pîr Asrındaki hâl-i mülki tasvîr Zulm-i vüzerâyısöylemişdir Hâl-i fukarâyısöylemişdir İlm ü edeb öğretir zamâna Ta lîm-i kemâl eder cihâna (Ziya Paşa 1291: 15). Prof. Dr. Mine Mengi nin ifadesiyle Nâbî, nasıl bir dünya, nasıl bir hayat (nasıl bir insan) olmalıdır sorusuna şiir aracılığıyla cevap arayan aydın insandır. (Mengi 1991: 33). Diğer taraftan Nâbî, Hikmet-âmîzgerekdüreş âr Ki me âli ola irşâdamedâr Âb-ı hikmetle bulur neşv ü nemâ Gülşen-i şi r ü riyâz-ı inşâ (Kaplan 2008: 258-259)

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı -diyerek şiirin özünde okuyanı uyarma, ona yol gösterme amacı aradığını belirtir. Burada hikmetle kastedilen düşüncedir, sağduyudur, bilgeliktir. Amaç böyle olunca Nâbî, şiirde herşeyden önce anlam arar: Söyleme şi ritehîma nâdan Ağunı çekme balıksuzmâdan Nazm kim olmaya ma nâyakarîn Kendüdürhâtem-i bî-nakşnigîn Kokusuz lâleye benzer o sühan Ki ola lafzı tehîma nâdan (Kaplan 2008: 260). Şiirin özünde okuyanı uyarma, ona yol gösterme amacı araması ve bu yüzden öncelikle manaya önem vermesi yönüyle Nâbî nin; toplumu irşad etmeyi amaç edinen Âşık Paşa ve Gülşehrî gibi ilk devir şairlerimizden; Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Velî gibi mutasavvıf şairlerden yahut Namık Kemâl ve Mehmed Âkif gibi son dönemin bilgelerinden hiçbir farkı yoktur. Bir başka ifadeylenâbî, bir zincir şeklinde devam etmiş olan hikmet geleneğimizin önemli halkalarından biridir. Kendisinden sonra gelen birçok şair ve yazarı da ciddî şekilde etkilemiştir. Meselâ Erzurumlu İbrahim Hakkı nın Marifetnâme sinde Nâbî nin Hayriyye sinin büyük bir tesiri olduğu görülmektedir. (Pala 1990). Onun bilge kişiliğini eserlerinde, özellikle Hayriyye sinde ve Divan ında görebiliriz. Şimdi biz de adı geçen eserlerden hareketle onun bu yönüne dair bazı söyleyişleri, tadımlık nev inden de olsa paylaşmak istiyoruz. Hayriyye de şair sözüne Hamd ol Allahuazîmü ş-şâna Mübdi -i dâire-i imkâna (Kaplan 2008: 173). -diye başlar. Burada Allah için kullanılan Mübdi ismi ibda eden, yoktan var eden demektir. Allah, bütün varlıkları yoktan yaratmış ve her birine ayrı ayrı, değişik görünümler vermiştir:

ZihîMübdi ki bî-reng-i amâdan eylemiş tasvîr Hezârân çehre-i rengîn hezârândîde-i bînâ (Bilkan 1997: 2). Allah bu kâinâtı ve varlıkları kendi güzelliğini ve mükemmelliğini göstermek için yaratmıştır: 11) Nakş göstermek içün hâme-i sun -ı Üstâd Oldı saykal-zede bu nüh-varak-ı kevn ü fesâd (Bilkan 1997: Nâbî ye göre, âlemin esas icat sebebi İlâhî sevgidir. Âleme hubb-ı İlâhî'dür esâs-ı îcâd Şûr-ı deryâ-yı mahabbet nemek-i âlemdür (Bilkan 1997: 548) Âlem, Nâbî nin ifadesiyle bir aşk dükkânıdır. Dünyadaki her bir bitkinin yaka yırtığını gören bunu anlar. Âlemün kârgeh-i aşk idügin fehm eyler Seyr iden sînesinün çâkini her bir giyehün (Bilkan 1997: 776) Dünyadaki varlıklar, yokluk aynasındadır. Görüntüleri var, ama asılları yoktur. Âyîne-i Âdem de nukûş-ı mükevvenât Sûret-sıfâtnumûdı var ammâ ki bûdı yok (Bilkan 1997: 751). Cihânın aynadaki yansımalar olduğunu anlayan ârif de bu gölgelerin kaybolmasından üzüntü duymaz. Cihân aks-i merâyâ olduğın fehm eyleyen ârif Zevâlinden zılâl-i âlemünen duhgîn olmaz (Bilkan 1997: 685). Nâbî, kâinâtı hikmetlerle dolu bir kitap olarak değerlendirir. Âlem, manasını anlayana bir cennettir. Hakikatini göremeyenlerin gözünde ise, bir belâ zindanı, sıkıntı ve üzüntü kuyusudur. Âlem ki tamâm nüsha-i hikmetdür Ma nâsını fehm eyleyene cennetdür Mahrûm-ı şuhûd olanlarun çeşminde Zindân-ı belâ çâh-ı gam u mihnetdür (Bilkan 1997: 1187).

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Nabi, eserlerinde kâinatı ve varlığı sorgulayan, eşya ve hadiselere alışılmışın dışında, farklı bir gözle bakmayı bilen ve görüneni değil, onun arkasındaki asıl sebebi anlamaya çalışan mütefekkir bir şairdir. Ona göre, bütün kâinat Hakk ın sırlarıyla doludur. Ancak bu kâinat kitabını okuyup anlamaya kabiliyetli göz ve kulak gerekir. Varlık âlemindeki her şey, Allah ın san at eserlerini söze hacet kalmadan söylediği gibi, kâinat kitabı da Allah ın sırlarını ağıza gerek olmadan ifade eder. 551). Sevâd-ı mümkinât âsâr-ı sun ıbî-sühan söyler Kitâb-ı kâ inât esrâr-ı Hakk ı bî-dehen söyler (Bilkan 1997: Ancak bazı insanların kulağında onu anlamaya kabiliyet yoktur; hâlbuki ırmak kıyısındaki her bir yaprak dahi yaratılıştaki mükemmelliği söyler durur. Senün gûşunda isti dâd yok idrâkine yoksa Leb-i cûda kemâl-i sun ı her berg-i çemen söyler (Bilkan 1977: 551). Şair bir başka beytinde âlem nedir? sorusuna, hakikatlerin hikmetli kitabı cevabını verir ve onun anlamını çıkarana âferin der. Bu âlem bir kitâb-ı hikmet-endûz-ı hakâyıkdur Me âlin her kim istihrâc iderse âferîn bâdâ (Bilkan 1997: 6). Allah, lütuf ve kahırdan birleşmiş bir hilkat tezgâhı kurup orada zıtlıklara uyum vermiş, onun adına da dünya demiştir. Kurup bir bârgâh-ı şun lutf u kahrdan memzûc Virüp ezdâda âmîz iş komışnâmın anun dünyâ (Bilkan 1997: 1). Bu evrende anlamsız bir zerre bile yoktur. Her şey birbiriyle uyumludur. Bir zerre yok bu kârgeh-i sun'daabes Vâbestedür biri birine çerhi sâ'atün (Bilkan 1997: 760).

Nâbî ye göre, insan kazânın hükmüne itiraz etmemeli, rıza göstermelidir. Kader ve kazada bir yanlışlık olmaz, yanlışlık insanın yanlış gören gözündedir. Remmâl-i kazâsipihre dökdükçe nukat Zinhâr dime hükmine bu kec bu sakat Var ise sebeb çeşm-i galat-bînündür Yohsa ne revâ nüsha-i hikmetde galat (Bilkan 1997: 730). Yukarıdaki satırlar bize Nâbî denyaklaşık bir yüzyıl sonra yaşayan ünlü âlim ve ârif Erzurumlu İbrahim Hakkı nın şu dizelerini hatırlatmıştır: Dime şu niçün şöyle Yirincedir ol öyle Bak sonuna sabreyle Mevlâ görelim neyler Neylerse güzel eyler Nâbî, aslında Allah ın kâinâtı ve dünyâyı yaratmasından maksadınkâmil insan olduğu görüşündedir. 729) Âferinişden ne deryâdur ne sâhildür garaz Nühsa defden lü'lü-i insân-ı kâmildur garaz (Bilkan 1997: Kur ân-ı Kerîm de da ifade edildiği üzere (Tîn, 95/4), insan her ne kadar maddî varlığıyla küçük olsa da yaratılma noktasında en güzel, en mükemmel bir şekilde yaratılmıştır. (Ayete telmih) Eger ciâle münesfel-nişîn-i gülhanıyuz Velîk nüsha-i takvîm-i sun'un ahseniyüz (Bilkan 1997: 689) İnsan her nefeste İlâhî feyizlere ulaşabileceğinden sanki varlık sarayının açık penceresi gibidir. Nesîm-i feyze ta'arruzdayuz nefes-be-nefes Sarây-ı hesti-i dehrün güşâde revzeniyüz (Bilkan 1997: 690) Divan metninde Nüh kelimesi Ne olarak okunmuştur.

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Nâbî ye göre insan, görünüşte bu dünyaya en son gelmiş olsa da aslında yaratmanın hemen sabahında gelmiştir, yani ilk başta yaratılmıştır. Dünyaya âlemden sonra da gelse insan esas gâye olduğundan mânen öndedir. Şuretâ biz gerçi bu bezme mu ahhar gelmişüz Lîkşubh-ı âferin işle berâber gelmişüz 679). İllet-i gâ iyyeyüz ma nen takaddüm bizdedür Âdemüz âlemden ey Nâbî mu'ahhar gelmişüz (Bilkan 1997: İnsan, küçük bir âlemdir. Fakat hikmet terazisinin gözünde büyük âlemle beraberdir. Yani, esmâ-i İlâhiye ye mazhariyet noktasında, mucizelik ve hikmet noktasında âdem, büyük âlemden hiç de geri kalmaz. 679) Âlem-i suğrâyuz ammâ âlem-i kübrâ ile Keffe-i mîzân-ı hikmetde berâber gelmişüz (Bilkan 1997: Malûm olduğu üzere bir asır sonra gelen Gâlib de insanı âlemin özü, yaratılmışların göz bebeği olarak nitelemiştir: Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen Fakat âriflerin dilinde insandan murat; dış görünüş, şekil, şemail değildir. Hakikatte maksat, ondaki aslî zâta, yani Allah a ait cevherdir, özdür. İnsan; bedeniyle değil rûhuyla, hayvanî varlığıyla değil, İlâhî zâta, isim ve sıfatlarına tecellîgâh, ayna olması yönüyle değerlidir. 729). Cevher-i zâtî-i aslîdür hakîkatden murâd Sanma insândan fakat şekl ü şemâ'ildür garaz (Bilkan 1997: Zât ve sıfat-ı İlâhiye yeaynalık yönüyle en başta gelen, en kâmil insan ise Hz. Peygamber dir. Bütün kuvve hâlinde olan

güzellikler, hayat, ilim gibi gizli hazineler onunla fiile gelmiş, ortaya çıkmıştır. Ey âyîne-i leb-be-lebi lücce-i zâtun V ey mazhar-ı ser-tâ-seri emvâc-ı şıfâtun Hep oldı senün nüsha-i zâtunla hüveydâ Pûşîde iken hüsni sükûn u harekâtun Bi'l-kuvvesi bi'l-fi'l zuhûr eyledi sende Gencîne-i gaybîde olan 'ilmü hayâtun (Bilkan 1997: 817). Nâbî ye göre insanın rahat olmayan bir misafirhâne olan bu dünyaya geliş gayesi; asıl mekâna, cennet ve cemâl-i İlâhî ye ulaşmak için menzil almak, yükselmektir. 729). Gelmeden Nâbî bu mihmân-hâne-i bî-râhata Şehr-i asla vasl içün tayy-ı menâzildür garaz (Bilkan 1997: Fakat nefesinin, yani ömrünün cennet köşkleri gibi yüceliklere ulaşmak için bir merdiven olduğunu anlamayanlar onu alçak yerlerde eskitir, yıpratırlar. Pest yirlerde ider anlamayan fersûde Nerdübân oldu ğınıkasr-ı bihişte nefesün (Bilkan 1997: 761) Nâbî ye göre Allah âlemi âdem için, âdemi de kendi için, kendini tanıması, kendine ibadet etmesi için yaratmıştır. Hayriyye de oğluna, iki dünyadan kastedilenin Allah ı bilmek olduğunu, Hakk ın insanı kendi için getirdiğini, insanın da ona canla ibadet etmesi gerektiğini söyler. Bu ifadelerde de Kur an dan yararlanıldığı anlaşılmaktadır (Zâriyât, 51/56). Ardından da Nâbî, sen ara bul kendini, kimsin sen, der. Çün en a ref didi Hallâk-ı Vedûd Ma rifet dürdü cihandan maksûd Hak getürmiş seni kendün bilesin Tâ ana cân ile kulluk kılasın

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Hânenün lâzım olan sâhibidür Bilmeyen hânesinün tâlibidür Tâsenün olmaya sâhib-hâne Gice gündüz çalış ol pervâne Zikr ü fikrün hemân Allah olsun Meşhedün ol ulu dergâh olsun Ara bul kendüni kimsin sen Tâ sana ola dü âlem rûşen. (Kaplan 2008: 202-203) Özellikle son beyitteki Ara bul kendüni kimsin sen dizesi bize, büyük bilgelerimizden, Ankara nın manevî mimarı Hacı Bayram-ı Velî nin Bilmek istersen seni cân içre ara cânı Geç cânından bul anı sen seni bil sen seni (Turan 2004: 81). mısralarını hatırlatmıştır. Hayriyye de Nâbî nin oğluna söyledikleri arasında zaman zaman ideal insan tipinin özelliklerini görürüz. Ayrıca bilge Nâbî, oğlunun şahsında bütün insanlara nasihat eder: Sakın kuru zâhit olma, ârif ol; yakîn ehlinden olmak için gayret et. Allah ı bilen âriflerden olmaya; marifetullah lütfuna ulaşmaya çalış. Ârif ol zâhid-i huşk olma sakın Himmet it tâ olasın ehl-i yakîn Sa y kıl ârif-i bi llâholagör Nâil-i ma rifetu llâholagör. (Kaplan 2008: 202) İlahî bilginin, irfanın kaynağı gönüldür. İnsan, gönül gözüyle varlığın gerçek yüzünü görebildiği gibi, gönül ve gönüldeki aşk yoluyla Allah a ulaşabilir. Gönül; İlahî güzelliğin, tecellîlerinyansıdığı bir yerdir. Bunun için Müslüman bilgeler gönle çok büyük bir önem atfetmişler, gönül kırmayı şiddetle yasaklamışlardır. Nâbî nin aşağıdaki beytinde de mü minin kalbi arş-ı a zam olarak değerlendirilmiştir.

Anun çün kalb-i mü min oldı arş-ı a zam-ı Bârî Didi ârif benem ol nokta-i mevzu'atahte'l-bâ (Bilkan 1997: 6). Yine Nâbî kısmen tasavvufî bir eda ile söylediği gönül redifli gazelinde ise gönlü farklı açılardan değerlendirmiştir. Gönül, her ne kadar beden meclisinin dar zindanında tutukluysa da arşın sahibi yüce padişahla komşu gibidir. Küçücük sineye sığdığından dar olarak değerlendirilirken, arşın sahibine tecellîgâh olmasıyla sonsuz genişlikte bir yerdir. Gönül; gaybî kutsal vâridâtacilvegâh, ilme ayna, sırlar mücevherine mahzendir. Hakikat sultanının adıyla süslüdür. Mana âleminde geniş ülkesi, hadsiz askeri, pek çok hazineleri olan bir sultandır. Bazen karanlık, yaralı, tozlu olsa da bir şey olmaz. Tur dağı gibi tecellilerin merkezidir. Ey Nâbî, gönül nurlar âlemine şeref veren öyle parlak bir köşktür ki kâinâtın yükseği de alçağı da onunla görülebilir. Gerci zindan-gîr-i teng-i meclis-i tendür gönül Şeh-nişîn-i arş ile revzen-be-revzendür gönül Teng-nâ-yı sîneye güncîdelikden teng iken Vüs'atından sâhib-i arşa nişîmendür gönül Cilvegâh-ı vâridât-ı kuds-ı gaybu'1-gaybdur İlme meclâ gevher-i esrâra mahzendür gönül Mihr beyne'1-ısba'eyn-i kabza-i îcâddur Nâm-ı sultân-ı hakîkatle müzeyyendür gönül Mülki vâsi' leşkeri bî-had hazâ inbî-kıyâs Âlem-i ma'nâdasultân-ı mu'anvendür gönül Tîre-hâl üzahmdâr u pür-gubâr olsa n'ola Girde-i nakş-ı tecellîgâh-ı Eymen dür gönül Nâbiyâ meşhûdıdur pestü bülend-i kâ'inât Âlem-i envâre müşrif kasr-ı rûşendür gönül (Bilkan 1997: 831-832). Nâbî nin yukarıdaki sözlerinin Yunus Emre nin dillerde pelesenk olan

Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı Gönül Çalab'un tahtı gönüle Çalap bahdı İki cihânbed-bahtı kim gönül yıkarısa mısraları, yahut Sinan Paşa nın Kalb-i mü min arş-ı Rahmân dur Anı yıkmak ziyâde tuğyândur ifadesi arasında sadece biraz söyleyiş farkı vardır. Anlayış aynıdır. Nâbî nin ideal bilge tipinin en önemli özelliği; bünyesinde akılla imanı, ilimle irfânı birleştirmesidir. (Mengi 1991: 85). Akl u irfânı ola ilmi ola Edeb ü meskenet ü hilmi ola (Kaplan 2008: 291). Sözümüzü Nâbî ye göre örnek bir insan tipinde bulunması gereken erdemleri sıralayarak tamamlıyoruz: Şekilci olmayan, samimi bir Müslümanlık, iyi ahlak, iyi niyet, bilgi, dürüstlük, yardımseverlik, kanaat, tevekkül, şükür, sabır, alçakgönüllülük, güler yüz ve hoşgörü, istiğnâ, hayâ ve edeb, ölçülü olmak, güzel konuşma, uyumlu olma ve maddeye eğilimli olmama (Kaplan 2008: 73-86). Sonuç olarak XVII. yüzyılın önde gelen şairlerinden Nâbî, bize göre aynı zamanda bilgelik geleneğimizin de önemli halkalarından biridir. Onun eserlerinde, özellikle Hayriyye ve Divan ında bilgeliğin, ârifliğinizlerini bulmak mümkündür. Üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen, verdiği ders ve öğütlerin, çizdiği ideal insan tipinin hâlâ geçerliliğini koruduğu görülmektedir. Bize düşen, bu eserleri okumak ve mümkün olduğunca onlardan ders alıp iyi birer insan olmaktır. Bu vesileyle Nâbî başta olmak üzere milletimizin yetiştirdiği bütün bilgeleri hürmet ve rahmetle anıyor, beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.

Kaynaklar BİLKAN, Ali Fuat (1997), Nâbî Dîvânı, 2 C., MEB Yayınları, İstanbul. KAPLAN, Mahmut (2008), Hayriyye-i Nâbî, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. KAPLAN, Mahmut (2012), Hikmet Şairi Yûsuf Nâbî, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü Yayınları, Ankara. MENGİ, Mine (1991), Divan Şiirinde Hikemî Tarzın Büyük Temsilcisi Nâbî, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara. PALA, İskender (1990), Erzurumlu İbrahim Hakkı da Nâbî Tesiri, Osmanlı Araştırmaları, S. X, İstanbul, s. 195-209. Ziya Paşa (1291), Harâbât, İstanbul, Matbaa-i Âmire.