NEF Î FELEK İLE NEDEN SÖYLEŞMİYOR? ÖZET

Benzer belgeler
I. Musammat Kaside. 1. Esdi nesîm-i nevbahâr açıldı güller subh-dem. Açsın bizim de gönlümüz sâkî meded sun câm-ı Cem

Divan Edebiyatının Önemli Şair ve Yazarları. HOCA DEHHANİ: 13. yüzyılda yaşamıştır. Din dışı konularda şiir yazan ilk divan şairidir. Divanı vardır.

HAYALİ, EFSANEVÎ VARLIKLAR VE İLİMLER

ARZU ATİK, Yard. Doç. Dr.

Sevgili dostum, Can dostum,

ÖZ GEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş

Azrail in Bir Adama Bakması

ÖZGEÇMİŞ. II. (Link olarak verilecektir.)

SAN Kİ ÖNCELEYİN GÜL AŞIK OLMUŞTU. kadının yeniden yaratılmasına sebebiyet vermiştir, onlara olan eşsiz aşkıyla. Bir yandan bu

KRAL JAMES İNCİLİ 1611 APOCRYPHA DUA AZARYA & üç Yahudi şarkı. Azarya ve şarkının üç Yahudi duası

BAYRAM Yavuz, XIV-XV.Yüzyıl Gazel Şerhleri, Klâsik Çağlar Boyunca Gazel Şerhleri, Kriter Yay., İstanbul 2009, s

Yasemin AKKUŞ. Görev Unvanı Görev Yeri Yıl Edebiyat Öğretmeni Milli Eğitim Bakanlığı, Kocaeli İl Milli Eğitim Müdürlüğü

İnci. Hoca DİVAN EDEBİYATI NAZIM BİÇİMLERİ II (BENTLERLE KURULANLAR)

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

ŞEYH SAFVET İN TASAVVUF DERGİSİ NDEKİ YAZILARINDA TASAVVUFÎ KAVRAMLARA BAKIŞI

SAĞLAM BİR GEÇMİŞİN MUTLU BİR ÜZERİNDE YÜKSELİR...

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

ÖZGEÇMİŞ. Yasemin ERTEK MORKOÇ

ALANYA HALK EĞİTİMİ MERKEZİ BAĞIMSIZ YAŞAM İÇİN YENİ YAKLAŞIMLAR ADLI GRUNDTVIG PROJEMİZ İN DÖNEM SONU BİLGİLENDİRME TOPLANTISI

KELEBEKLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

AVNÎ (FATİH) DÎVÂNI. Hazırlayan. Muhammed Nur Doğan

ÖZ GEÇMİŞ. Çalıştığı Kurum : Giresun Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğrenim Durumu : Doktora

iki sayfa bakayım neler var diye. Üstelik pembe kapaklı olanıydı. Basından izlemiştim, pembe kapaklı bayanlar için, gri kapaklı olan erkekler içindi.

Get to know Hodja Dehhânî Through Other Poet s Poems:


YRD. DOÇ. DR. ABDÜLKERİM GÜLHAN /4508.


kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

UNIT 1 HELLO! Quiz I'm from Greece. I'm. Where are you from? Boşluğa uygun olan hangisidir? A) German. B) Greek I'm from. C) Turkish D) English

( ) ARASI KONUSUNU TÜRK TARİHİNDEN ALAN TİYATROLAR

GELENEKTEN SAPMALARIN KİTABI: OSMANLININ GÖRSEL ŞİİRLERİ

Prof. Dr. Osman HORATA TDE 471 Eski Türk Edebiyatı Ders Notları

Mevlânâ dan Bilgelik Katreleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayallerinizin Ötesinde...

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Cennet, Tanrı nın Harika Evi

İSTANBUL UN PENÇ HALLERİ. TA NER A L A KU Ş ve Ö Ğ R E NC İ L E R İ Mİ N YATÜR S E RG İ Sİ

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

MÜZİĞİN RESİM SANATINDA TARİHSEL SÜRECİ 20.yy SANATINA ETKİSİ VE YANSIMASI. Emin GÜLÖREN YÜKSEK LİSANS TEZİ. Resim Anasanat Dalı

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

MİT VE DİN İLİŞKİSİ. (Kutsal Metinlerle İlişkisi) DR. SÜHEYLA SARITAŞ 1

İnci Hoca YEDİ MEŞALECİLER

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...7 KISALTMALAR GİRİŞ İran ve Türk Edebiyatlarında Husrev ü Şirin Hikâyesi BİRİNCİ BÖLÜM Âzerî nin Biyografisi...

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

Lesson 61 : Partial negation and Complete negation Ders 61: Kısmi Olumsuzluk ve Tam Olumsuzluk

A LANGUAGE TEACHER'S PERSONAL OPINION

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

SU KASÎDESİNDEN BEŞ BEYİT ÜZERİNE BİR ŞERH DENEMESİ

Grade 8 / SBS PRACTICE TEST Test Number 9 SBS PRACTICE TEST 9

Prof. Dr. Osman HORATA TDE 471 Eski Türk Edebiyatı Ders Notları

-Rubai nazım şekli denince akla gelen ilk sanatçı İranlı şair.. dır.

Erotik Şiirler Atlasım. Serkan Engin. (Derleme)

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

FUZÛLÎ'NİN İKİ MESNEVÎSİNDE NİZAMÎ ETKİSİ

Lesson 22: Why. Ders 22: Neden

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...III

249- Yiğitler Unutulmuş

Hacı Bayram-ı Velî nin Torunlarından Şair Ahmed Nuri Baba Divanı ndan Örnekler, Ankara Şehrengizi ve Ser-Güzeşt i

1. Superlative lerden sonra gelen fiil infinitive olur. ( the latest species to join the

1. HAYATI ESERLERİ Divan Vâridât Ankâ-yı Meşrık Devriyye-i Ferşiyye...17

SİHİRLİ ELLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ...9

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS MESLEKİ İNGİLİZCE II İLH

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1

Müşterek Şiirler Divanı

JOURNAL OF SOCIAL AND HUMANITIES

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

Lesson 18 : Do..., Don t do... Ders 18: yap, yapma

Berk Yaman. Demodur. Kırmızı yazılar sizin sipariş verirken yollamış olduğunuz yazılardır

Ömer Turhan. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

İLK ADIMLAR SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi 2, Temmuz 2011

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Günay Deniz D : 70 Ekim finansal se krizler, idir. Sinyal yakl. temi. olarak kabul edilebilir. Anahtar Kelimeler:

Lesson 21: Who. Ders 21: Kim

ÖZEL ASÇAY ANAOKULU ÇALIŞKAN ARILAR SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ

Fıstıkçı Şahap d t c ç

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

Yazar : Didem Rumeysa Sezginer Söz ola kese savaşı Söz ola kestire başı Söz ola ağulu aşı Yağ ile bal ede bir söz Yunus Emre

DİNLEDİM NEY DEN HASRETİ Pazartesi, 11 Haziran :59

İÇİNDEKİLER I. BÖLÜM TANZİMAT ÖNCESİNDEN II. MEŞRUTİYET DEVRİNE KADAR BASININ GELİŞİMİ İLE İLGİLİ GENEL DEĞERLENDİRME

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

T.C. KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ENSTİTÜ YÖNETİM KURULU TOPLANTI TUTANAĞI

T.C. MANİSA CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı

Islington da Pratisyen Hekimliğinizi ziyaret ettiğinizde bir tercüman istemek. Getting an interpreter when you visit your GP practice in Islington

Eski Türk Edebiyatı Programı Ders Listesi. Zorunlu Olarak Alınması Gereken AKTS Toplamı

OSMANLI ŞAİRLERİNİN SANATÇI KİMLİĞİNİN GÖSTERGESİ OLAN BİR EDEBÎ SANAT: HÜSN-İ TA LÎL

ÖZGEÇMİŞ II. Akademik ve Mesleki Geçmiş

ÖZEL ASÇAY ANAOKULU PAMUK ŞEKERLER SINIFI HAFTALIK BÜLTENİ. Hazırlayan: MELTEM DÖKÜLMEZ

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

«Soru Sormak ve Bir Şey İstemek»

Kur an ın Özellikleri

Transkript:

International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p. 2373-2380 DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.8463 ISSN: 1308-2140, ANKARA-TURKEY NEF Î FELEK İLE NEDEN SÖYLEŞMİYOR? Muhammet Nur DOĞAN ** ÖZET Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf değil 17. yüzyılın kudretli ve dâhi şairi Nef î nin bir gazeli vardır ki, eskilerin merace l-bahreyn yani iki denizin buluştuğu kavşak tabirini kullandığı şarkı büyük bestekâr Itrî tarafından şarkı olarak bestelenmiş ve asırlardır dillerimizden düşmüyor, ruhumuzun telini titretmeye devam ediyor. Merace l-bahreyn ibaresi Kur an da geçer. Bu terkip biri tatlı ve biri de tuzlu iki denizin sularının birbirine karışmayarak ters istikamette aktıkları kavşağı anlatır. Allah bu iki denizin karşılıklı akıntısının buluştuğu boğazın derinliğinde suların arasına kudretinden bir perde koymuş ve böylelikle tatlı ve tuzlu suyun birbirine karışmadan biri üstten, diğeri de alttan akıp gitmesini murat eylemiştir. Nef î bütün dünyaya, çağdaşı şairlere ve hatta feleğe meydan okuduğu bu gazelinde büyük bir kültür adamı, zeki bir şair niteliği ile olduğu kadar bir şiir filozofu kimliği ile de karşımıza çıkmaktadır. Klasik şiirimizde papağan (tuti ya da dudu kuşu) şairi sembolize eder. Çünkü papağan, bir hayvan olduğu hâlde, olağan dışı bir şekilde konuşmakta ve insanları hayrete düşürmektedir. İşte eski şairler de kendilerini şairlik açısından, okuyanları hayranlık ve şaşkınlığa boğan olağanüstü sözler söylemeleri, mucizevî özellikte şiirler yazmaları yönü ile papağana benzetirler. Divan şiirinde papağan ın her geçtiği yerde usta, öğretmen ve ayna unsurları da birlikte zikredilir. Çünkü papağana konuşmayı öğreten usta (öğretmen), papağanın yüzüne ayna tutmakta ve arkasından kendisi bazı sözleri tekrarlayarak ona konuşmayı bu şekilde öğretmektedir. Anahtar Kelimeler: Nef î, felek, divan edebiyatı Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. ** Prof. Dr. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü

2374 Muhammet Nur DOĞAN WHY DOESN T HE COMMUNE WITH NEF Î FELEK? STRUCTURED ABSTRACT Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf değil 17th Century mighty and genius poet Nef î had such ode that the song the ancients used the idiom merace l-bahreyn in other words junction where two seas meet was composed by great composer Itrî and we have brought up repeatedly and it continuous to touch a cord. The phrase Merace l-bahreyn takes place in Quran. This phrase tells the junction where sweet and salty water flow in reverse direction without mixing ecah other. Allah builds a barrier between the water in the depth of bosphorus where the stream of two seas meet reciprocal and thus wishes to flow these water one below and the other above without mixing each other. In this ode in which he challenges to the world, contemporary poets and even the fate, Nef î emerges as a poet philosopher identity as well as his being a man of culture and a genius poet identity. In our classical poem parrot (tuti or dudu bird) symbolizes bird because although a parrot is a bird, it speaks out of ordinary and astonishes the people. Thus poets liken themselves to parrots in terms of uttering such phrases which astonish and make the readers bewildered. Master, teacher and mirror components are given together wherever a parrot is mentioned in divan poem because the master (teacher) who teaches the parrot to speak holds a mirror to the face of parrot and he teaches him to speak by repeating some of the phrases after him. There are also a lot of couplets about the inspiration wine demand in the sections of Sakinâme in Şeyh Galib s symbolic and allegoric masterpiece Hüsn ü Aşk. It is suitable to give these there couplets to make the subject lighten that we have chosen among them: Sâkî kerem et şerâb yağdır Ebr ol velî lâ l-i nâb yağdır Bu bey u şirâdır etme âvet Ver gonca vü al hezâr dûzeh Dâğ-ı dile bir şirâre koy sen Ver jâle vü al hezâr gülşen (b. 831-833) Saki, please do a favor and give plentiful wine! Be a cloud but give lâl (genuine colourful wine)! This is commerce, don t yammer! Give the rosebud and take the hell! Spark ignition to heartbreak; give dewdrop; take a thousand bed of roses! One should have a heart of gold to feel the poetic inspiration. Having a heart of gold means being purified sin dirt. Negative feelings such as selfishness, grudge, jealousy, world loyalty, greed of position blacken the heart mirror which is required to be pure, clean and limpid. Blackening heart blocks spiritual character and divine inspiration which is expected to appear there. Satisfaction mood that poet has against the fate master is a challenge against the all contemporary poets under this name. Nef î looks down on all the poets of all the time and especially the

Nef î Felek İle Neden Söyleşmiyor? 2375 contemporary poets in terms of art and talent and closes the doors to touch himself. Key Words: Nef î, felek, divan literature 17. yüzyılın kudretli ve dâhi şairi Nef î nin bir gazeli vardır ki, büyük bestekâr Itrî tarafından şarkı olarak bestelenmiş ve asırlardır dillerimizden düşmüyor, ruhumuzun telini titretmeye devam ediyor. Tûtî-i mûcize-gûyem ne desem lâf değil Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf değil Bu şarkı için eskiler merace l-bahreyn yani iki denizin buluştuğu kavşak tabirini kullanırlar. Merace l-bahreyn ibaresi Kur an da geçer. Bu terkip biri tatlı ve biri de tuzlu iki denizin sularının birbirine karışmayarak ters istikamette aktıkları kavşağı anlatır. Allah bu iki denizin karşılıklı akıntısının buluştuğu boğazın derinliğinde suların arasına kudretinden bir perde koymuş ve böylelikle tatlı ve tuzlu suyun birbirine karışmadan biri üstten, diğeri de alttan akıp gitmesini murat eylemiştir. İşte bu şarkı da biri edebiyatta ve şiirde, diğeri de musikide insanüstü başarılara imza atmış iki büyük sanatkârın eserinin buluştuğu, sanatın coşkun sularının mucizevî bir kavşak noktasıdır. Biri şiirde ve biri de musikide inanılmazı yakalamış iki sanat, hüner ve estetik denizinin buluşma noktası... Nef î bütün dünyaya, çağdaşı şairlere ve hatta feleğe meydan okuduğu bu gazelinde büyük bir kültür adamı, zeki bir şair niteliği ile olduğu kadar bir şiir filozofu kimliği ile de karşımıza çıkmaktadır. Şairimiz gazelin hemen ilk beytinde, yazdığı şiirlerin baş edilemez üstünlüğüne o derecede güvenmektedir ki bu şiirleri herhangi bir insanın yazmasının adeta imkânsız olduğuna inanmakta ve onları mucizevî sözler olarak nitelendirmektedir. Nef î yazdığı bazı naatlarında bile yaptığı gibi, bu gazeline de yine kendini (şairliğini) överek başlıyor: Tûtî-i mu cize-gûyem ne desem lâf degil Çarh ile söyleşemem âyinesi sâf degil Ben mucizevî şekilde konuşan bir papağanım. Ağzımdan çıkanlar, uluorta sözler değildir. Felek ile söyleşemem; çünkü aynası saf ve parlak değildir. Klasik şiirimizde papağan (tuti ya da dudu kuşu) şairi sembolize eder. Çünkü papağan, bir hayvan olduğu hâlde, olağan dışı bir şekilde konuşmakta ve insanları hayrete düşürmektedir. İşte eski şairler de kendilerini şairlik açısından, okuyanları hayranlık ve şaşkınlığa boğan olağanüstü sözler söylemeleri, mucizevî özellikte şiirler yazmaları yönü ile papağana benzetirler. Divan şiirinde papağan ın her geçtiği yerde usta, öğretmen ve ayna unsurları da birlikte zikredilir. Çünkü papağana konuşmayı öğreten usta (öğretmen), papağanın yüzüne ayna tutmakta ve arkasından kendisi bazı sözleri tekrarlayarak ona konuşmayı bu şekilde öğretmektedir. Nef î bu beytinde bütün bir dünyaya şairlik açısından meydan okumakta; mucizevî sayılabilecek derecede başarılı ve eşsiz şiirler yazdığını ilân ederek, bu hususta felek ustasının bile kendisine muhatap olamayacağını, hocalık yapamayacağını haykırmaktadır. Ona göre; felek (ustası) bile kendisine söz söyleme, şiir yazma hususunda fazladan bir şey kazandırıcı değildir. Çünkü feleğin bin bir nakışla örülü seması onun şiir, irfan, sanat ve hüner ışıkları yansıyan gönlü ve ruhu yanında, paslı bir ayna gibi kalmaktadır.

2376 Muhammet Nur DOĞAN Çerh (felek) ile şair ve şiir arasındaki ilişki İran ve Türk klasik edebiyatındaki şiirin kaynağı hakkında öne sürülen bir inanışa dayanmaktadır. Bu inanışa göre; şairlere ilham felekten gelmektedir. İslam öncesi Arap şiirinde şiirsel ilhamın kaynağı olarak kabul edilen cin unsuru İslam sonrası İran ve Türk şiirinde yerini felek unsuruna bırakmıştır. Şair Revanî bu inanışa telmihte bulunarak şu beyti kaleme almıştır: Olmış Revânî çarh bugün âhenîn kafes Şâ ir içinde tûtî-i şekker-sühan gibi 1 (g. 476/5) Ey Revanî, felek bugün demirden bir kafes; şair de onun içinde şeker gibi (tatlı) sözler (şiirler) söyleyen bir papağan olmuştur. Şair Meşhurî de şiiri gökyüzünden (felek, gerdun, çerh) yere inen bir unsur gibi düşünmekte ve şair olarak kendisini de saf ve parlak şiir dolunayını sihir yolu ile yere indiren bir büyücüye teşbih etmektedir. Yine Hârût-ı endîşem zemîn-i nazma nakş etsin Felekden sihr ile tenzîl edip mâh-ı şeb-ârâyı 2 (k. 14/6) Harut (gibi güçlü bir sihirbaz olan) şair kabiliyetim yine, geceyi süsleyen dolunayı, sihir yaparak felekten (gökyüzünden) yere indirsin ve şiirin zeminine nakş etsin! Şairler yazdıkları gazellerde, kasidelerde ve mesnevilerinde evren meyhanesinin sakisi olarak düşündükleri felekten kendilerine bol bol ilham şarabı sunmasını isterler. Mesnevilerin sakinâme veya hitâb-ı sâkî bölümlerinde şairlerin sık sık yalvardıkları, kendilerinden himmet umdukları saki felek; talep ettikleri ise ilham şarabıdır. Fuzulî nin Leyla ve Mecnun u ile Şeyh Galib in Hüsn ü Aşk ında bu şairlerin felek sakisinden ilham şarabı talep etmeleri ile alakalı olarak şu ilginç benzetmeler bulunmaktadır: Men bir sadefem sen ebr-i nîsân Ver katra vü al dür-i galtân Sensen hurşîd ü men siyeh hâk Ver âteş ü al cevher-i pâk 3 (b. 303-304) (Ey saki!) Ben bir istiridyeyim; sen nisan bulutusun Bana damlayı ver; inci tanesini al Sen güneşsin, ben ise kara toprak... Ver ateşi ve al saf cevheri... Leylâ ve Mecnun dan aldığımız bu beyitlerin ilkinde bahis konusu edilen, istiridye (sadef), nisan bulutu ve inci tanesi arasındaki ilişki, klasik edebiyatımızda çokça değinilen bir efsaneye dayanır. Bu efsaneye göre, nisanda sahile çıkan istiridye, kapakçığını açarmış. O sırada yağan yağmurun damlasını yutup denize dönen istiridyenin karnındaki bu nisan yağmuru damlası inci oluşmasına sebep olurmuş. Fuzulî burada bir şair olarak kendisini istiridyeye, yazmak istediği Leylâ ve Mecnun hikâyesini de iç dünyasında oluşacak bir inciye benzetmekte; bunun için de, felekten nisan yağmuruna benzettiği şiirsel ilhamı talep etmektedir. Leyla ve Mecnun dan alınan ikinci beyitte geçen güneş, ateş, toprak ve cevher kelimeleri arasındaki anlam ilişkisi de, yine klasik şiirimizde çok sık rastlanan bir başka inanca dayanmaktadır. Lâl taşının meydana gelişini anlatan bu inanca göre lâl aslında ak bir taş hâlinde toprakta bulunuyorken, ciğer kanıyla boyanıp güneşe bırakıldığında güneşin yakıcı etkisi ile kırmızı rengine 1 Ziya Avşar, Revanî Divanı, Sebat Ofset Matbaacılık, Konya 2007. 2 Yaşar Aydemir - Halil Çeltik, Meşhûrî Dîvânı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2009. 3 Muhammet Nur Doğan, Fuzulî Leylâ vü Mecnûn, Yelkenli Yayınevi, İstanbul 2008.

Nef î Felek İle Neden Söyleşmiyor? 2377 bürünürmüş. Fuzulî burada kendini toprağa, feleğin göndereceği ilhamı güneşe; yazacağı Leyla ve Mecnun hikâyesini de lâl mücevherine benzetmektedir. Şeyh Galib in sembolizm ve alegori şaheseri Hüsn ü Aşk ında da Sakinâme bölümlerinde felek sakisinden ilham şarabı talebi ile ilgili çok sayıda beyit bulunmaktadır. Bunlar arasından seçtiğimiz şu üç beyit konunun aydınlığa kavuşturulması bakımından çok elverişlidir: Sâkî kerem et şerâb yağdır Ebr ol velî lâ l-i nâb yağdır Bu bey u şirâdır etme âvet Ver gonca vü al hezâr dûzeh Dâğ-ı dile bir şirâre koy sen Ver jâle vü al hezâr gülşen 4 (b. 831-833) Saki, lütfet de bol bol şarap ver! Bulut ol, ama lâl (renkli halis şarap) yağdır! Bu bir alışveriştir, hayıflanıp durma! Ver goncayı, al binlerce cehennemi! Sen gönül yarasına bir kıvılcım koyuver; bir çiğ damlası ver; (benden) bin gül bahçesi al! Şair, alıntıladığımız ilk iki beyitte saki yerine koyduğu felekten ilham istemektedir. Onu bir alışverişe davet eder; her bir gonca renkli ve şekilli kadehe (ki bu, aslında ilham şarabı kadehidir) karşılık binlerce cehennem vermeyi önerir... Bu cehennemden kasıt, içerisinde sayısız şiir ve hayal ateşlerinin yandığı edebî eserlerdir; özellikle Şeyh Galib in, üzerinde çalıştığı Hüsn ü Aşk mesnevisidir. Yani Şeyh Galip feleğe, vereceği ilham karşılığında, içerisinde zahmet, sıkıntı, dert ve bela çiçeklerinin meşale gibi parladığı bir cehenneme benzettiği kitabını teklif etmektedir. Beyitte geçen ve cehennem demek olan dûzeh kelimesi mecazen de titizlik, zahmet, dert, keder ve meşale anlamlarını taşımaktadır. Şeyh Galip Hüsn ü Aşk dan iktibas ettiğimiz üçüncü beyitte de felek sakisine seslenmekte ve ondan ilham vermesini istemektedir. Felek sakisi gönlünün yarasına bir ilham kıvılcımı koyarsa, bir çiğ damlası verirse; ona bin gül bahçesi değerindeki mesnevisini verecektir. Şiirsel ilhamın şairin gönlüne felekten indiğine inanıldığını hatırlarsak, papağan ile ona konuşma öğreten usta arasındaki münasebete benzeyen, felek ile şair arasındaki ilişkinin mahiyetini daha iyi kavramış oluruz. Şiirsel ilhamın gönle inebilmesi için şairin gönlünün saf ve temiz olması gerekir. Gönlün (kalbin) temizliğinden kasıt ise onun masiva kirlerinden arınmışlığıdır. Kalbin afetlerinden olan bencillik, kin, nefret, haset, dünyaya bağlılık, makam ve mevki hırsı gibi menfi duygular saf, temiz ve arı duru olması gereken kalbin aynasını karartır. Kalbin kararması ise orada tecelli etmesi beklenen ruhî hasletlerin ve ilahî ilhamların gerçekleşmesini engeller. Şiiri var eden unsur da ilham olduğuna göre, bir şairin güçlü ilhamlara mazhar olabilmesi için de bu, kalbin saflığı, temizliği ve gönlün arılığı duruluğu büyük önem kazanır. Üsküdarlı Aşkî de bu gerçeği bir beytinde şöyle dile getirmektedir: Şi r-i sâfî mi dinür dilde safâ olmayıcak Dil-küşâ karşuda mir ât-ı Hudâ olmayıcak 5 (g.221/1) Şairin gönlünde saflık, temizlik olmayınca; karşısında da gönül açıcı ilahî ilham aynası bulunmayınca (o şairin) yazdığı şiire saf şiir denir mi! 4 Muhammet Nur Doğan, Şeyh Galib Hüsn ü Aşk, Yelkenli Yayınevi, İstanbul 2011. 5 Süreyya Uzun, Üsküdarlı Aşkî: Tenkitli Metin, Nesre Çeviri ve 16. yüzyıl Osmanlı Hayatının Divandaki Yansımaları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2011.

2378 Muhammet Nur DOĞAN Aşkî ye göre kudretli şairlik kabiliyetinin olmazsa olmaz şartı şairin kalbinin saflığı, gönül aynasının temizliğidir. Şairin, ilahî ilhamların aynası olması gereken kalbi yeteri kadar saf ve temiz değilse o şairin dilinden saf şiirlerin dökülmesi mümkün olamaz. Nef î burada şair fıtratına ve sanatkâr tabiatına o kadar güvenmektedir ki, kendisine ilhamlar bağışlayacak ve -ilham göndermek sureti ile- şiir hususunda ona ustalık edecek olan feleğin bu yardımına hiç ihtiyaç duymadığını, hatta onu kendisine muhatap bile kabul etmediğini büyük bir özgüven ile haykırmaktadır. Nef î nin duyduğu bu özgüven, kalbinin temizliğine, saflığına ve dolayısıyla ilahî ilhama mazhar olmaya hak kazandığına dair inancından kaynaklanmaktadır. Şair burada sanki şiirsel ilhamın kendisine felek tarafından değil de, daha ötelerden (Allah tan) geldiğini, bir nevi vahye muhatap olduğunu ima etmektedir. Gerçekten de, klasik edebiyatımızın büyük şairlerinin poetik yaklaşımlarına bakıldığında bu ilham-vahiy benzetmesinin metinlerde çok sık bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. Şairimizin bu felek ustasına karşı takındığı istiğna hâli, aynı zamanda onun bu ad altında devrinin bütün şairlerine karşı bir meydan okuyuşudur. Nef î gelmiş geçmiş bütün şairleri ve özellikle kendi zamanının şairlerini sanat ve hüner bakımından küçük görmekte ve kendisi ile kıyaslanmasının kapılarını kapatmaktadır. Beyitleri okumaya ve anlamaya devam edelim: Ehl-i dildür diyemem sînesi sâf olmayana Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf degil Sinesi saf ve temiz olmayana ehl-i dil diyemem.. Gönül ehli olanların birbirlerini bilmemeleri, tanımamaları mümkün müdür? Şairin ehl-i dil olmamakla suçladığı kişiler -önce felek olmak üzere- yine şairin çağdaşı diğer şairlerdir. Onlar dil ehli değildirler; çünkü onların sineleri yani gönül aynaları saflık ve temizlikten uzaktır. Bu sebepten de sinelerinin aynasından gönül açıcı, parlak ve ışıklı (başarılı) sözler (şiirler) yansımamaktadır. Ehl-i dil, gönül adamı, gönül dilinden anlayan (kalender) insanlar için kullanılan bir tanımlamadır. Aslında bu gönül adamı sözü aynı zamanda dilden ve edebiyattan anlayan, sanatkâr ruhlu, şair kişileri de anlatan bir tabirdir. Nef î bu terkibi beyitte iki anlama gelecek şekilde (tevriyeli) kullanmakta ve vurguyu daha çok ikinci anlam üzerine yoğunlaştırmaktadır. Nef î ye göre sinenin (gönlün) saf ve parlak oluşunun delili, o sineden doğan edebî sözler, güçlü tasvirler, renkli hayâllerdir. Tıpkı temiz, parlak ve kristal bir aynanın rengârenk ışıklar, arı duru görüntüler yansıtması gibi... Üçüncü beyitte Nef î nin dünyaya meydan okuyuşu devam ediyor: Yine endîşe bilür kadr-i dür-i güftârum Rûzigâr ise denî dehr ise sarrâf degil Sözümün incilerinin değerini, bilirse, yine kendi düşüncem (hayâl gücüm) bilir. Felek alçak; zaman (devir) ise (bu incilerin değerini anlayacak derecede usta bir) sarraf değildir. Söz (şiir), incidir; şairin gönlü ve ağzının istiridyesinden çıkar. Şair hayâlin ve sanatın engin denizlerine ruhu ile dalarak her biri eşsiz bir mücevher değerindeki söz ve anlam incilerini çıkartır. Bu yüzden klasik şiirimizde şairler dalgıçlara da benzetilirler. Nef î ye göre, sözünün (şiirinin) incisi o kadar değerlidir ki, bu değeri takdir etmede yer gök, zaman ve mekân yetersiz kalmaktadır. Bu incileri, bu mücevherleri hakkı ile değerlendirme işi yine Nef î nin kendi endîşe sine, yani düşünce ve hayâl gücüne kalmaktadır. Buna göre Nef î, Benim değerimi başkası değil, ancak yine ben takdir edebilirim. demek istiyor.

Nef î Felek İle Neden Söyleşmiyor? 2379 Nef î bu, kendine aşırı güvenini bir başka gazelinin şu beytinde daha net bir şekilde dile getirmekte ve sadece kendi fikrinin güzeline âşık olduğunu muhteşem bir eda ile ifade etmektedir: Âşıkım ammâ yine dûşizegân-ı fikrüme Cebraîlim Meryem-i endîşe mahremdür bana Âşıkım, ama yine kendi fikrimin el değmemiş güzeline... (Ben) Cebrail im ve düşünce Meryem i benim mahremim (yakınım)dir. Nef î âşıktır âşık olmasına -çünkü şair olmanın yolu mutlaka aşktan geçer- ama bir başka güzele değil de, yine kendi fikrinin el değmemiş bakiresine âşıktır. Çünkü o, mecaz âleminde bir Cebrail dir, âdeta mana, sanat ve hüner âleminin vahiy meleğidir. Bu yüzden de düşünce ve hayâl Meryem i onun mahremidir; her dilediğinde onun yanına serbestçe girebilmekte ve onunla yakınlık kurabilmektedir... Tekrar gazelimizin üçüncü beytine dönelim. Şairimize göre; sözünün incisi o kadar eşsiz bir değerdedir ki, rûzigâr (felek) onun karşısında alçalmakta ve dehr (devir, zaman) ise bunun kıymetini anlama hususunda âciz kalmaktadır. Bu beyitte rûzigâr (felek, devir) ve dehr (zaman) ibareleri kullanılmak sureti ile bir taraftan bu kelimelerin hakiki anlamlarına atıfta bulunulmakta -bu, Nef î nin bir bakıma yere göğe, zamana ve mekâna meydan okuyuşudur- ve bir taraftan da bunların sembolü altında, gelmiş geçmiş bütün büyük şairler (rûzigâr) ve devrin sanatkârları (dehr) kastedilmektedir. Bütün ihtişamı ve yüceliği ile felek -ve felek sembolü altında bütün büyük şairler- bu büyük inci karşısında kendini alçalmış ve küçülmüş bir hâlde bulmakta; zaman -ve zaman sembolü altında ima edilen devrin şairleri ve sanatkârları- ise bu hazinenin değerini ölçebilmekte acze düşmektedir. Yani her şey ve herkes Nef î nin şiirinin (söz) değerini anlama ve takdir etme hususunda acze düşmekte; bu iş yine kendi düşünce kudretine ve hayâl gücüne kalmaktadır... Geldik mûcize-gû gazelin dördüncü beytine: Girdi miftâh-ı der-i genc-i maânî elüme Âleme bezl-i güher eylesem itlâf degil (Gizli) manalar hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti; (artık) âleme bahşiş olarak inci ve mücevher dağıtsam, (o hazine) bitecek gibi değildir. Şiirin sözleri, istiridye (sadef); sözün içinde gizlenmiş anlam unsuru ise, incidir. İşte Nef î bu mana incilerinden ve mücevherlerinden oluşmuş hazinenin anahtarlarını eline geçirmiştir. Aslında o hazine, kendi gönlü ve şiirin kaynadığı ruhudur. Bu eşsiz ve tükenmez güzellikler hazinesinin tek sahibi artık Nef î dir. O, bütün bir âleme sahibi olduğu bu hazineden bol bol bahşiş dağıtmakta, ihsan ve atiyyelerde bulunmaktadır. Bu hazine öylesine zengin ve göz kamaştırıcıdır ki, her önüne gelene avuç avuç dağıtılsa bile bitecek, tükenecek gibi değildir. Aslında, Nef î nin, anahtarının eline geçtiğini söylediği manalar hazinesi; bizzat kendi gönlü, şair tabiatı ve şiirin kaynadığı ruhudur. Âlem diyerek küçümsediği insanlar da kendi şiirinin güzellikler hazinesinden yararlanan, onun hayâl ve imaj (eski tabirle bikr-i mazmun) dünyasının güzelliklerini taklit ve yağma ederek geçinen zamanının diğer şairleridir. Onlar mana hazinesinin kapısına bile yanaşamaz; ancak şiir ülkesinin sultanı ve bu ülkenin hazinelerinin tek sahibi olan Nef î nin dağıttığı bahşişlerle yetinir; hüner ve sanat pazarında şair diye geçinirler. Ama olsun; Nef î nin sahibi olduğu söz ve mana hazinesi o kadar zengin, öylesine ihtişamlıdır ki, her önüne gelen yoksula (dilenciye) dağıtsa, yine de sonu gelmeyecek ve bitip tükenmeyecektir. Ve gazel, icazın ve kendini övüşün nihaî haddine vardığı bir beyitle sona eriyor: Levh-i mahfûz-i sühandur dil-i pâk-i Nef î

2380 Muhammet Nur DOĞAN Tab -ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf degil Nef î nin temiz ve parlak gönül (aynası), sözün (şiir ve edebiyatın) levh-i mahfuzudur; (diğer) dostların tabiatları gibi küçücük sahaf dükkânı değildir. Nef î bu son beyitte bir şair olarak kendini beğenmenin ve övmenin, diğer şairleri de küçük görmenin son haddine varmış ve bu durumu yakıcı ve bitirici bir tezatla noktalamıştır: Nef î nin şiirlerinin kaynağı olan temiz ve parlak gönlü, artık herhangi bir şey olmaktan çıkmış ve sözün levhi mahfuzu hâline gelmiştir. Diğer şair dostların tabiatları (gönülleri, fıtratları) ise; içerisinde yıpranmış, eskimiş, elden ele gezmekten fersudeleşmiş tozlu kitapların bulunduğu küçücük sahaf dükkânlarıdır. Nef î nin gönlünden her an yeni bir mana, yeni ve renkli bir hayâl doğarken; dostların gönülleri eskimiş, pörsümüş, tedavülden kalkmış benzetmelerin, köhne hayâllerin, kullanıla kullanıla artık harcıâlem hâle gelmiş cansız mazmunların üst üste yığıldığı tozlu raflara dönmüştür. Levh-i mahfuz ; dinî kaynaklarda, Allah tarafından takdir edilmiş şeylerin yazılı olduğu manevî levhaya denmektedir. Bu, aynı zamanda Allah ın sınırsız ve sonsuz ilmini de ifade eden bir kavramdır. Peygamberlere gönderilen vahiyler ve kutsal kitaplar onların kalplerine bu levhadan indirilmiştir. Kendi şairliği ve sanatkâr kimliği ile ilgili olarak kutsal sıfatlar kullanmaktan çekinmeyen şairimiz, kendisi dışındaki hemen bütün şairler, özellikle rakibi olan çağdaşı şairler için ise, alaycı (ama esprili) bir tavır sergilemekte; onların şiirlerinin ve eserlerinin hüner ve sanat pazarında geçersiz olduğunu ilân etmektedir. İşte Nef î, içinden mucizevî şiirlerin çıktığı, söz ve anlamın harika buluşmasından oluşmuş mücevherler durumundaki mısra ve beyitlerin doğduğu gönlünü sözün levh-i mahfuzu gibi göstererek belki de hiçbir edebî gelenekte bulunmayan çok iddialı bir benzetme yapmakta ve asırlardan beri insanları hayranlıkla şaşkınlık arasında çaresiz bırakmaktadır. Nef î nin şiirinde sayısız örneklerine rastlayabileceğimiz bu ve bu gibi benzetmeler, çağı için şaşırtıcı derecede özgür bir düşünce hayatının tezahürü olduğu kadar, günümüz için dahi oldukça ileri bir anlayışın pırıltılı yansımalarıdır. KAYNAKÇA AKKUŞ Metin, Nef î Divanı, Akçağ Yayınları, Ankara 1993. AVŞAR Ziya, Revânî Divanı, Sebat Ofset Matbaacılık, Konya 2007. AYDEMİR Yaşar - ÇELTİK Halil, Meşhûrî Divanı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 2009. DOĞAN Muhammet Nur, Fuzûlî Leylâ vü Mecnûn, Yelkenli Yayınevi, İstanbul 2008. DOĞAN Muhammet Nur, Şeyh Galib Hüsn ü Aşk, Yelkenli Yayınevi İstanbul 2011. UZUN Süreyya, Üsküdarlı Aşkî Divanı: Tenkitli Metin, Nesre Çeviri ve 16. yüzyıl Osmanlı Hayatının Divandaki Yansımaları, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul 2011. Citation Information/Kaynakça Bilgisi DOĞAN, M.N., Nef î Felek İle Neden Söyleşmiyor?, - International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, p. 2373-2380, ISSN: 1308-2140, www.turkishstudies.net, DOI Number: http://dx.doi.org/10.7827/turkishstudies.8463, ANKARA-TURKEY