Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazlar n, günahkârlar n, beyaz zencilerin, afla t rmananlar n, yola ç kmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanlar n... dili, sesi Yeralt Edebiyat...
SERDAR ŞEKERCİ: 1980 yılında sokağa çıkma yasağında İstanbul Kadıköy de doğdu. Küçüklüğünü hasta ve kitap okuyarak geçirdi. Devam eden yıllarda okumayı bıraktı. Yeditepe Üniversitesi Tiyatro Bölümü nde okudu. Oyunculuğu sevdi, tiyatroyu sevmedi. Sigortacılık yaptı, devre mülk sattı, elektrik süpürgesi pazarladı. Film ve reklam prodüksiyonunda çalıştı. İngiltere de bir süre gezindi, barlarda çalıştı, bolca tuvalet sildi, bardak yıkadı.
Ayr nt Yay nlar Yeralt Edebiyat
Ayr nt : 741 İlk Kitap: Sarı Son Okuma 2013, Serdar Şekerci Kapak Tasarımı Kapak Düzeni Dizgi Baskı Birinci Bas m: İstanbul, 2013 Bask Adedi 2000 ISBN 978-975-539-778-8 Sertifika No.: 10704 AYRINTI YAYINLARI Basım Dağıtım Tic. San. ve Ltd. Şti. Hobyar Mah. Cemal Nadir Sok. No: 3 Cağaloğlu - stanbul Tel.: (0212) 512 15 00 Fax: (0212) 512 15 11 www.ayrintiyayinlari.com.tr & info@ayrintiyayinlari.com.tr
İlk Kitap: Sarı Serdar Şekerci Ayr nt Yay nlar Yeralt Edebiyat
TIKANMA HIRSIZIN GÜNLÜĞÜ DENİZCİ FLAMENKO NUN İZİNDE Duende ODA HİZMETÇİSİNİN GÜNLÜĞÜ GÖRÜNMEZ CANAVARLAR ADSIZ DEVLER ANNEM ÇARPIŞMA J.G. Ballard MELEKLER FAHİŞE KAÇAKLAR VE MÜLTECİLER CENNETTE BİR GÜN DAHA SEVDALI TUTSAK YALANIN ERDEMİ İSA NIN OĞLU UYKU GÜNCE YERALTI EDEB YATI D Z S ARA BÖLGE BEYAZ ZENCİLER BALKON AMERİKA MEKTUPLARI NİNNİ İŞKENCE BAHÇESİ BETTY BLUE SIKIGÖZETİM PARAVANLAR ERSKİNE NİN KUTUSU BROOKLYN E SON ÇIKIŞ CENAZE MERASİMİ TEKİNSİZ YOLDA LANETLİLERİN SAÇ STİLİ ZEN KAÇIKLARI YERALTISAKİNLERİ ÇARPIŞMA PARTİSİ BİR DÜŞ İÇİN AĞIT SUÇLULUK KİTABI ÖLÜM PORNOSU BÜYÜK MAYMUNLAR LAZZARO, DIŞARI ÇIK BİZ RÜYA GÖRÜRKEN ÇAMUR KRALININ KIZI HÜCRE VAHŞİ OĞLANLAR ACI DÜŞLER BULVARI KİRLİ, PASLI, BOZUK YOK EDİCİ UNUTULMUŞ ADANIN KARARSIZ SEÇMENİ DEVRİMİN KIZLARI TRAVESTİ KURGUDAN DA GARİP KUZUNUN KUSURU BEKLEME DÖNEMİ NARKOPOLİS YALNIZ GEZGİN
MYH
Başlangıç B u kitabın neden yazıldığı sadece beni ilgilendirir. Seni ilgilendiren bundan ne alacağın. Bir kitaptan ne beklersin, o sırada içinde bulunduğun duyguya, ortama eşlik etmesini mi yoksa bu durumu kırıp sana yeni bir hayal, yeni bir hayat vermesini mi? Sarı, sana bunların hepsini verebilir. Ne kadar zeki olup olmadığın, zekâyı nasıl gördüğün önemli değil. Sen istesen de istemesen de Sarı, beyninden kalbine akacak. Bu kitabı elinden bıraktığında -izm lerden uzak olacaksın. Sarı, sana üzerindeki binlerce yıllık baskıdan kurtulma fırsatı sunacak. Nefes alıp verecek. Sarı, sana anlatılan, inanman ve 9
itaat etmen gerektiği söylenen her şeyin üzerine tükürecek. Bunu yaparken çok korkacak, her satır her harfte kendini sorgulayacak. Ama yapacak. Yazarının hayatını yok sayacak. Sarı, ona ruhunu vereni öldürüp huzur bulacak. Sarı, biriktirilmiş ve ezberletilmiş milyonlarca cümleyle sadece yüz sekiz sayfada savaşacak. Ve sen O nu okusan da, okumasan da, yaksan da kazanacak.
Yıldızlara bakarken ne kadar küçük olduklarını düşündü Sarı; birbirlerinden uzak ve ufaktılar. Yaşananlar için pişman değilim, sadece bazıları için. Geçmiş her gün büyüyor aklımda. Hayatım dediğin şey aldığın değil, verdiğin nefes. Bu son Yaz.
Zaman Bedenin önemli değil, beynin ölmeden sen hâlâ yaşıyorsun. Sarı nın kalbi durup kan pompalamayı bıraktığında on saniyesi daha vardı. Bu dünyanın gerçekliğinde on saniye, sigaradan bir duman alıp üflemen, televizyonun kumandasına uzanıp eline alman, sevdiğin şarkının melodisini mırıldanman olabilir. Bunlar beyninin dışında, bu senin dışında işleyen zaman. Sarı her yanına kan yayılmış bir fayans üzerinde, ensesini çamaşır makinesinin deliğine yaslamış ölü bulundu. On saniye, Sarı ölürken beyninde belki bir an, belki o gün, belki sonsuz. 13
Sonsuzluk U yandığında akşamdan kalma birkaç şişe çarptı gözüne, odanın lambası açık kalmış. Saate baktı, gece dört. Doğruldu yatakta Sarı. Midesi bulanıyordu, banyoya koştu. Klozetten kaldırdığında kafasını, salyalar sakallarından akıyordu, aynada gördü kendini. Gözleri doldu, kendisinden iğrendi, yüzünü bol suyla yıkayıp yatak odasına döndü, çekmeceleri karıştırmaya başladı. Birkaç fotoğraf, bir mektup çıkardı. Okumaya başladı sesli, Çok değil bundan iki sene sonra hep beraber olacağız ruhum, ben sana sevdiğin yemekleri yapacağım işten gelip sonra gene birbirimizi çok severek filmimizi izleyeceğiz, daha da çok severek... Kesildi sesi Sarı nın, mektubu bıraktı. Banyoya girdi 14
tekrar, dolapları karıştırıp tıraş bıçağını buldu, yere atıp ayağıyla kırdı bıçağı, eğilip jiletleri çıkardı. Sağ ayağı kanamaya başlamıştı bu sırada, topuğunda derin bir kesik görünüyordu. Jiletlerin içinde en sağlam olanını seçti. Sol bileğindeki sonsuzluk dövmesini ortasından kesti hızlıca. Acıyla gözleri kısıldı, derin bir hırıltı gırtlağından dudaklarına aktı. Sendeleyip yere oturdu. Orada, öylece banyonun karo kaplı duvarlarını izledi bir süre, pek bir şey düşünmedi. Kalp atışını duyabiliyordu kulaklarında. Başı döndü birkaç saniye, uykuya dalar gibi hissedip çamaşır makinesinin deliğine yasladı ensesini. Lambanın etrafında dönen güveleri seyretti. İçlerinden biri olmak istedi. Kaldırdı kafasını. Kirlenmiş fayansta yayılan kana baktı, üzerinde sivrisinekler uçuyordu; biri cesaret edip kanın üstüne kondu, emdikçe ağırlaştı, ağırlaştıkça kana battı. Titreyen parmaklarına zorla hâkim olarak aldı sineği oradan Sarı, fayansın üzerine bıraktı. Sonra bir anda kalkıp odaya döndü, aklına bir şey gelmiş gibi. Hep olduğu gibi. Fotoğrafı eline alıp yatağa oturdu, öptü önce, sarılıp dizlerine doğru kapandı. Geliyorum dedi ayağa kalkarken. Yırtık pantolonunun paçaları kan olmuştu, sol elinin avuç içini izlerken bileğinden dirseğine kadar kan akıyordu. Derin bir nefes aldı. Evden çıkıp yürümeye başladı sahile. Asfaltta izi kalıyordu yürürken, sağ topuğu kanıyordu hâlâ, sakıza basmış gibi uzuyordu kan her adımında arkasında. Yüzük parmağından ince bir ip gibi akıyordu kan, asfalta sos oluyordu. Soğuk dondurmanın üzerine sıcak çikolata gibi. Kan asfaltta donuyordu. Gece bitmek üzere, koyu İstanbul. Kotunun arka cebinden ezilmiş sigara paketini çıkardı. Diğer elini kullanmadan ağzını açtı paketin, altdudağını yalayıp ıslattı, sigaralardan birine yapıştırdı, çekti. Paketi geri koyup çakmağı çıkardı, yaktı. Çektiği her nefeste tansiyonu biraz daha düştü. 15
Soğuktu ama terliyordu. Sahile vardığında bitkindi Sarı. Kendini bıraksa, orda, o an ölebilirdi. Adalara baktı, en soldaki Büyük tü, diğerlerini hep karıştırırdı. Kayalara çıktı, arka cebinden fotoğrafı çıkarıp önündeki ufak kayaya koydu, uçmasın diye rüzgârda sigarayla çakmağı da üstüne bıraktı. Ağır hareketlerle pantolonunu çıkardı önce, katlayıp düzgünce bıraktı yanına; tişörtünü de çıkarıp aynı özenle üstüne koydu pantolonun. Fotoğrafı eline aldı, sigara yaktı tekrar ama içemedi öksürükten. Kalktı, denize doğru birkaç kayayı daha geçti, merdiven basamakları gibi indi sonra. Ayağı tuzlu suya girince yandı topuğu, berrak suda yayıldı kan. Üşüdü çok, dişleri birbirine vuruyordu. Bir anda bıraktı kendini suya. Sımsıkı tutuyordu sağ elinde fotoğrafı. Çenesi suya gömülmüş, su üstünde kalmakta zorlanıyor. Yüzmeye çalışırken hızlıca alıp verdiği nefesin buğusu görünüyor. Öyle ağır yüzüyor ki arkasında bıraktığı kan zor dağılıyor. Birkaç dakika yüzebiliyor ancak. Sonra bir anda, ısınıyor vücudu. Ölüyorum diye geçiyor aklından, bir de Seni seviyorum. Son kez fotoğrafa bakmaya çalışırken tekliyor kalbi. Güneş doğarken gözbebekleri parlayıp sönüyor. Yavaşça batıyor Sarı. Fotoğraf suyun üstünde kalıyor. Kırmızı nın ada vapurunda çektirdiği fotoğraf. Rüzgâr saçlarını savurmuş, tepesinde birkaç martı uçuyor. Aynı martılar, aynı yerde şimdi Sarı yı uğurluyor. İçlerinden biri ayrılıyor aralarından, fotoğrafı kapıp gökyüzüne yükseliyor. 16