mart 14 10. YIL TAKDİM KöklüDeğişim Suskunluğun kırılma noktası Köklü Değişim den İade-i Hilafet Haftası



Benzer belgeler
Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

Fetih izzet ve şerefle bütün insanları tanıştırma mücahedesidir. Bu kutlu gayede karşısına çıkanlarla en güzel şekilde mücahede etmektir.

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

Cumhuriyet Halk Partisi

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Dünyada servetin %99 u, nüfusun %1 ine aitmiş... Saddam ın arkasında %90 destek vardı; idam edildi... -Obama.

Altın takmanın erkeklere haram kılınmasındaki hikmet nedir?

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

بسم هللا الرحمن الرحيم DAR'UL HARP NEDİR VE DAR'UL HARP HALKINA NASIL MUAMELE EDİLİR?/HAMD BİN ATİK (RH.A) ed-durar us seniyye, 9/

En büyük gücümüz teşkilatlarımız

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Güncel Bilgiler. y a y ı n l a r ı

Değerli Çekmeköy Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Devrim Öncesinde Yemen

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

Taliban Sözcüsü: Her ülke ile meşru yoldan diplomasi geliştiriyoruz

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

Anlamı. Temel Bilgiler 1

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

Muhammed Salih el-muneccid

EMEVİLER VE ABBASİLER DÖNEMİ

23 Eylül 2008 tarihiydi. Ramazan ayının son 10 gününe girmiştik. İddia edilen Ergenekon terör örgütüne dair bir yazı yazmıştım.

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

2. Haramı ve helali tayin etmek Allah ın hakkıdır. Bir harama helal demek vebal olduğu gibi helale haram demek de vebaldir.

ح م تهني ة غ ملسلم ف مناسبات غ دينية. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

Kadının abdestte başörtüsünün üzerini mesh etmesinin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn

SAYILI ADIMLARLA ELDE EDİLEN MİLYONLARCA SEVAPLAR

(1) BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.A) KONULU, BÜYÜK YARIŞMA

Afganistan'da Afyon Üretimi Dosyası (İnfografik)

Kur an ın Bazı Hikmetleri

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

Fikret BABAYEV * * Azerbaycan Anayasa Mahkemesi Başkanı

SEÇİM VE GEÇİM Perşembe, 31 Ekim :31

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İSLAM ÜLKELERİNDE NÜFUS ÖNGÖRÜLERİ 2050 ARALIK 2011

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

Göç yani hicret dini bir vazifedir.insanların dinlerini daha iyi yaşamaları,hayatlarını devam ettirebilmeleri için göç bir ihtiyaçtır.

لا حرج من قضاء رمضان ا صف ا اk من شعبان

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

SEN ONLARIN ARALARINDA İKEN, ALLAH ONLARA AZAP ETMEZ Cuma, 18 Haziran :45

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ

+ Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.(4.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Transkript:

TAKDİM Köklü Değişim den İade-i Hilafet Haftası KöklüDeğişim suskunluğun kırılma noktası 10. YIL İ slam Ü mmeti uzunca bir süredir layık olduğu mevkide değildir. O nun bu hali İ slâm fikri ve onun uygulama metodu hakkındaki mefhumlarında meydana gelen zafiyetle başlamıştır. Ne yazık ki vakıası fark edildiğinde onu tekrar eski mevkiine getirmek isteyenler, içerisinde bulundukları algı bozuklukları sebebiyle daha da vahim sonuçları getirmişlerdir ki bu, yüz yıllardır İ slâm topraklarına gözünü dikmiş sömürgeci kâfire fırsat doğurmuştur. Bu fırsatı ganimet bilen sömürgeci İ slâm coğrafyasındaki işbirlikçi ajanları eliyle topraklarımızda emellerini gerçekleştirmek için ilk olarak İ slâm Ü m- metinin vahdetinin teminatı Hilâfeti kaldırtarak Müslümanları başsız bırakmışlardır. Köklü değişim olarak Hilâfetin kaldırılışının 90. yılı münasebetiyle İade-i Hilafet Haftası tertip ettik. Sosyal medyanın yanı sıra birçok ilde panel ve konferanslarla Hilafetin ölüm kalım meselesi olduğunu bir kez daha hatırlattık. Dergimizde de öncelikle bu konuyu ele aldık. Konunun önemine binaen bu ayki yazılarımızın ağırlıklı konusu doğrudan ve endirekt bu olacaktır. Getirisiyle götürüsüyle 3 Mart 1924 başlıklı konu ile Murat Savaş Hilâfetin ilgasını ele aldı. Yazarımız Bekir Kurtuluş Kur an, Sünnet, Tarih ve Ö nemli şahsiyetlerden örnekler vererek izah ettiği Siyasi Tefekkürde Teşbih konusuyla dergimizde yer aldı. Abdullah İmamoğlu hocamız tekrar Hilâfet için İ slâm Daveti ve Kaçınılmaz Çatışma konusuna değindi. Cahit Toprak Suriye kıyamıyla başlayan mülteci meselesine Mülteci Sorun Değil Sorumluluktur yazısıyla parmak bastı. Yine Mart ayının on sekizine denk gelen Çanakkale Zaferini hatırlatan Yenilmeyenlerin Yenildiği yer yazısıyla Murat Altın o eşsiz mücadeleyi gözler önüne serdi. Yine dopdolu, zevkle okuyacağınız Köklü Değişim ayın güncel konularıyla sizlerle buluşuyor. Köklü Değişim Suskunluğun kırılma noktası 1

4 11 17 21 25 29 32 gündem Köklü Değişim Murat SAVAŞ Ümmet in Vahdeti Ancak Hilafet le Gerçekleşir Getirisiyle, Götürüsüyle 3 Mart 1924 Emperyalist Kâfirlerin Kıskacındaki Müslümanlar Aydın USALP Osman YILDIZ Suriye Sahasındakiler İle Cenevre Masasındakiler Yeni Mit Yasa Tasarısı Üzerine Bir Değerlendirme M.Hanefi YAĞMUR Kıbrıs Gelişmelerine Bir Bakış Abdulkadir ÇİMEN Murat ALTIN Yenilmeyenlerin Yenildiği Yer Kuruluş: 2004 İslâmî Fikirlere Dayalı Aylık Siyâsî Dergi Cemaziyelevvel 1435 Mart 2014 Sayı 114 Yerel-Süreli ISSN 1304-8724 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman UĞURLU Yönetim Merkezi Mithatpaşa Caddesi 47/B Kızılay/ANKARA İletişim&Abonelik Tel: (+90) 0 312 229 77 91 Faks: (+90) 0 312 229 77 92 www.kokludegisim.net bilgi@kokludegisim.net Kapak&Grafik Tasarım: KöklüDeğişim İrtibat Büroları İstanbul (Avrupa Yakası): Mahmut KAR Kirmasti Mah. Kıztaşı Cad. 43/5 Fatih/İstanbul Tel: 0212 631 65 26 İstanbul (Anadolu Yakası): Genç Değişim Kitabevi Abdurrahmangazi Mah. Emir Cad. 3/B Sultanbeyli/İstanbul Tel: 0 216 561 87 72 Diyarbakır: Ümmet Kitabevi Kooperatifler Mah. Akkoyunlu 3. Sk. 4/A Ofis/Diyarbakır Tel: 0 533 026 95 07 Van: Erkam Kitabevi Ordu Cad. Ulu Cami Karşısı Medine Pasajı P-37 Zemin Kat Merkez / VAN

37 41 44 48 53 62 faaliyet fikir gündem Mülteci Sorun Değil Sorumluluktur! Cahit TOPRAK Unutulan Parçamız Doğu Türkistan Mustafa KÜÇÜK 90 Yıldır Hasretiz Gel Ey Hilafet! Musa BAYOĞLU İslâm Dâveti ve Kaçınılmaz Çatışma Abdullah İMAMOĞLU Bekir KURTULUŞ Köklü Değişim Siyasi Tefekkürde Teşbih Köklü Değişim den İade-i Hilafet Haftası Tel: 0 538 087 35 78 Bursa: Tayfun Üstünkaya Kemalpaşa Mh. Atatürk Blv. Kaptan İşhanı Kat:4 No: 58 İnegöl / BURSA Tel: 0 541 795 38 38 Konya: Murat Savaş Alaaddin Caddesi Şeyh Ziya Sokak No:5-1 0536 739 09 88 Merkez / KONYA Adana: Koza Mahallesi 1623. Sokak No:35 Yüreğir / ADANA 0507 631 46 20 Ankara / Çubuk: Murat Altın Yavuz Selim Mahallesi Hükümet Caddesi 55/C 533 760 96 67 Abonelik ve Hesap Numaları Yurtiçi: 6 Aylık: 30 Yıllık (12 Ay): 60 Yurtdışı 6 Aylık: 30 Yıllık: 60 Sesli Dergi / Online Okuma: 50 (Süleyman Uğurlu Adına) * PTT Posta Çeki Hesabı: 10592742 * Ziraat Bankası TL Hesabı: Başkent Şb. TR66000100 1683-47475782-5002 * Ziraat Bankası Euro Hesabı: Başkent Şb. TR93000100 1683-47475782-5001 TCZBTR2A Baskı: 01.03.2014 Önka Ofset Matbaacılık Büyük Sanayi 1. Cadde Keskinler İşhanı No: 80/32-33 İskitler / Ankara onka@onkapromosyon.com.tr Tel: 0 312 384 26 85-86 - Fax: 0 312 341 64 08

ÜMMET İN VAHDETİ ANCAK HİLAFET LE GERÇEKLEŞİR Köklü Değişim Müslümanların hayat sahasında toplum İ slâm, olarak yaşamalarına, her hususta birbirini destekleyen ve birbirlerine yardımcı olan bir ümmet olmalarına önem vermiştir. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem Veda Hutbesi nde şunları söylemişti: Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerinde, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah ın kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Yine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem; Mü minin mü mine bağlılığı, taşları birbirine kenetli duvar gibidir diyerek aralarındaki bağı bize göstermiştir. Allah Subhanehû ve Teâlâ da mü minleri Kur an ı 4 Kerim de kardeş ilan etmiştir. Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem başka bir hadisinde ise Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mü min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir Müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu Kıyamet Günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir Müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da Kıyamet Günü onu(n kusurunu) örter. buyurmuştur. Rabbimiz Kur an ı Kerim inde bizlere şöyle hitap ediyor: Hepiniz Allah ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz O nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Mü minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin. Müslümanlar, Rablerinin emirlerini yerine getirmiş ve tüm dünyanın onlara imrendiği muhteşem bir birliktelik sergilemişlerdir. Müslümanların bu birlik, beraberlik ve kardeşliğinin en muhteşem örneği, Ensar ve Muhacir arasında olmuştur. Asrı Saadet te çizilen bu muhteşem tablo asırlarca Müslümanlar tarafından sergilenmeye devam etmiştir. Müslümanlar, kuvvetlerinin birliktelikte saklı olduğunun, ayrılığın zafiyet ve hakirlik sebebi olduğunun farkındaydılar. Tek Ü mmet, tek bayrak ve tek devlet altında renk, dil, ırk ayrımı yapmaksızın yeryüzünde asırlarca İ slâm ın sancağını dalgalandırdılar. İ slâm ın adaletini, kalkınmasını ve ilmini tüm dünyaya yaydılar. Fakat daha sonra Müslümanlar İ slâm dan ve birbirle-

rinden kopmuş, aralarına suni sınırlar konulmuş sonrada her biri zalim ve sömürgeci devletlerin üzerlerine üşüştüğü çer çöp haline gelmişlerdir. Bu durum, Müslümanların ümitsizliğe kapılmalarına sebep olmuş ve Müslümanlar, tekrar bir araya gelme, güçlü bir yapı halinde eski gücüne kavuşmanın hayal olduğu vehmine kapılmışlardır. Hâlbuki Müslümanların tekrar bir araya geleceği ve yeniden güçlenerek dünyanın lideri olacağını Rabbimiz bildirmektedir: Allah, içinizden, iman edip de salih ameller işleyenlere, kendilerinden önce geçenleri egemen kıldığı gibi onları da yeryüzünde mutlaka egemen kılacağına, onlar için hoşnut ve razı olduğu dinlerini iyice yerleştireceğine, yaşadıkları korkularının ardından kendilerini mutlaka emniyete kavuşturacağına dair vaatte bulunmuştur. Onlar Bana kulluk eder ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Artık bundan sonra kimler inkâr ederse, işte onlar fasıkların ta kendileridir. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise söyle buyurmuştur: Müslümanların bu birlik, beraberlik ve kardeşliğinin en muhteşem örneği, Ensar ve Muhacir arasında olmuştur. Asrı Saadet te çizilen bu muhteşem tablo asırlarca Müslümanlar tarafından sergilenmeye devam etmiştir. Müslümanlar, kuvvetlerinin birliktelikte saklı olduğunun, ayrılığın zafiyet ve hakirlik sebebi olduğunun farkındaydılar Allah ın olmasını dilediği sürece aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra da Nübüvvet Minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır... Sonra sükût etti. Bu hadis bizlere tekrar Müslümanların eski izzet ve şerefli günlerine kavuşacağını haber vermektedir. Ayrıca Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem Müslümanların eski izzet ve şereflerine Hilâfet ile ulaşacağını da bildirmiştir. Zira Müslümanların vahdeti tarihte de Hilâfet ile sağlanmış, biiznillah gelecekte de Hilâfet ile sağlanacaktır. Hilâfet kavramı İ slâm ın üzerinde ehemmiyetle durduğu bir kavramdır. İ slâm ın yönetim şekli ve Müslümanların vahdeti ancak onunla olur. Burada Müslümanların birlikteliğini sağlayacak olan Hilâfet in farziyetini anlatmaya çalışacağız. Kur an ı Kerim de: Allah Subhanehû ve Teâlâ Kur an ı Kerim inde şöyle buyurdu: 1. Hayır! Rabbine And olsun ki; onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda, seni hakem tayin edip sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duy- 5

maksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, gerçekten iman etmiş olmazlar. 2. Allah ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab ı hak ile indirdik. 3. Aralarında Allah ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma! Allah ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. 4. Her kim Allah ın indirdikleriyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir. Kur an ın bu ayetleri ve diğer birçok ayetler, Allah ın indirdikleriyle yönetimin farziyeti konusundaki şüphelere apaçık delillerdir. İ lk ayet, özellikle doğrudan aramızda hükmedilmesi için sadece Allah ın indirdiklerini esas almamamız halinde gerçek bir imana sahip olamayacağımızı bildirmektedir. Bu, Allah ın hükümleriyle hükmeden bir yönetim sistemini kurmanın, tüm Müslümanlar üzerinde farz olduğuna ilişkin önemli bir işarettir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in Sünneti nde: 1. İ mam Müslim, Ebu Hazm ın şöyle dediğini rivayet etti: Ebu Hurayra RadiyAllahu Anh ile beş sene beraberdim ve ondan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in şöyle dediğini duydum: Rasulullah 6 SallAllahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: Beni İsrail i (İsrail oğullarını) peygamberler yönetiyorlardı. Bir peygamber vefat edince, onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yoktur. Fakat ardımdan Halifeler gelecek ve çok olacaklardır. Orada bulunanlar: (Onlar hakkında) bize ne emredersiniz? diye sordular. Önceki biatinize sadakat gösterin. Onlara haklarını verin. Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah tan isteyin. Zira Allahu Teâlâ, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır. buyurdu. Bu hadis açık bir şekilde, İ slâm da yönetim şeklinin nasıl olduğunu ifade etmektedir ki; o, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem den sonra Hilâfet tir. Ne (İ ran da olduğu gibi) İ slâm Cumhuriyeti, ne (Libya da olduğu gibi) Sosyalist İ slâm Cumhuriyeti, ne (Birleşik Arap Emirliği nde olduğu gibi) İ slâmî Emirlik ve ne de (Suudi Arabistan ve Ü rdün de olduğu gibi) Krallık değildir. İ slâm da yönetim şeklinin sadece Hilâfet olduğu diğer birçok hadis ile de desteklenmiş ve işaret edilmiştir. 2. İ mam Müslim, Abdullah bin Ö mer RadiyAllahu Anh den Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in şöyle dediğini rivayet etti: Kim boynunda beyat (halkası) bulunmadan ölürse, cahiliyye ölümüyle ölmüştür. 3. Ahmed bin Hanbel ve İ bn bi Asım, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in şöyle dediğini rivayet ettiler: Her kim kendi yaşadığı dönemde bir imam olmaksızın ölürse, cahiliyye ölümü ile ölmüş olur. Böylece Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tüm Müslümanların bir imama bağlanmasını, ona biat etmesini veya boynunda biat halkasının bulunmasını zorunlu kıldı. Biat akdi Halife den başkasıyla yapılmaz. Hadislerden öğrendiğimize göre; Halife (Emir ul Mü minin veya İ mam) Müslümanların işlerini yönetendir. Bu nedenle hadis; Hilâfet in kurulması ve bir Halife nin seçilmesine yönelik bir emirdir. Sahabelerin Sözlerinde: Ali İ bn Ebi Talib RadiyAllahu Anh şöyle dedi: İ nsanlar, ister iyi isterse kötü olsun bir imam (Halife) olmadan, doğrulmazlar (düzelmezler) Abdullah İ bn Ö mer RadiyAllahu Anh şöyle dedi: İ nsanlar zalim ve günahkâr olsa bile, eğer yöneticileri onları İ slâm ile yönetiyor ve ona tâbi oluyorsa, Ü m- met acı çekmez ve bozulmaz. Fakat yöneticiler zalim ve günahkâr ise, insanlar İ slâm ı istese ve ona tâbi olsalar bile, Ü mmet acı çeker ve bozulur. Ö mer İ bn Hattab RadiyAl-

lahu Anh şöyle dedi: Bir toplum (cemaat) olmadan, İ slâm olmaz. Liderlik (İ maret) olmadan toplum olmaz ve işitip itaat etme olmadan liderlik olmaz. Ulemanın Sözlerinde: İ mam Kurtubi Bakara Suresi 30. ayetin tefsirinde (Muhakkak ki; Ben yeryüzünde bir Halife yaratacağım) ayeti hakkında şöyle dedi: Bu ayet bir imam veya bir Halifenin seçiminde bir kaynaktır. Kelime onunla birleşik geldiği için; o işitilir ve ona itaat edilir. Hilâfet ahkâmı onunla tatbik edilir ve buradaki farziyet hakkında Mutezili olan el-asam dışında, ne imamlar arasında ne de Ü mmet arasında bir ihtilaf yoktur. İ mam Kurtubi yine şöyle dedi: Hilâfet diğer sütunların kendisine dayandığı (asıl) sütundur. İ mam Nevevi şöyle dedi: Halife seçmenin tüm Müslümanlar üzerine farz olduğu konusunda icma (âlimlerin ittifakı) vardır. İ mam Gazali Hilâfet in kaybolmasının potansiyel sonuçlarını yazarken, şöyle dedi: Hâkimler uzaklaştırılacak, vilayet hükümsüz kılınacak... bunların otoritedeki kararları icra edilmeyecek ve bütün insanlar haram sınırı üzerinde bulunacaktır. İ mam İ bn Teymiyye şöyle dedi: Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tüm Müslümanların bir imama bağlanmasını, ona biat etmesini veya boynunda biat halkasının bulunmasını zorunlu kıldı. Biat akdi Halife den başkasıyla yapılmaz. Hadislerden öğrendiğimize göre; Halife Müslümanların işlerini yönetendir. Bu nedenle hadis; Hilâfet in kurulması ve bir Halife nin seçilmesine yönelik bir emirdir İ nsanlar üzerinde hükmeden makamın (Hilâfet görevi) dinin en büyük farzlarından biri olduğunu bilmek vaciptir. Aslında onsuz din müessesesi yoktur. Bu (görüş); el-fadl İ bn İ yad, Ahmed bin Hanbel ve diğerleri gibi Selef in görüşüdür. İ mam Ebu l Hasen el- Maverdi şöyle dedi: İ mamet (liderlik) akdini yapmak, bütün Ü mmet üzerine icmaen vaciptir. İ mam Ahmed şöyle dedi: Müslümanların işlerini yürütecek bir imam (Halife) olmadığında fitne meydana gelir. Hicri 6. asrın ünlü âlimlerinden Ebu Hafs Ö mer en- Nesefi şöyle dedi: Müslümanlar, açık bir şekilde; hudutları (ceza sistemini) yürüten ve hükümleri icra eden, (devlet) sınırlarını savunan, orduları teçhiz eden, zekâtı toplayan, (devlete karşı) isyan edenleri, casusları ve haydutları cezalandıran, Cuma yı ve iki bayramı ikame eden ve (Allah ın) kulları arasında çıkan ihtilafları çözen, meşru haklar konusunda şahitlerin şahitliğini kabul eden, evlenen gençlere ve ailesi olmayan fakirlere veren ve ganimetleri dağıtan bir İ mam a (Halife ye) sahip olmalıdırlar. İ mam el-cuzeyri -ki, kendisi dört büyük mezhebin fıkhında uzmandır- dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle beyan etmektedir: İ mamlar (dört mezhebin 7

imamları; Şafii, Hanefi, Maliki ve Hanbeli) -Allah onlara rahmet etsin- İ mamet in (Hilâfet in) bir farz olduğu ve Müslümanların dinin hükümlerini tatbik eden ve zalimlere karşı haklarını veren bir imam tayin etmelerinin vacip olduğu konusunda ittifak ettiler. İ mam el-heysemi şöyle dedi: Bilinmektedir ki; sahabeler peygamberlik döneminin sona ermesinden sonra imam seçmenin vacip olduğu hususunda icma ettiler. Muhakkak ki onlar; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in defnedilmesini terk ederek, Halife seçimine yönelmek suretiyle; bu farziyetin, diğer farziyetlerden daha önemli olduğunu gösterdiler. Tek Bir Halifenin Farziyeti Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in Sünneti nde: 1. İ mam Müslim, Said el- Hudri RadiyAllahu Anh den Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in şöyle dediğini rivayet etti: İki Halifeye biat edildiğinde, ikincisini öldürün! 2. Arface İ bnu Şureyh RadiyAllahu Anh anlatıyor: Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem buyurdular ki: Siz bir kişinin etrafında birlik halinde iken; bir başkası gelip, kuvvetinizi kırmak veya cemaatinizi bölmek isterse, onu öldürün! 8 3. Abdullah bin Amr bin el- As RadiyAllahu Anh den rivayet edildiğine göre; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: Kim bir imama beyat eder, elinin ayasını ve kalbinin semeresini ona verirse ona gönül hoşluğuyla beyat ederse- ona itaat etsin. Onunla çatışan bir başkası gelirse, sonrakinin boynunu vurun. Sahabelerin RadiyAllahu Anhum İcması nda: İ bni Kesir Siretin de, et- Taberi Tarih-ut Taberi de, İ bn Hişam Siret-i İ bn Hişam da, Beyhaki es-sunen-ul Kubra da, İ bn Hazm el-fasl fi l Milal da ve el-vakidi el-akd el-farid adlı kitabında; Sahabeler RadiyAllahu Anhum - Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in vefatının ardından- Beni Saide de (Sakife evinde) toplandıklarında, El-Habbab İ bn ul Munzir RadiyAllahu Anh ın şöyle dediğini rivayet ettiler: Sizden bir emir, bizden de bir emir olsun (yani, biri Ensar dan, diğeri Muhacirlerden olmak üzere iki emir olsun). Bunun üzerine Ebu Bekir RadiyAllahu Anh şöyle cevap verdi: Müslümanların iki emirinin (yöneticisinin) bulunması haramdır. Sonra ayağa kalktı ve Müslümanlara hitap etti. Buna ek olarak; İ bn İ shak ın es-siret inde Sakife günü, şunu söylemek için gittiği rivayet edilmiştir: Müslümanların işlerinin ve görüşlerinin farklı olmasına, birliklerini bölmeye ve aralarında münakaşa çıkmasına yol açtığı için; Müslümanlar üzerinde iki emir sahibi bulunması haramdır. Sonra sünnet kaldırılır, bidat yayılır ve fitne meydana gelir ve bu hiçbir kimsenin yararına olmaz. Sahabeler RadiyAllahu Anh bunu kabul ettiler ve Ebu Bekir RadiyAllahu Anh ı ilk Halifeleri olarak seçtiler. İ ki emir görüşünü öne süren Habbab İ bn Munzir RadiyAllahu Anh da onu doğruladı ve Ebu Bekir RadiyAllahu Anh a ilk biat edenlerden oldu. Bu Sahabelerin tümünün bir icmada bulunduklarını göstermektedir ve böylece bu, bizim için şer î bir delil oldu. Ali İ bn Ebi Talib RadiyAllahu Anh da Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in cenazesinin yanında hazır bulunduğu sırada bunu tasdik etti. Âlimlerin Sözlerinde: 1. İ mam eş-şevkani Tefsirul Kur an il Azim adlı kitabının 2. cildinin, 215. sayfasında, şöyle yazmıştır: Bilinmesi İ slâm dan zarurettir ki; İ slâm Müslümanların arasının bölünmesini ve topraklarının (birbirinden) ayrılmasını haram kılmıştır. 2. Herkesçe meşhur imam, Hasan el-maverdi El-Ahkamu s Sultaniyye kitabının 9. sayfasında şöyle demektedir: Ü mmetin aynı vakitte iki imama (lidere) sahip olması, haramdır.

3. İ mam en-nevevi, Muğni el-muhtac kitabının 4. cildinin, 132. sayfasında şöyle demektedir: Araları uzak olsa ve dünyanın farklı yerlerinde bulunsalar bile, iki veya daha fazla imama beyat vermek caiz değildir. İ mam Nevevi ayrıca Şerh-u Sahih il Müslim kitabının 12. bölümünde, sayfa 231 de şunu da bildirmektedir: Eğer aynı vakitte birinden sonra diğeri için iki beyat verilirse, birinci biat geçerlidir. Bu kabul edilmeli ve tatbik edilmelidir. Oysa ikinci beyat geçersizdir ve kabul edilmesi haramdır. Bu; âlimlerin çoğunun doğru olan görüşüdür. Onlar tek bir vakitte, İ slâm toprakları ne kadar gelişmiş ve büyümüş olursa olsun, iki Halife tayin etmenin caiz olmadığını benimsemişlerdir. 4. İ mam İ bn Hazm el- Muhalla kitabının, 4. cildinin, 360. sayfasında şöyle demektedir: Dünya üzerinde, bir imamdan fazlasının bulunması caiz değildir. 5. İ mam el-cuzeyri, Fıkh ul Mezahib ul Erbaa kitabının 5. cildinin, 416. sayfasında, dört imamın görüşlerini dikkate alarak şöyle demektedir: İ ster ittifak isterse ihtilaf olsun, Müslümanlar için dünyada iki imamın var olması haramdır. Sahabeler RadiyAllahu Anh bunu kabul ettiler ve Ebu Bekir RadiyAllahu Anh ı ilk Halifeleri olarak seçtiler. İki emir görüşünü öne süren Habbab İbn Munzir RadiyAllahu Anh da onu doğruladı ve Ebu Bekir RadiyAllahu Anh a ilk biat edenlerden oldu. Bu Sahabelerin tümünün bir icmada bulunduklarını göstermektedir ve böylece bu, bizim için şer î bir delil oldu Görüldüğü üzere Hilâfet, Ü mmet in vahdetini inşa etmede en önemli kurumdur. Tüm bu şer î deliller biz Müslümanları, Hilâfet in olmazsa olmazlığına ikna etmektedir. Hele ki kâfirler bile Hilâfet in yeniden tesisinin mümkün olduğuna inanıyor ve bu yüzden uykularını kâbusa çeviriyorken... Çünkü batılı devletler için Hilâfet demek, bu devletlerin dünya üzerindeki egemenliklerinin ve sömürülerinin sona ermesi demektir. Batılı liderlerin deyişi ile Hilâfet; Avrupa dan Kuzey Afrika ya, Ortadoğu ve Güneydoğu Asya ya kadar uzanan, geçmişte ve şu anki İ slâm topraklarını bir araya getirecek dünya liderliğini yeniden ele alacak bir imparatorluğu ifade etmektedir. Yüzyıllardır batının İ slâm la bitmeyen savaşı, Hilâfet in kaldırılması ile son bulmuştur. Hilâfet yıkıldığında İ ngiliz Dışişleri Bakanı Curzon, Hilâfet in İ slâm daki önemini Bugünden sonra kesinlikle kurulamayacak olan Türkiye yi şimdi bitirdik... Çünkü İ slâm ve Hilâfet ile temsil edilen gücünü yok ettik. sözleri ile ortaya koymaktadır. Bugün Hilâfet i kaldırmış olmalarına rağmen kâfirlerin korkuları hâlâ bitmiş değildir. Tekrardan kurulma ihtimaline binaen batı, sürekli tetikte olup Hilâfet i önleme projeleri ile İ slâm dünyasında mücadele etmektedir. Bugün bazı Müslümanlara göre ütopya gibi görülen, bazılarınca ise kurulma ihtimali reel-politik kaygılarla düşük görülen Hilâfet meselesine bir de batılıların gözünden bakalım. 9

İ ngiltere nin eski Başbakanı Tony Blair, 16.07.2005 tarihinde İ şçi Partisi nin yıllık kongresi önünde yaptığı konuşmada şöyle diyordu: Biz, İ srail Devleti ni izale etmek, Batı yı İ slâm dünyasından çıkarmak ve bütün İ slâm Ü mmeti için Hilâfet in kurulması yoluyla İ slâm dünyasında şeriatın hâkim olacağı tek İ slâm Devleti ni kurmaya çalışan bir hareketle karşı karşıyayız. 06.20.2005 tarihinde Bush, Ortadoğu daki Amerika ve batı nüfuzunu sona erdirmeye çalışan bir stratejiye Müslümanların sahip olduğuna işaret eden konuşmasında şunları söylemiştir: Tek bir devlet üzerinde egemen olduklarında Müslüman toplulukları birleştirecek ve bölgedeki tüm yönetimleri yok etme ve İ spanya dan Endonezya ya kadar İ slâmî köktenci imparatorluk kurma imkânına sahip olacaklardır. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, 24.08.2007 tarihinde şöyle dedi: Kuşdili ile konuşmaya gerek yok. Çünkü bu karşılaşma iddialarına göre moderniteyi ve çeşitliliğin hiçbir şeklini kabul etmeyen, açıklığın her şeklini reddeden, Endonezya dan Nijerya ya kadar Hilâfet i kurma rüyalarına sahip olan radikallerin istediği bir karşılamadır. İ slâm ile batının karşı karşıya gelme potansiyeli küçümsenmemelidir. Sonuç olarak Hilâfet yöne- 10 tim sistemi, İ slâm ın tamamını tatbik eder. Böylece İ slâm ve Müslümanlar ona bağlanır. Bu sadece bir farz değildir. Bununla beraber İ slâm ın kendisiyle uygulandığı somut bir mekanizmadır. Müslümanların Hicrî Takvim inin, Hicretin 1. yılından başlamasının nedeni de budur. Hicret, Mekke nin şirkinden kurtulup, Medine de İ slâm ın bir yönetim sistemi olarak kurulmasının işaretiydi. Bundan dolayı; Hicrî Takvim in 1. yılı; ilk ayetin inzal edildiği yıl veya Hıristiyanların (kendi inançlarına göre) yaptığı gibi, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in doğduğu yıl değil de, Hicret in gerçekleştiği yıldan başladı. Buna göre hiçbir kimse, İ slâm daki bu en büyük görevin ihmal edilmesinde veya terk edilmesinde, asla bir özür veya mazeret sahibi olamaz. Bu günahı üzerinde taşıyan kimse, cahiliyye ölümü ile ölecektir. Bundan dolayı; Hilâfet i bilen ve onun için, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in metoduna uygun olarak çalışan samimi Müslümanlarla birlikte çalışmak farzdır ve bu istisnasız tüm Müslümanlar üzerine yüklenen en büyük görevdir. Bu, Müslümanların ölüm-kalım meselesidir. Hiçbir kimse, bu işin imkânsız bir iş olduğunu iddia edemez. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mescid-i Aksa nın Yahudilerden kurtuluşu hakkında da şöyle dedi: İ ki Hicret olacak ve ikincisi babanız İ brahim Aleyhi s- Selam ın göç ettiği yere (yani Filistin e) olacaktır. Hicret, Müslümanların küfür topraklarından, İ slâm Devleti ne göç etmeleriyle meydana gelir. Bundan sonra hiç kimsenin, bu işin imkânsız bir iş olduğunu iddia etmesi mümkün olmaz. Zira Allah ve Rasulü, başarının sözünü vermişlerdir. Tüm bunlar; bu aziz çalışmayı yapmakta acele etmesi ve davayı sadakatle Ü m- mete taşıması ve onlara kendi dinlerinin anımsatılması için, mü minlere bir hatırlatmadır. Allah Celle Celâluhu inşallah kendi yurdunda (yeryüzünde) kendi dinini yeniden ikame etmede, bize yardım etsin. Â min...

GETİRİSİYLE, GÖTÜRÜSÜYLE 3 MART 1924 Murat SAVAŞ Allah Subhanehu ve Teâlâ kerim kitabı Kur an da şöyle buyurmaktadır: و م ن أ ع ر ض ع ن ذ ك ر ي ف إ ن ل ه م ع يش ة ض نك ا و ن ح ش ر ه ي و م ال ق ي ام ة أ ع م ى Kim benim zikrimden yüz çevirirse, ona dar bir geçim ve sıkıntılı bir hayat vardır. Ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz (Taha 124) Kıymetli okurlarımız, sevgili kardeşlerim; 3 Mart Hilâfet in miladi olarak kaldırılma yıldönümü olması münasebetiyle bu konuda bir makale yazmayı gerekli gördüm. Muvaffakiyet Allah tandır. Lakin makalemizde Hilâfet gerekli midir-değil midir? O nu tekrar hayat sahasına nasıl döndürürüz? Ya da O nun gerekliliğini ispat etmeye çalışmayacağız. Çünkü Hilâfet, görünen bir gerçek, kıyametten önce tekrar olacak bir hakikat ve demokrasi bataklığına saplanmış günümüz insanlığı için bir kurtuluş reçetesidir. Ayrıca O, tarihte örneği olan pratik bir çözüm, günümüzde uygulanabilir bir yönetim sistemi ve Allah Subhanehu ve Teâlâ nın kurulmasını İ slâm Ü mmetine yüklediği bir vaciptir. Dolayısıyla bugün burada 3 Mart ta Hilâfet ile birlikte yitirdiğimiz değerleri ve doksan yıllık Cumhuriyet tarihi boyunca Türkiye olarak elde ettiğimiz başarıları ele alacak ve kaybettiklerimiz ile kazandıklarımız arasında bir değerlendirme yapılmasını siz değerli okurlarımıza bırakacağız. Ağzımızdan dökülen doğruları İ slâm dan, çıkarsa yanlışları şahsımdan bilmenizi istirham ederim. Kıymetli Müslümanlar; doksan yıllık Cumhuriyet tarihinde kazandıklarımızı konu hazırlığı çerçevesinde araştırırken inanın çok zorlandım. Çünkü sportif ve yarışma türü dışında kazandığımız siyasi, askerî, sosyolojik, kalkınma ve teknoloji bakımından neredeyse hiçbir kazanım elde edememişiz. Yeri geldiği zaman bu sınırlı ve gülünç, belki de ağlanması gereken kazanımları zikredeceğim. Kerim kardeşlerim yine bu çerçevede kaybettiğimiz değerleri incelerken de oldukça zorlandığımı itiraf etmek isterim. Lakin dostlar bu zorlanma kaybettiğimiz değerlerin olmadığından yahut azlığından kaynaklanmıyor, bilakis 3 Mart la birlikte yitirdiğimiz o kadar değer var ki hangisinin ele alınması gerektiğinde zorlandım. Zira hepsi bir birinden değerli, hepsi olmazsa olmazlardan. Emin olabilirsiniz ki bir değil on makale yazsak yine de yitirdiğimiz değerleri anlatıp bitiremeyiz. Ancak Allah Subhanehu ve Teâlâ nın bana nasip ettiği az bir bilgiye dayanarak gerekli gördüğüm bazı hususları burada kısa-kısa sizlerle paylaşacağım. Şimdi öncelikle az önce de bahsettiğim kazanımlardan başlayarak bu değerleri incelemeye geçebiliriz. Cumhuriyet tarihinde elde ettiğimiz kazanımlar: Türkiye nin ilk göze çarpan başarıları ne yazık ki spor ve 11

yarışma alanında olan başarılardır. Bu çerçevede 2002 yılında Türkiye milli takımı dünya üçüncüsü olmuş, Galata Saray UEFA kupası ve süper kupayı kazanmıştır. Ayrıca benzeri branşlarda Türkiye yi temsil eden sporcular cephede, masada ve işgal ile kâfirlere kaptırdığımız tonlarca altından, milyarlarca varil petrolden, ölçüsüz sayıda metre küp doğal gazdan ve kâfirlere peşkeş çekilen envai çeşit ham maddelerden biraz altın, biraz gümüş ve biraz da bronz madalyalar kazanmışlardır. Bu hususların başarı olarak sayılmasının gülünç olduğunun farkındayım lakin araştıranlar görürler ki Türkiye nin en belirgin kazanımları bunlardır. Bu komik kazanımların yanında ses ve güzellik yarışmalarında da elde ettiğimiz dereceler var tabii ki. Burcu Güneş Eurovision şarkı yarışmasında birinci olmuş, Cumhuriyetin ilk yıllarında Keriman Halis 1932 de önce Türkiye güzeli ardından Belçika da düzenlenen güzellik yarışmasında dünya güzellik kraliçesi seçilmiş ve trajik olarak Müslümanların tarihine kara bir leke olarak yazılmıştır. Yarışma sırasında jürilerin puan değerlendirmek üzere toplandığı sırada jürilere karşı bir konuşma yapan başkan; Sayın jüri üyeleri! Bugün Avrupa nın, Hristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İ slâmiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Müslümanların geleceği böyle ol- 12 ması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli seçiyoruz demiştir. Kâfirlerin yüzünü göremedikleri Müslüman kadın çırılçıplak kâfirlerin önünde podyumlarda arz-ı endam eder olmuştur. Ve sanıyorum şimdi o başkanın temennisi çoktan gerçek olmuştur. Bu kazanımlardan başka siyasi, askerî ve benzeri başarılar Cumhuriyet tarihinde söz konusu bile olmamıştır. Askerî olarak ikinci dünya savaşında kâfir İ ngilizlere levazım ve lojistik olarak destek olan ordumuz devlet eliyle üstelik İ slâmî bir kavram olan öşür adı altında halkın malını gasp etmiş ve ABD tarafından savaş suçu işlemekle suçlanınca Mersin limanında bulunan tonlarca kuru gıda ve benzeri yardım malzemelerini denize dökmüştür. Kendi toprağımız olan Osman RadıyAllahu Anh ın fethetmiş olduğu Kıbrıs ın bir kısmı 1979 çıkartmasıyla ele geçirilmiş ve sanki yeni fethedilen bir yermiş gibi T.C. nin ve ordusunun övünç kaynağı olmuştur. Ayrıca kendi hesabına değil de kâfir ABD ya da NATO hesabına dünyanın çeşitli ülkelerinde barış gücü ya da başka isimler altında Türkiye askeri bulunmakta ve kâfirlerin işgallerine destek olmaktadır. Şehit ve gazileriyle övündüğümüz Kore savaşı kâfir ABD nin savaşı olup NATO ya girme bahanesiyle Türkiye ordusunun destek verip asker gönderdiği kâfirlerin kendi aralarındaki bir savaştır. Yine Türkiye ordusunun İ slâmî bir belde olan Afganistan da barış gücü olarak kâfirlerin askerlerini koruduğunu ve işgale hizmet ettiğini biliyoruz. Irak Süleymaniye de askerlerimizin kafasına çuval geçirildiğini, Türkiye ordusunun etrafta milyonlarca Müslüman katledilirken Müslümanları değil de Kardak kayalıklarını koruduğunu ve terörle mücadele adı altında doğuda yüzlerce köy ve mezrayı ya boşalttığını ya da yaktığını unutmadık. Türkiye ordusunun Şeyh Said kıyamını bastırmada, Dersim, Zilan Deresi ve onlarca katliamda kullanıldığını unutmadık. Gerek Mavi Marmara hadisesinde, gerek Esed zaliminin ülkemize gönderdiği roket saldırısında gerekse dıştan Müslümanlara yapılan saldırılarda Türkiye ordusunun pasif tutumunun yanında kendi halkına karşı nasıl oluyor da oldukça cesaretli ve operasyonel olabiliyor? Evet, Kerim kardeşler askerî olarak saydığımız bu trajikomik durumların dışında kışlalarda pas tutan ve İ ngilizlerin hesabına darbe yapan bir asker görmekteyiz. Siyasi olarak Başbakan Erdoğan ın Davos ta moderatöre One minute demesi en büyük ve övündüğümüz içi boş ve vakıada yansıması olmayan bir başarı olarak karşımıza çıkıyor. Ecdadımız bir dakika dediğinde kâfirler ka-

çacak delik ararken One Minute hiçbir harekete neden olmamıştır. Bunun dışında Türkiye nin ya da diğer İ slâmî belde liderlerinin siyasi bir başarısı olduğunu ben hatırlamıyorum varsa buyurun siz söyleyin ey Müslümanlar Sosyal olarak kâfirlerin 50 yıl gerisinde seyreden bir hizmet anlayışıyla sağlık, eğitim ve emniyet hizmetinde ölümü gösterip sıtmaya razı eden bir ilerlemenin dışında hangi başarımız var? Mucidinin önü açılarak teşvik edilen patenti bize ait olan wc matik dışında hangi buluşumuz, hangi icadımız var? Çevre düzenlemesi ve çöp toplaması dışında kalkınma lafzı parti levhalarında asılı kalmaktan başka ne anlam ifade ediyor? Askerî olarak İkinci Dünya Savaşında kâfir İngilizlere levazım ve lojistik olarak destek olan ordumuz devlet eliyle üstelik İslâmî bir kavram olan öşür adı altında halkın malını gasp etmiş ve ABD tarafından savaş suçu işlemekle suçlanınca Mersin limanında bulunan tonlarca kuru gıda ve benzeri yardım malzemelerini denize dökmüştür Böylesi komik kalkınma ve ilerlemeleri sayıp durmanın dışında kışlalarda pas tutan bir ordumuz, zırhlı ve pahalı araçların yanı sıra binlerce kişiyle korunan ve köşklerinde cebini doldurmanın ve kâfirlere uşaklık yapmanın hesabını yapan yöneticilerimiz var. Halkımız asgarî ücretle yaşamaya mahkûm edilirken bu halktan toplanan vergilerle yapılmış her köşe başında bir yüzme havuzlarımız, parklarımız, spor salonlarımız ve ikide bir değişen kaldırım taşlarımız var. Açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca vatandaşımız varken kâğıt üzerinde artan gayri safi milli hâsılayı pratikte cebe indiren kapitalistlerimiz, on dilim ekmekten bir dilimi halkımıza düşerken onu da elinden alma gayretinde olan akbaba gibi her tarafa pusu kurmuş güvenlik kameralarımız ve trafik polislerimiz var! Sevgili Müslümanlar bu hususları daha da uzatmadan şimdide kaybettiğimiz değerlere geçmek istiyorum. Akidemizden hayata bakmayı kaybettik; Akidemizden hayata bakmayı ve yorumlamayı yitirerek, Allah bu hususta ne diyor? sorusundan ziyade bu olaydan kâr mı elde ederim yoksa zarar mı görürüm gibi bir pragmatist bakış açısına geçtik. İ slâm Akidesi Allah a, Meleklerine, Kitaplarına, Rasullerine, Ahiret gününe, hayır ve şerrinin Allah tan olduğu kaza ve kadere iman etmektir. Müslüman bunu ezberlemenin ötesinde zihninde bu esasları dakik bir şekilde açıklayabildiği ve bu esasa göre yaşayabildiği zaman imanı kâmil olur. Ancak günümüzde İ slâm bir miras gibi atalarımızdan alınmakta ve hakikatini idrak etmeksizin taklî di bir şekilde inandığımız sıradan bir din haline geldi. Hâlbuki Allah Subhanehu ve Teâlâ akidede taklitten insanı men etmiş ve aklî kanaatine göre iman etmesini istemiştir. İ slâm akidesinin dakik bir şekilde açıklanması şöyledir; insan, hayat ve kâinatın öncesinde bunları yoktan var eden bir yaratıcı vardır ki o Allah Subhanehu ve Teâlâ dır. Yine insan, hayat ve kâinatın sonrasında bir ahiret 13

günü vardır ve evvelinde bulunan Allah kıyamet gününde insanı dünya hayatında yaptığı tüm davranışlarını İ slâm risaletine uygun mu yoksa aykırımı yaptığından hesaba çekecek, İ şte ilk Müslümanlar, Sahabe, Tabiin, Tabe-it Tabiin ve evvelki Müslümanlar bu esasa göre hayata bakar ve basiretle önünü gördüğü gibi takva ile de Allah Azze ve Celle ye kulluk ederdi. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem in; Müminin ferasetinden korkun! Zira o baktığı zaman Allah ın nuruyla bakar. Sözü de bu hakikati gözler önüne sermektedir. Hayata dair bu bakış 3 Mart 1924 günü Hilâfetin kaldırılmasıyla birlikte zaman içerisinde yitirilmiş en kıymetli değerlerden biridir. Müslüman onu kaybettiği zaman burnunun dibini göremez, kâfirlerin ve kâfirlere uşaklık edenlerin hilelerini keşfedemez ve aynı yerden yüzlerce kez ısırılır. Oysa Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem; Mümin aynı delikten iki kez sokulmaz buyurmuştur. Ö lçümüzü kaybettik; Doğru davranış ile yanlış davranışı birbirinden ayırt edip tavrımızı belirleyeceğimiz ölçümüzü kaybettik. Ne kadar faydası olursa olsun bir çırpıda terk edebileceğimiz, ne kadar zarar etsen de bunları hiç hesap etmeden gerçekleştirmemize sebep olan helal ve haram ölçüsünü yitirip, esas fayda ve zararı belirlemede aciz olan akıl ile 14 bana faydası varsa yaparım, zararı varsa terk ederim şeklinde ifade bulan menfaatçilik ölçüsüne tâbi olduk. Bu düşünce ile bize sıkıntısı dokunan Allah Azze ve Celle nin üzerimize farz kıldığı şeyleri terk ettiğimiz gibi haram yollardan gelir elde etmekte hiçbir beis görmez olduk. Faizle iştigal etmenin İ slâm a savaş açmak olduğunu unuttuğumuz gibi şarabın haram kılındığı gün Medine sokaklarından seller gibi şarap aktığını da unuttuk. Dünya siyasetine yön veren siyasi üstünlüğümüzü kaybettik; Zayıf döneminde dahi kâfirlerin yüreğine korku salıp dize getiren, dünya siyasetine yön veren siyasi üstünlüğümüzü kaybettik. Ecdadımız İ slâm ın fikrî liderliği sayesinde dünya siyasetinde bariz bir üstünlük elde etmiş ve bu üstünlüğü İ slâm ın yayılması yolunda kullanmıştır. Fransa da düzenlenen bir dans organizasyonunu kendi halkına sirayet eder düşüncesiyle iptal etmesi için ültimatom veren Osmanlı Hilâfet Devleti nin Halifesi değil miydi? Fransa kralı bu ültimatom karşısında dans organizasyonunu iptal etmekle kalmamış dansçıları sınır dışı etmiştir. Hasta adam diye tabir edildiği düşüş döneminde dahi Osmanlı Hilâfeti siyasi üstünlüğünü koruyordu. Filistin bölgesinden otel yapacak kadar bir arazi isteyen Dr. Herzl karşısında 2. Abdülhamit Han orası benim şahsi malım değil. İslâm Ümmetinin ortak malıdır. Ümmet orayı kanla almıştır bir karışından dahi vazgeçmem diyerek sözlerinin tarihe geçmesine sebep olmuş ve kâfirler tarafından kızıl sultan olarak ilan edilmiştir. 3 Mart 1924 ten sonra ise Cumhuriyet tarihi boyunca bir zamanlar baş olduğumuz dünya siyasetinde yöneticilerimiz kuyruk olmayı şeref bilir oldular. Ellerimizle karış-karış biryana kıta-kıta kâfirlere toprak bağışlamayı yeğler olduk. Ecdadımızın dört kıtada gerçekleştirdikleri fetihlere karşılık kendi toprağımız olan Kıbrıs ın bir kısmını almak 25 yıldır övünç kaynağımız oldu. Afganistan da Müslüman kardeşlerimizi katlederken kâfir ABD ve NATO askerlerini korumayı askerî üstünlük zannettik. Kâfirlerin İ slâm topraklarını işgal etmesinde üslerimizi açmayı, lojistik destek vermeyi ve kâfir ABD askerlerine dua etmeyi bir borç bildik. Oysa bu vaziyetler ihanet, aşağılık kompleksi ve utançtan başka bir şey değildir. Irz anlayışımızı kaybettik; İ slâm Dini kadını korunması gereken bir ırz olarak bizlere emanet etmişken emanete sahip çıkamayıp ırz ve namus anlayışımızı kaybettik. Oysa İ slâm bizlere yalnızca kendi nikâhlı eşlerimizi ve kızlarımızı değil bütün kadınları emanet etmişti. Hem de dikkat edin Müslüman kadınları demiyorum, kadınları diyorum. Evet, Müslüman olsun zımmî

olsun, evli olsun bekâr olsun, akraba olsun yabancı olsun, yaşlı olsun genç olsun bütün kadınları korunması gereken bir ırz olarak biz Müslümanlara emanet etmiştir. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem in Medine döneminde Ben-i Kaynuka yahudilerinden bir kişi sarraf dükkânında müşteri olarak oturan bir kadının eteğini haberi olmadan arkasından dikenle sırtına tutturmuş kadın ağaya kalkınca avreti açılmış ve kadın bunun üzerine feryat etmiştir. Bu feryadı duyan bir Müslüman derhal o Yahudi yi katletmiş ve oradaki Yahudiler de o Müslümanı şehit etmişlerdir. Bu olay Peygamberimize ulaşınca anında İ slâm ordusunu Ben-i Kaynuka üzerine seferber etmiş ve öfkesi bütün Yahudiler o bölgeden sürgün edilinceye kadar geçmemiştir. Yine Abbasi Hilâfeti döneminde Amuriye olarak bilinen bugün Afyon/Emirdağ bölgesinde Rum Devletinin Amuriye valisi Müslüman bir kadınla birlikte dört kişiyi esir alırken kadın Va Mu tasım! diyerek dönemin Halifesi Mu tasım- dan yardım istemiştir. Kadının feryadı karşısında gülerek ona cevap veren vali; evet şimdi Mu tasım beyaz atlarla gelip seni kurtarır diyerek alay etmiştir. Yaşanan bu olayı bir Müslüman Mu tasım ın yanına gelerek; Ey Mu tasım diyerek kadının feryadını aynen tekrar etmiş ve yaşanan olayı Halife Mu tasım a bildirmiştir. Bunun üzerine Halife Mu tasım yayınladığı bir emir ile ülkedeki bütün beyaz atları Abbasi Hilâfeti döneminde Amuriye olarak bilinen bugün Afyon/Emirdağ bölgesinde Rum Devletinin Amuriye valisi Müslüman bir kadınla birlikte dört kişiyi esir alırken kadın Va Mu tasım! diyerek dönemin Halifesi Mu tasım dan yardım istemiştir. Kadının feryadı karşısında gülerek ona cevap veren vali; evet şimdi Mu tasım beyaz atlarla gelip seni kurtarır diyerek alay etmiştir. toplatmış ve ekonomik külfetine hiç bakmadan 200 bin kişilik İ slâm ordusunu Anadolu da yaşayan Rumlar üzerine seferber etmiştir. Ayrıca Amuriye valisine yazdığı bir mektupta şöyle demektedir; Müminlerin Emiri Mu tasım Billah dan Rumların köpeğine! Esir aldığın bacımı derhal serbest bırakmazsan sana öyle bir ordu hazırlıyorum ki, bir ucu burada (Bağdat) öteki ucu da orada (Amuriye) olacak. Dört gün süren bu kurtarma operasyonunda Ankara ve çevresi fetih edilmiş ve Halife Mu tasım, kadın yeter artık ey Mu tasım deyinceye kadar taş-taş üstünde bırakmamıştır. Ü stelik Halife Mu tasım dört gün sürmesinden dolayı geciktiği için kadından özür dilemiş ve gecikme sebebini beyaz atları toplamak olarak açıklamıştır. Şehit kanlarıyla suladığımız topraklarımızı kaybettik; Müslümanların her bir karışını kanlarıyla suladıkları İ slâmî topraklarımız kaybettik. Az önce yukarıda bahsettiğim 1979 çıkarmasıyla bir kısmını geri aldığımız Kıbrıs kâfir İ ngilizler tarafından Hilâfet kaldırıldıktan sonra İ ngiliz toprağı olarak ilan edilmiştir. Bir anlaşma dolayısıyla Kıbrıs ta üssü bulunan İ ngilizler Hilâfetin kaldırılmasıyla cesarete gelerek adayı gasp etmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Kerkük ve Musul yerine Hatay ın Türkiye ye ilhak edilmesi karşılığında Ege ve Akdeniz de bulunan bir düzü- 15

ne adadan feragat edilmiştir. Hilâfetin yıkılmasından sonra en büyük sarsıntı olan Filistin toprakları işgal edilerek kurulan gasıp Yahudi varlığı Hilâfetin yokluğundan kaynaklanan en büyük çıbanbaşıdır. Osmanlı Hilâfet Devleti nin en zayıf döneminde dahi bu mubarek toprakların bir karışından bile vazgeçilmezken bugün bu topraklar yöneticilerimiz tarafından İ srail toprağı olarak kabul edilmektedir. Bütün İ slâmî beldelerde İ srail elçiliklerinin ya da konsoloslukların bulunması ne anlam ifade ediyor? Sudan 2011 yılında güney ve kuzey olarak ikiye bölünerek petrolün bolca bulunduğu güney bölgesi kâfirlerin hâkimiyetine terk edilmiştir. Sudan devlet başkanı Ö mer el- Beşir in kendi elleriyle, Erdoğan ve diğer bazı yöneticilerin desteğiyle Sudan da referandum yapılmış ve şu anda Güney Sudan Sudan dan ayrılmıştır. Yine 1991 yılında SSCB nin dağılmasıyla bağımsızlık ilan eden Ermenistan Azerbaycan toprağı olan Dağlık Karabağ ve Lâçin Koridoru nu işgal ederek Ermenistan a ilhak etmiştir. Hilâfet kaldırıldıktan sonra kaptırılan ve işgal edilen topraklar bu kadarla da sınırlı değil, Afganistan, Irak Keşmir gibi İ slâmî beldeler işgal altındadır. Ancak hacminden dolayı konuyu kısa tutuyorum. Peygamberin varisleri olan 16 Hilâfetin yıkılmasından sonra en büyük sarsıntı olan Filistin toprakları işgal edilerek kurulan gasıp Yahudi varlığı Hilâfetin yokluğundan kaynaklanan en büyük çıbanbaşıdır. Osmanlı Hilâfet Devleti nin en zayıf döneminde dahi bu mubarek toprakların bir karışından bile vazgeçilmezken bugün bu topraklar yöneticilerimiz tarafından İsrail toprağı olarak kabul edilmektedir. Bütün İslâmî beldelerde İsrail elçiliklerinin ya da konsoloslukların bulunması ne anlam ifade ediyor? âlimlerimizi kaybettik; Devlet yönetiminde büyük etkisi olan, yöneticiler saptığında eliyle ve diliyle onları düzelten, yazdıkları eserler ile halen dahi kendilerinden istifade ettiğimiz ve peygamberimiz Muhammed Mustafa SallAllahu Aleyhi ve Sellem in; varislerim dediği âlimlerimizi kaybettik. Kur an-ı Kerim in överek Allah tan hakkıyla ancak âlim kulları korkar dediği, Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem in toplumun ve yöneticilerin düzelticisi kıldığı ve Raşit Halifelerden Osmanlı Hilâfet Devletine kadar Müslümanların el üstünde tuttuğu Şeyh Saidleri, İ skilipli Atıf Hocaları, Seyit Kutup ve nicelerini darağaçlarıyla bitirdik. Onların yerine yöneticilere yaltaklık yapan, Müslümanları bırakıp kâfirleri dost edinen ve faize dahi cevaz veren cevazcı ve ruhsatçı yarım hocaları âlim yapıp oturttuk. Ö mürleri cezaevlerinde geçen yahut kâfirlerin suikastlarıyla yok ettikleri şahsiyetli âlimleri göremez olduğumuz gibi sus payı olarak aldıkları köşklerinde sefa süren medyatik saray âlimlerini yükselttikçe yükselttik. Selam ve dua ile

EMPERYALİST KÂFİRLERİN KISKACINDAKİ MÜSLÜMANLAR Aydın USALP Savaş, insanoğlu tarafından sevilen veya istenilen bir şey değildir. Buna rağmen insanlık tarihi savaşlarla doludur. Bir çelişki gibi görünen bu durum nasıl izah edilebilir? Sorunun cevabını, hayatın öznesi konumunda olan insan ve aralarındaki daimi ilişkileri belirleyen ortak fikir, duygu ve nizamların olduğu insanların oluşturduğu toplum gerçeğinde aramak gerekir. Hür iradeye sahip insanoğlunun önünde her zaman için birden fazla veya en azından iki seçenek bulunmaktadır. İ ki insanın arasında müspet anlamda bir ilişkinin meydana gelmesi için ilişkiye konu olan husus üzerinde hemfikir olmaları gerekmektedir. Bir anlaşmazlık durumunda ilişkinin çatışmaya dönüşmemesi için ortak bir nizama sahip olmaları gerekir ki anlaşmazlık giderilebilsin. Böylece haksız olanın zulmetmesi engellenebilsin ve haklı olan da hakkına kavuşabilsin. Benzer şekilde müspet ilişkiler veya anlaşmazlıklar, toplumlar ve devletlerarasında da meydana gelmektedir. İ nsan, Allah Subhanehû ve Teâlâ nın, Kitabında belirttiği gibi halifelik misyonunu yüklensin diye yaratıldı. Ancak kendisine yüklenilen, yeryüzünün imarı ve ıslah görevini gerçekleştirmediği zaman doğal olarak kan döken, bozgunculuk yapan ve nankörlük eden, aşağıların aşağısı seviyesine inen bir mahlûkata dönüşür. Bunun akabinde, yaratılış gayesine aykırı bir yol tutan insan veya gayri İ slâmî anlayış ile oluşan devlet, saldırganlaşır ve zulmeder. Savaşların arkasında yatan temel sebep, temiz fıtratını yitirmiş fitne ve ifsat anlayışına sahip insanların oluşmasıdır. Her ne kadar istenmese de devletlerarasında vukuu bulan savaşların da bir hukuku vardır veya olmalıdır. Bu hukuk kapsamında meydana gelen ölümler, savaş mefhumu kapsamında normal karşılanabilir. Ancak, emperyalist devletler için bir savaş hukukundan bahsetmek mümkün değildir. Kaldı ki aralarında bir denkliğin olmadığı, bir tarafın devlet diğer tarafın bireyler olduğu mücadeleye savaş demek mümkün müdür? Böylesi bir çatışmada hunharca katledilen insanların normal karşılanması, görmezlikten gelinmesi hangi vicdana sığar? Yapılan zulümler hangi insani norm kapsamında değerlendirilebilir? Bunun makul bir izahatı olamaz. İ çinde yaşadığımız bu zaman diliminde, İ slâm coğrafyasında Müslümanlara yapılan zulümlerin haddi hesabı olmamakla birlikte, eş zamanlı olarak birçok beldede yaşanan zulümlerin -belki de tanıklık etmediğimiz için- tarihte bir benzerinin yaşanmadığını düşünüyorum. Evet, Müslümanlar tarihte zaman zaman savaşlarda mağlup olmuş, çeşitli istilalara maruz kalmışlardır. Ö zellikle Moğol ve Haçlı saldırılarının sonucunda tarifi imkânsız katliamların meydana geldiğini biliyoruz. Buna rağmen Müslümanlar tekrar 17

İ slâm sancağı etrafında toparlanabilmiş ve Seçkin Ü mmet olma misyonunu sürdürebilmişlerdir. Son bir asırda yani Müslümanların kendi devletlerinden, koruyucu kalkanları olan Hilâfet ten yoksun olarak geçirdikleri bu zaman diliminde, maruz kaldıkları katliamlar, tarihte yapılanları aratmıyor. Hiçbir İ slâm beldesi yoktur ki orada yaşayan Müslümanlar ya bizzat emperyalist kâfirler ya da kâfirlerin piyonları olan yöneticiler tarafından bin bir türlü zulümlere ve katliamlara uğramasınlar. Şu anda İ slâm coğrafyasına baktığımızda, fiili olarak Afganistan, Irak, Somali, ABD ve işbirlikçilerinin işgali altındadır. Çeçenistan, Rusya nın işgali altındadır. Azerbaycan ın Dağlık Karabağ bölgesi Ermenilerin işgali altındadır. Doğu Türkistan, Çin in işgali altındadır. Keşmir, Hindistan ın işgali altındadır. Filistin, Yahudilerin işgali altındadır. Sancak, Bosna, Kosova ve Makedonya, Sırbistan ın işgali altındadır. Patani, Tayland ın işgali altındadır. Mali Fransa işgali altındadır. Bilfiil emperyalistlerin işgali altında olmayıp ama siyaseten emperyalistlerin güdümünde olan devletlerin ve bu devletlerdeki çetelerin zulüm ve katliamlarına maruz kalan beldeler daha fazladır. Hatta zulüm boyutları farklı olmakla birlikte istisnasız bütün İ slâm beldelerinde Müslümanlar mevcut iktidarların zulmü al- 18 tında inlemektedir. Başta Suriye, Mısır, Libya, Pakistan, Bangladeş, Arakan olmak üzere halkı Müslüman olan bütün Asya ve Afrika ülkeleri, Ö zbekistan, Tataristan başta olmak üzere bütün orta Asya ülkeleri Müslümanlara vahşice işkenceler çektirmektedirler. Bütün bu beldelerdeki yaşayan Müslümanlara yapılan zulümleri yazıya almak kütüphaneler dolusu kitaplara sığmaz. Ancak hatırlatma babında bulunmak için bazılarını belirtmeye çalışacağım. Suriye: Zalim Baas ve Nusayri rejimi, Suriye halkını on yıllarca adeta demir yumrukla yönetti. Dünyayı Müslümanlara âdeta zindana çevirdiler. Ortadoğu daki ayaklanmaların ardından kıyama kalkan Suriye halkına karşı oğul Esed ve onlara yardım eden hain işbirlikçilerin tam üç yıldır yaptıkları katliamlar, işledikleri cürümler arşı inletmektedir. Her gün onlarca masum Müslüman kanı hunharca akıtılmaktadır. Ö lenlerin, kayıpların, sakat bırakılanların sayıları milyonlara ulaşmıştır. Afganistan: Ö nce İ ngilizlerin ardından yıllarca Sovyet Rusya nın işgaline maruz kaldı. İ çindeki etnik yapıların farklı olması işgalcilerin işini kolaylaştırdı. Yoksul ve gariban bir şekilde hayatını sürdüren Afgan halkı, sömürgeci mantığın etkisiyle iyice yoksullaştı. Sovyet Rusya nın işgalinden sonra bu sefer ABD oraya saldırdı. İ şgalcilerin saldırıları ve oralardaki politikaları sonucu yüz binlerce insan öldürüldü, binlerce insan tecavüze uğradı. Ü lke sefalete terk edildi. Tüm bu olanlardan sonra halen orada ABD askeri başta olmak üzere pek çok ülkenin askerleri bulunuyor. Her gün insansız hava araçları masum Müslümanları katletmeye devam ediyor. Irak: Emperyalistlerin başlarına diktiği diktatör Saddam ın zulmü ile hayatlarını tüketen Müslümanlar, 2003 ten itibaren ABD tarafından işgal edildi. Demokrasi yani çatışma, bomba, kan, ölüm, zulüm ve gözyaşı getiren ABD, kendisi resmen çekilse de geride bıraktığı İ slâm düşmanı piyonların gün aşırı akıttığı kan dinmek bilmedi. Kürt, Türkmen, Arap ayrımına ilaveten Şii-Sünni ayrımını da körükleyen Batı, öldürülen 2 milyon insanın damla damla kanlarının, bir damla petrolden daha ucuz olduğunu ispatladı. Ana cadde ve yollar, pazar yerleri, kuyruklar masum Müslümanların kan ve can pazarına dönmeye devam ediyor. Çeçenistan: Müslüman Kafkasya halkı Şeyh Şamil den bu yana Komünist Ruslara karşı mücadele etmekten vazgeçmedi. Rusya dağıldıktan sonra diğer toplumlar gibi devletini ilan eden Çeçenistan çok geçmeden Ruslar tarafında işgal edildi. Taş üstünde taş bırakmayan Rusların atadıkları yöneticiler de Şeyh Şamil in torunlarına gün yüzü göstermediler. Çatışma, savaş, sui-

kast ve her türlü normal yaşam şartlarından mahrum bırakılmaya devam ediliyor. Filistin: 1948 yılında terörist İ srail varlığı İ slâm ümmetinin kalbinde bir hançer gibi kuruldu. Akabinde başlatılan ve suni olarak Arapların mağlubiyeti ile neticelenen Arap-İ srail Savaşları sonucunda İ slâm toprağı olan Filistin de İ srail in varlığı pekiştirildi. Böylece BM Filistin deki toprakların bir kısmını Yahudilere bir kısmını Filistinlilere bırakmış olsa da buna asla riayet etmeyen Yahudiler, Müslümanları katletti, yerlerinden sürerek Filistin topraklarını karış karış istila etti. Filistin deki gariban halk, bir yandan Siyonist politikaları olan işgalci İ srail ile çatışırken bir yandan da iç çatışmalara maruz kaldı. El Fetih ile Hamas arasında yıllarca devam eden iç çatışmada binlerce Filistinli hayatını kaybetti. 1967 deki Altı Gün Savaşı nda İ srail, Kudüs ü Müslümanlardan aldı. Müslümanların sıkıştığı Batı Şeria ve Gazze yi de kontrol ederek abluka altında tutmaktadır. Mısır: Ö nce İ ngilizlerin sömürgesine, sonra da ABD nin egemenliği altında kaldı. Firavunların zulmüne başkaldıran Mısırlı Müslümanların devrimlerini emperyalistlerce çalındı. Güya demokratik bir sistem inşa edip Müslümanlara hediye ettiler. Ancak kendi elleri ile yaptıkları putları yemeye alışkın olan küfür, darbe ile Müslümanlara kan kusturan yeni firavunu Müslümanların başına atadılar. Yaşanan bu süreçte katletmeler, tutuklamalar ve zulümler hız kemeden devam ediyor. Pakistan: 1947 de İ ngiltere sömürgesindeki Hindistan- dan, yaşanan kanlı bir mücadele sonrası ayrılarak 14 Ağustos 1947 de kurulmuştur. Daha sonra İ ngilizler tarafından tekrar ikiye bölündü ve doğu kısmı Bangladeş olarak isimlendirildi. Nüfus bakımından dünyadaki en kalabalık ülkelerden biri olan Pakistan, yıllarca İ ngilizlerin sömürüsü altında fakir bırakılmış, ardından ABD nin Afganistan a müdahale etmesi ile beraber benzer katliamlar insansız hava araçları ile gerçekleştirilmiştir. Yine yöneticileri emperyalistlerin piyonları olup Müslümanlara olmadık eziyetler yapmaya devam etmektedir. Doğu Türkistan: Çin in işgali altında bulunan Müslüman Uygur Türklerin maruz kaldıkları işkencelerin bir benzeri insanlık tarihinde duyulmamıştır. Baskıcı Çin yönetimi, sokaklarda insanların cep telefonlarını alıp, dini sohbet, tefsir, hatim gibi sesli doküman olup olmadığını kontrol edip, açıktan ibadet etmeyi ve başörtülü olmayı yasaklamaktadır. Sokak ortasında Müslümanları vahşice işkencelerle katletmeye devam etmektedir. Arakan: Bangladeş-Burma (Yeni adıyla Myanmar) sınırında kuzey-güney doğrultusunda uzanan ve 8. yüzyılda Arap tüccarlar vasıtasıyla İ slâm ile tanışan Arakan, 1784 yılında İ ngilizlerin Burma işgaliyle birlikte, süregelen baskı, tehdit, göç ve zulüm ile tanıştı. Budistlerin Müslüman Rohingyalılara yönelik yaptıkları zulüm, 2012 de yeri göğü inletti. Bir Budist in, bir Müslüman ın evini yakmasıyla alev alıp bütün Arakan a yayılan olaylarda bugüne kadar on binlerce Müslüman vahşi hayvanların yapamadıkları bir şekilde katledildi. Faşist cunta yönetiminin sürekli kışkırttığı Budistler, Rohingyalı Müslümanların evlerini, camilerini ve kendilerini yaktı. Myanmar ın askerî cunta yönetimi Müslüman Rohingyalıların evlenmelerini, seyahat etmelerini dahi yasaklıyor. Arakan da askerî yönetimin zulüm çetelesi uzun bir listeyi dolduruyor. Somali: Yıllarca İ talya nın işgali altında inleyen Somali daha sonra İ ngiltere nin işgaline uğradı. Ancak 1960 yılında kuzey ve güneyi kapsayan bağımsız Somali Cumhuriyeti kuruldu. Somali hiç rahat yüzü görmedi. Sürekli devam eden iç çatışmalar 1991 yılında Somali İ ç Savaşı na neden oldu. Bir önceki yıl başlayıp, 2012 yılında da insanlığın vicdanını yaralayan en dramatik gelişmelerden biri Somali de yaşandı. Süregelen kıtlık ve çatışma felaketleri devam ederek binlerce insanın hayatına mal oldu. Milyonlarca insan su ve yiyecek bulmak için yollara düştü. 19