Cumhurbaşkanı Sn. Dr. Derviş Eroğlu nun Konuşmaları Lefkoşa,KKTC 1 Eylül 2010,Çarşamba Cumhurbaşkanlığı Basın Bürosu Türkiye Ekonomi Kurumu nun Girne Acapulco Otelde düzenlediği Bunalım Sonrasında Küresel Ekonomi: Zorluklar ve Fırsatlar Konulu Uluslararası Ekonomi Konferansı nda Yaptıkları Konuşma Sayın konuklar, değerli katılımcılar, öncelikle hepinize bu önemli etkinliğe, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ne hoşgeldiniz demek istiyorum. Türkiye Ekonomi Kurumu na böylesi bir konferansı ülkemizde düzenlediği için teşekkür ediyorum. Dilerim konferansta ortaya konulacak görüş, düşünce ve öneriler küresel ekonomik krizin tamamen geride kalmasına ve dünya ekonomisinin canlanmasına katkıda bulunur. Türkiye Ekonomi Kurumu ve siz katılımcıların potansiyeli bu yöndeki inancımızı ve beklentilerimizi pekiştirecek niteliktedir. Değerli konuklar bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü... Bana göre ele aldığınız konunun böyle bir günde tartışılmaya başlanması da gayet anlamlı olmuştur. Hepinizin bildiği üzere 1 Eylül 1939 da Nazi orduları Polonya nın işgaline başlamıştı ve bu 50 milyona yakın insanın ölümüne, milyonlarca insanın sakat kalmasına Avrupa nın bir harabeye dönmesine neden olan 2 nci Dünya Savaşı nın başlamasına vesile olmuştu. Yine hepinizin bildiği gibi hemen hemen tüm savaşların başlıca nedenleri arasında ekonomik sebepler gelmektedir.. 1
Bugün de, dünyanın pek çok problemli yerine baktığımız zaman çok ifade edilmeyen ama pek ala bilinen nedenlerin başında ekonomik çıkarların olduğunu görüyoruz. Ekonomi biliminin temel hareket noktalarından biri olan kaynakların kısıtlı olmasına karşın insan ihtiyaçlarının sınırsızlığı maalesef sorunları, açmazları, ve sıkıntıları beraberinde getirmektedir. Bize göre bunu aşmanın yolu, insanlığın iki dünya savaşı ve ondan sonra meydana gelen ya da süren savaşların çatışmaların yıkıcı sonuçlarını da göz önünde bulundurarak, her türlü zorluğa rağmen Uluslar ve Devletlerarası işbirliğini geliştirilmesini sağlamaktır. Yapılacak çalışmalarla mutlaka daha adil bir dünya düzeni kurulmalı, Dünya nın hepimizin ortak yaşam alanı olduğunun bilinci ile davranılmalıdır. Madem ki konu Dünya Barışı ndan ve ekonomiden açıldı sizlere Kıbrıs konusundaki görüşme sürecinde gelinen nokta ile ilgili olarak da çok kısa bilgiler vermek istiyorum. Değerli konuklar, Kıbrıs konusunda 2004 Annan Planı referandumunun ardından 8 Temmuz 2006 tarihinden itibaren yeni bir görüşme süreci başladı. Bu süreç 2008 yılı Mart ayına kadar o dönemdeki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile o dönemdeki Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos arasında, 2008 yılı Mart ayından 2010 yılı Mart ayına kadar da o dönemdeki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Talat la Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas arasında devam ettirildi. 19 Nisan 2010 seçimlerinde benim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçilmemin ardından ise şu anda benimle Sayın Hristofyas arasında görüşmeler devam ediyor. 6 ana başlıkta konuları ele alıyoruz. 1- Yönetim ve Güç Paylaşımı 2- Ekonomi 3- Avrupa Birliği Konuları 4- Mülkiyet 5- Toprak 6- Güvenlik ve Garantiler Bugüne kadar Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, Avrupa Birliği konuları ele alındı. Dişe dokunur, can alıcı noktalarda bir uzlaşma sağlanamazken bazı noktalarda ilerlemeler sağlandı. 2
Biz göreve geldikten sonra daha önce de bir ara ele alınan Mülkiyet başlığından itibaren görüşmelerin devam ettirilmesi önerisine çeşitli hususları göz önünde tutarak sıcak baktık ve görüşme sürecini devam ettiriyoruz. Önümüzdeki günlerde karşılıklı olarak mülkiyetle ilgili önerilerimizi ortaya koyacağız. İnşallah bir ilerleme sağlarız ve bu yıl sonuna dek bir antlaşma noktasına geliriz. Peki ümitli miyiz? İnşallah olur diyoruz. Neden? Çünkü gelecek nesillere daha mutlu, daha huzurlu bir Ada, daha gelişmiş bir ekonomi bırakmak istiyoruz. Ama sadece bizim istememizle olmuyor. Rum tarafı da istemeli ve özellikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin beş daimi üye ülkesi ile Avrupa Birliği Rum tarafını doğru yolu izlemesi için teşvik etmelidir. Biz Kıbrıs ta barış istiyoruz ama bu nasıl olursa olsun bir antlaşmaya imza atacağımız anlamına gelmiyor. Kıbrıs ta iki halk, iki demokrasi vardır. İmzalanacak antlaşma Kıbrıs Türk Halkı na güvenlik sorunları yaratmamalı, iki kesimliliği ortadan kaldırmamalıdır. İmzalanacak antlaşma bizim için yaşamsal önemi olan Anavatan Türkiye nin etkin ve fiili garantisini sulandırmamalıdır. Bulunacak antlaşma Türk-Yunan dengesini bozmamalı, yeni çatışma potansiyelleri içermemelidir. Kıbrıs konusu daha fazla askıda kalmamalıdır. Kıbrıs Türk Halkı olarak yaşanan çözümsüzlük ortamının suçlusu olmamamıza rağmen mağduru durumundayız. Kimsenin benim barışsever halkıma, sadece ve sadece özgürlük, egemenlik barış ve refah mücadelesi veren halkıma, komşu halkın hiç bir hakkında gözü olmayan insanlarıma, daha fazla bu mağduriyeti yaşatma hakkı yoktur. Kıbrıs Türk Halkı na uygulanmakta olan ambargolarla izolasyon Avrupa Birliği başta olmak üzere medeni dünyanın bir ayıbıdır. Başından bu yana tüm uzlaşma çabalarına olumlu yaklaşan Türk tarafı cezalandırılırken, Kıbrıs ı Yunan hegemonyası altına sokmaya çalışan Rum tarafının ödüllendirilerek Avrupa Birliği üyesi yapılması büyük bir ayıptır. Saygıdeğer katılımcılar, değerli konuklar ekonomik güç Devletler, halklar için ekstra siyasi güç anlamına da gelir. O nedele uzun süren Başbakanlık dönemlerimde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ekonomisinin güçlenmesine büyük önem verdim. 3
Yoktan bir ekonomi yarattık. Bunun bilincindeyiz. Ama yaptıklarımızla yetinecek değiliz. Yapısal sorunlarımız var ve bunun bilincindeyiz. Kamu finansmanı açısından dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan sorunları biz de yaşıyoruz. Bize göre sıkıntıların aşılmasının en doğru yolu ekonomiyi büyütmektir. Bunun için alt yapının tamamlanması, enerji sorunlarının aşılması, özel sektörün ve dıştan gelecek yatırımcıların önünün açılması gerekiyor. Anavatan Türkiye den su getirilmesi projesinde somut adımların atılmaya başlanmasını son derece önemsiyorum. Bu konuyu sürekli gündemimde tutuyor, Anavatan Türkiye yetkilileri ile görüşmelerimizde buna değinmeyi bir görev sayıyorum. Buna paralel olarak Anavatan Türkiye den elektrik enerjisi getirilmesi çalışmaları da başlamıştır ve bu da en az su projesi kadar hayati bir öneme sahiptir. Söz konusu iki projenin Kıbrıs taki çözüm arayışlarına ve ileride iki halk arasında, Kıbrıs Adası ile Türkiye arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde kilit rol oynayacağına inanıyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nin hizmetler sektörüne ağırlık vererek gelişme kaydedebileceğini öngörmüş ve rahmetlik Türkiye Cumhurbaşkanı sayın Turgut Özal la imzaladığımız antlaşmalarla bunun ilk adımlarını atmıştık. Hala bu perspektifin geçerli olduğu açıktır. İnanıyorum ki kamu finansman dengesi sağlam bir noktaya getirilecek ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nde istikrarlı büyüme yeniden başlayacaktır. Değerli konuklar ülkemiz ekonomisi de son 10 yıl içerisinde %9 luk bir büyüme ortalaması gerçekleştirmiştir. Türk Lirası kullanan ülkemizde büyüyen gelişen, ve Avrupanın 6 ıncı büyük ekonomisi haline gelen Anavatan Türkiye Cumhuriyetinde izlenen istikrarlı ekonomik politikalar nedeniyle uzun yıllar birlikte yaşadığımız yüksek enflasyon dönemleri de geride kalmıştır. Milli gelirimiz 2009 yılı itibarı ile fert başına 13,300 dolar düzeyindedir. Bu rakamlar, Anavatan Türkiye Cumhuriyeti dışında, dünya tarafından tanınmayan, gerek sosyal, gerekse siyasi ve iktisadi yönden dünyadan tecrit edilmeye çalışılan, ambargolara tabi olan bir ülkeye aittir. Son dönemde üretimde teknolojik düzeyin yükselmesini hedefleyen politikaların, KOBİ gelişimine önem veren uygulamaların ve sanayi ürünlerinin ihracat odaklı olarak geliştirilmesi stratejisinin benimsenmesi ile birlikte dış 4
gelirlerinin istikrarlı bir şekilde artması beklenmektedir. Artan kalite düzeyi, yüksek yıldızlı otel sayısı ve yükselmekte olan yatak kapasitesiyle Turizm sektörü; kalite düzeyi ve eğitim kapasitesi giderek yükselen üniversitelerimiz ve bunun yanında artan eğitimli genç insan gücü, ülkemizin sahip olduğu önemli avantajlar arasında sayılabilir. İktisadi bilimler, toplumların refah seviyelerini artırmanın yollarını aramaları ve bu yönde farklı uygulamalar geliştirmelerinin insan doğasından kaynaklandığını açıklamaktadır. Küreselleşmenin temelinde de küresel işbirliğinin geliştirilerek ulusların refah düzeylerini artırmaya çalışması yatmaktadır. Bununla birlikte, küreselleşmeden kaynaklanan komplikasyonlarla yüzleşmek, buna uluslararası alanda ortak çözümler aramak ve bulunan çözümleri uygulamaya koymak yine uluslararası ortak gayret gerektirmektedir. Bu mealde, bu anlamlı konferansın geliştireceği sonuçların, küresel iktisadi konulara çözüm aranmasına önemli katkılar sağlayacağına olan inancım da tamdır. Şuna inanmaktayım ki, küresel ekonominin etkinliğinin azalması, meydana gelen sorunların ve ekonomik daralma ortamının etkisinin sürme riskini artıracaktır. Değerli konuklar, sayın katılımcılar, küresel ekonomi, 20 nci yüzyılın son dönemlerinde belirginleşmeye başlayan globalleşme süreci ile yeni bir bakış açısı kazanmış, bununla birlikte uluslararası ticarete ve rekabet kavramına da farklı anlayışlar getirmiştir. Küreselleşme süreci son dönemde dünyada birçok değişimin ve dönüşümün nedeni olmuştur. Bu bağlamda, dünya ticaretinde alışılageldik kısıtlamaların, tarife uygulamalarının, kotaların yavaş yavaş etkisizleştirildiği hatta dünyanın farklı coğrafyalarında oluşturulan ekonomik ve gümrük birliği uygulamaları ile gümrük vergilerinin kaldırıldığı küresel ticaret anlayışı ile sosyal ve siyasi anlayış ve değerler de gelişim ve değişim sürecinden geçmektedir. Küreselleşme ile birlikte yavaş yavaş kalkan ticari sınırlamalar, gerek ticaret, gerekse finansal piyasalarda önce liberalleşme sonra da entegresyon süreçleri ivme kazanmıştır. Bununla birlikte rekabete de yeni anlayışlar gelmiştir. Firmalar büyümek için uluslararası Pazar odaklı büyüme stratejileri uygulamaya başlamışlar, bu da beraberinde daha da serbestleşen bir ticaret ortamının sağlanmasını gerektirmiştir. Bu şekilde dünya ticaretinin hacmi ve kapasitesi de gelişmektedir. Küreselleşmenin yerleşmesi ve İktisadi bütünleşmenin derinleşmesiyle, ülkelerin makro ekonomik şartları da ortak etkileşime maruz kalmakta ve paralellik eğilimi göstermektedir. Son 10 yıla baktığımız zaman, global talepte artış olduğunu, dünya çapında ekonomik büyümenin ivme kazandığını, enflasyon düzeylerinde azalama olduğunu ve çok uluslu yatırımların nispeten artmış olduğunu görmekteyiz. 5
Evet, sözlerimin sonunda 3 gün sürmesi planlanan konferansın düzenlenmesine katkıda bulunan herkesi kutlar, tüm içtenliğimle ortaya konulacakların tüm insanlığa, bölgemize ve ülkemize yararlı olmasını dilerim. İlginiz için teşekkür ederim. Sağolunuz. 6