Krize inat SANAT Krize inat SANAT



Benzer belgeler
Mustafa GÜZELGÖZ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

gerek- + zaman eki mecburiyetinde + kişi eki


KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

2013 / 2014 SAYI: 17. Haftanın Bazı Başlıkları

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

İş E-Posta. E-Posta - Giriş. Αξιότιμε κύριε Πρόεδρε, Son derece resmi, alıcının ismi yerine kullanılabilecek bir ünvanı var ise

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Tarih:. Yer:. Katılımcı numarası:... Sosyolinguistik Görüşme 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum tarihiniz:.. Yaşınız:.. Milliyetiniz:.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

GİZEMLİ KUTULAR PROGRAMI ÖĞRENCİ GÖRÜŞLERİ

KOKULU, KIRIK BİR GERÇEĞİN KIYISINDA. ölüler genelde alışık değiliz korkulmamaya, unutulmamaya... (Özgün s.67)

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

12. Araştırmacılar Zirvesi nin açılış konuşmasını yapmak için beni davet etmenizden, bana bu fırsatı vermenizden dolayı sizlere teşekkür ederim.

İŞARET DİLİNİN GELİŞİMİ KURUMLARARASI İŞBİRLİĞİNE BAĞLIDIR - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

Digital Age. Yeni Nesil Mutluluk Araştırması. Nisan, ZENNA Digital Age Yeni Nesil Mutluluk Araştırması Nisan, 2017

YABANCI DİL BİLGİSİ SEVİYE TESPİT SINAVI (YDS) (İlkbahar Dönemi) YUNANCA 6 NİSAN 2014

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI SAYIN ÖMER DİNÇER İÇİN DEMOKRATİK VATANDAŞLIK VE İNSAN HAKLARI EĞİTİMİ PROJESİNİN AÇILIŞ KONFERANSI KONUŞMA METNİ TASLAĞI

Θέμα: Το Λεξικό Ρήμα, Η «τροπικότητα» 1 GENİŞ ZAMAN - Θαμιστική ( συμβαίνει συνήθως ) / Επιστημική ( ενδέχεται να, θα πρέπει να...

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

T.C. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi

Erbil Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Dara Celil Hayat ile Türkiye-Kürdistan Ekonomik ilişkileri. 02 Temmuz 2014

GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ PDR ÖĞRENCİSİ AHMET İSA SOYLAMIŞ RECEP YAZICIOĞLU BENİM İÇİN ÖRNEK ŞAHSİYETTİR

Devlet Dil Sertifikası

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Biz beyaz yakalılarız. Günümüzün çoğu plazalarda geçer. 9-6, 9-9, bazen de ne kadar giderse o kadar çalışırız. Adımız aynı zamanda kimliğimiz.

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

Dil Öğrenme ve yazım dili öğrenme

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

GÖKYÜZÜ EĞİTİM KURUMLARI

Bu çalışma sırasında bize yardımcı olan tercümanımız Habibe Biber e de ayrıca teşekkür ediyoruz.

Kişisel Dilekler Dilekler - Evlilik Türkçe Yunanca Συγχαρητήρια. Σας ευχόμαστε όλη την ευτυχία του κόσμου.

İzmirli girişimcinin hazin öyküsü!

Yenilenen Geçici Hayvan Bakım Merkezi açıldı

Facebook. 1. Grup ve Sayfalar. Facebook ta birçok grup ve sayfa üzerinden İngilizce öğrenen kişilerle iletişime geçebilir ve

KANUNEN OLMAYAN, AMA İLİMİZDE UYGULANAN HAYAT STANDARDI.? Yeni bir haftada yine beraberiz.geçen haftaki

2. En başarılı olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri? 3. En başarısız olduğunuzu düşündüğünüz dersler hangileri?...

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması


Sosyolinguistik Görüşme. 1) İsim:.. Cinsiyet: Meslek:.. Doğum Tarihiniz:.. Yaşınız:. Milliyetiniz:.

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Bu resmi ne yönden yada nasıl gördüğünüz,nasıl yorumladığınız çok önemli! Çünkü medya artık hayatımızın her alanında ve her an yanı başımızda!

Bekar Evli Boşanmış Eşi ölmüş Diğer. İlkokul Ortaokul Lise Yüksekokul Fakülte Yüksek Lisans

KADIKÖY ANADOLU LİSESİ

Can kardeş Rehberlik ve Psikolojik Danışma Birimi Nisan Ayı Rehberlik Bülteni Can Velimiz ;

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

KASIM - ΝΟΕΜΒΡΙΟΣ 2009 Sayı: 52 Fiyatı: 3

SORU : CEVAP: SORU: CEVAP:

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

FARELER VE İNSANLAR ADLI ROMAN ÜZERİNE DÜŞÜNCELER Fareler ve İnsanlar İnsan ilişkilerine ve alt tabaka insanların umut dolu

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, Haberleri, ).

SEVGİ, SAYGI ve YARDIMLAŞMA

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Başvuru Referans Mektubu

Çocukların karnesini elimize aldığımız zaman karnedeki notları görmekten öte bizler, bu çocuklar için neler yaptık? diye düşünmemiz gerekir.

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz?

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Mayıs 2010 DİKKAT

Çocuklar en iyi notları getirmeseler de boğazımızdan kesip alıp verdiğimiz telefonları, en iyi şekilde ve gözü gibi korudukları bir gerçektir.

EUROSTUDENT ULUSAL ARAŞTIRMASI: TÜRKİYE SONUÇLARI

Akademik anlamda düşünceye sevk ederken,aynı zamanda analitik olarak yorumlama kabiliyetinizi artıyor.

Türkiye de üniversiteye giremeyen öğrenciler Fas ta üç dil öğreniyor

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Ankara Üniversitesi Geliştirme Vakfı Özel İlkokulu/Ortaokulu TATİLDE ÇOCUKLA BİRLİKTE OLMAK

HASAN KABLI GÖREVE BAŞLADI, PERSONEL İSTİFA DİLEKÇESİ VERDİ

Adım Adım Başarıya...

Çağımızın en güçlü kitle iletişim kaynaklarından biri olan bilgisayarlar ve yaşamımıza birden bire giren internet, hayatımızın ayrılmaz bir parçası

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

İŞİTME ENGELLİLERDE EVLİLİKTE DAHA AZ SORUN YAŞIYOR! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

Sosyal Medyanın Çocuklar Üzerine Etkisi 2014 / 2015 SAYI: 12. Haftanın Bazı Başlıkları

Senin bir yaşlı piri fani mi yoksa pırıl pırıl istikbal vadeden bir delikanlı yada erkek mi kadın mı olduğunu bilmiyorum.

1) İngilizce Öğrenmeyi Ders Çalışmak Olarak Görmek

Geç Kalmış Bir Yazı. Yazar Şehriban Çetin

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

ΤΕΛΙΚΕΣ ΕΝΙΑΙΕΣ ΓΡΑΠΤΕΣ ΕΞΕΤΑΣΕΙΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ 6 (ΕΞΙ) ΣΕΛΙΔΕΣ

Özel gereksinimli çocuklar

Transkript:

Ahmet M. Ahmet Krize inat SANAT Krize inat SANAT Krize inat SANAT Ülkemizin son yıllarda içinde bulunduğu ekonomik kriz yediden yetmişe her vatandaşın kapısında öyle ya da böyle hissedildi; halen de hissedilmeye devam ediyor. Kimileri tünelin sonunda ışık gördüğünü savunurken, kimileri de krizin daha uzun yıllar yakamızı bırakmayacağı görüşünde. İnsanlarımız ekonomik krizle boğuşurken diğer yandan vergiler de bellerini büküyor. Hal böyle olunca kimse krizin dışındaki olayları göremiyor tabii. Oysa etrafımızda krize rağmen, krize inat yaşanan güzellikler de yok değil. Örneğin şu an ellerinizde bulunan bu dergi. Ülkenin geleceği denilen pırıl pırıl gençlerin bir araya gelerek hazırladıkları ve her yıl yayımladıkları Öğrenci Alemi nin yayın organı. İçine göz gezdirip okuyunca anlayacaksınız ki gençlerimiz zannedildiği gibi umursamaz, vurdumduymaz değil. Hepsi yeteneğinin elverdiğince, başta kendileri; daha sonra da memleketleri için ellerinden gelen çabayı göstermekte ve yaşanan gelişmeleri yakından takip etmekteler. Genç kardeşlerimizin bu çabalarını görmek, uğraşlarına, emeklerine saygı duymamın yanı sıra aklıma geçmişte bizim de yaptığımız çeşitli kültürel faaliyetleri getirdi. Şimdi düşünüyorum da ne iyi yapmışız tiyatroyla uğraşmakla. Ne güzel yapmışız şiirin emekçisi olmakla. Sanatla uğraşan insan, güzel insandır derdi bir büyüğüm; hakikaten de öyle. Bu nedenle sanatın kıyısından köşesinden geçen, yazmasa da okuyan her insan farklı insandır benim gözümde. Elinizdeki bu dergiyi hazırlayan insanlar da iyi ve güzel insanlar bu yüzden. Topluma senede bir defa olsa da farklı bir bakış açısı getirdikleri için. Sosyal çevresi ne olursa olsun, siyasi görüşü ne olursa olsun insanların bu tür ortamlarda bir araya gelmeleri, fikirlerini birbirleriyle paylaşmaları toplumların da gelişmişliğinin bir diğer göstergesidir. Umuyorum ki Öğrenci Alemi ailesi de bu güzellikleri uzun yıllar aynı heyecanla, aynı duygularla kendilerinden sonra gelecek olanlara aktarırlar. İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde insanların birbirlerine karşı daha anlayışlı olması, olumsuzluklar karşısında kenetlenmesi gerekmektedir. Bunun, bana göre en anlamlı yollarından biri de sanattır. Son olarak Öğrenci Alemine bize bir yıl daha bu güzelliği yaşattıkları için teşekkür etmek istiyorum. Ellerinize, emeğinize sağlık arkadaşlar. 4

GENCİN GÖZÜNDEN K R Son yıllarda herkesin dilinde dolaşan bir kelime kriz. Anlamı bir toplumun, bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran dır. Yedi yaşında bir veletin bile hakkında yorum yapabildiği, yaş yahut vasıf demeden herkesin ilgi alanına giren, herkesi ortak noktada birleştiren ve kaynaştıran dinamik bir kelime. Sokakta hangi vatandaşla karşılaşsanız kriz dediğinizde anlatmaya başlıyor. Cümleten trajikomik bir dönemden geçiyoruz. Bu evreyi biraz olsun anlatan bir yazı fena olmaz diye düşündüm. K İ R Z İ Coşkun Ahmet Ziraat Fakültesi Mezunu Herşeyden önce şunu belirtmek yerinde olur. Kriz gençlikle bağdaşmayacak bir tanımdır. Çünkü genç olmak aktif yaşamaktır; hür olmak ve sınırları zorlamaktır. Az sorgulamak, çok hareket etmek, az üretip çok tüketmek, bazende babayı isyana sürükleyinceye kadar iktisadi açıdan sömürmektir. Bir gençten, krizin ülke çapında tüm kurum ve kuruluşlara aksetmiş olan olumsuz etkilerini anlamasını ve kendince önlemler almasını beklemek, bir politikacının verdiği sözü yerine getirmesini beklemekten daha saçmadır. Ama bu, olgun ve aklını başına almış diye tabir edilen kişilerin daha haklı olduğu anlamına gelmez; çünkü unutmayalım ki kriz halk arasında aklı selim diye tabir edilen kişilerin yönetiminin bir ürünüdür. Bir genç doğal olarak gençklikte hayatını doyasıya yaşamak, yapabileceği herşeyi yapmak ve elde etmek ister. Ülkemizin içinde bulunduğu iktisadi bunalımdan en çok etkilenen aileler durum iyiyken tutumlu davranmayıp ayaklarını yorganlarından dışarı uzatmış olan ailelerdir. Geçirdiğimiz bu zorluklu devrede birçok dramatik sahnelere şahit olduk. Yüzbinlerce insan biranda önceden hayalini bile kuramadıkları hâl ve mevkilere geriledi. Belkide son on yılda ilkel yaşam bize hiç bukadar yakın olmamıştı. Faturanın ödenemediği için kesilen elektrik odalarla kalmayıp gençliğin hayallerinide kararttı. Bir dönem hayat o kadar hızlı ve lüks yaşandı ki hiçbir özel danışmanı olmayan sıradan vatandaş bile bu çarkın hep böyle dönmeyeceğini ve bir gün aksayama başlayacağını öngörmeye başlamıştı. Sanırım artık biraz daha düşünceli ve tutumlu yaşamanın vakti geldi. Yarım gün çalışıp, birşey üretmeyip, birinci sınıf dünya ülkeleriyle aynı maaşı alıp ve onlardan daha çok tatil yaparak krize girmemek mümkün mü? Her bolluğun Z bir kıtlığı olduğunu tarih bir kez daha kaydetti. Her kriz her ülkede aynı sebeplerden doğmayabilir fakat ülkemizde devlet parazitlerinden doğduğu aşikar. Tabi madalyonun iki yüzü var. Şahsen kara günlerin iyi günlere oranla insanlara daha hızlı ve kalıcı dersler verdiği kanaatindeyim. En azından şimdilik hepimiz birşeyi çok iyi öğrendik o da devletin kesinlikle nasılyönetilmemesi gerektiğidir. Üniversite mezunu gençlerin işsiz kalışı birzamanlar basmakalıp sohbetlerin döndüğü kahvehaneleri artık bilimsel tartışmaların yapıldığı mekanlara dönüştürdü. Bana göre krizin en acı verici iki tablosu sayıları binlerle ifade edilen evsizlerle onsekiz yirmibeş yaş arası her iki gençten birinin işsiz oluşudur. Her ne kadar yaşananların bizi her geçen gün biraz daha karamsarlaştırmaya başladığını bilsekte, herkesin kendini ve karşısındakini ümitlendirmesi gerektiğinide unutmamak gerekir. Açılmış olan derin yaraların kapanabilmesi için çalışmamız gerektiği kadar disiplinli ve dürüst olmamızda gerekiyor. İthal malların yerine yerli ürünleri tercih etmeli hatta bununla yetinmeyip yerli ürünlerimizi yeni pazarlara ulaştırma ve markalaştırmanın gayreti içinde olmalıyız. Bu ülkeyi yardım paketleri ve kanunlar değil, iyi eğitim görmüş ebeveynlerin yetiştireceği onurlu ve vatanperver bir gençlik kurtaracaktır. Koşullar ne olursa olsun elini taşın altına koyma cesaretini gösteren ve sürekli olarak bir gayret içinde olan kişiler takdire şayandır. Gelecek, zeki, çalışkan, gururlu, özgür ve özgüven sahibi gençlerin olacaktır. Yazıma katkılarından dolayı arkadaşım Ümran Macır a şükranlarımı sunarım. 5

B e n F a r k l ı y ı m! Ali Hacı Ahmet Ulusal ve Kapodistrian Üniversitesi Bilişim ve Telekomünikasyon Bölümü Öğrenci Çocukluğumu hatırlıyorum da; sanki, ben yokken herşey sürekli olduğu yerinde sayıyormuş gibi bir hisse kapılıyordum. Babam mesela, hep 40 yaşındaymış hiç çocukluk yaşamamış ve hiç yaşlanmayacakmış gibime geliyordu. Tüm dünyanın benimle birlikte harekete geçtiğini hatta herşeyin benim üzerime kurulu olduğunu, bunu bana belli etmemeye çalışanların ise günü geldiğinde bana sürpriz yapmak istedikleri için benden gerçeği sakladıklarını düşünüyordum. Böylelikle çok önemli biri olduğumu ilan etmiş olacaklardı. Sanırım ailemin ve akrabalarımın bana olan yoğun ilgisinden dolayı böyle düşünmüş olmalıyım. Tabi bunun aslında gerçekte böyle olmadığını annemin bana; büyüdüğümde benim de bir baba olacağımı söylediğinde farkettim. Bu hiç hoşuma gitmemişti, çünkü çok sıradan birşeydi. Oysa ben bir süper kahraman olacağımı düşünüyordum. Ne büyük bir hayal kırıklığı. Bu durumu çok içerlemiş olmalıyım ki ergenlik dönemime doğru yol alırken, sonradan kazanacağım özel güçlerimin ortaya çıkmasını bekledim hep. Bilirsiniz, örümcek adam gibi; bir örümcek ısıracak sonra mutasyon gerçekleşecek. Ama değişen bir şey olmadı. Sadece ergen olmuştum ve çok sinirliydim. Tamam, süper güçleri olan biri olmamıştım ama sıradan biri olmadığım konusunda yanılıyor olamazdım! Bunu ıspatlamalıydım. Dünya benim etrafımda dönmeye devam ediyordu sonuçta, bunu görebiliyordum. Ben en iyisini hak ettiğime inanıyordum, farklıydım ve bunu hissedebiliyordum! Benim ve birkaç arkadaşımın dışında herkes saçmalıyordu bize göre. Büyüklerimizden de kimse bir şey bilmiyordu çünkü onların çağı kapanmıştı bir kere ve sıra bizdeydi. Onlar bunu anlayamazdılar. Geri kalan akranlarımızın arasından da doğru olanı biz yapıyorduk. En güzel müziği biz dinliyor, en güzel elbiseleri biz giyiyor ve en güzel hayatı biz yaşıyorduk. Önemliydik, belki bunu herkes göremiyordu ama birgün herkes anlayacaktı. Derken, ben ve arkadaşlarım Üniversiteyi kazandık. O yıllar iki kez ünlü olma girişiminde bulunmuştuk ama işe yaramamıştı. Artık bunun için pek bir vaktimizin de olduğu söylenemezdi çünkü zaman acımasızca akıp geçiyordu. Tüm evren bize karşı cephe almış ve elinde ki her kozu aleyhimizde oynuyordu sanki. Herşey için çok geçti ve iyiden iyiye başarısızlığımızın nedeni, sistemin ta kendisi olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu yüzden bunun acısını herkesten çıkarma niyetindeydim. Çok kızmıştım çünkü! Küfrediyordum! Suçluyordum! Kadınları, aileleri, eğitimi, devleti, polisi, aklınıza gelebilecek herkesi... Herşeye karşıydım! Yenilmemeliydim, güçlüydüm! Doğruyu yapıyordum ve hak ettiğim karşılığı alamıyordum! Birgün uyandığımda fark ettim ki, ben harcanabiliyorum. Ben; kendimi diğer kişilerden farklı gördüğüm için onlar adına önemli biri olduğum yanılgısına saplanmıştım. Çocukluk, ergenlik, cahillik, ne derseniz deyin. Kademe kademe aşılması gereken bir yolculuk bu sanırım. Güzel, tatlı bir rüya. Şimdilerde; etrafımda ki yeni yetmeleri gördükçe aklıma o günlerim geliyor ve tebessüm edemeden yapamıyorum. İşin acı tarafı, 23-24 yaşında olup hala ergence düşünenler var. Ne acı. 30 yaşını aşmış ama bunun farkına varamamış kişilerin durumu ise en vahim olanı sanırım. Herkesin kendi kibirinde kavrulma süresi değişiyor olsa gerek. Bir şeyleri ispat peşinde koşmak, zaman kaybıdır. Sorumluluk alıp, yapması gerekeni yapmalı insan. 1996 İdadiye ön bahçesi 6

ή ΕΜΕΙΣ? Εσρά Τοπτσή Tμήμα Φαρμακευτικής Πανεπιστήμιο Πατρών Φοιτητήτρια Το μεγαλύτερο προβλήμα της ανθρωπότητας είναι ο ίδιος ο άνθρωπος. Πίστευουμε πως είμαστε ελεύθεροι ενώ δεν είμαστε. Στην πραγματικότητα όλοι θεωρούμαστε φυλακισμένοι. Ζούμε φυλακισμένοι μέσα στις παραισθήσεις μας, τις ψευδαισθήσεις μας, τα πιστεύω μας, κ.τ.λ. Η αιτία γι αυτό είναι ο εγωκεντρισμός, η επιθυμία για δύναμη, επιθυμία να αισθανθούμε σπουδαίοι. Και όλο αυτό μας οδηγεί στην κακή συνήθεια να αδιαφορούμε για τους άλλους και να στρέφουμε την προσοχή μόνο στον εαυτό μας. Άν το σκεφτούμε λίγο όμως, θα δούμε πώς όλο αυτό είναι λογικό να συμβαίνει. Γιατί πολύ απλά ζούμε σε μια εικονική πραγματικότητα, μέσα από την οποία αυτό μας παρουσιάζουν ως αληθινό, ως σωστό τρόπο ζωής. Δηλαδή θεωρούμε αληθινό αυτό που δείχνουν τα ΜΜΕ, αυτά που μπορούμε να αντιληφθούμε μέσα απο τις αισθήσεις μας ( τι βλέπω, τι ακούω? ), όχι όμως με το μυαλό μας. Everything we hear is an opinion, not a fact. Everything we see is a perspective, not the truth. MARCUS AURELIUS Coming together is a beginning; keeping together is progress; working together is success. HENRY FORD Η πλειοψηφία των ανθρώπων είμαστε δέκτες, μένουμε σ αυτό που μας παρουσιάζουν ως πραγματικό και δεν ψάχνουμε να δούμε αν υπάρχει κάτι άλλο πίσω απ αυτό που βλέπουμε, ακούμε ή διαβάζουμε. Με αποτέλεσμα να επιτρέπουμε να μας διαχωρίζουν καθημερινά με βάση το χρώμα, το φύλο, τη γλώσσα, τις θρησκευτικές πεποιθήσεις κ.τ.λ. Και όλο αυτό έχει σαν συνέπεια ο άνθρωπος να ζει με την ψευδαίσθηση πως είναι μόνος του και πως ο μόνος τρόπος να επιβίωση είναι εις βάρος άλλων και της φύσης. Κάτι που δεν ισχύει. Δεν είμαστε μόνοι, είμαστε όλοι μαζί. Ξεχάστε το χρώμα, το φύλο, και όλες αυτές τις ταμπέλες που μας βάζουν. Να θυμάστε πως το εγώ σημαίνει ατομικισμός και ατομικισμός σημαίνει μείωση δύναμης, ενώ το εμείς σημαίνει ανθρωπότητα, σημαίνει πραγματική δύναμη και εξουσία. 7

Σας αναφέρουμε παρακάτω δείγματα ειδήσεων απ τα άγρια γεγονότα που γίνονται σήμερα στη Συρία, που μόνο ολοκαύτωμα μας θυμίζουν 13 May, 2013 Swissinfo Εδώ και καιρό, έχει ξεκινήσει το Xιζμπαλλα να προωθεί μαχητές από το Νότιο Λίβανο προς το μέτωπο της Χούμς στη Συρία, μετά που αποδείχτηκε η αναποτελεσματικότητα των μαχητών που ήρθαν από το Mπουκάα (ένα άλλο μέρος στο Λίβανο). 15 May, 2013 aljazeera Έχουν κάνει σημαντική πρόοδο οι δυνάμεις του καθεστώτος και του Xιζμπαλλα στις μάχες προς την Aλ Kουσάιρ (μια μικρή πόλη που ανήκει στο νομό της Χούμς κοντά στο Λίβανο). Κάλεσε το Πατριωτικό Συμβούλιο της Αντιπολίτευσης τις οργανώσεις ανθρωπίνων δικαιωμάτων να κατευθυνθούν προς την συγκεκριμένη περιοχή για να σώσουν 30 000 κατοίκους από τις σφαγές. (λίγες μέρες μετά μπήκαν οι δυνάμεις του καθεστώτος και του Xιζμπαλλα στην Aλ Kουσάιρ, ένα μεγάλο μέρος των κατοίκων είχε φύγει πριν, το άλλο μέρος σκοτώθηκε στις μάχες και κάτω από το βομβαρδισμό. Λέγεται ότι όταν μπήκανε μέσα δεν υπήρχαν περισσότερα από 200 άτομα απ τους κατοίκους οι οποίοι ή τους σκότωσαν οι δυνάμεις του καθεστώτος και του Χιζμπαλλα ή τους φυλάκισαν). 05 June, 2013 aljazeera Δήλωσε ο υπουργός εθνικής άμυνας του Ισραήλ : Το μεγαλύτερο μέρος του Χαλέπι είναι στο χέρι της αντιπολίτευσης, ο Χιζμπαλλα μετά πού έστειλε μαχητές στην Δαμασκό, στέλνει τώρα 2000 μαχητές του στο Χαλέπι. 06 June, 2013 BBC Ανακοίνωσε η Γαλλία την προηγούμενη εβδομάδα ότι 4000 μαχητές του Χιζμπαλλα πολεμάνε μέσα στην Συρία δίπλα στις δυνάμεις του καθεστώτος. 11 June, 2013 Reuters Οι δυνάμεις του καθεστώτος, μετά τις νίκες τους στην Aλ Kουσαιρ, συγκεντρώνονται γύρω στο Χαλέπι. Υπάρχει μεγάλο πλήθος των σιιτών μαχητών από το Ιράκ που ενσωματώνονται στις δυνάμεις τού Άσαντ -ο πρόεδρος τού καθεστώτος- απ αυτούς είναι οι μαχητές από το Στρατό τού Al Mahdy. [ο λαός στην Συρία γενικά είναι μουσουλμάνοι Σουνίτες, με 3 μειονότητες, Αλεβίτες 8%, Χριστιανοί 5%, Κούρδοι (Σουνίτες και αυτοί απλώς δεν είναι άραβες) 5%] Λέει ο αναλυτής Charles Lester τού ιδρύματος IHS Jane s : Η μάχη στο Χαλέπι θα είναι μεγάλη, υπάρχει σημαντικός αριθμός των μαχητών της αντιπολίτευσης, διάφοροι μουσουλμάνοι σουνίτες κατευθύνονται στη Συρία για να συμμετέχουν στην σύγκρουση και αντιμετώπιση των δυνάμεων του καθεστώτος, ο στρατός του καθεστώτος μεταφέρει δυνάμεις στο αεροδρόμιο του Χαλέπι, και στην περιοχή του Ιφρίν (μια μικρή πόλη που οι περισσότεροι κάτοικοι της είναι κούρδοι, κοντά στο Χαλέπι) και στις περιοχές γύρω από τα δύο μοναδικά σιιτικά χωριά βόρια της πόλης, τα δύο αυτά χωριά είναι κοντά στην Ιφρίν. 12 June, 2013 alarabiya Ξεκαθάρισε ο αρχηγός του ελεύθερου στρατού της αντίστασης FSA, προχθές : Το καθεστώς συγκεντρώνει τις δυνάμεις του σε όλα τα μέτωπα γύρω από το Χαλέπι, χρησιμοποιεί βασικά τις δυνάμεις του Χιζμπαλλα στις πρώτες γραμμές, και βοηθάνε στις πίσω γραμμές οι διάφορες σιιτικές οργανώσεις από το Ιράκ, σαν το Στρατό τού Al Mahdy, πέρα από τους τεχνικούς και στρατιώτες από το Ιράν Περσία. 16 June, 2013 alarabiya / The Independent 3000 Αμερικανοί τεχνικοί στην Ιορδανία, για κάθε ενδεχόμενο, ίσως και ζώνη απαγόρευσης πτήσεων στο μέλλον. Το Ιράν στέλνει 4000 στρατιώτες στον Άσαντ υποστηρίζοντας το αλεβιτικό καθεστώτος του. 8

Η Συρία και η σιωπηλότητα Η Συρία μια Ισλαμική χώρα, όπου στην συντριπτική πλειοψηφία αποτελείται από Σουνίτες Μουσουλμάνους. Την εξουσία του κράτους την αναλαμβάνει μια θρησκευτική ομάδα (μια ομάδα αίρεσης) με τη βία των όπλων, η όποια διευθύνει την χώρα αντιδημοκρατικά. Όπου τα έργα και η συμπεριφορά της είναι αντίισλαμική. Η διαφθορά στη χώρα έχει ξεπεράσει κάθε προηγούμενο. Η διαχείριση καίριων υπηρεσιών και κλάδων έχει περάσει στα χέρια των οργάνων του καθεστώτος τα όποια έχουν στρέψει κάθε οικονομική δραστηριότητα προς όφελος τους. Η ασφάλεια έχει περάσει στα χέρια των καταπιεστών. Επικρατούν δολοφονίες, βασανιστήρια και καταδυναστεύσεις. ο καθένας (είτε διανοούμενος είτε επιστήμονας είτε απλός λαός) που τολμά να ανοίξει να εκφράσει την γνώμη του βρίσκει τον εαυτό του στα βασανιστήρια Μπουρχάν Μολλά Σ. Tμήμα Μηχανικών Η/Υ και Πληροφορικής Πανεπιστήμιο Πατρών Φοιτητής Ας εξετάσουμε το θέμα από την πλευρά των ανθρωπίνων δικαιωμάτων: Δεν υπάρχει δημοκρατία στη χώρα, τα πολιτικά κόμματα είναι απαγορευμένα, εφαρμόζεται αυστηρή διαχείριση για πάνω από σαράντα χρόνια, παραβιάζεται η ελευθερία και τα ανθρώπινα δικαιώματα. Δεν έχει μείνει άλλος τρόπος ή μέθοδος για την βελτίωση της κατάστασης του λαού παρά με την εξέγερση. Σε αυτή την περίπτωση είναι δικαίωμα και καθήκον του λαού να βγει στους δρόμους, να διεκδικήσει την ελευθερία και το δίκαιο χωρίς να καταφύγουν στη βία. Πριν περιέλθουν τα περάματα στην κατάσταση που επικρατεί τώρα, οι Μουσουλμάνοι βγήκαν άοπλοι στους δρόμους για να ζητήσουν το δίκαιο, για να δηλώσουν τα παράπονα τους. Παρόλα αυτά ο Άσαντ όπως και ο πατέρας του παλιότερα απάντησε πολύ γρήγορα με βία για να σιωπήσει, τρομοκρατήσει τον κόσμο, αφού δεν έχει ούτε την παραμικρή υπομονή. Αλλά η λέξη βία ίσως δεν σημαίνει τίποτα μπροστά σε αυτά που κάνει τώρα και έκανε στο παρελθόν. Αυτή η άοπλη αντίσταση συνεχιζόταν για αρκετό χρόνο παρά την σφαγή από το καθεστώς, μέχρι που τελικά ήταν αναπόφευκτο η ένοπλη αντίσταση. Διότι στην κατάσταση που έφτασαν τα γεγονότα, ο κόσμος ήξερε πολύ καλά ότι αν εγκατέλειπαν την αντίσταση ο Άσαντ δεν θα τους άφηνε έτσι εύκολα να πάνε στα σπίτια τους. Αφού προηγουμένως είχε είδη εξαφανίσει εκατοντάδες οικογένειες και συνέχιζε να εξαφανίζει. Είναι αξιοσημείωτο εδώ να παραθέσω μια είδηση από το Daily Telegraph, που δίνει μια εικόνα για το τι είναι ακριβώς το καθεστώς στη Συρία. 9

17 Ιουλίου, 2012 (Daily Telegraph) Συνάντησε η ανταποκρίτρια μας Ruth Sherlock στο Idlib στην βόρια Συρία έναν από τους Shabbiha (που ανήκουν στο καθεστώς του Άσαντ), τον είχαν αιχμαλωτίσει οι αντάρτες, άκουσε τις δηλώσεις, απολογίες του, και μας μεταφέρει: 10 Ήταν εντυπωσιακή η ειλικρίνεια του, μάλλον ήταν ειλικρίνεια ενός μελλοθάνατου λίγο πριν το τέλος, δηλώνει πως απολάμβανε κάθε λεπτό από αυτά που έκανε, με μια φωνή που δεν έχει ίχνος μετάνοιας είπε: Αγαπάμε τον Άσαντ γιατί μας έδωσε εξουσία και δύναμη, όταν ήθελα να αποκτήσω κάτι ή να σκοτώσω κάποιον ή να βιάσω κάποια μπορούσα! Και καλός μισθός και καλά επιδόματα! (170 Δολάρια περίπου για την δολοφονία η την απαγωγή). Έχω βιάσει μια κοπέλα, και ο αρχηγός μου έχει βιάσει πολλές, μπορούσαμε να το κάνουμε!. Σαν αρκετούς από τους Shabbiha φαινόταν αυτός ο αιχμάλωτος. Σαν Arnold Schwarzenegger αλλά σε αραβική έκδοση, αυτή η εμφάνιση του τον πρόδωσε και βοήθησε στην αιχμαλωσία του. Συνεχίζει και περιγράφει το άτομο των Shabbiha : Ήταν μια φοιτήτρια στο Πανεπιστήμιο του Χαλέπι, περπατούσε στο δρόμο, εγώ τότε έκανα μια περιπολία με το αυτοκίνητο με τον αρχηγό μου, μέρα ήτανε, είπα στον αρχηγό πως την βλέπεις; δεν είναι ωραία;! Την πιάσαμε... Την βάλαμε στο αυτοκίνητο... Καταλήξαμε σ ένα σπίτι κάποιων πού είχαν φύγει, την βιάσαμε και οι δυο μας, μετά πού τελειώσαμε τη σκοτώσαμε. Μιαν άλλη φορά σε μια μαζική διαμαρτυρία σκότωσα κάποιον! Το διασκέδαζα για μήνες!... Τα πεπραγμένα του καθεστώτος ( Shabbiha και Άσαντ ) είναι κτηνωδίες και πράξεις αρρωστημένων και σχιζοφρενών ανθρώπων. Μόνο ολοκαύτωμα και γενοκτονία θυμίζουν τα γεγονότα στη Συρία. Από την μεριά τους οι διπλωμάτες λένε ότι δεν μπορούν να κάνουν τίποτα. Ας απαντήσουν όμως και στο ερώτημα γιατί δεν αποδέχονται στην χώρα τους τον κόσμο που έχει υπέστη την καταδυνάστευση. Όσοι αγαπούν τους ανθρώπους, την ανθρωπότητα. Οι υπέρ του λαού και της δικαιοσύνης έχουν και είχαν πάντα την κοινή γνώμη μπροστά στην απανθρωπιά: «Αφήστε τις δικαιολογίες, ακούστε το κοινό, αποδεχτείτε τις δίκαιες αιτήσεις χωρίς καθυστέρηση, μην πετάτε την χώρα στη φωτιά για να προστατεύσετε τα συμφέροντά σας, μην εισάγετε το αίμα χιλιάδων αθώων». Εκτός από κάποιους λίγους ειλικρινείς, αυτό δεν φάνηκε να ισχύει στην περίπτωση της Συρίας. Πόσοι έχουν σκοτώσει αλλήλους από τη ζήλια και μόνο; Ο λαός ασκεί συνεχόμενη βία ανάμεσα του. Και ποιο είναι ο όφελος από αυτό; Αυτοί που σκοτώθηκαν πέθαναν και αυτοί που σκότωσαν πέθαναν και δεν έχει μείνει ο κόσμος σε κανέναν. Δυστυχώς αυτό που απέμεινε είναι η οδυνηρή κληρονομιά των εχθροπραξιών, των εγωισμών και των διασπάσεων. Οι θρησκείες είναι σε αντίθεση με την εξαναγκαστική πρόσκληση. Ο άνθρωπος έζησε υπό την αιγίδα των δικαιωμάτων της θρησκευτικής ελευθερίας στις περιοχές και περιόδους όπου και όποτε υπήρχαν. Το τέλος ήρθε το συντομότερο δυνατό για τους λάτρες της εξουσίας, που σκότωναν τους συνανθρώπους τους για χάρη των κυβερνώντων. Η εξουσία και οι άδικοι σκοτωμοί για χάρη της πατρίδας από ανέκαθεν άλλαζε χέρια και θα συνεχίσει να αλλάζει. Χθες ο κόσμος ήταν σιωπηλός, σήμερα συνεχίζει να είναι σιωπηλός.

Στατιστικά δεδομένα: Μεταξύ 16-20 Μαΐου, 2013 BBC, Alarabiya, Aljazeera, με πηγές των οργανώσεων των ανθρωπίνων δικαιωμάτων και του UNHCR του ΟΗΕ. Μεταφέρουμε περιληπτικά: - Οι νεκροί: περισσότεροι από 94 000, 89% από τους άοπλους πολίτες (*1), περισσότερους από 8356 εφήβους και βρέφη, περισσότερες από 7543 γυναίκες - Οι αγνοούμενοι: περισσότεροι από 70 000. - Οι φυλακισμένοι: 194 000. - Καταστραμμένα σπίτια (πλήρης): 600 000 περίπου. - Εσωτερικοί πρόσφυγες: 4,3-5,8 εκατομμύρια. - Εξωτερικοί πρόσφυγες: 1,5-1,7 εκατομμύρια, μοιράζονται στους γύρω χώρες ως εξής: Ιορδανία: 473 000 Λίβανος: 470 000 Τουρκία: 347 000 Ιράκ: 147 000 Αίγυπτος: 67 000 Αλγερία, Τυνησία, Λιβύη: δεκάδες χιλιάδες. Σημείωση: Γενικά οι αριθμοί παραπάνω εκφράζουν το ελάχιστο όριο, ειδικά οι αριθμοί των Νεκρών, των Αγνοούμενων, και των Προσφύγων. Επειδή βασίζονται στην καταγραφή στοιχείων. *1- Οι Νεκροί πρέπει να έχουν υπερβεί πολύ το όριο των 100 000. *2- Οι Τραυματίες σπάνια αναφέρονται τελευταία στις στατιστικές, είναι μια αναπάντητη απορία, πάντως συνήθως ο αριθμός των τραυματιών είναι 2 με 3 φορές μεγαλύτερο από τον αριθμό των νεκρών, κάτι χαρακτηριστικό στην περίπτωση της Συρίας σήμερα είναι ότι πολύ τραυματίες καταλήγουν στο θάνατο λόγο έλλειψης ιατρικής φροντίδας. *3- έχουν καταστραφεί πολλά μνημεία και αρχαία, μερικά από τα οποία έχουν ιδιαίτερους συναισθηματικούς δεσμούς με τους κατοίκους των σχετικών περιοχών, συνήθως βομβαρδίζονται ή χρησιμοποιούνται από τα όργανα του καθεστώτος.!!! Yardım etmek için Για μια βοήθεια www.ihh.org.tr www.islamic-relief.com 11

İbrahim Ali Patra Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğrenci Menü: Vaat Böreği GİRİŞİMCİLİK Sevgili okurlar, bu yazımda konumuz girişimcilik, yenilikçilik ve iş imkanları. Girişimcilik denilince direkt akla gelen yeni iş kurma imkanları ve bu imkanları en yüksek kalitede kullanma becerisi, ayrıca iş alanındaki boşluklardan doğan fırsatları geri çevirmeme ve değerlendirme, hatta ve hatta sıfır noktasında iken bile allem edip kallem edip bir yolunu bulup yoluna devam etme veya başarılı bir ilk adım atabilme. Tabii ki bütün bu akla gelenlerin olmazsa olmazı eğitim ve teknoloji, hele hele iletişimin bu denli hızlı olduğu bir dünyada yaşıyorken bir girişimcinin eğitim seviyesinin çok yüksek düzeyde olması en önde gelen şartlardan bir tanesi. Tüm gelişmiş ülkelere bir göz attığımızda, elde ettikleri iş alanındaki başarının altyapısında girişimcilik yattığını gözlemlemekteyiz. Amerika sından tutun Japonya sına, İngiltere sinden tutun Almanya sına, bu ülkelerin en çok önem verdikleri alan iş dünyası, gelişmiş teknoloji ve yeni beyinler. Bu ilgi ve alaka her alanda göze çarpmakta, örneğin gelişmiş ülkelerin GSYiH* pastasından girişimcilik fonlarına ayırdığı pay epeyce dikkat çekmekte. Diğer ülkelerin bu tür işleri layıkı ile yaptığı aşikar. Şimdi de, gerçeklerin acı olduğunun farkındalığı ile ve bir o kadar da söylenmesi gerektiğinin mecburiyeti ile yazımın görüngesini biraz değiştiriyorum. Gelelim bizim güzel Batı Trakya mıza, havasını her gün içimize çektiğimiz ülkemize ve gölgesi sayesinde serinlediğimiz Anavatan ımıza Ülkemiz; Batı Trakya ya uyguladığı politikasını senelerdir devam ettirmekte. Ekonomik açıdan halkımız hep bir çöküş içerisinde olup, buna dur demek isteyen yeni beyinlere de bir şekilde dur deme uğraşını sürdürmekte. Avrupa Birliği nin en gelişmemiş bölgesi olan Batı Trakya hala devlet tarafından çıkacak olan ek kalkınma paketi ve istihdam artışı vaatleriyle oyalandırılıyor. Anavatanımızın da Batı Trakya ya bakışı hiç farklı değil;senelerdir vekillerin, bakanların hatta başbakanın bile gelip gitmeleri hiç bir şeyi değiştirmedi bölgemizde, tencere tava hep aynı hava Sonu olmayan vaat tenceresinden her seferinde bir kase vaat konuluyor sofraya ve seçmen de her seferinde afiyetle yiyiyor önüne konulanı Yazımın sonlarına yaklaşırken birde bakınca elde avuçta bir şey kalmadığını fark ediyoruz. Yalnızız evet genç arkadaşlarım iyi okudunuz yalnızız. Maalesef bugünlere dek ne vatanımızdan ne de Anavatan ımızdan elle tutulur bir proje gerçekleşmedi. Tek çaremiz olumsuzluklar içerisinde yolumuza durmaksızın devam etmek ve tüm zorluklara rağmen kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmek. Her birimize kolay gelsin, sizler ile çok beğendiğim ve sizlere de ilham vereceğini düşündüğüm gerçek bir hikayeyi paylaşmak istedim. 12 * (GSYİH) Gayri Safi Yurtiçi Hasılası

Yıl 1943. Genç Mustafa nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun. Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir. Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu? Alıyorum.! Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten. 23 yaşındaki genç memur Ne yapayım, ne yapayım? diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce Deli misin bey? der ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir. O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, bin bir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da zihniyeti aynen var. O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne Kitap İade Sandığı yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar. Kütüphaneye de bir yazı asar: Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz. Köydeki çocuklar şaşırır. Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var. Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da. Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak der. Mustafa artık Ürgüp teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel le köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa nın eşeği Yüksel, yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir. Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer e mektup yazar: Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, kendi görev tanımı dışında davranıyor diye. Sonuçta; 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir. Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler. Girişimcilik nedir biliyor musunuz? Bulunduğunuz yere yenilik katmalısınız. Mutlaka adım ve adımlar atmalısınız. Yaptığınız iş veya işler olduğu yerde durup duruyorsa, sizde bir uyuzluk vardır arkadaşlar. İnsan vardır, dokunduğu yere değer katar; insan vardır, dokunduğu yere değer kaybettirir. Bakın, Nevşehir den ve bu ülkenin her yerinden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama, olağanüstü adımlar atarak verdiği hizmetlerini halkın unutmadığı; Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var. (alıntıdır) Esen kalın, İbrahim Ali 13

Celal Bayar Lisesi Öğrenci Aynur A. Mehmet BİLGİ ÇAĞINDA (B)İLGİSİZ KALMAK Hiç düşündünüz mü? Toplumumuzun ne kadar acı olsa da geri kalmış bir toplum olduğunu... İlerlememizin tek çaresi ise, gençlerin kendini geliştirmesi ve ileri gitmesi olduğunu... Günümüzde kendini geliştirebilmek aslında eskisine göre çok daha kolay. Çünkü teknolojinin inanılmaz hızla gelişmesi ve sürekli yenilenmesi bunu her geçen gün daha da mümkün kılıyor. Mesela eskiden kitap okumak için kütüphanelere gitmek veya satan bir yer varsa oradan almak, bir şeyi etraflıca araştırmak için birkaç ansiklopedi karıştırmak gerekiyordu. Şimdi herşey elimizin altında ama buna rağmen bilinçlenemiyoruz. Bir gerçeği kabul edelim. Okumadan gelişemeyiz! Çünkü okumak, insanın düşünce dünyasını, hayal gücünü açar ve genişletir. Kelime hazinesini zenginleştirir. Yeni bilgiler öğrenmek beynimizi genç ve dinç tutar. Ama biz ne yapıyoruz? Facebook`ta saatlerce oyunlarla, sohbetle, acı acı sözleri milyonlarca kez paylaşarak gırgır şamatayla beynimizi tembelleştiriyoruz. Ben şahsım adına, gençlerin okumayla arasının çok kötü olduğunu hatta hiç arasının olmadığını defalarca gördüm. Örneğin çoğunlukla ergenlerimizin kullandığı ask.fm denilen soru sitesinde, Haftada kaç kitap okuyorsunuz? sorusuna bir kızımız Ben kitap okumam ki diyerek cevap vermiş... Benzer bir soruya ise bir gencimizin cevabı 10 sayfa okudum, sonra da sıkılıp bıraktım şeklindeydi... Anadilinde yani türkçe okurken heceleyerek okuyan veya okurken yanlış okuyan yaşıtlarıma da çok kez rastladım. Gençlerimizin okulda bile şekilcilik, cool olma derdinde olması üzücü bir durum. Çoğu dış görüntüsünü güzelleştirmeye, çevresini genişletmeye, havalı olmaya ve yakışıklı veya güzel buldukları kişiyi tavlamaya çalışıyor. Havalı olmak için küfür edenleri hatta kavga yapmaya gidenleri de gördüm. İstisnalar var elbette, zaten genelleme yapmak değil de, çoğunluğun bulunduğu durumu size aktarmak istedim. Çok daha yararlı şeylerle vakit geçirmemiz mümkünken, boş işlerle vakit geçirmek her yönden kayıptır... Sonuç olarak, toplumumuzun ilerlemesini ve faydalı bireylerin yetişmesini istiyorsak, öncelikle çocuklarımıza ve gençlerimize öğrenme sevgisini aşılamalıyız... Buna arkadaşımıza, kardeşimize kitap hediye ederek başlayabiliriz, ne kadar faydası olur bilemem ama, bir yerden başlamak lazım değil mi? Belki bu yazı da size sıkıcı gelecektir ancak farkında olmamız gereken şeyler var, okuyan herkese sevgiler... Zaman susmayı öğretiyor insana, Acı çektikçe toprak gibi olmayı. Çığlık atmanın faydasız, Yanmanın kaçınılmaz olduğunu öğretiyor. Mazoşist olmayı... Uğruna yandığın kişiye aşık olmayı. Hayat bedel ödemeden sevemeyeceğini öğretiyor. Ve aldığın her nefesin intikamını alıyor. İlyas Molla S,. I. I R 14

OKU Oku emrini kitaplara sıkıştırmış, okuma eylemini okullar ve üniversiteler ile sınırlandırmış, okumuş sıfatını da elinde diploması olana vermişiz bir defa... Bunun böyle olduğuna inandırıldık, inanmaya da meyilliydik, çünkü çevremizde bu tezi çürüten kimseler olmadı. Ya da vardı da biz at gözlüklerimizi çıkarmaya teşebbüs etmediğimiz için göremedik onları. Eğer bilgi sahibi olduğun herhangi bir konuda fikir beyan etme gibi bir işe kalkışmışşan, fikrin sorgulanmaz. Buna kalkışmış olma cüretin sorgulanır ya da yadırganır. Ne sıfatla bunu söylüyorsun? Karşılaşacağın ilk tepkidir. Söylediklerini kabul edilebilir kılmak için diplomalarla, sertifikalarla tescilletmek gerek. Bu durumda birey, fikrine göre değil diplomanın verdiği statüye göre itibar görür. Dolayısıyla fikir tartışılmaz bile. Çok sık karşılaştığım bir durum, mesela dini bir konuda bir muamma söz konusu, ben o konu üzerine onlarca kitap okumuş olsam ve bildiklerimi dile getirsem, bir ilahiyatçı tarafından teyid edilmedikçe benimsenmez veya ilahiyatçının söyledikleri benim söylediklerimden farklıysa tereddütsüz onun söyledikleri kabul edilir. Amacım ilahiyatçıları değil halkın tutumunu tenkit etmek. Teknolojinin bu denli geliştiği bir dönemde, araştırmak, okumak, öğrenmek için bu kadar imkan varken hala başkasının iki dudağının arasından çıkacak sözle hareket etmek akıl karı mıdır? Kur an-i Kerim de Düşünmüyor musunuz?, Akıl etmiyor musunuz? diye biten onlarca ayet varken bu hazırcılık niye? Beyin de tıpkı işlenmeyen demir gibi paslanır. Tembellik en büyük alışkanlığımız. Bir gününü diğeriyle aynı geçiren zarardadır diyen peygamberin, sosyal ağlarda sıkıldım OKU OKU diye durum güncellemesi yapan ümmeti. Bu halimizi görse ne düşünürdü acaba? Büyüklerimizi bu tavırlarından dolayı eleştirecek olsak hemen okuma alışkanlıklarının olmaması, işten güçten fırsat bulamamaları, çocuklarla uğraşmaktan zamanlarının kalmaması gibi bahanelere sığınacaklardır. Ama sadece birer bahane, alışkanlık edinilir, kimse doğuştan araştırmacı veya okur değildir. Nedense bahane olarak öne sürdükleri zaman, kahvehane ve dizi için gökten zenbille iner. Halbuki televizyonda iki kanal ileri gidilse çok daha yararlı bilgiler edinilebilir. Bu noktada da irade devreye giriyor. Hiç olmazsa takvim yaprağına bak, ne yazıyor diye hiç mi merak etmiyorsun? Korkma en çok iki dakikanı heba (!) edersin. Öğrenmek tam bir fobidir. Çünkü öğrenmek bize bir sorumluluk verir, ağır bir sorumluluk. Öğretmek, uygulamak gibi bir sorumluluk. Aksi takdirde nöronlar devreye girer ve bize vicdani rahatsızlık olarak geri döner. Bu safhaya gelmemek için öğrenmemek, araştırmamak kesin çözüm. Batı Trakya azınlığının geleceği olan tahsil gören gençlerde durum ne? Her dönemde olduğu gibi mutlaka bu dönemde de duyarlı, toplum için bir şeyler yapmaya çalışan gençler var. Sivil toplum kuruluşlarının etkinlikleri, çıkan dergiler, birlik beraberlik mesajları bizleri umutlandırıyor. Fakat bir şeyler yapmaya çalışan bu gençler azınlıkta. Üniversiteye geçişiyle birlikte kişiliği tam oturmayan bireyler, maalesef girdiği ortamdan çok çabuk etkileniyor. Üniversite hayatını eğlenceyle geçirenler, dersleri de gelecek hayatlarında işlerine yarayacak unsur olarak değil, diplomayı alabilmelerini sağlayacak birer vize olarak algılıyor. Üniversite öncesi okul hayatlarındaki ezberci Perihan Molla Selanik Aristotelio Üniversitesi Diş Hekimliği Bölümü Öğrenci eğitim genelde üniversitede de devam ediyor. Dolayısıyla altın tepside sunulan bilgiler sorgulamadan, araştırmadan alınıyor. Yani bilim adamlarının, düşünürlerin, filozofların fikirleri dikte ediliyor. İşin açıkçası, müfredatı yetiştirmeye çalışan öğrenci, düşünmeye fırsat bulamıyor. Üniversitelerde modern köleler yetiştiriliyor. Descartes in Düşünüyorum o halde varım. sözü bile ezberleniyor. Acaba ben var mıyım diye sorgulanmıyor bile... Ne yapabiliriz? İlk olarak okuma alışkanlığı edinmek, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Okumak bizi başka dünyalara yönlendirir, merak duygusu uyandırır dolayısıyla araştırmaya ön ayak olur. Her konuda, her fikirden yazarları okumak. Okuduklarını kritize etmek, her duyduğuna körü körüne inanmamak ve öğrendiklerimizi pratiğe geçirmek. Cemil Meriç in çok sevdiğim bir sözü vardır, kitap zekayı kibarlaştırır der. Denemeyen bilemez. 15

Celal Bayar Lisesi Öğrenci İlyas Molla Demokrasi ft. Adalet Demokrasi; ülkenin halk tarafından yönetildiği (gerçekte halkın ülkeyi kendilerinin yönettiğini sandığı) sistemdir. Peki neden demokrasi? Neden demokrasi mutlak doğru olan yönetim şekli olarak gösterilmekte ve ya kabul edilmekte? Halkı yönetmenin en ideal şekli demokrasi olabilir mi? Demokrasi aslında hiç de sanıldığı gibi masum bir yönetim şekli değil. Gerek dördüncü kuvvet olan medyanın (ki genelde bu güç Batı'nın tekelindedir) bilinçaltı mesajlarıyla, gerekse yalan ve çarpıtılmış haberlerle insanları ''kandırıp'' yanlış yönlendirilebileceğinin bilincinde olan Batı dünyası, demokrasi adı altında, her ülkeye kendi talep ve çıkarları doğrultusunda istedikleri ideolojiyi empoze edebilmekte ve istediği gibi yönetebilmektedir. Aslında hiç bir ülkede gerçek anlamıyla demokrasi diye bir yönetim şekli yok. Çünkü gerçek anlamda demokrasi sadece bilinçli insanların bulunduğu ülkelerde uygulanabilir. Ama bir sorunumuz var... "Bilinçli insanlar" kim? Bilinçli insanlar; gelişen olaylara doğru bakış açısıyla bakabilen, tek doğrunun kendi düşüncesi ve kendisi gibi düşünenlerin olmadığını bilen, olayları muhakeme edip yorumlayabilen, adaletin herşeyden üstün olduğunu kabul eden ve kimsenin özgürlüğüne kastetmeyen kişidir. Peki bir ülkenin yüzde kaçı tarif ettiğim "bilinçli insan" sınıfına dahil? Yüzde 5 yada yüzde 6 mı? Hadi bilemedin yüzde 10 olsun. Geriye kalan yüzde 90 ya bir ideolojiyle, ya da bir partinin ve ya bir siyasetçinin sözleriyle hareket ediyor. Bilinçli ve ya bilinçsiz, ekonomik çıkarlar ve makam/iş kaygısı çoğu zaman bunun kendisinin bile farkında olmadan hareket etmesini sağlıyor. 16 S,. I. I R Bazen insan çok yalnız oluyor. Bazen de çok yorgun. Parlamentoda kavga eden vekiller gibi bazen. Şiddete hayır demeleri gibi ciddiyetsiz. Bazen de çok küstahça, Şarapnel parçaları gibi barış sürecinin. Bazen korkusuzca, Barış için akan kanı gibi Rachel Corrienin. Bazen Aliya gibi, Malcolm gibi şerefli. Bazen çok yorgun oluyor. Bazen de çok yalnız ölüyor insanlık. İlyas MOLLA Doğru ve ideal olan rejim demokrasi değilse hangisi? Monarşi mi oligarşi mi ve ya başka bir rejim mi? Aslında yönetim şeklinin hangisinin olduğu pek de önemli değil. Asıl önemli olan ve talep edilen, adaletin sağlanmasıdır. Adalet eğer monarşi ile sağlanabiliyorsa ülke rejiminin monarşi olmasının hiç bir sakıncası yoktur. Bilindiği gibi Adolf Hitler demokratik seçimlerle seçilmiş bir liderdi. Ama adil bir yönetici miydi? Hiç sanmıyorum. Eğer demokrasi adil hükümdarlar doğurmuyorsa, ülke adil bir şekilde yönetilmiyor, halk haksızlığa uğradığından şikayet ediyorsa kimse demokrasinin mutlak doğru olduğunu iddia edemez. Son zamanlarda dünyanın bir çok yerinde demokrasinin çark ettiği olaylar yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Mesela herkesin hatırlayacağı gibi Fransa Roman vatandaşlarını sınırdışı ediyordu. Amerika, Guantanamo'da tutuklulara akıl almaz işkenceler uygulamaya devam ediyor. Bunlar 3. dünya ülkesi değil. Demokrasi ile yönetilen ülkeler. Ama görüyoruz ki adalet olmazsa yönetim şeklinin bir anlamı kalmıyor. Yine bu ülkeler dillere destan demokrasilerini kendilerinde yeterince uyguladıkları yetmiyormuş gibi Irak, Afganistan gibi ülkelerin rejiminden rahatsız olup, o ülkelere demokrasi ve özgürlük vaatleriyle yıllarca halka akıl almaz işkenceler ve zulümler yaptı. Sizler yine de ülkelerin halk tarafından yönetildiğine inanmak istiyorsanız, bu şekilde sağlanan adaletten memnunsanız ve diğer dünya vatandaşlarının da memnun olduğunu düşünüyorsanız, medyayı takip etmeye devam edin. Çünkü onların göstermek istedikleri--->> "ülkeyi halk yönetiyormuş gibi çek panpa"'dan ibaret...

Günümüzde, öğrencilik hayatımızda olsun, iş hayatımızda olsun her gün yeni insanlar ile karşılaşıyoruz, onlarla tanışıyoruz ve onlarla bir şekilde ilişkimiz oluyor. Yeni karşılaştığımız bir insanda ilk test ettiğimiz şey samimi olup olmadıklarıdır. Samimi olduklarına dair kanaat getirirsek onlara güveniriz, aksi halde ona göre mesafe koyarız. Çoğu zaman samimi sandığımız kişilerin bir müddet sonra samimiyetsiz olduklarını bir şekilde anlarız ve dolayısıyla hayal kırıklığına uğrarız. İşte bu konunun kötü taraflarından biri de samimiyetsiz bir insanın samimiyetsiz olduğunu anlamanın çok güç olmasıdır. Bu demek oluyor ki, insanlar bu yeni çağın maskesini o kadar profesyonelce takmayı ve ona göre hareket etmeyi öğrenmişler ki bu maskeyi takmadığımız zaman samimiyetsiz olarak kabul ediliyoruz. Maalesef bütün insanları kanser gibi öyle bir sarmış ki bu hastalık, neredeyse insan olduğumuzu unuttuk, vicdan denen o duyguyu yok ettik, yardım etmeyi hep bir karşılık görmek için yapılan bir eyleme dönüştürdük. En acısı da insanların birbirlerinin gözlerinin içine baka baka, güle güle birbirlerini ezmelerini görmeyi kanıksadık. Peki ne gibi samimiyetsizliklere maruz kalırız? En basit olandan başlayalım. Kaç kişi nasılsın? sorusuna iyiyim cevabını içtenlikle veriyor? Ya da kaç kişi gerçekten karşımızdakinin hatırını öğrenmek istediği için bu soruyu soruyor? Etrafımıza şöyle bir bakalım: Kim menfaatsiz, çıkarsız yanımızda? En yakın arkadaşımız bile bizimle eğlenebiliyorsa yanımızdadır. Biz aslında onun yoldaşıyız. Eğer bir gün yoldan sapmak istersek, yoldan dönen sadece kendimiz oluruz. Başka bir konuya değinmek gerekirse, baktığımız zaman samimiyetsizlik iş hayatının resmi sponsorudur. Özel bir konumda olan insanlar veya genel olarak güven telkin edilmesi gereken bir işe aday olanlar unutmamalılar. Samimiyetse; söylenen - verilen sözlerle uygulamaların, yapılanların paralel olması ile ölçülür. Samimiyet testi anında olmaz, belli bir zaman gerektirir. O yüzden karşımızdakilerini aptal yerine koymamak gerekir. Ne kadar akıllı olursak olalım karşımızda ki insanı daima kandıramayız. Gün gelir yakalanırız ve güvenini tamamen kaybederiz. Samimiyetsizliğin bu kadar çok çirkin sonuçları olmasına rağmen, insanların samimiyetsizlik üzerinde ki bu inatları neden? Oysa samimi olmak ne güzel, su gibi temiz, kaliteli, mütevazi. İnsan bir kere samimiyetin konforunu yaşadımı, bir daha asla ondan ayrılmak istemez. Samimiyeti kazanmak altın madeni bulmak gibidir. Nereye gitseniz kıymetlidir. Anlaşıldığı üzere, insan ilişkilerinde samimiyet anahtardır. Samimiyet her kapıyı açar. Bu konuda örnek olmamız ve samimiyeti insanlar arasında yaşanır hale getirmemiz gerekiyor. Özhan Molla Ş. Patra Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğrenci S A M. I M. I - Y E T M E Z L. I K 17

Samet Halil, Patra Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Vasiliki Hatzopulu, Perpato Derneği Sosyal Danışmanı Rodop İli Yürüme Engelliler ve Dostları Derneği Perpato Perpato Derneği ne zaman ve hangi amaçla kuruldu? Rodop İli Yürüme Engelliler ve Dostları Derneği Perpato 2002 yılının Eylül ayında bir grup yürüme engelli tarafından kuruldu. O günden bu güne Rodop ilinde faaliyet göstermekte ve ana hedefi Rodop ilinin erişilebilir ve özellikle de engelli vatandaşlar tarafından erişilebilir ve ulaşılabilir alanlara sahip olmasını sağlamak ve engelli vatandaşları sahip oldukları hakları hakkında bilgilendirmektir. Derneğinize kimler geliyor? Yaş sınırı var mı? 2002 yılından bu yana derneğimizde 368 yürüme engelli bulunuyor. Pek çok kez başvuranlar arasında zihinsel engelli, otist, down sendromlu ve başka engeli olan kişiler de bulunuyor ancak bunların hepsinin ortak noktası yürüme engeli bulunuyor olması. Derneğimizde yeni doğan bebekten 102 yaşına kadar birçok kişi bulunuyor. Her biriyle özel bir şekilde çalışıyoruz ve değişik şeyler yapabiliyoruz, ancak yaş sınırlamamız yok kapımız her yaştan kişiye açık. Üyelerinizi hangi konular hakkında bilgilendiriyorsunuz? Vatandaşların bilgilendirilmesi için neler yapıyorsunuz? Üyelerimizi mevcut konularda ve yeni çıkan her konuda bilgilendirmeye çalışıyor. Ancak, çok şükür, son zamanda bize gelip hakları hakkında ve ihtiyaç duydukları bütün ortopedik araç gereçler ve bunların kullanımı hakkında bilgi edinenlerin sayısı artıyor. Şehir meydanında gerçekleştirdiğimiz faaliyetler aracılığıyla halkı da bilgilendirmeye çalışıyoruz. Mesela, bir ara şehir meydanında Paralimpik Oyunları nda yer alan sporlarla ilgili bir etkinlik düzenledik. İsteyen bu etkinliğe katılabiliyordu ve tekerlekli sandalyeye oturarak basketbol oynamaya, eskrim yapmaya, şehir içinde Σύλλογος Ατόμων με Κινητικά Προβλήματα και Φίλων Ν.Ροδόπης Περπατώ Για να διαβάσετε τα παρακάτω στα ελληνικά παρακαλούμε επισκεφθείτε την σελίδα: www.ogrencialemi.com/dergi/perpato.pdf dolaşmaya çalışarak özel rampalar olmasına rağmen bu işin ne kadar zor olduğunu anlıyordu. Derneğinizde ne tür faaliyetler yer alıyor? Ekim ayından Mayıs a kadar, kahve grubu gibi günlük faaliyetlerimiz var. Bu faaliyet engelli vatandaşların sosyalleşmesine yardımcı oluyor. Kahve grubu dışında el becerileri grubumuz da bulunuyor. Bu grup aracılığıyla engelli vatandaşlarımız ergoterapiye ve yaratıcılığa adım atmış oluyor. Ayrıca bu grup çerçevesinde kermesler düzenleniyor. Toplanan paralar ortopedik ürünlerin alınması için kullanılıyor. Örneğin bir defasında yılbaşında toplanan tüm yardımlar bir çocuğa protez satın almak için kullanılmıştı. Engelli vatandaşların katıldığı psikolog grubu dışında bakıcıların da katıldığı psikolog grubumuz da var. Bir diğer önemli belki de en önemli faaliyetlerimiz arasında konunun uzmanı olan Evangelia Marki tarafından yapılan sudaki egzersizler yer alıyor. Sosyal danışman tarafından belirli aralıklarla toplanan sanat ve animasyon gruplarımız da var. Nikah şekerleri olduğunda nikah şekeri grubunu oluşturuyoruz. Müzisyen Hristos Hatzopoulos tarafından gönüllü 18

olarak oluşturulan müzik grubumuz var. Bu gruplarımız değişiyor, çünkü sürekli yeni fikirler sunuluyor. Atıcılık, sitting-volley, boccia, yüzme ve son zamanda öne çıkardığımız kano gibi spor faaliyetlerimiz de var. Engelli vatandaşlarımız bu faaliyetleri gerçekleştirdikleri alanlara derneğe ait özel araçla götürülüyor. Bu araç bize 2004 yılındaki Paralimpik Oyunları ndan sonra bağışlandı. Masraflarımızı bugüne kadar aldığımız bağışlardan karşılıyorduk. Gönüllülerin derneğinizdeki rolü nedir? Derneğin kurulduğu günden bu yana yaklaşık 500 kayıtlı gönüllümüz bulunuyor. Ancak geçen aya kadar bunlardan faal olanların sayısı 300 dü. Gönüllüler sadece şoförlerle kısıtlı değil, ayrıca alışverişlerde engelli vatandaşlarımıza eşlik eden gönüllülerimiz var. Ücretsiz veya düşük fiyata muayene hizmetlerini sunan doktorlarımız var. Ürünlerini bize bedava veren veya başka yollarla yardım eden esnafımız bulunuyor. Çocuklara ücretsiz ders veren öğretmenlerimiz, tercümanlarımız var. Gönüllü olarak sunulabilecek her şeye açığız. Fikir ve görüşleri de dinliyoruz çünkü ancak bu şekilde ilerleyebiliriz. Gerçek şu ki bu noktaya gönüllülerimiz sayesinde gelmiş bulunuyoruz. Fiziksel Engellilerin Tek Başlarına Hayatta Kalmaları Eğitim Merkezi (ΚΕΑΔΑ) tam olarak nedir? En büyük başarılarımız arasında 2012 yılı Mayıs ayında aldığımız bir finansman ile Yunanistan daki ilk Fiziksel Engellilerin Tek Başlarına Hayatta Kalmaları Eğitim Merkezi ni (ΚΕΑΔΑ) hayata geçirmemiz oldu. Yunanistan da bu merkezin benzeri yok. Bu da Yunanistan ın her bölgesinden insanların buraya gelebileceği, Rodop ilini ve bölgenin kültürünü tanıyabileceği ve engellilerin günlük hayatlarında bağımsız olabilmeleri ve sürekli bir bakıcıya ihtiyaç duymadan yaşayabilmeleri için eğitim alabileceği anlamına geliyor. Bu merkezle ilgili finansman Stavros Niarhos Vakfı tarafından sağlandı. Merkezimiz, engelli vatandaşların kurumlardan kurtulmasına ve Yunanistan da bağımsız bir şekilde yaşamalarına yardımcı oluyor. İrodikos İrodikos da Perpato nun bir parçası. 28 sporcusu bulunuyor. Aralarında Paralimpik şampiyonları, Avrupa ve dünya şampiyonları var. Yakın zamana kadar özellikle yüzmeyi öne çıkarıyorduk, ancak artık atıcılık, Yunanistan çapında derece elde ettiğimiz atletizmin yanı sıra bisiklet sporları ile de yakından ilgileniyoruz. Ortopedik ürünler bankası Ortopedik ürünler bankamız da bulunuyor. Tekerlekli sandalye, pi, özel yatak, koltuk değnekleri gibi ortopedik ürünlere sahip olan fakat artık bunları kullanmayan vatandaşlar tüm bu malzemeleri depoda tutup küflenmeye bırakmak yerine buraya getirebilir. Ortopedik ürünler çok pahalı ve birçok durumda sosyal sigorta tarafından karşılanmıyor. Biz bu ürünleri ihtiyaçları olanlara ödünç olarak veriyoruz ve ihtiyaçlarını gördüklerinde bize iade ediyorlar ve biz de bir başka ihtiyaç sahibine yeniden ödünç olarak veriyoruz. Azınlık insanının katılımı ne düzeyde? Üyelerimizin yüzde ellisi azınlıktan. Son yıllarda katılım daha da arttı. Özellikle de köylerden üyelerimiz var. Son yıllarda Hebilköy (Hloi) ve Mehrikoz (Kehros) gibi uzak köylerden de katılanlar var. Oradaki insanların ulaşımda büyük zorluklar yaşadığını görüyoruz. Hakları ve kullanmaları gereken doğru ortopedik malzemeler hakkında pek bilgi sahibi olmadığını görüyoruz. Ancak engelli çocukları olan genç ebeveynlerin oldukça ilgili olduğunu görüyoruz. Biri harekete geçiyor ve diğer aileleri de harekete geçiriyor. Böylece birçok kişinin evlerini erişebilir hale getirdiğini, çocuklarının tedavisi için at getirdiğini, çocuklarını günlük yaşama entegre etmek için çabaladıklarını görebilirsiniz. Gençler bu konuda daha fazla mı seferber oluyor? 19

Azınlık gençleri ki bu onları onore eder ancak sadece azınlık değil diğer gençler de bu konuyla daha fazla ilgileniyor. Biliyorlar ki bir çocuk engelli doğsa bile, eğer o çocukla doğru şekilde ilgilenir ve eğitirseniz, gelecekte bağımsız bir bireye sahip olacaksınız, bu çok önemli. Eskiden Yunanistan da bir kişi bir engelle doğsa veya daha sonra engelli olsa eve kapanıyordu, bir şey yapmıyor ve yapamıyordu, çalışamıyordu, araç kullanamıyordu, hiçbir şey yapamıyordu. Artık işler çok değişti. Gelmelerini ve onları eğitmek istiyoruz. Merkezimiz (ΚΕΑΔΑ) bu yüzden var. Erişebilirlik konusunda Gümülcine hangi aşamada? Yıllar içerisinde erişebilirlik ve ulaşılabilirlik konusunda birçok şey başardığımız için çok gururluyuz. Gümülcine belediyesi Yunanistan da en erişilebilir ikinci belediye konumunda. 2007 yılında dönemin Kavaklı (Egiros) Belediyesi ile işbirliğine giden Perpato Derneği, bir Avrupa Programı sayesinde Fener (Fanari) sahillerini engelli vatandaşlara erişebilir hale getirdi. Çok şükür ki son yıllarda Maronya-Şapçı (Sappes) Belediyesi gibi diğer belediyeler de bu konuda çaba sarf ediyor ve denizlerini erişilebilir hale getirmeye çalışıyor. Bu şekilde son 3 yıldır artan engelli vatandaşlar turizmini bölgede de daha cazip hale getirmeye başladık. Bütün kamu daireleri rampa açısında erişilebilir fakat tuvaletlerde sıkıntımız var. Ancak geriye kalanları da önümüzdeki yıllarda erişilebilir hale getirerek bütün kamu daire ve hizmetlerini engelli vatandaşlara erişilebilir duruma getireceğimizi umuyoruz. Şehirdeki okulların birçoğunun da erişilebilir hale gelmesi son derece önemli. Çünkü bu okullarda tekerlekli sandalyesi bulunan veya başka bir engeli olan çocuklar eğitim görmekte. Böylece, geçmişte olduğu gibi engelli çocuğun eğitim gördüğü okulda sınıf değiştirmesi veya sınıfının zemin kata alınması gerekmiyor. Artık çocuğun sınıfı ikinci katta da bulunsa, asansör var, özel tuvalet var ve engelli çocuklar sorun yaşamıyor. Yeni işletmelerin, ayrıca otellerin de erişilebilir olmalarından duymalıyız. gurur Rodop İli Şehirler Arası Otobüsleri Garı (KTEL) da en erişilebilir garlar arasında. Ayrıca, KTEL de görev yapan vatandaşlar da bizimle işbirliği içinde olmak için, özel otobüsler almak için çaba sarf ediyor. Tekerlekli sandalyeli, 12 kişiyi taşıyabilecek özel minibüsler almış durumdalar, böylece engelli vatandaşların tekerlekli sandalyelerini terk etmeden toplu halde ulaşım ihtiyaçları karşılanabiliyor. Şehiriçi otobüsler de erişilebilir. Bir diğer önemli gelişme ise yıllar sonra bazı kiliselerin engelli vatandaşlara erişilebilir olması için kilise, camilerin erişilebilir olması için bazı müftüler bizle temasa geçti. Bu 2-3 ay önce yaşandı ve bana göre son derece önemli. Ayrıca, yeni bir bina tasarlayacak olan birçok profesyonelin, mimarın ve inşaat mühendisin yeni yapıları engelli vatandaşlara erişebilir şekilde tasarlamaya çalışmaları da çok iyi. Yardım ve destek.. Yunanistan ın başka şehirlerinde ve yurtdışında doktor bulunması konusunda yardım ediyoruz. KTEL bize çok yardımcı oluyor, birçok kez bize bedava bilet temin ediyor. Yunanistan Demiryolları OSE de zaman zaman bize bedava bilet temin etmiştir, ancak tüm süreç çok zaman alıyor. Gümülcine deki Pigasos taksilerinin engelli vatandaşlara yönelik son derece dostane yaklaşımda olduklarını söylemeliyiz. Özellikle de derneğimizden engelli vatandaşları gönderdiğimizde, özel fiyat yapıyorlar ve kendileri engelliler için olan beyaz taksi satın almak için seferber oldular. Tabiî, belediye ve eyalet başkanlığı da her zaman yanımızda. Yönetimde her kim olursa olsun her zaman işbirliğimiz mükemmeldir. Derneğinizin her hangi bir aidatı var mı? Maddi açıdan derneğe yılda 20 euro aidat ödenir. Ancak bazı durumlarda ailelerin maddi durumunu gördüğümüz için aidat dahi almıyoruz. Bağış kabul ediyoruz, daha büyük bağışlar temin etmek için uğraşıyoruz. Maddi yardım için kapılarını her çaldığımızda bize yardım eden birçok gönüllümüz var. Örneğin, yurtdışında ameliyat olması gereken bir çocuk vardı ve kapılarını tek tek çalıp bütün gerekli belgeleri göstererek yardım istedik. Hiçbir zaman bizi reddetmediler. Maddi 20