SAHABÎ KİMDİR? KURAN DA SAHABE? HADİSLERDE SAHABE?

Benzer belgeler
Kıble, henüz Kabe tarafına çevrilmeden önce idi.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

Haydin Câmiye Pazartesi, 31 Ekim :26

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

İÇİNDEKİLER. Takdim... 9 İTİKAD ÜNİTESİ. I. BÖLÜM Din Din Ne Demektir? Dinin Çeşitleri İslâm Dini nin Bazı Özellikleri...

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Örnek Nesil SAHÂBE Salı, 07 Nisan :29

Asr-ı Saadette İçtihat

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

Yaratanlar arasında şerefli bir yere sahip olan insanın yaşam hakkı da, Allah tarafından lutfedilmiş bir temel haktır.

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

Gençlik Eğitim Programları 7. SINIF SİYER-İ NEBİ

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-2 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER KAYNUKAOĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Hac ve Umre İle İlgili Mekânlar

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir.

İÇİNDEKİLER GİRİŞ...1

HAC BÖLÜMÜ. 233) Hac İle İlgili Hadisler

SİYER DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla HİCRİ-4 YAHUDİLERLE İLİŞKİLER NADİROĞULLARININ MEDİNEDEN ÇIKARTILMASI

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Toplumsal hayatta huzurun temelleri

Muhammed Salih el-muneccid

Behçet Gündüz Uşak

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

EY İMAN EDENLER! Allah ın emrine uygun yaşayın

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Selamın Veriliş Şekli: Selam verildiği zaman daha güzeliyle veya aynısıyla karşılık vermek gerekmektedir. Allah

Ümmü Rumân (r.a) Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :32

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

KUR AN NEDİR? Kur an Furkan dır. (Hakkı Batıldan Ayırandır.)

sizin yıldızınız kim?

PEYGAMBERLİKTEN SONRA EN YÜCE MAKAM ŞEHÂDET Cumartesi, 28 Şubat :06

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE SADAKA-I FITR İbni Abbas (r.a) şöyle buyurmuştur:

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

HACCA. Manevi Hazırlık

Birinci İtiraz: Cevap:

1)Verilen bilgiler, Hz. Muhammed'in (SAV) özellikleri ile aşağıdaki seçeneklerin hangisinde doğru olarak eşleştirilmiştir?

BEYANAT. Ahmed el Hasan (a.s)

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Spor (Asr-ı Saadette) Prof.Dr. Vecdi AKYÜZ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

Istılah olarak;peygamber Efebdimiz zamanında yaşamış ve de Peygamber Efendimizi görerek ona inanmış olan kişilere denir.

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ TESTİ

ALLAH IN EVLERİNDE MİSAFİRLİK: İTİKAF MESCİDLER ALLAH A YAKLAŞMA YERLERİDİR

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

PEYGAMBERİMİZİN ARKADAŞLARI

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

KUR AN NEDİR? Kur an öğüttür.

Sunabihi (Rah Aly.) anlatıyor: Ölüm döşeğinde yatmakta olan Ubade b. Samit'i (R.A.) ziyarete gittim. Onu gürünce ağladım. Ubade, "Dur biraz!

Dr. Mehmet Sürmeli tarafından yazıldı. Perşembe, 07 Ekim :45 - Son Güncelleme Perşembe, 21 Ekim :00

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Rahmet Ayı RAMAZAN Pazar, 07 Haziran :17

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

Şeyh den meded istemek caizmidir?

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Yüce Allah benim hayrımı murâd eyleyince, gönlüme İslâm ın sevgisini doldurdu; hayrı şerri anlayacak hâle getirdi de kendi kendime şöyle düşündüm:

SEN ONLARIN ARALARINDA İKEN, ALLAH ONLARA AZAP ETMEZ Cuma, 18 Haziran :45

KEŞKE (ŞAYET/EĞER) KELİMESİNİ KULLANMANIN HÜKMÜ

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Hadis Istılahları. ADL: Râvînin hadîsi bozmadan rivâyet eden dürüst bir müslüman olması. AHZ: Bir şeyhden hadîs almak.

RIZIK VE ZENGİNLİK DUASI (ESMAÜL HÜSNA ŞİFRELERİ-2)

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Transkript:

SAHABÎ KİMDİR? KURAN DA SAHABE? HADİSLERDE SAHABE? Sahabi Kime Denir? Âlimler Sahâbî nin tanımı ile ilgili farklı görüşler beyan etmişlerdir. Hafız İbn-i Hacer el-askalânî El-İsâbe adlı eserinde bu konuyu ele almış, bu konudaki sahih olan görüşleri açıklamış ve meseleyi uzun uzadıya incelemiştir. Biz ise onun incelemesinin özetini burada nakletmekle iktifa edeceğiz. İbn-i Hacer (ra) diyor ki; sahâbî konusunda vâkıf olduğum en sahih tarif şöyledir: Sahâbî, Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) e iman (edip), iman ettiği halde kendisiyle bir araya gelen ve İslâm üzere ölen kişidir. Tarifte yer alan; Peygamberle bir araya gelen ifadesinin genellemesine göre; sohbetinde uzun veya kısa bir süre mecliste bulunmuş olsun, O ndan hadis rivayet etsin veya etmesin, O nunla cihada katılmış olsun veya olmasın, ancak yine meclisinde bulunmamış olsa dahi de bir defa görmüş olsun veya körlük gibi bir sebepten dolayı O nu görmemiş olsun, dolayısıyla sadece onunla karşılaşmış olan bir kimseye de sahâbî denir. Yine tarifte geçen iman ettiği halde ifadesine göre bir kimse kâfir olduğu halde Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) le karşılaşmış ve bilahare iman ettikten sonra Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) le bir daha karşılaşmamış ise, Sahâbî sayılmaz. Yine tarifte geçen; İslam üzere ölmüş ibaresine göre; bir kimse Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) le kendisine iman etmiş olarak karşılaşmış, ancak daha sonra -Allah korusun- mürted olmuş ve mürted olarak ölmüş ise yine sahâbî sayılmaz. Bu kabilden az sayıda bazı kimseler olmuştur. Öte yandan, bir kimse mümin olarak Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) le karşılaşmış daha sonra mürted olmuş, daha sonra tekrar ölmeden İslâm a dönmüş ise, ikinci bir defa karşılaşsın veya karşılaşmasın yine de sahâbî sayılır. Buhârî nin Hocası Ahmed bin Hanbel gibi muhaddisler ve bunlara tabi olan alimler nezdinde tercih olunan en sahih görüşe dayanmaktadır. Bunun ötesinde diğer şâz görüşler de vardır. (El-İsâbe, 1/7-8) Bu açıklamalardan sonra konuyla ilgili değişik tarifler ve değerlendirmeler şöyledir: Sahabî nin tarifiyle ilgili bir bilgi olması bakımından yapılan tarifleri kısaca sıralayıp, en sonunda muhtar ve mu teber olan görüşü vereceğiz. 1) Sahabî: Uzun müddet Hz. Peygamberle beraber bulunup, O ndan hadis rivayet eden ve O nun hallerini araştırıp bilen kimsedir. (1) Usulcüler ve bir kısım ulema bu görüştedir. (2)

2) Sahabî: Hz. Peygamber (SAV) ile bir sene veya iki sene beraber olup, onunla bir veya iki gazveye iştirak eden kimsedir. Bu tarif daha ziyade Said b. el-müseyyeb den naklolunuyor. (3) Ancak, bu durumda sahabî olarak bilinen pek çok kimseyi dışarıda bırakmak mecburiyeti hasıl olacak. Ayrıca bu rivayetin zayıf olduğu da nakledilir. (4) 3) Sahabî: Uzun müddet birlikte olmakla beraber, ondan hadis alıp rivayet edendir. (5) 4) Sahabî: Hz. Peygamber i müslüman, bâlig ve akıllı olarak gören kimsedir. (6) 5) Sahabî: Nebî (SAV) in zamanına yetişen herkestir. Müslüman olmak şartıyla O nu görmese bile sahabî dir. (7) 6) Sahabî: Hz.Peygamber in, kendisiyle hususiyyet kesbettiği, kendisinin de O nunla hususiyyet kesbettiği kimsedir. Bu şartı Maverdi koşmuştur. (8) 7) Sahabî: Hz.Peygamber (SAV) e iman ederek onunla karşılaşan ve müslüman olarak ölen kimsedir. İbn u Hacer in, elde ettiğim bilgilerin en doğrusu, dediği tarif budur. (9) Buharî Hazretleri, Sahih inde, müslüman olarak ölme şartım koşmamış sadece, Hz. Peygamber le sohbet eden veya O nu gören müslüman, sahabî dir. (10) diye tarif etmiştir. Aynî, bu tarife ve müslüman olarak ölen ifadesini ekleyerek, akla gelecek şüphelerin gideceğini ifade eder.190 İbnu Hacer in yaptığı bu tarife, Onunla karşılaşan ifadesi kullanılmak suretiyle, Hz. Peygamber le beraberliği uzun müddet olan da girer, olmayan da. O ndan rivayet eden de girer, etmeyen de. O nunla beraber cihada iştirak eden de girer, etmeyen de. O nu gözüyle gören de, herhangi bir (a malık gibi) sebeple onu görmeyen de sahabî dir. (12) Tarifte geçen Hz. Peygamber e iman ederek kaydıyla Hz.Peygamber zamanında kâfir olarak O nu görse de sonradan müslüman olsa ve bir daha mü min iken Hz.Peygamber i görmese o kimsenin sahabî olamıyacağı anlaşılır. (13) Kayser in elçisi gibi. (14) Hz.Peygamberi vefatından sonra henüz defnedilmeden cenazesini gören kimse de sahabî sayılmaz. Ebu Züeyb Hüveylid b.halid el-huzeli gibi. (15) İbnu Hacer in yaptığı tarifte Hz.Peygamber e İman şartı olduğu için, diğer peygamberlere iman ederek, Hz. Peygamber Efendimizi gören ehl-i kitap da sahabî sayılmaz. Nitekim, Hz. Muhammed (SAV) ile peygamberliğinden önce karşılaşanların durumu böyledir. İhtimalli bir durum olduğunu söyleyen ibnu Hacer, Rahib Bâhira ve benzerlerini misâl veriyor.(16) Cinlerden ve meleklerden mükellef olanlar, Hz.Peygamber e iman ederek onu görmüşlerse, onların da sahabî olacağını söyleyen âlimlerimiz vardır.(17) Bir kimse, müslüman olarak, Hz. Peygamber le karşılaşsa, sonra Allah

korusun- islâm dan dönse, eğer tekrar müslüman olmadan ölürse o, sahabîlikten çıkmıştır. Ancak tekrar islâm a dönerse, Rasûlüllah ı görmeden ölse bile müslüman olarak ölmek şartıyla sahabîliği devam eder. Kurra b. Meysere, Esas b. Kays bu kabildendir.(18) Bir kimsenin sahabî olabilmesi için Hz. Peygamber le temyiz yaşındayken buluşmuş olmasını şart koşanlar var ise de bulûğa ermesi şart değildir. Bu hususta bazı ihtilaflar vardır. Ancak Peygamberimizin torunları Hasan ile Hüseyin gibi pek çok sahabî nin bulunması, temyiz yaşının yeterli olduğuna bir delildir. Peygamber Efendimiz in, çocukken dua buyurduğu veya ağzına hurma vs. şeylerle tahnik yaptığı ve isim verdiği çocukların, sahabîliği hususunda ihtilaf vardır.(19) Ehl-i velayetten birinin, Hz. Peygamber i keşif yoluyla görmesi veya bir kimsenin O nu rüyada görmesi, o kimseyi sahabî yapmaz. Alem-i şehadette görmek şarttır.(20) Dipnotlar: 1- Tedribu r-ravi, II, 211; Umdetu 1-Kari, XVI, 169; el-isabe. I, 8. 2- Bu görüşü benimseyenler, Sahabe kelimesinin lügâvi yönünü esas almışlardır. O zaman pek çok kimse sahabî sayılmaz. Muhaddisler ise: Bir an bile olsa. Peygamberimizi gören ve müslüman olarak ölen sahabe dir. diyorlar. Bk. (Umdetü 1-Kâri, XVI, 169; el-isabe, I, 8). 3- Tedribu r-ravi, II, 211; el-kifâye; 50-51; Umdetu 1-Kâri; XVI, 169; el- Bâisü l- Hasis, 152. 4- Umdetul-Kâri, XVI, 169. 5- Tedribu r-ravi, II, 212; Umdetu l-kâri a.y. 6- Umdetul-Kâri, a.y; el-isâbe, I, 8; Tedribu r-ravi, II, 212. 7- Umdetul-Kâri, a.y; Tedribu r-ravi, a.y. 8- Tedribu r-râvi, II. 213. 9- el-îsâbe, I, 7; Umdetul-Kâri, XVI, 169; el-kifâye 151; Tedribu r-râvi II, 210. 10. Buharî, Sahih, Fezail-i Ashabu n-nebî, 1, IV, 188. 11. Umdetul-Kâri, XVI, 169. 12. el-isâbe, I, 7; Tedribu r-râvi, II, 210; Umdetul-Kâri, XVI, 169. 13. el-isâbe a.y. 14. Tedribu r-râvi, II, 209. 15. Tedribu r-râvi, a.y; el-isâbe, I, 8. 16. el-isâbe, I, 7. 17. el-isâbe, a.y. 18. Ebu Hanife ve Şafii Hazretleri, araya giren irtidat hadisesinin sahabîlik şerefini kaldırdığını, o şerefi kazanmak için tekrar Hz. Peygamber i görmek gerektiğini ifade ediyorlar. Bk. Tedribu r-râvi, II, 209; el-isâbe, I, 8. 19. Tedribu r-râvi, II, 209; el-isâbe. I, 7-9. 20. Fethu 1-Bari, XIV, 136; Tedribu r-râvi, II, 210. Sahabi, kelime manası olarak sohbet ve sahip kelimelerinden türetilmiştir. Resûl-i Ekrem Efendimizi mümin olarak gören ve mümin olarak vefat eden kişiye de sahabi denir. Sahabe ve ashâb, sahabinin çokluk şeklidir. Bazen bu kelime iyi ve seçkin insanlar manasında Sahabe-i Kirâm veya Ashâb-ı Güzîn şeklinde de kullanılır. Başta Kur ân olmak üzere İlahî kitaplar Sahabe-i Kirâm ı övmüş, onların üstün

vasıflarını dile getirmiştir. Kur ân da onları öven, takdir eden birçok âyet mevcuttur. Bunların bir kısmının meali şöyledir: Muhammed, Allah ın Resûl üdür. Onunla beraber bulunanlar da kâfirlere karşı şiddetli, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Sen onların rükû ve secde ettiklerini görürsün. Onlar, Allah ın lütfunu ve rızasını ararlar. Yüzlerinde ise secde izi vardır. Onların Tevrat taki vasfı budur. İncil deki vasıfları ise şöyledir: Onlar filizini çıkarmış, sonra gitgide kuvvet bulmuş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde yükselmiş bir ekine benzer ki, ekincilerin pek hoşuna gider. Allah ın onları böylece çoğaltıp kuvvetlendirmesi, kâfirleri öfkeye boğmak içindir. Onlardan iman eden ve güzel işler yapanlara Allah mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir. [1] Şu âyette de onların methedilen özellikleri yer alır: İman edip de hicret eden ve Allah yolunda cihat eden kimselerle onları barındıran ve onlara yardım eden kimseler ise gerçek müminlerin tâ kendileridir. Onlar için günahlarından bağışlanma ve cennette tükenmez bir rızık vardır. [2] Allah ın rızasına nail oldukları da şöyle ifade edilir: İslam da önceliği olan Muhacirler ve Ensar ile onları güzellikle takip ederek örnek alanlar ve onları hayırla yâd edenlere gelince Allah onlardan razıdır, onlar da Allah tan razıdırlar. Allah onlara, içinde ebedî olarak kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Bu ise en büyük kurtuluştur. [3] Muhacir ve Ensar ın birbirlerine olan kardeşlik bağları da şöyle ifade edilir: O mallarda, bir de yurtlarından çıkarılıp mallarından mahrum bırakılmış fakir muhacirlerin hakkı vardır ki, onlar Allah ın lütfunu ve rızasını arar, Allah ın dinine ve Resûlüne yardım ederler. İşte onlar imanlarında sadık olanların tâ kendisidir. Daha önce Medine yi yurt edinmiş ve imanı kalplerinde yerleştirmiş olanlara gelince Onlar kendi yurtlarına hicret eden din kardeşlerini severler, onlara verilen şeyden dolayı gönüllerinde bir kıskançlık duymazlar ve kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile onları kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ihtiraslarından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir. Onlardan sonra gelenler de, Ey Rabb imiz, derler, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. İman edenlere karşı kalplerimizde kin bırakma Ey Rabb imiz. Muhakkak ki Sen çok şefkatli, çok merhametlisin. [4] Sahabilerin cesareti de şöyle anlatılır: Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar. Onlardan korkun! dedi de, bu söz onların imanını artırdı ve Allah bize yeter. O ne güzel vekildir! dediler. [5]

Diğer İlahî kitaplarda da sahabilerden övgüyle bahsedilir. Zebur da onlar hakkında, Ey Dâvud, Muhammed i ve ümmetini bütün ümmetlere üstün tuttum. [6]ifadesi yer alır. Tevrat ta ise onlardan Kutsiler diye söz edilir. İncil de sahabilerden, cihatla görevli kimseler olarak bahsedilir. Hz. Kâb a Kitab-ı Mukaddes te sahabiler hakkında neler anlatıldığı sorulduğunda şunları söyledi: Ahmed (a.s.m.) ve ümmeti Allah a çok hamd ederler. İyi ve kötü hiçbir hâllerinde şükürden ayrılmazlar. Allah ın şanını yüceltir, O nu her yerde anarlar. Onların yakarışları göklere kadar yükselir. Namazlarını öylesine bir huşu içinde kılarlar ki, çıkardıkları uğultu, oğul arılarının kayalardaki uğultularına benzer. Namazlarında melekler gibi saf tutarlar. cihadta da namazdaki gibi dizilirler. Allah yolunda cihada tutuştuklarında melekler keskin ve sivri mızraklanyla onların ön ve arkalarında yer alır; işaret parmaklarıyla işaret ederek tıpkı şu beyaz çiçeklerin, yapraklarının gölgelerini takip ettikleri gibi. Allah da kudretiyle onları gölgeler. Onlar asla cihadtan geri kalmazlar. [7] [1]Fetih Sûresi, 29. [2]Enfal Sûresi, 74. [3]Tevbe Sûresi, 100. [4]Haşir Sûresi, 8-10. [5]Âl-i İmrân Sûresi, 173. [6]el-Bidâye, 2: 326. [7]Hilyetü l-evliyâ, 5: 386. Hadisler Resûl-i Ekrem de (a.s.m.) sahabilerinden takdirle bahsetmiş, Müslümanların da onlara karşı tavır ve tutumlarının nasıl olması gerektiğini göstermiştir. Bununla ilgili hadislerin bir kısmının meali şöyledir: Ne mutlu beni görüp iman edene! Ne mutlu beni göreni görene! [1] Ashâbım hakkında Allah tan korkun! Ashâbım hakkında Allah tan korkun! Sakın benden sonra onlara düşman olup sövmeyin! Onları seven, bana olan sevgisinden dolayı sevmiş olur. Onlara kızıp kin duyan da, bana olan kin ve düşmanlığından dolayı böyle yapmış olur. Onlara sıkıntı veren bana sıkıntı vermiş, bana sıkıntı veren de Allah a eza etmiş olur. Allah a eza eden de büyük bir felaketle yüz yüze gelmiş olur [2] Bir gün Peygamberimize, İnsanların en hayırlısı hangisidir? diye soruldu. O da, Benim asrımdakilerdir. Sonra onları takip edenler, sonra da onları takip edenlerdir diye cevap verdi.[3] Ashâbım yıldızlar gibidir; hangisinin arkasından giderseniz gidiniz doğru yolu bulursunuz. [4] Başka bir hadislerinde ise Peygamberimiz, Ashâbına dil uzatılmamasını emreder ve şöyle buyurur: Sakın benim Ashâbıma sövmeyiniz! Nefsim kudret elinde olan Allah a yemin

ederim ki, Uhud Dağı kadar altını sadaka olarak verseniz, sahabilerimden birisinin iki avuç hurma sadakasına, hattâ bunun yarısına bile yetişemezsiniz. [5] [1]Müsned, 5: 245. [2] Menâkıb: 59; el-isâbe, 1: 10. [3]Müslim, Fedâil: 211; Tirmizî, Menâkıb: 57. [4]Keşfü l-hafâ, 1: 132. [5]Müslim, Fedâil: 221. Çok kısa bir müddet için de olsa Peygamberimizi gören müminlere sahabi denmekle beraber, onu görenler arasında diğerlerinden önce Müslüman olanlar ve bütün hayatlarını onun yanında geçirenler, birlikte cihadlara katılanlar vardır. Yine onunla birlikte İslam ın yayılması, Allah ın isminin duyurulması için çalışan, mücadele edenler bulunmaktadır. Peygamber Efendimizle beraber müşriklerin hakaret ve tehdidine uğrayanlar, işkence görenler, mallarını, yurtlarını, çoluk çocuklarını bırakıp başka beldelere hicret etmek mecburiyetinde kalanlar ve Allah yolunda şehit olanlar vardır. Bu sahabiler arasında derece farkının olması gayet tabiidir. Fakat her sahabiyi fazilet bakımından bir ve aynı mertebede saymak mümkün değildir. Sahabiler arasındaki bu farktan dolayı, İslam âlimleri onları tabakalara ayırmışlardır. Buna göre, Peygamber Efendimizden sonra bütün insanların en faziletlisi Hz. Ebû Bekir, ondan sonra sırasıyla Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali dir. Dört halifeden sonra fazilet yönünden üstün olanlar dünyada iken cennetle müjdelenen ve Aşere-i Mübeşşere tabiriyle meşhur olan, kitabımızda da dört halifeden sonra zikredilen zatlar gelir. Bu zatlar da içinde olmak üzere sahabilerin fazilet bakımından derecelendirilmesi şöyledir: Dört Halife gibi ilk Müslüman olanlar. Dârü n-nedve Ashâbı. Hz. Ömer Müslüman olduktan sonra Dârü n-nedve de bulunan Peygamberimizin yanına götürülmüştü. İslam ın açıkça duyurulduğu o sırada Mekkelilerden Müslüman olanlar bu sınıfa girmektedir. Habeşistan a hicret eden sahabiler. Birinci Akabe Ashâbı. Peygamberimize ilk olarak Akabe de biat eden Medineli Müslümanlar. İkinci Akabe Ashâbı. İlk Muhacirlerden olup Peygamberimiz Medine ye girmeden önce Kuba da iken kendisine yetişen müminler. Bedir cihadı na katılanlar. Bu zatlar hakkında Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: Allah elbette Bedir ehlinden razı olmuştur. Dilediğinizi yapınız, Allah sizi affetti.

Bedir cihadı ile Hudeybiye Sulhü arasında hicret edenler. Rıdvan Biatı na katılanlar. Rıdvan Biatı, Peygamberimizin ve sahabilerin Mekke müşrikleri tarafından umre yapmaktan men olunmaları üzerine meydana gelmiştir. Burada Peygamberimiz, gelecek sene umre yapmak için müşriklerle bir de anlaşma imzalamıştı. Hudeybiye, bir kuyunun bulunduğu yerin adıydı. Bu kuyunun yanında bir de ağaç vardı. Fetih Sûresi nde bu zatlar hakkında mealen şöyle buyurulur: Ağaç altında sana biat eden müminlerden Allah elbette razı olmuştur. Hudeybiye ile Mekke nin fethi arasında hicret eden sahabiler. Bu zatlar arasında Hâlid bin Velid, Amr bin Âs ve Ebû Hüreyre gibi zatlar vardır. Mekke nin fethinden sonra Müslüman olanlar Peygamberimizi Mekke nin fethi sırasında ve Veda Haccı nda gören çocuklar.[1] [1]Tecrid-i Sarih Tercemesi, 1: 28. Muksiun Çok Hadis Rivayet Eden Sahabiler Binden fazla hadis rivayet eden sahabilere denir. Çok hadis rivayet edenler için de kullanılır. Hadis: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in sözleri, fiilleri, takrirleri onaylamaları ve halleridir. Sünnet diye de isimlendirilir. Kur an dan sonra dinin ikinci kaynağı olduğu hakkında ittifak vardır. Asrı Saadet te Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in kendisi, Müslümanlar için dinin kaynağı iken, vefatından sonra bu görev onun hadislerine geçmiştir. Bu sebeple hadis ilmi, Allah-u Teâlâ ya yaklaşmaya vesile olan en faziletli ilimlerden biridir. Çünkü bu ilim, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) nin yolunu anlatarak diğer ilimlere kaynaklık eden bir ilimdir. Hadis ilmi, tarifinden de anlaşıldığı gibi diğer dini ilimler içinde kapsamı en geniş olanıdır. Kur an ayetlerinin 6236 olduğu düşünülecek olursa, hadislerin tekrarlarla birlikte yüz binlerle ifade edilmesi bunu göstermektedir. Kur an ın ve ona bağlı olarak dinin doğru anlaşılabilmesi için gerekli en detaylı bilgiler hadislerde bulunmaktadır. Fıkhi içtihatların kaynağı hadisler olduğu gibi, tefsir ilminin en doğru yorumları, ayetlerin iniş sebepleri, nasıh mensuh gibi birçok bilgiler hadislerde yer almaktadır. Bunlara ilaveten Allah ın sıfatları, evrendeki mahlukat, ölüm ve sonrasındaki karşılaşılacak durumlar, Nebiler ve önceki ümmetlerin kıssaları, bizzat Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) in yaşantısı, cihadları, hükümleri, mucizeleri, hutbeleri, aile fertleri, onların faziletleri vb. gibi pek çok ayrıntı ancak hadislerde mevcuttur.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sağlığında hadis öğrenim ve öğretimini teşvik etmiştir. 1) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Benden bir ayet de olsa tebliğ edin, hadislerimi nakledin ve benim adıma yalan söylemeyin! Hatibu l-bağdadi Şerefu Ashabi l-hadis 13, 15 2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Sizden burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin! Buhari 4096, Müslim 1679/29 3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Allah, benim sözümü işitip de benden işittiği gibi başkasına tebliğ eden kişinin yüzünü ağartsın! Tirmizi 2795, İbni Mace 232 Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sadece teşvik etmekle kalmamış, hadislerine ilgi duyanlar hakkında şöyle demiştir: Allah ım! Benden sonra gelip hadislerimi ve sünnetimi rivayet ederek insanlara öğreten halifelerime rahmet et! Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şekilde dua etmiş ve onları halifelerim diye nitelendirerek onore etmiştir. Şerefu Ashabi l-hadis 31 Şüphesiz ki hadis rivayetinde ilk ve en önemli tabaka sahabe tabakasıdır. Onlar gerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayattayken, gerekse vefatından sonra hadislerin muhafazası ve duydukları şekliyle harfi harfine rivayeti için harikulade gayret sarfetmişlerdir. Onların bu gayretleri, hata yapma korkusuyla fazla rivayetten kaçınmaları, ravilerin durumlarını titizlikle araştırmaları ve hadisi, bizzat Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) den işiten sahabiden almak için uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanmaları gelecek nesiller için örnek olmuş ve bu ilme temel teşkil etmiştir. Şüphesiz ki bu titizliğin sebebi; sahabilerin, nakledecekleri her hadisin her bir harfinin ümmet için ne büyük bir öneme sahip olduğunun bilinci içinde olmalarıdır. Hatta İbni Ömer ve İbni Abbas (Radiyallahu Anhuma) gibi pek çok sahabi, hadisin manasını değiştirmeyecek tarzdaki lafızların yer değiştirilmesi, eş anlamlı iki kelimeden birinin diğerinin yerine kullanılması gibi hatalara dahi müsamaha göstermiyorlardı. Darimi 1/31/324, Hatib El-Kifaye fi İlmi r-rivaye 176, Müsned 2/88, Tabakat 2/373

Sahabenin hadis rivayetindeki ihtiyatlarının en belirgin göstergesi, az hadis rivayet etmeleri ve mecbur kalmadıkça rivayette bulunmamalarıdır. Muksirundan olan Ebu Hureyre, İbni Ömer ve Ebu Said el-hudri gibi sahabilerin çokça rivayetten kaçındıkları bilinen bir gerçektir. İbni Mace 25, 26, 29, Darimi 1/28/278, 279, 283, 284 Sahabilerin kendileri çok hadis rivayetinden kaçındıkları gibi, başkalarını da bundan menederlerdi. Bunların başında da dört Raşit Halife gelmektedir. İbni Mace 28, Ahmed Kitabu l-ilel 62, 63, Şerefu Ashabi l-hadis 88 Hadislerin muhafazası için sahabe tarafından benimsenen diğer bir tedbir de rivayet edilen hadislerin kabulünde gösterdikleri ihtiyattır. Bu ihtiyat şahit istemek, yemin ettirmek vb. şekillerde uygulanmıştır. Özellikle Raşit Halifelerin hadis kabulündeki titizlikleri çok tesirli olmuştur. Buhari 6190, 6601, Müslim 1683/39, Ahmed 1/67, 68 Sahabenin, hadislerin kabulüne dair yukarıda zikredilen tatbikatları onların daimi tutumları değildi, bunları ihtiyaç olduğunda yapıyorlardı. Çünkü gayeleri kesin kanaate ulaşarak mutmain olmak, gelecek kuşaklara örnek olmak ve hadislerin gelişi güzel rivayet edilmesine mani olmaktı. Bütün bu ihtiyatların uygulanmasıyla ehil olmayanlara ve dini tahrif etmek isteyenlere meydan verilmemiş ve büyük oranda arzulanan neticeye ulaşılmıştır. Bu işe ehil olanlar ise Allah ın kendilerine verdiği bu nimeti iyiye kullanarak ümmetin hayrına olmak üzere hadisleri dinlemiş, ezberlemiş ve işittikleri gibi kendilerinden sonra gelenlere aktararak vazifelerini hakkıyla yapmışlardır, Allah onlara hayırla karşılık versin! Sahabeden en fazla rivayette bulunanlara çokça yapanlar, çoklaştıranlar manasında muksirun en çok rivayette bulunanlar denilmiştir. Muksirun sahabiler 9 kişidir ki, İbnu l-cevzi nin Müsnedü l-baki adlı eserinde bildirdiği gibi onların isimleri ve rivayet ettikleri hadis sayısı şöyledir: 1) Ebu Hureyre Radiyallahu Anh 5374 hadis 2) Abdullah ibni Ömer Radiyallahu Anh 2630 hadis 3) Enes bin Malik Radiyallahu Anh 2286 hadis 4) Aişe binti Ebu Bekir Radiyallahu Anh 2210 hadis 5) Abdullah ibni Abbas Radiyallahu Anh 1660 hadis 6) Cabir bin Abdullah Radiyallahu Anh 1540 hadis 7) Ebu Said el-hudri Radiyallahu Anh 1170 hadis 8) Abdullah ibni Mes ud Radiyallahu Anh 848 hadis

9) Abdullah bin Amr bin As Radiyallahu Anh 700 hadis Sahabeye Yetişilir mi? Her insanın dünyaya gelmesi bir takdir ve hikmet iledir. İnsanlar kendi zamanlarını kendileri belirlemez. Allah bizim hakkımızda hangi zamanı takdir buyurmuşsa bizim için en hayırlı zaman odur. Çünkü sahabeler döneminde gelmek mutlaka sahabe olacağımız anlamına gelmez ve gelemez. O günün Ebu Cehilleri olmak ihtimali de vardır. Acaba ayaklarından açılarak ikiye ayrılan Yasir Ailesi gibi olsaydık, ona sabredeceğimizin ve imanla öleceğimizin garantisi var mıdır? Peygamber efendimizin Ahirzaman da gelecek bazı kimselere kardeşim demesi ve onları övmesi Ahirzaman ın dehşetli fitnelerine dikkat çekmek ve o fitneler içerisinde imanını muhafaza edenleri övmek içindir. Sahabeleri geçme konusu ise bazı hususi fazilet hakkındadır. Yoksa külli fazilette sahabeler geçilemez. Sahabelere külli fazilette neden yetişilemediğine gelince: 1- Risalet sohbetinin tesiri açısından sahabeler geçilemezler. Evet, Rasulüllah ın kendileri ile sohbet etmesi noktasından onlara yetişilemez. Çünkü Rasulullah ın (s.a.v) nübüvvet sohbeti, nebi olmayan hiç kimsede bulunmayan bir özellik taşır. Rasulüllahın sohbeti bir iksirdir. Bir dakika o sohbeti dinleyen ve ona mazhar olan bir kimse, o iksirle değişir.(1) Sahabeleşir. Kömürken elmas olur. Senelerce seyr-u sülûkla kazanılacak hakikat nurlarına mazhar olur. Nübüvvet Güneşinin nuru ile renklenir. Çünkü her sohbette renk vurucu bir özellik vardır. Rasulüllahın talebeleri olan sahabelerine, manevi rütbe bakımından, velayeti ve Peygamberliği ciheti ile, peygamberlerin en büyüğünün manevi boyası vurulmuştur. Bu cihetten o manevi boya, o tarzda ve o özellikte risalet asrından sonra vurulamaz. Daha sonra gelenler mümin ve müslüman da olsalar o özellikte olamazlar. (2) O özellikle kazanılan fazilette onlara yetişemezler. Ayrıca Rasulullah ın sohbeti onların kalp aynalarında aksetmiş, O Güneş, perdesiz onlara, onların kalplerine, manevi latîfelerine sirayet etmiştir. Burada ilki yansıyan, ikincisi kendisinde yansıma tezahür eden iki taraf vardır. Yansıyanın özellikleri mazhar ve aynalarına geçmiştir. O Şems-i Risaletle onlar da bir nevi güneşleşmişler, peygamberlik güneşinin ışıklandırması ile aydınlanan yıldızlar, hakikat ışıkları haline gelmişlerdir. Bu mazhariyetle, ayinedarlıkla, ona yüzünü dönüp tabi olmakla ve Nübüvvetin en büyük nuru ile, sahabeler en büyük mertebelere çıkmışlardır. Rasulüllah ın vefatından sonra, Celaleddin Suyûti gibi bazıları, uyanık halde Rasulüllah ı görmüşler, onunla konuşmuşlardır. Fakat bu konuşmaları nübüvvet itibarıyla değil, Velayet-i Ahmediye yönüyledir. Rasulüllah onlara velayeti ciheti ile temessül etmiş, görünmüştür. Çünkü Rasulüllah ın ölümü ile vahiy bitmiş Nübüvvet sona ermiştir. Ölümünden sonra onu Nübüvvetle görmek, sahabe olmak mümkün değildir. Şu halde Nübüvvetin derecesi velayetin derecesinden ne kadar yüksekse, bir nebi ile sohbet ile, bir veli ile sohbet arasında da o kadar fark vardır.

2- Risalet sohbetindeki meziyyet ve fazilet çok yüksektir. Rasulüllah ın Ashabının en hayırlı oluşu Zeydilerin büyük alimlerinden es- Sanani (H. 1059-1182) tarafından birkaç yönden şöyle anlatılır: Birincisi Rasulüllah ın hadis-i şeriflerde kendi asrının en hayırlı asır (karn) olduğunu haber vermesidir. Bu ve benzeri hadis-i şeriflerde kastedilen kimselerin, Rasulüllah asrında yaşayıp, özellikle onun etrafında bir Bunyan-ı Mersûs gibi, bir insanın uzuvları, bir fabrikanın çarkları şeklinde sistemleşen cemaati, ümmeti olduğu anlaşılır. Ondan sonra gelenler de ashaba uyan Tabiin dir. Bunları da diğerleri takip eder. (3) İkincisi; cumhuru ulemâ, fert fert sahabelerin üstün olduğu görüşündedirler. Bazıları da sahabenin hep birden, diğer asırlardaki ümmet fertlerinden daha faziletli olduğu görüşündedirler. Bedir e katılanlar ve Hudeybiye de bulunanlar, sahabe olsun olmasın kendilerinden sonrakilerden faziletlidirler. İkinci görüşe göre, sahabenin hepsi birden, kendilerinden sonra gelenlerin hepsinden daha faziletlidir. (4) Buradan anlaşılan şu ki, fıkhi bakış açısı yönünden, hadisçiler, şerhçiler ve müfessirler açısından İslam alimleri sahabenin faziletinde müttefiktirler. (5) 3- Nübüvvet muhitinin kendilerini yetiştirmesi açısından geçilemezler. İnsanların yetişmesinde çevrenin pek büyük etkisi vardır. Rasulullah ın dava arkadaşları olan sahabeler ekseriyetle en yüksek kemaldedirler. Çünkü o zaman büyük bir inkılap olmuş, İslam inkılabı ile hayır ve hakkın bütün güzelliği ortaya çıktığı(6) gibi, kötülüklerin ve batılın da bütün çirkinliği açıkça kendini göstermiştir. Bu da hayır ve hak tarafı ile, şer ve batıl tarafının iyice, belirgin şekilde birbirinden ayrılması ile mümkün olmuştur. Bir yanda Hak Peygamber, bir yanda ümmetin Firavunu Ebû Cehil ve Peygamberlik iddiasında bulunanlar; bir yanda olabildiğince şefkat ve merhamet, bir yanda kendi kızını hiç acımadan, gözünü kırpmadan gömebilme kasaveti(7) ve vahşiliği; bir yanda kemalatın en yüksek zirvesinde olan Peygamber (s.a.v) ve Onun sahabeleri, diğer yanda her türlü rezalet içindeki küfür liderleri ve esfel-i safilindeki müşrikler. İşte böyle bir durumda misilsiz bir ahlak yüceliğine sahip sahabeler, elbette doğruluğun, hayrın, hakkın dellâlı ve davasının en güzel numunesi olan Rasulüllah a koşmuşlar. Onun boyası ile boyanmışlardır. Çünkü böyle bir atmosferde yapılacak tek şey budur. 4- Asr-ı Saâdet; bol yağmurlu verimli toprak gibidir. Rasulüllah (s.a.v) bir hadislerinde; fiziki çevrenin bazı özellikleri ile, bir temsil getirerek Nübüvvet muhitini anlatır: Ebû Musa (r.a) tan: Rasulüllah (s.a.v) şöyle buyurdu: Allah ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim, toprağa yağan bol yağmur gibidir. Yağmur düşen yerlerden bir kısmı iyidir. Suyu kabul eder, içine alır ve çayırlar ve bol otlar bitirir. Yağış alan topraklardan bir kısmı da çoraktır. Suyu tutar, geçirmez. Böylece Allah o sularla insanlara fayda

verir, o sulardan içerler, hayvanlarını sularlar, otlatırlar. Yağmur alan topraktan bir diğer kısmı vardır ki, orası ancak düz ve engin, suyu tutmayan ot bitirmeyen bir çöldür. İşte bu anlattığım temsil Allah ın dini hususunda ince anlayışı olan, Allah ın benimle gönderdikleri kendisine fayda veren, onları öğrenen ve öğreten kimselerle, ilim ve hidayete başını kaldırıp bakmayan, benim kendisi ile gönderildiğim Allah ın hidayetini kabul etmeyen kimselerin temsilidir. (8) Kaynaklar: 1. Bk. Tefsîru l-kurâni l-azîm, IV, 305; Hayatu s-sahâbe III, 141, 279, 281, 282 (Nitekim Rasulüllah (SAV) iyi kimseyi misk satana benzetmiş, kişinin dostunun dini üzerinde olduğunu belirtmiştir. Sahabeler onun dostu, Nübüvvet miskinden koklan, onun sohbeti ile iksirlenen kimselerdir.) Ayrıca bk. Cevâhiru l-buhari s. 231; Şerhu l-akideti t-tahâviye II, 691-692; Rasulüllah ile sohbet imtiyazının, ilk sahabeleri bile diğerlerinden öne çıkardığı belirtilmektedir. Çünkü bu hususta ilkler ikincilerle müşterek değillerdir. Hiç Onun sohbetinde bulunmayanların durumu ise daha açıktır) sahabe olmak, sohbet, arkadaşlık dostluk, mulazemet, itaat gibi manalara gelir. el- Kâmûsu l-muhit, I, 93; es-savâiku l-muhrika s. 212; Şerhu l-makâsıd, V, 319. 2. İbn-i Abbas (RA) onların-peygamberle birlikte bir saati sizden birinizin kırk yılından hayırlıdır der bk. Şerhu l-akideti t-tahâviye II, 693. 3. Sübülüs-Selâm, IV, 127. 4. A.g.e., IV, 127; Ayrıca bk. el-câmi Li Ahkâmî l-kurân IV, 170, Şerhu l- Akideti t-tahâviye II, 691 vd. İbnu Kuteybe, Abdullah b. Müslim, Te vilu Muhtelifi l-hadîs, Beyrut, 1985, s. 107-108. 5. Kelamcılar, usulüddin alimleri de hilafetle ilgili konularda bu husustaki görüşlerini belirtmişlerdir. 6. Rasulüllah ümmetin gittikçe bozulacağını, müşrik toplumlara benzeyeceğini ilk devirdeki kemalini kaybedeceğini belirtir. Bk. Sünenu İbn-i Mâce II, 1304, 1305, 1310, 1319, 1320, 1333, 1340, 1343, 1348; Tefsîru l-kurâni l-azîm IV, 204; 230; Riyâzu s-salihîn s. 271-282, 369; Râmûzu l-ehâdîs no: 1366, 6308; Şerhu l-akîdeti t-tahâviye II, 691 vd; Bahru l-muhît, III, 301; Mustafa Muhammed Umare Cevahiru l-buhârî, terc. Alioğlu, Hasan, İstanbul, ty. s. 231, 405; Şerhu Fıkhı l-ekber, s. 206. 7. Nahl, 58-59, Çağatay, Neset, İslam Dönemine dek Arap Tarihi s. 86, 106, 122. Tekvir, 8-9. Mahmud Esad, Tarih-i Din-i İslâm, İstanbul, 1983 s. 138; Berki Ali Himmet Keskioğlu Osman Hz. Muhammed ve Hayatı, Ankara, 1993,. s. 169. Heyet, Doğustan Günümüze I-XIV, İstanbul, 1989, I, 182. 8. Riyâzu s-sâlihîn, s. 149, no: 162; Mecma ut-tefâsîr (Lübâbu t-te vîl). III, 483. Daru l Erkam Darü l-erkam, Hz. Peygamber (asv) in bi setin ilk yıllarında Mekke de İslâmiyet i tebliğ ettiği evdir. İslâm tarihinde dârülislâm diye de bilinen bu ev, ilk Mmüslümanlardan Erkam b. Ebü l-erkam el-mahzûmi ye aitti. Mekkeli müşriklerin giderek artan zulüm ve baskıları yüzünden Hz. Peygamber (asv) Mescid-i Haram içinde Safa tepesinin eteklerinde bulunan bu evi kendine ikametgâh olarak seçti. Burada bir yandan ashâb-ı kirama dinî bilgiler öğretirken bir yandan da ilâhî gerçeği arayan insanları İslâm a davet ediyor, onlara Kur ân-ı Kerîm okuyor

ve onlarla birlikte namaz kılıyordu. Hz. Peygamber (asv) in bu evdeki faaliyetlerinin sonucunda birçok kimse Müslüman olmuş, Ömer de İslâmiyet i burada kabul etmişti. İslâm a davet için bu evin seçilmesinde, Kabe nin haremine dahil oluşu, hac ve umre için Mekkelilerle ve dışarıdan gelen pek çok kimse ile dikkati çekmeden temas kolaylığı sağlaması gibi hususlar göz önüne alınmıştır. Hz. Peygamber (asv) in önderliğindeki Müslümanlar, işkence ve baskı ortamında bu evi kendilerine merkez yaptılar ve geceleri orada buluşmaya başladılar. Orada yeni din öğreniliyor; yeni gelen ayetler ezberleniyor; namaz kılınıyor; evinden kovulan, aç kalan, işkenceye uğrayan Müslümanlara kanat geriliyordu. Hz. Peygamber (asv) in Dârü l-erkam da oturmaya başlaması ilk müslümanların İslâmiyet i kabul tarihlerine bir esas teşkil etmiş, sahâbîlerin müslüman oluşları, Resûlullah in Dârülerkam a girmesinden önce veya sonra şeklinde tarihlendirilmiştir. Hz. Peygamber (asv) in Dârülerkam a geliş tarihi nübüvvetin 4. yılı olarak kabul edilirse de bu doğru değildir. Erkam b. Ebü l-erkam ın İlk Müslümanlar arasında yer almasından dolayı bu tarihi bi setin 1. yılı, hatta bu yılın ilk ayları olarak kabul etmek gerekir. Hz. Peygamber (asv), nübüvvetin 6. yılı Zilhicce ayında Ömer in müslüman olmasından sonra Dârülerkam dan ayrılmıştır. (bk. TDV. İslam Ansiklopedisi, Darülerkam md.) Tarih boyunca birçok defa tamir gören Dârülerkam III. Murad tarafından mescid olarak yenilendi (999/1590). Suudi Arabistan Krallığı nca Harem-i Şerif için yapılan çevre düzenlemesi sırasında Dârülerkam yıkılarak arsası Harem arsasına katılmıştır. İslam`ın ilk tebliğ döneminde Mekke şehrindeki İslami eğitim ve öğretim bu evle sınırlı kalmamış, pek çok evde sahabeler tarafından yürütülmüştür. Nitekim Said İbn Zeyd`in Hz. Ömer`in kız kardeşi Fatıma bint el-hattab`a ve kocası İbn` Amr`a Kur`an öğretmek üzere evde bulunduğu sırada Hz. Ömer oraya gelmişti. Hadise Hz. Ömer`in evde kardeşini dövmesi ve eniştesini tartaklaması, sonra da Said İbn Zeyd`in gizlendiği yerden çıkarak Kur`an`ın önemini zikretmesi hadisesi, Mekke döneminde eğitim ve öğretimin evlerde sürdürüldüğüne dair belirgin bir örnektir. Evlerin mektep vazifesi için kullanıldığına Medine döneminde de rastlamaktayız. Hz. Peygamber (asv), hicretten önce istek üzerine, Medineli Müslümanlara dini anlatmak, Kur`an`ı öğretmek için Mus`ab İbn Umeyr`i Medine`ye göndermiş, Mus`ab da Medineli Müslümanların evlerinde onlara dersler vermiş ve onları eğitmiştir. Bunların dışında bazı evlerin ise Darülkurra olarak tanındığını ve bu evlerin sadece Kur`an eğitimine hasredildiğini görmekteyiz. Peygamber Efendimiz (asv), hicretten sonra Medine`ye varışını müteakip bir arsa satın alarak bugünkü Mescid-i Nebevi`yi inşa etmiş, bitişiğine de Suffa adıyla İslam tarihinde eğitim ve öğretim müessesesi olarak tanınmış olan ve bir mektep, bir üniversite işlevi gören güzide binayı yaptırmıştır. Bu bina gündüzleri bir okul şeklinde kullanılıp, geceleri ise barınacak yeri

olmayanlar için bir yatakhane vazifesi görmüştür. Bir de buna ek olarak Resulullah (asv)`ın, zevcelerine tahsis olunmuş bir-kaç odadan ibaret ayrı bir kısım inşa edilmiştir. Ashâb-ı Suffe Kıble, henüz Kâbe tarafına çevrilmeden önce idi. Mescid-i Nebevî`nin kuzey duvarında, hurma dallarıyla bir gölgelik ve sundurma yapıldı. Buna Suffa denilirdi. Burada kalan Müslümanlara da Ashâb-ı Suffa ismi verildi. Mescid-i Şerifin Suffasında kalan bu Sahabîlerin, Medine`de, ne meskenleri, ne de aşiret ve akrabaları, hiç bir şeyleri yoktu. Âileden uzak, dünya meşgale ve gâilesinden âzâde ve tam mânâsı ile feragatkâr bir hayata sahib idiler. Kur`an ilmi tahsil eder, Resûl-i Ekrem Efendimizin va`z ve derslerini dinleyerek istifâde ederlerdi. Ekseriya, oruçlu bulunurlardı. Vakitlerini Resûl-i Kibriyanın huzurunda geçiren bu mübârek zümre, Efendimizden hep feyz alırdı. Resûl-i Ekremin medresesine Allah için nefsini vakfetmiş fedakâr, ilim aşığı talebeler idiler. Peygamber Efendimiz tarafından tespit edilen muâllimler, kendilerine Kur`an öğretirlerdi. Bunlardan yetişenler, Müslüman olan kabilelere Kur`an öğretmek ve Sünnet-i Resûlullahı beyân etmek için gönderilirlerdi. Bu cihetle de kendilerine kurra denilirdi. Suffa ise bu itibarla Dârü`l-Kurra diye anılmıştır. Sayıları 400-500 kadar olan mütevazi fakat feyizli bir hayata sahib bulunan bu güzide Sahabîler, bir irfan ordusu idiler. Bütün mesâilerini Kur`an ve Sünnet-i Resûlullahı öğrenmeye hasretmişken, gerektiğinde gâzâlara da katılırlardı. İçlerinden evlenenler, Suffe`den ayrılırlardı. Fakat, yerlerine başkaları alınırdı. Bu güzîde Sahabîler ne ticâretle, ne bir sanatla meşgul olmazlardı. Mâişetleri Resûl-i Kibriyâ Efendimiz ve Sahabîlerin zenginleri tarafından temin edilirdi. Bu hususu, Suffa`nın baş talebelerinden biri olan Ebû Hüreyre Hazretleri kendisinin çok hadis rivâyet etmesini garipseyenlere karşı verdiği cevapla pek güzel ifâde etmiştir: Benim, fazla hadîs rivâyet edişim garipsenmesin! Çünkü; Muhacir kardeşlerimiz çarşıdaki, pazardaki ticâretleriyle, Ensar kardeşlerimiz de tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatlarıyla meşgul bulundukları sırada Ebû Hûreyre, Peygamberin (a.s.m.) mübârek nasihatlarını hıfzediyordu. 430 Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Ashab-ı Suffa`nın hem tâlim ve terbiyesi, hem de mâişeti ile çok yakından ilgilenirdi. Onlarla daima oturur, sohbet eder, alakadar olurdu. Zaman zaman da onlara, Eğer, sizin için Allah katında, neyin hazırlandığını bilseydiniz, yoksulluğunuzun ve ihtiyacınızın daha da ziyâdeleşmesini isterdiniz 431 diyerek, bu meşguliyetlerinin son derece mühim ve mübârek olduğunu ifâde buyururlardı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, evvelâ bu mübârek cemaatın ihtiyacını gidermeye çalışırdı. İcabında, Hâne-i Saâdetlerinin ihtiyaçlarıyla ikinci derecede meşgul olurdu. Bir kere Hz. Fâtıma (r.a.), el değirmeni ile un öğütmekten yorulduğundan şikâyet ederek bir hizmetçi istediğinde Efendimiz ciğerpâresini reddetmiş ve şöyle buyurmuştu: Kızım! Sen ne söylüyorsun? Ben henüz Ehl-i Suffa`nın mâişetini yoluna koyamadım. 432 Bir gün, Ashab-ı Suffanın başlarına durmuş, hallerini tedkikten geçirmişti. Fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri görmüş, şöyle buyurarak onların kalplerini hoş etmişti:

Ey Ashab-ı Suffa! Size müjdeler olsun ki; her kim şu sizin bulunduğunuz hal ve sıfatta ve bulunduğu durumdan razı olarak bana mülâki olursa, o benim refiklerimdendir. 433 Resûl-i Kibriyâ Efendimize herhangi bir şey getirilince, Sadaka mı, yoksa hediye mi diye sorardı. Getirenler, Sadakadır cevabını verirlerse, onu el sürmeden Ashab-ı Suffaya ulaştırırdı. Hediyedir cevabını verirlerse onu kabul eder ve Ashab-ı Suffaya da ondan hisse ayırırdı. Çünkü; Kâinatın Efendisi, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) sadaka kabul etmez, sadece hediye kabul ederdi. Bir gün adamın biri, tabakla hurma getirmişti. Adama, Sadaka mıdır? Hediye midir? diye sordu. Adam, Sadakadır cevabını verince, Peygamber Efendimiz onu doğruca Suffa Ehline gönderdi. O sırada torunu Hz. Hasan, Peygamber Efendimizin önünde bulunuyordu. Tabaktan bir hurma alıp ağzına götürünce, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz derhal müdâhale etti ve onu ağzından çıkarttırdı. Sonra da, Biz Muhammed ve ev halkı [Ehl-i Beyti> sadaka yemeyiz, bize sadaka helâl değildir! buyurdu.434 Şu âyetin Ashab-ı suffa hakkında nâzil olduğu da rivâyet edilmiştir.435 Sadakalar, kendilerini Allah yolunda hizmete adamış fakirler içindir ki, onlar yeryüzünde dolaşıp hayatlarını kazanmaya fırsat bulamazlar. Onların hallerini bilmeyen kimse, istemekten çekindikleri için, onları zengin sanır. Ey Habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın. Yoksa onlar insanlardan ısrarla birşey istemezler. Ve siz her ne bağışta bulunursanız, şüphesiz Allah onu hakkıyla bilir. 436 Tam mânasıyla Allah yoluna kendilerini vakfetmiş bulunan bu güzide Sahabîler, Resûl-i Kibriyâ Efendimizin hiç bir nasihatını, hiç bir hitabesini kaçırmazlardı. Dâima orada hazır bulunur, irad edilen hitabeleri ve öğütleri hıfzedip diğer Sahabîlere de naklederlerdi. Bu bakımdan İslâmî hükümlerin muhafaza ve naklinde Ehl-i Suffa`nın pek müstesna hizmet ve gayretleri vardır. Kur`an nûrunun kısa zamanda âlemin her tarafına sürâtle yayılmasında bu ilim heyetinin büyük payı vardır. Bu bakımdan İslâm tarihinde Ehl-i Suffâ müstesnâ bir yer işgal eder. Bir ilim müessesesi olan Suffanın, has bir talebesi Ebû Hüreyre kendileriyle ilgili bir hâdiseyi şöyle anlatır: Açlıktan yüzü koyun yatıyordum. Bazen de karnıma taş bağlıyordum. Bir gün halkın gelip geçtiği bir yol üzerinde oturdum. O sırada oradan Resûlullah geçiyordu. Vaziyetimi anladı ve `Ey Ebû Hüreyre,` diye seslendi. `Buyur, yâ Resûlâllah,` dedim. `Haydi gel,` buyurdu. Beraber gittik. Eve girdi. Ben de girmek için izin istedim. Müsaade ettiler. Ben de girdim. Bir kapta süt buldu. `Bu süt nereden geldi?` diye sordu. `Falâncalar hediye olarak getirdiler` diye cevap verdiler. Sonra da, `Ey Ebû Hüreyre, Ehl-i Suffaya git, onları bana çağır!` diye emretti. Ehl-i Suffa, İslâmın misafirleriydi. Ne âileleri, ne de mal mülkleri vardı. Resûlullah`a bir hediye geldiği zaman hem kendisine ayırır, hem de onlara gönderirdi. Kendisine, ehline verilmesi için gönderilen sadakaların tamamını onlara gönderir, katiyyen kendisine bir pay ayırmazdı. Resûlullahın Ehl-i Suffayı dâveti beni üzdü. Ben, bu kaptaki sütü tek başıma içer de, bununla epeyce bir müddet idare ederim, diye umuyordum. Kendi kendime, `Ben elçiyim. Suffa ehli gelince onlara sütü ben taksim ederim` dedim. Bu durumda sütten bana hiçbir şey kalmayacağını biliyordum. Fakat, Allah Resûlunün emrini yerine getirmekten başka çare de yoktu.

Gidip, onları çağırdım. Geldiler. Müsâade isteyip oturdular. Peygamberimiz (a.s.m.), `Ebû Hüreyre, kabı al ve onlara süt ikrâm et` buyurdular. Süt kabını alıp, dağıtmaya başladım. Herbiri kabı alıyor, doyuncaya kadar içiyor, sonra arkadaşına veriyordu. Suffa ehlinin sonuncusu da içtikten sonra, kabı Resûlullaha verdim. Aldı. İçinde sadece azıcık süt kalmıştı. Başını kaldırarak bana bakıp gülümsedi ve `Ebû Hüreyre,` dedi. `Buyur, yâ Resûlallah,` dedim. `Süt içmeyen ikimiz kaldık,` buyurdu. `Evet, yâ Resûlallah` dedim. `Otur sen de iç` buyurdular. Oturup içtim. `Biraz daha iç`, dedi. İçtim. Yine içmem için ısrar etti. `Daha daha,` diyordu. Nihayet, `Seni hak din ile gönderen Allah`a yemin olsun ki, içecek yerim kalmadı` dedim. `O halde bardağı bana ver` buyurdu. Verdim. Allah`a hamd ve senâ etti. Sonra Besmele çekerek geri kalanını da kendisi içti. 437 430. Tecrid Tercemesi, 7/47 431. M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur`an Dili 2/941 432. Tabakât, 8/25 433. M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur`an Dili 2/941 434. Müslim, 3/117 435. M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur`an Dili 2/940 436. Bakara Sûresi, 273 437. Buhari, 4/89; Tirmizi, 4/648-649 ABADİLE-İ SEB A Abdullah isimli, yedi âlim sahabe. Abdullah ibni Ömer, Abdullah ibni Abbas, Abdullah ibni Mesud, Abdullah ibni Ravaha, Abdullah ibni Selâm, Abdullah ibni Amr ibni l-as, Abdullah İbni Ebî Evfâ Sahabenin sayısı Peygamber Efendimiz (a.s.m.) irtihâl ettiği sırada hayatta bulunan sahabilerin toplam sayısı hakkında kesin bir bilgi bulunmamakla beraber, 100 binin üzerinde olduğu belirtilmektedir. Mesela Veda Haccı na 40 bin sahabi, Tebük Seferi ne 70 bin sahabi katılmıştı. İmam Şâfiî ise, Peygamberimizi gören ve ondan hadis rivayet eden 60 bin sahabinin bulunduğunu söylemektedir. Ancak daha önce vefat edenlerden başka, Mekke nin fethi sırasında sahabiler uzak beldelere dağılmış olduklarından isimleri sonraki nesile tam olarak intikal etmemiştir. En çok sahabi ismini, İbni Hacer, el-isâbe de kaydetmiştir: 11 bin 783 adet.

En son vefat eden sahabiler Ebû Tufeyl Âmir bin Vâsile el-leysî en son vefat eden sahabidir. Hicrî 100 ile 110 yılları arasında vefat ettiğine dair farklı rivayetler vardır. Bununla beraber, çeşitli beldelerde vefat eden sahabiler de ayrı ayrı zikredilmektedir. Mesela Medine de en son vefat eden sahabi Hicrî 99 tarihinde vefat eden Mahmud bin er-rebî, Mekke de Abdullah bin Ömer (73), Basra da Enes bin Mâlik (93), Kûfe de Amr bin Hureys, Şam da Abdullah bin Büsr-i Mâzinî, Dımeşk ta Vasile bin Eska Buna göre, Hicrî 110 tarihinden sonra hayatta olan hiçbir sahabi kalmamıştır.