TÂHÂ SÛRESİ Nuzul 44 / Mushaf 20



Benzer belgeler
TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

İSRA SÛRESİ Nuzul 68 / Mushaf 17

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

Anlamı. Temel Bilgiler 1

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Kur ân-ı Kerîm den İçinde Hitabı Geçen Ayetler 2/Bakara 104: 2/Bakara 153: 2/Bakara 172 2/Bakara 178 2/Bakara 183

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

TEKASÜR SÛRESİ Nuzul 16 / Mushaf 102

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

HAC SURESİ İniş Sırası: 103 Mushaf Sırası: 22 Medeni Sure 78 Ayettir. Rahmân ve Rahîm Allah ın adıyla

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

Ali imran 139. Gevşemeyin, hüzünlenmeyin! Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

Ne kadar kötü ب ئ س Temel-esas. Alçattı-küçük

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

İÇİNDEKİLER KISALTMALAR...10 ÖNSÖZ...12 GİRİŞ...16 I- İSRÂ VE MİRAÇ KELİMELERİNİN MANALARI...16 II- TARİH BOYUNCA MİRAÇ TASAVVURLARI...18 A.

Kur an-ı Kerim de Geçen Ticaret, Alım-Satım, Satın Alma Ayetleri ve Mealleri

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

[ Arapça Gramer Özeti, Sözlük, İ rab (Kelime Analizi) ve Meal ] Sözlük İlaveli İ RABLI KUR AN ve MEALİ

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Adeta Rabbimiz Efendimizi taltif ve teskin etmek,şevk ve gayretini arttırmak amacıyla huzuruna almıştır.

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

HER YIL KIRK HADİS SINIFLAR

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

TECVİD Lügat manası; Güzel yapmaktır.

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Dua ve Sûre Kitapçığı

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

TESLİMİYET KAHRAMANI ÜMMÜ SÜLEYM BİNT MİLHÂN (Radıyallahu anha)

TARIK SÛRESİ Nuzul 38 / Mushaf 86

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

Murat eğitim kurumları. Arapça 4 konu 2. İsim ve fiil cümlelerinde olumsuzluk (nefy)

ALLAH'I TANIMAK, O'NA İMAN EDİP İTAAT ETMEK 1

Ders :24 Konu: ASABİYYET, IRKÇILIK ve İSLAM DAKİ YERSİZLİĞİ

VEDA HUTBESİ. Zafer KOÇ


Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

KEVSER SÛRESİ Nuzul 15 / Mushaf 108

ي ا ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ك ت ب ع ل ي ك م الص ي ام ك م ا ك ت ب ع ل ى ال ذ ين م ن ق ب ل ك م ل ع ل ك م ت ت ق ون

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

yoksa ziyana uğrayanlardan olursun." 7

EV SOHBETİ DERSLERİ. Biz insanı en güzel biçimde yarattık. (Tîn, 95:4)

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

SON GÜN. için/içinde KURAN-HABER DE EZAN MUCĐZESĐ

1 Bahattin Akbaş, Din işleri Yüksek Kurulu Uzmanı 2 İbn Manzur, Lisanu'l- Arab, Xlll/115 3 Kasas, 28/77. 4 İbrahim, 14/34. 5 İsrâ, 17/70.

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

Sıra no Sûre Adı. Âyet sayısı O.B.E.B

9. CÜZ KURAN OKULU KURAN-DER HASAN TEMUR

KUR AN-I KERİMİ ÖĞRENMENİN (OKUMANIN) FAZİLETİ HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER

SAHÎH ÂŞÛRÂ FIKHI MUKADDİME:

Kur ân da Dua Ayetleri

TAHRÎM SÛRESİ Nuzul 113 / Mushaf 66

Hz. Peygamber'in ilk muhatapları olan Mekkelilerle mücadelesini anlatan Kur'ân'da tam

Kur an-ı Kerim den Seçme Metinler

Transkript:

TÂHÂ SÛRESİ Nuzul 44 / Mushaf 20 Surenin Adı: Sûre adını birinci âyetinden alır. Ey insan! anlamına gelen Tâhâ (ilgili nota bkz.), bazı müfessirlere göre bir çok sûrenin girişinde gelen mukatta at harflerinden biridir. Ey İnsan ile kastedilen kimdir? Hz Peygamber dir. Surenin 2. ayeti doğrudan Allah Raslünü muhatap almaktadır. Allah Rasulü üzerinden tüm insanlığa bir hitap olarak da algılayabiliriz. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre Mekkîdir.

MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE İbn İshak ve Dârakutnî gibi ilk kaynaklar Hz. Ömer in imanına bu sûrenin vesile olduğunda hemfikirdir. Fihr (Kureyş) Muharib Ğalib Lüey Ka b Ka b Husays Mürre El-Hattab Amr Temim Yakaza Kilab Hz Ömer Sehm Cumah Ebu Kuhafe Mahzum HZ ÖMER SOYU Hz Ebu Bekr

Bu olayı esas aldığımızda, sûrenin iniş zamanı peygamberliğin 6. yılına tekabül etmektedir. Sûre Meryem-Şu arâ veya Meryem-Vâkı a arasına yerleştirilir. Meryem 96 ile bu sûrenin 39. âyeti arasındaki bağ dikkat çekicidir. Bu, sûrenin zamanıyla ilgili dış bağlamdan bir delildir. Bir başka delil de sûrede ele alınan Musa kıssasıdır. Bu kıssanın anlatıldığı sûreler içinde Hz. Musa nın hayatında yaşadığı süreçlerin tümünü anlatan tek sûre budur. (Diğerleri, A râf, Şu arâ, Kasas, Yûnus, Mü min, Nâzi ât) Surenin Konusu: Konusu, idbar ve ikbal zamanlarıyla Hz. Musa ve İsrâiloğullarının serüvenidir. Maksadı tarihte yaşanmış örnekler üzerinden ilk muhataplarına ders vermektir. İlk 8 ayet doğrudan Hz Peygambere hitap eder. Adeta Hz Musa nın halefi olduğu hatırlatılır. Zira O, peygamberler zincirinin son halkasıdır. Musa nın yaşadıklarından haberin var mı? (9) ayetiyle başlayan ve Hz Musa nın hayatının veciz bir özeti sunulmaktadır. Hz. Musa nın risaletle görevlendirilmesi, o ana kadar Allah ın lutfuna mazhar olması, kucağında yetiştirildiği Mısır sarayına en sonunda peygamber olarak gönderilmesi ve Firavunu davet etmesi ayrıntılı olarak anlatılır. Sûrede inkarda direnme şeklinde özetleyebileceğimiz Firavun ve kavminin tavrıyla, İmandan sonra sapma şeklinde özetleyeceğimiz İsrâiloğullarının Yahudileşme süreci birlikte ele alınmıştır. Müteakip âyetler, bu iki boyutlu anlatımın amacına uygun olarak hem ilk muhatabı olan müşriklere, hem de mü minlere hitap eder. Müşriklere Firavunlaşmayın, Mü minlere Yahudileşmeyin uyarısında bulunur (99-112). Aslında bu pasajlar arasında yer verilen Âdem-şeytan kıssası da (115-127), önceki örnekleri açıklayıcı mahiyettedir. Yani insan teki ya da toplulukları Allah ın çağrısına uymazlarsa sonuçta şeytan kendilerini yoldan çıkaracaktır. Ne var ki bu; bazen sapıklıkta direnme biçiminde, bazen de haktan sonra sapıklığa yönelme biçiminde gerçekleşecektir. Şeytan ın Âdem i yoldan çıkarışı, atalar dinini savunan Firavun a ve firavun vari her düşünceyi red içindir. Çünkü Âdem-şeytan kıssasının hedefi, ataları hakikatin referansı olarak alan düşünceye atalar da yanılır itirazını yöneltmektir. Sûre, yaratılış amacına uygun bir hayatı inşa etmekle görevlendirilen insana, vahyin ilâhi bir inşa projesi olduğunu hatırlatır. Bunun için de, birbirinin mukabili olan zikr (hatırlama) ve nisyan (unutma) kavramlarını sık kullanır (bkz. 3, 14, 34, 42, 44, 52, 88, 99, 113, 115, 124).

ه ه ب س م للا الر ح همن الر ح يم RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA طه ١ 1 EY İNSAN! (1) (1) Tâhâ, başta İbn Abbas olmak üzere Mücahid, İkrime, Said b. Cübeyr, Dahhak, Katade ve Hasan Basrî gibi ilk otoriteler tarafından Ey insan! anlamında alınmıştır. Kelimenin Nebatça ya da Süryanice de bu anlama geldiği aynı isimler tarafından vurgulanmıştır. Bu görüşe katılan Taberî, tâhâ nın Akk lügatinde ey insan mânasında kullanıldığını söyler. Başta Ferrâ olmak üzere, Kûfe dil okulu da bu görüştedir. Bazı müfessirler tâ-hâ nın mukatta at harflerinden olduğu görüşündedir. Basra dil okulu ve onun ünlü ismi Ebu Ubeyde, ısrarla bu görüşü savunur. Fakat Taberî, eski Arap şiirinden verdiği örneklerle karşıt görüşleri çürütür. Hiç kuşkusuz buradaki "ey insan" hitabı ilk muhatabın şahsında vahye muhatap olan her insanadır. م ا ا ن ز ل ن ا ع ل ي ك ال ق ر هان لت ش هقى ٢ 2 Biz bu ilâhi hitabı sana zorluk çekip mutsuz olasın diye indirmedik; (2) (2) Teşkâ, saadetin zıddı anlamındadır (Râğıb). Yalınkat bir meşakkat değil, mutluluğu azaltan ya da yok eden vurgusu taşır. Zımnen: Ey İnsan, Biz Kur an ı senin mutluluğun için indirdik! ا ل ت ذ كر ة لم ن ي خ هشى ٣ 3 Yalnızca Allah ın sevgisini yitirmekten korkan kimselere bir uyarı olsun için (indirdik): (3) (3) Haşyet için bkz. Bakara: 74; Yûnus: 62. Allah tan korkmak, korku terbiyesine sahip olmaktır. Korkuya tutsak olmamanın en iyi yolu budur. İnsanın korkusunu sadece Allah istismar etmez. Bir önceki âyette bahsedilen mutluluğa ulaşmanın bedeli işte bu haşyet tir. (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 74 Aşağıdadır.) ث م ق س ت ق ل وب ك م من ب ع د ه ذل ك ف هى ك ال حج ار ة ا و ا ش د ق س و ة و ان من ال حج ار ة ل م ا ي ت ف ج ر من ه ا ل ن ه ار و ان م ن ه ا ل م ا ي ش ق ق ف ي خ ر ج من ه ال م اء و ان من ه ا ل م ا ي ه بط م ن خ ش ي ة للا و م ا للا بغ افل ع م ا ت ع م ل ون ٤٧ 74 Bütün bunların ardından yürekleriniz katılaştı; taş gibi, hatta daha da katı hâle geldi. Çünkü, nice kayalar var ki bağrından ırmaklar fışkırır, öyleleri de var ki yarıldığı zaman su çıkar, ve kimileri de var ki Allah ın haşmetinden harekete geçip yuvarlanır.(131) Allah yaptıklarınıza karşı duyarsız değildir. (131) Haşyet, korkanın güçsüzlüğünden değil, korkulanın azamet ve haşmetinden dolayı hissedilen ürpertidir (bkz. Yûnus: 62, not 2). Ebu Müslim e göre zamir taşları değil de kâlpleri gösterir. Zira haşyeti taşlar duymaz, sadece kalbi olanlar duyar (nkl. Râzî).

ه (Nuzul 69 / Mushaf 10 : Yunus 62 Aşağıdadır.) ا ل ان ا و لي اء للا ل خ و ف ع ل ي هم و ل ه م ي ح ز ن ون ٢٢ 62 Unutmayın ki Allah a yakın olanlar, gelecekten dolayı kaygı, geçmişten dolayı keder duymayacaklar.(83) (83) Zımnen: Yaratana haşyet duyan, yaratılandan havf etmez. Havf korkanın güçsüzlüğünden, haşyet korkulanın yüceliğinden kaynaklanır. Birincisi geçmiş zamana, ikincisi gelecek zamana delalet eder (Bakara: 38, not 2). Haşyet tazim, hürmet, sevgi ve yüceltme içerirken; emn in zıddı olan havf bunları içermez. Kur an da haşyet övülürken havf övülmez. Haşyet in kaynağı bilgi, havf in kaynağı cehalettir (bkz. Fâtır: 28). Çünkü havf in insan psikolojisini olumsuz etkileyip onun ruhsal dinamizmini yok eden ve mânevî gücünü soğuran bir tarafı vardır. (Korkuya dair ayrıntılı br tahlil için bkz. Nisâ: 77, not 4.)

ت ن ز ي ل مم ن خ ل ق ا ل ر ض و الس همو ات ال ع ه لى ٧ 4 Yeri ve yüce gökleri yaratan Zat tarafından indirilmedir bu!

ه ه ا لر ح همن ع ل ى ال ع ر ش اس ت هوى ٥ 5 O rahmet kaynağı ki, mutlak hükümranlık makamına sadece O kurulmuştur. (4) (4) Arş, otorite ve hükümranlıktan kinayedir. Kur an da geçtiği yedi yerde de âlemlerin yaratılışıyla ilgili bağlamlarda kullanılır (bkz. İtkân III, 145). ل ه م ا فى الس همو ات و م ا فى ا ل ر ض و م ا ب ي ن ه م ا و م ا ت ح ت الث هرى ٢ 6 Göklerde, yerde, bu ikisi arasında ve toprağın bağrında (5) ne varsa O na aittir. (5) İlk anlamı nemli toprak olan serâ nın bağrında sakladığı canlı ve organik dünyayı çağrıştıran vurgusu, çeviriye bağrında karşılığıyla yansımıştır. و ان ت ج ه ر بال ق و ل ف ان ه ي ع ل م الس ر و ا خ هفى ٤ 7 Düşünceni (6) ister yüksek sesle dile getir (ister getirme); unutma ki O, gizli (düşünceleri) bildiği gibi, ondan daha gizli (duyguları) da bilir.(7) (6) Kavl bu bağlamda düşünce vurgusu taşır (krş. Kehf: 39). (7) Sırr, insanın bilip de gizledikleri olduğuna göre, daha gizli saklı anlamına gelen ahfâ, sırr dan daha derinlerde olmalıdır. Âyetin girişiyle birlikte ele aldığımızda; birinci tür gizleri dile getirilmesi kolay olan düşünceye, ikincisini dile getirilmesi çok daha zor olan duyguya hasretmek yanlış olmayacaktır. Zımnen: Allah seni senden iyi bilir ve bu yüzden seni senin şerrinden de korur. (Nuzul 62 / Mushaf 18 : Kehf 39 Aşağıdadır.) و ل و ل اذ د خ ل ت ج ن ت ك ق ل ت م ا ش اء للا ل ق و ة ا ل با لل ان ت ر ن ا ن ا ا ق ل من ك م ا ل و و ل د ا ٣٣ 39 Oysa ki senin bağına girerken, (O nun hayata müdahil olduğunu görüp): Bu, Allah ın yaratıcı iradesiyle olur; (bu irade) ancak Allah sayesinde kullanılan bir güçle (gerçekleşir) (55) diye düşünmen gerekmez miydi? (56) Gördüğün gibi mal ve evlat bakımından senden daha güçsüzsem de, (56) Kavl düşünmek, hükmetmek, yargıda bulunmak manalarını içinde barındırır (Lisân). ٨ للا ه ل ا ه له ا ل ه و ل ه ا ل س م اء ال ح س ن ى 8 Allah O kendisinden başka ilâh bulunmayandır; en güzel nitelikler, tüm mükemmellikler O na mahsustur. (8) (8) el-esmau'l-husnâ kullanıldığı dört yerde de tahsis lâm ı ile gelir. Mükemmelliğin Allah a mahsus olduğunu ifade eder (Diğerleri için bkz. İsra: 110; A râf: 180 ve Haşr: 24). Terkipteki esmâ nın tekili olan; İsm, Vesm (işaret) ve Sumuv (yücelik) köküne nisbet edilir.

ه ه ه Birincisi ilâhî esmanın teşbîhî boyutuna, İkincisi tenzîhî boyutuna delalet eder. Yüceltme mânasındaki sumuv, aslında soyutlamayı da ifade eder. Zira soyutlama, şeyleri idrak düzeyine yüceltmedir. Elbet bu içkin varlıklar için geçerlidir. Ama Allah gibi sonsuz ve mutlak varlık hakkında konuşmanın önündeki en büyük engel dildir. Dilin katı mekaniği, Mutlak Varlık hakkında konuşmayı sınırlar. Bunu aşmanın tek yolu vardır: mecaza başvurmak. İşte vesm kökü burada devreye girer ve Allah ın esmasının O nun niteliklerine ancak mecazen delalet edebileceklerine işaret eder. (Nuzul 68 / Mushaf 17 : İsra 110 Aşağıdadır.) ق ل اد ع وا للا ا و اد ع وا الر ح همن ا ي ا م ا ت د ع وا ف ل ه ا ل س م اء ال ح س ن ى و ل ت ج ه ر ب ص ل تك و ل ت خ اف ت به ا و اب ت غ ب ي ن ه ذل ك س ب ي ل ١١١ 110 De ki: İster Allah diye yalvarıp yakarın, ister Rahman diye: O na hangi biriyle yalvarırsanız yalvarın, ama unutmayın ki en güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler O na mahsustur! İmdi (ey muhatap), sen de yalvarıp yakarırken ne sesini aşırı yükselt, ne de aşırı kıs; bu ikisi arasında dengeli bir yol tut; (Nuzul 56 / Mushaf 7 : A raf 180 Aşağıdadır.) و لل ا ل س م اء ال ح س ن ى ف اد ع وه به ا و ذ ر وا ال ذ ين ي ل حد ون ف ى ا س م ائه س ي ج ز و ن م ا ك ان وا ي ع م ل ون ١٨١ 180 EN güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler Allah a mahsustur. Artık O na onlarla yalvarıp yakarın ve O nun yüceltilmesinde haktan sapan kimselerden uzak durun! Onlar, zamanı gelince yaptıklarından dolayı cezalandırılacaklardır. (Nuzul 102 / Mushaf 59 : Haşr 24 Aşağıdadır.) ه و للا ال خ ال ق ال ب ارئ ال م ص و ر ل ه ا ل س م اء ال ح س هنى ي س ب ح ل ه م ا فى الس همو ات و ا ل ر ض و ه و ال ع ز يز ال ح ك يم ٢٧ 24 O; Allah tır; mutlak yaratıcıdır, var ettiğinin ilk örneklerini yaratandır, yarattığı ilk örneklere sûret giydirendir. En güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler Allah a mahsustur: (42) Göklerde ve yerde olan her şey O nun adına hareket eder: (43) zira O dur her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet eden. (42) el-esmâu l-husnâ, Kur an da geldiği dört yerde de (Tâhâ: 8; A râf: 180; İsra: 100) O na mahsustur anlamı veren tahsis lâm ı ile gelir. Aşkın ve mutlak varlık, zatı hakkındaki bilgiyi insan idrakine esma vesilesiyle indirmiştir. Allah diyenin aklına ne gelmesi gerektiği esma aracılığıyla cevaplanmıştır. İnsan idraki mutlak olanı bütün gerçekliğiyle kavrayamaz. Bundan dolayıdır ki soru sormaya Allah tan başlamak yanlış yerden başlamaktır. Esma, bilince bilinenden bilinmeyene doğru bir yol çizer. Bu yüzden İlâhî esma müteşabihtir. Husnâ, ism-i tafdil olarak en güzel, sıfat olarak güzel mânasına gelir. Aslında el-esmau l-husnâ terkibi mutlak mükemmelliği vurgular. Burada soru şudur: Mutlak mükemmellik kavranabilir mi? Elbette hayır. Belki de Rabbini an! yerine Rabbinin ismini an! denilmesinin nedeni de budur. (43) Zımnen: Fakat bir sen bu kâinat ilâhisine katılmak yerine çatlak ses çıkarırsın ey insan! Senin böyle yapman O nun yüceliğine halel getirmez. Ama, seni yaratması da hikmetsiz değildir. (Tesbih e dair bir not için bkz. Vâkı a: 74.)

و ه ل ا هتيك ح د يث م و هسى ٣ 9 Musa nın yaşadıklarından haberin var mı? (9) (9) Necm ve A lâ daki atıfları saymazsak, İsrâiloğullarının Mısır dan çıkış öncesi ve sonrasını birlikte ele alan tek sûre budur.

Hz Musa ى هان س ت ن ار ا ل ع ل ى هات يك م من ه ا بق ب س ا و ا ج د ع ل ى الن ار ه د ى ١١ اذ ر ها ن ار ا ف ق ال ل ه ل ه ام ك ث وا ان 10 Hani o ateş türü cazip bir şey (10) görmüştü de, ailesine hemen Durun, bekleyin! demişti; Benim gözüme ateş türü bir şey ilişti; belki size ondan bir tutam kor getiririm veya onun etrafında bir yol gösterici bulurum. (10) Belirsizlik çeviriye tür olarak yansımıştır (bkz. İtkân II, 291). Cazip karşılığı, ânestu nun nazartu ve raeytu den farklı olarak ünsiyet kurulan, yakmasından korkulmayan ışık türü bir ateş olmasındandır. ف ل م ا ا هتيه ا ن ودى ي ا م و هسى ١١ 11 Fakat ateşe yaklaşınca ona (gaipten) Ey Musa! diye seslenildi; (11) (11) Gaipten açıklaması nûdiye fiilinin meçhul yapısına dayanır. Meçhul fiil kullanımı, muhatabın dikkatini failden çok fiilin kendisine çevirmeyi amaçlar. ان ى ا ن ا ر ب ك ف اخ ل ع ن ع ل ي ك ان ك بال و اد ال م ق د س ط و ى ١٢ 12 Benim, Ben! Senin Rabbin! şimdi ayakkabılarını çıkar! (12) Çünkü sen iki kez kutsal kılınmış vadidesin! (13) (12) Yani: Yalınayak başı kabak mazmununun ifade ettiği bir iddiasızlık içinde gel! (13) Veya tuven i vadinin ismi sayarak: Mukaddes Tuva Vadisindesin. İki kez in mânası, hem Hz. İbrahim hem Hz. Musa aynı bölgede vahiy aldığı içindir.

ه و ا ن ا اخ ت ر ت ك ف اس ت مع لم ا ي و هحى ١٣ 13 Ve Ben seni (elçi) olarak seçtim; bundan böyle artık sana vahyedileni dinle! (14) (14) Yani: Vahyin amacını anla! ان ن ى ا ن ا للا ل ا ه له ا ل ا ن ا ف اع ب د ن ى و ا قم الص ه لوة لذك رى ١٧ 14 Gerçek şu ki Ben, evet Ben Allah ım! Benden başka ilâh yoktur: artık sadece Bana kulluk et ve adımın anılıp şanımın yücelmesi (15) için tüm destek ve çabanı seferber et. (16) (15) Zikr, hem anmak hem de şanını yüceltmek, namını yürütmek mânasına gelir (bkz. Enbiya: 10). (16) Salat ın türetildiği kök anlam olan es-salâ, insanın baş kökünden kuyruk sokumuna kadar dik durmasını ve oturmasını sağlayan omurgasına veya oyluklarına verilen isimdir (Lisân ve Tâc). Kur an da salât çokanlamlı bir kelimedir (msl. Mâide: 12,58,106; Hûd: 87; Meryem: 59 vd.) Salât, hem derinlik açısından oldukça zengin bir çağrışıma ( destek, yardım, yardım çağrısı, davet gibi), hem de biri diğerinin içerisinde yer alan anlam katmanlarına ( dua, namaz, ibadet, dindarlık gibi) sahiptir.

ه ه ه ه Ekım emri kalktı anamına gelen kâme kökünden türetilmiş geçişli bir fiildir ve kaldır, istikamet ver, yükselt lafzî anlamlarının yanında dirilt, gücünü seferber et gibi mecazi anlamlara da sahiptir. Adının yüceltilmesi için kulun desteğini seferber etmesi emri, Muhammed sûresinin 7. ve Âl-i İmran sûresinin 52. âyetleri çerçevesinde anlaşılmalıdır. Zaten salât ın sık kullanıldığı anlamlardan biri olan namaz da, Allah ın adını yüceltmek için desteğini seferber edecek olan mü minin inanç sisteminin omurgasıdır ve mü min Allah karşısındaki has ve esas duruşunu bu omurga sayesinde gerçekleştirebilir. Sözün özü namaz: İnsanın Allah karşısındaki esas duruşudur. Tercih ettiğimiz anlamı, bir sonraki âyet doğrudan destekler. (Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 10 Aşağıdadır.) ل ق د ا ن ز ل ن ا ال ي ك م كت اب ا ف يه ذك ر ك م ا ف ل ت ع ق ل ون ١١ 10 DOĞRUSU Biz size, içinde size şeref ve itibar kazandıran bir mesaj(13) indirmiş bulunuyoruz: şu halde, hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız? (13) Veya: içinde zihninizi inşayı amaçlayan uyarılar olan bir mesaj (bkz. Taberî; krş. Zuhruf: 44, not 3). Zikrukum ifadesinin çeviriye böyle yansıması, kelimenin yapısından kaynaklanır. Zikr, Ya insan tasavvuruna bir şeyin simgesini sunarak onu hafızasına kaydetmesini sağlamak, Ya da zihinde/tasavvurda önceden varolduğu halde bir şekilde kaybolmuş olanı yeniden ortaya çıkarmaktır. Bu tanımı yapan Râğıb, önce kalbin ve dilin zikri diye ikiye ayırdığı kavramı, bir de kendi içinde ikiye ayırır: 1) Unutmaktan dolayı hatırlatmak, 2) Akılda kalıcı olmasını sağlamak için hatırlatmak (Müfredât). Bu tanım, temel niteliklerinden biri zikr olan vahyi, ilâhi bir inşa projesi olarak öne çıkarmaktadır (Tâhâ: 99, 130, ilgili notlar). Vahiy bu inşayı önce eylemin ana rahmi olan tasavvurda gerçekleştirir. Çevirimiz bu yaklaşıma dayanmaktadır. (Nuzul 92 / Mushaf 47 : Muhammed 7 Aşağıdadır.) ي ا ا ي ه ا ال ذ ين هام ن وا ان ت ن ص ر وا للا ي ن ص ر ك م و ي ث ب ت ا ق د ام ك م ٤ 7 Ey imanda sebat edenler! Siz Allah ın (dâvâsına) yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. (Nuzul 98 / Mushaf 3 : Al-i İmran 52 Aşağıdadır.) ف ل م ا ا ح س ع ي هسى من ه م ال ك ف ر ق ال م ن ا ن ص ارى ال ى للا ق ال ال ح و اري ون ن ح ن ا ن ص ار للا هام ن ا با لل و اش ه د با ن ا م س ل م ون ٥٢ 52 İsa, onlardaki küfrü fark edince sordu: Kim Allah a ulaşan yolda bana yardım eder? Havariler dediler ki: Allah ın yardımcıları biziz: (46) Biz Allah a inandık, Sen de şahit ol ki biz Allah a teslim olan müslümanlarız! (46) Veya ilâ edatının birliktelik vurgusuyla: Kim kendi yardımını Allah ın yardımına katar? (İtkân II, 162) Havariler, yani yürek avcıları. Havâri kelimesinin avcı anlamı için bkz. Saf: 14, not 11.

ان الس اع ة هاتي ة ا ك اد ا خ ف يه ا لت ج هزى ك ل ن ف س بم ا ت س هعى ١٥ 15 Çünkü, her ne kadar son saati (herkesten) gizli tutmuşsam da, (17) herkese çabasının karşılığı verilsin diye Son Saat kesinlikle gelecektir. (17) Veya, kâde ye tam fiil (krş. Yusuf: 76) anlamı vererek: Son Saat kesinlikle gelecektir; herkese çabasının karşılığı verilsin diye onun zamanını gizli tutmak istiyorum (Ebu Müslim den Râzî). Alternatif bir anlam olarak, İbn Mes ud bu ibâreyi, Zamanını neredeyse (kendimden) dâhi gizleyecektim şeklinde yorumlamıştır. Bu âyetin nasıl anlaşılması gerektiği etrafındaki görüş ayrılıklarının ilk nesle kadar uzandığını ifade eden Taberî, İbn Abbas ın tercihini öncelikli olarak verir. Biz de onu tercih ettik. Tercihimiz uhfîhâ şeklindeki okumaya dayanmaktadır. Eğer ehfiyehâ kıratı tercih edilirse, ihfâ kökünün hem gizledi hem de açığa çıkardı şeklindeki zıt anlamlı yapısı ortaya çıkar (Ferrâ). ف ل ي ص د ن ك ع ن ه ا م ن ل ي ؤ من به ا و ات ب ع ه هويه ف ت ر هدى ١٢ 16 BU hakikate inanmayıp da bencilce arzularının tutsağı olan kimse seni yolundan alıkoymasın; aksi halde kendi değerini düşürmüş olursun. (18) (18) Bu âyet, kıssa içerisine yerleştirilmiş bir uyarı levhası gibi doğrudan muhataba hitab etmektedir (krş. Mukatil). Terdâ, değeri düşük olmak, değersiz olmak anlamındaki redaet ten türetilmiş bir kelimedir. و م ا تل ك بي م ينك ي ا م و هسى ١٤ 17 VE (o ses devam etti): Nedir o sağ elindeki ey Musa? ق ال هى ع ص ای ا ت و ك ٶ ا ع ل ي ه ا و ا ه ش به ا ع ه لى غ ن م ى و لى ف يه ا م هارب ا خ هرى ١٨ 18 (Musa) Bu? Benim değneğim! dedi, Ona yaslanırım, onunla davarlarıma yaprak silkelerim; tabi ki benim için işe yaradığı başka yerler de var! ق ال ا ل قه ا ي ا م و هسى ١٣ 19 (O ses) Onu yere bırak ey Musa! dedi. ف ا ل هقيه ا ف اذ ا هى ح ي ة ت س هعى ٢١ 20 Bunun üzerine (Musa) onu yere bıraktı. Bir de ne görsün: o değnek bir yılan türü (19) hızla akıyor (19) Belirsiz form nev vurgusuyla yansımıştır. Burada hayye olarak cins ismiyle anılan yılan A raf 107 ve Şu ara 32 de iri ve büyük (su bân), Neml 10 ve Kasas 31 de küçük ve çevik (cânn) şeklinde nitelenmiştir (Açıklama için bkz. Neml: 10). (Nuzul 56 / Mushaf 7 : A raf 107 Aşağıdadır.) ف ا ل هقى ع ص اه ف اذ ا هى ث ع ب ان م ب ين ١١٤ 107 Bunun üzerine (Musa) asâsını yere bıraktı: Fakat o da ne? Düpedüz bir yılandı o!

(Nuzul 51 / Mushaf 26 : Şu ara 32 Aşağıdadır.) ف ا ل هقى ع ص اه ف اذ ا هى ث ع ب ان م ب ين ٣٢ 32 Bunun üzerine âsâsını bıraktı; (26) fakat o da ne, bu besbelli ki kocaman bir yılan! (27) (26) Elkâ fiili kaldırıp atmak değil almak için atmak tır (bkz. Tâhâ: 87, not 11). Âsâ bir çoban değneğidir ve Hz. Musa onu çobanlığı sırasında kullanmıştır. Sembolik olarak Firavunların ünlü kamçısına karşılıktır. Firavunlar günümüze kadar gelen heykellerinin istisnasız tümünde, göğüslerine çaprazlama kavuşturdukları ellerinden birinde kamçı, diğerinde güneşi sembolize eden halkalı haçla resmedilmişlerdir. Zımni anlamı şudur: Gücünü Allah tan alan bir çobanın âsâsı, Firavun un kamçısını yener. (27) Su bân, kalın ip anlamına gelir. Büyük yılanlara bu ad verilir. Fakat Kasas 31 de çevik ve kıvrak ince yılan anlamına gelen cânn kullanılır. Şu da var ki, bu kelimenin geçtiği cümle bir benzetme cümlesidir: sanki o, küçük çevik ve kıvrak bir yılan gibiydi. Bu iki farklı tasviri bir araya getirdiğimizde çıkan sonuç şudur: görünüşte büyük fakat harekette küçük bir yılan kadar çevik (bkz. Tâhâ: 20, not 6). (Nuzul 53 / Mushaf 27 : Neml 10 Aşağıdadır.) و ا ل ق ع ص اك ف ل م ا ر هاه ا ت ه ت ز ك ا ن ه ا ج ان و ه ل ى م د بر ا و ل م ي ع ق ب ي ا م و هسى ل ت خ ف ان ى ل ي خ اف ل د ی ال م ر س ل ون ١١ 10 Şimdi asanı yere bırak! (11) Fakat o asasının çevik ve kıvrak bir yılan gibi hızla aktığını görünce, ardına bakmadan kaçmaya başladı.(12) (Allah) Ey Musa, korkma! Çünkü Benim huzurumda elçiler korkuya kapılmazlar!(13) (11) Âsâ tedbiri temsil ediyordu. Oysa ki o tecelli anı tedbire mahal olmayan, Allah a mutlak güvenin esas olduğu bir andı. O makam tedbir değil teslim makamıydı. Bu nedenle Musa ya âsâsını bırakarak tam bir teslimiyetle gelmesi emredildi. (12) Ke teşbih edatı, onun iri cüssesine rağmen küçük bir yılan gibi çevik hareket etmesiyle açıklanmıştır (Tâhâ: 20 ve şu arâ: 32, not 9). Bu edat, yılanın niteliğine değil de görüntünün mahiyetine ilişkin olarak da anlaşılabilir. Bu takdirde yılan gibi görmenin görülen nesnenin mahiyetine yönelik bir müdahaleyle değil, gören öznenin algısına yönelik bir müdahaleyle gerçekleştiği sonucuna ulaşılacaktır (bkz. aynı ibâreyle Kasas: 31). (13) Zira, ilâhi bir koruma ve güvence altındadırlar: Çünkü sen güvence altında olanlardan birisin (Kasas: 31). (Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 31 Aşağıdadır.) و ا ن ا ل ق ع ص اك ف ل م ا ر هاه ا ت ه ت ز ك ا ن ه ا ج ان و ه ل ى م د بر ا و ل م ي ع ق ب ي ا م و هسى ا ق بل و ل ت خ ف ان ك من ا ل ه من ين ٣١ 31 Ve (o ses şöyle) devam etti: Asanı yere bırak! Fakat o asasının küçük ve çevik bir yılan gibi (38) hareket ettiğini görünce, ardına bakmadan dönüp kaçmaya (başladı). Ey Musa! Yaklaş ve korkma; çünkü sen güvence altında olanlardan birisin! (38) Buradaki ke benzetme edatı ve cân ile ilgili bir not için ibârenin aynen geldiği Neml sûresinin 10. âyetinin ilgili notuna bkz. Yine yılanın hayye ve su bân olarak adlandırılması için bkz. Tâhâ: 20 ve şu arâ: 32, ilgili notlar. ق ال خ ذ ه ا و ل ت خ ف س ن ع يد ه ا س ير ت ه ا ا ل و ه لى ٢١ 21 (O ses) Onu al ve sakın korkma! dedi, Biz onu ilk haline geri döndüreceğiz. (20) (20) Sîratehe l-ûlâ: İlk haline Bu istisnai terkip, eşyanın halleri yasasına delalet eder. Aynı zamanda mucizelerin esrarlı tabiatına dair ipucu verir. Bu durumda eşya, ilâhi müdahale sonucu bir halden diğer hale geçmiş olur. Kendi koyduğu yasaların mahkûmu değil hakimi olan Allah, bir alt yasasını bir üst yasasıyla aşar. Ve insanı aciz bırakan olağanüstülük, bazen görende gerçekleşir bazen görülende. Âsâ-yı Mûsâ mucizesinin görülende gerçekleşmesine Neml 10 daki su bân, görende gerçekleşmesine ke-ennehâ cânnun (o sanki küçük ve çevik bir yılan gibiydi) ibâresi delalet eder. Allahu a lem.

و اض م م ي د ك ا ه لى ج ن احك ت خ ر ج ب ي ض اء من غ ي ر س وء هاي ة ا خ هرى ٢٢ 22 Şimdi de elini koynuna sok! Herhangi bir hastalık sonucu değil, (21) bir başka mucize olarak bembeyaz çıkacaktır; (21) Eski Ahid dekine benzer sedef hastalığı türü iddiaları red için. لن ري ك من هاي اتن ا ال ك ب هرى ٢٣ 23 Ki bu sayede, sana en büyük mucizelerimizden birini gösterebilelim (22) (22) Benzer bir biçimde Hz. Peygamber e gösterildiği ifade edilen mucizeler için bkz. İsra: 1 ve Necm: 18. (Nuzul 68 / Mushaf 17 : İsra 1 Aşağıdadır.) س ب ح ان ال ذ ى ا س هرى بع ب ده ل ي ل من ال م س جد ال ح ر ام ال ى ال م س جد ا ل ق ص ا ال ذ ى ب ار ك ن ا ح و ل ه ل ن ري ه من هاي اتن ا ان ه ه و الس م يع ال ب ص ير ١ 1 YARATTIKLARINA benzemekten münezzeh, mutlak aşkın ve yüce O (Allah) ki, (1) kulunu (2) gecenin bir vaktinde (3) Mescid-i Haram dan çevresini bereketli kıldığımız (4) Mescid- i Aksâ ya, (5) âyetlerimizden bir kısmını gösterelim (6) diye yürüttü: (7) zira O, evet sadece O dur her şeyi işitip gören. (8) İsra ve Mirac (1) İsimleşmiş bir mastar olan subhân, aşkın olanı aşkın bilmek, yüceliği takdir etmek anlamında, vahyin muhatabının Allah tasavvurunu inşaya yönelik bir anahtar kavramdır. İsra ile ilgili bir âyetin başında gelmiş olması hayli anlamlıdır. Çünkü İsra, Hz. Peygamber e ruhânî âlemde yaptırılan sırlarla dolu bir yolculuktur. Hz. Peygamber in yaşadığı bu çok özel tecrübenin niteliğini ancak o tecrübeyi yaşayan bilir. Bu ruhani yolculuk üzerinde yapılacak spekülasyonlara üç âdet sınır çizen âyet, Bu tecrübenin zihin tarafından tasvir edilmesi ve yorumlanması sırasında, Allah ın mutlak aşkın ve tüm beşeri niteliklerden beri olan yüce zâtına yönelik her tür kişileştirme ve indirgeme teşebbüsünü daha baştan reddetmeyi amaçlar. Bu, birinci sınırdır. Subhanallah tesbihinin anlamını Hz. Peygamber şöyle açıklar: Allah ın her tür olumsuzluktan uzak bilinmesidir (Taberî). (2) Yukarıdaki notta açıkladığımız subhân, nasıl ki İsrâ olayını tasavvur ederken Allah ın mutlak ve sınırsız zâtını içkinleştirmemeyi hatırlatıyorsa, buradaki kul da Hz. Peygamber in beşeri ve sınırlı kimliğini aşkınlaştırmamayı hatırlatır. Bu da ikinci sınırdır. Bu sınırların üçüncüsü ise âyetin sonunda yer alan zira O, evet sadece O dur her şeyi işitip gören cümlesidir. Bu cümle, neden Allah ın sembollerinden sadece bir kısmının (min âyâtinâ) gösterildiğini de açıklamaktadır. Çünkü Hz. Peygamber de dahil hiçbir insana aşkın hakikatlerin tümü sunulmamıştır.

Muhataba söylenen şudur: İsrâ olayı anlaşılmaya çalışılırken bu sınırlar gözetilmeli, ne Allah ın aşkın yüceliğine halel getirecek, ne Peygamber i beşeri kimliğinden soyutlayacak, ne de aşkın hakikatlerin tümüne Hz. Peygamber in vakıf kılındığı anlamına gelecek bir yoruma meydan verilmemelidir. 60. âyette, İsra ya atıf olduğu açık olan gece müşahedesi nin (ru ya), tıpkı Kur an da geçen lânetli ağaç örneğinde olduğu gibi insanlar için bir sınav kılındığı ifade edilir. İsrâ nın sınav olma niteliğiyle bu âyetteki uyarıları birleştirdiğimizde, İsrâ olayı konusunda bilincimize çizilen sınırlar da ortaya çıkmaktadır. Hiç şüphesiz İsrâ, ilerleme mitine karşı yücelme hakikatini temsil eder. Birincisi Allah tan kopuk, İkincisi Allah lı, Allah la ve Allah adır. Birincisi dünyevileşmedir ve fiyatlar üzerine inşa edilir. İkincisi ulvileşmedir ve değerler üzerinde yükselir. (3) Veya: kısa bir vaktinde.. Leylen in belirsiz olarak gelmesi, anlama bir vakti ya da kısa bir vakti olarak yansır (krş. Zemahşerî ve İtkân II, 292). Leylen bir vakit tayinidir. Oysa ki düş zamandan bağımsızdır. Kur an da sözü edilen diğer rüyalarda zamandan bahsedilmez. (4) Bu bereketin niteliği için bkz. A râf: 137 (5) el-mescidu l-aksa: en uzak mabed veya mescid in lügat anlamıyla secde edilecek en uzak yer. Tefsirlere göre bu, Kudüs te bulunan ve çevresinin bereketli kılındığı ifade edilen (krş. A râf: 137; Enbiya: 71, 81) Süleyman Mabedi ve onun çevresinde yer alan verimli topraklardır. Buradaki problem, âyetin indiği tarihte Kudüs te Süleyman Mabedi nin tamamen harap bir hâlde bulunmasıdır. MS. 70 teki Titus katliamında mabed yerle bir edilmiş ve yeri çöplük hâline getirilmiştir. Vahyin indiği dönemde de bu hâlde bulunuyordu. Bu durumda iki ihtimal vardır: 1) Ya Allah Rasulü ne İsrâ müşahedesinde gösterilen el-mescidu l-aksa, Süleyman mabedinin yıkılmadan önceki hâlidir ve bir mucize olarak gösterilmiştir. 2) Ya da buradaki el-mescidu l-aksa, tıpkı Tur 4 teki el-beytu l-ma mur gibi göklerin ötesindeki en uzak mescid anlamına gelir. Rûm 3 te Filistin topraklarının yakın olarak nitelendirilmesi bunu teyit eder. Bazıları, Ezrakî ve Vakıdî nin rivayetine dayanarak, bu mescidin mü minlerin gizlice toplanıp ibadet ettikleri Mekke ye on mil mesafedeki Cirane de olduğunu söyler. En uzak mescid ile Medine deki Mescid-i Nebi nin kastedildiğini söyleyenler de olmuşsa da bu tutarsızdır. İkinci şıkka giren görüşler içinde en tutarlısı göklerin ötesindeki en uzak mescid görüşüdür. Secde nin hakikatinin, kulun Allah a bağlılığını sunması olduğu hatırlanacak olursa, el-mescidu l-aksa nın karşılığı şu olur: İnsanın Allah a bağlılığını sunabileceği en yüksek makam. Fakat âyetin devamında hayli ayrıntılı bir biçimde İsrâiloğullarından söz edilmesi, Hz. Peygamber e müşahede ettirilen mescidin Süleyman Mabedi nin orijinal hâlinin görüntüsü olduğunu teyit eder. Bununla şu mesaj verilmiş olsa gerektir: Davud ve Süleyman peygamberlerin nübüvvet mirasının vârisi sensin ey Muhammed! Allahu a lem. (6) Min âyâtinâ ibaresi, gaybi hakikatin sembollerinden bir kısmının gösterildiğine delalet eder. Necm 18 de ise Rabbinin en büyük âyetini gördüğü ifade edilir. Orada görülen, vahiy meleğinin asli sûretidir. Olayın anlatıldığı pasaj bu âyetle son bulur. Necm sûresinde nurani-meleki âlemin beşeri âlemin ufkuna inişi (nüzûl), Burada ise beşeri âlemin ufkunun nûrâni-meleki âleme yücelişi (İsrâ) dile getirilmektedir. (7) Esrâ, insanlık, şeref, onur anlamına gelen es-serv kökünden türetilmiştir (Etimolojik bir tahlil için bkz. Fecr: 4, not 5). es-seriyy, büyümek ve yücelmek anlamına gelir (Lisân). Esrâ nın yüceltme anlamı; Yürüyüş ün maddî değil mânevî, Yolculuğun yatay değil dikey, Amacın da yolcuya kilometre kat ettirmek değil yüceltmek olduğu sonucunu verir. Kur an bu müşahedenin adını açık ve net olarak İsrâ koymaktadır. Bağlamla alâkası olmayan me âric (Zuhruf: 33; Me aric: 3) kelimesi hariç, bu sûrede ve Kur an ın hiçbir yerinde Miraç geçmez. Biz de burada bu çok özel müşahedeyi Kur an ın koyduğu adla andık.

Hadislerde bu yolculuğun burak adı verilen bir vasıtayla yapıldığı ifade buyurulur. Burak şimşek anlamına, farklı bir ifadeyle doğal elektrik akımı anlamına gelen berk in mübalağa kipidir. Tabi ki bu aracın niteliğini ve işlevini bilmemiz mümkün değildir. Bu bir mucizedir. Mucizeler ona muhatap olanların yapmaktan aciz kaldıkları hakkı isbat, bâtılı iptal amacı taşıyan ilâhî müdahalelerdir. Her mucize eşyada bulunan ilâhî bir potansiyelin; Ya zayıfken güçlendirilmesi veya tersi, Ya atılken harekete geçirilmesi veya tersi, Ya pasifken aktişeştirilmesi veya tersidir. Bu durumda büyük kuvvet zayıf olanı âtıl hâle getirir, fakat asla bâtıl hâle getirmez (krş. Neml: 40). Kur an olağan mucizeleri göremeyenin olağandışı mucizeleri de göremeyeceğini söyler: Göklerde ve yerde ne mucizeler var ki, insanoğlu yanından geçip gider de onlara dönüp bakmaz bile (Yusuf: 105). Gözüne gösterileni göremeyen, gönlüne gösterileni nasıl görsün? (8) Miraç rivayetlerinde; Beş vakit namazın bu sırada verildiği nakledilmişse de, bu sûreden yıllarca önce indiği kesin olan; Tâhâ 130 da (krş. Hûd: 114, not 8) * güneşin doğum ve (tam) batımından önce, * gecenin bir kısım saatinde ve gündüzün kenarlarında olmak üzere beş vakit namaz farz kılınmıştı. Ayrıca Miraç ta verildiği söylenen üç şey arasında Bakara nın son iki âyeti de sayılmaktadır. Oysa Bakara sûresi tümüyle Medine de inmiştir. Aksi iddialar, bu rivayetlere dayanır. Fakat sözkonusu âyetlerin 284. âyetten ayrılamayacağını, yine bu âyetin nüzûl sebebi rivayeti söyler. Öyle anlaşılmaktadır ki, Rasulullah ın bu özel tecrübeyi ümmetiyle paylaştığı haberlerin arasına başka şeyler de karışmıştır. Bu haberlerin bu gibi problemli kısımları dışında yer alan bölümlerinde kullanılan yoğun mecazi dil dikkat çekicidir. (Nuzul 26 / Mushaf 53 : Necm 18 Aşağıdadır.) ل ق د ر هاى من هاي ات ر ب ه ال ك ب هرى ١٨ 18 Hakikaten de o, Rabbinin en büyük âyetlerinden birini görmüştü. (12) (12) Veya: bazılarını. Eğer birini şeklinde okursak, o vahiy meleği Hz. Cebrail olmalıdır. İbare bazılarını şeklinde anlamaya da açıktır. Bu sıra dışı müşahedenin bir benzerini (veya aynısını) anlatan İsrâ 1 de de, Rabbinin tüm mucizevi sembollerini değil bazılarını gördüğü ifade edilir. Bu âyet, Rasulullah ın bu özel müşahedede Allah ı değil Allah ın âyetlerini gördüğüne delalet eder. Râzî, Rabbinin âyetleri ifadesinin Rabbini gördü şeklindeki bir anlamaya meydan vermediğini, eğer öyle olsaydı bu mucizevi müşahedenin tek amacının Rabbi görmek olacağını, oysa ki burada raâ rabbehu değil min âyâti rabbihi denildiğini ifade eder. Allah Rasulü bu müşahedesini anlatırken Öyle bir makama yükseldim ki, kalemlerin cızırtısı işitiliyordu buyuracaktır (Buhârî). Bu müşahede sırasında Rasulullah ın Burak a binip yükselmesini Şah Veliyyullah Nefs-i hayvaniye galip gelip nefs-i ruhani ile yücelme şeklinde anlar (H. Bâliğa). Bu âyetle İsra 1 arasında bağ olduğunu düşünürsek, 12-18. âyetler arasının İsra yı anlattığı sonucuna varırız. Bu durumda iki sûre arasındaki zaman farkı, şu üç ihtimalden biriyle açıklanır: 1) Bu müşahede birden fazla gerçekleşmiş olabilir. 2) 12-18. âyetler, İsrâ 1 den sonra gelmiş olabilir. 3) İsrâ 1, daha erken bir zamanda inmiş olabilir. Burada 13. âyetin de açıkça ifade ettiği gibi iki görüşme anlatılmaktadır: Biri 6-12 arasında, diğeri 13-18 arasında. Bu müşahedeleri İsra (veya Mirac) adıyla anacak olursak, birden fazla müşahede olduğuna hükmetmemiz gerekecektir. Eğer İsrâ 1 bunlar gibi bir olay ise, ya İsrâ nın iniş zamanını öne, veya bu sûrenin iniş zamanını çok daha sonraya ait saymak gerekir.

اذ ه ب ا ه لى فر ع و ن ان ه ط هغى ٢٧ 24 (Artık) Firavun a git, çünkü o iyice azgınlaştı! (23) (23) Firavun un azgınlığı için bkz. Kasas: 38 ve Nâzi ât: 24. (Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 38 Aşağıdadır.) و ق ال فر ع و ن ي ا ا ي ه ا ال م ل م ا ع ل م ت ل ك م من ا ه له غ ي ر ى ف ا و قد ل ى ي ا ه ام ان ع ل ى الط ي ن ف اج ع ل ل ى ص ر ح ا ل ع ل ى ا ط لع ا ه لى ا ه له م و هسى و ان ى ل ظ ن ه من ال ك اذب ين ٣٨ 38 Firavun ise: Siz ey efendiler! dedi, Sizin için (hayatınıza müdahil olan) (45) benden başka bir ilâh hiç tanımadım. Ve sen ey Hâmân! (46) Benim için tuğla ocağını tutuştur da, bana yüce bir yapı inşa ediver! Kim bilir, belki o zaman Musa nın ilâhına ulaşabilirim; hoş, ben onun yalancının teki olduğundan eminim ya. (45) Bu açıklama, Firavun un Ben sizin Rabbinizim, en büyük benim (Nâzi ât: 24) iddiasına dayanmaktadır. Rab olma iddiası, tüm boyutlarıyla hayata müdahil olma iddiasıdır. Değilse, Firavunlar Mısır ının Amon kültürü çok tanrıcıydı. (46) Bazı oryantalistler Hâmân olarak anılan kişinin, Eski Ahid de Pers kıralı Ahaşveroş un veziri olarak geçmesinden yola çıkarak Kur an ı eleştirirler. Fakat son dönemlerde, Firavunlar dönemine ait hiyeroglişerde II. Ramses in Âmen isminde bir yardımcısı olduğu tesbit edilmiştir (Cabirî, Medhal ile l-kur ani l-kerîm 330, Daru l-beydâ -2006). Yine hiyeroglişerde Firavun un imar işleriyle görevli vezirinin adının Hâmân olarak imla edildiği M. Bucaille tarafından kaydedilmiştir. Hâ-Âman, Amon dininin rahiplerine verilen isimdi ve protokolde Firavun dan sonra gelen ikinci kişiydi. (Nuzul 48 / Mushaf 79 : Naziat 24 Aşağıdadır.) ف ق ال ا ن ا ر ب ك م ا ل ع ه لى ٢٧ 24 Üstelik (bir de) Ben sizin rabbinizim, en büyük (benim)! dedi. (14) (14) A lâ, sebeb-i na t/sebeb-i sıfat olarak anlaşılmalıdır. Zira gökleri ve yeri yaratmadığını Firavun un kendisi de bilmektedir. Hiksoslar Mısır dan çıkarıldıktan sonra, Mısır ın yönetimini ele alan Kamosa Hanedanı na mensup firavunlar kendilerini yaşayan tanrı ilan ettiler. ق ال ر ب اش ر ح ل ى ص د ری ٢٥ 25 (Musa) şöyle dua etti: Rabbim! Göğsüme genişlik ver و ي س ر ل ى ا م ری ٢٢ 26 Kolaylaştır işimi; و اح ل ل ع ق د ة من لس ان ی ٢٤ 27 Düğümü çöz dilimden; ي ف ق ه وا ق و ل ی ٢٨ 28 Ki anlasınlar beni! (24) (24) Bu dört âyetin Allah Rasulü nün hayatındaki karşılığı 94. şerh sûresidir. Bu âyetler, söz ile öz arasındaki doğrusal bağlantıya delalet eder. Zımnen: Öz genişlemeyince sözün düğümü çözülmez; çözemez. düğümü çözülmemiş söz başkalarının düğümünü

و اج ع ل ل ى و ز ير ا من ا ه ل ی ٢٣ 29 Bana yakınlarımdan yükümü paylaşacak birini görevlendir; ههر ون ا خ ی ٣١ 30 (Mesela) Kardeşim Harun u! (25) (25) Bu talebin iletişim kurmakla ilgili daha somut bir gerekçesi için Kasas: 34 e bakınız. (Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 34 Aşağıdadır.) و ا خ ى ههر ون ه و ا ف ص ح من ى ل س ان ا ف ا ر سل ه م عى رد ء ا ي ص د ق ن ى ان ى ا خ اف ا ن ي ك ذ ب ون ٣٧ 34 İşte kardeşim Harun! Onun dili benden daha açık, daha düzgün: beni destekleyip doğrulayan bir yardımcı olarak onu da benimle birlikte gönder! Çünkü ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.

ری ٣١ ا ش د د به ا ز 31 Onun sayesinde gücüme güç kat! و ا ش رك ه ف ى ا م ری ٣٢ 32 Görevimden bir pay da ona ver ك ى ن س ب ح ك ك ث ير ا ٣٣ 33 Ki, zaten yüce olan adını çok daha yüceltelim; و ن ذ ك ر ك ك ث ير ا ٣٧ 34 Ve Seni sürekli analım: ان ك ك ن ت بن ا ب ص ير ا ٣٥ 35 Kuşku yok ki Sen, bizi daima görüp duruyorsun! ق ال ق د ا وت يت س ؤ ل ك ي ا م و هسى ٣٢ 36 (Rab) dedi ki: Doğrusu Ey Musa, işte istediklerin sana verilmiştir; و ل ق د م ن ن ا ع ل ي ك م ر ة ا خ هرى ٣٤ 37 Ve zaten geçmişte bir kez daha sana (bu şekilde) ikramda bulunmuştuk. (26) (26) Gecmişteki ikram, devamında anlatılacağı gibi, Hz. Musa nın Firavun un soykırımından kurtarılması olsa gerektir (Kasas: 7-13). اذ ا و ح ي ن ا ا ه لى ا م ك م ا ي و هحى ٣٨ 38 Hani ilâhi mesajı annene şöyle iletmiştik: ا ن اق ذف يه فى الت اب وت ف اق ذف يه فى ال ي م ف ل ي ل قه ال ي م بالس احل ي ا خ ذ ه ع د و ل ى و ع د و ل ه و ا ل ق ي ت ع ل ي ك م ح ب ة من ى و لت ص ن ع ع ه لى ع ي ن ی ٣٣ 39 Onu sandığa koy, ardından da o sandığı suyun akıntısına bırak; akıntı onu kıyıya ulaştıracaktır; Bana düşman olan ve ona da düşman olacak olan biri ona sahip çıkacaktır. (27) İşte Ben, seni daha (o zamandan) katımdan bir muhabbetle kuşatmıştım ki, (28) gözlemimiz altında yetiştirilesin diye. (29) (27) Bu âyetlerde özet geçilen Hz. Musa nın hayatına dair çizgiler Kasas: 3-22 de ayrıntılı olarak anlatılır. İlk muhataplara bu kıssa üzerinden verilen mesaj açıktır: Allah vardır, imkansız diye bir şey yoktur. Her Firavun un bir Musa sı vardır. Bir toplum Musa yı hak etmişse, Allah onu Firavun un sarayında da olsa yetiştirir.

Bu hakikat Hz. Peygamber in dilinde şöyle ifadesini bulacaktır: Allah dinine, bir fâsık eliyle dâhi yardım eder. (28) Bir önceki sûrenin 96. âyetiyle bu âyet arasında belirgin bir bağlantı vardır. (29) Enbete yerine suni a kullanılması, Musa ile Meryem arasındaki yetişme farkına delalet eder, ama ne? Kullanılan kelimenin kip ve kök mânasının da yardımıyla biz bu farkı maharetli bir usta gibi kendi kendini yetiştirmek şeklinde anlayabiliriz. (Nuzul 67 / Mushaf 28 : Kasas 3-22 Aşağıdadır.) ن ت ل وا ع ل ي ك م ن ن ب ا م و هسى و فر ع و ن بال ح ق ل ق و م ي ؤ من ون ٣ 3 İmanlı bir toplum (oluşturmak) için, sana Musa ve Firavun arasında geçen olaylardan bir kısmını sahih bir amaca uygun olarak aktaracağız. ان فر ع و ن ع ل فى ا ل ر ض و ج ع ل ا ه ل ه ا شي ع ا ي س ت ض عف ط ائف ة من ه م ي ذ ب ح ا ب ن اء ه م و ي س ت ح ي ی نس اء ه م ان ه ك ان من ال م ف سد ين ٧ 4 Şu bir gerçek ki, Firavun malum ülkede zorbaca baskı kurmuş ve ülke halkını kastlara ayırmıştı. Onlardan bir sınıfı zayıf ve güçsüz düşürmek istiyor, (bu yüzden) çocuklarını öldürtüp kadınlarını sağ bırakıyordu; çünkü o, gerçekten de bozguncunun tekiydi. و ن ر يد ا ن ن م ن ع ل ى ال ذ ين اس ت ض عف وا فى ا ل ر ض و ن ج ع ل ه م ا ئم ة و ن ج ع ل ه م ال و ارث ين ٥ 5 Ve Biz de istiyorduk ki, ülkede zayıf ve güçsüz bırakılanlara destek çıkalım ve onları öncüler yapalım; ve kendilerini (ülkeye) vâris kılalım; و ن م ك ن ل ه م فى ا ل ر ض و ن رى فر ع و ن و ه ام ان و ج ن ود ه م ا من ه م م ا ك ان وا ي ح ذ ر ون ٢ 6 Dahası onları yeryüzünde güvenli biçimde yerleştirelim; Firavun u, Hâmân ı ve bunların ordusunu, berikilerin eliyle korktukları şeye uğratalım. و ا و ح ي ن ا ا ه لى ا م م و هسى ا ن ا ر ضع يه ف اذ ا خف ت ع ل ي ه ف ا ل ق يه فى ال ي م و ل ت خ اف ى و ل ت ح ز ن ى ان ا ر اد وه ال ي ك و ج اعل وه من ال م ر س ل ين ٤ 7 İşte (bunu gerçekleştirmek için) Musa nın annesine şöyle vahyettik: Onu (bir müddet) emzir! Fakat onun başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman onu suya bırak; sakın korkayım ve üzüleyim deme! Çünkü Biz kesinlikle onu sana geri döndüreceğiz ve onu elçilerden biri yapacağız! ل ه م ع د و ا و ح ز ن ا ان ف ر ع و ن و ه ام ان و ج ن ود ه م ا ك ان وا خ اطپ ين ٨ ف ال ت ق ط ه هال فر ع و ن ل ي ك ون 8 Derken, Firavun un ailesi onu buldu; sonunda kendileri için bir düşman ve bir hüzün kaynağı olacak (bu bebeği) sahiplendiler. Belli ki Firavun, Hâmân ve onların askerleri yanılgı içindeydiler. و ق ال ت ام ر ا ت فر ع و ن ق ر ت ع ي ن ل ى و ل ك ل ت ق ت ل وه ع هسى ا ن ي ن ف ع ن ا ا و ن ت خذ ه و ل د ا و ه م ل ي ش ع ر ون ٣ 9 Firavun un karısı İşte, benim için de senin için de bir göz aydınlığı! dedi, Onu öldürmeyin; bakarsın bize bir yararı dokunur ya da onu evlatlık edinebiliriz. Ama berikiler, (olacakların) asla farkında değildiler. و ا ص ب ح ف هؤاد ا م م و هسى ف ارغ ا ان ك اد ت ل ت ب د ى به ل و ل ا ن ر ب ط ن ا ع ه لى ق ل به ا ل ت ك ون من ال م ؤ من ين ١١ 10 Bu arada Musa nın annesi, gönlü onun acısıyla dolu olarak sabahı etti. Öyle ki, (vaadimize) inanıp güvenenlerden biri olması için kalbini sımsıkı pekiştirmiş olmasaydık, az kalsın onun kimliğini açığa vuracaktı. و ق ال ت ل خ ته ق ص يه ف ب ص ر ت به ع ن ج ن ب و ه م ل ي ش ع ر ون ١١ 11 İşte o (anne bu haldeyken, Musa nın) ablasına Onu izle! dedi. Bunun üzerine kız onu uzaktan izlemeye koyuldu. Hâlâ onlar hiçbir şeyin farkında değildiler. و ح ر م ن ا ع ل ي ه ال م ر اضع من ق ب ل ف ق ال ت ه ل ا د ل ك م ع هل ى ا ه ل ب ي ت ي ك ف ل ون ه ل ك م و ه م ل ه ن اصح ون ١٢ 12 Ve Biz daha ilk günden onun (Mısırlı) süt anneleri (emmekten) geri durmasını sağladık. Bu durumu (öğrenen kız kardeşi) Onun bakımını sizin adınıza üstlenecek bir aile göstermemi ister misiniz? dedi (ve ekledi): Hem, onlar onu iyi eğitirler.

ه ف ر د د ن اه ا ه لى ا م ه ك ی ت ق ر ع ي ن ه ا و ل ت ح ز ن و ل ت ع ل م ا ن و ع د للا ح ق و ه لكن ا ك ث ر ه م ل ي ع ل م ون ١٣ 13 Ve sonunda onu annesine döndürdük ki, gözü aydın olsun ve üzülmesin diye Dahası insanların çoğu bunu bilmese de, kendisi Allah ın vaadinin kesin bir gerçek olduğunu bilsin diye و ل م ا ب ل غ ا ش د ه و اس ت هوى هات ي ن اه ح ك م ا و عل م ا و ك ه ذل ك ن ج زى ال م ح سن ين ١٧ 14 DERKEN (Musa) erişkinlik dönemini tamamlayıp (aklen) iyice olgunlaşınca, ona üstün bir muhakeme ve seçip ayırma yeteneği kazandıran bir bilgi bahşettik: Biz dürüst ve erdemli davrananları işte böyle ödüllendiririz. و د خ ل ال م د ين ة ع ه لى ح ين غ ف ل ة من ا ه ل ه ا ف و ج د ف يه ا ر ج ل ي ن ي ق ت ت ل ن ههذ ا من ش يع ته و ههذ ا من ع د و ه ف اس ت غ اث ه ال ذ ى م ن ش يع ته ع ل ى ال ذ ى من ع د و ه ف و ك ز ه م و هسى ف ق هضى ع ل ي ه ق ال ههذ ا من ع م ل الش ي ط ان ان ه ع د و م ضل م ب ين ١٥ 15 Ve (Musa) halkından bir kısmının gaflete daldığı bir zamanda kente girdi ve orada iki adamı birbiriyle kavga ederken buldu. Bunlardan biri kendi halkına, diğeri düşman tarafına mensuptu. Derken kendi halkından olan, düşmana mensup olana karşı ondan yardım istedi. Yerinden fırlayan Musa ona bir yumruk vurdu ve hesabını gördü. (Fakat kendine geldiğinde) Bu şeytan ın işi! dedi, Çünkü o, kişiyi yoldan çıkaran apaçık bir düşmandır. ق ال ر ب ان ى ظ ل م ت ن ف س ى ف اغ ف ر ل ى ف غ ف ر ل ه ان ه ه و ال غ ف ور الر ح يم ١٢ 16 (Ardından) Rabbim! dedi, Ben kendime kötülük ettim! Ne olur beni affet! Bunun üzerine Allah onu affetti: çünkü O, evet O dur mutlak bağış sahibi, sonsuz merhametin kaynağı da O dur. ق ال ر ب بم ا ا ن ع م ت ع ل ی ف ل ن ا ك ون ظ ه ير ا ل ل م ج رم ين ١٤ 17 (Yine o) Rabbim! dedi, Bahşettiğin nimet hakkı için, suçlu ve haksız kimselere bundan böyle asla arka çıkmayacağım. ف ا ص ب ح فى ال م د ين ة خ ائف ا ي ت ر ق ب ف اذ ا ال ذى اس ت ن ص ر ه با ل م س ي س ت ص رخ ه ق ال ل ه م و هسى ان ك ل غ وى م ب ين ١٨ 18 Ve ertesi sabah, söz konusu kentte endişeyle etrafı kolaçan ederek dolaşıyordu. Fakat o da ne? Dün ondan yardım isteyen adam, kendisini yine yardıma çağırmıyor mu? Musa ona: Besbelli ki sen iyice zıvanadan çıkmışsın! dedi. ف ل م ا ا ن ا ر اد ا ن ي ب طش بال ذ ى ه و ع د و ل ه م ا ق ال ي ا م و هسى ا ت ر يد ا ن ت ق ت ل ن ى ك م ا ق ت ل ت ن ف س ا با ل م س ان ت ر يد ا ل ا ن ت ك ون ج ب ار ا فى ا ل ر ض و م ا ت ر يد ا ن ت ك ون من ال م ص ل ح ين ١٣ 19 Fakat bir yandan da her ikisinin ortak düşmanı olan kimseyi yakalamaya girişmişti. O kişi Ey Musa! dedi, Daha dün öldürdüğün adam gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Anlaşılan senin arzun haksızlıkları gideren ve düzeltenlerden biri olmak değil, ülkenin başına zorba kesilmek. و ج اء ر ج ل من ا ق ص ا ال م د ين ة ي س هعى ق ال ي ا م و هسى ان ال م ل ي ا ت مر ون بك ل ي ق ت ل وك ف اخ ر ج ان ى ل ك من ا لن اصح ين ٢١ 20 İşte bu sırada kentin öteki ucundan bir adam koşarak geldi ve Ey Musa! dedi, Soylular seni öldürmek için hakkında görüşme yapıyorlar; derhal (burayı) terk et! Ve şunu da unutma ki, ben senin iyiliğini isteyen biriyim. ف خ ر ج من ه ا خ ائف ا ي ت ر ق ب ق ال ر ب ن ج ن ى من ال ق و م الظ ال م ين ٢١ 21 Bunun üzerine, korku dolu gözlerle etrafa bakınarak orayı terk ederken, bir yandan da şöyle yakarıyordu: Rabbim! Beni şu zalim toplumun elinden kurtar! و ل م ا ت و ج ه تل ق اء م د ي ن ق ال ع هسى ر ب ى ا ن ي ه دي ن ى س و اء الس ب يل ٢٢ 22 Ve Medyen e doğru yola koyulurken: Umarım Rabbim beni doğru yola yönlendirir dedi. اذ ت م ش ى ا خ ت ك ف ت ق ول ه ل ا د ل ك م ع ه لى م ن ي ك ف ل ه ف ر ج ع ن اك ا ه لى ا م ك ك ى ت ق ر ع ي ن ه ا و ل ت ح ز ن و ق ت ل ت ن ف س ا ف ن ج ي ن اك من ال غ م و ف ت ن اك ف ت ون ا ف ل بث ت سن ين ف ى ا ه ل م د ي ن ث م جئ ت ع ه لى ق د ر ي ا م و هسى ٧١ 40 O zaman kız kardeşin de takip etmiş ve onlara Size, ona bakabilecek birini göstermemi ister misiniz? demişti. En sonunda seni annene geri kavuşturduk ki, onun da gözü aydın olsun ve üzülmesin Derken (erişkin biri olunca) tuttun bir cana kıydın; (30) fakat Biz seni bu tasadan da kurtarmıştık; yani (31) seni bir sınavdan diğerine deneyip durmuştuk. Daha sonra yıllarca Medyenliler arasında yaşadın; (32) en sonunda takdirimiz gereği (bu noktaya) geldin ey Musa!

(30) Hz. Musa nın nübüvvetle noktalanan sürecini başlatan ölümlü kaza için bkz. Kasas: 15-21. (31) Vav ın beyaniyye vurgusuyla. (32) Saraydan sürüye, prenslikten çobanlığa geçerek, Hz. Şuayb in hocalığında 10 yıllık özel eğitimin ibret verici kıssası için bkz. Kasas: 22-28.

و اص ط ن ع ت ك لن ف س ی ٧١ 41 Zira seni kendim için seçip yetiştirmiştim: اذ ه ب ا ن ت و ا خ وك ب هاي ات ى و ل ت ني ا ف ى ذك رى ٧٢ 42 (İmdi) sen ve kardeşin verdiğim mucizevi belgelerle yola çıkın; sakın ola adımı (yüceltme) konusunda (33) ihmalkar davranmayın! (33) Zikr kavramının farklı bir edatla fakat aynı anlamdaki kullanımı ve bu şekildeki çevirimizin gerekçesi için bkz. 14. âyet, not 2. اذ ه ب ا ا ه لى فر ع و ن ان ه ط هغى ٧٣ 43 Siz ikiniz doğruca Firavun a gidin, çünkü o pek azdı! ف ق و ل ل ه ق و ل ل ي ن ا ل ع ل ه ي ت ذ ك ر ا و ي خ هشى ٧٧ 44 Fakat ona konuşurken yumuşak bir üslûp kullanın! (O zaman) belki söz dinler, ya da en azından (daha ileri gitmekten) çekinir. ق ا ل ر ب ن ا ان ن ا ن خ اف ا ن ي ف ر ط ع ل ي ن ا ا و ا ن ي ط هغى ٧٥ 45 O ikisi Rabbimiz! dediler, doğrusu biz, bize aşırı şiddet uygulamasından veya daha da azgınlaşmasından korkarız. ق ال ل ت خ اف ا ان ن ى م ع ك م ا ا س م ع و ا هرى ٧٢ 46 (Allah) Korkmayınız! dedi, şu kesin ki Ben sizinle birlikteyim; her şeyi duyuyor ve görüyorum. ف ا تي اه ف ق و ل ان ا ر س و ل ر ب ك ف ا ر سل م ع ن ا ب ن ى اس ر اي ل و ل ت ع ذ ب ه م ق د جئ ن اك ب هاي ة من ر ب ك و الس ل م ع ه لى م ن ات ب ع ال ه هدى ٧٤ 47 Haydi, artık ona gidiniz ve deyiniz ki: Biz ikimiz Rabbinin elçileriyiz; artık İsrâiloğullarının bizimle birlikte çıkıp gitmesine izin ver; onlara yaptığın işkenceye de derhal bir son ver! (34) Doğrusu biz sana Rabbinden bir belgeyle gelmişiz; sonuçta gerçek kurtuluş, O nun yolunu izleyenlerin olacaktır. (34) Firavun un soykırımı zulmün en kötüsü idi (bkz. Bakara: 49). (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Baka 49 Aşağıdadır.) و اذ ن ج ي ن اك م من هال فر ع و ن ي س وم ون ك م س وء ال ع ذ اب ي ذ ب ح ون ا ب ن اء ك م و ي س ت ح ي ون نس اء ك م و ف ى ه ذل ك م ب ل ء من ر ب ك م ع ظ يم ٧٣ 49 Yine bir zaman da sizi Firavun hanedanının elinden kurtarmıştık. Size işkencenin en alçağını reva görüyorlar, erkek çocuklarınızı öldürtüp kadınlarınızı da bırakıyorlardı. Bu yaşananlarda, Rabbinizin sizi tâbi tuttuğu dehşet bir imtihan vardı.

ان ا ق د ا وحى ال ي ن ا ا ن ال ع ذ اب ع ه لى م ن ك ذ ب و ت و ه ل ى ٧٨ 48 Bir de unutmayın ki, (büyük) azabın hakikati yalanlayan ve ondan yüz çevirenlerin üzerine olacağı bize vahyolunmuştur. ق ال ف م ن ر ب ك م ا ي ا م و هسى ٧٣ 49 (Firavun): Kimmiş bakayım sizin Rabbiniz ey Musa? dedi. ق ال ر ب ن ا ال ذ ى ا ع ه طى ك ل ش ی ء خ ل ق ه ث م ه هدى ٥١ 50 (Musa): Bizim Rabbimiz her şeyin yaratılışını takdir edip, sonra da onu yaratılış amacına yöneltendir. (35) (35) Allah şaheseri olan insanı yaratmakla kalmamış, yaratılış amacını da göstermiştir (Kehf: 37). (Nuzul 62 / Mushaf 18 : Kehf 37 Aşağıdadır.) ق ال ل ه ص احب ه و ه و ي ح اور ه ا ك ف ر ت بال ذ ى خ ل ق ك من ت ر اب ث م من ن ط ف ة ث م س ه و يك ر ج ل ٣٤ 37 Kendisiyle söyleştiği adam ona şu cevabı verdi: Şimdi sen kalkmış, seni tozdan topraktan (50) ve ardından bir damlacık döl suyundan yaratan, sonra da seni yarattığı amacı gerçekleştirecek bir donanıma sahip kılarak (51) adam eden Allah ı inkar ediyorsun, öyle mi? (52) Sperma Yumurta Buluşması (Döllenme) Embriyo (Alaka): Sperma-Yumurta buluşmasıyla oluşan hücrenin ard arda mitoz bölünme geçirerek hücre sayısının artmasına denir. Hücre oluşması ile temel organların belirlenmesine kadar geçen süre Embriyo süresidir.

Embriyo (Alaka) (50) Min turâbin i tozdan topraktan şeklindeki çevirimiz, âyetin muradına uygundur. Bu ve daha başka âyetler, insanın başlangıçtaki elementer yapısının basit ve sıradan olmasına rağmen, Allah ın müdahalesi sonucu nasıl paha biçilmez bir varlık haline geldiğini hatırlatma amacı taşırlar. (51) Sevvâke: Seni varoluş amacını gerçekleştirecek bir altyapıyla donattı (Râğıb). Bir şeyin tesviye si, onun amacını (mâ hulika leh) gerçekleştirecek bir altyapı ve donanıma kavuşturulmasıdır. Doğaldır ki bu da insanın yeryüzündeki yaratılış amacı olan hayatı inşa için; Akıl, İrade, Bilinç gibi unsurlarla donatılmasıdır (krş. Râzî). (52) Bu meselin inkarcı kahramanı Rabbim (36. âyet) diye konuşturulduğu halde, burada Allah ı inkar (ya da nankörlük ) ettiği dile getirilerek, âhirete imanla Allah a iman arasındaki zorunlu bağ vurgulanıyor. Çünkü öldükten sonra dirilişe olan inanç, kişinin eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesi demektir. ق ال ف م ا ب ال ال ق ر ون ا ل و ه لى ٥١ 51 (Firavun): İyi ama dedi, ya önceki kuşakların durumu ne olacak? ق ال عل م ه ا عن د ر ب ى ف ى كت ا ب ل ي ضل ر ب ى و ل ي ن هسى ٥٢ 52 (Musa): Onların ne olacağının bilgisi Rabbim katında bir yasaya bağlı kılınmıştır: (36) benim Rabbim ne yanılır, ne de unutur. (37) (36) Yargıç değil davetçi olduğunu aklından çıkarmayan Hz. Musa Firavun un tuzağına düşmüyor. Allah ı tanıyor, O nun yanılmaz ve unutmaz oluşunun kendisine yettiğini söylüyor. (37) Bu diyalog vahiyle gücün karşılaşmasını temsil eder. Bu türden bir karşılaşma bu âyetlerin indiği zaman diliminde Fatıma bt. Hattab ve kocası Said b. Zeyd ile, gücü temsil eden Ömer b. Hattab arasında geçti. Birincilerin Musa rolü oynadığı bu karşılaşma, Ömer in teslim oluşuyla sonuçlanmıştı. Bu sonuçta en büyük pay işte bu sûrenindi.