# א ذ و ه و و ه א ن, - א ه! " א א $ % ت א' )! " و א % رو +! " א.. ن % + % و ي د א1, ! " و 2 4 " א... " % ) ر و ه 6 $ א " ن % + % و כ +.

Benzer belgeler
NEVÂKIDU L-İSLÂM METNİ VE TERCÜMESİ

İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

BESMELENİN TEFSÎRİ. Besmelenin başındaki ب be harf olup, istiâne (yardım isteme), musâhabe (birlikte bulunma) ve mulâbese anlamlarına gelmektedir.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

şeyh Muhammed b. Salih el-useymin

تلقني أصول العقيدة العامة

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

Rahmân ve Rahîm Olan Allah ın Adıyla

150. Sohbet TEVHÎDİN TARÎFİ VE MAHİYETİ (2/2)

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

Fatiha Suresi'nin Tefsiri ve Faydaları

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

فضل صالة الرتاويح اسم املؤلف حممد صالح املنجد

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

Îman, Küfür ve Tekfir 2

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

Başörtüsünün üzerini mesh etmede aranan şartlar. Muhammed Salih el-muneccid

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

ON EMİR الوصايا لعرش

Ö zürsüz oruç tutmayan kimseye kaza gerekir mi? Muhammed b. Salih el-useymîn

DUHÂ SÛRESİ. Duhâ Sûresi Tefsîri 3

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

حديث توسل آدم نليب وتفس : {وابتغوا يله الوسيلة} şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Kabirleri ziyaret etmenin, Fatiha sûresi okumanın ve kadınların kabirleri ziyaret etmelerinin hükmü

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum gününün müslümanlar için önemi

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

ASR SÛRESİ. Rahmân ve Rahîm olan Allah ın ismiyle

ALLÂH A ÎMÂN ETMEK Rasûl, Rabbinden kendisine indirilene îmân etti, mü minler de

94. SOHBET İslam da İbadet Kavramı Çerçevesinde "Çalışmak İbadet "midir?

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

ORUCA BAŞLAMADA ASTRONOMİK HESABA MI GÜVENİLMELİ YOKSA HİLALİ GÖRMEK Mİ GEREKİR? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

Yasin sûresini okuduktan sonra duâ etmek için toplanmanın hükmü. Abdulaziz b. Baz

TEVHİD KELİMESİ: İSLAMLA KÜFÜR ARASINDAKİ ALAMET-İ FARİKA. Şeyh Muhammed bin Abdulvehhab (rh.a) www. almuwahhid.com

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- nurdan mı yaratılmıştır? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

ARAPÇA DİLBİLGİSİ BELİRLİLİK TAKISI, ŞEMSÎ VE KAMERÎ HARFLER. Abdullâh Saîd el-müderris

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

Kar veya yağmur sebebiyle Cuma namazını terk etmenin hükmü. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme: Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

MUSKA VE NAZARLIK TAKMANIN HÜKMÜ

DİLİN TEHLİKESİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

NİSÂ SÛRESİNİN 59. ÂYETİNİN TEFSÎRİ

MEZHEPLERDEN BİRİNE UYMANIN ÖLÇÜSÜ NEDİR?

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

İsmi Tafdil. Alimde olan hilimden (yumuşaklıktan) daha güzel bir hilm hiçbir kimsede olmamıştır. Bu misalde ل الك ح lafzı, ismi tafdil olan

el-usul'us-sitte, Altı Asıl

141. SOHBET. Nifak bir hastalıktır.

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Ayetlerin Mealleri: الله لا ا ل ه ا لا ه و ال ح ي ال ق ي وم لا ت ا خ ذ ه س ن ة و لا

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

KİTAP-SÜNNET İLİŞKİSİ (Nebi ve Resul Kavramları)

Adak Hakkında Bilinmesi Gerekenler

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

EV SOHBETLERİ 133. SOHBET SOHBET HUZUR İSTİYOR MUYUZ?

Ehl-i Sünnet, Hz.Peygamberin sünnetine ve Eshabının yoluna bağlı olan ve onların izlediği dînî yol ve metodu benimseyenlerdir.

113. SOHBET Peygamberlerin Ortak Özellikleri

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ

İslâm da Meşrû Mülk Edinme Yolları

Mekke-i Mükerreme'nin bir Küfür Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir Münazara

IGMG EV SOHBETLERİ DERSLERİ

Tatil kavramını araştırdığımız da tatil için şu anlamların verildiğini görürüz:

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

İki secde arasında otururken ellerin durumu nasıl olmalıdır?

ALLAH HER ZAMAN DOĞRU OLMAMIZI İSTER 1. Ey iman edenler! Allah a karşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun. 2

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

ÎMÂNI BOZAN ŞEYLER. Mukaddime: 1. İslâm Dîni nden olan şeyleri önemsememek, onlarla alay etmek ve küçümsemek:

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Ramazan'ın gündüzünde oruç tutmayanlara ve kâfirlere yemek satmanın hükmü

tyayin.com fb.com/tkitap

Transkript:

# א ذ ه و و ه و א ن ه א א א א ت و א ور و ن א א د ي و א... و ن א ه و ر כ و ه

HÜKÜM İSTEME İBÂDETİ VE BU İBÂDETİ ALLÂH TAN BAŞKASINA YAPANLARIN HÜKMÜ MUKADDİME: Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, -âlemlerin Rabbi olan- Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve amellerimizin kötülüğünden O na sığınırız. O nun hidâyete erdirdiğini hiç kimse saptıramaz, saptırdığını ise hiç kimse hidâyete erdiremez. Şehâdet ederim ki, Allâh tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ve yine şehâdet ederim ki, Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem O nun kulu ve rasûlüdür Bundan sonra: Bil ki! Dünyâya ya da âhirete dair mes elelerde ortaya çıkan ihtilafların hükmü için Kur ân ve Sünnet e başvurmak, Allâh a yapılan bir ibâdet çeşidi iken, ihtilafların çözümünde Allâh ın kanunları haricindeki her hangi bir mercie hüküm talebiyle başvurmak, Allâh a yapılması gerekli olan bu ibâdeti, O ndan başkasına yapmaktır. Görünen ya da görünmeyen her hangi bir ibâdeti Allâh Subhânehu ve Teâlâ dan başkasına yapan her kim olursa olsun İslâm ümmetinin icmâsı ile küfür işlemiş olur. Müslümansa 3

mürted hükmünü alır. Tevbe edip tekrar dîne dönmediği sürece cehennem ehlinden olur. Rabbim ümmeti korusun HÜKÜM VE İBÂDET KELİMELERİNİN TANIMI: Hüküm istemenin ibâdet olduğu gerçeğinin iyice anlaşılması için sözlerime hüküm ve ibâdet kelimelerini açıklayarak başlıyorum. Zîrâ hükmün ve ibâdetin ne olduğu bilinmezse bu mes ele gereği gibi anlaşılamaz. H-k-m kökünden gelen Hüküm kelimesi Arabçada: İyileştirmek amacıyla menetmek, düzeltmek, karar vermek mânâlarında masdar; ilim, derin anlayış, siyâsi hâkimiyet, karar ve yargı mânâlarında isim olarak kullanılan bir kelimedir. Fıkıh ilminde: İslâm Dîni nin inanç, ibâdet, muamelât ve ahlâka dair temel ilkeleridir. Fıkıh usûlünde ise hüküm: Mükelleflerin fiilleriyle ilgili ilâhî hitâblar olarak tanımlanmıştır. İbâdet kelimesi ise a-b-d kökünden mastardır. İtaat etmek, boyun eğmek, tapmak, kulluk etmek gibi anlamlara gelmektedir. İbâdet, Allâh u Teâlâ nın sevip razı olduğu şeylerin tamamını içine almaktadır. İbâdet, boyun eğmenin, itaat etmenin, saygı göstermenin ve kulluğun en son noktasıdır. İbâdet, insânın Allah ın razı olduğu şeyi yapması, yerine getirmekle yükümlü olduğu fiilleri emrolunduğu şekliyle hayata geçirmesi, hiçbir şey gözetmeden Allâh a kulluk etmesi ve bunu, sadece O na boyun 4

eğip, itaat etmek için yapmasıdır. 1 HÜKÜM KİMDEN İSTENİRSE, İBÂDET O NA EDİLMİŞ OLUR: Yukarıda yapılan tanımlardan anlaşılacağı üzere yalnız Allâh a boyun eğerek itaat etmek, tezellül ederek Allâh ı ta zim etmek, korku ve saygı ile O ndan hayâ ederek, O nu severek, sevabını umarak, azâbından korkarak O nun kanun ve yasalarına tâbi olmak, bu kanun ve yasalara itaat ederek teslim olmak ve hayatın her alanına dair Allâh ın koyduğu kanunlara göre yaşamak ve ihtilâflarda bunlara başvurarak çözümü bunlarda aramak, Allâh a ibâdet etmek demektir. Başka bir ifâdeyle O nu, ibâdette yani ulûhiyyet tevhîdinde birlemektir. Allâh ın dışındaki bir mercii kanun koyucu ve nizam belirleyici olarak kabul ederek bu merciinin kanun ve yasalarını ve de belirlediği yaşam şekillerini benimsemek, bunlara itaat etmek ve ihtilâfların çözümü için bunlara başvurmak, bu mercie ibâdet etmek demektir. HÜKÜM İSTEMENİN İBÂDET OLDUĞUNA DAİR BAZI DELİLLER: Bil ki! Hüküm istemin ibâdet olduğunu ancak tevhîd dîni İslâm ı anlamamış cahiller ya da Allâh ın bu mes elede basiretlerini kör ettiği kimseler inkâr ederler. Çünkü ibâdet, Allâh u Teâlâ nın sevip razı olduğu 1 Bak: H-k-m ve A-b-d Maddeleri: İbn Manzûr, Lisânu l-arab; Firûzâbâdî, el-kâmûsu l- Muhît; Zebidî, Tâcu l-arûs; Tehânevî, Keşşâf; Ragıb, Mufredat 5

her şeyi kuşatmaktadır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ nın Kur ân ve Sünnet e göre hareket edilmesini; hükmün bu iki kaynaktan alınmasını ibâdet olarak kabul etmemesinin imkânsızlığı, az bir akıl sâhiblerinin dahi bileceği açıklıktadır. Allâh Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır: ا ت خ ذ وا ا ح ب ار ه م و ر ه ب ان ه م ا ر ب اب ا م ن د ون الل ه و ال م س يح اب ن م ر ي م و م ا ا م ر وا ا ل ا ل ي ع ب د وا ا ل ه ا و اح د ا ل ا ا ل ه ا ل ا ه و س ب ح ان ه ه ۳۱ ۳۱ ۳۱ ع م ا ي ش ر ك ون ن (۳۱ التوبة: ۳۱/۹ (سورة Onlar, Allâh ı bırakıp haham ve râhiblerini rabbler edindiler ve Meryem oğlu Mesih i de... Oysa onlar, tek ve bir olan ilâha, Allâh a ibâdet etmekten başka bir şeyle emr olunmadılar. Ondan başka ilâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden münezzehtir. (Tevbe: 9/31) Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh, âyet-i kerîmein tefsîrine dair şöyle demiştir: Görüldüğü gibi, yasama konusunda Allâh u Teâlâ dan başkalarına itaat edilmesi, Allâh u Teâlâ dan başkasına ibâdet olarak kabul edilmiş, kendilerine itaat edilen kimselerin de rabb edinilmiş olacağı açıklanmıştır. Ne acıdır ki, bu ümmet içerisinde de böyleleri vardır. Bu en büyük şirk olup, tevhîdle çelişmektedir ve lâ ilâhe illallâh kelimesinin içeriğine terstir. Bu âyet (yani Tevbe Sûresi nin 31. âyeti) bize, şehâdet kelimesinin, Allâh u Teâlâ dan başkalarını rabb edinme gibi bir eğilimi tümüyle reddetmeyi gerektirdiğini gösteriyor. Çünkü lâ ilâhe illallâh 6

kelimesi, şirki red ve bunun zıttı olan tevhîdi kabul etmek anlamını taşımaktadır. 2 Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh bu sözleriyle, Allâh u Teâlâ dan başka kanun ve yasa belirleyici kabul etmenin ve bu kanunlara itaat etmenin Allâh u Teâlâ dan başkasını rab kabul ederek ona ibâdet etmek olduğunu ifâde etmiştir. Nitekim âyet-i kerîmenin Onlar, Allâh ı bırakıp haham ve râhiblerini rabbler edindiler cümlesiyle, Allâh Subhânehu ve Teâlâ dan başkasına kanun belirleme hakkı yani yasak ve serbest etme yetkisi verenlerin, bu yetkiyi onlara verdiklerinde onları rabb kabul ettikleri beyân edilmektedir. Şeyhu l-islâm İbn Teymiyye rahîmehullâh, Ebû l-behteri den bu âyet hakkında, şöyle rivâyet etmiştir: Onlar dîn adamlarına namaz kılmadılar. Şâyet dîn adamları onlara rükû ve secde etme şeklinde kendilerine ibâdet etmelerini emretseydi Ehl-i Kitâb dîn adamlarına bu noktada itaat etmezlerdi. Ancak Allâh u Teâlâ nın haram kıldıklarını helâl, helâl kıldıklarını da haram tanımaları hususunda kendilerine itaat edilmesini emretmişlerdi. Onlarda bu emre itaat ettiler. İşte onların dîn adamlarını rabb edinmeleri bu şekilde olmuştur. 3 Oysa onlar, tek ve bir olan ilâha, Allâh a ibâdet etmekten başka bir şeyle emr olunmadılar. Ondan başka ilâh yoktur cümlesi ise Allâh tan başka hüküm istenilen ve hükümlerine tâbi olunan bu mercilere ibâdet edildiğini ifâde etmektedir. Zîrâ bu kimseler, Allâh tan başkasından hüküm istemekle veya hükümlerini kabul etmekle onlara ibâdet etmiş 2 Abdurrahmân bin Hasen, Fethu l-mecîd: 106. 3 İbn Teymiyye, Mecmûu l-fetâvâ: 7/76. 7

olmasalardı, âyet-i kerîmede Allâh a ibâdet etmekten başka bir şeyle emr olunmadılar buyrulmazdı. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem in bu âyet-i kerîmeye yönelik yaptığı tefsîr de bunu açık bir şekilde ifâde etmektedir. Adiy bin Hâtim radıyallâhu anh, bu âyet-i kerîmeyi okuyan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem e: Bizler onlara ibâdet ediyor değiliz dediğinde Rasûlullâh ona şöyle demişti: Allâh ın helâl kıldığını ını onlar haram sayınca, siz de haram saymıyor musunuz? Yine onlar Allâh ın haram kıldığını ını helâl sayınca, siz de helâl saymıyor yor musunuz? Adiy bin Hâtim: Evet dediğinde ise Rasûlullâh şöyle buyurmuştur: Đş Đşte bu, onlara ibâdettir. ibâdettir. [(HASEN HADÎS:) Tirmizî (3095); Taberâni, (el-kebîr: 17/92) ] Hadîs-i şeriften açık olarak anlaşılacağı üzere, Allâh ın hükümleriyle hükmetmeyecek olan kimselerin hayata ve ihtilâflara dair hüküm vermelerini kabul etmek ve de onlardan hayata ve ihtilâflara dair hüküm taleb etmek onlara ibâdet etmek demektir. Eğer ki bu ibâdet olmasaydı hadiste: Đş Đşte bu, onlara ibâdettir buyrulmaz, ibâdet olmayan bir şey ibâdet olarak isimlendirilmezdi. Buna göre, hükmü Allâh tan taleb etmek ulûhiyyet tevhîdidir; yani Allâh ı ibâdette birlemektir. Bu istenilen ve beraberinde rubûbiyyet tevhîdini de gerektiren; tüm nebîlerin dâvetinin ilk esasıdır Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır: 8

ال ق ي م ين ال ح ك م ا ل ا ل ل ه ا م ر ا ل ا ت ع ب د وا ا ل ا ا ي اه ذ ل ك الد ا ن ٤٠ ٤٠ ٤٠ و ل ك ن ا ك ث ر الن اس ل ا ي ع ل م ون ن (٤۰/۱۲ يوسف: (سورة Hüküm vermek yalnızca Allâh a aittir. O, kendisinden başka hiçbir şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan dîn işte budur. Fakat insânların çoğu bilmezler. (Yûsuf: 12/40) Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh, âyet-i kerîmein tefsîrine dair şöyle demiştir: Müslüman, bütün mes ele ve problemlerini, yalnızca Allâh ın Kitâbı na ve Rasûlü nün Sünneti ne götürmek ve yalnızca bu ikisine muhâkeme olmakla mükelleftir. Her kim bu ikisiyle hüküm vermez ve bu ikisi dışında başka bir hükme veya mahkemeye başvurursa, bu haliyle haddi aşmış olur. Böylece Allâh ın ve Rasûlü nün kendisi için şerîat kıldığı şeyin dışına çıktığını ve bu hükmü, lâyık olmadığı halde, şerîatın konumuna getirmiş olduğunu ortaya koymakta, şerîat dışı bir tutum ve davranış içine girmektedir. Dolayısıyla kim Allâh tan başka bir şeye ibâdet ederse, o kimse bu haliyle tâğuta ibâdet etmiş olur Her kim insânları Allâh ve Rasûlü nden başkasına muhâkeme olmaya çağırır ve Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem in getirdiğini terk etmeye ve bundan vazgeçmeye dâvet ederse, itaat konusunda Allâh a şirk koşmuş, Rasûlullâh ın Allâh tan getirdiği şeye muhalefet etmiş olur. Oysa Allâh bize bunları reddetmeyi emretmiştir 4 4 Abdurrahmân bin Hasen, Fethu l-mecîd: 391-392. 9

Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahîmehullâh bu sözleriyle, Müslüman bir kimsenin Allâh ın Kitabı ve Nebisi nin Sünnetinden başkasıyla hükmedemeyeceğini; bu iki kaynaktan başkasından hüküm taleb edemeyeceğini; aksi halde Allâh Subhânehu ve Teâlâ ya şirk koşarak O dan başkasına ibâdet edilmiş olacağını bildirmiştir. Nitekim âyet-i kerîmede hükmün yani hâkimiyetin sâdece Allâh a ait olduğu zikredildikten sonra O, kendisinden başka hiçbir şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir cümlesiyle ibâdetten bahsedilerek hâkimiyette Allâh ı tevhîd etmeyenlerin Allâh tan başkasına ibâdet etmiş oldukları beyân olunmaktadır. Nitekim Şeyh Şankîtî şöyle denmiştir: Allâh a hükmünde şirk koşmak, tıpkı ibâdette şirk koşmak gibidir. 5 Ayrıca hüküm istemek ibâdet olmuş olmasaydı, Allâh Subhânehu ve Teâlâ nın O, kendisinden başka hiçbir şeye ibâdet etmemenizi emretmiştir buyurmasının bir sebebi ve hikmeti bulunmuş olmazdı. Oysaki Allâh Subhânehu ve Teâlâ, boş ve hikmetsiz iş yapmaktan ve de söz söylemekten münezzehtir. Anlaşılacağı üzere, hayatı tüm alanlarıyla Allâh ın emirlerine göre tanzim etmek, O nun koyduğu kanunlara göre yaşamak ve yaşatmak için mücadele etmek nasıl ibâdet ise, zikredilen bu şeyleri gerçekleştirmek için ortaya çıkan sorunları Allâh ın Kitâbına ve Nebîsi nin Sünneti ne göre çözmek, aynı şekilde ibâdettir. ALLÂH TAN BAŞKASINDAN HÜKÜM İSTEYENLERİN HÜKMÜ: 5 Şankîtî, Edvâu l-beyân: 7/48. 10

Hüküm istemenin ibâdet olduğu isbât olunduktan sonra bil ki! Herhangi bir ibâdet çeşidini Allâh Subhânehu ve Teâlâ dan başkasına yapan Müslüman bir kimse icmâ ile İslâm Dîni nden çıkar ve kâfir olur. Hüküm isteme ibâdetini Allâh tan başkasına yapan bir kimsenin hükmü de bundan başkası değildir. Bu Ehlisünnet ve l-cemaat in üzerine ittifak ettiği konulardan bir tanesidir. ALLÂH U TEÂLÂ DAN BAŞKASINDAN HÜKÜM İSTEYENLERİN HÜKMÜNE DAİR BAZI DELÎLLER: Beşerin lanetli kanunlarından hüküm taleb eden bir Müslümanın kâfir olacağına dair birçok şer i delîl bulunmaktadır. Nitekim Allâh Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır: ا ي ه ا ال ذ ين ا م ن وا ا ط يع وا الل ه و ا ط يع وا الر س ول و ا ول ى ال ا م ر م ن ك م ي ا ت ن از ع ت م ف ى ش ی ء ف ر د وه ا ل ى الل ه و الر س ول ا ن ك ن ت م ت ؤ م ن ون ب الل ه ه ف ا ن ٥٩ ٥٩ ٥٩ ٥٩ ال ا خ ر ر ر و ال ي و م ذ ل ك خ ي ر و ا ح س ن ت ا و يل ا النساء: ٥۹/٤ ) (سورة Ey îmân edenler! Allâh a ve Rasûlü ne itaat edin. Ve sizden olan (Müslüman) ulu l-emre (yani idâreci ve âlimlere) de (Allâh a ve Rasûlü ne isyânı emretmedikleri sürece) itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz Allâh a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız onu Allâh a ve Rasûlü ne (Kur ân ve Sünnet e) götürün (çözümü onlarda arayın); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha 11

güzeldir. (Nisâ: 4/59) Allâh Subhânehu ve Teâlâ âyet-i kerîmesinde ihtilâfların çözümünü Allâh a ve Rasûlüne döndürmeyi: Eğer Allâh a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız cümlesiyle îmânın sıhhat şartlarından bir şart olarak beyân etmiştir. Nitekim Şeyh Muhammed bin İbrâhîm rahîmehullâh bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: Âyette Allâh a ve âhiret gününe îmânın hâsıl olabilmesi için, ihtilâf edilen her türlü anlaşmazlığın çözümünün Allâh a ve Rasûlüne götürülmesi bir şart olarak zikredilmiştir. 6 Buna göre, her kim içinde bulunduğu ihtilafın hükmünü Allâh a ve Rasûlüne yani Kitâb ve Sünnet e döndürmez ise Allâh a ve âhiret gününe îmân etmiş değildir. Böyle bir kimse Allâh a ve âhiret gününe îmân ettiğini iddia etse bile iddiasında yalancı olan bir kimsedir. Nitekim İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh ayetin tefsîrinde şöyle demiştir: Allâh u Teâlâ nın Allâh a ve âhiret gününe gerçekten îmân ediyorsanız buyruğu gösteriyor ki: Kim ihtilâf halinde Kitâb ve Sünnet in hakemliğine gitmez ve o ikisine müracaat etmezse, o Allâh a ve âhiret gününe îmân etmiş değildir. 7 Beyân olunduğu üzere her kim, içinde bulunduğu ihtilâfın hükmünü Kitâb ve Sünnet in hakemliğinden başkası ile çözmeye kalkışır ise Allâh a ve âhiret gününe sahîh bir şekilde îmân etmiş olamaz. İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh ise şöyle demiştir: Allâh u Teâlâ, 6 Şerhu Tahkîmi l-kavânîn: 7. 7 İbn Kesîr, Tefsîru l Kur ân-il Azîm: 2/304. 12

kullarına aralarında meydana gelen anlaşmazlıklar konusunda mutlak surette Allâh a ve Rasûlüne müracaat etmeleri gerektiğini emretmiştir. Bu emîr mü min kullaradır ve öncelikle onlara: Ey îmân edenler! diyerek îmânı söz konusu etmiştir. Böylece anlaşmazlığı Allâh a ve Rasûlüne götürme noktasında da îmânı adeta bir şart koşmuştur. Eğer îmân ediyorlarsa bu anlaşmazlığı mutlak surette Allâh a ve Rasûlüne götürmek zorundadırlar. Eğer îmân yoksa o zaman böyle bir yükümlülükte yok demektir. Eğer aralarında meydana çıkan ihtilâfı Allâh a ve Rasûlüne götürmek istemeyen bir kimse varsa o zaman böyle bir kimsenin îmânı yok demektir. 8 Allâh Subhânehu ve Teâlâ, başka bir âyet-i kerîmesinde ihtilâf ettikleri mes elenin hükmü hakkında Kur ân ve Sünnet ten ayrı bir merciye yani tâğûta gitmek isteyenlerden bahsederek şöyle buyurmaktadır: ا ل م ت ر ا ل ى ال ذ ين ي ز ع م ون ا ن ه م ا م ن وا ب م ا ا ن ز ل ا ل ي ك و م ا ا ن ز ل م ن ق ب ل ك ي ر يد ون ا ن ن اك م وا ا ل ى الط اغ وت و ق د ا م ر وا ا ن ي ك ف ر وا ب ه ي ت ح ٦٠ ٦٠ ٦٠ يد الش ي ط ان ا ن ي ض ل ه م ض ل ال ا ب ع يد ا و ي ر النساء: ٤/٦۰) (سورة Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten îmân ettiklerini zannedenleri görmüyor musun? Bunlar, tâğûta muhakeme olmayı istiyorlar. Oysa onlar onu red etmekle emrolunmuşlardı. Şeytân da onları uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor. (Nisa: 4/60) 8 Bedâiu t-tefsîr: 1/542. 13

Allâh Subhânehu ve Teâlâ nın bu âyet-i kerîmesindeki Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten îmân ettiklerini zannedenleri görmüyor musun? Bunlar, tâğuta muhâkeme olmayı istiyorlar cümlesi, tâğuta muhâkeme olmak isteyen kimselerin, îmânlarının geçerli olmadığına delâlet etmektedir. Zîrâ âyette Îmân ettiklerini zannedenleri görmüyor musun? buyrulmuştur. Âyette yer alan ز zu m kelimesi onların îmânsızlıklarını gösterir. Çünkü bu fiil, içinde yalanın yer aldığı boş bir iddiayı ifâde eder. Nitekim Tercumânu l-kur ân İbn Abbas radıyallâhu anh, şöyle demiştir: ز Zu m kelimesi, Kur ân-ı Kerîm de kullanıldığı bütün yerlerde yalan anlamına gelir. 9 Şeyh Muhammed bin İbrâhîm rahîmehullâh, bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: Muhakkak ki Allâh u Teâlâ, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem in getirmiş olduğu hükümlerden başka bir hükme gitmek isteyen münâfıkların îmânını yok saymıştır. Âyette geçen zannediyorlar kelimesi onların îmân iddialarını bir yalanlamadır. Çünkü îmân iddiası ile birlikte Rasûlullâh ın getirdiği hükümlerin dışında başka bir otoritenin hakemliğine gitmek, bir kulun kalbinde asla bir araya gelmez. Bilakis bu iki durum, birbirinin tam tersidir. Allâh u Teâlâ nın Oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardı kavlini bir düşün! Burada beşerî kanunları ortaya atanların Allâh u Teâlâ ile büyük bir inatlaşma içinde oldukları, bu hususta Allâh u Teâlâ nın isteklerinin tam tersini yaptıkları görülmektedir. Esas olarak onlardan istenilen ibâdet ettikleri tâğûtların 9 er-râzî, Mefâtihu l-gayb: 20/357. 14

kanunlarına başvurmak değil, bilakis tâğûtu tanımamaları ve onu inkâr etmeleridir. 10 Âyet-i kerîmenin Tâğuta muhâkeme olmayı istiyorlar cümlesi, Kur ân ve Sünnet ten kaynaklanmayan kanunlara muhâkeme olan bir kimsenin, tâğuta muhâkeme olduğuna delâlet etmektedir. Nitekim İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh, şöyle demiştir: Her kim Rasûl ün getirdiğinin dışında bir hüküm verir veya bu hükme muhâkeme olursa işte o, tâğûtu hakem tayin etmiş ve tâğûta muhâkeme olmuştur. 11 Tâğuta muhâkeme olmanın hükmü ise, küfrün ta kendisidir. Çünkü onu, -tüm cüz ve çeşitleriyle- reddetmek, Allâh a îmân etmenin ön şartıdır. Bu şart yerine gelmedikçe, hiçbir kimse sahîh bir şekilde îmân etmiş olmaz. Âyet-i kerîmenin Oysa onlar onu reddetmekle emrolunmuşlardı. Şeytân da onları uzak bir sapıklıkla sapıttırmak istiyor cümlesi tâğutu reddetme emrinin daha önce de bildirildiğine; tâğutu reddetmenin, onun hükmünü de reddetmeyi kapsadığına ve tâğuttan hüküm istemenin, onu reddetmemek olduğuna delâlet etmektedir. Ve ayrıca, tâğutu reddetmeyenlerin şeytânın fitnesiyle, fıtratlarını bozarak cehennem yoluna saptıklarına delâlet etmektedir. Nitekim Şeyh Muhammed bin İbrâhîm rahîmehullâh, bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: Allâh Subhânehu ve Teâlâ, daha sonra Şeytân da onları uzak bir sapıklıkla saptırmak istiyor buyurmaktadır. Ayetin bu kısmı beşerî kanunlarla muhâkeme olmanın ne derece büyük bir sapıklık olduğuna ne güzel işâret 10 Şerhu Tahkîmi l-kavânîn: 24 vd. 11 İbn Kayyim, İlâmu l-muvakkıîn: 1/40. 15

etmektedir. Fakat beşerî kanunlarla hükmedenler ya da bu kanunlara muhâkeme olanlar, âyette böyle bir fiilin, şeytânın irâdesi olduğu apaçık bir şekilde belirtilmesine rağmen bu yaptıkları eylemlerini doğru bir iş olarak görmektedirler. Beşerî kanunları ortaya atanların, koydukları bu kanunlarda insânlığın menfaati ve şeytândan uzaklaşma olduğuna dâir düşünceleri gerçeği yansıtmamaktadır. Aslında onların iddialarına göre insânlığın menfaati şeytânın isteklerinde olmuş oluyor. Hâlbuki Rahmân ın bizlerden istedikleri ve Rasûlullâh ın kendisiyle gönderildiği esaslar bu vasıftan ve bu durumdan ne kadar da uzaktırlar. 12 Şeyh Şankîtî nin söylediği şu sözleri, âyetin tefsîrine yönelik olarak başka söze hacet bırakmamaktadır: Allâh ın şerîatının dışındaki bir şerîata muhâkeme olmak tâğûta muhâkeme olmak demektir 13 Allâh ın kanunlarından başka kanunlarla muhâkeme olmayı isteyenlerin şirke girdiklerini Nisâ Sûresi nin 60. âyeti apaçık bir şekilde bildiriyor. Ve böylelerinin Müslümanlık iddiasını hayretle karşılıyor. Çünkü hem îmân ettiklerini iddia ediyorlar, hem de Allâh ın kanunlarından başka kanunlarla muhâkeme olmayı istiyorlar. Oysa aynı kalbte Allâh a îmân ile tâğûta muhâkeme olmaya rızâ gösterme bir arada bulunamaz. İşte bu onların îmân iddialarında yalancı olduklarını ortaya koymaktadır. 14 Allâh Subhânehu ve Teâlâ, diğer bir âyet-i kerîmesinde ise şöyle buyurmaktadır: 12 Şerhu Tahkîmi l-kavânîn: 24 vd. 13 Şankîtî, Edvâu l-beyân: 7/50. 14 Şankîtî, Edvâu l-beyân: 3/259. 16

ف ل ا و ر ب ك ل ا ي ؤ م ن ون ح ت ى ي ح ك م وك ف يم ا ش ج ر ب ي ن ه م ث م ل ا ٦٥ ٦٥ ٦٥ ٦٥ د وا ف ى ا ن ف س ه م ح ر ج ا م م ا ق ض ي ت و ي س ل م وا ت س ل يم ا ي ج النساء (سورة (٦٥ ٦٥/٤: Hayır! Senin Rabbine andolsun ki; onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe îmân etmiş olmazlar. (Nisâ: 4/65) Allâh Subhânehu ve Teâlâ nın bu âyet-i kerimesindeki Hayır! Senin Rabbine andolsun ki, onlar, îmân etmiş olmazlar cümlesi, ihtilâflarda sâdece Kur ân ve Sünnet ten kaynaklanan kanunlara muhâkeme olmanın îmânın şartlarına dâhil olup, aksinin ise küfür olduğuna delâlet etmektedir. Zîrâ Allâh u Teâlâ nın, âyet-i kerîmede Hayır ve ن Îmân etmiş olmazlar nefy (olumsuzluk) edatlarını tekrar ederek ور כ Rabbine yemin olsun ki diye kendi mukaddes nefsine yemin etmesi, ihtilâf halinde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem in getirdiklerini hakem yapmayanların îmânlarının olmadığını kesin bir dille vurgulamak içindir. Hayır anlamında olan nın yeminden önce gelmesi, onların îmânlarını yok saymaya ve onun oldukça güçlü bir nefy olduğunu açıklamak içindir. Ve yine kasemden yani yeminden sonra nefy edatı (olan ) nın tekrar zikredilmesi, onların îmânlarının olmadığını tekrarlamak ve mânâyı daha da kuvvetlendirmek içindir. Yani bu, o kimseler: Kesinlikle ve kesinlikle 17

îmân etmiş olamazlar demektir. Âyet-i kerîmenin Aralarında çıkan çekişmeli işlerde cümlesi, büyük ve küçük, önemli ve önemsiz tüm ihtilâfları kapsadığına delâlet etmektedir. Böylelikle tüm ihtilâfların çözümü için Allâh ve Rasûlü nün hükmüne başvurmak, îmânın şartlarındandır. Âyet-i kerîmenin Seni hakem yapıp, sonra da verdi-ğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe îmân etmiş olmazlar cümlesi ise, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem e yani onun getirdiği Kur ân ve Sünnet e muhâkeme olmanın, verilen hükümden dolayı kalbte hiçbir sıkıntı duymamanın ve verilen hükme tam bir teslimiyetle teslim olmanın îmânın şartlarından olduğuna delâlet etmektedir. Nitekim İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh, bu âyetin tefsîrinde şöyle demiştir: Allâh u Teâlâ kendi kerîm, mukaddes zâtına yeminle ifâde ediyor ki: Bütün işlerde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem hakem tayin edilmedikçe hiç kimse gerçekten îmân etmiş olamaz. Onun verdiği hüküm gizli ve açık her zaman bağlanılması vâcib olan hak ve gerçektir. Bunun içindir ki, Allâh u Teâlâ, Sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe îmân etmiş olmazlar buyurmaktadır. Yani, seni hakem tayin ettiklerinde, içlerinden sana itaat ederler. İçlerinden senin verdiğin hükme karşı herhangi bir sıkıntı duymazlar. İç ve dışlarıyla bu hükme uyarlar. Bir karşı koyma, bir müdâfaa ve münâkaşa olmaksızın bütünüyle bu hükme teslim olurlar. 15 15 İbn Kesîr, Tefsîru l-kur âni l-azîm: 2/306. 18

İmâm İbn Kayyim rahîmehullâh ise bu âyeti zikrettikten sonra şöyle demiştir: Allâh u Teâlâ, bu âyette, usûlde, füruda, şer î hükümlerde, bütün sıfatlarda ve daha başka konularda meydana gelebilecek bütün ihtilâflarda, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem i hakem tayin etmedikçe hiç kimsenin îmân etmiş olmayacağını, (Allâh Azze ve Celle) mukaddes nefsine yemin ederek te kid etmiştir. Îmân, ancak bütün mes elelerde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem hakem tayin edildiğinde gerçekleşmiş olur. Ayrıca, bütün mes elelerde Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem hakem tayin edilse de verdiği hükme karşı kalblerinde bir sıkıntı duymadan tamamen teslim olmadıkça, kalbler de verilen hükümden dolayı mutmain olmadıkça ve bu hükümleri tamamen kabul etmedikçe yine de mü min olmayacaklarını bildirmiştir. Dahası, bütün bunlar sağlansa bile, verilen hükme tamamen rızâ ve teslimiyet göstermediklerinde, bu hükme karşı gelip itiraz ettikleri veya bu hükümler dışında başka hükümler istediklerinde de yine mü min olamayacaklarını bildirmiştir. 16 Şeyh Muhammed bin İbrâhîm rahîmehullâh, bu âyet-i kerîmeyi zikrettikten sonra şöyle demiştir: Allâh Subhânehu ve Teâlâ, nefiy edatlarının tekrarıyla ve yemin ederek, aralarında çıkan tartışmalı durumlarda Rasûlullâh ı hakem tayin etmedikleri sürece kişilerin îmân sâhibi olamayacaklarını üstüne basa basa vurgulamıştır. Yine Allâh u Teâlâ, sâdece Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem i hakem tayin etmeyi yeterli görmemiş, buna ilaveten kişilerin nefislerinde en ufak bir darlık ve sıkıntı olmaması gerektiğini de eklemiştir. 16 İbn Kayyim, et-tıbyan fi Aksâmi l-kur ân: 430. 19

İçlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın buyruğundaki el-harac kelimesi: Darlık/sıkıntı demektir. Yani, nefislerin endişe ve ızdıraptan kurtularak, genişlik içinde olması gerekmektedir. Allâh u Teâlâ buna ilaveten sâdece bu iki şartı da yeterli görmemiş, üçüncü bir şart olarak da Rasûlullâh ın verdiği hükme karşı tam bir teslimiyet şartını ilave etmiştir. İşte bu Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem in hükmüne teslimiyetin tamamlanmasıdır. Zîrâ bu şekilde kişi nefsi isteklerinden tamamen uzaklaşmış ve hak olan hükme tam bir teslimiyet göstermiş olur. Bunun için teslimiyet şartı müekked bir masdarla te kid edilmiştir. Açık bir şekilde görülmektedir ki, burada gelişi güzel bir teslimiyetle de yetinilmemiş, bilakis mutlak bir teslimiyet istenmiştir. 17 Anlaşılacağı üzere, gerek usule gerekse de füruya dair herhangi bir ihtilafı Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem e yani onun getirdiği Kur ân ve Sünnet e döndürmeden; Kur ân ve Sünnet ten kaynaklanan hükümlerden dolayı kalbte hiçbir sıkıntı duymadan ve verilen hükümlere tam bir teslimiyetle teslim olmadan hiçbir kimse Allah ve âhiret gününe sahîh bir şekilde îmân etmiş olmaz. Îmân ettiğini iddia etse bile bu îmân iddiası zan ve yalan yere olmuş olmaktan öteye geçmez. HÂTİME: Anlaşıldığı üzere ihtilâfların çözümünü Allâh a ve Rasûlüne yani Kur ân ve Sünnet e döndürmek îmânın bir gereğidir. İhtilâfların çözümü için Kur ân ve Sünnet in hakemliğine değil de, bu iki kaynağın dışındakilere 17 Şerhu Tahkimi l Kavanin: 8 vd. 20

yönelmek ancak Allâh a ve âhiret gününe îmân iddiasında yalancı olanların yapabileceği bir iştir. Nitekim İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh bu konu da icmâ naklederek şöyle demiştir: Her kim nebîlerin sonuncusu Muhammed bin Abdullâh sallallâhu aleyhi ve sellem e indirilen muhkem şerîatı terk eder ve neshedilmiş başka şerîata muhâkeme olursa kâfir olur. O halde (Cengiz Han ın uydurduğu yasalar olan) Yes ak a muhâkeme olan ve onu İslâm kanunlarından üstün tutanın durumu acaba nasıl olur? Kim bunu yaparsa Müslümanların icmâsıyla kâfir olur. 18 Şeyh Muhammed Hâmid el-fakî rahîmehullâh ise İmâm İbn Kesîr in bu sözleri üzerine şöyle demiştir: Yes ak gibi hatta ondan daha şerli olan şey ise: Kan, ırz ve mallar hakkında Allâh u Teâlâ nın Kitâbı nda ve Rasûlü nün Sünneti nde hükümler açıkken, kişinin batılıların kanunlarını bu konularda kendisine kanun edinip, onlara muhâkeme olmasıdır. Böyle yapan kimse şüphesiz kâfirdir, mürteddir. Bu ameller üzerinde ısrar ettiği ve Allâh u Teâlâ nın indirdiği hükme dönmediği müddetçe onun Müslüman olarak isimlendirilmesi, İslâm dan olduğu açık olan namaz, oruç, hac ve bunlar gibi amelleri yerine getirmesi kendisine hiçbir fayda sağlamaz. 19 İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh ın bu sözleri iyi fıkhedilmelidir. O, Muhammed-i Şerîat ı terk ederek semâvî yani Allâh ın indirdiği fakat neshettiği bir şerîata muhâkeme olanların kâfir olduğunu söylerken, semâvî olmayan yani beşerîn âciz aklından ortaya koyduğu lânetli kanunlara muhâkeme olmanın diğerinden daha büyük bir küfür olduğunu 18 İbn Kesîr, el-bidâye ve n-nihâye: 13/139. 19 Fethu l-mecîd: 396 (Dipnot: 1). 21

ve bunu yapanın küfründe ümmetin icmâ ettiğini söylemektedir. İmâm İbn Kesîr rahîmehullâh bunu söylerken tarihin en büyük zâlimlerden biri olan Cengiz Han ın koyduğu Yes ak adlı kanunları misâl göstermiştir. Şeyh Muhammed Hâmid el-fakî rahîmehullâh ise bu sözleri güncelleyerek zamanımız açısında değerlendirmiş, zamanımızdaki küfür kanunlarına muhakeme olmanın daha şedid bir küfür olduğunu ifâde etmiştir. Bu sebeble zamane Firavunlarının ve Cengizlerinin eliyle Yes ak ın yerine getirilen Demokrasinin vb. küfür sistemlerinin kanunlarını reddetmek îmânın en temel ilkesidir. Müslümanlar bu küfür sistemlerinin kanunlarını asla benimseyemezler ve asla bu kanunların uygulayıcıları olan kâfirlerden hüküm taleb edemezler. Bunu yapmaları halinde ibâdette Allâh u Teâlâ ya şirk koşmuş olurlar. Bu görmek isteyenler için güneşin aydınlığı kadar açık bir konudur. Ancak bu gerçeği hakkın aydınlığına teslim olup, batılın karanlığına düşman olanlardan başkaları anlayamazlar. Hidâyet Allâh Azze ve Celle dendir. Allâh ım ümmete tevhîd ve vahdet nasib et. Allâhumme âmin. Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh a mahsustur. Salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem in, âlinin ve ashabının üzerine olsun. Abdullâh Saîd el-müderris 1433 h./2013 m. 22

23