Kemalizm den kurtuldum derken...



Benzer belgeler
TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Kur an ın Bazı Hikmetleri

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

Orucun hükmü ve hikmeti nedir? ما حكم الصيام وحكمته. Abdurrahman b. Nâsır es-sa'dî

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Anlamı. Temel Bilgiler 1

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Yazar= Soner DUMAN. Soru:

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

EDİRNE İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 MERKEZ 4. DÖNEM VAAZ (EKİM, KASIM, ARALIK) VE İRŞAT PROGRAMI

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

İmam-ı Muhammed Terkine ruhsat olmayan sünnettir der. Sünnet-i müekkededir.[6]

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

TEPEBAŞI İLÇESİ 2016 YILI RAZAMAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

Birden fazla umre yapmanın hükmü ve iki umre arasındaki süre ne kadar olmalıdır? Muhammed Salih el-muneccid

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

MERSİN İL MÜFTÜLÜĞÜ 2015 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI VAİZİN

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Asr-ı Saadette İçtihat

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

NİLÜFER İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2012 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

AİLE: HAYATA AÇILAN PENCERE

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

2016 YILI RAMAZAN AYI VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

İBRAHİM (a.s) MAKAMINI NAMAZ YERİ EDİNMEK Salı, 02 Şubat :47

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

FIKIH KÖŞESİ YAZILARI Zekât ve Fitre Müslümanlar zekât ve fitrelerini şahıslardan ziyade kuruluşa verebilir mi? Zekât ve Fitre ibadetleri, sosyal

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun da acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

Hilalin bir ülkede görülmesiyle oruca başlamak. Muhammed b. Salih el-useymîn. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

Hulle'nin dayanağı âyet ve hadistir.

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Dua ve Sûre Kitapçığı

Soru: Kimlerin fitre vermesi gerekir? Hangi ürünlerden verilebilir?

Peki, bu bayramın bizlere nasıl hediye edildiğini biliyor musunuz? Dilerseniz bu kıssayı hep birlikte hatırlayalım.

SEÇİM VE GEÇİM Perşembe, 31 Ekim :31

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

Zilhicce Ayının İlk On Günü Çarşamba, 11 Kasım :28

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

3 Her çocuk Müslüman do ar.

2. Haramı ve helali tayin etmek Allah ın hakkıdır. Bir harama helal demek vebal olduğu gibi helale haram demek de vebaldir.

EY İMAN EDENLER! Allah ın emrine uygun yaşayın

BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Wessalatu wesselamu ala Rasuluna Muhammedin we ala alihi we sahbihi ecmain. Allahumme Rabbena ya Rabbena takabbel minna inneke entessemiul alim.

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)

İbadetin Manası ve Çeşitleri

Adeta Rabbimiz Efendimizi taltif ve teskin etmek,şevk ve gayretini arttırmak amacıyla huzuruna almıştır.

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

Üstadımızın mezkûr beyanında, Kur'an ın her ayetinin üç hükmü içine aldığı belirtilmiştir. Bu hükümler şunlardır:

Ck MTP61 AYRINTILAR. 5. Sınıf Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi. Konu Tarama No. 01 Allah İnancı - I. Allah inancı. 03 Allah İnancı - III

SAYILI ADIMLARLA ELDE EDİLEN MİLYONLARCA SEVAPLAR

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

+ Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.(4.

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

dinkulturuahlakbilgisi.com

Transkript:

Sayi 1/Yil 1 ب س م ح نم ال ح نم م. ط ي طح ح نمس طأل ط ي ط ح ا م ا أ م ا ي ا ا ح ن ل اا أ طح ي طح ع YIL 3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435/ EYLÜL 2014 Hediyemiz olsun! Çilekeş Anadolu halkı Dinsiz, Laik Aylık; Islami, Kemalizm den kurtuldum derken... Siyasi ve kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k Ilmi Dergimiz...

إن إ م ك م إ ل ل. Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa 2 Cumhur, başkanını seçti! Editör 3 Fihrist Gündem/Yorum Tefsir Dersleri Maun Suresi -2 Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Maun Suresi -2 Ebu Abdurrahman 5 Beraat Gecesi Tebriği 2 M. Metin Müftüoğlu 6 Suffa Mektebi Temel Meseleler (20) Ibni Abdulhalim 7 Fetva Köşesi Sualler Cevaplar (8) Ebu Ensar 8 İMKÂNLAR ve HAMLELER-(10) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Islam/Ibadet Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah Said Havva 10 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; B. Çobanoğlu 11 Misafir Kalemler 12 Ibni Abdulhalim 13 Müslüman Çocuğun Edebi Anonim 14 Metin Kaplan ın yeniden yargılama talebine ret... İç savaşın bilançosu... Şeriat Polisi'ne tepki... 15 Gençlerle Başbaşa Beyyineler İsra Ve Mi'rac Mûcizesi Kadın-Erkek eşitliği (12) Hanımlar Köşesi Evlilik Ve Aile Sohbetler/Düşünceler Yarının Büyükleri Basından Seçmeler İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 3 Asıl tehdit IŞİD değil... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: info@muhacirun.net Sayfa 2 MUHACIRUN DERGISI Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan (Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham ediyoruz. YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Gündem/Yorum Editör Cumhur, başkanını seçti! Gerçekten Cumhur başkanını seçti mi? Haberlerde yaklaşık 13 Milyon seçmenin seçime katılmadığı bildirildi. Evet, Çıraklık devresi, ustalık devresi, şimdi Profesörlük devresi Tam Profesör. Artık hiç heyacanlanmıyorlar, yapmaları gereken herşeyi yapıyorlar. Mesela yüzleri kızarmadan yalan konuşabiliyorlar, iftira atıyor veya Atasının huzurunda kıyama durabiliyorlar. Eskiden utana/ sıkıla/zorla yaptıklarını şimdilerde güle, oynaya, zevkle yapıyorlar. Neden bu kadar görkemli bir Merasimle Cumhurbaşkanlığını devraldıklarını ben anlayamadım. Zaten Cumhurbaşkanlığı kendilerindeydi. Necdet Sezerden devraldıklarında bukadar görkemli merasim yapmamışlardı. Halk seçmişmiş. Şimdiye kadar halkın direk seçtiği veya endirek seçtiği diye bir olay yoktu. Nasıl isterseler öyle kullanıyorlardı. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şeylermi var parti içinde? Paralel gibi. Mesela;2002 Seçimlerinde kendisi aday bile değildi. Davutoğlunu da halk seçmedi Evet RTE Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanıdır. Yani Demokrat Türklerin Cumhurbaşkanıdır. Mesela; Hristiyanların Cumhurbaşkanı değildir. Ermenilerin Cumhurbaşkanı değildir.muvahhid Müslümanların Cumhurbaşkanı değildir. Aynı Merkelin, Hollandın v.b. Cumhurbaşkanımız olmadığı gibi Islami anlamda/ Anadolunun hakiki sahipleri indinde RTE nin hiç bir konumu yoktur. Anadolu işgal altındadır ve olsa olsa O da işgalci güclerin bir Lideridir. Aynı Atalari olan IT, M.Kemal ve Inönü gibi IT, M.Kemal ve diğer işgalciler insanları korkutarak, aldatarak, kandırarak, zolayarak istila altına almışlardı bunlar ise şirin görünerek, müslüman görünerek, para ve mal vererek, makam vererek, insanların vurdum duymazlığından faydalandılar ve anadoluyu istila altına aldılar. Kendisi söyledi ya; Istiklal Savaşını tekrar başlattıklarını Merhum Halifemiz Cemaleddin Hocaoğlunun dediği gibi, Kudüs fethe muhtaç, Istanbul fethe muhtaç, Mekke/ Medine fethe muhtaç Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. TEFSIR DERSLERI Ebu Abdurrahman ا ر ا ي ت اذ ىي ي ب بى ي ذ بي )1( ف ى ذ ك اذ ى ي ي ل اذ )2( و ل ي ح ض ل ى ط ا ل اذ ي ب )3( ف و ي ل ذ ى ي ل ىب )4( ا ذ ىي م ل ه م م و )5( ا ذ ىي م ي ا )6( و ي ي ن و اذ ي ل و 7( ) 107- MÂÛN SÛRESİ -2 Mushaftaki Sıralamaya Göre 107. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının On Beşinci Grubundaki Beşinci Sûredir. Yedi âyettir. Mekke'de nazil olmuştur. ANLATIM DÜZENİ 1- Bu sûrenin anlatım düzeninden öğrendiğimize göre, dini yalanlamadan, yetimi şiddetle itme, yoksulu doyurmaya teşvik etmeme niteliklerini taşıyan bir huy kaynaklanmaktadır. Yine dini yalanlama, münafıklarda, namaza aldırma, onu kıldığı zaman riyakâr olma, sahip olanların maunu vermemesi görünümündeki bir huya sebep olmaktadır. O halde münafıklar Allah Teâlâ'nın bir başka sûrede kendilerini nitelendirdiği gibidirler: "Elleri de sıkıdır" (et-tevbe, 9/67). 2- el-bakara Sûresi'nin mukaddimesinde Allah Teâlâ takva sahiplerini gayba inanmakla, münafıkları da inandıklarını iddia edip inanmamakla nitelendirdi. Bu sûrede de kâfirleri ve münafıkları dini yalanlamakla tanıttı. el-bakara Sûresi'nin mukaddimesinde takva sahiplerini, infak etmekle; bu sûrede ise, kâfir ve münafıkları infakta bulunmamak ve infaka teşvik etmemek, aksine yetime eziyet edip maundan sakınmakla nitelendirdi. el-bakara Sûresi'nin mukaddimesinde takva sahiplerini namazı dosdoğru Sayfa 4 kılmakla; bu sûrede münafıkları namaza aldırmamakla, kıldıkları zaman da riyakârlık yapmakla tanıttı. Bundan anlıyoruz ki, el-mâûn sûresi, el-bakara Sûresi'nin mukaddimesi tarafından çizilen takva sahipleri, kâfirler ve münafıklık konusunda daha geniş bir açıklama vermiştir. Öyleyse bu sûrenin ekseniyle ilişkisi açıktır ve sûrede ele alınan konular grubundaki konuları tamamlayıcı niteliktedir. Şöyle ki, el-asr Sûresi'nin takva sahiplerinin özelliklerini anlatan âyetlerle el- Hümeze, el-fîl ve Kureyş sûrelerinin kâfirlerden bahseden âyetlerle ilişkisi vardır. el-mâûn sûresi de münafıkları ele alan âyetlerle ilişkilidir. Bunların hepsinin ise takva sahipleri, kâfirler ve münafıklardan söz eden el-bakara Sûresi'nin mukaddimesi ile ilişkisi vardır. Namaza Dikkat Etmeyenler 1- İbn Kesîr'in: Allah Teâlâ'nın: "Ki onlar namazlarına aldırmazlar" âyeti kapsamına girmesi mümkün olan herşeyi söylediğini gördük. Burada onun daha sonra söylediği şeyleri ilave etmek istiyoruz: "Bu niteliklerden birşey taşıyanların bu âyetten payı vardır. Bu niteliklerin tümünü taşıyanların ise bu âyetten hissesi tamdır. Artık onun amel yönünden münafıklığı tamamlanır. Nitekim Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde yer alan bir hadiste Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "İşte şu münafığın namazıdır. İşte şu münafığın namazıdır. İşte şu münafığın namazıdır. Oturur güneşi gözetler. Nihayet güneş şayianın iki boynuzu arasına girince kalkıp, Allah'ı pek az andığı çarçabuk dört rekât namaz kılar." İşte bu kimse Kur'ân'da geçtiği üzere orta namaz olarak nitelendirilen ikindi namazını son vaktine kadar geciktirir. Halbuki bu vakit namaz kılınması mekruh olan vakittir. Sonra namaza kalkıp, kargaların yiyecek gagaladığı gibi namazı gagalar. Namazında huzur ve huşûya dikkat etmez. Bundan dolayı da: "Allah'ı pek az zikreder" Şüphesiz bu din gösteriş ve merasim dini değildir. İhlas ve samimiyetle yapılmadıkça, bu samimiyet vasıtası ile kalpte insanı salih ameller yapmaya sevkeden tesirler meydana getirmedikçe, şu dünyada insanların yaşayışlarını düzeltecek ve yükseltecek bir ahlak biçimini almadıkça bu dinde ibadetlerin ve dinî değerlerin şeklen yapılması yeterli değildir. Yine bu din insanın dilediğini yapıp dilediğini terkedeceği parçalar halinde de değildir. O, ibadetleri, değerleri, ferdî ve toplumsal yükümlülükleri birbirini destekleyen eksiksiz bir programdır. Öyle ki, bunların hepsi insana fayda sağlayan bir gayeye, kalplerin temizleneceği, hayatın düzeleceği, insanların hayırda, iyilik ve gelişmede dayanışma içinde olacağı, Allah'ın kullarına geniş rahmetinin şekilleneceği bir gayeye yöneliktir. İnsan diliyle müslüman olduğunu, bu dini ve onun prensiplerini benimsediğini söyler; namaz kılar, namazın dışındaki diğer görevleri yerine getirir. Fakat bütün bunlara rağmen, bu dine gerçek mânada iman ve tasdik ona, o da, bu dine gerçek mânada iman ve tasdike çok uzaktır. Çünkü gerçek iman ve gerçek tasdikin varlığını ve gerçekleştiğini gösteren pekçok alâmetler vardır. Bu alâmetler bulunmadıkça dil ne söylerse söylesin insan ne kadar ibadet ederse etsin o kimsede iman ve tasdik yoktur. MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

Belki de onu namaza kalkmaya, Allah rızası değil insanlara gösteriş yapmak arzusu sevketmiştir. Nitekim o namazı tamamen de terketmektedir. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Doğrusu münafıklar Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Oysa O onlara aldatmanın ne olduğunu gösterecektir. Onlar namaza tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Allah'ı pek az anarlar." (en-nisâ, 4/142) Burada ise Allah Teâlâ : "Ki onlar gösteriş yaparlar" buyurur." İbn Kesîr der ki: "İbn Cerîr'in Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (s.a.v)'e namazlarına aldırmayan kimseleri sordum. O da: "Onlar namazlarını vaktinden sonraya geciktirenlerdir" buyurdu. Dedim ki: Namazı vaktinden sonra geciktirmek, onu bütünüyle terketmek anlamına gelebileceği gibi, vakti çıktıktan sonra kılmak veya namazı ilk vaktinden sonraya bırakmak anlamlarına da gelebilir. Hafız Ebu Ya'lâ da bunu aynı senetle naklettikten sonra yine anı şeyi Ebu'r-Rabî'den, o Âsım'dan O Mus'ab'dan, Mus'ab da babasından mevkuf olarak şöyle rivayet etmiştir: "Vakti çıkıncaya kadar namaza aldırmayan kimselerdir." Bu senet senetlerin en doğrusudur. Beyhakî bu rivayetin merfû rivayetine zayıf, mevkuf rivayetine sahih demiştir. Hâkim de aynı görüştedir." İbn Kesîr'in rivayet ettiğine göre; Ata b. Dînâr şöyle demiştir: Allah'a عن هم س ن :O hamdolsun ki =Namaz larından yanılırlar" فى هم س ن " buyurmuş =Namazlarında yanılırlar" buyurmamıştır. Buna yorum olarak Nesefî şöyle der: "( ( harfiعن cerri ile mânâ şöyle olur: "Onlar namaza karşı terk ve onu az önemseme hatası yaparlar." Bu münafıkların işidir.( ( harfiفى çeri ile mâna: "Namazda onların başına, şeytanın vesvesesi yahut nefsin telkiniyle hata gelebilir" şeklinde olur. Bundan ise hiçbir müslüman yakasını kurtaramaz. Diğerleri şöyle dursun, Rasûlullah (s.a.v) bile namazında hataya düşüyordu. Bunun gibi ifade inceliklerinde Kur'an'daki icaz göstergelerinden birine şahit oluyoruz.".إ إم ك م إ ل ل ن "Teberânî'nin İbn Abbas (r.a)'dan rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v) buyurmuştur ki: "Gerçekten cehennemde bir vadi vardır. Cehennem günde dörtyüz kere bu vadiden Allah'a sığınır. Bu vadi Muhammed ümmetinden riyakârlar için hazırlanmıştır. Gösteriş için Allah'ın kitabını ezberleyen, Allah için sadaka vermeyen, riyakâr olarak Beytullah'ı hacceden ve Allah yoluna çıkan kimseler için hazırlanmıştır." Ahmed b. Hanbel'in Ma'mer b. Mürra'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Biz Ebû Ubeyde'nin yanında oturuyorduk. Riyadan söz açtılar. Ebû Zeyd lâkaplı bir adam dedi ki: Abdullah b. Amr'ı şöyle söylerken işittim: Rasûlullah (s.a.v): "Kim insanlara amelini yayarsa Allah da onu yaratıklarının işitenlerine duyurur ve onu horlar ve küçültür" buyurmuştur." Maun Nedir? 3- "Ve maunu da sakınırlar" âyeti ile gili olarak İbn Kesîr şöyle der: "İbn Ebî Hâtim'in Abdullah'tan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Maun; tencere, kazan, terazi ve kova gibi iğreti verilen şeylerdir. İbn Ebî Necîh'in Mücâhid kanalıyla İbn Abbas'tan naklettiğine göre o: "Ve maunu da sakınırlar" âyetindeki maun kelimesi, ev eşyası anlamına gelir demiştir. Mücâhid, İbrahim en-nehaî, Saîd b. Cübeyr ve bir çokları bu kelimenin iğreti verilen eşya olduğunu söylemişlerdir. İbn Ebî Süleym ve Mücâhid, İbn Abbas'ın bu âyet hakkında: Henüz bu âyetin ifade ettiği insanlar gelmedi, dediğini rivayet etmişlerdir. Avfî ise İbn Abbas'ın bu âyet hakkında: Bu konuda insanlar ihtilâf ettiler. Kimisi bu âyeti: "Zekâtı sakınırlar"; kimisi: "İtaati sakınırlar" kimisi de "iğreti verilen şeyleri sakınırlar" diye anlamıştır. Bunu İbn Cerîr de rivayet eder. Haris kanalıyla Hz. Ali'nin şöyle dediğini rivayet edilir: Maun; balta, tencere ve kova gibi şeyleri insanlara vermemektir. İkrime de der ki: Mâûn'un en üstü, malın zekâtı; en altı da kalbur, elek, kova ve iğne gibi şeylerdir. Bunu İbn Ebî Hatim de rivayet etmiştir. İbadetlerde Gösteriş Yapmak 2- "Ki onlar gösteriş yaparlar" âyeti ile ilgili olarak Nesefî şöyle der: "İnsan farzları açığa vurmakla riyakâr olmaz. Çünkü farzları açığa vurmak onlara ait haklardan biridir. Zira Rasûlullah (s.a.v): "Allah'ın farzları gizlenmez" buyurur. Nafile ibadetleri gizlemek daha uygundur. Ama kendisine uyulması niyetiyle nafileleri açığa vurursa güzel olur." Bu âyetle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: İkrime'nin bu söyledikleri güzeldir. Çünkü o bütün görüşleri kapsamaktadır. Bunların hepsi sonuçta tek bir şeye dayanır. O da başkasına malın kendisi veya menfatiyle yardımı terketmektir. Bu sebeple Muhammed b. Kâ'b bu âyetteki mauna, iyilik anlamı vermiştir. Nitekim bir hadis-i şerifte: "Her iyilik sadakadır" buyurulur. İbn Ebî Hatim, Zührî'nin; adı geçen âyetle ilgili olarak: Maun, Kureyş'in ifadesiyle maldır; der." Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z Gençlerle Başbaşa Medrese-i Yusufiye den; Beraat Gecesi Tebriği 2 Ümmetimin fena (yok) olması kılıçla dır (Haşiyet ül Keşşaf, cild.2/24) İbn-i Mace nin Sünen inde de İbn-i Ömer den şöyle dediği nakledilmektedir: Resulullah (s.a.v.) sabah ve akşam olduğunda mutlaka şu duaları yapardı: Allah ım, dünyada da, ahirette de senden afiyet isterim. Allah ım dinimde, dünyamda, aile halkımda ve malımda senden af ve afiyet dilerim. Allah ım, kusurlarımı ört, korkularımı güvenliğe dönüştür. Önümden arkamdan, sağımdan solumdan, üstümden beni koru. Altımdan da auikasta uğrmaktan sana sığınırım. (Hadisin ravilerinden birisi olan) Veki dedi ki: Bununla yerin dibine geçirilmeyi kastetmektedir. (İbn-i Mace, Dua 14; Ebu Davud, edeb 101; Müsned, II, 25) A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Emîr ul Mu minîn Zülcelal dan dua ve niyaz ederiz! Not: 2. Bir de Soma felaketi, büyük bir felaket. Rabb imiz bir daha böyle felaketleri insanoğluna yaşatmasın. Amin! Bu felaketlerle ilgili meseleyi ileride hem meddi hem de manevi (dini) yönünden analizini, bir insan, bir müslüman ve aynı zamanda Peygamber varisi olup, Allah ve Ümmet önünde mes ul olan bizler de yapmaya çalışacağız bi iznillah. Takdir, Tedbir, Tevekkül, Teknik ve Muhkem! Bunların üzerinde bir daha durup insanımızın, müslümanımızın gözleri önüne sereceğiz. Bosna da ve diğer ülkelerde ki, sel felaketleri gibi, malesef dünyanın iklimi alt-üst oldu. Tüm ümmetin başı sağ olsun. Geri de kalan ailelerine sabr-ı cemil diler, yaralılara da acilen şifalar için Rabb imizden dua ve niyza ederim. Bu tür afet ve felaketler de ölenler, hükmen şehid dir. Şehid-i Hükmi denir. Cenab-ı Hakk cümlemize şuur, basiret ve feraset ihsan buyursun da, hakkı hak bilip, hakka tabi olan, batılı batıl bilip batıldan ictinab eden kullarından eylesin! (Amin) O halde bizler de bu duayı sabah-akşam tekrar etmeliyiz. İslam alemindeki günün manzarası malesef işte budur. (Taha, 124; Secde, 21; En am, 129 ve Rum, 41 ayet- Bu vesile ile tüm müslümanların mübarek Beraat i kerimelerin tefsirine bakıla. Cemaleddin Hocaoğlu, gecelerini ve yaklaşmakta olan Ramazan-ı şerif ayköln-almanya, Ulu Cami kürsüsü, Tefsir Sohbetleri) larını tebrik ve teberrük ederim. İnşaallah, bu mübarek gece de, gerçek Beraat ını alan kullarından olunot: 1. (Tarih 24 Mayıs 2014 Cumartesi) bu yazıyı ruz. Rabb iyi Zülcelal Hazretleri nden dua ve niyazımız kaleme aldığım saatte, (12:25) de merkezi odur ki, bu feyizli, bereketli gecenin ve ayların bizle Gökçeada olmak üzere 6,5 ölçekli bir zelzele re, Kur an hakikatlarını hatadan uzak olarak ve an(deprem oldu. Acizane bizde Edirne F Tipi Cezaevinde hissettik. 40 saniye sürdü. Ege denizi ve Mar- laşılır bir şekilde beyan etme yolunda hüsn-ü tabirler, şu yazıyı okuyan cemaat-ı müslimine de, hüsn-ü mara bölgesinde de hissedildi. (Kur an da, Zilzal kabuller ihsan eylemesidir. İhsan eylesin. Amin. suresi, yerin sarsılacağını bildirdiği için bu adı almıştır.) Tebliğ ve dua bizden, tevfik ve kabul Rabb imizden. Bir an meselesi. Yukarıdaki ayet-i kerimenin tefsimuhammed Metin b. Cemaleddin (Kaplan) rinde geçtiği gibi; Felaketler, musibetler, üstümüzdende gelir, altımızdan da. Lokman suresinin 34. ayet-i kerimesi fehvasınca, İnsanoğlu aciz, nerede öleceğini bilemez. Ya ne yapacağız? Tedbirimizi alıp, Allah a firar edeceğiz! O büyük kapıya sığınacağız, sağlam iman, sarsılmaz tevekkülle. Hepimize geçmiş olsun. Medrese-i Yusufiye Edirne-Türkiye Bir daha bu gibi felaketlerin olmamasını Rabb iyi 4 Şaban 1435 / 2 Haziran 2014 Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

.إ إم ك م إ ل ل ن Suffa Mektebi Temel Meseleler-20 ŞER'Î DELİLLER 1- Nass, 2- İcmâ, 3- Sebr ve Taksim DÖRDÜNCÜ DELİL; KIYAS (6) İlleti Bulma Yolları Müctehidi illete ulaştıran yollar nelerdir. En önemlileri şunlardır.; 4- Münâsebe Bu, hüküm ile vasıf (illet) arasında uygunluk bulunmasıdır, tâ ki o vasfın olduğu yerde hüküm de bulunarak ya şer'î bir Maslahat elde edilsin veya bir Mefsedet def edilsin. Meselâ sarhoş edici olma vasfı. Bu, şarabın haram kılınması hükmüne uygun bir vasıftır. Halbuki akıcı olması veya filan renkte olması, tadının şöyle olması gibi vasıflar münasip olmayıp sadece sarhoş edici olma vasfı haram kılınmasına uygun bir vasıftır. "Küçük yaşta olma" babanın küçük kızını nikahlama konusunda velayet hakkı sabit olması için münâsib bir vasıftır. Çünkü bu yaş onun kendi masla hatını idrakten aciz olduğu bir yaştır. Velayetin sübutunda âciz kişiye gelecek zararı defetme gayesi vardır. Zararın defi de şâri'in hedeflediği bir maslahattır. Müctehid ancak vasfın illet olduğuna dair nass veya icmâ bulunmadığı takdirde bu yola başvurur. Münasib Vasfın Çeşitleri Münâsebet, din ona itibar etmedikçe veya münâsip olduğuna dair delil bulunmadıkça ta'lil için bizatihi bir şey ifade etmez. Münasib vasıf, dinin onun münasip olup olmadığına delâlet etmesi açısından dört çeşittir: 1- Müessir münasib: Bu, dinin bir nass veya icmâ ile ona itibar ettiğini gösterdiği münasib vasıftır. İttifakla bu vasıfla ta'lil yapılması sahihtir. Meselâ "Sana kadınların hayız halini sorarlar. De ki: o bir ezadır. Hayız halinde kadınlardan uzak durun" (Bakara, 222) de "hayız", "Katil varis olmaz" hadisi şerifindeki "katil", "Evlilik çağına gelinceye kadar yetimleri deneyin, eğer onlarda bir olgunlaşma görürseniz hemen mallarını kendi lerine verin." (Nisa, 63) de mâlî velayetin sübutu için illet kabul edilen "küçüklük"... bütün bu vasıflar münasiptir, çünkü din bu vasıflara bu hükümlerde itibar etmiştir. İşte bu münasib vasfın en yüksek derecesidir. 2- Mülayim münasib veya muteber münasib: Bu, şâri'in üzerine herhangi bir hüküm bina ettiği, ancak bu vasfın bizzat o hükme illet olduğuna dair her hangi bir nas veya icmânın bulunmadığı, lâkin o hükmün cinsine illet olduğu sabit olan veya o vasfın cinsinin muayyen bir hükme veya o hükmün cinsine illet olmasına şâri'in itibar ettiği sabit olan vasıftır. Şâri'in, müctehidin illetini araştırdığı hükmün cinsinden bir hükmün illeti olarak itibar ettiği muteber mülayim vasfa misal: Küçük yaştaki kızı evlendirme velayetinin baba hakkında sabit olmasının illeti "küçüklüktür". Müctehid, küçüğün malı üzerindeki velayeti babında Şâri'in "küçüklük vasfına" itibar etti ğini tesbit eder. Mâlî velayet ile nikah velayetinden her biri kişi üzerindeki velayet hallerinden biridir. İkisi de velayet cinsindendir. Sâri' Taâla küçüğün malı üzerindeki velayet konusunda "küçüklük" vasfını illet itibar edince sanki velayetin her çeşidinde ona illet olarak itibar etmiş demek olur. Nikah velayeti de velayet çeşitlerinden biridir. O halde bu bizzat vasfın aynına itibardır. Müctehidin illetini araştırdığı hükmün cinsine illet olan vasfın cinsine itibar edilişine misal, hayzın, hayız günlerinde namazı iskat etmişidir. Müctehid bu iskatın illetini araştırır ve hayızlı o günlerde geçen çok sayıda namazı kaza etmekle mükellef tutulsa bunun meşakkat olacağından hayzın bu İskata münasip vasıf olduğunu tesbit eder, sonra hayzı bu meşakkatin yerine koyar. Çünkü hayız zahir ve münzabit bir vasıftır. Sonra fer'î hükümlerde bu görüşünü teyid edecek bir meselenin olup olmadığını araştırır, bakar ki, Şâri', meşakkate sebep olduğu için sefer halini namazların kısaltılmasına illet saymıştır. Sanki Şâri' böylece meşakkat ve sıkıntı getirmesi muhtemel olan her vasfa kolaylaştırma ve hafifletme yapılmak istenen her hükümde illet olarak itibar etmiştir. 3- Mürsel münasib: Bu, Şâri'in ne itibar ne de ilga ettiği bilinmeyen münsib vasıftır. Bu vasıf münasibtir yani bir maslahat getirir, lakin mürseldir yani ne itibar ne de ilgasına dair delil yoktur. "İstıslah" veya "masalih-i mürsele"den de bu kasdedilir. Kur'an-ı Kerîm'in tedvini ve benzeri amellerde dayandıkları masalih işte bu kabildendir. Bu ihtilaflıdır; çünkü Hanefî ve Şafiîlere göre bu vasıfta ta'lil caiz olmaz ve hüküm bina edilmez. Çünkü sâri'in buna itibar ettiğine dair delil yoktur. Allah (c.c.) "Hakkında bilgin olmayan şeyin peşine düşme" (İsra: 17/36) buyur maktadır. Zann-ı galibe göre de bu vasıf bu hükme illet olabilir. Zan ile amel etmek vacib olur. 4- Mülga münasib: Bu, müctehidin nazarında maslahat celbedecek derecede olup lâkin fer'î hükümlerde şâri'in onu ilga ettiğine ve itibar etmediğine dair delil bulunan vasıftır. Bununla ta'lil sahih olmayacağında âlimlerin ittifakı vardı. Meselâ, ölenin oğlu ve kızı evlad olma vasfında müşterektirler, bu mirasta eşit olmaları için münasip bir vasıf sayılır. Ramazanda oruç bozan zengin kişiyi, keffaret olarak köle azad etmeğe değil de iki ay peşpeşe oruç tutmaya mecbur etmek, keffaretin gayesi olan caydırıcılığın gerçekleşmesi bakımından münasip bir vasıftır. Çünkü köle azad etme fakir doyurma ona göre kolaydır. Ancak sâri' mükellefler arasında zenginliği sebebiyle rahatça köle azad edebileceği için zarar görmeyecek olanı ayırt etmeden, keffareti önce köle azadı, sonra iki ay peşpeşe oruç tutma, sonra altmış fakiri doyurma, şeklinde tertip ederek farz kılmak suretiyle bu vasfı ilga etmiştir. 5- Tenkîhu'l-Menat Tenkîhu'l-Menat, nass veya icmâ ile sabit olan bir hükmün illet olabilecek vasıflarının içinden, hükme tesiri olmayanlarını ayıklamak suretiyle nassın mecmuunun işaret ettiği illeti tayin etmek için yapılan ictihaddır. Meselâ ramazanda bilerek hanımıyle temasta buluna bedevi hadisindeki oruç bozma keffaretinin ta'lili bu kabildendir. Bu hadis, imâ yolu ile bu bedevinin üzerine keffaretin farz olmasının illetinin "temas" olduğunu göstermektedir. Temasta bulunanın bir bedevi olması, bu hanımın onun eşi olması gibi başka vasıfların ise müctehid tarafından hükme tesiri olmadığı tesbit edilmiştir. Çünkü hükümler konulurken eğer hususî olduğuna dair bir delil yoksa fertler arasında fark gözetilmez. Hanımı ile temasta bulunana keffaret farz olursa yabancı ile bulunana evleviyetle (daha öncelikli ve gerekli olarak) farz olur. Çünkü yabancı gece olsun gündüz olsun mutlak haramdır. Halbuki hanımı ramazanda gündüz haram ise de gece helaldir. Bu sebeple bedevî olma, kadının onun eşi olması vasıflan mülgadır, keffaretin farz olmasında bunlann tesiri yoktur. Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Fetva Köşesi Ebu Ensar Sualler Cevaplar (8) Sual: Anne ve babalarına asi olanların affı ve fasıkların affı ne derece kabul görür? Cevap: Cenab-ı Allah dilerse anaya, babaya asi olan ve olanlara her türlü fenalığı yapan bir evladı, Ehl-i Sünnet akidesince tevbeli ve tevbesiz affeder. ış meşiyet-i ilâhiyeye bağlıdır. Fakat böyle bir adamın affa mazhar olabilmesi için, Hz. Hamza yı öldüren Vahşi gibi o büyük suçunu bastıracak bir çok dinî mesaisi, önemli hizmetleri, taat ve ibadetleri bulunmak ister ki İyilikler kötülükleri giderir! mealinde olan Hud Sure-i şerife sindeki ilâhi kanun ve vaiz tahakkuk edebilsin, yoksa mecanen tevbesiz affetmek çok uzaktır. Fasıkların affı meselesine gelince:ömrünün sonuna kadar şarap içen, kumar onyayan ve her türlü menhiyatı yapan bir adamın günahlarının affedilmesi ilâhi meşiyete aittir, fakat Sahih-i Müslim, İbn-i Mâce ve Cami üs-sağir de sabit Her kul öldüğü hal üzere haşir ve neşir olunur! mealindeki hadis-i şerif e bakılırsa, her tarafını katmerli pas katları kaplamış, fakat içinde az çok öz cevheri bulunmuş demir gibi iman üzere ölmüş olan böyle bir adamın bir çok ayet ve hadisler gereğince cehennem ateşinden kurtulamıyacağı tabiîdir. Sual: Amel-i kesir ne demektir ve amel-i kesir namazı bozar mı? Cevap: Amel-i kesir namazı bozar, amel-i kalil bozmaz. şöyle ki, namaza ve namazı ıslaha ait olmayan ve amel-i kesir sayılan her hareket namazı ifsad eder. Amel-i kesir odur ki, onun failini hariçten gören, onun namazda olmadığından şekketmez. Mukabili amel-i kalil dir ki, sahibini gören, onun namazda olup olmadığından şekkeder. Mesela: Bir namaz kılan, yerden bir taş alarak kuşa ve emsaline atacak olsa namazı bozulur. Çünkü bu hareketi bir amel-i kesir dir. Fakat yanında bulunan bir taşı bir eliyle atacak olsa bozulmaz, zira bu bir amel-i kalil dir. Şu kadar var ki, namaz içinde başka bir şey ile uğraşmış olacağından dolayı isalette bulunmuş olur. Sual: Bal tefsiri ve onun yazılıp bastırılmasında, taşınmasında veya hediye edilmesinde vaad edilen (200) peygamber sevabı ve diğer sevaplar doğru mudur? Cevap: Hayır, böyle bir şey, sağlam kitaplara (sağlam kaynaklara) dayanmamaktadır. Vaad edilen sevaplar da doğru değildir. Dinimizin prensipleriyle bağdaşmaz. Bu gibi şeylere inanmak doğru değildir. Yazmak, dağıtmak veya taşımakta da bir fayda yoktur. Hatta sakıncalıdır! Sual: Allah a, Peygamber e veya Kitab a küfreden kişi mürted olup katli vacib olur mu? Cevab: Allah a, Peygamber e veya Kur an a küfreden bir müslüman mürted olur ve katli vacib olur. Ancak şer î mahkeme neticesinde tevbekâr da olmazsa o öldürülür. Şayet şer î mahkeme yoksa, müslümanlar ona karşı boykot ilan edeler; onunla kimse konuşmaz, alış-veriş yapmaz ve kız alıp vermezler, tevbesi zahir oluncaya kadar. Sual: Adak kurbanından adayan kimse yiyebilir mi? Cevap: Adak (Nezir) kurbanının etini, nezreden yiyemiyeceği gibi, zevcesi ile usul ve füruu da -yani babası, annesi, dedeleri, evlâdı, torunları da- yiyemezler. Bunu fakirlere tasadduk etmek lazımdır. Şayet yiyecek olursa yediklerinin kıymetini tasadduk etmeleri icab eder. Sual: Bir müslüman kız, okula devam etmek için başını açabilir mi? Cevab: Devam edemez! Çünkü okula devam etmesi olsa olsa farz-ı kifayedir. (Günümüzde olmaz ya! Çünkü devam eden çok!..) Başını açması ise haramdır. Haramı işleme tehlikesi karşısında artık her şey durur. Bazı haller müstesna. Fakat bu mesele müstesnalara girmez. Sual: Bir müslüman, müslüman olmayan bir kişiden ve müslüman olmayan bir devletten ilim tahsili yapabilir mi veya meslek öğrenebilir mi? Cevab: Şahsından ve İslam dan taviz vermemek kaydıyla öğrenebilir, caizdir. Sual: Bir müslüman vakit namazlarının peşinden o vaktin kazaya kalmış namazını kılabilir mi? Cevap: 24 saat içerisinde üç vakit vardır ki, ne kaza, ne de nafile namazı kılınmaz. Bü üç vakit; güneşin doğumundan 40-50 dakika geçinceye kadar, güneşin batmasına 40-50 dakika kalıncaya kadar ve öğle vaktine üç-beş dakika kala olan vakitlerdir. Bu üç vaktin dışında, ister vakitler arasında olsun, kaza kılmak caizdir. Sual: Bir kimse yeğenine fitresini verebilir mi? Cevap: Evet; yeğenine de, kardeşine de fitresini de, zekâtını da verebilir. Yeter ki, bunlar fitre ve zekât alabilecek derecede fakir olsunlar. Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

.إ إم ك م إ ل ل ن Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu İMKÂNLAR ve HAMLELER-(10) b) Adalete harfiyyen riayet: Buradaki adaletle yukarıda emirin şartları arasında geçen adalet birbirine bağlı ise de mâna ve masadakleri bakımından birbirinden farklıdır. Oradaki adalet demek, emir olacak zatın kendi yaşantısı ile ilgilidir; dininde ve siretinde dosdoğru olması, dinî hayatı bütünüyle yaşaması, büyük günahlardan tamamen kaçınması, küçük günahlara musir olmaması, şahsiyetinin küçüklüğüne ve düşüklüğüne delalet eden adi hallerden uzak bulunması demektir. Buradaki adalete gelince: Buradaki adalet dışa dönük bir adalettir. Yani emir; icraatında, muamelatında ve münasebetlerinde, hüküm ve kararlarında adalet ölçülerine uyması demektir. Birine karşı başka, bir başkasına karşı daha başka olmayacaktır. Kim olursa olsun; hakkı ne ise onu verecek, görevi ne ise onu da isteyecektir. Yani kendi arzusuna, kendi kafasına göre değil de İslam ın adalet ölçüleri ne ise ona göre icraatını yapacaktır. Yapmazsa ne olur? Haksızlık etmiş olur, zulmetmiş olur, günahkâr olmuş olur. Hesabını ne dünyada ne de ahirette veremez. Bu husustaki ayet ve hadislerden birkaçı:,,...ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman, adaletle hüküm vermenizi emreder. Hakikaten Allah bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphe yok ki Allah, hükümlerinizi hakkıyla işitici ve işlerinizi hakkıyla görücüdür. (Nisa, 58),,Ey mü minler! Allah için hakkı ayakta tutan hakimler ve adaletle şahitlik eden kimseler olun! Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletsizliğe götürmesin. Adalet yapın ki, o takvaya en çok yakın olandır. Allah tan korkun! Çünkü, Allah yaptıklarınızdan haberdârdır. (Maide, 8),,Adalet edenler, Allah katında nurdan minberler üzerinde olacaklardır. 0 nurdan yükseklikler, haddi zatında huzuru yüksek olan Aziz ve Celil Rahman ın yüksekliğindendir. Bu adaletli insanlar öyle kimselerdir ki, onlar, kendi ahalileri ve kendi emirleri altında bulunanlar hakkında verdikleri hükümlerde daima adalet ederler. (Müslim),,Ey Allah ım! Her kim ümmetimin işinden bir şeyi üzerine alır da onlara meşakkat verirse, sen de ona meşakkat ver. Her kim de ümmetimin işlerinden bir işi üzerine alıp onlara lütuf ve merhametle muamele ederse sen de ona lütuf ve merhametle muamele et. (Müslim),,Her biriniz çobansınız. Ve her çoban güttüğünden sorulacaktır. Emir de üzerinde bulunduğu insanların çobanidır. 0 da güttüğünden sorulacaktır. (Müslim) c) Faal ve aksiyoner olacak: Emir olan zat; adaletle emretmenin, görev vermenin yanında kendisi de faal olacak, aksiyoner olup üzerine düşeni hakkıyla yapacaktır, yorulma ve yılma bilmeyecektir. Açık vermeyecek,,,insanlara hayır tavsiye ederken kendinizi unutur musunuz? mealindeki ayet-i kerime nin sitem ve ayıplamasına muhatap olmayacaktır. Her hususta tebaasına örnek olup Peygamber (s.a.v.) gibi çalışacaktır. Kendisinin yapması gereken bir hizmeti yapmadığı halde başkalarına,,yapın! demesi, en azından kendisine karşı tereddütler ve şüpheler uyandırır, dolayısıyla tebaası üzerinde itibar ve itimadı sarsılır. d) Ahlak-ı Hamide ye sahip olacak: Emir olan zat; İslam ahlakına uyacak, Peygamber in ahlakıyla ahlaklanacaktır. Bir kere mütevazi olacak, kibirlenme nedir, bilmeyecektir. Cömert olacaktır; cemiyete yardım hususunda herkesten önde gidecektir. Cesaret sahibi olacak, yapılması gereken hizmetlere, istişareden sonra,,...ve etrafınla müşavere et; kesin karara vardıktan sonra da Allah a tevekkül et!.. mealindeki ilahî fermana uyarak ve Allah a tevekkül ederek tam bir cesaret ve metanetle o hizmetlere girecektir, fırsat ve imkanları asla kaçırmayacaktır. Ketum olacaktır!,,sırrını saklayan işlerine hakim olur şeklindeki Peygamber tavsiyesine uyacak, olur olmaz şeyleri olur olmaz yerlerde konuşmayacak, her yerde ve her sözünde ölçülü olacaktır. Çünkü,,,büyük başın büyük ağrısı olur derler; bir emirin, bir reisin her attığı adım, her söylediği söz, her verdiği beyanat mana ifade eder, anlam taşır. Binaenaleyh; adımlarını ihtiyatlı atacak, sözlerini kelimesi kelimesine ölçüp biçip öyle konuşacaktır ve kıl-ü kale sebep olmayacaktır. Yapıcı ve birleştirici olacak, bölücü ve kırıcı söz, fiil ve davranışlardan son derece sakınacaktır.,,ben farzları yerine getirmekle emronulduğum gibi, insanlara mudara ile (yani müsamaha, kolay ve yumuşak güler yüzlü idare ile) de emrolundum! mealindeki hadis-i şerif ile,,insanlara karşı mudara ile davranmak sadakadır mealindeki hadis-i şerif i kendisine rehber edinip sert idareden ziyade yumuşak ve tatlı bir idare şekli takip edecektir... Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Islam/Ibadet Said Havva Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah ŞAHADET KELIMESININ IÇERIĞI, SONUÇLARI Yüce Allah -C.C.- şöyle buyuruyor: Allah'ın nasıl bir benzetme yaptığını görmedin mi? Hoş bir söz olan şahadet kelimesi, yere sağlam bir biçimde kök salmış, dalları göğe yayılan ve Rabbinin izni ile her mevsimde meyve veren bir ağaç gibidir. (Ibrahim,24-25)) "La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah" cümlesindeki ürünlerin meyveleri çoktur, sayılamaz. Bundan dolayı gerek bu cümleciklein taşıdıkları anlamlar ve gerekse onlardan kaynaklanan içerik sonuçlar nerede ise ihata edilecek kadar geniştir. Biz burada bu cümleciklerin anlamı ile içerdiği ilkeleri öğrendiğimize göre şimdi de bu cümleciklerin diğer bazı içerikleri ile sonuçlarının bir kısmını öğrenmeliyiz. Şüphe yok ki, Islam, Islam topiumu ve bu toplumda iyi olan ne varsa hepsi bu ana kaynaktan fışkırmaktadır. Bundan dolayı bu cümlelerin içerik ve sonuçlarını tümüyle ele alabileceğimizi düşünemeyiz bile. Böyle olunca seçme yapmayı kararlaştırdık. Seçme yaparken de çoğunlukla gözden kaçırılan içerik ve sonuçlar üzerinde durmayı daha yararlı saydık. Şehid Seyyid Kutub (Rh.a.) Yoldaki Işaretler adlı eserinde bildiğimiz tatlı uslubu ile bu noktaları ele alıp inceledik. Biz onun bu konudaki bazı yazılarının bir kısmını olduğu gibi okuyucularımıza aktarmak istedik. Rahhmetli şehid okuyacağımız bu yazılarında şehadet kelimesinin içerdikleri meseleleri ile sonuçlarının başlıcalarını söz konusu etti. Bu satırlarda cevabını bulacağımız önemli sorular şunlardır. Şehadet kelimesi, bir pratik hayat metodu mudur? nasıl? Bu kelime nasıl inananlarını evrenin yasaları ile uyumlu hale getiriyor, bütünleştiriyor? Bu kelimelerden nasıl örnek bir uygarlık ve yüksek bir düzeyli bir kültür kaynaklanabiliyor? Yine bu kelime nasıl insanlarına hakkı, gerçeği tutup yüceltme heyecanı aşılıyor. Günümüz müslümanlarının Tevhid davasını köklü bir biçimde benliğine sindirebilmesi için bu soruların cevaplarını iyi kavraması gerekir. Şimdi sözü Seyyid Kutuba bırakıyoruz. Hayat Metodu Olarak La Ilahe Illellah Tek Allah'a kul olmak. «La Ilahe Illellah» şahadet cümlesi tarafından temsil edilen İslâm inancının ilk rüknünün yarısıdır. Bu kulluğun keyfiyetini Peygamberimize (SAV) dayandırmak da «Muhammedün Resulullah» cümlesinde ifade edilen diğer yarısıdır. Her iki yarısı ile bu ilke Mü'minin kalbinde temsil edilir. Çünkü gerek bu ikisinden sonra gelen, iman ilkeleri ve gerekse Islami rükünler bu iki esasın gerekleridir. Çünkü Allah'ın meleklerine, kitaplarına ve Peygamberlerine inanmak, Ahiret günü ile hayır da olsun şer de olsun kadere inanmak, bunun yanında namaz, zekât, oruç ve hacc, hadler, hafif cezalar, helâl, haram, sosyal işlemler, islâm hukuk sistemi ile Islami görüş sistemi, bunların tümü tek Allah'a kul olma ilkesine dayanır, ayrıca bütün bunların kaynağı, Peygamber'imiz (SAV) Rabb'inden alarak bize bildirdikleridir. Müslüman toplum, bu ilke île gerektirdiklerini temsil eden toplumdur. Çünkü bu ilke ile onun gerektirdiklerini içine sindirmeksizin, hiç bir toplum Müslüman olamaz. Bu yüzden «La Ilahe Illellah Muhammedün Resulullah» şehadet cümlesi tüm yönleri ile Müslüman ümmetinin hayatının dayanağı olan metodun temel ilkesidir. Bu ilke olmadan bu hayat da olmaz. Aynca bu ilkeden başkası üzerine dayandığı zaman, yahut bununla birlikte başka bir ilkeye de dayandığı vakit veya bunun dışında bir kaç ilkeye dayandığı zaman, ortaya çıkan hayat tarzı artık İslâmi hayat tarzı değildir. Yüce Allah şöyle buyurur :Hüküm yalnız Allah'ındır. O size sırf, kendisine kulluk etmenizi emretti. İşte dosdoğru din budur. (Yusuf,40) Yine Yüce Allah şöyle buyurur:kim Peygamber'e itaat ederse aslında Allah'a itaat etmiştir.(nisa,80) Bu kesin,kısa ve kayıtsız şartsız ifade gerek bu dinin özü ile ilgili temel meseleler hakkında ve gerekse pratik hareketleri hakkında şu öz ve ayırıcı sözleri belirlemekte bize yararlı olur. Önce, şehadet cümlesi, Müslüman toplumum özelliğini belirtmekte bize yararlı olur. Ikinci olarak bu cümle, Müslüman toplumun meydana gelme metodunu belirtmekte bize yarar sağlar. Üçüncü olarak, bu cümle, Müslüman toplumun cahiliyye toplumuna karşı koyma metodu»nu belirtmekte bize yararlı olur. Dördüncü olarak, bu cümle, beşerî pratiğe karşı koymadaki Islamın metodunu belirtmede bize yararlıdır. Bunlar, eskiden olduğu gibi şimdi de İslâmî hareketin metodu bakımından alabildiğine önemli temel meselelerdir. Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

.إ إم ك م إ ل ل ن Siyer/Davet B.Çobanoğlu İsra Ve Mi'rac Mûcizesi Isrâ kelimesiyle, Yüce Allah'ın peygamberine Mekke'deki Mescid-i Haram'dan, Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya kadar lütfettiği yolculuk kastedilir. Mi'râc kelimesi ise, bu yolculuğun ardından, Resûlullah'ı yüksek gök tabakalarına çıkarmak, sonra insan, cin, melek ve diğer mahlûkatın bilgilerinin tükendiği sınıra ulaştırmak anlamında kullanılmaktadır. Bunların tümü bir gece içinde olmuştur. Bu mucizenin tarihin tesbitinde; Bi'setin onuncu yılında mı, yoksa bundan sonra mı oldu diye ihtilâf edilmiştir. İbn Sa'd'ın rivayetine göre Mi'rac hâdisesi hicretten on-sekiz ay önce olmuştur. Müslümanların büyük çoğunluğu bu yolculuğun, ruh ve beden birliğinde olduğu kanaati üzerindedirler. Bunun için Mi'rac, Allah'ın kendi Resûlü'ne ikram buyurduğu, hayret verici mucizelerinden biridir. Mi'rac kıssasına gelince, onu Buharı ve Müslim uzun bir şekilde rivayet etmiştir. Özet olarak şöyledir: Mi'rac gecesinde, Resûlullah'a bir burak getirildi. Burak, eşekten büyük, katırdan küçük, adımını gözünün erişebildiği yerin ilerisine koyan bir binek hayvanıdır... Yine o gecede Resülullah (s.a. v.) Mescid-i Aksâ'ya girdi. Orada iki rek'at namaz kıldı. Sonra Ceb-rail a.s.) ona, süt dolu bir kâse ile yine şerbet dolu bir başka kâse getirdi. Resülullah süt dolu kâseyi içti. Bunun üzerine Cebrail Aleyhisselâm: «Fıtratı seçtin» dedi. Yine o gecede birinci, ikinci, üçüncü... kat göğe çıkarıldı. Bu şekilde ta, Sidretü'l-Müntehâ'ya götürüldü. İşte o zaman Yüce Allah ona vahyedeceğini vahyetti. Beş vakit namaz o gecede farz kılındı. Aslında namaz, gece ve gündüzde elli vakit idi. Ertesi gün sabah olunca ve Resülullah (s.a.v.) gördüğü şeyleri halka anlatınca müşrikler bu taze haberi birbirlerine anlatmak ve onunla alay etmek için öbek öbek toplanmaya başladılar. Bir kısım müşrikler, «Mademki oraya gittin ve içinde namaz kıldın» diyerek, Mescid-i Aksâ'yı kendilerine tasvir etmesini istediler. Resülullah Mescid-i Aksâ'yı ziyaret ettiği vakit; bakışlarıyla etrafı süzmeyi, duvarlarının sayısını ve şeklinde aklında tutmayı düşünmemişti. Bunun üzerine Yüce Allah Mescid-i Aksâ'nm şeklini gözünün önüne getirdi de onların sordukları gibi tafsilâtlıca onun özelliklerini teker teker sa-yıverdi. Buhâri ve Müslim, Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu naklediyor: «Kureyş beni yalanlayınca, Hicir'da ayağa kalktım. Yüce Allah benimle Beyt-i Makdis arasındaki uzaklığı giderdi. Ben de ona bakarak bütün özelliklerini onlara haber verdim.» Bir kısım müşrikler Hz. Ebû Bekir (r.a.)'e giderek onun Mi'rac olayını tasdik etmeyeceğini ve bu durumu yadırgayacağını umarak, Resûlullah'ın söylediklerini ona anlattılar. Hemen Ebû Bekir (r.a.) : «Eğer bunu o söylediyse, mutlaka doğrudur. Ben bundan daha akla uzak görünenleri tereddütsüz kabul ediyorum...» diyerek onlara gerekli cevabı verdi. Isrâ gecesinin sabahında, Cebrail (a.s.) gelip Resûlullah'a namazın nasıl kılınacağını ve namaz vakitlerini öğretti. Zaten Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz farz kılınmadan önce Hz. Ibrahim (a.s.)'in yaptığı gibi sabah ve akşamleyin ikişer rek'at namaz kılıyordu. İbretler Ve Öğütler 1- Peygamberimiz Ve Mucizeler Hakkında Birkaç Söz: Bazı araştırmacılar, Resûlullah'ın hayatının basit bir beşeri hayat olduğunu tasvir etmekte, pek de mübalâğaya düşkündürler. Bu husus onun hayatının mucize ve hârikaların ötesinde sihirli bir hayat olmadığını açıklamadaki mübalâğadan dolayıdır. Onlar şunları da söylüyorlar: Zaten Hz. Muhammed mucize ve hârikaları hoş karşılamıyordu. Kendisinden mucize isteyenlere pek de iltifatta bulunmuyordu. Bunlar şunu sürekli söylüyorlar: «Mucizeler ve hârikalar onun kendi işi değildir. Buna imkânı da yoktur.» Yine o araştırmacılar bu konuda Cenâb-ı Hakk'ın şu türlü:»de ki, o âyetler ancak Allah'ın katandandır» âyetlerini sık sık delil gösteriyorlar ve hep okuyucunun kafasında; «Hz. Peygamberin yaşayışının, Allah'ın sadık peygamberlerin desteklediği mucize ve hârikalardan büsbütün uzak olduğu...» fikrini yerleştirmek istiyorlar. Resûlullah'ın siyreti hakkındaki bu düşüncenin kaynağını araştırdığımız zaman, onun aslında Le Bon, Comte, Hume, Goldziher vb. müsteşriklerin fikirleri olduğunu görüyoruz. Bu nazariyenin esası ve sebebi öncelikle bu mucizeleri yaratana imanın olmayışıdır. Çünkü Allah'a iman, gönüllere iyice yerleşince, bundan sonra diğer şeylere iman etmek kolay olur. Böyle olunca da artık şu dünyada mucize diye isimlendirmeye değer hiç-bir şey kalmaz... Müsteşriklerin bu görüşünü müslümanlardan bir grub hemen kapıverdi. Zaten Islâm dünyasının en büyük talihsizliği de, müslümanların, bu yabancıların fikirlerini etrafa yaymak için tüm gayretlerini ve bilgilerini seferber etmeleri olmuştu. Aslında onların Avrupa içinde doğan ilmi uyanış görüntüsüyle gözlerinin kamaşmasından ve yabancıların süslü yalanlarıyla büyülenmelerinden başka bir sebeb yoktu. Bu müslümanların başında M. Abduh, F. Vecdi ve H. Heykel gibi kişiler gelmektedir. İslâm'a karşı fikri savaş açan ve İslâm'a şübhe sokmak isteyen müsteşrikler, etraflarına bakınca; bizzat müslümanlardan bazı kişilerin ifadelerinde; müslümanları dinlerinden şübheye sokmak ve kendi görüşlerini benimsetebilmek için yeni fırsat ve imkânlar buldular. Yine onların bu sözleri Islâm düşmanlarına, kafalarda dinsizlik fikirlerini yerleştirmek, Islâm akidesini değiştirmek için eski usullerini kullanmaya da ihtiyaç bırakmadı. Bu müslüman aydınlar(!), Resûlullah'ın: kahramanlık, dâhilik, komutanlık gibi muayyen vasıflarını, çarpıcı ve övücü cümlelerle gündeme getirme yolunu seçtiler. Aynı zamanda, onlar, müslümanların kafasında, Resûlullah'ın yepyeni bir portresini çizebilmek için, aklın kavrayamadığı hârika ve mucizelerden uzak bir şekilde genel hayatını anlatmakta mübalâğaya girdiler. Onların ifadelerinde Hz. Peygamber'in hayatı bazan «Dâhi Muhammed», bazan «Komutan Muhammed», bazan da «Kahraman Muhammed» şeklini alıyordu. Fakat bunların hepsinde, her halükârda «Nebi ve Resul Muhammed» sıfatını örtmesine özen gösteriliyordu. Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Hanımlar Köşesi Misafir Kalemler Kadın-Erkek eşitliği (12) Evlilik Ve Aile Aile yapısı içersinde itaat eden değil, itaat edilen merci olan erkeklerin durumu ise kadınlara nazaran çok daha zor, çok daha endişe verici bir durumdur. Çünkü kadınlar itaat hükmüyle mükellef tutulurken, bir yönetici durumunda olan erkekler, yönetimle ilgili diğer bütün hükümlerie mükellef olmaktadırlar. Müslüman bir erkeğin sağ eliyle yani meşru olarak sahip olduklarına güzellikle davranması, bir yönetici olarak dikkate alması gereken ilk hükümlerdendir. Bir erkeğin ailesine güzellikle davranması demek, onların meşru ihtiyaçlarını karşılaması, onları hayra ve rahmete güzellikle davet etmesi demektir. Yoksa ailesini hoşnut etmek isteyen günümüzdeki bazı erkeklerin yaptıkları gibi ailesinin bütün nefsani isteklerini yerine getirmeye çalışmak değildir. Yönetici durumunda olan bütün müslümanlann öncelikle İlahi hukuku, Allah ve Resulünü dikkate almaları gerekir. Allah ve Resulünün isteklerini, eşlerinin ve çocukîannın isteklerinden önceye almaları ve nihai tercihlerini bu önceliğe göre yapmalıdırlar. Ey iman edenler, gerçek şu ki, sizin eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar. Şu halde onlardan sakının. Yine de affeder, hoş görür ve bağışlarsanız, artık elbette Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. Eşlerinizden ve çocuklarınızdan bir kısmı sizler için (birer) düşmandırlar buyruğunu, eşlerimizin ve çocuklarımızın bir kısım isteklerinin, bilerek veya bilmeyerek yapılan düşmanca istekler olabileceği şeklinde de anlıyabiliriz. İlahi buyruk istikametinde bunlardan sakınmak ise, hiç şüphesiz ki İlahi ölçüleri dikkate alarak gerçekleşebilecektir. Dolayısıyle müslüman bir kadın olarak kocanızdan bir istekte bulunacağınız veya müslüman bir koca olarak karınızın bir isteğini yerine getireceğiniz zaman, mutlaka ve mutlaka İlahi ölçüleri dikkate almanız gerekmektedir. Mesela Resulullah (s.a.v.) hanımlarının isteğini ve hoşnutluğunu dikkate alarak, bir rivayete göre bal yememek hususunda yemin etmişti. Bunun üzerine nazil olan ayet-i kerimelerde Efendimiz (s.a.v.) şöyle İkaz edilmektedir, Ey peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Al lah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. Allah, (böylesi) yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz kıldı Allah sizin mevlanızdır. O bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. Bu ayeterden hareket ederek, kendilerine herhangi bir helali haram kılan erkekleri eleştirmeye kalkışmayacağız. Çünkü eşlerinin hoşnutluğunu dileyerek bir helali değil, eşlerinin hoşnutluğu için farz olan cihadı terkeden binlerce erkekle(!) karşılaşıyoruz. Peki, ne demeli bu şaşkınlara? "Behey şaşkınlar! Neyi nerede arıyorsunuz? Lütfen istikametinizi değiştirin.." desek, olmaz, doğru anlaşılır!. O halde nasıl, nasıl kendilerine getirebiliriz bu şaşkınları!. Oysa kendilerine erkek denilen bu aile reisleri şayet Allah'a ve Resulüne iman ediyorlarsa, kendilerini ve yakınlannı nefsi hoşnutluk ile cehenneme sürüklemekle değil, kendilerinin ve yakınlarının nefislerine hoş gelmese de ateşten korumakla mükelleftirler. Ey iman edenler, kendinizi ve yalanlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. Ailesini, eşini ve çocuklarını seven, onları gerçekten seven müslüman bir erkek, gücü nisbetince onlan ateşten sakındıran, onları hayra davet eden bir erkektir. Ailesini seven, dünyada beraber Efendimiz şöyle buyurmaktadır: Dininden ve ahlakından razı olduğunuz bir kimse kızınıza talip çıkarsa, kızınızı ona nikah ediniz. Eğer yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve fesad olur. Resulullah (s.a.v.)'e "Ey Allah'ın Resulü.. Eğer fakirse ne olacak?" diye sorduklarında Resulullah (s.a.v.) üç defa tekrar ederek Dîninden ve ahlakından razı olduğunuz birisi kızınıza talip olarak gelirse, kızınızı onunla evlendiriniz buyurdu. oldukları gibi ahirette de beraber olmak isteyen müslüman kadınlar için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Onlar da cennet arzusu ile kocalarını hayra davet edecekler ve kocalarının hayırlı davetlerine, yine cennet arzusuyla icabet edeceklerdir. Nitekim müslüman bir erkek için ailesine namazı emretmesi ve bunda kararlı olması, ailesinin hayır ve rahmetinde kararlı olması gibi asil bir davranıştır. Ehline namazı emret ve onda kararlı davran. Biz senden nzık istemiyoruz, biz sana nzık vermekteyiz. Sonuç da takvanındır. Hayra ve rahmete davetteki bu kararlılığı, karşı tarafa kesinkes dayatmalarda bulunmak şeklinde anlamamalıyız. Buradaki kararlılık, bazı yaptırımlardan ziyade davette kararlılıktır. Şanı yüce Rabbimiz yerlere ve göklere İsteyerek veya istemeyerek emrime gelin buyurmuş, yerler ve gökler de İsteyerek geldik şeklinde bir cevapla, bu davete icabet etmişlerdir. Ancak "İsteyerek veya istemeyerek emrime gelin" şeklindeki bu davet, herhangi bir muhayyerlikleri ve tercih hakları bulunmayan yerlere ve göklere yapılan bir davet şeklidir. İnsanlar ise Allah'a kulluk bazında belirli ter cih haklarına sahiptirler. Dolayısıyle İnsanlara kulluk bazında götüreceğimiz bütün davetlerde, onların bu daveti, emrivaki olarak değil, öncelikle isteyerek icabet etmelerine önem vermeliyiz. Daveti götürdüğümüz karşı tarafın bir tercih hakkı olduğunu bilmeli, hayrı ve rahmeti tercih edebilmeleri için bu daveti yumuşak bir üslupla ve hikmetli açıklamalarla götürmeliyiz. Muhatabımızı herhangi bir Rabbani fiile davet etmeden önce, bu fiilinin önemini, neden ve ne için yapılacağını, yapıldığı ve yapılmadığı zamanlar ne olacağını, neyi karşılaşılacağını yine muhatabamızın seviyesine göre anlaşılabilir örneklerle izah etmeliyiz. İslam dininin asli meseleleriyle ilgili davetlerimize inadi olarak icabet edilmediği durumlarda dahi, onları her ne pahasına olursa olsun müslümanlığa zorlamak değil, gerekirse bir erkek olarak boşama veya bir kadın olarak boşanmayı İsteme hakkımız vardır. Kadınların boşama değil, boşanmayı isteme hakkı olması, kadınları çaresizlik içinde bırakacak bir eşitsizlik değildir. Çünkü aile yapısı içersinde kadın erkeğinden değii, erkek kadınından sorumludur. Dolayısıyie erkeğini hayra davet etmesine rağmen bu davetine icabet edilmeyen kadın, kendi kulluk farizasını yerine getirerek kurtuiuşa erebilir. Fakat aynı şey, kadınından sorumlu erkekler için geçerli değildir. Eşlerimizde hoşlanmadığımız bir şeyle karşılaştığımız zaman, bu şeyin bizler için hayır, çok çok hayır olması, hoşlanmadığımız bu şeye Allah'ın nzasını gözeterek sabretmemize, affetmemize, hoşlanmadığımız bu şeyi, hoşgörmeye çalışmamıza bağlıdır. "Allah rızası için affeden, affedilecektir.." vaadini düşünmemiz bile, böyle bir durumda karşılaşacağımız ilk hayrı görmemize vesile olabilecektir. Ayet-i kerimede Onlarla güzelikle geçinin. buyurulmaktadır. Bu hayırlı davet, erkeklerle beraber kadınları da muhatap almakta, kadın ile erkek güzellikle geçinmeye davet edilmektedir. Biz müslümanlar için bunun en pratik yolu, eşlerimize bir mümin veya bir mü'mine olarak değer vermek ve onlara bu değere yakışan davranışlarda bulunmaktır. Mesela mümine bir bacımızla evli olan tüm erkeklere sormak isteriz, Nikahınız altındaki kadın, Resulullah (s.a.v.)'in bir kızı olsaydı, ona karşı haksız veya kaba davranabilir miydiniz? Bir müslüman olarak bu sorulara vereceğiniz cevap lar bellidir. Oysa mesele bu örnekten farklı bir mesele değildir. Nikahınız altındaki mü'mine bacımız, sadece kızlarına değil, ümmetine de aynı merhametle yaklaşacak olan Resulullah (s.a.v.)'in ümmetinden olup, alemlerin Rabbi olan Allah'ın kuludur. Daha açık bir ifadeyle babası pey gamber değildir, peygamber değildir ama, Rabbi ve sahibi Allah'tır. Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

.إ إم ك م إ ل ل ن Sohbetler/Düşünceler Ibni Abdulhalim İHYA ERİNİN ÖZELLİKLERİ 3 Bir insanı ihya eden, bütün insanları ihya etmiş gibi olur gerçeğine katıksız iman eden muvahhid mü minler, bir insanın hidayetine vesile olmanın, hoşlarına giden her şeyden, hatta dünya ve içindekilerden hayırlı olduğuna şübhesiz inanmışlardır. (Buhari) Rabbimiz, ihya erlerinin önderleri olan Rasullerini, kullarını ihya etsinler ve onları aşağıların aşağısı olmaktan, tağuta kulluktan, şirke düşmekten kurtarip yücelik ve üstünlük sahibi olan Allah a kulluk etmeye, yani Tevhid üzere olmaya cagirsinlar calissinlar... Onları içine düştükleri zulüm çukurundan kurtarıp adalet düzlüğüne çıkarsınlar... Onlara en doğrusunu tebliğ edip anlatsınlar ve doğruya davet etsinler... Onları, vahiy ile aydınlatsınlar, öğretip eğitsinler...diye gönderdi. Şöyle buyuruyor Rabbimiz Allah: Andolsun Biz, her ümmete: Allah a kulluk edin ve tağuttan kaçının (diye tebliğ etmesi için) bir Rasul gönderdik. Böylelikle onlardan kimine Allah, hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradığı sonucu görün. (Nahl, 36) Muvahhidlerin önderi Rasulullah (SAV), bu ihya hareketinin önderlerinin en sonuncusu olan Allah ın Nebîsi ve Rasulü dür... O, en son Rasul ve en son Nebî dir... O nun vefatından sonra, insanları ihya vazifesi, O nun izi üzere yürüyen ve O nun Sünneti ile hareket eden Muvahhid ve Muttaki Müslümanlar tarafından yerine getirilmeye çalışılmıştır... Insanı ihya vazifesi ile mükellef olan muvahhid mü minler maddî ve mânevî yönleriyle çok iyi yetişmelidirler Bir mü min-i kâmil, bir insan-ı kâmil ve örnek bir şahsiyet olmalıdırlar Böyle olgun bir şahsiyet için, çok iyi bir öğretim ve eğitim gereklidir Bu katıksız iman sahibi muttaki mü minin belli başlı özellikleri şunlardır: 1)Sarsılmaz, Sağlam ve Katıksız Bir İman 2) Yeterli İlme Sahib Olmak 3) Takvalı Olmak 4) Tevazu 5) Dosdoğru Olmak 6) Sabır Etmek 7) Ümitvar Olmak 8) Ekonomik Bağımsızlık 4) Tevazu Muvahhid mü min, kibirden ve riyâdan tamamen arınmış ve alçak gönüllü bir olgun şahsiyettir Rabbi Allah a gereği gibi kulluk ederken mütevazi ve hemcinsi olan insanlarla her türlü muamelede mütevazi olan bir kişidir Haddini ve seviyesini bilir Neyi, nerede konuşacağını ve neyi, nerede yapacağını bilen, her şeyi yerli yerince değer-lendiren ve bulunması gerekli yere koyan ilim sahibi bir insandır Onun tevazusu, sahib olduğu katıksız imandan ve faziletinden kaynaklanır Gurur ve kibir, mutevazi mü min-den uzaklaşmış ve ona yaklaşacak herhangi bir ve-sile bula-mamaktadır Rabbimiz Allah, mutevazi mü min kullarını şöyle övmektedir: O Rahmân olan (Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü (mütevazi) olarak yürürler ve cahiller kendi lerine muhatab oldukları zaman da, selâm derler. Iyaz b. Hımar (r.a.) dan:rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Şübhesiz ki, Allah bana, sizin tevazu göstermenizi bil-dirdi. Tâ ki kimse, kimseye karşı böbürlenmesin; kimse, kimseye tecavüzde bulunmasın. ([33]) Ebu Hureyre (r.a.) dan:rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Bir kimse, Allah için tevazu gösterirse Allah onu, ancak yükseltir. 5) Dosdoğru Olmak Rabbimiz Allah şöyle buyurur: Ey iman edenler, Allah dan sakının ve sadıklarla bir likte olun. İman eden mü'min, imanın gereği olan salih ameli işleyerek takva ehli olmalı ve dosdoğru olanlarla beraber bulunmalı-dır Katıksız iman edip salih amel işlemek, Rabbi Allah a verdiği misak ahdine sadık kalmak, yani dosdoğru olmak demektir... ([36]) İman konusunda dosdoğru olmak, Âlemle-rin Rabbi Allah a hiçbir şeyi şirk koşmadan ve İslâm ilkele-rin-den hiçbirini inkâr etmeden inanmak demektir Salih amel konusunda dosdoğru olmak, ibadet ederken, ya-ni Allah ın emrettiği ve Rasulullah (s.a.s.) in gösterdiği gibi yaşarken, ibadette Allah a ortak koşmadan yaşamak de-mektir Hayata, Allah ın hükümlerinden başka hiçbir hükmü egemen kılmamak gerek Çünkü mü min müslü-manın, namazı, bütün ibadetleri, hayatı ve ölümü Allah içindir Muvahhid mü min, böyle emrolunmuştur...o, yaşarsa, Allah için yaşar ve ölürse, Allah ın razı olduğu bir hâl üzere ölür Her şeyi Allah için olmak demek, Alla-h ın emrettiği ve razı olduğu şekilde ol-mak demektir Bu da, yegâne önder ve hayat örneği olan Rasulullah (s.a.s.) e tabi olmak, O nun Sün-neti ne uymakla gerçekleşir Sadık olmak ve sadıklarla beraber bulunmak, bu demektir Rabbimiz Allah, sadıkları şöyle beyan buyurur: Mü min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah a ve Rasulüne iman ettiler, sonra hiçbir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler. İşte on-lar, sadık (doğru) olanların tâ kendileridir. Süfyan b. Abdullah es-sakafî (r.a.) şöyle demiştir:- Ya Rasulullah, İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu, senden sonra hiçbir kimseye sormayayım, dedim. Rasulullah (s.a.s.): Allah a iman ettim de ve dosdoğru ol! buyurdu. ( Abdullah İbn Mes ud (r.a.) dan:rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: Doğruluk, insanı hâlis iyiliğe götürür. Hâlis iyilik de, cennete kılavuzluk eder. İnsan, doğruluk ede ede nihayet bu seciyesiyle sıddîk olur. ( Misak ahdine sadık kalan ve imtihan yurdu olan dünya hayatında Rabbi Allah a verdiği sözde duran muvahhid mü minler, Allah Teâlâ tarafından şu şekilde mükafatlandırılacaklar Allah dedi ki: Bu, sadıklara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için, içinde ebedî kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah, onlardan razı oldu, onlar da O ndan razı olmuşlardır. İşte, büyük kurtuluş ve mutluluk bu dur. Sayfa 13 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Müslüman Çocuğun Edebi EĞER BIR ÇOCUK... Yarının Büyükleri Eğer bir çocuk kınanarak yaşarsa suçlamayı öğrenir. Eğer bir çocuk düşmanca davranışlar içinde yaşarsa kavga etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk alay edilerek yaşarsa sıkılganlığı öğrenir Eğer bir çocuk utanç içinde yaşarsa suçluluk duymayı öğrenir. Eğer bir çocuk hoşgörüyle yaşarsa sabırlı olmayı öğrenir. Eğer bir çocuk teşvik edilerek yaşarsa güvenmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk değer verilerek yaşarsa saygı duymayı öğrenir. Eğer bir çocuk eşitlik ortamında yaşarsa adaleti öğrenir. Eğer bir çocuk güven duygusu içinde yaşarsa inanmayı öğrenir. Eğer bir çocuk beğenilerek yaşarsa kendisinden hoşlanmasını öğrenir. Eğer bir çocuk kabul ve dostluk yaşarsa dünyada sevgi aramayı öğrenir. Çocukların öğütten çok iyi örneğe ihtiyaçları vardır. Çocuğun aynası anne ve babasıdır. Bu aynadan daima güzel şeyler görmelidir. ÇOCUKLARI TABIATIN GÜZELLIKLERINE KARŞI HİSSİZ YAPMANIN YOLLARI Onlar, Allah'ın sanat hârikaları ile dolu olan tabiatla ilgilenince bu meraklarıyla alay edin. Otla, böcekle boş insanların uğraştığını söyleyin. Böylece onların tefekkür hislerini köreltin. Tâ ki, duygusuz, kaba birer insanlar olsunlar... Çocuklarınızın duygularını köreltecek, düşünme kabiliyetini dumura uğratacak bir yol daha göstereyim: Onlara çok küçük yaşta, zorla okuma yazma öğretin. Seviyesinin üzerinde bilgi vermeye çalışın. Ders çalışmadığı zaman üzerinden dayağı eksil etmeyin. ÇOCUKLARIN HAYAL VE KABUS GÖR- MELERINI SAĞLAMANIN YOLLARI Onlara sihirden, büyüden, peri masallarından, kaf dağının ardındaki devden, kötü kalpli cadıdan bahsedin. ÇOCUKLARI DINSIZ YAPMANIN YOLLARI Çocukları devamlı Allah'la korkutun. O'nun yaramaz çocukları cehennemine attığını, cayır cayır ateşlerde yaktığını söyleyin. Onlara dinlerini zorla öğretin. Dua ezberleyemedikleri veya camiye gitmek istemedikleri zaman dövün. Çocukları dinden soğutmanın etkili bir yolunu daha söyleyeyim: Din adamlarını, dindarları küçük düşürücü sözler sarfedin.onların, her insanda bulunabilecek, küçük hatalarını abartarak anlatın. Dindar akrabalarınızı çekiştirerek gözden düşürün. ÇOCUKLARI INATÇI YAPMANIN YOLLARI Onların her isteğini yerine getirin. Bir dediklerini iki yapmayın. Hiçbir arzularını geri çevirmeyin. Göreceksiniz ki, söz dinlemez, laftan anlamaz birer inatçı çocuk olup çıkacaklardır... Çocukları inatçı yapmanın etkili bir yolunu daha söyleyeyim: Onların haklı isteklerine kulak asmayın: "illa da istiyorum?" diye tepinmeye başlayınca arzusunu yerine getirin. C. G. SALZMAN Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona güzel bir isim koyup ve uygun bir şekilde terbiye verip, edepli yapmasıdır. Hadis-i Şerif Bir kimsenin çocuğunu terbiye etmesi ve ona edep öğretmesi, her gün sadaka vermesinden hayırlıdır. Hadis-i Şerif Çocuklarınıza vereceğiniz en güzel ve değerli hediye ilgi ve zamanınızdır. Çocuklar, hayat piyangosunun çok pahalı alınmış biletleridir. Bu bilete büyük ikramiye vurması ya da boş çıkması sizin elinizdedir. Çocuklar donmamış beton gibidir. Üzerlerine ne düşse iz yapar. Çocuklara yüz değil, kulak vermeli. Sayfa 14 MUHACIRUN DERGISI YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Basından Seçmeler Metin Kaplan ın yeniden yargılama talebine ret ma talebini reddetti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Metin Kaplan ın, tahliye ve yeniden yargılanma talebine iliş Anadolu Federe İslam Devleti/İslami Cemaat ve Cemiyetler Birliği yöneticisi kin kararını verdi. Kararda, yargılamanın yenilenmesindeki olduğu iddiasıyla yargılandığı davada 17,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Metin amacın, gerçeğin araştırılması ve böylece Kaplan ın, tahliye ve yeniden yargılanma toplumun ve sanığın menfaatinin korunması olduğu belirtildi. Yeniden yargılama talebi reddedildi için iddia edilen hususların, tüm yargılama ve temyiz sürecinde de ileri sürül09 Eylül 2014 Salı 12:43 düğü, temyiz mahkemesi tarafından da İSTANBUL - İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, Anadolu Federe İslam Dev- savunmanın iddialarının kabul edilmediği leti/islami Cemaat ve Cemiyetler Birliği ve yerel mahkeme kararının onandığı hatırlatıldı. (AFİD/İCCB) yöneticisi olduğu iddiasıyla yargılandığı davada, silahlı terör Hükümlü Metin Kaplan ın sağlığı ile ilgili taleplerin ise yargılamanın yenilenörgütü kurmak ve yönetmek suçundan 17,5 yıl hapis cezasına çarptırılan Metin mesini gerektirecek nedenlerden olmadığı belirtilen kararda, Dolasıyla belirtilen Kaplan ın, tahliye ve yeniden yargılanhususların sanık lehine yeni bir durum İç savaşın bilançosu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Suriye de üç yıldan uzun süredir devam eden iç savaşın 191 binden fazla kişinin ölümüne neden olduğunu ve bu sayının kaydı yapılamayan gerçek sayının altında olduğunu duyurdu. desteklediği Hür Suriye Ordusu son bir yıl içerisinde sahada büyük güç kaybetti. El Kaide nin Suriye kolu olan Nusra Cephesi sahadaki rejim karşıtı ana unsur haline gelirken, Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) uzun süredir muhalif gruplara karşı savaşıyor. Irak ta da ilerleyen ve burada Irak ordusundan ele geçirdiği ağır silahları Suriye ye taşıyan IŞİD, Deyr Ez Zor ve Rakka kentlerini kontrol ediyor. -------------------'Şeriat Polisi'ne' tepki 'Şeriat polisi' yazılı yelekler giyen Selefilerin diskotek, oyun salonları ve kafelere giden gençleri önlemeye çalışmaları üzebm İnsan Hakları Yüksek Komisyonu rine yetkililer yasadışı paralel hukuka izin Direktörü Navi Pillay, Suriye rejimi ve verilmeyeceğini açıkladı. ülkede faaliyet gösteren dört farklı insan Almanya nın en büyük eyaleti Kuzey hakları grubunun verilerinin temel Ren Vestfalya'daki Wuppertal kentinde alındığı inceleme sonucuna göre, iç sayaşayan Selefiler tarafından kurulan ve vaştaki ölümlerin son bir yıl içerisinde, Müslüman gençlerin yaşamlarını kontrol ilk iki yıl yaşanan ölümleri ikiye katederek, kentte şeriat kurallarını hayata ladığını söyledi. geçirmek isteyen sözde Şeriat Polisi ne tepkiler büyüyor. Pillay uluslararası toplumun harekete Bild gazetesi bir grup Selefinin Wuppergeçmeden yalnızca izlemesinin mevcut tal da, arka tarafında 'Şeriat Polisi' ibatabloyu ortaya çıkardığını belirtti ve resi bulunan turuncu yelekleri giyen Sele Yaşanan uluslararası felç, katilleri, yok filerin kentte akşamları Türk ve Müslüedicileri ve işkencecileri cesaretlendirdi man gençlerin gezdiği yerlerde kontroller ifadelerini kullandı. BM temsilcisi, iç yaptığını duyurmuştu. savaşta 191 binden fazla insanın öldüğü- Olay daha sonra televizyon ekiplerince de nü ve bu sayının ülkedeki kaos nedeniyle belgelendi. Söz konusu televizyon habertakibi tam olarak yapılamayan gerçek lerinde, Selefi Şeriat Polisi nin diskotek, rakamın altında olduğunu kaydetti. oyun salonları ve kafelerden çıkan gençleri durdurarak yanlış yoldan dönmeleri Rapora göre, en fazla kayıp başkent konusunda uyarıda bulundukları dikkati Şam da gerçekleşti ve çatışmalarda çekiyor. yaklaşık 40 bin kişi öldürüldü. Selefiler alkol tüketiminin, kumarın, müsuriye de rejime karşı savaşan ve Batı'nın Sayfa 15 MUHACIRUN DERGISI oluşturmayacağı kanaati ile sanık avukatının talebi kabule değer görülmeyerek reddi yönünde hüküm kurulmuştur denildi. Mahkeme heyeti, ret kararını oy birliğiyle aldı. ziğin ve pornografinin İslam kurallarına uygun olmadığını söyleyerek, gençleri şeriat kurallarına göre yaşamaya çağırıyor. Federal İçişleri Bakanı Thomas de Maizière bugün yaptığı açıklamada, Almanya da şeriat kurallarına izin verilmeyeceğini, ayrıca polis isminin kötüye kullanılarak, istismar edilmesine de önlem alacaklarını açıkladı. 'Asıl tehdit IŞİD değil' İsrail in The Jerusalem Post gazetesi başyazarlarından analist Yossi Melman a göre Tel Aviv, IŞİD i asıl tehlike olarak görmüyor ve kendine göre terör örgütü de saymıyor. Timetürk te Furkan Azeri imzalı habere göre Siyonist analist, IŞİD in kendi sınırında olmadığını; bu nedenle IŞİD tehlikesinin belirmediğini belirtiyor. Ancak İsrail in sınırında bulunan ve geçtiğimiz günlerde Esed güçlerini püskürterek Kuneytra da İsrail e sınır bir bölgeyi ele geçiren Nusra Cephesi savaşçıları İsrail için tehlike olarak değerlendiriliyor. İsrail sınırında daha çok İslami Cephe ve Nusra Cephesinin olduğunu söyleyen gazete, bunların içinde Müslüman Kardeşler (İhvan) teşkilatına mensup şahısların da olduğunu ve İsrail için gelecekte daha çok bu yapıların tehlikeli olabileceğini yazdı. Suriyeli birçok muhalif grubun birleşmesiyle oluşturulan İslami Cephe ve ElKaide merkezî örgütlülüğüne bağlı Nusra Cephesi, İsrail in işgali altında bulunan Suriye'nin Golan Tepelerinde bulunan sınır kapısını ele geçirmiş ve İsrail de hareketli saatler yaşanmıştı. YIL-3/ SAYI 34 ZILHICCE 1435 / EYLÜL 2014

İki Dinli, Demokrat Erdoğanizm e yakalandı...