ARNAVUTLUK NOTLARI. Alemdar YALÇIN - Gıyasettin AYTAŞ

Benzer belgeler
Araştırma Dergisi GÜZ'2000 / 15

7. Niveli Arsimor: Institucioni: Fakulteti Filozofik dega e Orijentalistikës Data e diplomimit: Diploma : Nuk është nënshtruar diplomës

Türkçe Unsurlarının Arnavutça Gramer Yapısına Etkisi

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı. Araştırma Merkezi. Araştuma Dergisi. Research Quarterly. Sum~~~ 2QQ5/34

Yabancılara Türkçe Öğretiminde Dilset Yayınları Gökkuşağı Öğretim Setindeki Kültür Ögeleri

1. Ndonëse ka kaluar një kohë bukur e gjatë, afër 110 vjet, prej se Sami Frashëri

Metin IZETI KLLAPIA E TESAVVUFIT

INTERVISTË ME PROF. DR. SHABAN SINANIN, DREJTOR I PËRGJITHSHËM I ARKIVAVE KOMBËTARE TË SHQIPËRISË

Oda Bülteni Buletini i Odës Yıl -Viti /Sayı Numri:2014 /4 1

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

RILINDASI. Sanctus, vjen në shqip e fshehta që do të trondisë botën

22-27 EYLÜL 2014 FİNLANDİYA GEZİMİZ 22,09,2014 PAZARTESİ - BULUŞMA VE PISA SALI - ALVAR AALTO SAĞLIK VE SPOR FAKÜLTESİ

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ ΤΟ ΕΞΕΤΑΣΤΙΚΟ ΔΟΚΙΜΙΟ ΑΠΟΤΕΛΕΙΤΑΙ ΑΠΟ ΕΞΙ ( 6 ) ΣΕΛΙΔΕΣ

SIRADIŞI LJUBLJANA Yıl boyunca HER PERŞEMBE / 3 Gece 4 Gün

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

NAİM BEY FRAŞERİ NİN BEKTAŞİLİĞİ VE DÜŞÜNCESİ. The Bektashim Of Naim Bey Fraşeri And His Philosophy. Metin İzeti 1

Vizesiz gidilebilecek 10 popüler ülke

Ekonomik Bölgeler için Türkiye Örnek Olabilir Për Zonat Ekonomike të merret shembull Turqia

Kazakistan Renkli Almati Turu 3 Gün / 2 Gece

NJOHURİ TË PËRGJİTHSHME, PARİMET BAZË DHE RREGULLAT

PISHTARJA E NDERSHMËRISË MERJEMJA SIPAS BIBLËS DHE KURANIT FAMËLARTË ADEM KARATASH

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?


ZEMİN KAT: 1. NORMAL KAT: 2. NORMAL KAT: ÇATI KATI: ÇATI ARASI KATI: 230 ADA 22 PARSEL :

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Yunanistan - Santorini

Tur Danışmanımız: Ali Canip Olgunlu

Taşdelen Anaokulu MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI OKUL ÖNCESİ AYLIK EĞİTİM PLANI kelolan anaokulu

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Taliban Esaretinden İslam a

Jakub Ystyn PEJGAMBERI YNË MUHAMMEDI A.S.

Siirt'te Örf ve Adetler

Sessiz Koza. Minehead de yer alan bu keyifli yaşam alanını tarif etmek için samimi, sıcak ve huzurlu demek yeterli...

DON GİOVANNİ. uygun ve çok uzun uçuş saatleri gerektirmeyen bazı Avrupa şehirlerine göz gezdirirken

Republika e Kosovës Republika Kosovo-Republic of Kosovo Kuvendi - Skupština - Assembly

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Yönetici tarafından yazıldı Pazartesi, 24 Ağustos :42 - Son Güncelleme Çarşamba, 26 Ağustos :20

Masallar Kenti Mardin i Nükhet Everi ile Geziyoruz!

REPUBLIKA E SHQIPËRISË MINISTRIA E ARSIMIT DHE SHKENCËS INSTITUTI I ZHVILLIMIT TË ARSIMIT

HACI BEKTAŞ VELİ. Araştırma Dergisi KIŞ'2000 / 16

ODA BÜLTENI BULETINI I ODËS

YANI BAŞIMIZDAKİ KOMŞU BATUM Türk Hava Yolları ile - 3 Gece 4 Gün

SAFFET EMRE TONGUÇ İLE NORMANDİYA SAHİLLERİ Ekim 2017


Batı Karadeniz Gezi Programı Safranbolu, Kastamonu, Amasya, Samsun Kasım 2013

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

HAZIRLAYAN HIDIR YILDIRIM

ODA BÜLTENI BULETINI I ODËS

HAZIRLAYAN HIDIR YILDIRIM

Yazan : Osman Batuhan Pekcan. Ülke : FRANSA. Şehir: Paris. Kuruluş : Vir volt. Başlama Tarihi : Bitiş Tarihi :

Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Bilim Etkinlikleri

Prof. Dr. Ekrem Sarıkçıoğlu. Historia e feve. (prej fillimit deri sot) Nga turqishtja: Dr. Qani Nesimi

OCAK AYI BÜLTENİ ŞEKİL KAVRAMI TEMA ÇALIŞMALARIMIZ KAVRAMLAR RENK KAVRAMI SAYI KAVRAMI SES KAVRAMI ÖZEL BİLGİ İLKÖĞRETİM OKULU 6 YAŞ ANASINIFI

AİLEMLE BERABER ÇOK EĞLENİYORUM

İsim İsim İsimlerin Tamamlanmış Hali

SERDA BÜYÜKKOYUNCU İLE NORMANDİYA & BRETONYA

SIRADIŞI FRANSIZ ŞATOLARI

ODA BÜLTENI BULETINI I ODËS

TÜRKÇE. NOT: soruları yukarıdaki metne göre cevaplayınız. cümlesinin sonuna hangi noktalama işareti konmalıdır?

2. SINIF İŞİTME ENGELLİ ÖĞRENCİLERİ İÇİN TEST ÇALIŞMASI. Hazırlayan Engin GÜNEY İşitme Engelliler sınıf Öğretmeni

Ö.Ç BİLFEN OKULLARI GÜNLÜK EĞİTİM PROĞRAMI 6YAŞ 20.EKİM.PAZARTESİ-25.EKİM.CUMA

DAMLA PROJESİ 29 MART 3 NİSAN 2015 HATAY PROGRAM AKIŞI. Hep birlikte Bakanlıkta yemek yenecek

EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI SOSYAL FAALİYET VE ÇALIŞMA TAKVİMİ

Bir evden öte; cennetten ilham almış bir köşeye hoş geldiniz.

2011 YGS MATEMATİK Soruları

AFRİKA DAKİ AKDENİZLİ TUNUS Türk Hava Yolları ile - 3 Gece 4 Gün

ÇARŞI ESNAFININ BODRUM YOLCU LİMANINA TEŞEKKÜR ZİYARETİ

Letërsia shqiptare e Alamiados*

Antik Medeniyetlerin İzinde GAP Turu

MA. Sadullah Yılmaz Hëna e Plotë-BEDËR Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Görevlisi

EYLÜL 2014/2015 ANASINIFI BÜLTENİ. Eylül 2014 Bülten

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

TÜRK TURİSTİN İLGİSİNİ ÇEKEN OSMANLI MİRASINA SAHİBİZ

Republika e Kosovës Republika Kosovo-Republic of Kosovo Kuvendi - Skupština - Assembly

RILINDASI. Epitafet te Don Kishoti, krijime origjinale nga Noli. e tyre, nga mishërimi i mprehtë dhe simpatik i karakterit.

LJUBLJANA DA NOEL PAZARI Aralık 2016 / 3 Gece 4 Gün

KOSOVA TÜRKİYE ADLİ BİLİMLER GÜNLERİ Ağustos 2014 Hotel Theranda Prizren KOSOVA

PËRGJEGJËSIA E INTELEKTUALIT

"Nereden başlasam, nasıl anlatsam..."

Dekorasyona dair Küçük Sırlar

ZOTI ĖSHTĖ NJĖ. Mexhid YVEJSI, Gjakovė. Müslüman Arnavutluk un haftalık bülteni Muştu nun yirmisekizinci sayısı ile merhaba diyoruz.

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

KFAR KAMA -AA- İsrail'in kuzeyinde, Aşağı Celile bölgesindeki köylerden biri olan Kfar Kama'da (Kama Köyü) 3 bin Çerkes yaşıyor.

MËSIMDHËNIA E GJUHËS TURKE SI GJUHË E HUAJ NË SHQIPËRI SIPAS METODOLOGJIVE DHE STRATEGJIVE

Sevgili Kültür ve Sanat Dostları,

BİZE KATILIR MISINIZ?

Si e nxorri Skiroi Buzukun nga Shqipnija më 1949

HAYAT BİLGİSİ HAFTA SONU ÖDEVİ ADI SOYADI:

Kars Fethiye Camii önünde

EĞİTİM TATİLİ TANIŞMA. Eğitim yolculuğu. Haus Kreisau. v a r d ı ğ ı m ğ z d a h e r k e s

Ballkani dhe toleranca osmane në shek. XIV-XVII *

ÖZGEÇMİŞ. Yrd. Doç. Dr. Hacı YILMAZ

IDETË SOCIO-POLITIKE TË FARABIUT

REPUBLIKA E SHQIPËRISË MINISTRIA E ARSIMIT DHE SHKENCËS INSTITUTI I ZHVILLIMIT TË ARSIMIT

T.C. Resmî Gazete. Kuruluş Tarihi : ( 7 Teşrinievvel 1336 ) 7 Ekim Aralık 1988 PAZARTESİ. Milletlerarası Andlaşma

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

tnn NE MATURA shtetiinone MINI$TRIA X ARSIMIT DHE SPORTIT PROGRAMET ORIENTUESE RtrPUELrKA r s$qlp&fileg IKOLLA LiiNoA.: crune rurke (Niveti 82)

SAFFET EMRE TONGUÇ İLE KUZEY MACERASI - LAPONYA

Transkript:

ARNAVUTLUK NOTLARI Alemdar YALÇIN - Gıyasettin AYTAŞ Arnavutluk Cumhuriyeti ile ilişkilerimiz belgesel film projesinin Arnavutluk çekimleri sırasında başladı. Arnavutluk Cumhuriyeti en çok çekindiğimiz yerlerden biriydi. Bunun sebebi arasında demokratikleşme sürecinin tamamlanması sırasında ülkede ortaya çıkan belirsizlik ortamının getirdiklerinin film projesinin rahat bir ortamda gerçekleştirilmesini engelleyebilmesiydi. Bilindiği gibi Balkanların en sarp ve sert iklim şartlarına sahip olan Arnavutluk ta gidilecek yerlerin genellikle kırsal kesimde olması da ekibimizi düşündürüyordu. Orada çekim yapan televizyon ekiplerinin karşılaştıkları olaylar da bizi düşündürmüştü. An latı Idığına göre otorite boşluğundan yararlanan bazı fırsatçıların Kanal D muhabirlerinin araçları ve kameraları ellerinden almalarıydı. Arkadaşlarımız burada kaldıkları beş gün süre içinde bizimle telefonla bağlantı kuramadılar. Ancak dönüşlerinde fantastik, sıcak ve yürekten bir ilgi gördüklerini anlattılar. Gözümüzde bir anda bütün olumsuzlukların yerini, zorlukları olan fakat güzel ve şirin bir ülke aldı. Arkasından arkadaşlarırnıza orada içten ve samimi dostluk kucağını açan Arnavutluk Bektaşilerinin ileri gelenleri Ankara ya geldiler. Soğuk bir hava ve Kurban bayramı arifesinde yaptıkları bu ziyaret sırasında ilişkilerimiz gittikçe daha da çok arttı. Onlarla yaptığımız konuşmalar, aramızda ilişkiyi daha da güçlendirdi. Bizi 22 Eylül de yapacakları Bekta şilik kongresi için Arnavutluk a davet ettiler. Arnavutluk ziyaretinin sebebi buydu. Uçağımız gecikmeli olarak Tiran havaalanına indi. Doğrusu gümrük çıkışında hava alanının pasaport kontrol merkezinin küçüklüğü, memurların gelen yolcularla ilişkisi, bunaltıcı bir sıcakla birleşince bizi hayal kırıklığına uğrattı. Ben daha önce Bükreş ve Budapeşte Havaalanını görmüştüm. Bu hava alanları gittikçe artan bir tempoyla modernleşmiş ve giriş çıkışlar insanı bunaltmayacak bir genişlik ve güzelliğe kavuşturulmuştu. Dost ve kardeş Arnavutluk un en önemli giriş kapısı olan Tiran Havaalanı nın da yakın bir zamanda Arnavutluk un tarih ve kültürüne yakışır bir güzelliğe ve çağdaşlığa kavuşacağını umuyoruz. Havaalanından çıkışımızda bizi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölümü nde ikinci sınıf öğrencimiz Anila Shehu ve Arnavutluk Bektaşilerinin ikinci adamı kabul edilen Edmond Baba karşıladılar. Anila, Türkiye den daha önce yaz tatili için Arnavutluğa dönmüştü ve bize orada tercümanlık yapacaktı. Edmond Baba bizi kalacağımız apart otele götürdü. Apart otel veya pansiyon da diyebileceğimiz yer eski bir Arnavutluk Evinin otel haline dönüştürülmüş biçimiydi. Tiran ın merkezinde son derece temiz ve bakımlı bir otele dönüştürülen ev, kalan bütün konukları mutlu edebilecek düzen ve temizlik içindeydi. Orada kaldığımız sürece gördüğü müz ilgi içinde bu temiz, sade ve samimi ortam ayrı bir yere sahiptir. Personelinin güler yüzü ve bizleri memnun etmek için çabalarında bir merak, bir yakınlık duygusu veya bir kardeş yakınlığının etkisi olup olmadığını kestirmek çok zordu. Ancak çekilen bütün

ekonomik sıkıntılara rağmen hanımlarının titiz ve bakımlı oluşu, yüzlerin sıcak bir samimiyetle gülümsemesi insanın bir yabancı ülkede duyabileceği her türlü tedirginliği azaltıcı bir özellik taşıyordu. Otele yerleştikten sonra ev sahiplerimiz bizi alarak Tiran ın kuzey doğu kıyısındaki Arnavut Bektaşiler Birliğine götürdüler. Dünya Bektaşiler Birliği adının verildiği bina geniş bir alan içerisinde yüksek kubbeli ve tonozlu bir bina olarak planlanarak yapılmıştı. Binada ve yanındaki türbelerde beyaz zemin üzerinde yeşil rengin hakim olduğu bir düzenleme hemen göze çarpıyordu. Klasik Osmanlı Mimarisine uymadığı gibi batılı dini binaların kişiliğine de sahip olmayan yapıda yükseklik ve açıklık kendisini hemen gösteriyordu. Giriş geniş bir kubbeye sahipti. Girişten sonra sağ ve sol tarafta iki ayrı kabul salonu bulunmakta, girişin tam karşısındaki kapıdan Meydan odası ile üst kata çıkış merdivenleri ve arka çıkış kapısı bulunmaktaydı. Duvarlar Hz. Ali, Hacı Bektaş Veli ve Kaygusuz Abdal la ilgili Velayetname de anlatılan menkıbelerin canlandırıldığı tasvirler asılıydı. Kabul odası geniş yeşil koltuklarla döşenmişti. Kabul odasına girmemizden hemen sonra Baba Reşat olarak anılan Arnavutluk Bektaşilerinin Dedebabası Reşat Bardhi geldi. Dede baba 80 yaşlarını aşmış ancak sağlıklı, hafif tıknaz, beyaz teni uzun ve beyaz sakalı ile dikkat çekici özeliğe sahipti. Bal rengiyle yeşil arası iri gözleriyle konuklarının gözlerinin içine bakarak konuşan, onlar üzerinde psikolojik ve manevi üstünlük kurmaya çalışan bir kişiliğe sahipti. Üzerinde dedebabalık kıyafeti olarak kabul edilen yeşil pelerin altında beyaz bir kıyafet giyinmiş ve giyimi konusunda en ufak ayrıntıya titizlikle uymuştu. Kendisine Kültür Bakanlığından ve araştırma merkezimizden götürdüğümüz hediyelerle birlikte hazırladığımız filmin Arnavutlukla ilgili kısmını verdik. Daha sonra taraflar arası görüşmeler yapmak üzere ertesi gün buluşmak üzere oradan ayrıldık. Tiran ın bütün yoksulluğu ve bakımsızlığına rağmen buna adeta baş kaldırır gibi çırpınışını, bir bakışta göz alıcı vitrinler ve batı tarzı düzenlenmiş restoranlarını ve adeta güzel giyinmeye özen gösteren kadınlarını önemli özellikleri arasında saymalıyım. Pazartesi gecesi gittiğimiz Bektaşi asıllı bir Arnavut a ait pizzacıda akşam yemeğini yedikten sonra otele döndük. Mühin adı verilmiş olan restoran şık ve temiz ikinci katı ve üste yapılmış olan çekme katı Alman mimarisini ahşap çatı sistemine göre dizayn edilmişti. Bu arada yavaş yavaş Arnavutluğun bizim alanımızla ilgili bilgilerine ikili sohbetlerle ulaşmaya başladık. Arnavutlukta dini grupların serbestçe çalışmalar yaptığını ancak devletin onlara bir tahsisat ayırmak yerine kendi içlerinde mali sıkıntılarını çözmeleri gerektiğini öğrendik. Yaklaşık üç milyon civarında Arnavut un yaşadığı ülkede dini yapıdaki dağılım da ortalama %75 Müslüman, %25 Ortodoks ve Katolik olmak üzere kendisini gösteriyordu. Toplam Müslüman nüfusun %75 i içinde %60 ı Bektaşi kabul ediliyordu. Ancak yeni yeni kendi doğal kimliğini bulan Arnavutluk ta bu tarz rakamlar ilerleyen yıllarda daha gerçekçi bir hale gelecekti.

Görüşnıelerimiz Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi ile Bektaşiler Birliği arasında ilişkilerin geliştirilmesi Eylül ayında yapılacak olan kongreye Türkiye den katılması düşünülen isimlerin tespiti gibi konuları içine almaktaydı. Onların düşündüğü kongre ile bizim düşündüğümüz kongre arasında önemli farklılıklar olduğu daha ilk konuşmalarla birlikte anlaşıldı. Onlar tıpkı sosyalist ülkelerin her iki yılda bir yaptıkları gelenekselleşen bir kongre yapısı içinde düşünüyorlardı. Kongreyi düzenleme işi Bektaşiler merkezinin genel sekreterliği görevini yapan Arnavut ordusundan albaylık rütbesinden sonra ayrılmış olan Kuitim Ahmadaj ile Prof. Dr. Sokrat Ahmataj yapacaklardı. Sokrat Ahmataj Arnavutluk Atom Araştırmaları Merkezinin Başkanı olan hobisi Bektaşilik araştırmalarına da kaymış bir bilim adamı idi. Sokrat bilimsel ve olabildiği kadar objektif olmaya çalışan ciddi bir bilim adamı görünümündeydi. Arnavutluk ta bulunduğumuz süre içinde ortalama 40 dereceyi bulan hava sıcaklığı içinde bizi Tiran ı kucaklar gibi kanatlarını açmış bir kartala benzeyen Dayti dağına götürdüler. Boğucu yaz sıcakları içinde suyunu, havasını ve serinletici nefesini Tiran üzerin de gezdiren bu dağda, sıcaklığın gece 18 dereceye kadar düşmesi doğal güzelliği ve gece doruğundan Tiran ın ışıklarının büyüleyici görüntüsü Arnavutluğun kalkınmasını tamamladığı zaman fantastik ve güzel bir Balkan ülkesi olarak Avrupa ülkeleri arasında saygın yerini alabileceğinin göstergesiydi. Görüşmelerden arta kalan günlerden birinde ev sahiplerimiz biri Kroye şehrine götürdüler. Kroye Fatih Döneminde Enderun eğitimi gören daha sonra Arnavutluk a giden İskender Bey in doğum yeri, Sarı Saltuk Dergahlarından en büyüleyicisinin bulunduğu bir kentti. Hakkındaki bilgiyi film çekim ekibimizden almıştık. Yolu ve özellikleri ile ilgili anlatılanlardan çok zor bir nokta olduğu anlaşılıyordu. Kroye de bizi daha önce kendisini Ankara da misafir ettiğimiz 80 ine yaklaşan, sevimli, sade ve samimi inancı yüzünde ve gözlerinde beliren Hüseyin Bey karşıladı. Bizi önce Eski Kroye ye götürdü. Eski Kroye şimdi halen özelliğini yitirmemiş ahşap kepenkli çarşıları ile zevksiz beton apartman havasında soluk alınacak güvenli bir Anadolu kenti gibiydi. Hızlı değişimin başladığı 50 li yıl lar Anadolu sunun şehir ve kazaların daki bu çarşıların çocuk olarak belleğimde bıraktığı güzellikleri ve hoş havayı asla unutamam. Aynı çarşı içinde tahta kepenkli fırın, nalbant, bakkal, berber adeta iç içe birbirinin devamı halkın ihtiyaçlarını karşılar. Hemen tamamı tanıdık olan yüzler, usta, kalfa veya çırakların ağızlarından dökülen türküler, radyo günlerinin en canlı olduğu sıralarda radyodan arşıyı dolduran müzik, bambaşka bir hava verirdi. Baz dükkanların kapısının önüne ters bırakılmış olan bir sandalye veya ayakkabı sahibinin yakında geleceğini bildirir, kapısı, satılık bütün malları bura da korkusuzca bırakılırdı. Gün doğmadan açılan ve gün batımına yakın kapatılan bu çarşılar canlılığın iletişimin, kültürün ve sıcaklığın bize özgü örnekleri arasındaydı. Bu yüzden bu çarşılarla ruhum arasındaki bağı açıklayamam. Hele bir ikindi güneşinin çarşıya upuzun düştüğü akşam vakitleri tahta kepenklerin kapanma sesleri buruk bir ölüm sessizliği verirdi. Bir halk Türkü sünün etkili ve yanık sesi hep kulaklarımda yankılanır. Söğüdün Çarşısına

Gün doğmuş karşısına İnsan böyle eder mi Kapı bir komşusuna Acaba bu çarşılarla ilgili kaç türkü vardı. Kaç şiir vardı. İşte Kroye çarşısında 1950 lı yıllar da Anadolu nun şirin ilçelerinde geçen çocukluğumdaki çarşıları buldum. Duygulandım, etkilendinı ve şaşırdım. Tahta kepenkleri onarılmış, Arnavut kaldırımları ilk döşendiği güzelliğinde ve yeniliğinde kendisini gösteriyordu. Çarşı keskin bir öğle sonu güneşinde birbirlerini güneşten korumak için saçaklarını bir şemsiye gibi birbirine uzatmış ancak sadece hediyelik eşya satan dükkanlarla kaplıydı. Bu, bizi kucaklayarak bir anda geç mişe götüren içimizde derin bir gurbet duygusu oluşturan ortamda, dükkanlardan yaklaşık üç metre içeriye doğru uzayan üzerinden 500 yıl doğan ve ölen insanların yürüyerek, kucakta, omuzda taşındığı cami ahşap kapısı ile bize bakıyordu. Hüzünlü müydü? Sessizlik içinde rahat ve derin bir uykuda mıydı? Bilmiyoruz ancak merdivenlere döşenmiş kaldırım taşlarının aralıklarından fışkıran yabani otlar bu kapının artık kullanılmadığını gösteriyordu. Çarşıda alış veriş yaparken istedik ki buraya özgü bir hediye götürelim. Ahşabı ve taşı ile ünlü olan Kroye de ahşap işi bir hediye almak istediğimiz dükkanda bize Arnavut milli çalgısı olarak iki telli bir bağlamanın gösterilmesi dilimizin tutulmasına sebep oldu. İsmi Çift Telli ydi ve 4000 yıllık bir bağlamaydı. Bizim curanın kan kardeşi olduğunu söylememe ve parmakla çalındığını ilave etmemem hiç gerek yok. Kroje deki çarşıdan kaleye doğru yürürken arkamızdan gelen tıkırtı ile ansızın geri dönünce bir başka şaşırdığırnız manzara ile karşılaştık. Elbette yeni kuşakların bilemedikleri ve belki bir daha yaşayamayacakları bu manzara, bir çağrışımla beni tekrar çocukluğumun Anadolu şehirlerine götürdü. Dağdan kestikleri meşe odunlarını Cuma pazarlarına getiren köylülerin telaşlı adımlarla ve eşeklerini yönlendirirken çıkardıkları seslerle Kroje de bir kere daha karşılaşmam kırk yıllın için deki iki zaman diliminin üst üste gel mesi bir kere daha duygulanmamıza sebep oldu. Çünkü eşekler, kuşamları, ve üzerindeki odunlarla sahipleri adeta Anadolu nun ortasından çıkarak Kroje sokaklarına gelmiş ve oradan yine Anadolu da bir kent pazarına gidiyormuş hissi veriyordu. Kroje kalesinin gizemli havasını, sokaklarını ve bu sokaklarda halen yaşayan fakat geniş kapılı ve yüksek duvarlı bahçe kapılarının arkasından her an 15 ve 16 yüzyıl kıyafetleri ile çıkacak insanları bekliyorduk. Onlar oradan çıkmıyorlar, fakat sesleri de gelmediği halde onların huşu içinde eski zamanı yaşadıklarını anlıyorduk ve duyuyor duk. Kalenin topları da dahil olmak üzere bir çok şeyi halen kullanılıyor, kale sırtını tam anlamıyla bir dağa dayamış, olabildiğince enginlere bakan bir gözcüydü. Bu gözcü sözünün biz çok sık kullanıyorduk. Ama orada gözcü kelimesinin anlamını bir kere daha anladım. Çünkü bu kale gerçekten önündeki uçsuz bucaksız düzlüklerden gelecek tehlike ve saldırılara karşı gözcülük yapıyordu. Onu kuşatmak ve almak ise neredeyse imkansız gibiydi. Kalede bulunan üç yatır kaleye yüzlerce yıl önce gelmiş ve orada birbirlerinin ardası olarak yaşamış Bektaşi Babalarıydı. Duvarlardaki yazılardan ve taşlarından bu koku adeta bir buğu gibi yayılıyordu. İşin ilginç yanı ne derece doğru olduğunu

bilmemize rağmen bu yatırların soyundan geldiğini söyleyen türbedar bize hangi dilde konuşmasını istediğimizi sordu. Hemen hemen bir çok dilde orada olan bitenleri tatlı bir üslubla anlatıyor, el kol hareketleri ile sesinin iniş çıkışları birbirini tamamlıyordu. Erzurum defterdarının Oğlu olduğunu, sonradan Kroye ye yerleşen babasının izinden gittiğini söylüyor, çok az Türkçe bilmesine karşılık, ailesinden öğrendiği ve artık aralarındaki izafet ve vasfı terkipleri kopmuş bir biçimde divan şiirinden beyitler okuyordu. Kroye den Sarı Saltık u görmeden geri döndük. Kroje ile bir bağımız vardı. Bu bağ Arnavutluk u ilk defa gören bir kimse için inanılmaz bir yakınlıktı. Kroje çarşısının bir başka önemli özelliği kilim dokumacılığı idi. Önemli ölçüde turist geldiği anlaşılan kalede ve çarşıda BM askerlerinden başka tek tük Fransız ve İngiliz turistler göze çarparken çarşının, kaleye yakın kısmında dükkanlarda kadınlar kilim dokuyorlardı. Orada yatay tezgahlarda dokunan kilimlerin motifleri Anadolu kilimlerinden farklı değildi. Her ne kadar dükkan sahibi İngilizce olarak Anadolu kilimlerinin dikey tezgahlarda, Kroje kilimlerinin ise yatay tezgahlarda dokunduğunu anlatsa da, o iki başlı ejderha motifleri, koç başları, suya giden kız motiflerinin arasındaki benzerliğin sebebini açıklayamadı. Tezgahın türü değil kilimin dili önemliydi, bize çok büyük yakınlıkla gülümsüyor, tanıdık olduğunu söylüyordu. Görüşmelerimizden biri de Arnavutluk Devlet Arşivleri genel müdürü ileydi. Programımızı Perşembe günü tamamlayacak, Cuma günü alış veriş yapacak daha sonra Cumartesi günü saat 13. 30 da Arnavutluk tan ayrılacaktık. Devlet Arşivleri genel Müdürü bizi arşivin demir kapılı derin ve taş duyarlı binasında yine Tiran ın cehennem sıcağında kabul etti. Yardımcılarıyla birlikte bizi karşıladı. İşini ciddiye aldığı ve önemini bildiği konuşmasında ve tavırlarından anlaşılıyordu. Arnavut Dili ve Edebiyatı uzmanı, Arnavut halk edebiyatı ve folklörü üzerinde çalışmış bir uzmandı. Arşivde bulunan Osmanlı Dönemi yazmalarından söz etti ve bunun 22 Eylül de sergilenmesini planladıklarını ancak tasnifinde sıkıntıları olduğunu anlattı. Bir çok konuda işbirliği yapabileceğimizi ifade etti. Yaklaşık 430 yazma eserin bulunduğu arşiv depolarına girerek bu yazma eserlerden tasnif edebildiklerimizi tasni etmeyi kendisine teklif ettik. Ertesi gün sabah erken saatlerde arşivin deposunda bulunan eserleri gruplar halinde değerlendirmeye başladık. Eserlerin birbirinden değerli tamamına yakın kısmının Türkçe olması bizi şaşırttı. Bu eserler arasında cönkler, yazma Kur an-ı Kerinıler, fıkıh ve hadis kitapları vardı. Bunların tenha olarak önemli bir kısmının Bektaşi kültürüne ait eserler olduğunu incelemelerimiz sırasında anladık. Devlet Arşivlerine Arnavutluğun değişik illerinde bulunan Bektaşi Dergahlarından intikal etmişti. Bir kısmı yanmış, bir kısmı tahrip olmuş olan eserlerin özellikle cönk olarak tutulanlarının özel ciltleri, aşağıdan yukarıya doğru açılışları, üzerine sadece nutuklar, nefesler ve ilahiler değil, tercüman adını verdiğimiz Bektaşi Dergahının kurallarının yer alması, bir babadan bir babaya adeta miras gibi yüzlerce yıl elden ele geçişi başlı başına önemli bir olaydı. Bunların hepsi birer tarih belgesi olarak geçmiş yüz yıllarda yaşayan insanların nüfus kağıt larıydı. Varlıklarını, kültürlerini ve kimliklerini dile getiriyorlardı. Bu kitapların 101 tanesini akşam saat 5 e kadar Türkçe ve Arnavutça tasnif ettik. Bir kısmının baş ve son kısımları yok olmakla birlikte 15. Yüz yılın ortalarından 1930 yılına kadar bir serüven çiziyorlardı. Anlatıkları şey okunmak ve korunmaktı. Okunmuş ve korunmuşlardı. Bir kısmı tam korunmasa bile korunamamasının sebeplerini de bize anlatması bakımından önemliydi. Özellikle Yazma Kur an-ı Kerimlerin tamamının son sayfaları koparılmış, veya başka bir kağıda kapatılmıştı. Böylece istinsah

edeni ve tarihinin belli olmaması künyesinin saklanması bununla ilgili gerçek hak sahiplerinin bir hak iddia etmesini önlemek içindi. Demek ki en kutsal değerler için bile böyle bir yol zlenmişti. Bazı Altın varak girişli kitaplarınsa giriş alınlıklarının kesilerek çıkarılması bir başka üzücü noktalardan biriydi. Acaba altınına mı göz dikilmişti? Yoksa yalnızca o sayfa mı satılmak için koparılmıştı? Bilinmez. Şurası muhakkak ki Arnavutluk Devlet Arşivleri bir hazine saklıyordu. Bir tarihi saklıyordu. Bir kültürü ve bir kimliği saklıyordu. Tiran da gördüklerirnizin içinde en önemli unsur bu devlet arşivlerinde bulunan kitaplardı. 22 Eylül de sergilenecek olan bu kitapların uyandıracağı etkiyi doğrusu tek tek onu gezen ve izleyen Tiranlıların yüzlerinden görmek isterim. ÇEVİRİ Shenimet Per Shqiperine Lidhjet tona me Republiken e Shqiperise filluan me filmimet per projektin e filmit dokumentar. Republika e Shqeperise ishte nje nga vendet qe e mendonim shume problematike dhe qe do te kishim pengesa per realizimin e projektit te filmit per arsye se gjate kohes se demokratizimit te vendit ishte krijuar nje gjendie e paqendrueshme. Siç dihet Shqiperia ka klimen me te ashper ne Ballkan dhe vendet qe do te filmoheshin jane fshatra te thella ose vende te pabanuara fakt ky qe bente qe grubi i xhirimit te nguronte akoma me shume. Si edhe kur mesuam problemet qe kishin hasur disa grupe te tjera si per shembull grupi i xhirimit te kanalit tele viziv D u kishin marre nga duart kamerat dhe mjetet e tjera te punes hezituam akoma me shume. Shoket tane qendruan ketu per nje kohe prej pese ditesh dhe gjate kesaj kohe nuk munden qe te lidhen me ne me ane te telefon it. Por kur u kthyen na treguan qe ishin takuar me njerez te ngrohte qe ishin kujdesur per ta. Ne ate çast te gjitha mendimet tona negative u fshine e ne vend te tyre u krijua mendimi qe ky shtet ka shume probleme por ne te njejten kohe eshte nje vend i kentshem. Pas kesaj besimtaret Bektashi qe i priten shoket tane me shume sinqeritet, dashamiresi e perkujdesje erdhen ne Ankara. Viziten e bene pak para bajramit dhe koha ishte shume e ftohte e rnegjithate rniqesia jone u shtua. Bisedat qe beme me ta e bene lidhjen tone akoma me le forte. Ata na ftuan qe te mernim pjese ne kongresin Bektashian qe do behet me 22 shtator. Kjo ishte edhe arsyja qe na beri neye ta vizitonim Shqiperine edhe nje here. Avioni u ul me vonese ne aeroportin e Rinasit. Te themi te drejten ne dalje te kufirit, qendra e vogel e kontrollit te pasaportave, siellja e ftohte e punonjesve si edhe dielli percellues na bene shume pesimist. Une me perpara kam pare airoportet e Bukureshtit dhe te Budapestit. Keto airoporte me shtimin e levizjeve jane modernizuar dhe hyrjet e daljet jane zmadhuar e zbukuruar si rrjedhoje njerezit nuk besdisen. Shpresojme qe ne nje te ardhme te afert nje nga pikat kryesore te hyries ne Shqiperine mike te behet e bukur dhe bashkohese ashtu siç e meriton Shqiperia kultura dhe historia e saj.

Ne dalje te aeroportit ne na priste nxensja Anila Shehu e cila eshte ne vitin te dyte te Fakultetit te Komunikimit ne degen e Radio televizionit bashke me Baba Edmontin i cili nga besimtaret Bektashi Shqiptare eshte pranuar si udheheqes i dyte. Anila disa dite me pare ishte kthyer nga Turqia per te kaluar pushimet, ajo do te perkthente per ne. Baba Edmondi ne na çoi ne nje hotel te vogel ku edhe do rrinim.ky hotel ngjante me nje pension por ne fakt ishte nje shtepi e vjeter Shqiptare e sistenıuar ne fornıen e nje hoteli. Mu ne qender te Tiranes shtepia e kthyer ne hotel me pastertine dhe rregulin e saj i bente te gjithe klientet qe te ndiheshin rahat e mire. Gjate kohes qe qendruam atje ajo thjeshtesi, pasterti dhe dashamiresi pati nje vend te veçante. Ishte e veshtire te kuptoje nese fytyrat e qeshura te persortelit si dhe kujdesja qe tregonin per te na bere te kenaqur vinte si rrjedhoje e ndienjes se vellazerimit apo e kurjozitetit. Me gjithe proplemet ekonomike zonjat mjaft te mbajtura dhe te rregullta pasqyronin ne fytyrat e tyre nje buzeqeshje te ngrohte e miqe sore qe i ben njerezit e huaj me pak te ndrojtur. Pasi pushuam pak ne hotel te zotet e shtepise na çuan ne Kryegjyshaten Bektashiane qe ndodhet ne verilindje te Tiranes. Ndertesa qe mbante emrin Kryegjyshata boterore Bektashiane kishte nje arktitekture te bukur me kupola te larta e siperfaqe te madhe. Menjhere te binte ne sy siperfaqia perpara nderteses dhe tyrbeve prane saj ku mbizoteronte e bardha dhe jeshilja. Megjithese ne kete ndertese nuk gjendeshin karakteristikat e arkitektures klasike Osmane e as ato te arkitektures fetare evropiane veçohej per bukurine dhe madheshtine e saj. Hyrja ishte e mbuluar nga nje kupole e gjere. Pas hyrjes nje sallon zgjatej nga e majta ne te djathte e pikerishte per ball deres se hyrjes ndodhej dhoma e mejdanit, shkallet qe te çonin ne katin e dyte si edhe nje dalje tjeter. Neper mure gjendeshin te varura portretet e profet Aliut, Haxhi Bektashit gjthashtu kishte edhe disa piktura qe ringjallnin nje histori te Kajgusuz Abdallit shkruar ne velajetname. Per sa i perket dhomes se miqve ajo ishte e madhe e mobiluar kendshem me ca kolltuke te rahatshem me ngjyre jeshile. Menjehere pasi u futem ne dhomen e miqve erdhi kryegjyshi boteror Reshat Bardhi te cilin shpesh e therrasin Baba Reshati. Megjithese ne moshen 80 vjeçare mbahet i forte. Eshte pak i shendoshe por te terheq vemendien me qemdrimin, lekuren e mjekren e tij te gjate e te bardhe. Kur fliste me njerezit ai i shikonte ne sy me syte e tij te medhenj me ngjyre jeshile ne gri gje qe i bente te tjeret te ndiheshin te pafuqishem perpara fuqise se tij morale e shpirterore. Ai gjithmone mbante te veshur petkun e Kryegjyshit qe eshte nje veshje e bardhe me nje pelerine jeshile. Atij bashke me nje pjese te filnıit dokumenar ku flitej per Shqiperine i dorezuam edhe dhuratat e nıinistrise Turke te kultures e te institutit kerkimor. Me pas u ndame duke vendosur qe te nesermen te fillonim takimet mes paleve. Tirana eshte nje qytet i varfer dhe i pa sistemuar por s mund te rri pa per mendur vitrinat qe shkelqenin, resorantet te tipit evropian si edhe grate e vajzat qe visheshin aq bukur e me shije. Darken e te henes vajtem ne picarine e nje besimtari Bektashian. Restoranti ishte dy katesh plus nje kat çatie te kujtonte arkitekturen Gjermane. Ne kete vend te bukur hengrem darken e me pas u kthyem ne hotel.

Tani i erdhi radha pjeses se tregimit qe ka lidhje me fushen tone pra iu afruam bisedimeve dy paleshe. Ne Shqiperi grupet fetare jane te lira por qeveria s jep ndihme ekononıike per to prandaj edhe çdo problem ekonomik duhet ta zgjidhin vete. Ne kete shtet jetojne afersisht tre miljon shqiptar dhe 75% e kesaj popullsie eshte myslimane kurse 25% e saj ortodokse dhe katolige. Nga 75% e popullsise nıyslimane 60% e saj pranohet si popullsi bek tashiane. Por meqe Shqiperia sapo ka filluar te marri veten keto shifra do te saktesohen me vone. Ne takimet e Institutit kerkimor Haxhi Bektash Veli te Univiersitetit te Gazit me Kryegjyshaten do bisedohej edhe per te forcuar lidhiet si dhe per pergatitien e listes me emrat e njerezve qe mendohej se mund te marrin pjese ne kongresin qe do behet ne shtator. Qe ne bisedimet e para u kuptua qe mes mendimeve tona per kongresin kishte shume ndryshime. Ata mendonin te benin nje kongres qe perseritet ç do dy vjet, gje qe ngjan shume me traditat e shteteve socialiste. Sistemimi i puneve te kongresit i ishte caktuar kryesekretarit te Kryegjyshates zotit Kuitim Ahmataj dhe Prof. Dr. Sokrat Ahmataj. Zoti Sokrat eshte kryetari i institucionit te kerkimeve Atomike e nje nga hobite e tij ishte studimi i Bektashizmit. Nje njeri mjaft serioz, punetor, me pikepamje objektive e qe perpiqet te benje nje pune shkencore. Gjate kohes qe ndejtem ne shqiperi temperatura ishte 40 grade celcius. Ne na çuan ne malin i Dajtit qe dukej si nje shqiponje qe ka hapur krahet per te brojtur Tiranen e per ta mbajtur ne preher. Ne nje kohe qe ne qytet bente nje vape nıbytese ne mal temperatura ulej deri ne 18 grade celcius. Bukuria natyrore, shkelqimi ne mes te erresires i dritave te Tiranes te mahniste e te bente te kuptoje qe kur te plotesohet permisimi ekonomik ky vend do te behet nje nga shtetet me te bukura dhe me fantastike ne Ballkan e mjaft e respektuar ne evrope. Pas mbarinıit te takimeve nje nga te zotet e shtepise na çoi ne qytetin e Krujes. Kruja eshte vendlindja e Skenderbeut, nje udheheqes ushtarak shume i zoti i edukuar ne shkollat Osmane ne kohen e Sulltan Fatih Mehmetit. Ne kete qytet ndodhet nje nga dergjahet me mahnites te Sali Saltukut. Te dhenat per kete vend i patem marre nga ekipi i xhirimit. Sapo vajtem menjehere kuptuam se sa te drejta ishin treginıet per rruget dhe udhetimet e veshtira. Ne Kruje na priti Zoti Hysen nje burre rreth te tetedhjetave, i dashur, i thjeshte ne syte e te cilit pasqyrohej besimi i tij i sinqerte. Ne fillim na çoi ne Krujen e vjeter. Kruja e vjeter akoma i ruante karakteristikat e saj, e shtepite e medha prej betoni ngelen te zbehta para pazarit dyqanet e te cilit kishin dyer te renda druri shume te ngjashnıe me ndertesat e Anadollit. Me gjithe ndryshimet e bera ne 50 vjet qytetet dhe pazaret e Anadollit kane ngelur ne kujtimet me te bukura te femirise e s mund te harroj ajrin e paster. Brenda nje pazari dodhen dyqane ushqimore, furra, berbere etj. qe te gjitha kane dyer te renda druri e ndertesat jane ngjitur me njera tjetren e plotesojne te gjitha nevojat e popull sise. Pothuajse te gjitha fytyrat e ustallareve, çirakve e te punonjesve te tjere i njihnim. Nga goja e tyre dilnin qete qete tingujt dhe vargjet e Tyrkyve dhe muzika e radiove krijonte nje atmos fere te veçante. Perpara disa dyqaneve nje karrige ose nje kepuce e vendosur mbrabsht ben te ditur qe i zoti i dyqan it do kthehet se shpejti e te tere mallrat i linte pa frike me dere hapur. Keto pazare qe hapen pa lindur dielli e mbyllen pak para perendimit na jepnin shembull me gjallerine, kulturen dhe ngrohtesine e tyre. Per kete arsye s mund ta shpjegoj lidhjen time shpirterore me keto vende. Sidomos

kur mbi keto pazare binin rrezet e gjata qe njoftorıin perendinıin e diellit e kur ulej muzgu i mbremjes, kercitjet e dyerve te renda prej druri qe sillnin nje heshtje te dhimbshur vdekjeje me sillnin ndermend nje kenge popullore te vjeter. Ne pazarin e shelgut Dielli kishte lindur Deres se komshise A ia ben keshtu njeriu, Valle sa kenge e vjersha jane thurur per keto pazare. Ja pra ne pazarin e Krujes gjeta pazaret e femirise time te qyteteve te Anadollit ne vitet 1950. Ndjenjat m u rizgjuan dhe u hutova pak. Kalldremet e Shqiperise akoma kishin bukurine e nje kallderemi te sapo ndertuar e kete bukuri e shtonin dyert e drurit qe ishin restauruar mjaft bukur. Strehet e dyqanave bashkoheshin me njera tjetren dhe pengonin rrezet percelluese te mesdites e krijonin nje vend te mbrojtur e te fresket por syri me zuri vetem dyqane dhuratash. Rruga na nxori perpara nje porte e cila me zgjoi mendime te thella kurbeti te cilat me morren ne krahe e me çuan 500 vjet mbrapsh ku pash me mijra njerez qe dilnin nga xhamia ne krahe, me pas duke ecur e me pas mbi shpatulla. A ishte qetesuese? A thua ne mes heshties kishte rene ne nje gjume te thelle? Nuk e di por barerat qe kishin mbire mes gureve te kaldremit linte te kuptoje qe kjo porte nuk perdorej. Duke bere pazaret deshem qe te blinim nje dhurate karakteristike. Meqe Kruja eshte shume e njohur per gdhendiet e drurit e te gurit ne nje dyqan kerkuam qe te blinim nje punim druri e kur na treguan nje vegel muzikore te popullit Shqiptar me dy tela ngelem pa mend. Kjo vegel quhej çifteli dhe ishte nje Ballama 4 mije vjeçare. Nuk eshte aspak e nevojshme te them qe ngjante shume me gjuren tone dhe i bihej me gishta. Duke ecur nga pazari per te shkuar ne kala degjuam nje zhurme qe vinte pas shpinave tona, pernjehere kthyern kokat e para syve na doli nje pamje e pabesueshme. Mesiguri brezi i ri nuk e di dhe ndoshta nuk do te ket rrast qe ta shikoje serisht kete pamie por qe mua me kujtoi femirine time qe e kam kaluar ne qytetet e Anadollit. Fshataret sillnin nga mali dru zjari per t i shitur ne pazarin e te premtes, ecnin te shqetesuar dhe zerat qe nxirnin per te drejtuar gomeret bene qe adhe nje here ne Kruje te me bashkohen dy kohe te ndryshnıe e te rikthehem para duzete vjetesh duke me shperthyer serisht nostalgja. Kjo per arsye se gomeret me baren e druve mbi shpine bashke me te zotet te jepnin pershtypien sikur kishin ardhur nga Anadolli ne rrugicat e Krujes dhe shkonin ne nje pazar te Anadollit. Madheshtia e kalase se Krujes, me rrugicat mahnitese kufizuar nga mure te larta me dyer te medha pas te cilave fshihen oborre te bukura e mbrapa ketyre dyerve ne çdo moment prisnim te shfaqej dikush i veshur me rrobet e shkulit te 15 te ose te 16 te. Ata nuk u shfaqen, as zerat e tyre nuk degjoheshin por duke u perqendruar e ndjenim qe ata jetonin. Shume gjera te kalase duke perfshire edhe topat akoma perdoren, ajo me plot kuptinıin e fjales e kishte nıbeshtetur kurrizin pas malit, si nje roje qe shikon sa me larg qe te jete e mundur. Ne, fjalen roje e perdornim shume por kuptimin e kesaj fjale e kuptova me mire atje

sepse kjo kala megjithmend ruante pllajen e pafudme nga çdo lloj sulmi e rreziku. Ishte gati e pamudur qe ta rrethoje e ta pushtoje kete kala. Atje gjendeshin tre varre te Babalareve Bektashi qe kishin ardhur me qindra vjet me pare dhe plotesonin njeri tjetrin. Nga shkrimet mbi mure dhe nga gurret kjo ndjenje perhapet si avull. Pjesa me e çuditese e kesaj pune ishte kur tyrbedari i cili thoshte se vinte nga ai soj na pyeti se ne ç gjuhe donim qe te fliste. Ai ishte ne gjendie te tregonte ne shume gjuhe se çfar kishte ndodhur aty dhe e shoqeronte tregimin e tij me levizjet e kraheve dhe te duarve duke e plotesuar me ulien dhe ngritien e zerit. Sipas te dhenave qe dinte, gjyshi i tij kishte ardhur nga Erzurumi dhe kishte qene nje nenpunes i qeverise Osmane, me pas ishin vendosur ne Kruje. Megjithese dinte shume pak Turqisht ai dinte dhe tre gonte disa bejde nga vellimet e divan ferr Drejtori i Pergjithshem i arshivave na ftoi qe te shkonim ne drejtorine e pergjithsme te arshivave shqiptare, nje ndertese kjo e rrethuar me mure prej guri e dyer prej hekuri. Ai na priti bashke me ndihmesat e tij. Nga menyra se si fliste e sillej menjehere kuptohej qe i merrte punet shume seriozisht dhe e dinte vleren e tyre. Si specialist i gjuhes Shqipe kishte bere studime mbi follklorin dhe poezine popullore. Ai na foli per disa doreshkrime te vjetra ne gjuhen osmane qe ndodheshin ne arshiv e qe planifikonin ti ekspozonin me 22 shtator. Por e kishin te veshtire t i gruponin, gjithashtu shprehu se per shume çeshtie mund te bashkepunonim. Duke u futur ne depot e arshivavit ku ndodheshin afersisht 430 vellime e doreshkrime menduam qe te japim ndihmen tone per t i grupuar. Te nesermen ne mengjes vajtem atje e filluam punen per vleresimin e grupimin e tyre. Veprat konkuronin njera tjetren per vlerat e tyre e gati gati te tera ishin te shkruara ne Turqisht. Ne mes tyre kishte Kuran-e, xhynke, permbledhje hadithesh e rregullore te fese. Gjate kohes qe po kontrollonim keto vepra vume re se nje pjese e madhe e tyre i perkiste kultures dhe tarikatit Bektashian. Arshivi shteteror kishte mbledhur vellimet e shume dergjaheve Bektashiane te qyteteve te ndryshme te Shqiperise. Nje pjese eshte djegur e nje eve te cilat kishin humbur kuptimin e tyre te vertete e ishin perzier me njera tietren. Nga Kruja u kthyem pa e vizituar Sare Saltukun. Per nje njeri qe vjen per here te pare ne Shqiperi kjo afersi e pabesueshme na lidhte shume me Krujen. Nje karakteristike tjeter e pazarit te Krujes ishte thurja e qilimave. Pernjehere kuptohej qe kalaja vizilohej nga nje numer i konsiderueshem turistesh, nder ta te binin ne sy trupat e kombeve te bashkuara si edhe ndonje turist francez e britanik te cilet nuk iknin pa vizituar dyqanet ku grate end nin qilima. Ne tezgjahet e shtrire endeshin motive te njejta me motivet e qilimave te Anadollit. Sado qe pronari i dyqanit perpiqej le shpjegonte ne anglisht vlerat e verteta te qilimave nuk arriti qe te shpjegonte ngjashmerine e motiveve le kuçedres me dy koka, vajzes se ujil e te kokave te dashit qe enden ne tezgjahet pingul te Anadollit. S eshle e rendesishme lloi i tezgjahut por, gjuha me te cilen na flisnin qilimal, ato me nje buzeqeshje te thelle na thonin qe ne njiheshim prej kohesh. Nje nga takimel tona te rende sishme ishle edhe takimi me drejtorin e pergjithshem te arshivave shteterore. Ne kishim planifikuar qe te plotesonim programin deri te enjten, te premten te benim pazare e te shtunen ne oren 13:30 le largoheshim nga Shqiperia. Ne nje kohe qe ne Tiran e digjeshe si ne pjese eshte zhdukur por ne shume doreshkrinıe perveç poezive neper xhunke gjendeshin edhe komente, histoti fetare si edhe shenime ku tregohej se si pasuria dhe rregullat e nje dergjahu nje baba ia linte nje babai tjeter ne formen e nje trashegimnie e keshtu vazhdonte dore pas dore duke u

bere nje ngjarje e rendesishme. Keto ishin shenime te cilat kane vlera historike e qe flasin per jeten, kulturen e veprimtarine e njerezve qe kishin sherbyer me qindra vjet me pare ne dergjahet Bektashiane. Egzistenca e tyre fliste per lashtesine. Ne deri ne oren 17:00 kontrolluam 101 libra nga keto dhe mbajtem shenime ne Turqisht e ne Shqip. Nje pjese e tyre kishte manget fletet e fil- limit e te fundit e i perkisnin nje shtrirje kohore prej shekullit te 15 te deri ne vitet 1930. Ato flisnin per mbrojtien e leximin e tyre. Veçanerisht ne Kuranet e shkruar me dore mungonin plotesisht faqet e fundit ose ishin mbyllur me nje faqe tjeter. Per kete arsye s mund te kuptonim kush e ka kopjuar dhe daten e shkrinıit. Pra edhe per gjerat e shenjta eshte perdorur nje rruge e tille per te fshehur te verteten. Nje fakt tjeter qe te merziste ishte se ne disa doreshkrime te shkruara me shkronja te arta ishin hehequr pllakat e arta te zbukurimeve si edhe faqia e pare. A thua ta kene bere per floririn? Apo vetem per te shitur ate faqe? Nuk i dihet. Nje gje eshte e sigurte qe arshivi shteteror i Shqiperise fsheh nje thesar te vertete. Nga gjerat me te rendesishme qe pame ne Tirane pa dyshim qe ishin librat qe ndodheshin ne arshiv. Te them te drejten do te kisha shume deshire qe te shikoja si do ndryshonin fytyrat e Tiranasve kur te shihnin keto libra te ekspozuara me 22 shtator.