TEKVİR SÛRESİ Nuzul 8 / Mushaf 81

Benzer belgeler
İsimleri okumaya başlarken- و ب س ي د ن ا - eklenmesi ve sonunda ع ن ه ر ض ي okunması en doğrusu.

Değerli Kardeşim, Kur an ve Sünnet İslam dininin iki temel kaynağıdır. Rabbimiz in buyruklarını ve Efendimiz (s.a.v.) in mübarek sünnetini bilmek tüm

TARIK SÛRESİ Nuzul 38 / Mushaf 86

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

DUALAR DUANIN ÖNEMİ Dua

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

40 HADİS YARIŞMASI DİKKAT 47'DEN 55'E KADAR Kİ HADİSLERİN ARAPÇA METİNLERİ DÜZELTİLMİŞTİR. SINIFI 5-6,7-8 1-) 9-10,11-12 SINIFI 5-6,7-8 2-) 9-10

Öğretim İlke ve Yöntemleri 1

HÜMEZE SÛRESİ Nuzul 34 / Mushaf 104

(Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. (Fâtiha, 1/5)

5. Ünite 1, sayfa 17, son satır

KUREYŞ SÛRESİ Nuzul 21 / Mushaf 106

KUR AN-I KERİM II Yrd. Doç. Dr. Remzi ATEŞYÜREK

KUR AN HARFLERİNİN MAHREÇLERİ (ÇIKIŞ YERLERİ)

BAZI AYETLER ÜZERİNE KÜÇÜK Bİ R TEFEKKÜR ( IV)

118. SOHBET Kadir Suresi SÛRE VE MEÂLİ:

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

İman; Allah a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe iman etmendir. Keza hayrı ve şerriyle kadere inanmandır.

KURAN DA TEKRARLANAN AYETLER

(Dersini sabah namazından sonra yapmanı tavsiye etmekle birlikte, sana uygun olan en münasip bir vakitte de yapmanda bir sakınca yoktur.

Ders : 57 Konu: Şeytanla Mücadele

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

144. SOHBET ÖNEMLİ İMTİHAN: DİL

األصل الجامع لعبادة هللا وحده

ON EMİR الوصايا لعرش

Bir kişinin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz. (İbn Hanbel, II, 349)

Bayram hutbesi nasıl okunur? - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

Allah, ancak samimiyetle ve kendi rızası gözetilerek yapılan ameli kabul eder. (Nesâî, Cihâd, 24)

TEKVİR SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TEKVİR SURESİ TEKVİR SURESİ TEKVİR SURESİ TEKVİR SURESİ TEKVİR SURESİ. (Kıyamet Kopmuş olacaktır)

NASR SÛRESİ Nuzul 111 / Mushaf 110

EV SOHBETLERİ SOHBET Merhamet

HADİS II DERSİ EZBER HADİSLER

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

KALEM SURESİ. Nuzul Ortamı: Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE. Nüzul Sırası 7 NÜZUL YERİ KALEM SURESİ. Nuzul Sıra 7.

Kur an şöyle buyurmaktadır: Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki,

ALLAH IN RAZI OLDUĞU KULLAR

Onlardan bazıları. İhtilaf ettiler. Diri-yaşayan. Yüce. Sen görüyorsun ت ر dostlar. ..e uğradı

55. Sizi ondan (arzdan) yarattık, ve ona iâde ederiz ve bir kere daha ondan çıkarırız.

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

(40 Hadis-7) SEÇME KIRK HADİS

113. SOHBET Peygamberlerin Ortak Özellikleri

Borçlunun sadaka vermesinin hükmü

Kur an ın, şerî meseleleri ders verirken aynı anda tevhid dersi vermesi hakkında izahta bulunabilir misiniz?

الصيام برؤية واحدة اسم املؤلف حممد بن صالح العثيمني

ARAPÇADA İSİMLER. Sonu ref ile biten sözcüğe ref edilmiş anlamında merfû adı verilir. Ref alametleri:

ICERIK. Din kelimesinin sözlük anlami Din kelimesinin Kur an daki anlamlari Din anlayislari Dinin cesitleri Ayetlerle din

KADR SÛRESİ Nuzul 12 / Mushaf 97

NÂZİ ÂT SÛRESİ Nuzul 48 / Mushaf 79

Kolay Yolla Kur an ı Anlama

MÜZZEMMİL SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla MEKKE GİRİŞ SURENİN KONUSU. MÜZZEMMİL SURESİ Mushaf Yeri 73. Ayet Sayısı 20.

DUA KAVRAMININ ANLAMI*

Melek BOZDOĞAN Murat BOZDOĞAN

yoksa ziyana uğrayanlardan olursun." 7

bartin.diyanet.gov.tr/kurucasile

Hor görme, aşağılama, hakir kabul etme günahını ilk işleyen şeytandır.

Rahmân ve Rahîm olan Allâh ın ismiyle Hamd, - Allâh a mahsustur. O na hamd eder, O ndan yardım ve mağfiret dileriz. Nefislerimizin şerrinden ve

CENAB-I HAKK IN O NA İTAATİ KENDİNE İTAAT KABUL ETTİĞİ ZAT A SALÂT VE SELAM

İsmi Tafdil. Alimde olan hilimden (yumuşaklıktan) daha güzel bir hilm hiçbir kimsede olmamıştır. Bu misalde ل الك ح lafzı, ismi tafdil olan

Altı aylık iken anne karnından düşen ceninin cenaze namazını kılmanın hükmü

Cihad Gönderen Kadir Hatipoglu - Şubat :23:10. Cihad İNDİR

EV SOHBETLERİ. (Allah) her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir. (Furkan, 25:2)

Kabir azabı kıyâmet kopuncaya kadar devam eder mi?

Kur'an'da Kadının Örtüsü Meselesi - İlyas Uçar - Ebû Rudeyha - Evvâh - Kişisel Bilgi Sitesi

tyayin.com fb.com/tkitap

IGMG Ev Sohbeti AT. Ders : 5 Konu: DERS MELEKLERE İMAN

1- EBEVEYNLERİN ÇOCUKLAR ÜZERINDEKİ HAKLARI

Îman, Küfür ve Tekfir 2

Yarışıyorlarkoşuyorlar

KAZA VE KADERE İMAN *

Konulu Tefsir Metodu Bir Usûl Sayılabilir mi ve Bunun Kur an ı Anlamaya Katkısı

124. SOHBET Sözü Güzel Söylemek

BİRKAÇ AYETİN TEFSİRİ

İHSAN SOHBETLERİ İHSAN SOHBETİ

şeyh Abdulaziz b. Abdullah b. Baz

Tedbir, Tevekkül Ve Kader Anlayışımız Gönderen Kadir Hatipoglu - Ağustos :14:51

KEVSER SÛRESİ Nuzul 15 / Mushaf 108

Hesap Verme Bilinci Gönderen Kadir Hatipoglu - Ocak :00:00

148. Sohbet ÖNDEN GİDENLER

Ayetlerin Mealleri: الله لا ا ل ه ا لا ه و ال ح ي ال ق ي وم لا ت ا خ ذ ه س ن ة و لا

150. Sohbet TEVHÎDİN TARÎFİ VE MAHİYETİ (2/2)

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

şeyh Muhammed Salih el-muneccid

İNSANLARA İLİM ÖĞRETMENİN VE ONLARI İYİLİĞE DÂVET ETMENİN FAZÎLETİ. Râşid b. Hüseyin el-abdulkerim. Terceme : Muhammed Şahin Tetkik : Ali Rıza Şahin

İSİMLER VE EL TAKISI

Tatil kavramını araştırdığımız da tatil için şu anlamların verildiğini görürüz:

AÇIKLAMALI SÛRE MEÂLLERİ

ŞEMS SÛRESİ Nuzul 28 / Mushaf 91

Damla Yayın Nu: Editör Mehmet DO RU. Dil Uzman lyas DİRİN. Görsel Tasar m Uzman Cem ÇERİ. Program Gelifltirme Uzman Yusuf SARIGÜNEY

EV SOHBETLERİ AT. Ders : 6 Konu : Kitaplara İman. a) Kitaplara Topyekün İman

(Tanımı ve Dayanağı)

هل الا نبياء متساوون. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

حديث توسل آدم نليب وتفس : {وابتغوا يله الوسيلة} şeyh Muhammed Salih el-muneccid

ه: د ع ل ض ب او ت ن ل ه ب م ذ ت خ أ إن ا م م كي ف ت ر ك ت د ق ي فإ ن يت للا س ن و با ك ت

EĞER NEBİ MUHAMMED, BENDEN YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEMİ İSTESE; YAHUDİLİĞİ VE HIRİSTİYANLIĞI İNKÂR ETMEM, MUHAMMED'İ İNKAR EDERİM

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

تلقني أصول العقيدة العامة

İNSAN SÛRESİ Nuzul 32 / Mushaf 76

Transkript:

TEKVİR SÛRESİ Nuzul 8 / Mushaf 81 Surenin Adı: Adını ilk âyetindeki dürüldü, karartıldı veya koparılıp atıldı mânasına gelen kuvvirat fiilinden alır. Güneşin defteri dürüldüğünde (1) Bu dürülüş, yeryüzünün sonu olan Kıyamet ve Son Saat ile ilgilidir. Başı olanın bir sonu vardır. Oluş ve Bozuluş, mahlukatı var eden Allah ın bir sünnetidir. Kur an da, oluş ve bozuluş (kevn ve fesad) hakikatinin kendisiyle veya vasıflarından biriyle adlandırılan surelerin sayısı 14 tür. Duhan Casiye Vakıa Hakka Kıyame Nebe Tekvir İnfitar İnşikak Gaşiye Fecr Zelzele Karia Felak Tekvîr ismi Hz. Peygamberden sarih olarak gelmez. Buhârî ve Tirmizî de ilk âyetiyle anılır. Bir çok ilk Mushaf ve tefsirde Tekvîr adıyla şöhret bulmuştur. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Sûre Mekke döneminin ilk yıllarında inmiştir.

MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE Necm den önce indiği kesindir. Zira Necm 13-18 de anlatılanlar bu sûrenin 23. âyetine atıftır. İlk tertiplerin tümünde A lâ sûresinin önüne, 7. sıraya yerleştirilir. Cinnet ve delilik suçlaması, indiği dönemin tipik özelliğini verir. Bu durumda sûre vahyin ilk yılında inmiş olmalıdır. 29 Ayettir. Surenin Konusu: Konusu, Son Saat ve Hesap Günü dür. Tekvîr, bir şeyi sarık sarar gibi sararak bir noktaya toparlamak, dürüp büküp bohçalamak tır. Sûrenin girişinde içinde bulunduğumuz kozmik sistemin veya kâinatın kevn ve fesad/ oluş ve bozuluş kanunları çerçevesinde sona doğru gidişi tasvir edilir. Ancak bu bozuluş bir kaos olarak nitelenemez. Zira oluş gibi bozuluş da Allah ın kontrolüne ve ilâhi bozuluş yasalarına tabidir. Bu Allah tan başka hiç kimsenin tasvir edemeyeceği muazzam bir gerçektir. Enbiya 104 teki kozmik dürülüşün tefsiri sayılabilir. İlâhî emir gereği bir noktada oluşan muazzam çekim sonucunda kâinatın veya sistemimizin o noktaya çökmesi tasvir edilir. Bundan sonraki yeniden oluş süreci ise İnfitâr da dile gelecektir.

Sûre zımnen şu hakikati haykırır: Başı olan her şeyin bir sonu vardır. İnsan misafir, dünya misafirhanedir. Sadece misafir değil, misafirhane de yolcudur. O halde ömrü kainatın ömrüne nisbetle bir hiç mesabesinde olan insan nesine gururlanır? 1-13. âyetler arasında tam on iki kez izâ zaman zarfı yer alır. Bu her cümlenin anlam bağımsızlığı yanında pekiştirme ifade eder. Altısı dünya altısı âhiret için kullanılan bu zarflar, ey muhatab, uyarının üzerinden zaman geçti diye aklından çıkarma vurgusuna sahiptir. Son Saat in dehşetini dile getiren ilk pasaj, Kur an daki Kıyamet sahneleri arasında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Güneş(in defteri) dürüldüğünde Yıldızlar sönüp döküldüğünde Dağlar yürütüldüğünde Doğumu yakın develer terk edildiğinde Bütün yabani hayvanlar birbirine sokulduğunda Denizler fokur fokur kaynatıldığında Bütün insanlar tasnif edildiğinde Diri diri gömülen kız çocukları sorduğunda Hangi suçtan dolayı öldürüldüklerinin hesabını (İnsanların) amel defterleri açıldığında Gök, (bir gövdenin derisi gibi) soyulduğunda, Cehennem kışkırtıldığında Ve Cennet(in görüntüsü) yakın plan sunulduğunda (İşte o zaman) her can ne hazırladığını (yakinen) bilir. (1-14) İnsan soyunun tümüne birden Nereye gidiyorsunuz? (26) diye seslenen sûre, ilâhi rehberliğin mücessem timsali olan vahye atıf yapan bir pasajla son bulur. Öğüt alma yetisi körelmemiş herkese şu âyet açık bir çağrıdır: Kur an insanlığın tümü için bir öğüt ve uyarıdan ibarettir. (27)

ب س م للا ح ن م ا ر ح ن م م RAHMÂN RAHÎM ALLAH IN ADIYLA ح ذ ح ح نشا س ك و م ت ١ 1 Güneş (in defteri) dürüldüğünde, (1) (1) İbn Abbas ve Mücahid in dediği gibi, güneş içine çöküp yutan veya yutulan bir karanlık haline geldiğinde ( Azlemet, idmehellet ve zehebet, Taberî). Bu dürülme sonucunda, Güneş ve diğer kozmik varlıklar bir çekirdek gibi aslına rücu edecek, Yeniden yaratılış bu çekirdeğin yeniden çatlatılması ile (İnfitâr) vuku bulacaktır (bkz. Enbiya: 104) (Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 104 Aşağıdadır.) و م ن ط و ى ح نسا اء ك ط ی ح س ج ل ل ك ت ب ك ا ا ب د ح ن ا ح نول خ ل ق ن ع د ه و ع د ح ع ل ن ا ح ننا ك ننا ف اع ل ر ١٠١ 104 O gün Biz gökleri, kitap sayfalarını rulo yapar gibi dürüp katlayacağız;(105) mahlukat (evrenini) ilk defa nasıl yaratmışsak, onu öylece tekrar yaratacağız.(106) Bu üstlendiğimiz bir sözdür: zira Biz, evet Biz her istediğimizi hep gerçekleştirmişiz. (105) İbn Abbas ın, ke-tayyi s-sicilli li l-kutub ifadesini ke-tayyi ssuhuf şeklinde anlamasına dayanarak (Taberî). Bu dürülüşü günümüz kitap tekniğinden yola çıkarak değil, o günkü çok katlı sayfaların rulo halinde dürülüş tekniğinden yola çıkarak anlamak gerekir. Tekvîr sûresi bu dürülüşü, İnfitâr sûresi bu dürülüşün nihayetinde varlık ağacının yeniden filizlenişini ifade eder (Adı geçen sûrelerin ilgili notlarına bkz). (106) Bu âyet, Zamanın ve evrenin bir başlangıcı olduğu gibi bir sonunun da olduğunu, Zamanın geriye sarılacağını ve başlangıcına geri döndürüleceğini, zımnen bunun da kütle çekimiyle olacağını îmâ ediyor.

و ح ذ ح ح ن ج وم حن ك د م ت ٢ 2 Yıldızlar sönüp döküldüğünde, و ح ذ ح ح ج ب ال س م ت ٣ 3 Dağlar yürütüldüğünde,

و ح ذ ح ح ع ش ا م ع ط ل ت ١ 4 Doğumu yakın develer terk edildiğinde, (2) (2) Veya istiare olarak: Yağmur yüklü bulutlar terkedilip yağmur yağdırmadığında. و ح ذ ح ح و وش ش م ت ٥ 5 Bütün yabani hayvanlar birbirine sokulduğunda, (3) (3) Lafzen: Bir araya toplandığında. Zımnen, kıyametin dehşetinin bir göstergesi olarak: avcılar ve avları birbirine sığındığında. Abese 34-37 birlikte zımnen: İnsan da hayvan da Son Saat e alışılmadık tepkiler verecek. و ح ذ ح ح ب ا م س ج م ت ٦ 6 Denizler fokur fokur kaynatıldığında, و ح ذ ح ح ن ف وس ز و ج ت ٧ 7 Bütün insanlar tasnif edildiğinde, (4) (4) Lafzen: Eşleştirildiğinde. Tabi ki dünya hayatındaki seçimlerine göre. Krş. Sizler üç sınıfta tasnif edilmiş olacaksınız (Vâkı a: 7, 8-10). Âyette, hayvanlar da dahil tüm canlıları ifade eden enfus çoğulu değil, sadece insanları ifade eden nufus (nefisler) çoğulu kullanılmıştır. İnsanlar şeklindeki çevirimizin gerekçesi budur. Genellikle Kur an, âhiret hayatını ele alırken cinsiyet, sınıf, milliyet gibi fiziki ve sosyal tanımlamaların ötesine geçen nefs kelimesini kullanır (Fecr: 27). Bu kullanım, ahretteki ceza ve ödülün cinsiyet de dahil her tür fiziki ve sosyal farklılığın ötesinde, insanın özü ve aslı bağlamında ele aldığının göstergesidir. Tekrar dirilecek olan da nefs tir. (Nuzul 50 / Mushaf 56 : Vakıa 7-10 Aşağıdadır.) و ك ن ت م ح ز و حج ا ث لث ة ٧ 7 Sizler üç sınıfta tasnif edilmiş olacaksınız: (3) (3) Büyük eşleştirme ve tasnif için bkz. Tekvir: 7. ف ا ص اب ح ا ا ن ة ا ا ح ص اب ح ا ا ن ة ٨ 8 Bir bahtiyar (4) kampa dahil olan kesim olacak; ama ne büyük bahtiyarlık!.. (4) Veya: sözünün eri ya da onurlu ve şereşi. و ح ص اب ح ا ش پ ا ة ا ا ح ص اب ح ا ش پ ا ة ٩ 9 Bir de bedbaht kampa dahil olan kesim olacak; ama ne felaket bir bedbahtlık!.. و ح نساب ق ور ح نساب ق ور ١٠

10 Bir de yarışta öne geçip arayı açanlar olacak: (5) (5) Yani iyiler ikiye ayrılacak: İyiler ve aktif-öncü iyiler (krş. Nisâ: 69). Zımnen: İyilik çabası hep sürecek, zira iyiliğin bir son noktası olmayacak. (Nuzul 11 / Mushaf 89 : Fecr 27 Aşağıdadır.) ا ح نت ه ا ح ننف س ح ا ط ا ئ ننة ٢٧ 27 (İMDİ) ey (Allah la) tatmin olmuş insanoğlu: و ح ذ ح ح ا و ء د ة س ئ ل ت ٨ 8 Diri diri gömülen kız çocukları sorduğunda (5) (5) Veya çoğunluğun okuduğu gibi: sorulduğunda (Tercihimiz olan kıraat için bkz. Taberî). ب ا ى ذ ن ب ق ت ل ت ٩ 9 Hangi suçtan dolayı öldürüldüklerinin hesabını, (6) (6) Maddî gelişmeyle övünen ilk muhataplara, refahın felahın garantisi olmadığını, öz çocuklarını diri diri gömmek gibi vahşice bir cinayeti güzel gösteren gelenekle övünmelerinin gülünçlüğünü ifade eder. و ح ذ ح ح ص ف ن ش م ت ١٠ 10 (İnsanların) amel defterleri açıldığında, و ح ذ ح ح نسا اء ك ش ط ت ١١ 11 Gök, (bir gövdenin derisi gibi) soyulduğunda, (7) (7) Semanın geriye sarılış ve dürülüş (Enbiya: 104) sürecinin tamamlanışını ifade eder. و ح ذ ح ح ج م س ع م ت ١٢ 12 Cehennem kışkırtıldığında, (8) (8) Bu âyetin açık göstergesi, cehennemin bilinen kozmosun haricinde anlaşılması gerektiğidir.

و ح ذ ح ح ج ننة ح ز ف ت ١٣ 13 Ve Cennet(in görüntüsü) yakın plan sunulduğunda; (9) (9) Tıpkı cehennem gibi, cennetin de gökler ve yıldızlara dahil olmadığının delili olsa gerektir. Allah en doğrusunu bilir. ع ل ا ت ن ف س ا ا ح ض م ت ١١ 14 (işte o zaman) her can ne hazırladığını (yakinen) bilir. (10) (10) Bu pasajın ifade ettiği hakikatin farklı bir anlatımı için bkz. Kehf: 47-49. (Nuzul 62 / Mushaf 18 : Kehf 47-49 Aşağıdadır.) و و م ن س م ح ج ب ال و ت م ى ح ل م ض ب ا م ز ة و ش م ن اه م ف ل م ن غ اد م ا ن ه م ح د ح ١٧ 47 Ve dağları yürütüp düzleyeceğimiz o gün, yeryüzünü düz ve çıplak görürsün; (60) nitekim geride bir tek kişi bırakmadan onların tümünü toplayacağız. (60) Bârizeten: ortalıkta olan, açığa çıkan anlamına gelir. Bu dilsel kökeninden dolayı bu ibâre yeryüzünün içindekileri dışarı attığını görürsün şeklinde de anlaşılmıştır (Taberî). Kelime aynı zamanda düz ve çıplak manasına gelir ki, bağlama uygun olan da budur. و ع م ض وح ع لى م ب ك ص ف ا ق د ج ئ ت ا ون ا ك ا ا خ ل ق ن اك م ح نول ا ن مة ب ل ز ع ا ت م ح نر ن ج ع ل ك م ا و ع د ح ١٨ 48 Sonunda saf halinde Rabbinin huzuruna çıkarıldıklarında: İşte, nihayet sizi ilk yarattığımız günkü gibi Bize geldiniz; fakat (dünyadayken) sizin için böylesi bir buluşmayı gerçekleştiremeyeceğimizi düşünüyordunuz! (denilecek). و و ض ع ح ك ت اب ف ت م ى ح ا ج م ا ر ا ش ف ق ر ا ناا ف ه و ق و ور ا و ل ت ن ا ا ال ه ذ ح ح ك ت اب ل غ اد م ص غ م ة و ل ك ب م ة ح ن ل ح ص ه ا و و ج د وح ا ا ع ا ل وح اض م ح و ل ظ ل م مب ك ح د ح ١٩ 49 Sonunda tutulan kayıt (önlerine) konulur; bunun üzerine suçluların orada gördüklerinden dolayı dehşetle irkildiklerini (61) ve şöyle dediklerini görürsün: Vay gele başımıza! Bu nasıl bir kayıtmış ki küçük büyük dememiş, hepsini bir bir sayıp dökmüş! (62) Ve yapıp ettikleri her şeyi (kayda alınmış olarak) önlerinde bulurlar; zira senin Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez. (61) Aklı başına geldi anlamında kullanılan şafağı attı ifadesi, muşfikîn in Türkçe de aynen deyimleştiğini gösterir. Biz deyimsel karşılığı yerine dilsel karşılığı olan dehşetle irkildiklerini tercih ettik. (62) Bkz. Zelzele sûresi 7-8. âyetler.

ف ل ح ق س م ب ا خ ننس ١٥ 15 BUNDAN ötesi yok!11 İşte Ben yemin ederim gizlenenlere, (12) (11) Çevirimizin gerekçesi için bkz. Beled: 1 (12) Bu ve müteakip âyetteki sıfatların mevsufları yoktur. Bunlar yıldız, gezegen gibi gök cisimleri veya yuvalarına girip çıkan yabani hayvanlar olarak yorumlanmıştır (Taberî). Bizce benzeri yerlerde olduğu gibi bu sıfatların mevsufları vahiy veya o vahyin inşa ettiği mü minlerdir. Bu takdirde mâna zımnen şöyle olur: Yemin ederim gönüllere gizlenerek onları harekete geçiren vahye, o vahyin yörüngesinde kah gizli kah aleni atağa kalkan mü minlere. Eğer sûrenin başından beri izlenen kozmik süreç bağlamında anlaşılırsa, bu durumda bu gizlenenler evrenin tüm yıldızları ve galaksileri olur. Zira onlar geri sarılıp dürülmüş ve başlangıcına iade edilmiş bir halde artık tek noktadadırlar (Enbiya: 104). (Nuzul 37 / Mushaf 90 : Beled 1 Aşağıdadır.) ل ح ق س م ب ه ذ ح ح ب ل د ١ 1 ÖTESİ yok, işte Ben yemin ediyorum (1) bu beldeye, (2) MEKKE Mina Müzdelife Arafat KABE (1) Lâ uksimu Kur an da 8 yerde gelir ve hepsinde de yemin Allah a isnat edilir. Lâ nın tekit için geldiği söylenmişse de, Arapça da tekit için bu kadar edat varken üstelik lâ nın asli anlamı olumsuzken neden bu formda geldiğinin beyânî izahı yapılmamıştır. Yemine gerek yok mânası verilebilir (Abduh). Lâ hakikidir diyen Ebu Hayyan şu mânayı verir: Bu beldelere yemin etmem, zira oranın sakinleri oranın hürmetini ihlal ettiler. Fakat Vâkı a 75-76 nın delaletiyle bu mâna da isabetli değildir. Tercihimiz bu formdaki tüm yeminlerin Allah a isnadına ve lâ nın asli anlamına dayanmaktadır. Allah ın ettiği yeminin azametini, yani ondan ötesinin yokluğunu ifade eder (krş. Aişe Abdurrahmân, et-tefsiru l- Beyani, 165-170).

(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 104 Aşağıdadır.) و م ن ط و ى ح نسا اء ك ط ی ح س ج ل ل ك ت ب ك ا ا ب د ح ن ا ح نول خ ل ق ن ع د ه و ع د ح ع ل ن ا ح ننا ك ننا ف اع ل ر ١٠١ 104 O gün Biz gökleri, kitap sayfalarını rulo yapar gibi dürüp katlayacağız;(105) mahlukat (evrenini) ilk defa nasıl yaratmışsak, onu öylece tekrar yaratacağız.(106) Bu üstlendiğimiz bir sözdür: zira Biz, evet Biz her istediğimizi hep gerçekleştirmişiz. (105) İbn Abbas ın, ke-tayyi s-sicilli li l-kutub ifadesini ke-tayyi ssuhuf şeklinde anlamasına dayanarak (Taberî). Bu dürülüşü günümüz kitap tekniğinden yola çıkarak değil, o günkü çok katlı sayfaların rulo halinde dürülüş tekniğinden yola çıkarak anlamak gerekir. Tekvîr sûresi bu dürülüşü, İnfitâr sûresi bu dürülüşün nihayetinde varlık ağacının yeniden filizlenişini ifade eder (Adı geçen sûrelerin ilgili notlarına bkz). (106) Bu âyet, Zamanın ve evrenin bir başlangıcı olduğu gibi bir sonunun da olduğunu, Zamanın geriye sarılacağını ve başlangıcına geri döndürüleceğini, zımnen bunun da kütle çekimiyle olacağını îmâ ediyor. ح ج و ح م ح ك ننس ١٦ 16 Yuvalarına giren (13) yıldız ve gezegenlere, (14) (13) Veya görünmeyen. Işığı sönüp artık kara delik haline gelmiş yıldızlara atıf olabilir. (14) el-cevar, cariye gibi dönüp duran. Bununla yıldızlar ve gezegenler kastedilmiştir. Onlar adeta insanoğluna hizmet için dolanan cariyeler gibidir. Bu âyet, yıldız ve gezegenlerin yuvalarına girişini, yani başlangıç noktasına iade edilişini, zamanın ve mekânın geri sarılış sürecinin sonunu ifade eder. و ح ن ل ح ذ ح ع س ع س ١٧ 17 Ve (yokluğun) zifiri karanlığına (zaman ve mekân) geri döndüğünde, (15) (15) Yani: Yokluk gecesinin sonu varlık gündüzünün başı. Surenin başından beri nakledilen evrenin geriye sarılış ve aslına iade ediliş sürecinin geldiği son nokta. Yani tekrar yaratılmak için ilk başlangıcına, yokluğa iade edilmesi (Enbiya: 104 ve Zümer: 67).

(Nuzul 79 / Mushaf 21 : Enbiya 104 Aşağıdadır.) و م ن ط و ى ح نسا اء ك ط ی ح س ج ل ل ك ت ب ك ا ا ب د ح ن ا ح نول خ ل ق ن ع د ه و ع د ح ع ل ن ا ح ننا ك ننا ف اع ل ر ١٠١ 104 O gün Biz gökleri, kitap sayfalarını rulo yapar gibi dürüp katlayacağız;(105) mahlukat (evrenini) ilk defa nasıl yaratmışsak, onu öylece tekrar yaratacağız.(106) Bu üstlendiğimiz bir sözdür: zira Biz, evet Biz her istediğimizi hep gerçekleştirmişiz. (105) İbn Abbas ın, ke-tayyi s-sicilli li l-kutub ifadesini ke-tayyi ssuhuf şeklinde anlamasına dayanarak (Taberî). Bu dürülüşü günümüz kitap tekniğinden yola çıkarak değil, o günkü çok katlı sayfaların rulo halinde dürülüş tekniğinden yola çıkarak anlamak gerekir. Tekvîr sûresi bu dürülüşü, İnfitâr sûresi bu dürülüşün nihayetinde varlık ağacının yeniden filizlenişini ifade eder (Adı geçen sûrelerin ilgili notlarına bkz). (106) Bu âyet, Zamanın ve evrenin bir başlangıcı olduğu gibi bir sonunun da olduğunu, Zamanın geriye sarılacağını ve başlangıcına geri döndürüleceğini, zımnen bunun da kütle çekimiyle olacağını îmâ ediyor. (Nuzul 77 / Mushaf 39 : Zümer 67 Aşağıdadır.) نق ق د م ه و ح ل م ض ج ا ع ا ق ب ض ت ه و م ح ق ا ة و ح نسا و حت ا ط و نات ب ا ن ه س ب ان ه و ت ع ا ى ع ناا ش م ك ور ٦٧ و ا ا ق د م وح للا 67 Nitekim onlar Allah ı hakkıyla takdir edemediler; oysa ki bütün yeryüzü Kıyamet Günü O nun tasarrufundadır;(59) gökler ise O nun kudret eliyle dürülmüştür(60) Yüceler yücesi olan O, onların şirk koştukları her şeyin ötesinde aşkın bir varlıktır.(61) (59) Yeryüzünün tasarrufunun sadece Allah a has kılınması, büyük bozuluş günü (kıyamet) yeryüzünün sistemin diğer unsurlarından ayrı tutulacağına delalet eder gibidir. Bu da, dünyamızın müstesnalığını ve biricikliğini teyit eder mahiyettedir. Bu âyetten, dünyanın kitap sayfaları gibi dürülüp katlanacak olan kâinattan ayrı tutulacağı sonucuna varılabilir (Enbiya: 104). Allahu a lem. (60) Lafzen: sağ eliyle.. Bu âyet, mecaza ya da hakikate hamledilerek yapılan tüm yorumların ötesinde, yaratıcı kudretin azamet ve heybeti karşısında yaratılmışlar âleminin ne kadar cılız, aciz ve yetersiz kaldığının edebi ve ebedi bir ifadesidir (krş. Enbiya: 104, not 2 ve 3). (61) Krş. Rûm: 40 ve ayrıca subhâneh hakkında bkz. İsra: 1, not 1. و ح ص ب ح ح ذ ح ت ن نفس ١٨ 18 Ve henüz soluk almaya başlayan sabaha (16) (yemin ederim)! (16) Bu sabah sûrenin başından buraya kadarki kozmik geriye sarılış ve dürülüş sürecinin bitiminden sonra yeniden yaratılışın ilk sabahını ifade etse gerektir. Bu aynı zamanda cahiliyye gecesinin zifiri karanlığında imanın neredeyse yok olup, vahyin aydınlığı ile tekrar ortaya çıktığını çağrıştıran tevriyeli bir ifadedir.

ح ننه ق و ل م س ول ك م م ١٩ 19 Ki elbet bu (Kur an), türünün en seçkini olan bir elçi (meleğin) ilettiği sözdür; (17) (17) Gayet açıktır ki, elçinin sözü elçiye değil elçiyi gönderene aittir. Çünkü o, ilâhi kelamın elçisidir. Allah ilâhi kelamın ruhunu Cebrail kamışı içinden üflemiş, Peygamber in akleden kalbine indirilen söz orada ortaya çıkmıştır. Burada elçi melektir. Bağlam bunu tasrih etmektedir. ذى ق نوة ع ن د ذ ى ح ع م ش ا ك ر ٢٠ 20 Arş ın sahibi katından ona hem güç hem de makam bahşedilmiştir; ا ط اع ث نم ح ا ر ٢١ 21 Orada kendisine itaat edilir; üstelik güvene lâyıktır. و ا ا ص ا ب ك م ب ا ج ن ور ٢٢ 22 Arkadaşınız da cin musallat olmuş biri değildir. و ق د م ح ه ب ا ل ف ق ح ا ب ر ٢٣ 23 Doğrusu o, meleği berrak bir ufukta görmüştür; (18) (18) Vahyin geliş sıklığının henüz tecrübe edilmediği başlangıçta doğal bir molayı vahyin kesildiğine yoran Mekke deki inkârcıların dedikodularını reddeden bir ifade (Vahiy kesintisiyle ilgili değerlendirmemiz için bkz. Müddessir sûresinin girişi). Doğrusu onu bir kez daha görmüştü (Necm: 13) âyeti, buraya atıf olarak okunmalıdır. Müddessir Suresi Girişi: **** Rivayetlere göre Allah Rasulü vahiy kesintisi (fetretu l-vahiy) sırasında derin bir hüzün ve boşluk yaşamıştır. Bu kesintiyle amaçlananın vahyin ağırlığı altında inleyen Nebi yi, vahye hasret gitmenin daha büyük ıstırap olduğuna ikna etmek olduğu anlaşılır. Bu durumda fetretu l-vahy denilen ara verme olayı, ilâhi inşanın bir parçası olmuş olur. Bu kesintinin 3, 13, 15, 25, 40 gün, ya da 6 ay veya 2.5 yıl sürdüğüne dair rivayetler vardır. 3, 13, 15 ve hatta 25 günlük bir ara, fetret olarak adlandırılmayı hak etmez. Zira 6000 küsur âyetlik bir mesaj 23 yıllık bir zaman diliminde inmiştir. Kurulacak bir vahiy-zaman orantısında üç-beş haftalık aralık, kesinti değil normal iniş aralığına tekabül eder. 2.5 yıl rivayeti ise inandırıcı değildir. Eğer 2.5 yıllık bir kesinti olsaydı, 3, 13, 15, 25 günden söz edilmesi abes olurdu. Zira günlük rakamlarla yıllı rakamlar arasında uçurum var. Olay şöyle izah edilebilir: Vahiy sürecinin daha başında Allah Rasulü vahiy kesildi zannederek endişeye kapılmıştır. Duhâ 3. âyet bunun şahididir. Bu endişe de bir rahmet olmuş, böylece vahiyden ayrı kalmanın acısının vahyin sorumluluğundan daha büyük olduğu anlaşılmıştır. Efendimizi endişeye sevk eden şey, vahiy süreci içinde tabii karşılanması gereken ve aylarla ifade edilebilecek bir aradır. Fakat vahyin iniş sıklığı henüz tam bilinmediği için bu ara kesinti (fetret) olarak anlaşılmış olmalıdır. **** و ا ا ه و ع ل ى ح غ ب ب ض ن ر ٢١ 24 Kaldı ki o, görünmeyenin bilgisi üzerinde tekel kurup (onu saklayan) biri de değildir; (19)

(19) Veya: o gayba ilişkin yalan yanlış bilgilerin peşinde seğirten kahin ve falcıları kıskanan biri değildir ; veya zamirin meleğe gittiğini varsayarak: (vahiy gibi) gaybi bir hakikati kıskanan biri değildir. Mal ve para gibi verince elden çıkan somut değerleri kıskanana bahîl, İlim ve hikmet gibi verince eksilmeyen değerleri kıskanana danîn denilir. و ا ا ه و ب ق و ل ش ط ار م ج م ٢٥ 25 Dahası bu kelam, Allah ın kendisine sığınanları şerrinden emin kıldığı (20) şeytanın sözü de değildir. (21) (20) Racîm in açılımı. Bu âyette şeytan, 19. âyetteki meleğin mukabili olarak yer alıyor. (21) Şeytan ın vahyin iniş sürecinde ilk defa geçtiği yer. Çok sağlam ve uzun ip, halat anlamına gelen eş-şetanu köküne nisbet edilir. Bu tanıma uygun olduğu için Arapça da çok özel bir yılan türüne de şeytan denilir. Bu yılanın özelliği sinsi olup uyurken insanın ağzından midesine akması, aniden ve gizlice sokması ve göreni hayrette bırakan at yelesi gibi bir yeleye sahip olmasıdır. Şetane an, uzaklaştı, Şâtın, haktan uzaklaşan demektir (Lisân). Kur an da haktan uzak düşen görünür ve görünmez, somut ve soyut her varlık için kullanılmıştır. Kelimenin habis, melun anlamındaki İbranice bir kökten türetildiği de söylenmiştir. Eğer kelime ş-t-n değil de ş-y-t kökünden türetilmişse, o zaman kök anlamı yanmak, öfkeden yanıp tutuşmak anlamına gelir. Kur an da; İblis in Allah ile ilişkisinde İblis, İnsan ile ilişkisinde Şeytan sıfatı kullanılmıştır. Bakara 34. âyet birincisine, aynı sûrenin 36. âyeti ise ikincisine örnektir. Görünen-görünmeyen, insan-cin her tür varlık için kullanılır. Kur an a göre şeytan insanın sahici ve gerçek bir düşman ötekisi dir. O sizin apaçık düşmanınızdır âyetleri bunu teyit eder. Zira insan ötekisiz yapamaz. Eğer şeytan olmazsa insan hep kendi türünden birilerini düşman öteki ilan eder ve onu şeytanlaştırır. Bu giderek kendine döner ve sürecin sonunda insan kendi kendisinin şeytanı olur. (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 34 Aşağıdadır.) و ح ذ ق ل ن ا ل ا لئ ك ة حس ج د وح ل د م ف س ج د وح ح ن ل ا ب ل ي س ح ب ى و حس ت ك ب م و ك ار ا ر ح ك اف م ر ٣١ 34 İşte o zaman meleklere demiştik ki: Âdem(oğlu) için emre âmâde olun! İblis(57) hariç, hepsi emre âmâde olmuştular. O (ise) emre karşı geldi, büyüklük tasladı ve nankörlerden oldu. (57) İblis, şeytanın ismi değil içine düştüğü açmazı en güzel bir biçimde ifade eden sıfatıdır. el-iblâs, belanın şiddeti karşısında düş kırıklığına uğrayarak umutsuzluğa kapılmak anlamına gelir (Râ- ğıb). Kur an da kelime bu anlamda kullanılmıştır (En âm: 44; Rûm: 12, 49). Zira onu iblisleştiren, umutsuzluktur. Allah la ilişkisinin anlatıldığı yerlerde İblis, Âdem le ilişkisinin anlatıldığı yerlerde şeytan olarak anılır (şeytan için bkz. Tekvir: 25, not 21). Sözün özü: Allah tan umut kesmek insanı iblisleştirir. (Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 36 Aşağıdadır.)

ف ا ز نه ا ا الش ي ط ان ع ن ه ا ف ا خ م ج ه ا ا ا ناا ك ان ا ف ه و ق ل ن ا حه ب ط وح ب ع ض ك م ب ع ض ع د و و ك م ف ى ح ل م ض ا س ت ق م و ا ت اع ح ى ر ٣٦ 36 Fakat şeytan onların ayaklarını kaydırdı,(61) böylece sahip oldukları müstesna konumdan uzaklaştırdı. Ve Biz dedik ki: Birbirinize düşman olarak çıkıp gidin!(62) Zira yeryüzünde, geçici bir hayat alanı ve tadımlık bir haz sizi bekliyor! (63) (61) İnsan iradesinin hayır ve şerri seçmekle sınanacağına delalet eder. şeytanın insanoğlu üzerinde herhangi bir gücü olduğunu göstermez (Hicr: 42). Âdem ve eşinin suçsuz olduğunu da göstermez: Ne zaman yoldan saptılarsa, Allah da onların kalplerinin sapmasına izin verdi (Saf: 5). (62) Birbirine düşman olan sadece insanoğlu ve şeytan soyu değil, aynı zamanda insanlar içerisinden şeytana uyan şeytan taraftarları ile Allah a itaat eden Allah taraftarları dır. Ne ki Âdem ve eşi temsilinde olduğu gibi, şeytan taraftarı olmadığı hâlde şeytana aldananlar da var. İşte böylelerine günahına af dileyen Âdem ve eşi örnek gösterilmektedir. (63) Şeytan da, insan da cennetten kovulmuştu. Ama kovulma sonrasında şeytanla insanın davranışları arasında ateşle toprak arasındaki fark kadar fark vardı. Şeytan yanlış bir kaderciliğe sapıp kendisini bu duruma düşürenin Allah olduğunu (Hicr: 39) îmâ ederek Allah a iftira ederken, Âdem ve eşi hatayı kabullenme ve sorumluluğu üstlenme farkını gösterdi. İşte bu farkı ödüllendiren Allah, insana hatasını nasıl telafi edeceğinin, Yaratıcısıyla bozulan ilişkisini nasıl düzelteceğinin yolunu gösterdi. İlâhî lânet hata yapana değil, hatayı savunanadır. ف ا ر ت ذ ه ب ور ٢٦ 26 Hakikat buyken (ey insanlar), nereye gidiyorsunuz! (22) (22) Veya zehebe nin bir görüşe vardı anlamıyla: o sonuca nereden varıyorsunuz? ح ر ه و ح ن ل ذ ك م ل ع ا ا ر ٢٧ 27 Bu vahiy, tüm insanlık için bir uyarı ve öğütten ibarettir; ا ر ش اء ا ن ك م ح ر س ت ق م ٢٨ 28 Sonuçta, (23) içinizden doğru yolda yürümeyi dileyenler (öğüt alır). (23) Akıbet lâm ı vurgusuyla م ب ح ع ا ا ر ٢٩ و ا ا ت ش اؤ ر ح ن ل ح ر ش اء للا 29 Zaten âlemlerin Rabbi Allah (size irade vermeyi) dilememiş olsaydı, siz hiçbir şey dileyemezdiniz. (24) 24 Yani: Allah sizin iyi ve doğru olanı seçmenizi dilemiş, bunu dilemeniz için hem akıl ve irade vermiş, hem de vahiyle yol göstermiştir (krş. Müddessir: 54-56; İnsan: 3, 29-30). (Nuzul 4 / Mushaf 74 : Müddessir 54-56 Aşağıdadır.) ك ن ل ح ننه ت ذ ك م ة ٥١ 54 Evet, şüphesiz bu bir öğüttür; ف ا ر ش اء ذ ك م ه ٥٥ 55 Artık dileyen ondan öğüt alır; و ا ا ذ ك م ور ح ن ل ح ر ش اء للا ه و ح ه ل ح نت ق و ى و ح ه ل ح ا غ ف م ة ٥٦

56 Zaten onlar ancak Allah ın dilemesi durumunda öğüt alabilirler: (42) O, kendisine karşı sorumluluk duyulmaya ve bağışlamaya en ehil olandır. (42) Zımnen: Böylece Allah da insanın öğüt almasını dilediğine göre, artık kimse Eğer Allah dileseydi, ne biz ne de atalarımız şirk koşmazdık (En âm: 148) türünden bahanelerle Allah a iftira etmemelidir. Yani: İnsanın dilemesini de Allah dilemiştir: Vermeyi dilemeseydi, dilemeyi vermezdi. (Nuzul 32 / Mushaf 76 : İnsan 3 Aşağıdadır.) ح ننا ه د ن اه ح نسب ل ح ناا ش اك م ح و ح ناا ك ف و م ح ٣ 3 Elbet onu (amacına ulaştıracak olan) doğru yola Biz yönelttik: iman eden ve inkâr eden biri olmayı (kendi tercihine bıraktık) (6) (6) Lafzen: Şükreden ve nankörlük eden. İki ahlâkî kavram olan; Şükür ve Nankörlüğün akidevi karşılıkları İman ve Küfürdür. Birleşik immâ (in+mâ) edatı, şart ve nefy den oluşur. Bu, şıkların dayandığı asıl yoksa şıkların hiçbiri yok demektir. Yani insanın küfrü tercih etme yeteneği olmasaydı, şükür yeteneği de olmazdı anlamına gelir. İrade şükrün de küfrün de şartı ve sebebidir. İnsan, insan olmadan önce beşer idi. Âdemiyet sadece vahşiyyetin değil melekiyyetin de mukabilidir. (Nuzul 32 / Mushaf 76 : İnsan 29-30 Aşağıdadır.) ح نر ه ذ ه ت ذ ك م ة ف ا ر ش اء ح نتخ ذ ح ى م ب ه س ب ل ٢٩ 29 BÜTÜN bunlar bir öğüt ve uyarıdır: şu halde dileyen Rabbine varan bir yol tutsun! ك ار ع ل ا ا ك ا ا ٣٠ و ا ا ت ش اؤ ر ح ن ل ح ر ش اء للا ح نر للا 30 Bu sayede siz, zaten Allah ın dilediğini dilemiş (olursunuz): (36) elbette Allah her şeyi bilendir, hep hikmetle hükmedendir. (36) Veya: Zaten Allah (dilememizi) dilemese siz asla dileyemezdiniz. Tercihimizin gerekçesi açıktır: O kullarının küfründen/ nankörlüğünden razı olmaz, fakat şükredecek olursanız, işte O sizin bu tavrınızdan razı olur. (Zümer: 7)