Nef î Gazel Tûtî-i mu cize-gûyem ne desem lâf değil Çarh ile söyleşemem âyînesi sâf değil tûtî:papağan mu cîze-gû: mucize söyleyen Ben mucizeler söyleyen bir papağan gibiyim. Sözlerim kuru bir sözden ibaret değildir. Felekle konuşamam, çünkü onun gönül aynası temiz değil. Şair, kendisini sıradışı, mucizevî sözler söyleyen bir papağana benzetmektedir (teşbih). Papağan konuşmayı ayna karşısında öğrenir. Buradaki ayine feleğin gönlüdür (açık istiare). Saf olmayan ayna paslıdır. Bu aynanın karşısında konuşulmaz. Feleğin üzerindeki bulutlar da bu paslara benzer. Ayrıca, feleğin sözüne güvenilmez. Şair, bunu onun sinesinin saf olmaması sebebine bağlamaktadır (hüsn-i ta lil). Ehl-i dildir diyemem sînesi sâf olmayana Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil Sinesi saf olmayana gönül ehli diyemem. Gönül ehli insanların birbirlerini bilmemesi insafa sığmaz. Gönül ehli, Hak âşıklarının da gönlü, her türlü kötülüklerden arındırılmış olmalıdır. Yine endîşe bilir kadr-ı dür-i güftârım Rûzigâr ise denî çarh ise sarrâf değil güftâr: söz denî: alçak çarh: dünya, talih, çark Söz incimin değerini yine kendi düşüncem bilir. Zamane alçak. Felek, talih ise sarraf değilse ne önemi var? Zamane insanları, sözlerinin kıymetini alamazlar. Talihi, bahtı ise bu inciye benzeyen sözlerin kıymetini anlayacak bir sarraf değil. İnci çarkta delinir. Şair bu yüzden çarh kelimesini tercih etmektedir. Endîşe, rûzgâr kelimelerinde mecaz-ı mürsel vardır. Girdi miftâh-ı der-i genc-i ma âni elime Âleme bezl-i güher eylesem itlâf değil miftâh: anahtar bezl: saçmak itlâf: telef etme, israf etme Mana hazinesinin kapısının anahtarı elime geçti. Dünyaya, cevher saçsam yine israf etmiş sayılmam. 1
Manayı bir hazineye benzeten şair, buradan değerli anlamlar çıkardığını söylemektedir. Levh-i mahfûz-ı sühandir dil-i pâk-ı Nef î Tab -ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil Levh-i mahfûz:korunmuş, gizli levha; Allah tarafından insanlarının kaderinin yazıldığı kitap, mukadderat tab : huy, tabiat, mizaç Nef î nin temiz gönlü sözün gizlendiği bir kitap gibidir. Dostların şairlikleri gibi küçük sarraf dükkanı değildir. Gönlü, sözlerin, ilahî sırların yazıldığı bir levhaya benzer (teşbih-i belîğ). Diğer şairler gibi başkalarından aldığı mücevherleri satan küçük bir dükkan değildir. tab-ı yâran dükkançe-i sarraf (teşbîh-i belîğ) 2
Nef î Gazel Hem kadeh hem bade hem bir şûh sâkîdir gönül Ehl-i aşkın hâsılı sahib-mezâkıdır gönül Bir nefes dîdâr içün bin cân fedâ etsem n ola Nice demlerdir esîr-i iştiyâkıdır gönül Dildedir mihrin ko hâk olsun yolunda cân u ten Ben ölürsem âlem-i ma nâda bâkîdir gönül Zerredir ammâ ki tâb-ı âfitâb-ı aşk ile Rûzigârın şemse-i tâk u revâkıdır gönül Etse Nef î n ola ger gönlüyle dâ im bezm-i hâs Hem kadeh hem bade hem bir şûh sâkîdir gönül Nef î Gazel Âşıka ta n etmek olmaz mübtelâdır n eylesin Âdeme mihr ü mahabbet bir belâdır n eylesin Gönlü dilberden kesilmezse acep mi âşıkın Gamzesiyle tâ ezelden âşinâdır n eylesin N ola ta yin etse zabt-ı mülk-i hüsnü gamzeye Zülfü bir âşüfte-i ser-der-hevâdır n eylesin Zülfüne kalsa perîşân eylemezdi dilleri Anı da tahrîk eden bâd-ı sabâdır n eylesin N ola olsa muztarib hâl-i dil-i uşşâkdan Sînesi âyîne-i âlem-nümâdır n eylesin Olmasa Nef î n ola dil-beste zülf-i dilbere Tab -ı şûhu dâma düşmez bir Hümâdır n eylesin Nef î Divânı, Haz. Metin Akkuş, Akçağ Yay., Ankara 1993. 3
NEF Î SİHÂM-I KAZÂ Sihâm-ı Kazâ, Kaza Okları anlamında şairin hicivlerinin yer aldığı mecmuasının adıdır. Eserde zekâ ürünü, sanatlı hicivlerin yanında kaba sözler ve ağza alınmayacak ifadelerle yüklü manzumelere de yer verilir. O kendisine hitap şekline göre tavır almaya çalışmış, ince nüktelere incelikle, kaba nüktelere de aynı kabalıkla cevap vermiştir. Tahir Efendi ve Şeyhülislam Yahya ile yazdıkları karşılıklı hicivler zarif hicivlerinin güzel örneklerindendir. Nev îzade Atayî, Ganizade Nadirî, Derviş Ali, Halil Paşa, Recep Paşa, Azmîzade Haletî, Kafzade Fa izî ve Şeyhülislâm Yahya hakkında ise ağza alınmayacak hicivler söylemiştir. Sihâm-ı Kazâ da kullanılan dil son derece açıktır. Şair, hicivlerinde de edebî sanatlara fazla iltifat etmemiştir. Nef î, O, övgü ve yergide ifrat ve tefrit yolunu seçer. O hicvin yaratılışına uygun düştüğünü düşünür: Kahpe hicvine tenezzül mi ederdüm ammâ / Bir kazâ ile bu da tab uma çesbân düştü Sadrazam Gürcü Mehmet Paşa nın, kendisine yazılan ağır hicivler sebebiyle onu öldürtmeye niyetlendiği, ancak şeyhülislâmın fetvâ vermediği söylenmektedir. Onun genel bir kabulle, yazdığı bir hicivden dolayı katledildiği bilinmektedir. Onun, hicivlerinden ziyade siyasi bazı faaliyetleri sebebiyle öldürülmüş olabileceği de söylenmektedir. Bazı mecmua ve yazma divan nüshalarında bulunan bir şiirindeki şu bentler, katline sebep olarak gösterilmektedir: Sâhib-hilâfet Oldu dev âfet Kuzgun kıyâfet Anlar da bunda Nef î vefâdır Şi riyle nâdir Ol puşt-ı kâfir Onlar da bunda (Akkuş 1998:100) Sihâm-ı Kazâ, Nef î nin sonunu hazırlayan eser olmuş ve kendisinin gözden düşmesine sebep olduğu gibi engerek yılanın öldürülmesinin dört mezhepte caiz olması gibi Nef î nin de öldürülmesi caizdir şeklinde bir kanının doğmasına sebep olmuştur. 4
Sihâm-ı Kazâ Der-Hakk-ı Peder-i Hîş (Mehmed Beğ) Sa âdet ile nedîm olalı peder Hâna Ne mercümek görür oldı gözüm ne tarhana Peder hana, mutlulukla arkadaş olalı, gözüm ne mercimek, ne tarhana gördü. Züğürtlük âfetüm oldı aceb midür itsem Peder gibi buradan ben de arz-ı cer Hâna cer:çekme, sürükleme, para, eşya vs. çekme Züğürtlük başıma bela oldu. Peder gibi ben de para isteğimi hana arz etsem, şaşılır mı? Eger müsâ ade itmezse bir tulum yağa İki tulum kumuz olsun nedür zarar Hâna kumuz: Eğer, bir tulum yağa izin vermezse, iki tulum kumuz olsun. Bunun hana zararı nedir? Buna da hısset olur mı ki günde bin Tatar Tulum tulum kumuzı pîşkeş çeker Hâna hısset:cimrilik Buna da cimrilik olur mu? Günde bin Tatar, tulum tulum kumuzu Hana peşkeş çeker. Peder de mi aceb imsâk Hânda mı bilmem Nezâket ile bunı kim su âl eder Hâna imsâk:perhiz, bir şeyden el çekme, cimrilik Cimrilik pederde mi, yoksa handa mı acaba? Bunu nazikçe hana kim sorabilir? Peder degül bu belâ-yı siyehdür başuma Sözüm yirinde n ola güç gelürse ger Hâna Bu peder değil, başıma kara bir beladır. Sözüm yerinde söylenmiştir, hana ağır gelse de ne var? Benüm züğürtlük ile ellerüm taş altında Müzahrefâtun o dürr ü güher satar Hâna müzahrefât: süprüntüler, pislikler Benim züğürtlükten ellerim taş altında. O ise süprüntülerini inci ve cevher olarak hana satar. 5
Ben ıztırâb ile bunda semâ a girmede ol Dü beyt okur nağamât ile def çalar Hâne nagamât:nağmeler Ben ıstırapla buralarda dolaşırken, o hana ezgi ile iki beyit okuyup göklere çıkmakta. Zügürd olursam olaydım ne çâre kâ il idüm Olaydı baş sokacak denlü muhtasar hâne kâil: razı muhtasar: kısa Züğürt olursam olayım, elden ne gelir? Başımı sokacak küçük bir ev olsaydı buna razı olurdum Hudâ bilür ki sözüm serteser hakîkatdür Baş ağrıdur der isem lîk serbeser Hâne serteser: baştan başa lîk:fakat serbeser:başbaşa Allah bilir, sözüm baştan sona gerçektir. Fakat, hana söylersem onun başını ağrıtır. O demde kim peder-i nâbekâr-ı sifle-nihâd Beni garîb koyup oldı hem-sefer Hâne nâbe-kâr: işsiz, işe yaramaz,hayırsız sifle: alçak,adi O sırada, alçak tabiatlı hayırsız peder, beni garip koyup hana yoldaş oldu. İki kasîde komışdı ekâbiri cer içün Anunla toldı yine şehr içinde her hâne doldu. Büyüklerden caize için iki kaside koymuştu. Onunla bile şehr içindeki bir ev bile Ne câ ize ne sıla var bu yerde meddâha Meger idem yine varınca ber-güzer hâne ber-güzer: hediye, hatıra Hana, varınca hediye edecek, burada, bu meddah için ne caize, ne sıla var? Peder bu mısra ı hod kendi söylemişdi bilür Minâre üstine laklak çıkar yapar hâne Giderdüm âh velî korkaram ki ammüm de Tuyarsa gitdigim ardumca cân atar Hâna Belâ bir iken üç olurdı başına Hânun Ederdi her biri bir gûne arz-ı cer Hâna 6
gûne: tarz, şekil Üçi de cerr-i muvâfık ederdi birbirine Biri birin yine tenhâda hem geçer Hâna Belâ budur ki ri âyet ederse Hân bize ger Ne denlü var ise cerrâr azm eder Hâna cerrâr: dilenci Bu denlü asker-i cerrâra memleket lâzım Ne kişver-i Leh ü Çeh ne Kırım yeter Hâna Bu hayret ile varup geldigümce ahbâba Kimi söger pedere kimisi güler Hâna Birisi Mîr Şeref dür kadîmi ahbâbun Du â-yı hayr eder olmaz hem ol kadar Hâna Görünce hâlimi şetm-i galîz eder eder pedere Döner yemîn eder ardınca hem natar Hâna şetm-i galîz: edebsiz küfür Ki Hân sevâba girüp ger babanı katl itse Du â ederdi felekden ferişteler Hâna ferişte: melek Niçün deyince hemen handenâk olup der kim Niçe nedîm olur öyle le îm-i har Hâna handenâk:gülücüklü le îm: alçak, aşağılık, cimri kimse Denâ etinden eger bir latîfe nakl etsem Olurdı tuhfe-i makbûl mâ-hazar Hâna denâet:alçaklıklar mâ-hazar: hazır bulunan tuhfe: hediye Soyardı na lini ölmiş eşeklerün yolda Verürdi nân ü piyâza konunca her hâne nân: ekmek Nigâh-ı hasretile reng ü fer komaz bilürem Meded tuyurmasun ana gelince zer hâne Kırımî Hân sana verse babandan artar mı Yabana söyleme verme varup keder Hâna 7
Babana bin deve sana da bir keçi verse Anı dahi bana ver diyü göz kapar Hâne Kanâ at eyle baban gibi olma pes cerrâr.de tek verme derd-i ser Hâne Tevekkül eyle cenâb-ı Hudâya ahvâlün Ne şer i âhere arz eyle ne Tâtâr Hâna âher: diğer 8