JEAN-PAUL SARTRE ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ



Benzer belgeler
DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

MATBAACILIK OYUNCAĞI

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

KIRMIZI KANATLI KARTAL

küçük İskender THE GOD JR

Bahar Ateşi Evet! Hayır! Belki? Ne? Merhaba.

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

de hazır değilken yatağıma gelirdi. O sabah çarşafların öyle uyandırmıştı; onları suratıma atarak. Kız kardeşim makas kullanmayı yeni öğrendi ve bunu

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

Eşeğe Dönüşen Kabadayı Makedonya Masalı (Herşeyin bir bedeli var)

Turgut Erbek YANIK DEĞİRMEN. Resimleyen: Claude Leon

ORTA HAZIRLIK TÜRKÇE ORTAK SINAVI Açıklamalar GRADE. (20 Aralık 2015, Pazar)

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Sarmaşık

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

MAVİ KUŞU GÖREN VAR MI?

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Günler süren yağmurdan sonra bulutlar kayboldu. Güneş, ışıl ışıl yüzünü gösterdi. Yıkanan doğanın renklerine canlılık gelmişti. Ağaçlardan birinin

I. BÖLÜM. Sayı, insan nefsinde birliğin tekrarından kaynaklanan manevi hayaldir. İhvan-ı Safa (Saflık Kardeşleri)

BİL BENİ BİLEYİM SENİ

NURULLAH- Evet bu günlük bu kadar çocuklar, az sonra zil çalacak, yavaş yavaş toparlana bilirsiniz.

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

MELİKE UZUN Soğuk ve Temiz

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. André Maurois. Roman ŞİŞKOLARLA SISKALAR. Çeviren: Ülkü Tamer. 18. basım. Resimleyen: Fritz Wegner

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Zeyyat Selimoğlu. Öykü UYUMSUZ NURİ. 3. basım. Resimleyen: Kutlay Sındırgı

Ferit Edgü YARALI ZAMAN BÝR DOÐU YOLCULUÐUNDAN NOTLAR

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

AYLA ÇINAROĞLU. Mavi Boya

Sem Okulu Sevmiyor. Sophie Martel. Christine Battuz. Yalçın Varnalı. Resimleyen. Çeviren

Yapı Kredi Yayınları Canlar Ölesi Değil / Demet Taner. Kitap editörü: Murat Yalçın. Düzelti: Filiz Özkan. Tasarım: Nahide Dikel

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

C A NAVA R I N Ç AGR ISI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

ALTIN BALIK. 1. Genç balıkçı neden altın balığı tekrar suya bırakmayı düşünmüş olabilir?

İnsan Okur. Resimleyen: Reha Barış MERAKLI KİTAPLAR

Küçük Yaşar ın Öyküsü. Alucura Çayevi

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Babamın Sihirli Küresi AYTÜL AKAL

HERAKLEİTOS KIRIK TAŞLAR

DUA ETTİĞİNİZDE. J. Robert Ashcroft. ICI Elemanlarıyla İşbirliği İçinde Hazırlanmıştır Resimler: David Cahill Çeviren: Hande Taylan ICI

UYGULAMA 1 1. Aşama Şimdi bir öykü okuyacağım, bakalım bu öykü neler anlatıyor?

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

Küçük Hasır Sapka. Korkut Erdur 1980 İstanbul doğumlu. İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı mezunu.

Deneyler ve Hayaletler

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

Her gun. yeni bir. macera

Özel gereksinimli çocuklar

Cadı böyle diyerek süpürgesine bindi. Daha yüz metre uçmadan. paldır küldür yere düştü. Ağaçtaki kargalar Gak gak diye güldüler.

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

İhmal Amca DESTANLAR VE MASALLAR BOYALI KIRLANGIÇ. Masal. Resimleyen: Turgut Keskin

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

7AB 2 nd SEMESTER TURKISH FINAL REVIEW PACKET. 1. A: Adın ne? B:... a) Adım Alex b) Adın Alex c) Adımız Alex d) Adları Alex

UĞURBÖCEĞİ NİN MUTLULUK HAPLARI

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

PoloStart2 Istituto Comprensivo Marcello Candia Milano. ESEMPI DI PROVE DI INGRESSO IN LINGUA MADRE a cura di Emanuela Crisà

Dersler, ödevler, sýnavlar, kurslar... Dinlence günlerinde bile boþ durmak yoktu. Hafta sonu gelmiþti; ama ona sormalýydý.

(22 Aralık 2012, Cumartesi) GRUP A Türkçe Ortak Sınavı Lise Hazırlık Sınıfı

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

Ben gid-iyor-muş-um git-mi-yor-muş-um. Sen gid-iyor-muş-sun git-mi-yor-muş-sun. O gid-iyor-muş git-mi-yor-muş. Biz gid-iyor-muş-uz git-mi-yor-muş-uz

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM

Okula sadece dört dakikalık yürüme mesafesinde oturmama

HAKAN BIÇAKCI. Karanlık Oda

ŞEBNEM İŞİGÜZEL Eski Dostum Kertenkele

Transkript:

1

2

JEAN-PAUL SARTRE ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ 3

Les chemins de la liberté 3: La mort dans l âme, Jean-Paul Sartre 1938, Éditions Gallimard 1998, Can Sanat Yayınları Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1. basım: 1998 6. basım: Ocak 2015, İstanbul Bu kitabın 6. baskısı 1 000 adet yapılmıştır. Kapak tasarımı: Ayşe Çelem Design Kapak resmi: istockphoto.com / Alf Ertsland Ka pak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Özal Matbaası Davutpaşa Cad. Emintaş Kâzım Dinçol San. Sit. No: 81/39, Topkapı, İstanbul Sertifika No: 26699 ISBN 978-975-510-727-1 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM, DAĞITIM, TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 www.canyayinlari.com yayinevi@canyayinlari.com 4

JEAN-PAUL SARTRE ÖZGÜRLÜK YOLLARI 3 YIKILIŞ ROMAN Fransızca aslından çeviren Gülseren Devrim < > 5

Jean-Paul Sartre in Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Bulantı, 1981 Duvar, 1994 Akıl Çağı / Özgürlük Yolları 1, 1996 Aydınlar Üzerine, 1997 Yaşanmayan Zaman / Özgürlük Yolları 2, 1997 Sözcükler, 1997 Edebiyat Nedir, 2005 6

JEAN-PAUL SARTRE, (1905-1980) Paris te doğdu. Üniversite yıllarında Simone de Beauvoir la başlayan birlikteliği yaşamı boyunca sürdü. 1938 de, sonradan geliştireceği birçok felsefi konuya yer veren Bulantı adlı romanını yayımladı. Bireyin özgürlüğünün felsefi savunusundan sonra toplumsal sorumluluk konusuna yöneldi ve 1945 te dört cilt olarak tasarladığı büyük bir romana başladı. Özgürlük Yolları adlı bu yapıtın ilk üç cildi L Âge de raison (Akıl Çağı, Uyanış), Le Sursis (Yaşanmayan Zaman, Bekleyiş) ve La Mort dans l âme yi (Yıkılış, Tükeniş) yazdıktan sonra oyunun romandan daha güçlü bir iletişim aracı olduğuna karar vererek Sinekler, Gizli Oturum, Kirli Eller, Şeytan ve Yüce Tanrı, Saygılı Yosma ve Altona Mahpusları gibi oyunlar yazdı. Bu arada Simone de Beauvoir la birlikte kurup yönettikleri Les Temps Modernes dergisinde birçok yazısı yayımlandı. 1964 te Nobel Edebiyat Ödülü nü reddetti. GÜLSEREN DEVRİM (1928-2008), İstanbul da doğdu. İstanbul Kız Lisesi ni, ardından İstanbul Hukuk Fakültesi ni bitirdi. 1960 lı yıllardan başlayarak pek çok çeviri yaptı. Jean-Paul Sartre in Özgürlük Yolları üçleme si, Je an Cormier nin Che Guevera biyografisi, Mihail Şolohov un Vatan İçin Dö vüştüler, Aleksandr Soljenitsin in Matriona nın Evi, Nathalie Sarraute un Çocukluk, Emmanuel Berl in Atilla dan Timur a Avrupa ve Asya, Gao Xingjian ın Ruh Dağı ve Yalnız Bir Adamın Kitabı başlıklı kitapları başta ol mak üzere birçok önemli yapıtı dilimize kazandırdı. 7

8

Birinci bölüm 9

10

New York, 15 Haziran 1940, Cumartesi, saat 09.00 Ahtapot! Bıçağına davrandı, gözlerini açtı, düşmüş. Hayır! Ahtapot oradaydı, üzerinde; vantuzlarıyla emiyor, sömürüyordu. Sıcaktı! Terliyordu. Gece bire doğru uyuyabilmişti, ikide sıcak uyandırmıştı, kendini soğuk suyla doldurduğu banyoya atmış, sonra öylece, kurulanmadan gelip yatmıştı; hemen ardından demirci körüğü derisinin altına sıcak soluğunu üfürmeye başlamıştı gene; başlamıştı, yeniden terlemeye başlamıştı. Ortalık ağarırken biraz dalmıştı, düşünde bir yangın görmüştü; şimdi güneş tepede olmalıydı, Gomez hâlâ terliyordu... Kırk se kiz saatten beri durmadan terliyordu. Terli avucunu ıslak, yapışkan göğsünde dolaştırarak soludu: Allah kahretsin! Sıcak değildi bu, atmosferin hastalığıydı. Hava hastaydı, ateşi vardı, hava terliyordu; insanlar bu terde boğuluyor, terliyorlardı. Kalkmak. Bir gömleğin içinde terlemeye koyulmak. Birden doğruldu, Hombre! Gömleğim de kalmadı, dedi. Sonuncuyu da, maviyi de kirletmişti, günde iki kez gömlek değiştirmek zorunda kalmıştı. Şimdi, bitmişti. Temizler çamaşırcıdan gelinceye dek bu ıslak, ekşi kokulu paçavrayı sırtında taşımak zorundaydı. Usulca, dikkatle ama terin şakır şakır akmasına engel olamadan ayağa kalktı, tanecikler, binlerce bit gibi sırtından aşağı indi, bütün bedeni kaşınıyordu. Bumbu- 11

ruşuk, bin yerinden kırış kırış gömlek koltuğun üzerine atılıydı. Elini uzattı baktı. Bu Allahın belası memlekette hiçbir şey kurumazdı. Yüreği hızlı hızlı atıyordu; sanki gece, sabaha kadar içmiş gibiydi, ağzı, gırtlağına kadar tahta kesilmişti, kupkuruydu. Pantolonunu giydi, pencereye yürüdü, perdeleri çekti. Sokakta bir felaket gibi bembeyaz aydınlık; daha on üç saat sürecek aydınlık. Sokağa öfke ve korkuyla baktı. Aynı dehşet verici felaket! Orada, uzakta, bereketli, esmer topraklarda dumanın, sisin altında kan ve çığlık; burada, kırmızı tuğla duvarlar arasında aydınlık, yalnızca kör edici aydınlık ve ter. Ama bu gene de o felaketti, aynı kahredici felaketti. İki zenci gülüşerek gelip geçtiler, bir kadın drugstore lardan birine girdi. Gomez, Allah kahret sin! diye inledi. Allah kahretsin. Bütün bu renklerin çılgın haykırışına baktı, zamanım olsaydı, hatta kafam da yerinde olsa, kıvamında olsaydım, bu aydınlıkta nasıl resim yapabilir insan! Allah kahretsin! dedi. Allah kahretsin! Kapı vuruldu, Gomez yürüdü, kapıyı açtı. Ritchi ydi. Bu düpedüz cinayet, dedi Ritchi. Gomez irkildi: Ne? Bu sıcak... bu sıcak düpedüz cinayet. Sonra Gomez e azarlayan gözlerle bakarak sordu: Sen hâlâ giyinmedin mi? Ramon saat onda bizi bekliyor. Gomez omuz silkti: Gece çok geç uyudum. Ritchi gülümseyerek bakıyordu. Gomez acele acele, Hava çok sıcak. Uyuyamadım, diye ekledi. Ritchi yumuşak bir sesle, İlk zamanlar öyledir, dedi. Alışırsın. Gomez e dikkatle bakıyordu. Tuz haplarını alıyor musun? Alıyorum. Ama hiç fayda etmiyor. Ritchi başını salladı, iyi niyetli yumuşaklığı bir anda 12

inatçı bir katılığa dönmüştü. Tuz haplarının fayda etmesi, terlemeyi önlemesi gerekti. Gomez i etkilemiyorsa bu, Gomez in herkes gibi olmadığı anlamına gelirdi. Kaşlarını çatarak söylendi, Bana bak, dedi. Senin sıcağa alışkın olman gerek. İspanya en azından burası kadar sıcak yapar. Gomez Madrid in o kupkuru ve müthiş sabahlarını, Alcala nın üzerinde ümidi dile getiren o soylu, gururlu aydınlığı düşündü, başını salladı: Aynı sıcak değil. Ritchi bir çeşit övünmeyle, Daha az nemli, ha? dedi. Evet. Ve daha insanca. Ritchi nin elinde bir gazete vardı; Gomez gazeteyi al mak için elini uzattı ama cesaret edemedi; el usulca düş tü. Ritchi neşeyle, Önemli bir gün bugün, dedi. Delaware in bayramı. Ben oralıyım, biliyorsun, değil mi? Gazetenin on üçüncü sayfasını açtı; Gomez bir resim gördü; La Guardia şişman bir adamın elini sıkıyordu, ikisi de alabildiğine gülmüşlerdi. Solcudur bu adam, dedi Ritchi. Delaware valisi. La Guardia dün onu World Hall da kabul etti. Müthiş bir şey bu. Gomez gazeteyi Ritchi nin elinden çekip almak ve birinci sayfaya bakmak için delice bir istek duydu ama, Vızgelir artık, diye düşündü, banyoya geçti. Soğuk su musluğunu açtı, çabucak tıraş oldu. Soğuk su dolu banyoya girerken Ritchi seslendi: Ne haldesin sen? Sıfırı tüketmek üzereyim. Bir tek gömleğimle on sekiz dolarım kaldı. Sonra Manuel de pazartesiye dönüyor, daireyi ona bırakmak zorundayım. Ama hâlâ gazeteyi düşünüyordu. Ritchi beklerken okuyordu herhalde; Gomez onun sayfaları çevirdiğini 13

du yuyordu. Dikkatle, uzun uzun kurulandı ama boşuna. Havlu suyu emmiyor, kusuyordu. Titreyerek ıslak gömleği ni sırtına geçirdi, yatak odasına döndü. Giants maçı almış, dedi Ritchi. Gomez Ritchi ye anlamadan baktı. Dünkü maç, beyzbol. Giants almış maçı... Ha! Beyzbol, evet... Ayakkabılarını bağlamak için eğildi. Öylece, aşağıdan yukarı bakarak birinci sayfayı görmeye, bir şeyler okumaya çalışıyordu. Sonunda sordu: Ya Paris? Radyo dinlemedin mi? Radyom yok. Ritchi yorgun bir sesle, Tamam, dedi. Dün gece girmişler Paris e. Gomez pencereye doğru yürüdü, alnını ateş gibi yanan cama dayadı, sokağa, bu yarasız, amaçsız güneşe, yararsız, amaçsız güne baktı. Bundan böyle yalnızca yararsız amaçsız günler olacaktı hep. Döndü, geldi, kendini yatağın üzerine attı. Hadi artık, acele et, dedi Ritchi. Ramon bekletilmekten hoşlanmaz. Gomez kalktı. Gömleği şimdiden sırılsıklamdı. Aynanın önünde durarak kravatını bağladı: Peki dedi mi? Prensip olarak, evet, dedi Ritchi. Sanat hareketlerini yazacaksın, haftada altmış dolar. Ama bir kez seni görüp konuşmak istiyor. Görsün bakalım, dedi Gomez, görsün bakalım. Sonra birden dönerek, Avans almam gerek, dedi. Verir mi dersin? Ritchi omuz silkti, bir an sustu, sonra, Ona İspanya dan geldiğini söyledim; senin Franco dan pek hoşlanmadığını düşünüyor. Anladın ya? Tabii ben tutup onlara se- 14

nin... kahramanlık hikâyelerini anlatmadım. Sen de general olduğunu falan söyleme. Ne olur ne olmaz, onun gerçekte ne düşündüğü bilinmez çünkü. General! Gomez eskimeye yüz tutmuş buruşuk pantolonuna, gömleğine yer yer siyah lekeler halinde yayılmış tere baktı. Acı bir sesle, Korkma, dedi, övünmeye hiç niyetim yok. İspanya da savaşmış olmanın burada in sana ne ye mal olduğunu öğrendim artık. Altı aydır işsizim. Ritchi rahatsız olmuştu. Kuru bir sesle, Amerikalılar savaştan hoşlanmazlar, diye anlattı. Gomez ceketini kolunun altına almıştı, Gidelim, de di. Ritchi telaşsız hareketlerle gazeteyi katladı, ayağa kalktı. Merdivende sordu: Karınla oğlun Paris teler, değil mi? Gomez heyecanla, Paris te olmadıklarını umuyorum, dedi. Sarah nın Montpellier ye kapağı atacak kadar zeki olduğunu umuyorum. Sonra devam etti: Haziran başından beri hiç haber almadım. İşi ayarlayabilirsen, onları da buraya getirtebilirsin, dedi Ritchi. Evet, dedi Gomez, evet, öyle ya. Bakalım, düşünece ğiz. Sokak, pencerelerin tutuşan aydınlığı, kararmış tuğlalarıyla yayvan, çatısız binalar üzerinde güneş. Her kapının önünde beyaz mermer basamaklar; East River den yükselen sıcak buğu; kent uyuşmuş gibi, uyukluyor gibi. En küçük, küçücük bir gölge yok! Dünyanın hiçbir sokağında insan kendini böylesine yalnız, böylesine çıplak hissetmezdi. Akkor halindeki binlerce, binlerce bembeyaz iğne gözlerine batıyordu; gözlerini saklamak için elini kaldırdı, ıslak gömlek sırtına yapıştı. Ürperdi, Cinayet bu! dedi. 15

Dün, dedi Ritchi, zavallı bir adam önüme yere yığılıverdi. Güneş çarpması tabii. Bırrr! Genç adam yüzünü buruşturdu: Ölülerden hiç hoşlanmam. Öyleyse Avrupa ya git, diye düşündü Gomez. Ritchi, Kırkıncı blokta, diyordu. Şuradan bir otobüse atlayalım. Sarı boyalı bir direğin önünde durdular. Bir genç kadın bekliyordu. Keyifsiz, profesyonel gözlerle iki erkeğe baktı, sonra sırtını döndü. Ritchi bir okul çocuğu heyecanıyla, Ne güzel kız, diye fısıldadı. Gomez kinle, Üstünden orospuluk akıyor, dedi. Bu bakışın karşısında kendini pis, iğrenç, yapış yapış hissetmişti. Kız terli değildi. Ritchi de terli değildi; terlemiyordu, beyaz güzel gömleğiyle temiz, taptaze, pembe pem beydi, ucu kalkık burnu parlamamıştı bile. Güzel, ya kışıklı General Gomez. Yakışıklı General Gomez, uzun kirpiklerin örttüğü baygın, güzel gözlere, yeşil, mavi, siyah, arzu dolu gözlere doğru eğiliyordu; bu boyalı orospu, karşısında, ucuz, hazır elbiseleri içinde terleyen, haftada elli dolara fit olmuş bir zavallı, alelade Akdenizli görmüştü yalnızca. Adam yerine koyup bakmadı bile! Ama gene de dolgun, biçimli bacaklara baktı ve birden sırtından ter fışkırdı. Dört aydır kadın yüzü görmedim. Eskiden arzu, karnının içinde hissettiği kuru, yakıcı bir güneşti. Şimdi yakışıklı General Gomez in yalnızca bakışlarıyla doyan bir sapığa özgü kaçak ve utanç dolu arzuları vardı. Ritchi, Bir sigara al, dedi. Hayır. Boğazım yanıyor. Soğuk bir şey içmeyi tercih ederim. Zamanımız yok, dedi Ritchi. Sonra acemi bir hareketle Gomez in omzuna vurarak, Gülümsemeye çalış! diye ekledi. 16

Ne dedin? Gülümsemeye çalış. Ramon bu suratla görürse korkar senden. Gomez in bir el hareketini görerek telaşla devam etti: Sana herife dalkavukluk yap, demiyorum. Yalnızca kapıdan girerken hiçbir anlamı olmayan, kişiliksiz bir gülümseme yapıştırırsın dudaklarına, sonra unutursun gülümsediğini anladın mı? Üst yanı, sen kendi kendine canının istediğini düşünürsün. Gülümserim, dedi Gomez. Ritchi gizlemeye çalıştığı bir şaşkınlıkla bakıyordu, Oğlun için mi dertleniyorsun? diye sordu. Hayır. Ritchi düşünebilmek için ıstırap verecek bir çabayla beynini zorladı: Paris için mi? Gomez hırsla, Yerin dibine batsın Paris! dedi. Umurumda değil. Ama, dövüşmeden aldıkları daha iyi oldu, değil mi? Gomez renksiz bir sesle, Fransızlar Paris i savunabilirlerdi, dedi. Yok canım! Avuç içi gibi dümdüz bir kent... Savunabilirlerdi. Madrid iki buçuk yıl dayandı. Ritchi iç sıkıntısıyla gelişigüzel bir hareket yaptı, Mad rid, dedi. Sonra sesini yükselterek, Hem, ne di ye sa vunsunlar? dedi. Bu öyle ahmakça bir şey ki. He rifler Louvre u, Opéra yı, Notre-Dame ı yerle bir ede ceklerdi. Zarar ne kadar az olursa, o kadar iyi. Sonra ra hat bir gülüm semeyle Gomez e baktı: Hem böyle olun ca savaş ça buk biter. Gomez alayla, Ona kuşku yok, dedi. Bu gidişle üç aya kalmaz Nazi barışı Avrupa ya egemen olur. Barış, dedi Ritchi, ne demokrat olabilir, ne nasyonal sosyalist. Barış, barıştır kardeşim. Sen de bilirsin ki ben Hitlercilerden hiç hoşlanmam. Ama ne olursa olsun, 17

Hit lerci de olsalar onlar da insan sonuçta; değil mi? Avrupa ya el koyduklarını farz edelim, bir ay geçti mi bütün o geçmişteki zorluklar, belalar yeniden baş gösterecek ve sonunda onlar da şaraba su katmak zorunda kalacaklar. Eğer on paralık akılları varsa bir Avrupa federasyonu içinde her ulusun kendi kendini idare etmesine razı olacaklardır. Bizim Birleşik Devletler cinsinden bir şey. Yavaş yavaş, dikkatle, özenerek konuşuyordu. Devam etti: Eğer bu sizin her yirmi yılda bir savaşa kalkışmanıza engel olacaksa, yalnız bu kadarı bile kazanç sayılır Avrupa için. Gomez, Ritchi ye öfkeyle bakıyordu. Genç adamın griye çalar mavi gözlerinde sonsuz bir iyi niyet vardı. Ne şeliydi, insanları, çocukları, kuşları, çağdaş sanatı seviyordu; iki kuruşluk sağduyu ile bütün kavga dövüşlerin, bütün anlaşmazlıkların hallolup gideceğini düşünüyordu. Latin ırkından gelme göçmenlerden pek de hoşlanmıyor, Almanlarla daha rahat anlaşıyordu. Paris in işgali, as lında ne ifade eder onun için? Gomez başını çevirdi ve gazetecinin küçük vitrinindeki renk renk sergiye baktı. Ritchi birden katı, acımak bilmez bir yabancı olmuştu gözünde... Ritchi, Siz Avrupalılar sembollere sımsıkı yapışırsınız hep, diyordu. Daha sekiz gün öncesinden Fransa nın savaşı kaybettiği biliniyordu. Anladık, haklısın! Sen Avru pa da doğdun, orada yaşadın, anılarını orada bıraktın, şim di dertlenmen çok doğal. Ama Paris in işgali! Paris in iş gali seni neden dertlendirsin? Madem kente el sürülmemiştir... Savaş bitince gene gidebiliriz Paris e. Gomez birden içinde sıcak sıcak, kocaman bir sevincin kabardığını duydu; Dertlendiriyor mu? dedi. Yok canım! Aksine... Zevk veriyor bana, hem de nasıl! Franco, Barcelona ya girdiği zaman onlar başlarını iki yana 18

sal layarak, Çok yazık, demişlerdi ama biri çıkıp bu uğurda küçükparmağını bile kımıldatmadı. Eh, işte, şimdi sıra onlarda! Şimdi onlar tadına bakacaklar bu işin. Kal dırıma doğru hızla yaklaşan otobüsün gürültüsü içinde kaybolan sesini yükselterek deli gibi bağırdı: Zevk ve riyor bana! Zevk veriyor! Genç kadının arkasından otobüse bindiler. Gomez ka dının etekleri içinde kalan bacaklarını görebilmek için iki adım geride kalmıştı. Sonra bindiler ve ayakta durdular. Altın çerçeveli gözlüklü bir adam birden çekilerek uzak laştı, Kötü kokuyorum mutlaka, diye düşündü Go mez. Önlerinde oturan bir adam gazetesini açmıştı. Gomez adamın omzu üzerinden uzanarak okudu: Toscanini elli dört yıldan beri ilk kez konser verdiği Rio da çıl gınca alkışlandı. Daha altta, New York ta prömiyer. Lo retta Young ile Ray Milland başrollerini paylaştıkları Doktor Evleniyor adlı komedinin prömiyerinde bulunmak için bu sabah New York a geldiler, yazıyordu. Şurada burada ga zeteler peş peşe kanatlarını açıyorlardı: La Guardia Delaware valisini kabul etti; Loretta Young; Illinois te kor kunç yangın; Ray Milland; Pitts kremini kullandığım gün den beri kocam beni daha çok seviyor; Chrisargiyl kul lanın, Chrisargiyl balayındaki genç evlilerin kolonyasıdır; pijamalı bir erkek genç karısına gülümsüyor, La Guardia Delaware valisine gülümsüyor; Buddy Smith, Maden işçisine pasta yok! dedi. Okuyorlardı; siyahlı beyazlı kocaman sayfalar onlara kendilerinden, kendi kaygılarından, kendi sevinçlerinden söz ediyordu, onlar Buddy Smith in kim olduğunu biliyorlardı, Gomez bilmiyordu; bir Paris düştü!, bir Montmartre alevler içinde! cümlesinin iri, siyah harflerini gelişigüzel, yere doğru ya da şoförün sırtına doğru çeviriyorlar, kendi haberlerini okuyorlardı. Okuyorlardı ve gazeteler parmaklarının arasında işitilmeyen feryatlarıyla haykırıyordu. 19

Gomez kendini yorgun ve yaşlı hissetti. Paris çok uzaktaydı ve yüz elli milyonluk insan kalabalığı arasında Paris için kaygılanan yalnız oydu, yalnızdı, tek başına; bu yalnızca onu ilgilendiren, kişisel bir küçük kaygıdan başka bir şey değildi, boğazını kavuran susuzluktan biraz daha önemli bir küçük, kişisel kaygı. Gazeteyi versene, dedi Ritchi ye. Almanlar Paris i işgal ediyor. Güneye yapılan baskı. Havre ın işgali. Maginot Hattı nda çöküş. Harfler haykırıyordu ama arkasında konuşan üç zen ci bu haykırışı duymuyorlardı. Konuşuyorlar, gülüyorlardı. Fransız Ordusu başarıyla çekiliyor. İspanya Tanca yı aldı. Altın çerçeveli gözlüklü adam çantasını açtı, dikkatle, sistematik bir araştırmayla uzun uzun karıştırdı, bir ya le anahtarı çıkardı, memnun gözlerle anahtarı seyretti. Go mez utanmıştı; en gizli, en mahrem sırları ortaya dökülüyormuşçasına utanmıştı; birden canı gazeteyi ortadan kaldırmak, yok etmek istedi. Ellerini titreten bu korkunç haykırış, bu yardıma çağıran ses, bu can çekişen in san hırıltısı, bütün bunlar bu mutlu kalabalığın düzenine aykırı, yakışıksız, kocaman ayıplardı, tıpkı onun o affedilmez, yabancı teri, onun haşin, kuvvetli kokusu gibi. Hitler in sözleri kuşkuyla karşılandı; Başkan Roosevelt bu durumda... Birleşik Devletler Müttefiklere yardım konusunda bütün olanaklarını kullanacak; İngiltere hükümeti Çeklere yardım konusunda bütün olanaklarını kullanacak; Fransa, İspanyol Cumhuriyetçilerine yardım konusunda bütün olanaklarını kullanacak. Sargı bezi, ilaç, konserve süt. Sefalet! Cebelitarık ın İspanya ya geri verilmesini isteyen üniversiteliler Madrid de gösteri yürüyüşü yap tı. Gomez, Madrid kelimesini gördü ve daha faz la okuyamadı artık. İyi oldu, çok iyi oldu, namussuzlar! Pa ris i dört bucağından ateşe versinler, yaksınlar, kül et sinler. 20

21

22