EPİK ŞİİR: Bir ulusun başından geçen tarih olaylarını, toplum ile ilgili sorunları, doğal afetleri ve bu olaylarda kahramanlık gösterenleri anlatan tarihsel olmakla birlikte olağanüstülüklerle efsaneleşmiş, savaş, yiğitlik, kahramanlık, vatan sevgisi konularında yazılan şiirlere epik şiir denir. Epik şiir, okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır. Destanlar gibi daha çok, uzun olarak söylenir. Yunanca epos sözcüğünden türemiş olan epik sözcüğü; konuşma, hikâye, şarkı, kahramanlık şiiri anlamına gelir. Batı'da epope, Türk Edebiyatında destan olan epik şiirlerin ilk örnekleri destanlara dayanır ve bu şiir türü çıkışı itibarıyla destanlardan beslenir. Epik şiirin konusu tarihten alınır. Fakat tarihe dayalı olaylar halkın hayal gücü ile beslene beslene dilden dile dolaşırken gelişir, genişler, yücelir; gerçekle ilgisi azalıp olağanüstülük kazanır. Ana olay destanın çekirdeği, diğer olaylar destanın kolları olur. Eski Yunan'da bunlara epizot denirken Türk destanlarında kol denir. Bir milletin hayatında önemli izler bırakan büyük göçler, savaşlar, doğal afetler gibi olaylarla; yiğitlik, kahramanlık, mertlik, yurt sevgisi gibi konuların destan havası içinde işlendiği epik şiirlere hamasi şiir, kahramanlık şiiri, destanî şiir gibi adlar da verilir. Epik şiir türünün ilk örneği olarak Homeros un derlediği İlyada ve Odise destanı kabul edilir. Türk edebiyatında Oğuz Kağan Destanı ndan başlayarak, Türk kahramanlarının veya göç maceralarının hikâyelerini anlatan destanlar vardır. Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklamalar, destanlar, varsağılar epik şiir türüne örnek olarak gösterilebilir. Örnek-1: BİZİMDİR Kalktı göç eyledi Avşar elleri, Ağır ağır giden eller bizimdir. Arap atlar yakın eder ırağı, Yüce dağdan aşan yollar bizimdir. Belimizde kılıcımız Kirmani, Taşı deler mızrağımın temreni. Hakkımızda devlet etmiş fermanı, Ferman padişahın, dağlar bizimdir. Dadaloğlu'm bir gün kavga kurulur, Öter tüfek davlumbazlar vurulur. Nice koç yiğitler yere serilir, Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir. (Dadaloğlu) Örnek-2:
ÜÇ ŞEHİTLER DESTANI Mustafa Kemal Mustafa Kemali gördüm düşümde, «Daha!» diyordu. Uğruna şehit olasım geldi hemen, «Sabaha!» diyordu. Al bir kalpak giymişti, al Al bir ata binmişti, al, «Zafer ırak mı?» dedim, «Aha!» diyordu. Tabur Bir Mucize İçindeydi Bir muhabbet sarmıştı her yönü, Vatanı ve bizi seven. Çoğalmıştık bir uçtan bir uca, rüya gibi, Büyüyordu ova kendiliğinden. Neydi damarlarımızda çağlayan, çağlayan? Neydi bu tepenin ardı? İçimizde sadece vatan değil, Yeryüzü kadar bir şey vardı. Ateş mi gelirmiş, yel mi esermiş? Akıyoruz, hayatımız nerede pek belli değil. Kurtulmuşuz bedenden artık, Kimse ayaklı, elli değil. Kursun İşlemeyen Şey Vurulmuş, vurulmuş, Düşmez kat'iyyen yere. Karşısındakine dehşet verir. Karışmış sanki ölümsüzlere. Bu, beşinci bölükten Vanlı İbo, Bir vatan kadar hür. Vurulmuş, vurulmuş, Gövdesi ardında yürür. (Fazıl Hüsnü Dağlarca) Örnek-3: KORKMA Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz; Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun, Meğer ki harbe giden son nefer şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa, Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar, Değil mi cephemizin sinesinde iman bir; Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir; Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz, Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz! (Mehmet Akif Ersoy) Örnek-4: KUVAYI MİLLİYE DESTANI NDAN Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon a doğru. Toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta, sanki gidenler hiçbir zaman hiçbir menzile erişmiyecekti. Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle. Ve onlar ayın altında dönen ilk tekerlekti. Ayın altında öküzler başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi ufacık, kısacıktılar, ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında ve ayakları altından akan toprak, toprak ve topraktı. Gece aydınlık ve sıcak ve kağnılarda tahta yataklarında koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı. Ve kadınlar birbirlerinden gizliyerek bakıyorlardı ayın altında geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine. Ve kadınlar,
bizim kadınlarımız: korkunç ve mübarek elleri, ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle anamız, avradımız, yârimiz ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki ve karasabana koşulan ve ağıllarda ışıltısında yere saplı bıçakların oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan kadınlar, bizim kadınlarımız şimdi ayın altında kağnıların ve hartuçların peşinde harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi aynı yürek ferahlığı, aynı yorgun alışkanlık içindeydiler. Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde ince boyunlu çocuklar uyuyordu. Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon a doğru. (Nazım Hikmet RAN) Örnek-5: AKINCI Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik! Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! Bir yaz günü geçtik Tuna dan kaafilelerle Şimşek gibi bir semte atıldık yedi koldan. Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan. Bir gün dolu dizgin boşanan atlarımızla Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla
Cennette bugün gülleri açmış görürüz de Hâlâ o kızıl hâtıra titrer gözümüzde! Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik! (Yahya Kemal Beyatlı) Örnek-5: ŞARKIMIZ BİZİM Kırılırda bir gün bütün dişliler Döner şanlı şanlı çarkımız bizim Gökten bir el yaşlı gözleri siler Şenlenir evimiz barkımız bizim Yokuşlar kaybolur çıkarız düze Kavuşuruz sonu gelmez gündüze Sapan taşlarının yanında füze Başka alemlerle farkımız bizim Kurtulur dil, tarih, ahlak ve iman Görürler nasılmış, neymiş kahraman Yer ve gök su vermem dediği zaman Her tarlayı sular arkımız bizim Gideriz nur yolu izde gideriz Taş bağırda, sular dizde gideriz Bir gün akşam olur bizde gideriz Kalır dudaklarda şarkımız bizim (Necip Fazıl Kısakürek) Örnek-6: ZAFER TÜRKÜSÜ Yaşamaz ölümü göze almayan, Zafer, göz yummadan koşana gider. Bayrağına kanının alı çalmayan, Gözyaşı boşana boşana gider!
Kazanmak istersen sen de zaferi, Gürleyen sesinle doldur gökleri, Zafer dedikleri kahraman peri, Susandan kaçar da koşana gider. Bu yolda herkes bilir, ey delikanlı, Diriler şerefli, ölüler şanlı! Yurt için dövüşen başı dumanlı, Her zaman bu şandan o şana gider. (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)