ECE TEMELKURAN AĞRI NIN DERİNLİĞİ

Benzer belgeler
ECE TEMELKURAN İÇ KİTABI

ECE TEMELKURAN KIYI KİTABI

ECE TEMELKURAN BÜTÜN KADINLARIN KAFASI KARIŞIKTIR

ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HÂLÂ HARİKA

MATBAACILIK OYUNCAĞI

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Çetin Öner. Roman GÜLİBİK. Çeviren: Aslı Özer. 26. basım. Resimleyen: Orhan Peker

DESTANLAR VE MASALLAR. Samed Behrengi KÜÇÜK KARA BALIK. Masal. Çeviren: Haşim Hüsrevşahi resimleyen: Mehmet Sönmez

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Öykü KURABİYE EV. Resimleyen: Burcu Yılmaz

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut GÜNAYDIN! GÜNAYDIN! Resimleyen: Burcu Yılmaz

BÖCEK ORKESTRASININ MUHTEŞEM SINIFI

Cem Akaş BUMBA İLE BİBU. Resimleyen: Reha Barış

küçük İskender THE GOD JR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Betül Tarıman. Öykü GÖKYÜZÜ PRENSİ PO İLE KÜÇÜK KIZ. 2. basım. Resimleyen: Uğur Altun

UFACIK TEFECİK KURBAĞACIK

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Bilmece ŞİPŞAK BİLMECELER DEYİM VE ATASÖZLERİ. 2. basım. Resimleyen: Ferit Avcı

ECE TEMELKURAN DIŞARIDAN KIYIDAN KONUŞMALAR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ASLAN KRAL KORK. Resimleyen: Sedat Girgin

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Tanşıl Kılıç. Roman ŞEKERLİ SİNEK. 12. basım. Resimleyen: Vaqar Aqaei

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süleyman Bulut. Öykü ORMANDAKİ DEV. 4. basım. Resimleyen: Reha Barış

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Refik Durbaş. Şiir BEZ BEBEKLE KUKLASI. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

KIRMIZI KANATLI KARTAL

Tanşıl Kılıç ŞEKERLİ SİNEK. Resimleyen: Vaghar Aghaei

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mert Tugen YEDİ DENİZLERDE 2. 2 Basım İSKELET SAHİLİ NDEKİ SIR

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

kanaryamın öyküsü Ayla Çınaroğlu Resimler: Yaprak Berkkan

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR

CEM AKAŞ SİNCAPLI GECE EKSİLTMELİ ROMAN

MAVİ KUŞU GÖREN VAR MI?

BARIŞ BIÇAKÇI Aramızdaki En Kısa Mesafe

Delal Arya HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ. 5 Basım SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

KÜÇÜK UYKULAR BAHÇESİ

ÇAĞDAŞ DÜNYA EDEBİYATI. Goscinny / Sempé. Öykü PITIRCIK KÜÇÜK PITIRCIK. Çeviren: Vivet Kanetti. 29. basım

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

BİL BENİ BİLEYİM SENİ

Sevda Üzerine Mektup

Hazırlayan: Saide Nur Dikmen

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

SEN SURAT OKUMAYI BİLİR MİSİN?

KEREM ASLAN Her Şey Dahil

ÇOCUKLAR İÇİN OYUN TERAPİSİ BİLGİLENDİRİCİ EL KİTABI. Oyun Terapisi Nedir? Oyun Terapisti Kimdir?

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Arda Alyanak Daniela Palumbo Filiz Özdem Carla Manea

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Koray Avcı Çakman. Öykü FLAMİNGO GÜNLÜĞÜ. 1. basım. Resimleyen: Reha Barış

Bilgin Adalı HEYECANLI KİTAPLAR. Serüven. Resimleyen: Mustafa Delioğlu SÜMBÜLLÜ KÖŞK

Korkulu Bir Gün Yalvaç Ural Rana Mermertaş

Bilgi güçtür. Sevdiğiniz kişiyi dinleyin ve kendinizi eğitin.

ECE ERDOĞUŞ Tuhaf Hikâyeleri Sever misiniz?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Ülkü Tamer. Öykü PULLAR SAVAŞI. Kapak Resmi: Gözde Bitir

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

Tarihçi Kitabevi Yayınları 101 Kişisel Gelişim Serisi 1 Genel Yayın Yönetmeni: Necip Azakoğlu

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

Hazırlayan ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Şengül Karaca. Şiir HAİKU. 1. basım. Resimleyen: Sedat Girgin

ECE TEMELKURAN BİZ BURADA DEVRİM YAPIYORUZ SİNYORİTA

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Süreyya Berfe. Şiir ÇOCUKÇA. 2. basım. Resimleyen: Burcu Yılmaz

Deneyler ve Hayaletler

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

SİNE ERGÜN BAŞTANKARA

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

AKİF KURTULUŞ ROMANTİK KORNO

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Can Göknil. Öykü ORMANDAKİ ARKADAŞ

YÜKSEL ÖZDEMİR. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

Küçük Yaşar ın Öyküsü. Alucura Çayevi

WOLFGANG BORCHERT Fener, Gece ve Yıldızlar. ve Ölümünden Sonra Yayımlananlar

DUA ETTİĞİNİZDE. J. Robert Ashcroft. ICI Elemanlarıyla İşbirliği İçinde Hazırlanmıştır Resimler: David Cahill Çeviren: Hande Taylan ICI

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

Tanrı İbrahim in Sevgisini Deniyor

YUSUF ATILGAN BÜTÜN ÖYKÜLERİ

SEVECEN İLE TOMURCUK ETKİNLİK KİTABI KELEBEK KIZLAR

OKUMA ANLAMA ANLATMA. 1 Her yerden daha güzel olan yer neresiymiş? 2 Okulda neler varmış? 3 Siz okulda kendinizi nasıl hissediyorsunuz?

Delal Arya. Resimleyen: Sedat Girgin PERA GÜNLÜKLERİ SIRLAR OTELİ. 2. Kitap

ISBN :

Menümüzü incelediniz mi?

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

YALNIZ BİR İNSAN. Her insanın hayatında mutlaka bir kitap vardır; ki zaten olması da gerekir. Kitap dediysem

DESTANLAR VE MASALLAR. Muhsine Helimoğlu Yavuz HILE İLE DILE. Masal. KÜRT MASALLARI Resimleyen: Claude Leon

PELİN BUZLUK Deli Bal ve Kanatları Ölü Açıklığında

3. Sınıf Matematik Karışık Problemler. Karışık Problemler

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

BARIŞ BIÇAKÇI Baharda Yine Geliriz

TOMBALAK ı HIÇKIRIK TUTTU!

TEKİR NOKTALAMA İŞARETLERİNİ ÖĞRETİYOR

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

ALESSANDRO BARICCO SMITH & WESSON

Samed Behrengi. Püsküllü Deve. Çeviren: Songül Bakar

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

PEH! Bu kitapta. üzerinde kelime var. Bu gerçekten de çok fazla. Eğer şanslıysan birileri sana bu kitabı okuyabilir.

Başarı Hikayelerinde Söke Ekspress Gazetesi ve Cumhuriyet Ofset Matbaasının sahibi, 1980 yılından bu yana üyemiz olan Yılmaz KALAYCI ya yer verdik.

İletişim Yayınları 2472 Çağdaş Türkçe Edebiyat 426 ISBN-13: İletişim Yayıncılık A. Ş. 1. BASKI 2017, İstanbul

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

Cennet, Tanrı nın Harika Evi

Transkript:

1

2

ECE TEMELKURAN AĞRI NIN DERİNLİĞİ 3

2016, Can Sanat Yayınları A.Ş. Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. 1.-17. basım: Everest Yayınları, 2009-2016 Can Yayınları nda 1. basım: Ekim 2016, İstanbul Bu kitabın 1. baskısı 2 000 adet yapılmıştır. Everest Yayınları için yayına hazırlayan: Çiğdem Uğurlu Editör: Sırma Köksal Düzelti: Eser Demirkan, Mert Tokur Mizanpaj: Atahan Sıralar Ka pak ta sarımı: Utku Lomlu / Lom Creative (www.lom.com.tr) Ka pak baskı: Azra Matbaası Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok 3. Kat No: 3-2 Topkapı-Zeytinburnu, İstanbul Sertifika No: 27857 İç baskı ve cilt: Yıldız Matbaa Mücellit Davutpaşa Cad. Emintaş Kazım Dinçol San. Sit. No: 81/25-26 Topkapı-İstanbul Sertifika No: 33837 ISBN 978-975-07-3319-2 CAN SANAT YAYINLARI YAPIM VE DAĞITIM TİCARET VE SANAYİ A.Ş. Hayriye Caddesi No: 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75 / 252 59 88 / 252 59 89 Faks: (0212) 252 72 33 canyayinlari.com/9789750733192 yayinevi@canyayinlari.com Sertifika No: 31730 4

ECE TEMELKURAN AĞRI NIN DERİNLİĞİ BELGESEL ANLATI 5

Ece Temelkuran ın Can Yayınları ndaki diğer kitapları: Devir, 2015 Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita, 2016 Bütün Kadınların Kafası Karışıktır, 2016 Dışarıdan / Kıyıdan Konuşmalar, 2016 Düğümlere Üfleyen Kadınlar, 2016 İç Kitabı, 2016 İçeriden / Kıyıdan Konuşmalar, 2016 İkinci Yarısı, 2016 Kayda Geçsin, 2016 Kıyı Kitabı, 2016 Muz Sesleri, 2016 Ne Anlatayım Ben Sana!, 2016 6

ECE TEMELKURAN, İzmirli ve 1973 doğumlu. 1993 ten başlayarak 20 yıl muhabirlik ve köşe yazarlığı yaptı. Bütün Kadınların Kafası Karışıktır (1996), Oğlum Kızım Devletim-Evlerden Sokaklara Tutuklu Anneleri (1998), İç Kitabı (2002), Kıyı Kitabı (2002), İçeriden / Kıyıdan Konuşmalar (2004), Dışarıdan / Kıyıdan Konuşmalar (2004), Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita (2006), Ne Anlatayım Ben Sana! (2006), Ağrı nın Derinliği (2008), Muz Sesleri (2010), İkinci Yarısı (2011), Kayda Geçsin (2012), Düğümlere Üfleyen Kadınlar (2013), Devir (2015) adlı kitapları yazdı. 2010 da İngilte re de Deep Mountain ( Ağrı nın Derinliği), 2011 de ABD de Book of the Edge (Kıyı Kitabı) adlı kitapları yayımlandı. Muz Sesleri, beş dilde yayımlandı. Düğümlere Üfleyen Kadınlar ise Almanya, Çin ve Fransa dan sonra İngilte re nin de aralarında bulunduğu 13 ülkede yayımlanmayı bekliyor. The Guardian, The New York Times, Franktfurter Allgemeine Zeitung, New Statesman, New Left Review, Le Monde Diplomatique, Berliner Zeitung gibi gazete ve dergilerde makaleler yazdı. 2007 de Saint Anthony s College ın akademik davetlisi olarak bir yıl Oxford da bulundu. Uluslararası Af Örgütü ve Prens Claus Vakfı nın davetlisi olarak Amsterdam da 2013 yılı için Özgürlük Konuşması nı yaptı. Türkiye yi anlattığı Çılgın ve Hüzünlü kitabı Almanca ve İngilizce olarak yayımlandı, çeşitli dillerde yayımlanmayı bekliyor. Beyrut, Tunus, Paris te yaşadı. Şimdi zamanını İstanbul ve Zagreb arasında geçiriyor. 7

8

9 Ağrı mıza, Hrant a...

10

Yazar-Profesör Theodore Zeldin e bana sorduğu ve sordur duğu sorular için; Oxford Üniversitesi Avrupa Çalışmaları Mer kezi Yöneticisi Dr. Kalypso Nicolaidis ve Oxford Üniversitesi Re uters Enstitüsü Yöneticisi Dr. Sarmila Bose ye evden dışarıya çıkmama yardım ettikleri için; Mehmet Karlı ve Gökhan Yücel e zor zamanlarda yaptıkları yardımlar için; Prof. Theo Vanlint e bana inandığı için; Susan Pattie ye sıcaklığı için; sevgili çevirmenim, arkadaşım Reem Abou-El-Fadl a kitaba kattıkları için; Yazar Huberta Von Voss a bana Berlin de bir evim olabileceğini hissettirdiği için; Bernard Dreano ya güzel hikâyeleri için; Avru pa Çalışmaları Merkezi nden Dr. Kerem Öktem e ait olmamak la ilgili bana düşündürttükleri için, Özgür Mumcu ya ışıklı aklı için... Bu yolculukları yapmamı sağlayan Milliyet Genel Ya yın Yö netmeni Sedat Ergin e, kitaplarımı cezalandırılmaktan koruyan Avukat Fikret İlkiz e ve bu kitapta göz nuru olan Çiğdem Su ya... Teşekkürlerimle. 11

12

AĞRI NIN DERİNLİĞİ 13

14

Giriş Yanıma oturdu. Önce davet edilmeyi bekledi elbette. Ama galiba gecenin sonunun bu olacağını, o boş sandalyeye üzerin deki kirli, mavi önlüğe domates çekirdekleri yapışmış garsonun oturacağını, yavaş yavaş geleceğini ama sonunda hızla konuşma ya dalınacağını herkes biliyordu. Konuşur konuşmaz duraklamaya başladı. Söyleyeceklerini söyleyememekten korkup sözcüklerin tam ortasında nefessiz ka lan insanlara dokunmak gerekir gibi gelir bana. Dinlemeyecek lerinden o kadar korkarsın ki gırtlağın acır, bilirim. Dokunursam geçecek gibi gelir. Dokundum ben de koluna, o da konuştu. Oxford da bir kebapçının, Türkiye de yükselen milliyet çili ğin konuşulduğu masasında doktoralı abileri vardı. Bu sebepten muhakkak, sözlerini mutfakta hazırlayıp gelmişti. Oysa ülkesinden uzak olanlar, geride bırakarak o ülkeye ait ayrıcalık ları, kederli bir düşkünlükle eşitlenirler. Tanışıktırlar. Bu yüzden bir giriş yapmadı, soru da beklemedi. Ben, dedi kesik kesik, şöyle düşünüyorum. Ortadoğulu erkekler, eğer masada erkekler varsa, bir kadına hitaben konuşmak isteseler de kadına değil, er- 15

keklere bakarlar konuşurken. Yanlış anlaşılmasın diye... Öyle yaptı o da: Şimdi ben şöyle düşünüyorum abi, yani Türkiye deki herke sin geçmişi araştırılsa, kimin hangi ırktan olduğu çıkar ortaya. Milliyetçilik, etnik meseleler üzerine zebella gibi kitaplar okumuş olanlar ve elbette herkesin milliyetçilikten derhal ve topyekûn arınması gerektiğini düşünen doktorlar bu cahile nasıl bir tedavi uygulasalar, onu düşünmeye başladılar. Bu kısa aralıkta ben sordum: Niye? Çünkü o zaman aslında, dedi artık bana bakarak, çünkü öyle olursa çıkar ortaya kimsenin saf olmadığı. Çok karışık oldu ğumuz çıkar. O zaman ırkçılık filan da kalmaz. Sonunda kendini dinletmeye başlamanın rahat nefesiyle de vam etti: Bak şimdi mesela ben Türk üm. Ama annem tarafı Kürt tür. Babam tarafın... İşte oraya gelince karışıyor. Çünkü babamın hiç akrabası yok. Erzurum dan geldiğini söylerdi ama... Hiç akrabası yok, anladın mı abla? Ben anladım. Siz? Ondan yani ben düşünüyorum babam Ermeni olabilir. On dan diyorum ki işte, herkes araştırılsa herkesin Ermeni, Kürt ya da ne bileyim başka bir şey olduğu ortaya çıkabilir. Bunun ne önemi var? diyor doktorlardan biri, masanın üzerine bırakılan ırkçılığı tedavi amacıyla. Yani insan merak ediyor. Hem de insanın ihtiyacı var bilmeye, diyor garson. Ek liyor: Bir de abi... Lazım oluyor işte. Niye? Niye insanlara lazımdır bu hakikaten? * * * 16

Dünya kocaman bir hikâyedir. O hikâyenin neresine düşer senin varlığın, herhalde bu meraktır insanı geçmişe baktıran. Ve geçmişte, ekseriyetle, korkunç sırlar vardır, hep kan. Babam hiç anlatmazdı aslında. Ama büyük amcalar filan an latırdı. Bizim köyde olmamış. Ama Kürt köylerinde filan, Erme ni çocukları doldurup sepetlere suya atmışlar. Kadınların güzel olanlarını almışlar. Adamların topraklarının üzerine oturmuşlar. Bizim köyde yapmamışlar tabii, yan köyde olmuş yani. İşlerine yarayacak adamları, sanatı olanları kenara ayırmışlar. Bizim köy de de vardı mesela ayakkabı tamircisi bir tane. Yani şimdi bu in sanlar Aleviyim, Kürt üm, Türk üm demiş yaşamak için. Ondan söylüyorum yani, Türkiye de bence çoğu insanın kökünde başka şeyler var. Araştırmak lazım. Anlattıklarının hep başka köyle ilgili olması ama her nasılsa ayakkabı tamircisinin kendi köylerinde ortaya çıkması, bu tuhaf çelişki, onu hiç şaşırtmıyor. Bir çelişki gibi bile gelmiyor ona belli ki. Çünkü dedim ya, dünya büyük bir hikâye. Size anlatılmış bir hikâye. Bir dua gibi ezberliyoruz onu hepimiz. Tıpkı anlamadan okuduğumuz dualar gibi, ayıklamadan... Çünkü... Bilirsiniz duaları değiştirenleri ne yaparlar. Bütün dualardan mahrum bırakılır ölüleri... Belki ölülerin canını acıt maz bu ama geride kalanlar anlar öte tarafa tek başına gidecekle rini. Dünya böyle korkutur insanı; duaları, hikâyeleri değiştirirse yalnız öleceğini belleterek. Bu yüzden hep yan köy de olması gerekir kötülüklerin, kan hep yan köyde akar, suçlar oraya aittir, acı ve vahşet. Çünkü bi zim köyde olduğunu söylerse biri... Hikâye değişir ve... Hrant ölür. * * * 17

Oxford dakine yağmur denmez. Daha çok sanki asabi su dam lacıkları havada asılı duruyor da yürürken siz onlara çarpıyormuşsunuz gibi. Delikanlı gibi yağmıyor yani, ne başladığı belli ne bittiği. Günlerdir o yağmurun camda yol yol akan, hatta mecal sizlikten akamayıp cama yapışıp kalan damlacıklarına bakıyorum, insanlar bu yüzden buraya okuyup yazmaya geliyor, diye düşünüyorum. Yağmurun bile kıpırdamadığı bir yer burası. O kadar ki arabaların yayalara yol vermesine bile sinirleniyor insan. Tuhaf bir matematikle işleyen İstanbul trafiğini özlüyorum; arabalarla insanların harman olduğu caddeler. Arabalarla insanların birbiri ne manasızca güvenmesinde insanca bir şey var gibi geliyor şimdi düşününce. Böyle ölümcül bir şeyi bile özlüyor insan ülkesinden uzakta olunca. Niye peki? İnsan ülkesini, insanlar ülkelerini niye özler? Başka bir yerde yabancı olmaktan yorulduğu için mi? Yoksa insanları ülkelerine bağlayan başka bir şey var mı tam bilemediğimiz? Kederli, mec buri bir sevmek mi bu, niye, neyi peki? Toprak, her seferinde, seveceğine hiç söz vermeden bizi ge ri çağırıp duran sevgili. Niye her seferinde kalbimizi onu ezip toprak edecek, yakıp kül edecek Anadolu ya geri veririz? Biz bu toprağın insanlarını, neden hep çok dövülmüş çocukları sever gibi severiz? Bizim sevgimizi ayıran nedir, bu ülke için öleceğini söyleyen, ölmeyenleri de öldüreceğini söyleyen çocuklardan? Ülkeyi sevmekle milliyetçiliği ayıran nedir? Bir insan ülkesini nasıl sevmeli? 18

Eğer onlar ölecek kadar seviyorlarsa ülkelerini, bizi ne ayırı yor onlardan? Onlar başka bir hikâye biliyorlar çünkü, biz başka. Onların bildiği hikâye, ülkeyi sevmenin ölmek ve öldürmek demek oldu ğunu yazıyor. Hikâyeleri ayrılınca insanların, etleri de kesilir birbirinden. En keskin bıçaktan bile daha keskin yarar insanları hikâyeler. Bütün yeryüzünde insanlar birbirlerini aslında en çok hikâyeler için öl dürürler. Hikâye, toprağın hikâyesidir. Evvelin ve ahirin, kanla karılan toprağın, kanlı toprakla karılan insanın hikâyesi. Buğdaylar gibi çoğalan, buğdaylar gibi biçilen, hep aynı hikâye ile biçilen in sanların hikâyesi. Belki de gerçeği bir tek bu toprağı bin yıllar dır boydan boya geçen kuşlar biliyor. Hakikat bir tek kuşların gözlerinde birikiyor. Bize sadece birbirimizi öldürmeye yarayan hikâyeleri ezberletiyorlar. O yüzden, bu toprağın başına kan re van hikâyeler geldiğinde sakın sorma, Daha kaç kurban gerek? diye. Sakın sorma, Daha kaç kişi ölmeli? sorusunu. Çünkü ez berlediğimiz bir hikâye var ve bu hikâye kana doymuyor. Bu yüzden yeniden kurulmalı hikâye. Bu ülkeyi sevmek yeni den tanımlanmalı. Yapmazsak bunları, kırılacak, kırılıp duracak çocuklar. Hep kan nehirleri çatlayacak toprakta. Ezberlediğimiz hikâyeler insanları yenecek. Hikâyeleri insanlar yazar. Ama sonra hikâyeler dönüp insan ları yazar yeniden. Hikâyenin dışında kalanları öyle bir unutuş unutursun ki, unuttuğunu bile hatırlamana izin vermez hikâye. Tıpkı çok küçükken yaptığını anlattıkları, onlar anlattıkça senin de hatırladığını sandı- 19

ğın çocukluk hikâyelerine benzer matema tiği. Olmamış şeyleri de hatırlarsın bazen. Hikâye o kadar güç lüdür. Tıpkı çok çocukken ezberlediğin dualar gibidir, doğuştan bil diğini sanırsın. Bu yüzden işte o hikâyenin başka türlü anlatılabi leceği aklına bile gelmez. O kadar etine işler ki anlatılanlar, sana bunun doğru olmayabileceğini söylediğinde biri, etine dokunur bu. Annen yalan mı söyledi sana? Baban seni aldattı mı? Böyle bir şeydir hikâye, seni bağlar hikâyeyi ezberleyen diğerleriyle. Seni, kim olduğuna bağlar. Hikâyeye ihanet edersen her şeye ihanet edersin. Sen artık hikâyenin kendisisin. Artık soru soran seni sormuş olur. Etine saldırdığını sanırsın. Hikâye değiştirilirse, yeni hikâ yede seni anlatmazlar diye korkarsın. Öyle sarsar insanı, bildiğin hikâyelerin bozulması. Korkutur. Ve insanlar ancak birbirlerin den korktuğunda birbirini öldürür... Peki bir insanı öldürülmesini gerektirecek kadar korkunç ya pan nedir? Hikâyelerin en çok korktuğu insan kimdir? * * * Karşıma oturdu. Galiba gecenin sonunun böyle olacağını bi liyorduk. Konunun yavaş yavaş açılacağını, sonra hızla konuşma ya dalınacağını, en sonunda da... Oturur oturmaz konuşmaya başladı. Anlatacaklarının yükü altında sesi yıkılanların muhakkak hakikatlidir 20

hikâyeleri. Söz cüklerinin en münasebetsiz hecelerinde bir sızıyla duraklıyordu gırtlağı. Gülüyorduk oysa. Ermeni röportajlarında başıma gelen asabi olayları anlatıyordum, gülüyorduk. Ama bal gibi de biliyor duk ağlayacağımızı. Çünkü rakı içiyor ve ülkemizden bahsediyorduk. O kendini anlatıyordu, benim hiç bilmediğim kendi hikâyesini. Etinde ilikler açılıp ülkeye ilikleniyordu durmadan ama bize anlatılan hikâyelerle bir türlü tutmuyordu onun ilikleri. Sık sık cam kırığı doluyordu ağzının içi. Onun hikâyesinden ölüler geçiyordu çünkü; öksüz çocuklar yürüyordu içinde. Ne zaman sesi titrese, anlıyorduk, o çocuklar dan biri değdi kalbine. Öfkeli miydi? Yok. Kızgın mı? Tam olarak değil. Dertleşiyor du sadece. Bin yıllık dertlerin, derin derin dert leşmesiyle. Toprak konuşuyordu o konuştukça, bin yıllık kuşların gözlerinde biri keni anlatıyordu. Neler yaşadık hep birlikte, der gibiydi. Bu dert, bu toprak kadar bizim, hepimizin. Ne çok sevdiğini, nasıl sevdiğini anlatıyordu bu ülkeyi. Hep bu insanların yanında duracağını söylüyordu. Yine de ve hep bu insanların... Kederli bir mecburiyetle. İsmail! dedim ben. Kim İsmail? dedi. Kimsesizler yurdundan İsmail. Hep arka sırada otururdu ilkokuldayken. Niye bilmem, hep gidip yanına otururdum. Öğ retmen tutup beni her seferinde ön sıraya alırdı, temiz, pak, ça lışkan, sevilen çocukların yanına. Bozulurdum. Kalbin merkezine yolculuk başlatırsa biri, sen de inip kendininkine oradan bir hikâye bulup çıkarırsın yer- 21

yüzüne. Hızla yu karı çıkınca vurgun yeme korkusu yoktur; çünkü iki kişisinizdir. Ama biliyorsun işte, dedim, insanlar İsmail in hikâyesi ni dinlemek istemiyor. Ya da İsmail den bahsetsen bile gelip ön sırada oturmanı istiyorlar. İsmail in yanına oturanlara İsmail e davrandığı gibi davranıyor dünya. Dinlemiyor. Anlıyor musun? Anlamaz mı? Rakı tokuşturduk sessizce. İşte bu yüzden zaten söyleyip duruyorum. Sen bir kitap yaz malısın, dedi, Ermenilerle ilgili. Tam olarak, Git başımdan, dedim, ben kitap filan yaz mam. Başımı belaya sokma benim. Korkuyor musun? dedi. Ondan değil... Ön sıralarda oturup İsmail den bahsedenler o kadar çok ki onlardan biri olmak istemiyorum. Ermeni mesele si öyle bir entelektüel endüstri ki bulaşmak istemiyorum. Dinle mezler zaten beni, biliyorsun. Sen dinletirsin, dedi. Bırak peşimi kardeşim, dedim, gülerek. Yok, dedi, ben seni ikna ederim. Haftaya çarşamba bana uğrasana. Hrant öldürüldü. Çarşambaya dört gün vardı. * * * Oxford un yağmuru pek sinsi. Ama her yağmurdan sonra, nereden çıkıyor bilmiyorum, çok geç saatte bir gece kuşu pey dahlanıyor. Bütün gece tek başına ötüyor. Dinleyecek kimse yokken. Muhakkak birileri vardır, diye düşünüyor herhalde. İnsanın içine işliyor ötüşü. Kor- 22

kunç bir şey var bu ötüşte. Çok korkunç; çünkü sorular soruyorsun kendine. Bazılarımızı diğerleri için korkutucu yapan da bu. İçimize iş liyor onların sözleri. Düşmanların gürültüsü gibi değil, şerbetli olamıyorsun onların içine sızmasına. Ezberlediğin hikâyenin or tasında şefkatli bir su çatlağı açıyor söyledikleri. Anlıyorsun, yıkmak istemiyor, suçlamıyor da seni bu ses. Öy lece dertleşiyor seninle, bekliyor ki paylaş onun içinin acısını, geceyi. Aynı senin gibi o da, sesi yıkılıyor anlatacaklarının altın da. Korkutucu olan bu işte. Ezberlediğimiz hikâyeler için pek korkunçtur böyleleri. Çünkü sana hesap sormaz, gece kuşu gibi öterek zarafetle kendine sormanı sağlar soruları, beraber sorar seninle kendine. O yüzden işte, bir gece Oxford da, mavi önlüklü garsona, Çünkü o zaman aslında, dediğinde, çünkü kimsenin saf ol madığı, çok karışık olduğumuz çıkar ortaya. O zaman ırkçılık filan da kalmaz, dediğinde dedim ki ben de: İşte bu yüzden öldürüldü Hrant. Sen böyle şeyler düşünme ye başladığın için. Sorular sorduğun için kendine. Ben bu kitabı niye yazıyorum peki? Hrant başıma böyle bir dert bırakıp gittiği için ve bir de İsma il yüzünden. Öncelikle onun için. Bir de... Ülkemi sevmeyi yeniden tarif etmek istediğim için. Ülkemi bütün gerçekleriyle birlikte sevebilmeyi istediğimden. Bu müm kün olduğu için. Beraber en beter hakikatin yükünü omuzlayabileceğimizi bildiğimden. Çünkü... Çünkü garsonun dediği gibi, lazım oluyor işte. Lazım oluyor insana ülke. 23

24

25