İKİ AYLIK SİYASİ / TEORİK GAZETE



Benzer belgeler
2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

DÜNYA DA BARIŞ İSTİYORUZ!

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Hükümet ile Gülen cemaatinin tartışması neyi ifade ediyor?

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ DERSİ I.DÖNEM MÜFREDAT PROGRAMI

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

İKİ AYLIK SİYASİ / TEORİK GAZETE

Cumhuriyet Halk Partisi

Halk devriminin düşmanları: diktatör rejim ve karşıdevrimci gerici güçler

içindekiler Bolşevik Parti (Kuzey Kürdistan-Türkiye)'nin tarihi ve kimliği 3 tüzüğü ve tüzük üzerine açıklamalar... 25

Devrim Öncesinde Yemen

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

KÜRDİSTAN STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ NAVENDA LȆKOLȊNȆN STRATEJȊK A KURDISTANȆ

Mahir Çayan Son Gençlik Hareketleri Üzerine SON GENÇLİK HAREKETLERİ ÜZERİNE (*)

MEDYANIN EYLÜL AYI GÜNDEMİ - DÖRDÜNCÜ KUVVET MEDYA - Özgür Gazeteciler Platformu Salı, 04 Ekim :31

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

İstanbul 13. Müebbet çıktı

ÖN SÖZ... XI KISALTMALAR... XIII KAYNAKLAR VE ARAŞTIRMALAR... XV GİRİŞ... 1 I. ARNAVUTLUK ADININ ANLAM VE KÖKENİ...

ACR Group. NEDEN? neden?

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

DEVRİMCİ TEORİ OLMADAN DEVRİMCİ PRATİK OLMAZ! KOMÜNİST. Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist Merkezi Yayın Organı Sayı: 54

Kuzey Irak ta Siyasi Dengeler ve Bağımsızlık Referandumu Kararı. Ali SEMİN. BİLGESAM Orta Doğu ve Güvenlik Uzmanı

İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ SİYASET AKADEMİSİ ANKARA DEMOKRATİKLEŞME SÜRECİNDE KÜRT VE ERMENİ MESELELERİNİ TARTIŞTI!

Teröre karşı mücadele cephesi!

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

Biz yeni anayasa diyoruz

Türkiye Siyasi Gündem Araştırması

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Cumhuriyet Halk Partisi

KÜRT SİYASETİNDE TARİHİ FIRSAT SÖYLEMİ VE ANALİZİ MAYIS 2009

Eski Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ tarafından kaleme alınan Ermeni

UIT-CI bildirisi: Kobane de Kürt halkının direnişiyle dayanışmaya!

Sınıf mücadelesi karşısında ilan edilmemiş ittifak: Esad- Merkel-Chavez Cephesi

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2013 çağrısı. Barış ve demokrasi için, Hükümetin ve patronların baskılarına karşı. Haydin 1 Mayıs a!

BİZ KİMİZ? Ne İstiyoruz? Ne İçin Mücadele Ediyoruz?

DEVRÝM ÝÇÝN SAVAÞMAYANA SOSYALÝST DENMEZ!

Kimin ADALETinden bahsediyorsunuz? Biz işçiler ve emekçiler için hiçbir zaman adalet olmadı ki?

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

24 Haziran Seçimlerine İlişkin Kamuoyu Eğilimleri

Suriye de yaşanan iç savaşın etkileri, ülkemizdeki siyasal gündemi doğrudan ve derinden etkilemeye devam ediyor.

Yeni bir dönem açılıyor: Mali çöküş, depresyon, sınıf mücadelesi

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

AKP YE BU SAFHADA OY VEREN HERKES VEBAL ALTINDADIR

Sosyal Araştırmalar Enstitüsü 1 Kasım 2015 Genel Seçim Sandık Sonrası Araştırması

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

R A P O R. Doç. Dr. Fatih YARDIMCIOĞLU Arş. Gör. Furkan BEŞEL. Mayıs 2015

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

Özgürlükleri daha da güçlendirmek istiyoruz

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

Türk bürokrasisinde güç mücadelesi: Muhafazakar blok ve Perinçek grubu

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Eslen: Stratejik İnisiyatif Ayrılıkçılarda

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Kuzey Irak Kürt halkı kendi kaderini tayin edebilmelidir

Deniz Gezmiş Yaşasın Marksizm Leninizm

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Yeni anayasa neyi hedefliyor?

Bahçeli ne yapmak istiyor?

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

20. RİG TOPLANTISI Basın Bildirisi Konya, 9 Nisan 2010

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

İdris KARDAŞ Küresel Sorunlar Platformu Genel Koordinatörü

Oylar bölünmesin Türkiye bölünmesin!..

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Suriye de çok sayıda ülkenin dolaylı olarak katıldığı büyük bir savaş söz konusudur.

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Şimdi fazla ileri gitmiş bu gerici diktatörlüğü terbiye etmek, mümkünse biraz değiştirip halka kabul ettirmek istiyorlar.

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

Haziran 25. Medya ve Güven. Gündem. Tüm hakları gizlidir.

MÜSİAD Başarılı Öğrenciler Ödül Töreni KARADENİZ EREĞLİ 7 HAZİRAN 2018 Sayın Kaymakamım, Sayın Milletvekilim, Sn Rektörüm, Belediye Başkanlarım,

Cumhuriyet Halk Partisi

ORTADOĞU DA BÖLGESEL GELIŞMELER VE TÜRKIYE-İRAN İLIŞKILERI ÇALIŞTAYI TOPLANTI DEĞERLENDİRMESİ. No.12, ARALIK 2016

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ -6-

Emekli Albay Ümit Yalım : Gizli mutabakat yapıldı AKP döneminde 17 ada, Yunanistan a geçti

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

Cezayir'den yükselen bir ses: Yalnızca İslam hükmedecek!

Referandum ve tezkere

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

Burada öteki AKP yöneticelirenden değil, bizlerden söz ediyorum.

Bitmeyen kriz, 1 Mayıs ve sonrası...

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

Perinçek'in KDHC'deki tarihi konuşması

Transkript:

Karkerên jin û mêr! Ji xeynî zencîrên we tiştekî we yê wendakirinê tune! Hûn dikanin cîhanekê nu wergirin! İKİ AYLIK SİYASİ / TEORİK GAZETE Kadın ve erkek işçiler! Zincirlerinizden başka kaybedecek birşeyiniz yok! Kazanacağınız yeni bir dünya var! MAYIS/HAZİRAN 2013/02 FİYATI 2 TL ISSN 1302-692X163

editörden - içindekiler Değerli okuyucu; Yeni bir sayı ile birlikteyiz. Başyazımızı Kürt ulusal hareketi ile devlet, hükümet arasında yapılan anlaşmaya bağlı olarak ilerleyen barış süreci, çözüm süreci ne ayırdık. 29 yıldır süren savaşın -eğer kesintiye uğramazsa- sonlanacak olması, işçiler, emekçiler, Kürt ulusu ve sınıf mücadelesi açısından olumlu etkileri olacaktır. Bu etkilerin neler olduğunu, bir bütün olarak süreci nasıl okumak gerektiğini başyazımızda okuyabilirsiniz. Roboski katliamı üzerinden bir yıl geçtikten sonra, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Araştırma Komisyonu nun bünyesinde oluşturulan Uludere Alt Komisyonu nun raporu kamuoyuna açıklandı. Raporda katliamda bir kasıt olmadığı açıklanarak, devletin yaptığı bir katliamdan daha aklanması sağlandı. Bu sayımızda unutulan bir sorun olan Batı Sahra üzerine geniş bir yazıyı yayınlıyoruz. Almanya da yayınlanan ML dergi Herşeye Rağmen dergiisnden çevirdiğimiz yazıyı ilgi ile okuyacağınızı umuyoruz. Arap baharı üzerine tartışma dergimizde sürüyor. Bir grup okurumuzun eleştiri yazısını cevabı ile birlikte yayınlıyoruz. EDİTÖRDEN HDK hakkında takındığımız tavrı eleştiren bir okurumuzun yazısını, cevabı ile birlikte yayınlıyoruz. Bu yıl komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın katledilmesinin 40. Yılı. Kaypakkaya yoldaşın geride bıraktığı mirası nasıl değerlendirmek gerektiği ile ilgili Bolşeviklerin yaptığı genel değerlendirmeyi yayınlıyoruz. Kavganın doğrusu/doğrunun kavgası sayfamızda, TKİP in IV. Kongresinde alınan kararları değerlendiren/eleştiren bir yazıya yer veriyoruz. Panorama sayfalarımızda, Venezüella da Chavez siz yapılan başkanlık seçimini değerlendiren yazıyı, BM ler Genel Kurulu nun aldığı silah ticareti anlaşmasını değerlendiren yazıları okuyabilirsiniz. Berlin de yapılan bir konferansı değerlendiren yazı, bir okurumuzun Kuzey/Güney Kürdistan dan gezi izlenimleri okunması gereken diğer yazılarımız. Yeni bir sayıda buluşmak üzere. YDİ Çağrı Nisan 2013 YDİ Çağrı Mayıs 2013 İÇİNDEKİLER GÜNDEM BARIŞ HEMEN ŞİMDİ!....3 HALKLARIN KARDEŞLİĞİ İÇİN KASIT YOKMUŞ!!....9 GÜNCEL Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür!....12 SAHRA HALKI DİRENİŞTE!....16 PANORAMA Chavez siz başkanlık seçimi!....32 Silah ticareti anlaşması kararı.....36 OKUR MEKTUBU Kuzey/Güney Kürdistan Gezisinden İzlenimler...39 KAVGANIN DOĞRUSU / DOĞRUNUN KAVGASI TKİP IV. Kongresi Üzerine Notlar...49 Halkların Demokratik Kongresi Üzerine başlıklı yazı üzerine...58 Halkların Demokratik Kongresi üzerine bir kez daha...60 Arap Baharı Tartışması Üzerine Görüşlerimiz...64 Arap Baharı başlıklı yazıya yanıt...66 Uluslararası Bir Konferans tan İzlenimler...72 2 Yeni Dünya İçin ÇAĞRI Gazetesi adına Sahibi: Metin Yoksu Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Metin Yoksu Yönetim Yeri ve Adresi: Fatih Mah. Bahçeyolu Cad. Ülbeği İş Merkezi No: 9 Kat: 4 Esenyurt/İstanbul Tel/Fax: (0212) 620 67 57 Sayı: 163 Mayıs/Haziran 2013 ISSN 1301-692X163 Fiyatı: Türkiye: 2 TL Türkiye Dışı: 3,00 Euro Baskı: Berdan Matbaacılık Davutpaşa Cad. Güven San. Sit. C Blok No: 215-216-239 Topkapı/İstanbul Tel: (0212) 613 11 12 Yayın Türü: Yerel Süreli www.ydicagri.net info@ydicagri.net

BARIŞ HEMEN ŞİMDİ! gündem Savaş, siyasetin silahla ve savaş yöntemleriyle sürdürülmesidir. Ve her savaşın, savaşan tarafların şu veya bu şekilde anlaşması ile gelen bir sonu vardır. Bir savaş konusunda tavır takınılırken cevap verilmesi gereken temel soru şudur: Yürüyen savaşta savaş taraflarının bu savaşla sürdürdükleri siyaset nedir? İşçi sınıfının ve ezilen halkların çıkarları açısından bu savaşın yararı/zararı nedir? Ülkelerimizde uzun süredir yürüyen bir savaş var. Egemen sınıflar yürüyen savaşa savaş demekten kaçınsa da bu gerçek değişmiyor. Savaşta iki savaş tarafı var: Bir yanda TC devleti; diğer yanda PKK. Bu Türk egemen sınıfları PKK ni savaşan taraf olarak görmeyi resmen red etse de, olgu, çıplak gerçek. Gelinen yerde bu savaşta, savaşın sonlanmasına doğru gelişme ihtimali oldukça büyük olan yeni bir sürece girildi. PKK tek taraflı olarak, PKK nin devletin elinde esir olan başkanı Abdullah Öcalan ın çağrısına uyarak ateşkes ilan etti. Şimdi TC devleti sınırları içindeki, Kuzey Kürdistan daki PKK gerillalarının TC sınırlarını terk etmesi için, bunun nasılı üzerine, pazarlıklar yürüyor. Sürecin sonunda PKK nin TC sınırları içinde TC devletine karşı savaş yürüten bir güç olmaktan bütünüyle çık(arıl)ması var. Bu sürecin ne kadar süreceği, kesintilere uğrayıp uğramayacağı belli değil. Sürecin değerlendirilmesi konusunda bir dizi tartışma yürüyor. Bu bağlamda biz işçi sınıfı ve ezilen halkların çıkarlarının yürüyen savaşın en kısa zamanda sonlandırılmasında olduğunu düşünüyor. BARIŞ HEMEN ŞİMDİ! diyoruz. Neden? İşçi sınıfı ve ezilen halklar açısından savaş bir bütün olarak ret edilen bir şey değildir. İşçi sınıfı ve emekçiler sömürünün hüküm sürdüğü bir dünyada savaşların kaçınılmaz olduğunu, sömürü sistemi bütün dünyadan devrimlerle silinmedikçe, savaşların var olacağını, kaçınılmaz olduğunu bilir. Savaşları bir bütün olarak antika eserler müzesi ne gömmenin, insanlık tarihinin geçmişindeki bir kötülük haline getirmenin biricik yolu, devrimci savaşlarla, sömürü sistemini yok etmek; komünizme doğru kesintisiz devrimler içinde ilerleyen bir dünya kurmaktır. İşçi sınıfı savaşları haklı ve haksız savaşlar olarak iki kategoriye ayırır. Gerici, emperyalist emeller uğruna yürütülen karşı devrimci, haksız savaşları ret eder, bunlara karşı çıkar. Buna karşı ezilenlerin, halkların haklı taleplerini elde etmek için yürüttükleri ilerici, devrimci, haklı savaşlardan yana tavır takınır, bunlarda savaşın haklı yanını destekler, kendisi bu savaşları yürütür. Savaş, siyasetin silahla ve savaş yöntemleriyle sürdürülmesidir. Ve her savaşın, savaşan tarafların şu 3

gündem 4 veya bu şekilde anlaşması ile gelen bir sonu vardır. Bir savaş konusunda tavır takınılırken cevap verilmesi gereken temel soru şudur: Yürüyen savaşta savaş taraflarının bu savaşla sürdürdükleri siyaset nedir? İşçi sınıfının ve ezilen halkların çıkarları açısından bu savaşın yararı/zararı nedir? Gelinen yerde ülkelerimizde yürüyen, Ocak ayından bu yana yeni bir sürece giren savaşla sürdürülen siyaset nedir? Savaşan taraflardan PKK açısından savaş başlangıcından bu yana demokratik bir öze sahip haklı bir yana sahip: Ezilen bir ulus adına ulusal kimi haklar talep ediliyor, savaş bu hakları elde etmek için yürütülüyor; savaş dışında bir yolla bu hakların elde edilmesi mümkün değildi, değil. Savaşan taraflardan biri olan PKK açısından savaşın amaçları, hedefleri bu savaş sürecinde değişikliklere uğradı. Çıkış noktasında PKK açısından savaşın hedefi Bağımsız, Birleşik, Demokratik Kürdistan dı. Savaş Kürt ulusunun ayrılıp, ayrı devlet kurma sı, Kürdistan ın bütün parçalarının bir Kürt ulusal devlet içinde birleştirilmesi hedefiyle yürütülüyordu. 1993 de bu hedef değişti. T.C. devletinden ayrılıp, ayrı devlet kurma hedefi bırakıldı; T.C. devletinin toprak bütünlüğü içinde demokratik özerklik hedef olarak ilan edildi; Kendi içinde Kürt Sorunu nu çözmüş bir T.C. nin Ortadoğu da Kürtlerle birlikte büyümesi de Türk egemen sınıflarına çözüm olarak önerildi. Fakat Türk hâkim sınıfları böyle bir çözüme, bizzat büyük burjuvazi içinde bu yönden bir çözümden yana kesimler olmasına rağmen hazır değildi. Abdullah Öcalan 1999 da Kenya da uluslar arası bir işbirliği sonucu yakalanıp T.C. ye teslim edildikten sonra, İmralı da yargılanması sırasında savunmasında Kürtlerin TC. nin gücüne eklemlenmesi siyasetini daha da geliştirdi. Çözüm T.C. nin; PKK nin gücünü kendi gücüne katarak, Ortadoğu da başat güç olmasında idi. Kürtler için talep edilen ulusal haklar, adı bölgesel özerklik olması bile gerekmeyen, AB şartnamesinde öngörülen düzeyde bir yerel yönetim güçlendirilmesi, anadilde eğitim, silah bırakan PKK savaşçılarının sivil siyasete katılma imkânlarının yaratılması ve Abdullah Öcalan ın tutukluluk şartlarının düzeltilmesi gibi oldukça geri düzeyde demokratik taleplerle sınırlı hale getirildi. Bu talepler gelinen yerde artık, Ocak ayında İmralı da Abdullah Öcalan la görüşen Ahmet Türk ün deyimiyle İçinde devleti rahatsız edecek hiçbir şey olmayan taleplerdir. PKK açısından bu talepler için savaşmanın bir anlamı kalmamıştır. Tersine siyasetin bu taleplerle sınırlı olduğu yerde, savaşın sürdürülmesi, bu taleplerin elde edilmesini geciktirici bir rol oynayabilir. Savaşın diğer ve baskın tarafı olan T.C. başından itibaren haksız, gerici, sömürgeci bir savaş yürüten konumdadır. T.C. Türk ulusu dışındaki ulusların ve milliyetlerin varlığının inkârı üzerine kurulu çok uluslu, çok milliyetli bir devlettir. Savaş T.C. açısından başlangıçta bu durumun korunması için yürütüldü. Bu gerici amaç uğruna binlerce Kürt hunharca katledildi. Binlerce Kürt köyü boşaltıldı. Bu savaşta Türk ordusu saflarında asker elbisesi giymek zorunda kalan on binlerce Türk, Kürt, diğer milliyetlerden gençler kendi savaşları olmayan haksız bir savaşın cephesine sürüldüler. Binlerce asker öldü, yaralandı. PKK nin savaşını Türk devleti önce üç beş çapulcunun devlete karşı isyanı olarak nitelendirip, kısa sürede askeri olarak bastıracağını hesapladı. Süreç içinde fakat PKK nin savaşına Kürt ulusunun önemli bir bölümünün sahip çıkması ile T.C. nin üç beş çapulcunun isyanı küçümsemesi gerçeğin duvarına çarparak paramparça oldu. T.C. tarihinin bu son Kürt isyanı, inkârcılık duvarında kendinden önceki bütün isyanlardan daha fazla, daha büyük gedikler açtı. Egemen Türk burjuvazisinin giderek büyüyen bir bölümü, savaşın sürmesinin bölünmeyi engelleme ve TC.-devletinin toprak bütünlüğünü koruma temel hedefleri açısından, ters etki yapmaya başladığını, sorunun salt askeri çözümü nün olmadığını görmeye ve savunmaya başladı. Bu arada T.C. devletinin egemen güçleri arasında da iç iktidar dalaşında önemli değişiklikler oldu. İnkârcı çizgiyi hiç değiştirmeksizin sürdürme yanlısı

olanlar, bu çizgide belirli reformlar yapma gereğini savunanlar karşısında mevzi kaybettiler. Abdullah Öcalan ın İmralı da formüle ettiği çözüm çizgisi, Türkiye de egemen burjuvazinin giderek büyüyen bir bölümünün, PKK nin silahlı mücadelesi sonucunda da kabullenmek zorunda kaldığı Kürt sorununun demokratikleşme programı içinde çözümü çizgisi ile örtüştü. Bir dizi gel/git, tek taraflı ateşkesler, çatışmasızlık dönemleri, savaşın yeniden yükselmesi ertesinde gelinen noktada gerçekte Öcalan ile TC devletinin andaki siyasi iktidarı ortak bir çözüm noktasında birleşmiş görünmektedir. T.C. devletinin toprak bütünlüğü içinde Kürt sorunu, adı bölgesel özerklik olmayan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, Türk ulusu dışındaki ulus ve milliyetlerin yok sayılmasından vazgeçilmesi, ana dilde eğitim, silah bırakmış PKK lıların sivil siyasete katılma imkanlarının yaratılması vs. ile çözülecek; Kürt sorununu çözmüş olan TC. Kürtlerin gücünü de kendine katarak daha da büyüyecektir! Yürüyen savaşın sürdürülmesi bu siyaset açısından olumlu bir rol oynamaz. Tersine bu siyasetin uygulamaya konmasını geciktirici bir rol oynayabilir. O halde her iki tarafının anda savundukları siyaset açısından yürüyen savaşın sürdürülmesinin, kurulan pazarlık masasında elini güçlendirmek dışında, mantığı kalmamıştır. Ve bu savaşın sonlanması başta Kuzey Kürdistan da yaşayan halklar, en başta savaşın ağır yükünü taşıyan Kürt emekçi halkı, Kürt ulusu açısından olumlu ve gereklidir. T.C. devleti ile PKK nin çözüm konusunda özde farklılıklarının kalmadığı noktada bu savaş için Kürt gençlerinin ölmesi, Kürt ulusunun olağanüstü hal, savaş şartlarında yaşaması anlamsızdır. PKK nin savaşı evet Türk burjuvazisini geri adım atmak zorunda bırakmış, hem Kürt sorununda, hem de Türkiye de genel demokratikleşme konusunda etkin bir rol oynamıştır. Fakat gelinen yerde artık bu savaşın oynayacağı olumlu bir rol yoktur. Türk emekçileri açısından en başından itibaren kendi burjuvazisinin haksız savaşı olan bu savaşın bir an önce son bulması zaten gereklidir. Bu haksız savaşta Türk emekçileri aslında kendi burjuvazilerinin kuyruğunda kendi çıkarlarına karşı savaşmışlar, savaştırılmışlardır. Türk şovenizmi zehri onları kendi burjuvazilerinin kuyruğuna takmış, haksız bir savaşta, bir ulusun en tabii ulusal haklarının çiğnenmesi savaşında araç olarak kullanılmışlardır. Savaşın sonlanması, bir bütün olarak sınıf mücadelesi açısından olumlu olacaktır. *Savaşın sürmesi demek, en başta Kuzey Kürdistan da savaş mantığının, ordunun, savaştan nemalananların iktidarının sürmesi demektir. Savaş alanlarında, Kuzey Kürdistan da ilan edilmemiş olağanüstü halin sürmesi demektir. KCK tutuklamalarının sürmesi demektir. Türkiye nin bütününde PKK terörüne karşı mücadele adına her türlü demokratik hakkın ayaklar altına alınması, evet, faşizmin sürdürülmesi demektir. Savaşın sonlanması faşizmin gerekçelerinden birini ortadan kaldırır. *Savaşın sonlanması ile, Şehitler Ölmez - Şehit Namırın larla karşılıklı olarak bir yanda ırkçı Türk şovenizminin, öbür yanda ezilen ulus milliyetçiliği olan Kürt milliyetçiliğinin güçlenmesinin imkânları azalacaktır. *Bu karşılıklı milliyetçiliklerin gelişmesiyle birlikte, emekçiler arasındaki sınıfsal birliğin önünün tıkanma tehlikesi azalacaktır. Türk ırkçıları tarafından, hem de bölünmeyi önleme gerekçesiyle kışkırtılan Türk/Kürt düşmanlığı ve yaratılan bu düşmanlık temelinde çatışma tehlikesi azalacaktır. *Savaş sürdükçe hep sınıf sorununun önünde giden ulusal çelişmeler savaşın sonlanması ile yumuşayacaktır. Bu, sınıf sorunlarının ön plana çıkmasının şartlarını daha uygun hale getirecektir. Bu yüzden sınıf bilinçli proletarya bugün en önde ve hiç tereddütsüz BARIŞ HEMEN ŞİMDİ! demelidir. NASIL BİR ÇÖZÜM? Yukarıda T.C. devleti ile Abdullah Öcalan PKK si arasında yapılan anlaşma temelindeki çözümün ne olduğunu kabaca ortaya koyduk. Kürt ulusuna egemen Türk burjuvazisinin savaş sonucu vermek zorunda kaldığı gayet sınırlı ulusal haklarla gerçekleşen bir çözüm dür bu. Bu Kürt ulusal sorununun çözümü açısından ele alındığında kuşkusuz gerçek ve kalıcı bir çözüm değil. Gerçek ve kalıcı çözüm bütün ulusların ayrılma hakkına sahip olduğu, bütün milliyetler arasında tam hak eşitliğinin olduğu, eşitler arasındaki çeşitli biçimlerdeki gönüllü birlikteliklerdedir. Ayrılma hakkının olmadığı yerdeki birlikler eşitler arası birlikler değildir, bu birliklerin temeli koftur. Gerçek çözüm emperyalizm çağında kural olarak ancak işçi sınıfının önderliğindeki devrimlerle, burjuvazinin iktidarının devrildiği şartlarda mümkündür. Diğer yandan şu da bir olgudur: Şimdi- 5 gündem

gündem 6 ki çözüm evet, gerçek bir çözüm değildir, fakat Kürt ulusunun kimi ulusal hakları konusunda gelinen yer Kart Kurt inkârcılığından, Kürtlerin varlığının kabulüne ve Kürt ulusunun belirli ulusal haklarının verildiği (daha doğrusu PKK nin silahlı mücadelesi sonucu verilmek zorunda kalındığı) bir yere gelinmiş olunan noktadır. Bu hiç de küçümsenecek bir gelişme değildir. Andaki Çözüm Türk burjuvazisi ile Kürt burjuvazisinin çıkarlarını ortaklaştırmayı hedefleyen geçici bir çözümdür. Bugünkü uluslar arası konjonktürde somut olarak PKK mücadelesiyle elde edebileceğinin maksimumunu elde etmiştir. PKK ne yönelik onun teslim olduğu ihanet ettiği vb. yönündeki eleştiriler, yakınmalar gerçekte bir yandan onun gerçek niteliğini, onun köylü ve burjuva hareketi olduğu gerçeğini kavramayan, ondan onun yapamayacağı şeyleri bekleyen eleştirilerdir. Diğer yandan bu yöndeki eleştiri ve yakınmalar, T.C. devletinin uluslar arası arenadaki rolünü kavramamanın da işaretidir. Aslında şimdi süren savaşın sonlanması, sınıf mücadelesinin, Türk ve Kürt ve diğer bütün milliyetlerden işçilerin sınıf mücadelesinde birleşmesinin şartlarını daha uygun hale getireceğinden, ulusal sorunun gerçek çözümünde de ileriye gitmenin yolunu açacaktır. Görev şimdi gerçek çözümün ne olduğunu Kürt işçilerine emekçilerine de anlatacak olan sınıf bilinçli proleterlerdedir. Uzun vadede gerçek çözüm proletarya önderliğinde devrimdedir. SÜREÇTEN RAHATSIZ OLANLAR! Şimdi ucunda yürüyen savaşın, PKK nin T.C. devletine karşı silahları bırakması olduğu görünen bir sürece girilmiş durumda. Daha önce de yaşanan tek taraflı ateşkes, çatışmasızlık, görüşme, anlaşma süreçlerinden farklı olarak bu süreç hem AKP hükümeti tarafından, hem de Öcalan/PKK/BDP tarafından açıkça sahip çıkılarak, görece olarak açık yürüyor. Her iki taraf ta, barış konusunda kararlı olduklarını ifade ediyorlar. Her iki taraf ta kendi tabanlarını ikna etmeye yönelik teslim olmadıkları nı, pazarlık yapmadıklarını vs. ifade eden açıklamalar dışında, süreci kesmek için kullanılabilecek sert söylemlerden kaçınıyor, dile dikkat ediyorlar. Her iki tarafta da, bu savaşın gerçekten sonlanmasından rahatsız olanlar var. Bu güçlerin başında tabii her iki tarafta da bu savaştan doğrudan nemalananlar geliyor. Silah tüccarları, savaş alanında rahatça cirit atan cürüm çeteleri, uyuşturucu tüccarları, insan tacirleri vb. bu savaşın sürmesinden yanadır. Savaş sürdüğü sürece ve ölçüde Kuzey Kürdistan da astığı astık kestiği kestik iktidar sahibi konumunda olan ordu ve güvenlik güçlerinin Ergenekoncu kesimleri bu savaşın sürmesinden yanadır. Ergenekon, Balyoz vb. davalarla önemli ölçüde yaralanmış ama henüz bitmemiş Ergenekoncu takım, yani AKP iktidarınca tasfiye edilmesi yönünde önemli mesafe kat edilmiş olunan eski derin devlet savaşın sonlanmasına karşıdır. Siyaset arenasında bu savaşın sonlanmasının AKP ne büyük avantaj sağlayacağını haklı olarak hesaplayan MHP bu savaşın sürmesinden açıkça yana, sürece açıkça karşı konumdadır. Bu sürecin Türk tarafındaki mimarı Erdoğan başta olmak üzere AKP ni hain ilan etmiştir, Yüce divanla tehdit etmektedir. CHP lafta açıkça barışa karşı çıkamasa bile, İP in ideolojik önderliğinde, Aydınlık ve Sözcü gibi Ergenekoncu ajitasyon basınının yol göstericiliğinde barış sürecinin başarılı olmaması için elinden geleni yapmaktadır. Kendini yıkılmak istenen Atatürk cumhuriyetinin savunucusu olarak görüp gösteren, bir ulusalcı anti barış cephesi oluşmuş durumdadır. PKK cephesinde de ancak yürüyen savaş sayesinde belli bir güç haline gelmiş olan, savaşın bitmesi ile iktidarlarını kaybedeceklerini hesaplayan, bu yüzden de savaşın sürmesinden yana olanlar vardır. Fakat görünen odur ki, hem TC, hem PKK tarafında savaşın sürmesinden yana olanların halk arasında desteği güçlü değildir. Ve bu sürecin bütün arızalara rağmen silahların gerçekten susması ile tamamlanması için esas umut da buradadır. Emperyalistler açısından da süreç bir yanı ile T.C. nin daha fazla güçlenmesi anlamına geleceğinden fazla istenen bir şey değildir. Diğer yandan fakat batılı emperyalistler açısından T.C. kaos içindeki Ortadoğu da, batıyla ilişkileri işbirlikçilik bazında gayet iyi olan, Müslüman demokratik, görece istikrarlı bir siyasi iktidara sahip konumuyla kerhen desteklenmek durumundadır. Savaşın sonlanmasından rahatsız olan veya statükonun sürmesinden yana olan bütün güçler bu süreci kesintiye uğratmak için ellerinden geleni yapıyorlar ve yapacaklar. Bu bağlamda örneğin Paris te, PKK li üç kadın devrimcinin öldürülmesi; BDP heyeti ile Öcalan ın yaptığı görüşmenin ham tutanaklarının basına servis edilmesi, bir BDP heyetinin planlanan Karadeniz gezisi başında uğradığı linç saldırısı gibi olaylar objektif olarak açıkça süreci sabote etmeye,

durdurmaya yönelik eylemlerdi. İlginç ve yeni olan sürecin iki tarafındaki doğrudan güçlerin, başta Erdoğan AKP hükümetinin ve Abdullah Öcalan ın bu olayları aynı şekilde provokasyon olarak değerlendirip, mahkum etmesi idi. Kamuoyunun büyük bölümü de bu olayları mahkum ederek, sürecin sürdürülmesinden yana tavır takındı. Önümüzdeki dönemde benzer girişimler, belki daha büyükleri olabilir. MHP nin mitinglerde Vur de Vuralım! Öl de ölelim! çığlıkları atan itleri ırkçı kışkırtma ile sokağa salması; büyük suikastlar vb. gündeme gelebilir. Derin devlet güçleri, PKK ile devlet arasındaki güvensizlikten yararlanarak PKK ne mal edilecek büyük saldırı eylemleri gerçekleştirebilir vs; gelişmeden rahatsız yabancı istihbarat örgütleri bugün örneğin AKP hükümetinin neredeyse açıkça savaş ilan ettiği Esat rejiminin Muhaberat ı- yine PKK ne mal edilebilecek sabotaj eylemleri düzenleyebilir vs. Türkiye/ Kuzey Kürdistan da egemen sınıflar arasında yaşanan iktidar dalaşında, AKP nin geriletilmesi ve devrilmesini ölüm-kalım meselesi olarak kavrayan kendisini solcu yurtsever vs. olarak tanıtan ulusalcı Kemalist kesim açısından da sürecin kesilmesi elzemdir. Çünkü bu sürecin başarıyla tamamlanması, AKP nin, Erdoğan ın Türkiye/ Kuzey Kürdistan da Kürt sorununda barışı sağlayan olarak tanınması, AKP nin seçimlerle iktidardan götürülmesi küçücük umutlarını da tamamıyla tüketecektir. Ayrıca bunların gözünde, aynen MHP nin gözünde olduğu gibi, bu sürecin sonunda Atatürk Cumhuriyetinin yıkılması, TC. nin parçalanması vardır. Bu yüzden bunların bir sözcüsünün ilan ettiği gibi Artık saldırı zamanı dır! Yani evet, süreç bir raya girmiştir. Ancak bu rayda yürümesinin önüne dikilecek engeller çoktur. Süreç kesintiye uğrayabilir, kırılgan, zor bir süreçtir. Belirleyici olacak olan, Türkiye Kuzey Kürdistan halklarının çoğunluğunun provokasyonlara rağmen bu sürece sahip çıkıp çıkmayacağıdır. Newroz daha şimdiden Kürt halkının büyük çoğunluğunun bu sürece sahip çıktığını, barış bayrağına sarıldığını gösteriyor. Bu anlaşılır bir şeydir de. Çünkü bugün yürüyen savaşın bütün kötülüklerini en fazla yaşayan halk Kürt halkıdır. PAZARLIKLAR VE GELİNEN YER! Gelinen yerde, tek taraflı ateşkes, çatışmasızlık ortamı sağlanmış durumda. Şimdi Kuzey Kürdistan daki gerillaların TC sınırları dışına çıkması var sırada. Bununla üç aşamalı bir sürecin ilk aşaması başlamış olacak. Siyaset arenasında bu savaşın sonlanmasının AKP ne büyük avantaj sağlayacağını haklı olarak hesaplayan MHP bu savaşın sürmesinden açıkça yana, sürece açıkça karşı konumdadır. Bu sürecin Türk tarafındaki mimarı Erdoğan başta olmak üzere AKP ni hain ilan etmiştir, Yüce divanla tehdit etmektedir. CHP lafta açıkça barışa karşı çıkamasa bile, İP in ideolojik önderliğinde, Aydınlık ve Sözcü gibi Ergenekoncu ajitasyon basınının yol göstericiliğinde barış sürecinin başarılı olmaması için elinden geleni yapmaktadır. Bu bağlamda AKP hükümeti sözcüleri, başta Erdoğan, bu çıkışın silahların bırakılarak çıkış olması konusunda ısrar ediyor. Verecekleri taviz in sınırını, silahsız olarak çıkanlara güvenlik güçlerinden bir saldırı gelmeyeceği sözü ile çiziyorlar. Buna karşı Öcalan ın ve PKK nin tavrı Çıkışa Meclis Güvencesi verilmesi idi. Yani saldırı olmayacağı konusunda yasal güvence isteniyordu. Bu tabii ki PKK açısından haklı bir istek. Çünkü daha önceki çıkışta ordu, jandarma, polis güçlerinin silahlı saldırılarında 500 ün üstünde PKK gerillası hayatını yitirmişti. Bu bağlamda AKP nin parlamentodaki gücü her türlü yasayı tek başına çıkarabilecek bir güç. BDP ile birlikte referanduma gitmek kaydıyla Anayasal değişiklikler de yapabilecek güçte. Fakat PKK nin resmen ve yasa ile savaşan güç olarak kabul edileceği, ona TC. ile eşit düzlemde bir uluslar arası statü kazandıracak bir düzenleme Türk burjuvazisi açısından kabul edilebilecek bir şey değildir. Bu yüzden AKP açısından bu anlama gelecek bir düzenleme olmayacak iştir. Sonuçta her iki tarafın da kendi tabanına bakın dediğimizi yaptık diyebileceği bir çözüm gereklidir. Bu çözüm ü AKP, Barış sürecini izleme Meclis komisyonu önerisi ile bulmuştur. Gerçekte böyle bir komisyonun bir tek gerçek fonksiyonu olacaktır: 7 gündem

gündem 8 Meclisin de çözüm süreci içinde olduğunu göstermek. Göstermelik bir komisyon yani. Böyle bir komisyon, Öcalan ve PKK nin Meclis Güvencesi talebinin gerçek karşılığı olmasa da, yine de işte Dostlar alışverişte görsün Meclis Komisyonu olacaktır. AKP 9 Nisan da böyle bir komisyonun kendi taleplerine tam bir cevap olmadığı yönlü BDP eleştirisi karşısında, kendi komisyon önerisini CHP nin daha önce verdiği Toplumsal Barışı bozan olayları Araştırma ve Çözüm yolları Bulma Meclis komisyonu önerisi ile birleştirerek, daha doğrusu CHP nin önerisini kendi önerisi haline getirerek cevapladı. Şimdi Öcalan ın bu konuda, bu arada BDP eliyle Kandil den gönderilen mektup konusunda takınacağı tavır bekleniyor. Gelecek cevap da üç aşağı beş yukarı bellidir: Süreç böyle ufak tefek pürüzler nedeniyle bozulmaması gereken derece önemli tarihsel bir süreçtir. Çekilme işi başlamalıdır vs. Önünde 2014 yılında yerel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimi ve 2015 de parlamento genel seçimleri olan AKP iktidarı açısından bu seçimlere Kuzey Kürdistan da silahlı çatışmasız bir ortamda girmek belirleyici önemdedir. AKP bunun için çatışmasızlık ortamını yaratma ve sürdürmede kararlı görünüyor. Bu bağlamda Öcalan ile AKP arasında bir birliktelik oluşmuş görünüyor. Görünen bu T.C. sınırları içindeki PKK güçleri nin sınır dışına çekilmesi konusunda var olan ayrılıkların AKP hükümetinin çizdiği sınırlar içinde fakat PKK nin de talepleri şu veya bu biçimde karşılanıyormuş havası verilebilecek şekilde aşılmaya çalışıldığıdır. Bu sınır dışına çekilme işi, görünen odur ki, çok uzun sürdürülmeyecek ve her iki yanın da rencide edilmeyeceği, her iki tarafın da kendi tabanına teslimiyet ve pazarlık yok, bizim dediğimiz oluyor mesajını verebileceği bir biçimde gerçekleştirilecektir. Sonrası üçüncü aşamada PKK nin TC devleti açısından, kendisine karşı savaşan silahlı güç olmaktan çıkarılması; T.C. ye silahı bırakmış PKK güçlerinin TC devletinin resmi siyasetine entegre edilmeleri vb. dir. Fakat bu daha uzun bir süreçtir ve daha uzun ve sıkı pazarlıklar gündeme gelecektir. Bu bağlamda bu sürecin ne kadar süreceği, T.C. açısından yapılması gündemde olan ve sürecin ikinci aşaması olan, yeni Anayasa sürecine de bağlıdır. Türk milletinin, diğer millet ve milliyetlere üstünlüğünün tespit edildiği bir Anayasa ile Kürt sorunu çözülemez, bugünkü çatışmasızlık ortamı yeniden çatışma ortamına dönüşebilir. Bu yüzden sorunun burjuvazinin iktidarı şartlarında barışçı çözümü için yeni bir Anayasa zorunludur. PKK nin T.C. ye karşı silahları bütünüyle bırakmasının da ön şartı budur. Bu bağlamda da sonuç halk oylaması ile belirlenecektir. AKP yeni Anayasa yı 2014 Cumhurbaşkanlığı öncesine yetiştirmek istemektedir. Fakat bu oldukça zor görünüyor. Bir yandan PKK yı T.C. ne karşı silahsızlanma anlamına gelecek adımları attıracak, fakat diğer yandan Türk halkı içinde egemen olan Türk milliyetçiliğinin duyarlılığını hesaba katacak bir çözüm o kadar kolay değildir. Sınıf bilinçli proletarya aslında şu an kendinden bağımsız olarak yürüyen bu gelişmeleri, bugün esas görevi olan işçi sınıfının sınıf partisini yaratma görevinden bir an sapmadan, dikkatle izlemeli, çözümlemeli ve kendi mücadelesi ve örgütlenmesi açısından kullanmaya çalışmalıdır. DEVRİM VE REFORM Biz burjuvazinin iktidarı şartlarında halklar arasında gerçek bir eşitlik, gerçek ve kalıcı bir barış olamayacağının, gerçek barışın ancak devrimlerle kazanılabileceğinin bilincindeyiz! Buna rağmen ve bunu hiç unutmadan ve unutturtmadan bugün Türkiye/ Kuzey Kürdistan da süren savaşın bir an önce sonlanmasının işçilerin, emekçilerin çıkarları açısından gerekli ve doğru olduğunu söylüyor, bu barışı, bu savaşa tercih ediyoruz! Biz burjuvazinin iktidarı şartlarında, çok uluslu devletlerde gerçek bir eşitlik olamayacağının, ulusal sorunların gerçek çözümünün de proletarya önderliklerinde devrimlere bağlı olduğunun bilincindeyiz. Bu gerçeği hiç unutmadan ve unutturmadan, biz bugün TC de Türk milleti lehindeki imtiyazların silinmesini, yeni TC Anayasasının eskisine göre burjuva anlamda daha demokratik olmasını, işçi sınıfının ve emekçilerin lehine, onların mücadele şartlarını da iyileştirecek bir adım olarak görüyoruz. 1982 faşist Anayasasının tümden iptalini talep ediyoruz! Gerçek çözüm için çalışmak, burjuvazinin iktidarını devirmek için çalışmak, devrim için çalışmak, örgütlemek, örgütlenmek burjuvazinin iktidarı şartlarında da işçilerin ve emekçilerin yaşam ve mücadele şartlarının iyileştirilmesi için de çalışmanın engeli değildir. Tersine birincisi merkeze konmak şartıyla, ikincisi birincinin tamamlayıcısıdır. 10.04.2013

ULUDERE RAPORU AÇIKLANDI KASIT YOKMUŞ!! halkların kardeşliği için Katliam önce kamuoyundan gizlendi. Bir gün boyunca burjuva medya sessizliğini korudu. Olayın duyulması ile birlikte başta Başbakan Erdoğan olmak üzere devlet yetkilileri; üzgünüz bir kaza olmuş tazminat verip olayı kapatalım tavrını takınarak katliamın üzerini örtmeye çalıştılar. 28 Aralık 2011 de, Roboski köyünde çoğu çocuk olan 34 köylü F 16 savaş uçaklarıyla bombalanarak katledildi. Bu bölgedeki köylüler yıllardır Güney Kürdistan dan katırları ile getirdikleri mazot ve diğer ticari eşyaları satarak yaşıyorlardı. Bu durum o bölgedeki devlet yetkililerinin de bilgisi dahilinde idi. Köylüler 27 Aralık ta tekrar Güney Kürdistan a gidip döndüklerinde savaş uçaklarının saldırısı ile karşılaştı. Bu saldırıda 34 köylü hunharca katledilmişti. Köylüler; Biz bu işi yeni yapmıyoruz yıllardır yapıyoruz. Tüm bunlar karakolun bilgisi dahilinde ve sürekli gözetliyorlar diyerek katliamın kasıtlı yapıldığını söylediler. Katliam önce kamuoyundan gizlendi. Bir gün boyunca burjuva medya sessizliğini korudu. Olayın duyulması ile birlikte başta Başbakan Erdoğan olmak üzere devlet yetkilileri; üzgünüz bir kaza olmuş tazminat verip olayı kapatalım tavrını takınarak katliamın üzerini örtmeye çalıştılar. Başta BDP olmak üzere, Roboski den katledilenlerin aileleri bu katliamın sorumlularının mutlaka açıklanmasını ve devletin özür dilemesini istediler. Başbakan Erdoğan Uludere ye gidemezken, olaydan yaklaşık bir ay sonra Emine Erdoğan gidip katledilen çocukların Anneleri ile buluşarak timsah göz yaşı döktü. Tüm bu çabalar katledilenlerin ailelerini ikna etmeye yetmedi. Bu aşamadan sonra devlet olayı basit bir ihmal gibi göstermek için harekete geçti. Dönemim İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin 34 çocuk ve gencin katledilmesi olayını basına şöyle açıklıyordu; Sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. O bölge KCK nın kontrolünde. Bölücü terör örgütünün sıktığı kurşun, giydiği giysi, ayakkabı parayla alınıyor. Bu gençler figüranlardır. O insanlara kaçak malı veren PKK terör örgütüdür. Kaçakçılığın rantını elde eden KCK terör örgütüdür. Filmin bütününe bakılınca özür dilenecek bir şey yoktur. Ol yakınlarını tek tek ifadeye ayı suçluluk psikolojisiyle görmüyoruz. O gençlerimiz orada olmamalıydı. Aslında olayın devlet açısından 9

nasıl kapanacağını açıklıyordu İdris Naim. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Hata da olabilir. Hatayı da açıkladık, özrü de açıkladık. Tazminatı da açıkladık. Ama birileri istismar ediyor. Allah aşkına tazminatsa tazminat... Bizim resmi tazminatımız ötesinde yaptık. İlla terör örgütünün istediğini mi söyleyeceğiz. Kusura bakmasınlar. Biz açıkladık. Bu Türk Silahlı Kuvvetleri nin (TSK) birinci derecede görevidir. Biz güvenlik güçlerimize askerimize veririz, polisimize yetkiyi veririz. Onlar da yetkileri dairesinde kullanır. Biz yetkiyi vermişiz, TSK bunu kullanmış. Eğer biz TSK mıza, polisimize güvenmiyorsak, terörle mücadeleyi kimle yapacağız? diyerek aslında olayı o zaman bitirmişti. Roboski de katledilenlerin aileleri adına, Şırnak ın halkların kardeşliği için 10 Uludere ilçesi Belediye Başkanı Fehmi Yaman, bianet e yaptığı açıklamada, Roboski katliamının ardından ailelerin tek talebi olduğunu, sorumluların yargı önüne çıkmasını istediklerini açıkladı. Roboskili aileler bu taleplerini bugünde sürdürüyorlar. Başbakanın bu açıklamaları aslında olayın seyrinin nasıl olacağını gösteriyordu. Bu zaman içerisinde Roboski katliamı yakınları, Uludere Kaymakamına saldırıyı gerekçe göstererek ölenlerin yakınlarına baskı yapmaya başladı. Kimi yakınları ise ölüme teşebbüs gerekçesi ile tutukladı. Kamuoyunda olayı örtbas edemeyen AKP, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Araştırma Komisyonu nun bünyesinde oluşturulan Uludere Alt Komisyonu oluşturmaya karar verdi. Komisyonda iktidar partisi AKP de 5 üye CHP, MHP ve BDP den birer üye vardı. Komisyon üyeleri yaptıkları inceleme sonucu AKP li üyelerin oyları ile kabul edilen raporu açıkladı. Rapor Komisyon üyelerine dahi verilmedi. Uludere Raporu: Uludere Alt Komisyonu nun raporu 7 Mart ta Meclis Başkanlığı tarafından açıklandı. 34 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan kararı kimin verdiği konusunda sorumlulara değinilmeyen raporda, sivil ve askeri yetkililer arasında koordinasyonsuzluk yaşandığı, ancak olayda kasıt olmadığı vurgulandı. Raporda, İlk görüntülerle bombalama arasındaki 3,5 saate dikkat çekilerek Grubun ne olduğunun belirlenmesi için, daha geniş, sağlıklı ve daha derin analiz yapılabilirdi tespitine yer verilen rapora, K.A. adlı itirafçı PKK lının, 34 kaçakçının arasında 2 terörist vardı ifadesi de konuldu. Raporda Valililerin operasyon yetkisinin artırılması, yeni sınır kapılarının açılması, sınırda tel örgü ve elektronik kamera gibi tedbirlerin alınması önerileri yer aldı. Böylece Eski İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ve Başbakan Erdoğan ın olayın başında yaptıkları açıklama temelinde bir rapor ortaya çıktı. Komisyonda, MHP li Atilla Kaya nın, devletin bilerek sivilleri bombalamayacağına, olayda herhangi bir kasıt olamayacağı, ancak ihmalin vurgulanabileceğine yönelik sözleri üzerine Ak Partili üyeler olayda kasıt yoktur ifadesinin rapora girmesi yönünde önerge verdi. Böylece rapora kasıt yok ifadesi eklendi. Muhalefetten Farklı Eleştiriler MHP li üye Atilla Kaya raporu, fiyasko olarak nitelendirirken CHP li üye Levent Gök ise, Yaşananlar adi bir vaka olarak kayıtlara girdi. Rapor ayıplı, komisyon ve insan hakları tarihine kara bir leke olarak geçecek. Bu raporun altından kalkamayacaksınız dedi. BDP li TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi Ertuğrul Kürkçü, TBMM İnsan Haklarını

İnceleme Komisyonu nun Hakikatleri Araştırma Komisyonu na dönüştürülmesi ve alt komisyon raporunu reddetmesini istediği muhalefet şerhinde şu saptama ve önerilere yer verdi: Uçaklar öldürdü: Komisyon çoğunluğu, Genelkurmay ı ve hükümeti inceleme dışına çıkaracak bir yoldan gitmeyi benimsemiş ve sonunda öznesi olmayan bir katliam raporu kaleme almayı başarmıştır. 34 Roboskili (Uludere) köylüyü kim öldürdü sorusuna, çoğunluğun verdiği yanıt şundan ibarettir: Uçaklar. İmha kastıyla: Raporun alt komisyonda görüşülmesi sırasında 34 yurttaşımızın katledilmesinde bir kasıt olmadığı na ilişkin olarak eklenen hüküm Genelkurmay açıklamalarına bile aykırı olduğu gibi akıl ve mantıkla izah edilmesi de mümkün olmayan bir boş sözden ibarettir. Türk Hava Kuvvetlerine bağlı uçaklar bu kafileyi yok etme kastıyla hedeflemişler; bir saate yakın bir süre içinde kafileyi dört kez vurmuşlar ve 34 suçsuz insanı yok etmişlerdir. Hava harekatında imha kastı olmasa, bu görüntüleri harekat merkezlerinde izleyenlerin hiç değilse ilk vuruş sonrasında durup yeniden bir değerlendirme yapmaları gerekmez miydi? Fehman obsesyonu: Elbette bu hava harekâtını düzenleyenlerin bir kastı vardı. Ancak kasıt sahipleri vuracakları anonim hedefte yer alanlardan hiç değilse birinin Irak toprağında üslendiğini ve askeri faaliyete komuta ettiğini düşündükleri PKK askeri liderlerinden Dr. Bahoz Erdal kod adlı Fehman Hüseyin olacağına ilişkin bir obsesyonla maluldüler. Müzakereye katkı: Roboski nin hesabının Meclis te ve siyaseten sorulması, herkes emin olabilir ki, müzakere sürecinin sahici bir çözüme doğru ilerleyebileceğine dair memleketin en yüksek kürsüsünden verilmiş somut ve açık bir işaret olarak okunacaktır. Sorumlular yargılanmalı: 29 Aralık 2011 tarihli Genelkurmay Başkanlığı bildirisi, eldeki belge ve bilgilerden en yüksek askeri sorumluluğun kimde olduğunu hem de yetki aşımına yönelerek açıklamaktadır. Bu beyan Genelkurmay Başkanlığı nın süreçteki sorumluluğunun kendi ağzından itirafı olup başka bir açıklama gerektirmiyor. Zaten mantıken, hukuken ve siyaseten başka türlü olmasına imkan olmadığı için Komisyon, Genelkurmay Başkanı nın bu sorumluluğunun gereği olarak yargılanmayı hak ettiğini tespit etmekle yükümlüdür. Ancak, Genelkurmay ın bu kadar ağır bir siyasi sorumluluk gerektiren bir kararı Başbakanlıkla paylaşmaksızın alması ve uygulaması düşünülemeyeceğinden Komisyon Başbakan ın da bu sorumluluğunun gereği olarak yargılanmayı hak ettiğini tespit etmekle yükümlüdür. Özür dilenmeli: Her ne şekilde olursa olsun yürütmenin başında olanlar çatışmanın büründüğü boyutlardan ve bu süreçte gerçekleşen sivil kayıplardan birinci dereceden sorumludurlar. Tek çıkış yolu saydam bir soruşturma ve adil Uludere Alt Komisyonu nun raporu 7 Mart ta Meclis Başkanlığı tarafından açıklandı. 34 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan kararı kimin verdiği konusunda sorumlulara değinilmeyen raporda, sivil ve askeri yetkililer arasında koordinasyonsuzluk yaşandığı, ancak olayda kasıt olmadığı vurgulandı. bir yargılamanın kapısını açmak, ama asıl önemlisi bu katliamdan ötürü halktan özür dilemekten geçiyor. E r t u ğ r u l Kürkçü nün bu a ç ı k l a m a s ı n a şunu eklemek istiyoruz. Bu devlet Mavi Marmara gemisinde İsrail tarafından öldürülen 8 Türk için İsrail in özür dilemesi için diretti. Ve İsrail ABD nin de baskısı sonucu özür diledi. Bu özür Ortadoğu daki ABD ve diğer emperyalist güçlerin çıkarları için gerekli idi. Söz konusu özür, Türk devletinin başta Ermeni soykırımı olmak üzere, Dersim, Zilan Koçgiri katliamı, 6/7 Eylül 1955 olayları,1 Mayıs 77 İstanbul Taksim, Maraş, Sivas, Çorum, 12 Mart 1995 Gazi katliamı ve en son Uludere Roboski den katledilen 34 suçsuz insan için verilmesi gerekmektedir. Bugüne kadar Türk devleti yaptığı hiçbir katliamın ne hesabını verdi, ne de özür diledi. AKP, bugün sözüm ona bol bol insan haklarından, hukuk ve adaletten bahsetse de uygulamaları ile kendisinden önceki iktidarlardan bir farkının olmadığını en son Uludere Roboski katliamındaki tavrıyla göstermiştir. Katliamların hesabı devrimle sorulacaktır! 17.04.2013 11 halkların kardeşliği için

güncel Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür! 12 Bundan 40 yıl önce Kuzey Kürdistan/Türkiye/ Antakya (Arabistan) proletaryası en büyük önderlerinden birini, İbrahim KAYPAKKAYA yı yitirdi. 1973 yılının Ocak ayı sonunda, 24 yaşında olan genç komünist önderi bir ihbar üzerine Dersim de tutsak alan faşist devlet güçleri, 4 ay süren hunhar işkencelerde ağzından örgüte ait tek sır alamadıkları İbo dan hınçlarını onu kurşunlayıp, katlederek çıkardılar. Onlar İbrahim in vücudunu genç yaşında aramızdan söküp aldılar. Fakat onun düşüncelerini ve davasını yok edemediler, onun mücadelesini yok edemediler. O bugün de yaşıyor ve proletaryanın ve ezilenlerin mücadelesinde, büyük insanlığın Yeni Dünya mücadelesinde her zaman yaşayacak. Onu katledenler ise daha sağlıklarında ölü olan, batan, çöken, kokuşan bir davanın onursuz savunucuları olan yaşayan ölülerdir. Ve onlar eğer tarihte anılacaklarsa, ancak İbo nun katilleri olarak lanetlenerek anılacaklardır. İbrahim Kaypakkaya yoldaşın siyasi görüşleri içinde, her türlü revizyonist, oportünist görüşlere karşı savunduğu, geliştirdiği; bugün de komünistlerin elinde fener olan ulusal sorun ve Kemalizm konusundaki görüşleri 40 yıllık mücadelenin pratiği tarafından doğrulanmıştır. O nun yaptığı kimi hatalar siyasi görüşlerinin esasının ML görüşler olduğu gerçeğini değiştirmiyor. İbrahim KAYPAKKAYA nın temel özelliği, onu dönemin bütün devrimcilerinden ayıran özelliği, onun komünist niteliğidir. İbrahim KAYPAKKAYA, yalnızca ser verip, sır vermeme tavrı öne çıkarılarak da ve bu onun en belirleyici özelliği imiş gibi gösterilerek de savunulamaz. Benzer tavırları takınan bir dizi başka devrimci de vardır. Fakat bu onların komünist *O, ulusal sorunda Marksist- Leninist teoriyi özümsemiş ve bu teoriyi Kuzey Kürdistan -Türkiye nin somutuyla ustaca birleştirmeyi başarmıştır. O büyük Türk şovenisti düşüncelerin, devrimcilik ve evet komünistlik adına pervasızca savunulduğu ve hemen hemen hiçbir ezilen ulus hareketinin olmadığı bir dönemde, Kuzey Kürdistan -Türkiye de ulusal sorunu Marksist-Leninist tarzda ele alıp, Kürt ulusunun varlığını ve ayrılma hakkını açık seçik savunan, çözüm yollarını, uygulanacak temel politikaları ortaya koyan komünist önderdir. olmasına yetmiyor. Kuzey Kürdistan/ Türkiye komünist partisinin yeniden inşasında ilk adımı atan, yolu açan komünist önder İbrahim KAYPAKKAYA nın eseri ve mücadelesi, bugün Bolşevik mücadele ve örgütlenmede sürüyor. İbrahim i savunmak Bolşevizmi, Bolşevik örgütlenmeyi savunmak demektir! Ülkelerimizin Bolşeviklerinin İbrahim KAYPAKKAYA nın bıraktığı Marksist Leninist mirası değerlendirmelerini yayınlıyoruz: İbrahim KAYPAKKAYA nın Bıraktığı Marksist-Leninist Miras: *TKP/ML in kurulduğu 1972 şartlarında uluslararası plânda revizyonizm/oportünizm ile Marksizm-Leninizm arasındaki güncel mücadelede, Marksizm- Leninizmin devrimci özüne sahip çıkan çizgi, tüm hata ve sapmalarına rağmen başını ÇKP ve AEP nin

çektiği çizgi idi. Yer yer Mao Zedung Düşüncesi adı altında da anılan bu çizgi, Sovyetler Birliği nde iktidarı ele geçiren modern revizyonistlerin 20. Parti Kongresi nde hakim kıldıkları çizgiye karşı mücadele içinde ortaya çıkmıştı. Kendisi çok ağır revizyonist hata ve sapmalar taşımasına rağmen, bu çizgi, Marksizm-Leninizmin devrimci özüne sahip çıkıyor, emperyalizmle uzlaşmayı değil, onu yıkmayı bayrağına yazıyor; proletarya diktatörlüğünün burjuvazi üzerinde topyekûn diktatörlük demek olduğunu, proletarya diktatörlüğü şartlarında da devrimin sürdürülmesi gerektiğini savunuyor, proletarya ve halkları proleter dünya devrimine çağırıyordu. Bu çizgi 1972 de Marksizm-Leninizmin devrimci özünü temsil eden çizgi idi. İbrahim KAYPAKKAYA 1972 de Dünya Komünist Hareketi içinde süren iki çizgi mücadelesinde Marksist-Leninist safta yer tutup, Kuzey Kürdistan -Türkiye de modern revizyonizme karşı mücadeleye önderlik eden, bu noktada hiçbir ikircime düşmeyen tek komünist önderdir. İbrahim KAYPAKKAYA bu tavrı takındığı sırada, Türkiye de kendi dışında Mao Zedung Düşüncesini savunduğu iddiasında olan tek akım, içinden geldiği Şafak revizyonizmidir. Şafak revizyonizminin Mao Zedung Düşüncesi savunusu ise gerçekte, Kemalist-milliyetçi-reformist-legalist bir çizginin Halk Savaşı palavraları ile süslenerek savunulmasından başka bir şey değildir. Sosyalizm adına konuşanların geri kalan kesimi, ya doğrudan Rus sosyal-emperyalizminin ve revizyonizmin yanında saf tutmaktadır, ya da THKO/ THKP-C gibi orta yolcu luk yapmakta, Sovyetler Birliği ni de sosyalist olarak savuna gelmektedir. *İbrahim KAYPAKKAYA, proletarya diktatörlüğünün sınıfsal niteliği; sosyalizm için mutlak gerekliliği; görevleri konusunda esas olarak Marksist-Leninist görüşleri savunmuştur. Marksizm-Leninizmi revizyonizmden ve her türden oportünizmden ayıran bu belirleyici konuda o Kuzey Kürdistan -Türkiye de sosyalizm adına hareket edenler içinde yine tek önderdir. THKO ve THKP-C, revizyonistler ve Şafak revizyonistleri Kemalizmin etkisinden kurtulamadıkları için, proletarya diktatörlüğünü teorik düzeyde bile savunacak durumda değillerdir. *O, proletarya önderliğindeki devrimin ancak işçiköylü temel ittifakı üzerinde yükselen bir örgütlenme ile söz konusu olabileceği şeklindeki Marksist-Leninist ilkeyi kendine rehber edinip, her türden burjuva kuyrukçusu revizyonist görüşü mahkûm eden tek komünist önderdir. İbrahim KAYPAKKAYA, demokratik devrimde milli burjuvazinin ikili niteliğini de çok net olarak görmüş ve burjuvaziye onunla ittifak kurulduğu şartlarda da güvenilmemesi gerektiğini vurgulamıştır. *O, ulusal sorunda Marksist-Leninist teoriyi özümsemiş ve bu teoriyi Kuzey Kürdistan -Türkiye nin somutuyla ustaca birleştirmeyi başarmıştır. O büyük Türk şovenisti düşüncelerin, devrimcilik ve evet komünistlik adına pervasızca savunulduğu ve hemen hemen hiçbir ezilen ulus hareketinin olmadığı bir dönemde, Kuzey Kürdistan -Türkiye de ulusal sorunu Marksist-Leninist tarzda ele alıp, Kürt ulusunun varlığını ve ayrılma hakkını açık seçik savunan, çözüm yollarını, uygulanacak temel politikaları ortaya koyan komünist önderdir. 1972 de İbrahim KAYPAK- KAYA TKP/ML adına ulusal sorunda Şafak revizyonizminin şoven milliyetçi yüzünü teşhir ederken PKK henüz ortada yoktu! İbrahim KAYPAKKAYA Kürt ulusunun ayrılma hakkı nı kayıtsız koşulsuz savunurken, Kuzey Kürdistan Türkiye solu henüz Doğu Anadolu, Güney Doğu Anadolu sorunu nu tartışma aşamasında idi! İbrahim bölünme hakkını savunurken, Şafak revizyonistleri bölücü lerin hakim sınıflar olduğunu ispat çabası içinde idi, vs. O bu noktada Türkiye Sol unda hakim olan şovenizm aysbergine ilk darbeyi vuran komünisttir. * O, mevcut TC devletinin faşist niteliğini Kemalist diktatörlük şahsında dosta düşmana gösteren tek komünist önderdir. Kemalizm küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında antiemperyalist bir tavır alışıdır (Mahir Çayan), Kemalizm ile sosyalizm arasında Çin Seddi yoktur (Mihri Belli) gibi görüşlerin hakim olduğu, Kemalizmin ilericilik, anti-emperyalistlik ve evet devrimcilik görüldüğü bir ortamda, İbrahim KAYPAKKAYA, Kemalizmin faşizm demek olduğunu cesaretle savunan, bu alanda da buzu kıran komünist önderdir. *O, faşizme karşı mücadelenin devrim mücadelesi olarak yürütülmesi gerektiği doğru Marksist-Leninist düşüncesini, anti-faşist mücadeleyi düzen çerçevesi içinde hakim sınıfların bir kesiminin peşine takılmak olarak kavrayan reformist, kuyrukçu görüşlere karşı tutarlı bir biçimde savunan tek komünist önderdir. * O, her renkten revizyonizmin Marksizm-Leninizm adına kitlelerin bilincini reformizmle kararttığı bir dönemde, özellikle PDA/Şafak revizyonistleri ile polemik içinde, devrimci düşünce ve tavrın ne olması gerektiğini, reformlar için mücadelenin nasıl devri- 13 güncel

güncel 14 me tabi olarak ele alınması gerektiğini ortaya koyan komünist önderdir. * İbrahim KAYPAKKAYA, devrimde proletaryanın önderliği ve devrimin durmaksızın sürdürülmesi için proletaryanın öncü müfrezesi Komünist Partisinin mutlak gerekliliğini, söz konusu partinin işçi sınıfının partisi olması gerektiğini 1972 de en açık şekilde anlayan ve bu yönde de adım atan örnek önderdir. * O, komprador burjuvazi ve toprak ağalarının faşist devletini devrimci şiddetle yıkıp, yerine demokratik halk diktatörlüğünü kurmak ve devrimi durmaksızın sürdürmek, proletarya diktatörlüğünü kurmak, proletarya diktatörlüğü şartlarında sosyalizmin inşasına atılmak ve komünizm hedefiyle hareket edebilmek için öncelikle illegal bir Komünist Partisi çekirdeğinin yaratılması zorunluluğu ve gerekliliğini kavrayıp, buna göre hareket eden komünist önderdir. * O, Şafak revizyonizminin legalist, laçka örgütlenme plânı ve uygulaması karşısına, merkezinde meslekten devrimcilerin bulunduğu sağlam illegal örgüt Leninist plânı ile çıkan komünist önderdir. * O, örgüt içi ideolojik mücadelenin Leninist ifadesi olan, ilkeli açık ideolojik mücadeleyi kavrayıp buna uygun davranan ve PDA/Şafak revizyonistlerinin kapalı kapılar ardında tezgâhladıkları komplolara rağmen ilkeli mücadeleden şaşmayan, bu alanda da örnek olan bir komünist önderdir. Burada yalnızca temel noktalarda özetlediğimiz Marksist-Leninist görüş ve davranışları şahsında toparlamış olan İbrahim KAYPAKKAYA, bu görüşleri ve ideolojik kararlılığının bir ifadesi olarak, düşman eline tutsak düştüğünde de görüşlerini tavizsiz savunup, düşmanla savaşı işkence altında da sürdürmeyi bilmiştir. O siyasi görüşlerini hiç tavizsiz savunurken, örgütsel konuda tek bir bilgi vermemiş, daha önce başkalarınca verilmiş tek bir bilgiyi onaylamamış, komünist tavrın nasıl olması gerektiğini kendi tavrı ile örneklemiştir. O, ser verip, sır vermeyen önder olma tavrıyla tüm devrimci saflarda bayraklaşmıştır. İbrahim KAYPAKKAYA nın temel hataları: İbrahim KAYPAKKAYA hunharca katledildiğinde, henüz 24 yaşında olan genç bir komünist önderdi. Kuzey Kürdistan Türkiye açısından ele alındığında, ona geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak doğru Marksist-Leninist çizgiyi devreden bir yaşlı kuşak komünist yoktu. T K P uzun on yıllardır sınıf uzlaşmacısı, revizyonist bir yörüngeye oturmuş; yozlaşmış SB K P nin hık deyicinin tokmakçısı haline gelmiş, Rus sosyal-emperyalizminin savunuculuğunu yapan işbirlikçi bir mülteci örgütü durumunda idi. Kuzey Kürdistan -Türkiye deki eski T K P kadroları ya mücadeleyi bırakmış, ya karşıdevrimci mülteci kulübünün Türkiye şubesi olmaya soyunmuş, ya da Mihri Belli veya Hikmet Kıvılcımlı gibi Kemalist askeri darbeciliği savunma konumuna girmişti. Uluslararası plânda ise, her ne kadar modern-revizyonizme karşı mücadele içinde ÇKP-AEP etrafında Marksizm-Leninizmin devrimci özüne sahip çıkan bir kümelenme varsa da, bu akımın çizgisi de içinde çok önemli hata ve sapmaları taşımakta idi. Bu akım içinde bulunan partilerden hiçbiri Mao Zedung Düşüncesi nin yanlışlarına karşı, doğru Maksist-Leninist temelde bir mücadele yürütmüyordu. Tersine, Mao Zedung Düşüncesi nin Marksizm-Leninizmden sapma anlamına gelen yanlışları, Marksizm-Leninizme katkı olarak savunuluyordu. Kuzey Kürdistan -Türkiye de devrimci kadrolar sol, sosyalist literatürle daha yeni yeni tanışıyordu. Dünya Marksist-Leninist harketinin temel eserlerinin birçoğu henüz tanınmıyordu. Dünya Marksist-

Leninist Hareketi nin geçmiş deneyimleri hakkında bilgi olağanüstü eksik ve sığ idi. Revizyonizmin kullandığı bir dizi eğitim malzemesi, sosyalist eser olarak tanınıyor; ortayolcu akımın görüşleri, Troçkist görüşler ve modern revizyonistlerin görüşleri, Marks-Engels-Lenin-Stalin inkiler gibi sosyalist literatür olarak kabul görüyordu. İşte İbrahim KAYPAKKAYA yukarıda çok temel konularda özetlediğimiz Marksist-Leninist görüşleri bu ortamda savundu; bu ortamda doğrunun ne olduğunu bulup çıkardı. İbrahim in hataları değerlendirilirken bu gerçek bir an bile unutulmamalıdır. İbrahim KAYPAKKAYA kuşkusuz genç bir komünist önder olarak hatasız değildi. Bütünlük içinde değerlendirildiğinde esası doğru, devrimci, Marksist, komünist olan düşüncelerinin yanında, kimi önemli yanlış düşünceleri de vardı. Onun yanlışları siyasi tespitlerinden örgütsel çalışmaya kadar çeşitli alanlarda ifadesini buldu ve TKP/ML nin aldığı ilk yenilginin ağırlığında rol oynadı. * İbrahim KAYPAKKAYA 1972 de TKP/ML yi kurduğunda, Kültür Devrimi sırasında savunulduğu biçimi ile Mao Zedung Düşüncesi ni Marksizm-Leninizmin bir üst aşaması olarak kabul etmiş, Mao Zedung Düşüncesi denen teorinin yalnızca modern revizyonizme karşı mücadele içinde mutlaka sahiplenilmesi gereken Marksist-Leninist devrimci özünü değil, onun bir dizi sapmasını da kendine temel almıştır. Bütün dünyada yeni yeni oluşan tüm genç Marksist- Leninist partiler gibi, İbrahim KAYPAKKAYA nın kurduğu TKP/ML de kuruluşunda Mao Zedung Düşüncesi nin bir dizi sapmasını Marksizm-Leninizme katkı, Marksizm-Leninizmin yeni bir aşamaya yükseltilmesi olarak savunmuştur. Böylece bir dizi Marksist-Leninist olmayan görüş de TKP/ML nin kuruluşuna temel olmuştur. Bunlardan biri, İbrahim KAYPAKKAYA yoldaşın Leninist çağ tespiti yerine Lin Biaocu çağ tespitini alması, buna bağlı olarak düşmanı taktik olarak küçümsemesi, Leninist devrimci durum öğretisinin ruhuna aykırı tespitler yapması, somut durumu da yanlış değerlendirmesidir. (Bu noktada 1978 de yapılan TKP/ML 1. Kongresi nde Bolşeviklerin ideolojik etkilemesi sonucu esasta doğru bir özeleştiri yapılmıştır. Bu özeleştirinin ilgili bölümü için bkz. TKP/ ML Özeleştirisi ve Tüzüğü AMLP-TKP/ML Ortak Açıklaması, Le-Ya Yayınevi, Belgesel Yayınlar No:5, Ocak 1979, İstanbul, s. 25-30; ayrıca bkz. elinizdeki Özel Sayı, s. 106) * İbrahim KAYPAKKAYA nın temel yanlışlarından bir diğeri, Çin somutunda uygulanan Halk Savaşı stratejisinin hiç ayrımsız tüm yarı-sömürgelerde mutlak geçerliliği savıyla olduğu gibi devralınıp, uygulanmak istenmesidir. Bu yapılırken de ÇKP tarihi ve Çin toplumu yeterince incelenmemiş, KK Kuzey Kürdistan Türkiye ile Çin arasındaki büyük farklılıklar gözardı edilmiş, subjektif sonuçlar çıkarılmış; Kuzey Kürdistan Türkiye devrimi adeta Çin devriminin bir kopyası olarak görülmüştür. Çin devrimi ve ÇKP deneyiminin yetersiz incelenmesi sonucu yapılan kimi yanlış değerlendirmelerin mekanik bir biçimde Kuzey Kürdistan Türkiye ye aktarılması sonucu olarak da Komünist Partisinin öncelikle sanayi proletaryası içinde örgütlenmesinin mutlak zorunluluğu gözden kaçırılarak, öncelikle yoksul köylülüğün içinde yoğunlaşılıp, Komünist Partisinin ilk çekirdekleri buralarda yaratılmaya çalışılmıştır. *İbrahim KAYPAKKAYA yoldaş, doğrudan Leninizmi, Lenin ve Stalin in eserlerini temel aldığı her konuda (örneğin ulusal sorun; örneğin reform-devrim ilişkisi sorunu; örneğin partinin sınıfsal niteliği sorunu vb.) Marksist-Leninist bir çizginin temel taşlarını döşerken, Kültür Devrimi sırasında savunulduğu biçimi ile Mao Zedung Düşüncesi nin sapma teşkil eden görüşlerinden etkilendiği, bunları savunup uygulamaya çalıştığı yerlerde de yanlış içine girmiştir. TKP/ML nin aldığı ilk yenilginin hemen tüm yönetici kademenin hakim sınıflara tutsak düşmesi ağırlığında, Mao Zedung Düşüncesi nin yanlışlarının savunulmasına bağlı olarak da yapılan yanlış durum değerlendirmesi sonucu izlenen yanlış taktik çizgi önemli bir rol oynamıştır. Yanlışları ne kadar ciddi olursa olsun, İbrahim KAYPAKKAYA bir bütün olarak değerlendirildiğinde Marksist-Leninist bir önderdir. Onun çizgisi üzerinde, onun çizgisindeki yanlışları özeleştiri ile aşarak ilerleyenler Bolşevizme varmıştır. Bu nedenlerledir ki, Kuzey Kürdistan -Türkiye li Bolşevikler İbrahim KAYPAKKAYA yı bir bağıntıda Lenin yoldaşın Rosa Luxemburg u değerlendirdiği gibi değerlendirmekte, onu Dünya Komünist Hareketinin ölümsüz kartallarından biri; Kuzey Kürdistan -Türkiye de Komünist Partisinin yeniden kurulması ve inşasının gerçek önderi olarak nitelendirmektedir. (Bkz: Kazanımları ve Hataları İle İbrahim Kaypakkaya, (Genel değerlendirme), Yeni Dünya İçin Çağrı yayınları, Sayfa 29-35) Mayıs 2013 15 güncel

güncel UNUTULAN BATI SAHRA: SONA ERMEK BİLMEYEN İŞGAL! SAHRA HALKI DİRENİŞTE! 16 Birleşmiş Milletler de adı Batı Sahra olan Saguia el Hamra y Rio de Oro, Afrika kıtasındaki sömürgesel işgal altındaki son ülke olarak kabul edilmektedir. Bugünkü işgalci güç Fas, 1975/76 da önceki sömürgeci güç İspanya nın yerine geçti. Sahra halkı ve onun kurtuluş örgütü Frente Polisario nun yanıtı 1976 yılında ulusların kendi kaderini tayin hakkını kullanarak Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti nin (DARS) kurulduğunu ilan etmek oldu. Fas monarşisi o zamandan beri şovenist bir Büyük Fas hedefi için, Sahra ulusuna karşı gaddarca bir imha savaşı yürütüyor. Fas enternasyonal olarak da BM-kararları tarafından mahkûm edilen işgali illegal olarak sürdürüyor. Bu konu egemenlerin uluslararası gündeminden mümkün olduğunca siliniyor, olgular hakkında suskunluk egemen. Sahra halkı ve onun uluslararası alanda tanınmış hakları bilinçli olarak görmezden geliniyor. Onun bu çekilmez durumu unutturulmak isteniyor. Gizlemek, unutmak, kaybetmek, imha etmek 2013 yılında durum işte budur. Batı Sahra ile ilgili birçok bilgiler ve sayısal veriler kısmen ya çok farklı ve kısmen de çok çelişkilidir. Burjuva medya istisnai olarak Batı Sahra hakkında haber verdiğinde, bu haberleri her şeyden önce işgalci Fas ın bakış açısından vermektedir. Batı Sahra hakkında bilgilendiren sol ve devrimci medyada da çoğu kez birbirleriyle çelişen veya yetersiz bilgiler verilmektedir. Bunun nedeni, Fas diktatörlüğü tarafından işgal altındaki Batı Sahra da durumun karmaşıklığı ve dış dünya ile bağlantıların Fas diktatörlüğü tarafından bütünüyle kesilmesidir. Bu nedenle biz bilgileri aldığımız tüm kaynakları mümkün olduğunca açıklayacağız. Böylece okuyucularımız kendi başlarına bir tablo çıkarabilirler. Polisario nun Federal Almanya daki temsilcisi Cemal Zakari, Berlin de Aralık 2012 deki Sahra? adlı bir toplantıda çeşitli, tartışmalı veya açık olmayan olgular ve değerlendirmeler hakkında Polisario nun pozisyonunu anlattı. Verdiği bu bilgiler bize çok yardımcı oldu ve bunlar bu makalenin içine de taşındı. Bugün, 2013 de Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti alanının yaklaşık % 80-85 i Fas işgali altında bulunmaktadır. Zengin balık avlama alanları, petrol kaynakları, yeraltı servetleri ve de Bou-Craa daki fosfat madenleri ile verimli toprakların büyük bölümü bu bölgenin zenginliklerini oluşturmaktadır. Onun 1.000 kilometre uzunluğundaki kıyı sahili de devasa stratejik-askeri öneme ve rüzgâr enerjisi kazanmak için büyük bir potansiyele sahiptir. Güneş ısısı ile çalışan termik santraller için de, alt yapıya yeterli derecede bağlantısı bulunan büyük bir çöl alanı vardır. Batı Sahra nın yaklaşık % 15-20 sini bulan kurtarılmış bölgeler DARS ve Polisario tarafından yönetilmektedir. Bu, ekonomik olarak büyük oranda önemsiz ve yerleşimin neredeyse mümkün olmadığı çöl ve bozkır bölgesi, Cezayir ve Moritanya ile doğu sınırı boyunca uzanmaktadır. Batı Sahra daki bu her iki bölge yaklaşık 2000 kilometre uzunluğunda, ülkeyi bir uçtan bir uca boydan boya kapsayan bir duvar ile ayrılmaktadır. Fas, bu duvar inşaatına Sahra halkının kurtuluş mücadelesine karşı savaş sırasında 1980 de başladı. Bu duvar bugün 1991 Ateşkes Hattı boyunca sürüp gitmektedir. (Bu konuya biraz sonra değineceğiz. Bkz.: Harita) Bu duvar Filistin deki duvardan üç misli daha uzundur! İşgalciler bu duvara Fas içi korunma duvarı demektedir. Bu duvarın Sahra halkı içinde adı utanç duvarı dır. Söz konusu duvar geniş alanları kapsayan nöbetçi kuleleri, hendekler, tel örgüler ve mayın tarlaları ile donanmış kumdan ve kısmen taş-

tan oluşan beş metre yükseklikte bir duvardır. Hassas kesimler e ek olarak elektronik güvenlik tesisleri yerleştirilmiştir. Bu kuşatma duvarı yaklaşık 150.000 Faslı asker tarafından korunmaktadır. İşgal altındaki Batı Sahra, Filistin Gazze dekine benzer bir şekilde, Sahra halkı için kaçıp kurtulmanın mümkün olmadığı bir açık hava zindanı dır. Sahralılar Bedeviler olup göçebe bir halktır ve Arapça bir dil olmayan Sahraca konuşmaktadırlar. Kendilerine özgü bir kültüre ve ulusal kimliğe sahiptirler. Sahralılar bir ulustur. Nüfusu yaklaşık olarak 500.000 civarındadır. Fas işgal bölgesinde yaklaşık 200.000 Sahralı yaşamaktadır. Batı Sahra da toplam olarak yaklaşık 1 milyon Faslı yerleşimci ve 1 milyon polis ve ordu mensupları vardır. (Bu durumda işgal bölgesinde Her Sahralı başına 10 Fas vatandaşı düşmektedir. Fas işgalci sayısına ilişkin Frente nin verdiği bu rakamlar, işgal bölgesinde en fazla 400.000 Faslıdan bahseden tüm diğer kaynakların verilerinden çok daha yüksektir.) Sahralılar işgal altındaki bölgede yoksulluk içinde ve gelecek perspektifinden yoksun bir şekilde yasal haklardan mahrum olarak yaşıyorlar. İşgalcilerin yaptıkları ağır insan hakları ihlalleri gündemdedir. DARS ın kurtardığı bölgede, yaşamaya uygun temeller bulunmadığından neredeyse hiçbir kalıcı yerleşim yoktur. DARS-bölgesinde her şeyden önce F. Polisario nun askeri birlikleri konuşlanmıştır. Bu birlikler ateş kes hattına uyulmasını denetlemekte ve Fas ın işgalini genişletmesini ve çok daha fazla toprağı zapt etmesini engellemektedirler. Cezayir de Tindouf kentinin doğusundaki dört büyük mülteci kampı (Bunlara Batı Sahra daki şu şehirlerin adları verilmiştir: El Aaiun, Smara, Ausserd, Dakhia) Frente Polisario tarafından yönetilmektedir. Bu kamplarda şimdi yaklaşık 175.000 Sahralı insan yaşamaktadır. UNHCR e (BM lerin mülteci ve göçmenlere yardım kuruluşu ÇN) göre Moritanya da 26.000 mülteci daha vardır. Tüm ilticacıların hayatta kalabilmeleri World Food (Dünya Gıda - ÇN) programlarına ve BM-mültecilere yardım kurumunun sadakalarına bağlıdır. Diğer yaklaşık 100.000 Sahralı, ağırlıklı olarak İspanya olmak üzere diğer devletlerde yaşıyorlar. 1 Arap Baharı nın ilk rüzgârları Ekim 2010 un başında işgal altındaki Batı Sahra da esti. 10-20 Sahralı genç Batı Sahra nın işgal altındaki başkenti El Aaiun 1. Nüfus ile ilgili tüm sayılar veriler Almanya daki Frente Polisario nun sözcüsünden önünde bir çadır kenti kurdu. Birkaç gün içinde çekilmez yaşam koşullarına ve işgale karşı bu protestoya on binlerce Sahralı katıldı. 8 Kasım 2010 günü bu kamp gaddar-faşist Fas polis ve askeri güçleri tarafından basıldı ve ateşe verildi. Sıkıyönetim ilan edildi. Fas ın Batı Sahra karşısındaki sömürgeci siyaseti bir an için kamuoyu sahnesine çıktı. Batı Sahra birdenbire medyada yankı buldu. Ne var ki Tunus ve Cezayir de patlayan Arap Baharı ayaklanmasının fırtınası Batı Sahra yı yine çok çabukça arka plana itti. Almanya da bazı sol, devrimci, otonom gençlik örgütleri veya gruplar yaratıcı eylemlerle Sahra halkının trajedisine dikkat çekiyorlar. Biz de bu makale ile Batı Sahra ya ilişkin sessiz kalma karteli ni kırmaya katkı sağlamak istiyoruz. Batı Sahra nın işgali ve anti-sömürgeci kurtuluş mücadelesi unutulmaya terk edilmemelidir. Bizler, Sahra halkının ümitsizce halinin sürüp gitmesi için elinden geleni ardına koymayan FAC-emperyalizminin entrikalarını mahkûm etmek istiyoruz. Tarihsel Geri Bakış 1882 yılında İspanya Burbon kralı XII. Alfonso adına yüzbaşı Bonelli Rio de Oro bölgesini işgal etti. Berlin de 15 Kasım 1884 26 Şubat 1885 tarihleri arasında toplanan Kongo Konferans ında Avrupalı güçler Afrika nın emperyalistler tarafından paylaşılmasını gerçekleştirdiler. Batı Sahra nın güneyi anlamına gelen Rio de Oro genel valilik olarak İspanya ya düştü. Bu sömürgesel paylaşımın son işlemi olarak 27 Haziran 1904 tarihinde İspanya nın hakları, Batı Sahra nın kuzeyine (Saguiat El Hamra) üzere genişletildi. Sömürgeciler kendilerini, önce ülke içlerine girmeksizin kıyı şeridinde kurdukları askeri üslerle sınırladılar. 1939 da İspanya daki iç savaşın bitmesi Franco-rejiminin en gaddarca ve en az bilinen kesitlerinden birinin başlangıcı anlamına geldi: Sahra nın sömürgeleştirilmesi. 2 Boyunduruk altındaki Sahra halkı, 1957-1958 yıllarındaki örnekte olduğu gibi en başından itibaren ayaklanma ve başkaldırışlarla sömürgesel işgale karşı direndi. 14 Aralık 1960 tarihinde BM, 1514 (XV) No lu kararla sömürge ülkeler ve halklara bağımsızlık verilmesi deklarasyonunu çıkardı. Bu deklarasyonda sömürgelikten çıkarma siyasetinin yönergeleri tespit 2. ) APEP (Agencia de Prensa Espana Popular), Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti Özgürlüğü Tüfekle fethedeceğiz, Report 1, hangi yıl olduğu belirtilmemiş, ihtimalen 1976, sf: 10 17 güncel

güncel 18 edildi. (Report No: 1, sf: 36) Batı Sahra 1963 den beri sömürgelikten çıkarılması karara bağlanmış ülkeler listesinde bulunmaktadır. 3 BM Genel Kurulu Sahralıların kendi kaderlerini tayin antlaşmasını onayladı ve 1966 da ilgili komşu ülkelerle görüşülüp danışıldıktan sonra bir referandum un tavsiye edildiği 2229 (XXl) sayılı kararı çıkardı. Bu referandum için 1971 yılı öngörüldü. (Report No: 1, sf: 36) BM-Genel Kurulu bunu izleyen yıllarda referandumun yapılmasını İspanya dan defalarca talep etti. İspanya ise halk oylamasını hep yeniden erteledi. Sahra kurtuluş hareketinin artan yürüyüşleri ve mücadeleleri ve çökmekte olan Franco-Rejimi nedeniyle (Franco 1975 de öldü) İspanya 1974 de, 1975 yılında referandumu yapacağını açıkladı. Öngörülen sömürgelikten çıkarılma kararından bu yana Batı Sahra toprakları üzerinde haklar talep eden Fas ve Moritanya nın girişimi üzerine BM- Genel Kurulu Aralık 1974 de Uluslararası Yüksek Mahkeme den (UYM) Batı Sahra nın konumu ile ilgili bir bilirkişi raporu almayı kararlaştırdı. Buna paralel olarak Şubat 1975 de Batı Sahra-Sorunu için bir BM-Delegasyonu belirlendi. Bu heyet Mayıs 1975 de İspanya ya geldi ve bir ay boyunca ilgili ülkeleri, 12. -20. Haziran arasında da Batı Sahra yı ziyaret etti. Bu delegasyon raporunda Sahralıların kendi kaderlerini tayin hakkını onayladı. Frente Polisario Sahra halkının resmi temsilcisi olarak kabul edildi. Bir referandumun gerçekleştirilmesi yeniden talep edildi. Uluslararası Yüksek Mahkeme 16 Ekim 1975 de sonuçları açıkladı. Özü şudur: Batı Sahra bölgesi ile Fas Krallığı ve Moritanya arasında hiçbir toprak bütünlüğü ilişkisi yoktur. Batı Sahra toprakları hakkında halkların iradesinin özgür ve çarpıtılmamış ifadesiyle kendi kaderini belirleme ilkesi nin altı çizilir. Fas kralı aynı gün yeşil barış yürüyüşü adını verdiği bir saldırı- işgal hareketi başlattı. Daha 6 Kasım günü hanedanlığın toprak talebini desteklemek amacıyla 350.000 Fas vatandaşı Fas ordusunun eşliğinde Batı Sahra nın kuzeyine girdi. Sahra halkının ilk kaçış dalgası başladı. On binlerce kişi Cezayir e kaçtı. İspanya gizli görüşmeleri kabul 3.The Court examines: resolutions adopted by the General Assembly on the subject, from resolution 1514 (XV) of 14 December 1960, the Declaration on the Granting of Independence to Colonial Countries and Peoples, to resolution 3292 (XXJX) on Western Sahara, international court of justice http://www.icj-cij.org/docket/index. php?p1=3&p2=4&k=69&case=61&code =sa&p3=5) ettiğinden 9 Kasım da saldırı durduruldu. 14 Kasım 1975 de İspanya Fas ve Moritanya, Batı Sahra nın Üç taraflı Madrid Antlaşması adı altında, iki Kuzey Afrika ülkesi arasında paylaşılması hakkında anlaştılar. Bu antlaşmada Sahra ulusunun kendi kaderini tayin hakkı bütünüyle hiçe sayıldı. (Bkz: Sf:6) 27 Kasım da Fas ve Moritanya askeri birlikleri savaşı başlattılar ve kuzey ve güneyden gelerek Batı Sahra ya girdiler. Toprakların üçte ikisini Fas ve üçte birini Moritanya ilhak etti. Frente Polisario işgalci askeri birliklere karşı gerilla savaşını hemen başlattı. FP, 27 Şubat 1976 da Bir Lahlou da başkenti El Aaiun (Faslı işgalciler ona Laayoune diyorlar) olan Sahra Demokratik Arap Cumhuriyeti nin (DARS) kurulduğunu ilan etti. 160.000 Sahralı işgalcilerin katliamlarından kurtulmak için çöle kaçtı. Yaşamlarını kurtarmak için palas pandıras her şeylerini yerli yerinde bırakıp kaçmak zorunda kaldılar. Çöl, hiçbir korunma olanağının bulunmadığı açık arazidir. Kaçanlar Fas hava kuvvetleri tarafından takip edildi ve üzerlerine fosfor ve napalm bombaları yağdırıldı. Frente Polisario ya göre, toplam olarak ne kadar insanın katledildiğini tam olarak söylemek mümkün değildir. Ama on binlerin katledildiği kesindir. 1976 ortasında Frente Polisario Fas ve Moritanya ya karşı askeri saldırıya geçti. Temmuz 1978 deki bir askeri darbe Moritanya nın istikrarını bozdu ve Frente de askeri saldırılarıyla Moritanya yı zor duruma soktu. 1979 da Moritanya bir barış anlaşması yapmayı kabul etti ve geri çekildi. Bunun üzerine Fas Batı Sahra yı bütünüyle işgal etti. Sahra da İspanyol sömürgeciliği böylece hegemonya haklarını Fas sömürgeciliğine devrederek sonlandı. Batılı büyük güçler, her şeyden önce faşist Fas krallığının efendisi olan Fransa ve ABD, Fas ın işgali altındaki bir Batı Sahra yı, Frente Polisario önderliğindeki bağımsız bir Sahra Demokratik Cumhuriyetine memnuniyetle tercih ettiler. Cezayir, Cezayir in belirli bölgelerini de Fas ın malı diye talep eden Fas ın yayılmacı isteğine karşı Frente nin yanında yer aldı. Cezayir bu dönemde Bloksuzlar ın ve o zamanlar Rus sosyal emperyalizmine veya Çin e sempati duyan Afrika, Asya ve Latin Amerika da bağımsızlığını kazanmış olan bir çok devletin oluşturduğu 3. Dünya Hareketi nin parçasıydı. Nüfuz alanlarının batı ile doğu bloku arasında paylaşımı deyim yerindeyse Batı Sahra dan geçiyordu. Fas ile Cezayir devlet bağımsızlıklarına kavuştuklarından bu yana, Kuzey Afrika da egemen olmak için

birbirleriyle rekabet halindeydiler. Batı Sahra ihtilafı nedeniyle Cezayir ve Fas arasındaki sınır on yıllarca kapalı kaldı. Özgürlük namluların ucundadır Altmışlı yılların başında kurulan üç kurtuluş örgütü 1968 de Frente Polisario içinde birleştiler. Kurtuluş hareketi 1970 de Batı Sahra nın bağımsızlığı için güçlü bir yürüyüş örgütledi. Bu yürüyüş İspanyol sömürgeci efendilerin sivil halka uyguladıkları bir katliamı ile son buldu; yüzlercesi tutuklandı ve birçokları kayboldu. Polisario 10 Mayıs 1973 de kuruluş kongresini topladı. Kongrenin Özgürlük namluların ucundadır çağrısı emperyalizme ve faşist İspanya ya karşı başlayan mücadelenin işareti oldu. Polisario çok kısa bir süre içinde güçlendi ve kuruluş kongresinden daha iki yıl sonra İspanya tarafından işgal edilmiş Batı Sahra nın geniş kesimlerini denetimi altına aldı. 1974 yılında Polisario nun İkinci Kongresi nde açık bir şekilde formüle edilen halk oylaması için on koşul şimdi Faslı işgalcilere karşı bugünkü durum için de ilkesel olarak geçerlidir. Polisario Mart 1976 daki 4. Kongresi nde ulusal programında şu merkezi önlemleri kararlaştırdı: Kitlelerin yönetime katılımı; kadroların eğitilmesi; kültürel siyasi bilincin yaratılması; kadınların okumayazma öğrenmesinin teşvik edilmesi ve eğitimi. Batı Sahra nın kurtarılmasından sonra şu hedefler gerçekleştirilmelidir: Demokratik ve birlikçi bir sistemin yaratılması; sosyalizmin gerçekleştirilmesi; ulusal kaynakların adilce dağılması; eşitsizlik ve sömürünün ortadan kaldırılması; kadınların siyasi ve sosyal haklarının gerçekleştirilmesi; tedrisatın Arapçalaştırılması; tarım sektörünün dengeli geliştirilmesi; deniz kaynaklarının sanayileştirilmesi ve korunması. 4 (8) DARS in Anayasası her dört yılda bir yeniden tartışılmakta, kısmen güncelleştirilmekte ve karar altına alınmaktadır. DARS-Parlamentosunda bir kota düzenlemesi olmaksızın milletvekillerin % 34 ü kadındır. Bedevi aşiretlerin kadınları göçebesel yaşam koşulları nedeniyle de geleneksel olarak örneğin Arap devletlerindekine benzer bir ezilen bir konuma sahip değildirler. Frente Polisario, Batı Sahra nın bağımsızlığı ve demokratik bir devlet için mücadele eden bir kurtuluş hareketidir. Frente kendisini Sahra halkı için- 4. Peter Hunziker, Eski İspanyol Sömürgesi Batı Sahra uğruna Çatışma, 1976 da ortaya çıkışından onun enternasyonalleştiği 1986 yılına kadar, 2004 den alıntı, sf:32, www.peterhunziker.ch/lizenziat.pdf deki tüm siyasi akımların bir platformu olarak görmektedir. Polisario nun sözcüsü Cemal Zakari bunu siyasi aileler diye adlandırıyor. Doğal olarak kendilerine özgü siyasi gelecek vizyonları olan farklı yönelimler vardır. Örneğin 1970 li ve 1980 li yıllarda sosyalist yönelimlerin belirleyici bir nüfuzu vardı. Oysa bugün, Polisario sözcüsünün latife ederek eklediği üzere, çöldeki mülteci kamplarında yeşillik yetişmemesine karşın yeşil yönelimli (çevreci) bir siyasi aile bile vardır. Polisario-kongrelerinde geniş bir tartışma yürütülmekte ve kararlar çoğunlukla alınmaktadır. Sahra halkının referandum yoluyla haklarının gerçekleşmesi bütün eğilimlerin üzerinde birleştiği belirleyici ve bağlayıcı temel ortak noktadır. Sahra halkının ve Frente nin işgale karşı tüm araçlarla ayaklanıp mücadele etmesi haklıdır. Frente, kendilerinin ifade ettiklerine göre kendi özgül yolunda dünya çapındaki kurtuluş hareketleriyle dayanışma içinde yürümeye her zaman çaba göstermiştir. Frente, Cezayir veya ABD-Batılı veya SB- Doğu Bloğu veya bloksuzlar hareketi-çin gibi diğer devletlerin Frenteyi sahiplenmelerine karşı direndi. Polisario kendisinin siyasi ve örgütsel bağımsızlığını bedel ödeme pahasına mücadele ederek kazandı. Örneğin Libya 1984 de DARS a desteğini tamamıyla kesti. Frente Kaddafi rejimi hakkındaki değerlendirmesi, onun demokratik olmaktan çok uzak olduğu biçimindeydi. Polisario, İspanya nın geri çekilmesinden sonra Fas işgaline karşı, 1979 a kadar da aynı zamanda Moritanya ya karşı da, mücadele etmek zorunda kaldı. Polisario bu gerilla savaşında askeri, siyasi ve insancıl olarak (mülteci kampları) Cezayir tarafından desteklendi. 1981 de Frente neredeyse tüm ülkeyi denetliyordu. Faslı işgalciler sadece ABD ve Fransız askeri donanım yardımları ve duvarı inşası sayesinde egemenliğini sürdürebildi. Süreç içinde Fas, Polisario-savaşçılarını giderek artan ölçüde ülkenin içlerine doğru çekilmeye zorladı. Buna paralel olarak Polisario-gerillalarının Fas tarafından kontrol edilen bölgeye sızmasını engellemek için bir toprak tabyalar sistemi kuruldu. Bu duvar sistemi yeni fethedilen alanları korumak için Fas ın her önemli alan kazanmasından sonra genişletildi. Polisario Kurtuluş Ordusu zaman zaman 20.000 gerillaya kadar varan bir güce sahip oldu. Polisario 1989 yılına dek Fas işgalcilerine karşı silahlı mücadele yürüttü. Daha sonra Fas ile DARS arasında - BM- 19 güncel

güncel 20 önderliğinde bir referandumun da öngörüldüğü bir ateşkes anlaşması ve barış planı yapıldı. Bu anlaşma 1991 de yürürlüğe girdi. Fas ın da kabul etmesiyle Şubat 1992 de referandum yapılacaktı. Anlaşma gereği Batı Sahra da Referandum için Birleşmiş Milletler Misyonu MINORSU kuruldu. Bu misyonun görevi ateşkes anlaşmasına uyulmasını ve referandumun yapılmasını denetlemekti. Ufukta Referandum Yok Oysa bugüne kadar bir şey olmadı. BM lerin Batı Sahra Barış Misyonu, Filistin ve Kıbrıs Barış Misyonları ile birlikte BM lerin üçüncü en eski başarısız misyonudur. BM lerin aldığı Sahra halkının kendi kaderini belirlemesi hakkını onaylayan toplam 196 karar, tavsiye, ve araştırma komisyonlarının raporlarından oluşan dağlar kadar kâğıt birikti. Kağıt üzerinde evet haklar tanındı, fakat gaddarca, canice sömürgesel işgal sürüp gidiyor. Fas yüzlerce entrika ve oyalama taktikleri ile bugüne kadar referandumu engellemeyi başardı. Ve oldu-bittileri gerçekleştirmeyi sürdürüyor: Faslı yerleşimcilerin Batı Sahra ya yerleştirilmeleri ve onlara toprak verilmesi teşvik ediliyor. Örneğin Fas bu yerleşimleri düşük vergi oranları, yüksek ücretler ve bir dizi ayrıcalıklarla özendiriyor. Fas dakinden farklı olarak işgal altındaki Batı Sahra da şu işkollarında iş güçleri gereksinimi vardır: Madencilik, balıkçılık, alt yapının inşası, turizm ve Desertec-Projesinde (bkz: sf: 19 daki söyleşi) olduğu gibi güneş enerjisi santralleri inşası. DARS de, Şubat 1982 de Afrika Birliği Örgütü ne (OAU, Organisation of African Unity, bugünkü Afrika Birliği, AU) alındı. Bunun üzerine Fas AU dan çıktı. DARS 2013 itibariyle enternasyonal olarak 84 devlet tarafından tanınmıştır (Frente nin verdiği bilgi) ve bu ülkelerde diplomatik temsilcilikler bulundurmaktadır. Oysa DARS hala BM üyesi değildir. Çünkü üyelik Batı Sahra nın konumu hakkında yapılacak bir referandumun sonucuna bağlanmıştır. Polisario BM tarafından sadece görüşme tarafı ve Sahra halkının meşru temsilcisi olarak tanınmaktadır. Referandum sorununda iki soru merkezi konumdadır: Batı Sahra da hangi hukuksal statü üzerine oylama yapılacaktır ve bu oylamaya kimler katılacaktır? Fas, Sahralıların kendi devletlerini kurmaları hakkı üzerine bir referandumu daha en başından reddetmiştir. İşgalin incir yaprağı olarak Fas devletinin sınırları dâhilinde sınırlı bir özerklik varyasyonunu hep yineleyerek gündeme getirmiştir. Bu özerklik-çözümü batılı büyük güçler Fransa, ABD, FAC, AB tarafından da favorize edilmektedir. Fas ne zaman bir uzlaşmaya hazır göründü ise, örneğin 1991 den 1997 ye kadar süren müzakerelerde veya BM-özel görevlisi Baker in çeşitli planlarında olduğu gibi, sonunda bizzat kendisi yine tüm çözümleri torpilledi. 5 Oylama hakkı sorununda Polisario nun pozisyonu şöyledir: İspanyol işgali sırasında Batı Sahra da yaşayanların tümü ve onların ardılları bir referanduma katılma hakkına sahiptir. Bu, doğal olarak tüm mültecileri de kapsıyor demektir. İşgalciler ve onların ardılları dışlanmıştır. BM de, kendi kararlarında bu pozisyonu savunmaktadır. İşgal gücü Fas Batı Sahra daki tüm sakinlerin, aynı zamanda Faslı yerleşimcilerin de oylamaya katılmasını istemektedir. Böyle olduğunda doğal olarak güçler dengesi ve bununla birlikte referandumun sonucu değişecektir. On yıllardır süren Faslıların Batı Sahra ya bilinçli göçü, yerleşmesi sonucu Sahralılar bugün kendi memleketlerinde azınlık haline gelmiştir. 6 (10) Frente 2003 yılında işgal altındaki Batı Sahra nın Fas sınırları içinde genişletilmiş bir özerklik çözümünü (Baker Planı II) ve özerklik statüsünden sonraki ilk 5 yıl içinde referandumun yapılmasını bile kabul etti. Frente 2004 de bağımsız bir Batı Sahra da Fas ın ekonomik çıkarlarına dikkat edeceğinin güvencesini yazılı olarak verdi. Ne var ki Fas tüm bu tavizleri de boykot ediyor. Fas her türlü çözümü şimdiye kadar böyle engelliyor. Fas bu konuda öncelikle BM-Güvenlik Konseyi nde vetosuyla Fas a karşı yaptırımlar vs. önlemleri gibi her kararı engelleyen Fransa tarafından hâlâ destekleniyor. BM nin Sömürgelerin bağımsızlığı kararından sonra geçen 40 yıldan fazla bir süredir Batı Sahra eskiden olduğu gibi hâlâ sömürgedir. BM-Güvenlik Konseyi her yıl,- güncel olarak Nisan 2012 sonundan Nisan 2013 e kadar- MINURSO yu bir yıl süreyle uzatmaktadır. Batı Sahra sorunu düzensiz aralıklarla BM gündemine alınmaktadır. BM, aslında 5. FAC Haziran 1993 den Haziran 1996 ya kadar küçük bir polis kontenjanı (her keresinde Federal Sınır Koruma Teşkilatı mensubu 5 polis memuru) ile MINURSO ya katıldı. Federal merkezi devlet/eyaletler Çalışma Grubu Uluslararası Polis Misyonu, Alman Polisinin yurt dışında görevlendirilmesi, www.bundes-polizei.de/cl. 6. www.ag-friedensforschung.de/regionen/westsahara/ un-nieth-html