KUR AN IN YABANCI BİR DİLE TERCÜMESİNDE NASIL BİR YOL İZLENMELİDİR? Mehmet Emin Akın



Benzer belgeler
HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

el-itticâhâtü L-MÜNHARİFE FÎ TEFSÎRİ L-KUR ÂN İ L-KERÎM DEVÂFİ UHÂ VE DEF UHÂ

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

بسم هللا الرحمن الرحيم DAR'UL HARP NEDİR VE DAR'UL HARP HALKINA NASIL MUAMELE EDİLİR?/HAMD BİN ATİK (RH.A) ed-durar us seniyye, 9/

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

İçindekiler. Giriş Konu ve Kaynaklar 13 I. Konu 15 II. Kaynaklar 19

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15


TEFSİR DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

TEFSİR TARİHİ VE USULÜ

ORTA BOY MEAL-MUSHAF SADECE E MEAL ORTA BOY SADECE MEAL

İçindekiler. Kısaltmalar 13 GİRİŞ I. ÇALIŞMANIN KONUSU VE AMACI 15 II. İÇERİK VE YÖNTEM 16 III. LİTERATÜR 17

İslam İtikadında Sünnet: Hamdi GÜNDOĞAR /

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

MUHAMMED BAKIR EL-MECLİSÎ NİN VE BAZI ŞİÎ ÂLİMLERİN HZ. AİŞE HAKKINDAKİ BAZI SÖZLERİ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS TEFSİR DKB

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuk Usulü II

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Kur an ın Özellikleri

Fatiha süresi-dil Yönünden İnceleme

REHBERLİK VE İLETİŞİM 1

Question. Masumların (Allah ın selamı üzerlerine olsun) velayet hakkına sahip olduklarının delili Nedir?

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Ünite 1. Celâleyn Tefsiri. İlahiyat Lisans Tamamlama Programı TEFSİR METİNLERİ -I. Doç. Dr. Recep DEMİR

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

Bütün ilahi kitaplar, onları insanlığa tebliğ ile görevlendirilen Peygamberlerin konuştukları dille indirilmişlerdir.

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğum yıldönümünü türkü-şarkı söylemeden ve haramlar işlemeden kutlamanın hükmü

Mekke-i Mükerreme'nin bir Küfür Beldesi Olup Olmadığı Hususunda Bir Münazara

İmam Tirmizi nin. Sıfatlar Hususundaki Mezhebi

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Tefsir II ILH

KURAN YOLU- DERS 1-2. DERSTE GEÇEN KAVRAMLAR 1) ikra : İlk inen vahiy. Oku! anlamına gelir. Kıraat (okumak) kelimesi de aynı kökten gelir.

Değerli büyüğümüz Merhum Fatma ÖZTÜRK ün ruhunun şad olması duygu ve dileklerimizle Lisans Yayıncılık

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

DİYOBENDİYE FIRKASI طاي فة دليو ندية

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Editörler Prof. Dr. Ali Riza Gül - Doç. Dr. Ali Karataş TEFSİR USULÜ

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

Muhammed Salih el-muneccid

KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ ZORUNLU ARAPÇA HAZIRLIK NORMAL ÖĞRETİM DERS PLANI VE İÇERİKLERİ ( Akademik Yılı)

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

PEYGAMBERLERE ÎMÂNIN HAKİKATİ. Hâfız el-hakemî

MEKKE-İ MÜKERREME MEKKE-İ MÜKERREME'NİN BİR KÜFÜR BELDESİ OLUP OLMADIĞI HAKKINDA. Müellif: Şeyh Hamad İbni Atik en-necdi (H1227-H1301)

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Abdest alırken kep ve şapka veya kufiyenin üzerini mesh etmenin hükmü. Muhammed Salih el-muneccid

KUR AN I KERİM HAKKINDA KISA BİLGİLER. Soru 2 : Allah(c.c.) ın dilediği şeyleri Peygamberlerine bildirmesine ne denir? Cevap : Vahy denir.

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

KURAN YOLU- DERS 9-10

ARAPÇA DİLBİLGİSİ BELİRLİLİK TAKISI, ŞEMSÎ VE KAMERÎ HARFLER. Abdullâh Saîd el-müderris

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

YALOVA ÜNİVERSİTESİ - SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Fatiha Suresi'nin Tefsiri ve Faydaları

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- nurdan mı yaratılmıştır? İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi

KUR AN TİLÂVETİNDE MÜKEMMELLİK/ HİLYETÜ T-TİLÂVE Fİ TECVÎDİ L-KUR ANİ L-KERÎM

Hafta Konu Ön Hazırlık Öğretme Metodu

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

İLAHİYAT FAKÜLTESİ I. VE II. ÖĞRETİM HAZIRLIKSIZ İLAHİYAT MÜFREDATI

BYK & ŞYK DERSLERİ. Yaptıklarına karşılık olmak üzere kendilerine nice sevindirici ve göz aydınlatıcı nimetler saklandığını hiç kimse bilemez.

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Kur'an-ı Kerimde tevafuk mucizesi Kainatta tesadüf yok, tevafuk vardır

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

T.C. KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ İlâhiyat Fakültesi Dekanlığı. REKTÖRLÜK MAKAMINA (Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı)

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS MESLEKİ Y.DİL DKB

İmam Şafii nin Vefat Ederken. Üzerinde Bulunduğu İ tikad.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI HADİS DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

TEVRAT VE İNCİL DE İSLÂM A UYGUN ABDEST, NAMAZ, ORUÇ, HAC, ZEKAT, KURBAN İBÂDETİ VE ÎMAN ESASLARI

Acaba hali hazırda elimizdeki Kur an Peygamber (s.a.a) e nazil edildiği suretteki Kur an mıdır?

KİTAPLARA İMAN. 1 Vahiy nedir? Allah Teâla nın Cebrail (aleyhisselam) vasıtasıyla peygamberlerine bildirdiği ilahî emirlerdir.

KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

Transkript:

KUR AN IN YABANCI BİR DİLE TERCÜMESİNDE NASIL BİR YOL İZLENMELİDİR? Mehmet Emin Akın 0

mehmeteminakın.com Ankara-2008 1

İçindekiler: Önsöz.3 I. Kur an ın Yabancı Bir Dile Tercümesinde Nasıl Bir Yol İzlenmelidir?...6 II. Kur an-i Kerim i Tercüme Etmede Gözetilmesi Önerilebilecek Esaslar.13 2

بسم االله الرحمن الرحيم ÖNSÖZ Allah Azze ve Celle kitabını, bütün insanlığa tevhidî bir rehber ve rabbanî bir öğüt ve adil bir hüküm, insanlara risaletini anlamaları için bir beyan ve yeryüzünde varlığımızın bir tefsiri ve insan oluşumuzun gayesinin bir fihristi ve varlığımızın sınırlı bulunduğu bu hayatı ve ondan sonraki âlemi bize tanıtmak için, Cibril vasıtasıyla Rasulü Muhammed e (sallallahu aleyhi ve sellem) Din ini kemale erdirerek ve üzerimizdeki nimetini de tamamlayarak için gönderdi. Hamd, şeksiz bir iman ve yakinle O nadır, salât ve selamların ne güzeli onun en güzel Rasulü Muhammed e (sallallahu aleyhi ve sellem) O nun Âl ve Ashabı nın (rıdvanullahi aleyhim ) üzerine olsun. Bu yazımızda, çok kısa da olsa bir Kur an tercümesinin nasıl olması gerektiğine dair hatırımıza gelenleri kaleme aldık. Bu makale, ne teknik bir çalışmadır ve ne de bir tercümenin nasıl olduğuna dair örneklemeli bir makaledir. Bu yazıda gayemiz, Kur an ı tercüme etmenin Kur an a iman ve onu tasdikle ilgili olan yönlerine kısaca değinmektir. Günümüzde insanların ve özellikle genç okuyucuların Kur an hakkındaki bilgilerini geliştirmek ve Kur an ı anlamak yolunda izledikleri yolların ciddî sorunlar ve problemlerle dolu olduğuna kısmen de olsa değinmek bu yazının amacını oluşturmaktadır. Çünkü Kur an hakkında yazanların ve tercümede bulunanların Kur an üzerinde liberal ve materyalist bir şekilde tasarrufta bulunarak tercüme ve yorumda bulunuyorlar. Özellikle Muhammed Esed in tercümesinden sonra Türkiye de Kadiyânî, Bahâî ve Bâtınî te villerin arttığına şâhid olmaktayız. Bunun eseri olarak Türkiye de Kur an üzerine yapılan yorumlarda akide ve iman hududu tanımayan ve İslamî ilimleri gözden çıkarmaya cesaret eden birçok serseri yorumlar yapılmaya başlandı. 3

Bu dönüşüm, bir bakıma niyetli ve niyetsiz olarak Batının Kur an üzerinde oynadığı oyunların bir devamını teşkil etmekte ve İslam beldelerinde Kur an ın yaptırımcı ve Rabbanî teklif gücünü kırmak istemektedir. Onun için de son yıllarda, Kur an üzerinde konuşabilmenin İslami ilmî geleneklerimizi hiçe sayarak ilerlediğini söyleyebiliriz. Hatta Kur an ilimlerinden hiçbir nasibi olmayanların bile, Kur an üzerinde özgürce ve Protestan bir yorum anlayışını desteklediklerine defalarca şahid oldum. Türkiye de Arapça ilimleri bilmediği ve Kur an ın tefsirinden ve te viline dair olan ilimlerden ve sahabeyle tabiun un tefsirlerinden ve onların tefsirle ilgili ilimlerinden haberi olmayan birçok gencin; Kur an üzerinde özgürce; usul ve hudud tanımadan yapılan yorumların da nihayet Kur an a inanan insanlar tarafından yapıldığından buna iyi niyet çerçevesinde bakılması gerektiğini söyleyebilmektedirler. Bu bakış açısı, Kur an gibi, Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından muazzam Sünnetiyde yirmiüç yıl boyunca tefsir edilmiş ve sonra da ashabı tarafından ve selefin imamları tarafından tefsir edilmiş ve hakkında cehalete rağmen konuşmanın haram olduğu ve bazen de sahibini küfre sokacak bir kitabın tefsirinde; ümmetin imamlarını ve âlimlerini dışlama tehlikesini ve ahlaksızlığını da beraberinde gündeme getirmektedir. Peki bu uzun dönemde ne demeye namzeddir? Bu bakış ve anlayış, İslamı laikleştirme ve demokratikleştirme ve İslamı Hıristiyanlaştırma projesinin bir parçası olacaktır. Çünkü selefin tefsirini reddeden ve Luther gibi düşünenler; Kur an ı İncil mesabesine indirerek ve onu dileyenin dilediği gibi yorumuna açık bir hale getirerek ve bunu meşru görerek Müslümanları kendi kitapları hakkında Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminden günümüze kadar devam ede gelen usul ün ve i tikad ın tamamen tahrif edilmesidir. Bu tahrif üzerinden Kur an birçok hükmü iptal edilip geçersiz kılınmakta ve Kur an ın tarihselliği gündeme getirilmektedir. Dolayısıyla Hadisler ve fıkıh bu saldırıdan ve serkeş yorum anlayışı ve Kur an ı Luther ce okunmasını gündeme getirecektir. 4

Kur an ın ne demek olduğundan habersiz olanların Kur an ın doğru yanlış veya batıl olan yorumlar ve sahipleri hakkında liberalce bir bakışla bunun da nihayet bir akıl yürütme olduğundan, zaten Allah ın genelde Kur an da insanı akletmeye davet ettiğini bunun da bu vesileyle Kur an ı akletmek ve onu anlamak amacına matuf olduğunu söyleyerek, kendilerini bilirkişi konumuna oturtabilmektedirler. Bundan üç yıl önce Ankara Gazi Üniversitesi den Samsunlu olduğunu söyleyen bir kız öğrencinin benimle bu konuda yaptığı bir görüşmede; Muhammed Esed ve onu izleyen ve hatta ondan intihallerde bulunarak veya taklid ederek meal hazırlayan bir kısım insanların gençler üzerinde ne kadar kötü ve zararlı bir etki bıraktıklarına gözlerimle şâhid oldum. Zira bu öğrenci kız, Kur an üzerinde bu kadar serbest yorumların da nihayet birer yorum olduğunu; bunu yanlış da olsa, sahibini başladığını ve onların da bu yorumları yapma hakları olduğunu söyleyebiliyordu. Bu sözler önemli bir şeyi göstermektedir; o da Kur an a karşı, Kur an yorumlarıyla başlatılan bir savaşın gündemde olduğudur. Selefi ilmini aşağılayan ve son yıllarda Şiîlik (*) propagandalarının etkisi ve çağdaşlık adı altında Müslümanlardaki dönüşüm, Kur an tefsirini ve Kur an ı anlama usulünü ve edebini tehdit emektedir. (*) Bazı dostlarımız bu sözümüzden alınmamalılar. Zira Şiîliğin sahabeye saldırısı, tekfirleri ve onları mürted görmeleri sebebiyle Ehl-i Sünnet ve Cemaat ın hadis kaynakları hakkında acımasız ve düşmanca saldırıları bu akımın düşüncelerinin yaptığı yıkıma yardımcı olmaktadır. Bu tavrın Türkiye de felsefî hermenötik ve Protestanvarî Kur an anlayışlarını beslediğini ve Kur an ın, hadislerin ve fıkhın usulü eşliğinde tefsirini de zayıflatmaktadır. Bu akım Hadisin Türkiye de dinden oluş gerçeğini zedeliyor. 5

Kur an ın Yabancı Bir Dile Tercümesinde Nasıl Bir Yol İzlenmelidir? Allah Azze ve Celle kitabında ال ر.ك ت اب ا ح ك م ت ا ي ات ه ث م ف ص ل ت م ن ل د ن ح ك يم خ ب ير elif lâm Râ. Bu öyle bir kitaptır ki, ayetleri -her şeyi hikmetle vareden -ve herşeyden haberi olanın katından muhkem kılınıp sonrada ayrıntılı olarak açıklanmış olan bir kitaptır buyurur. (Hûd: 1) Kur an, insanlığa Rablerinden bir hidayet bir davet, evvelkilerin ve sonrakilerin ahvalinden haber veren, niçin yaratıldığımızı ve yeryüzünde hangi vazifeyle var olduğumuzu burada izleyeceğimiz yolu ve bu yolda kullanacağımız vesileleri, dünya hayatında Allah a karşı, kullarına ve kendi nefsimize karşı nasıl davranmamız gerektiği ve ahiret âlemiyle ilgili rasuller ve nebiler vasıtasıyla bize ulaşan ilme uymayı emreden ve İslam dan başka bir dini, din edinmemeyi bize haber veren bir ilâhî kitaptır. الل ه ن ز ل ا ح س ن ال ح د يث ك ت ابا م ت ش اب ها م ث ان ي ت ق ش ع ر م ن ه ج ل ود ال ذ ين ي خ ش و ن ر ب ه م ث م ت ل ين ج ل ود ه م و ق ل وب ه م ا ل ى ذ ك ر الل ه ذ ل ك ه د ى الل ه ي ه د ي ب ه م ن ي ش اء و م ن ي ض ل ل الل ه ف م ا ل ه م ن ه اد Allah, Rablerinden korkanların derilerinin titreyip sonra da derileri onu dinlediklerinde- titreyen ve kalplerinin Allah ın zikrine [kulak verip itaat etmeye karşı]yumuşadığı bir kitabı, sözün en güzelini; ayetleri çifter çifter birbirine benzeyen indirdi. İşte, Allah ın hüdası budur, onunla dilediğini hidayete erdirir ve kimi de şaşırtmışsa, onu hidayete erdirecek hiçbir kimse yoktur. (Zumer:23) 6

Kur an, Allah ın katından Cibril (aleyhisselam) vasıtasıyla Rasulü ne (sallallahu aleyhi ve sellem) indirilmiştir. Onun bütün ayetleri tenzil olarak muhkem ve tefsir edilmiş olarak kim zaman müteşâbih indirilmiş ve kimi zaman da ayrıntılı olarak açıklanmıştır. İman edenler, kalpleri ve iradeleri o kitabın hüdası ile Allah a itaat eder. Ona iman etmeyenleri ise, Allah tan başka kimse hidayete erdiremez. ه و ل ذ ي ا نز ل ع ل ي ك ال ك ت اب م ن ه ا ي ات م ح ك م ات ه ن ا م ال ك ت اب و ا خ ر م ت ش اب ه ات ف ا م ا ال ذ ين في ق ل وب ه م ز ي غ ف ي ت ب ع ون م ا ت ش اب ه م ن ه اب ت غ اء ال ف ت ن ة و اب ت غ اء ت ا و يل ه و م ا ي ع ل م ت ا و يل ه ا لا الل ه و الر اس خ ون ف ي ا لع ل م ي ق ول ون ا م ن ا ب ه ك ل م ن ع ند ر ب ن ا و م ا ي ذ ك ر ا لا ا و ل وا الا ل ب اب Kitabı sana indiren O dur, ondaki ayetlerden muhkem olanlar[ı] vardır; o ayetler, kitabın (anası) asıl düğümüdür. Diğerleri ise, müteşabihattır. Kaplerinde kaypaklık olanlara gelince, onlar bu sebeple ondan birbirine teşabüh -benzeyiş arzeden- ayetlerinin ardına fitneyi aramak ve onu te vilinin arzusuyla düşerler. Ondan müteşabih olanın te vilini ancak Allah bilir. İlimde rüsuh sahibi olanlar derler ki; iman ettik hepsi rabbimizin katındandır. Ancak temiz akıl sahipleri -bunu- tezekkür ederler. (Al-i İmran:7) ا ن ه ذ ا ال ق ر ا ن ي ه د ي ل ل ت ي ه ي ا ق و م و ي ب ش ر ال م و م ن ين ال ذ ين ي ع م ل ون الص ال ح ات ا ن ل ه م ا ج را ك ب يرا Gerçek o ki bu Kur an; en sağlam olana -insanı- hidayet eder ve salih ameller işleyen müminlere, büyük bir ecir olduğunu müjdeler. (İsra: 9) ي ا ا ي ه ا الر س ول ب ل غ م ا ا نز ل ا ل ي ك م ن ر ب ك و ا ن ل م ت ف ع ل ف م ا ب ل غ ت ر س ال ت ه و الل ه ي ع ص م ك م ن الن اس ا ن الل ه لا ي ه د ي ال ق و م ال ك اف رين 7

Ey Rasul, sana Rabbinden indirileni tebliğ et, eğer yapmazsan, O nun risâletini tebliğ etmemiş sayılırsın. Allah seni insanlardan koruyacak, zira Allah, kâfirler kavmini hidaye erdirmez. (Maide:67) ez-zerkeşî, el-burhan isimli kitabında, Ebu Bekr es-silefî nin (rh.a) Bağdad da iken Ebu l-kerem en-nahvî ye şöyle dediğini akleder: Her kitabın bir tercümesi vardır, peki Allah ın kitabının tercümesi nedir diye sorulunca şöyle cevap verdi: [İşte bu bütün insanlar için uyarılmaları için gönderilmiş olan bir belağdır.] 1 Kur an: 1 Kur an; Allah ın mu ciz, muhkem ve ayrıntılı olarak açıklanmış bir kitabıdır. 2.İnsanların cümlesini hidayete davet için gönderilmiştir. 3. Kur an; kendisiyle Allah a ibadet edilen ve tilaveti de ibadet olan bir kitaptır. 4.Kur an ın tilaveti, mümin için Allah katında mağfiret vesilesi olacak ve ona kıyamet günü hesaba çekildiği gün şefaat edecektir. 5.Kur an kendisinden önceki kitapların getirdiği risaleti tasdik etmekte ve mu ciz olan beyanıyla bu kitaplarda tahrife uğramış olan akideyi düzeltmektedir. Bunun içindir ki Kur an ın mu cize olarak haber verdiği bazı hadiseler, isimler Yahudi ve Nasara tarafından inkâr edilmiştir. Bu Kur an ın en büyük mucizelerindendir. Yahudiler ve Nasara ise, kendi ellerinde bulunan ve asıl kaynak olarak kabul edilen kaynakların dışındaki bilgilere Kur an ın işaret etmesini, Kur an ın onların apokrif kitaplarından intihalde bulunması olarak yorumlamışlardır. Hâlbuki bu gün elimizde Tevrat ın Kumran El Yazmaları ve Çocukluk İncil i (İnfancy Gospel) gibi tarihî metinlerin bir kısmının aslına ulaşılmış, Yahudilerin ve Nasranîlerin ellerindeki 1 ez-zerekeşî, el-burhan: c.1,s.282 8

kitaplarına almadıkları birçok bilginin mevcudiyeti de böylece sabit olmuştur. Bu el yazmalarda Kur an ın haber verdiği bazı hadiselere işaret edilmektedir. Nasranîlerin ilk İsevî yüzyıldan bu yana bu metinlerden haberleri olmaması veya saklamaları yüzünden birçok Hıristiyan kendi din adamlarının mevcut İncillerde anlatılanın mutlak hakikat ve doğru olduğuna inanmamaktadırlar. Kur an ın bu kitaplarda şimdilik bulunmayan bilgileri haber vermesi; onları çok rahatsız etmekte ve bu sebeple de bunu inkâr yolunu seçmektedirler. Hâlbuki onların yapması gereken bu kaynakların dürüstçe incelenmeleri ve bu kaynakları rivayet eden veya yazıyla onu tesbit eden insanların ilk Nasranîler nezdinde sahip oldukları itibara bakarak bir hüküm vermeleri gerekirdi. Fakat onlar böyle yapmak yerine, hem bu kaynaklara saldırmaktalar ve hem de Kur an ın Allah kelamı olduğunu inkâr etmektedirler. Mevcut kaynaklar üzerinde zaten tahriflerin ve çelişkilerin haddi hesabı yokken, onların; Kur an ve kendi eski kaynakları hakkındaki sözlerine nasıl inanılır ki? Kur an ı fıkhetmek ve onun kelimelerini, ayetlerinin manasını, kasasının, hikmetlerinin, şeriat ve ahlakının, geçmiş ve gelecekle ilgili haber verdiği hadiselerin vukubulduğuna ve bulacağına iman etmek; Allah ı âlemlerin Rabbi bilip O nu; esma ve sıfatlarında tevhid edip Allah a ulûhiyetinde ve rububiyetinde şirk koşmamayı, O nun kitabın asla batıl içermediğini ve batıla vesile olmadığını bilmeyi ve onda kuşku ve şek duymamayı esas alır. Bu da demektir ki; Kur an ı tefsir ve tercüme etmek ve bundan Allah ın rızasını kazanmak; zann ve heva ya uymadan ve Allah Azze ve Celle hakkında batıl olan bir söz söylemeden, tevhidin tahakkuk etmesi, Din in tebyini, Allah a davet, şirki ve ehlini red ve onlardan nefret etmek, İman ve ehlini sevmek ve onların velayetini ve muhabbetini üstün tutmak ve Allah ın ulaştırılması gereken emanetini insanlara ulaştırmak birbirinden ayrı düşünülmesi mümkün olamayan amellerdir. Bunun da esası; ilim, ittiba ve Sünnet üzere olmak, vesilesi; hakka teslim olmak heva ve bid attan ve reyi ile Allah ın kelamını tercüme ve tefsirden uzak durmaktır. Bu, 9

Müslüman bir ilim adamı için söz konusu olan bir imanî sorumluluktur. Fakat kâfirin, müşrikin ve münafıkın tercümesine ve yorumuna asla güvenilemeyeceği gibi, bu işe soyunan kimselerin de Allah ı tevhid etmek ve kitabının ilmini ketmetmeden ve getirdiği hidayeti saptırmadan insanlara beyan etmeleri asla beklenemez. Bu nedenle kâfirlerin ve münafıkların tercüme ve yorumları birbirini destekleyen ve bütünleyen çabalardır. Kitaba ve Sünnet e ittiba eden Allah ın kitabını tercüme ederken; bir Müslüman ilim adamının yapması gereken, Allah ın rızasını kazanmak ve bundan dünyalık elde etmekten salim olmak ve bununla şöhret olma arzusunu kalpten çıkarmaktır. Öyleyse, Allah ın kitabını tercüme ve tefsir etmek, imandan olan bir ameldir; bu amel de diğer ibadetler gibi ibadetlerin cümlesindedir ve hatta birçok amelden daha hayırlı ve daha üstündür. Çünkü Allah ın kitabının ilmini neşretmek, onu öğretmek, ona davet etmek onun dostlarını dost ve düşmanlarını düşman bilmek, ona yönelik saldırıları cevaplandırmak ve onun izzetine sarılmak ve ahkâmını üstün kılıp bunun için hayatımızdan dahi vazgeçmek, Allah yolunda cihaddandır. Bizden önceki ümmetlerin kendi kitaplarını nasıl tahrif ettiklerini ve bu küfr olan meallerinden -zira tahrif de nihayet ayete meal vermektir- ötürü de nasıl cezalandırıldıklarını; Tevrat ta, İnci de ve Kur an da açık bir şekilde görmekteyiz. Bu vesileyle söylemek istediğimiz o dur ki, Kur an ın tercüme ve tefsiri; Allah a ibadetin cümlesinden, şerefli ve faziletli olan bir ameldir. Bütün bu söylediklerimizin yanında unutmamamız gereken bir diğer husus; Allah ın kitabını ve tefsir etmenin yanında onu diğer insanların anlaması ve Allah ın bu kitapla insana neler söylediğini ve dini hakkında nasıl hüccetler ikame ettiğini ve risaletin tarihini bilmeleri niyetiyle, onu diğer dillere tercüme etmek, Rasullerin ve nebilerin mirasını ihya etmek ve Dinin Rabbanîliğini korumak ve dini ikame etmektir. Bunu dışındaki niyetlerle yapılan tercüme ve yorumlar, ya Allah ın kitabını tezyif ve tahkir ya da heva ile onu batıl yorumlarla ve manalandırmalarla maksadının dışında anlaşılması için girişilmiş fitne ve ifsad girişimleridir. Tıpkı ABD 10

tarafından siyasî, dinî ve finansal olarak desteklenen Enis Şurûş un te lif ettiği şeytanî kitap el-furqanu l-hakk gibi, hakkı batıla, batılı hakka kalbeden uyduruk te lifler buna misal olarak verilebilir. Tabiî ki bu misal batıl ve küfr olan misallerin en son haddine işaret etmektedir. Bir de bunun yanında hevasına uyan ve dünyalık bir menfaat ve İslam dışı rejimlerin ve hevasına uymuş; iman dan ve İslam dan uzak kesimlere hoş görünmek için Kur an tercümesi adı altında münafıkların ve kafirlerin rızasını gözeten ve onların, iltifat ve taltiflerine, Bel am misalinde olduğu gibi soluyarak ve dillerini uzatarak koşanların tercümeleri vardır ki, bu diğerlerinden şerri daha sinsi ve tehlikeli olan bir girişimdir. Bu da Modernistlerin ve laikliği ilke edinmiş olan liberal ve seküler bir zihniyete sahip olan münhezimlerin ve bid at ehlinin tercümeleridir. Onların bu tercümelerinde; Allah ın rızası ve O nun tevhidle ta zim ve kitabına davet ve onu en yüce kılma ve insanları onun hidatyetine çağırma gibi bir gayeleri olmadığı gibi, üstelik onu batıl, batınî veya çağdaşlık yaftası altında te vil ederek, lafızlarını tahrif, hikmetleri tezyif, mucizelerini inkâr, ahkâmını iptal, ahlakını ifsad, gayelerini saptırma ve şeriatını geçersiz kılmak gibi bir fitneyi de canlandırmak isterler. Müsteşriklerin tercümeleri ise, daha çok Kur an ın tahrif edilmesi ve kasıdlı yanlış tercümelerle İslam dışı toplulukların Kur an ı sahih bir şekilde anlamalarına engel olmak için yapılmaktadır. Bu mütercimler arsında iyi niyetli Kimseler olmakla beraber, bu kez de Kur an dili hakkındaki sınırlı bilgileri ve Arapların dilini çoğu kez onlardan öğrenmemiş olmaları ve Arapların karihasından mahrum olmaları sebebiyle Kur an ın beyanının ve belağatının inceliklerini ihmal ederler ve bu sebeple de birçok yanlışlıklar yaparlar. Böyle olunca da kelimelere yanlış anlamlar verilir ve manalar saptırılır, bu da doğrudan doğruya ayetin nassında tahrife yol açacak bu tahrif de Allah ın beyanının, hükmünün dolayısıyla şeriatının anlaşılmasına gölge düşürecektir. XX. yüzyılda Müsteşrikler ve onları taklid ederek yapılmış olan birçok Kur an tercümesi bu illetlerine birçoğuyla maluldür. Bunun içindir ki birçok modernist ve laik yazar ve düşünce adamın tercümeleri Batılı Müsteşriklerin ve sonra da 11

Kadiyanîlerin tercümelerinin etkisindedirler ve onlardan çalıntı yaparak tercüme yapmaktadırlar Hatta bunların kimisi de hiç Arapça bilmemesine rağmen, bir başka dile yapılmış bir tercümeden istifade ederek Kur an tercümesi yapmaya kalkışmışlardır. Kur an tercümesi, her şeyden önce bir fıkhetme meselesidir. Kur an ın fıkhedilmesi, onu lüğatı, tarihi, maksadı, ahkâmı, edebî, hikmeti ve dildeki üslubuyla anlama ve derinliğine kavrama demektir. Sahih ve Kur an ı fıkhetmeye dayanan bir tercümenin Kur an ın fıkhedilmesinde asla göz ardı edilemeyecek bir yeri vardır. Zorlama bir dil ve manaları bozuk lafızlar ve okuyanı şek ve şüphelere götürecek olan tercümelerin ise, hem İslam ın gayesi ve hem de Kur an ın içerdiği ilmi ve beyanı gölgelemedeki zararı hakkında her halde fazla söze hacet yoktur. 12

III. Kur an-i Kerim i Tercüme Etmede Gözetilmesi Önerilebilecek Esaslar Mütercimde Olması Gereken Şartlar: 1. Sahih bir akide ile Sünnet e ittiba etmelidir. 2 2. Niyeti sahih olmalıdır. 3 3. Tercüme ve tefsirde Rasulullah (salllahu aleyhi ve sellem) ve ashabından gelen ilmi sahiplenmelidir. 4 4. Arapça yı ve ilimlerini bilmelidir. 5 5. Kur an ilimlerinden haberdar olmalıdır. 6 6. Fıkıh Usulü nü Bilmelidir. 7 7.Tefsir İlminin kaidelerini, bu kaideler çerçevesinde ihtilafın ve tercihin usulünü bilmeli. Kur an ın tercüme edilmesi, esasta iman etmeyenleri Allah ın dinine davet ve Müslümanlara da; Rablerinin kitabının ilmini, ahkâmını öğretmek ve akidelerinin sebatında onlara yardımcı olmak ve imanlarının hüccetlerini güçlendirmek ve Allah ın muradını fıkhetmelerini sağlamak ve Rablerine yakin üzere iman etmelerini ilmini öğretmektir. Kur an ı, Allah ın dinine davet amacı yönelik olmayan ve bununla Allah ın davetini insanlara ulaştırmak istemeyenlerin tercümeleri insanlara Allah ın halis dinini götürmeyi gaye edinmeyeceği gibi, Kur an ın ve İslam ın yanlış ve tanıtılmasına sebep olacaktır. Müsteşriklerin Kur an ı tercüme edişlerinin ardında yatan sebeplerin başında; onu tahrif ve kasıtlı olarak 2 3 4 5 6 7 es-suyutî, el-itkan: c.2,s.387 es-suyutî, el-itkan: c.2,s.387 es-suyutî, el-itkan: c.2,s.387 İmam Mücahid derdi ki: Allah a ve ahiret gününe iman eden bir kimsenin eğer Arap dilini bilmiyorsa, Allah ın kitabı hakkında konuşması haramdır. (el-burhan: c.1,s.292) Prof.Dr. M. Muhammed Ebu Şehbe, el-medhalu Li Diraseti l-kur an il- Kerîm: s.25 Ebu Hayyan el-endelusî, el-bahru l-muhîyt: c.1,s.6 (Bu şart; Kur an da icmâli, teybîni, umumu ve hususu, ıtlâk ve takyîdi, emrin ve nehyin delaleti vb bilmektir. ) 13

yanlış tercüme ederek insanların İslam a yönelmelerine engel olma fikri yatmaktadır. Kur an la savaşın önemli bir kısmı, yine Kur an ı tercüme edenlerin niyetlerinde gizlidir. Kur an ı, tercüme üzerinden eleştirme ve onun değerini düşürme ve insanların ondan uzaklaşması ve onu okumamaları için sarfedilen çaba; ne yazık ki ona iman edenlerin onu tercüme ve tanıtma çabalarından daha geri de değildir. Bunun içindir ki, Hıristiyanlar ilk Kur an tercümesini 1143 (h.528) yıllarında yapmışlardır. (*) Tercüme, Lüğat te bir dilden bir diğer dile manaların nakledilmesi ta da mukabilinin diğer dilden gösterilmesidir. Her hangi bir tercüme ya harfî tercümedir ya da meâlen tercümedir. Mealen tercümeler kimi zaman takribîdir ve kimi zaman da tefsiridir. Tercüme, hangi metin için olursa olsun, edebî meleke ve ilmî liyakat gerektirir. Bunun da ötesinde mütercim, tercüme ettiği metnin manalarını aktarırken sadık ve emin olmalıdır. Nassın sahibinin yerine kendisini koymamalıdır. Nassın sahibini, kullandığını dilin tarihini gözardı etmeden, sosyolojik oluşumunun ve edebî sanatları içerisinden niyetini anlamalı ve okumalı Kur an ın tercümesi söz konusu olduğunda, her hangi edebî bir metnin tercüme edilmesinden çok daha farklı bir durum söz konusudur. Bu evvelemirde Kur an ın âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celle nin Rasulü ne (sallallahu aleyhi ve sellem) Cibril (as) (*) İlk Kur an tercümesini; Endelüs te Retina Kilisesinin başpapazı İngiliz asıllı Robert of Chester ve Dalmaçya asıllı Hermann yapmışlardır. Ancak bu tercüme 1553 yılında Basel de Matbaanın icadından sonra gerçekleştirilebilmiştir. (Prof.Dr. Vecih İbn Hamed Abdurrahman, Tercümatun İnciliziyyetun Li Meânî l-kur an: İkinci Kur an tercümesini ise;1668 yılında Latince ye tercüme eden Luigi Marracci dir (1612-1700) Bu tercüme Padua da basılmıştır. Onun Arapça yı nasıl öğrendiği ve hangi kaynaklardan istifade ettiği bilinmemektedir. Marracci, Papa X. Innocent in müsteşarlığını yapmıştır. Tercümesi mukaddime olsun diye, Prodromus adıyla İslamı ve Rasulü (sallahu aleyhi ve sellem) tanıtıcı bir giriş yazmıştır. Onun bu tercümesini gayaesi; Allah ın Rasulü nü (sallallahu aleyhi ve sellem) kötü bir surette tanıtmak ve İslamı kılıçla yaydığını insanlara propaganda etmekti. (Dr. İbrahim İbn Salih el-humeydan; Muvasafâtu t- Tercümeti l-muaddeti Li l-isti mali fî Mecâli d -Daveti: s.10) 14

vasıtasıyla vahyettiği kelamıdır. O nu tercüme demek hem tercüme ve hem de tefsir ve te vil demektir. Bu durumda mütercimin herhangi bir metni tercüme etmesinde yüklendiği sorumluluğun çok fevkinde bir sorumluluk yüklenmektedir. Bu sorumluluk; imanî, ilmî, ahlakî ve edebî bir sorumluluktur. Diğer bir ifadeyle Kur an tercümesi bir Müslüman için, Allah a ve ahiret gününe imanla doğrudan ilgisi olan bir meseledir. Çünkü mütercim Allah ın kelamını, tercüme, tefsir ve te vil etmeyi üstlenmiştir. Bu ise, mütercimde halis bir iman, kendisini buna ehil kılan bir ehliyet, tercümesinde emin olması, Allah ın gönderdiği kelamın muhtevasını ve maksadını bilen, onunla amel eden ona davet eden ve onun ilmini insanlara tebliğ eden birisi olması gerekir. Kur an ı tercüme aslında bir diğer dilde Kur an ın tefsir edilmesidir. Arapça dışındaki dillerle Arapça arasında bulunan ciddî farklıklar ve Arapça nın sahip olduğu yüksek beyan ve belağat sanatı ve zenginliği, Kur an ın başka dillere tercüme meselesini hayli güçleştirmektedir. Böyle bir durumda; Allah ın sözlerini kullarının anlaması ve O nun insanlara nasıl bir kitap gönderdiğinin ve onlara neler teklif ettiğinin bilinmesi ve yeryüzünde nasıl yaşamaları gerektiği ve burada yaşadıkları hayatın karşılığının ahirette nasıl olacağına dair bir ilim olamadan bunun yapılamayacağı da kendiliğinde açıklığa kavuşmuş olur. Mütercimin bu durumda, Arapça nın edebî sanatlarını ve Kur an ı tercümede kendisine yardımcı olacak bir dil bilgisine sahip olması bir zorunluluktur. Elbetteki bununla beraber bir Kur an müterciminin; Kur an ilimlerinden tefsir usulünü ve tefsir tarihini bilmesi elzemdir. Bu da başta, Rasulullah ın (sallallahu aleyhi ve sellem) tefsirini bilmesi, sonra sahabenin tefsirinden haberdar olması ve tabiunun Kur an ı tefsirde nelere dikkat ettiklerini bilmesi ve tercüme edilecek dilin edebî özellikleri ve o dilin özelliklerine vakıf olmasını gerekli kılar. Kur an, herhangi bir beşerin yazdığı bir metin olmadığına göre, O nu okurken, Batılı felsefî yorum metodlarına asla başvurulamaz. Bir Müslüman mütercimin; Batı da Yunan mitolojisine ait yorum bilim veya te vil demek olan hermenötik bir okuyuşla, kendisini metnin sahibi yerine koyarak, bazen de onu yok sayarak yorum yaparcasına, Kur an ı anlamaya ve tefsir 15

etmeye kalkışması mümkün değildir. Çünkü bu, başta yorumcu ya da mütercimin kibrini ve metin (nass ın) sahibine karşı ondan ve onun niyetinden bağımsız bir biçimde tercüme ve yorum yapmasını esas alacaktır. Kur an ayetlerinin tercümesi, yüksek bir dikkat gerektirir. Kur an ibarelerinin tercümesi aynı zamanda uygun manayı tesbit etmeyi ve bu manaların tercümede diğer benzer nasslar için de kullanılıp kullanılamayacağı bilgisi ve fıkhını gerektirir. Kur an ın manalarının tercümesi demek, her mütercime göre farklı bir bakışın, te vilin ya da tefsirin söz konusu olması demektir. Mütercimlerin idrakleri farklı olduğu gibi, Arap diline vukufları de farklı olacaktır. Bu da tabiî olarak ifadelere ve tefsirî mahiyetteki açıklamalara ve parantez içi açıklamalara aksedecektir. Bir Mütercimin beşer ürünü, bir metnin tercümesinde kendisini gereğinde oldukça rahat ve serbest görmesi mümkündür.. Bunun için de cümleleri olduğu gibi değil, geniş bir anlam çerçevesi içinde ele alıp yaklaşık veya tercüme edilecek dildeki en uygun olan deyimsel anlamları da kullanarak manayı diğer dile tercüme edebilir. Kur an ın manalarının tercümesinde ise, tercüme edilen dildeki cümleyi de Arapça ya tercüme ettiğimizde asıl nassın ya kendisini ya da ona en yakın olan bir ibareyi intac etmelidir. Bu hâşâ tercümenin yeni bir Kur an oluşturma değil, fakat yapılan tercümelerin tersinden okunarak, Kur an la tashihinin yapılması içindir. Bu sebeple de Kur an, şiirsel bir üslupla tercüme edilmemelidir. Bu hem tercümanın kolayına gidebilir hem de manayı korumada ciddi delalet ve mana ihlallerine yol açar. Tercüme yapacağız diye, birçok mütercimin nasıl Kur an ın üslubuna ve beyanına zarar verdiklerini ve tercüme edilen dili dahi yozlaştırdıklarına ne yazık ki şahid olmaktayız. Kur an nın manalarının tercümesi, Kur an beyanını gölgeleme ya da gizlemek yerine bunu daha açmalı ve ikinci dilde bunu kalbe ve akla en güzel biçimde takdim etmelidir. 16

Kur an ve Tercüme Edileceği Dil 1.Arapça yı ve tercümenin yapıldığı dili bilmek: Arapça ya ve Kur an ın manalarını tercüme edeceği dili veya dilleri bilmek: Müfessirde bulunması gereken şartlar aynı şeklide mütercimde de aranır. Buna ilave olarak Kur an ın manalarını tercüme edecek olan kişi de tercüme edeceği dile vakıf olması ve o dilin gramerini o dilin kullanımı iyi bilmesi ve deyimlerine ve o dildeki darb-ı mesellere hâkim olması aranır. 2. Arapça nın dil inceliklerinin bilmek; buna; Sarf, nahiv, belağat, beyan ve Arap şiirini bilmesi de dâhildir. Çünkü Arap şiirinde Ömer in ve Abdullah İbn Mes ud un dediği gibi, Rabbinizin kitabının tefsiri vardır Bundan maksad, ahkâmın değil, kelime ve deyimlerin tefsir ve te vil edilmesinde; Kur an öncesi Arap dilinde özellikle de şiir de Kur an müfredatı nı tefsirleri vardır. Buna misal vermek gerekirse, ebben fatara kar u veya kuru zann tahavvuf gibi kelimeler gösterilebilir Bunun misaline tefsir ve belağat kitapların da sıkça rastlamak mümkündür. 3. Kur an Tarihi [Esbab-ı Nüzul] ve Siyer hakkında Kur an ayetlerini tefsir edecek ve bu ayetlerin ve surelerin tarihini bilmesine yardımcı olacak bilgi sahibi olmak. 4. Kur an da nazil olan ahkâmın Kur an da ve varsa Sünnet teki delillerini bilmek. 5. Bir kelime ya da ıstılahın Kur an vahyi öncesi ve sonrasındaki manalarını bilmek; buna bir diğer ifadeyle, kelimenin tarihini bilmesi diyebiliriz. Kur an daki bir kelimenin cahiliyye deki kullanımı kimi zaman Kur an daki istimalinden farklı olabilir, kimi zaman da aynı manada olabilir. Birçok Arapça kelime ve ıstılah, Kur an ın vahyedilmesinden sonra, yeni manalar kazanmıştır. Buna, zekât cihad ibadet rabb salât takva iman tevbe istiğfar savm himâr (örtü) hicâb gibi, kelimeler verilebilir. Cahiliyye deki bir vasfı veya bir hali Kur an yererek zikrediyorsa bunu kimi zaman sözlük anlamıyla ve kim zaman da ıstılahî yani şer î anlamıyla zikreder. Küfr cehl teberruc zina zihar fsk nifak gibi. Kur an bu kelimeler bazen yeni şer î manalar yüklediği gibi, kimine de sözlük manası yüklemiştir. Bazen aynı kelime hem ıstılahî hem de sözlük manasıyla kullanılır. 17

Kâfir kelimesi buna misal verilebilir. Zekât kelimesi de öyledir. Bu kelime, her iki manada da Kur an da varid olmuştur. Fakat ıstılahî olan isti mali daha çoktur. Hakeza şefaat kelimesi cahiliyyedeki manasıyla içinde sözlük tanımı bulundurmakla birlikte, İslam la yeni bir mana kazanmıştır. Bu misaller ilh. çoğaltılabilir. 6. Tercüme de kelimenin Kur an ve Sünnet te varid oluşunu, bunun tefsirinin yine Kur an ve Sünnette olup olmadığını bilmek: Bir kelimenin ister sözlük manasıyla, ister ıstılahî manasıyla olsun, Kur an da kaç yerde varid olduğunu ve bu yerlerde hangi manalarda zikredildiğini bilmek. Manaların birbirinden temyizi, ayetlerin lafızlarının delaleti ve ahkâmın istinbâtı açısından önemlidir. Kelimelerin tasrifleri hakkında bilgi sahibi olunduğunda kök olarak aynı kökten gelen kelimelerin manalarının benzerliği ya da ihtilafı kolayca bilinir. Aksi takdirde, her iki istimalde sözlük manasıyla ya da ıstlıhaî manasıyla ele alınırsa; bu kez manaların fesada uğraması ve Allah ın muradının bilerek veya bilmeyerek-tebdili söz konusu olabilir. Buna misal olarak hicâb (حجب) ile (حجاب) kellimesi ile (خمر) hamr ile (خ مار) birbirine dâhil olan manalarla tercüme veya tefsir edilir ki, bu da Kur an daki emir ve ibadetlerin keyfiyeti ve nasslarını medlulü üzerinde tasarruftur. Kur an ın Kur an la tefsiri aynı zamanda Kur an ın Kur an ile tercüme edilmesini de gündeme getirir. Bazı kelimeler, sözlük manalarıyla tercüme edildiği gibi, bazısı da ıstılahî olarak Kur an ve Hadise bakılmadan tercüme ve tefsir edilemez. Bunun içindir ki sağlıklı bir tercüme, kelimeyi tercüme edilecek yerde tercüme, tefsir edilmesi gereken yerde tefsir etmeyi göz önünde bulundurur. 7. Ayetlerdeki kelimelerin takdiminin ve te hirinin ne manaya geldiğini bilmek: Bu, nahiv kaidelerini bilmek; bu, kelimenin cümle içinde ki görevine uygun mana vermek demektir. Bu ayı zamanda fiilin, mef ulün vurgu derecesini de belirler. 8. Kelimelerin cümledeki konumu bilmek; bu aynı zamanda fiillerin de manaya geldiğini bilmeyi de gerekli kılar. Bu da fiilerde tasrifin manalarını bilmek demektir. 18

Kelimede i rab ne ise, fiilde de tasrifin vechelerini bilmek de odur. Böylece cümle içindeki kelimelerin; failin ve mef ulün durumu tesbit edilmiş olur. İ rabı bilmemek, Kur an tefsirinde çok ciddî bir müşkil teşkil eder. İ arbın bilinmemesi durumunda ya da yanlış i rab yapılması durumunda, ayetlerin nassı ve zahirinin anlamları fesada uğrar ve delaletlerin keyfiyeti göz ardı edilmiş olur. Bunun için, İrab da merfu un mansub un mecrur un hem dil kaidelerine göre ve hem de dili kullanan insanların kelimeyi söylemedeki vurgusundan ona yüklediği manayı da yakalamış oluruz. Bu mesele beyan ve belağat İlminde önemli bir husustur. Arapların fetha yı cerri ve damme yi hangi psikolojik tavsifler için kullandığını bilmezsek, bir kelimenin âmil inin zikredilmediği bir halde merfu mecrur ve mansûb olarak okunmasının ne manaya geldiğini bilemeyiz. Bu da, Arapların şiirde kullandığı dile vakıf olmayı veya en azından tefsirlerinde buna işaret eden ve bunu misallendiren, belağat, beyan ve meânî ashabının kitaplarına bakmayı zarurî kılar. Çünkü Araplar; medh ve zemm için bazen kelimenin son harfi üzerinde belli maksad için tasarrufta bulunurlar. Buradan da; bir ayetin; cümle ve nass olarak hangi delaleti içerdiği de anlaşılmış olur. 9. Ayetlerin tercümesinde, bağlamı dâhilinde olan ya da o ayetin merhale merhale haber verdiği hadiseyi (Şarabın hükmü ve kelale (ayeti gibi[nisa.12,176) veya hükmü beyan eden ayetlerin de göz önünde bulundurularak tercümeyi yapmak. Mekkî olan ayetlerde birbirini tefsir eden ayetlerle, Medine döneminde inen ayetlerin birbirini tefsir ettiği gibi, tercümelerinde de birbirini destekleyen ve bir diğer manaya daha da açıklık getiren ve kimi zaman da işkâli (zorluk) gideren durumları bilmek. Mekkî olduğı halde Medine de inen kıssaları tefsir eden kıssaların verdiği ayrıntıyı bilmek. Doğal tarihî içinde beşerî öçlülerimiz içinde- Medine inen ayetler Mekkî ayetleri tefsir edecekken bazen Mekkî surelerdeki ayetler ve kıssalar, Medine inen ayetlerin ve kıssaların tefsiri olarak nazil olmuştur. 19

10. Tercümede, ayetlerdeki; vakf ve ibtida ları dikkate almak ve bunun ayetteki manayı nasıl belirlediğine ve ifadenin tamamlanıp tamamlanmadığını bilmek. 11. Zamanların mazi ile başlayan veya fiil ile başlayan cümlelerde nasıl manalar ifade ettiğin bilmek; kimi zaman mazi ve kimi zamanda gelecek zaman içinde geniş zamana delalet eden fiillerin tercümesinde bu üslubun beyan keyfiyetinden haberdar olmak. 12. Ayetlerde, iki cümle arasında tahkiye üslubuyla zikredilen cümlelerin ne manaya geldiğini bilmek. 13. Nassların siyak ve sibakını belirleyecek bir okuyuşa sahip olmak. Zamirlerin aid oldukları yeri kimi zaman ma ruf olan kaideyle tesbit etmek ve kimi zamanda cümlenin dışında atıfların işaret ettikleri yerleri tam olarak bilmek demektir. Bu, bilinmediği zaman, zamirler farklı isimlere ve şeylere aidmiş gibi gösterilme yanlışına düşülebilir. 13 Bazı ilim ehli, nasıh ve mensuh u aslında beraberinde getirdiği sorunları halletmeden inkâr ediyorlar; bu konuda asl olan, sebt ve rüsuh sahib olanların ilimlerine müracaat etmektir. 14. Ayetlerin ve ahkâmın Mekkî ve Medenî olanını bilmek, Esbab-ı Nüzul dan haberdar olmak. 15. Kur an ın lafızlarının neye delalet ettiğini bilmek. Bu da hangi nass ın umum ve husus, hangi nass ın da mücmel ve müfesser ve hangi nass ın da mübhem ve mübeyyen olduğunu nass ın ne demek ve zahir in ne demek olduğunu bilmeyi gerekli kılar. Buradan da nassların mı yoksa zahirin mi te vil edilebeleceğini tefrik etme imkânı elde edilmiş olur. 16. Huruf ul-meânî dediğimiz harfleri bilmek ve bunun nasslarda nasıl bir görev üstelendiğini bilmek. Bunu bilemediğimiz zaman; manalarda büyük yanlışlıklar ve delalet tahrifatı yapılmış olur. Bunun yanında izafelerin tarif ve umumu hükmü ifade edip etmedikleri yerlerin bilinmesi sahih mana ve hüküm istinbatına götüren bir vesile olduğunu da unutmamak gerekir. Ta rifin türleri ve nekire nin delaleti ve manasının şümulü hakkında bilgi sahibi olmak, Kur an ın manalarını tercüme eden 20

kimseyi, hassı umum umum u da hass gibi gösterme yanlışından korur. Bilmeliyiz ki, bu kaideleri veya şartları zikretmek, Kur an ın manalarını tercüme edenlerin ilmilerini muhafaza etmek içindir. 17. Ayetleri tercüme ederken daima cumhur müfessirin ve kurra nın kıraatlarını esas almak ve şâzz olan kıraatlardan kaçınmak ve ihtilaflı gibi görülen ve taabbudî hüküm içeren ayetlerde Rasulullah ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetini ihmal edip lüğatın ve lüğat âlimlerinin ayetin cümleleri üzerindeki görüşlerine mutlak bir şekilde itibar etmemek. Tıpkı Maide suresinin 6. ayetinde beyan edilen abdest hükmü gibi. Burada sadece lüğat âlimlerinin ve nahivcilerin sözüne bakar ve bunu itibara alırsak, Rasulullah ın (sallallahu aleyhi ve sellem) mütevatir sünneti ni dışlamış oluruz. Kelimelerin tercümelerinde, bilinen mananın dışında bir manayı aradığımızda; öncelikle bunun Arap dilinde olup olmadığına ve kıraat imamlarını kıraatlarında bu ma nayı intâc eden bir okuyuşun olup olmadığına bakmak gerekir. Bir kelime de olsa buna her hangi bir müfessire ve ya kıraat İmamına muhalif olarak mana verilse dahi, bunun sahih olan kıratını ve şahidi zikredilmelidir. 18. Bazen nasslar; birbiri ardına tercüme edildiği gibi, bazen de farklı bir sırada tercüme edilirler. Ayetlerin oluşturduğu bütünün manaları tağyir edilmeden ve zahir olan manalar iptal edilmeden ve ayetlerin sibakında ve siyakında varid olan hükümlerin bozulması söz konusu olmadıkça karışık cümle düzeninde tercüme edilmesi gerekeni, maddeler halinde sıralama yapıyormuş gibi tercüme etmemek. Tıpkı Fatiha suresi Bakara nın ilk beş ayeti Nâs ve Felak surelerinde yapıldığı gibi. 19. Mecâz ve hakikatın ne demek olduğunu ve Kur an da mecâz hakkında İmamların neler söylediklerini bilmek. Gelişigüzel Kur an da şu şu ayetler mecâzî olarak yorumlanır, şunlar da zahiri üzere tercüme veya tefsir edilir dememek. Kur an da isim rakam ve el ta rif edatı ve izafe ile ta rif edilmiş olan isimlere mecâz ın girip girmediğini bilmek. Eğer bunu bilmez ve ya bu konuda İmamlarımızın dediklerini itibara almazsak, Yedi semâvât ibaresini mecâz deyip geçiştiriveririz de Allah ın ayetlerini yalanlamış oluruz. Bu durumda ne göklerin yedi semâvât a oluşu, ne cennet ve 21

cehennemin manası ve ne de Kur an da hadler için sayısı zikredilen şahidlerin gerçekliğinin bir hükmü kalır. Arap dilinde zarf-ı zaman ve zarfı-ı mekân ın ne manaya geldiğini ve bunun mecâz ile bir ilgisinin olup olmadığını bilmeden Kur an ı tercüme etmemek. 20. Tercümede birbirini tefsir eden ayetler tercüme edilirken, haşiyesinde de (satır altı veya dipnotlarda gerekli açıklamalar) bu ayetlerden söz edilmelidir. Tercüme edilen her ayetin nerede ne zaman indiği ve bağlamı dahilinde inmiş olan benzer ayet veya ayetler varsa buna da işaret edilmelidir. 21.Tercüme edilen ayette ifade edilen mesel, hadise ve hükm ün inkârı veya tahrifine dair bildiğimiz fikirler ve saptırıcı düşünce ve akımlar varsa, bunlara işaret etmek ve Kur an ın surelerinin ve ayetlerinin nüzulü, hem tercüme esnasında ve hem de düzenli bir çizelge halinde uygun bir yerde verilmek. Bunun yanında hüküm ayetlerinin (ayâtu l-ahkâm) ayrı olarak nüzûl sırasına göre ya da birbirini tefsir edişlerine göre belirlemek bunu gerekirse, Kur an ın tercümesinin eki olarak yayınlanmak. 22.Müsteşriklerin, Batınîlerin ve Kadiyanîlerin Rasullerin ve nebilerin (aleyhimusselam) mucizleri hakkında söylediklerini kısa da olsa ve cevaplandırıcı ve herkesçe rahatlıkla kullanılabilecek olan bir açıklamalı ek hazırlanmak. 23.Kur an nüzul sırası ile Kur an ın Mushaf taki tertibini aklı ikna edici ve Kur an ın i cazı ile ilgisini açıklığa kavuşturacak şekilde tercüme içerisine bilgiler serpiştirmek. 24.Kur an da hangi hükmün öncelikle indiği ve Kur an kıssalarını tertipte olduğu gibi, nüzûl sırasına göre bir açıklamada bulunmak. 25. Ayetleri, tercümede konularına göre tasnif ederek sayfa içerisinde farklı yazılış ya da farklı renklerle göstermek. Fakat bu, doğrudan tercüme ile ilgisi olmayan bir konudur. Fakat bunun ayetlerin derli toplu olarak hangi konulardan söz ettiği ve belirli sembollerin veya renklerin bulunduğu yere gelindiğinde okuyucu, neyle ilgili ayetler mecmuasına geldiğini de rahatlıkla anlamış olacaktır. Mesela Kıssalar bir renk, tevhid bir renk, hükümler bir renk hadler bir renk, ibretler hikmetler ve öğütler de bir renk olabilir. Bu teknik düzenleme Kur an ın tercümesini okuyan yabancılar 22

tarafından daha iyi anlaşılacak ve onların Kur an ı güzel bir tertip içinde okumuş olmalarını sağlayacaktır. 26. Bir Kur an tercümesine Kur an ın tarihi, Rasullerin tarihi ve onların yaşadıkları Coğrafya ve İslam gazvelerinin vuku bulduğu yerleri, tarihsel bir çizelge halinde zamanını, ayını, kiminle vuku bulduğunu; Müslümanların bu savaşta nelerle karşılaştıklarına dair tarihsel kısa bilgiler ve harita bilgilerine yer almak. 27. Tercüme; Kur an mu cizelerini yorumlamada doğru yolda olanlarla, yanlış ve batıl yolda olanları ve yöntemlerini hakkında gerekli bilgiyi vermek. 28. Allah ın isim ve sıfatlarına dair elfazı -lafızlar- tercüme ederken; Ehl-i Sünnet imamlarının ve özellikle sahabenin ve selefin âlimlerinin ilimlerinden haberdar olmak. Birçok kimse, Kelamcıların akidesine uyarak, Allah Azze Celle nin isim ve sıfatlarına dair elfazı tercüme ederken, ya Mu tezile nin ya da Eş arîler in vb. mezheplerinin etkisinde kalarak te villerde bulunuyorlar ve selefin bu konudaki akidesini ihmal ediyorlar. Bu sebeple de; Allah ın sıfatları selefin usulünü dışında te vil edilip Kur an ve Sünnet te varid olan manaları tahrif edilir. Kur an ın manalarının tercüme edildiği dillerin birçoğunda; o toplumlarda kendisine ibadet edilen ilâh ın belli isimleri ve sıfatları vardır. Tercümede bu gibi isimlerde ve sıfatlarda Kur an ın lafızlarının esas alınmasına dikkat edilmeli. Kur an tercümesinde; Sünnet te ve sahabenin ilminde Allah Azze ve Celle nin isim ve sıfatları için varid olan manalar ve tefsirler ne ise, bunun esas alınması gerekir. Aksi takdirde, Müslümanların dışında putperest kimi kavimlerin akidesine benzeyen tarzda ifadelerle tercümenin kurban edilmesi söz konusu olur. Farsça da خدا kelimesini Farisiler, Allah Lafz- Celali yerine kullanmaktadırlar. Zamanla bu kelimenin manası unutularak, İslam la birlikte gelen manasında zannedilmiştir. Bunun bir diğer misali de salât tır. Arap olmayan Acem topluluklarının hemen hepsinde (Türkler, Kürtler İran, Afganistan ve Pakistan ve hatta Balkan Müslümanları) salât kelimesi yerine namaz kelimesini kullanırlar. Peki, bu 23

kelimenin asıl doğduğu dildeki manası üzerinde düşündüğümüz zaman belki de tıpkı خدا (hudâ) kelimesi gibi bir durumla karşılaşacağız. Hâlbuki Kürtçe de Huvadé ya da Hu dé/da manasında her şeyi kendisi veren manasına gelmektedir ve bu da kendisine ilah ve Rab olarak ibadet edilenin isminden ziyade sıfat ıdır. Böyle olunca da خدا (hudâ) kelimesi ilahın adı değil, bir sıfatı olmuş olur. Fakat İran da ve benzeri topluluklarda bu isim Allah lafzı yerine kullanılır ki, bu aslında yanlış ve sakıncalı bir şeydir. Bunun için de Kur an ın elfazı tercüme edilirken özellikle de Allah ın isim ve sıfatlarına dair tercümelerde tercümenin duyu larımızla idrak ettiğimiz hissî bir delalet içermemesi gerekmektedir. Bu durumda el sıfatı maddî bir medlûl a delalet ediyor sanılabilir. Buna da sebep olana tercüme edilen dildeki, dinî elfazın ne manaya geldiğinin bilinmemesi sebep olur. O zaman da el güç ve kudret diye tercüme edilir. Bu ise Sünnet Ehli İmamlarımızın akidelerine aykırı bir tercüme olur. Mesela يد kelimesi basit anlayışla el manasına gelir. Fakat Arapça da birçok şeye nisbet edilebilir. Ancak el Allah Azze ve Celle ye nisbet edildiğinden nasıl tefsir ve tercüme edileceği meselesinde; Kelamcılarla Muhaddisler arasında öteden beri devam eden tartışmalar ve ihtilaflar karşısından nasıl davranmamız gerektiğini belirlemeden, ayetlerin medlûlü hakkında sağlıklı bir tercüme de bulunamayız. Kur an tercümelerinde dilin yapısı, üslubun hususiyeti ve lafızların lüğavî ve dinî delaletlerinin daha iyi anlaşılması için, dinî ve şer î olan lafızların olduğu gibi korunup parantez içinde bunun açıklamalı veya yorumlu tercümelerini verilmesi gerekir. Sure isimlerinin olduğu gibi korunması ve gerektiğinde bu ismin niçin bu sureye verildiği veya bu surenin bu isme ne sebeple nisbet edildiğinin belirtilmeli. Surelerin tercümelerinden önce sure ile ilgili kısa bir tarihçenin verilmesi ve gerekirse bu surede söz konusu edilen konuların bir tasnifi yapılarak, konu bütünlüğünün sağlanması yönünden hangi sureyle ne gibi bir ilgisinin olduğuna dair bir açıklaması yapılmalıdır. Cümle içinde özellikle cem ler için kullanılan kalıpların müfred, müzekker, müfred, müennes ve çoğul müennes ve 24

çoğul müzekker için kullanımlarındaki benzerlikler ve farklılıkların bilinmesi ve bunların ne maksadla böyle zikredildiğinin tercümede manaya yansıtılmalıdır. Mesela bazen cem i müzekker salim in çoğul sıfatı müennes müfred in sıfatı tarzında zikredilir. Bazen de kendi üslubu içinde zikredilir. Kimi zaman müzekker çoğul zamirlerin fiilleri müennes müfred vezninde varid olur, bu üslubun sebep ve delaletinin farkında olarak tercümenin yapılmasında Kur an ın manalarına daha vakıf bir tercüme yapılmış olur. Bunun için cem i mükesser lerin hangi manada kullanıldığı tercümede görülecek şekilde tanınır kılınmalıdır. Bunu gözetmediğimizde maddî olan kesret ile manevî olan kesreti birbirinden ayıramayız. En um (Nahl:112) ve niâm (Lokman:20) kelimelerinde olduğu gibi. Bunun bir diğer misali de zukran (Şuara: 165)ve zükûr dur. Hakeza Mısırlı Prof. Dr. A. Muhtar Ömer in de dediği 8 gibi, bu çoğulların mutlaka karşılaştırmalı olarak tefsir edilmeleri gerekir. Zuhruf suresi 53. ayetinde geçen esvire ile esâvir kelimesini karşılaştırmalı olarak tercüme edilmesi ve bunun tercümede gösterilmesi gerekir. Buna bir diğer misal daha verebiliriz: emvât ve mevtâ ile meyt ile meyyit gibi. Birçok tercümede bu kelimelerin birbiriyle aynı manada tercüme edilmektedir. Bu tarz kökleri bir, fakat isti mali farklı kelimelerin, Kur an ın i cazını beyan etmedeki önemi maalesef birçok tercümede göz ardı edildiğinden, Kur an ın lafızlarıyla delalet ettiği manalara delalet edişini incelikleri ve Allah ın Kur an da zikrettiği beyan ilmi ve mucizevî üslupların fıkhedilmesine engel olunmaktadır. السبيل الطريق الصراط de, Buna bir diğer misal kelimelerinin tercümede aynı manada tercüme edilmesidir. Hâlbuki bu kelimelerden her biri müşterek olan manaya dâhil iken, bir diğerinden kök itibariyle farklı oluşundan ötürü farklı manalara delalet etmektedir. Siyak ve sibak konusunda ise, bazen bir ayetin içindeki bir atfın daha önce geçen ayetlerin içinde bir ayete atfedilesi gibi 8 Yard. Doç Dr. İsmail Albayrak, 11-12 Ekim 2001 de Londra da Yapılan Kur an, Metin, Çeviri ve Yorum (The Qur an, Text, Translation And Interpretation) Adlı Konferanstan Genele İzlenimler: s.227,228 (Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi:4/2001) 25

durumlara dikkat edilmemesi halinde, zamirlerin aidiyeti ciddî bir probleme sebep olur ve tercüme ya da tefsirde yanlışa ve sapmaya yol açar. Kur an ın Arapça dışındaki dillere tercüme edilmesi bildiğimiz gibi, eskiden olduğu gibi, günümüzde çok daha ciddî bir mesele haline gelmiştir. Üstelik bazı Batılı devletler, çeşitli yollarla; dinî ve siyasî amaçlı olarak Kur an ın tercümesini tahrif etmeye çalışmaktalar. Özellikle ABD ve İsrail Kur an ın hem tercümesi ve hem de tefsiri üzerinde büyük stratejik ve siyasî sinsi oyunlar oynanmaktadır. Bu, hakikatte Kur an a karşı savaşmanın ve Kur an ın getirdiği Rab ve İlâh kelimelerinin manalarıyla vela ve bera akidesini tahrif etmek ve İslam ın maksadlarını sulandırmak ve Kur an ı hedefsiz ve manasız bir kitap haline getirmektir. Müslümanların bu tehlikeye karşı uyanık olmaları ve akideleri selef-i salihin in akidesi üzere olmayanların tercümelerine karşı çok dikkatli olmaları gerekir. Batı, devletleri Muhammmed Muhsin Han (1927-)ve Takiyuddin el- Hilalî nin (1893-1987) tercümesine karşı yavaş yavaş tavır almaktadır. Bu mütercimler cihadla ilgili kelimeleri ve kâfirlerle ilgili ayetleri te vil ve tahrif etmeden tercüme ettikleri için tercümeleri, Amerikan makamları tarafından mahzurlu yayınlar arasına alındı. Bunun sebebi ise, Yahudi ve Nasara ya dair ayetler ve Fatiha suresinin tefsirinin Rasulullah ın (sallallahu aleyhi ve sellem) hadislerine istinaden tefsir ve tercüme edilmesidir. İslam ve Kur an, ABD ve onun misyonunu üstlenen Marksistler, liberaller ve mülhidler aracılığıyla liberalleştirilmek istenmektedir. Böylece Kur an; seküler bir felsefî inanış kitabı ve dünya ile bağları kopartılmış iradesiz bir kitap haline getirilmek istenmektedir. Bunun içindir ki Rand Corporation tarafından yayınlan bir raporda Kur an ın bundan sonra mecâzî olarak tefsir edilmesi gerektiğini bunun için de İslam âlemindeki liberal ve laik yorumcuların ve hermenötik okuma taraftarlarının maddî ve manevî olarak desteklemesini ABD Dışişleri Bakanlığına önermiştir. Hatta Mısır daki Kuran cılar ve Mısır daki bazı Kıptîler Halk Kur an ı diye tamamen tahrif edilmiş bir uydurma kitap 26

yayınladılar. Bu internetlerde el-kur an uş-şa bî adı altında yayınlandı. Burada Mısırlı Kur ancıların başını Ahmed Subhî Mansur (*) çekmektedir. Bu nedenle, günümüzde Kur an tercümeleri ve yorumlarına selefin ilmi ve Ümmetin takva ehli ve ilimde rüsuh sahibi âlimlerinin ve imamlarının usulünü ve yöntemini bilmediğimiz zaman, Kur an ı anlama konusunda çok ciddî ve tamiri veya ıslahı mümkün olmayan aklî ve zihnî bir mağlubiyete uğrarız. Kur an hakkında özellikle gençliği ve kadınları hedef alan tehlikeli bir te vil ve yorum savaşıyla karşı karşıyayız. Bunun farkında olmalıyız. Bu ümmetin şu anki varlığı ve tarih sahnesinde bütün insanlığa hala umud vaad etmesi; selefimizin Allah yolundaki cihadı ve ilminin bereketiyledir. (*) 1949 yılında Mısır ın eş-şarkiyye Vilayetinin Kafru s-sakr beldesinin Ebu Harair köyünde doğdu. Şu anda ABD de Kuzey Virginia eyaletinde yaşıyor Amerikan Barış ve Tolerans Cemiyeti üyesidir. Kur an da ibadetlerin çoğunu reddeder ve bunun şerî olan eda ediliş biçimlerini inkâr eder. Hacda Ka be yi tavaf etmenin, şeytanı taşlamanın ve kurban kesmenin şirk gelenekleri olduğunu arkadaşım ve dostum, Subhi Mansur un kardeşi; Prof. Dr. Muhammed Alauddin Mansur (Kahire Üniversite Edebiyat Fakültesi, Şarkiyyat Bölümü ) bana söylerdi. Kahire de bulunduğum yıllarda, henüz sadece Kur an ı kabul edip Sünnet i reddettiğini açıkça ilan etmiyordu. Bu düşüncelerin açıklayınca el-ezher deki görevinden atıldı. Bahaîler ve İsmailîlerle ilişkisi vardır. Türkiye deki Kur ancılık akımının da aynı zamanda Bahâîler ve Yahudilerle üç Din in vahdeti ne giden yolu açmaları bu projeyle bir benzerlik arzetmektedir. Bu küfür ve şirk akımı, Türkiye de de bu projeyi hararetli bir biçimde internet sitelerinde savunmaktadır. Hatta bazılarının maddî güçleri insanı kuşkulandırmaktadır. Bu akımın en bariz özellikleri; Sünneti reddetmek ve Kur an daki bazı hükümleri tahrif te vili ne tabi tutmaktır. Tıpkı Müslüman bir kadının müşrik ve kâfir bir kadınla evlenebileceğinin Kur an da haram olmadığını söylemek gibi, Recm hükmünü reddetmek ve tesettürü Arap geleneği görüp inkâr etmek. Bu düşüncelerin tamamı, Bahâîlere ait düşüncelerdi. Türkiye de Bahaî tefsir ve yorum anlayışı, Kur an cılar arasında hızla yayılıyor. Bir ikinci merhale de İslam şeriatının tamamen geçersiz olduğu fikrini daha da güçlü bir biçimde Müslüman olduğunu söyleyen kâfirlerin, dillendirmesine kapı açacaktır.. 27