İLAHİYAT ARAŞTIRMALARI

Benzer belgeler
Siirt'te Örf ve Adetler

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

qwertyuiopasdfghjklzxcvbnmq wertyuiopasdfghjklzxcvbnmqw ertyuiopasdfghjklzxcvbnmqwer tyuiopasdfghjklzxcvbnmqwerty uiopasdfghjklzxcvbnmqwertyui

2 Aile yapısı ve yaşam şekli, yaşam evresi merasimleri ve dini bayramlar. 5 Çocuk hakları ve aile rolü. 8 Demokrasi ve değerler

Cari: 5393 Sayılı. Belediye Kanunu

BEP Plan Hazırla T.C Ağrı Valiliği ALPASLAN ORTAOKULU Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

Goldziher. Goldziher ve Hadis. Hadis. Hüseyin AKGÜN. Hüseyin AKGÜN Goldziher ve Hadis. Hüseyin AKGÜN

ESKİ İRAN DA DİN VE TOPLUM (MS ) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

İSLAM TARİHİ II DR. HALİDE ASLAN

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

Gelenek ve kadınlara şiddet. Zorunlu evlilik

Bu konu hem bir aile sarmalını geliştiren hem de yıkabilen bir durumu da inşaa eder.

İÇİNDEKİLER BÖLÜM I GİRİŞ

Mehir hakkında Dinimizin Bildirdikleri

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

Evlilik İşlemleri. Evlilik Dosyasında Bulunması Gereken Belgeler. Evlenme Müracaatı Nereye Yapılır. Evlenmek İçin Sağlık Raporu Nereden Alınır

NAFAKA. Nafakasının yiyecek sınıfları ekmek veya un, tuz, yağ, sabun, odun ve her ihtiyaçta kullanılmak üzere laz

AYP 2017 ÜÇÜNCÜ DÖNEM ALIMLARI

Dersin Adı İSLAM TARİHİ Sınıf 12 İSLAM TARİHİ

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE HUKUK

AİLE & YETİŞTİRME KONULU SORU LİSTELERİ

SEVGİ USTA VELAYET HUKUKU

Suriye'den Mekke'ye: Suriyeli üç hacı adayının hikâyesi

Ondalık ve Oruç Adakları

dinkulturuahlakbilgisi.com

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER

EVLENDİRME İŞLEMLERİ

Hulle'nin dayanağı âyet ve hadistir.

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

AİLE YAPILARI. Psikolog Psikoterapist Aile Danışmanı Sibel CESUR AKYUNAK

NAMUSA SALDIRI. Namusa saldırı fiillerini ana hatları ile şu şekilde toplamak mümkündür:

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

MERAM İLÇE NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET STANDARTLARI TABLOSU

İMAR HUKUKUNDAN KAYNAKLANAN TAZMİNAT DAVALARI

İÇİNDEKİLER ZEKÂT VE FİTRENİN TOPLANMASI VE DAĞITIMI 1. MESELE: ZEKÂT VE FİTRENİN AYNI OLUŞU 21

ISLAM YASASI Kısım Yasal Durum Kamu hukukunun bir kurumu

Pazartesi İzmir Basın Gündemi

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

T.C. BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ GÖNEN MESLEK YÜKSEKOKULU TURİZM VE OTELCİLİK BÖLÜMÜ İNANÇ TURİZMİ

Nüfus Kayıt Örneği Verilmesi

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

ZEKÂT VE FİTRENİN TOPLANMASI VE DAĞITIMI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF TARİH DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ YILLIK PLANI

İslâm Hukukunda Kadının Boşa(n)ma Hakkı

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Ortadoğu ve Afrika Araştırmacıları Derneği Yayınları Araştırma Eserleri Serisi Nu: 7. Emeviler den Arap Baharı na HALEP TÜRKMENLERİ

Tufan Buzpmar H ÍL A FE T

D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2 (2012), ss

1 Ahlâk nedir? Ahlâk; insanın ruhuna ve kişiliğine yerleşen alışkanlıklardır. İki kısma ayrılır:

Kurban Nedir Ve Niçin Kesilir?

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

UFA. islam. Rusya Federasyonu Başkırdistan Cumhuriyeti nde UFA İSLAM ÜNİVERSİTESİ YAPILIYOR. ÜNiVERSiTESi TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSTANBUL ŞUBESİ

1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Meskenlerin Haiz Olacakları Sağlık Şartlarına Ait Talimatta bu şartlarla ilgili hususlar belirtilmiştir.

Sevdiklerinizin adını yaşatın! TSİV Eğitim Bursları

TALAK (ERKEĞİN BOŞAMA HAKKI)

TOPLUM TANILAMA SÜRECİ. Prof. Dr. Ayfer TEZEL

stratejik saiklerle bu ülkeyi çok daha yakından tanımak durumundadır. Bu çalışmanın, söz konusu ihtiyaca hizmet etmesi umulmaktadır.

BEP Plan Hazırla T.C Osmangazi Kaymakamlığı HAMİTLER TOKİ MTAL Müdürlüğü Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi Bireyselleştirilmiş Eğitim Planı

T.C. ESENLER BELEDİYESİ SOSYAL YARDIM İŞLERİ MÜDÜRLÜĞÜ DEDE TORUN YAŞAM MERKEZİ ÇALIŞMA USÜL VE ESASLARI YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM

Anlamı. Temel Bilgiler 1

1. Üzerinde silinti/kazıntı bulunan TIR Karneleri gümrük idarelerinde nasıl işlem görür?

ZEKÂT VE FİTRE NİN TOPLAMA VE DAĞITIMI

2. SINIF HAYAT BİLGİSİ

GAZİEMİR KAYMAKAMLIĞI GAZİEMİR İLÇE NÜFUS MÜDÜRLÜĞÜ HİZMET STANDARTLARI TABLOSU

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

Tıbb-ı Nebevi İSLAM TIBBI

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Aldatıcı Yakup

ADRES KAYIT SİSTEMİ. Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM BOŞANMA

KADIN CİNSELLİĞİNİN SÖYLEMSEL İNŞASI VE NAMUS CİNAYETLERİ: ŞANLIURFA ÖRNEĞİ

ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI. Cihan Demirci. Şiir ŞİİR KÜÇÜĞÜN. 2. basım. Resimleyen: Cihan Demirci

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

DOSYA PLANI MUHTEVİYATI

Dr. Serkan KIZILYEL TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN KISITLANMASINDA KAMU GÜVENLİĞİ ÖLÇÜTÜ

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

T.C. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE TEKNİKLER SEMİNERİ

Bismillahirrahmanirrahim Aile Sözleşmesi

HEM KOCASI HEM BABASI BAĞ-KUR LU OLAN DUL KADINLAR DAVA AÇARAK SGK DAN ÇİFT AYLIK ALABİLİRLER

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKÎ KONULARDA ADLİ YARDIMLAŞMA ANLAŞMASI

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... V. I. BÖLÜM İNSAN DAVRANIŞLARI VE ANLAMLARI A. İnsan Davranışları... 1 B. Davranışların Anlamları... 11

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI TARİH

T.C. SİİRT ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK KÜLTÜR VE SPOR DAİRE BAŞKANLIĞI KONUKEVİ TURİZM VE SPOR EĞİTİM UYGULAMA MERKEZİ YÖNERGESİ

TÜRK HUKUK DÜZENİNDE MEVCUT YAPTIRIM TÜRLERİ. Dr.Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

Türkiye dönüşüm geçirerek kırsal bir tarım ekonomisinden küresel ölçekte yılında Türkiye nin kentsel nüfusu ülkenin toplam nüfusunun sadece

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

Çocuklar için Kutsal Kitap sunar. Aldatıcı Yakup

kpss Önce biz sorduk 50 Soruda SORU Güncellenmiş Yeni Baskı ÖABT SOSYAL BİLGİLER Tamamı Çözümlü ÇIKMIŞ SORULAR

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

ح م تهني ة غ ملسلم ف مناسبات غ دينية. şeyh Muhammed Salih el-muneccid

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM GENEL OLARAK EVLİLİK BİRLİĞİNİN KORUNMASI VE EVLİLİK BİRLİĞİNDE EŞLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

Transkript:

M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 226 MARMARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ GENÇ AKADEMİSYENLER İLAHİYAT ARAŞTIRMALARI SEMPOZYUM 1-2 MAYIS İSTANBUL Editör Yrd. Doç. Dr. Sami ERDEM İstanbul 2009

M.Ü. İLÂHİYAT FAKÜLTESİ VAKFI YAYINLARI Nu: 226 ISBN 978-975-548-232-3 Sertifika No: 0107-34-007230 Kitabın Adı Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Editör Yrd. Doç. Dr. Sami Erdem Sempozyum Düzenleme Kurulu Prof. Dr. İlyas Çelebi (Başkan) Yrd. Doç. Dr. Sami Erdem (Koordinatör) Yrd. Doç. Dr. Gülgûn Uyar (Koordinatör Yrd.) Yrd. Doç. Dr. Aziz Doğanay (Teknik Hazırlık) Ar. Gör. Ali Ayten (İletişim) Dizgi-Mizanpaj Dr. Muhammed Abay Kapak Tasarım Yrd. Doç. Dr. Aziz Doğanay Baskı/Cilt Yazın Basın Yayın Matbaa Turizm Tic. Ltd. Şti. Sertifika No: 12028 1. Basım Mayıs 2009 - İSTANBUL Bu eserin bütün hakları İFAV a aittir. Yayınevinin izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. İsteme Adresi M.Ü. İlâhiyat Fakültesi Vakfı Yayınları Mahir İz Cad. No: 2 Bağlarbaşı 34662 Üsküdar İSTANBUL Tel: 0216 651 15 06 Faks: 0216 651 00 61 bilgi@ilahiyatvakfi.com http://www.ilahiyatvakfi.com

Abbâsîler ve Fâtımîler Döneminde Yahudiler (132-656/750-1258) Dr. Nuh Arslantaş Hz. Peygamber döneminde başlayan, Hulefâ-yı Raşidîn ile hızlanıp Emevîler döneminde zirveye ulaşan fetihlerle, o dönem dünyasının büyük bir bölümü İslâm hâkimiyetine girmişti. Bu fetihlerle kökeni İslâm öncesi dönemlerdeki sürgünlere dayanan Yahudi cemaatlerinin çoğu da İslâm idaresine girmiş oldu. Daha önce iki farklı devletin hâkimiyetinde bulunan geniş toprakların tek bir hakimiyet altına alınmasıyla Yahudi cemaatler de re sü l-câlûtluk ve yeşivaların, bir diğer deyişle Talmud Yahudiliğinin hakimiyetine girmiş oldu. Yahudiler yeni idarede ne dünyadaki pisliğin ve dejenerasyonun kaynağı görülmüş ne de dinî hayatlarını yaşamaları ve bayramlarını kutlamaları yasaklanmıştı. İslâm idaresinde zimme adı verilen bir teminât la hukukî statü kazanan Yahudilere din, dil ve kültür hürriyeti tanınmış ve kendilerine can ve mal emniyeti de sağlanmıştı. Müslümanlar başlangıçtan beri genelde gayr-ı müslimlerin, özelde ise Yahudilerin bu statüsüne oldukça dikkat etmiştir. Statülerini Kur ân dan ve Hz. Peygamber in emir ve uygulamalarından alan Yahudiler, yükümlülüklerini yerine getirip devlet aleyhine herhangi bir eylem içerisine girmediği müddetçe hep rahatlık içinde olmuşlardır. İslâm dünyasında fikrî-siyasî karışıklıklar ile şiddet ve kaosun hâkim olduğu dönemlerde dahi Yahudi tebeaya dokunulmamıştır. Abbâsîler ve Fâtımîler döneminde, o dönem dünyasındaki Yahudi cemaatlerinin çoğu Atlas Okyanusu ndan Orta Asya içlerine kadar uzanan geniş coğrafyaya hâkim olan İslâm idaresinde yaşıyordu. O dönemde dünyanın diğer yerlerinde de Yahudiler vardı; ancak Yahudi nüfusunun büyük çoğunluğu İslâm dünyasında, Müslümanların hâkimiyetinde yaşıyordu. İslâm hukukunda gayr-ı müslimlerin seyahat, taşınma ve ikâmetleri konusunda herhangi bir engel bulunmadığı için Yahudiler, İslâm dünyasının her tarafına dağılmış durumda idiler. Mal-mülk edinmeleri ve bunlar üzerindeki tasarruflarının önünde de herhangi bir engel yoktu. Mabetleri, mezarları ve kabul ettikleri diğer kutsallarının masuniyeti vardı. Kanun önünde eşit olan Yahudiler, davasını kendi mahkemesinde görmek istemezse bir İslâm mahkemesine de götürebilme özgürlüğüne sahipti. İslâm hakimiyetine girilmesinden sonra ilk İslâmî dönemde Müslümanlara mesafeli duran Yahudiler, zamanla bu mesafeyi kaldırmaya başlamıştır. Ancak, özellikle dinî çevrelerde asırların getirdiği diğeri ne karşı teyakkuz hali, her zaman devam etmiştir. Yahudi cemaat yöneticilerinin cemaatle ilgili problemlerini, X. asırda randevu almak, XII. asırda ise her hafta Perşembe günü yaptıkları mutat görüşme ile doğrudan halifeye iletme imkânı vardı. Cemaat içi ihtilâflarda Abbâsî ve Fâtımî idareciler Yahudilerin iç meselelerini kendilerine bırakmış, sadece arabuluculuk görevi üstlenmişlerdir. Müslüman idareciler gayr-ı müslimlerin iç işlerine asla karışma taraftarı değildi. Cemaat içi seçimler, tayinler ya

724 Nuh Arslantaş da aziller hep cemaatin yetkisine bırakılmıştı. Müslüman idareciler yeni tayinlerde cemaatin kesin kararını beklerdi. Halifelerin zaman zaman başına buyruk emirlerine ise dönemin Müslüman hukukçuları karşı durmuş ve engel olmuşlardır. Emevîler dönemi, Yahudilerin İslâm toplumuna entegre süreci olarak kabul edilebilir. Geçiş süreci olarak da tanımlanabilecek bu dönemde Yahudiler, yeni kurulan şehirlere başlayan akınla İslâm toplumuyla bütünleşmeye başladılar. Câhiz ın Yahudilerin çoğunu boyacı, deri tabakçısı ya da hacamatçı olarak tanımladığı dönemi, toplumsal dönüşümün arefesi kabul etmek mümkündür. Bu emekçi grubun müteşebbis torunları, İslâm şehirlerindeki yeni imkânları kullanan ve toplumsal dönüşümü sağlayan yeni aristokratik zümre olarak ortaya çıkmışlardır. Bu dönüşümü IX. asrın sonu ile X. asrın başı kabul etmek mümkündür. Müslümanlar, hakları kanunlarla garanti altına alınan Yahudi komşularını asla yabancı görmemişlerdi. Yahudilerle Müslümanların karışık mahallelerde yaşamalarına ve komşuluk ilişkilerine dair pek çok örnek vardır. Müslüman ya da Yahudi, komşularla bir araya gelmek, yiyip-içip eğlenmek yadırganan bir durum değildi. Sevinç günleri gibi keder ve acılı günler de Müslüman ve Yahudiler arasındaki komşuluk ilişkilerini ve yardımlaşmayı pekiştirmiştir. Müslüman bir komşudan kefen almak ya da ondan cenazesini teçhiz etmesi için yardım talebinde bulunmak, hiç de yadsınan bir durum değildi. Yahudiler için de Müslüman bir idareci, din adamı ya da komşusunun cenazesine iştirak, normal bir durumdu. Müslümanlar arasında Yahudi fakirlere el uzatmak, yetim-öksüz ya da duluna sahip çıkmak insanî bir vazifeden öte komşuluğun gereği kabul edilirdi. Benzer tutum Yahudiler için de geçerliydi. Kıtlık ve kuraklık gibi müşterek kader anlarında yağmur dualarına beraber çıkıldığı gibi, her iki dince mübarek kabul edilen şahsiyetlerin kabirleri yan yana ziyaret edilir, adaklar adanır, dualar yapılır, toplanan ortak paralarla tamir edilirdi. Müşterek manevî hazzın en somut örneği, mübarek kabul edilen insanların mezarlarını ziyarette görülür. Hatta bu insanlar hürmetine Yahudiler, Müslümanlardan saygı da görürdü. Aynı toplumda yaşanması sebebiyle bazı problemler de eksik değildi. Fakat Müslüman idareciler dinî aidiyetine bakmaksızın bütün vatandaşların durumlarıyla ilgilenmeye çalışmışlardır. İslâm tarihinde Yahudilerin yaşadığı bazı sıkıntılar kesinlikle genelleştirilemez. Bunlar istisna olup belli olaylarla sınırlı kalmıştır. Yahudilerin ara sıra da olsa gördüğü bazı kısıtlamalar asla sürekli bir tavrın parçası olmamıştır. Bu sebeple modern çağda Yahudi karşıtlığı şeklinde kullanılan anti semitizm, İslâm dünyasında kesinlikle söz konusu olmamıştır. Bu terim dünya milletleri içerisinde en fazla Müslümanlara yabancıdır. Müslümanlar Yahudileri asla dışlamamış; aksine İslâm toplumuyla kaynaşan Yahudiler, dönemin en iyi bürokrat ve tüccarları olmuştur. Bu kaynaşma neticesinde, Yahudilerin Talmudik dönemdeki diğeri ne (Yahudi olmayan, goy) karşı katı tutumu ve diğerine karşı geliştirilen bazı sert Talmudik kurallar, İslâmî dönemde yumuşamış ya da yumuşatılmıştır. Bu yumuşamada İslâm ın Yahudilere bakışı ve Müslümanların Yahudilere karşı izlediği politikaların önemi özellikle vurgulanmalıdır. Yahudilerin tarihten beri süregelen kırsal kültürden şehir kültürüne geçişi Abbâsîler döneminde gerçekleşmiştir. Bugünkü dünya ekonomisi, siyaseti ve kültürel hayatındaki Yahudi katkısında, bu dönemde kazanılan bilgi ve tecrübenin de etkili olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İslâm dünyasında Abbâsîler yanında Fâtımîlerin ayrı bir güç olarak yükselmesi; Filistin ve Mısır gibi iki önemli coğrafyayı hâkimiyetine alması, Yahudi cemaatini de etkilemiştir.

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 725 Fâtımîlerin takip ettiği siyaset neticesinde Mısır ve Kuzey Afrika cemaatlerinin, X. asırdan sonra bir taraftan uluslararası ticaret sayesinde zenginleşmeleri, diğer taraftan da yoğun nüfus hareketliliği sebebiyle birden bire gelişme ve genişlemeleri, Irak taki merkezlerin dikkatini buralara çekmiştir. Ancak hâkimiyetindeki Yahudi cemaatlerinin Abbâsîlerle irtibatını koparmak isteyen Fâtımîler, başındaki kimseye nagid adını verdikleri bir kurum ihdâs etmiş ve Abbâsîlerdeki re sü l-câlûtluk kurumuna alternatif bir cemaat idaresi tesis etmişlerdi. Böylece İslâm dünyasındaki Bağdat ve Kahire merkezli idarelere benzer bir yapılanma Yahudi cemaatinin teşkilâtlanmasına da yansımıştır. Bu durum Irak ta Talmudik dönemden beri faal bulunan tarihî kurumların zayıflamasına ve neticede çöküşüne zemin hazırlamıştır. Yahudilerin diğer din mensupları arasında bir arada yaşamak için yine Müslümanları tercih etmeleri dikkat çeken bir diğer husustur. Barışta Müslümanlardan himaye gören Yahudiler savaşta da aynı himayeyi görmüşlerdi. Haçlılar döneminde Haçlı işgalindeki yerleşim birimlerinde Yahudi aile ya da nüfusun 1, 2, 3, 10 ya da 20 gibi, onlarla ifade edilmesine karşın, aynı bölgede Müslümanların hakimiyeti altındaki şehir ve kasabalarda yaşayan Yahudi ailelerin sayısının yüzler, binler, hatta on binlerle ifade edilmesi dikkate değer bir olgudur. Abbâsî ve Fâtımîler döneminde Yahudiler daha çok kendi mahallelerinde, bet din ve sinagog etrafında yoğunlaşan kümeler halinde adeta devlet içinde devlet, hatta ondan da öte bir hayat sürmüşlerdir. Bu dönemlerde Yahudi cemaatlerinin liderliğini, Yahudi tarihinde önemli yeri olan millî veya dinî şahsiyetlerin neslinden gelen kimseler yapmıştır. Başlangıçta cemaatin devlet nezdindeki yegâne temsilcisi re sü l-câlûttu. Ancak zamanla cemaat idaresine yeşivalar da göz dikmiş; sık sık yaşanan mücadele ve rekabet sebebiyle de Halife Me mûn döneminde Yahudilerin yaşadığı yerler bu kurumlar arasında dört ayrı idarî bölgeye (reşut; ç. reşuyot) ayrılmıştı. Fakat bu taksimâta rağmen yeşiva başkanları ya da re sü l-câlûtların makam-mevki-hırsı ile maddiyâta düşkünlüğü, birbirinin yetki alanlarını kendi nüfûzuna katma mücadelelerine yol açmıştır. Her kurumun kendine bağlı cemaatleri vardı. Cemaatlere yöneticiler buralardan atanırdı. Yerel cemaatler de bağlı bulundukları kurumları belli bir aidâtla desteklerdi. Dinî ve siyasî liderler, devletle-cemaat arasındaki irtibatı temin eden kimselerdi. Bu, İslâm idareleri açısından da pratik amaçlı bir uygulamaydı. Yahudilere özerk yapılanma ve kendi mahkemelerinde yargılanma hakkı tanınmıştı. Abbâsî ve Fâtımîler döneminde şehirlerdeki cemaatler re sü l-câlûtluk ya da yeşivalara bağlıydı. Sinagog çevresinde kümelenen Yahudi cemaatleri, bet dinler tarafından idare edilirdi. Dinî ve sosyal hayatın merkezi olan sinagog, günlük ve haftalık ibadetlerin yanı sıra cezaların verildiği ve uygulandığı, cemaate duyuruların yapıldığı, görevlilerin tayin edildiği, bayramların kutlandığı, nişan ve nikâh akitlerinin yapıldığı çok fonksiyonlu bir mekândı. Bağlı bulundukları kurumlara düzenli olarak aidât gönderen cemaatler, merkezî idareler tarafından yetiştirilen din adamları (dayanim) tarafından yönetilirdi. Merkezden aldıkları bir icâzetle göreve başlayan bu din adamları, görev yerlerindeki cemaatten de bazı kimseleri yardımcı seçerek bet din adı verilen yerel konsülü oluştururdu. Bet dinler, yerel cemaatlerin her meselesinden sorumluydu. Cemaat içerisinde yardımları toplar ve dağıtır, öksüz, yetim ve dulların zor durumda kalmamasına dikkat eder, özellikle de dulların kötü yola düşmemesi için her türlü ihtiyaçlarını karşılardı. Bet dinler

726 Nuh Arslantaş cemaatin dinî kurallara uymasını da sağlar, cemaat içerisinde gayr-ı ahlâkî davranışlara engel olurdu. Cemaat mensuplarının İslâm mahkemelerine gitmesine şiddetle karşı olan bet dinler, satış, devir-teslim, vasiyet ve ticaret belgelerini tanzim ve takip eder; tarafların kurallara uymasını da sağlardı. Bet dinler ayrıca şehirlerine getirilen Yahudi köle ve esirlerin takibi ve bunların satın alınarak azat edilmeleriyle de ilgilenirdi. Esirlerin gerekli ihtiyaçları karşılanır, memleketine gönderilirdi. Kölelerin durumuyla da bet dinler ilgilenirdi. Bet dinler evdeki yemek ve diğer hizmetlerin dinî kurallara uygun olarak yapılması için köle ve cariyelerin Yahudiliğe girmesine çok önem verirdi. Sahiplerine köle ve cariyelerine en geç 12 ay içerisinde Yahudiliği kabul ettirmelerini emreden betdinler, girmeyenlerin satılmasını da icbar ederdi. Bet dinlerin sınırlı da olsa ceza verme yetkileri vardı. Başta Sebt olmak üzere dinî ve ahlâkî kuralların ihlâli ile alış verişlerde verilen sözün tutulmaması gibi durumlarda kırbaç cezası veren bet dinler, günâh işleyenler ile bet dine karşı gelenlere ise herem cezası verirdi. Herhangi birini cemaatten atmak anlamına gelen herem, Yahudilerin sürgünde ihdâs ettiği en etkili yönetim ve baskı aracıydı. Dışarıdan bakıldığında çok acımasız görünse de, cemaat açısından bakıldığında, cemaati bir arada tutmada oldukça etkili bir yöntemdi. Yahudi tarihinde herem, cemaatin dinî, hukukî ve ahlâkî bütünlüğünü koruma açısından önemli bir işlev görmüştür. Yahudiler nereye giderse gitsin aynı hukuka müracaat ettikleri için herem oldukça etkili bir cezaydı. Bet dinler cemaatin dini rahat bir ortamda yaşaması için gerekli düzeni kurmakla da yükümlü idi. Parnas adı verilen görevliler cemaat içerisinde yardımları toplamak ve dağıtmakla görevli idi. Bunlara neeman (mûtemet) adı verilen bir başka görevli grubu da yardım ederdi. Bet dinler cemaatin Yahudiliğe göre helâl gıda (kaşer) ile beslenmesine de dikkat ederdi. Cemaatin et ihtiyacı için şohet adı verilen görevliler tayin eder, hayvanlar bunlar tarafından kesilirdi. Bet dinler ayrıca süt, peynir, ekmek gibi temel gıdaların bizzat Yahudiler tarafından imâl edilmesini sağlar; bunların satılması için de belirli dükkânlar tahsis ederdi. Kaşer gıda satmaları için ruhsat veren bet dinler, bu ruhsat karşılığında dükkân sahiplerinden belli bir aidât da alırdı. Dükkânlar bodek adı verilen bet din müfettişleri tarafından sık sık teftiş edilir; kuralları ihlâl eden ya da dikkatsiz davrananlar kırbaçla cezalandırıldıktan sonra ruhsatları da iptal edilirdi. İslâmî döneme gelinceye kadar asırlardır sürgün hayatı yaşayan ve değişik milletlerden baskı gören Yahudiler, ayakta kalabilmenin yegâne sırrını, cemaati eğitmekte bulmuştu. Sürgün ve baskılardan ders alan din adamları, sürgün hayatı devam ettiği müddetçe eğitim ve öğretimin eylemden daha önemli olduğuna karar vermiş; beyhûde isyanlar yerine cemaatin eğitimine ağırlık vermişlerdi. İslâmî dönemde Yahudi eğitiminin temelini Tevrat ve Talmud öğrenimi teşkil etmekteydi. Çocukluktan başlayan eğitim ilkokulda Tevrat; beytülmidras ve yeşivalarda Mişna ve Talmud merkezli idi. Yeşivalar ayrıca yerel cemaatleri yönetecek din adamları da yetiştirir, dinî anlayış ve uygulamalarını yerel cemaatlere yetiştirdikleri bu din adamları vasıtasıyla yaygınlaştırırlardı. Yahudi cemaatinin temel taşı aile idi. Tanrı yeryüzünü boş kalsın diye değil, oturulsun diye yarattığı için, evlenmek, dinî bir vecîbe kabul edilmişti. Erkek ya da kadın her Yahudi, kendi cemaatinden biri ile evlenmek zorundaydı. Yahudi din adamları gerek erkeğin gerekse kızın ergenlik çağına kadar bekletilmesi; ergenlikten sonra da fitneye düşebilecekleri endişesiyle bir an önce evlendirilmesini ederdi. Evlilik yaşında ailenin sosyal ve ekonomik durumu etkili olsa da, özellikle kırsal kesimde evin ihtiyacı olan iş

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 727 gücüne katkı sağlamak için, çocuklar, genelde küçük yaşlarda evlendirilirdi. Babası küçük yaşta ölen kız çocukları da başına bir şey gelir endişesiyle bir an evvel baş-göz edilirdi. Yahudi erkekler kadınlara mehir vermekle yükümlü idi. Mehirlerin erkeğin temlikinde olan mallardan verilmesi gerekirdi. Kadınlar nişanlılık döneminde durumuna göre çeyiz hazırlardı. Kızın babasının evinden kocasının evine götürdüğü bu eşyalar, kendi temlikinde olmakla beraber, kocasının bunlardan faydalanma hakkı vardı. Yahudi kızların mehir ve çeyizleri ketuba adı verilen bir belgeye kaydedilirdi. Aynı zamanda evliliğin de bir belgesi olan ketuba, kocanın, boşanması ya da ölmesi durumunda hanımına vermek üzere taahhüt ettiği, kadının ekonomik güvencesini temin eden bir belge idi. Belgede kocanın hanımına karşı malî yükümlülükleri de kaydedilirdi. Ketubalar bet dinler tarafından hazırlanır ve tasdik edilirdi. Abbâsîler ve Fâtımîler dönemde kadınlar, hakları olan mehri her durumda alabilmek için ketuba dan ayrı, ancak ketubada verilmesi tekeffül edilen malları, sadâk [İslâmiyet teki mehir] adı verilen bir belgeye daha kaydettirerek İslâm mahkemelerine de tasdik ettirirdi. Böyl bir uygulamanın ortaya çıkış nedeni, kocanın ölümünden sonra varislerin kadını mehrinden mahrum etme ihtimali idi. Böyle bir durumda herem dışında verebilecek başka cezası olmayan bet dini dinlemeyenlerden, haksız yere el koydukları bu malları, İslâm mahkemesi kanalıyla tahsil edilebilmekti. Kadınlar kocaları tarafından boşanmaları ya da kocalarının ölmesi durumunda bet dine müracaat ederek ketubalarındaki mehrin tahsilini isterdi. Evliliğin meşrûiyet kazanması için nikâh şarttı. Nikâhlar bet dinlerde nikâh memurları (mukaddem li l-menâkih) tarafından kıyılırdı. Gerdek gecesi kadınların bakire olmasına çok önem verilir; bakire çıkmayan kızlar kabul edilmez baba evine gönderilirdi. Aile içerisinde günümüzde olduğu gibi yemek, ekmek, bulaşık ve çamaşır gibi ev işleri kadının; kadının yiyecek, giyecek ve cinsel ihtiyaçlarını karşılamak da erkeğin vazifesi idi. Kadınla cinsellik yaşamak evliliğin en önemli kural ve zevklerinden biriydi. Sebt ve bayram geceleri sevişmek sevap kabul edilir ve buna uygun hareket edilirdi. Kadın ve erkek, her ikisinin de iffetli, kadından ayrıca kocasına itaat ve sadakat beklenirdi. Kadınların dikkat etmesi gereken hususlardan biri de murdar sayıldıkları âdet dönemlerinde kocalarına hizmet etmemeleri idi. Âdet dönemi ve âdetli kadınlarla ilgili hususlar oldukça katıydı. Yahudi kadınının bu dönemlerinde kendisinden âdeta kaçılırdı. Kadın bu halde iken dokunduğu her şey necis sayılır ve yıkanırdı. Hayızlı kadınlara dokunanlar da necis sayılırdı. Ancak bazı din adamları tarafından esefle dile getirildiğine göre, Abbâsîler ve Fâtımîler döneminde Bağdat ve Fustât gibi büyük şehirlerde yaşayan Yahudiler, Müslüman komşularından görerek âdetli kadına karşı daha müsamahakâr davranmaya ve aynı mekânı paylaşmaya başlamışlardı. Kocasının izni olmak şartıyla kadının babasının evine gitme, cenazelere, şenliklere, akraba ve hanım arkadaşlarının toplantılarına katılma, hanım arkadaşlarını ve akrabalarını evinde misafir etme gibi hakları vardı. Ancak kadının yalnız başına dışarı çıkması, hele de aralarında nikâh ve akrabalık bağı olmayan erkeklerle yalnız kalması kesinlikle yasaktı. Buna riayet etmeyen kadınlar cemaatin ahlâkî yapısını bozduğu gerekçesiyle bet dinler tarafından saçları kesilip kırbaçlanırdı. Vazifesini yaptığı halde kocası tarafından aşağılanan ve şiddet gören kadınlar, bet dinler tarafından korunmaya çalışılmıştır. Bu tür durumlarda erkek, bet dine çağrılır, şiddetin devam etmesi durumunda cebren boşama ile tehdit edilirdi. Tevrat ın emri gereği çocuk sahibi olmak, Yahudiler arasında evliliğin en temel gayesi kabul edilmekteydi. İsteyerek çocuksuz kalmak tasvip edilmemesinin ötesinde dinî bir

728 Nuh Arslantaş yasaktı. Çocuk hayatın neşesi kabul edildiği için çocuğu olmayanlar ya da olup da yaşamayanlar kendilerine en yakın bir din büyüğünün kabrine gider; ondan ya da onun yüzü suyu hürmetine Tanrı dan çocuk isterdi. Pek dillendirilmese de erkek evlada sahip olmak, her zaman arzu edilen bir durumdu. Erkek çocuğun, hele de ilkinin ailede ayrı bir yeri vardı. Bu ayrıcalık din tarafından tanınmıştı. Behor adı verilen ilk erkek çocuk, Tanrı ya adanmış kabul edilir; Tanrı katında değerli kabul edildiği için de babasının mirasından diğer erkek kardeşlerine nazaran iki kat daha fazla pay (behor le-nahala) alırdı. Behorlar doğumunun 31. gününde kohen tarafından Pidyon ha-ben adı verilen bir törenle gümüş karşılığında bir kohene satılır; sembolik bir ücret karşılığında anne ve baba tarafından tekrar satın alınarak para fakirlere dağıtılırdı. Erkek çocuklar doğumunun sekizinci gününde muhakkak sünnet ettirilirdi. Çocuklara genelde Yahudi dini ve kültürüne ait isimler konurdu. Ancak İslâm toplumuyla kaynaşmadan sonra Arapça veya Farsça isimler veya bunların İbrânîce karşılığını kullanmak da moda olmuştu. Dede ve nine isimlerinin erkek çocuklara verilmesi yaygın bir âdetti. Küçük yaştaki ya da kundaktaki çocuklar için bir din büyüğünün duasını almak çok makbul kabul edilirdi. Boşama ve boşanma Tanrı tarafından hoş karşılanmasa da hukukî olarak kabul edilmiştir. Boşama hakkı kayıtsız-şartsız erkeğin tekelindeydi. Erkeğin karısında bir takım bedensel kusurlar bulması, müzmin bir hastalığın teşhis edilmesi, kadının kocasına karşı vazifesini yerine getirmemesi, onu günâhkâr yapacak davranışlar sergilemesi, eşini aldatması (zina) durumunda boşanabilirdi. Din değiştirme ise her iki taraf için de doğrudan boşanma sebebi idi. Erkek, şayet karısı başkasıyla evlenmemişse, kadın iddetini doldursun ya da doldurmasın tekrar evlenebilirdi. Nikâh gibi, boşamalar da bet dinde ve şahitler huzurunda gerçekleştirilirdi. Boşanan kadınlar genelde baba evine dönerdi. Erkek çocuklar babasının yanında kalır; memede olanlar belli bir yaşa geldikten sonra babalarına verilirdi. Boşanmış kadınlar, kohenler hariç, istedikleri erkekle evlenebilirdi. Ancak kadının hamile olup olmadığının ortaya çıkması için en az doksan gün beklenmesi gerekirdi. Dul kadınlara toplumda çok iyi nazarla bakılmasa da ekonomik imkânlardan genelde yoksun bu kesimin kötü yola düşmemesi için de bet dinler gerekli yardımda bulunurdu. Yahudiler hem Abbâsî hem de Fâtımîler döneminde dinî hayatlarını rahat bir şekilde yaşamış, vecîbelerini de herhangi bir engelle karşılaşmaksızın yerine getirmişlerdir. Fethinden sonra, Bizans idaresi tarafından Yahudilere konan Kudüs e girme yasağı kaldırıldığı gibi, Yahudilerin şehre yerleşmesine de müsaade edilmişti. Bizans tarafından Yahudilerin hac mahalli olan Zeytin dağına çıkma yasağı yine Müslümanlar tarafından kaldırılmıştı. Abbâsîler ve Fâtımîler döneminde dünyanın dört bir yanından hac maksadıyla gelen Yahudilere herhangi bir engel çıkarılmamıştır. Hatta o dönemlerde çok sıkı takip edilen ve şehirlerarası yolculuğa çıkan kimselerin yanlarında bulundurmak zorunda olduğu vergi ödedi belgesi (berat) Kudüs e hac maksadıyla gelen hacılardan sorulmuyordu. Kendilerine din ve vicdan hürriyeti verilerek tebealığa kabul edilen Yahudilerin mabetleri de güvence altındaydı. Bu mabetlerin bir kısmı İslâm öncesi dönemden kalmışsa da, günümüzde dahi varlığını koruyan çoğu sinagog, İslâmî dönemde inşâ edilmişti. Bazı müçtehitler Kûfe, Basra ve Bağdat gibi Müslümanlar tarafından kurulan şehirlerde yeni kilise ve sinagogların kurulamayacağını ileri sürseler de, çoğu fıkıh ekolü, nüfus artışı, yeni mahallelerin kurulması ve mahalle sakinlerinin çoğunluğunu gayr-ı Müslimlerin oluşturması durumunda İslâm şehirlerinde de yeni kilise ve havraların inşâ edilebileceğini belirtmiş; uygulama da bu doğrultuda olmuştur. İhtiyaç halinde, devletten izin almak şartıyla, yeni mabetlerin inşâsı ya da deprem, yangın gibi doğal afetlerle tahrip olan eskilerinin

Genç Akademisyenler İlahiyat Araştırmaları Sempozyumu 729 tamirine de herhangi bir engel getirilmemişti. Fakat ihtiyaç dışı ya da izinsiz yapılanlar zaman zaman yıkılmışsa da bunun bir istisna olduğu belirtilmelidir. Sinagog giderleri cemaatin teberrusuna, daha çok da vakfedilen ev ve iş yerlerinin gelirleriyle karşılanırdı. Sinagoglarda cemaate ibadeti, hazan adı da verilen şaliah tisubur yaptırırdı. Müslümanlardaki imamların görevini haiz bu din adamı, halka ve çocuklara temel dinî bilgiler de öğretirdi. Sinagoglarda bizdeki kayyımların görevlerini şamaş adı verilen kimseler yapardı. Bunlar, sinagogların bakım ve temizliği ile ibadet saatlerinde mekânı ibadete hazırlamakla görevli idiler. Görevliler genelde sinagog müştemilâtındaki evde (lojman) ikâmet eder, maaşlarını da cemaat sandığından alırdı. Yahudilerin mezarlık ve türbelerine de aynı güvence verilmişti. İster Abbâsî isterse Fâtımî idaresinde olsun, İslâm idaresinde her Yahudi istediği yere gömülme hürriyetine sahipti ve nerede olursa olsun mezar ziyaretlerine de herhangi bir engel getirilmemişti. Yahudilere bayram ve kutlamalar konusunda da herhangi bir engel söz konusu değildi. Mukaddes günlerin en önemlisi olan Sebt günü, Yahudi mahallesinde hayat dururdu. O gün, yemek de dahil herhangi bir işle meşgul olmak haram olduğu için genelde ibadetle geçirilir; ibadet dışında kalan zamanlarda ise eş-dost ve komşular ziyaret edilirdi. Sebt yasaklarını korumak ve kollamak bet dinlerin göreviydi. Bet dinler Sebt yasaklarını ihlâl edenleri kırbaçlayarak cezalandırırdı. Benzer şekilde bayram günlerinde de günü, anlamına uygun olarak değerlendirebilmek için, herhangi bir iş yapmak yasaktı. Abbâsîler ve Fâtımîler döneminde bayramlara özgü nümayişli kutlamalarla ilgili herhangi bir kısıtlama kayıtlara geçmemiştir. Yahudilerin Purim de Hâmân kuklalarını yaktığı, Hanuka da her gün birer ilave ile sekiz kandil yaktıkları, Çardaklar bayramında bahçelerine çardaklar kurdukları bilgilerinin Müslüman müellifler tarafından da nakledilmesi, bayram kutlamalarının serbestçe yapıldığını göstermektedir. Bir noktaya işaret ederek konuyu noktalamak istiyoruz. Günümüzde özelde Müslüman- Arap genelde ise İslâm dünyasının bazı kesimlerinde Yahudi karşıtlığının çok modern bir olgu olduğunu belirtmek gerekir. Tezde de görüldüğü üzere, Abbâsîler ve Fâtımîler döneminde dünyadaki Yahudi nüfusunun önemli bir kısmının yaşadığı İslâm dünyasında, Yahudilere karşı büyük bir müsamaha vardı. Bugünkü durumun bu müsamaha geleneğine zıt olduğu belirtilmelidir. Araştırılan dönemde karşılıklı saygı, yardım ve dayanışmaya dair pek çok örnek vardır. Özetle İslâm dünyası özelde Yahudiler genelde ise diğer din mensuplarıyla yaşayabilecek erdemli bir tarihe, tarihî tecrübeye ve yeterli tarihî dinamiklere sahiptir. Son zamanlarda özellikle Batı da başlayan yabancı ve Müslüman karşıtlığı ile entegrasyon adı altında yapılmaya çalışılan asimilasyon girişimlerinin bu tecrübeden alması gereken önemli dersler vardır.