aralık 14 11. YIL TAKDİM KöklüDeğişim suskunluğun ZULMÜ HAYKIRMANIN KARŞILIĞI YİNE ZULÜM kırılma noktası Köklü Değişim, Zulmü Haykırmanın Karşılığı



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

3- Hareketimizin; Ankara'da Musab bin Umeyr Derneği dışında hiçbir grup, dernek, cemaat ya da örgütle bir bağlantısı bulunmamaktadır.

MEDYA'DA YER ALAN HABERLERLE ALAKALI KURTUBA GENÇLİK HAREKETİ AÇIKLAMASI

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

BALYOZ ZULMÜ KARŞISINDA SUSUP SİNENLER UTANSIN

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

AK PARTi Genel Başkan Yardımcısı Dengir Fırat ın düzenlediği basın toplantısının tam metni:

İslam Dünyasından Darbe Girişimine Tepkiler

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Devrim Öncesinde Yemen

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Cumhuriyet Halk Partisi

MANİSA'DAN KUDÜS İZLENİMLERİ

SURİYE TÜRKMEN PLATFORMU I. TOPLANTISI ONUR VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ SONUÇ BİLDİRİSİ

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

T.C. ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ SENATO KARARI KARAR TARİHİ TOPLANTI SAYISI KARAR SAYISI /

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Yorumluyorum. Ceza Hukuku Perspektifinden Güncel Olaylara Bakış

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

Aile Bülteni. ANKA Çocuk Destek Programı nın Tanıtımı Yapıldı. aile.gov.tr

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Türkiye de Çocukların Terör Suçluluğu. Dr. Yusuf Solmaz BALO

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

AK Parti mazlum coğrafyaların umudu

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Size iki şey bırakıyorum; onlara sımsıkı sarılırsanız kurtuluşa erersiniz: Biri Allah ın kitabı Kur an, diğeri de Ehl-i beytimdir.

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

07 Mayıs 2015 BASINA VE KAMUOYUNA. Mayıs İsrail İnsan Hakları İhlalleri Raporu na İlişkin Basın Bildirisi. Değerli Basın Mensupları,

Emine Aydın. Resimleyen: Sevgi İçigen. yayın no: 104 ÇOCUKLAR için islâm TARiHi

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

İSLÂM DA CEZA SİSTEMİ HATA İLE ÖLDÜRME

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Biz yeni anayasa diyoruz

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

Sayın Yönetim Kurulu Üyesi/ ve Meclis Üyesi Arkadaşlarım,/

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

SAVUNMA: Ben sizin sanığınız değilim AHMET ALTAN

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

Türk Armatörler Birliği

DOMUZ ETİNİN HARAM KILINMASININ HİKMETİ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Sayın Ahmet Davutoğlu na Yöneltilen Sorular 1) Bakanlık ve Başbakanlık yaptığınız süre içerisinde FETÖ örgütlenmesi hakkında resmi veya gayri resmi

Azrail in Bir Adama Bakması

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

Cumhuriyet Halk Partisi

Rahmân ve Rahîm Ne Demektir?

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Sudan'da Türk-Sudan İlişkileri Sempozyumu düzenlendi

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Siyonist rejim emrivakilerle fiili durum oluşturarak, dünyayı bu yeni duruma alıştırmak istiyor

Kazandı ama bu sonuç Erdoğan ı mutlu etmez

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

İLTİCA HAKKI NEDİR? 13 Ağustos 1993 tarihli Fransız Ana yasa mahkemesinin kararı uyarınca iltica hakkinin anayasal değeri su şekilde açıklanmıştır:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI BAŞLANGIÇ

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

BAĞLAÇ. Eş görevli sözcük ve sözcük gruplarını, anlamca ilgili cümleleri birbirine bağlayan sözcüklere "bağlaç" denir.

Halk Erdoğan'a Ey Tayyip, ananı da al ve git demiştir. Uğur Mumcu yine haklı çıkmıştır.

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Başbakan Sayın Binali YILDIRIM KANAAT ÖNDERLERİ VE STK İLE BULUŞMASI KAYSERİ

ANTİDEMOKRATİK UYGULAMALAR BİRER BİRER YARGIDAN DÖNÜYOR!

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

Harf üzerine ÎÇDEM. Numara

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu

Şimdi 'ama' diyeceğim

T.C. İZMİR İLİ URLA BELEDİYESİ MECLİS KARARI

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

ACR Group. NEDEN? neden?

Ben bir yazarım demek, kullanacağım kelimeleri ben seçerim demektir.

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Değerli S. Arabistan Cidde Uluslararası Türk Okulu

ÖRNEK SORU: 1. Buna göre Millî Mücadele nin başlamasında hangi durumlar etkili olmuştur? Yazınız. ...

Başbakan Yıldırım, Ankara Sincan da halka hitap etti

Transkript:

TAKDİM ZULMÜ HAYKIRMANIN KARŞILIĞI YİNE ZULÜM KöklüDeğişim suskunluğun kırılma noktası Köklü Değişim, Zulmü Haykırmanın Karşılığı Yine Zulüm başlığıyla Aralık sayısını okuyucularına sunuyor. Bu anlamda hukuksuzluğu, aldanmışlığı, cesareti ve umudu içeren Hizb-ut Tahrir Kaçınılması Değil Kaçırılmaması Gereken Bir Fırsattır başlıklı yazıyı Süleyman UĞURLU kaleme aldı. Mahmut Kar Bu Devlet Hizb-ut Tahrir den Ne İstiyor? isimli yazısıyla Eylül ayında start verilen Yargı Zulmüne Dur De kampanyasını değerlendirdi. Gündemi meşgul eden konulardan biri olan saray tartışmalarını Saray Kültürü ve Ak lanmanın Öteki Yüzü başlıklı yazısıyla Emrah AKAY ele aldı. Yazarımız Abdullah İMAMOĞLU Kur an a dair anlayışın Sahabe dönemi ile günümüz kıyaslamasını yaptığı Kur an Anlayışımız Nasıl Olmalı başlıklı makalesini dakik örneklerle okuyucuyla paylaştı. Mustafa KÜÇÜK hocamız küfrün ve zulmün başı olan ABD yi ve etkilerini Dünya Amerika dan Kurtarılmalı isimli makalesinde ifade etti. Yine yazarımız Murat SAVAŞ Muharrem ayının gerçek mahiyetini Muharrem Ayı Yezid Ayı Değildir makalesinde siz okuyucularımıza hatırlattı. Dopdolu ve birbirinden ilgi çekici konularıyla Köklü Değişim Dergisi siz okuyucularıyla buluşuyor Köklüdeğişim Suskunluğun Kırılma Noktası... 11. YIL 1

4 8 11 16 21 26 29 fikir gündem Hizb-ut Tahrir Kaçınılması Değil Kaçırılmaması Gereken Bir Fırsattır Süleyman UĞURLU Mahmut KAR Bu Devlet Hizb-ut Tahrir den Ne İstiyor? Radikal Batı nın, Ilımlı Terörisleri! Cahit TOPRAK Muharrem Ayı Yezid Ayı Değildir! Murat SAVAŞ Süleyman SORGUÇ Aydın USALP Adalet Mülkün Temelidir Çağdaş Kavramlar İle İslâm a Yaklaşım Kur an Anlayışımız Nasıl Olamalı? Abdullah İMAMOĞLU Kuruluş: 2004 İslâmî Fikirlere Dayalı Aylık Siyâsî Dergi Safer 1436 Aralık 2014 Sayı 123 Yerel-Süreli ISSN 1304-8724 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Süleyman UĞURLU Yönetim Merkezi Mithatpaşa Caddesi 47/B Kızılay/ANKARA İletişim&Abonelik Tel: (+90) 0 312 229 77 91 Faks: (+90) 0 312 229 77 92 www.kokludegisim.net bilgi@kokludegisim.net Kapak&Grafik Tasarım: KöklüDeğişim İrtibat Büroları İstanbul (Avrupa Yakası): Mahmut KAR Kirmasti Mah. Kıztaşı Cad. 43/5 Fatih/İstanbul Tel: 0212 631 65 26 İstanbul (Anadolu Yakası): Genç Değişim Kitabevi Mehmet Akif Ersoy Mah. Fatih Bul. 145/10 Sultanbeyli/İstanbul Tel: 0 532 354 38 31 Diyarbakır: Ümmet Kitabevi Şeyh Şamil Mh. Cengizler Caddesi 555. Sk. 28/A Bağlar / Diyarbakır Tel: 0 533 026 95 07 Van: Erkam Kitabevi Ordu Cad. Ulu Cami Karşısı Medine Pasajı P-37 Zemin Kat Merkez / VAN

33 37 45 50 53 57 61 fikir gündem tefsir Müslümanların Liva ve Raye den Başka Bayrağı Yoktur! Mehmet ÇETİNBUDAK Bekir KURTULUŞ Sahih Liderlik Mefhumu Rasul (sav) in Değişim Metoduna Gelen Tekliflerin İncelenmesi Hakan BOLAT Dünya Amerika dan Kurtarılmalı Mustafa KÜÇÜK Emrah AKAY Berra KESKİN Esad MANSUR Saray Kültürü ve Ak lanmanın Öteki Yüzü Nesil Savaşı, Savaşın Nesli Âli İmran Suresi 118-119-120. Ayetler Tel: 0 538 087 35 78 Bursa: Tayfun Üstünkaya Kemalpaşa Mh. Atatürk Blv. Kaptan İşhanı Kat:4 No: 58 İnegöl / BURSA Tel: 0 541 795 38 38 Konya: Murat Savaş Alaaddin Caddesi Şeyh Ziya Sokak No:5-1 0536 739 09 88 Merkez / KONYA Adana: Özler Caddesi No:6 Veli Gözcan İşhanı Kat:3 Kuruköprü Seyhan - Adana Tel 0507 631 46 20 Ankara / Çubuk: Murat Altın Yavuz Selim Mahallesi Hükümet Caddesi 55/C 533 760 96 67 Abonelik ve Hesap Numaları Yurtiçi: 6 Aylık: 30 Yıllık (12 Ay): 60 Yurtdışı 6 Aylık: 30 Yıllık: 60 Sesli Dergi / Online Okuma: 50 (Süleyman Uğurlu Adına) * PTT Posta Çeki Hesabı: 10592742 * Ziraat Bankası TL Hesabı: TR66000100 1683-47475782-5002 * Ziraat Bankası Euro Hesabı: TR860001001262604945545002 * Ziraat Bankası Dolar Hesabı: TR590001001262604945545003 Baskı: 01.12.2014 Önka Ofset Matbaacılık Büyük Sanayi 1. Cadde Keskinler İşhanı No: 80/32-33 İskitler / Ankara Tel: 0 312 384 26 85-86 - Fax: 0 312 341 64 08 onka@onkapromosyon.com.tr

gündem HİZB-UT TAHRİR KAÇINILMASI DEĞİL KAÇIRILMAMASI GEREKEN BİR FIRSATTIR Süleyman UĞURLU Hizb-ut Tahrir yargılanmalarına az çok vakıf olan herkes ortada korkunç bir hukuk faciası olduğunu görecektir. Ü stelik bu faciayı görmek için hukukçu olmaya da gerek yoktur. Bilakis akıl ve vicdan sahibi olmak Hizb-ut Tahrir üyelerine uygulanan çifte standardı ve hukuksal katliamı görmek için yeterlidir. 1968 yılında başlayan Hizb-ut Tahrir yargılamalarında kırılma noktası 2003 yılındaki AB Uyum Yasaları kapsamında terör tanımının değişmesidir. 6. AB Uyum Paketi kapmasında yapılan değişiklik şu şekildedir: MADDE 20. - 12.4.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci maddesinin kenar başlığı Terör ve örgüt tanımı şeklinde, birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada 4 belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir. İki veya daha fazla kimsenin birinci fıkrada yazılı terör suçunu işlemek amacıyla birleşmesi halinde bu Kanunda yazılı olan örgüt meydana gelmiş sayılır. Bu maddeyi neresinden okursanız okuyun, hangi gözle bakarsanız bakın şu neticeye ulaşacaksınız: Bir eylemi terör eylemi olarak nitelendirebilmek için cebir ve şiddet kullanmak ön şarttır. Yani cebir ve şiddet kullanmaksınız ikna ve telkin yöntemiyle insanlara fikir beyan etmek fikrin cinsi her ne olursa olsun suç kapsamında değerlendirilemez. Bununla birlikte cebir ve şiddete başvurmaksızın bir fikir etrafında bir araya gelmek ve örgütlü bir yapı oluşturmak da kanunen suç değildir. Hizb-ut Tahrir, kurulduğu günden bugüne kadar ve hatta varlığını devam ettirdiği sürece cebir ve şiddet yöntemini kullanmamıştır, kullanmayacaktır. Bu hakikate rağmen üyeleri sanki şiddet kullanmış gibi Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmakta ve 500 den fazla Müslüman 7 yıl 6 ay ile 15 yıl arasında değişen cezalara çarptırılmaktadır. Molotof atan, bir yere bomba koyan, örgütün hedefi doğrultusunda adam öldürenler ile Hizb-ut Tahrir üyeleri aynı ceza maddesinden yargılanmaktadır. Bu haliyle insanlık suçu arayanların AK Parti iktidarına bakması yeterlidir. İ nsanlık suçu illaki toplu infazlar için geçerli değildir.

gündem İ nsani olmayan uygulamaların insanlara gayri meşru bir şekilde tatbik edilmesi de bir insanlık suçudur. Konunun daha da netlik kazanması için bir örnek vermek istiyorum. Çiğdem Albasan, Köklü Değişim Dergisi nin yazarlarındandı. Herhangi bir müstear isim kullanmaksızın kendi açık ismiyle kadın ve gençlik konularında dergimize yazılar yazmakta ve kapitalist sistemin erozyona uğrattığı değerlerimizi hatırlatmaktaydı. Bir sabah vakti daha gün ağarmadan evinin kapısı çalındı. Hakkında gözaltı kararı alınmış ve ev aramasına gelinmişti. Ü ç yaşındaki oğlunun yanında evini didik didik ettiler. Kocasının itirazları sonucu (Murat Albasan hakkında herhangi bir gözaltı kararı olmamasına rağmen) ikisini birden gözaltına aldılar ve üç yaşındaki Muaz ın gözleri önünde alıp götürdüler. Köklü Değişim e yazı yazmak Hizb-ut Tahrir üyeliğine delil teşkil etmesi için yeterliydi onlar nezdinde. 4 günlük gözaltı süresi sonunda önce savcılığa çıkartıldılar. Savcı tutuklanmalarını istedi, 3 aylık hamile olan Çiğdem Albasan ve eşi nöbetçi mahkemece tutuklandı. Çocukları Muaz, annesiz ve babası bırakılmıştı. Çiğdem Albasan yoğun gayretler ve itirazlar sonucunda tam 4 ay tutuklu olarak kaldıktan sonra tahliye edildi. Mahkemesi devam etti ve neticede hakkında beraat kararı verildi. Çiğdem Albasan ın tutuklu kaldığı sürede Muaz a yaşlı dedesi baktı. Hizb-ut Tahrir, kurulduğu günden bugüne kadar ve hatta varlığını devam ettirdiği sürece cebir ve şiddet yöntemini kullanmamıştır, kullanmayacaktır. Bu hakikate rağmen üyeleri sanki şiddet kullanmış gibi Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yargılanmakta ve 500 den fazla Müslüman 7 yıl 6 ay ile 15 yıl arasında değişen cezalara çarptırılmaktadır Şimdi size sorarım! İ çeriğinde hiçbir şekilde cebir ve şiddete teşvik olmayan, herhangi bir örgütü övme ve propagandasını yapma olmayan bir yazı yazdı diye üç yaşında bir çocuk annesi, üstelik hamile olduğu halde evinden, yavrusundan kopartıp katillerin, azgınların, annesini lime lime doğrayacak kadar insanlıktan çıkmış mahkûmların arasına atanlar insanlık suçu işlemiş olmaz mı? Elbette ki olur! Dolayısıyla AK Parti iktidarı ve onun geçmişteki müttefiki Paralel Yapı insanlık suçu işlemektedir. Her kim bu suça hangi gerekçeyle olursa olsun seyirci kalırsa suça ortak olmuş olur. Bahsettiğimiz manada insanlık suçu o kadar yaygınlaşmış vaziyettedir ki son üç haftada biri 11 yaşında olmak üzere 18 Hizb-ut Tahrir üyesidestekçisi gözaltına alınmıştır. Yaşadıkları yargı zulmünü kamuoyuna duyurabilmek için yaptıkları bu girişim yine zulümle engellenmeye çalışılmıştır. Devletin güvenlik birimlerinin giriştiği yeni zulüm dalgasına karşı tepkiler geçmiş yıllara nazaran artış göstermiş olsa da yeterli seviyede değildir. Böylesine korkunç haksızlıklar yaşanırken çok az sayıda tepkinin gelmesi kabul edilecek bir durum değildir. Yaşanan zulümlere yazılarıyla ve ziyaretleriyle tepki göstererek erdemli bir duruş sergileyen kardeşlerimize buradan bir kez daha teşekkürlerimizi su- 5

gündem nuyoruz. Umarım onların gösterdiği bu tavır sessiz yığınlara emsal teşkil eder. Yeri gelmişken Hizb-ut Tahrir ve hedefleri hakkında birkaç kelam etmek faydalı olacaktır. Hizb-ut Tahrir li gençlerin yaşadığı zulümlere öncülük edenler ve seyirci kalanlar azıcık da olsa nefsani isteklerden uzaklaşıp aklıselim bir şekilde düşünmeye başlasalar Hizb-ut Tahrir in son yüzyılın kaçırılmaması gereken en önemli fırsatı olduğunu göreceklerdir. Zira o, hurafelerle doldurulmuş, tahrif edilmiş, zalime boyun bükmeyi, kâfirlerle dost edinmeyi telkin eden İ slâm anlayışının karşısında duran bir kitledir. Beşeri ilah seviyesine yükselten ve hatta beşere secde eden, Müslümanların aklını ve kalbini uyuşturan tarikat anlayışından Müslümanları korumaktadır. Yine o, İ slâm adına masum insanların kafasını kopartan, ganimet adıyla insanların malını gasp eden, ortalığı yakıp yıkan, kendisinden başkasını Müslüman olarak kabul etmeyen, anne babayı bir takım eksikliklerinde ötürü müşrik olarak gören zihniyetten de korumaktadır. Belki de en önemlisi Hizb-ut Tahrir Müslümanların bugün bulundukları kötü durumun başlıca müsebbibi konumundaki batı kültürünün bozukluklarını ifşa ederek şer î delillere dayalı bir anti tez üreterek ümmetin içinde bulunduğu kötü hâlden çıkış yoluna ışık tutan yegâne kitledir. 6 Hizb-ut Tahrir li gençlerin yaşadığı zulümlere öncülük edenler ve seyirci kalanlar azıcık da olsa nefsani isteklerden uzaklaşıp aklıselim bir şekilde düşünmeye başlasalar Hizbut Tahrir in son yüzyılın kaçırılmaması gereken en önemli fırsatı olduğunu göreceklerdir. Zira o, hurafelerle doldurulmuş, tahrif edilmiş, zalime boyun bükmeyi, kâfirleri dost edinmeyi telkin eden İslâm anlayışının karşısında duran bir kitledir Hizb-ut Tahrir, çağımızın yegâne İ slâmî muhalefetidir. Allah ın razı olmadığından razı olmayarak Müslümanları içinde bulundukları durumdan kurtarmak için çalışmaktadır. Siyasi bir partidir. Zira İ slâm ideolojisini esas alarak yönetim işine talip olmak siyasi bir çalışmayı gerektirir. İ slâmî yönetimin ne demek olduğunu ve nasıl tatbik edileceğini neşriyatlarında delilleriyle ortaya koymuştur. 61 yıllık tecrübeye ve kültür hazinesine sahiptir. İ frat ve tefritten uzak, katışıksız, Asr ı Saadet dönemindeki İ slâm anlayışıyla Müslümanları bilinçlendiren ve harekete geçiren Hizb-ut Tahrir, kaçınılması gereken değil; kaçırılmaması gereken bir kitledir. Bu söylediklerimize karşı şöyle denilebilir: Madem Hizb-ut Tahrir dediğiniz gibi peki o zaman neden bunca kanaat önderi ve âlim Hizb-ut Tahrir den uzak duruyor hatta ondan sakındırıyor. Belki söylediklerimiz acı ve belki de yanlış anlaşılacak ama hakikat odur ki, Türkiye deki İ slâmî camialar küçük şeyler kazanmayı ve bu küçük şeylerle mutlu olmayı alışkanlık haline getirmiştir. Ufukları gölgelerinden bir adım ileri gitmez. Olması gereken şeyi zamanın akışına bırakmakla büyük bir hataya düşmüşler ve bu hata zamanla onlarda tedrî ci hareket metodu hâlini almıştır. Demokratik standartların esiri olmuşlar ve zamanla demokrasiyi içselleştirmiş-

gündem lerdir. Kendisine her türlü zulmü reva görene sevgi beslenmesi ve bağlılık olarak özetlenebilecek psikolojik bir tabir olan Stockholm Sendromuna tutulmuş vaziyetedirler. Eleştiri kültürü yanına doğru çizgi çizmekten yoksundurlar. Yani kötü, yaramaz, doğru değil gibi olumsuzluk bildiren kelimelerin ardına doğruyu ve olması gerekeni koymaktan acizdirler. Bu İ slâmî camialar eliyle çağı okuma ve çağın gerçeklerine adaptasyon adına şer î hükümlere bağlılık yok edilmiştir. En önemlisi de İ slâmî düşünce yapısından yoksun bir şekilde vakıayı analiz etmeye çalışmışlar ve yanılgıya düşmüşlerdir. Hâl böyle olunca Hizb-ut Tahrir onların hayal dünyalarının karşısına kabus gibi çıkmakta ve hayalleri hakikat ile değiştirmek için onlara davette bulunmaktadır. Küçük hayal dünyalarında rahatsız edilmek istemeyenler Hizb-ut Tahrir i kötülemekte ve ona asılsız ve hatta yalandan ibaret kulplar takmayı kendilerine vazife olarak görmektedirler. Herkesçe bilinmelidir ki; bizim sahibimiz de yardımcımız da Allah tır! Ne sömürgeci güçlerin ve bilhassa İngiltere ve ABD nin yoğun gayretleri ne Türkiye Cumhuriyeti nin emniyet güçlerinin bizleri tutuklayıp hapse atması ne de IŞİD denilen Bağdadi Örgütü nün kardeşlerimizi hunharca şehit etmesi Râşidî Hilâfet in gelişini engelleyemeyecektir İ slâm ümmeti tarihinin en zor günlerini yaşamaktadır. Askerî işgallerin yanına fikrî ve kültürel işgaller de eklenmiştir. Fitne, Müslümanların arasında ortalığı kasıp kavuran bir yangın gibi her köşe başını tutmuş vaziyettedir. İ slâm Devleti/Hilâfet adına Müslümanlar birbirlerinin canına ve malına el uzatırken sömürgeci kâfirlerin planlarından gafil bir şekilde onların piyonu olmuşlardır. Unutmayalım ki piyonlar en kolay vazgeçilen taşlardır. Böylesine vahim bir zaman diliminde Müslümanların taklitlerinden sakınıp gerçek bir Hilâfet in peşine düşmeleri gerekir. Zira bu vahim tablo ancak Asr ı Saadet dönemindeki İ slâm anlayışıyla yönetilen Hilâfet ile ortadan kalkacaktır. Herkesçe bilinmelidir ki; bizim sahibimiz de yardımcımız da Allah tır! Ne sömürgeci güçlerin ve bilhassa İ ngiltere ve ABD nin yoğun gayretleri ne Türkiye Cumhuriyeti nin emniyet güçlerinin bizleri tutuklayıp hapse atması ne de IŞİ D denilen Bağdadi Ö rgütü nün kardeşlerimizi hunharca şehit etmesi Râşidî Hilâfet in gelişini engelleyemeyecektir. ف ي ب ض ع س ن ين ل ال م ر م ن ق ب ل و م ن ب ع د و ي و م ئ ذ ي ف ر ح ال م ؤ م ن ون Birkaç yıl içinde... Önünde ve sonunda hüküm Allah ındır. İşte o gün müminler ferahlanacaklardır. (Rûm 4) 7

gündem BU DEVLET HİZB-UT TAHRİR DEN NE İSTİYOR? Mahmut KAR Malum olduğu üzere 18 Eylül 2014 tarihinde Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Hizb-ut Tahrir e Yönelik Yargı Zulmüne Dur De adı ile başlattığı kampanyayı Akgün İ stanbul Otel de gerçekleştirdiği Medya Bilgilendirme Toplantısı ile Türkiye kamuoyuna duyurdu. Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu adına katıldığım ve açıklama yaptığım bu toplantıya birçok Sivil Toplum Kuruluşu temsilcisi ile hukukçular da katılıp kampanyaya destek verdiler. Bu toplantıda Türkiye de 1960 lı yıllardan bugüne kadar siyasi çalışma yapan İ slâmî Parti Hizb-ut Tahrir üyeleri ve yöneticilerine yönelik devam eden çok bariz olan hukuksuzlukları dile getirdik. Hizb-ut Tahrir in Türkiye de faaliyetlere başlaması Müslümanların siyasete entegre edilmeye başlandığı yıllara tekabül ediyor. Daha doğrusu Hizb-ut Tahrir Türkiye de çalışmaya başladıktan sonra İ slâmcılık faaliyetleri canlanı- 8 yor ve Müslümanlara hitap eden demokratik siyasi partiler kuruluyor. Sonrası malum. Az değil, Hizb-ut Tahrir in Türkiye de 54 yıllık İ slâmî faaliyeti var. Bu hukuksuzluklar saymakla bitmeyecek kadar çok. 54 yıllık çalışmada Hizbut Tahrir üyelerine yönelik hukuksuzluk hiç durmadı. Aksine sözüm ona demokratik reformlarla sükse yapan İ slâmcı partiler döneminde cezalar artırılarak uygulamaya konuldu. O günden bu güne 500 den fazla kişi hakkında toplamda 1828 yıllık dudak uçuklatan cezalar verildi. Bugün şu anda Yargıtay 9. Ceza Dairesi nde onama bekleyen 900 yıl ceza var. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu dosyaları onarsa yüzlerce Müslüman zindanlara konacak. Peki, suçumuz nedir? Hizbut Tahrir e üye veya yönetici olmak veya Hizb-ut Tahrir in propagandasını yapmak. Suç delili ne peki? Açık bir ifade ile Hizb-ut Tahrir e üyeliği ikrar etmek. İ lginç değil mi? Şaşırdınız. Hizb-ut Tahrir üyelerinin avukatlarının da ilk duyduklarında şaşırdıkları gibi Hâlbuki Müslümanlar bu sistemde hep inkâr etmeye alıştırılmışlar. Buna da kâfirin silahıyla silahlanmak kulpunu takmışlar. Ama Hizb-ut Tahrir üyeleri bu alışkanlığa uymuyor ve açıkça çalıştıkları partiye üyeliklerini ibraz ediyorlar. Elhamdulillah bu ne kadar güzel ve ne kadar onurlu bir duruştur. Tamam da Hizb-ut Tahrir e üye olmak suç mu diyeceksiniz. Evet, Yargıtay 9. Ceza Dairesi Hizb-ut Tahrir i Türkiye kanunlarına göre terör örgütü sayıyor. Türkiye de terör yasası, bir yapılanmanın terör örgütü olması için Cebir-Şiddet yani silah kullanmasını şart koşuyor. Ama Hizb-ut Tahrir değil silah kullanmak, silah kullanmadığı gibi onu yani silahlı mücadele yöntemini metodoloji olarak reddediyor. Peki, daha hâlâ niçin bu ağır cezalar Hizb-ut Tahrir e veriliyor? Çünkü Ö zel Yetkili Mahkemeler (Ağır Ceza Mahkemeleri) ve Yargıtay 9. Ceza

gündem Dairesi Hizb-ut Tahrir hakkında iki önemli içtihadi karar almış. Birinci karar Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine ait: Bugüne kadar herhangi bir şiddet eyleminde bulunmamış ve amacında şiddeti öngörmediği belirlenmiş ise de, Türkiye Cumhuriyeti nin anayasal rejiminin yıkılması ve yerine şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurulması amaçlandığına göre bu amaç zaten kendi içerisinde şiddeti öngörmektedir. Zira Türkiye Cumhuriyeti rejiminin demokratik yollar ile halkın desteğini ve sempatisini kazanarak yıkılması mümkün değildir. Bunun için mutlaka şiddete başvurması gereklidir. Bu nedenle Hizb-ut Tahrir örgütü 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası kapsamında bir terör örgütü kabul edilmiştir 19/04/2004 Hilâfet i binlerce âlim ve Müslüman ı darağaçlarında sallandırarak yıkan rejim, bu halkın cumhuriyete sahip çıkacağını ve kendi iradesiyle şeriat esaslarına göre bir devlet istemeyeceğini söylüyor. Onun için de Hizb-ut Tahrir in mecburen şiddete başvuracağını öngörüyor. Sormak lazım bu rejimin sahiplerine, siz bu laik devleti kurarken halkın istek ve iradesine mi başvurdunuz? Ö yle ise İ stiklâl mahkemelerini niçin kurudunuz? Bu halk sizin laik devletinizi istemedi. Ama İ slâmî esaslara göre kurulacak İ slâmî bir devleti her zaman ve mekânda kendi hür iradesi ile ister ve isteyecektir. Çünkü bu halk Müslümandır ve Laiklik İ slâm ın fıtratına uymaz. Gelelim Yargıtay 9. Ceza Dairesinin aldığı ikinci karara: Râşidî Hilâfet Devleti nin ihdasından sonra, Hıristiyan devletleri cihat yolu ile kurulan Hilâfet Devleti ne dâhil etmek amacıyla silahlı mücadelenin başlayacağı amaç edinildiği anlaşılmakla, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASI talep ve dosya tebliğ olunur. 24/04/2008 Peki, suçumuz nedir? Hizb-ut Tahrir e üye veya yönetici olmak veya Hizb-ut Tahrir in propagandasını yapmak. Suç delili ne peki? Açık bir ifade ile Hizb-ut Tahrir e üyeliği ikrar etmek. İlginç değil mi? Şaşırdınız. Hizbut Tahrir üyelerinin avukatlarının da ilk duyduklarında şaşırdıkları gibi Burada ise mahkemenin verdiği cezaya itiraz eden savcının itirazı reddediliyor ve gerekçe olarak ta Râşidî Hilâfet Devleti kurulduğunda Hıristiyan devletle cihat ilan edileceğinden silaha başvuracaklar ifadesi zikrediliyor. Gelecek hakkında hüküm vermek buna denir. Sonra nasıl bir tezat içinde olduklarının farkında bile değiller. Hiç silahı olmayan devlet olur mu? Yani Hilâfet Devleti nin silahından dolayı Hizb-ut Tahrir üyelerine yüzlerce yıl ceza veriliyorsa, bu mahkeme Türkiye Devleti nin yöneticilerini ve dahi tüm demokratik siyasi partilerin üyelerini cezalandırması lazım. Çünkü onlar bu devlette iktidar olmak istiyorlar. İ ktidar olunca da devletin silahlı güçleri onlara bağlı olacak. Ö yle değil mi? İ şte Hizb-ut Tahrir e Yönelik Yargı Zulmüne Dur De Medya Bilgilendirme Toplantısı nda bu bariz hukuksuzlukları kamuoyunun gündemine sunduk. Ancak kamuoyuna bu hukuksuzluğu iletecek medya organları tek tek aranmış ve davet edilmiş olmalarına rağmen bir kaçı hariç bu toplantıya katılmadılar. Biz bu toplantıda 17-25 Aralık operasyonları ile daha net ortaya çıkan Müslümanlara yönelik hukuksuzluklara müdahale edilmesini ve zulme dur denilmesini istedik. Devletin resmî makamları tarafından Paralel Yapı olarak adlandırılan emniyet ve yargı kadrolarının Hizb-ut Tahrir e 9

gündem verilen bu cezalarda payının olduğunu, ancak asıl sorumluluğun devleti yönetenlerde olduğunu söyledik. Hukuksuzluk çok net ve açık bir şekilde ortada dururken ve zulüm Müslümanlar üzerinde şiddetini artırarak devam ederken hükümet bugüne kadar hiçbir adım atmadı. Ancak iktidarı, iktidar kadrolarını ve yandaşlarını ilgilendiren bir mesele olduğunda hükümetin jet hızı ile kanun çıkardığına şahit olduk. Bir gecede yönetmeliklerle nelerin yapıldığı gördük. Medya Hizb-ut Tahrir den ne bekliyor? Seviyesi ve zemini başından beri adeta pislik çukuruna dönüşen Hükümet-Cemaat çatışmasında bir tarafsallık oluşturmasını mı? Bu öncelikli olarak İ slâmî şiara aykırıdır. İ kinci olarak ise Hizb-ut Tahrir in siyasi misyon ve metoduna zıttır. Çünkü Hizb-ut Tahrir hiçbir ülkede hiçbir yönetime kompliman yapmamıştır. Eğer medyanın beklentisi buysa ömrün bekleyerek geçeceğini söylemek lazım. Ancak Hizb-ut Tahrir ümmet içindeki kitle ve cemaatler ile Müslümanların ortak sorunları konusunda şer î hükümler çerçevesinde dayanışmayı en çok isteyen harekettir. En çok arzuladığı şey ise İ slâmî cemaatlerin Hilâfet in ikamesi konusunda bir araya gelmeleridir. Şer î hükümlerin çiğnendiği, İ slâmî olmayan misyon ve düşüncelere çağrıların yapıldığı menfaat ve 10 maslahat hesaplarının görüldüğü platform ve birliklere ise asla yanaşmaz. Dolayısıyla medya habercilik ilkesi gereği -eğer kaldıysa- Hizb-ut Tahrir e yönelik devam eden bu hukuksuzluğu ve zulmü kamuoyunun gündemine taşımalıdır. Daha önceki yıllarda Hizb-ut Tahrir hakkında yaptığı kaynağı belli olmayan iftira ve yalan haberler dolayısıyla öz eleştiri yapmalı, masum ve suçsuz Müslümanlar ve İ slâm ümmetinin umudu olan 61 yıllık hareket hakkında insaflı davranmalıdır. Devlet Hizb-ut Tahrir den Ne İstiyor? Hizb-ut Tahrir in İ slâmî fikrî ve siyasi bir çalışma yaptığını, kurulduğu günden bugüne Müslümanların desteği ile onlara öncülük ederek Râşidî Hilâfet Devleti ni yeniden kurmak istediğini, bu çalışmasını da Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem in metoduna dayandırdığını ve her ne olursa olsun, hangi şart ve ortam oluşursa oluşsun bu yoldan dönmeyeceğini ve taviz vermeyeceğini dünya âlem bilir. En çok da şu anda iktidarda olan Ak Parti nin yöneticileri bilir. Hâl böyleyken Hizb-ut Tahrir in Türkiye deki diğer İ slâmî STK ve cemaatler gibi sisteme entegre edileceği umudunu mu taşıyor yoksa devlet? Zannetmiyorum. Devletin başına her kim gelirse gelsin Hizb-ut Tahrir i kendi bekasını, sitemini korumak için refleks olarak devamlı tehdit algılıyor. Hizb-ut Tahrir ise devletin düşünce sisteminin çürütecek argüman fikir ve en önemlisi bir ideolojiye sahip. Onun için Hizb-ut Tahrir üyelerine zulüm devam ediyor. Onun için devlet üç maymunu oynuyor. Hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yapıyor. Zulümlerden habersiz olduğunu söylemeye çalışıyor. Ama aynı devlet Ankara da, İ stanbul da, Diyarbakır da, Bursa da, Siirt ve Malatya da zulme karşı durmak için halktan imza toplayan Hizb-ut Tahrir üyelerine baskı uyguluyor, gözaltına alıyor, soruşturma başlatıyor. Devlet Hizb-ut Tahrir in halk ile iletişim kurmasının önüne geçmek istiyor. Müslümanlara nasıl zulmedildiğinin halk tarafından bilinmesini istemiyor. Zalimliğini örtmeye çalışıyor. Sonuç olarak devlet her zaman Müslümanlara zulmediyor. Bekliyor ki, Müslümanlar onun istediğine gelsinler. Bu Devlet Müslümanlardan Ne İ stiyor?

gündem RADİKAL BATI NIN, ILIMLI TERÖRİSTLERİ! Cahit TOPRAK ve terörizmin tarihi isimli Terör bir kitap yazmak istesem ve önsözüne terörün tanımını, bir fikrin toplum tarafından benimsenmesi için sözlü olarak davetinin yapılmasına denir diye bir tarifle başlasam, sanırım en ilginç kitaplar sıralamasında ilk 10 a girer. Dünyada hani hep böyle ilgi çekici rekorlar vardır ya! Sonrasında ödüller ilginçlikte haddi aşanlara en çok, en fazla ve böylece enlerle dolu rekorlar sayfası oluşturulur. Hani ben de en iyi terör tarifini yapabilir miyim diye düşünmedim değil. Zaten tarifler, ariflerin ve bilginlerin kitaplarından önce derlenir, sonra vurgulu kelimeler cımbızla çekilir, ardından hepsinden derlenmiş yeni bir tarif yapılır. Ve sözüm ona bu tarif, yeni yazan kişiye ait bir tanım oluverir. Aslında ölçüsüz, dağınık, kanaatsiz ve gelişigüzel tarifler hep bu metotla ortalığa çıkar. Bir de isminin başında Prof, Doç, ve Dr. gibi kazanılmış ve hak edilmiş! sıfatlarla övülmüşse o kimseler, en doğru tarif onlarındır. Çünkü onlar mürekkep yalamış, yalansız bir hayatın temsilcileridir öyle ya. Oysa tarifleri doğruya yakın kılan, akıl ve vakıayla uygunluğu, sahip olduğu temel düşünce yapısıyla uyumluluğu ve hayatın gerçekleriyle- realiteyle- mütecanis oluşudur. Yeni, kuşatıcı ve çerçevesi net ve kalın çizgilerle çizilmiş yeni tarifler yapılıncaya dek tüm toplumlarda kabul görür. Tarifler genellikle, tarif yapılmaya ihtiyaç hasıl olduğunda üzerinde düşünülen ve halihazırdaki vakıaların kelimelerle ifade edilmeleridir. Terör ve terörist kelimeleri de bu vakıadan etkilenmiş ve maalesef yüzleri kızarmış iki kelimedir. Sözle bir fikre davet terör, davet ederken ısrarcı olmak da terör faaliyetleri kapsamına girer desem bu tarif toplumlar tarafından kabul görür mü? Veya Bir düşüncenin sözlü olarak propagandasının yapılması terör faaliyetidir desem, kendi düşünsel kimliği ile toplum içinde varlık göstermeye çalışan her bir bireyin bu tarif karşısındaki konumu ne olur? İ şte bu kelimelerin kimi toplumlarda -Türkiye gibi- siyasi gücün güdümünde olan yargı erki açısından bu şekilde tarif edilmesi -zımnen- başka toplumlarda gülünç ve absürt olarak karşılığını bulabilir. Doğal olarak her neyin tarifi yapılacaksa hudutlarının belirgin kılınması gerekir. Oysaki dünyada terör, terörist, terör faaliyetleri gibi tümceler kullanıldığında, bunlara hakikatte vakıadan etkilenerek ortaya konulmuş yığınlarca anlamlar yüklenmiştir. Hatta Türkiye de bir kısım akademisyenler de benzer tanımlamalara yakın anlamlar yüklemişlerdir. Sosyal ve siyasal amaçları da içine alacak şekilde şiddet tehdidini de terör sınıfından addedenler olduğu gibi (1). Halkın direnişini kıracak her türlü davranış (2) şeklinde tarif edenler de olmuş- 11

gündem tur. Ancak yaptığım araştırmada en ilginç tarifi İ srail Başbakanı Netanyahu nun yaptığını gördüm. O demokrasilerin içerisinde yeşeren bir hastalık olarak tarif ederek, demokrasiyi benimsemeyen tüm kesimleri hastalıklı terörist bireyler olarak görecek kadar şizofren ve bir o kadar da ironik bir yaklaşım sergilemiştir. Terörün tanımını yapanlar ortak bir yönüne sürekli olarak vurgu yapmışlardır ki o da kasıtlı şiddet hareketleri tabiridir. Buna planlı ve hukuk dışı (3), belli düşünce ve davranışları benimsetme (4), belli bir iktidara ya da siyasal amaca baskı (5) ve toplumun mevcut düzenine karşı (6) gibi eylemlere binaen bu şiddet hareketlerini yapanları tavsif etmişlerdir. Bir de şiddeti meşru şiddet ve gayri meşru şiddet şeklinde tasnif eden zevatlar çıkmıştır ki bunlara göre eylem aynı olsa da- yani şiddet içerse dedevlet tarafından işleniyorsa meşru, halkın belli bir kesimi tarafından devlete karşı veya topluma karşı işleniyorsa bu gayri meşrudur. Ö rneğin TV kanallarında İ srail, Filistin in herhangi bir kentini bombaladığında bu eylemi operasyon olarak ekranlara taşınırken, benzer eylemi Hamas yaptığında -yani Tel Aviv e bir füze fırlattığında- bu olay ekranlarda saldırı haberi olarak yansıtılır. Bu da meşru olup olmamasının ne derece kanıksandığının bir göstergesi olsa gerek. Aslında bu ayrımın yapıl- 12 masını gayri meşru olarak başka devletlerin hakkına tecavüz eden, saldırgan ve uluslararası hukuk normlarına aldırış etmeyen devletlerin popüler hâle getirdiğini söyleyebiliriz. Bu böyledir zira; kendi yaptıkları şiddeti aklamanın en kestirme çözümü, bunu yasal ve hukuki zemine taşımaktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi nin 1368 ve 1373 sayılı kararları, ABD nin bireysel veya müşterek meşru müdafaa hakkının olduğunu kabul etmektedir. Ancak ABD nin sadece kendini müdafaa için Afganistan a saldırdığını ve Afganistan rejimini hasım olarak görüp değiştirmek istemediğini kim söyleyebilir? Elbette bu sadece 11 Eylül saldırılarının ABD ye sağladığı yeni savaş stratejisiyle uyumlu bir planın meşru müdafaa zeminiydi. Ancak bu zemin sonraları çok kayganlaştı ve devletleri, masum Müslümanları ve rejimlerinde sorun olduğu varsayımından hareketle tüm İ slâm coğrafyasını etkiledi. Ya benimlesin ya düşmansın sloganıyla adeta kendi ideolojisini benimsemeyen her grup ve birey fiili eylemsizlik içinde olsa bile, potansiyel bir teröristtir ABD nazarında. Batılılar açısından meşru, Müslümanlar açısından ise gayri meşru olan Bangladeş teki Şeyh Hasina Hükümeti nin kendi bölge halkına uyguladığı şiddet isyancılara operasyon kapsamında değerlendirilirken, Filistin de canı, malı ve ırzını korumak gayesiyle kendini savunan bir gencin amelleri terörist faaliyetler kapsamında değerlendirilecektir. ABD nin meşruiyet anlayışı, Hiroşima ya ABD adına bomba atıp, 150 bin insanın canına mal olan pilotun heykelini bir müzenin girişinde kahraman olarak diktirirken, aynı ABD yıllarca Rus işgaline karşı bir halkın canını korumak için mücadele eden, sonrasında ABD nin Afgan işgalinde kendisine karşı da savaşmış olan Usame Bin Laden i terörist olarak görecektir. Burada sadece terör tanımından yola çıkarak bir düşman icat etmek yok. Göz ardı edilmemesi gereken önemli bir nokta var ki; terörün İ slâm la ilişkilendirilerek bir toplumsal kamuoyunun oluşturulduğu gerçeğidir. İ slâm la ilişkilendirirken ise, kendine has bir hukuku da içinde barındıran cihat kavramıyla Müslüman kimliğinin itibarsızlaştırılmasından söz edebiliriz. Ö yle ki; Müslümanlar velev ki fiili bir davranış içerisinde olmadıkları durumlarda da cihatçı düşünce radikal Müslümanlar ve aşırı dinci gibi kavramlarla toplumların bilinçaltına dışlanması gereken terörist fikirli kişiler yaftasıyla dışlanmaktadırlar. Alman Dışişleri Bakanı Joschka Fischer Totaliter ideoloji sahibi yıkıcı cihadî terörizmin yalnızca Batılı toplumlar için değil, bilakis ilk etapta Arap ve İslâm dünyası için saçtığı çok büyük bir tehlike ol-

gündem duğundan söz etmektedir. Bu cümlelerin anlamını tefsir etmeye gerek yok sanırım. Cihat, eşittir terör diyerek, dünyada kapital sermayedarların sırtlanlaşmış saldırılarına eyvallah etmeyen Müslümanları peşinen terörist ilan etmektedir. Daha fazla servet ve daha fazla kanla zengin olan Batı nın bu alçakça bakışına anlam verebiliriz. Nitekim hayat membaları Müslüman coğrafya olunca, bu servet değerindeki pınarların sahipleri elbette korsan görünecektir onlara. Eğer onlar radarlara yakalanırlarsa, üzerlerinde kahrolası SAM füzelerini patlatacağım. Onlar biliyor ki, biz onların ülkelerinin ve hava sahalarının sahibiyiz. Onlara bizimle yaşamanın ve konuşmanın adabını göstereceğiz ve onlar Amerika nın ne kadar büyük olduğunu anlayacaklar. Bu çok güzel bir şey. Özellikle burada ihtiyacımız olan petrolün bol olduğunu bilmek daha da güzel (7). Bir ABD generalinin bu sözleri aslında gerçek teröristlerin kimler olduğunu deşifre eden sözlerdir. Rabbimiz; Buğzları (kin ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. (Â li İ mran 118) diye buyurmaktadır. İ şte, düşmanlıkla bir halkın mukaddesatına saldıran ve bunu ağızlarıyla da açıkça ifade eden bu Batılı güçler yazımızın girişinde tavsif edilen Batılılar açısından meşru, Müslümanlar açısından ise gayri meşru olan Bangladeş teki Şeyh Hasina Hükümeti nin kendi bölge halkına uyguladığı şiddet isyancılara operasyon kapsamında değerlendirilirken, Filistin de canı, malı ve ırzını korumak gayesiyle kendini savunan bir gencin amelleri terörist faaliyetler kapsamında değerlendirilecektir terör tanımlarıyla ne kadar da uyum içinde olduklarını aslında kanıtlamaktadırlar. Hatta şu sözlere bakın, Bu gerçekten bir blöf değil. Bundan korkunç zevk alıyorum (8). Ve hatta şu söze bakın: Geçen akşam Rambo ların görülmesinden sonra, önümüzdeki süreçte yaşayacağımız mutlulukları biliyorum (9). Zevk için insan öldürmek, mutlu olmak adına kilometrelerce kıtalar aşarak ülkeleri işgal etmek, ancak ruh sağlığını yitirmiş ve terörist faaliyetleri içselleştirmiş ve meslek haline getirmiş kimselerin yapabileceği bir şeydir. Hatta terör faaliyetlerini sınır tanımazlık şeklinde rutin işlerinden bir iş gibi gören devlet profilleri de yok değil. Var mı yan bakan? edasıyla dünyayı evi gibi gören bir devlet terörü görmezden gelinemez. Savaşı başlatan ve durduran, hiçbir karşı söze ve muhalif sese tahammül gösteremeyen, hele hele farklı ideolojik sesleri silahla linç etme yolunu seçen bir devlet anlayışı dünyaya huzur ve refah getiremez. Aslında bütün dünya bunun farkındadır. Bu noktada kısa bir fasıla verip, hiçbir terör tanımıyla uyuşmayan, silah kullanmayı benimsemediği halde terör sınıfından değerlendirilen trajikomik bir yargılama örneği vermek istiyorum. Türkiye de son dönemlerde kendilerine yapılan hukuksuz ve mesnetsiz yargılamalara karşı Yargı Zulmüne Dur De kampanyası düzenleyen 13

gündem Hizb-ut Tahrir partisinin kararlı duruşundan bahsetmeden geçemeyeceğim. Zira söz konusu parti yukarıda detaylı olarak zikrettiğim, terör tanımında olmasına gerekçe oluşturacak en küçük bir şiddet hareketinde bulunmadığı hâlde yüzlerce Müslüman genç, sırf siyasi fikirlerinden ötürü terör kapsamında yargılanmaktadır. Türkiye de bu gençlere nasıl bizim gibi düşünmezsiniz, nasıl demokrat olmazsınız, nasıl Hilâfet istersiniz, sizin Hilâfet istemeniz makul bir istek değildir. Bizim gibi düşünmelisiniz denilerek adeta bizden değilsen, yoksun muamelesi yapılmaktadır. Şimdi örneklik teşkil etmesi açısından Türkiye deki bu garip hadiseyle, dünyayı insanlığa dar eden terör devletlerinin insanlık dışı muamelelerini karşılaştırma gereği doğmuştur. Sorulması gereken ve belki de cevabı sorunun içinde olan özet sorular şunlardır: Taleplerimi nasıl yanıtsız bırakırsın (10) diyerek Afganistan a savaş ilan eden, kentlerini bombalayan ve 50 bin kişiyi hayattan koparan ABD ve Müttefikleri mi terörist? Yoksa dünyaya bu cürümleri ifşa etmekten başka silahı olmayan Hizb-ut Tahrir isimli bu parti mi? ABD nin Orta Asya da daha önce hayal edilemeyecek ölçüde çıkarları ve varlığı olduğunu (11) söyleyip neredeyse her 14 gün Pakistan topraklarını insansız hava araçlarıyla tarumar eden, terör yuvası gerekçesiyle camileri bombalayan ABD mi terörist yoksa Müslümanların topraklarını kâfirlerin tahakkümünden kurtarın (12) diyen Hizb-ut Tahrir isimli siyasi bir parti mi? İsrail in kendini savunma hakkı vardır diyenler, koltuklarına yaslanmış vaziyette çocukların ölümünü seyreden, neredeyse her Ramazan da sahur vakti evleri bombalayan İ srail mi terörist yoksa İ srail i devlet olarak tanımanın, onunla ticari anlaşmalar yapmanın, işgaline rıza göstermenin haram olduğunu dile getiren ve bu sözü söylemekten başka da silahı olmayan Hizbut Tahrir mi? Hem Amerikan hem de İ ngiliz istihbarat servisleri, ortak terörizm tarifi yaptılar ve şöyle dediler: Siyasi gayeler için sivil hedeflere karşı şiddet kullanmak (13). O halde 22 ülkenin sınırı ve rejimi değişecek (14) diyen kim? Rejimleri değiştirmek için silah kullanmak terörizm ise, ABD bunu Irakta, Afganistan da yapmadı mı? Fransızlar bunu Cezayir de yapmadı mı? İ ngilizler bunu 100 yıl boyunca Hindistan da yapmadı mı? El cevap: Evet. Peki terörist kim? Halkları sömürgeleştirmek için silah zoruyla o ülkenin servetlerini çalan, yağmalayan, çocukları yetim, eşleri kocasız bırakan ve yıllardan beri türlü terör bahaneleriyle ülkeleri işgal eden devletler mi terörist? Yoksa fitne ve fesadın merkezi Avrupa ve Batıya karşı Müslüman kardeşlerinin vahdeti için canla başla çalışan Hizb-ut Tahrir partisi mi? İ slâm ümmetinin çocuklarını Kürt-Arap ayırımına tâbi tutarak, onlardaki akide bağlarını koparmak için nifak tohumları saçan ve 2003 yılından beri işgal etmiş olduğu Irak ta çatışır vaziyette bırakan, 1 milyona yakın masum Müslümanın katledilmesine sebep olan Amerika ve koalisyon güçleri mi terörist yoksa milliyetçilik bağı fâsid bir bağdır (15) diyerek ümmetin gençlerinin ancak akidesiyle yekvücut olabileceğini söyleyen Hizb-ut Tahrir partisi mi? 1948 yılında İ slâm ümmetinin kalbine Allah Subhanehû ve Teâlâ nın Kur an da Çevresini mubarek kıldığımız (16) diyerek övdüğü Mescid-i Aksa da zulüm ve katliam yapmadan tek bir gün geçirmeyen İ srail ve onları oraya yerleştiren İ ngiltere mi terörist yoksa Kudüs kan ağlarken, Mescid-i Aksa işgalci Yahudilerin cürümlerinden inim inim inliyor diyerek ümmete veryansın etmekten başka silahı olmayan Hizb-ut Tahrir partisi mi? Bosnalı Müslümanlara yapılan zulme ve kıyımlara yıllarca sessiz kalan, erkeklerine toplu kıyımlar yapan, kadınlarına saldıran Sırplar terörist değil mi? Afganistan da sözde güvenliği sağlamak adına masum insanların kanına giren Nato, terörist değil mi?

gündem Sudan a barış elçisi olarak giden, masum insanların tarlalarını ateşe veren, topraklarını zorla gasp edip milislere hediye eden Barış Gücü terörist değil mi? Onların terörist olduğunu, Müslümanların ise uykuda olduğunu Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle tasvir etmektedir; ي وش ك ال م م أ ن ت د اع ى ع ل ي ك م كما ت د اع ى ال ك ل ة إلى ق ص ع ت ه ا. فقال ق ائ ل : و م ن ق ل ة ن ح ن ي و م ئ ذ قال صلى هللا عليه وسلم:»ب ل أ ن ت م ي و م ئ ذ ك ث ير و ل ك ن ك م غ ث اء ك غ ث اء الس ي ل و ل ي ن ز ع ن هللا من ص د ور ع د و ك م ال م ه اب ة م ن ك م و ل ي ق ذ ف ن هللا في ق ل وب ك م ال و ه ن «. فقال ق ائ ل : يا ر س ول هللا وما ال و ه ن قال صلى هللا عليه وسلم: ح ب الد ن ي ا و ك ر اه ي ة ال م و ت Bir gün gelecek (kâfir) milletler sizin başınıza oburların yemek çanağına üşüştükleri gibi üşüşecekler. Dediler ki; O gün biz az olacağımız için mi böyle olacak ya Rasulallah? Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem dedi ki; Hayır o gün siz çok olacaksınız, lakin siz selin üzerinde sürünüp giden çer çöp gibi olacaksınız. Zira Allah heybetinizi (korkunuzu) düşmanlarınızın kalbinden çekip alacak ve sizin kalbinize vehn yerleştirecek. Dedikler ki; Vehn nedir ya Rasullallah? Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem dedi ki; Dünya sevgisi ve ölümü kerih görmek (ölüm korkusu). (Ebu Davud) Evet, terörün tanımı ve teröristin kim olduğu artık zihinlerde tasvir edilebiliyor. Zaten bir kavramın mefhum haline gelmesi için zihinde tasvir edilebilir olması da yetmektedir. Umarım ki; gündemimize sokuşturulan her kavrama bakışımız, sahih bir nazarla olsun. Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem den rivayet edilen bir hadis ile yazıma son vermek istiyorum. سيأتي على الناس سنوات خداعات يصدق فيها الكاذب ويكذب فيها الصادق ويؤتمن فيها الخائن ويخون فيها المين وينطق فيها الرويبضة قيل: وما الرويبضة قال: الرجل التافه يتكلم في أمر العامة İnsanlara öyle aldatıcı yıllar gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır. Dediler ki: Ruveybida nedir? Buyurdu ki: Kamunun işleri hakkında aşağılık adamdır! (17) 1-W.T.Mallison 2-Fransız Petit Robert Sözlüğü 3-Sulhi Dönmezer Her Yönüyle Tedhiş - Son Havadis- 1977 4-Mevlüt Bozdemir Terör Mü Terörizm Mi? Sbf Basım Ve Yayım Yük Kur. 1981- Ankara 5-Köksal Bayraktar Siyasal Suç İ st. Huk. Fak. 1982 6-Şükrü Alpaslan Hukuk Ve Kriminoloji Açısından Tedhişçilik İ st Teknik Yay. Sf:4 7-ABD Deniz Generali William Looney in, 30 Ağustos 1999 da Washington Post Gazetesine Verdiği Demeci 8-Colin Powell ın, 1991 deki Çöl Fırtınası Operasyonu İ simli Terörist Saldırıda, Birçok Iraklı Sivilin Amerikalılar Tarafından Katledilmesi Hakkında Kendisine Sorulan Bir Soruya Verdiği Cevap 9-Eski ABD Başkanı Ronald Reagan ın Daily Express Gazetesinde, 2 Temmuz 1985 Tarihinde Yayınlanan Sözleri 1-7 Ekim 2001 de George W. Bush Düzenlediği Basın Toplantısında Sarf Ettiği Sözler. 11-Utsam Raporu- ABD Afganistan Ve Irakta Terörle Mücadele Politikası -Ocak 2010 12-Hizb-Ut Tahrir- 2014/07/01 Tarihli Pakistan la Alakalı Bir Beyandan Alıntıdır. 1-1979 İ ki İ stihbarat Servisinin Ortak Açıklaması 14-Condoleezza Rice- 2003 15-Http://Www.Hilafet.Com/Html/ Ktplr/Ktplr.Html 16-İ sra-1 17-[Ahmed Tahriç Etti] 15

gündem MUHARREM AYI YEZİD AYI DEĞİLDİR! Murat SAVAŞ Hicrî yılın ilk ayı olan Muharrem ayı geldiğinde Hicret konusunu saptırma gayretleri ve Ü mmetin büyük acılarından biri olan Kerbela Hadisesi dillere dolanmaktadır. Hicret konusunu saptırma ve içini boşaltma işini genelde Diyanet ve İ slâm ı yumuşatma çabasında olan bazı önderler üstlenirken, Hüseyin RadıyAllahu Anh üzerinden rant elde etmek isteyen siyasetçiler Kerbela konusunu üstleniyorlar. Bu ay bu iki konu gündemi meşgul etmekte ve Müslümanların duyarlılığı bu konuların içi boşaltılarak köreltilmektedir. Oysa her iki konu da doğru anlaşıldığında Müslümanlara taraf belirleme ve yol gösterme açısından faydalı olacak niteliktedir. Nitekim İ slâm dan fersah-fersah uzak bazı çevrelerin İ slâm tarihi olması hasebiyle İ slâmî konuları, yani Hicret ve Kerbela konularını konuşuyor ve gündem yapıyor olmaları boşuna değildir. 16 Hicret konusu önceki sayımızda işlendiği ve içerisinin nasıl boşaltıldığı gösterildiği için bu makalede siyasi kişilerin Kerbela üzerinden nasıl rant elde etmeye çalıştıklarını ve esas taraflarını göstermeye çalışacağız. Bu çerçevede öncelikle Kerbela vakıasını kısaca hatırlatmak ve bilmeyenler için kısa bir özet yapmak gerekmektedir. Zira birlikte bir takım tespitlerde bulunacağız. Muaviye Halifeliği döneminde HicrÎ 50 yılında Muğire b. Şu be nin önerisi üzerine kendisinden sonra Halifelik görevini üstlenmek üzere oğlu Yezid için biat almaya kalkar. Bunun için hazırladığı planını uygulamaya başlar. İ nsanların ve heyetlerin çeşitli bölgelerden Şam da Muaviye nin meclisinde toplandığı bir sırada önceden anlaştığı bazı kimselere söz hakkı verip onların Muaviye den sonra Yezid i önermesini ve Yezid için biat istemelerini sağlayarak gelen heyetlerin nabzını yoklar. Irak halkının görüşünü temsil eden Ahnef b. Kays sert bir şekilde Muaviye yi eleştirip Yezid in Hasan ve Hüseyin RadıyAllahu Anha nın önüne geçirilemeyeceğini söyleyince Muaviye bu teşebbüsünden vazgeçer. Muaviye Hicret in 50. yılında Medine ye gelip ikinci kez Yezid için biat almaya teşebbüs etmek ister. Bunun için Medine de bulunan dört Abdullah olarak bilinen Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Cafer, Abdullah b. Ö mer ve Abdullah b. Zübeyr RadiyAllahu Anhum u yanına çağırıp içindekini onlara açıklar. Onlar ise cesaret ve tam bir sarahatle bunu reddedince Muaviye bu işin olmayacağını düşünerek vazgeçer. Fakat Hicret in 51. yılında Hasan b. Ali RadıyAllahu Anh öleceği hastalığa yakalanınca Muaviye yeniden umutlandı ve dört gözle ölüm haberini beklemeye başladı. Kendisine Hasan RadıyAllahu Anh ın öldüğü haberi ulaşınca da hemen girişimlerine başlayıp Şam ehlinden biat aldığı gibi

gündem valilerine de Yezid için biat almalarını emretti. Medine ve Irak halkı biat etmediği için şiddete ve hileye başvurdu. Dört Abdullah ı tehdit ederek kendilerinin Yezid e biat ettikleri yalanını halka duyurdu. Böylece tehdit, şiddet ve hileyle Sahabelerin büyükleri hariç üçüncü teşebbüsünde Yezid için biat aldı. Muaviye vefat edip oğlu Yezid iktidara geçince kendisi için biat almaya başladı fakat büyük Sahabeler kınamak ve biat vermemekle yetinmeyip Yezid e savaş açtılar. Nitekim Abdullah b. Zübeyr Mekke de bir ordu hazırlayıp Yezid e savaş açtı. Medine halkı Yezid ile bütün ilişkilerini kestiklerini açıklayıp savaş hazırlıklarına başladı. Harra Vakıası olarak bilinen savaşta Yezid in ordusu Medine ye geldiğinde Yezid e karşı sonuna kadar direndiler. Hüseyin RadıyAllahu Anh ise Irak halkından aldığı destekle Yezid ile savaşmak ve Irak halkına liderlik etmek üzere oraya gitti. İ şte meşum Kerbela hadisesi burada gerçekleşti. Hicrî 61 yılı 6-9 Muharrem de Yezid in ordusu Hüseyin RadıyAllahu Anh ve taraftarlarının etrafını sarıp 10 Muharrem sabahında savaşa başladılar ve Yezid in ordusu Kerbela denilen yerde Hüseyin RadıyAllahu Anh ve taraftarlarını şehit ettiler. Detaylarını kaynak kitaplardan öğrenebileceğiniz bu meşum olaydan elde ettiğimiz pek çok tespiti sizlerle paylaşacağım ancak önce bu olayı bütün İ slâm tarihine mâl eden ve kendisine siyasi rant çıkaran siyasetçilere söyleyeceklerim var. Şüphesiz ki İ slâm tarihinde Kerbela ve benzeri bazı olumsuz olaylar vardır ancak 14 asırlık İ slâm tarihi bu üçbeş olaydan ibaret değildir. Bu olayları cımbızlayarak İ slâm tarihini karalayanlar ya da iyi niyetle güya ders almak adına bunları sık-sık dile getirenler o zafer, fetih ve adaletle dolu İ slâm tarihini bu olayların gölgesinde bırakıyorlar. Şunu bilelim ki İ slâm tarihi bu olaylardan ibaret olmadığı gibi Yezid döneminde dahi Müslümanlar hayrın ve adaletin meşaleleri olmaya devam ediyorlardı. İ nceleyenler de göreceklerdir ki Yezid iktidara sahip olmak ve onu korumak için bu zulüm ve katliamları gerçekleştirdi. Yani Yezid efendilerinin dünyası için değil kendi dünyası için Ahretini yaktı. Bu olaylar bize o dönemki Müslümanların genel durumunu değil bazı çevrelerin durumunu göstermektedir. Dolayısıyla Muaviye ve Yezid in yaptıklarını o döneme yayarak o yılların fısk ve fücur dönemi olduğunu kimse söyleyemez. İ slâm ordusu o dönemde de vardı ve işini yapıyordu, kada (İ slâmî yargı) o dönemde de vardı ve insanlar arasında Allah ın indirdikleri ile hükmediyordu. Nitekim fakihliği ile bilinen ve İ slâm Hukuk tarihinde kadılığı ile ün salmış, İ slâm hukukunda müstesna bir yere sahip olan kadı Şureyh Rahmetullahu Aleyh 60 yıllık kadılık hayatında Muaviye ve Yezid döneminde de aynı görevdeydi. Ve yine o dönem yönetim nizamı da İ slâm ın yönetim nizamı olan Hilâfet idi. Buna rağmen Muharrem ayında Aşure Günü ile alakalı bu kimselerin mesajlarında sürekli Yezid den bahsetmeleri hem İ slâm tarihini gölgelemekte, hem İ slâm ın yönetim nizamı olan Hilafet i olumsuzlaştırmakta hem de Aşure Günü nü Kerbela vakıasıyla özdeşleştirmektedir. Aşure Günü münasebetiyle Cumhurbaşkanlığı sarayında aşure yemeği veren Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle diyordu: Bu mübarek Muharrem akşamında sizleri en kalbî muhabbetlerimle selamlıyor, tuttuğunuz oruçların, yaptığınız ibadetlerin Hak katında kabul olmasını gönülden niyaz ediyorum Hicri 61 yılında, 10 Muharrem gününde, Kerbela da şehit edilen Hazret-i Hüseyin efendimiz ve Ehl-i Beyt i, şehadetlerinin 1375 inci sene-i devriyesinde bir kez daha kemal-i edeble ve hürmetle yad ediyor, Allah ın selamı, rahmeti, bereketi Hüseyin efendimiz ve Ehl-i Beyt in üzerine olsun diyoruz. Hazreti Hüseyin efendimizin Kerbela da, canını ortaya koyarak verdiği ibretlik dersin, iyi okunmamış, iyi öğretilmemiş, öğrenilmemiş ve tatbik edilmemiş olduğunu üzülerek belirttiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kerbela, tefrikanın değil, tam tersine, Hazreti Hüseyin efendimizin verdiği ibretlik ders ile uhuvvetin vasıtasıdır. Kerbela dan tefrika çıkarmak, çok açık söylüyorum, 17

gündem Yezid in yanında durmaktır. Kerbela dan uhuvvet, yani kardeşlik dersi çıkarmak ise, hiç şüphesiz ki Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt in yanında durmaktır. Tam 1375 yıldır, Hazreti Hüseyin ve Ehl-i Beyt e ağıtlar yakıyoruz. 1375 yıldır, Kerbela acısını daha dün yaşanmış gibi hafızamızda sıcak tutuyoruz ve acıyla gözyaşı döküyoruz. Ancak, ne büyük bir tezattır ki, 1375 yıldır, neredeyse her gün Aşura yı, neredeyse her gün tekrar tekrar Kerbela yı yaşıyoruz diye konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ın konuşmasının bütününde her ne kadar Muharrem ayının öneminden bahsetmiş ise de Kerbela Vakıasının ön plana çıktığı görülmektedir. Yine Erdoğan Ak Parti Genel Başkanı ve Başbakan sıfatıyla bir yıl önce grup toplantısında yaptığı konuşmasında da benzer şeyler söylemişti. Bu konuşmasında Erdoğan hem Türkiye hem tüm İ slâm coğrafyası olarak Muharrem ayının 10 uncu gününü idrak edeceğine vurgu yaparak Kerbela vakıasını anlatmıştı. Başka birçok konuşmasında da Erdoğan ın Yezid ve Kerbela dan bahsettiğini sıklıkla duyduk. Aynı şekilde Erdoğan ın halefi Başbakan Davutoğlu da Yezid ve Kerbela vakıasını sık sık diline dolamakta ve yollarının Hüseynî olduğunu vurgulamaktadır. Böylece Aşure Günü, aşure orucu ve Muharrem ayı Yezid ve Kerbela ile birlikte anılmakta ve Muharrem ayı adeta Yezid ayı olarak gösterilmektedir. 18 Ey yöneticiler Muharrem ayı Yezid ayı değil, Kerbela ayı değil hayır ayı, Allah Subhanehu ve Teâlâ nın ayıdır. Allah Azze ve Celle bu ayı mubarek kılmış ve dört haram aydan biri saymıştır. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem de bu ayla ilgili Şehrullahi l Muharrem (Muharrem Allah ın ayı) demesinin yanı sıra Muharrem ayının faziletinden çokça bahsetmiştir. İ bni Abbas ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Hz. Peygamber Medine ye geldiğinde, Yahudilerin oruç tuttuklarını gördü ve Bu nedir? diye sordu. Bu hayırlı bir gündür. Bu, Allah ın İsrail oğullarını düşmanlarından kurtardığı, bu sebeple de Hz. Musa nın oruç tuttuğu gündür dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu; Biz Musa nın sünnetini yaşatmaya Yahudilerden daha layığız. Ve hem kendisi oruç tuttu hem de Müslümanlara bu günde oruç tutmalarını emretti. (Buhari ve Müslim/savm) Yine başka bir hadisi şerifte şöyle buyurdu; Nafile oruç tutacaksan, Muharrem ayında tut! Çünkü o, Allah ın ayıdır. O ayda bir gün vardır ki, o günde Allah geçmiş kavimlerden birinin tövbesini kabul etti. Yine o gün tövbe edenlerin günahlarını da affeder. (Tırmizi) Yine şöyle buyurmuştur; Ramazan ayından sonra tutulan oruçların en hayırlısı Allah a izafetle şereflendirilen Muharrem ayında tutulan oruçtur. (Müslim/sıyam) Müslümanlar bu ayda pek çok hayırlara imza atmışlar ve ona hürmet etmişlerdir. Yine İ slâm tarihi öncesinde Muharrem ayında diğer peygamberler ile de alakalı pek çok önemli olaylar yaşanmıştır. Â dem Aleyhis Selam ın tövbesinin kabul olması, Nuh Aleyhis Selam ın tufandan kurtulması, İ brahim Aleyhis Selam ın Nemrut un ateşinden kurtulması, Yusuf Aleyhis Selam ın kuyudan kurtulması, Yakup Aleyhis Selam ın Yusuf a kavuşup gözlerinin görmesi, Musa Aleyhis Selam ın kavmiyle birlikte Kızıl Deniz den geçip Firavun ve ordusunun suda boğulması gibi daha pek çok hayırlı şeyler olduğu rivayet edilmiştir. Ey Müslümanlar Muharrem ayını Yezid le birlikte anan yöneticilere aldanmayın. 10 Muharrem in önemi Kerbela dan gelmemekte, Aşure Günü nün bu meşum günle bir alakası bulunmamaktadır. 10 Muharrem hakkın batıla üstün geldiği gündür. Allah Azze ve Celle nin sırat-ı mustakim yolcularına yardım ettiği gündür. Mustazafların kapitalistlere, belamlara ve tağutlara üstün geldiği, onların zulmünden kurtulduğu gündür. Muharrem ayı Yezid ayı değildir Muaviye nin oğlu Yezid için biat almaya kalktığı ilk teşebbüsünden Yezid ve ordusunun Kerbela da Hüseyin efendimizi ve taraftarlarını şehit ettikleri güne kadar gerçekleşen olaylardan ve bunlara karşı büyük Sahabelerin tavrından çıkarttığımız tespitlere gelin-

gündem ce: Ö ncelikle Muaviye ve Yezid in ısrarla biat almaya çabalaması İ slâm da sultanın Ü mmet e ait olduğunu ve yönetime meşru olarak ulaşma yolunun biat olduğu gerçeğini tekid eder. Yine Hüseyin ve dört Abdullah RadıyAllahu Anhum un Yezid e karşı savaş açmaları otoriteyi gasp eden yöneticilerin gasp ettiklerini geri vermesi için silahla mücadelenin farz olduğunu tekid eder. Muaviye ye karşı savaşmayıp sadece nasihatle yetinmeleri meşru yöneticilere karşı silahlı mücadele yapılmasının küfürle hükmetmesi müstesna haram olduğunu tekid eder. Çünkü aynı Sahabeler Muaviye Yezid için biat aldığında ona karşı savaşmamışlar fakat Yezid kendisi için biat almaya kalktığında savaş açmışlardır. Çünkü Muaviye masiyetle emrettiyse dahi meşru yöneticiydi, ancak Yezid ilk başta biat alana kadar otoriteyi gasp etmiş gayri meşru bir yöneticiydi. Şimdi bütün bu olayların ve şerî hükümlerin günümüzdeki karşılıklarını ve kimin Yezid tarafında, kimin şerî hüküm tarafında olduğunu anlatmaya çalışacağım. Zira başımızdaki yöneticiler Esed ve benzeri halkını katleden yöneticileri Yezid tarafı, kendilerini ise hak ve Hüseyin RadıyAllahu Anh tarafı oldukları yalanını söyleyip duruyorlar. Çünkü eğer Hüseyinler iktidarda iseler yeryüzünün dört bir tarafında katledilen, hapsedilen ve tecavüze uğrayanlar Müslümanlar olmaması gerekiyor. Ey Müslümanlar Muharrem ayını Yezid le birlikte anan yöneticilere aldanmayın. 10 Muharrem in önemi Kerbela dan gelmemekte, Aşure Günü nün bu meşum günle bir alakası bulunmamaktadır. 10 Muharrem hakkın bâtıla üstün geldiği gündür. Allah Azze ve Celle nin sırat-ı mustakim yolcularına yardım ettiği gündür. Mustazafların kapitalistlere, belamlara ve tağutlara üstün geldiği, onların zulmünden kurtulduğu gündür. Muharrem ayı Yezid ayı değildir Hüseyin RadıyAllahu Anh Hilâfet ve bekası için, şerî hükmü uygulamak için Yezid e karşı savaşmıştı, haydi o zaman siz Hüseyin iseniz buyurun her taraf Yezid dolu Müslümanların yönetimine Hilâfet nizamıyla hükmetmek üzere biat yoluyla gelmenin dışında bir yol olmadığına göre Ak Parti teşkilatının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ın yolunu yol saydığı Atatürk otoriteyi gasp eden hükmündedir. Çünkü İ stanbul da meşru olarak bulunan bir yönetici, devlet ve başkent bulunduğu halde Atatürk desise, hile ve tehditle Ankara da yeni bir devlet kurmuş ve daha sonra kurduğu devleti Cumhuriyet olarak ilan etmiş, Hilâfet i kaldırmış ve Halifeyi de sınır dışı etmiştir. Şimdi Atatürk ün yolu Hüseyin yolu mu oluyor ki sizin yolunuz da aynı kavşağa çıksın? Atatürk ün yolu Hüseyin yolu ise Şeyh Said in yolu Yezid yolu mu oluyor? Hayır, vallahi hayır. Hüseyin in yolu Şeyh Said in yoludur. Zira İ slâm otoriteyi gasp edene karşı savaşmayı farz kılmıştır. Hüseyin ve diğer Sahabeler RadıyAllahu Anhum bunun için Yezid e karşı savaş açmışlardı. Şeyh Said ve diğer kıyama kalkanlar da otorite gasp edilip Cumhuriyet kurulduğu için kıyama kalkmışlardır. Şu anda Türkiye de dâhil olmak üzere dünyanın dört bir tarafında İ slâm Hilâfet Devleti ni yeniden ikame etmek için teşkilatlanmış binlerce Müslüman var. Bunlara da 19