SADREDDÎN KONEVÎ YE GÖRE KELİME/LOGOS DOKTRİNİ ÇERÇEVESİNDE TANRI-İNSAN İLİŞKİSİ (*)

Benzer belgeler
Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

zıtları gördüğü zaman birliği idrak eder.)

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

Ekrem Demirli Değ. Mustafa Kahya

Bil ki, Muhammed (s.a.s.) kul ile Rabb arasındaki nisbettir. 29

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Meâni l-esmâi l-ilâhiyye

Halil Aydınalp. Nazarî Tasavvufun Kurucusu: Sadreddin Konevî Ekrem Demirli İstanbul: İSAM Yayınları, sayfa.

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

İSmÂİl FASSI. İsmâilî Kelime deki Aliyye (Yücelik) Hikmetinin Açıklanması

İçindekiler. Önsöz 11 Kısaltmalar 15

İçindekiler. Kısaltmalar 11 Yeni Baskı Vesilesiyle 13 Önsöz 15

MÂTÜRÎDÎ KELÂMINDA TEVİL

SİİRT ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ CİLT: 4 SAYI 1 s MOLLA FENÂRÎ DE TASAVVUF METAFİZİĞİ

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

başlıklı bir dersine dayanarak vermeye çalışacağız.

Değerli büyüğümüz Merhum Fatma ÖZTÜRK ün ruhunun şad olması duygu ve dileklerimizle Lisans Yayıncılık

ÇEVRE VE AHLAK SEMPOZYUM BİLDİRİ METİNLERİ

İSLAM FELSEFESİ: Tarih ve Problemler Editör: M. Cüneyt Kaya. ISBN sayfa, 45 TL.

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS KELAM VE İSLAM MEZHEPLERİ ILH

İslâm Metafiziğinde Tanrı ve İnsan: İbnü l-arabî ve Vahdet-i Vücûd Geleneği. Ekrem Demirli İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 2005, 343 sayfa.

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

NAZARİYAT İslâm Felsefe ve Bilim Tarihi Araştırmaları Dergisi

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Şerhu l-fâtiha ve ba zı sûreti l-bakara

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

MERYEM SURESİNDEKİ MUKATTAA HARFLERİ كهيعص

KELAM DERSİ ÖĞRETİM PROGRAMI

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

İlâhî İsimler Teorisi: Allah-İnsan İlişkisi Abdullah Kartal İstanbul: Hayy Kitap, 2009, 256 sayfa.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Mesnevî yi Fusûsu'l-Hikem e Göre Yorumlamak İlâh-ı Mu tekad ve Mevlânâ nın Mesnevî sinden Hikâyeler

Murtaza Bedir. Sadreddin Konevî de Bilgi ve Varlık Ekrem Demirli İstanbul: İz Yayıncılık, sayfa.

Yani küfredenler ister Ehli Kitaptan olmuş olsunlar ister müşriklerden; kendilerine beyyine gelene kadar küfürlerinden ayrılamazlardı.

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

22:40 AYETİNİN KURAN DAKİ KOORDİNATLARI

Durûs Kitabı 1. Cilt Gramer Kuralları. Üç Hareke

SEKİZİNCİ FAS. Ya kûbî Kelimedeki Rûhiyye Hikmetinin Açıklanması

Varlık Olmak Bakımından Varlık İfadesinin Sûfîlerce Yeniden Yorumlanması ve Bu Yorumun Mezafizik Sonuçları

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

İslam hukukuna giriş (İLH1008)

El-Fükûk fî-esrâr-ı müstenidât-i hikemi l-fusûs. Fusûsü l-hikem in Sırları SADREDDİN KONEVÎ

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 7. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Murabaha Nedir? Murabahalı Satış Ne Demek?

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

bitirdi yılında Yüksek Lisansını bitirdi. Bir ara ihtisas için yurtdışında bulundu. 1990

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

ESKİ TÜRK EDEBİYATI TARİHİ- 14.YÜZYIL TEMSİLCİLERİ

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

Hz. Mehdinin (A.S.) geleceği ile ilgili olarak üzerinde durmamız gereken bir konu daha vardır.

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2 (2012), ss

Keza aynı Hadis-i Şerif, çok cüzi kelime değişikliğiyle Şii kaynaklarda da mevcuttur. Detaylı bilgiler şu kaynaklardan elde edilebilir:

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetü l-arz Kur an da Dabbetü l-arz Kaynakça. Dabbetü l-arz

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

İslamî bilimler : Kur'an-ı Kerim'in ve İslam dininin doğru biçimde anlaşılması için yapılan çalışmalar sonucunda İslami bilimler doğdu.

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2

Adeta Rabbimiz Efendimizi taltif ve teskin etmek,şevk ve gayretini arttırmak amacıyla huzuruna almıştır.

Abdülkerîm el-cîlî de Din ve İnanç: İmân ve İnkâr Üzerine Farklı Bir Yaklaşım

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

Nihat Uzun, Hicrî II. Asırda Siyaset-Tefsir İlişkisi, Pınar Yay., İstanbul, 2011, 302 s.

Question. Neden Hz İsa Ruhullah (Allah ın ruhu) olarak adlandırılmıştır? Yüce Allah ın kendi ruhundan. Peygamberi Âdem e üflemesinin manası nedir?

İBNÜ L-ARABÎ NİN FUSÛSU L-HİKEM İNDE AYNA METAFORU

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

HİKMET YURDU Düşünce Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

Tevrat ta Dabbe İncil de Dabbe İslam Kültüründe Dabbe Hadislerde Dabbetül-Arz Kur an da Dabbetül-Arz Kaynakça. Dabbetül-Arz دابة االرض

Hindistan ın Pencap bölgesinde bulunan Kadiyan adlı yerden şöyle bir ses yükseldi:

İSLÂM FELSEFESİ. TARİH ve PROBLEMLER. editör M. Cüneyt Kaya

İSMAİL TAŞ, MEHMET HARMANCI, TAHİR ULUÇ,

ÂDEM KELİMESİNDEKİ İLÂHİY YE HİKMETİ

NEDEN KÂİNATTAN SORUMLUYUZ?

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

KÂDI ABDULCEBBAR B. AHMED'İN İNSAN FİİLLERİNİN YARATILMASI VE EŞ ÂRÎ NİN KESB GÖRÜŞÜNÜ ELEŞTİRMESİ

Ve Brahman bir felsefedir ve o çeşit anlamlarıyla felsefi ve edebi yazılarda kullanılır.

NÛR-İ MUHAMMEDÎ Î D E M M A -İ MU R

CUKUROVA UNIVERSITESI ILAHIYAT FAKULTESI. lllll. güz donemi. ISLAM HUKUK USULU I -ders planları-

ŞİÎ-SÜNNÎ POLEMİĞİNDE EBÛ TÂLİB VE DİNÎ KONUMU. Habib KARTALOĞLU

İbrahim Hakkı'nın İnsan-i Kâmil Anlayışı

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

Ders Adı : DİN PSİKOLOJİSİ Ders No : Teorik : 3 Pratik : 0 Kredi : 3 ECTS : 4. Ders Bilgileri. Ön Koşul Dersleri

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

M. Mustafa Çakmaklıoğlu, İbn Arabî ye Göre İbadetlerin Manevi Yorumları, İnsan Yayınları, İstanbul 2011, 388 s.

İBR ÂHİM. Hz. İbrahim (a.s.) ın ateşe atılması, Islam Art and Architecture, s Suad el-hakîm, İbnü l Arabî Sözlüğü, s. 315.

ARAPÇA YAZMA ESERLERİN DİZGİSİNDE TAKİP EDİLECEK YAZIM KURALLARI

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55


Transkript:

EKEV AKADEMİ DERGİSİ Yıl: 15 Sayı: 49 (Güz 2011) 23 SADREDDÎN KONEVÎ YE GÖRE KELİME/LOGOS DOKTRİNİ ÇERÇEVESİNDE TANRI-İNSAN İLİŞKİSİ (*) Sema ÖZDEMİR İMAMOĞLU (**) Özet Bu makālede Sadreddîn Konevî nin kelime/logos doktrinine kattığı özgün anlam üzerinde durulacaktır. Meselenin pek çok yönü vardır. Ancak burada konu, Tanrı-insan ilişkisi açısından ele alınacak ve kelime/logos düşüncesi çerçevesinde mevcûdât ile Yaratıcı arasındaki irtibat şekillerinden bahsedilecektir. Anahtar Kelimeler: Kelime/Logos, Vech-i Hâss, Î tidâl, Nefes-i Rahmânî, Vücûb Hükümleri, İmkân Hükümleri. The Relationship Between God and Human Being According to Sadreddin Konevi s Word/Logos Doctrine Abstract In this article, it is focused on Sadreddin Konevi s contribution to the unique meaning of the doctrine of word/ logos. There are several aspects of this issue. However, it will be discussed within the frame of the relationship between God and human being and their ways of connection according to the doctrine of word/ logos. Key Words: Word/ Logos, Vach al-hâss, Î tidâl, Nafas al-rahmânî, Hukums of Wucûb, Hukums of Possibility. *) Bu makale 6-8 Ekim 2011 tarihinde Konya da gerçekleştirilen II. Uluslararası Sadreddîn Konevî Sempozyumu nda sunulan tebliğin yeniden ele alınarak gözden geçirilmiş ve genişletilmiş şeklidir. **) Dr., (e-posta: semaozdem@hotmail.com)

24 / Dr. Sema ÖZDEMİR İMAMOĞLU EKEV AKADEMİ DERGİSİ Giriş Bu makālenin amacı, Konevî nin Tanrı-insan ilişkisi bakımından kelime/logos doktrinini nasıl yorumladığını tesbît etmektir. Makālenin birinci bölümünde, kavramın çeşitli dînî ve felsefî düşüncelerdeki yerinden bahsedilmiştir. Zîra meselenin Konevî ye gelene kadar izlediği târihî seyri genel hatlarıyla görmek, müellifin düşüncesini diğerlerinden farklı ve özgün kılan hususların anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. İkinci bölüm, Konevî nin kelime ye nasıl bir anlam yüklediğini konu edinmektedir. Nitekim o, kavramı bilinen anlamından çok daha kapsamlı bir şekilde kullanmıştır. Üçüncü bölümde ise Tanrı nın kelâmıyla mevcûdun var oluşu arasındaki ilişkiden söz edilmekte, buna bağlı olarak Konevî nin eşyâ ile Yaratıcı arasındaki irtibâtı nasıl açıkladığı incelenmektedir. I. Doktrinin Sadreddîn Konevî den Önceki Durumuna Kısa Bir Bakış Kelime/logos doktrini tarih boyunca pek çok felsefî ve dînî zümrenin başlıca tartışma konularından biri olmuştur. Doktrini gündemde tutan asıl unsur Hristiyan kelâmı olsa da, gerek başka din ve mezheplerde, gerekse çeşitli felsefî düşüncelerde bu mesele üzerinde hâssâsiyetle durulduğu görülmektedir. Mesela Heraklitos kavramı hâricî varlıktaki her şeyde eseri gözüken fakat dünyâ tarafından kısmen gizlenen ilâhî bir ruh diye tanımlamış, Philon Tanrı ile insan arasında aracılık yapan ilâhî fikirler toplamı olarak açıklamış, Anaxagoras ise onun, ilâhî akıl ve âlemin düzenini sağlayan prensip olduğunu söylemiştır. Yine Yahudiler kavramdan nübüvvetin ve şerîatlerin kaynağı olup kâinâtı koruyan ve idâre eden bir şey, Hıristiyanlar ise Allah ın oğlu, sûreti, varlığa yayılan ruh ve Mesih sûretinde müşahhas hâle gelen, âlemin yaratılmasındaki vâsıta diye söz etmişlerdir. Afîfî nin tasnifine göre, mesele müslümanlar arasında da üç farklı grup tarafından tartışılmıştır. Kelâmcılar, Gazzâlî ile tâkipçileri ve Bâtınîler. Kelâmcılar konuyu halku l-kur ân görüşü çerçevesinde ele almış, Gazzâlî kavrama itaat edilen (mutâ ) ve emîn (et-tekvîr 81/ 21) âyetinden yola çıkarak el-mutâ ismini vermiş, Bâtınîler ise tartışmaya mâsum imam görüşüyle dâhil olmuşlardır (Afîfî, 2000: 61 vd.). Bununla birlikte, konunun İbnü l-arabî den îtibâren farklı bir yön kazandığı görülmektedir. Bu farklılığın iki temel sebebi vardır. Birincisi, İbnü l-arabî ve talebelerinin tek bir şeyi değil, âlemdeki bütün mevcutları Allah ın birer kelimesi olarak görmesidir. Onlara göre, eşyânın tamamı kün yânî ol emriyle yaratıldığı için her mevcut, Allah ın kelâm sıfatının bir tecellîsidir. Yânî bunların her biri, nefes-i Rahmânî nin eseridir. Farklılığın ikinci sebebi ise, Ekberîlerin meseleyi vücûd mertebeleri çerçevesinde ele almalarıdır. Bu sûfîler âlemde görülen her şeyin, Vücûd-ı İlâhî nin farklı mertebelereki taayyün ve tezâhürlerinden biri olduğunu söyler. Öyleyse kelâm veyâ kelime de aslı îtibâriyle, Vücûd-ı Hakk ın bir mertebesidir. İşte bu iki önerme, bizi çok önemli iki neticeye götürür. Birincisi, dış dünyada müşâhede ettiğimiz ve canlı ya da cansız olarak nitelendirdiğimiz hiçbir mevcûdun Hakk ın dışında, uzağında ve O ndan tümüyle başka olamayacağıdır. Aksine o, ilâhî nefesin netîcesidir ve dolayısıyla ilâhî bir kelimedir. Bu sebeple O ndandır ve farkında olsa da olmasa da dâimâ O nunladır. İkinci olarak, tüm mevcutlar nefes-i Rahmânî sayesinde zuhûr ettiğine göre, hepsinin Tanrı ile özel bir irtibâtı olmalıdır. Nitekim Konevî, her bir kelimenin/mevcûdun Tanrı ile tertîb silsilesi ve vech-i hâss olmak üzere

SADREDDÎN KONEVÎ YE GÖRE KELİME/LOGOS DOKTRİNİ ÇERÇEVESİNDE TANRI-İNSAN İLİŞKİSİ 25 iki çeşit irtibâta sâhip olduğunu söyler. Az ileride müellifin sözü geçen irtibat biçimleriyle neyi kastettiğini anlamaya çalışacağız. Fakat bu meselenin anlaşılmasını kolaylaştırmak üzere öncelikle, onun kelime yi nasıl tanımladığına ve kavramın Konevî düşüncesinde nasıl bir yere sâhip olduğuna bakmak faydalı olacaktır. II. Konevî ye Göre Bir Kavram Olarak Kelime Kelime Arapça kelm kökünden türetilmiş bir kavramdır. Kelm ise sözlüklerde etkisi açık olan yaralanma ve duyma ya da görme hislerinden biriyle idrâk olunan etki diye tanımlanmıştır (el-isfehânî, 2002: 722). Dolayısıyla hem ağızdan çıkan mânâlı seslere, hem yazılı anlamlara, hem de âlemde görülen ve kalbi etkileyen müşahhas varlıklara kelime denilmiştir (Seydişehrî, 1998: 747). Konevî de kelâm ın ilâhî ve kevnî tesir için bir âlet olduğuna ve bu tesîri vurgulamak amacıyla, etki anlamına gelen kelm kökünden bir ismin türetildiğine dikkat çekerek, kelime yi Hakk ın kelâm sıfatının neticesi olarak tanımlar. Ona göre Hakk ın fiili, zâtı ile berâber olduğunda, bu fiilin ismi kelâm, kendisi ile zuhûr eden şey de kelime diye adlandırılır ( Konevî, 2003a: 23). Konevî nin kavram hakkındaki cümlelerine bakıldığında, aslında onun kelime ile eşyânın varlık mertebelerinden birine işâret ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim müellife göre, her şeyin ezelî ilâhî ilim mertebesinde bilindiği sûretin bir harflik mertebesi vardır. Hak, kitâbet denilen ilâhî bir tecellîyle harflik mertebesini varlık nûruyla boyamış, meydana gelen yeni sûrete de kelime denilmiştir (Konevî, 2002a: 28). Harf ve kelime arasındaki ilişkiye vücûd mertebeleri açısından bakıldığında iki farklı îtibardan bahsetmek mümkündür. Birinci îtibarla harf, kelimeden daha üstün bir mertebeyi ifâde eder. Çünkü burada harf, bir şeyin en mutlak ve basit halini, kelime ise onun bu basitlikten uzaklaşıp, daha alt bir mertebeye indiği ve çeşitli niteliklerle sınırlı bir hâle geldiği mertebeyi temsil etmektedir. Kelime ise Hakk ın etkisinde kalan edilgen bir mevcûdun ismidir. Ancak ikinci îtibarla kelime harften üstündür. Zîra bu îtibârı, onun kuşatıcı ve etken vasfına işâret eder. Bu hâliyle, bir kelime harf denilen hakîkatlerden ne kadar fazlasına sâhipse o kadar yüksek bir mertebededir. Şüphesiz mevcutların ihâta gücü birbirinden farklıdır. Aynı şekilde, bir insanın hakîkatinin de diğeriyle aynı kuşatıcılığa sâhip olması beklenemez. İşte bu sebeple Konevî, her mevcûdun Hakk ın bir kelimesi olduğunu söylemekle birlikte, bunlardan bir kısmının diğerlerini de kapsadığına, bu sebeple de âyet, sûre, kitap ve kitâbı câmî gibi onların kuşatıcılık gücünü ifâde eden çeşitli sıfatlarla anıldıklarına dikkat çeker. Konevî ye göre bunların en değerlisi ve en nadir rastlananı câmî kitaptır (Konevî, 2002a: 28-29). Özetle bir şeyin kendi harflik mertebesi kendi kelimelik mertebesinden daha üstündür. Ancak mevcutların dereceleri bakımından kelime, kendi altındaki harfleri kapsayan bir mertebedir ve bu sebeple o, harflik mertebesinin üstündedir. Böylece Konevî nin kelime kavramını nasıl tanımladığını îzâh etmiş olduk. Şimdi meselenin tam da burasında başka bir soru sormalıyız. Acaba kelimeler ve kelimeleri meydana getiren harfler nasıl taayyün etmiştir ve bu taayyünün onların Tanrı ile ilişkisini belirlemede nasıl bir rolü olabilir?

26 / Dr. Sema ÖZDEMİR İMAMOĞLU EKEV AKADEMİ DERGİSİ III. Kelime-Nefes-i Rahmânî İlişkisi Konevî nin eserlerine bakıldığında, mevcûdun yaratıcıyla ilişkisinin nefes-i Rahmânî ye dayandığı görülmektedir. Zîrâ müellife göre, varlık harflerinin maddesi nefes-i Rahmânî dir (Konevî, 2004b: 23). Çünkü nefes, harflerin sûretlerinin heyûlasıdır ve harflerin zâhirleri bu nefesin tafsîlinden ibarettir (Konevî, 2004b: 26). Konevî, insanın nefesinin mahreçlere uğraması neticesinde harf ve kelimelerin meydana gelmesi ile âlemdeki varlıkların yaratılışı arasında büyük bir benzerlik olduğunu söyler. Nitekim insanın nefesi içeriden dışa doğru çıkarken, göğüs, boğaz, diş ve dudak gibi mahreçlere uğrar ve böylelikle harfleri, bunların terkîbiyle de kelimeleri meydana getirir. Benzer bir şekilde, Rahmânî nefesin çeşitli makām ve mertebelerde taayyün etmesiyle de mevcutlar, yâni kelimeler yaratılmış olur. Bu yaratılış esnâsında, nefes-i Rahmânî tüm mevcutlar üzerine aynı anda tecellî eder. Fakat onun farklı mertebelerinde bulunan, başka bir ifâdeyle, farklı ilâhî isimlerin mazharları olan kelimelerin Rahmânî nefesi kabul ederek varlık sahasına çıkmaları belirli bir sıraya ve silsileye bağlı olarak gerçekleşir. Yânî mevcut, kendisine hayat bahşeden nefes-i Rahmânîyi kabûl etmesi bakımından belirli bir silsileye tâbîdir. Ancak bu kutsal nefes, her mevcûda ayrı bir makām ve mertebede tecellî etmektedir. Buna bağlı olarak her şey yaratıcısı ile doğrudan ve vâsıtasız bir ilişkiye sâhiptir. İşte bu sebeple Konevî, her mevcûdun Hak ile iki çeşit irtibâta sâhip olduğunu söyler: Tertip silsilesi ve vech-i hâss. Müellif tertip silsilesindeki vâsıtaları, kalem mertebesi, levh-i mahfûz, arş, kürsî, gökler, unsurlar, unsurlardan meydana gelen şeyler ve insan diye sıralar (Konevî, 2002b: 74). Yânî ilâhî tecellî kalem mertebesinden başlayarak sıralamadaki en son mevcûda kadar uzanır. Aynı durum ilâhî bilgi için de geçerlidir. İnsan tertip silsilesi yoluyla edindiği bilgiyi, Hak dan doğrudan alamaz ve ancak bu vâsıtalar sayesinde elde edebilir. Fakat vech-i hâss denilen irtibat şeklinde durum değişir. Çünkü o, Yaratıcı ile mevcut arasındaki özel bir ilişki tarzıdır. Nitekim Konevî ye göre vech-i hâss, eşyânın Hakk a dönük olan özel yönüdür ve Hakk ın, insana şah damarından daha yakın olduğunu belirten âyet (Kâf 50/ 16) işte bu özel yakınlığa işâret etmektedir (Konevî, 2004c: 62-63). Konevî, insandaki en üstün şeyin, kendisinde bulunan bu özel yön olduğunu ısrarla vurgular. Zîrâ o, Hakk ın insanın hakîkatine yerleştirdiği ilâhî bir sırdır (Konevî, 2004c: 153). Bu üstünlüğün bir sebebi de, insanın bu sâyede yaratıcısıyla, başka hiç kimsenin ortak olamayacağı son derece özel bir irtibâta sâhip olmasıdır. Müellif, insan ile rabbi arasındaki bu özel alana peygamberlerin bile dâhil olamayacağını söyler. Çünkü kul ile rabbi arasında bu özel vecih kapısı açıldığında, bunu Allah tan başka sadece o vechin sâhibi bilebilir (Konevî, 2003b: 139). Konevî ye göre, herşeyin özel hakîkati, ilâhî bir ismin tecellîsi olarak zuhûr etmiştir. Hakk ın hazînelerinin genişliği sebebiyle de, tecellînin tekrarı mümkün değildir. Dolayısıyla her ilâhî isim bir kez zâhir olur ve o ismin hükmü de bir tek mevcûda sirâyet eder. İşte bu yüzdendir ki o şey tektir, eşsizdir ve Hak ile irtibat tarzı da o isim sebebiyle biriciktir. Dahası, onu böylesine kıymetli kılan özel vechi sâyesinde mevcûdun, hiç bir zaman yok olmayacak bir tarafı vardır. Nitekim Konevî, Herşey yok olacaktır, fakat onun

SADREDDÎN KONEVÎ YE GÖRE KELİME/LOGOS DOKTRİNİ ÇERÇEVESİNDE TANRI-İNSAN İLİŞKİSİ 27 vechi müstesnâ (el-kasas 28/ 88) âyetini böyle yorumlar. Çünkü müellife göre burada onun vechi ifâdesiyle, helâk olan şeyin vechi kastedilmiştir (Konevî, 2002a: 29). Meselenin dikkat çekilmesi gereken bir diğer yönüne gelince, insan belirli bir ismin tecellîsi olduğuna göre, ulaşabileceği kemâl derecesi de bu ismin kapsayıcılığına bağlıdır. Nitekim Konevî Âleme taalluk eden her ilâhî ismin kendine özgü bir kemâli vardır (Konevî, 2007: 147) der ve isimlere bağlı olan hakîkatlerin de kendisine âit nisbî bir kemâle sâhip olduğunu söyler. (Konevî, 2003a: 16). Bu nisbî kemâlin kapsamı, şey in bağlı olduğu ilâhî ismin kapsayıcılığı kadardır. Nitekim Konevî Zât-ı İlâhî ile isimleri arasındaki ilişkiden bahsederken, Zât ı ağaca, isimleri ise o ağacın dallarına benzeterek şöyle der: İlâhî hazret ağacının aslının bir takım ferleri vardır. Zâtî sirâyet bu fer lerin herbirine ulaşır ve ulûhiyet sırrından bir miktar bunlara sirâyet eder. Bu miktar o fer in taşıyabileceği kadardır. Fer ler ise ilâhî isimlerden ibârettir. (Konevî, 2007: 25) Bu durumun netîcesinde insan, ilâhî hüküm ve tecellîleri, mazharı olduğu ismin hüküm ve tecellîlerden ibâret zannedebilir ve buna bağlı olarak diğer isimlerin hükümlerinden habersiz kalabilir. Müellif insanın bu sınırlılığını bir hadisle örneklendirir. Buna göre, Cenâb-ı Hak kıyâmet gününde mü minlere tecellî edecek, fakat insanlar Hak ile kendileri arasındaki alâmeti görmedikçe, başka bir deyişle kendi bildikleri ve inandıkları zanna uygun olan sûretten daha farklı bir sûretle karşılaşınca, O nun Hak olduğunu inkâr edip, kaçışacaklardır. Daha sonra Hak onlara inandıkları sûrette görünecek ve her biri kendi alâmetiyle onu tanıyacaktır (Müslim, 2006: Îmân, 299; Konevî, 2002a: 75; Konevî, 2003b: 116). Yine Konevî İnsanlardan bir kısmı belli bir harf üzere ibadet ederler (el-hâcc 22/ 11) âyetini de, insanın bu sınırlı inançlarıyla açıklar. Bu âyet çeşitli meallerde İnsanlar uçurumdadır ya da İnsanlar Allah a bir kenardan ibâdet ederler gibi tercümelerle verilmiştir. Oysa Konevî ye göre, burada harf ile kastedilen, insanın sâbit hakîkatinin çerçevesi ve sınırlarıdır. Nitekim yukarıda, mevcutların kuşatıcılıkları bakımından birbirleriyle aynı olmadıkları ve bu yüzden de kiminin harf, kiminin kelime, kiminin de âyet, sûre veya kitap diye adlandırıldığı belirtilmişti. Mevcûdun, Hak ile çift yönlü bir irtibat imkânına sâhip olması, işte bu bakımdan son derece önemlidir. Çünkü şey, Tanrı ya bakan özel vechiyle yaratıcısını tanır, fakat bu tanıma belli bir îtibarla sınırlıdır. Halbuki o, ilâhî bilgiye tertip silsilesine bağlı olarak ulaştığında, aradaki vâsıtaların mazhar olduğu tecellîlerden de istifâde edebilir. Çünkü silsiledeki her mevcut, kendi altındaki ve üstündeki mevcutla rakîka denilen ince bir bağ sayesinde irtibat hâlindedir. En üstün ve kuvvetli rakîka ise, ilk mevcûdun yânî hakîkat-i Muhamediyye nin Hak ile arasındaki rakîkadır. Onun içindir ki her şey, bu hakîkate yakınlığı ölçüsünde kıymet kazanır. Konevî, Muhammedî hakîkatin sâhip olduğu bu özel konumdan bahsederken önemli bir kavrama dikkat çeker: Îtidâl. Ona göre, Muhammedî hakîkatin bu yakınlığı elde etme sebebi, îtidâl sahibi olmasıdır. Şüphesiz burada bahsedilen îtidâl, öfke ve yumuşaklık, cimrilik ve savurganlık ya da cesurluk ve korkaklık arasında denge kurmaktan çok daha üstün bir vasıftır. Öyleyse insanın hangi iki durum arasında mûtedil olması gerektiğini sormak

28 / Dr. Sema ÖZDEMİR İMAMOĞLU EKEV AKADEMİ DERGİSİ gerekir. Muhakkik sûfîlere göre bu iki durumu tanımlayan kavramlar vücûb ve imkân hükümleri dir. Vücûb hükümleri, insanın ilâhî yönünü, imkân hükümleri ise beşerî yönünü ifâde eder. Nitekim Konevî, ilkini ulûhiyet mertebesindeki isim ve sıfatlar, ikincisini ise onların tesîrini kabûl eden kābiliyetler diye tanımlar (Konevî, 2003a: 79). Buna bağlı olarak, Hakk a ulaşmada daha kısa bir yol kabûl edilen vech-i hâss yolu, vücûb hükümlerine; tertîp silsilesi ise imkân hükümlerine dayanır (Konevî, 2002b: 178-179). Vücûb hükümlerinin kaynağı vahdâniyet, imkân hükümlerinin kaynağı kesrettir. Bu iki uç arasında ise iki yönü birleştiren mûtedil orta berzahlık derecesi gelir ki bu mertebenin sâhibi, kemal sâhibi olan hakîkat-i insâniyyedir (Konevî, 2002b: 177). Aslında her mümkün varlık, kendisinde bir grup vücûb ve imkân hükmü barındırır ve bu hükümlerin aynası olur. Böylelikle hükümlerin birleşme yeri olan mevcutta, inhirâf ve îtidâl dereceleri belirir. Bu birleşme, bâzı varlıklarda denkliğe yakın bir derecede gerçekleşirken, bâzısında ikisinden biri baskın olur. Vücûb hükümlerinin üstünlüğü varlığın üstünlüğünü, imkân hükümlerinin üstünlüğü varlığın düşüklüğünü arttırır. Gerçek ilâhî itidâl ise, bütün küllî vücûb ve imkân hükümlerini birleştiren, berzahların berzahına, yâni hakîkat-i Muhammediyye ye mahsustur (Konevî, 2003b: 155-156; Konevî, 2004a: 76, 80; Konevî, 2002a: 148-149; Konevî, 2003a: 25; Konevî, 2002b: 168-169). Özetle, bir kimsede bulunan imkân ve vücûb hükümleri, o kimsenin hem varlığı bakımından sâhip olduğu dereceyi, hem de îtidâle, dolayısıyla Hz. Peygamber in mertebesine ne kadar yakın ya da uzak olduğunu ortaya koyar. Velîlerin farklı mertebelerde bulunmasının sebebi de, bu yakınlığın farklı ölçülerde olmasıdır. Sonuç Böylelikle Sadreddîn Konevî nin kelime doktrinine nasıl bir anlam yüklediğinden ve bu doktrin çerçevesinde, mevcutların Tanrı ile ilişkisini nasıl îzâh ettiğinden özetle bahsetmiş olduk. Burada dikkat çeken üç önemli husus vardır. Bunlardan ilki, tüm mevcutların, Cenâb-ı Hak la sürekli ve kopması mümkün olmayan bir irtibat halinde bulunmasıdır. Zîrâ herşey Rahmân ın rahmetiyle zuhûr eden ilâhî bir nefesle varlık ve canlılık kazanmıştır. Dahası, her biri ilâhî bir ismin eseridir ve o ismin anlamını taşıyan kutsal bir kelimedir. Öyleyse hiçbir mevcûdun kendi başına bulunduğu, hatta yaratıcısının dışında ve O ndan başka bir şey olduğu düşünülemez. Nitekim Konevî Taayyününün dışında, hiçbir harf nefesten farklı değildir ve ondan ayrılmaz. Bu vücûdî varlıklar da, Mutlak Varlık tan sâdece çoğalıp taayyün etmeleri bakımından ayrılırlar. (Konevî, 2007: 143) diyerek bu hakîkate işaret etmektedir. İkincisi, eşyânın Tanrı ile ilişkisinde birden fazla yolun bulunmasıdır. Şüphesiz bu durum bir rahmet ve nîmettir. Zîrâ mevcut, bir taraftan Tanrı ile arasına hiçbir vâsıtanın giremediği, sadece kendisine özgü bir irtibat imkanına sâhipken, diğer taraftan, bu durumun Tanrı hakkındaki bilgi ve anlayışını sınırlamasına engel olacak başka bir ilişki biçimine de mâliktir. Üçüncü ve son olarak, her mevcut farklı bir ismin mazharı olduğuna göre, her şeyde ve herkeste ilâhî bir sır bulunmaktadır ve âlemde hepsinin kendine özgü bir yeri vardır. Bununla birlikte, bu ilâhî sırrın en çok varlık ve hayat bahşettiği zât, Hz. Muhammed dir. Dolayısıyla Hz. Muhammed Tanrı nın isimlerini en çok tecellî ettiren, dolayısıyla O na en çok benzeyendir. Öyleyse insan, in-

SADREDDÎN KONEVÎ YE GÖRE KELİME/LOGOS DOKTRİNİ ÇERÇEVESİNDE TANRI-İNSAN İLİŞKİSİ 29 sanlık hakîkatini bütün yönleriyle kuşatan bu yüce hakîkate imkânı dâhilinde yakın olmaya ve benzemeye çalışmalıdır. Böylelikle insan, yaratıcısına en çok benzeyene benzemek sûretiyle, kendisiyle Tanrı arasındaki benzerliği arttıracak, dolayısıyla rabbine daha çok yaklaşacaktır. Çünkü herşey benzerine yakındır. Kaynakça Afîfî, Ebu l-alâ (2000). Müslümanların Logos/Kelime Nazariyeleri, İslâm Düşüncesi Üzerine Makaleler, Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. el-isfehânî, Ebu l-kāsım Hüseyin b. Muhammed b. Mufaddal Râgıb (2002). Müfredâtu Elfâzi l-kur ân. Nşr. Safvân Adnân Dâvûdî. Dımaşk: Dâru l-kalem. Konevî, Sadreddîn (2002a). İlâhî Nefhalar. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2002b). Sadreddîn Konevî ile Nâsırüddîn Tûsî Arasında Yazışmalar. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2003a). Fusûsu l-hikem in Sırları. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2003b). Kırk Hadis Şerhi. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2004a). Vahdet-i Vücûd ve Esasları. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2004b). Esmâü l-hüsnâ Şerhi. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2004c). Tasavvuf Metafiziği. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Konevî, Sadreddîn (2007). Fâtiha Sûresi Tefsîri. Çev. Ekrem Demirli. İstanbul: İz Yayıncılık. Müslim b. Haccâc (2006). Sahîhu Müslim, nşr., Ebû Kuteybe Nazar Muhammed el-fâryâbî, Riyad: Dâru Taybe. Seydişehrî, Mahmud Es ad (1998). Allah ın Kelâmı ve Allah ın Kelimesi İkileminde Hz. Îsâ (Sad. Muhammed Tarakçı). Uludağ Üniversitesi İlâhiyât Fakültesi Dergisi, 7, 7.