Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla,



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

17 Eylül 2016 Devlet Sanatçısı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşca Özel Konseri. Hazırlayan ve Yöneten Halil İbrahim Yüksel. Sunum Metni Bilge Sumer

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

tarafından yazıldı. Pazartesi, 13 Ağustos :33 - Son Güncelleme Pazartesi, 13 Ağustos :52

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

İstanbul İmam Hatip Liseliler Derneği

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

GADİR ESİNTİLERİ -9- Şiir: İsmail Bendiderya

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

İSLÂM TARİHİ VE SANATLARI BÖLÜMÜ. Doç. Dr. HÜSEYİN AKPINAR Türk Din Mûsikîsi Anabilim Dalı

İÇİNDEKİLER SÖZ BAŞI...5 MEHMET ÂKİF ERSOY UN HAYATI VE SAFAHAT...9 ÂSIM IN NESLİ MEHMET ÂKİF TE GENÇLİK... 17

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

ŞANLIURFA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ YAYINLARI. Konusu: Urfa Üzerine Yazılmış Şiir Seçkisi

HZ. PEYGAMBER (S.A.V) İN HOŞGÖRÜSÜ VE AFFEDİCİLİĞİ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Karaman Ticaret ve Sanayi Odası Bülteni

Şeb-i Arus İstanbul da: Mevlana nın vuslat gecesi bu yıl yine aşkın başkentinde!

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Eyicil: Kahramanmaraş ın Sevdalısıyım

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3


MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

ÖZGEÇMİŞ Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü SİVAS Doktora Tezi: İslam Tarihi ve Medeniyetinde Salâ ve Salâvatlar

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Proje Adı. Projenin Türü. Projenin Amacı. Projenin Mekanı. Medeniyetimizin İsimsiz Taşları. Mimari yapı- anıt

Güzel Bir Kitap: 'İslam Estetiği'

Azrail in Bir Adama Bakması

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

Ana Stratejimiz Milletimizle Gönül Bağımızdır BÜLTEN İSTANBUL B İ L G. İ NOTU FİLİSTİN MESELESİ 12 de İÇİN 3 HEDEFİMİZ, 3 DE ÖDEVİMİZ VAR 3 te

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.

HATAY BOZGUNCULUĞA VE AYRIMCILIĞA İZİN VEREMEZ!!!

Böylesine anlamlı ve sevinçli bir günde sizlerle birlikte olmaktan mutluluk duyuyorum. Türkiye İş Bankası adına sizleri kutluyorum.

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

Necip Fazıl ın Yaşamındaki Düşünce Labirentleri - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

YECDER. l.ulusal DIN GüREVLILERI SEMPOZYUMU TEBLIGLERI

İSMEK İN USTALARI SANATIMIZ YAŞAMIMIZ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

HAT SANATINDAN ENSTANTANELER İSMEK HÜSN-İ HAT HOCALARI KARMA SERGİSİ

Şerif Mardin in tespitiyle bu coğrafyada en etkili faktör : Din

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek


MÜSİAD İFTARI ANKARA

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

21 yıllık tecrübesiyle SiNCAN da

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

olduğunu fark etti. Takdir ettiği öğretmenleri gibi hatta onlardan bile iyi bir öğretmen olacaktı.


ÜMMETİN GELECEK NESLİ ÇOCUKLARIMIZA NAMAZ EĞİTİMİ NASIL VERİLEBİLİR? Gelecek Nesle Doğru

Bir notanın vesile kıldığı şey, yalnızca bizim anımsayabildiğimiz özel bir an ın tekrar uyanışı, bu sayede devasa bir geçmişin yeniden canlanışıdır

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Lütfi ŞAHİN /

Betül Erdoğan.

SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar nerelerde görev aldınız?

PROGRAMLAR. Türk Din Musikisi Lisans Programı

ŞUBAT - MAYIS 2017 ETKİNLİK TAKVİMİ

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

Sevgili dostum, Can dostum,

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

Mehmet Akif Ersoy; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın! Mısralarını şehitlerimize, gazilerimize, en

Y. Lisans Türk Müziği İst. Teknik Üniv Sanatta Yeterlilik Türk Müziği İst. Teknik Üniv. 1994

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Öğretmenler Gününün 32.Yılı

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

KİTABIN TANITIM YAZISI Cuma, 12 Ekim :57

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

EN ESKİ İNANÇLARDAN BİRİ OLAN ZERDÜŞTLÜK VE ZERDÜŞT HAKKINDA 9 BİLGİ

Biz Fakir Okuluz Bizim Velimiz Bize Destek Olmuyor Bizim Velimizi Sen Bilmezsin Biz Bağış Alamıyoruz Cümlelerini kurarken bir daha düşüneceksiniz.

3. Global SATELLITE SHOW HALİÇ KONGRE MERKEZİ STK, Kurum ve Kuruluşlarımızın Değerli Başkan ve Temsilcileri,

2 RAMAZAN SOKAĞI ETKİNLİKLERİ RAMAZAN SOKAĞI ETKİNLİKLERİ

Edebiyat Mevsimi 2012 de Tasavvuf Rüzgarı. Tasavvuf Ve Gelenek. Seminerleri

Zirve 9. Sınıf Dil ve Anlatım

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

SADETTİN ÖKTEN İÇİMDE AVM VAR!

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

SEMPOZYUM DAVETİYESİ ve PROGRAMI

10.SINIF TÜRK EDEBİYATI DERSİ KURS KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Transkript:

Rahman ve Rahim olan Allah ın adıyla, Hamdolsun, yarattığı her şeyi güzel yaratan Rabbimize, Salat olsun, Allah ın güzel olduğunu ve güzeli sevdiğini bize bildiren Rasulüne, Selam olsun, ehl-i beytine, ashabına ve gök kubbede hoş sada bırakanlara ÖNDER ADINA MT YAZ SAH B Dr. Hüseyin Korkut YAYIN DANIfiMANI Mustafa Canbey GENEL YAYIN YÖNETMENİ Murat Şahin ED TÖR Ahmet Bolat YAYIN KURULU Sabri Ota, Fatih Serenli, Nazif Yılmaz, Mehmet Kaman, İsmihan Şimşek, Zümrüt Sönmez, Zehra Sevindik, Banu Ezber, Ebru Can Avcı, Ayşe Çoban REKLAM SORUMLUSU Mustafa Karahüseyino lu GRAF K TASARIM Eylül Tanıtım BASKI Cemre Ofset TOHUM Dergisi, ÖNDER mam Hatip Liseleri Mezunlar ve Mensuplar Derne i yay n d r. ADRES Alemdar Mh. Hükümet Kona Sk. No: 7 34110 Ca alo lu - stanbul Tel: (0212) 519 09 53-519 12 76 Faks: (0212) 519 09 57 onder@onder.org.tr tohum@tohumdergisi.com İslam Medeniyeti güzellikleri layık oldukları bir mahremiyet içinde düşünür. Bu medeniyette güzele birden bire erişilemez, güzelin bir bahası vardır, bu yüzden güzel mesturdur. Üstadımız Saadeddin Ökten güzelin bahasını ve erişmenin zorluğunu tarif ederken hak sahibinin hakkını ne güzel teslim etmiş. Bu sayımızda, camilerimizde, tekkelerimizde, bayramlarda ve sair özel günlerimizde asırlardır adeta milletimizin imanının tazelenmesinde önemli rol oynayan tekbirin bestekarı, musikimizin kendisine kadar süregelen devrin zirvesi, medeniyetimizde sanat bilincinin ne kadar köklü olduğunun en nadide örneklerinden biri olan Buhurizade Mustafa Efendi yi yani çiçekçilik ve meyvecilikle uğraştığı için mahlası olan Itri yi tanımaya, tanıtmaya çalıştık. Artık kültürel, medeni, manevi değerlerimizi banknotların üzerinde görmekten öteye taşımak lazım geldiği hepinizce malum. Zira değerlerimizi yeterince tanımadan üzerine bir şeyler ilave etmek pek mümkün görülmüyor. Yine malumunuz yoldaki işaret ve işaretçilere uymadan yapılan yolculuklar pek meşakkatli ve çetin olur. Her şeyin kendisiyle güzelleştiği, anlam kazandığı dinimizde böyle tavsiye etmiyor mu? Sevgili okurlar, işaretler olanca parlaklığıyla yerinde duruyor, işaretçilerse arkalarında nice eserler bırakarak, vazifelerini layıkıyla tamamlayarak, tabiri caizse bayrak yarışında bayrağı ahirlerine bırakarak terk-i diyar ettiler. Allah, cümlesine rahmet etsin. Ne demişler? Sultana sultanlık yaraşır, gedaya gedalık. Dilerseniz bu kadarla iktifa edip, sözün sultanı Itri ye kulak vererek sizi sayfalarımızla baş başa bırakayım. Aşık oldum bin can ile Gözlerim doldu kan ile Geçti ömrüm hicran ile Terk eyledin ahir beni Bir sonraki sayıda buluşmak üzere, hayırda kalın Kaynak gösterilmeden al nt yap lamaz. Yaz larda k saltma yap labilir. Hukuki sorumluluk yazara aittir. GENEL YAYIN YÖNETMEN İNDEN TOHUM 01

içindekiler 04 Dr. Hüseyin KORKUT: İmam Hatipler Sivil Bir Millet Projesidir 06 Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN: Geleneksel Türk El Sanatlarının Dayandığı Medeniyet Anlayışı 14 16 18 MUSTAFA BAKİ EFE: 300 YILLIK BİTMEYEN BİR SADA PROF. DR. AHMET HAKKI TURABİ: TÜRK DİN MUSİKİSİNDE ITRİ DOÇ. DR. M. SAFA YEPREM: ITRİ DEVRİN ZİRVESİ Zümrüt SÖNMEZ: Talkin Bout a Revolution 30 46 A. Serra POSTACI: Evliya Çelebi nin Kedisinin Peşinden 32 Senai DEMİRCİ: Vakti Kitaplaştırmak İçin: Namaz 52 Yunus KELEŞ: Rüzgar Bizi Sürükleyecek 02 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

Sabri OTAĞ: İmam Hatipli Olmak 10 İsmihan ŞİMŞEK: Hallstatt 26 60 Banu EZBER: Toplumlardaki yozlaşmayı görmek için müziğe bakmak yeterlidir 38 Esan GÜL: Aile içi Sorunlar ve Çözüm Yolları Hanife GÖKDEMİR: Gana 41 ŞİİR / 64 KİTAP / 66 54 Ayşe KARAMAN: Aydınlık Sanılan 56 Yaşar ETİ: Hanla Yaşamak çizgi / 68 İÇİNDEKİLER TOHUM 03

Dr. Hüseyin KORKUT ÖNDER Genel Başkanı İmam-Hatipler sivil bir millet İmam-Hatip okullarının, mezun ve mensuplarının, bu milletin varoluş serüvenine çok benzer bir hikâyesi var. Haddi zatında İmam-Hatipler; milletimizin tarihi birikimi ve öz medeniyet değerleriyle modern çağda kendini var etmek ve milletler dengesinde esaslı bir yerde var olmak için geliştirdiği özgün kurumlardır. İmam-Hatip davası, varlığını çağlar boyu insanlığın kadim değerlerini sürdürmeye, ortak iyilik ve kalkınmasına hizmete adayan bir milletin temel medeniyet iddiasıyla tarih sahnesinde yeniden dirilişini temsil eden bir davadır. Canıyla, başıyla, dişinden ve tırnağından artırdığı kıt imkânlarla, bazı dönemlerde bütün hasmâne tutumlara ve engellemelere rağmen milletimiz tarafından İmam-Hatiplerin büyük bir teveccühe mazhar olması, binalarının yapılması ve yaşatılması ve her bakımdan sahiplenilmesi, bu okulların sivil bir millet projesi olduğunun en açık göstergesidir. Asil milletimizin modern tarihi yazıldığında, İmam-Hatipler en destansı anlatıyı oluşturacak simge referanslardan biri olacaktır. Bu açıdan bakınca, toplumun her kesiminde mezun ve mensubu bulunan İmam-Hatiplerin şahsında somutlaşan ana misyon, sadece Türkiye nin değil, başta gönül coğrafyamız olmak üzere bütün yeryüzünün ortak insanlık ufkunu temsil etmektedir. Nitekim kısa sayılmayacak geçmişinde İmam-Hatipler sözde aydınlanma düşüncesinin ve batı modernleşmesinin kendini üzerine inşa ettiği seküler dünya görüşünün dayatmacı ve ayartıcı kitle araçlarına karşı insanlığın varoluşsal güvenliğini gerçekleştirebileceği nadir eğitim modellerinden biri olduğunu göstermiştir. 04 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

projesidir Normalleşen Türkiye de eğitim sistemimizin tek tipleştirici bir felsefeden sıyrılıp çoğulcu ve demokratik bir hüviyete bürünmesine paralel olarak gelişen yeni yönetişim yapılarıyla İmam-Hatipler daha sağlıklı bir zeminde işlevlerini yerine getirme fırsatı bulacaktır. Öz niteliğine kavuşan İmam-Hatipler, Türkiye nin insani kalkınma vizyonu doğrultusundaki hedeflerini gerçekleştirmede önemli bir yere sahip olacaktır. ÖNDER İmam-Hatip Mezunları ve Mensupları Derneği anılan istikamette camiamızın çeşitlenen talep ve ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla önde gelen bir çatı kuruluş olarak hizmet alanlarını günden güne artırmaktadır. Şu inkâr edilemez bir gerçek ki, toplumun her kesiminde temsil edilen ve dünyanın dört bir tarafında bulunan mezun ve mensuplarımıza, İmam-Hatip misyonunu daha geniş kitlelere ulaştırmada, bugün her zamankinden daha büyük görevler düşmektedir. BAŞKAN DAN TOHUM 05

Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Mimar Sinan Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Geleneksel Türk el san atlarının dayandığı medeniyet anlayışı Bu sayımızda geleneksel Türk el san atlarının dayandığı medeniyet anlayışını tahlil edelim. Bu san atlar temelinde İslami öğretinin hakim olduğu bir medeniyet ailesinde gelişmiştir. Bu medeniyetin yetiştirdiği san atkarın sorduğu evrensel soruların cevaplarıdır. Bu cevaplar İslam medeniyetinin temel kaynaklarının biçimlendirdiği bir anlayış çerçevesinde verilmiştir. Ya da başka kelimelerle ifade edilirse evrensel sorulara bu kaynaklarda bulunan cevapların plastik bir ortamdaki tezahürleridir. Bütün san atkarlar için geçerli olmak üzere şu tespit ileri sürülebilir, san atkarın yaşadığı hayat ile ortaya koyduğu san at eseri arasında birebir bir benzerlik ve ilişki vardır. San at eserinin etkinliği ve derinliği buradan doğar. San atkar hayatın duygusal yönüne çok ağırlık veren bir ruhsal yapıya sahiptir. Hayatın pratik ve akli yanı onu fazlaca ilgilendirmez. San atkar için duygusal alemde yaşanmışlık önemlidir, fiziksel boyutlardaki düzey ve deneyim onu tatmin etmez. Bu yüzden onun dış görünüşü ve yaşadığı fiziksel ortam çok sıradan olabilir, ama eseri bütün insanları etkiler. İslam medeniyetinde yetişen san atkar da bu medeniyet ortamında kendisine benzer, kendisi gibi ve hatta kendisini aşan yaşanmışlıkları arar, sorularının cevaplarını bu hayatlarda bulmak ister. İslam medeniyetinde böyle duygusal yaşanmışlık tasavvuf sahasındadır. Tasavvufta deruni alem, içe bakış ve batın önemlidir, daha belirgin bir vasfı ile tasavvuf bireyseldir. Tasavvufun tanımladığı ruhi macera ferdidir, içe dönüktür ve sonsuza doğrudur. Bu vasıfları ile tasavvuf san atkarın ruhi yapısı için aradığı ortam ve tam bir kaynaktır. İslam medeniyeti san atkarının tasavvuf ile derin ülfeti bu uyumdan ileri gelir. Tasavvufta ferdin kendi iç dünyasın- San atkar sorduğu soruların cevaplarını ilk merhalede tasavvufi beyanlardan alır, bunun ötesine geçer, bu beyanları bizzat yaşayanlarla ülfet eder, onların iç alemlerindeki seyranlarını müşahede imkanına kavuşur ve bu seyran ona bizzat yaşatılır. Bu ruhi paylaşım sonunda ilmelyakinden, aynelyakine oradan da hakkelyakine vasıl olur. 06 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

İslam medeniyeti güzellikleri layık oldukları bir mahremiyet içinde düşünür. Bu medeniyette güzele birdenbire erişilemez, güzelin bir bahası vardır, bu yüzden güzel mesturdur. da sonsuza doğru yönlenen yolculuğu için gerekli umdeler ve usuller İslam öğretisinin ana kaynaklarından çıkarılmıştır. Ve daha da önemlisi bunlar yaşanarak hayatın içine nakşedilmiştir. San atkar sorduğu soruların cevaplarını ilk merhalede tasavvufi beyanlardan alır, bunun ötesine geçer bu beyanları bizzat yaşayanlarla ülfet eder, onların iç alemlerindeki seyranlarını muşahade imkanına kavuşur ve bu seyran ona bizzat yaşatılır. Bu ruhi paylaşım sonunda ilmelyakinden, aynelyakine oradan da hakkelyakine vasıl olur. İslam medeniyetinin san atkarı bu mertebeden sonra eser verir, ondan evvelkileri bir tilmizin temrinleri addeder. Tasavvufun tarif ettiği ve tasavvuf erbabının yaptığı ve yaptırdığı sonsuzluğa dönük yolculuk bu alemden olabildiğince az almaya hatta mümkün ise hiçbir şey almamaya dayanır. Dünyaya ait maddi ve manevi izler silindikçe sonsuz yolculuğu merhale merhale ilerler. Dünyevi izlerin atılması ancak bunların asli ve tek sahibine teslimiyetle mümkün olur. Tasavvuf yolunun yolcusu dünyaya ait ağırlıkları atarak hiç lesir ve hiçliği nispetinde teslim olur, ya da teslimiyeti nispetinde hiçliği artar. Eski mistik mekanların duvarlarında görülen hiç ve ah teslimiyet hatları bu ilişkiyi remizlerle ifade eder. Hiçlik ve teslimiyet insan varlığının bedensel ve akli boyutu ile çatışır, dolayısı ile bunları kabul etmek ve hayata geçirmek sadece bedensel ve akli güçleri kullanarak mümkün değildir. Birbirinin mütemmimi olan hiçlik ve teslimiyet aşk ve muhabbet olmadan gerçekleşemez. Aşk ve muhabbet ise nakillerden öğrenilmez, onu bizzat yaşamış birisi sizi de yaşatarak bizzat size öğretir daha doğrusu tattırır. Geleneksel el san atları ile meşgul olan san atkar da bu ortamda yaşamış ve buradan nasibdar olmuştur. Eseri bütünü ile bu ruhi tecrübenin plastik ifadesidir. San atında ben değil hiç olmak, isyan ve sorgulama değil teslimiyet hakimdir. San atı bu özellikleri ile vardır ve anlamlıdır. Çünkü bu sayede beslendiği kaynak ve ortam ile verdiği eser arasında bir tutarlılık ve ahenk görülür. Bu tutarlılık ve ahenk esere sade, vakur ve dengeli bir hava verir. San atkar ağırlıklardan arındığı için eseri o derece mücerret ve deruni olur. Maddi malzeme ve biçimlerle mücerret ve sonsuz ne kadar ifade edilebilirse Hat ile süslemenin beraberliği ideal ile reelin bütünleşmesidir, hat idealin haberidir, tezhib ve ebru ise ideale yönelmiş ona varma çabası içinde olan reelin gayretidir. SANAT TOHUM 07

eser o kadar simgesel sonsuzluğa açılıcıdır. Bu arınma ve tecrit esere bir muhabbet lezzeti intikal ettirir ki onu yüzyıllar sonra temaşa edenler dahi bu tadı hisseder ve paylaşırlar. Bu eserlerin temaşasında duyulan iç ferahlatıcı ve hafifletici haz san atkarın yaşadığı ve eserine aksettirdiği muhabbetten başka bir şey değildir. San atkar hat ile meşguldur, yazdığı şey sorduğu evrensel soruya İslam medeniyetinin ana kaynaklarında bulduğu cevaptır. Bu hadiseyi sadece bir soru ve onun cevabı olarak alırsak işi bilgi düzeyine indirgemiş ve orada hapsetmiş oluruz. San atkarın sorusu bir şey öğrenmek için sorulan bir soru değildir, varlığını bütünü ile kuşatan ve hayatının mihveri olan bir sorudur, cevabı da bilgi düzeyinde olamaz, olsa olsa bizzat yaşanılarak varılmış bir itminan olur. Bu yaşama çilesi ve sonunda erişilen itminan hattın biçimi, dengesi, gizli gerilimi ve sitemi veya vakar ve sukuneti olarak ortaya çıkar. San atkarın yolculuğu ve vardığı merhale yazının nev inde, eserin biçim ve istifinde üstü örtülü olarak ifadesini bulur. Sonra bu hat tezhib edilir. Süsleme san atları hatta göre daha özgür ve daha renklidir, burada biçimler ve renkler devreye girer, hattın sade ve vakur plastik ifadesi hareketli ve renkli bir anlatım ile bezenir. Hat bir umdenin evrensel bir cevabın ifadesidir, süsleme san atları bu haberi hayatın içine taşır. Söz tek başına kuramsal ve soyut bir ifadedir, toplum içinde yaşanmaya başlanınca hayatiyet ve mana kazanır. Hat aşkın aleme ait bir ilkeyi söyleyen bir bilgedir, tezhib ve ebru çok renkliliği ve biçimsel değişimi ile onun toplumudur, ilkenin yaşanmışlığını temsil eder. Toplumda her renk ve çizgide insan bulunduğu gibi süsleme san atlarında da tabii belli soyutlama süzgeçlerinden geçmiş renkler ve biçimler vardır. Hat ile süslemenin beraberliği ideal ile reelin bütünleşmesidir, hat idealin haberidir, tezhib ve ebru ise ideale yönelmiş ona varma çabası içinde olan reelin gayretidir. Bu beraberlik gerçekte her insanın serüvenidir, bunu bazıları fark eder bazıları da etmez. Böyle bir eser ile örselenmemiş bir zaman diliminde ve kendisi olarak baş başa kalabilen her insan onda kendi varlığından bir parça, kendi macerasından bir iz mutlaka bulacaktır. Şimdi sıra bu asil beraberliğin muhafazasına ve setredilmesine gelmiştir. Burada muhafaza işlevsel bir olgu, setredilme ise esrarlı bir remizdir. İslam medeniyeti güzellikleri layık oldukları bir mahremiyet içinde düşünür. Bu medeniyette güzele birdenbire erişilemez, güzelin bir bahası vardır, bu yüzden güzel mesturdur. Buradan cilt san atı zuhur eder, bu san at hem güzelin muhafazasına memurdur hem de bunun ötesinde güzelin örtüsüdür. İnsanı bir güzellik ile tanışmaya hazırlar. Cild, biçimi, süslemesi, malzemesi, rengi, dokunulduğunda verdiği duygular ve hatta kokusu ile birkaç saniye sonra nasıl bir dünyaya açılacağınızı söyler. Böylece beşeri ve evrensel suallerin medeniyetin ana kaynaklarından gelen cevabı yaşanır, muhafaza edilir ve saygı duyulur bir biçimde toplumla bütünleşir. Geleneksel san atın yaptığı budur. Bu bütünleşmenin daha büyük ölçeklisi, sadece talip olana değil bütün topluma temsil edilmesi ile celi yazılar, nakış, çini ve taş işleme san atları ortaya çıkar. Büyük ve topluma mal edilmiş yapıların dış cephelerinde ve iç mekanlarında yer alan celi yazılar, İslam medeniyetinin, insanlığın sorduğu sorulara verdiği cevaplardır. Bu cevaplar nakışlar, çiniler ve varak işleri ile süslenerek toplumsallaştırılmıştır. Burada gaye daha yaygın ve genel bir kitleye hitap ve o kitleye anlaşılabilir bir haber iletmektir. Celi yazı eb adı istifi ve süslemesi ile toplumda ilgi uyandırır. Zihninde bazı sualler taşımayan bir kimse dahi bu yazının bir özelliğine takılarak mesele sahibi olabilir. Bu tür san atlar toplumun her gün gördüğü bir eser olduğu için eğitici bir özelliğe de sahiptir. Celi yazı, nakşı, çinisi, varak işleri ve ihtişamı ile sabırlı ve sessiz bir eğitici gibi insanlara İslam medeniyetinin temel umdelerini aktarır, zevkleri bu medeniyetin estetik ölçütlerine göre terbiye eder, ruhi derinliği arttırır. Toplumsal boyutu öne çıkan bu san atta muhafaza ve tazim görevi tabii ve şahsiyet sahibi bir malzemeye, taşa ve taş işleme san atkarına yüklenmiştir. Topluma intikal ettirilen haberin ebediliği ve ona 08 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

gösterilen tazim taşın zamana karsı direnen, direndikçe yaşlanan ve kişilik kazanan yapısından okunabilir. Bu eserler yaşlı ve bilge bir insan gibi sakin, vakur ve sabırlı hakikati ilana devam ederler. Geleneksel el san atlarının meydana çıkıp geliştiği ortam içindeki anlamı ve dayandığı arka plan ifade edebildiğimiz kadarı ile kısaca budur. Değişen toplumsal şartlardan dolayı ana kaynakları ile olan irtibatı farklı biçimlere giren kesimler için bu san atların ne ifade ettiği ve bu kesimlere mensup olup bu san atlarla uğraşanların tahlili bir başka denemenin konusudur. Büyük ve topluma mal edilmiş yapıların dış cephelerinde ve iç mekanlarında yer alan celi yazılar, İslam medeniyetinin, insanlığın sorduğu sorulara verdiği cevaplardır.

Sabri OTAĞ onder@onder.org.tr İmam Hatipli Olmak Önce İmam ve Hatip kavramlarının izah ve anlaşılması gerekir, konunun mânâ ve önemini etraflıca anlayabilmemiz için. İmam; yalın bir ifade ile önder, lider, hatip ise; topluluklara hitap eden, onları yönlendiren, etkileyen demektir. Geniş açıdan baktığımızda İmam; Ümmetin önderi, kıyamete dek değişmeyecek lideri Hz. Muhammed (SAV) in vârisi olma azim ve kararlılığını kuşanmış, O nun nurlu yolunun onurlu yolcusu, O nun sırat-ı müstakime çıkan aydınlık izinin takipçisi olabilme şuuruna ermeyi hedeflemiş er kişidir. Hatip ise; Rahmet Pınarı nın şefkat musluğundan ab-ı hayat iksiri içmeye talip, bu iksirin manevi tesiriyle, yaratılış gayesini unutmuş, şeytanın, nefsinin esiri olmuş, Allah a kulluğu terk ettiği için şehvetin, şöhretin, makam ve mevkinin esaret tuzağına düşmüş olanlara, acıyarak, şefkat elini ve merhamet bağrını açarak Durun kalabalıklar! Bu cadde çıkmaz sokak diye seslenen muhabbet fedaisidir. Bu girizgahtan sonra, İmam-Hatipli olmak nedir? Nasıl olmalıdır? İmam-Hatipli nin görev ve sorumlulukları nelerdir? faslına geçmezden önce, kuruluşundan günümüze İmam-Hatip Okullarının, liselerinin serencamına bir göz atmak, konuya vukufiyeti sağlayacak ve konun daha iyi anlaşılmasına zemin hazırlayacaktır. Cihan devleti Osmanlı nın, iç ve dış düşmanların entrikaları neticesinde yıkılışından sonra, yerine kurulan-kurdurulan genç Cumhuriyet in kurucularının dine ve dindara şaşı baktıkları, düzmece komplolarla dindarları zindanlara attıkları, darağaçlarında sallandırdıkları, medreseler, tekke ve zâviyeleri kapattıkları, bazı camilerin kapılarına kilit vurdurdukları, bazılarını depo-ahır gibi kullandıkları, inkarı mümkün olmayan tarihi hakikatlerdir. Kendi tembellik, kin, düşmanlık ve becerisizlikleri sebebiyle, kendi çıkarları ve saltanatlarını koruma uğruna, ülke çıkarlarını kenara iten zihniyet ve Osmanlı nın zor dönemlerinde kıt imkanlarına rağmen Avrupa nın sanayi devriminin şifrelerini ve kalkınma modellerini öğrensinler diye Avrupa ya gönderdiği Jön Türkler ve İttihat Terakkiciler ihanete varan komplolarıyla, İslam aleyhindeki faaliyetleri kapsamında İslam bizi geri bıraktı, Hıristiyanlığa geçelim teklifinde bulunma küstahlığını göstermiş- 10 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

Temelleri ihlas, samimiyet, sevinç gözyaşları, dualar ve alınteri helal kazançlarla atılan bu okullardan vatan haini, millet-mukaddesat düşmanı, soyguncu-hortumcu çıkmamıştır. Bu güzide eğitim kurumlarından, milletine ve değerlerine yabancı ve onlara tepeden bakan eyyamcılar yetişmemiştir. Onun için bu okullar milletimizin gönlünde taht kurmuştur. lerdir. İslamî eğitim yasaklanmış, dindarlar takibata uğramış, ülkede cenaze namazı kıldıracak hoca bile bulunamaz olmuştu. Anadolu muzun en ücra köşelerine varıncaya kadar her yerinde din ve dindar aleyhinde aleni faaliyetlerin, bizzat idare tarafından yürütülmesi, ülkemizde bu elem verici manzaraların oluşumunu hızlandırmıştı. Müslümanları isyanın eşiğine getiren bu tür baskıların dozu zaman zaman hafifletiliyordu. Bu fetret döneminde, bazı şehirlere de sus payı niteliğinde İmam-Hatip Kurslarının açıldığına, sudan sebeplerle bunların ilk fırsatta kapatıldığına şahit oluyoruz. Şeflik döneminin ve tek partili hayatın sona ermesini müteakip, bugünkü şekline yakın İmam- Hatip Okullarının 1951 yılında, ülkemizin 7 ilinde açıldığını görmekteyiz. Kuruluşundan günümüze geçen 61 yıllık zaman içersinde bu okullara, birçok sinsi tuzaklar kurulmuş, önlerine engeller konmuş, 3. dünya ülkelerinde bile rastlayamayacağımız haksız uygulamalara maruz bırakılmıştır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen, bu okullar güzel insanlar yetiştirdi. Sevgi esaslı eğitimin merkezi ve önderi oldu. Bu okullar, madde ile manayı sinesinde mezcetmiş güzide insanlar yetiştirdi, yetiştirmeye de devam edecektir. Bu okulların mezunları, halka hizmeti Hakk a hizmet şuuruyla yapan, vatan ve milletini aşk derecesinde seven örnek insanlar oldu. İmam-Hatipli olmak, zaten başka türlü olamazdı, olmamalıydı. İmam-Hatip Okulları, vefakâr halkımız tarafından sahiplenilmiş, binaların % 90 ı, hamiyetperver insanlarımızın yardımlarıyla yaptırılmış eğitim kurumlarıdır. Sadece binalarını yaptırmakla kalmamış, masasından sırasına, mescidinden laboratuarına kadar bu okulların araç-gereçleri de halkımızca sağlanmıştır. Bu okullar, devlet-millet kaynaşmasının yaşayan efsaneleridir. Temelleri ihlas, samimiyet, sevinç gözyaşları, dualar ve alınteri helal kazançlarla atılan bu okullardan vatan haini, millet-mukaddesat düşmanı, soyguncu-hortumcu çıkmamıştır. Bu güzide eğitim kurumlarından, milletine ve değerlerine yabancı ve onlara tepeden bakan eyyamcılar yetişmemiştir. Onun için bu okullar milletimizin gönlünde taht kurmuştur. Fenni ilimlerin yanında, fıtri bir ihtiyaç olan din ve mukaddesatın da eğitiminin yapıldığı bu okullar, inşaallah kıyamete kadar devam edecek, bu okullar miadını doldurdu diyenlerin kehanetleri boşa çıkacaktır. 2012-2013 eğitim-öğretim yılında bu okullara olan teveccüh, bu tür indi ve de kıt düşünenlere okkalı bir cevap olsa gerektir. İmam-Hatipler, kimilerinin, kirli siyasetlerine alet ederek arka bahçe söylemlerinin aksine, bu aziz milletin has bahçesi, bu şanlı ümmetin umududur. İmam-Hatipliler de, bu has bahçenin nadide, latif gülleridir. Güllerin Efendisi nin aydınlık izinde, huzur veren ortamında, her daim en güzel açan ve kokan. Çağımızda, İmam-Hatipli olmak, ülkemizde İmam-Hatipli olmak, peşinen ağır bir yükümlülüğü kabullenmek, kutsal yükün hamallığına soyunmaktır. Bu girizgah ve izahtan sonra, ideal İmam-Hatipli nasıl olmalıdır konusuna geçilebilir: İmam-Hatipli, Rahmet Peygamberinin nurlu yolunun onurlu yolcusu ve O na lâyık vâris olma idealinin sahibidir. Tebliğ görevinin en önemli Peygamberi vâris ve emanet olduğunun bilinciyle, bu görevi, Kur ani metotla yapma gayretinde olandır. Önce nefsinden, yakın akrabasından başlayarak, daireyi genişleterek, mahallesinde çalmadık kapı, ilahi mesajı ulaştırmadık kimse bırakmamayı hedefleyendir. İmam-Hatipli, gönül doktorudur. Nazargâh-ı ilahi olan gönlün, masivâ ile kirletilmesi ve işgali karşısında, gönüllerin mânevi şifası olan Kur anı, güzel söz ve örnek hâl ile kırık kalplere, istila edilmiş gönüllere nakşetme sevdalısıdır. O, bunu yaparken, hâli ve davranışları ile örnek olur. Onun her hali bir tebliğdir. O, dâvâ adamıdır, dâvâsını dert edinen ve derdini seven diğergamdır. İmam-Hatipli, sırat-ı müstakimden, Allah ın razı olduğu dosdoğru yoldan her ayağı kayanın üzüntüsünü derinden hisseder, her tuzağa düşende, kendi ihmalini hesap eder ve yapılması gerekeni sadece Allah (cc) için yapar. Dünyanın neresinde olursa olsun, ayağına bir diken batan mü min kardeşinin acısını yüreğinde hisseder. KAVRAMLAR TOHUM 11

İmam-Hatipli, her yaratılanın Hz. Adem in, Hz. Nuh un soyundan gelen Peygamber evlatları olduğunun idraki içerisinde, yaratandan ötürü yaratılanı sever. Elinin erdiği, sesinin eriştiği her yere tevhidi, ilahi mesajı ulaştırmanın gayretinde olur. O, küfür bataklığında olanlara da, küfür tuzağına düşürülenlere de kızmazdan önce acır. Muhabbet fedaisi olarak onlara şefkat elini uzatır, hidayetleri için kavli ve fiili duada bulunur. İmam-Hatipli, dünyanın kıvamının, huzur ve sükûnunun son hak dine uymaktan geçtiği ve bir insanın hidayetine vesile olmanın, Allah katındaki mükâfatının bilinciyle hareket eder. Dünya idaresinin, Allah a layıkıyla kul olamayanlara bırakılmasının, mü minlerin, Allah ın halifeleri olduğu gerçeğiyle bağdaşmadığının ve ihtiyar dünyamızdaki tüm olumsuzlukların temelinde, emaneti ehline vermeyişin yattığının farkındadır İmam-Hatipli. İmam-Hatipli, sinelerde semtlerde, hanelerde, yakılan maneviyatsızlık ateşini söndürmek için mücadele eder. Fitne ateşine odun taşıma basiretsizliğini göstermez. Oynanan oyunların perde arkasını ferasetle görerek oyunlara gelmez, piyon ve oyuncak olmaz. İmam-Hatipli, tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (SAV) in, âlemlere rahmet oluşunun yaşayan örneğidir. O, merhametiyle, şefkatiyle, sevgi ve saygısıyla, Rahmet Deryası nın güzel ahlakını yansıtır, her haliyle, beraber yaşadığı topluma işte bu, son peygamberin ümmeti, O nun nurlu yolunun şerefli yolcusu dedirtir. İmam-Hatipli, ihlâsı, samimiyeti, ihsan derecesine ulaşan kulluğu, ahde vefası, Yaratandan ötürü yaratılanlara şefkat ve sevgisiyle bir paratoner gibidir. Etrafını aydınlatırken, kendisi bir mum gibi erir, çünkü ümmetin derdi onun derdidir, insanlığın isyanı onun elemi ve kederidir. İmam-Hatipli dâvâ adamıdır, mânâ eridir, münker karşısında bana ne diyemez, ideal ve mefkûresi olan, niçin yaratıldığının farkına eren ve yapması gerekenleri vaktinde, ilahi ölçü ve değişmeyen rehber eşliğinde en mükemmel yapmayı şiar edinendir. Asım ın nesli ümmetin umudu, maneviyatımızın sigortaları, gönül semamızın yıldızları, yolunu kaybedenlerin kutup yıldızı, küfrün, şirkin, isyanın kahredici batağında boğulmak üzere olanların can simidi olan İmam-Hatipliyi, bu şuur ve erdemde yetiştiren vefakar insanlar, öğretmenlerdir. Bu okulların idaresinden-eğitimine, güvenliğinden-temizliğine hizmet edenlerin hepsinin hakları vardır bu nesil üzerinde. Hele, ders saatlerini dopdolu geçiren, konuları en faydalı şekilde işledikten sonra, her dersin sonunda 5-10 dakikayı Kur an, Hadis ve hayatın gerçekleri ışığında, gençlere hedef gösterircesine, şuur aşılarcasına sohbete ayıran, teneffüslerde etrafı öğrenciler tarafından çevrilen, babacan tavırlarıyla öğrencilerine güven veren hocalarımız, öğretmenlerimiz, idarecilerimiz, belletmenlerimiz yok mu, o eli öpülesi dâvâsını dert edinenler. Bu tabloda onların pâyesi çoktur. Fetret devrinden sonra, elhamdülillah bir milat oldu. İmam-Hatip Ortaokulu ve Liselerine akın başladı. Tüm İHL mezunları, okul idaresi, öğretmenleri, mezun dernekleri, okul aile birlikleri, bu konuda hassas olan STK lar, bu dâvâya gönül veren hayır sahipleri ve İHL câmiası olarak, bu yeni dönemde okullarımıza, öğrencilerimize sahip çıkmalıyız. Okul idarecilerimizi yalnız bırakmamalı, daima onlarla beraber olduğumuzu onlara hissettirmeliyiz. Ancak o zaman İmam-Hatipli olmanın hazzına erer ve şükrünü edaya muvaffak oluruz. İmam Hatiplilere iade-i itibarın yapıldığı ve İmam Hatiplerin milletin gözbebeği olarak vasıflandırıldığı bir zamanda, yeni okul ve dersliklere şiddetle ihtiyacın bulunduğu anda, 28 Şubat döneminde el konulan halkımızın İHL olarak yaptırdığı binaların hâlâ amaçları dışında kullanılmalarını anlamakta güçlük çektiğimizi, bu binaların acilen amaçlarına uygun hale getirilecekleri umut ve inancıyla 2012-2013 eğitimöğretim yılının ümmetin, aziz milletimizin ve insanlığın huzur ve sükûnuna vesile olmasını diliyorum. 12 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

KAVRAMLAR TOHUM 13

300 YILLIK BİTMEYEN BİR SADA Buhurizade Mustafa Itri Efendi Mustafa Baki Efe ITRİ ÜZERİNE NOTLAR 1. Buhurizade Itri Mustafa Efendi. Vefatının 300. Yılı. 300 yıldır bu toprakların bitmeyen bir hoş sadası. Unesco, 2012 yi Itri yılı olarak ilan etti. Bugün ne kadar işitebiliyoruz. Ne kadar anlayabiliyoruz bu büyük bestekarı. Milyarlarca Müslümanın okuduğu o muhteşem tekbiri besteleyen bu büyük sanatkara ne kadar vefalıyız. 2. Bugün elimizde 40 civarında bestesi mevcut. 1000 civarında bestesi olduğu rivayet edilen Itri nin bugüne ulaşabilen eserleri niçin bu kadar az. Yunus un şiirleri gibi bir akıbete mi maruz kaldı yoksa onlarda devrin Molla Kasımlarının elinde. Kader. Tarih kaderdir demiş bir Alman düşünür. Itri nin kaderi bu ve bizim kaderimiz. Bu kadarmış nasibimize düşen o büyük bestekarın eserlerinden. 14 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012 3. Itri den bize yadigar sadece tekbir bestesi kalmış olsaydı bu bile kafidir onun büyük dehasını ortaya koymaya. Küçücük bir komposizyon içine, 6 notaya, İslam ın bütün estetiğini sığdırabilmiş olağanüstü bir bestekardır Itri. 4. Itri yi en iyi anlayanlardan ve onu şiirinde en iyi anlatanlardan biri Yahya Kemal dir. Ulemanın Itri yi anlamadığından bahseder bir şiirinde. Bugün de anladığını söylemek mümkün değildir. Keşke anlaşılsaydı Itri, keşke anlayabilselerdi Itri yi yaşayan Molla Kasımlarımız. Sadece Segah tekbirini anlasalardı. Tekbir bestesindeki mucize nağmeleri. Bu milletin Allah a imanı asırlardır adeta bu beste ile tazelenmiştir. Camilerde, tekkelerde... Bayramlarda ve zikir meclislerinde Büyük Itri ye eskiler derler Bizim öz musikimizin piri O kadar halkı sevkedip yer yer O şafak vaktinin cihangiri Nice bayramların sabah erken Göğü top sesleriyle gürlerken Söylemiş saltanatlı Tekbir i Yahya Kemal de yaşayan Itri yi, Segah tekbirde yaşayan Itri yi kaç kişi duyabildik o ilahi sesi, o ilahi melodiyi? 5. Bir Batılı bizim büyük Itri ye reva gördüğümüz saygısızlığı Bach için görmüş müdür? 41 sene önce Atatürk Devrimlerinin arkasına sığınıp Devlet Konser Salonunda Itri konserinin yapılmasını Başbakan Nihat Erim e yazdığı bir mektupla engellemek isteyen, konser yapılırsa eğer, devlet sanatçılığı görevinden istifa edeceğini söyleyen sanatçı kim-

di? Ve hangi kalple, hangi akılla, hangi sanat ahlakı ile buna karşı çıkıyordu. Hangi ideoloji ile. Anlamak ne mümkün. Bu konser bu yıl yapıldı. İlk kez Devlet Konser Salonuna girdi Itri. Ne acı! Ulemayı geçtim, müziği bilen bir sanatkarın buna karşı çıkması akıllara ziyan. 41 yıl önce Itri için bu konser fikrinin sahibi ve bu hayali nedeniyle koltuğundan olan devrin Kültür Bakanı Talat Halman dır. Bunu da özellikle belirtelim bir teşekkür sadedinde. Bu konseri engelleyenin adını anmak doğru olmaz sanırım. Geçelim. 6. Bir makale şöyle başlıyor: Itri hakkında kaynaklarda fazla bilgiye rastlayamıyoruz. Ortada Tekbir gibi bir beste dururken, Salat-ı Ümmiye, Dilkeshaveran Sala, Nevakar, Nat-ı Mevlana dahası Segah Ayin-i Şerif gibi bir beste varken ve 42 civarında beste varken Itri nin hayatı hakkında bilgi için yetmiyor mu bu muhteşem eserler. Kaynaklarda neyi arıyorsun be adam! 42 eserinde gürül gürül akan bir ırmak gibi dururken karşımızda Itri. Ne arıyorsun daha! 7. İlahi aşkın terennümü Segah tekbir 6 sesle oluşan bir beste. Sadece altı ses. La, si, do, re, mi, fa Bu milletin Allah a imanı asırlardır adeta bu beste ile tazelenmiştir. Camilerde, tekkelerde... Bayramlarda ve zikir meclislerinde Toplam altı sesle bu kadar zengin ve çoğalan bir besteyi, küçük bir kompozisyon içinde dolanan seslerle insanı madde ikliminden Milyarlarca Müslümanın okuduğu o muhteşem tekbiri besteleyen bu büyük sanatkara ne kadar vefalıyız. alıp mana iklimine taşıyan bu besteyi Itri hangi meleklerin elinden almıştır, hangi İlahi aşkın feyzi ile yoğrulmuştur bu eser. Neden kendinden önce ve kendinden sonra gelen musikimizin üstadlarına bu güzellikte bir eser ortaya koymak nasip olmamıştır. Neden 1600 lü yılların sonu ve 1700 lü yılların başında yaşayan Itri ye nasip olmuştur bu eseri bestelemek. Kendinden önce yaşayan musikişinaslarımızın eksiği neydi? Neydi onlarda olmayıp Itri nin kalbine doğan esrar? 8. Salat-ı Ümmiyye de tekbir gibi bir eserdir. Hazreti Peygambere imanımızı, ona ve onun ehl-i beytine, ali ve ashabına muhabbetimizi ve aşkımızı daima taze ve diri tutan bir eserdir Salat-ı Ümmiyye. 9. Bu iki eser: Segah tekbir ve Salat-ı Ümmiyye, Itri nin büyüklüğünü anlatmaya yeter. Itri nin Allah ve Peygamber aşkını anlatmaya yeter. Itri nin aşkının ve muhabbetinin, Allah ve Peygamber katında makam ve rütbesinin ne olduğu konusunda bizi fikir sahibi kılmaya yeter mi, elbette yeter. 10. Asıl soru şu: Biz bugün bu aşkın ve muhabbetin neresindeyiz. Asıl sorun şu: Biz bugün Itri yi anlayabiliyor muyuz? Itri yi işitebiliyor muyuz? Kulağımızı ve dimağımızı kirleten, bizim medeniyetimizin bu olağanüstü eserleriyle bizim gönül bağımızı kopartan ne idüğü belirsiz adına ezgi, çözgü bilmem ne denen günümüzdeki bozuk seslerin arasında boğulup kalırken nasıl işitelim Büyük Itri yi. Bu modern dünyaya kendini kaptırıp gitmiş bizler, bir ahlaksız duruşun kahramanı biz modernler Itri yi işitebilecek, anlayabilecek bir aşktan yoksunuz. Asıl sorun bu? Ne kadar çok yoksunuz o aşktan biz. 11. Buyurun ezgi dinlemeye devam edin öyleyse Unesco 2012 yi Itri yılı İlan etti. 300 yıllık bitmeyen hoş sadayı Itri hatırladı, Batı medeniyetinin bir kurumu hatırladı. Biz vefasızlık etmeye devam edelim ezgiler dinleyerek, Itri adına bir şey yapmayarak. Hala Itri nin o büyük bestesi Segah tekbirini adam gibi aslına uygun okumayıp kaşını gözünü yara yara okuyarak. İslam Medeniyetinin bu büyük ses mimarına en büyük hakaret onun bestelerinin sadece Devlet Konser Salonunda yasaklanmış, okunmamış olması değil. Asıl hakaret, asıl sorun bizim gönlümüzde ne kadar az yaşadığıdır. Ne kadar az işitildiğidir? Adını daha bugün okullarımızda çocuklarımızın duymamış olması, duysa da adını doğru dürüst telaffuz edemeyişidir. ITRİ TOHUM 15

Türk Din Musikisinde Buhurizade Mustafa Itri Efendi Prof. Dr. Ahmet Hakki Turabi Buhurizade Mustafa Efendi, Sultan IV. Mehmed, III. Süleyman, II. Ahmed, II. Mustafa, III. Ahmed Hanlar olmak üzere beş padişah dönemini yaşar. Dönemin musiki üstatlarının yetişmesinde çok önemli rol oynayan tasavvufun, Buhurizade Mustafa Itri üzerinde de büyük tesiri olmuştur. Kaynaklarımızda Itri nin Yenikapı Mevlevihanesi ne devam ettiği, ayinlerden aldığı ruhani neşveyle Mevlevi olduğu, mevlevihaneye gelen hocalardan istifade ettiği ve dervişlerden ney üflemeyi öğrendiği bilgileri yer almaktadır. (Nuri Özcan, Itrî Efendi Buhurizade, TDVIA, İstanbul 1999, XIX, 220-221.) Musiki sahasındaki hocaları konusunda farklı görüşler olmakla birlikte Derviş Ömer, Kasımpaşalı Koca Osman, Küçük İmam Mehmed Efendi, Hafız Post, Vakıf Halhali diye bilinen Nasrullah Efendi Ierden istifade ettiği anlaşılmaktadır. Kendisinin yetiştirdiği talebe konusunda kesin bilgi olmamakla birlikte şu bir hakikattir ki Buhurizade Mustafa Itri, günümüze kadar yetişmiş Türk Musikisi üstatları için her zaman büyük bir hoca olmuş, besteleri daima en güzel örnekler ve ışıklar olarak musikişinaslara yol göstermiştir. Hocaları Itri nin sanatçı kimliği, klasik Osmanlı sanatkârının zirvedeki bir timsali olarak, bir değil birkaç sahada temayüz gücüne sahip, çok yönlü bir sanatçı kimliğidir. Itri iyi düzeyde bir şair, talik hattında ileri seviyelere erişmiş bir hattat ve büyük bir bestekârdır. Kaynaklarımız, onun dehasını, özellikle musiki sanatında ortaya koyduğunu ifade etmektedir. Itri nin şiirlerinde kullandığı sade ve açık ifadeleri, ne kadar güçlü bir şair olduğunu ortaya koymaktadır. Dini musiki eserleri Itri, Türk Musikisi ne büyük katkılarda bulunmuştur; bununla birlikte dini müziğe yepyeni bir hava getirmiştir. Itri nin musiki tarihimizde yeri doldurulamayacak yönü hiç şüphesiz bestekârlığıdır. Türk musikisinin cami, tekke ve klasik alanlarında saz eserleri ve ayin-i şerif, nat, durak, tevşih, ilahi, peşrev, kar, beste, semai başta olmak üzere hemen her formunda eserler bestelemiştir. Bestelerinin bilhassa melo- 16 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

dik örgüsünün alışılmışın dışında olması, bedii ve yüksek hislere hitap etmesi, güfte olarak genellikle Fuzuli, Nabi, Nevi, Şehri gibi büyük üstatların şiirlerini -nadiren kendi şiirlerini- kullanması, onun bestelerini ayrıcalıklı, nitelikli ve kaliteli kılmıştır. Şeyhulislam Mehmed Esad Efendi, Atrâbü I-âsâr isimli eserinde her ne kadar binin üzerinde bestesi olduğunu söylese de bu eserlerden maalesef günümüze sadece 50 kadarı ulaşabilmiştir. Yılmaz Öztuna nın 42, Ekrem Karadeniz in 49 olarak bildirdiği eserler içerisinde dini musikiye dair elimizde 10 tane bestesi vardır. Saadettin Nuzhet Ergun, Itri nin en büyük kıymetinin bestekârlığında olduğunu ifade ettikten sonra, kendinden önce gelenlerin fevkinde bir muvaffakiyete ve şahsi bir üsluba sahip olduğunu söyleyerek, Rauf Yekta Bey in Itri den evvelki bestekârlarımızın eserlerinde -o devre ait edebiyatımızda olduğu gibiaz çok İran tesiri görülür. Itri, bu tesirin son izlerini de silmiş ve halis bir Türk musikisi üslubunun mucitliği şerefini kazanmıştır. tespitini destekler. Ergun a göre, Itri nin eserlerinde zahidane bir eda vardır. Buhurizade Mustafa Efendi, Osmanlı Türk musikisi üslubu en belirgin özellikleriyle biçimlendirir ve musikimiz onun kişiliğinde doruk noktasına ulaşır. Meragalı Hoca Abdülkadir Ie şekillenen formlar onun dâhiyane buluşları ile erişilmesi güç bir kalıba dökülür. Kâr formunda bestelediği eserinde, erişilmesi güç melodik zenginliği usûl geçkileriyle birleştirerek musikiyi zirveye taşır ve alışılmışın dışında bir bestecilik anlayışı sergiler. Bestelediği tekbir ve salat-i ümmiye günümüzde dünya üzerinde en çok bilinen ve okunan eserlerdir. Özellikle çok kısa birer cümle olmalarına rağmen, bıraktıkları tesirin gücü bakımından Türk Musikisi nde ustun bir sanat gücü taşımaktadırlar. Kanaatime göre Itri nin bestekârlıktaki yüceliğini göstermesi açısından bu iki eser yeterli olacaktır. Hatta hiçbir eseri günümüze ulaşmasaydı dahi tekbir ve salat-i ümmiye onun şöhreti, bestekarlıktaki kalitesi ve üstün konumunu görmek adına yetecekti. Ayrıca tevşih formunda bestelediği eserler yıllarca mevlid-i şerif bahirleri arasında okunmuştur. Çün doğup tuttu cihan mısrasıyla başlayan rast makamındaki tevşihi bugün halen mevlithanlar tarafından zevkle okunmaktadır. Bunlardan maada Itri yi bizce asıl önemli kılan, cami musikisi olarak işlediğimiz ve camilerimizde cumhur müezzinliği geleneği içerisinde uygulanan pek çok ritüelin Itri ye ait olmasıdır. Aynı zamanda teravih namazı arasında teravih tertibi olarak bilinen makam değiştirme uygulamasının kurallarını da bestekârımız koymuştur. Cami musikisine dair eserleri: 1. Segah tekbir 2. Segah salat-i ummiye 3. Dilkeşhaveran sala 4. Maye cuma salati 5. Pençgâh Tevşih, N ola tacım gibi başımda götürsem daim 6. Rast Tevşih, Çün doğup tuttu cihan 7. Nühüft Tevşih, Sayesi düşmez yere bir böyle nahl-i tursun 8. Rehavi-Rast Tevşih/Fahte, İlahî Mefâtîhü I Hûdâ oldu hilâlin Yâ Resûl Allah Tekke Musikisine dair eserleri: 1. Rast Na t-i Şerif (Na t-i Mevlana) 2. Segâh Âyin-i Serif Buhurizade nin yaşadığı XVII. ve XVIII. yüzyıllar Türk Musikisi`nin nazari sahada zayıf olsa da beste ve bestekâr açısından en velut dönemleridir. Özellikle Türk Din Musikisi nin en önemli gelişme kaydettiği ve günümüz cami ve tekke musikisinin temellerinin atıldığı dönemlerdir. Bu konuda Buhurizade, dini musikimize yön vermiş ve çığır açmıştır. ITRİ TOHUM 17

Salavat ve tekbirleriyle dünyaya nam salan, din dışı müzik ve diğer sanat dallarında da başarılı icraları olan Itrî, ölümünün 300. Yılı sebebiyle Unesco tarafından anma programına alındı ve 2012 Itrî yılı ilan edildi. Bu münasebetle Itrî nin müzik geleneğimize katkısını, eserleri hakkında bilinmeyenleri, yaşadığı dönemi ve dönemin sanat algısını, dünyanın kültürel müziğimize ve bestekârımıza bakış açısını Kocaeli Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik bölümü başkanı Doç. Dr. M. Safa Yeprem e sorduk. Röportaj: Ayşe ÇOBAN Itrî nin müziği, kendisine kadar süregelen devrin zirvesi kabul edilir Itrî yi diğerlerinden ayıran husus ne idi, hangi noktada çığır açtı? 17. yüzyılı iyi anlamak lazım. O dönem Osmanlı Devleti nin 16. yy daki ihtişamının, kültürel, politik gücünün devam ede geldiği bir dönem; ancak bazı politik sorunların da yavaş yavaş başladığı, bir anlamda çöküşün sinyallerinin verilmeye başladığı da bir yüzyıl. Bu güç ile o dönemin sanatkârları, bilim ve teknolojide, müzikte, sanatta geleneksel olanı muhafaza ederken bir yandan da geliştirme yoluna gittiler, yani geçmişle bağlantıyı kesip; bitti artık bu dönem! Yepyeni bir şeyler yapalım gibi bir arayış içine girmediler. Genel anlamda da ortaya koyduğu eserlerdeki bestecilik üslubuyla, Türk Musikisinde zirve noktası kabul edilebilecek şaheserler kazandırmış bir müzik adamıdır diyebiliriz. Cami musikisi olarak adlandırılan alanın içindeki tekbirlerin, salâların, cumhur müezzinliği ile ilgili olan bugün Enderun teravihi adı altında ihya edilen Ramazan ayının teravih formatının ve benzeri pek çok noktadaki uygulamaların menşei Itrî olarak biliniyor. Maalesef ki yazılı olarak pek kayda alınmamış olması nedeni ile ve meşk usulünün, çöküş dönemi içinde giderek zayıflaması nedeni ile eserlerinin çok büyük bir kısmının unutulduğu söylenir. Mehmed Esad efendinin Atrabü l Âsâr isimli eserinde Itri nin bin küsur eserinin olduğundan bahsededilir. Bunlardan bir kısmının enstrümantal yapıtlar olduğu, bir kısmının divan şiirini merkeze alan eserler olduğu, bir kısmının da direkt camii içinde icra edilen bugünkü dini musiki eserleri olduğunu biliyoruz; fakat elimizde 40-50 civarı eser ulaşmıştır. Cami musıkîsi diye adlandırdığımız alanın içinde tekbir, salâ, salâvat gibi birtakım formlar var. Itrî bu gibi formlarda o kadar seçkin eserler ortaya koydu ki, bundan sonraki dönemlerde hep Itrî nin ortaya koyduğu salâtlar, tekbirler ön plana çıkartıldı. Bunlar İslam Dünyasına ait ortak eserler mi yoksa milli bir hüviyete mi sahip? Bütün İslam coğrafyasında söylendiği iddiası pek 18 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

gerçekçi olmayabilir. O kadar güzel ve derin bir etkisi var ki. Herhalde böyle olduğunu söylemek işimize geliyor olsa gerek Ancak Anadolu da bile bilinen Itri nin segâh tekbiri dışında, farklı bestelenmiş tekbirlerin söylendiğine bizzat şahidim. Bütün İslam Dünyasında söyleniyor mudur, okunuyor mudur? Bu çok ciddi bir iddia olurdu; ama bilindiğini düşünüyorum. Örfler, adetler, gelenekler ve pek çok başka unsurların da devreye girmesini tekbirin değişik versiyonlarının da olabileceğini düşünmek mümkündür elbette. Bir yandan da o dönem, Osmanlı Devleti nin sınırlarının geniş ve farklı milletlerden müteşekkil olmasından ötürü biliniyordu diye düşünmek, sanırım yanlış olmaz. Itrî nin bestelerinin icra edilmesinin zor olduğu söyleniyor, bu doğru mu? Bence bu tamamen müzisyenlerin kişisel görüşü ile ilgili bir meseledir. Kimi müzisyene bazı bestecilerin eserleri çok zor gelir, aksine en rahat Itrî nin eserlerini yorumluyorum diyen müzisyenler de çıkabilir. Itrî nin besteleri, ele alınış şekli itibari ile kanaatimce çok özel kompozisyonlardır, onların içindeki ruhu, teknik detayları ön plana çıkartacak bir noktadan bakıyorsak, evet zor ve yer yer çok karmaşık yapılar olduğu söylenebilir. Bu sadece Itrî için geçerli değil, eğer detayları hakkıyla ön plana çıkartma endişesi içinde olan bir müzisyenseniz pek çok bestecinin eseri, genel yaklaşımın aksine size oldukça zor gelebilir; ama bir müzisyen olarak besteleri olabildiğince derinlemesine algıladıysanız, o zaman müzik yapmaktan başka bir iş kalmamıştır bence. Oturun ve icra edin... Segâh makamı, müzikoterapide de kullanılan, etkisi itibari ile mistik duyguların ön plana çıkartılabildiği bir makamdır. Kültürel, coğrafi ve tarihi koşulları, değişkenleri hesaba katarak bu dizinin daha farklı etkiler de bırakabileceğini düşünmek mümkündür. Kapsamlı olarak araştırılması gerekir Öte yandan, bu makamın insanlar üzerinde rahatlatıcı ve gevşetici etkisi olduğunu ileri süren kaynaklar da mevcuttur. Bayram namazlarında ve Cuma günleri okunan tekbirleri bir düşünün; güçlü etkisiyle insanlarda -daha özelde cemaatte- manevi birlik duygusunu oluşturması bakımından Itrî tarafından Segah makamının bilinçli olarak seçilerek kullanıldığını düşünüyorum; çünkü Itrî hakikaten eserlerinde ortaya koyduğu kompozisyon anlayışıyla, ortaya koyduğu tınıları ve sonuçlarını tesadüfe bırakmayacak kadar usta bir bestekar bence. Diğer taraftan, Segâh makamının ve buna benzer ses dizilerinin oluşturduğu mistik duygularla ilgili etki, sadece Türk din musıkîsi alanında karşımıza çıkan bir tercih değil. Doğu müziğinde benzer dizileri kullanan kültürler de bu etkileri kullanmış; mesela eski Grek dizilerinden hipo miksolidyen, miksolidyen, locrian ve phrygian gibi bazı modların, benzer etkileri oluşturduğu tarihi kaynaklardan biliniyor ve bunlar çalgısal olmaktan çok vokal ağırlıklı olarak kullanılmış. Tek sesli dini müzik sahası içinde segâh makamının kullanıldığı pek çok eser söz konusudur. Rum kiliselerinde, Ortodoks ayinlerinde de bunları görmek mümkün. Bence Itrî bunu çok iyi biliyordu, durumun farkındaydı ve bilinçli olarak kullandı. Osmanlı coğrafyası içindeki Müslümanlarca bu benimsendi, hepimiz benimsedik ve hala da tekbirin getirildiği neresi varsa, en yaygın şekliyle Itri nin segâh makamındaki bu muazzam şaheserini icra ediyoruz. Segâh makamı, sadece Türk din musıkîsinde kullanılmıyor! Segâh makamını kullanarak bestelediği tekbir üzerindeki teknik detaylardan bahseder misiniz? Hayatına dair bilgilerin kesinliği tartışıldığı halde Itrî hakkında bilgiler veren akademik yazılar da var. Bu bilginin kaynağı nereden geliyor, onun hakkında kesin olarak bildiklerimiz nelerdir? Eserleri hakkında bildiklerimiz kabaca, Mehmet Esad Efendi tarafından yazılan Atrabü l Âsâr isimli eserden edindiklerimizle sınırlı. Bu eser, 1. ve 3. ITRİ TOHUM 19

Ahmet döneminde yaşamış, aşağı yukarı yüz besteciden bahseden bir kitap bu ve ilk bibliyografik çalışma. Orada bahsedilen yüz civarı bestecinin hayatları hakkında da çok sınırlı bilgi var ve eserleri üzerinde özellikle sayıları üzerinde çok ciddi ihtilaf var, neden? Bazı kaynaklar der ki, Atrabü l Âsâr da her ne kadar Itri nin 1000 in üzerinde eseri olduğu belirtilmiş olsa da günümüze 40 veya 50 tanesi ulaşmıştır. Çok da net olmayan bir takım bilgiler geliyor, bu nasıl oluyor? Bir kaynak bu meseleyi edindiği bilgilere istinaden şu kadar sayıda eseri vardır diyor. Bir başka kaynak başka bir taraftan edindiği bilgiye göre onun söylediğinin üzerine yüz tane ekliyor, elli tane çıkartıyor. Biz bunun hangisini dikkate alacağız? noktasındaki soru işaretini şu şekilde gideriyoruz; en düşük ve en yüksek değerleri alarak bunun arasındaki sayıyla sınırlandırıyoruz, şu tarihler arasında doğduğu, öldüğü tahmin edilmektedir ya da şu civarda eser sahibi olduğu bilinmektedir gibi ifadelerle aktarıyoruz. Hayatı hakkındaki çok kesin bilgiye sahip olunmaması meselesine yazılı kültür noktasından bakınız. İlk bibliyografik çalışma Atrabü l Âsâr, ondan öncekilerin çok net olmaması çok şaşırtıcı değil. Özellikle müzik yazarlığı konusunda; tarihin doğru algılanması ve sonraki kuşaklara doğru aktarılması fikrinin, ihtiyacının, bizde maalesef ki pek üzerine gidilmemiş. Peki hiç mi bilgi, belge yok elimizde derseniz, o kadar da değildir elbet. Ancak varsa da arşivlerden bunların bir an önce çıkarılmasında fayda vardır diye düşünüyorum. Notasyon üzerinde Türk Müziği tarihinde çok fazla operasyon yapıldığını biliyoruz. Bu meseleyi birkaç boyutuyla ele almaya çalışalım. Avantaj olabildiği gibi dezavantajı da olabilir, söz gelimi yeni bir notalama sistemi üzerinde çalışan bir müzik adamı o güne kadar yazılı ortama alınamamış birtakım frekansları, aralıları, sesleri yazmayı başarmış olabilir. Bunu bir avantaj olarak kabul edebiliriz. Öte yandan yeni notasyonla, bin küsur senedir aktarılan noktaları eğer o yeni sistem içine aktarmayı başaramadıysanız, bu durum bir anda geçmişle olan bağlantınızın kopması anlamına da gelebilir ki bunu bir boyutuyla bir dezavantaj olarak kabul edebiliriz. Meşk usulünün devam etmemesi veya kesintiye uğraması durumunda elimizde eserleri olması gerektiği gibi -ne bir eksik ne bir fazla- geleceğe ulaştıracak bir notasyon sistemimiz hala yok. Makamsal yapıların, tınladığı gibi yazılamadığına dair pek çok tartışma hali hazırda devam ediyor. Bugün Türk müziği ile ilgili yaşadığımız en önemli sorun bu bence. Eserlerin yazılı ortama olduğu gibi geçirilmesi lazım Meşk usulü, eserlerin notaya aktarılmasını nasıl etkiledi? Eserler Batı müziği notasyonuyla notaya alındığı zaman icradan kaynaklanan birtakım farklar göz ardı ediliyor. Notayı okuyarak yapılan icranın o dönemin icrasını tam manasıyla yansıttığını söylemek çok zor. Her seferinde yenilenen bir doku var ve sözkonusu yaklaşım bu musikinin doğası gereği çok normal kabul ediliyor. Ancak bu noktada yeni bir tartışma alanı çıkıyor. Bazı meslektaşlarımız meşk usulünün çok kıymetli olmasını ön plana çıkartır. Deniliyor ki meşk usulü yapılan çalışmalarda nota önemli değildir. Meşk usulünde usta icra eder, çırağı da onu taklit eder. Farz edelim ki günün birinde savaş çıkıyor; ne gelenek kalıyor, ne meşk, ne de o uygun ortam... Aradan iki-üç nesil geçiyor, elimizde tek satır yazı yok, olsa biz onu icra ederdik diyorsunuz. Dönemin üslubunun nasıl olduğunu ispat edeceğiniz, kulaktan dolma bilgiler dışında elinizde hiç bir şey de kalmamış. Eskileri nakledilen kaynakların söylediklerini doğru kabul 20 TOHUM EYLÜL-EKİM-KASIM 2012

ediyorsunuz. Arşivlerden de tatmin olabileceğiniz bir bilgi belge çıkmadıysa, o noktalardan hareketle yeni bir modelleme çalışmasına gidiyorsunuz... Bugün dini musıkî alanında okunan pek çok eser maalesef bu durumdadır. Itrî nin dönemi Türk müziği için muazzam bir dönem aslında. Maalesef o döneme ait elimizde yok denecek kadar az sağlam tarihi kaynak var. Öte yandan eserlerin detaylarıyla notalanması Meşk usulünün yok olması anlamına gelmiyor bence. Öyle bir üslup geliştirirsiniz ki icradan kaynaklanan incecik farklılıkların hepsini koruyabilir bir yazı üslubu olur. Itrî nin zamanında icra edilen teravih usulünde; eviç makamı şu perdelerde özellikle vurgulanırdı ama 19. Yüzyılda selâtin camilerde bu şöyle yapılırdı diyebileceğimiz kaynaklar, sadece tarihi belge niteliğindeki kaynaklar. Belki arşivlerde daha teknik açıklamalar yapılan belgeler vardır. Mesela mevlid hakkında irticalen okunur, makam geçkileri şöyledir, böyledir gibi birtakım tahmini tanımlar yapılsa bile ilk kez nasıl icra edildiğine dair bugün elimizde hiç bir kaynak yok. Kaynakla kastettiğim şey nota yazı vs. Halbuki bugün Süleymaniye de okunan bir salânın ya da ezanın çok usta bir müezzinden nasıl okunduğunu en ince teferruatına kadar bütün teknolojik olanaklarımızla kaydedebilir durumdayız. Geri kalan kısmı maalesef tarihi kitapların sayfaları arasına sıkışmak zorunda kaldı. Bu beni müzisyen ve akademisyen olarak çok üzüyor. Dünya kültürel mirasının eşsiz eserlerinden biri olan Segâh Tekbir in bestecisi, ancak 2012 yılında anılmaya başladı. Müzik geleneğimize bakışımız ve Batı nın müzik alanındaki kültürel belirleyiciliği nedir? Süreci; dışarıdan Donizetti Paşa nın getirilmesi, onların geleneksel Türk müziği eğitimini olduğu gibi Batı müziği eğitimine çevirmesi, mehterin kaldırılması, yerine Batı usulü bandonun getirilmesi ama bandonun mehterden dolayı Batı ya gitmiş olması gibi pek çok çelişkinin üst üste gelmesi gibi olayları içeren bir yelpaze içinde ele almakta fayda var. Politik, kültürel pek çok manada Osmanlı Devleti nin zirve dönemini yaşadığı 15-16. Yüzyılda kültürel doygunluk kendine güveni de beraberinde getiriyordu. Osmanlı müziğinde o döneme kadar başka daha ileri veya yüksek (!) bir kültüre öykünme şeklinde bir endişe yoktu. İslam coğrafyası ITRİ TOHUM 21