Ktz AYLİK FİKİR ve SANAT DERGİSİ



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

yeni kelimeler otuzsekizinci ders oluyor gezi genellikle hoş geldin mevsim hoş bulduk ilkbahar gecikti ilkbahar mevsiminde geciktiniz kış mevsiminde

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

HAKAN ÇAVUŞOĞLU: YUNANİSTAN İÇİN ELİMİZİ TAŞIN ALTINA KOYMAYA HER ZAMAN HAZIRIZ" Cumartesi, 04 Kasım :31

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR

20 Derste Eski Türkçe

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

BAŞBAKAN YARDIMCISI HAKAN ÇAVUŞOĞLU, BATI TRAKYALI GENÇLERLE YTB DE BULUŞTU Cuma, 13 Nisan :47

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

AHIRIN İÇİNDEKİ SARAY 300 Ispartalı filmini hatırladınız mı?


Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Vanlı futbolcu kızlar Bodrum da kamp yapıyor

Beykoz Yerel Basını: Yılın Öğretmen Çifti, Adife& Bayram YILDIZ - Özgün Haber

TED İN AYDINLIK MEŞALESİNİ 50 YILDIR BÜYÜK BİR GURURLA TAŞIYAN OKULLARIMIZDA EĞİTİM ÖĞRETİM YILI BAŞLADI

6 Çocukla Ahır'da Yaşam Mücadelesi

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

Başbakan Yıldırım, 39. TRT Uluslararası 23 Nisan Çocuk Şenliği ne gelen çocukları kabul etti

Defne Öztürk: Atatürk ün herkes mutlu ve özgür olsun diye hediye ettiği bayramdır.

DTİK TÜRK GİRİŞİMCİLER KURULTAYI. Açış Konuşması. Ömer Cihad Vardan, DEİK Başkanı. 26 Mart 2016, İstanbul

Haydi Deniz Kıyısına! Şimdi okuyacağınız hikâye Limonlu Bayır

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

ilkokulu E-DERGi si 23 Nisan ın Önemi Sorumluluk Okulumuzda 23 Nisan Hedef Siir: Egemenlik Ulusundur 2017 Nisan Sayısı Bu Sayımızda:

Okuma- Yazmaya Hazırlık. Türkçe Dil Etkinlikleri Sanat Etkinlikleri Oyunlar Müzik Ve Ritim. Fen Ve Doğa Etkinlikleri

ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΠΑΙΔΕΙΑΣ ΚΑΙ ΠΟΛΙΤΙΣΜΟΥ ΔΙΕΥΘΥΝΣΗ ΜΕΣΗΣ ΕΚΠΑΙΔΕΥΣΗΣ ΚΡΑΤΙΚΑ ΙΝΣΤΙΤΟΥΤΑ ΕΠΙΜΟΡΦΩΣΗΣ

BURDUR VE ISPARTA OSB LERİ İÇİN ATIKSU ARITMA TESİSİ YAPIMI İLK ADIM ATILDI

İSFAHAN I GÖRÜNCE ŞAŞIRDIM. Nüfusun En Az Yüzde Kırkı Türkçe Konuşuyor... Ülkeyi 1925 e Kadar Türkler Yönetmiş...

Ilgaz (14 Şubat 2010) Yazı ve fotoğraflar: Hüseyin Sarı (huseyinsari.net.tr)

Asker hemen komutanı süzerek cevap vermiş; 1,78! Komutan şaşırmış;

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL ÜN YILI TÜBİTAK BİLİM, HİZMET, TEŞVİK ÖDÜLLERİ ve TÜBİTAK ÖZEL ÖDÜLÜ TÖRENİ KONUŞMA METNİ 23 ARALIK 2008

Seçelim ve yerleştireli. Kutlu : Merhaba. Sophie : Kutlu :. Kutlu... e?


23 NİSAN. Ferit Ragıp TUNCOR

Şehit yakınları ve gaziler için iş kurası

Hırkatepe Köyü-Beypazarı (30 Kasım 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

İRAN GEZİ PROGRAMI 10 GECE 11 GÜNLÜK BİR TARİH VE KÜLTÜR GEZİSİ

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

KÜÇÜK KALBİMİN İLK REHBERİNİN BU GÜNÜME UZATTIĞI HAYAT YOLU

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

&[1Ô A w - ' ",,,, . CiN. ALl'NIN. HiKAYE. KiTAPLAR! SERiSiNDEN BAZILARI Rasim KAYGUSUZ

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

KURTULUŞUN 95. YILI COŞKUYLA KUTLANDI

I. Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. ÖNEMLİ BİR DERS

Başbakan Binali Yıldırım, başbakan olarak ilk kez memleketi Erzincan'a geldi.

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan :15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Vatan istilacılarına isyan edenlerin kırık utangaç hali, benim için, ibadetle olanların sert ve dik tavırlarından iyidir.

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

Niğde Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Topluluğu Başkanı Okan Aktaş Toplulukta Görev almak bir İletişimci olarak bana çok faydalı oluyor

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

ÖZEL İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ VAKFI ADIGÜZEL ANAOKULU GÖKYÜZÜ SINIFI KASIM AYI KAVRAM VE ŞARKILAR

Mübariz İbrahimov tek başına 45 Ermeni asker ve subayı

ÇALIŞKAN ARILAR EKİM AYI EĞİTİM PROGRAMI 1.HAFTA NELER ÖĞRENECEĞİZ HAFTANIN KONUSU:OKULUMUZ

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Eğirdir-Kovada-Yazılıkanyon (21-22 Haziran 2008) Yazan ve fotoğraflayan: Hüseyin Sarı

Bir akşam vakti, kasabanın birine bir atlı geldi. Kimdir bu yabancı diye merak eden kasabalılar, çoluk çocuk, alana koştular. Adam, yanında atı,

6 YAŞ NİSAN AYI BÜLTENİ .İLKBAHAR HAFTASI .SAĞLIK HAFTASI .POLİS TEŞKİLATI HAFTASI .23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

YIL DEDE'NİN DÖRT KIZI

SAMSUN BAHRİYE MEKTEBİ

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 238. HALİM SELİM İLE 40 ESMA Mehmet Yaşar

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Birinci kadın; Oğlunun çok hareketli olduğunu, ellerinin üzerinde dakikalarca yürüyebileceğini söyledi.

Tırmanılan Rotada -Genel zorluk: TD -Yükseklik : m -Hedeflenen ve Harcanan Zaman : 6 saat, 6 saat 50 dk -Kazanılan ve kaybedilen yükseklik : 400 m

Yine yapmak istediklerimizden birisi olan, spesifik sektörlerde, belki daha az, ama daha etkin iş adamları seyahatlerini önemsiyoruz ve buna

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

2.8 milyon TL harcanarak 8 ayda tamamlanan Alucra Turan Bulutçu Meslek Yüksek Okulu (MYO) binasının açılışı Kültür Bakanı Ertuğrul GÜNAY yaptı.

Türkiye nin köklü şirketlerinden PET HOLDİNG 40 yaşında

HÜRRİYET İLKOKULU EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK ve ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMA PROGRAMI

FORUM EGE GÜNEŞİ ANAOKULU 2 YAŞ MİNİK ARILAR SINIFI AYLIK EĞİTİM VE BRANŞ DERSLERİ PROGRAMI

3 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, özelliklerim, görünümümdeki değişiklikler nelerdir?

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

ADIN YERİNE KULLANILAN SÖZCÜKLER. Bakkaldan. aldın?

14. ÇALIŞMA EKONOMİSİ VE ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ KONGRESİ


A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

TÜRKİYE - AFRİKA EKONOMİ FORUMU AÇILIŞ TÖRENİ KONYA 9 MAYIS İş Dünyası ve STK ların Değerli Başkan ve Temsilcileri,

Hikmet İlhan ise 134 oy alarak Şoförler ve Otomobilciler odası Başkanlığına veda etti. Hikmet İlhan 8 oy farkla seçimi kaybetti.

5 YAŞ VE HAZIRLIK SINIFI EKİM BÜLTENİ

Selam size ey yüce şehitler, Yahya Çavuşlar, Koca seyitler. Uyuyan nice adsız yiğitler, Adınızı tarihe yazmaya geldim.

Cumhuriyet Halk Partisi

Başbakan Yıldırım, 25. İstişare ve Değerlendirme Toplantısı sonrası basın çadırını ziyaret etti

TEMEİ, ESER II II II

Onlar konuşur, AK Parti yapar

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

ORDU SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLER ODASI

MÜSİAD İFTARI ŞANLIURFA

5 YAŞ AYIN TEMASI. Cinsiyetim, adım, fiziksel özelliklerim nelerdir? Vücudumuzun bölümleri ve iç organlarımız nelerdir? Ne işe yarar?

Cumhuriyet Halk Partisi

Dünya Mirası Gezginleri Derneği ile 9 UNESCO Dünya Mirası nın ve 10 Adayının görüleceği. İsrail Turu. 2 Kasım Kasım 2014

Kumbahçe de otel inşaatında göçük meydana geldi

SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ

Anne Ben Yapabilirim Resimleyen: Reha Barış

Günaydın, Bana şiir yazdırtan o parmaklar. ( ) M. Mehtap Türk

Transkript:

I V i~k r Ktz AYLİK FİKİR ve SANAT DERGİSİ YAHYA KEMÂL BEYATLI, ARİF NİHAT ASYA, MEHMET AKİF ERSOY, MİTHAD CEMÂL Töre, T. C. Millî Eğitim Bakanlığınca Tebliğler Dergisi 1 nin 8 Kasım 1976 târih ve 1906 numaralı sayısının 408. sayfasında tavsiye edilmiştir. KUNTAY, HALİDE NUSRET ZORLUTUNA Muhtelif Şiirlerinden TÖRE'DEN 2 TÖRE İNCELEME MASASI Bir Değerlendirme 3 HÜSEYİN MÜMTAZ Kaşkaylarla Hissetmek 9 Doç. Dr. A. BİCAN ERCİLÂSUN İran'da Sekiz Gün 14 MURAT DEMİRTEPE N. Fazıl Kısakürek'le Bir Konuşma 24 MEHMET ATAY Sahil Geceleri 26 NECMEDDİN TURİNAY Tanzimat ve Bozulan «Şirâze-i Nizam» 27 Dr. BİLGE ERCİLÂSUN Yahya Kemâl ve Şiiri *Ç4 GENÇ KALEMLER MUSTAFA DOĞAN «Gidenler» 44 TÖRE HİKÂYE YARIŞMASI 45 YIL: 10 SAYI: 111 Her türlü haberleşme adresi : PK. 211, Kızılay - ANKARA Abone şartları : Yurt içi altı aylık : 150 TL. Yurt içi yıllık : 300 TL. Yurt dışı yıllık : 750 TL. Askerî personele, öğretmen ve öğrencilere yıllık: 250 Tl Taahhütlü yıllık : 400 TL. Yurt içi havaleler 71978 numaralı posta çekine; yurt dışı havaleler Türkiye İş Bankası, Ankara Gaziosmanpaşa Şubesi 72 numaralı hesaba yapılmalıdır. Kurucusu : HALİDE NUSRET ZORLUTUNA Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü : EMİNE IŞINSU ÖKSÜZ Basıldığı yer: Emel Matbaacılık Sanayii Tel: 17 93 05-17 34 96 İlân Şartlan : Tam sayfa Yarım sayfa 1/4 sayfa 10.000 TL. 5.000 TL. 2.500 TL. Her hakkı mahfuzdur. TÖRE'de yayımlanan yazılar, TÖRE Dergisi'nden yazılı izni alınmadıkça hiçbir surette iktibas edilemez. AĞUSTOS : 1980

OKUYUCULARIMIZIN, TÜRK VE İSLÂM ÂLEMİNİN, MÜBAREK RA MAZAN BAYRAMLARINI TEBRİK EDERİZ CENÂB-I HAKTAN NİYAZIMIZ, BAYRAMLARIMIZIN BAYRAM OLMA SIDIR. TÖRE «Mardin bağımsız milletvekili Nurettin Yılmaz geçtiğimiz hafta Helsinki'de toplanan «Dünya Barış Komitesi» Konferansında, «Kürt halkının ulusal kurtuluş savaşı için destek istediğini» açıkladı.» Hürriyet, 7 Haziran 1980 «Her çağda, her ülkede, her zaman ortaya çıkabildiği gibi, bizde de sinirleri zayıf, anlayışı kıt insanlarla birlikte kişisel geçimini ve mutluluğunu yurdun ve ulusun zararında arayan vatansız alçaklar vardır.» Atatürk'ün Söylevleri, Ank. 1968, sayfa 4.

YURDA BAŞ DEDİKLERİ BİR AĞIR ADAKLA GELDİLER VE ŞU BAYRAKSIZ DÜNYAYA BAYRAKLA GELDİLER Arif Nihat Asya 1

TOR E'den Ağustos; kutlu bir aydır, zaferler ayıdır. Bir kaç devletin, yüzlerce senelik hayatlarında göremedikleri zaferlerin Türk Ordusu tarafından sığdırıldığı bir tek aym) adıdır. Ağustos; Türk bayrağının şanına, Alay sancaklarının pırıltısına göz kırpmadan bismillah denilip, baş koyup can verilen aydır. Ağustos; Türk analarının aslan gibi evlâtlarım, kınalı gelinlerin kurt gibi efendilerini vatan için, ağlamadan, mağrur, kara toprağa verdikleri aydır. Ağustos; Asena i^e Ergenekon'dan başlayan tarih yazan Büyük Akınla yola çıkan, Tanrı dağlarındaki, Ay-yıldızlı gök bayrağın Anadolu'nun bağrına çakıldağı aydır. Ağustos; Lozan'dan sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk defa kendi millî benliğinin şuuruna vararak, çevre ülkelerdeki soydaşlarının hakkına sahip çıkmak için dış bir ülkede TMT yi, (Türk Mukavemet Teşkilâtı - Kıbrıs 1958) kurduğu aydır. Her Ağustos'da olduğu gibi bu Ağustos'ta da Allah'a şükür, vatanımızın dört bir köşesinden fark gözetmeden aynı mukaddes gaye uğruna kışlalarımızda toplanan binlerce vatan evlâdının dudaklarından günde üç öğün yemeklerden önce «Tanrınnza hamd olsun, Milletimiz varolsun» sadâları eksik olmadı. Ve nihayet Ağustos, «tarihin şerefini omuzlarındaki apoletlerde taşıyan subaylarımız»(*)mi omuzlarındaki apoletlere gökten yıldızların yağdığı aydır. Biz TÖRE mücahitleri bu hislerle dolu olarak bu sayımızı zaferlerimize ithaf ediyor, kahraman ordumuza ve onun yiğit mensuplarına, şanlı Türk bayrağını bîr önceki Ağustos'dan daha yükseklere daha sağlam dikmek için güç, kuvvet, şuur diliyoruz. Tanrı Türk'ü Korusun (*) Töre, Ağustos ayı münâsebetiyle, silâhlı kuvveti erimiz mensuplarına indirimi uygulama kararı almıştır. Silâhlı Kuvvetlerimiz mensupları da, öğretmen ve öğrenciler için olduğu gibi, bir senelik abone bedeli olarak, 250 TL. göndermek suretiyle dergimize abone olabilecekler. 1

BİR DEĞERLENDİRME TÖRE İNCELEME MASASI Tarihüı garip tecellisi, Otuz Bir Mart hareketinde gericiler tarafından horlanan Mekteb-i Harbiye.! Şahane mensubu subay, 1980 Türkiyesinde bu sefer ilerici(!) ler tarafından kurşunlanıyor. Bir zamanlar imparatorluğun son se^ nelerindeki nesle, Kafkaslarda, Hindistan' da, İran'da, Arabistan'da, Libya'da, GaJiçya'da imparatorluğu yıkılmaktan kurtarmak için ter, ama çok kere kan döken nesle, ülkülerinin büyüklüğünden ötürü gıbta ederdik. Şimdi galiba biz de tarih yaşıyoruz. Mesuliyetimiz, o nesilden hiç de az değil. Güzel İzmir'de duvarlara «Türk askerini arkadan vur, Rus askerine sel j âm dur» diye yazılıyoraıuş. Bunu yazanların arasında yıllar önceki kurtuluşun 9 Eylül'ünü yaşayanların torunları olduğunu hiç zannetmiyoruz. Yazanların nesebinin gayri sahih olduğuna da eminiz. Ama bir gerçek vardır ki, artık 1980'ler Türkiyesi'nde Diyarbakır'da, Mardin'de, Kars'ta, İstanbul'da kızıl komünist anarşistler öldürmek için ordu mensubu arar hâle gelmişlerdir. Ve gözlerini kırpmadan şehit etmektedirler. Türk subayına Cumhuriyet Türkiyesi' nde sokakta mecbur kalmadıkça üniformayla gezmemesi, silâhını yanında taşıması telkin edilmektedir, (ki o silâh ona, vatan ve milletine düşman olanlara karşı kullanılmak üzere verilmiştir.) Yüksek rütbeli komutanlarımız silâhlı muhafızla gezmektedirler. O halde düşman artık sadece hudutlarda değildir. Geçen Ağustos sayımızı ordumuza ithaf etmiştik. Bir sene geçti. Bu sayımızı da yine zaferler ayı'mızm Allah'ın'izniyle yaratıcısı kahraman ordumuza ithaf ediyor ve bir senenin muhasebesine geçiyoruz. 79 Ağustos'undaki Töre'nin ön iç kapağında Bay Şerafettin Elçi ve Bay Bülent Ecevit'in bir takım sözleri vardı. Bu sefer yine aynı yerde Bay N. Yılmaz'm bir sözü vardır. Ve maalesef bu sözlerin sahipleri alelade vatandaşlar değillerdir. Bakan, başbakan ve nihayet sonuncusu da BİR DEĞERLENDİRME

bir milletvekilidir. (Ki Cumhurbaşkanı adayı olarak aldığı 80 kadar oyla bir şeyler isbat etmek istemiştir). Geçen sene gibi bu sene de, kendilerine Atatürk'ün verdiği cevabı aynı yere koyduk. İmparatorluk Türkiyesi'lnde Mealis-i Mebusân'da Rum, Bulgar, Arap, Ermeni ilh. gibi mebuslar vardı. Ama o zaman imparatorluk olmanın tabiî bir sonucu olan bu hâl, şimdi neyle izah edilebilir ve kanunî merciler bu beyefendi için ne gibi usûller düşünebiliri er bilmiyoruz. Ordu; «gaflet, dalâlet ve hattâ hıyanet içindeki» politikacılar elinde bu duruma getirilmiş memleketin bir bölümüdür. Durumdan rahatsızdır. Ağustos 79 da Org. N. Üruğ'un «ordunun aslî görevine dönme isteği» yolundaki bazı sözlerini iktibas etmiştik. Akıl için yol birdir, herkes bu konuda hemfikirdir; ama olağanüstü hallerde, orduyu işlere karıştırmadan da ülkeyi idareye bir takım kolaylıklar getirecek «olağan üstü hâl» kamımı bir türlü çıkarılmamaktadır. 16 Haziran 1980 de yapılan son sıkıyönetim koordinasyon toplantısında da komutanlar, anarşinin tırmandığını bazı bölgelerdeki bölücülük hareketlerinin ve vatandaşı devlete karşı gelmeye kışkırtma çalışmalarının sürdürüldüğünü bu çalışmaların Ankara'da ve bazı siyasî partilerden de destek gördüğünü sıkı yönetimin devlet bütünlüğü yönünden bütün bu zararlı unsurları kontrol altına almaya çalıştığı ve rejimin çökmemesi için elden gelen gayreti gösterdiği, ancak yetkilerin yetersizliğinden mücadelenin yavaş sürdüğünü bildirmişlerdir *. Ecevit'in demokratik sıkıyönetiminden bu yana ne değişmiştir? Komutanlar çoğu yerde aynıdır. Yalnız sıkıyönetim komutanlarının üstündeki «eşgüdüm» kaldırılmıştır. Dolayısı ile bölgenin mahallî özelliklerine göre daha serbest, insiyatifle hareket edebilmeleri sağlanmıştır. Bunun sonucu olarak keyfiyet yönünden anarşik olayların köküne inilmeye başlanmış, ters orantılı olarak da kuyruğu sıkıştıralan anarşistlerin yarattıkları olaylar kemiyet yönünden artmış, fakat bu defa da yukarıda işaret ettiğimiz gibi ar tık kahraman ordumuzun mensupları katibece şehit edilmeye başlanmıştır. Güvenlik kuvvetlerinin silâh kullanması bir takim kaidelere bağlıdır. Fakat anarşist, Mehmetçiğe gözünü kırpmadan, kayda tabi olmadan basmaktadır kurşunu. Bankanın kapısında bekleyen er; evet, silâhı elindedir, eğitimlidir; ama, önünden ge çen yüzlerce kişiden hangisinin filede veya torbadaki silâhı çekip, kendine saldıracağını bilmemektedir, bilemez. Anarşist, öncelik ve insiyatif sahibidir. Saldıracağı yeri ve zamanı o seçmektedir, kuvveti buradan gelmektedir. O halde ona anlayacağı dilden hitâbetmek gerekir. / Ne yapılabilir? Önce düşman kimdir ve nasıl mücacele edilebilir? 1. Düşman anarşisttir. Anarşist, kendi dâhil otorite tanımayan, mevcut her türlü otoriteyi yıkmayı amaçlayan kimsedir. Beynelmilel Komünizm de bilindiği gibi, gayesine ulaşma yolunda anarşiyi en iyi araç olarak görür. Zaten, bütün olayların akabinde belli yerlere telefon eden komünist anarşistler, olayların failleri olduklarını ifade ederek sahiplenmektedirler. O halde; bazı çevrelerin şuursuzca «silâhlı sağ eylemci» dedikleri milliyetçi, anarşist olamaz. Çünkü bir otoritenin, en yüksek otoritenin, devlet otoritesinin sağlanması yolunda fikrî mücadele vermektedir. 2. Düşman, komünist anarşist olduğuna göre, Bay Ecevit ve bütün yeni, eski tüfekler ne kadar bağırırsa bağırsın, devletin birliğini, bütünlüğünü korumak ve kollamakla görevli bütün güçler (bu arada sıkıyönetim gereği, karşı-karşıya kalabileceği için ordu da) komünist anarşistin çalışma usulleri ile ona karşı koyma şekilleri konusunda eğitilmelidir. 3. Yakalanan yüzlerce anarşist'inr a. İlerde şu veya bu sebeplerle affolma ümitlerinin kökünden kazınması. b. Kaçamıyacak şekilde hapsedilmesi.. c. Süratle yargılanarak, cezaların infazı (Şeyh Sait îsyanı'ndaki ve Menemen 4 TÖRE İNCELEME MASASI

olayındaki muhakeme sür'ati örnek verilebilir.) gerekmektedir. Bu şekilde komutanlarının da ifade ettiği gibi aslî görevinden uzaklaştığı için istemediği bir savaşta istemediği usullerle mücadele etmek durumunda kalan ordumuz ne haldedir. (Son günlerde, sağda Nazlı Ilıcak, solda da Yankı Dergisi, terör olayları karşısında çaresiz kalındığım ileri sürerek suçu orduya yüklemektedirler. Kanaatimizce haksızlık ediyorlar. Ordu da Tür. kiyenin bir parçasıdır. Türkiye şartları içinde mücadele etmektedir. Politik af oyunları, hapishanelerden adam kaçırmalar, mahkemelerin ağır işleyişi, verilen idam cezalarmm infaz edilemeyişinden ordu ne dereceye kadar sorumlu tutulabilir? Ordu en fazla komünist anarşiste karşı mücadele usullerinin iyi tatbik edilip edilmediğinden sorumlu olabilir.) «Türkiyenin disiplini ve özverisi ile dikkati çeken büyük silâhlı kuvvetler topluluğu, olanaksızlıkların en büyüğünün içinde bulunuyor. Elindeki silâhlar ikinci dünya savaşının silâhlan. Araçları, uçakları, gereçleri artık neredeyse isimleri bile unutulmuş batı envanteri içinde sayılıyor. Bu durumu NATO'hun kilit noktalarındaki her görevli biliyor. Böylece olan Türk Silâhlı Kuvvetlerine oluyor. Türk askeri, NATO'nun diğer askerlerinin içinde bulundukları koşullardan, onlarca yıl geride kalmış olaylar içinde görev yapmaya çabaliyor.» 2 «Türkiye, Ankara'daki NATO Dışişleri Bakanları Konseyi öncesinde Nato'ya Özel ve çok ivedi bir çağrıda bulunmuş, Türk ordusunun kritik durumdan kurtarılabilmesi için derhal 150 milyon dolarlık bir özel fon kurularak bundan en düşük düzeye inen savaş stoklarının, öncelikle yedek parça gereksinmelerinin karşılanmasını, ek olarak da 700 bin ton ham petrol, 20 bin ton yüksek oktanlı jet yakıtı ve yağ sağlanmasını istemiştir. Bir NATO yetkilisine göre Türk Ordusunun yakıt sorunu çok kritik bir duruma girmiş ve altı aylık stoku dahi kalmamıştır. Ordunun altı aylık yakıt harcaması 200 milyon dolar, benzin ise 20 milyon dolan bulmaktadır. Nato yetkililerine göre Türk ordusunun bu derece ciddî ve kritik durumdan kurtarılabilmesi için en kısa sürede 400 milyon dolara ihtiyaç vardır.» 3 Ve yine Brüksel'de Nato merkezindeki askeri çevreler, Rusya'nın Türk silâhlı kuvvetlerinin içinde bulunduğu durumu bildiğini, Türkiye'nin askerî bakımdan takviye edilmesi gerektiği bilinci için de de olduklarını söylemektedirler 4. Zayıflığı, güçsüzlüğü böylece Nato ilgililerince de malûm olan Türk Ordusu' nun moral gücü bu şekilde iken, personelin maddî gücü yahut güçsüzlüğü nasıldır? «Türkiye'nin bir avuç organize, sosyal haklara sahip işçisi mutlu azınlıktır. Bunların ülkeyi karışıklık içine sokmasına izin verilemez. (Demirel'e atfen)... Çünkü Demirel, silâhlı kuvvetlerin üst kademelerinin de bu haksız durumdan rahatsız olduklannı bilmektedir... İşçilerin, toplu sözleşmeler yoluyla aldıklan ücret artışlan ve haklar, bir çok devlet memuru, asker ve teknik eleman için ulaşılabilir hak ve ücretler değildir.» 5 Öte yandan aynı dergi, şu enteresan fikirleri de ileri sürmektedir: «Burjuvazinin yeni liderliği, 27 Mayıstan aldığı dersle, orduya daha bir özenle BİR DEĞERLENDİRME 5

Deryaları kan, taşları bitmez kemik olsa, Bir son nefesin aynı olup bitse nesîmi Ölmez bu vatan, farz-ı muhal ölse de hattâ, Çekmez kürenin sırtı o tâbût-i cesîmi. MİTHAD CEMÂL ve anlayışla yaklaşıyor. Bir cazibe politikası izliyor. Geçen yirmi yılda bu yaklaşım sonucu ordu mensupları avantajlarla sanki kuşatılmak istenmiştir. Aslında bîr memur olan subay, DP döneminde küçümsenirken, şimdi eşitler arasında birinci mevkiine getirilmektedir. Böylece ordu, çeşitli, yasal ve fiilî ayrıcalıklarla liberal ekonomi düzenine bütünleşmeye yönlendirilmiş olacaktır, işte bu süreçtir ki, başka süreçler yanısıra, Ordu'nun ilericilikten nötralizme, devrimcilikten konformizme yönelmesine neden olmuştur... Bugün Türkiyede ordu'dan beklenecek ve istenecek en önemli katkı, demokrasiye saygı olmalıdır. Zaten artık ordunun siyasal düzende topluma vereceği pek bir şey kalmamıştır. Bundan sonra topluma yenilikler getirmek yerine demokratik kazanımlarm kıskançlıkla korunması, herhalde ordunun aslî görevi dışındaki başlıca işlevi olacaktır.»( 6 ) Diğer bütün okumuşlara olduğu gibi işçiye de daha fazla sosyal hak(!) tanıyacaksın, buna demokratik kazanma diyeceksin, ve ordudan, bu durumu yani bir sosyal sınıfın diğer sosyal sınıf üzerindeki üstünlüğünü korumasını bekliyeceksin. Arkadan silâhlı kuvvetler mensubunun sosyal hakları(!) biraz iyileşince de nötralizme ve konformizme kaydığını söyleyeceksin. Allah Allah.. Yani işçiden daha az bir hakla ilerici olmasını istiyorsunuz, işçi sınıfının kazanılmış haklarının savunuculuğunu yapmasını istiyorsunuz. Ama beyler ordu, Türk ordusu, bir sınıfm ordusu değildir ki.. Milletin, Türk milletinin ordusudur. i Gerçi silâhlı kuvvetler mensupları kilitlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde şimdiye kadar en yüksek oy alan iki ciddî adayın da (karşı dünya görüşüne sahip olmalarına rağmen) eski asker olmalarından ve Nato toplantısında batılı ülke temsilcilerinin «neden cumhurbaşkanı se çemiyorsunuz» diye sual tevcih edilen kimsenin Genel Kurmay Başkam olmasından ve onun aynı mealde bir suali Turan Güneş'e tevcih ettiğinde verilen cevabın «Paşam galiba ilk defa bize bıraktınız, öğrenene kadar epey vakit geçecek» şeklinde olmasından açığa vurulmayan manevî memnunluk duymaktadırlar; ama, hâlâ bir takım maddî zorluklar içindedirler. OYAK sömürüsünden Atğm. den Albay'a kadar kimse memnun değildir. En ufak bir tayinde ev eşyasını yeni garnizona nakletmek 50.000 liraya malolmaktadır. Verilen harcırah ise 20.000 lirayı ancak bulmaktadır. Askerî hastahanelerde hocaların kliniklerde parayla sivil hastalan öncelikle muayene ve ameliyat ettikleri söylenmemektedir; ama, sağlık hizmetleri gene de kifayetli değildir. Doğu' da bazı lise öğretmenlerinin ard niyetle Harbokulu'na öğrenci sokmak için imtihana hazırlık kursları açarak kitle halindo doğulu öğrencinin Harbokulu'na giri- 6 TÖRE İNCELEME MASASI

sini kolaylaştırdığı dedikoduları ise can sıkmaktadır. Son günlerde de AP ve CHP parti liderleri ordunun politikaya çekilip çekilmemesi meselesini kamuoyu önünde münakaşa etmeye başladılar: Çekersin, çekemezsin.. Ordumun esas görevi nedir? Hudutları beklemek. Şimdi ne yapıyor? îç güvenlik görevi ile uğraştığı için Hudut görevinde zaafiyetle karşı karşıyadır, îç güvenlik görevini ifa ederken, diğer güvenlik kuvvetleriyle beraber iç düşmana(*) karşı olan mücadelesinde anarşist kurşunlarına hedef olmaya başlamıştır. Bu kurşunlar er, assubay, asteğmen' den Tümgeneral rütbesine kadar ulaşmıştır. Bu durumdan fayda uman kimdir? Dış düşmanlar ve onların yurt içindeki işbirlikçileri Kimdir bunlar? Devletin ordusu ve milletiyle bir ve bütün ve kuvvetli olmasını isteyen milliyetçiler mi? Yoksa Devletin, zayit düşerek parçalanıp dış tesirlere açık olmasını isteyen komünistler mi? Durum ve şartlar bu merkezde iken politikacıların ordu ile hiç ilgilenmemeleri, ordu ile ilgili îâf söylememeleri, söylemeye mecbur kalınca da bir değil bin kere düşünmeleri gerekir kanaatindeyiz. Politikacılar gelip geçicidir. Fakat Türk ordusu 2000 küsur yıldır vatan, millet ve bayrağın koruyucu sudur ve bu görevi elhâk başarıyla yapmıştır. (*) Org. Evren «Düşmanı İçimizde) Yankı Sayı 465 Mart 1980 sayfa 20. (1) Hürriyet 17-6 1980. (2) Yankı Sayı 478 Sayfa 34. (3) Milliyet 21-6-1980. (4) Yankı Sayı 482 Sayfa 17. (5) Yankı Sayı 464 Sayfa 34. (6) Yankı Sayı 478 sayfa 6. «Ben, ordumuzun mevcudiyetini ve kuvvetini paramızla mütenâsip bulundurmak nazariyesini kabul edenlerden değilim. «Para vardır, ordu yaparız; para bitti, ordu inhilâl etsin.», benim için böyle bir mesele yoktur. Efendiler! Para vardır veya yoktur; ister olsun, ister olmasın, ordu vardır ve olacaktır.» ATATÜRK BÎR DEĞERLENDİRME 7

(Gürbüz Azak) Fethin daha bir ülkeyi parlattığı gündü; Biz uğruna can verdiğimiz anda göründü. Gül yüzlü bir âfetti ki her busesi lâle; Girdik zaferin koynuna, kandık o visale! Bir bahçedeyiz şimdi şehitlerle beraber: Bizler gibi ölmüş o yiğitlerle beraber. Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden! Şimşek gibi bir hâtıra nal seslerimizden YAHYA KEMÂL BEYATLI (Mohaç Türküsü'nden)

KAŞKAYLARLA HİSSETMEK HÜSEYİN MÜMTAZ Fazla detaylara inmeden, yandaki tablolara şöyle bir göz atıldığında İran'ın aslında bir Türk devleti olduğu kolayca görülecektir. 1925 senesine kadar 9 asır boyunca İran'a hâkim olan Safevî, Afşar, Kaçar., hanedanlarının hepsi de Türk idic 1 ). Yılmaz öztuna'ya göre 16'ncı asır sonlarında dünyada mevcut dört büyük Türk İmparatorluğundan biri de Iran Türk İmparatorluğu idi( 2 ). (Diğerleri Osmanlı Türk İmparatorluğu, Hindistan Türk İmparatorluğu, Türkistan Türk İmparatorluğu.) Hal böyleyken 1925 senesinde Rıza Şah'm Türk Kaçar hanedanını yıkarak azınlık olan Farslarm 2000 yıllık(!) Pers hâkimiyetini tesisi kanaat ımızca 1977 senesinden bu yana İran'ın içinde bulunduğu karışıklıkların baş sebebidir. Görüldüğü gibi İran, çok farklı etnik grupların meydana getirdiği bir moyazık manzarası arzetmektedir. Tabiî hal, nüfusun % 42.8 ini teşkil eden Türklerin hakimiyetindeki bir İran'dır. Gayri tabiî olan ise, diğer herhangi bir azınlığın hâkim olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Fars et~ nik azınlığının zorla üstünlüğünü ve bir takım cebrî tedbirlerle devamını sağlayan, ancak bu hal eşyanın tabiatına aykırı olduğu için yıkılmaktan kurtulamıyan şah idaresinin yerine Humeyni'nin nüfusun çoğunluğunu (% 96.7) ihtiva eden din motifiyle bir senteze gitmesi daha birleştirici ve akılcıdır. Gerçekten İran Fars Devleti derseniz, nüfusun % 60 küsurunu (1) Büyük Türkiye Tarihi, Yılmaz Öztuna Cilt 7, Cilt 11 sayfa 480, Sözlük (2) Aynı eser 9

karşınıza alırsınız ama İran İslâm Cumhuriyeti derseniz, nüfusun % 96.7 sine hitab etmiş ve yanınıza almış olursunuz. Ancak bu sefer de başka problemler ortaya çıkmaktadır. İran 1. Türkler 2. Farslar 3. Kürtler 4. Azınlıklar 5. Araplar 6. Belûciler TOPLAM TABLO - 1 - ETNİK 15.000.000 13.400.000 3.000.000 1.515.000 1.000.000 1.000.000 34.915.000 % 42.8 % 382 % 8.5 % 4.2 % 2.8 % 2.8 TABLO. 3 İran - TÜRKLER 1. Azeriler 10.000.000 2. Kaşkaylar 1.000.000 3. Af şarlar ; 1.000.000 4. Şahsevenler 400.000 5. Kaçarlar 50.000 6. Karapapaklar 50.000 7. Hamseler 200.000 8. Kengerlü 150.000 9. Karadağlı 220.000 10. Neferler 150.000 11. Horasanî ve Boçağgı 150.000 12. Kareyîler 300.000 13. Türkmenler 1.000.000 TABLO - 2 İran - DİN 1. Müslüman % 96.7 (Şü x % 90) Sünni % 10 Bahai %0 3) 2. Hristiyan % 3.3 * TABLO - 4 İran - /o % % % % % % % /o DİN, ETNİK 1. Türkler 2. Farslar 3. Kürtler 4. Azmlıklır 5. Araplar 6. Belûciler 80 Şii-Azeri ve diğerleri 20 Sünni, Kaşkay, Afşar, Türkmen 100 Şii 80 Sünni 20 Şii 100 Hristiyan 80 Sünni 20 Şii 100 Sünni Müslüman nüfusun % 90'ı şiî, % 10'u sünnîdir. Ve bu karakteriyle İran, hakikî bir şiî devletidir. Ve yine bu hususiyeti maalesef İran Türk İmparatorlukları, bilhassa İmparatorluk ve Cumhuriyet Türkiyesi ile devamlı çatışma içinde bulundurmaktadır( 3 ). İran Türklerinin % 80'i Şiî (Azeriler ve diğer Türk boylan), /o 20' si Sünni (Kaşkaylar, Af şarlar, Türklerler(dir. Enteresan olan odur ki. iki grup da ayrı sebeplerle Cumhuriyet Türkiye'sine sempati beslemektedirler. Din motifinin ağır bastığı Şiî Azeriler, Atatürk Sünni halifeliği yeryüzünden kaldırdığı için; ırk motifinin ağır bastığı Sünni Kaşkay, Afşar ve Türkmenler ise din motifinden daha kuvvetli başka bir takım hissî sebeplerle Cumhuriyet Türkiye'sine bağlıdırlar. Zaten asırlardır İran'da oynanan oyun, Türklere Türklüklerini unutturarak, ırkî (millet) değil ama dinî (cemaat) bir toplum oldukları inancını vermek üzere yürütülmektedir. (3) Aynı eser 10 HÜSEYİN MÜMTAZ

Hattâ en son bu maksatla (Türkiye ile Azerbaycan'ın ilgisini kesmek için) ve şuurlu bir şekilde İran kürtleri Türk-îran sınırına bir dil gibi sarkarak, bütün hudut karakollarını kontrolları altına almışlardır. Türkiyeyi İran'a bağlıyan demiryolu bunların hâkimiyeti altında olup kapalıdır. Bu kısa genel değerlendirmeden sonra asıl üzerinde durmak istediğimiz konuya geliyoruz. Kaşkailer veya Kaşkaylar. 15 milyonluk İran Türklüğünün 1 milyonluk ve sunni bölümünü teşkil eden şanlı, muhteşem bir uruktur Kaşkaylar. O kadar mücadeleci, şeref ve haysiyetlerine düşkündürler, o kadar Türk ve Türkiye'ye bağlıdırlar ki, önceleri Erdebil yöresinde sakin bulundukları halde, Türkiye ile ilgileri kesilsin, fazla alış verişleri olmasın ve etkilenmesinler diye 16 ncı yüzyılda Şah İsmail Safevî tarafından halen bulundukları Fars bölgesine (Hazer'in güneyi) nakledilmişlerdir. Aslen Oğuz boyundan kopma bir uruk olup Kaşkaylarm, Cengiz Han zamanında onunla beraber İran'a geldikleri, Hülâgû Han zamanında ise Kafkasya eteklerine kadar indikleri/bir kısmının ise Akkoyunlu olduğu nakledilmektedir( 4 ). Hâlâ yarı göçebe bir hayat yaşarlar. Göçleri bütün İran için mühim bir hadisedir. Oldukça büyük bir sahada hareket halinde olduklarından, tesirleri çok fazladır. Oldukça düzenli, örfe dayanan göç gelenekleri ile idare sistemleri vardır. Bu gün bile İl-Hanlıkla idare edilirler. Ayrıca mümtaz sınıftan sayılan İlhan ailesi dışında Kalantar, Kethüda, Ra'ye, Taheke-i Post, gibi tabakalarda mevcut olup, bütün idare bozulmamış Türk töresine göre yürütülür( 5 ). Oymak teşkilâtlarını şöyle özetleyebiliriz. El, boylara (taife), boylar obalara (tîre), obalar da ailelere (ocak) ayrılır. Elin başında İl-han boyların basında Gelânter, (boy beği), obaların başında da Kethüda unvanlı reisler bulunmaktadır. İl-Beği ise İl-Han'm vekili olup elin idaresi fiilen onun elindedir. Ancak İl-Beği, İl-Han'm mutlaka oğlu veya kardeşi gibi en yakın akrabaları arasmdandır. İl-Han ise mutlak surette Hân ailesinden ve şah lar tarafından seçilir( 6 ) En dikkati çeken boy ve obaları ise, Bayat (Oğuz), İğdü (Oğuz), Beğ dili (Oğuz), Çarıhlu (Oğuz), Kaçarlu, Şamlu, Ağaçerî, (Karakoyunlu), Haîac, Musullu (Akkoyunlu), Oryad (Moğol?) dur( 7 ). El'in en önemli özelliği, kuvvetli bir töreye sahip olmasıdır. Her ko- (4) Dilde, Fikirde, İşde Birlik Sayı 3 Sayfa 227 Prof. Dr. Muharrem Ergin. (5) Türk Dünyası El Kitabı-Sayfa 1115. (6) Türk Kültürü Sayı 120 sayfa 15, Prof. Dr. Faruk Sümer. (7) Aynı kaynak. KAŞGAYLARLA HİSSETMEK 11

nu ile ilgili meseleler kaideye bağlanmış olup, Han'dan en basit Kaşkaya kadar bütün El halkı bunlara titizce riayet etmekle mükelleftir. Kaşkayların İran siyasî sahnesindeki belli başlı rollerini ise şöyle özetleyebiliriz: ( 8 ) 1. 1917 Kaşkay İl-Han'ı Savlet-üd Devle'nin İran hükümeti ile baskınlar yapmayacağı hakkında anlaşma imzalaması. 2. 1918 Savlet'üd Devle'nin hâkim İngilizler ve İran hükümetine karşı bir konfederasyon kurmak için giriştiği muvaffakiyetsiz isyan teşebbüsü. 3. 1930 Rıza Şah'm, diğer aşiretler gibi Kaşgayları da silâhtan tecrit ve zorla iskânı İl-Han Savlet'üd Devle'nin hapsedilmesi, vefatı. 4. 1941 Eski duruma dönüş. 5. 1941 kendilerine sığınan iki Alman casusunu, töreye aykırıdır diye teslim etmeyince, Ingiliz-İran ortak saldırısına uğradılar. Zamanın Türkiye elçisi Cemal Hüsnü Taray'm çabalarıyla imhadan kurtuldular ( 9 ). 6. 1943 Ellerinden alman toprakları geri almak için isyanları, Samiran kalesini zaptedip, 3 Albay ile 200 askeri öldürmeleri, Ağustos'da hükümet ile anlaşmaları. 7. 1944 Anti-Komünist tutumları dolayısı ile İran Tudeh ve Rus Komünist partileri tarafından İran'ı parçalamak istedikleri gerekçesiyle protesto edildiler. Onlar da kabinedeki komünist bakanların alınması için Bahtiyarî aşireti ile birlikte isyan ettiler. Şiraz'a kadar geldiler. 17 Ekimde hükümet isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. 8. 1953 Musaddık'm serbest bırakılması için ayaklandılar. 9. 1959-62-63 Toprak meselesi ile ilgili olarak İran hükümetiyle muharebeye giriştiler. Ve nihayet İ980 senesinde gazetelerden öğrendiğimize göre( 10 ) İl Han Hüsrev Han, Amerikalılar hesabına çalıştığı bahanesiyle mollalar tarafından hapse götürülünce, Kaşkaylar bir kere daha isyan ederek Firuzâbad-Şiraz yolunu kapattılar. Çıkan çatışmada 2 İranlı subay ile 8 Devrim muhafızı öldü. 20 Kaşkaylı şehit oldu. Kaşkaylar İl-Hanlan gelmeden hareketi durdurmayacaklarını bildirdiler. En son durumu bilemiyoruz.. Görüldüğü gibi İran aslında bir Türk devletidir. Bünyesindeki Türklerle iyi geçinmek, hele onlarla gönül birliği içinde olacak bir Cumhuriyet Türkiyesi ile hiç kötü olmamak mecburiyetindedir. Türkiye Cumhuriyeti de İrandaki soydaşlarına karşı olan tutumunu bir daha gözden geçirmelidir. (8) Türk Kültürü, Sayı 56, Sayfa 57. C. Orhonlu. (9) Dilde, Fikirde, İşde, Birlik Sayı 3, Sayfa 217. (10) Tercüman 10-6-1980.. 12 HÜSEYİN MÜMTAZ

Gürbüz Azak MEHMET ÂKÎİ< His yok, hareket yok, acı yok... Taş mı kesildin? Hayret veriyorsun bana, sen böyle değildin! Kurtulmaya azmin, ne için öyle süreksiz? Kendin mi, yoksa ümidin mi yüreksiz? Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin, halk, Ye's öyle bataktır ki düşersin boğulursun Ümmîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Ey elleri böğründe kalan şaşkm adam, kalk! Sahipsiz olan memleketin batması haktır; Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır! Feryadı bırak kendine gel, çünkü zaman dar, Uğraş ki telâfi edecek bunca zarar var. M. ÂKÎF (Hakkın Sesleri'nden)

İRAN'DA SEKİZ GÜN (2) Doç. Dr. Ahmet BICAN ERCİLASUN Savalan'a ikinci gün öğleden sonra Ali Tebrizî'yi görmek istediğimizi söylemiştik. Kendisinin meşgul olacağını bildiğimiz için bizi Tebrizî'ye bırakmasını rica etmiştik. Savalan, kat'iyen razı olmadı. Tebrizî çok iyi tanıyor ve onunla sık sık görüşüyordu. Daha çocuk denecek yaşta iken Ali Tebrizî'nin yanma gitmiş, onun telkinleriyle olgunlaşmıştı. Beni bu mübarek adamın sohbetinden mahrum etmeyin, dedi. So nunda Tebrizî'ye ertesi gün hep beraber gitmeğe karar verdik. Sabah, Savaları bizi otelimizden aldı. Ali Teibrizî'nin Şehir Parkı karşısında bir dükkânı vardı. İran'a hareketimden bir gün önce Kızılay'da, tarih doçenti olan arkadaşım İsmail Aka'ya rastlamıştım. Aka, birkaç yıl önce İran'da iki sene kadar kalmıştı. Tebrizî ile tanışıyordu. Ayaküstü Tebrizî'nin adresini bana yazdırdı : Kitâbfurûşî'yi Atropat, Rûberû-yı Park-ı Şehr 1. Aka'dan ayrıldıktan yir mi dakika sonra Kocabeyoğlu geçidi ndeki Turhan Kitabevi'ne girmiş, kitaplara bakıyordum. O sırada telefonla konuşan dükkân sahibi İlhan Bey'in karşısındakinin sorusuna cevaben «rûberû» kelimesini izah ettiğini duydum. Ankara'nın ortasında, Kızılay'da yirmi dakika ara ile «rûberû» kelimesiyle karşılaşmak doğrusu çok tuhafıma git imiş ti. Bunu düşündükçe hayretim artmış; Tahran'daki Şehir Parkı'nm «rûberû» yunda (karşısında) göreceğim Ali Tebrizî'yi daha çok merak eder olmuştum. Kitaplarla dolu bir dükkâna girdik. Sakalları hafif uzamış ve kırlaşmış, elinde pipo, tıknaz, orta boyîu adam bizi karşıladı. Yorulmuş ve çile çekmiş bir yüz ifadesi vardı. Kısık gözleri yorgundu; fakat parlıyordu. Uzun uzun tanışmağa lüzum yoktu. Bin yıl önce Sır Derya boylarından Horasan'a, Horasan'dan Azerbaycan'a akan Oğuz ordularında beraber bulunmuştuk. İki bin yıl önce Orhun'dan kalkıp Çin içlerine akın yapan Hun ordusunda birlikte çarpışmıştık. Binlerce yıldan beri tainışıyorduk ve dostluğumuz daha binlerce yıl devam edecekti. Gözleri kısık, yorgun adam iki bin yaşında bir tümen başı gibiydi. Asırların ötesinden ağır ağır konuştu. Orhun'dan, 14

Altaydan, Herat'tan, Kerkük'ten haberler verdi. Balkanlardan, Kıbrıs' tan, İstanbul'dan haberler sordu. «Haydar Biriöz'ü tanıyor musunuz?>> dedi. Çok iyi tanıdığımızı ifade ettik. Diriöz, yıllarca önce İran'da kültür ateşeîiğimizi yapmış; oradaki tâlii zebun Türklerin hemderdi olmuştu. Konuştuğumuz Türklerin bir kısmı kendisini tanıyorlar, hakkında takdirkâr sözler söylüyorlardı. Tebrizî de «o ne mükemmel Türktü» diye takdirlerini ifade etti. Sonra İsmail Aka'yı ve selâmlarını söyledim. Gözleri kısık, yorgun adam hâlini sordu, «çok iyi» dedim, «şimdi tarih doçenti., iyi bir âlim» dedim, adam güldü, neş'elendi, zindeleşti. Bir ara Ötüken dergisini ve Atsrz'ı sordu. Birkaç yıldır Ötüken eline geçmiyormuş. «Ötüken artık çıkmıyor» dedim, «çünkü artık Atsız yok». Dondu kaldı, gözleri buğulandı. «Büyük, çok büyük bir Türktü» dedi, gözyaşlarını yüreğine akıttı. Sonra Ermenilerden açıldı söz. Türk devleti niçin bunlara hadlerini bildirmiyordu. Niçin Türkiye'deki Ermenileri toplayıp misilleme yapmıyordu. Bu konuda İran'daki Türkler ne kadar hassas idiler. Devletimizin hareketsizliği onları son derece üzüyor, mahcup ediyordu. Onların sitemleri yanında biz daha da mahcup olduk. Tahran'da bulunan Ermenilerin de zaman zaman Türkiye aleyhinde nümayişler yaptıklarını öğrendik. Bir defasında Türk elçiliğinin etrafında bağırıp çağırmışlar. Yollarda gezerken, duvarlardaki irili ufaklı yazılar arasında Ermenilerinkine de Erciîasun, Savalan, Karaca rastlamıştık. Anlaşılan İran'daki azatlık onlara da yaramış, duvarlara «merg ber-türkiye (Türkiye'ye ö^ lüm)» diye yazmışlardı. Tebrizli Ali, bunlardan nefretle bahsetti. Ermeni suikastlerine mukabil Kıbrıs harekâtımız onları ne kadar çok sevindirmişti. «O gün» diyordu Savalan, «işe gitmedim». «Hanıma ve çocuk lara, kalkm bugün bayram, dedim ve hep beraber dışarı çıktık. Çocuklara yeni elbiseler, oyuncaklar aldık; neş'e içinde bir bayram günü yaşadık.» Altı sene evvel... Ordularımızın Girne'den Kıbrıs'a çıktığı gün... Tahran'da bir Türk, Tahran'da Türkler bayram yapıyorlardı. Gözlerim buğulandı... Altı yıl geriye çekildim Altı yıl geriye ve batıya çekildim. Salihli'de bir büyük Kazak Türk'ünün,. Ali Bek Hakim'in evinin balkonunda eşimle birlikte sabahın ışıklarını seyrediyordum. Radyolardan «orduları- İRAN'DA SEKİZ GÜN 15

mız Kıbrıs'a çıktı» sesleri yankılanıyor... Sevinç gözlerimden boşanıyor... Altı yıl önce bir yaz sabahı, Türk orduları Kıbrıs'a çıkıyor... Altı yıl önce bir yaz sabahı, Kıbrıslı bir Oğuz Türk'ü ve İstanbullu eşi, Salihli'de bir Kazak evinde gözlerinden sevinç akıtıyorlar... Altı yıl önce bir yaz sabahı, Tahran'da bir Azerî Türk' ü, bir Azeri ailesi bayramlıklarını gi yiyor... Altı yıl önce bir yaz sabahı, Taşkent'te bir Özbek Türk'ü... Ne büyüksün Türklük!.. Akdeniz'in mavi dalgalarını yararak giden bir hücumbotunun motor sesi Almaata'dan Üsküb'e kadar yankılanıyor... Ali Tebrizî bizi yemeğe götürdü. Sonra evine gittik. Üst katta bir oda kendisine ayrılmıştı. Odada büyük bir radyo, mükemmel bir ses alma makinası ve büyük bir daktilo vardı. Yerde de halılar. Başka şey yoktu. Yere bağdaş kurduk. Tebrizî bu odada radyosunun düğmesini çevirir, Türk dünyasının her tarafından haber almağa çalışırdı. Baku'yu dinlerdi. Ankara'yı, istanbul'u dinlemek isterdi. Fakat heyhat... Ankara' nın sesi Tebrizî'ye ulaşamazdı. Bizim radyolarımız ve televizyonları mız adetâ özel olarak ayarlanmış; sesimiz ve resmimiz, sınırlarımızın bir adım ötesine ulaşmasın diye âdeta özel olarak gayret gösterilmişti. Ali Tebrizî bundan uzun uzun şikâyet etti. Daktiloda şiirlerini yazıyordu. Bazan kendisini zindana götüren yazılar ve şiirler bu tuşlarda şekillenmiştiler. Teypten müzik dinledik. Tebrizî'nin sesinden şiirlerini dinledik. Kerkük'ten birkaç yıl önce Teb- 16 rizî'yi ziyarete gelmiş bulunan Türlerin seslerini, seyahat intibalarıni dinledik. «Ben Kerküklü Kerîm oğlu Suphi...» diye başlayan Kerküklü konuşmalar bazan «yaşasın dünya Türklüğü!», bazan «Tanrı Türk'ü korusun!» dualarıyla sona eriyordu. Kerkük'ten kaynaklanıp Tahran'da hergün yankılanan ve Ankara'dan duyulan bu duaları Allah'ın kabul edeceğine o gün iman ettim. Ruhu muzu bu imanla yıkayarak otelimize döndük. Otel sahibiyle Azeri Türk çesîynen danışdık. Sımsıcak yatağımızda Karaca ile karşılıklı sımsıcak Azeri Türkçesiynen danışdık ve sımsıcak Azeri rüyalar gördük. Ertesi sabah erkenden Erdebil'e gidecek olan otobüse binmiştik. Otobüste Türkçeden başka dil konuşulmuyordu. Tahran'dan Kazvin'e kadar, çift taraflı, dümdüz ve geniş bir yol uzanıvordu. Kavzin'in çini kubbeli türbelerini ve kenar mahallelerini seyrederek geçtik. Yol kıvrım kıvrım daralıyordu. Reşt'ten sonra uzaktan Hazar denizi göründü. Üzerinde gözlerimizin buğusu vardı. Yazık ki sana yaklaşamadık Hazar... Suyunda serinleyemedik... Sahilinde durup Baku'yu, Astrahan'ı, Mangışlak'ı gözlerimizle hayal edemedik... Uzaktan buğulu gözleriyle bize bakan Hazar'ı seyrederek Astara'ya vardık. Astara, Sovyet-îran sınırının Hazar denizine ulaştığı noktada kurulmuş, yarısı öte tarafta kalmış, küçük, şirin bir Türk kasabasıdır. Kuzey'e doğru devam etme imkânı bulursanız, beş altı saat içinde Lenkeran ve Salyan üzerinden Baku'ya AHMET BİCAN ERCÎLÂSUN

Ali Tebrîzî, Savalan ulaşırsınız. Otobüs meydanda durdu. İnerek bir bakkala girdik. Türkiye Türkçesiyle meyva suyu istedik. Çuvalların üstüne oturmuş üç Astarah Türk hemen hürmetle kalktılar, bizi buyur ettiler. «Siz hâlis Türkü (Türk çe) damşırsız» dediler. Ben «bâzaıı siz, bâzan biz hâlis Türkü danışırık. Meselâ siz beli deyirsîz, bu Farsıdır, biz evet deyirlk. Siz gonag deyirsiz, bu hâlis Türküdür, biz misafir deyirik» dedim. Bu sevimli Astaralılarm konuşması Türkiye Türkçesine daha yakındı, tstemiyerek ayrıldık ve otobüse bindik. Yolun bundan sonrası çetindi. Hava kararmağa başlamıştı. Sel erin yuvarladığı çamurlu kayalar ve iri ağaç kütükleri arasında otobüsümüz zorlukla yol alıyordu. Çamurlu, inişli çıkışlı ve ancak tek bir arabanın yol alabileceği bu çetin yolun altından gürül gürül bir ırmak akıyordu. Irmağın ötesi Sovyet top rağı imiş. Solumuzda ıslak toprak İRAN'DA SEKİZ GÜN tümsekleşiyor; eğilerek yükselmeğe çalışan ağaçlar düşmemek için toprağa sıkı sıkı tutunuyorlardı. Hava iyice kararmağa başlamıştı. Gürül gürül akan ırmağın kıyısmca binlerce arı kovanını zorlukla seçebildik. Astara deniz seviyesindeydi. Şimdi gittikçe yükseliyorduk. Döne döne yükseliyorduk. Artık çamur, yerini kara bırakmıştı. Yükseldikçe karm kesafeti artıyor, yolun dönemeçlerinde, yan taraftaki karm yüksekliği bazan otobüsümüzü aşıyordu. Farlardan fışkıran ışık birdenbire bu yüksek ve yoğun kar yığınlarını aydınlatıyor, o anda bembeyaz bir kesafetin üzerimize yıkılacağını sanıyorduk. Yol, dönemeçler ve kar bitmiyordu. Acaba ne kadar yükselecektik? Göğe yaklaştığımızı hissediyorduk. Bu hayret verici beyaz dağın adı Hayran Dağı imiş. Hazar'ın kıyısından, sınırın ötesini daha iyi görmek için yükseliveren Hayran Dağı; bizleri hayret, haşyet ve korku içinde bırakarak birdenbire bin beş yüz metreye kadar başını kaldırıyordu. İliklerimize kadar işleyen beyaz yükseklik sonunda bitti. Şimdi uçsuz bucaksız bir kar denizi sağımızda ve solumuzda uzanıyor, bembeyaz bir karanlık ufka doğru yayılıyordu. Hayran Dağı kuzeydoğudan birdenbire yükseliyor; güney-batıya doğru yavaş yavaş alçalıyordu. Bembeyaz karanlığın ortasında hafif bir meyille alçalmağa başladık. Henüz zirveden aşağıya doğru yönelmiştik ki beyaz karanlığın ortasında ışıklı gözler gördük. Tek katlı evler, pencerelerinden gülüyorlardı. Uçsuz bu- 17