Şerafettin Nebi (Üsküp, 1 Ekim 1920)) Üsküp'te dünyaya geldi. 1927-1930 yıllan arasında doğduğu kentte, "Vardar Şeyh Sübyan Mektebinde okudu. 1935 yılında ortaokulu bitirdi. Aynı yıl, Üsküp Medresesi'nde öğrenimine devam etti. Makedonya'yı işgal eden faşist Bulgarların, burada yaşayan ve askerlik çağına gelmiş Türk ve diğer Müslüman erkeklerini çalıştırmak için Bulgaristan'da kurduğu sürgün çalışma kamplarına gönderilmemek niyetiyle, 1941 yılında Kosova'nın Prizren kasabasına kaçlı. İkinci Dünya Savaşı'nın bitimine, doğrusu 1945 yılına kadar orada kaldı. Prizren yıllarını berberlik yaparak ve resim çizerek geçirdi. 1946 yılında Üsküp Türk Öğretmen Kursundan mezun oldu ve Ustrumca kazasının Çepelli köyünde öğretmenliğe başladı. Fakat aynı yıl askere alındı ve 1947 yılma kadar Hersek'te kaldı. Tekrar Üsküp'e dönünce, 1948 yılında 'Tefeyyüz" İlkokulu'nda öğretmenliğe devam etti. 1948-1950 yılları arasında, Üsküp'te faaliyet gösteren "Yeni Yol" Kültür Güzel Sanatlar Derneğinin tiyatro kolunda oyuncu olarak etkinlik gösterdi. 1950 yılında Üsküp Halklar Tiyatrosu kurulunca Türk Dramı oyuncu kadrosuna geçti ve emekli olduğu 1986 yılına kadar kesintisiz olarak tiyatro sanatçılığını sürdürdü. Bu süre içinde yılda dört-beş oyunda rol aldı. Sahne yönetmeni olarak da kendini tanıttı. Tiyatroda geçirdiği otuz altı yıl süresince yirminin üstünde tiyatro eserinin sahne yönetmenliğini yaptı. Edebiyata merak sardı. "Ay Buluta Giriyor", "Sürtük", "Raşela" ve 'Yüzük" adlı oyunları kaleme aldı. Oyunları Üsküp Halklar Tiyatrosu Türk Dramı tarafından sahnelendi. Tiyatro oyunları yazmakla yetinmedi, kendini öyküde de denedi. Cahit Sıtkı Tarancı'ya göre "ömrünün yansını" geçirdiği Üsküp Halklar Tiyatrosu Türk Dramı ile ilgili olarak yazdığı anı-öyküsel yazılan ilgi gördü. Şu sıralarda "Tiyatromuzun Tarihi (1950-1986)" adh bir eser üzerinde çalışmaktadır. Bütün bu yıllar süresince, tiyatro ve edebiyat çalışmalarıyla birlikte resim sanatına da zaman ayırmayı ihmal etmedi. Sahne motiflerinden oluşturduğu iki resim sergisi açtı. Son yıllardaki resim çalışmalarını suluboya tekniğiyle çizdiği eski Üsküp'ten görüntüler üzerinde yoğunlaştırmıştır.
SAHNE ESERLERİ: RAŞ ELA - Üç perdelik oyun Kişiler: Raşela, Kani, Viki, Avratn, Davit, Nuri Dayı, Kirce, Recep, O, Askerler. (O ve Nuri Dayı. III. PERDE V. GÖRÜNÜŞ Kâni'nin babası Nuri Dayı Yahudileri kaçırırken) O: (Dışarıdan.) Buraya! Bu yolla! (Gelirler.) Biraz önce buradaydınız? Öyle mi? NURİ DAYI: (Hayretle bakar.) Ben mi? Hayır O : Ya o, az Önce kaçan kimdi? NURİ DAYI: Oğlum, O : Onunla birlikle başkaları da var mıydı? NURİ DAYI: Bilmiyorum. O : Ya bizim bildiğimiz bir şeyler varsa? (Tüfeğini omuzundan indirir.) NURİ DAYI: Olabilir, göreviniz bu. O : Buralarda oğlun ne yapıyor? Kimi arıyor? NURİ DAYI: Beni. O : Niçin? NURİ DAYT: Kosmet'e kaçıyoruz da ondan, O ; Aha, Bulgarlardan kaçıyorsunuz, öyle mi? NURİ DAYI: Evet. 0 : Oğlun da askerlikten kaçıyor, öyle mi? NURİ DAYI: (Hemen cevap vermez.) 1 Iayır. Hayır, hepimiz kaçıyoruz. O : (Güler.) Kendisiyle birlikte Yahudileri de kaçınyor- Öyle mi? NURİ DAYI : Bilmiyorum. O : (Yanına sokulur.) Galiba sen çok şeyler biliyorsun, ama gizliyorsun. NURİ DAYI: Sizi anlamıyorum. O : Sizinle gelen Yahudiler ne oldu? NURİ DAYI: Hangi Yahudiler? O : İhtiyar, bilmezlikten gelme! Bugün oğlunu onlarla birlikte gördüm. Buraya birlikte geldiniz, öyle mi? NURİ DAYI: Ben gelmedim. Gördüğünüz gibi yalnızım. O : Uzatmayalım ihtiyar. Söyle, Yahudiler nerede? Yoksa... Başka türlü anlaşacağız. NURİ DAYI: Her nasıl isterseniz öyle anlaşırız. O: (Kızar.) Ne dedin?! Demek sen Führer'in kanunlarına karşı geliyorsun? NURİ DAYI: Hayır, ben hiçbir kanuna karşı gelmiyorum. Biz anlaşamıyoruz galiba. O : Onları siz kaçırdınız! NURİ DAYI: Hayır. O : Söyle neredeler, yoksa... (Makinelinin tetiğine parmağını koyar) NURİ DAYI: (Korkmaz.) İnsan bir kez doğar, bir kez ölür. Eğer ecelim ondan olacaksa, durma! O: İhtiyar! (Dişlerini sıkar.) NURİ DAYI: Çocuğum, bu hareketlerinle kendini asker mi olmuş zannediyorsun? (Tüfeğine işaret eder) Onun tetiği cephede, savaşırken çekilir. Benim gibilere başka maksatla gösterilir. O: Ne dedin? NURİ DAYI: (Hırslıca.) Dediğimi dedim! Yahudileri benim oğlum değil, ben kaçmyomm! Oğlum değil, ben. Buyur, bana istediğini yapabilirsin. O : (Hiddetinden köpürür.) Ya, öyle mi? Söyle neredeler, yoksa... (Yine makineli tüfeğini kaldırır.) NURİ DAYT : Ateş et, ne bekliyorsun be!... VI. GÖRÜNÜŞ (Raşela, babası, annesi, kardeşi, öncekiler.) RAŞEIA : (Ağaçlar masından çıkar.)
Yapmayın! (Nuri Dayı 'nın ayakları önüne düşer.) Durun ateş etmeyin, suçsuz ihtiyara kıymayın. (Ağlar.) İşte aradığınız insanlar biziz! O : (Rahatlamış gibi bir hali vardır.) NURİ DAYI: Raşela, niçin yaptın bunu kızım? RAŞELA : Olsun Nuri Dayıcığım, bizim yüzümüzden neredeyse canınızdan olacaktınız. AVRAM: (Hepsini oraya çağırır) Buraya gelin! O : (Saklandıkları yerden çıkanlara.) Hadİ, çabuk olun, vakit yok! Bir an önce o sizin vagonunuza geri dönelim. Orada daha rahat istirahat edersiniz. Bak, bak, bak! Ben görmedim bile. Köylü kılığı size ne kadar da yakışmış, (Güler.) Sen, ihtiyar, şimdi az önce gitmek istediğin yere gidebilirsin. Başına bir felaket gelmeden çekil git hemen! NURİ DAYI: Hayır, ben de onlarla geliyorum. O : Sen bizimle gelmeyeceksin. Git oğlunu ara, bu işlerden hayır yok. Bİr daha böyle işlere karışmasın, yoksa Bulgara asker gider, Simitli'de taş kırar. NURİ DAYI : Ne olursa olsun ben de sizinle geliyorum. O: (Ardındaki askerlere.) Yakalayın şunu! (Tutarlar.) O ağaca bağlayın! NURİ DAYI: (Kızgın kızgın.) Gaddar! O : (Nuri Dayı 'ya) Biraz sonra oğlun buraya gelir. Söylediklerimi ona da bildir. Bütün bu olayları unutursunuz. (Yahudileri götürecek olan askerlere seslenir.) İleri! RAŞELA : (Önünde diz çöker. O'na rica eder.) Rica ederim, izin buyurun da, bu ihtiyara bir kez daha teşekkürlerimi bildireyim. Sonra, bizi istediğiniz yere götürün. O : Haydi, ama çabuk oî. RAŞELA : (Nuri Dayının ayaklan ucunda.) Nuri Dayıcığım! (Ağlar.) Bağışla beni, hakkımı helal et. Bugün, bütün bunlar başınıza bizim yüzümüzden geldi... Kâni'ye söyleyin, bizim için merak etmesin. Kendisine iyi baksın. (Kucaklar.) Bİr gün, bu savaş biterse... Buluşuruz. Barışta buluşuruz onunla Nuri Dayı. Barışta... O : (Raşela'yı kolundan çeker.) Haydi, yeter oldu! RAŞELA : İşte, geliyorum. O : (Avram'a kırbaçla vurur.) Haydi, nazlanmayın, yürüyün! VII. GÖRÜNÜŞ (Recep, öncekiler) RECEP : (Omuzunda pardesü yerine bir örtü vardır. Örtü altında gizil bir makineli tüfek vardır elinde. Aceleyle sol taraftan gelir. Yüksekçe bir yerde durur.) Heeey! Durun bakalım, acele etmeyin! O : (Yerinde bıçaklanmış gibi.) Kim o? RECEP : Ben. Ben galiba tam zamanında geldim. (Hepsine.) Burada ne oluyor? O: (Recep'e yaklaşır.) Siz kimsiniz? RECEP : Orman bekçisi. Bu ağaca bağlı adam da kim? O : İşimize burnunu sokanlardan biri. RECEP : Siz de ağaca bağladınız, öyle mi? O: Evet. RECEP : (Hepsini gösterir.) Ya bunlar? O : Buradan geçmek isteyenlerden bir grup. RECEP : Kaçmışlar, öyle mi? O : Evet, ama yerlerini bulacaklar. RECEP : Ya bunları dün evlerinden kim aklı? O : Ben. RECEP : Kimin emriyle? O: Yasa böyle... RECEP : Yalan söylüyorsun. Senin canın Öyle istediği için yakalamışsın bunları... Bir de hiç utanmadan onlara yardım isteyeni ağaca bağlamışsın... (Emreder.)
Çözün onu! O : Rİca ederim işimize karışmayın. Bağlı olan sizinle kalabilir, ama ötekiler bizimle gelmek zorundalar. (Yahudilere.) Haydi, ileri! RECEP : Hey, acele etmeyin! Anlaşamadık galiba. O : Anlaşacak bir şey yok ki ortada RECEP : Öyleyse teslim edin silahlarınızı. O ; Kime? Sana mı? Yakalayın şunu! VIII. GÖRÜNÜŞ (Kirce, Kani, Öncekiler.) KİRCE: (Dışarıdan.) Silahlarınızı teslim edin! (Askerler korkup kaçarlar.) O : (Sarılmış olduğunu arılar.) Demek öyle ha? RECEP: Bu yerlerin sorumlusu olduğumu söylemiştim galiba. O : (Sağına soluna bakar, Raşela'yı önüne çeker.) Ateş ederseniz... (Raşela 'yt kendine siper eder.)