HAFTAYA BAKIŞ. 18 Aralık 2013 ERDOĞAN TOPRAK CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ



Benzer belgeler
İZMİR TİCARET ODASI EKONOMİK KALKINMA VE İŞBİRLİĞİ ÖRGÜTÜ (OECD) TÜRKİYE EKONOMİK TAHMİN ÖZETİ 2017 RAPORU DEĞERLENDİRMESİ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 74

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

DÜNYA BANKASI TÜRKİYE DÜZENLİ EKONOMİ NOTU TEMMUZ Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer. Uluslararası İlişkiler Müdürlüğü

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

TÜRKİYE PLASTİK SEKTÖRÜ 2014 YILI 4 AYLIK DEĞERLENDİRMESİ ve 2014 BEKLENTİLERİ. Barbaros Demirci PLASFED - Genel Sekreter

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Mayıs 2012, No: 33

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ocak 2012, No: 20

plastik sanayi Plastik Sanayicileri Derneği Barbaros aros DEMİRCİ PLASFED Genel Sekreteri

SEKTÖREL GELİŞMELER İÇİNDEKİLER Otomotiv. Beyaz Eşya. İnşaat. Turizm. Enerji. Diğer Göstergeler. Sektörel Gelişmeler /Ağustos

GÜMÜŞHANE TİCARET VE SANAYİ ODASI

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 ŞUBAT AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU

11-16 ŞUBAT DEMİR CEVHERİ PİYASA FİYATLARI

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2016 AĞUSTOS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi

Ekonomi Bülteni. 17 Ağustos 2015, Sayı: 23. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

2010 OCAK MART DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

CARİ İŞLEMLER DENGESİ

ABD - AB SERBEST TİCARET ANLAŞMASI Ve TÜRKİYE ÜZERİNE ETKİLERİ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ağustos 2012, No: 38

Ekonomi Bülteni. 17 Ekim 2016, Sayı: 40. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

Sayı: 2009/18 Tarih: Aileler krize borçlu yakalandı; sorunu işsizlik katladı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

EYLÜL 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Yurtdışına kâr transferi 8 yılda 54 milyar doları aştı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

NİSAN 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

GÜNLÜK BÜLTEN 23 Mayıs 2014

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 EKİM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

Berkalp Kaya KASIM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Dış Ticaret Verileri Bülteni

2010 OCAK AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

Cari işlemler açığında neler oluyor? Bu defa farklı mı, yoksa aynı mı? Sarp Kalkan Ekonomi Politikaları Analisti

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2013, No: 56

1.- GÜMRÜK BİRLİĞİ: 1968 (Ticari engellerin kaldırılması + OGT) 2.- AET den AB ye GEÇİŞ :1992 (Kişilerin + Sermayenin + Hizmetlerin Serbest Dolaşımı.

İÇİNDEKİLER EDİTÖR NOTU... İİİ YAZAR LİSTESİ... Xİ

TEMMUZ 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 TEMMUZ AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Ar-Ge Şubesi.

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

109 MİLYAR DOLARLIK YABANCI PORTFÖYÜ VAR

ŞUBAT 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

MAYIS 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2012, No: 44

NUROL YATIRIM BANKASI A.Ş YILI BİRİNCİ ÇEYREK ARA DÖNEM FAALİYET RAPORU

Ekim. Günlük Araştırma Bülteni Gün Sonu RAPORU

Türk araçlarının taşıma yaptığı ülkelere göre yoğunlukları gösterilmektedir. Siyah: ilk 15 ülke

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GELİR AMAÇLI ESNEK EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

Ocak 2015 HALI SEKTÖRÜ Ocak Aralık Dönemi İhracat Bilgi Notu. Tekstil, Deri ve Halı Şubesi İTKİB Genel Sekreterliği 01/2015 Page 1

Makro Veri. TÜİK tarafından açıklanan verilere göre -5,6 puan olan dış ticaretin büyümeye katkısını daha yüksek olarak hesaplamamızdan kaynaklandı.

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜNÜN 2014 MART İHRACAT PERFORMANSI ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRME

AĞUSTOS 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

HAZİRAN 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

2012 YILI AĞUSTOS AYINDA HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

İç Savaş Suriye Ekonomisini Nasıl Etkiledi?

İÇİNDEKİLER

GÜNLÜK BÜLTEN 24 Haziran 2014

EKONOMİK GÖSTERGELER

Yeni yıla yüzde 13 seviyesinde başlayan işsizlik. Borsa İstanbul da işlem gören 10

2010 YILI OCAK-MART DÖNEMİ TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

tepav PETROL FİYATLARINDAKİ DÜŞÜŞÜN ÖTEKİ YÜZÜ Ocak2015 N DEĞERLENDİRMENOTU Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2018 KASIM AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU ARALIK 2018 İTKİB GENEL SEKRETERLİĞİ HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON AR-GE ŞUBESİ

MECLİS TOPLANTISI. Ender YORGANCILAR Yönetim Kurulu Başkanı

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

Eylül 2013 B.H. AB VE ULUSLARARASI İŞBİRLİĞİ ŞUBESİ

Konut Satışları Temmuz Konut Satışları Temmuz

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Kasım 2013, No: 76

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2011, No:5

İZMİR TİCARET ODASI MECLİS TOPLANTISI

İTKİB Tekstil, Deri ve Halı Şubesi

GÜNLÜK BÜLTEN 13 Haziran 2014

Temmuz Ayı Tekstil Gündemi

EKİM 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

ANADOLU HAYAT EMEKLİLİK A.Ş GRUPLARA YÖNELİK GELİR AMAÇLI KAMU BORÇLANMA ARAÇLARI EMEKLİLİK YATIRIM FONU YILLIK RAPOR

2014 YILI NİSAN AYI TÜRKİYE DERİ VE DERİ ÜRÜNLERİ İHRACATI DEĞERLENDİRMESİ

Devrim Öncesinde Yemen

2010 ŞUBAT AYI HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Nisan 2012, No: 29

HAZIRGİYİM VE KONFEKSİYON SEKTÖRÜ 2017 MAYIS AYLIK İHRACAT BİLGİ NOTU. İTKİB Genel Sekreterliği Hazırgiyim ve Konfeksiyon Şubesi

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum. Piyasalarda Bugün Ne Oldu? EURUSD USDTRY BRENT PETROL ALTIN GBPUSD

tepav Küresel Kriz e Karşı ş TEPAV Politika Önerileri TBB İstanbul , 28 Nisan 2009

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:7

EKONOMİK VE MALİ POLİTİKA GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Ekim 2011, No:9

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

İTKİB Genel Sekreterliği AR&GE ve Mevzuat Şubesi

TÜRKon/HED/13-39 DEĞERLENDİRME NOTU. Faks: +90 (212) TÜRKİYE EKONOMİSİ. Sanayi üretiminde kritik gerileme.

Ekonomi Bülteni. 3 Ekim 2016, Sayı: 38. Yurt Dışı Gelişmeler Yurt İçi Gelişmeler Finansal Göstergeler Haftalık Veri Akışı

MART 2018 TAŞIMACILIK İSTATİSTİKLERİ DEĞERLENDİRME RAPORU

Türkiye ve Avrupa Birliği

2011 YILI OCAK- KASIM DÖNEMİNDE HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

06 Temmuz 10 Temmuz 2015

Baharın müjdecisi Nevruz da kuş cıvıltısına dahi tahammülü kalmayan Erdoğan, kaybetmeye mahkum.

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum

CARİ AÇIK NEREYE KADAR?

Ekonomik Görünüm ve Tahminler: Nisan 2015

Transkript:

HAFTAYA BAKIŞ 18 Aralık 2013 TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ ANA BAŞLIKLAR TÜRKİYE İLE AB ARASINDA İMZALANAN GERİ KABUL ANLAŞMASI (GKA) TÜRKİYE Yİ AĞIR YÜKÜMLÜLÜKLER ALTINDA SOKMASINA KARŞIN AB NİN VİZESİZ SEYAHAT KONUSUNDA BİR GÜVENCESİNİ İÇERMEMEKTEDİR. UCU AÇIK BİR SÜREÇ SÖZ KONUSU İKEN, HÜKÜMET ATTIĞI İMZA İLE TÜRKİYE Yİ GÖÇ VE KAÇAK GÖÇMEN ÜLKESİ HALİNE GETİRMEYİ KABULLENMİŞTİR. SEÇİM ÖNCESİ BAŞBAKAN VE HÜKÜMET BUNU BÜYÜK BİR BAŞARI, BİR MÜJDE GİBİ SUNMAKTADIR. AB NİN 1 ARALIK TA DEVREYE SOKTUĞU EUROSUR-AKILLI SINIR SİSTEMİ PROJESİ VE FRONTEX YAPILANMASINI, TÜRKİYE AB YE TAM ÜYE OLMADIĞI HALDE GKA UYARINCA KURMAK ZORUNDA KALACAK. AB, MALİ DESTEK SAĞLAYACAK AMA TÜRKİYE BU SINIR GÜVENLİĞİ SİSTEMİNİ VE YENİ KURMAYI TAAHHÜT ETTİĞİ İÇ GÜVENLİK TEŞKİLATINI TÜMÜYLE KENDİ EKONOMİK GÜCÜYLE GERÇEKLEŞTİRMEK, BARINMA MERKEZLERİ KURMAK ZORUNDA OLACAK. GÜNEY SINIRLARIMIZDA, SURİYE DE MUHALİFLERİN KENDİ İÇLERİNDEKİ ÇATIŞMALAR ŞİDDETLENİYOR. CENEVRE 2 KONFERANSI YAKLAŞIRKEN, TARAFLAR EGEMENLİK ALANLARINI GENİŞLETMEK, MASADA DAHA ETKİN VE GÜÇLÜ OTURMAK İÇİN SALDIRILARINI ARTTIRDI. SINIRLARIMIZIN HEMEN ÖTESİNDE BİR ŞERİAT DEVLETİ VE BİR KÜRT DEVLETİ RESMEN VE FİİLEN REALİZE OLUYOR. BUNA KARŞIN ILIMLI SURİYE MUHALEFETİ VE ÖSO KOMUTANLARI ÜLKEDEN KAÇIYOR. 1

CENEVRE-2 MÜZAKERE MASASINDA ROJAVA BÖLGESİ VE İLAN EDİLEN KÜRT ÖZERK BÖLGESİ AYRICA TEMSİL EDİLMEYE HAZIRLANIYOR. ABD VE RUSYA NIN DA OLUMLU BAKTIĞI BU TEMSİL KONUSUNDA ESAD YÖNETİMİ NİN DE ONAYI SÖZ KONUSU. CENEVRE ÖNCESİ ERBİL DE BULUŞAN PYD, PKK VE BARZANİ KÜRT HEYETİNDE ORTAK TEMSİL VE ORTAK HAREKET KARARI ALDI. HAFTA SONU ÇOK ÇARPICI BAZI BİLGİLER VE RAKAMSAL VERİLER TÜİK İSTATİSTİKLERİNE, BM VERİLERİNE VE MEDYAYA YANSIDI. HÜKÜMETİN BÖYLESİNE VAHİM BİR TABLO KARŞISINDA SUSKUN KALMASI DİKKAT ÇEKİCİYDİ. AKP İKTİDARININ HAZİRAN DAN BU YANA SURİYE DEKİ İSYANCILARA 47 TONUN ÜZERİNDE SİLAH GÖNDERDİĞİ TÜİK RAKAMLARIYLA ORTAYA ÇIKTI. HÜKÜMET VE BAŞBAKAN BİR ANLAMDA SUÇÜSTÜ YAKALANMIŞ OLDU. BM SÖZLEŞMESİNE VE ULUSLARARASI ANLAŞMALARA AYKIRI BU TABLO HÜKÜMETİ VE TÜRKİYE Yİ CİDDİ SIKINTIYA SOKABİLİR. ABD VE BATI ÜLKELERİ ARTIK SURİYE DE ESAD İLE DEVAM, SEÇENEK YOK NOKTASINA DOĞRU GELİYORLAR. AMERİKAN VE İNGİLİZ MEDYASINDA, SİYASİLER VE DİPLOMATLAR TARAFINDAN BU DÜŞÜNCE DAHA FAZLA DİLE GETİRİLİYOR VE BÖLGEDE RADİKAL İSLAMCI TERÖR İLE BAŞ EDEBİLECEK TEK KİŞİNİN ESAD OLDUĞU GÖRÜŞÜ AĞIRLIK KAZANIYOR. HÜKÜMETİN ERMENİSTAN İLE GİZLİ-SAKLI DİPLOMASİ YÜRÜTTÜĞÜ ORTAYA ÇIKTI. 12 ARALIK TA KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ (KEİ) TOPLANTISI İÇİN ERİVAN A GİDEN DIŞİŞLERİ BAKANI İTTİHATÇILARIN YANLIŞ VE KABUL EDİLEMEZ POLİTİKALARINI ELEŞTİREREK, YAKINDA DEVREYE GİRECEK ERMENİSTAN POLİTİKASININ SİNYALİNİ VERDİ. ANCAK IĞDIR A 16 KM MESAFEDEKİ NÜKLEER SANTRAL TEHDİDİNİ GÜNDEME GETİRMEMESİ, GÖRMEZLİKTEN GELMESİ DİKKAT ÇEKİCİYDİ. 2

RUSYA ÜZERİNDEN GİZLİ DİPLOMASİ İLE YENİDEN ISINAN TÜRKİYE- ERMENİSTAN DIŞ POLİTİKASININ ANA EKSENİNDEKİ SORU; TÜRKİYE ÖRTÜLÜ BİR ŞEKİLDE SOYKIRIMI TANIYACAK MI? DAVUTOĞLU NUN ZİYARETİ ÖNCESİNDE VE SONRASINDA ERMENİSTAN VE RUSYA GAZETELERİNDE YER ALAN HABER, YORUM VE ANALİZLERE BAKILIRSA, AKP HÜKÜMETİ, BU KONUDA OLDUKÇA CİDDİ TAVİZLERİ VE VAATLERİ GÖZE ALMIŞ DURUMDA. TÜRKİYE DE 2013 YILI İFLAS ORTALAMASI YÜZDE 12 OLDU. GELECEK YIL İSE BU ORANIN DAHA DA YÜKSELMESİ BEKLENTİSİ SÖZ KONUSU. ÖZEL SEKTÖRÜN DÖVİZ BORCU YÜKÜMLÜLÜKLERİ AÇISINDAN ORTAYA ÇIKAN TABLO ULUSLARARASI DÜZEYDE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GELECEĞİNE OLAN GÜVENİ ZEDELİYOR. ÖZEL SEKTÖR DÖVİZ BORÇLARI AÇISINDAN BAKILDIĞINDA, SADECE SANAYİ KESİMİNİN, REEL SEKTÖRÜN DEĞİL, BANKACILIK VE FİNANS SEKTÖRÜNÜN DE CİDDİ BİR DARBOĞAZDA OLDUĞU GÖRÜLÜYOR. SAVCILARIN BAŞLATTIĞI VE HÜKÜMETİN DOĞRUDAN 4 BAKANIYLA İÇİNDE YER ALDIĞI YOLSUZLUK OPERASYONU SÜREKLİ DİLE GETİRDİĞİMİZ RANT PAYLAŞIMI VE TOKİ NİN BU UYGULAMALARIN MERKEZ ÜSSÜ HALİNE GELDİĞİ DEĞERLENDİRMELERİMİZİ DOĞRULAMAKTADIR. KONU YARGIYA İNTİKAL ETMİŞTİR. YORUM YAPMAMIZ SÖZ KONUSU OLMASA DA 11 YILIN SONUNDA GELİNEN SERVET PAYLAŞIMI VE YENİ ZENGİNLER YARATMA PROJESİNİ SOMUTLAŞTIRMAKTADIR. 3

HAFTAYA BAKIŞ TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ DETAYLAR TÜRKİYE İLE AB ARASINDA İMZALANAN GERİ KABUL ANLAŞMASI (GKA) TÜRKİYE Yİ AĞIR YÜKÜMLÜLÜKLER ALTINDA SOKMASINA KARŞIN AB NİN VİZESİZ SEYAHAT KONUSUNDA BİR GÜVENCESİNİ İÇERMEMEKTEDİR. UCU AÇIK BİR SÜREÇ SÖZ KONUSU İKEN, HÜKÜMET ATTIĞI İMZA İLE TÜRKİYE Yİ GÖÇ VE KAÇAK GÖÇMEN ÜLKESİ HALİNE GETİRMEYİ KABULLENMİŞTİR. SEÇİM ÖNCESİ BAŞBAKAN VE HÜKÜMET BUNU BÜYÜK BİR BAŞARI, BİR MÜJDE GİBİ SUNMAKTADIR. Türkiye ve Avrupa Birliği,(AB) arasında 16 Aralık ta Ankara da imzalanan Geri Kabul Anlaşması, 3-3,5 yıllık ucu açık bir sürecin sonunda Türk vatandaşlarına Vizesiz Avrupa kapısını açacak bir anlaşma gibi sunulmaktadır. Geçen hafta yaptığım değerlendirmelerde de gündeme getirdiğim gibi aksine bu anlaşmayla hükümet, Türkiye yi kaçak göç ülkesi konumuna getirme yolunda geri dönülmeyecek bir belgeye imza atmıştır. Türkiye ye ağır koşullar dikte ederek imzalatılan bu anlaşmanın ödülü gibi sunulan vizesiz AB sözünün süre sonunda hayata geçirileceğine dair AB tarafının bir güvencesi, taahhüdü söz konusu değildir. Vurguladığım gibi geçmişte Gümrük Birliği anlaşması ile yapılana benzer hatta daha vahim bir hata yapılmış durumdadır. Bugün GB anlaşmasının askıya alınması, ekonomi üzerinde ağır yük oluşturduğu şeklindeki yaklaşımlar bizzat hükümetin kendi bakanları tarafından dile getirilmektedir. 4

Oysa Dışişleri Bakanının imzaladığı, Başbakanın da seçimler öncesi siyasi nema ve oy kazanma amacıyla büyük bir başarı ve müjde gibi sunduğu anlaşma ve mutabakat metni kanımca Türkiye-AB ilişkilerinde hükümetin savunduğu gibi bir dönüm noktası değildir. Ancak Türkiye nin geleceğinin ipotek altına sokulması anlamında bir dönüm noktası olabilecek bir anlaşmadır. Bir başka deyişle, Türkiye-AB ilişkilerinde 3 yıldan bu yana yaşanan duraklama ve kesintiler dikkate alındığında bu anlaşma konjonktürel ve Türkiye yi daha da bağlayıcı konuma getirme adımıdır. Anlaşmayla Türkiye, artık AB ülkeleri açısından, bir kâbusa dönüşen kaçak göç, iltica ve göçmen akını karşısında fatura ödetilecek bir sorumlu aranması çabalarının sonucunda, bu sorumluluğun ve ağır ekonomik, sosyal, insani faturanın Türkiye üzerine yıkılmasından ibarettir. Türkiye verdiği taahhütle, yasadışı göçmenler konusunda geri kabul sözü vermektedir. Böylece Türkiye toprakları üzerinden, yasa dışı yollarla AB ye giren göçmenleri geri kabul edeceğiz. Anlaşmanın imza töreni bile Türkiye yi AB karşısında zavallı ve aciz durumda gösteren, içler acısı bir tablodur. İmza törenine Başbakan ve Dışişleri Bakanının yanı sıra neredeyse tüm bakanlar kurulunun katılımı, Başbakanın törende yaptığı konuşmayla anlaşmayı tarihi bir metin olarak değerlendirmesi bile hükümetin bu anlaşmayı gerçek konumundan ve içeriğinden soyutlayarak bir siyasi nema elde etme çabasının sonucudur. Oysa AB tarafından anlaşmaya imza atan, törene katılanlara bakıldığında diplomatik ve siyasi anlamda en düşük düzeyde temsil edildiğini görmekteyiz. 5

İmza töreninde, AB adına Avrupa Komisyonu İçişlerinden Sorumlu Yetkilisi Cecilia Malström yer aldı. AB Komisyonu Başkanı yani AB nin Başbakanı konumundaki Başbakanın muadili statüsündeki Jose Manuel Barroso nedense bu tarihi anlaşmanın imza törenine gelmedi. Barroso gelmediği gibi AB nin genişlemeden sorumlu komisyon üyesi, komiser Stefan Füle nin bile törene katılmaması, AB nezdinde ülkemizin ağırlığı ve bakış açısını yansıtması açısından kanımca çok anlamlıdır. Başbakanın yaptığı konuşmada anlaşmayı Türkiye-AB ilişkilerinde bir Milât olarak nitelendirmesi de dikkat çekiciydi. Başbakan anlaşmanın imzalanması ve Türkiye nin geri kabulü onaylamasıyla 3-3,5 yıllık bir sürenin sonunda Türk vatandaşlarının AB ye vizesiz seyahat edeceğini söyledi. Peki gerçek bu mu, bu söylenen doğru mu, yoksa Başbakan yine halkı kandırıyor mu? AB adına anlaşmaya imza atan Cecilia Malström ün açıklamalarına ve yaptığı konuşmaya baktığımızda AB nin bu yönde kesin bir sözünün, taahhüdünün olmadığını anlıyoruz. Başbakan 3-3,5 sene sonra derken, Malström konuşmasında hiçbir tarih vermedi, süreden de bahsetmedi. Sadece geri kabul Anlaşmasının imzalanmasından ve Türkiye nin bunu imzalamasından duydukları memnuniyeti anlattı. Başbakan iki tarafın hızlı çalışarak bu süreyi daha da kısaltabileceğinden söz ederken, Malström bunların hiçbirisini ifade etmiyor. Aksine anlaşmayla ortaya konulan yol haritasında Türkiye ye ağır mali, ekonomik yükler, yaptırımlar, zorunluluklar getiriliyor. 6

AB NİN 1 ARALIK TA DEVREYE SOKTUĞU EUROSUR-AKILLI SINIR SİSTEMİ PROJESİ VE FRONTEX YAPILANMASINI, TÜRKİYE AB YE TAM ÜYE OLMADIĞI HALDE GKA UYARINCA KURMAK ZORUNDA KALACAK. AB MALİ DESTEK SAĞLAYACAK AMA TÜRKİYE BU SINIR GÜVENLİĞİ SİSTEMİNİ VE YENİ KURMAYI TAAHHÜT ETTİĞİ İÇ GÜVENLİK TEŞKİLATINI TÜMÜYLE KENDİ EKONOMİK GÜCÜYLE GERÇEKLEŞTİRMEK, BARINMA MERKEZLERİ KURMAK ZORUNDA OLACAK. Daha önceki değerlendirmelerimde 1 Aralık tan itibaren devreye sokulan ve 28 AB ülkesini kapsayan EUROSUR-Akıllı sınır sistemini aktarmıştım. Frontex olarak adlandırılan bu sistemle AB üye ülkelerin sınırlarını, denizkara-hava sahalarını ortak elektronik sistemle denetim altına alarak, kaçak göçmenleri sokmamaya, hatta daha denizdeyken, yoldayken uzak tutmaya çalışacak. Çok yüklü bir maliyetin söz konusu olduğu sistemde insansız hava araçlarından, siber takip sistemlerine kadar çok büyük yatırımlar söz konusu. Şimdi imzalanan GKA ile Türkiye AB nin tam üyesi olmadığı, ne zaman olacağı da belli olmadığı halde bu sistemin benzerini kendi sınırlarında kurmayı, Frontex benzeri bir sınır güvenlik sistemi oluşturarak, göçmen girişlerini ve Türkiye üzerinden AB ye geçişleri durdurmayı taahhüt ediyor. Anlaşmada ortaya konulan yol haritasına bakacak olursak, Öncelikle pasaportların AB standartlarına uygun olarak hazırlanması biyometrik pasaport sistemin devreye sokulması söz konusu olacak. Aynı şekilde diğer tüm kimlik kartları, nüfus cüzdanları, ehliyetler vs. AB standartlarına uygun hale getirilecek. Bununla ilgili çalışmalar yürütülüyor. Milyonlarca pasaport, nüfus cüzdanı, ehliyet değiştirilecek. Hükümet milyarlarca lira tutarında bir kaynağı bu değişimden sağlayacak ve faturasını vatandaşa çıkartacak. 7

Sınırlarda yeterli kontrol ve gözetimin sağlanması, uluslararası koruma ve yabancılarla ilgili işlemlerde AB müktesebatına uyum ve etkili uygulamanın gerçekleştirilmesi için yeni bir altyapıya geçilecek. Doğu ve Güneydoğu da, Doğu Karadeniz de, havaalanlarında bile doğru düzgün sınır kontrolünü ve denetimini sağlayamayan hükümet, bu taahhütleri nasıl yerine getirecek? Bütün sınırlara duvar örerek mi? Anlaşmaya göre, örgütlü ve siber suçlarla mücadele edilmesi, insan kaçakçılığının önlenmesi için AB ile yakın işbirliği yapma sözü veriliyor. Bu kapsamda, hükümetin atma sözünü verdiği en kritik adımlardan birisi yukarıda değindiğim gibi, AB nin kurmuş olduğu Frontex e benzer sivil bir sınır güvenliği teşkilatını bu süre içerisinde oluşturmak. Yol haritasının tam ve eksiksiz yerine getirilmesi durumunda da vizelerin kalkmasının bir garantisi, güvencesi anlaşmada yok. Anlaşmaya göre, tüm taahhütlerin eksiksiz karşılandığının tespiti durumunda, AB Konseyi oy çokluğu ilkesi uyarınca Türkiye ye vizelerin kaldırılmasını oylayacak. Herhangi bir veto söz konusu değil ancak mutlaka oy çokluğunu sağlamak yani şu anki 28 ülke açısından bakıldığında en az 15 ülkenin kabul oyunu almak gerekecek. Anlaşma uyarınca Türkiye geçiş süreci olarak adlandırılan önümüzdeki 3 yıl boyunca, geri kabul edeceği kaçak göçmenler için ülkenin dört bir yanında barınma merkezleri kuracak, kamplar oluşturacak bunlar için gerekli tüm yaşamsal altyapıyı (barınma, ısınma, aydınlatma, beslenme, sağlık, eğitim vb.) altyapıyı oluşturacak. Barınma Merkezleri nin ortaya çıkacak maliyeti için AB nin katılım öncesi yardım fonlarından Türkiye ye destek sağlanacak. Hükümet anlaşmaya bazı çekinceler de koymuş durumda. Yani AB nin hemen yapılmasını, anlaşma imzalanır imzalanmaz hayata geçirilmesini istediği konularda hükümet bazı ertelemeler elde etmiş bulunuyor. 8

Bunlar arasında, 1951 tarihli Mülteci Sözleşmesi ne koyduğu, doğu sınırlarından gelen göçmenlere mülteci statüsü vermemeyi içeren coğrafi sınırlama yer alıyor. Hükümet, bu sınırlamayı ancak tam üyelik sürecinde değerlendireceğini anlaşmaya koydu. Ayrıca, AB nin vize rejimine tam uyum konusunda hükümet, bunu ancak Türk vatandaşlarına vizesiz seyahatin başlaması durumunda gerçekleştireceğini anlaşmaya koydurdu. Dolayısıyla Türkiye, şimdi vize kapsamına almadığı, karşılıklı vizeleri kaldırdığı birçok Orta Doğu, Asya ve Afrika ülkesine vize uygulamayı da o tarihte başlatacak. Anlaşmaya göre, Afrika dan, Asya dan, Ortadoğu dan ve diğer bölgelerden gelip Türkiye üzerinden geçerek, AB ülkelerine giden insanları Türkiye geri kabul edecek. Bu kişileri barındırmak veya kendi ülkelerine geri göndermek zorunda! Türkiye nin asıl sıkıntısı da bu zaten. Çünkü kaçak göçmenlerin geldiği ülkelerin çoğu, hatta tamamı Türkiye nin AB ile yaptığına benzer bir GKA nı imzalamayı kabul etmiyor. Dolayısıyla bugünden, bu insanların birçoğunun Türkiye de yaşamlarını sürdürmek zorunda kalacağını ve Türkiye nin bu insanlara bakmak durumunda olacağını öngörebiliriz. Suriyeli sığınmacılar için yapılan, Çadırkentler, Konteynerkentler dışında, Türkiye nin imzaladığı anlaşmadaki tanıma uygun Barınma merkezi olarak değerlendirilebilecek yapılarda şu an itibarıyla Türkiye en çok 3 bin kaçak göçmeni barındırabilecek durumda. Van Depremi nden sonra kurulan konteynerkentlerde bile yurttaşlarımız insanlık dışı koşullarda, elektrikten, ısınmadan yoksun, salgın hastalıklarla boğuşarak, çocuklarımız eğitim olanağından mahrum bir şekilde yaşıyor. Yani hükümet daha Van Depremi nden sonra ortaya çıkan durumda, kendi yurttaşlarının sorunlarını çözebilmiş değil. 9

O nedenle bu anlaşma sonrasında ülkemize GKA uyarınca binlerce kaçak göçmen geri gönderilmeye başlandığında, bu insanların yaşayacağı sıkıntılar, onlara insanca yaşayabilecekleri bir altyapının olmaması anlaşmanın en sıkıntılı kısmı. Bu insanları kaynak ülkeye yani kendi geldikleri ülkelerine geri göndermeye kalktığınızda da bunun ciddi bir parasal ve ekonomik faturası ortaya çıkacak ve bunu Türkiye cebinden ödemek zorunda olacak. Kaldı ki ülkelerinde ölüm cezası gibi nedenlerle yaşamsal tehdide maruz olduklarını iddia ettiklerinde hiçbir şey yapamıyorsunuz. AİHM kararları ortada. Türkiye de yüzbinlerce Suriyeli var. Bu kadar büyük sorunun yanında, Avrupa üzerinden Türkiye ye gelecek yeni ve daha ağır bir yük söz konusu olacak. Hepsinden önemlisi Türkiye nin verdiği GKA taahhüdüne karşın vizesiz seyahat, bu sürecin kesin ve garantili sonucu değil. Yani AB Türkiye ye diyor ki; Taahhütlerini ver, sınırlarını koru, AB ile aynı standartlara getirecek yatırımları yap, Türkiye den geçen bütün yasadışı göçmenleri geri al, 1951 tarihli mültecilerle ilgili Cenevre Sözleşmesi ndeki çekincelerini kaldır, buna karşılık ben sana 3,5 yıl sonra vize muafiyeti getirmeyi düşüneceğim, gündemime alacağım. Ama bu konuda ve oylamanın sonucu hakkında sana garanti veremem! Niye? Çünkü Avrupa Konseyi nde yapılacak oylama nitelikli çoğunluk esasına göre olacak. Sonuçta oylamaya sunulacak karar siyasi bir karar olacak. Muhtemelen, Almanya, Hollanda, Fransa, Yunanistan, Avusturya, Güney Kıbrıs, başta olmak üzere çoğu AB üyesi şimdi olduğu gibi vizenin kaldırılmasına Hayır diyecek. 10

O zaman bu anlaşmadan, atılan imzalardan tıpkı GB anlaşması gibi geri dönüş imkânı olmayacak ve Türkiye bu hükümetin öngörüsüz tutumu ve diplomasisi sonucunda ağır bir bedel ödemek zorunda kalacak. Bugüne kadar pek çok konuda olduğu gibi Türkiye sözünü tutup, yükümlülüklerini yerine getirmişken AB son anda bundan cayabilecek. GKA ile AKP iktidarı tarafından içine düşürüldüğümüz tablo budur! GÜNEY SINIRLARIMIZDA, SURİYE DE MUHALİFLERİN KENDİ İÇLERİNDEKİ ÇATIŞMALAR ŞİDDETLENİYOR. CENEVRE 2 KONFERANSI YAKLAŞIRKEN, TARAFLAR EGEMENLİK ALANLARINI GENİŞLETMEK, MASADA DAHA ETKİN VE GÜÇLÜ OTURMAK İÇİN SALDIRILARINI ARTTIRDI. SINIRLARIMIZIN HEMEN ÖTESİNDE BİR ŞERİAT DEVLETİ VE BİR KÜRT DEVLETİ RESMEN VE FİİLEN REALİZE OLUYOR. BUNA KARŞIN ILIMLI SURİYE MUHALEFETİ VE ÖSO KOMUTANLARI ÜLKEDEN KAÇIYOR. Suriye deki iç savaş, Ocak ayında yapılacak Cenevre-2 Suriye Müzakereleri öncesinde şiddetlendi. Bölgesel olarak egemenliklerini genişletmek, müzakereler öncesinde avantajlı konuma gelmek isteyen irili-ufaklı yüzlerce muhalif grup, birbirleriyle çatışma halinde. Özellikle Radikal İslamcı Örgütler saldırılarına ve terör faaliyetlerine hız verirken, ilk başta Suriye Ordusu ndan kaçanların oluşturduğu Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) neredeyse tümüyle çözülmüş, dağılmış durumda. Bu tabloya bakıldığında Esad a karşı ülkede demokrasiyi tesis edecek Ilımlı Muhalefet olarak nitelendirilen ve baştan itibaren Türkiye ile ABD ve AB nin, Katar ve Suriye nin desteklediği, Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanığını ilan ettiği Suriye Ulusal Konseyi (SUK) siyasi ve askeri alanda güç ve temsil olanağını yitirmiş durumda. Son olarak ÖSO nun önde gelen komutanları da çatışmalar şiddetlenince Suriye den kaçtılar ve Lübnan a, Türkiye ye geçtiler. 11

Batı ve Türkiye'nin desteklediği ÖSO nun kontrolündeki bölgeler radikal İslamcı muhaliflerin eline geçmiş durumda. Sınırlarımızın ötesinde resmen ve fiilen bir Şeriat devleti ve bir de Kürt Devleti kuruluyor. ABD ve AB bu tablodan tedirgin oldular ve muhaliflere yaptıkları yardımı durdurduklarını açıkladılar. Son saldırılar ardından, batılı ülkeler, ABD ve İngiltere, ÖSO ya bağlı birlikleri çatısı altında toplayan Yüksek Askeri Konsey in (YAK) merkez ve depolarının İslam Cephesi nin eline geçmesi üzerine Suriye nin kuzeyindeki muhaliflere yaptığı yardımları durdurduğunu duyurdu. Muhalefet içindeki ılımlı ve Batı yanlısı güçlerin konumları bu kararlar sonrasında iyice zayıfladı. ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel, Suriye deki gelişmelerin önceden kestirilemeyecek hal aldığını, kimin hangi silah deposunu ve hangi sınır geçişini kontrol ettiğinin belli olmadığını, bu nedenle yardımları askıya aldıklarını açıkladı. Batı yanlısı muhalefet bu karar sonrası büyük hayal kırıklığı ve endişe içinde olduğunu duyurdu. SUK un Almanya daki temsilciliğinden yapılan yazılı açıklamada, ABD ve İngiltere nin yardımı durdurmalarının yanlış bir adım olduğu ve Suriye halkının çıkarlarına hizmet etmediği belirtildi. Açıklamada Bu durum devam ederse, diğer gruplar daha da güçlendirilmiş olacaktır. Çünkü Özgür Suriye Ordusu nun aldığı zaten küçük olan yardım da kesilmiş oluyor. Diğer grupların aldıkları destekler var, bölgesel olsun, uluslararası alanda olsun destekçileri var. Ve bunlar şimdi daha da güçlenecek. deniliyor. Görüldüğü gibi Suriye de dengeler sürekli değişmektedir. ÖSO ve SUK muhalefeti birleştirmeyi, en güçlü temsilci olmayı başaramadı. Şu anda Suriye de farklı amaçlara ve hedeflere sahip, yüzlerce hatta binlerce silahlı grup var. 12

Ortak bir direniş cephesi yok. Kimi demokrasi, kimi dinsel, kimi mezhep kimi de Kürt veya Arap milliyetçiliği uğruna savaşıyor. Bazıları ise para ve zenginlik için bu savaşı sürdürüyor. Medyamıza da yansıdığı kadarıyla ve Lübnan gazetelerinde yer alan haberlere bakılırsa gönderilen yardımlar ve paralar bazı isyancı liderlerin kişisel servetine dönüşmüş durumda. Lübnan da yayınlanan El Ahbar gazetesinde yer alan, bizim medyamızda ise nedense haber değeri görmeyen bir haberde, ÖSO nun 16. Tümeninin Komutanı Ahmed Afaş ın gönderilen yardımları kişisel servetine dönüştürüp, beraberinde bir grup silahlı adamıyla birlikte Türkiye ye geçerek Mersin e yerleştiği, burada beş yıldızlı otelin bir katını komple kapatıp lüks hayat yaşadığı belirtiliyor. Şimdi Lübnan medyasında, Arap medyasında yer alan bu haberlere göre artık ÖSO dağılmış vaziyette. Muhaliflere yardımın kesilmesi kararı da açıklandığına göre Esad rejimi yeni bir harekât başlatabilir. Etki alanını Cenevre müzakereleri öncesinde genişletmek isteyebilir. Bu durumda ise sınırlarımızdaki çatışmaların artması, Suriye Ordusu nun büyük bir taarruz başlatması durumunda silahlı, muhalif isyancı güçlerin, radikal İslamcı terör örgütü üyelerinin Türkiye ye kaçması, Türkiye de konuşlanması söz konusu olabilir. Bütün bu ihtimallere karşı Türkiye nin ciddi stratejiler geliştirmesi, her olasılığa hazırlıklı olması, her türlü önlemi alması gerekmektedir. Ancak hükümetin iflas eden Suriye politikası ve İslamcı terör örgütlerin sağlanan desteğin tüm dünyanın gündemine gelmesiyle birlikte içine düştüğü durum tam bir acizliği göstermektedir. 13

Bu açıdan Ana Muhalefet olarak Cenevre Müzakereleri öncesinde Türkiye adına gündeme gelebilecek riskler konusunda kamuoyunu uyarmamız, hükümeti bu konuda ülke çıkarları doğrultusunda politika izlemeye davet etmemiz önemli ve anlamlı olacaktır düşüncesindeyim. Cenevre-2 Müzakere masasında Rojava Bölgesi ve ilan edilen Kürt Özerk Bölgesi ayrıca temsil edilmeye hazırlanıyor. ABD ve Rusya nın da olumlu baktığı bu temsil konusunda Esad Yönetimi nin de onayı söz konusu. Cenevre öncesi Erbil de buluşan PYD, PKK ve Barzani Kürt heyetinde ortak temsil ve ortak hareket kararı aldı. Suriye konusunda yapılacak Cenevre-2 müzakerelerinin 22 Ocak ta gerçekleşmesi bekleniyor. Ancak bu müzakerelerin kritik önemdeki noktalarından birisi temsil edilecek taraflar konusunda ortaya çıkıyor. Yukarıda belirttiğim gibi ÖSO ve SUK gibi bugüne kadar desteklenen ılımlı ve batı yanlısı muhalefet tümüyle güç yitirmiş durumda ve kendi içinde liderlik kavgası yaşıyor. Esad yönetimi ve Rusya İran ın da masada olmasını istiyor. Masada yer almaları, temsil edilmeleri beklenen bir başka taraf ise bugüne kadar SUK içinde yer almayan, Esad ile de savaşmayan PKK nın Suriye kolu PYD ve Lideri Salih Müslim. Hatırlanacağı gibi önceki değerlendirmelerimde Kuzey Suriye de yani Rojava bölgesinde PYD ve diğer Kürt oluşumların demokratik özerklik ilan ettiklerini, Kurucu Meclis in 80 üye ile oluşturulduğunu aktarmıştım. Barzani nin çağrısıyla bölgedeki 5 Kürt Siyasi partisi de tek parti çatısı altında birleşti. Kürtlerin oluşturduğu Yüksek Konsey çatısı altında Cenevre de temsil edilme konusunda bir mutabakat ortaya çıktı. Daha önce Barzani nin Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) ile Salih Müslim in başında olduğu PYD arasında Suriye deki çatışmalar, Kurucu meclis ve Demokratik özerklik ilanı konusunda yaşanan gerginlik aşılmış görünüyor. Barzani PYD ye ve Suriye den gelecek Kürt göçüne karşı sınır kapılarını kapatmıştı. 14

Ancak PYD ve silahlı gücü YPG, bölgede radikal İslamcıları püskürterek tekrar Türkiye ve Kuzey Irak taki sınır kapılarının Suriye tarafını denetimine aldı. Böylece Rojava ile Kuzey Irak arasında engel kalmadı. Arabulucuların devreye girmesiyle geçtiğimiz hafta Cuma günü Barzani ile Salih Müslim Erbil de bir araya gelerek sorunların çözümü konusunda görüş alışverişinde bulundular. Ayrıca Cenevre ye gidecek Kürt heyetinin oluşumu, temsil niteliği ve heyetin yapısı konusunu da ele aldılar. Kürt medyasına yansıyan haberlere, PKK ya yakın haber ajanslarının geçtiği yorumlara bakılırsa, bu toplantıda Kandil den PKK nın bazı üst düzey yöneticileri de yer aldı. Esad yönetiminin olumlu baktığı Rojava daki özerklik ilanı konusunda Barzani de rezervini kaldırmışa benziyor. Dolayısıyla Suriye adına masaya oturacak taraflardan birinin Esad diğerinin de Kürtler olacağı konusu kesinleşmiş görünüyor. Bu halde Erbil buluşmasında heyetin oluşumu konusunda da mutabakat sağlandığı, Cenevre ye gidecek Suriye Kürtleri heyetinde PKK dan da bazı kişilerin yer alacağı haberleri Kürt medyası ve ajanslarının geçtiği haberler arasında. Bu durumda Cenevre de, Türkiye nin de masada olması halinde müzakere edilecek heyetler arasında Kürtler adına PKK temsilcileri de olacak. Esad ın Kürtlere demokratik haklarını verme, merkezi Hükümette ve parlamentoda temsil olanağı tanıma konusunda adımlar attığını daha önce paylaşmıştım. Bu gelişmeler ışığında Cenevre Müzakereleri sonrasında Suriye nin Kuzeyinde uluslararası kabul ve tanınma gören bir Kürt Bölgesel yönetimi ya da devleti de somut biçimde ortaya çıkabilir. 15

HAFTA SONU ÇOK ÇARPICI BAZI BİLGİLER VE RAKAMSAL VERİLER TÜİK İSTATİSTİKLERİNE, BM VERİLERİNE VE MEDYAYA YANSIDI. HÜKÜMETİN BÖYLESİNE VAHİM BİR TABLO KARŞISINDA SUSKUN KALMASI DİKKAT ÇEKİCİYDİ. AKP İKTİDARININ HAZİRAN DAN BU YANA SURİYE DEKİ İSYANCILARA 47 TONUN ÜZERİNDE SİLAH GÖNDERDİĞİ TÜİK RAKAMLARIYLA ORTAYA ÇIKTI. Hükümet ve Başbakan bir anlamda suçüstü yakalanmış oldu. BM sözleşmesine ve uluslararası anlaşmalara aykırı bu tablo hükümeti ve Türkiye yi ciddi sıkıntıya sokabilir. Hükümetin Suriye deki İsyancı gruplar arasında yer alan ve BM, AB, ABD tarafından terör örgütleri listesinde yer verilen El Kaide, El Nusra gibi örgütlere silah ve para yardımı yaptığına ilişkin iddialar, haberler sürekli olarak dünya medyasında yer aldı. Ancak hükümet son dönemde giderek artan bu haberlerin BBC, Rus Medyası, ABD Medyası tarafından ortaya konulan bazı belge fotoğrafların kendisini sıkıntıya sokacağını anlayınca Dışişleri Bakanı nın ağzından bu haberlerin doğru olmadığını açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD Dışişleri ve Pentagon sözcüleri, Beyaz Saray sözcüleri yaptıkları açıklamalarda Türkiye nin radikal İslamcı terör örgütlerine silah yardımı yaptığını öne sürerek eleştirdiler. Hükümet her seferinde bu iddiaları reddetme yoluna gitti. Çünkü kabulü ve kanıtlanması durumunda başta Birleşmiş Milletler Sözleşmesi olmak üzere, Türkiye nin imza attığı pek çok uluslararası sözleşme, anlaşma, hukuki belge karşısında Teröre yardım, terörü finanse etmek, terör örgütlerini desteklemek vb. gibi nedenlerle kara listeye alınması Terörist Devlet ithamına maruz kalması söz konusu olacaktı. Fakat hafta sonunda, medyaya yansıyan bazı BM ve TÜİK istatistikleri çok vahim bir durumu gözler önüne serdi. 16

BM tarafından oluşturulan ve herkese açık istatistik veri tabanı Comtrade (Dünya Mal Ticareti) tüm dünya ülkelerinin gerçekleştirdiği dış ticaret verilerini içeriyor. Her ülkenin ulusal istatistik kurumları ithalat ve ihracat verilerini Comtrade veri tabanına ulaştırıyor. Hürriyet Gazetesi Washington Temsilcisi Tolga Tanış ın derlediği verilere bakıldığında TÜİK dış ticaret istatistikleri çerçevesinde Türkiye nin Suriye ye Haziran 2013 ten bu yana sürekli artan şekilde toplam 47 ton silah ve mühimmat gönderdiği ortaya çıkıyor. İç savaş içinde bulunan, savaş hali yaşayan bir ülkede, savaşan taraflardan birisine silah yardımı veya benzeri destekler sağlamak savaşın tarafı olmak uluslararası anlaşmalara ve sözleşmelere aykırı. Hele Türkiye gibi Suriye yle sınırı bulunan, komşu olan bir ülkenin bunu yapması daha da vahim! Bu iddialar hep vardı. Haberler sürekli dile getiriliyordu. Ancak hükümet belirttiğim gibi sürekli şekilde inkâr yolunu seçiyordu. BM nin Comtrade ve TÜİK in dış ticaret istatistiklerine bakarsanız uluslararası dış ticaret kodu 9303 olan silah ve mühimmat satışı konusundaki verileri görürsünüz. Burada yer alan verilere göre, haziran ayında Türkiye den Suriye ye 9303 kodlu silah cinsinden 3,6 ton yollanmış. Temmuzda silah sevkiyatının ağırlığı 4,4 tona çıkıyor. Kimyasal silah saldırısının olduğu Ağustos ayında, silah sevkiyatı 10 ton. ABD nin ve İngiltere nin müdahalesinin tartışılmaya başlandığı, Eylül ayındaysa sevkiyatta büyük yükseliş yaşanmış Suriye ye giden silah miktarı 29 tona çıkmış. Hatırlanacağı gibi Ağustos ayındaki kimyasal saldırı sonrasında ortaya bazı CIA yetkililerinin Başkan Obama ya gönderdikleri mektup ortaya çıkmıştı. 17

Bu mektuba göre Kimyasal saldırının Suriye Ordusu ve Esad tarafından gerçekleştirildiğine dair bir bulgunun olmadığı, ancak bu saldırı öncesinde Türkiye ve Suudi Arabistan ile Katar arasında bir takım buluşmalar gerçekleştiği, Hatay da ÖSO komutanlarının ve isyancıların barındığı öne sürülen Apaydın Kampı nda bazı askeri yetkililerin de katıldığı toplantılar yapıldığının saptandığı dile getirilmekteydi. Dolayısıyla CIA ve İngiliz İstihbarat birimleri Kimyasal saldırının ABD yi müdahaleye zorlamak amacıyla aralarında Türkiye ve Suudi Arabistan ın da bulunduğu ülkelerce Suriyeli isyancılara yaptırılmış olabileceği, destek verilmiş olabileceği değerlendirmeleri yapılarak Obama ya askeri müdahaleden kaçınması tavsiye edilmekteydi. Nitekim en yüklü silah sevkiyatının 29 tonla Ağustos ayında yapılmış olması da ABD müdahalesinin beklendiği ve buna hazırlık yapıldığı, muhaliflerin silah olarak takviye edildiği kanaatini güçlendiriyor. TÜİK verilerine göre Haziran-Eylül 2013 döneminde 4 ayda Suriye ye gönderilen 47 ton silah ve mühimmatın parasal değeri ABD doları bazında 1 milyar 578 milyon 169 bin dolar. Türk Lirası karşılı ise 3 milyar 149 milyon 991 bin TL. TÜİK in bu istatistiki verilerine ve silah-mühimmat ihracı verilerine aşağıda verdiğim linkten ulaşabilirsiniz: http://rapor.tuik.gov.tr/reports/rwservlet?disticaretdb2=&report=iht003 4.RDF&p_kod=4&p_fasil1=93&p_ulke1=608&p_yil1=2013&p_kod1=1&p_ kod2=2&p_kod3=3&p_kod4=4&p_kod5=5&p_kod6=6&p_dil=2&desforma t=html&envid=disticaretenv Bu gerçekten Türkiye nin bir komşu ülkede, kardeşin kardeşi öldürmesine verdiği utanç verisi desteği, silah ve parasal desteği, savaş tüccarlığını ortaya koyan vahim bir tablo. 18

Bir anlamda Başbakanlığa Bağlı Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu verilerle Başbakanı ve hükümeti BM ye ve dünyaya ihbar etmiş oluyor. Başbakan ve hükümette bu verilerle suçüstü yakalanıyor. Bizzat Başbakanın ve Dışişleri Bakanının hem ülke halkına ve tüm yurttaşlara hem de tüm dünyaya yalan söylediğini kanıtlıyor. Hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda Suriye Hükümeti Birleşmiş Milletler e başvurarak Türkiye yi ülkesindeki iç savaşı körüklemek, terör örgütlerine silah ve destek vermek, teröristlere yardım etmek, barınma ve ülkeye girişlerine olanak sağlamak gibi pek çok suçlamada bulunarak yaptırıma gidilmesini istemişti. TÜİK in bu istatistiki tablosu, Suriye nin şikâyetini doğrularken, Türkiye yi de uluslararası anlaşmalara, savaş suçları sözleşmelerine ve daha pek çok uluslararası sözleşme ve hukuk belgesine göre her an Terörist Devlet damgası yemek, ekonomik, siyasi ve askeri ambargoya tabi tutulmak olasılığıyla karşı karşıya bırakıyor. Hükümetin ve başbakanın, başta Suriye olmak üzere, pek çok diğer ülkede ve komşularımızla ilgili olarak uyguladığı dış politikanın Türkiye yi getirdiği nokta maalesef budur. 19

ABD VE BATI ÜLKELERİ ARTIK SURİYE DE ESAD İLE DEVAM, SEÇENEK YOK NOKTASINA DOĞRU GELİYORLAR. AMERİKAN VE İNGİLİZ MEDYASINDA, SİYASİLER VE DİPLOMATLAR TARAFINDAN BU DÜŞÜNCE DAHA FAZLA DİLE GETİRİLİYOR VE BÖLGEDE RADİKAL İSLAMCI TERÖR İLE BAŞ EDEBİLECEK TEK KİŞİNİN ESAD OLDUĞU GÖRÜŞÜ AĞIRLIK KAZANIYOR. Yukarıda aktardığım gibi, Suriye muhalefeti büyük çözülme ve dağılma yaşarken, bölgede artan radikal İslamcı terör, ABD ve batı ülkelerinde kaygıları artırıyor. ABD ve İngiltere, her ne kadar muhaliflere yardımı kesme kararı almış olsalar da, bu El kaide ve El Nusra yı Irak Şam İslam Devleti ni (IŞİD) pek etkileyecek gibi görünmüyor. O nedenle, batılı ülkelerde ve özellikle ABD ve batı medyasında son dönemde en akılcı seçeneğin Esad ile devam etmek olduğu yönündeki yaklaşımlar, öne çıkmaya başladı. ABD ya da İngiltere Dışişleri Bakanlıkları'nın da benzer görüşleri gündemlerine aldıkları, Esad la devam seçeneğini ciddi biçimde düşündükleri bu yönde diplomasi üretmeye başladıkları ve Esad ile dolaylı dirsek temasına geçtikleri Amerikan ve İngiliz medyasının saygın gazetelerinde ve yayınlarında yer alıyor. ABD'nin ünlü ve saygın eski diplomatlarından, Dışişleri Bakanlığı nın da nabzını çok iyi tuttuğu ifade edilen Ryan Crocker in, New York Times gazetesinde yer alan mülakatında "Esad rejimiyle yeniden konuşmaya başlamanın zamanının geldiğini" söylemesi, bir anlamda ABD Dışişleri Bakanlığı nın Suriye politikasında değişiklik için kamuoyu oluşturma adımı olarak görülebilir. Crocker e göre, "Esad kötü olsa da, yokluğunda yerini alacak cihatçılar kadar kötü değil" 20

Beyaz Sarayın, analizlerine ve hazırladığı raporlara önem verdiği kaydedilen Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Merkezi Direktörü Profesör Joshua Landis ise "Birisi artık ortaya çıkıp, Esad'ın kalması gerektiğini söylemeli. Başka bir çare yok" diyor. Amerikan Temsilciler Meclisi de Esad ile devam konusunu oturumlarda tartışmaya başlamış durumda. Temsilciler Meclisi İstihbarat Komisyonu Başkanı Cumhuriyetçi Mike Rogers, "Cephedeki isyancıları etkin bir şekilde araştıracak bir sistemimiz yok. Bu felakete davetiye çıkartan bir durum" dedi. Bütün bu açıklamaları, Amerikan medyasında yer alan analizleri ve ABD parlamentosunda ortaya çıkan yaklaşımları değerlendirdiğimizde, Beşar Esad, Suriye ve bölgedeki Suriye yansımalı diğer sorunlarda, yine tek çözüm seçeneği ve vazgeçilemez olarak görülüyor. Esad ın Kimyasal Silahların teslimi ve imhası konusunda, BM ile yaptığı işbirliği onun konumunu güçlendirdi. Batı nezdinde de güvenilirliğini artırdı. Dolayısıyla, batılı ülkelerin, giderek dünyanın gözünde Esad, El Kaide, El Nusra Cephesi ve IŞİD'a karşı koyabilecek, bu örgütleri yenebilecek, enerji kaynaklarının bulunduğu Ortadoğu bölgesinden çıkartabilecek bir lider olarak görülüyor. Gelinen bu nokta, bir kez daha AKP iktidarının Suriye politikasının ve genelde dış politikasının iflasını belgeliyor. Başbakan Suriye de iç çatışmalar başladığında Şam da, Emevi Camiinde Cuma namazı kurmayı hayal ederken, ABD ve Batılı ülkelerin, Rusya nın, kısaca dünyanın gözünde Esad önem kazanıyor, Başbakan ciddiye alınmıyor. Bu da siyasi ve diplomatik öngörüsüzlük ve başkalarının politikalarıyla, söyledikleriyle hareket etmenin, bir Başbakanı, bir hükümeti nasıl ortada bıraktığını, açığa düşürdüğünün en güzel örneğini bize gösteriyor. 21

HÜKÜMETİN ERMENİSTAN İLE GİZLİ-SAKLI DİPLOMASİ YÜRÜTTÜĞÜ ORTAYA ÇIKTI. 12 ARALIK TA KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ (KEİ) TOPLANTISI İÇİN ERİVAN A GİDEN DIŞİŞLERİ BAKANI İTTİHATÇILARIN YANLIŞ VE KABUL EDİLEMEZ POLİTİKALARINI ELEŞTİREREK, YAKINDA DEVREYE GİRECEK ERMENİSTAN POLİTİKASININ SİNYALİNİ VERDİ. ANCAK IĞDIR A 16 KM MESAFEDEKİ NÜKLEER SANTRAL TEHDİDİNİ GÜNDEME GETİRMEMESİ, GÖRMEZLİKTEN GELMESİ DİKKAT ÇEKİCİYDİ. Türkiye-Ermenistan arasında dış politikada yeni bir dönemin başlamak üzere olduğu, Dışişleri Bakanı Davutoğlu nun 12 Aralık ta gerçekleştirdiği Erivan ziyareti ile ortaya çıktı. Birkaç yıl önce İsviçre üzerinden ve ABD aracılığıyla gerçekleştirilen Ermenistan açılımı müzakerelerinin kesilmesine ve hazırlanan protokollerin rafa kalkmasına karşın iki ülke arasında gizli görüşmelerin devam ettiği anlaşılıyor. Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) toplantısı için Ermenistan a davet edilen Dışişleri Bakanının bu daveti kabulü ilişkilerin normalleşmesi açısından olumludur. Özellikle yaklaşan 2015 öncesinde dünya çapında hazırlıkları yapılan soykırım iddialarının 100 üncü yılı hazırlıkları göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normal seyre sokulmasının gündeme alınması gerekmektedir. Tabii bu ziyaretin Azerbaycan daki yansımasının olumlu olduğunu söylemek güç Buna karşılık Dışişleri Bakanının Ermenistan da yaptığı Tehcir tamamıyla yanlış bir uygulamadır. İttihatçıların yaptığı şey doğru bir olay değil, gayri insanidir. Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz". açıklaması da yeni dönem Ermeni açılımının, yeni Ermenistan Dış Politikasının sinyallerini veriyor. 22

Bu ziyarette asıl gündeme getirilmesi gereken konunun Türkiye, İran ve Azerbaycan için de büyük tehdit ve risk oluşturan sınırımıza 16 kilometre mesafedeki Nükleer Santralın yarattığı korkunç tehlike olduğunu ifade etmek isterim. 1977 yılında devreye giren 36 yıllık eski Sovyet teknolojisiyle çalışan bu santralın yarattığı tehlikeyi, hükümet, Ermenistan hükümetine iletmeliydi. 1988 deki Ermenistan depreminde güvenlik gerekçesiyle kapatılan ancak Türkiye nin sınırları kapatması nedeniyle Ermenistan ın içine düştüğü enerji darboğazı gerekçe gösterilerek 1993 te tekrar açılan Metsamor Nükleer Santralı AB tarafından da en güvensiz ve deprem hattında olması nedeniyle en riskli nükleer santral olarak nitelendiriliyor. Tıpkı Ukrayna daki Çernobil Nükleer Santralı gibi Metsamor da Açık Baca sistemiyle çalışıyor ve çevreye ciddi radyasyon yayıyor. Çernobil faciasının özellikle Karadeniz bölgemizde yarattığı olumsuz etkiler bugün dahi henüz giderilmiş değil. Kaldı ki sınırlarımıza, 16 kilometre mesafedeki bu santral gerçekten Türkiye için atom bombasından daha tehlikeli. 2012 de bölgede yaşanan Van Depremi santralın bulunduğu bölgedeki deprem riskinin çok yüksek olduğunun uyarıcı bir işaretiydi. O nedenle hükümetin Ermenistan ile yeni bir diplomasi yoluna girme adımlarını attığı görülürken, Metsamor Nükleer Santralı konusunun mutlaka masaya getirilmesi gerektiğini, ülkemizin, insanlarımızın ve diğer bölge ülkelerinin güvenliği açısından zorunlu görmekteyim. 23

RUSYA ÜZERİNDEN GİZLİ DİPLOMASİ İLE YENİDEN ISINAN TÜRKİYE- ERMENİSTAN DIŞ POLİTİKASININ ANA EKSENİNDEKİ SORU; TÜRKİYE ÖRTÜLÜ BİR ŞEKİLDE SOYKIRIMI TANIYACAK MI? Davutoğlu nun ziyareti öncesinde ve sonrasında Ermenistan ve Rusya gazetelerinde yer alan haber, yorum ve analizlere bakılırsa, AKP hükümeti, bu konuda oldukça ciddi tavizleri ve vaatleri göze almış durumda. Yukarıda değindiğim İttihat Terakki nin tehcir politikalarına yönelik eleştiriler ve Metsamor Nükleer Santrali ile ilgili duyarsız tutumlar dışında, Dışişleri Bakanının ziyaret öncesinde ve esnasında Ermenistan medyası ile Rusya gazetelerinde yer alan haber-yorum ve analizler aslında farklı bir zeminin hazırlandığını gösteriyor. Türkiye medyasında Davutoğlu nun Ermenistan ziyareti ile ilgili fazla bir haber ve yorum yer almadı. Resmi açıklamalar dışında da pek ziyaretin perde gerisine yönelik analizlere girilmedi. Ermeni medyasında yer alan bazı iddialar ve bunlarla ilgili resmi kaynaklara dayandırılan analizler, Türkiye-Ermenistan arasında son dönemde gizli diplomasi nin başlamış olduğunu gösteriyor. Ermenistan ın en etkin ve saygın yayın organlarından Aravot gazetesi Davutoğlu-Nalbandyan görüşmesinde, Ermenistan ın Türkiye ye ilişkilerin düzelmesine yönelik yeni bir yol haritası sunduğu haberine yer verdi. Davutoğlu nun 12 Aralık taki Erivan ziyaretinden 10 gün önce Davutoğlu na iletildiği öne sürülen öneriler Aravot Gazetesi ne göre Davutoğlu na iletilen yol haritası üç maddeden oluşuyor: 1. Türkiye nin Ermeni soykırımını kabul etmesi, 2. İki ülke arasında diplomatik ilişki kurularak sınırın açılması, 3. Bunlara karşılık, Türkiye nin Ermeni işgali altında bulunan Azeri toprağı Karabağ da arabuluculuk rolünü üstlenebilmesini içeriyor. 24

Türkiye cephesinden bakıldığında hükümetin bu üç öneriden oluşan yol haritasını kabul etmesinin olanaksız olduğu değerlendirilse de gizli diplomasi çerçevesinde gündemde yer aldığı savunulan bu öneriler ile ilgili olarak, Ermeni haber ajansı Lragir in sitesinde yayınladığı haberyorumun yanı sıra, Ermenistan Dışişleri kaynaklarına dayandırılan analizlerle, konu farklı bir boyuta taşınıyor. Lragir, söz konusu önerilerin aslında Türkiye ye ait olduğunu ve planın gizlice Moskova üzerinden Erivan'a iletildiğini yazıyor. Lragir ajansının internet sitesinde yer alan yorumda, Bu plana göre, Ermenistan Türkiye'den ne toprak isteyecek ne de tazminat. Ermenistan yönetimi 100 yıllık düşmanına (Türkiye) bundan daha iyi bir hediye veremezdi. Türkiye ise Soykırım'ı kabul edecek ama toprak iddialarından ve tazminat taleplerinden kurtulacak değerlendirmesi yer alıyor. Rus ve Ermeni medyasındaki bu haber, yorum ve analizler, gerçekte hükümetin Ermenistan ile gizli diplomaside oldukça ciddi mesafe kat ettiğini, tarafların sıkı bir pazarlık yürüttüğünü gösteriyor. AKP hükümetinin de bu doğrultuda kamuoyundan gizli ve bilgisi dışında önemli adımlar atıp, tavizler verdiğini ortaya koyuyor. 2009 protokolleri ve Hükümetin Ermeni Açılımı projesi, Türkiye- Ermenistan sınırının açılması durumunda, Karabağ daki Ermeni işgalinin son bulması olasılığının zayıflayacağı gerekçesiyle, Azerbaycan ın tepkisini çekmişti. Bu nedenle iki ülke arasında gerginlik yaşanmıştı. Bunun sonucu olarak, imza aşamasına gelen protokollerin rafa kaldırılması nedeniyle, Türkiye nin dış politikasını Bakü ye endekslediği yolunda eleştiriler gündeme gelmişti. Bilindiği gibi, Azerbaycan, Ermenistan ı işgal ettiği topraklardan ve Karabağ dan çekilmeye zorlamak amacıyla ekonomik abluka uyguluyor. 25

2009 da imzalanmaya hazır olan Protokollerin uygulanamamasının ardından Ankara-Erivan arasında, temasların kesildiği kanısı yaygındı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu nun 12 Aralık taki ziyareti öncesi, bazılarını yukarıda paylaştığım, Ermeni medyasında çıkan haber ve iddialar, son dönemde 2009'da olduğu gibi İsviçre nin arabuluculuğunda yeniden gizli diplomasi nin başladığını gösteriyor. TÜRKİYE DE 2013 YILI İFLAS ORTALAMASI YÜZDE 12 OLDU. GELECEK YIL İSE BU ORANIN DAHA DA YÜKSELMESİ BEKLENTİSİ SÖZ KONUSU. ÖZEL SEKTÖRÜN DÖVİZ BORCU YÜKÜMLÜLÜKLERİ AÇISINDAN ORTAYA ÇIKAN TABLO ULUSLARARASI DÜZEYDE TÜRKİYE EKONOMİSİNİN GELECEĞİNE OLAN GÜVENİ ZEDELİYOR. ABD Merkez Bankası nın (FED) 2014 başından itibaren aşamalı bir şekilde parasal sıkılaştırmaya gideceği, yeni başkan Janet Yellen in yaptığı açıklamalarla netleşmiş durumda. Bu halde dolar kurunun yükselmesi, Türkiye den sermaye kaçışının hızlanması kaçınılmaz görünüyor. Buna bağlı olarak Türkiye ye sermaye girişlerinde de yavaşlama söz konusu olacak demektir. Böyle bir tabloda, asıl özel sektörün döviz borçlarının yaratacağı riskleri ülke ekonomisi için oldukça önemli bir tehlike oluşturacak. Cari açığın 60 milyar dolara, dış borç stokunun 367 milyar dolara dayandığı bir konjonktürde Başbakan Merkez Bankası nın döviz rezervlerinin 135,6 milyar dolarla Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdığını söylüyor. Ancak sağlıklı bir ekonomide önemli olan döviz varlıklarınızla, döviz yükümlülüklerinizin ne ölçüde birbirini karşıladığıdır. Eğer Türkiye nin döviz rezervleri 135,6 milyar dolar ise, döviz yükümlülüklerinin ne kadarı bu rezervle karşılanabilecektir. 26

367 milyar doları bulan dış borç stokunun üçte bir düzeyindeki bir döviz varlığı bir ülke ekonomisi için hiç de övünülecek bir durum değildir. Kaldı ki, bu dış borç stokunun yüzde 68 i yani 252,3 milyar dolarlık bölümü özel sektörün döviz borcudur. 2002 yılı ile kıyaslandığında (43 milyar dolar) yüzde 500 ü aşan bir artış söz konusudur. Daha önce de sıkça vurguladığım gibi, AKP iktidarı, kurları bastırarak özel sektörü, bankacılık ve finans kesimini dışarıdan, dövizle borçlanmaya teşvik etti. Bugünkü tablonun temelinde yatan da budur. Ancak ABD Merkez Bankası nın parasal sıkılaştırmaya gitmesi, tahvil alımlarını azaltması durumunda kurlardaki yükselişin ve özel sektörün döviz borcunun TL karşılıklarının katlanarak artmasının gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Asıl daha kritik olan durum, özel sektörün 252,3 milyar dolarlık döviz borcunun 109,2 milyar dolarlık bölümünün kısa vadeli, yani bir yıl ve daha az bir sürede geri ödenmesi gerektiğidir. Bu kısa vadeli geri ödenecek borç tutarı içerisindeki vahamet ise bugüne kadar hiç gündeme gelmediği için bankacılık ve finans sektörünün 70,6 milyar dolarlık kısa vadeli borç yükümlülüğüdür. Bankalarımızın kısa dönemde geri ödemeleri gereken döviz borcu yanında, içeride dağıttıkları krediler, kredi kartı alacakları, tüketici ve bireysel ihtiyaç kredileri sektörü zorlamaktadır. Kredi ve kredi kartı borçlarındaki geri dönüşlerin ortaya koyduğu tablo ile kısa vadeli 70,6 milyar dolarlık döviz borçları birlikte düşünüldüğünde, bankacılık-finans sektörü açısından ciddi bir darboğaz ve negatif bir görüntü söz konusudur. 27

Hükümet, bu vahim tablo nedeniyle, kredi kartlarına limit sınırlaması, taksitli kart alışverişlerine vade sınırlaması, tüketici ve otomobil kredilerine yine vade sınırlaması getirdi. Ancak geriye dönük olarak 260 milyar TL ye varan tüketici kredisi stoku ve 90 milyara yaklaşan kredi kartı borç stokunun nasıl eritileceği belirsiz. ÖZEL SEKTÖR DÖVİZ BORÇLARI AÇISINDAN BAKILDIĞINDA SADECE SANAYİ KESİMİNİN, REEL SEKTÖRÜN DEĞİL, BANKACILIK VE FİNANS SEKTÖRÜNÜN DE CİDDİ BİR DARBOĞAZDA OLDUĞU GÖRÜLÜYOR. Çok kritik göstergelerden birisi kredi/mevduat oranı! 2008 küresel finansal krizinde bankacılık sektöründe kredi/mevduat oranı yüzde 80 idi. 2013 yılına gelindiğinde sektörün kredi/mevduat oranı yüzde 105! Yani bankacılık sektörü topladığı mevduatın üzerinde kredi vermiş. Bunu da, içeriden topladığı tasarruf mevduatlarıyla değil, bastırılmış kurlar üzerinden dışarıdan aldığı ucuz döviz borçları, sendikasyon kredileriyle sağlamış. İşte asıl tehlike burada! Tasarruf oranının düşüklüğü, daha doğrusu bireylerin, ailelerin borçla günlük yaşamlarını idame ettirip, tasarrufa ayıracak paraları olmaması nedeniyle, banka sistemi dışarıdan bulduğu kaynaklarla kredi dağıtmış. Şimdi bu saadet zinciri kırılıyor. Yükselen döviz kurlarıyla, 70,6 milyar dolarlık finans sektörü kısa vadeli döviz borçlarının yükü ağırlaşıyor. Geri dönüş hızı sürekli gerileyen tüketici, bireysel ihtiyaç, otomobil, konut kredileri ve kredi kartı taksitleri yanında bankaların dışarıdan buldukları döviz kredilerini içeride kredi olarak dağıtmaları nedeniyle sistem tıkanmaya doğru gidiyor. 28

İşte tam da bu noktada; Dünyanın sayılı alacak sigortası şirketlerinden Euler Hermes, Türkiye de iflasların artacağı, gelecek yıl ise patlama yaşanacağı yönünde bir rapor açıkladı. Euler Hermes 2014 yılında, Türkiye de en az 19 bin şirketin iflas edeceğini öngören bir rapor yayınladı. İflas edecek şirketlerin ağırlıkla, tekstil, inşaatkonut, perakende sektörü, ağır metal ve demir çelik sektörlerinde olacağı açıklandı. Ancak ben bu sektörlere, yukarıda sıraladığım tablo çerçevesinde bankacılık ve finans sektörlerini de ilave etmek istiyorum. Euler Hermes Alacak Sigortası şirketinin yaptığı araştırmalara göre 2013 te yüzde 12 lik iflas oranı ile Türkiye uluslararası alanda ilk sırada. Gelecek yıl 19 bin şirketin iflas etmesi demek, ülke ekonomisinde üretimin, ihracatın, büyümenin gerilemesi, büyüme hızının, ulusal gelirin inişe geçmesi, işsizlik ve yoksulluğun artması, yükselişe geçmesi demek. Böyle bir ekonomik tablonun yaratacağı sosyal patlamaları, ortaya koyacağı ekonomik sıkıntıları bertaraf etmek için bugünden Ana Muhalefet olarak alternatif modellerin ve çözümlerin üzerinde yoğunlaşmalı, krizin önünü alacak yöntemleri devreye sokacak model ve mekanizmaları kamuoyuyla paylaşmalıyız. TÜİK üçüncü üç aylık dönem büyüme hızı verisini yüzde 4,4 olarak açıkladı. TÜİK verileri artık güvenilirliğini yitirmiş olsa da, gerçekliğini kabul ettiğimizde bile ortaya çok farklı bir tablo çıkıyor. O da büyümenin iç tüketim ile finanse edildiği, hane halkı harcamalarının yüzde 10 un üzerinde arttığı. Şimdi alınan önlemlerle iç tüketimin kısılması yoluna gidildiğine göre, büyümenin lokomotifi ne olacak? 29

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) önceki hafta üçüncü üç aylık döneme ilişkin büyüme verilerini açıkladı. Buna göre Temmuz-Eylül dönemindeki üç ayda ekonomimiz yüzde 4,4 büyümüş. Beklentiler ve göstergeler, daha düşük bir büyüme hızının gerçekleşeceği yönündeydi. Buna rağmen daha yüksek bir büyümenin gerçekleştiği açıklandı. Ancak bu büyümenin kaynağına, kaynağın sağlıklı olup olmadığı ve sağlamlığına baktığımızda çok da umutlu olamıyoruz. Nedenine gelince, üçüncü çeyrekte büyüm hızı yüzde 4,4 olmuş ama sanayi ve hizmet ihracı yüzde 2,6 gerilemiş. Aynı dönemde sanayi ve hizmet ithalatı yüzde 6,8 artmış. Yani büyüme hızında reel ekonominin, sınai üretimin, hizmet sektörünün pozitif bir etkisi söz konusu değil. Aksine üçte bire varan bir gerileme, büyüme düşüşü söz konusu. O zaman bu yüzde 4,4 lük büyümenin nerden kaynaklandığına bakmamız gerekiyor. İşte tam da bu noktada hane halkı tüketim harcamalarının yüzde 10,2 arttığını görüyoruz. Devlet harcamalarında ise gerileme söz konusu. Açıkçası büyümeyi finanse eden iç talep ve tüketim olmuş. Ancak hane halkı harcamalarındaki, iç talep ve tüketimdeki bu artışın finansmanı ise yukarıda değindiğim gibi tüketici krediler, bireysel ihtiyaç kredileri, kredi kartları ile sağlanmış. Yani olmayan, ekonominin kendi yaratmadığı bir kaynakla, borçla tüketerek ekonomik büyüme gerçekleşmiş. Şimdi hükümet yukarıda ayrıntılı bir şekilde değerlendirdiğim verilerle, bankacılık sektörünün büyüyen risklerini göz önünde bulundurarak kredilere, kredi kartı harcamalarına, vadelere, limitlere sınırlama getirdiğine göre, dördüncü çeyrekte hane halkı tüketim harcamalarında keskin bir düşüş yaşanacak demektir. 30

Bu durumda da büyüme hızında ciddi bir gerilemenin gündeme gelmesi kaçınılmazdır. Borçla büyüyen, borçla ayakta duran bir ekonominin, borçlanma olanakları kısıtlandığında, durağanlaşması ve inişe geçmesi olağandır. Bu durumda dördüncü üç aylık dönemde büyüme hızında daha düşük verilerin ortaya çıkması, yıllık bazda da 2013 yılı büyüme hızının yüzde 3 ve biraz üzerinde yılı kapatması kanımca sürpriz olmamalıdır. Böyle bir tabloda ise 2023 te dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alma hedefinin tartışılmaya başlanması doğaldır. SAVCILARIN BAŞLATTIĞI VE HÜKÜMETİN DOĞRUDAN 4 BAKANIYLA İÇİNDE YER ALDIĞI YOLSUZLUK OPERASYONU, SÜREKLİ DİLE GETİRDİĞİMİZ RANT PAYLAŞIMI VE TOKİ NİN BU UYGULAMALARIN MERKEZ ÜSSÜ HALİNE GELDİĞİ DEĞERLENDİRMELERİMİZİ DOĞRULAMAKTADIR. KONU YARGIYA İNTİKAL ETMİŞTİR. YORUM YAPMAMIZ SÖZ KONUSU OLMASA DA 11 YILIN SONUNDA GELİNEN SERVET PAYLAŞIMI VE YENİ ZENGİNLER YARATMA PROJESİNİ SOMUTLAŞTIRMAKTADIR. 11 yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP nin çeşitli mekanizmaları kullanarak, sayısal gücüne dayanıp yasa değişikliklerini bir gecede yaparak gerçekleştirdiği operasyonlar sonunda kendi iktidarını vuracak noktaya gelmiştir. Yargıdaki siyasallaşma artık rant paylaşımının da çatışma alanlarından birisi haline gelmiştir. Hükümetin 4 bakanı ve aile bireylerinin de içinde yer aldığı son yolsuzluk operasyonu Cumhuriyet tarihinin en büyük ve siyaseten en etik operasyonlarından birisidir. Kentsel dönüşüm, TOKİ ihaleleri, hasılat paylaşımı, kamu arazilerinin tahsisi, gelir paylaşımı vb. yöntemlerle gerçekleştirilen servet aktarımı ve yeni yandaş zenginler yaratma operasyonlarının geldiği noktayı sürekli vurgulamaktayız. 31

Ancak artık iyice pervasız halde sürdürülen bu paylaşım ve kaynak aktarımının merkez üssü haline gelen TOKİ deki usulsüzlükler Sayıştay raporlarının TBMM den gizlenmesine karşın yargının takibine takılmıştır. Hükümetin TOKİ eliyle yarattığı rant ve giderek vahşileşen, artık insanların mal varlıklarının, taşınmazlarının gaspına dönüşen bu oluşum gizlenemez hale geldiği içindir ki toplumsal infial hükümetin kendisini vuran bir noktaya gelmiştir. Başbakan dört bakanı ve aile bireylerinin karıştığı bu yolsuzluk sürecinde bile siyasi komplolar aramakta, gasp edilen hakların adilane soruşturulmasının yollarını açmak yerine, bunu kendisine ve hükümetine karşı bir suikast olarak değerlendirmektedir. Oysa olağan demokratik koşullarda, ortamlarda olması gereken sorumluların ve yaşananların tüm gerçekliğiyle ortaya çıkartılması için siyasi erkin her türlü zemini hazırlaması temiz toplum için gereken ortamı sağlamasıdır. TOKİ nin başta İstanbul olmak üzere gerçekleştirdiği projelerin, sosyal konut dışında, lüks konut üretimi, AVM yapımı vb. hasılat paylaşımı esasına dayalı projelerle yarattığı ve aktardığı rantların boyutları ortaya konulmaksızın olayların üzerinin örtülmeye çalışılması siyaseten de kabul edilemez. Yukarıda bankacılık sisteminin içinde bulunduğu sıkıntılı tabloyu ortaya koyarken, bu tablodaki en büyük etkenlerden birisinin üretilen talep fazlası konutlara aktarılan kaynaklar, bu konutların satışı için sağlanan 120 aya varan vadelerdeki krediler olduğunu da görmezden gelemeyiz. TOKİ nin hasılat paylaşımı esasıyla yaptığı, yaptırdığı yüzlerce Alışveriş Merkezi nden 40 ın üzerindeki AVM kapanmış ya da faaliyetine son vermiş durumdadır. 32