Bilgin Adalı GÜNEŞİ ARAYAN ÇOCUK YARATICI OKUMA DİZİSİ Roman Resimleyen: Mustafa Delioğlu Yaratıcı Okuma Dosyası: Mustafa Köz 2 BASIM
Bilgin Adalı GÜNEŞİ ARAYAN ÇOCUK Resimleyen: Mustafa Delioğlu Yaratıcı Okuma Dosyası: Mustafa Köz
Yayın Koordinatörü: İpek Şoran Düzelti: Leyla Nebioğlu Son Okuma: Egem Atik Kapak ve İç Tasarım: Gözde Bitir Tasarım Uygulama: Güldal Yurtoğlu 1. Basım: 2013 2. Basım: 2000 adet, Ocak 2015 ISBN 978-975-07-1887-8 Can Sanat Yayınları Ltd. Şti., 2013 Tüm hakları saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yayıncının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz. Can Sanat Yayınları Yapım, Dağıtım, Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. Yayıncı Sertifika No: 10758 Hayriye Caddesi No. 2, 34430 Galatasaray, İstanbul Telefon: (0212) 252 56 75-252 59 89 Faks: 252 72 33 www.cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Kapak Baskı: Azra Matbaası; Sertifika No: 27857 Adres: Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi D Blok Kat: 3 No: 3/2 Topkapı, Zeytinburnu, İstanbul İç Baskı ve Cilt: Özal Matbaası; Sertifika No: 26699 Adres: Davutpaşa Cad. Emintaş Kazım Dinçol San. Sitesi No: 81/39 Topkapı, İstanbul
Bu kitabın sahibi:...
Bilgin Adalı (1944-2012) İlk büyük yolculuğumu Ay a yaptım. Jules Verne nin Ay a Yolculuk kitabıyla. İki Çocuğun Devriâlemi kitabını okuyarak tüm dünyayı dolaşıp serüvenden serüvene koştuğumda, beşinci sınıftaydım. Kitapların evreninde unutulmaz geziler yaparken bir de baktım büyümüşüm. Bu kez gerçek yolculuklara çıktım. Yurdumuzun hemen her yanını, dünyamızın da yarısını dolaştım. Bir gün canım sıkıldı hep günümüzde yaşamaktan. Zaman Bisikleti ile zaman içinde yolculuğa çıktım. Sonra da gördüklerimi oturup yazdım. Bir sürü kitabım oldu. Yazarın yayınevimizden çıkan diğer kitapları: ATLANTİS İN ÇOCUKLARI 1, ATLANTİS İN ÇOCUKLARI 2, ALEV KIZ ANİNNA (Aninna nın Serüvenleri 1), BÜYÜK GÖÇ (Aninna nın Serüvenleri 2), DÜNYAMIZIN İLK ŞAFAĞI (Çatalhöyük Öyküleri 1), ATEŞİN ÇOCUKLARI (Çatalhöyük Öyküleri 2), BOLLUK VE SAVAŞ (Çatalhöyük Öyküleri 3), ZAMAN BİSİKLETİ (Zaman Bisikleti 1), GEÇMİŞTEN GELEN KONUKLAR (Zaman Bisikleti 2), ZAMANDA KAZA (Zaman Bisikleti 3), YAVRU ASLAN (Renklerin Kardeşliği 1), YAVRU KARTAL, (Renklerin Kardeşliği 2), SARI KANARYA, (Renklerin Kardeşligi 3), BİZİM SOKAKTA ŞENLİK VAR, GENLERİN ŞİFRESİ, GEZGİN, HAYVANLARIN ABC Sİ, KARİYE HAZİNESİ, KRALIN ADALETİ, MEZAR SOYGUNCULARI, SÜMBÜLLÜ KÖŞK, UZAYLILAR GELİYOR, ZAMANA AÇILAN KAPI
GÜNEŞİ ARAYAN ÇOCUK İÇİNDEKİLER Meraklı Ayata, 7 Güneşin Ardında, 10 Büyük Av, 17 Dünya Yuvarlak mı?, 22 Dumanın Çıktığı Yer, 27 Köy, 31 Dönüş, 36 Kurtların Baskını, 41 Tana yla Geçen Günler, 44 Tana Gidiyor, 49 Sel, 53 Kış, 58 Baharla Gelenler, 61 Güneşin Doğduğu Yer, 63 Şenlikli Yaz, 67 Son, 71 YARATICI OKUMA DOSYASI, 73
Meraklı Ayata Büyük Deniz Ana nın az ötesinde, şerbet gibi tatlı suları şırıl şırıl akan bir derenin kıyısındaydı köy. Herkes birbiriyle yardımlaşıp elindekileri paylaşarak yaşardı burada. Avcılar ava gider; keçi, geyik, sığır avlayıp getirirlerdi köye. Gelen av etlerinin bir bölümü günlük beslenmede kullanılır, gerisi Büyük Deniz Ana nın sularını kurutarak elde ettikleri tuzlarla tuzlanır ya da ateşin isinde pişirilerek 1 kış ayları için saklanırdı. Birbirine karşı herkes sevgi ve saygıyla davranır, en küçük bir gereksinim olduğunda hep birlikte yardıma koşarlardı. Yeni doğan bebeler için annesinden önce komşular ince, yumuşacık ceylan derisinden giysiler getirir, hasta olan komşulara çorba hazırlamakta herkes yarışırdı. Arada sırada ortaya çıkan anlaşmazlıkları köyün bilgesi çözümler, kimse de onun kararlarına karşı koymazdı. Köy, denizin biraz ötesindeki küçük bir tepeciğin üstüne kurulmuştu. Az ilerideki dere tüm çevreye can veriyordu. Köyün çevresi, derenin kıyısı çeşit çeşit ağaçlarla süslüydü. Salkımsöğütler, çınarlar, yaban elmaları, ahlatlar Bahar gelince her yan yemyeşil olur, renk renk çiçeklerle donanırdı. Kendi emeğiyle kendi kendine yeten bu küçük köyün, bir de meraklı sı vardı: Ayata. On dört yaşındaydı Ayata. Öteki oğlanlar gibi koşup güreşip oynaşacağına, köyün bilgesine gidip sorular 1 Bugün hâlâ kullandığımız bu yönteme füme diyoruz. 7
Bilgin Adalı GÜNEŞİ ARAYAN ÇOCUK sorardı ona. Gördüğü ve yaşadığı şeylerin nedenlerini araştırmaya pek meraklıydı. İçinde yaşadıkları dünyayı anlamaya, kavramaya çalışırdı. Bilgin Amca, sabah olunca gökteki yıldızlar nereye gidiyor? Bilgin Amca, Deniz Ana nın tuzu nereden geliyor? Onun suyu neden dereninki gibi tatlı değil? Kış gelince neden o kadar soğuk oluyor? Su neden ateşi söndürüyor? Odun parçaları suda yüzüyor da taşlar neden yüzemiyor? Yağmur yağdığında niye gök gürlüyor? O parlak ışıklar nereden çıkıyor? Kış geldiğinde çevremizdeki çiçekler nereye gidiyor? Daha binlerce soru Çoğu, köyün bilgesi Bilgin Amca nın bile yanıtlayamadığı sorulardı bunlar. Ama Ayata nın kafası hep bu tür sorularla doluydu. Öteki canlıların çoğu iki ya da dört ayaklıyken karıncanın altı ayaklı olması bile merak konusuydu onun için. Her şeyi öğrenmek, bilmek istiyordu o. Dünyayı anlamak istiyordu. Her şeyin bir açıklaması olmalıydı. Kimi zaman sorularının yanıtını bulabiliyordu Ayata ama çoğu kez yanıtsız kalıyordu soruları. Küçük bir kayığı vardı Ayata nın. Bir ağaç kütüğünün içi oyularak yapılmıştı kayık. Babasıyla birlikte bir hafta uğraşmışlardı bu kayığı yapmak için. Ama şimdi hemen her gün balık avına gidiyordu Ayata, avladığı taze balıklarla köy halkının beslenmesine önemli bir katkıda bulunuyordu. Öteki balık avcılarının hiçbiri Ayata kadar başarılı olamıyordu. Çünkü özel bir yem kullanıyordu o. Ağaçların diplerindeki nemli toprakları kazıp iri iri solucanlar çıkarıyordu. Geyik boynuzundan yapılma oltasının ucuna bu iri solucanları geçirdiğinde, solucanın bir ucu aşağıya sarkıp kıpırdanarak balıkların ilgisini çekiyordu. Böylesine güzel ve canlı yemleri gören balıklar bir an bile beklemeden atlayıp ipin ucundaki kancaya takılıyordu. Avlayıp getirdiği balıkların bir bölümünü günlük olarak tüketiyor, köy halkıyla paylaşıyorlardı. Ama özellikle büyük balıkları dumanda tütsüleyip kış için saklıyorlardı. Kışın nasıl geleceği, ne getireceği hiç belli olmazdı. Etiyle, yağıyla, kurutulmuş sebzesi, ocakta yakacak odunuyla kışa hazırlıklı olmak gerekliydi. Bazen gerçekten çok büyük balıklar avlıyordu Ayata. Bir seferinde öyle büyük bir kılıçbalığı yakalamıştı ki kayığın içine çekememişti 8
balığı. Oltasının ipini küreklerin takılı olduğu kayığının yan tarafındaki kazıklardan birine (bugün biz ıskarmoz diyoruz ona) bağlayıp kürek çekerek ulaştırabilmişti kıyıya. Sonra birkaç kişi elbirliğiyle çıkarabilmişti balığı denizden. Çok büyük bir balıktı gerçekten. Gövdesi bir insan boyundaydı. Burnundaki kılıcı da çok uzundu. O gece büyük bir balık şöleni yapılmıştı köyde. Paylaşmanın güzelliğini yaşamıştı köy halkı. Balığın yarısı tüm köy halkını doyurmuş, ertesi gün de kalan yarısını isleyip kışa saklamak için köyün tüm kadınları elbirliğiyle çalışmışlardı. Ayata, pek gururlanmıştı bu büyük avından ötürü. Köy halkı teker teker gelip omzuna vurarak kutlamıştı onu. Balığın burnu olan kılıcı kesip kurutmuştu Ayata. İleride çocuklarına, torunlarına anlatacağı öykülerden biri olacaktı bu da. Ertesi gün yeniden denize açılıp oltalarını suya saldığında, pek mutluydu Ayata. On dört yaşındaki bir çocuk için çok önemli sayılabilecek, çok büyük bir av yakalamıştı. Belki de köyün başkanı, onu çocuklardan ayırıp avcılar arasına geçirecekti. Onun yaşında pek rastlanmayan bir şeydi bu. Erkek çocuklar, on beş, on altı yaşından önce avcı seçilmezdi. Ama Ayata, balık avında olduğu kadar, geyik ve keçi avında da ustalığını göstermişti birkaç kez. Attığı oklar hiç şaşırmazdı hedefini. O gün, güneşin batımına kadar yine epeyce balık avlamıştı Ayata. Küreklerini çekip kıyıya döneceği sırada, ufukta, denizin içine doğru alçalıp batan kocaman güneşe takıldı gözleri. Nereye gidiyordu kocaman güneş? Ufuk dedikleri o uzun çizginin gerisinde ne vardı? Denizin dibine girdikten sonra her sabah dağların üzerinden, yeniden, yeniden nasıl doğuyordu? Akşamları içine girdiği denizin suları onun ateşini söndürmüyor muydu? Söndürüyorsa bile o ateş nasıl yeniden doğup dünyayı ısıtıyordu? Avladığı balıklarla kıyıya dönerken batan güneşe bakıp bunu araştırmaya karar verdi Ayata. Bilgin Adalı GÜNEŞİ ARAYAN ÇOCUK 9
Güneşin Ardında O gece, uzun olacağını düşündüğü yolculuk için hazırlık yaptı. Birkaç sukabağını dereden doldurarak kayığına götürdü. Kurutulmuş geyik etlerinden, dumanda pişirilmiş balık etlerinden, yeteceğini sandığı kadarını büyük yapraklara sardı. Oltalarını, olta iplerini, yemlerini, obsidiyen taşından yapılma keskin bıçaklarını, mızrağını, yayını ve oklarını toparladı. Hepsini kayığına götürdü. Annesine uzun bir yolculuğa çıkacağını söyledi. Sabah olunca kayığına atlayıp güneşin battığı yöne doğru kürek çekmeye başladı. Uçsuz bucaksız Büyük Deniz Ana bomboştu. Öteki balıkçılar henüz denize açılmamışlardı. Kıyıdan giderek uzaklaşıyordu Ayata. Sonunda kara görünmez oldu. Şimdi yalnızca kayığı ve kendisi vardı sonsuz denizin ortasında. Bir ara durup kollarını dinlendirdi, iki lokma yemek yedi, birkaç yudum su içti. Sonra yeniden başladı kürek çekmeye. Kızgın güneş alçalmaya başlamıştı artık. Avuçlarıyla denizden su alıp başını, omuzlarını ıslatarak serinliyordu Ayata. Tam o sırada, çok uzakta bir karaltı gördü. Denizin ortasında bir kayalık. Kayığını bir yere bağlayıp geceyi orada geçirebileceğini düşünerek o kayalığa doğru kürek çekmeye başladı. Şaşılacak bir şey oluyordu. Bir kayalık olarak düşündüğü o küçücük karaltı, yaklaştıkça denizin içinden yukarıya yükselircesine büyüyordu. Sonunda koskocaman bir adanın kıyısına geldi Ayata. Küçük kayığını uygun bir kumsala çekti, bağladı. Bu kadar büyük bir adanın uzaklardan neden bir kayalık gibi göründüğünü, yaklaştıkça 10
YAŞ 9 10 11 + Bilgin Adalı GÜNEŞİ ARAYAN ÇOCUK Güneş nereye gidiyor? Doğaya dair birçok sorusu olan Ayata, bu kez güneşin peşine düşüyor. Akşamları denizin dibine giren ve sabahları yeniden doğan güneşin gizemini çözmeye çalışıyor. ISBN 978-975-07-1887-8