Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 91/124



Benzer belgeler
Kalem İşleri 60. Ağaç İşleri 61. Hünkar Kasrı 65. Medrese (Darülhadis Medresesi) 66. Sıbyan Mektebi 67. Sultan I. Ahmet Türbesi 69.

OSMANLI YAPILARINDA. Kaynak: Sitare Turan Bakır, İznik

FOSSATİ'NİN "AYASOFYA" ALBÜMÜ

Roma ve Bizans Dönemi Tarihi Eserleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

SELANİK AYASOFYA CAMİSİ

ĐSTANBUL KÜLLĐYELERĐ (FATĐH / SULTAN SELĐM / ŞEHZADE MEHMET) TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

Üç Şerefeli Camii. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Köprüleri. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Deniz Esemenli ile Üsküdar Turu 27 Ekim 2013, Pazar

Muhteşem Pullu

SULTAN IZZETTIN KEYKAVUS TÜRBESİ, 1217, SİVAS

Edirne Çarşıları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

TUR 1 - ĠSTANBUL KLASĠKLERĠ

TÜRKİYE PEYZAJI (FAKÜLTE)

FATİH SULTAN MEHMET İN Sarayları

Tarihi Yarımada yı İnci Gibi Süsleyen Camiler

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ ANADOLU SELÇUKLU DÖNEMİ BAHÇELERİ

İZMİR BALÇOVA ANADOLU LİSESİ İSTANBUL ÜNİVERSİTE TANITIM VE KÜLTÜR GEZİSİ

ADANA SEYHAN - ULU CAMİ MEDRESESİ ULU CAMİ MEDRESESİ

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ. Konu:14.YÜZYIL BEYLİKLER DÖNEMİ MİMARİSİ

2. İstanbul Boğazı 31 kilometre uzunluğundadır. 3. İstanbul Boğazı Asya ve Avrupa yı birbirinden ayırır. 4. İstanbul Boğazını turistler çok severler.

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 2 SASANİLER-İSPANYA EMEVİLERİ-TULUNOĞULLARI

ĐSTANBUL DOLMABAHÇE SARAYI, SAAT KULESĐ VE CAMĐĐ TEKNĐK GEZĐSĐ RAPORU

Ramazanoğlu Medresesi: 1540 yılında yapılmış klasik Osmanlı medresesidir.

Edirne Camileri - Eski Cami. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Hanları - Kervansarayları. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

KURTALAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

SELANİK ESKİ CUMA CAMİSİ

SURUÇ İLÇEMİZ. Suruç Meydanı

PERVARİ İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

CAMİ MİMARİSİ EMEVİLER EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ EMEVİLER DEVRİ ENDÜLÜS EMEVİ DEVLETİ OSMANLI MİMARLIĞI

MİMARİ RESTORASYON ÖĞRENCİLERİ EĞİTİM GEZİSİ

MİMAR SİNAN. Hazırlayan : Doç. Dr. Yavuz Unat. Mimar Sinan

Günümüzde 1. tepede Topkapı Sarayı, 2. tepede Nuruosmaniye Camisi, 3. tepede Süleymaniye Camisi, 4. tepede Fatih Camisi, 5. tepede Yavuz Sultan Selim

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ

İlk Selatin Camii: Fatih Camii

Osmanlı nın ilk hastanesi:

Ankara da SELÇUKLU MİRASI. Arslanhane Camii. (Ahi Şerafeddin) 58 YEDİKITA

İstanbul-Aksaray daki meydanı süsleyen, eklektik üslubun PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN CAMİİ İBADETE AÇILDI. restorasy n

KRONOLOJİK İSLAM MİMARİSİ 3 FATIMİLER-GAZNELİLER

ERKEN OSMANLI SANATI. (Başlangıcından Fatih Dönemi Sonuna Kadar) Yıldız Demiriz

YENİ ŞEHİR ARNAVUTKÖY / 2. İSTANBUL. Daha İyi Bir Gelecek İçin Bugün`den Harekete Geçin

görülen sanat görülmektedir? dallarını belirtiniz.

Surre Alayı. Surre-i Hümâyun. Altınoluk. Surre Alayının Güzergâhları. Surre Alayının Güvenliği. Surre Alayının Yola Çıkması

Abd-i Kethüda (Cücük) Camisi

AYASULUK TEPESİ VE ST. JEAN ANITI (KİLİSESİ) KAZISI

II. Beyazid Camii - Külliyesi ve Sağlık Müzesi. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Türk kültürünün binlerce yıllık birikimi, kültürel, coğrafi, felsefi, dini etkileşimlerin ve inançların bir ürünüdür.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ. Selçuklu Dönemi Yapıları ile Bahçe ve Peyzaj Sanatı

Roma mimarisinin kendine

Bâlî Paþa Camii. Âbideler Þehri Ýstanbul

KUDÜS TE BULUNAN TARİHİ OSMANLI ESERLERİ

Mimar Sinan'ın Eserleri

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Kurşunlu Camii. Kayseri deki Sinan. Kurşunlu Camii, klasik dönem Osmanlı mimarisinin Kayseri deki özgün eserlerinden biridir. 16.

Ortaköy'ün simgesi Büyük Mecidiye Camii

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

İstanbul un 100 Hamamı

HALFETİ İLÇEMİZ. Halfeti

YAZ 2015 SAYI: 305. şehir tanıtımı

Osmanlı mimarisinin oluşumuna etki eden faktörler nelerdir? Osmanlı mimari eserlerinin ihtişamlı olmasının sebepleri neler olabilir

EDİRNE UZUNKÖPRÜ DOĞAL ORTAMI TEMİZ HAVASI İLE SÜPER BİR YAŞAM BURADA UZUNKÖPRÜ DE. MÜSTAKİL TAPULU İMARLI ARSA SATIŞI İSTER YATIRIM YAPIN KAZANIN

SELANİK HAMZA BEY CAMİSİ

SİVEREK'TE TARİHİ ESERLER VE CAMİLER

SÜLEYMANİYE YENİLEME ALANI, 2. BÖLGE, 562 ADA, 11 PARSEL RESTİTÜSYON AÇIKLAMA RAPORU

OSMANLI SARAYLARI. Nurhan Atasoy

PROF. DR. İLKER ÖZDEMİR YRD. DOÇ. DR. OSMAN AYTEKİN

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI

Ahşap İşçiliğinin 700 Yıllık Şaheseri: Eşrefoğlu Camii [Beyşehir/KONYA]

SANAT TARİHİ NOTLARI OSMANLI MİMARİSİ-CAMİLER

İSTANBUL DA, XIX. YÜZYIL OSMANLI MİMARLIĞINDA GÖRÜLEN AMPİR ÜSLUPTAKİ MADENİ ŞEBEKELER

3. AHMET ÇEŞMESİ (İSTANBUL - SULTANAHMET MEYDANI)

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ PEYZAJ YAPILARI DERSİ KONU: BAHÇE KÖŞKLERİ, BAHÇE TAHTLARI, ÇARDAKLAR, KAMERİYELER

GEZİ RAPORU ADI: BURAK SOYADI: ÜNLÜ SINIFI:9/A NUMARASI:149 TARİH: a GEZİ ÖNCESİ YAPILACAK HAZIRLIKLAR (ÖN ARAŞTIRMA)

İstanbul u İstanbul un Öğrencileri Keşfediyor.

50 MİMARİ I TAHİR AĞA TEKKESİ TAHİR AĞA TEKKESİ. Yazı ve Fotoğraf: İsmail Büyükseçgin /

COĞRAFİ YAPISI VE İKLİMİ:

ALBEY DEN GELEN BYZANTION ANTİK KENTİ SUYOLU BYZANTION ANTİK KENTİNDEN. DERLEME MEHMET BİLDİRİCİ Park Apartmanı Şişli İstanbul

ULU CAMİ BATTALGAZİ - MALATYA

T.C. ŞIRNAK VALİLİĞİ 1990 ULUDERE

BAYKAN İLÇESİ. Siirt deki Kültür Varlıkları

İstanbul, Türkiye'de yer alan şehir ve ülkenin 81 ilinden biri. Şehir, iktisadi büyüklük açısından dünyada 34., nüfus açısından belediye sınırları

KÜLTÜR VARLIKLARI, ANITSAL YAPILAR, SİTLER vb. ÇEVRE VE PEYZAJ TASARIMI

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

SELANİK HORTACI CAMİSİ


FETİH SONRASI OSMANLI MİMARLIĞINDA KLASİK DÖNEM

Genel Hatlarıyla Hindistan daki Türk Sanatı

Adıyaman'ın İsmi Nereden Geliyor?

KISA TARİHÇE : ŞEHİR ÖZELLİKLERİ :

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

SELANİK ALACA İMARET CAMİSİ

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN TÜRBESİ

RESTORASYON ÇALIŞMALARI

GEBZE NİN TARİHİ ESERLERİ CAMİLER

Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Köprüsü dâhil) Projesi için Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirmesi (ÇSED): Ekler

BİLDİRİCİ AİLESİ ANTALYA GEZİLERİ

H e r Y o l R o m a ya Ç ı k a r

Transkript:

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 91/124 6- HELLES ANITI Çanakkale Savaşları sırasında hayatlarını kaybeden İngiliz, Avustralya ve Hindistan kuvvetlerinden oluşan toplam 20. 761 kişi anısına dikilmiştir. 7- MEHMETÇİĞE SAYGI ANITI Çanakkale Savaşları esnasında Türk askerinin cesareti, kahramanlığı, vatanseverliği ve insan sevgisinin, savaştığı düşmanlar tarafından dahi takdirle ve saygıyla dile getirildiği gözler önüne seren anıttır. 8- LONE PİNE 4228 Avustralya ve 708 Yeni Zelanda harp ölüsünün anısına Kanlı sırt mevkiinde yaptırılmıştır. Anıt ve mezarlığın bulunduğu yer Avustralyalıların hedefleri arasındaydı. 25 Nisan 1915 de Anzac Koyuna çıkartma yaptıkları ilk gün ele geçirildi. Ancak siper savaşları sonucunda bölge tekrar Türk askerlerinin eline geçti. 9-57. PİYADE ALAYI ŞEHİTLİĞİ Çanakkale Savaşları sırasında kahramanlıklarıyla destanlaşan ve tümüne yakını şehit olan ve Mustafa Kemal in Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum, biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında mutlaka yerimizi başka birlik ve komutanlar alacaktır emrini yerine getiren 57. Piyade Alayı Şehitleri anısına T. C Kültür ve Turizm Bakanlığınca 1994 yılında yaptırılmıştır. 10- ARIBURNU YARLARI 19 Mayıs 1915 Günü dört tümen kuvvetle yapılan Arıburun taarruzları neticesi binlerce şehit verdiğimiz bu yarlar bize sessiz fakat görkemli duruşu ile günleri yansıtmaktadır. Yine Arıburun yarlarının devamındaki Cesaret tepe bu destanın ismini taşımakta ve bu tepedeki Mehmet Çavuş, bu kahramanlığın sembolü olarak Cesaret tepe nöbetine devam etmektedir. 11- CONKBAYIRI MEHMETÇİK ANITI Conkbayırı nda Şehit düşenler için Tanrı ya dua eden insanın 5 parmağını sembolize eden 5 büyük panel halindedir. Ayrıca tepenin üzerinde Mustafa Kemal in saatinin parçalandığı yerde büyük kurtarıcının bir de anıtı vardır. 12-CONKBAYIRI YENİ ZELANDA ANITI Conkbayırı, Çanakkale savaşlarında en önemli hedeflerden birisidir. 6 10 Ağustos tarihleri arasında yapılan Sarı bayır savaşlarında Yeni Zelandalılar Conkbayırının en uç noktasını ele geçirmeye çalıştılar ancak Mustafa Kemal in başında bulunduğu güçlü savunma karşısında başarısızlığa uğradılar. Bu anıt, Conkbayırın da hayatlarını kaybeden Yeni Zelandalı askerin anısına yaptırılmıştır. http://www. canakkalekulturturizm. gov. tr/genel/belgegoster. aspx?f6e10f8892433cff1d2bbdfc4052639b2a030b47ef2ac66c UZUNKÖPRÜ Uzunköprü İlçesi II. Murat tarafından kurulmuştur. Türklerin Trakya'ya topraklarında yerleşim planını yaparak ilk yerleştikleri yerdir.. 17. yüzyıl başlarına kadar NAHİYE- ERGENE, 20. yüzyılın başlarına kadar ise CİSR-İ ERGENE olarak adlandırılmıştır. Daha sonra II. Murat'ın yaptırdığı, dünyanın en uzun taş köprüsünün adını almıştır Köprü 1427-1443 yılları arasında 16 yılda tamamlanmıştır. Köprünün uzunluğu 1293 m, içten içe genişliği ise 7m'dir. 174 gözü bulunmaktadır. İlçe deniz seviyesinden 18m yüksekte bulunan Ergene Nehri kıyısında kurulmuştur. Yüzölçümü 1224 km ² 'dir. Doğusunda Pehlivanköy, batısında Meriç, kuzeyinde Havsa, güneyinde İpsala ilçeleri vardır. Tarihi Eserleri: Uzunköprü, Muradiye Camisi, Hamam, Telli Çeşme, Demokrasi Anıtı vb. http://okulweb. meb. gov. tr/22/08/408575/ilcemiz. html

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 92/124 EDİRNE Selimiye Camii: Gelmiş, geçmiş mimarların en büyüğü Koca Mimarsinan ın 135 Ustalığımın Eseridir. diye övdüğü Selimiye Camii tek kelime ile bir mimari harikadır. Dahi mimarın 84 yaşındayken yarattığı bu görkemli anıt, II. Sultan Selim adına inşaa olunmuştur. 1569 yılında yapımına başlanmış 6 sene süren yorucu bir çalışmadan sonra 1575 yılında tamamlanmıştır. Mimar Sinan bu eseriyle, kubbe ile örtülü Merkezi yapı şemasını en yüksek tesire ulaştırmış bulunmaktadır. Camiinin dört köşesinde bir birine eşit boy ve çapta dört minare yer almaktadır. Bunlar 70. 89 metreyi bulan boyları ile Türkiye nin en yüksek minareleridir. Selimiye nin kubbesi de mimar harikadır. 31. 28 metre çapındaki bu kubbe ile Mimar Sinan, hırıstiyanlık aleminin Dünyanın en muazzam kubbesi diye övdüğü Ayasofya nın kubbesini çap bakımından 4. 5 metre, derinlik bakımından da 3 metre geride bırakmayı başarmıştır. Caminin mihrabı ile duvarları nefis İznik ve Nimotoko Çinileri ile süslü bulunmaktadır. Selimiye nin minarelerinde üçer şerefiye yer almaktadır. Birinci şerefiye 154 basamak, ikinci şerefiye 205 basamak, üçüncü şerefiye 254 basamak merdiven ile çıkılmaktadır. Edirne ye girişte uzaktan iki tane gibi görünen, ancak camiye yaklaştıktan sonra diğer ikisi de görünen minarelerinden harem kapısının iki yanına isabet edenlerin üç şerefesine üç merdiven ile çıkılmaktadır. Bu merdivenlerden çıkanlar birbirlerini görmemektedirler. Böylesine ince minarenin içine böylesine akıllara durgunluk verici istif ancak Mimar Sinan gibi bir dehanın yapabileceği bir şeydir. Selimiye Camii yanında bulunan medrese bu gün Edirne Eski Eserler Müzesi Dar-ül Kurra ise Etnografya Müzesi olarak kullanılmaktadır. MİMAR SİNAN: Mimar Sinan: Yaşamı ve Sanatçı Kişiliği Günümüzde Mimar Sinan adıyla anılan Sinan bin Abdülmennan, on yedi yıl yeniçeri olarak çalıştıktan sonra 1538 yılında baş mimarlığa atanmış ve ölünceye kadar elli yıl kesintisiz bu makamda kalmıştır. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murad'ın saltanat dönemlerinde hakim olan Osmanlı klasik mimari üslubu ile adi özdeşleşmiş olan Sinan, dünya yapı sanatının en büyük ustalarından biridir. Çağdaşları ona saygı ile "Koca Sinan" diyorlardı. Avrupa'dan esen Barok rüzgârları onun bıraktığı izleri dağıtıncaya kadar yüzlerce Osmanlı mimarı, gösterdiği yolda yürüdü. Günümüzde, Mimar Sinan Türk kültürünün başlıca simgelerinden biri sayılmaktadır. Sinan, çocukluğunda Ağırnas'tan devşirme olarak yeniçeri ocağına alınmıştır. Devşirme çocuklar kafileler halinde İstanbul'a varınca, bunların bir bölümü iç oğlan olarak saraya ayrılır, ötekiler taşra hizmetlerini yerine getirmek üzere bir iki altın karşılığında Türk çiftliklerine kiralanırdı. Fatih Sultan Mehmet'in başlattığı bu uygulamanın amacı, devşirme çocuklara Türkçe'yi, Türk gelenek ve göreneklerini. İslam'ın gereklerini öğretmektir. Taşra hizmeti genellikle üç yıl olmakla birlikte, devşirme oğlan yetiştirinceye kadar sürer, sonra yoklama yapılır, sınavda başarılı olan çocuğun bu kez acemi ocağında askeri eğitim başlardı. Yeniçeri ocağında yer açılınca Divan-ı Hümayun'a bildirilir, boşalan yerlere padişah fermanı ile acemi oğlanlardan atama yapılır, acemi ocağında açılan yerler de taşra görevindeki devşirmelerden alınarak doldurulurdu. Sinan'ın taşra hizmeti ile acemi oğlanlık dönemi 1512 ile 1521 yılları arasında olmak üzere en fazla dokuz yıl sürmüştür. Yavuz Sultan Selim'in saltanatına rastlayan bu yıllarda, İran ve Mısır seferleri, Çaldıran (1514), Merc-i Dabık (1516), Han Yunus (1516), Reydaniye (1517) meydan savaşları yer alır. Bu savaşlarda yeniçeri

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 93/124 kaybı fazla olduğundan acemi oğlanların yeniçeri ocağına, taşra hizmetindeki devşirme çocukların da acemi ocağına geçişleri hızlanmış, bu arada Sinan da Kapıya çıkarak (1521) Belgrad Sefer-i Hümayununa yeniçeri unvanıyla katılmıştır. Belgrad seferinden sonra, Sinan sırası ile Rodos (1522), Mohaç (1526), Viyana(1529), Irakeyn(1534), Korfu ve Pulya (1537) ve Boğdan (1538) Seferi-i Hümayunlarına katılmış; Rodos ile Mohaç arasında atlı sekbanlığa atanmış; Mohaç'tan sonra yayabaşı, Viyana seferinde zemberekçibaşı yapılmış; Irakeyn seferi dönüşünde de Hasekiliğe yükselmiştir. Sinan'ın katıldığı askeri seferler, bir yandan onun yeniçeri ocağı içerisinde ilerlemesini sağlarken, bir yandan da geleceğin mimarına çağının önemli kentlerini görme ve tanıma olanağını veriyordu. Sinan'ın sefer yolları üzerindeki mimari anıtları incelediğine ve gördüklerini ileride yararlanmak amacıyla değerlendirdiğine şüphe yoktur. Çünkü askerlik yaşamının son aşamasında onun Hassa baş mimarlığına atanması rastlantıya bağlanmaz. Sinan, mimarlığı çok önceden aklına koymuş, acemi oğlanlık döneminden başlayarak kendini yapı sanatına hazırlamıştır. Askeri eğitimin yanı sıra acemi oğlanlardan bir bölümü tersane, mahzen, kapan, gibi miri tesislerde, bir bölümü İstanbul'a İzmit'ten odun, Mudanya'dan buz getiren gemilerde, bir bölümü Boğazın iki yakası arasında taşıyan kayıklarda, bir bölümü de Saray, Yeniçeri Ağası ve vezirlerce yaptırılan inşaatlarda çalıştırılırdı. Sinan'ın daha çok yapı işlerinde görevlendirildiği tahmin edilmektedir. Acemi Ocağı'nda edindiği dülgerlik sanatı, giderek yapı ustalığına dönüşmüş, inşaat işlerinde çalışırken mimarlığı ustalardan görerek öğrenmiş, katıldığı seferlerde köprü, kale gibi askeri amaçlı tesislerin yapımında ve ele geçirilen kentlerdeki önemli anıtların onarımında çalışarak bilgi ve deneyimini artırmıştır. http://www. sinanasaygi. org/icerik. asp?id=22 TUNCA KÖPRÜSÜ: Tunca Nehri üzerindedir. 1608-1615 yılları arasında inşaa edilmiştir. Mimarı Mehmet Ağa dır. Edirne nin en büyük en güzel köprüsüdür. SARAY- I HÜMAYÜN: Edirne de Eski Saraydan sonra yapılan Yeni Saray adıyla anılan Edirne Sarayı Hümayunu Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde, Topkapı Sarayından sonra en büyük saray idi. Tunca Nehri kenarındaki bu saray bir çok kasır ve köşk binadan oluşmaktadır. Her padişah buraya yeni ilaveler yaptırmış, böylece Saray-ı Hümayun gittikçe büyüyüp gelişmiş ve güzelleşmiştir. II. Sultan Murat tarafından yaptırılan sarayı Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Sultan Selim, I. Sultan Ahmet, II. Sultan Osman gibi padişahlar geliştirmiştir. 17. Yüzyılda burada yaklaşık olarak 10. 000 kişinin barınması Saray-ı Hümayun un azameti hakkında fikir vermeye yeterlidir. Çeşitli düşman işgalleri sırasında ağır tahribata uğrayan bu görkemli saraydan günümüze bir kaç kasır ve köşk kalabilmiştir. ŞİFA HANE: II. Sultan Beyazıt tarafından yaptırılan camii külliyesinden olup, Osmanlı İmparatorluğu nun ilk akıl hastanelerinden biri olması bakımından da ayrıca değer taşır. Avrupa da akıl hastalarının içlerine şeytanın girmiş olduğuna inanılarak yakıldığı devirlerde, bu şifa hanede akıl hastalarının müzik ve çiçekle tedavi edildiği ve kendilerine hünkar sofralarına yakışır yemekler çıkarıldığı bilinmektedir. Ayrıca bu şifa hanenin büyük eczanelerinde imal olunan ilaçların fakir halka haftada bir gün parasız olarak dağıtıldığı da vakıadır. II. Sultan Beyazıt ın Hasta ve muhtaç olmayanlar bu ilaçtan ticaret maksadıyla bedava alırlarsa, sakat ve fakir olsunlar mealindeki sözü bu şifa hane eczanesinin kapısı üzerinde asılı olduğundan padişah bedduasına uğramaktan korkarak kimsenin aksine harekette bulunduğuna rastlanmamıştır. http://www. edirne-cevreorman. gov. tr/belge/cdr22-2007. pdf

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 94/124 14. Gün: 05. 02. 2010 CUMA: İSTANBUL Eski Dünyanın merkezinde yer alan İstanbul tarihi abideleri ve şahane tabii manzaraları ile ünlü önemli bir megapolistir. Asya ile Avrupa Kıtalarının dar bir deniz geçidi Boğaziçi ile ayrıldığı yerde, iki kıta üzerinde kurulu tek şehirdir. İstanbul İlinde merkez ilçe olmayıp, 32 (otuz iki) ilçe (Kaymakamlık) vardır. İstanbul da turizmin en yoğun olduğu ilçe Eminönü dür. İstanbul un tarihi yarımada olarak bilinen kısmında yer alan Eminönü ilçesi, kuzeyden Haliç, güneyden Marmara Denizi, doğudan İstanbul boğazı batıdan ise Fatih ilçesi ile çevrilidir. İlçe bütünüyle İstanbul kentinin tarihi çekirdeği olan sur içinde yer alır ve merkezi alanın en canlı bölgelerinden birini oluşturur. Osmanlı döneminde Deniz Gümrüğü ve Gümrük Eminliğinin burada bulunması sebebiyle Eminönü adını alan ilçe, Fatih ilçesiyle birlikte cumhuriyetin ilk yıllarında İstanbul un merkezi ilçesi olmuştur. Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde cazibesinden hiçbir şey kaybetmeyen ilçe, sınırları içinde çok önemli tarihi ve turistik eser barındırır. Sadece ülkemizde değil dünyada da eşine az rastlanan bu eserlerden bazıları şunlardır: Sultanahmet ve Beyazıt Meydanları, Dikilitaş, Burmalı ve Örmeli Sütun, Çemberlitaş, Aya İrini Kilisesi, Yerebatan Sarayı, Topkapı Sarayı, Süleymaniye, Sultanahmet, Ayasofya, Küçük Ayasofya, Beyazıt, Şehzade, Yeni (Valide), Nuruosmaniye, Laleli Camii gibi camiler, Mısır Çarşısı, Kapalıçarşı, Gülhane Parkı, İstanbul Üniversitesi vb Fiziki özellikler: stanbul, Avrupa ile Asya kıtaları arasında köprü görevi gören, bunların birbirine en çok yaklaştığı iki uç üzerinde kurulmuş bir şehirdir. Bu uçlar Avrupa kıtasında Çatalca, Asya kıtasında ise Kocaeli; güneyden Marmara ve Bursa, güneybatıdan Tekirdağ ve kuzeybatıdan Kırklareli ile çevrilidir. Şehrin adını aldığı ve Haliç ile Marmara arasında kalan yarımada üzerinde bulunan asıl İstanbul 253 km², bütünü ise 5712 km² dir. Marmara denizindeki Adalar da İstanbul iline dahildir. İstanbul çevresinin bitki örtüsü, Akdeniz iklimi bitkilerini çağrıştırır. Bölgede en çok görülen bitki türü makidir. Bu bitkiler uzun ve kurak bir yaz mevsimine kendini uydurmuştur. Fakat iklimin özelliği dolayısı ile tepeler çıplak değildir. Yer yer görülen ormanlık alanların en önemlisi kentin 20 km. kuzeyindeki Belgrad Ormanı dır. İstanbul ilinde büyük akarsu yoktur. En büyük akarsu, aynı zamanda Kocaeli Yarımadası nın da en büyük suyu olan Riva çayıdır. 71 km. olan Riva Çayı, kaynaklarını Kocaeli ilinden alır ve güneydoğu kuzeybatı yönünde akarak Riva köyü yakınlarında Karadeniz e dökülür. Boğaza dökülen suların en önemlileri Küçüksu ve Göksu dereleridir Bunlardan başka Haliç e dökülen Kağıthane ve Alibeyköy Dereleri, Küçükçekmece Gölüne dökülen Sazlıdere, Büyükçekmece Gölüne dökülen Karasu Deresi, Terkos Gölüne dökülen Istranca Deresi İstanbul İlinin belli başlı akarsularıdır. İlde küçük fakat önemli üç göl vardır. Bunların üçü de Avrupa yakasındadır. Denizden ayrılmış olan Terkos Gölünün suyu tatlıdır. Kentin suyu buradan sağlanır. Marmara Denizi kıyısında bulunan Küçükçekmece (11 km²) ve Büyükçekmece (16 km²) Göllerinin suları denizle temasları olduğu için tuzludur. İstanbul Boğazı, İstanbul un Rumeli (Avrupa) ve Anadolu (Asya) yakalarını birbirinden ayırır. Uzunluğu düz olarak 30 kilometredir. Girintileri ve çıkıntıları hesaba katılınca kıyılarının uzunluğu ortaya çıkar. Rumeli yakasında Rumeli Feneri nden Haliç kıyılarını dolaşarak Ahırkapı Feneri ne kadar olan uzunluğu 55 kilometre, Anadolu yakasında Anadolu Feneri ile Kız Kulesi arasındaki uzunluğu 35 kilometre, Selimiye önündeki Kayak Burnu na kadar olan uzunluğu 36 kilometredir. İstanbul Boğazı nın en geniş yeri Anadolu Feneri ile Rumeli Feneri arasında 3. 600 metre, en dar yeri Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarı arasında 760 metredir. Boğaz ın en derin yeri Bebek ile Kandilli arasında 120 metredir. İstanbul Boğazı nda su yüzünde Karadeniz den Marmara ya, su altında Marmara dan Karadeniz e akıntılar vardır. Su yüzeyinde yer yer ters akıntılar da görülür. İstanbul Boğazı üzerinde 1973 yılında hizmete açılan 1. 073 metre boyundaki Boğaziçi Köprüsü ve 1986 yılında hizmete açılan 1. 090 metre boyundaki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü iki yakayı birbirine bağlamaktadır. Boğazı alttan geçecek Marmaray projesinin 2008 de tamamlanması planlanmaktadır. Haliç, tarih boyunca İstanbul un gelişmesine, coğrafi konumu kadar, doğal ve çok emin bir liman olarak da etkin olmuştur. Liman Avrupa yakasını ikiye ayırır. Yaklaşık 8 km uzunluğunda olup en geniş yeri Boğaz tarafındaki girişidir; dip tarafta iki dere sularını Halice boşaltır. Gel-git olayı ve akıntı yoktur. Etraftaki bereketi

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 95/124 topraklar, bol balık, tatlı su dereleri ve şeklinden dolayı Altın Boynuz ismi bereket sembolü anlamında verilmiştir. Haliç kıyıları, bazıları askeri amaçlı olan köprüler ile birbirine bağlanmıştır. Halen 5. köprü metro için planlanmaktadır. İskelelerden Asya yakasına, Boğaziçi ve Adalara ulaşımı sağlayan vapur seferleri gün boyu hareketlidir. Topkapı Sarayı Harem bölümü Haliç i kuş bakışı seyreder. Sahilde bulunan saraya ait Sepetçiler Kasrı halen Uluslar Arası Gazeteciler camiasına tahsis edilmiştir. Avrupa trenlerinin son durağı 1890 tarihli Sirkeci İstasyonu burada bulunur. Eskisi Haliç içlerine taşınan yeni Galata köprüsü türünün en büyük örneğidir. Orta kısmı belirli günlerde açılır ve büyük tonajlı gemilerin trafiğine olanak sağlanır. Köprü üstü yaya ve oto trafiği ile ve sunduğu manzara ile hareketli ve güzeldir. Tarihçe İstanbul, Osmanlı'nın 3. Başkenti... Her ne kadar tarihi şehirde daha erken buluntulara rastlanmamış ise de; kentin Haliç bölgesinde ve Asya kısmında yapılan kazılarda ele geçen buluntular bölgedeki ilk yerleşimin MÖ 3 Bin yıllarına dayandığını göstermektedir. Byzantion olarak anılan kentin Akropolü bugünkü Topkapı Sarayının bulunduğu alanda yer almaktaydı. Haliç, günümüzde de kullanılmakta olan sakin bir limana sahiptir. Buradan başlayan kuvvetli bir sur şehri çevreleyerek Marmara Denizi'ne ulaşırdı. Byzantion, bir liman ve ticaret şehri olarak Roma Imparatorluğu döneminde de yaşamını sürdürürken, M. S. 191 yılında başlayan ve iki yılı aşan bir kuşatmadan sonra Roma Imparatoru Septimus Severius tarafından fethedilerek yerle bir edilmiştir. Aynı Imparator tarafından sonradan baştan inşa edilen şehir genişletilmiş ve yeniden donatılmıştır. M. S. 4. yüzyılda Roma İmpatorluğu çok genişlemiş, İstanbul stratejik konumundan dolayı İmparator Büyük Konstantin tarafından Romanın yerine yeni başkent olarak seçilmiştir. Kent 6 yılı aşkın bir sürede yeniden düzenlenmiş, surlar genişletilmiş, bir çok tapınak, resmi binalar, saraylar, hamamlar ve hipodrom inşa edilmiştir. 330 yılında yapılan büyük merasimlerle kentin Roma Imparatorluğunun başkenti olduğu resmen açıklanmıştır. Yakın çağın başladığı dönemde Ikinci Roma ve Yeni Roma adları ile anılan kent, daha sonra "Byzantion" ve geç devirlerde Konstantinopolis olarak adlandırılmıştır. Halk arasında ise kentin adı tarih boyunca "Polis" olarak anıla gelmiştir. Büyük Konstantin'den sonraki imparatorların şehri güzelleştirme çabalarının devam ettiği görülür. Kentteki ilk kiliseler de Konstantin'den sonra inşa edilmiştir. Batı Roma Imparatorluğunun 5. yüzyılda çökmesi nedeniyle İstanbul uzun seneler Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans) başkenti olmuştur. Bizans döneminde yeniden inşa edilen kent surlarla tekrar genişletilmiştir. Günümüzdeki 6492 m. uzunluğundaki ihtişamlı şehir surları İmparator Il. Theodosius tarafından yaptırılmıştır. 6. yüzyılda nüfusu yarım milyonu aşan kentte, İmparator Justinyen idaresinde bir altın çağ daha yaşanmıştır. Günümüze gelen meşhur Ayasofya, bu İmparatorun eseridir. Bizans İmparatorluğu ve başkent İstanbul'un sonraki tarihi, saray ve kilise entrikaları, İran ve Arap saldırıları ve sık değişen imparator sülalelerinin kanlı kavgaları ile doludur. 726-842 yılları arasında kara bir devir olan Latin egemenliği, 4. Haçlı seferinin 1204 yılında şehri istilası ile başlamış, tüm kilise ve manastırlar ile abidelere kadar şehir yıllar boyu talan edilmiştir. 1261'de idaresi tekrar Bizanslıların eline geçen kent eski zenginliğine tekrar kavuşamamıştir. Kent, 53 günlük bir kuşatma sonrası 1453'te Türklerin eline geçmiştir.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 96/124 Fatih Sultan Mehmet'in savaş tarihinde ilk defa kullanılan iri boyutlardaki topları Istanbul surlarının aşılmasının bir sebebidir. Osmanlı Imparatorluğunun başkenti buraya taşınmış, ülkenin çeşitli yerlerinden getirilen göçmenlerle şehir nüfusu arttırılmış, boş ve harap olan şehrin imar çalışmalarına başlanmıştır. Şehrin eski halkına din hürriyeti ve sosyal haklar tanıyarak, yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmıştır. Fatihin tanıdığı haklardan dolayı Hıristiyan Ortodoks Kilisesinin başı olan Patrikhane günümüze kadar yerinde kalmıştır. Fetihten yüzyıl sonra da Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hakim olmuştur. 16. yüzyıldan itibaren de Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü Istanbul tüm Islam dünyasının da merkezi olmuştur. Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Bu devirdeki İstanbul tarihinin renkli sayfalarında, geniş bölgeleri tahrip eden, sık sık çıkan yangınlar vardır. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı Boğaziçi'nin ve Haliç'in eşsiz manzarasına hakimdir. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır. Kısa sürede inşa edilen bir çok saray çöküş devrinin de sembolleridir. Istanbul, bir diğer dünya imparatorluğunun sona ermesine I. Dünya Savaşının bitişine şahit olmuştur. Imparatorluk bölünmüş, iç ve diş düşmanlar kendi payları için mücadele ederken, Türk ordusunun asil bir komutanı da Türk ulusu için mücadeleye girişmiştir. Mustafa Kemal ismindeki bu milli kahraman, 4 yılı aşan Kurtuluş Savaşından sonra Türkiye Cumhuriyetini 1923 yılında kurmuştur. Başkentin Ankara'ya taşınması Istanbul'un önemini değiştirmemiştir. Bu eşsiz şehir büyüleyici görünümü ile yaşamını devam ettirmektedir. Kent Surları Günümüzde suriçi olarak adlandırılan ve tarihi İstanbul Yarımadası nı oluşturan kısmın etrafı tamamen surlarla çevriliydi. Ancak, tarih boyunca İstanbul un etrafına yaptırılan çeşitli surların büyük kısmı günümüze ulaşamamıştır. İlk surlar, kentin kuruluş tarihlerinde (M. Ö. 657) yaptırılmıştır. Sirkeci yakınlarından başlayarak Sarayburnu ve Marmara kıyılarını takip eden bu surlar, bugün Ayasofya nın bulunduğu tepelere kadar ilerliyordu. Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211), kenti işgali sırasında bu surları yıktırmış, daha sonra Sarayburnu ve Sultanahmet Meydanı nı içine alarak Ayasofya yakınlarında son bulan bir sur yaptırmıştır. Büyük Constantinus döneminde (306-337), Marmara kıyısından başlayarak Haliç e kadar uzanan şehir, üçüncü kez surlarla çevrilmiştir. Constantinus surlarından günümüze ulaşan tek kalıntı Cerrahpaşa da Ese (İsa) kapısıdır. II. Theodosius döneminde, 413 yılında yapımı tamamlanan surlar, Constantinus surlarının bitiminden başlayarak, Kara Surları, Haliç Surları ve Marmara Surları şeklinde üç ayrı bölümden oluşmaktadır. Kara Surları, Ayvansaray da Haliç kıyısından başlayıp, Yedikule de Marmara Denizi ne kadar yaklaşık 6, 5 km. uzunluğundadır. Günümüze en sağlam ulaşan kara surları çifte duvar ve hendekten oluşmaktadır. 400 kadar kulesi, 46 kapısı bulunan surlar 15-18 m. genişliğinde, 10-12 m. derinliğinde hendeklerle korunuyordu. Hendeklerin ardında aralıklı burçlarla desteklenmiş 7, 50 m. yüksekliğinde ön sur, arkasında 4, 50 m. genişliğinde, 15 m. yüksekliğinde ana sur bulunmaktadır. Belirli aralıklarla kare veya çokgen kulelerle güçlendirilmiştir. Taş ve tuğla örgülü kalın duvarların içi moloz taş dolguludur. Karasur kapılarının en görkemlisi Yedikule surlarındaki Altınkapı dır. Haliç Surları, Ayvansaray dan başlayıp, bütün Haliç boyunca Sarayburnu na kadar uzanmaktaydı. Yaklaşık 5, 5 km. uzunluğunda tek duvardan oluşan surlardan günümüze çok az iz kalmıştır. Marmara Surları ise, Sarayburnu ve Yedikule arasındaki sahil şeridi boyunca uzanmaktaydı. Kenti, denizden gelecek saldırılara karşı korumak için yapılmış olan surların uzunluğu 8, 5 km. olup, çokgen ve dörtgen burçlarla güçlendirilmiştir. Bizans ve Osmanlı dönemleri boyunca depremler, yangınlar ve kuşatmalar nedeniyle tahrip olan surlar günümüze değin pek çok onarım görmüştür.

Hipodrom Günümüzde Sultanahmet Meydanı nın bulunduğu alanda kurulmuş olan Hipodromun inşasına Roma İmparatoru Septimius Severus döneminde (M. S. 193-211) başlanmıştır. Daha sonra I. Constantinus zamanında İmparatorluğun değişik bölgelerinden getirilen eserlerle süslenmiş olan Hipodrom anıtsal bir yapı haline getirilmişti. O dönemde atlı araba yarışlarının düzenlendiği yapı, yaklaşık 100. 000 seyirciyi alabilecek oturma kapasitesine sahipti. Hipodrom bir yarış alanı olmasının yanı sıra, ayaklanmaların başladığı ve savaş ganimetlerinin toplandığı önemli bir mekândı. Bu yapıdan günümüze, çevresinde atlı yarış arabalarının dönüş yaptığı spina adı verilen eksen üzerinde bulunan anıtlardan üçü kalmıştır. Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 97/124 Sultanahmet Camii Türk ve İslam dünyasının en ünlü anıtlarından birisi olan Sultan Ahmet Camii İstanbul a gelen herkes tarafından hayranlıkla ziyaret edilir. Klasik Türk Sanatının bir diğer örneği olan bu Sultan Camii orijinal olarak 6 minare ile inşa edilen tek camidir. Bulunduğu yer tarihi İstanbul şehrinin daha erken yapılmış diğer önemli eserleri ile çevrilidir. İstanbul şehrinin en güzel manzarası denizden görülür. Bu şahane manzarada caminin silueti yer alır. Şöhreti Mavi Camii olarak bilinen eserin asıl adı I. Sultan Ahmet Camiidir. Esas mesleğine yakışır şekilde, Mimar Mehmet Ağa Cami içerisini kuyumcu titizliği ile dekore etmiştir. 1609-1616 yılları arasında inşa edilen cami büyük bir kompleksin içerisinde bulunurdu. Bunlar bir kısmı zamanımıza gelemeyen sosyal ve kültürel içerikli yapılardı. Kapalı Çarşı, Türk Hamamı, aşevi, hastane, okullar, kervansaray ve Sultan Ahmet in türbesi belli başlı kısımlardı. Caminin mimarı klasik Türk sanatının ulu mimarı olan Koca Sinan ın öğrencisiydi ve caminin yapımında hocasının daha önce denediği bir planı, daha büyük ölçüde uygulamıştı. Sultan Ahmet Camiinin esas girişi Roma devrinden kalan hipodrom tarafındadır. Bir dış avlunun çevrelediği iç avlu ve esas mekân yüksek bir podyum üzerindedir. İç avluya açılan kapıdan ortadaki sembolik şadırvan ve etrafı çevreleyen galerilerin üzerinden, fevkalade bir harmoni ile biri, biri üzerine yükselen kubbeler görülür. İçeriye açılan 3 kapıdan herhangi birinden girildiğinde dış görünüşü tamamlayan boyama, çini ve vitray camlarının zengin ve renkli süslemeleri ile karşılaşılır. İç mekân büyük bir bütündür; ana ve yan kubbeler geniş sivri kemerlerin dayandığı 4 iri sütun üzerinde yükselir. Caminin içini 3 taraftan çevreleyen balkonların duvarları, sayıları 20. 000 i aşan şahane İznik çinileri ile süslüdür. Bunların yukarısı ve bütün kubbe içleri ise boya işidir. Boya süslemelere hakim olan renk mavi değildi. Camiye isim olan mavi renk sonraki tamirlerde boyanmıştı. 1990 yılında tamamlanan son tamirde iç dekorun koyu rengi orijinal açık renklerine döndürülmüştür. Her camide olduğu gibi, yerler halılarla kaplıdır. Ana giriş karşısında yer alan mihrap yanında, şahane oyma işçiliği olan mermer minber yer alır. Diğer tarafta ise Sultanların locası balkon şeklinde görülür. 260 pencerenin aydınlattığı iç mekânı örten kubbe 23, 5 m. çapında ve 43 metre yüksekliğindedir. Yakın yıllarda tamir edilerek yeniden inşa edilen camii çarşısı, eserin doğusunda yer alır. Sultan Ahmet in tek kubbeli türbesi ve medrese binası kuzeyde, Ayasofya tarafındadır. Yaz aylarında buradaki parkta geceleri ses ve ışık gösterileri yapılır. Sultan Ahmet Camii, civardaki bir çok eski abidevi yapı ve müzelerle birlikte şehir turlarının merkezinde yer alır. Minareler klasik Türk üslubunun bir diğer örneğidir. Spiral merdivenlerle şerefelere ulaşılır. Günde 5 defa, namaz vakti buralardan okunarak duyurulur. Günümüzde ezan hoparlörlerle okunmaktadır. Kubbeler ve minarelerin üstleri kurşunla kaplıdır, bunların uçlarındaki alemler ise altın kaplamalı bakırdan yapılmışlardır. Bu üst örtülerin tamiri icabında eskiden olduğu gibi ustalıkla yapılmaktadır. İslam dini her Müslüman ın günde beş kez namaz kılmasını şart koşar. Minarelerden okunan Ezanı işiten inananlar, abdestlerini almış olarak namazlarını kılarlar. Cuma günleri öğlen namazı ve bazı diğer önemli dini günlerin namazları camilerde toplulukla beraber kılınır. Bunların dışındaki namazlar, vakitlerinde herhangi bir yerde kılınabilir. Camilerde toplu namazları hocalar, Kuran dan bölümler okuyarak kıldırırlar. İbadet sırasında erkeklerle kadınların yerleri ayrıdır. Camilerde orta mekânda yalnız erkekler, arkalarında veya balkonlarda kadınlar ibadet ederler. Klasik Türk Camilerinin özelliği, en kalabalık günlerde bile namaz kılan topluluğun çoğunluğunun mihrabı rahatça görmesine elverişli olmasıdır.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 98/124 AYASOFYA MÜZESİ İstanbul da yapılmış en büyük Bizans kilisesi olup, aynı yerde üç kez inşaa edilmiştir. İlk yapıldığında Megale Ekklesia (Büyük Kilise) adını almış, V. yüzyıldan itibaren ise Hagia Sophia (Kutsal Hikmet) olarak adlandırılmıştır. I. Kilise İmparator Constantinos un (324 337) oğlu imparator Constantios (337 361) tarafından 360 yılında yaptırılmıştır. Bu kilise bazilikal planlı ve ahşap çatılıdır. Kilise 404 yılında İmparator Arcadios a karşı, çıkan halk ayaklanmasında kısmen yakılmış ve harap olmuştur. II. Kilise İmparator II. Theodosios (408 450) tarafından Mimar Ruffinos a 415 yılında inşaa ettirilmiştir. Bu yapı da yine bazilikal planlı, ahşap çatılı, 5 nefli ve 3 kapılı anıtsal girişli bir yapıdır. II. Ayasofya da İmparator Iustinianos (527 565) aleyhine 532 yılında başlayan ve tarihte Nika ayaklanması olarak adlandırılan isyan sonucunda yanmış ve yıkılmıştır. Bugünkü Ayasofya İmparator Iustinianos tarafından dönemin iki önemli mimarı olan Miletos lu (Milet) Isidoros ile Tralles li (Aydın) Anthemios a yaptırılmıştır. Binanın yapımına 23 Şubat 532 tarihinde başlanmış, 1000 usta ve 10. 000 işçi ile 5 yılda tamamlanmış, 27 Aralık 537 yılında ibadete açılmıştır. Ayasofya da VI. yüzyılda yapılan orjinal tavan mozaiklerinin bitkisel ve geometrik motifli olanları günümüze kadar ulaşmış, ancak tasvirli mozaikler ikonaklazma akımının bitiminden sonra yapılmıştır. Ayasofya Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul un 1453 yılında fethi ile birlikte camiye çevrilmiş, çeşitli tarihi belgelerde harap durumda olduğu belirtilen yapı İstanbul un fethinden sonra hiçbir tahribata uğratılmadığı gibi, yapılan güçlendirme ve onarımlarla günümüze kadar en iyi şekilde korunmuştur. Ayrıca Osmanlı mimari unsurları ile yapılan ilave ve eklerle de kutsal bir mekân ve ibadethane olarak varlığını sürdürmüştür. Yapının içine XVI. ve XVII. yüzyıllarda minber, mihrap, vaaz kürsüleri, ahşap korkuluklar ilave edilmiştir. Sultan I. Mahmut döneminde kütüphane yaptırılmıştır. Burada yer alan çiniler XVI. yüzyılın seçkin örneklerindendir. Sultan III. Murat, zamanında minareler, Ayasofya avlusu içerisinde I. Mahmut tarafından şadırvan ve Sıbyan mektebi ve Sultan Abdülmecit döneminde muvakkithane yaptırılmıştır. Ayasofya nın güney avlusunda III. Murat türbesi, Sultan III. Mehmet türbesi, Sultan II. Selim Türbesi, Şehzadeler Türbesi inşaa edilmiştir. Bizans döneminde Vaftizhane olan yapı ise Sultan I. Mustafa ve Sultan İbrahim türbesi haline getirilmiştir. Fatih Sultan Mehmet in Ayasofya yı camiye çevirdikten sonra kuzey tarafına bir medrese inşa ettirdiği bilinmektedir. Ayasofya 24 Kasım 1934 te Mustafa Kemal Atatürk ün önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülerek 1 Şubat 1935 te ziyarete açılmıştır. AYA İRİNİ (ST. İRENE) Topkapı Sarayı I. avlusunda yer alan Aya İrini VI. yüzyılda İmparator Iustinianus zamanında inşa edilmiştir. Yapı atrium, narteks, üç nefli naos ve apsisten oluşmaktadır. Malzeme ve mimarisi ile tipik bir Bizans yapısıdır. 1453 yılında İstanbul'un fethinden sonra kilise camiye çevrilmediği için yapıda önemli bir değişiklik yapılmamıştır. Uzun süre ganimet ve silah deposu olarak kullanılmıştır. Tophane müşirlerinden Damat Ahmet Fethi Paşa 1846 yılında Türk müzesinin ilk nüvesini oluşturan eserleri burada sergilenmiştir. 1869 yılında Aya İrini, Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adını almıştır. Zamanla, sergi mekânlarının yetersiz kalması nedeniyle buradaki eserler 1875 yılında Çinili Köşk'e taşınmıştır. 1908 tarihinden itibaren Aya İrini Askeri Müze olarak kullanılmıştır. Daha sonra bir süre boş kalan yapı onarılmış ve Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'ne bağlı bir birim haline getirilmiştir. Ayasofya Müzesi Müdürlüğü'nün izni ile gezilebilir.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 99/124 Bâb-ı Hümâyûn / Saltanat Kapısı Sarayı şehirden ayıran ve Fatih Sultan Mehmed tarafından saray inşaatıyla birlikte yaptırılan Sur-u Sultanî içindeki saray alanına Bâb-ı Hümâyûn dan girilir. Bâb-ı Hümâyûn un bir diğer adı da Saltanat Kapısı dır. Kapının üzerinde Ali bin Yahya Sofî tarafından yazılmış celi sülüs hat ile dört satırlık 1478 tarihini veren bir kitabe vardır. Kitabenin altında ve kapının iç tarafında yer alan Sultan II. Mahmut ve Sultan Abdülaziz e ait tuğralardan, kapının birkaç defa onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Bâb-ı Hümâyûn un iki yanında, kapıcılara ayrılmış küçük odalar bulunmaktadır. Kapının üzerinde 1866 yılında yandığı için günümüze ulaşmayan, Fatih Sultan Mehmed in kendisi için yaptırdığı köşk biçiminde küçük bir daire bulunmaktaydı. Üst katın asıl önemi Beytül mâl (Kapı arası hazinesi) olarak kullanılmış olmasıdır. Padişahın ölen kullarının yada varissiz ölen kişilerin servetinin sultan hazinesine alınması sistemi olan Muhallefat Sistemi ile bağlantılı olan bu mekan, Sultan Hazinesine alınmayan emtianın yedi sene emanete alındığı yer olarak kullanılmıştır. I. AVLU / ALAY MEYDANI Bâb-ı Hümâyûn ile girilen, asimetrik planlı bu avluya saray-kent-devlet üçlü yönetim sisteminin ikinci derece de önemi olan yapıları yerleştirilmiştir. Burası halkın belirli günlerde girebildiği ve devletle olan ilişkilerini yürüttüğü bir merkez niteliğindedir. Devlet erkanının atla girebildiği tek alandır. Bâb-ı Hümâyûn u Bâb-üs Selâm a bağlayan 300 metre uzunluğundaki ağaçlı yol sultanların Cülus, Sefer, Cuma Selamlıklarına ihtişamla geçtiklerine şahit olan bu avlu Elçi alayları, Beşik alayları ile Valide Sultanların saraya taşınmasındaki Valide alaylarına da sahne olmuştur. Alay Meydanı nın sahip olduğu hizmet yapıları Solda sarayın ihtiyacını karşılayan odun ambarı ve hasırcılar ocakları bulunmaktaydı. Hamamları, koğuşları, işlikleri, ahırları ile bir bütün teşkil eden bu kısımlar günümüze ulaşamamıştır. Bugün bu yapıların yerinde Kültür Bakanlığı elemanlarının Lojman olarak kullandığı Eczane binası bulunmaktadır. Bu yapılardan sonra gelen Fatih döneminden itibaren Cebehane olarak kullanılan Aya İrini Kilisesi günümüze ulaşmış nadir yapılardandır. Cebehane nin yanından başlayarak sarayın bahçelerine ve Çinili Köşk e geçit veren yol boyunca uzanan bu yapılar günümüze tamamıyla değişmiş olarak gelmiştir. Darphanenin 17 786 metrekarelik kısmı günümüze ulaşmıştır, Darphane Genel Müdürlüğü Damga Matbaası Daire Başkanlığı, Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü ile Restorasyon ve Konservasyon Merkez Laboratuarı Müdürlüğü bu yapıların bir kısmını kullanmaktadır. Koz bekçileri kapısından sonra gelerek Arkeoloji Müzesi nin karşısında kalan yapıları Kültür ve Turizm Bakanlığı ndan kiralayan Tarih Vakfı kullanmaktadır. I. Avluda Bugün Bulunmayan Yapılar Darphane binalarının sonunda Kız bekçileri veya Koz bekçileri adı verilen bir kuruluşun yerinin bulunduğu bilinir. Görevleri depoların ve haremin dıştan korunması olan Koz bekçiler Ocağı nın bulunduğu kısımdaki yolun üzerinde yer alan kapı da Koz Bekçiler Kapısı adıyla anılmaktadır. Bâb-ı Hümâyûn dan girişinden itibaren sağ tarafta ise sırasıyla Enderûn Hastahanesi, Sarayın Marmara tarafındaki yapılarına ve bahçelerine inen yol ile Dizme yada Dizme Kapısı denilen kapı, Hasfırın, Dolap Ocağı bulunmaktaydı. Kapı girişine yaklaştıkça Sultan II. Abdülhamid (1876-1909) tarafından meydanın bu kenarındaki duvara taşınan 16. yüzyıla ait Cellat Çeşmesi görülür. Yolun sol tarafında, avlunun Bâb-üs Selâm a yakın kısmında küçük sekizgen köşk biçiminde bir yapı bulunuyordu. Külah biçiminde sivri çatısı olan yapı Kağıt Emini Kulesi veya Deâvi Kasrı olarak tanınır. Buraya her gün Kubbealtı vezirlerinden biri gelerek halkın verdiği dilekçeleri toplar, dava sahiplerini dinler ve konuyu Divan a sunardı. Bugün aşağı yukarı bu mekanın bulunduğu yerde Saraya giren-çıkan ziyaretçilere yiyecek-içecek servisi yapılan DÖSİM e ait çay bahçesi bulunmaktadır. Alay Köşkü 1820 yılında Sultan II. Mahmud (1808-1839) tarafından yaptırılmıştır. Alay Köşkü, Padişah ve erkanının resmi geçitleri izleyebilmesi için yaptırılmıştır. Cadde üzerinde yer alan pencere kemerlerinde Hattat Mustafa İzzet Efendi nin siyah taş üzerinde altın yaldızlı madeni harflerle yazılmış manzum bir eseri de bulunmaktadır. Karşısında Sadrazam ın devlet işlerini yürüttüğü Bâb-ı Âli Kapısı bulunmaktadır. Ancak tek katlı Bâb-ı Âli Kapısı nın karşısında iki katlı Alay Köşkü hiyerarşiyi mimaride de yaşatmaktadır.

Rehberlik Gezisi Programı Sayfa 100/124 I- Bâb-üs Selâm/ Orta Kapı I. Avluyu II. Avluya bağlayan ve en yaygın ismi Orta Kapı olan yapıya, 18. yy da Bâb-üs Selâm denmiştir. I. Avluya bakan cephedeki taç kapısının üstünde celi hatla Kelime-i Tevhid, altında II. Mahmud un tuğrası, iki yanında da III. Mustafa nın tuğraları vardır. Bu tuğraların altında 1758 tarihli tamir kitabeleri yer almaktadır. Kapının iki yanında sekizgen, konik çatılı birer kule yer almaktadır. Kapı açıklığını örten iki kanatlı büyük dövme kapının üzerinde 1524 tarihi ve muhtemelen kapıyı yapan usta olan İsa b. Mehmed in imzası vardır. Bu geçit yerinden yine bir demir kapı ile II. Avluya girilir. Kapı binasının içinin solunda bir, sağında ise iki oda bulunmaktadır ve bu kısım iki katlıdır. Burada kapı görevlilerinin yatakhanesi ve diğer birimlerinin olduğu bilinir. Yüksek rütbeli devlet adamlarının tutuklandıkları ve boğdurularak idam edildikleri kapı aralığı denilen yer de buradadır. Genelde Bevvâbân-ı Dergâh-ı Âli, Baş Kapıcıbaşı, Kapıcılar Kethüdası ve onlara bağlı kapıcılardan oluşan çalışanlarının sayısı her dönemde değişikliğe uğramıştır. Kapının II. Avluya bakan kısmında bulunan revağın sağ ve sol yanları birer seki ile yükseltilmiştir. Divan toplantıları sırasında Osmanlı ordusunun iki güçlü sınıfının üst düzey temsilcileri kendi divanlarını burada kurardı. Girişe göre sağ tarafta, yüksek rütbeli yeniçerilerle, Yeniçeriağası; sol tarafta ise Sipahi ağaları otururdu. Bu revaklar ayrıca, Divan toplantısından erken çıkan Anadolu ve Rumeli Kazaskerlerinin bazı davaları hallettikleri açık mekanlar olarak da kullanılmıştır. Bu gün, kapı aralığının solunda Müzenin Danışma ve Kapı Amirliği görevi yürütülürken sağ tarafta Turizm Polis Karakolu bulunmaktadır. Kapının II. Avluya bakan kısımlarında ise bilet kontrol turnikeleri ve X-Ray cihazları bulunmaktadır. II. AVLU / DİVAN MEYDANI Fatih Sultan Mehmed in (1451-1481) tasarladığı devlet ve saray düzeninin yönetim etkinlikleriyle ilgili yapılarının yer aldığı bir avludur. Devletin asal görevlerini simgelemesi amaçlanarak yapılandırılmış avluya bu nedenle Divan meydanı veya Adalet meydanı denilmekte idi. Ancak kendilerinin atla girebildiği bu avluda, Padişahlar yılda iki kez yapılan dini bayram kutlamalarında görülürlerdi. Padişahların Cülûs ve cenaze törenleri de bu avluda yapılırdı. II. Avlunun törensel özellikleri bir bakıma dolaşım aksları ile belirginleştirilmiştir. Bâb-üs Selâm ile Bâb-üs Saade arasındaki padişah yolu en geniş ve önemli olanıdır. İkinci önemli yol Bâbü s-selam ile Divan arasındaki vezir yoludur. Avlu, Fatih Sultan Mehmed döneminde biçimlendirilmiş ve 1478 de Sûr-ı Sultâni nin ve Has Ahırların yapılışıyla tamamlanmıştır. Ancak Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) döneminde avlu İmparatorluğun görkemini yansıtacak yapısal değişikliklere uğramıştır. Yeni bir Divan-ı Hümâyûn yapılmış, eski Divanhane ye yeni fonksiyon verilmiş, Dış Hazine büyütülmüş yada yeniden yapılmış ve avlu sütunlu revaklarla çevrelenmiştir.