1. Cümle ya da paragraf içinde tasnif/sınıflandırma ya da sıralama yapılması:



Benzer belgeler
_MEYVENIN ÇEKİRDEĞİ AĞACIN ÇEKİRDEĞİN NE AYNDIR NE GAYRDIR..._

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Risale-i Nuru Samsat-ta Lise öğrencisi iken Teyzem oğlu vasıtasıyla tanıdım.


NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu büyük şeyhi Muhammedi Bakibillah'a yazmıştır.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

KASTAMONU LÂHİKASI NDA SOSYOLOJİK ARKA PLAN

Adıyaman merkez köylerinden Kışla köyüne bağlı Meşetli köyünde doğdum.sonra köyümüz baraj altında kalınca Adıyaman a göç ettik.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

EK: Mucize Avcısı nı yayına hazırlarken, çok

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Üstat Hazretlerinin, çok hakikatleri aydınlatan güneş-ayna misalinden bu konuda da faydalanabiliriz.

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

NOT : İMAM-I RABBANİ Hz. bundan önceki mektuplar gibi. bunu da büyük şeyhi Bakibillah'a yazmıştır.

Onuncu Söz, Yedinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Nefsini Bilen Rabbini Bilir

FEN VE TEKNOLOJİ DERSİ 5.ÜNİTE :DÜNYA, GÜNEŞ VE AY KONU ÖZETİ

Kelime anlamı itibarıyla kudsi,mukaddes,bütün kusur ve noksanlıklardan uzak,pâk ve temiz olan anlamınadır.

"Şimdi sen dahi, ey Katre içine giren hakîm feylesof!

GÖKYÜZÜNDE KISA FİLM SENARYOSU

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

Şeyh den meded istemek caizmidir?

NOT : İMAM-I RABBANÎ Hz. bu mektubu muhterem şeyhi Muhammed Bakibillah'a yazmıştır.

15 Mayıs 2009 al-dimashqiyye Salonu

İNSANLARIN NİYETLERİ VE DAVRANIŞLARI SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA DAİMA

tellidetay.wordpress.com

Bir insan, nefs kılıcını ve hırsını çekip hareket edecek olursa, akıbet o kılıçla kendi maktül düşer. Hz. Ali

Sirküler Rapor /65-1 TİCARET UNVANLARI HAKKINDA TEBLİĞ YAYIMLANDI

Mutluluk nedir? Kenan Kolday

Ev ve apartmana dair / H.Cahit YALÇIN

"Şimdi senin hayatının sureti ve tarz-ı vazifesi şudur ki,.." İnsanın hayatının sureti ve tarzı vazifesi ne demektir, izah eder misiniz?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Ramazan Alkış. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

NOT : ÎMAM-I RABBANİ Hz. bu mektubu, Lahor Müftüsü Şeyh Muhammed'in oğlu Şeyh Abdülmecid'e yazmıştır.

Ruhumdaki. Müzigin Ezgileri. Stj. Av. İrem TÜFEKCİ. 2013/2 Hukuk Gündemi 101

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz


AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

EFENDİ BABASI BÜTÜN MÜRİDLERİNDEN HABERDAR İMİŞ!

Konu: Turizmin gelişmesinde doğal güzellikler ve tarihi eserler mi yoksa tesisler mi daha etkilidir.

Senin için gelmesi mukadder olan şeylere hırs göstermen yersizdir. Senin için olmayan, başkasının hakkı olan şeylere, hasret çekmen yakışıksızdır.

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Başbakan Yıldırım, Seyranbağları Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezini ziyaret etti

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Yüreğimize Dokunan Şarkılar

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

- Sorma, şişenin üzerinde iyice çalkalayın yazıyormuş, ben fark etmemişim

Risale-i Nurun kerametini gördüm.inayet altında olduğumuzu anladım.

Paragraftaki açıklamaya uygun düşen atasözü aşağıdakilerden hangisidir?

Bir$kere$güneşi$görmüş$ olan$düşmez$dara$

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Sevgili dostum, Can dostum,

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Yaz l Bas n n Gelece i

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Evren Nağmesinde Bir Gelincik Tarlası

KÜLTÜR SANAT-MAVÝ KARANFÝL-127

MÜBDÎ. Allah MUHSÎ dir. MUHSÎ, her şeyin sayısını bilen demektir.

AYRILMAMAK ÜZERE İNKIYAD ETMEK.

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

"Vesvese" ile "korku" aynı mıdır? Risalelerde vesveye önem vermemek, modern bilimde ise korkunun üzerine gitmekten bahsediliyor?..

MÜSİAD İNGİLTERE ŞUBESİ AÇILIŞI , LONDRA. İş ve Siyaset Dünyasının, STK larının Başkan ve Temsilcileri,

Aşkı Yorgunluktan Koruyan ve Taze Tutan 6 Kural - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

OPTİK Işık Nedir? Işık Kaynakları Işık Nasıl Yayılır? Tam Gölge - Yarı Gölge güneş tutulması

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

İKİ TÜRLÜ MARİFET VAR

Bir başka ifadeyle sadece Allah ın(cc) rızasına uygun düşmek için savaşmış ve fedayı can yiğitlerin harman olduğu yerin ismidir Çanakkale!..

1988 yılında Hac ziyareti için Arabistan da bulunuyordum. Hac vazifemi yaptıktan sonra Medine-i Münevvere ye geçmiştim.

Bu fikre girmenin iki önemli sebebi vardır.

GADİR ESİNTİLERİ -10- Şiir: İsmail Bendiderya

Sirküler no: 037 İstanbul, 24 Mart 2011

Herkes bir arayış içinde

Yaptığım şey çok acayip bir sır da değildi aslında. Çok basit ama çoğu kişinin ihmal ettiği bir şeyi yaptım: Kitap okudum.

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Ali Rıza Malkoç. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 3. SINIFLAR VELİ BİLGİLENDİRME MEKTUBU 2

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

- Kurslara, seminerler katılın, farklı mekanlar keşfedin. Kendiniz için bir şeyler yapın. Böylelikle eşinize anlatacağınız farklı şeyler olacaktır.

(Seni sevdiğim için eğer benden bedel isterlerse, iki cihânın mülkünü versem bile bu bedeli ödemeye yetmez.)

BEDÎÜZZAMAN HAZRETLERİNİN İSİM VE ÜNVANLARI

ALTININ DEĞERİNİ SARRAF, KELAMIN DEĞERİNİ ERBAP ANLAR!.. - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Kulenizin en üstüne koşup atlar mısınız? Tabii ki, hayır. Düşmanınıza güvenip onun söylediklerini yapmak akılsızca olur.

KAHRAMANMARAŞ SÜTÇÜ İMAM ÜNİVERSİTESİ İDARİ PERSONEL ÖDÜL YÖNERGESİ

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

1.Aşama (Cüzdanını doldurmaya başla) Para kazanmanın birçok yolu var. Bu yolların hepsi birer altın kaynağıdır ve işçiler bu kaynaktan

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

T.C. Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumları Müdürlük Seçme Sınavlarına Hazırlık El Kitabı

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Bediüzzaman Said Nursi

þimdi sana iþim düþtü. Uzat bana elini de birlikte çocuklara güzel öyküler yazalým.

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

Bu sayfa şu linkten yazdırılmıştır: [

Diğer müritlerin neşeyle elindekileri takdiminden sonra, Aziz Mahmut Efendi, boynunu bükerek bu kırık ve solmuş çiçeği üstadına takdim eder.

SINIRSIZ ZİYARETLER. Nermin Er in ev atölyesi

Onuncu Söz, Birinci Hakikat hakkında bilgi verir misiniz?

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti


Transkript:

Risale-i Nur İzah Çalıştayı tebliğidir Mehmet Ali ERDEM Bu çalışmada, 31 Mayıs 2014 tarihinde yapılması planlanan Çalıştay ın Davet Mektubunda yer alan; Risale-i Nur izah çalışmalarında uygulanacak ortak usul ve esasların neler olabileceğinin tespit edilmesi ve Çeşitli hedef kitleler için yapılacak izah çalışmaları, kademeli ve sınıflandırılmış şekilde nasıl yapılabilir? konuları ile ilişkili olmak üzere hazırlanan öneriler aşağıda sunulmaktadır: Amaç: Üstadın ifadelerinin anlatım ve mana bütünlüğü bozulmadan; daha iyi anlaşılmasını kolaylaştıracak şekilde izah ve açıklamaların nasıl yapılabileceğine ilişkin olarak; şahsi tecrübelerden hareketle geliştirilen önerileri sunmak. 1. Cümle ya da paragraf içinde tasnif/sınıflandırma ya da sıralama yapılması: Tefekkürü anaforda çağlayan gibi gelen ilhamların ne Üstad, ne de yazanlar tarafından durup, sınıflandırılması mümkün değildi. Ne söyletilen, ne de yazdırılanın durmak gibi bir lüksleri yoktu. Durmaları, girdikleri ilahi anafordan çıkmak demek olurdu ki; bunu yapamazlardı. Ancak onu okuyanlar açısından aynı anafora girmeden, aynı hızla, aynı manaları anlamak çok da kolay değildir. Ayrıca şimdi bizim vaktimiz de var. Bu yüzden bizlerin kolay anlamaya ve sonrasında analiz için bütünlüğü kaybetmeden parçalara ayırmaya ihtiyacımız var. Bu tasnifli yazım ve anlatım, anlamayı kolaylaştırıp hızlandıracağı gibi daha önce fark edilemeyen bazı ihtimallerin belirmesi fırsatını sağlayarak fark edilmesine de imkân tanıyacaktır. Bu konudaki örneği Üstadın aşağıdaki açıklaması üzerinden verebiliriz: Makamât-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdî vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve Kutb-u Âzama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır ın bir münasebet-i hassası olduğu gibi, bazı meşâhirle münasebettar bazı makamat var. Hattâ o makamlara Makam-ı Hızır, Makam-ı Üveys, Makam-ı Mehdiyet tabir edilir. 1 Üstadın bu açıklamasını bazı manevi makamların daha net görülebileceği ve ilk anda fark edilemeyecek çıkarsamaların yapılabileceği bir şekle, kutucuğa koyabiliriz. Üçlü tasniflerin ikisinde de Mehdi ve Hızır yer alırken, Kutb-u Âzam ve Makam-ı Üveys birbirine denk gelebileceği ihtimali (böyle olmayabilir de) belirmektedir. Bu tür tasnif, Üstadın murad ettiği manayı anlamamızı kolaylaştırabilecektir. 1

2. Konunun ana temasının ilk anda anlaşılmasını temin için uzun paragrafların sıralanması ve bazı kelimelerin kalın yazılması: Evet, şu kâinatta insan bir fihriste-i câmia olduğundan, insanın kalbi binler âlemin harita-i mâneviyesi hükmündedir. Evet, insanın kafasındaki dimağı, hadsiz telsiz telgraf ve telefonların santral denilen merkezi misillü, kâinatın bir nevi merkez-i mânevîsi olduğunu gösteren hadsiz fünun ve ulûm-u beşeriye olduğu gibi, insanın mahiyetindeki kalbi dahi, hadsiz hakaik-i kâinatın mazharı, medarı, çekirdeği olduğunu, had ve hesaba gelmeyen ehl-i velâyetin yazdıkları milyonlarla nuranî kitaplar gösteriyorlar. İşte, madem kalb ve dimağ-ı insanî bu merkezdedir; çekirdek haletinde bir şecere-i azîmenin cihazatını tazammun eder ve ebedî, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarkları içinde derc edilmiştir. Elbette ve herhalde, o kalbin Fâtırı, o kalbi işlettirmesini ve bilkuvve tavırdan bilfiil vaziyetine çıkarmasını ve inkişafını ve hareketini irade etmiş ki, öyle yapmış. Madem irade etmiş; elbette o kalb dahi akıl gibi işleyecek. Ve kalbi işlettirmek için en büyük vasıta, velâyet merâtibinde zikr-i İlâhî ile tarikat yolunda hakaik-i imaniyeye teveccüh etmektir. İnsan bu evrendeki her şeyi içinde barındırdığından, insanın kalbi binlerce âlemin manevî haritası gibidir. İnsanın beyni de sınırsız telsiz, telgraf ve telefonların santral denilen merkezi gibi, fen ve sosyal ilimlerin sınırsız örnekleriyle gösterdiği gibi evrenin bir çeşit manevî merkezidir. İnsanın kalbinin de evrenin sınırsız gerçeklerinin yansıdığı, göründüğü yer ve kaynağı, vesilesi, çekirdeği olduğu, Allah ın sayılamayacak kadar çok dostu, veli kullarının yazdığı milyonlarca nuranî kitaplarda gösterilmektedir. Madem kalp ve insan beyni bu merkezdedir; çekirdek durumunda bir büyük ağacın donanımlarını içermekte ve sonsuz, uhrevî, haşmetli bir makinenin âletleri ve çarklarını içinde barındırmaktadır. Her şeyi olduğu gibi kalbi de benzeri bulunmayan, eşsiz sanatıyla yaratan Allah, elbette ve herhalde, o kalbi işlettirmesini ve potansiyelden uygulamaya geçirmesini ve açığa çıkarak gelişmesini ve hareketini dilemiş ve öyle de yapmıştır. O ki Allah o şekilde irade etmiş, dilemiş; elbette o kalp de akıl gibi işleyecektir, işlemelidir. Kalbi işlettirmek için en büyük vasıta ise velilik mertebelerinde Allah ın anılması/zikredilmesi (zikr-i İlâhî) ile tarikat yolunda iman hakikatlerine (teveccüh etmektir) yönelmektir. 3. Örnek olay/hikâye ya da misallerin kutu içinde verilmesi: 2

İşte, birinci meşrepte sülûk eden insanlar nefs-i emmâreyi öldürmeye muvaffak olamazsa, hevâyı terk edip enâniyeti kırmazsa, şükür makamından fahir makamına düşer, fahirden gurura sukut eder. Eğer muhabbetten gelen bir incizap ve incizaptan gelen bir nevi sekir beraber bulunsa, şatahat namıyla haddinden çok fazla dâvâlar ondan sudur eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebep olur. Meselâ, nasıl ki bir mülâzım, kendinde bulunan kumandanlık zevkiyle ve neş esiyle gururlansa, kendini bir müşir zanneder. Küçücük dairesini o küllî daire ile iltibas eder. Ve bir küçük âyinede görünen bir güneşi, denizin yüzünde haşmetiyle cilvesi görünen güneşle bir cihet-i müşabehetle iltibasa sebep olur. Öyle de, çok ehl-i velâyet var ki, bir sineğin bir tavus kuşuna nisbeti gibi, kendinden o derece büyük olanlardan kendini büyük görür ve öyle de müşahede ediyor, kendini haklı buluyor. Hattâ ben gördüm ki, yalnız kalbi intibaha gelmiş, uzaktan uzağa velâyetin sırrını kendinde hissetmiş, kendini Kutb-u Âzam telâkki edip o tavrı takınıyordu. Ben dedim: Kardeşim, nasıl ki kanun-u saltanatın, sadrazam dairesinden tâ nahiye müdürü dairesine kadar bir tarzda cüz î, küllî cilveleri var. Öyle de, velâyetin ve kutbiyetin dahi öyle muhtelif daire ve cilveleri var. Her bir makamın çok zılleri ve gölgeleri var. Sen, sadrazam-misal kutbiyetin âzam cilvesini, bir müdür dairesi hükmünde olan kendi dairende o cilveyi görmüşsün, aldanmışsın. Gördüğün doğrudur, fakat hükmün yanlıştır. Bir sineğe bir kap su bir küçük denizdir. Hem ben müteaddit insanları gördüm ki, bir nevi mehdî kendilerini biliyorlardı ve Mehdî olacağım diyorlardı. Bu zatlar yalancı ve aldatıcı değiller; belki aldanıyorlar. Gördüklerini hakikat zannediyorlar. Esmâ-i İlâhînin nasıl ki tecelliyâtı, Arş-ı Âzam dairesinden tâ bir zerreye kadar cilveleri var; ve o esmâya mazhariyet de o nisbette tefavüt eder. Öyle de, mazhariyet-i esmâdan ibaret olan merâtib-i velâyet dahi öyle mütefavittir. Şu iltibasın en mühim sebebi şudur: Makamât-ı evliyadan bazı makamlarda Mehdî vazifesinin hususiyeti bulunduğu ve Kutb-u Âzama has bir nisbeti göründüğü ve Hazret-i Hızır ın bir münasebet-i hassası olduğu gibi, bazı meşâhirle münasebettar bazı makamat var. Hattâ o makamlara Makam-ı Hızır, Makam-ı Üveys, Makam-ı Mehdiyet tabir edilir. İşte bu sırra binaen, o makama ve o makamın cüz î bir nümunesine veya bir gölgesine girenler, kendilerini o makamla has münasebettar meşhur zatlar zannediyorlar. Kendini Hızır telâkki eder veya Mehdî itikad eder veya Kutb-u Âzam tahayyül eder. Eğer hubb-u caha talip enâniyeti yoksa, o halde mahkûm olmaz. Onun haddinden fazla dâvâları şatahat sayılır; onunla belki mes ul olmaz. Eğer enâniyeti perde ardında hubb-u caha müteveccih ise, o zat enâniyete mağlûp olup, şükrü bırakıp fahre girse, fahirden git gide gurura sukut eder. Ya divanelik derecesine sukut eder veyahut tarik-i haktan sapar. Çünkü, büyük evliyayı kendi gibi telâkki eder, haklarındaki hüsn-ü zannı kırılır. Zira, nefis ne kadar mağrur da olsa, kendisi, kendi kusurunu derk eder. O büyükleri de kendine kıyas edip kusurlu tevehhüm eder. Hattâ, enbiyalar hakkında da hürmeti noksanlaşır. Enfüsî meşrepteki maneviyat yolcularının karışılabileceği tehlikeler: 3

1. İnsanlar kendilerini daima kötülüğe, yasak zevk ve isteklere teşvik eden duygu olan nefs-i emmâreyi öldürmeyi başaramazlar, faydasız ve gelip geçici arzularını, hevâyı terk edip benliği, gurur ve enâniyeti kıramazlar ise, şükür makamından öğünme makamına düşerler sonrasında da öğünme ile de gururda yok olabilirler. 2. Eğer muhabbetten gelen bir cezbe/çekilme ve bundan gelen bir çeşit mana âlemindeki sarhoşluk, kendinden geçme hali olursa, bu haldeyken sarf edilecek şeriata muhalif sözler, haddinden çok fazla dâvâları iddia eder. Hem kendi zarar eder, hem başkasının zararına sebep olur. Muhabetten Doğan Sarhoşluğun Sebep Olacağı Tehlikeye Misâl: Nasıl ki bir teğmen, kendinde bulunan kumandanlık zevkiyle ve neşesiyle gururlansa, kendini bir mareşal zanneder. Küçücük dairesini o büyük daire ile karıştırır. Sanki küçük bir aynada görünen bir güneşi, denizin yüzünde görkemli yansımalarıyla görünen güneşle benzeyiş itibariyle karıştırmış gibi olur. Öyle de, Allah ın dost ve veli çok kulları var ki; bir sineğin bir tavus kuşuna nispeti gibi, kendinden o derece büyük olanlardan kendini büyük olarak gözlemler ve öyle de, kendini haklı bulur. Hatta ben öyle birini gördüm; yalnız kalbi uyanışa geçmiş, uzaktan uzağa velâyetin sırrını kendinde hissetmiş, kendini evliyaların zamanın en büyüğü (Kutb-u Âzam) olarak görüp, o tavrı takınıyordu. Dedim ki: Kardeşim, nasıl ki hükümranlık kanununun, Başbakanlık makamından tâ bucak, nahiye müdürü dairesine kadar bir tarzda kısmi ve geniş görünümleri var. Öyle de, velâyetin ve kutbiyetin dahi öyle muhtelif daire ve cilveleri var. Herbir makamın çok gölgeleri var. Sen, bir müdür dairesi hükmünde olan kendi dairende, başbakan gibi o kutbun yüksek yansımasını görmüşsün, aldanmışsın. Gördüğün doğrudur, fakat hükmün yanlıştır. Bir sineğe bir kap su bir küçük denizdir. O kişi yaptığım açıklama vesilesiyle, Allah ın izniyle ayıldı ve o tehlikeden kurtuldu. 3. Birçok insan gördüm ki, kendilerini bir çeşit mehdî biliyorlardı ve Mehdî olacağım diyorlardı. Bu kişiler yalancı ve aldatıcı değillerdi; belki aldanıyorlardı. Gördüklerini hakikat zannediyorlar. Allah ın isimlerinin tecellileri/yansımaları, Allah ın büyüklük ve yüceliğinin ve her şeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği en yüksek makam olan Arş-ı Âzam dairesinden tâ bir zerreye kadar görünmesi ve yansımalarıdır. Allah ın o isimlerine ayna olma hali de, bu nispette farklılaşır. Yüce isimlerin ortaya çıktığı velâyet dereceleri de bu şekilde farklılaşmaktadır. Bu karışıklığın en önemli nedeni şudur: 4

Bu bilgilere istinaden denilebilir ki; velilik makamına veya o makamın az bir temsiline makamın gölgesine ya da bir misaline girenler, kendilerini o makamla has ilişkili meşhur zatlardan biri olduklarını zannedebilirler. Kendilerini Hızır olarak kabul ederler, Mehdî olduklarına inanırlar veya Kutb-u Âzam olduklarını hayal edebilirler. Eğer makam sevgisinden kaynaklanan bir talep ve bir benlik davası yoksa o halde suçlu olduklarına hüküm verilmez. Haddi aşan ifadeleri manevi sarhoşluk anında şeriata aykırı söz olarak kabul edilir ve sorumlu tutulmazlar. Böyle değil de eğer, perde ardındaki benlik ve makam sevgisiyle hareket ediliyorsa, kişi enâniyetine mağlûp olarak, şükrü bırakıp gurura girer, onurlu halinden git gide gurura düşer/alçalır. Ya divanelik derecesinde kaybolur ya da hak yoldan sapar. Çünkü büyük evliyayı kendi gibi gördüğünden, haklarındaki iyi niyeti bozulur. Zira nefis ne kadar mağrur da olsa, kendisi, kendi kusurunu anlar. O büyükleri de kendiyle mukayese edip kusurlu olduklarını düşünür. Hatta Peygamberler hakkında da hürmeti noksanlaşır. 4. Grafikler ve tabloların kullanılması: Meslek-i velâyet çok kolay olmakla beraber çok müşkülâtlıdır; çok kısa olmakla beraber çok uzundur; çok kıymettar olmakla beraber çok hatarlıdır; çok geniş olmakla beraber çok dardır. İşte bu sırlar içindir ki, o yolda sülûk edenler bazan boğulur, bazan zararlı düşer, bazan döner, başkalarını yoldan çıkarır. Yukarıdaki ifadeler çok net ve kulağa hoş gelmekle beraber bazen grafik kullanılarak paragraf içindeki kavramların birbirleriyle olan ilişkileri göz aracılığıyla beyne daha hızlı iletilmek üzere kullanılabilir: Grafik: Meslek-i Velâyet 5

Yukarıdaki örnekte olduğu gibi aşağıdaki enfüsî ve âfâkî meşrepler grafikle de açıklanabilirler: Enfüsî meşrebi, nefisten başlar, hariçten gözünü çeker, kalbe bakar, enâniyeti deler geçer, kalbinden yol açar, hakikati bulur. Sonra âfâka girer. O vakit âfâkı nuranî görür. Çabuk o seyri bitirir. Enfüsî dairesinde gördüğü hakikati, büyük bir mikyasta onda da görür. Turuk-u hafiyenin çoğu bu yolla gidiyor. Bunun da en mühim esası enâniyeti kırmak, hevâyı terk etmek, nefsi öldürmektir. İkinci meşrep âfâktan başlar, o daire-i kübrânın mezâhirinde cilve-i esmâ ve sıfâtı seyredip sonra daire-i enfüsiyeye girer. Küçük bir mikyasta, daire-i kalbinde o envârı müşahede edip, onda en yakın yolu açar. Kalb âyine-i Samed olduğunu görür, aradığı maksada vâsıl olur. Grafik: Seyr-i Enfüsî Zikirlerini sessiz ve gizli yapan tarikatların çoğu bu yolla gidiyor. Bunun da en mühim esası benliği, gururu, enâniyeti kırmak, faydasız ve gelip geçici arzuları, heves ve istekleri terk etmek, nefsi öldürmektir. Grafik: Seyr-i Âfâkî 6

5. Gerektiğinde bütünlüğü bozmayacak, konudan uzaklaştırmayacak şekilde video ve fotoğrafların konulması: 6. İzahtan önce anlamaya çalışırken Üstadın kullandığı kelimelerin bugünün Türkçesindeki karşılıklarının da hepsinin dikkate alınarak yazılacak yeni metin ile anlamaya çalışmalı ama özgün metni hep yanımızda bulundurmalıyız. Her insan, hayatın dağdağasından ve ağır tekâlifinden bir derece kurtulmak ve teneffüs etmek için, herhalde bir teselli ister, bir zevki arar ve vahşeti izale edecek bir ünsiyeti taharri eder. Medeniyet-i insaniye neticesindeki içtimâât-ı ünsiyetkârâne, on insanda bir ikisine muvakkat olarak, belki gafletkârâne ve sarhoşçasına bir ünsiyet ve bir ülfet ve bir teselli verir. Fakat yüzde sekseni ya dağlarda, derelerde münferit yaşıyor, ya derd-i maişet onu ücrâ köşelere sevk ediyor, ya musibetler ve ihtiyarlık gibi âhireti düşündüren vasıtalar cihetiyle insanların cemaatlerinden gelen ünsiyetten mahrumdurlar. O hal onlara ünsiyet verip teselli etmez. Her insan, hayatın sıkıntısından ve ağır yükümlülük ve yüklerinden bir derece kurtulmak ve rahat bir nefes almak için, bir teselli ister, bir zevki arar ve gayri insaniliği giderecek bir yakınlığı araştırır. İnsanlık oluşturduğu medeniyetlerin sonucunda geliştirdiği sosyal yakınlaşmaları, toplu alışkanlıkları, hoşlanılan kalabalıkları sayesinde, on insandan bir ikisine geçici olarak, belki farkında varamadan ya da duyarsızca ve sarhoşçasına bir yakınlık ve bir alışkanlık ve bir teselli verir. Fakat yüzde sekseni ya dağlarda, derelerde tek başlarına yaşıyor, ya geçim sıkıntısı onu ücrâ köşelere sevk ediyor, ya musibetler ve ihtiyarlık gibi âhireti düşündüren vasıtalar cihetiyle insanların cemaatlerinden gelen yakınlıklarından mahrumdurlar. O hal onlara dostluk/yakınlık verip teselli etmez. İşte böylelerin hakikî tesellisi ve ciddî ünsiyeti ve tatlı zevki, zikir ve fikir vasıtasıyla kalbi işletmek, o ücrâ köşelerde, o vahşetli dağ ve sıkıntılı derelerde kalbine müteveccih olup Allah 7

diyerek kalbiyle ünsiyet edip, o ünsiyetle, etrafında vahşetle ona bakan eşyayı ünsiyetkârâne tebessüm vaziyetinde düşünüp, Zikrettiğim Hâlıkımın hadsiz ibâdı her tarafta bulunduğu gibi, bu vahşetgâhımda da çokturlar. Ben yalnız değilim; tevahhuş mânâsızdır diyerek, imanlı bir hayattan ünsiyetli bir zevk alır. Saadet-i hayatiye mânâsını anlar, Allah a şükreder. İşte böylelerin hakikî tesellisi ve ciddî yakınlığı ve tatlı zevki, zikir ve fikir vasıtasıyla kalbi işletmek, o ücrâ köşelerde, o vahşetli dağ ve sıkıntılı derelerde kalbine yönelerek Allah diyerek kalbiyle yakınlık kurup, o dostlukla, etrafında vahşetle ona bakan eşyayı yakın bir dostmuş gibi tebessüm vaziyetinde düşünüp, Zikrettiğim Hâlıkımın hadsiz kulları her tarafta bulunduğu gibi, bu ürkütücü yerde de çokturlar. Ben yalnız değilim; yabancılık hissiyle korkmak/çekinmek mânâsızdır diyerek, imanlı bir hayattan dostane bir zevk alır. Hayattan alınan mutluluğun mânâsını anlar, Allah a şükreder. 1 Bu çalışmadaki alıntılar 29. Mektup, 9. Kısım, 1. ve 4. Telvih den yapılmıştır. 8