Sayi 1/Yil 1. Aylık; Islami, Siyasi ve Ilmi. Dergimiz.. YIL 2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434/ MART 2013 Hediyemiz olsun!

Benzer belgeler
5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

Anlamı. Temel Bilgiler 1

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

Eşhedü en lâ iâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.

ALEMLERİN EFENDİSİ NİN (SAV) DİLİYLE KUR AN

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

6. SINIF DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ ÜNİTE:1 KONU: DEĞERLENDİRME SORU VE CEVAPLARI

1 İslam ne demektir? Hazreti Peygamberimiz in (sallallahu aleyhi ve sellem) getirdiği din olup bunu kabul etmek, Allah a ve resulüne itaat etmektir.

İmam Humeyni'nin vasiyetini okurken güzel ve ince bir noktayı gördüm ve o, Hz. Fatıma

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

3. Farz Dışında Yaptığı İbadetler


Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

Gerçek şudur ki bu konu doğru dürüst anlaşılmamıştır; hakkında hiç derin derin düşünülmemiştir. Ali-İmran suresinde Allah (c.c.) şöyle buyurur; [3]

Recep in İlk Üç Orucunun Fazileti

ŞİRK VE ÇEŞİTLERİ EBU SEYF

LİVATA HADDİ (EŞCİNSELLİĞİN/HOMOSEKSÜELLİĞİN CEZASI)

İsra ve Miraç olayının, Mekke de artık çok yorulmuş olan Resulüllah için bir teselli ve ümitlendirme olduğunda da şüphe yoktur.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

CİHADA DENKTİR Evet, içinde savaş olmayan bir cihad var ki hac ve umredir Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı hac ve umredir.

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

11. Kullara rızık olması için birbirine girmiş, küme küme tomurcukları olan uzun boylu hurma

Veda Hutbesi. "Ey insanlar! " Sözümü iyi dinleyiniz! Biliyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım.

Orucun tutulacağı günler olduğu gibi tutulmayacağı günlerde vardır. Resûlüllah sav bizzat bunu yasak etmiştir.

+ Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız.(4.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

Gizlemek. أ Helak etmek, yok etmek أ. Affetmek. Açıklamak. ا ر اد Sahip olmak, malik olmak. Đstemek,irade etmek. Seçme Metnler 25

Resulullah ın Hz. Ali ye Vasiyyeti

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

KURAN YOLU- DERS 3. (Prof.Dr. Mehmet OKUYAN ın Envarul Kuran isimli 3 no lu dersinin ilk 50 dakikasının özeti)

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

TÂĞUT KELİMESİNİN ANLAMI

İLAHİ KİTAPLARA İNANÇ

Ali imran 139. Gevşemeyin, hüzünlenmeyin! Eğer (gerçekten) iman etmiş kimseler iseniz, üstün olan sizlersiniz.

Bu ay içinde orucu ve namazı o kişiye kolaylaştırılır. Bu ay içinde orucu ve namazı ALLAH tarafından kabul edilir.

Edeb Ya Hu! Cumartesi, 03 Ocak :31

TİN SURESİ. Rahman ve Rahim Olan Allah ın Adıyla TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ TİN SURESİ. 3 Bu güvenli belde şahittir;

Fırka-i Naciyye. Burak tarafından yazıldı. Çarşamba, 09 Eylül :27

UMRE YAPMANIN FAZİLETİ

7- Peygamberimizin aile hayatı ve çocuklarla olan ilişkilerini araştırınız

5. Peygamberimizin Medine'ye hicret ettikten sonra yaptırdığı caminin adı nedir? 1. Aşağıdakilerden hangisi dinin faydalarından biri değildir?

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Efendim, öğrendiklerimin ikincisi; çok kimseyi, nefsin şehvetleri peşinde koşuyor gördüm. Şu âyet-i kerimenin mealini düşündüm:

5 Peygamberimiz in en çok bilinen dört ismi hangileridir? Muhammed, Mustafa, Mahmud, Ahmed.

Nesrin: Ahmet! Ne oturması! Daha gezecek birçok mağaza var, sen oturmaktan bahsediyorsun.

Kur an ın varlık mertebelerini beyan eder misiniz ve ilahi vahiyde lafızların yerinin ne olduğunu

NAMAZI, MESCİT VEYA CÂMİDE CEMAATLE KILMANIN HÜKMÜ. Vaizler Muhammed b. Salih el-muneccid. Terceme edenler. Muhammed Şahin. Tetkik edenler Ümmü Nebil

Sadîk-i Ahmak yani ahmak dost şiddetli düşmandan,din düşmanından daha fazla verir.

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

dinkulturuahlakbilgisi.com Konu Anlatımı MELEKLER Hazırlayan Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

PEYGAMBERLERE ÎMÂNIN HAKİKATİ. Hâfız el-hakemî

Dua ve Sûre Kitapçığı

Seyyid Abdülkadir Geylâni hazretleri küçük yaşta iken, annesinden Bağdat a giderek ilim öğrenmesi için izin ister.

Hz Âmine, kocası Abdullah ın kabrini ziyaret etmiş, Hz Peygamber de Neccaroğulları ndan.

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

Abdullah b. Abdurrahman el-cibrîn



GÜNAH ve İSTİĞFAR. Israr etmek kişiyi nasıl etkiler

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Teravih Namazı - Gizli ilimler Sitesi

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

Muhammed Salih el-muneccid

İmanda Mürakebe Bilinci - Akaid - Dr. Mehmet Sürmeli'nin kişisel web sitesine hoşgeldiniz.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Rahmet Ayı RAMAZAN Pazar, 07 Haziran :17

Din Ve Ahlak Hakkında Neler Biliyoruz?

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

Değerli büyüğümüz Merhum Fatma ÖZTÜRK ün ruhunun şad olması duygu ve dileklerimizle Lisans Yayıncılık

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şu an hayatta ve yeryüzünde hazır mıdır? Abdulkerim el-hudayr

EY İMAN EDENLER! Allah ın emrine uygun yaşayın

Acaba İslam dini Kadın ın sünnet olması doğrultusunda bir destur vermiş midir?

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Faiz Parasıyla Yapılan Evde Namazın Hükmü

KADINA ARKADAN YANAŞMANIN HÜKMÜ

Kur an Kerim ayetlerinde ve masumlardan nakledilen hadislerde arş ve kürsî kavramlarıyla çok

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

ALLAH TEÂLÂ'YA ÎMÂN. Muhammed Şahin. ] تر [ Türkçe Turkish. Tetkik : Ümmü Nebil

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

M VE NAZARDAN KORUNMA VE KURTULMA YOLLARI. lar aha beteri. dir veya 7 2. Y. 4. a bakarak " " dersek h 6. olarak sadaka verme.

Muharrem ayı nasıl değerlendirilmelidir?

Hz. Mehdinin (A.S.) geleceği ile ilgili olarak üzerinde durmamız gereken bir konu daha vardır.

Mekki ve Medeni Ayetler arasindaki fark...

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Transkript:

Sayi 1/Yil 1 ب س م ح نم ال ح نم م. ط ي طح ح نمس طأل ط ي ط ح ا م ا أ م ا ي ا ا ح ن ل اا أ طح ي طح ع YIL 2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434/ MART 2013 Hediyemiz olsun! De ki: -Eğer Allah dileseydi onu size hiç okumazdım ve O nu size hiç bildirmezdi. Daha önce sizin aranızda bir ömür yaşadım, hiç düşünmüyor musunuz? (Yunus, 16) Aylık; Islami, kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk kkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk k Siyasi ve Ilmi Dergimiz..

إن إ م ك م إ ل ل. Fihrist Dersler Konular Yazarlar Sayfa 2 PKK ile T.C. Hükümeti Barış sürecinde Editör 3 Tefsir Dersleri Duha Suresi (Son Bilgiler) Ebu Abdurrahman 4 Tefsir Dersleri (devam) Duha Suresi (Son Bilgiler) Ebu Abdurrahman 5 Kur ana saygı, Allah a saygıdır!(3) M. Metin Müftüoğlu 6 Sualler-Cevaplar(2) Ebu Ensar 7 Beyyineler Müslümanın Anayasası Kur andır!(8) Cemaleddin Hocaoğlu 8 Beyyineler Allahın Hakimiyyeti (1) Cemaleddin Hocaoğlu 9 Suffa Mektebi Temel Meseleler(2) Ibni Abdulhalim 10 Islam/Ibadet Kelime-i Şahadet (4) Said Havva 11 Siyer/Davet Peygamberimizin Hayatı; Vahyin Başlangıcı B. Çobanoğlu 12 Örtülü olmayan Bacılarımıza (9)! Fatıma Betül Hanım 13 Kur anda Gençler ve Gençlik değerleri; Habil ile Kabil Misafir Kalemler 14 15 Fihrist Gündem/Yorum Gençlerle Başbaşa Fetva Köşesi Hanımlar Köşesi Sohbetler/Düşünceler Basından Seçmeler ABD'nin Suriye'deki İslamcı muhalefeti gerektiğinde... Microsoft'un kurucusu Bill Gates... Norveç'te Müslümanlar için üretilen... Neden istifa ettiler/ettirildiler dersiniz?... Muhacirun Dergisi: www.muhacirun.net Yazışma Adresimiz: info@muhacirun.net Sayfa 2 Doğrular Islamın doğrulardır, hatalar/yanlışlar bizim yanlışlarımızdır. Okuyucularımızdan(Islama göre varsa) Hatalarımızın düzeltilmesini istirham MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Gündem/Yorum Editör PKK ile T.C. Hükümeti Barış sürecinde Alimlerimiz Ahlak ı tarif ederken insanda yerleşmiş melekelerdir derler. Yani insanda Sabit/sakin olmuş hiç bir zorlama olmaksızın kolaylıkla ortaya çıkan karakterdir. Buna Seciyye veya Huy da denir. Ahlak, esasları/gayeleri bakımından; Ahlakı Hamide ve Ahlakı Seyyie diye ikiye ayrılır. Ahlakı Hamide, yani övülmüş Ahlak; bozulmamış, fıtrat üzere kalmış, dejenere olmamış Ahlaktır. Ahlakı Seyyie, yani yerilmiş Ahlak; bozulmuş, dejenere olmuş Ahlaktır. Menfaat Ahlakı, Hissi Ahlak, Lezzet Ahlakı gibi sınıflandırılmaları vardır. Yani menfaatine göre yer ve konum değiştiren, hissi duyguların, anlık kızgınlığın/ sevginin yön verdiği Ahlak Pkk ile barış ne demektir? Bunu kim, Niye istiyor? Bu güne kadar nerdeydiler?... Bir zamanlar teröristleri yok edeceğiz, asacağız keseceğiz diyenler, türklüğü her şeyin üstünde görenler, başka kimseye insan dahi demeyenlere ne oldu da hep birden barışçı kesildiler. Belki TC Devleti buna ne diyor? Bunu kabul ediyormu? Hangi şartlarda, neyin karşılığında barış? Özerklik mi, ayrı bir Pkk devletimi, yoksa Pkk yönetiminde bir Türkiye mi? Türkiye Silahlı Kuvvetleri buna ne diyor? Kuvvetlerine ne oldu? Kahraman Mehmetçik e ne oldu? Firar mı etti? Aldıkları veya yaptıkları silahları ne yapacaklar? Hani bir Türk dünyaya bedeldi? Kimseye bir karış toprak vermeyecektiniz. Vatanın bölünmez bütünlüğü ne oldu? Hani Türkiye hür bir devletti?... Belki halk buna nediyor? Halk mı? Hangi halk? Tayyibin yedirip içirdiği halk mı? Yıkamadığı bileği öpen halk mı? Kemalistler mi? Aydınlar mı? Gazeteciler mi? Hemen hemen herkesin ağzında barış Ayetleri, Hadisler, v.s. Evet, Ayetler ve Hadisler var. Fakat bunlar 1400 seneden beri var. Cumhuriyet kurulduğu dönemde de, 10 sene öncede, AKP seçildiği zaman da vardılar. Siz bunlara yeni mi iman ettiniz. Iman ettiniz mi? Belki aynı Kur anı Kerim de olan diğer ayetler, Sünneti seniyede olan diğer hadislere niye bakmıyorsunuz. Onlar şu an işinize yaramıyor mu? Kur anı Kerimde 6236 ayeti kerime var. Hadisler ise sayılamayacak kadar çoktur: Islamda faiz haramdır, Zina haramdır, Alkollü içkiler haramdır, Kumar ve Şans oyunları haramdır, Hırsızlık haramdır, Yankesicilik haramdır, Rüşvet haramdır, adam gayırma haramdır, Fiyatlarla oynamak haramdır, Haram mal üretmek haramdır, yetim malı yemek haramdır, Kamu malını ucuza kapatmak/peşkeş çekmek haramdır, Kamu malını kendi işleri için kullanmak haramdır, yetkiyi kötüye kullanmak haramdır, hak edilmeyen ücret haramdır, aldatmak haramdır, firsatcılık haramdır, gereksiz yere vergi/para toplamak haramdır, fiyat kırmak haramdır, fiyatı artırmak için malları telef etmek haramdır, stokculuk haramdır, fitne haramdır, insanları dinlerinde şüpheye düşürmek haramdır Islamın/Şeriatın gönderilmesinin gayesi zaten Insanların Dininin, Malının, Canının, Neslinin ve Aklının korunmasına yöneliktir. Şeriat bunları korur. Devlet ise bunları uygulatır ve denetler.yani Tebaasının Maddi/Manevi hakkını korur, emniyetini sağlar onlara huzurlu bir yaşam alanı sunar Yukardaki hükümlere bakarak söyleyin, Siz bunların hangisini uyguluyorsunuz? Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar, kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir. (Bakara, 85) Siz Pkk ile barış diyor ve onların haklarını önceliyorsunuz. Sakın ha! Kürd halkı(onlar için yıllardır ne yaptınız, onlara vize koymak istemiştiniz) diyerek ayırmaya kalkmayın, Onlar bizden biz de onlardanız. Hepimiz birlikte zulüm görüyoruz Sen önce (Müslüman olsun, Zimmi olsun) Halkla barış. Onların Dinini, Malını, Canını/Nefsini, Neslini/ Namusunu ve Aklını korumaya bak Bunlara devletin terörü, sömürüsü, zammı, tutuklamaları, vergileri de dahil Bunlar korunursa, O zaman göreceksin ki herkes hakkına razı gelecek, kardeş kardeşi kırmayacak, sömürmeyecek, aldatmayacak, rencide etmeyecek, dışlamayacak, beraberce aynı değerler için omuz omuza uğraş vereceklerdir Devletin, Hükümetin veya başkalarının menfaatini korumayı bırak. Bunu zaten yapamazsın, başaramazsın. Çünkü menfaatler ve istekler/ isteyenler değişince değişir Rejimin menfaati neyi gerektiriyorsa Ahlakı da odur. Zaten Rejimin ahlakı eşittir, Rejimin menfaati demektir. Ahlaksızlığı veya birilerinin lanse ettiği menfaat ahlakını bırakın da Islama, Islami Ahlaka dönün Bu barışı Islam/Kur an dışında hiç bir kimse, hiç bir rejim veya hiç bir kanun sağlayamaz. Yaptıklarınıza bakınca, TC Rejimi ve Particilik aleyhinde Islam Alimlerinin verdiği Şirk fetvası nın doğruluğu, tekrar net bir şekilde ortaya çıkmıştır diye düşünüyorum. Umarım bunu sizde anlarsınız Evet bizlerde (Muvahhidler) barış istiyoruz Biz Menfaatlere veya Zamana /Zemine göre değişen değil, her zaman ve her yerde Silm (Islam, Şeriat, Hilafet, beraberce tek Ümmet olmak) istiyoruz Ey Iman edenler! Kâffeten Silme girin de Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan açık bir düşmandır. (Bakara, 208) Sayfa 3 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. TEFSIR DERSLERI Ebu Abdurrahman و الض ح ى )1( و ال ي ل ا ا ا ى ى )2( م ا و ع ك ك و م ا ى )3( و ل ل خ ر ة خ ي لر ل م ا ول ى )4( و ل س و ف ع ط ي ي ك ض ى ر ى )5( ا ل م ع ك ع ى يف ا ض ا و )6( و و ج ك ا ض ى ك )7( و و ج ك ك ا ل ل ض ا غ ن ى )8( ض ا م ا ال ي ى يم ض ل ر ى ر )9( و ا م ا الس ا ل ل ض ل ر ن ى ر )10( و ا م ا ن ط ف ة ك ض ح ك 11( ) 93 - DUHÂ SÛRESİ Mushaftaki Sıralamaya Göre 93. Sûredir. Mufassal Sûreler Kısmının 12 Grubundaki Beşinci Sûredir. 11 Ayettir. Mekke'de nazil olmuştur. ed-duhâ SURESI Tamamlayıcı Bilgiler Âhiret Senin İçin Dünyadan Daha Hayırlıdır (Âyet 4) 1- "Elbette âhiret senin için dünyadan daha hayırlıdır" âyeti ile ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Şüphesiz âhiret yurdu senin için bu dünya yurdundan daha hayırlıdır. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.v) insanların, dünyaya en az rağbet edeni ve dünyadan en uzak duranı idi. Nitekim bu onun yaşayış tarzından açıkça anlaşılmaktadır. Ayrıca O, ömrünün son zamanlarında sonuna kadar dünyada kalıp sonra cennete gitme ile Allah Teâlâ'ya dönmek arasında serbest bırakılmıştı da o, Allah katında olanları bu aşağılık dünyaya tercih etmiştir. İmam Ahmed b. Hanbel'in, Abdullah (İbn Mes'ûd)'dan rivayet ettiğine göre o şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a.v) bir hasır üzerine uzanmıştı da hasır onun yan tarafına iz yapmıştı. Uykudan uyanınca onun yan tarafını silmeye başladım ve şöyle dedim: Ey Allah'ın Rasûlü! Haber verseydin de senin için şu hasırın üzerine bir şey serseydik. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Dünyadan bana ne. Dünya ile benim misâlim bir ağaç gölgesinde oturan sonra kalkıp orayı terkeden bir kimse gibidir." Bu hadisi Tirmizî ve İbn Mâce, Mes'ûdî'den rivayet ederler. Tirmizî: Bu hadis hasen ve sahihtir, der." Allah'ın Rasûlü'ne İkramları (Âyet 5) 2- "Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Âhiret yurdunda, onu, ümmeti ve kendisine hazırlanan ikramlar konusunda razı edene kadar verecek. Bu ikramlardan biri de Kevser nehridir ki ileride görüleceği üzere onun kenarları içi boş inci kubbeleri ve çamuru hoş kokulu misktir. İmam Ebu Amr el-evzâî, Ali b. Abdullah b. Abbas'tan o da babasından naklettiğine göre o şöyle dedi: Rasûlullah (s.a.v)'e kendisinden sonra ümmetine açılacak olan hazineler teker teker sunuldu. O da bunlara sevindi. Bunun üzerine Allah Teâlâ: "Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın" âyetini indirdi. Allah Teâlâ ona cennette bir milyon köşk vermiştir. Her köşkte gerekli olan eşler ve hizmetçiler vardır. Bu hadisi İbn Cerir ve İbn Ebî Hatim kendi tarikiyle nakletmişlerdir. Bu İbn Abbas'a kadar isnadı sahihtir. Burada verilen bilgiler ve benzerleri ancak Rasûlullah'tan duymakla edinilebilir. Süddî'nin İbn Abbas'tan rivayet ettiğine göre Muhammed (s.a.v)'in razı olacağı şeylerden biri de ehl-i beytinden hiçbir kimsenin cehenneme girmemesidir. Bunu İbn Cerir ve İbn Ebî Hatim de rivayet eder. Hasen, bundan maksadın şefaat olduğunu söyler. Ebu Cafer el-bâkır da aynı görüştedir. Ebu Bekr İbn Ebî Şeybe'nin Abdullah'tan naklettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Ben öyle bir ailenin mensubuyum ki Allah bizini için dünyaya karşılık âhireti tercih etmiş ve: "Şüphesiz Rabbin sana verecek sen de hoşnut olacaksın" buyurmuştur."..." Seni Yetim Bulup Barındırmadı mı? (Âyet 6) 3- "O seni yetim bulup da barındırmadı mı?" âyetinin tefsîrinde İbn Kesîr şöyle der: "Şöyle ki, o anasının karnında iken babası vefat etmiştir. Peygamber (s.a.v) doğduktan sonra öldüğü de söylenmiştir. Sonra altı yaşındayken annesi Vehb'in kızı Âmine vefat etmiştir. Bundan sonra ölünceye kadar dedesi Abdülmuttalib'in himayesinde kalmıştır ki, dedesi öldüğünde o sekiz yasandaydı. Sonra amcası Ebû Tâlib onu yanına almıştır. Ebû Tâlib onu himaye etmeye, desteklemeye ve ona değer verip saygı duymaya devam etmiş, kırk yaşının başlarında Allah kendisini peygamber olarak gönderdikten sonra da kavminin eziyetlerine karşı onu korumayı sürdürmüştür. Bunlar Ebû Tâlib, putperest kavminin dininde iken gerçekleşmiştir. Bunların hepsi Allah'ın takdiri ve güzel tedbiri ile olmuş ve Ebû Tâlib'in hicretten az önce vefat etmesine kadar devam etmiştir. Bunun üzerine Kureyş kabilesinden aşağılık ve cahil insanlar ona saldırmış, Allah Teâlâ'da bu kez, onun kendi kavmi arasından çıkıp Evs ve Hazrec kabilelerinden Ensâr'ın memleketine hicretine izin verilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ kanununu en mükemmel şekilde uygulamıştır. Rasûlullah (s.a.v) Ensâr'ın memleketine varınca onlar Hz. Peygamberi barındırıp ona yardım ettiler ve korudular. Onun önünde savaştılar. Allah onların hepsinden razı olsun. Bütün bunlar Allah'ın onu koruma ve gözetme ve ona önem vermesinin bir sonucudur." Seni Şaşırmış Bulup da Doğru Yola Eriştirmedi mi? (Âyet 7) 4- "Seni şaşırmış bulup da doğru yola eriştirmedi mi?" âyetiyle ilgili olarak İbn Kesîr şöyle der: "Allah Teâlâ'nın: "Seni şaşırmış bulup da doğru yola Sayfa 4 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

eriştirmedi mi?" sözü aynen O'nun şu sözü gibidir: "İşte böylece Biz sana da emrimizden bir ruh vahyettik. Sen önceleri kitap nedir iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayete eriştirdiğimiz bir nur kıldık." (eş-şûrâ, 42/52). Bazıları da âyette geçen: şaşırmış kelimesinden maksadın; Rasûlullah (s.a.v) küçükken Mekke vadilerinde kaybolup sonra geri dönmesidir, derler. Şöyle de denilmiştir: O amcası ile birlikte Şam yolunda iken kaybolmuştu. Geceleyin bir deveyi binmişken İblis gelip deveyi yoldan saptırmıştı. Nihayet Cibril gelmiş, İblis'e bir üfürüş üfürmüş ve İblis ondan uzaklaşıp Habeşistan'a gitmişti. Sonra da kervanın yolunu doğrultmuştu. Bu iki görüşü Beğavî nakleder." Bana göre; doğru olan birinci görüştür. Seni Fakir Bulup Zenginleştirmedi mi? (Âyet 8) 5- "Seni fakir bulup da zenginleştirmedi mi?" âyeti ile ilgili olarak Nesefî şöyle der: "Seni fakir bulup da Hatice'nin, malıyla, yahut sana lütfettiği ganimetlerle seni zengin kılmadı mı?" Ben derim ki: Burada ganimetlerin zikredilmesi pek doğru değildir. Çünkü bu sûre, Mekke'de nazil olup daha önce vuku bulmuş olaylardan bahsetmektedir. Halbuki ganimetler Medine'de olmuştur. Peygamber (s.a.v)'in Hz. Hatice'nin malını çalıştırmak sureti ile zengin olması da yine isabetli bir görüş değildir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v) gerek peygamberlikten önce gerekse peygamberlikte sonra elinin emeği ile geçiniyordu. Sadece sermaye Hz. Hatice'ye aitti. Ancak peygamberlikten sonraki davet şartları, Hatice annemizin (r.anha) sadakati, onun Allah yoluna davette ve Rasûlullah (s.a.v)'e hizmetteki gayretleri malının pek çoğunu tüketmiştir. Adı geçen âyetle ilgili olarak İbn Kesîr zenginlikle alâkalı başka bir görüşe işaret eder ve şöyle der: "Buharı ve Müslim'in Sahih'lerinde Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre Rasûlullah (s.â) şöyle buyurmuştur: "Asıl zenginlik mal çokluğu değil kalp zenginliğidir." Müslim'in Sahih'inde Abdullah b. Amr'dan nakledildiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Müslüman olan yetecek kadar rızık verilen ve Allah'ın kendi verdiklerine kanaat ettirdiği kimseler muhakkak felah bulmuştur."..." Kanaatime göre; işte bu Rasûlullah (s.a.v)'in zenginliğinin bir bölümüdür. Âyette kasdedilen mâna daha geneldir. Rabbinin Nimetini Durmadan Anlat (Âyet 11) 6- "Ama rabbinin nimetini durma anlat" âyetini tefsir ederken İbn Kesîr şöyle der:.إ إم ك م إ ل ل ن "Nitekim Peygamber (s.a.v)'den nakledilen bir duada şöyle buyurmuştur: "Allah'ım; bizi nimetlerine şükreden, onlarla seni öven, onlara razı olan kullarından eyle. Ve o nimetleri bize tamamla." İbn Cerîr'in Ebû Nadra'dan naklettiğine göre o şöyle demiştir: "Müslümanlar nimetlerin anlatılmasını, onlara şükretme olarak görürlerdi." Abdullah b. el-imam Ahmed b. Hanbel'in Numan b. Beşîr'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) minber üzerindeyken şöyle demiştir: "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetini anlatmak şükür, bunu terketmek ise nankörlüktür. Cemaatte rahmet ayrılıkta azab vardır." Bu hadisin isnadı zayıftır. Buhârî ve Müslim'in Sahih'lerinde Enes'ten nakledildiğine göre Muhacirler şöyle demişlerdir: Ey Allah'ın Rasûlü! Ensâr ecrin hepsini aldı götürdü. Rasûlullah (s.a.v) buyurdu ki: "Hayır; siz onlara dua ettiğiniz ve onları hayırla andığınız sürece (ecir aranızda ortak olur)." Ebû Davud'un Ebû Hureyre'den rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez." Bu hadisi Tirmîzî de rivayet etmiş ve; sahihtir demiştir. Yine Ebû Davud'un Câbir'den naklettiğine göre, Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kime bir nimet verilir de o bunu anarsa ona şükretmiş olur. Eğer bunu gizlerse o nimete karşı nankörlük etmiş olur." Bu hadisi sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Yine Ebû Davud'un Câbir b. Abdullah'tan rivayet ettiğine göre Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Kime bir şey verilir ve o kimse varlıklı olursa o da buna karşılık versin. Eğer (karşılık olarak verecek bir şey) bulamazsa onu anlatsın. Kim bu iyiliği anlatırsa verilen şeye şükretmiş olur. Kim de iyiliği gizlerse ona karşı nankörlük etmiş olur." Bu hadisi sadece Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Mücâhid der ki: Yukarıdaki âyet şu anlamdadır: "Rabbinin vermiş olduğu peygamberlik nimetini anlat." Yine Mücâhid'den başka bir rivayete göre de bu nimetten maksat Kur'ân'dır. Leys der ki: Birisi, Hasen b. Ali'nin "Ama Rabbinin nimetini durma anlat" âyeti hakkında: Herhangi bir hayır işlediğin zaman bundan arkadaşlarına bahset, dediğini rivayet etmiştir. Muhammed b. İshak ise yukarıdaki âyetler ilgili olarak şöyle der: Allah tarafından sana gelen nimetleri ve peygamberlik ikramını anlat ve ona (insanları) davet et. Yine Muhammed b. İshak'ın bildirdiğine göre: Nitekim Rasûlullah (s.a.v) Allah'ın lütfettiği peygamberlik nimetini ailesinden güvendiği kişilere anlatmaya başlamış, namaz kendisine farz kılınınca da namazı kılmıştır." Sayfa 5 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Gençlerle Başbaşa Emîr ul Mu minîn KUR'AN'A SAYGI, ALLAH'A SAYGIDIR! (3) İbn Abbas'ın rivayetine göre, bir adam gelip: ''Ey Allah'ın peygamberi, hangi amel daha fazîletlidir?'' diye sormuş. Hz. Peygamber ona şu cevabı vermiş: ''Sana konup göçen gibi olmanı tavsiye ederim!'' Adam: ''Konup göçen ne demektir?'', diye sorunca Hz. Peygamber şu cevabı verir: ''Kur'an okuyan kişi, başından başlar, sonuna gelince tekrar başına geçer. Her konduğunda hemen göçer! (Tirmizî, Kıraat 11. hadisin akabinde Tirmizî der ki: ''Bu hasen-garib bir hadistir. Senedi pek kuvvetli değildir!'' İbn'ül-Esir. Garib'ül-Hadis'te bu hadisi zikrettikten sonra. Mekkeliler'in de bu uygulamayı sürdürdüklerini kaydetmektedir!) Ben derim ki: Kur'an-ı hatmettiği vakit, ailesini bir arada toplaması müstehaptır. Ebu Bekr el- Enbari anlatıyor: Bize Idris haber verdi: Bize Halef anlattı: Bize Veki' Mis'ar'dan, o Katâde'den naklederek dedi ki: ''Enes b. Malik Kur'an-ı hatmettiğinde aile halkını toplar ve dua ederdi!'' Bize İdris haber verdi. Bize Halef anlattı. Bize Cerir, Mansur'dan, o el-hakem'den rivayetle dedi ki: ''Mücahid ve Ebu Lübabe'nin oğlu Abde ve bir grup kimse, mushaftan Kur'an-ı hatmederelerdi. Hatmin sonuna geldiklerinde bizlere: ''Yanımıza gelin, çünkü Kur'an hatmedildiği sırada rahmet iner!'', diye haber gönderirlerdi.'' Bize İdris haber verdi, bize Halef anlattı. Bize Huşeym, el-avvam'dan, o İbrahim et-teymi'den rivayetle dedi ki: ''Sabah saatlerinde Kur'an-ı hatmeden kimseye, melekler, akşamı edinceye kadar dua eder. Akşamın ilk vakitlerinde Kur'an-ı hatmeden kimseye de melekler, sabahı edinceye kadar dua ederler. O bakımdan onlar Kur'an-ı Kerim'i gecenin veya gündüzün ilk saatlerinde hatmetmeyi seviyorlardı!'' 41 - Teaviz (Birtakım kötülüklerden korunmak maksadıyla Allah'a sığınmayı ifade eden ayetler ve meşru dualar.) yazarak bunlarla birlikte tuvalete girmemek. Ancak bir deri, yahut gümüş veya buna benzer bir kap içerisinde olması hali müstesna. O takdirde Kur'an-ı Kerim'i hıfzettiğin halde de öyle bir yere giriyor gibi olursun. 42 - Kur'an'ı yazdığı veya yazılan yerden yıkamasında biriktirdiği suyu içtiği vakit, her bir nefeste Allah adını anıp bu konuda niyetine gereken tazimi göstermesi. Çünkü Allah ona niyeti kadarını verecektir. Leys'in rivayetine göre Mücahid şöyle demiştir: ''Kur'an-ı bir yere yazıp sonra onun suyunu hastaya içirmende bir mahzur yoktur!'' Ebu Ca'fer der ki: ''Kalbinde katılık hisseden bir kimse, zaferan ile bir bardağa ''Yasin''i yazsın, sonra da onu içsin!'' 43 - Ben derim ki: ''Küçük Sure denmemesi de Kur'an'a hürmetin gereğidir!'' Eb'ül-Âliye küçük veya büyük sure denilmesinden hoşlanmazdı. Böyle bir söz söylediğini duyduğu kimseye: ''Sen ondan da küçüksün. Kur'an ise hepsi büyüktür!'', diye çıkışmıştır. Bunu Mekkî (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) teyid etmiştir. Derim ki: ''Ebu Davud buna aykırı bir rivayet kaydetmektedir. Amr bin şuayb'ın babasından, onun da dedesinden rivayetine göre şöyle demiştir: ''Kur'an-ı Kerim'in mufassal bölümünün küçük olsun, büyük olsun bütün surelerini namazda insanlara imamlık yaparken Resulullah (s.a.v.)'in okuduğunu işitmişimdir!'' (Ebu Davud) Sayfa 6 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Sualler-Cevaplar (2) Fetva Köşesi Sual 5)Hocam bazı Müslümanlar bilhassa Gençler bir kaç Ayet veya Hadis ezberliyorlar ve hemen bunları delil getirmeye ve fetva vermeye başlıyorlar buna ne dersiniz? Sual 6)Hocam 12 Ilim okumuş bir Müslüman Ayet ve Hadisden hüküm çıkarabilir mi? Hüküm çıkaramayacaksa niye bu ilimleri okuyor? Cevaplar :İmam-ı Suyutî nin El-İtkan isimli,usul-i Tefsir kitabından mevzumuzla alakalı aktarmalar yaptık. Şimdi günümüzün manzarasına baktığımızda görüyoruz ki, yukarıda zikri geçen ilimleri(12 Ilim dediğimiz) tahsil etmiş olmak şöyle dursun, belki de isimlerini dahi ilk defa duyan kişilerden bir kısmı, tefsir okutmaya hem de kavram ismi altında tefsir okutmaya kalkıyor veya yine bu ilimlerin isimlerini duyması bir tarafa,,,nasara, yensuru dememiş kişilerin de böylelerinden ne isim altında olursa olsun, tefsir okumaya çalışıyor. Bu hal kötü niyyetin bir eseri değilse, büyük bir cehaletin ifadesidir. Bunun başka türlü bir izahı yoktur... Böylelerine halisâne tavsiye ve tebliğimiz odur ki, ya zikredilen ilimleri tahsil etsinler ve bu sayede yapılan tahlil ve tefsirleri rahatça anlama fırsatını bulsunlar. (Tabirimize dikkat edilsin: İctihad yapsınlar, ahkâm çıkarsınlar, mefhum ve kavramlardan söz etsinler demiyorum,,,yapılan tefsir ve yorumları kolayca ve rahatça anlasınlar!.. diyorum.) Ya da ayet ve hadis meallerini ve bunların tefsir ve şerhlerini sadece bir fikir edinmek için okusunlar, okuyabilirler... Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.258 ----------------------------- İslam ulemasının tesbit ettiği gerçeklerden biri de müctehid olmayanlar için merci ayet ve hadis değildir. Akaid ve fıkıh kitaplarıdır. Zamanımızda biri çıkıp ayet ve hadisten hüküm çıkarmaya kalkarsa o, cehlini ortaya koymuştur. Artık ona söz de anlatamazsınız. Çünkü tıp tahsil yapmamış birine siz, tedavi usüllerini nasıl anlatırsınız?!. Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.261 Ebu Ensar...bilmeli ki, ne kendisi ne de biz, ayet ve hadisten hüküm çıkaramayız. Bu bir ictihad meselesidir. Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.264 Yani Rahmetli Hocaefendi bile ben Ayet ve Hadisten hüküm çıkaramam, benim için müracaat yeri Akaid ve Fıkıh kitaplarıdır diyor, gerisini siz düşünün. --------------------------------------- Sual 7)Hocam bazı Müslümanlar özellikle Tarikatcilar; biz 12 Ilim okumamıza gerek yoktur, Allah(c.c.) bize öğretiyor diyorlar ve bir hadisi delil getiriyorlar? Bu doğru mu? Cevap:İmam-ı Suyutinin İtkan da, İmam-ı Rabbani nin,,mektubat ının birinci cildinin 3. sayfasında kaydettikleri hadis-i şerif şöyle:,,bir kimse bildikleriyle amel ederse, Allah ona, bilmediklerini varis kılar (lutfeder, bildirir). Evet bu hadis bir şart cümlesinden ibarettir. Şart cümlesinde ceza cümlesinin tahakkuku, şart cümlesinin tahakkukuna bağlıdır. Siz bildiklerinizle amel etmedikçe Allah ın varis kılacağı ilme, yani ledünnî ilme sahip olamazsınız. Demek oluyor ki, müslüman ve hususiyle ehl-i tarik, önce on iki ilmi tahsil edecek, Şeriat-ı Garra yı öğrenecek, sonra bütün bunlarla amel edecek, hayatında tatbik edecek ve bu sebeble Mevlâ sı dilediği takdirde, dilediği kadar onun kalbine vehbî ilmin kapısını açar. O da bu kapıdan eşyanın hakikatlarını, şer î hükümlerin altında yatan mana ve esrarı sezer ve keşfeder. Cemaleddin Hocaoğlu (rh.a.) Tasavvuf, S.264 Sual 8) Bir kimsenin anası-babası kâfir olursa, onlara nafaka verebilir mi? Cevap: Bir erkek veya bir kadının, ana-babası kâfir bulunursa, onların nafakası ve onlara iyilik yapmak ve hizmetlerini yerine getirmek, ziyaretlerine gitmek, bu müslüman evlatların vazifeleridir. Eğer onları ziyaret edince, onların kendilerini küfre celb edeceklerinden korkarlarsa, o takdir de ziyaret etmezler. Hülasa Kitabında böyledir. Lokman Suresi nin 13. ve 14. ayet-i kerime sinin tefsirine bakılabilir! Sayfa 7 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

.إ إم ك م إ ل ل ن Beyyineler Cemaleddin Hocaoğlu MÜSLÜMANIN ANAYASASI KUR AN DIR!..(9) e) Marmaduke Piktahall da şöyle diyor: "Halikın hukukuyla mahlukatın hukukunu, en mükemmel surette Müslümanlık tarif etmiştir." f) Ve son olarak, Çetin Özek'in doktora tezi olarak ele aldığı şu yazı da okunmaktadır: "Yeni Türkiye'nin siyasî kuruluşu, İslam'ın siyaset prensiplerine aykırıdır. İslam, siyasî ve dinî iktidarın bir elde toplanmasını ve dinin emredici fonksiyonunu gerektirir. Laiklik ve laik düzen, bu bakımdan tüm olarak İslamiyete, şeriata, dine aykırıdır. Bilhassa Türkiye'deki uygulanışı, bir bütün olarak dinsizliği gerçekleştirici bir mahiyet kazanmış bulunmaktadır..." (Türkiye'de laiklik, gelişim ve koruyucu ceza hükümleri...) İslam, insanoğlundan kanun koymasını değil, İlahi kanunlara uymasını istediği gibi, aynı zamanda bu kanunları sevmesini ve hakkında verilen herhangi bir hükme rıza göstermesini, ona gönülden bağlanmasını, teslim olmasını da istemektedir. Bu hususta Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilen kitaplara iman ettik diye boş iddiada bulunanlara bakmaz mısın! Tağuta muhakeme olmak isterler. Halbuki onu tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan ise onları çok uzak bir sapıklığa düşürmek ister." (Nisa, 60) Tağut demek, insanın taparcasına bağlandığı ve onun sözlerini Allah'ın kanunlarına tercih ettiği herhangi bir put demektir. Bir kavmin tağutu, o kavme, o millete, Allah'ın yolundan başka bir yol gösteren, Kur'an kanunlarının getirdiği düzenden başka bir düzen getiren kimse demektir. İşte böyle bir kimseye tağut, yani put denir. Getirdiği düzen de tağut düzeni, put düzeni deneceği gibi, böyle bir düzeni benimseyen, daha da ileri giderek böyle bir düzeni savunan kimselere de müşrik denir, putçu denir, tağutçu denir. Cenab-ı Hakk, dilerse her günahı affeder de böyle bir günahı yani şirki affetmeyecektir. Nisa Suresinin 116. ayeti şu mealdedir: "Muahkkak ki Allah, kendisine şirk koşanları affetmeyecektir. Bu günahtan başkasını, dilediği kimselerden mağfiret buyurur. Kim ki Allah'a şirk koşarsa muhakkak ki, o çok uzak bir sapıklığa düşmüştür." Görüldüğü üzere, meseleyi hangi yönden ele alırsanız alınız, mü'min ve Müslüman kalabilmemiz için, kanun olarak, mutlaka Kur'an kanunlarına uymaya ve onlara bir bütün olarak teslim olup devlet hayatımıza da hakim kılmaya mecburuz. ışte bunun için yine tekrar ediyoruz: "Müslümanların Anayasası Kur'an'dır." Allah'ın Hakimiyyeti (1) Allah'ın hakimiyyeti meselesi; İslam idare nizamının, İslam inancının en önemli meselelerinden biridir. Bu mesele Ali İmran ve Nisa surelerinde de yer almaktadır. Ancak aynı mesele, Maide suresinde daha kesin ve daha tekidli bir şekilde ifade edilmektedir. Maide ayetleri, bu meseleye sadece mefhum ve işaret yoluyla değil, lafz ve mana cihetiyle de temas edilmektedir. Bu; idare, şeriat ve hüküm meselesidir. Bunların ötesinde de uluhiyet, tevhit ve iman meselesi bulunmaktadır. Mesele, bu suale verilecek cevapla özetlenir: Şeriat, idare ve hüküm, İslam'a ve onun kitabı olan Kur'an'a göre mi olmalı; yoksa, bütün bunlar, değişen arzulara, dine dayandırılması mümkün olmayan maslahatlara, insanların üzerinde ittifak ettikleri örf ve adetlere göre mi olmalıdır?.. Başka bir ifade ile; yeryüzünde ve insan hayatında, Uluhiyet ve Rububiyet Allah'a mı ait olmalı; yoksa bunların hepsi veya bir kısmı Allah'ın izin vermediği yaratıklardan birine veya birkaçına mı verilmelidir?.. Yüce Allah buyurur ki: "O, Allah'tır, O'ndan başka ilah yoktur. O'nun insanlar için kanunlaştırdığı esaslar, kendisinin uluhiyetini (ilah oluşunu), insanların da ubudiyetini (Kul oluşunu) icadettirir." Bu meselede asla müsamaha yoktur. Küçük dahi olsa, bu meselenin hiçbir noktasından fedakârlık edilemez. Allah'ın izin vermediği küçük veya büyük herhangi meselede bir veya birkaç kişinin yapacakları kanunlar muteber değildir. Keza; mesele, iman veya küfür meselesidir; yahut İslam veya cahiliyet meselesidir; şeriat veya hevesler meselesidir; teslim olma veya isyan etme meselesidir; kabul veya reddetme meselesidir... Bu meselede, yani hakimiyyet, kanun koyma meselesinde ne bir orta yol bulunabilir, ne de bir sulh ve mütareke imkânı olabilir! Mü'minler, ancak Allah'ın indirdikleriyle hükmeden, karar veren insanlardır. Allah'ın indirdiklerinin hiçbir harfini eksiltemedikleri gibi, hiçbir noksanlık da yapamayacaklardır. Kâfirler, zalimler ve fasıklar ise; Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyen insanlardır. ıdareciler, ya Allah'ın şeriatine tam bir bağlılık göstererek, iman çemberinin içine girerler; veya Allah'ın izin vermediği başka bir sisteme bağlanarak kafir, zalim veya fasık olurlar... Hakim ve idareciler ya Allah'ın hükmünü kabul ederek mü'min olurlar veya mü'min olma sıfatını kaybederler. Bu iki yolun ortası yoktur. Ne muazeret, ne hüccet, ne de maslahat diye bir delil bahis konusu değildir. Allah, insanların rabbidir; insanların maslahatını, menfaatini herkesten iyi bilir. Ve şeriatını, insanların hakiki maslahatlarını ve huzurlarını gerçekleştirmek için koymuştur. O'nun hüküm ve Sayfa 8 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

şeriatinden daha güzel hüküm, daha güzel şeriat olamaz. Olmasına da imkân ve ihtimal yoktur. Hiç kimse "Ben Allah'ın şeriatını terkediyorum veya halkın maslahatını Allah'tan daha iyi biliyorum" iddiasında bulunamaz... Dili ile veya fiili olarak bunu diyecek olursa, iman çemberinin haricine çıkmış olur... Bu bahisteki açık ayetlerin halletmeğe çalıştığı bu mesele, büyük ve önemli bir meseledir. Medine'deki Yahudilerin halleri ve münafıklarla olan anlaşmaları anlatılırken de bu noktaya temas ediliyor: "Kalbleriyle inanmadıkları halde, ağızlarıyla inandık diyenler..." Keza, Medine'de İslam devleti kuruluncaya kadar, Yahudilerin, Allah'ın Resulüne karşı asla vazgeçmedikleri hile ve tuzakları anlatılırken de bu meseleye işaret edilir... Allah'tan gelen dinlerin akışı, önce şu hakikatı ortaya koyuyor: Allah'tan gelen dinlerin hepsi, Allah'ın indirdikleriyle hükmetmenin kesin ve zaruri olduğunu, ilahi şeriatın hayatın her cephesinde tatbikinin gerekli olduğunu ve bu meselenin imanla küfür, İslam'la cahiliyet ve şeriatla şahsî hevesler arasındaki yolun ayrım noktası olduğunu açıkça belirtir. H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Mesela, Allah'ın indirdiği Tevrat, hidayet ve nur dolu bir kitaptı: "Kendisini Allah'a teslim etmiş peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi. Alimler ve fakihlerde Allah'ın kitabını hıfza memur oldukları için, yine hükümlerini onunla verirlerdi..." "Allah'ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken..." Mesela Allah'ın, Meryem'in oğlu İsa'ya verdiği İncil: "Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. İncil'i müttakilere öğüt ve yol gösterici olarak indirdik. İncil sahipleri Allah'ın onda indirdikleriyle hükmetsinler..." Ve işte, Allah'ın Resul-i Ekremine inzal buyurduğu Kur'an: "Kendinden önceki kitapları tasdik edici ve onlara şahit olan hak kitap..." "Cahiliyet devrinin hükümlerini mi arzu ediyorlar? Yakınen bilen bir millet için Allah'tan daha iyi hüküm veren kim vardır?!." İşte, bu mesele, bütün dinlerde böylece belirtiliyor. Gerek idare edenlerin ve gerekse idare edilenlerin iman ve İslam'a girebilmelerinin şart ve sınırı tayin ediliyor. Bunun şartı, idarecilerin Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeleri, idare edilenlerin de bu hükmü kabul etmeleri ve diğer kanun ve hükümlere iltifat etmemeleridir. Meseleyi bu şekilde vaz'etmek, çok önemlidir. Keza, bu derece şiddet göstermek, önemli sebeplere istinad eder... Gerek bu Surede ve gerekse bütün Kur'an ayetlerinde bu noktaya temas etmeğe çalışılıyor. Ve bu hususun açık bir şekilde belirtildiğine şahit oluyoruz. Bu meselede, karşımıza çıkan mühim noktaların ilki, Allah'ın Uluhiyetinin, Rububiyetinin, beşeriyete ortaksız hakimiyyetinin kabul ve ikrarı veya reddidir... İşte, bu noktadan küfür veya iman, cahiliyet veya İslamiyet kaziyyesi ortaya çıkıyor... Bütün Kur'an, bu hakikatın beyanıyla doludur... Yaratan Allah'tır. Halik O'dur. Kainatı ve insanı O, yaratmıştır... Yerlerde ve göklerde olan her şeyi insana O, müsahher kılmıştır. O, yaratmak vasfında tektir. Az veya çok hiçbir hususta O'nun ortağı yoktur. O, kainatta ve insan üzerinde, yegane hakimiyyet ve tasarruf sahibidir. Çünkü, O; her şeyi yaratan, her şeye malik olan, her canlıya rızkını verendir. O, şu kainattaki hakimiyyetiyle de tektir. İşte iman; bütün bu hususiyetlerin yani, Uluhiyetin, malikiyetin, hakimiyyetin Allah'a ait olduğunu, bu hususiyetlere sahip yegane varlık olduğunu ve bu hususta O'na hiç kimsenin ortak olmadığını kabul ve ikrar etmektir. İslam ise, bütün bunlara kayıtsız şartsız teslim olmaktır. Netice itibariyle diyebiliriz ki: Allah'ın şeriatine bağlanmamak demek, Allah'ın Uluhiyetini, Rububiyetini, hakimiyyet ve saltanatını kabul etmemek demektir. Bu hususunun dille veya fiille olması arasında fark yoktur.. İşte bunun için buradan meselesi doğuyor ve yine bunun için ılahi kelam şu ağır cezayı koyuyor: Allah, Resulüne buyurur ki: "Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma!.." "Allah'ın indirdikleriyle hükmetmiyenler, işte onlar kafir olanlardır." "İşte onlar zalim olanlardır." "İşte onlar fasıklardır." Sayfa 9 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

.إ إم ك م إ ل ل ن Suffa Mektebi Temel Meseleler-2 KİTÂBU'L-MAKÂSID A. Şâri'in şeriati vaz etmekteki maksatları B. Kulun şeriata tabi olmaktaki maksatları Şeriatların konulmuş olması sadece hem dünyada hem de âhirette Insanlarin maslahatlarının temini amacına yöneliktir. Biz şeriatın kulların maslahatları için konulmuş olduğu neticesi ni istikra yoluyla elde etmiş oluyoruz ki, bu neticeye kimsenin karşı koyması mümkün değildir. Çünkü Yüce Allah pey gamberleri gönderme konusunda şöyle buyurmaktadır ki şeriatların gönderilmesi konusunda asıl olan da budur: Peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir hüccetleri olmaması için, gönderilen müjdeci ve uyarıcı peygamberlerden bir kısmını daha önce sana anlatmıştık. (Nisa, 165) Seni ancak âlemlere rahmet olman için gönderdik. (Enbiya, 107) Yüce Allah yaratılış hakkında da: Arş'ı su üzerinde iken, hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur(Hud, 7) Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri, için yarattım.(zariyat,56) Hanginizin daha iyi iş işlediğini belirtmek için, ölümü ve hayati yaratan odur.(mülk,6) Kitap ve sünnette mevcut bulunan ve hükümlerin belli bir illete dayalı olduğunu ortaya koyan deliller ise sayılamayacak kadar çoktur Mesela Abdest âyetinden sonra şöyle buyurulur: Allah sizi zora koş mak istemez, Allah sizi arıtıp üzerinize olan nimetini tamamlamak is ter ki şükredesiniz.(maide, 6) Oruç hakkında: Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakimasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı(bakara, 183) namaz hakkında: "Şüphesiz ki na maz hayasızlıktan ve fenalıktan akkor(ankebut, 45) kıble hakkında: "İnsanların size karşı gösterecekleri bir hüccet olmaması için, her nerede olursanız yüzünüzü (Mescid-i Haram) yönüne çevirin(bakara, 150) cihâd hakkında: "Haksızlığa uğratılarak kendilerine savaş açılan kimselerin karşı ko yup savaşmasına izin verilmiştir(hacc, 39) kısas hakkında: "Ey akıl sahiple ri! Kısasta sizin için hayat vardır(bakara, 179)buyuru {muştur. Keza tevhîd akidesinin yerleştirilmesi sadedinde de: "Rabbin insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara Ben sizin Rabbiniz değilmiyim demiş ve buna kendilerini şahid tutmuştu. Onlar da: Evet, demişlerdi. Bu kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz yoktu' ıi diytdir,(a raf, 172) Âyetten maksat konunun üzerine dikkat çekmek olmaktadır. Bu Istikra deliliyle sabittir. İstikra delili (tüme varım:bir cüzde sabit olan hüküm, o cüzün küllünde de sabit olur. Mesela "insan yemek yer" hükmü için Adem (as) in zamanına gitmeye gerek yoktur. Bir insanda sabit olan hüküm, bütün insanlıkta da sabit olur.) Istikra delili bu neticeyi ortaya koyduğuna ve böyle bir delîl de İlim ifâde ettiğine göre biz şu kesin neticeye varıyoruz: Hükümlerin belli bir illete bağlı oluşu prensibi şeriatın bütün detay hükümleri için de geçerlidir. Kıyas ve içtihadın şer î Bir delil olarak sübût ve kabulü işte bu noktadan hareketle olmaktadır. Hükümler muallel olmakla birlikte, bunun Allah üzerine vâcib mi Yoksa caiz mi olduğu konusunu ise Allah'ın ilmine havale ederek konuya girmek istiyoruz. Sığınılacak, yardım istenilecek yegane merci odur. ŞARİ İN ŞERİATIN KONULMASINDAKİ KASDI Şerî yükümlülükler, yaratılış konusunda gözetilen maksatların korunmasına yöneliktir. Bu maksatlar üç kısımda toplanır : a) Zarurî olanlar/mecburi olanlar b) Hâcî olanlar/ihtiyaç olanlar c) Tahsînî olanlar/hayatı güzelleştirenler a) Zarurî Olan Maksatlar (Zarûriyyât): Onsuz olmayan, din ve dünya işlerinin kıvamı kendilerine bağlı bulunan hususlardır. Eğer bunlar bulunmayacak olsa, dünya işleri yolundan çıkar, fesad ve kargaşa doğar, hayat ortadan kalkar. Keza bunların bulunmaması durumunda âhiret işleri rayından çıkar; kurtuluşa erme ve cennet nimetlerine kavuşma imkanı ortadan kalkar, apaçık bir hüsrana maruz kalınır. Bu Maksadların korunması iki yolla gerçekleşir: 1. Zarurî olan maksatlara varlık kazandırmak/onları yapmak ve onların temellerini sağlam atmak yoluyla. 2. Zarurî olan hususlara zarar vereceği veya ortadan kaldırmaya sebebiyet vereceği bilinen şeyleri uzaklaştırmak yoluyla. Dinlerin gayesi insanlığın Dünya ve Ahirette huzur ve mutluluğudur. Yani insanlık için gerekli olan huzur ve mutluluğun sağlanması ve korunması için gerekli beş temel esas vardır. Bunlara olmazsa olmazlar anlamına zarûriyyât-ı diniyye denir. Bu beş temel esas şunlardır: 1-Nefsin (Canın) korunması, 2-Aklın korunması, 3-Dinin korunması, 4-Neslin korunması, 5-Malın korunması (Buraya kadar anlatılan ve gerek vücud verme ve gerekse ortadan kaldırılmasını engelleme ve varlığını sürdürme açısından zarûriyyâtın tamamını iyiliği emretme, kötülüğü yasaklama prensibi içerisinde toplamak mümkündür.) Sayfa 10 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

H a k i m i y y e t, K a y ı t s ı z ve Ş a r t s ı z A l l a h ( c. c.) ı n d ı r. Islam/Ibadet Said Havva ISLAMIN RUKÜNLERI- KELIME-I ŞAHADET-(4) "La ilahe illallah" cümleciğinin ne manaya geldiğini anladıktan sonra şimdi "Eşhedü" kelimesinin anlamını incelemeye sıra geldi. Bu kelimenin üç farklı sözlük anlamı vardır. Kur'an, bu kökten türeyen değişik kelimelerle üç farklı anlamın her üçüne de yer vermiştir. Şöyle ki: a) Kelimenin ilk anlamı "gözlemek, algılamak"tır. Kur'an, kelimeyi bu anlamda şu ayette kullanıyor: Allah'ın yakınlığını kazananlar (mukarrebler) O'nu görürler. (Mutaffifiyn,21) b) Kelimenin ikinci anlamı "şahadet etmek, tanık olmak"tır. Kelime, Kur'an-ı Kerim'in şu ayetinde bu anlamda kullanılıyor. Aranızdan iki güvenilir, doğru sözlü kişiyi şahit tutunuz. (Talak,2) c) Kelimenin üçüncü anlamı olan "yemin etmek" de Kur'an-ı Kerim'in şu ayetinde kullanılıyor: Ey Muhammed! Münafıklar sana geldiklerinde şahitlik ederiz ki, sen Allah'ın peygamberisin» derler. Allah ta bilir ki sen elbette, kendisinin peygamberisin. Bununla birlikte Allah münafıkların yalancı olduklarını şehadet eder. (Munafikun,1) Görüldüğü gibi, yüce Allah -C.C.- münafıkların "şahadet ederiz" şeklindeki ifadelerini "yemin ederiz" anlamında kabul etmiştir. Buna dayanan Hanefi mezhebine bağlı fakihleri "Eşhedü" diyen bir kimsenin yemin etmiş sayılacağını ileri sürerler. Kelimenin her üç anlamı arasında yakın bir ilişki var. Şöyle ki, insan "şahidlik" ederken "yemin" eder ve bir şeyi "görünce" şahitlik eder. Bu kelimeyi Peygamberimiz (SAV) bir hadisinde şöyle kullanıyor: Bana gelen ilahi mesaj güneş gibi apaçıktır. Istersen şahadet et, istersen umursama".(hakim,beyhaki) Buna göre kimsenin "La ilahe iiiallah" diyerek yaptığı şahadetin kendisini kafirlikten veya günahkarlıktan kurtarabilmesi için mutlaka aşağıdaki üç anlamı bir arada içermesi demektir. a) Allah'dan başka ilah olmadığını hem aklı ve hem de kalbi ile algılamak görmüşçesine bilmek. b) Bu bilgi ve algıyı dille ifade etmek. c) Bu ifadenin tıpkı hakkında yemin ettiğimiz şeyler gibi kesin ve tereddütsüz bir nitelik taşıması. O halde kim inatçılığından veya kibirliliğinden dolayı "Allah'dan başka Ilah olmadığını" hem aklı ve hem de gönlü iie algılamamış veya bu konuda mütereddid olursa şahadet cümlelerini dili ile ifade etmiş olduğu takdirde Münafık, etmemiş olduğu takdirde de Kafirdir. Insan ancak Peygamberi tanımakla "La ilahe illallah" ilkesinin gereklerini yerine getirebilir. Ancak Allah'ın Resulü aracılığı ile bu tevhid inancını gerçekleştirmek için izlenmesi gereken yolu öğrenebilir. Peygamberimizin Rehberliğinden yoksun kalan insan uçsuz-bucaksız bir çöl ortasında şaşkın kalır, durumu ile bağdaşan ve doğru hareket noktalarından başlayarak amacına ulaşan bir yolculuğun nasıl olacağını kestiremez. Bundan dolayı Peygamberimizi tanımak önem bakımından Allah'ı bilmeye denktir. Çünkü insan Allah'ın Resulünü tanımadıkça Allah'a karşı taşıdığı sorumlulukları yerine getiremez. Bu gerekçe ile yüce Allah -C.C.- her hangi bir peygamberin gerçekten peygamber olduğunu belirten açık delilleri ortaya koyduktan sonra bu peygamberlerin insanlara gönderilmiş bir Allah resulü olduğunu kabul etmeyenlerin kafir olduklarına hükmetmektedir.aşağıdaki ayet bu gerçeği vurgular:allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler, Allah ile peygamberleri arasında ayırım yaparak; 'Buna inanır, fakat şuna inanmayız' diyenler böylece, iman ile küfür arası bir yol tutturmak isteyenler var ya,onlar gerçek anlamı ile kafirdirler. (Nisa,150-151) Bu yüzden Islamın parolası La ilahe illallah Muhammedün Rasulullah şeklinde olmuştur.allah ile Rasulullah birbirinden ayrı düşünülemez. Bu iki şahadet cümleciğine inandıktan ve onları dil ile ifade ettikten sonra sıra Allahın Peygamberimiz aracılığıyla bildirdiği gayba inanmaya gelir. Bu safhada karşımıza İman rukünleri dediğimiz ilkeler çıkar.bu ilkeler ya tamamen gayb alanına girerler veya belirli bir oranda gayb özelliği taşırlar. Tüm olarak bu kapsama giren ilkeler şunlardır, Allaha, Meleklere, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahirete ve Kadere inanmak. Bu altı ilkeye imanın rukünleri adı verilir ve dediğimiz gibi hepside dolaylı olarak şahadet kelimesinin kapsamına girerler. Buna göre şahadet kelimesini benimseyen kimse aslında diğer rukünleride tamamen benimsemiş olur. Bundan dolayı islama girmek isteyen kimsenin Eşhedu en La ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden rasulullah demesi yeterli sayılır. Bu sözü samimiyetle söylemiş olduğu takdirde öbür iman rukünlerini saymamış olmakla birlikte Müminlerden kabul edilir. Bunun böyle olmasının tek sebebi, şahadet kelimesinin imanın tüm rukünlerini kapsamasıdır. Şöyle ki, Eşhedu en La ilahe illallah cümlesi imanın ilk ruknü olan Allaha inanmayı ifade ediyor. Eşhedu enne Muhammeden rasulullah cümleside açıkça peygamberimize inanmayı dile getiriyor. Peygamberimize inanmak, bu sadık habercinin bize bildirdiği bütün diğer Allah Resullerine inanmamızı gerektirdiğine göre ikinci şahadet kelimesi ikinci iman ruknünü, yani Peygambere inanmayı içine almış oluyor. Allaha ve Peygamberlere inanan kimse Peygamberimizin var olduklarını haber verdiği Meleklere inanır. Bu Meleklerin biride Allahın emir ve vahyini tebliğ etme konusunda Allah ile Peygamberimiz arasında vasıta olan Cebrail(a.s.) dır. Öte yandan Allah'a, peygamberlere ve meleklerin varlığına inanan kimse vahye de inanır. Vahye inanan ise Allah'ın kitaplarına da inanır. Allah'a, peygamberlere, meleklere, AIlah'ın kitaplarına inanan kimse Ahirete de inanır. Çünkü, ahiret günü realitesi, Allah'ın kudretine, adaletine ve faziletine inanmanın tabii bir sonucu, bir türevidir. Ayrıca bu realitenin varlığını bize peygamberler haber vermiş olduğu gibi Allah'ın bütün kitapları da bu haberi pekiştirmiştir. Bu mantığın ışığında düşünmeye devam edecek olursak kadere inanmanın da Allah'a inanmanın tabii bir uzantısı, reddedilmez bir türevi olduğunu görürüz. Sebebine gelince yüce Allah'ın - C.C.- ezeli (başlangıç noktası olamayan) ilmine, olayların oluş sırasını belirleyen iradesine, varlıkların tümünü ortaya çıkaran kudretine ve bu oluş projesinin bir kitapta yazılı olduğuna inanan kimse kadere inanmış olur. Imanın bu saydığımız rukünlerinden herhangi biri hakkında yanılgıya düşmek doğrudan doğruya şahadet kelimesini zedeleyeceği gibi bu rukünlerin mahiyetini doğru anlamak, şahadet kelimesini daha iyi anlamamızı sağlayacağı için bu rukünlerin bazı önemli yönlerini açıklamayı gerekli görüyoruz. Sayfa 11 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013

.إ إم ك م إ ل ل ن Siyer/Davet B.Çobanoğlu 6- Vahyin Başlangıcı Buhâri'nin rivayetine göre,...hz. Âişe şöyle der: Allah'ın elçisine ilk gelen vahiy, uykuda iken sadık rüya ile başlamıştır. Onun her gördüğü rüya sabahın aydınlığı gibi ortaya çıkardı. Sonra kendisine yalnızlık sevdirildi. Artık Hirâ mağarasında ibâdet ve tefekkürle meşgulken ilk vahiy geldi. O'na Melek gelip, Oku! dedi. O da, Ben okuma bilmem... Resûlullah (sav) buyurdu ki; «O zaman melek beni alıp takatım kesilinceye kadar sıktı... «Ben okuma bilmem» dedim ve beni tekrar alıp üçüncü defa sıktı. Ve beni bıraktıktan sonra: «Yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı pıhtılaşmış kandan yarattı... Bu âyetleri alan Allah'ın Resulü, eşi Hatice'nin yanına geldi ve: «Beni örtünüz» dedi. Korkusu geçinceye kadar onu örttüler. Sonra başına gelen olayı eşine anlatarak: «Kendimden korkuyorum» dedi. Bunun üzerine eşi: «Allah'a yemin ederim ki, Rabbin seni hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü, sen akrabanı gözetirsin, âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, fakire verir, misafiri ağırlar, hak yolunda halka yardım edersin» diyerek, onu teselli etti. Bundan sonra Hatice, Resûlullah'ı alıp, amcazadesi Varaka bin Nevfel'e götürdü. Bu zât câhiliyye çağında hristiyan olmuş, İbranice'yi bilir ve İncil'den nasibi nisbetinde birşeyler yazardı. O günlerde gözleri kör idi. Hatice, Varaka'ya, «Amcaoğlu, dinle bak, kardeşinin oğlu ne söylüyor?» dedi. Varaka: «Kardeşimin oğlu, ne var?» deyince, Resûlullah başından geçeni anlattı. Bunun üzerine Varaka; Gördüğün, Allah'ın Mûsâ'ya indirdiği Nâmûs-u Ekber'dir. Keşke senin da'vet günlerinde genç olsaydım da, kavminin seni çıkaracakları zamanı görseydim» dedi. Allah'ın Resulü de; «Onlar beni çıkaracaklar mı?» diye sordu. O da; «Evet, senin gibi birşey getirmiş kimse yoktur ki, düşmanlığa uğramasın. Şayet senin da'yet günlerinde yetişirsem, sana yardım ederim» diye cevab verdi. Çok geçmeden Varaka vefat etti. O sırada bir müddet için vahiy kesilmişti.» Vahyin kesildiği zaman;beyhakî'nin rivayet ettiği 6 aylık bir dönemdir. Sonra Buhârî, Câbir bin Abdullah (r.a.)'dan «Fetretü'l-vahy» konusunda, Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki; «Ben bir gün yürürken birdenbire gökyüzü tarafından bir ses işittim. Başımı kaldırdım. Bir de baktım ki Hirâ'da bana gelen Melek (Cebrail a.s.) sema ile arz arasında bir kürsi üzerinde oturmuş, korktum. Evime dönüp beni örtün dedim. Allahu Teâlâ: «Ey örtüye bürünen, kalk da sana iman etmeyenleri korkut. Rabbini büyük tanı. Elbiseni temizle, kötü şeyleri terke devam et (Müddessir, 1-5)... Artık vahiy kızıştı da ardı arkası kesilmedi...» İbretler Ve Öğütler Bu, «Bed-ul Vahy= Vahyin Başlangıcı» hadîsi, dinin akaid ve şeriatle ilgili hakikatların tümünün üzerine kurulduğu temel esas olur. Çünkü «Vahyin hakikati, kendi kafasından düşünüp akıl ve görüşüyle kanun yapmaya kalkışan insanla, herhangi bir değiştirme ve kısaltma veya fazlalık yapmadan doğrudan doğruya kendi Rabbi'nden aldığı emir ve yasakları insanlara tebliğ eden insan arasında yegâne ayırıcı çizgidir. Din düşmanları; Resûlullah (sav)ın hayatındaki vahiy mes'elesiyle meşgul olmaya önem veriyorlar...vahiyle ilhamı birbirine karıştırmak, hattâ sar'a hastalığı olarak göstermek... Niçin Yüce Allah, Resûlü'nün kalbine, Cebrail'i görmesinden dolayı korku biraktı? Niçin Peygamberimiz, mağarada kendisine görünen varlığın cinlerden garib bir yaratık olmasından korktu? Niçin Vahiy uzun bir müddet kesilmişti? Halbuki Resûlullah (sav) vahyin kesilmesinden dolayı büyük bir umutsuzluğa kapılmıştı. Hattâ O, dağların uçurumlarından kendisini aşağı atmaya niyetleniyordu... Hattâ O, mağaradaki halvetini yarıda kesip, yüreği titreyerek sür'atle eve dönmüştü... O bu olayı hanımı Haticeye haber verirken şöyle demişti: «Kendimden korkuyorum.» Yâni bana cin çarpmış olabilir veya aklımı oynatabilirim... Yine Yüce Allah'ın, Hz. Hatice'ye Peygamberimizi, Varaka bin Nevfel'e götürmesini ve durumu ona anlatmasını ilham etmesinde şunlar var: a- bu durumun, kendinden önceki Peygamberlere de inmiş olan ilâhî vahiy olduğu... b-gördüğü ve duyduğu şeylerin çeşitli düşünce ve korku sebebiyle ruhunu kaplayan örtüyü yırtmak... Vahyin devam edişi, vahyin hakikatına yani nefsî bir olay olmadığına dair işareti aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz: 1- Kur'an ile Hadis arasındaki açık ayırıcı özellik: Resûlullah (sav) kendi sözleri olan hadîsi, ashabının hafızasına emanet ederken, Kur'an âyetlerinin öncelikle yazılmasını emrediyordu. 2- Resûlullah (sav)'dan bazı işler sorulur, o da, onlara cevab veremezdi. Kur'an'dan bir âyetin indiği olurdu. Böylece o kişiye, sorusu konusunda Kur'andan inen âyeti okurdu. Bazan da, Hz. Peygamber bir kısım işlerde belirli bir şekilde tasarrufta bulunurdu. Bu tasarrufunu onaylayan, kınayan ve yeren âyetlerin indiği olurdu. 3- Resûlullah (sav) ümmi bir kişi idi.(yani buna rağmen geçmiş peygamberlerden haber vermesi) 4- Hakikaten Resûlullah'ın kavminin arasında kırk yıl boyunca doğru sözlü olması ve onlar arasında şöhret bulması... Içinden geçen şeyleri reddeder mahiyetle : «Eğer sen, sana indirdiğimiz de şüphe içinde isen, senden önce Kitab'ı okuyanlara sor. Andolsun ki Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphecilerden olma!(yunus,94)». Bunun için, Hz. Peygamber'in bu âyet indikten sonra: «Artık ne şüphe ediyorum ve ne de birşey soruyorum» diye buyurduğu rivayet edilmiştir. Sayfa 12 MUHACIRUN DERGISI YIL-2/ SAYI 15 CEMADIYEL EVVEL 1434 / MART 2013