İSCİ KARDESLİĞİ. mazluma dini, milliyeti sorulmaz! 15 Şubat Kadıköy Mitingi Başlangıç Olsun

Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Cumhuriyet Halk Partisi

Genel Başkanımız Haydar Arslan ın okuduğu basın açıklaması metni aşağıdadır. KGM Önünde Basın Açıklaması Yaptık

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

BODRUM DA SAĞLIK ÇALIŞANLARI GREVDE

Direnişteki Trakya Otocam işçileriyle söyleşi

SAYIN BASIN MENSUPLARI;

TMMOB Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği 41. DÖNEMDE RESİMLERLE TMMOB

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

Çalışma hayatında barış egemen olmalı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

Trans Terapi ve Dayanışma Grubu Toplantılarının Yedincisi Gerçekleşti. SPoD CHP Beyoğlu Belediyesi Başkan Aday Adayı Gülseren Onanç ile görüştü

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

Ýstanbul hastanelerinde GREV!

İŞÇİLERİN 3 ACİL TALEBİ VAR!

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

MAYIS 2010 YAŞASIN 1 MAYIS ALANLARDAYIZ!

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

Taşeron işçinin hakları mutlaka düzenlenecek

Destek Personeli Eğitimleri

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

10SORUDA AİLE SİGORTASI

İZMİR TİCARET ODASI MECLİS TOPLANTISI

SPoD İnsan Hakları Örgütlerinin Kasım Ayı Buluşmasına Katıldı. SPoD Nefret Suçları Yasa Kampanyası Platformu nun Basın Açıklamasındaydı

Emeğin İktidarını Birlikte Kuracağız

EĞİTİM VE BİLİM EMEKÇİLERİ SENDİKASI

Maaşlarımıza Ek Artış İstiyoruz!

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

Temmuz 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

Devrim Öncesinde Yemen

MART 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Şebinkarahisar lı bir baba ve Rumeli göçmeni bir annenin oğlu, İlk, orta ve lise öğrenimini Özel Tarhan Koleji'nde tamamladı,

Araştırmanın Künyesi;

Vatandaşlar koalisyonun kurulmamasından MHP yi sorumlu tutuyor. Marpoll Kamuoyu Araştırma Şirketi, Ağustos ayı gündem araştırma sonuçlarını açıkladı.

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 37. Dönem Çalışma Raporu. BASIN ÇALIġMALARI

HAZİRAN 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Cumhuriyet Halk Partisi

"Kentsel Dönüşümün Anahtarı Kooperatiflerde"

Çoğunluk olmak, azınlığı yok saymak

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

ESAM [Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi] I. Dünya Savaşı nın 100. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu

TKP-1920 nin 1 Mayıs 2015 Mitinglerine ve 7 Haziran Seçimlerine Çağrısı

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

Gezi Parkı Araştırması. GEZİ PARKI ARAŞTIRMASI Kimler, neden oradalar ve ne istiyorlar?

TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI DİYARBAKIR ŞUBESİ 17. DÖNEM ÇALIŞMA RAPORU PANEL, ÇALIŞTAY, FORUM, SEMPOZYUM, KURULTAY, KONFERANS, KONGRE

Eylül 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

SPoD, Ruh Sağlığı Çalıştayının 5 incisini Düzenledi

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Kazova: Patronsuz üretim devam ediyor; herkes mutlu, herkes çalışmak istiyor.

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

Cumhuriyet Halk Partisi

İSTANBUL KAMUOYU ARAŞTIRMASI MAYIS 2015

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

İşgal medyası, direnişin bu saldırısı sonucunda 7 yerleşimcinin yaralandığını açıkladı.

SUNUŞ. Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Yönetim Kurulu

ÇALIŞMA DÖNEMİNDE ANKARA İKK ÇALIŞMALARI

MART 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

MAYIS 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

ORSAM AYLIK IRAK TÜRKMENLERİ GÜNCESİ

Ocak 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

TÜRKİYE NİN NABZI AĞUSTOS 2015 ERKEN SEÇİM ÖNCESİ SİYASAL DURUM DEĞERLENDİRMESİ

TÜRKİYE DE BULUNAN SURİYELİ MÜLTECİLER

7. dönem çalışma raporu TMOOB KOCAELİ İKK ÇALIŞMALARI. EMO Kocaeli Şubesi 146

Süleyman Demirel Hayatını Kaybetti

Birleşik Metal İş Sendikası üyesi işçilerin % 92,4 ü erkek, % 7,6 sı kadındır.

Y.Selçuk TÜRKOĞLU Bursa Milletvekili Aday Adayı. Biz Bir Ekibiz Ekibimiz Milletimiz

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

7. dönem çalışma raporu ÜYE TOPLANTILARI. EMO Kocaeli Şubesi

YOL, YAPI, ALTYAPI, BAYINDIRLIK VE TAPU KADASTRO KAMU EMEKÇİLERİ SENDİKASI

İsviçreli siyasetçi ve örgütler: Diktatörlüğe karşı Kürtlerle dayanışma büyütmeli

Amerika Birleşik Devletleri nin saygın yüksek öğretim kurumlarından Yale Üniversitesi nde tarih bölümü öğretim üyesi olarak çalışan ve eski LGBT

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

NEYI DAHA BEKLİYORSUN! MASADA YANDAŞ MEMURUN İŞİ YAŞ! KAMU ÇALIŞANI. Yanlışta ısrar etme, senin iradeni satanların peşinden gitme!

AĞUSTOS 2015 TÜRKİYE GÜNDEMİ VESEÇMEN EĞİLİMİ ARAŞTIRMASI SONUÇ RAPORU 25 AĞUSTOS 2015

Kasım 2013 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ŞUBAT 2016 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

Bölüm 18. Demokrasi Mücadelesinde Odamız

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Eylül 2016

TÜRKİYE SOSYAL, EKONOMİK VE POLİTİK ANALİZ SEPA 5

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

ŞUBAT 2015 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

TÜRKİYE NİN AVRUPA BİRLİĞİ İLE İLİŞKİLERİ

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

16. bölüm. demokrasi mücadelesinde şubemiz

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Transkript:

ya işçi - yoksul köylü hükümeti, ya kıyamet! İSCİ KARDESLİĞİ Sayı 37 Mart 2009 1 YTL... İşçi Kardeşliği Partisi merkezi gazetesidir mazluma dini, milliyeti sorulmaz! SENDİKALARIMIZDAN ELİNİZİ ÇEKİN! Hükümet, sendika düşmanlığı ve Türk Metal meselesi Şadi Ozansü nün yazısı 4. sayfada Türk-İş, DİSK ve KESK in öncülüğünde düzenlenen 15 Şubat Kadıköy Mitingi ile önemli bir adım atıldı. İşçi Kardeşliği Partisi olarak geçen ayki gazetemizde kriz bahanesiyle işçilere ve sendikalarımıza karşı yapılan saldırılara dikkat çekerek en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş i göreve çağırmıştık. Ortak miting kararı ile atılan bu adımı, şimdi mücadeleci birleşik bir sendikal harekete doğru geliştirmek bütün işçi /emekçi örgütlerinin ve öncü işçilerin önünde görev olarak durmaktadır. Dünya kapitalizminin içinde bulunduğu kriz sadece ekonomik değil siyasal, sosyal ve ideoloji/düşünce planında da tüm dengeleri sarsacak etkilere başlamıştır. Yıllarca ekonomik olarak kamu mülkiyeti ve 15 Şubat Kadıköy Mitingi Başlangıç Olsun Birleşik Mücadeleci Sendikal Hareket işletmeciliğini zihinlerden silmeye çalışanlar, krizden çıkışı kamulaştırmalara veya kamunun ekonomik planda yapacağı girişimlere bağlamış durumdalar. Geçen ay Yunanistan da yaşanan gelişmeler, son olarak Fransa da büyük kitlesel grevler, Latin Amerika da birçok ülkede yükselerek devam eden sosyal ve siyasal mücadeleler, krize yenik düşen İzlanda da hükümetin erken seçime gitmesi yeni dönemin habercileridir. Bu kriz döneminde ya işçi sınıfı, emekçiler ve yoksul halk güçleri ileri bir adım atıp emek ve demokrasi yönünde bir seçenek yaratacaklardır ya da din, mezhep ve ırk kavgalarının ön plana geçip savaşların daha da artacağı bir karanlık döneme girilecektir. Bugün Türkiye de çok küçülmüş, dağınık, güven yitirmiş ve birçoğu kötü şekilde yönetilmekte olsa da elimizde kalan tek anlamlı güç işçi örgütleri, sendikalarımızdır. Emek ve demokrasi yönünde bir gelişme hayal ediyorsak bu yapıların önemi ortadadır. Zaten bu nedenledir ki AKP devamı 2. sayfada

GÜNCEL Taşeronlaşmayı savunanlara oy yok! Bizim Taraf Zeki Kılıçaslan Yerel Seçimler ve Siyasetin Gündemi Yerel seçimler yaklaştı. Türkiye yerel seçimlere doğru giderken çeşitli gündem konuları ön plana çıkıyor. En son gündem Başbakan Tayip Erdoğan ın DAVOS konuşması, ondan bir önceki gündem konuları ise; Ergenokon davası, CHP nin çarşaf açılımı ve Kılıçdaroğlu nun İstanbul adaylığı idi. Bütün bu tartışılanlar içinde ne işçi sınıfını ve yoksul halk katmanlarını kasıp kavuran ekonomik kriz ne de hep süre giden adaletsiz, azgın sömürü düzeni ile ilişkili tartışmalar var. Aslında Türkiye de çok uzun süredir siyasette ekonomik sorunlar, yani vatandaşın geçim derdi, ekonomik eşitsizlik, açlık, yoksulluk bir tartışma başlığı bile oluşturmuyor. Düzeni savunan siyasetçiler, sağı ile solu ile bunları tartışmıyor. Çünkü onlar için bu adaletsiz vahşi kapitalist düzen sanki Allahın emri. Bir avuç azınlığın milyonlarca insanı ezip geçtiği, yoksulluğa, onursuzluğa ve bazen de ölüme terk ettiği bu düzen onlar için değişmez. Hepsi bu düzeni savunduğu için yaptıkları sahte kavgalar da başka konularda olmak zorunda. Egemenlerin demokrasisi öyle 2 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ kapaktan devam hükümeti, elde kalan bu sendikaları da yok etmek veya tamamen hükümete bağlı kukla örgütler haline getirmek istemektedir. Ne yazık ki bazı sendika yöneticileri de buna alet olmaktadırlar. Hak-İş in bazı yönetici ve sendikaları hükümet ve onun emrindeki bürokrasi gücüyle birçok işkolunda Türk-İş ve DİSK örgütlülüklerini yok etmeye çalışmaktadırlar. Evet, Türkiye de çoğu sendikalar şimdiye kadar hep egemen düzenin dümen suyunda gittiler ama hiçbir zaman bu kadar hükümete bağlı hale getirilmediler veya getirilmeye çalışılmadılar. Ama öte yandan da kriz koşulları, hem işçi örgütleri etrafındaki bu sermaye ve hükümet ablukasını kırmak hem de sendikalarda örgütlü işçilerle tüm işçi sınıfı ve yoksul halk katmanları arasında yeni bir bağ, bir ortak mücadele zemini yaratmak için fırsat yaratmaktadır. Emek Platformu uzun süredir kâğıt üzerinde bir ortaklık durumundadır. Şimdi hangi işçi konfederasyonuna bağlı olursa olsun bütün mücadeleci sendika yöneticilerine ve öncü işçilere düşen görev, bu ortaklık zeminini harekete geçirmek için mücadeleye atılmak olmalıdır. Farklı konfederasyonlardan mücadeleci sendika yöneticileri, öncü işçiler bir araya gelmeli, konfederasyon yönetimleri bugün ne yapıyorsa yapsın Türk-İş, DİSK, Hak- İş fark etmeksizin bütün sendikalara hem tabandan hem de yapılabildiği ölçüde yönetimler düzeyinden çağrılar bir demokrasi ki her şeyi tartışabilirsin ama ekmeğin paylaşımı tartışma dışı. O konuya elini uzatanın eli yanar. Ekmeğin paylaşımını, yani ülkenin gerçek gündemini kim siyasal tartışmaların ortasına oturtacak? Herhalde ekmeğin nerdeyse hepsini alan sömürücüler, kapitalistler, patronlar değil. Onlar durumdan memnun. Sorunun cevabı ortada. Ekmeğin paylaşımını gündeme ancak ekmekten pay alamayanlar getirebilir. Yani işsizi, emeklisi, yoksul köylüsü ile işçi sınıfı getirebilir. Peki, işçi sınıfı siyasette var mı? Evet, işçiler, emekçiler siyasette varlar. Ama nasıl varlar? Türk olarak varlar, Kürt olarak varlar, Sünni Müslüman olarak varlar, Alevi olarak varlar, başörtülü veya başı açık olarak varlar. Hatta Karadenizli, Tokat lı, Sivaslı veya başka yörelerden insanlar olarak da varlar. Ama işçi olarak, işçi sınıfı olarak yoklar. Bu durum AKP si, CHP si, MHP si ile bütün düzen partilerinin işine geliyor. Çünkü biliyorlar ki milyonlarca işçi ve emekçi siyasete kendi sosyal kimlikleri ve talepleri ile çıktıkları anda hepsinin sonu gelecektir. O zaman hep olduğu gibi bu seçim nedeniyle de görevimiz açıktır; Ekmeğin paylaşımını siyasetin gerçek kavga konusu haline getirmek için politik birliğimizi sağlamalıyız! Kula kulluk edilen düzeni dayatanlara karşı toplumsal adalet ve çıkarmalı, mücadeleye zorlamalıdır. Yeni bir sendikal hareket, basit olarak Türk-İş veya DİSK e bağlı birkaç sol sendikanın veya sendika yöneticilerinin bir araya gelmesi ve ayrı bir küme oluşturmaları olarak ele alınamaz. Yeni bir sendikal hareket, ancak hangi konfederasyona bağlı olursa olsun tüm mücadeleci sendikal unsurların birlik ve mücadele hedefi doğrultusunda Emek Platformu tabanında bir odak oluşturmaları ve buradan sendikalı veya sendikasız tüm işçi/emek güçlerine ellerini uzatmaları ile başlayabilir. Bunun için ihtiyacımız olan şey, işçi sınıfının bütününün uzun vadeli çıkarlarını hesap eden akılcı tutumla, cesaret ve fedakârlıktan başka bir şey değildir. Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır İKP, İstanbul Beyoğlu da feminist aday Ülfet Taylı yı destekliyor Kadın örgütlerinin biraraya gelmesiyle oluşan Feminist Kolektif in adayı Ülfet Taylı 80 li yıllardan beri kadın mücadelesi içinde yer alıyor ve halen evde baskı gören kadınlara destek olan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllüsü. Taylı nın kampanya çağrısı şöyle sesleniyor: Kadınların erkek şiddetine uğramadığı, namus cinayetine kurban gitmediği, ev ve bakım işlerinin kadınlarla erkekler arasında eşit paylaşıldığı bir dünyanın kurulması için, feminist siyasetin olmazsa olmaz olduğunu düşünüyoruz. İşçilerden, Kürtlerden, eşcinsellerden, emekçilerden, etnik/dinsel kimliği yüzünden dışlananlardan, sakatlardan yana bir yerel siyasetin ancak feminist bir yerel siyasetle birlikte yürütülebileceğine inanıyoruz. Kadınların kurtuluşunu sınıfsal perspektifle ele alan arkadaşlarımızın kampanyasını destekliyoruz. eşitlik için mücadeleye atılmalıyız! Türk, Kürt, Sünni veya Alevi kimliğimizle özgürce yaşarken, işçi kimliğimizle birlikte egemenlerin, namussuzların karşısına dikilmeliyiz! Birileri namerde muhtaç edilirken, köşklerinde uyuyanları rahatsız etmeliyiz! Her kimlikte örgütlenmeye demokrasi adına teşvik verirken, işçi olarak sendikalarda örgütlenen arkadaşlarımızı sokağa atanları yerin dibine kovmalıyız! Tek örgütümüz olan sendikaları ortadan kaldırmaya veya yandaş hale getirmeye çalışan patronlara ve hükümete karşı direnmeli, sendikalarımızı arpalık hale getiren bazı sözde sendika yöneticilerini alaşağı etmeliyiz! Belediye ve tüm kamu işlerini taşeronlara verip, işçileri sendikasız, savunmasız bırakıp üç kuruşa çalışmaya mahkûm edenlerin demokrasi laflarını ağızlarına tıkamalıyız! Yandaş taşeronları ve oradan da kendilerini beslemek için rant peşinde koşanlara kentlerin sokaklarını dar etmeliyiz! Belediye işlerinde taşeron sistemini tümüyle ortadan kaldırmaya ve tüm çalışanların sendikalarda örgütleneceği bir çalışma düzenini oluşturmaya söz vermeyen ne sağ ne de sol hiçbir adaya oy vermemeliyiz! Ankara Genel Merkez: Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 430 32 68 Cebeci: Hidayet Düzyurt Tel: (545) 663 13 70 Mamak: Sevim Şimşek Tel: (312) 391 20 54 İstanbul İl Merkezi: Aksaray Guraba Hüseyinağa Mh. Kakmacı Sk. Blok: 10 Daire: 14 Fatih/ İstanbul (Aksaray Metro karşısı) Tel: (212) 635 88 52 Faks: (212) 635 88 90 Anadolu Yakası: Rasimpaşa Mh. Nüzhet Efen di Sk. No: 36/5 Kadıköy/İstan bul Tel/ Faks: (216) 330 95 67 Bağcılar: Mustafa Durdağı Tel: (536) 212 10 48 Bahçelievler: Yunus Köroğlu Tel: (534) 672 00 00 Bayrampaşa: Salih Aşkın Tel: (534) 366 54 69 Esenler: Hüseyin Yüksel Tel: (535) 787 10 75 Küçükçekmece: Osman Zorba Tel: (535) 484 96 68 Gaziosmanpaşa: Salih Paşa Caddesi, Adalı Han, No: 5, Kat: 5, Bereç Yolu, Gaziosmanpaşa/İstanbul Tel: (532) 724 03 79, İsmail İşcan (546) 557 50 50 Sarıyer: Yaşar Avcı (533) 443 90 43 Zeytinburnu: Murat Ünal (532) 642 08 85 Antalya Hasan San Tel: (532) 363 13 49 Balıkesir İl ve Merkez İlçe Mrk.: Adnan Menderes Mh. Çarşı Mevkii no: 12 (Megyad üstü) Balıkesir Bursa Fuat Gündüz Tel: (534) 527 27 08 Rasim Gökçe Tel: (539) 297 08 41 Edirne Tel: (535) 762 18 43 (538) 728 08 97 Eskişehir İl Merkezi: Cumhuriye Mh. Porsuk Bulvarı, Dilem Sk. Çağlayan İş Merkezi, Kat 5, No: 47/d Tel: (222) 233 55 46 Gaziantep Mustafa Yanılmaz Tel: (536) 812 83 04 Lüleburgaz / Kırklareli Mustafa Çebi Tel: (537) 230 89 70 Malatya Nazire Sarıkaya Tel: (536) 517 27 15 Mersin İ. Halil Çakırlı Tel: (537) 431 51 46 Çorlu / Tekirdağ Saffet Bilgi Tel: (535) 943 08 13 Yalova Enver Karagünli Tel: (505) 424 35 77 İnternet E-posta: iletisim@ikp.org.tr İnternet: www.ikp.org.tr İKP İrtibat

GÜNCEL Patronlar işgücü maliyetini düşürmek için haklarımıza ve sağlığımıza saldırıyor, ne hakla? Sağlık çalışanları ücretsiz ve nitelikli yemek için boykotta Yıllardır sağlıkta dönüşüm adı altında sağlık çalışanlarına dönük bir dizi hak kaybı yaşanıyor ve sağlık çalışanları her geçen gün çok daha zor şartlar altında çalışmaya mahkum ediliyor. Önce kadrolu çalışanlar tarafından çıkartılan ücretsiz yemekler ihalelerle taşeron özel şirketlere verildi, şimdi de yemeklerin ücretleri sağlıkçılara ödetilmeye çalışılıyor. Maliye Bakanlığı nın Mart 2008 tarihinde çıkardığı bir genelgeyle birlikte yemek ücretlerinin 1/3 ünün sağlık çalışanlarına ödetilmesi karara bağlanmıştı. Oysa Yataklı Tedavi Kurumları Yönetmeliği ne göre yiyecek yardımı yemek verme olarak uygulanır ve sağlıkçılar bu yardım için hiçbir ücret ödemezdi. Yataklı tedavi hizmeti veren ve çalışma süresi 40 saati geçmeyen yerlerde öğle yemekleri ücretsiz olarak çıkardı. Ancak Maliye Bakanlığı birçok uygulamasında da olduğu gibi yine bir yönetmeliği hiçe saydı ve Yeter artık işçiler yönetsin! Seçimlerde oylarımız işçi kökenli adaylara Tuzla tersanelerindeki ölümlü kazaların, patlayan atölyelerin ve kot taşlama işçilerinin ölümlerinin ardından, iş kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki kamuoyu duyarlılığı artmaya devam ediyor. Bilinçlenmeyi desteklemek için ise birçok çevreden destek geliyor. Bunların son örneği 17 Ocak ta Petrol-İş Altunizade genel merkezinde yapılan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Platformu toplantısı oldu. Toplantıda buluşan ilgili meslek örgütlerinden doktorların, mühendislerin, sendikacıların ve işçilerin talepleri ise ortak: Bu gidişe bir son verilmesi. Katılımcılarının büyük çoğunluğu uzmanlardan oluşan toplantıda Makine kararını açıkladı: bundan böyle öğle yemeklerine katkı payı ödenecek ve Mart 2008 tarihinden bu yana yenilen yemeklerin ücretleri de geriye dönük olarak maaşlardan tahsil edilecek. Yıllardır yüzde 2-4 oranlarında zam alabilen sağlık çalışanlarından aldıkları zammın geri ödemesi istenmektedir. Krizin faturası şimdi de sağlık çalışanlarına çıkartılmakta, hak kayıplarıyla çalışmaya devam edilmesi istenmektedir. Sağlık çalışanları ise genelge çıktığından bu yana uygulamanın başladığı hastanelerde, uygulamanın bütün hastanelerde başladığı 15 Ocak 2009 tarihinden itibarense tüm Türkiye de yemek boykotuna gitti. Zaman içinde yapılan boykotların sonuçları da alınmaya başlandı. İlk olarak, Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi nde günlerce yemek boykotu ve eylemler örgütleyen sağlıkçıların eylemleri olumlu sonuç verdi. Başhekimlik bir açıklamasında Öğle tatili olmayan yataklı hastanelerde YÖK, AB ye uyum projesi bağlamında dahil olunan Bolonya Süreci nin sonucu olarak, üniversitelerimizde güvenceli istihdama karşı bir saldırı başlatmıştır. Bunu yaparken YÖK, Anayasa da tanımlanan üniversite özerkliğini ve akademisyen güvencelerini hiçe saymaktadır. Böylelikle YÖK giderek artan bir hızla, üniversitelerin ve akademisyenlerin özelleştirilmesi projesini başlatmış oluyor. Gazetemizin yayına hazırladığı bu günlerde, başta İstanbul Üniversitesi asistanları olmak üzere, ülkenin tüm İş güvenliğinde bir adım daha İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Platformu nda toplanan uzmanlar, yaşananların buzdağının sadece su üstünde kalan kısmı olduğunu belirttiler. Mühendisleri Odası üyesi Metin Şen in Tuzla tersaneleri hakkındaki sunumu ve İKP Genel Başkanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan ın kot taşlama işçileri hakkında sunumu ilgi ile izlendi. Özellikle yaşanan kazaların ağırlıkla taşeronların yönetiminde gerçekleştiği; ama kazaların asıl sorumlularının taşeronların bağlı olduğu büyük şirketler olduğuna değinildi. İkinci kısımda ücretli yemek uygulanamaz dedi ve ücretli yemek uygulamasının kaldırıldığını açıkladı. Diğer sağlık çalışanları da tıpkı Dokuz Eylül de olduğu gibi yemekhanelerin taşeronlara devredilmesinden bu yana kalitesiz çıkan yemeklere ve ücretsiz yemek hakkının gaspına karşı yüzde 100 katılımlarla hastane bahçelerinde basın açıklamaları yaparak, yemek boykotlarına devam etti ve şöyle dedi: Yapılan bu uygulamanın yalnız sağlık çalışanlarına dönük olmadığı öngörüsü içerisindeyiz. Bu uygulamanın bugün bize, yarın hastalara ve yakınlarına dönük başlatılacağı geçmiş uygulamalara bakıldığında anlaşılacaktır ve biz sağlık AB Emrediyor, YÖK Anayasa yı hiçe sayıyor! üniversitelerinden yola çıkan yüzlerce araştırma görevlisi tarafından tertiplenen eylemler serisi başlatılmıştır. İşçi Kardeşliği Partisi, Anayasa yı pervasızca ihlal eden idarenin bu tutumuna karşı araştırma görevlilerinin mücadelelerini sonuna kadar desteklemektedir. Çünkü İşçi Kardeşliği Partisi, Nisan da hazırlıklarına başlanacağı hükümetçe ifade edilen Anayasa değişikliği paketine karşı, şimdiden fiili bir tepki olarak doğan bu girişimin işçi sınıfının tüm kesimlerinde yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulamaktadır. düşüncülerini dile getiren kot taşlama ve tersane işçileri ise izleyenlerden büyük destek gördü. Bir kuruluş toplantısı havasında geçen toplantının sonunda ise platformun işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda bilimsel, doğru ve güvenilir bilgiler oluşturan ve bunları değerlendiren bir birliktelik olmasına karar verilip bir yürütücü heyet oluşturuldu. Platformun ilk hedefi, platformun düzenliliğinin sağlanıp toplanılan bilgilerin yayınlanması. İşçi Kardeşliği olarak biz de platforma destek veriyoruz ve platformla ilgili bilgileri buradan aktarmaya devam edeceğiz. emekçileri, ücretli yemek uygulama girişimleri geri çekilinceye kadar demokratik ve meşru direnme hakkımızı kullanarak mücadeleye devam edeceğiz. Sağlık çalışanları bu açıklamalarında da belirttikleri gibi genelge geri çekilinceye kadar çeşitli hastanelerde eylemlerini sürdürdüler ve ücretsiz yemek haklarını geri kazanmayı başardılar. Hükümetin gündemine girmeyi başaran sağlık çalışanları, şimdi kazanımlarının resmen açıklanmasını bekliyor. Kazanımlarımızı patronlara ve patron yanlısı yönetimlere yedirmeyelim. TRT bilinmeyen bir dil ile yayına başladı Kürtçe, tanınmayan bir dil olmaktan bugün devlet televizyonunda kullanılan bir dil haline gelmiştir. İKP, gelişmenin bu kısmını hararetle desteklemektedir. Zaten Kürt dilinde düşünmeye alışmış yurttaşlarımızın kitle haberleşme imkânlarından yoksun bırakılması, kamu hizmetinin devamlılığı ve aleniyeti ilkeleri bakımından kabul edilemez bir durumdu. Dolayısıyla çeşitli kamu hizmetlerinden Kürt kökenli nüfusun yararlanması önündeki dil engeli de kaldırılmalıdır. Ne var ki TBMM TV de yaşananlar AKP nin böyle bir niyetinin olmadığını gösteriyor. Oysa Meclis nasıl Laz, Kürt, Çerkez, Türk tüm halkın serbest kürsüsü olmalıysa Meclis televizyonu da öyle olmalıdır. Ancak bu noktada işçi sınıfı militanlarının ve bilhassa Kürt kökenli işçilerin dikkat etmesi gereken bir nokta var: Bütün gün türkü yayını yapan ve bir yandan da Fettullah çı propagandanın aleti haline gelmiş bir Kürtçe TV kadar tehlikeli başka bir şey olamaz. Ne Türkiye nin ne de Kürtlerin, kamu kaynaklarıyla Kürtçe yayın yapan yeni bir Samanyolu TV ye ihtiyacı yoktur. Amaç sadece Kürtlerin kendi dillerinde düşünmelerini sağlamak olmamalıdır, kitlelerin ne düşüneceğinin de önemi vardır. Emperyalizmin ve gericiliğin bölgede yaygın yayını haline gelecekse, TRT yine tarihsel misyonunu yerine getiriyor demektir! İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 3

SENDİKALARIMIZ Sendikaların birleşik mücadelesini ve sermaye ve patronlardan bağımsızlığını savunalım Yalansız Dolansız Şadi Ozansü Hükümet, Sendika Düşmanlığı Ve Türk Metal Meselesi AKP hükümeti son zamanlarda işçi sendikalarına karşı çok büyük bir saldırı başlattı. Özellikle kendi emri altındaki Hak-İş Konfederasyonu aracılığıyla başlatılan ve yürütülen bu operasyon, Türkiye de zaten sınırlı olan demokrasinin tümüyle ortadan kaldırılmasını hedefliyor. Daha önce de hep söyledik ve söylemeye devam ediyoruz: Bazılarının sandığı gibi, demokrasi sadece din ve vicdan özgürlüğüyle fikir özgürlüğünden ibaret değildir. Kuşkusuz bu alanlar da demokrasinin vazgeçilmez sacayaklarındandır ama demokrasi her şeyden önce insanların yaşama hakkı ve bunu sağlayabilecek tek güç olan işçi sınıfının örgütlenme özgürlüğüdür. Bir başka ifadeyle, bir ülkede işçi sınıfı hükümetlerden ve patronlardan bağımsız olarak örgütlenme hakkına sahip olmadıkça; yani sendikasını özgürce seçme hakkını kullanamadıkça, toplu sözleşme hakkını kullanamadıkça, grev ve dayanışma grevi hakkını kullanamadıkça, fikir özgürlüğüyle din ve vicdan özgürlüğü ne kadar gelişmiş olursa olsun, o ülkede demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Kaldı ki, zaten işçi haklarının en geri düzeylere düşürüldüğü bir ülkede fikir özgürlüğüyle din ve vicdan özgürlüğü de ancak Türkiye deki kadar sığ kalır. İşçi Kardeşliği Partisi, iktidara gelip bir işçi-yoksul köylü hükümeti kurduğunda da işçi sendikalarının bağımsızlığına saygı göstereceğini ve onların kendi politikalarını bu hükümetten de bağımsız olarak belirlemelerini sonuna kadar destekleyeceğini şimdiden ilan eder. İKP, çıkarlarına sonuna kadar sahip çıktığı sınıfa emir veren değil, mücadelesinde yardımcı olan bir hükümet oluşturacaktır. Son zamanlarda Avrupa Birliği nin iteklemesiyle hükümet, fikir özgürlüğü konusunda bazı adımlar atmakla birlikte işçi haklarına karşı tam bir savaş açmış durumda. Aslında bu anlayış AB ninkine de denk düşüyor, çünkü o da demokrasi deyince işçi haklarını anlamıyor. AB de işçi hakları müthiş bir saldırı altında ve Avrupalı işçiler buna karşı canla başla mücadele ediyorlar. AB Türkiye yi Kıbrıs meselesi konusunda eleştiriyor, Ermeni meselesi konusunda eleştiriyor ama hiçbir zaman işçi Türk Metal Başkanı tutuklandı hakları konusunda eleştirmiyor, tam tersine hükümetin işçi düşmanı politikalarına tam destek veriyor, çünkü kendisi de vahşi bir işçi düşmanı. Herkesin şunu iyice anlaması lazım ki, AB de gerçekte IMF ve Dünya Bankası gibi bir kurum. Her neyse biz gene konumuza dönelim: Hükümet Türkiye de kendisine bağlı Hak- İş Konfederasyonu aracılığıyla Türk-İş e bağlı işçi sendikalarına karşı acımasız bir saldırı sürdürüyor. Bu son derece bilinçli saldırıyla Hava-İş, Tek-Gıda-İş, Belediye-İş yok edilmek isteniyor. Dahası bugüne kadar patronlarla ve devletle çok iyi ilişkiler içinde olan Türk- Metal bile hükümet tarafından ele geçirilmek isteniyor. Örgütlü işçi sınıfı kendi varlığını tehdit eden bu saldırılara karşı birleşik bir mücadele yürütmek zorundadır. İşçi sınıfının birleşik cephesi öncelikle bu temelden hareketle inşa edilebilir. Türk-Metal de örgütlü işçiler Türkiye işçi sınıfının kalbini oluşturuyorlar, onlarsız bir birleşik işçi cephesi inşası düşünülemez. Bu işçiler Mustafa Özbek e ne kadar terk edilemezlerse hükümete de en az o kadar terk edilemezler. Dolayısıyla, işçi sınıfının hükümete, yani ulusal ve uluslararası sermayeye karşı mücadelesinde özel tahriklere yer olmamalıdır. Türk-Metal içinde demokratik sendika için mücadeleyi Türk-Metal işçileri yürütecektir ve Türk-Metal işçilerinin de bu mücadelede hükümetin yardımına(!) ihtiyaçları yoktur. İnsan sormadan edemiyor: Türk-Metal Emek Platformu nun daha önceki mitinglerine de katılmıştı, bu çatışma neden bugün patladı? Bunun cevabı aranmalıdır. Gün, tabii ki sendika içi demokrasi mücadelesinin ön planda tutulması gereken gündür; ama bu, hükümet karşısında sınıfın mücadelesinin bölünmesini kesinlikle getirmemelidir. Öte yandan, Türk-İş in, DİSK in ve KESK in Hak-İş le birlikte içinde yer aldıkları ETUC (Avrupa Sendikalar Konfederasyonu) bir Avrupa Birliği kurumudur ve yöneticilerinin izlediği bütün politikalardan da kolayca anlaşılacağı üzere işçi sınıfının içinde sermayenin bir Truva atıdır. Şimdi Türk- Metal yönetiminin devlet ve sermaye işbirlikçiliğini haklı olarak eleştirirken kendi konfederasyonlarınızın içinde yer aldığı üst konfederasyonun da uluslararası sermayenin maşası olduğu ve patron-hükümet- işçi sendikası yönetişimini savunduğu görülmelidir. Aksi takdirde ne hükümete ve ne de onun emrindeki Hak-İş e karşı tutarlı bir mücadele yürütülemez. İşçi Sınıfı ve Siyaset Paneli K. Çekmece / İstanbul 22 Şubat Pazar günü Sefaköy Birleşik Metal-İş Sendikası toplantı salonunda Geçmişten Geleceğe İşçi Sınıfı ve Siyaset adlı bir panel düzenlendi. İşçi Kardeşliği Partisi tarafından düzenlenen panele eski Maden-İş sendikası eğitimcisi Saygı Yağmurdereli ve Lüleburgaz da işçiler biraraya geldi 25 Ocak 2009 Pazar günü Lüleburgaz da krize karşı miting düzenlendi. Lüleburgaz Emek Platformu nun düzenlediği Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz mitingine yaklaşık iki bin beş yüz kişi katıldı. İşçi Kardeşliği Partisi nin mitinge katılımı da kitleseldi. Hükümet Konağı nın önünden başlayıp Kongre Meydanı na yürüyen işçiler, sloganlarıyla işten çıkartmaların yasaklanmasını talep ettiler; işçilere yönelik saldırılara karşı güç Kocaeli Emek ve Demokrasi platformu, krize yoksulluğa, işsizliğe zamlara ve savaşa karşı eylem düzenledi. Eyleme Çelik-İş, Petrol-İş, Eğitim-Sen, SES, Yapı Yol- Sen, BES gibi sendikaların yanında parti ve siyasi gruplar da katıldı. Merkez bankası önünde toplanan kitle, Perşembe pazarına kadar yürüdü. Yaklaşık bin beş yüz kişinin katıldığı mitinge halkın katılımı beklenenin çok altındaydı. Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Krizin faturasını Ford, Brisa, Tezcan işçisi ödemek zorunda kalıyor. Oysa krizin İKP genel başkanı Prof. Dr. Zeki Kılıçaslan konuşmacı olarak katıldılar. Yoğun ilgi gösterilen panelde, konuşmacılar tarafından yapılan genel bir durum değerlendirmesinden sonra geleceğe dönük olarak neler yapılabileceği konuşuldu. İzleyici sorularının yanıtlanmasının ardından panel son buldu. birliği içinde olacaklarını ifade ettiler. Petrol-İş ve Kristal-İş in mitinge katılımı yüksekti. Köylerinde çöp depolama tesislerinin meralarına yapılmasını istemeyen Eskitaş köylüleri de gündöndü sopalarına taktıkları dövizleriyle mitinge katıldılar. Mitingde Kristal-İş Başkanı Bilal Çetintaş, DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Tek Gıda-İş Genel Başkanı ve Türk-İş Genel Sekreteri Mustafa Türker, Tüm Köy-Sen Genel Başkanı Şevki Konur birer konuşma yaptı. Kocaeli de işçiler, krizin faturasını patronların ödemesi için yürüdü sorumluları Ford ve onun gibi şirketlerdir. Krizin sorumluları Koç, Sabancı ve Aydın Doğan dır. Krizin faturasını işçilere kestirmeyeceğiz. Tezcan da atılan işçiler geri alınana, toplu sözleşme imzalanana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz şeklinde konuştu. SES Kocaeli Şube Başkanı Hüseyin Gülseven de krizin faturasının işçi ve emekçilere çıkarıldığını, Başbakanın İsrail ile ikili antlaşmalar yaptığını, bu nedenle Filistin konusunda samimi olmadığını vurguladı. 15 Şubat ta İstanbul da düzenlenecek mitinge çağrı yapıldı. 4 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

GÜNCEL Sefa patronların, cefa işlerin olmasın Taşeron işçiler: İKP ye üye olduk, çünkü... İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp örgütlenmesinde öncü kişilerden ayrıldım. Kendi emellerine ulaştıklarında biz işçileri tanımadılar. den ayıran nedir? Fakültesi nde taşeron firmada çalışan olduğum için işime son verildi. ve işçilerin Belediye-İş Birgül Delipınar: Sendika örgütlenmesi sürecinde İKP den arkadaşlarla tanıştım. Sendikasına örgütlenmesi sürecinde aktif çalışıyorum. Sendi- İşçi haklarına sahip çıktığın- 4 yıldır bu iş yerinde çalışan, aralarında işyeri baştemsilcisi Erhan ben de aktif çalıştım. cına saygı duyduğundan, kalaşma sürecinde dan, herkesin kendi inan- Taş ın da bulunduğu Bizim bölümdeki idare sağcı-solcu, Alevi-Sünni, 13 temizlik görevlisi amiri, o süreçte bizi Laz-Çerkez ayrımı arkadaşımız partimize desteklemişti ve onun yapmadan herkesi aynı üye oldu. İKP ye yeni iyi niyetinden dolayı çatı altında toplaması, üye olan Celal Topal işten çıkartılmadık. hak ve özgürlüklerimize ve Birgül Delipınar Neden İKP ye sahip çıkması güzel şeyler. ile parti hakkındaki üye oldunuz? görüşleriyle ilgili kısa Bu sebeplerden İKP ye üye oldum. bir söyleşi yaptık. Celal Topal: AKP Birgül Delipınar: İşçilerin haklarını savunan bir parti olduğu için Ordu merkez kurucu Ne kadar zamandır İ.Ü İstanbul üyelerindenim. Ama işçileri patronların Tıp Fakültesi nde çalışıyorsunuz? üye oldum. İşçiler de sesini duyursun, artık ezilmesin istiyorum. eline bırakması, işçi haklarını korumak Celal Topal: 5 yıl İstanbul Tıp gibi bir dertleri olmadığından AKP den Fakültesi nde çalıştım. Belediye-İş Sizce İKP yi diğer partiler- Celal Topal: Hiçbir ayrım gözetmeksizin işçiyi, köylüyü, memuru kapsaması, din ve vicdan özgürlüğüne saygı duyması yönünden diğer partilerden farklı. İKP den beklentileriniz neler? Birgül Delipınar: Boş vaatler vermesin, insanları kandırmasın, yapabileceği sözleri versin istiyorum. Sendikalaşma sürecinde işçilerin örgütlenmeye güveni sarsıldı, insanları ikna etmek zorlaştı. Arkadaşlara partiden bahsettiğimizde Bize ne verecek? diye soruyorlar. Biz örgütlenip çoğaldığımızda, mecliste söz sahibi olursak o zaman beklentilerimiz gerçekleşebilir. Eskişehir de Kriz Bizi teğet geçeceği söylenen krizin işçi sınıfı için ağır sonuçlarının kendini gösterdiği günlerden geçiyoruz. Özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde ve işçi havzalarında neredeyse hergün yaşanan işten çıkarmalar ya da ücretsiz izinler işçi sınıfının olağan gündemi haline geldi. Kriz bir sanayi kenti olan Eskişehir ve bölgesinde de bütün acımasızlığıyla derinleşiyor. Ford-Otosan, Arçelik, Eti, Pınar, Toprak Holding gibi büyük işletmelerde ücretsiz izinler ve işten çıkarmalar hızla devam ediyor. İşçi Kardeşliği olarak krizin yereldeki boyutları hakkında Türk-İş Bölge Başkanı Nejat KILIÇ la Türk-İş Bölge Başkanı Nejat Kılıç bir görüşme yaptık. Başkanım, sizin de bildiğiniz gibi işten çıkarmalar ve ücretsiz izinler çığ gibi büyüyor. Bu kriz Eskişehir deki fabrikalara nasıl yansıdı? Türk-İş e bağlı sendikalardan kaç kişi işten çıkartıldı? Dünyadaki finansal kriz olmasaydı bile Türkiye de yine kriz kaçınılmaz olurdu. Çünkü tüm işletmeler özelleştirildi, satıldı ve taşeronlaştırıldı. Reel sektöre hiç yatırım yapılmadı. Halk olarak tüketim toplumu haline getirildik. Bu sistemin uzun süre devam etmesi mümkün değil. Eskişehir de 15 binden fazla işçinin çoğu ya tamamen işten çıkarılmış ya da ücretsiz izine ayırılmışlardır. Esasında ücretsiz izine ayrılanlar tam bir sefaletin içine atılmaktadırlar. Çünkü ne işyeri ne de işsizlik fonundan yardım alamamaktadırlar. 2001 ekonomik krizinde, ücretler ve toplu iş sözleşmeleri kısıtlanmıştı. Bu krizde de patronlar ve hükümet işsizlik fonuna ve kıdem tazminatına gözlerini diktiler. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz? İşsizlik fonu, işçiler için amacına uygun olarak kullandırılmalı ve iyi takip edilmelidir. Kıdem tazminatı konusunda Türk-İş in tavrı bellidir ve son derece nettir. Bu bizim için bir genel grev sebebidir. Krizin işçi sınıfı için ağır sonuçlarının her yerde yaşandığı bu günlerde sınıfın ve sendikaların daha çok birlik olmaları gerekir. Oysa gerek Eskişehir yerelinde gerekse genelde Emek Platformu harekete geçirilemiyor. Bir karşı duruş sergilenemediği için de krizin faturası emekçilere daha da fazla yansıyor. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Zaten sendikalar örgütlenme konusunda eskiye oranla daha büyük sorunlarla boğuşuyor. Örgütlenmenin önünde devlet ve hükümet bizzat taraf olmuş durumdadır. Özelleştirme, taşeronlaştırma, esnek çalışma metodları örgütlenmenin aşılmasından çok engel teşkil etmektedir. Bu kriz de üstüne tuz biber olmuştur. Bir de bu tür baskılara sınıfın bölünmüşlüğü eklenince durum daha da güçleşiyor. Partiler de, sendikalar da bölünmüşlükten kurtulmalı ve asgari müştereklerde birleşmeliyiz. Emek örgütleri tek vücut olmalıdır. Üretimden gelen gücümüzü akıllı kullanmalıyız. Bu dönemde yapılacak eylemlerin iki ana talebi olmalıdır: Öncelikle işten çıkarılanların yeniden işbaşı yapması. Ücretler üzerindeki kesintilerin düşürülmesinin engellenmesi. Kriz Lüleburgaz ı teğet geçmedi Kristal-İş Kırklareli Şube üyesi Mustafa Çebi ile bölgesindeki parti faaliyetlerini ve mali krizi görüştük Bize kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz? Ben Kırklareli Cam fabrikasında cam işçisiyim. 16 yıldır bu fabrikada çalışıyorum ve Kristal-İş Sendikası nda örgütlüyüm. İKP nin faaliyetlerine katılan bir işçi olarak partiyle nasıl tanıştığınızı ve Lüleburgaz da yürüttüğünüz faaliyetleri anlatabilir misiniz? Bu partiyle abim aracılığıyla tanıştım. Daha sonra Zeki hoca ile görüştüm ve işçilerin iktidarı için böyle bir partinin gerekliliğine inandım. Herhangi bir siyasi ayrılık olmaksızın işçi birliğinin çatısı altında toplanmaya inandım. Sendikalar da dahil olmak üzere işçiler arasında dinsel, mezhepsel ayrılıklar olduğundan bir ayrışmanın ancak emek-sermaye ekseninde olabileceğine inandığım için bu partinin faaliyetlerine katıldım. Şu anda çok aktif değiliz. Lüleburgaz da aktif bir yapı olmak zor. Ancak yakın çevremizle ilişki kurabiliyoruz. Yılgınlık var, merkezin yanında olanlar var. Özellikle Trakya çok kendi içine kapalı. Sanayi buralara sonradan girmiş bir yer olduğundan çalışmalar Bir ayrışmanın ancak emeksermaye ekseninde olabileceğine inandığım için bu partinin faaliyetlerine katıldım zorlaşıyor. Buradaki çoğu işçi atadan DYP li, atadan Saadet Partili. Ama bunun zamanla değişebileceğine inanıyorum. Ekmeğine sahip çıkmak için mücadele vereceklerini, bu noktada ortaklaşabileceğimizi düşünüyorum. Bunun için bu parti uygun. Bugüne kadar benimsediğimiz ideolojilerimizi ekmekten yana kullandığımızda başaracağımıza inanıyorum. Bu da ancak iktidarı ele almaktan geçer. Bu ülkede Kürt-Türk, solcu-sağcı, ülkücü-komünist kavgaları verildi. Bizi bize kırdırttılar. Artık yeter demenin vakti geldi. Ne zaman birlik olursak o zaman başarı gelecektir. Peki bölgenizi ve Kristal-İş Sendikası na üye işçileri kriz nasıl etkiledi? Özellikle kendi işyerimden bilgi verecek olursam, izinler erkene alındı. Sözleşmeli işçiler işten çıkartıldı. Maden bölümümüz kapatıldı. Emekliliği yaklaşmış işçilere doğrudan teşvik verilerek işten ayrılmaları sağlandı. Trakya bölgesi olarak tekstilde kapanan işyerleri oldu. Bu bölgede 45 70 bin civarında iş kaybı olduğu söyleniyor. Nihayetinde krizin faturası işçilere çıkartılıyor. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 5

İki devletli çözüm yalanı Filistin halkını boğmaktan başka bir işe yaramıyor ULUSLA Altmış yıl önce, emperyalizm ve Kremlin bürokrasisinin onayıyla, Filistin halkı, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından bölündü. Bu bölünme 1947 1948 yıllarında İsrail Devleti nin doğuşuna temel oluşturdu. Bugün, 60 yıl sonra, Gazze ye hapsolmuş 1,5 milyon Filistinli korkunç bir soykırımın kurbanı haline gelmiştir. Gazze d e k i k a t l i a mı d u r d u r u n! 29 Aralıkta, Haaretz gazetesinde İsrailli gazeteci Amira Haas, Saldırılara hedef olan yalnızca Hamas değil, bütün Filistin halkı diye yazmıştı. İlk bombalama dalgası, Filistinli çocukların okullarından evlerine döndükleri esnada gerçekleşti. Uçaklar bombalarını bıraktıklarında, sokaklar binlerce Filistinli çocukla doluydu. Gazze Şeridi nde bulunan az sayıdaki muhabir İsrail Devleti saldırının başladığı andan itibaren yeni gazetecilerin Gazze ye girişini yasakladı- yaşanan korkunç vahşeti dünyaya duyurdular. 28 Aralık ta Ortalık boyunlarında ailelerinin onları tanıyabilmesi için kimlik kartları asılı olan cesetlerle dolu. İşlerin hep bir karmaşa içinde yürüdüğü Gazze El-Şifa Hastanesi nde gün ortasında yaşananlar buydu diyor Fransız Le Journal du Dimanche muhabiri. Çarşafların üzerine serilmiş ölü insanların vücutları arasında, aileler bir tanıdık, kaybolduğu bildirilen bir akraba arıyor, doktorlar ellerindeki imkânlarla yaralılara yardımcı olmaya çalışıyorlar. 1948 den beri İsrail bir kanser gibi Filistin i ele geçiriyor İsrail yok olmalı; birleşik, laik, demokratik bir Filistin kurulmalıdır Emperyalizmin Filistin meselesine önerdiği bir sözde çözüm var: iki devletli çözüm. Buna göre 1967 sınırlarına göre bir İsrail ve bir parçası Gazze de bir parçası da Batı Şeria da olmak üzere bölünmüş bir Filistin kurulmalı ve böylece bu mesele çözüme bağlanmalı. 1993 teki Oslo Antlaşması ndan beri neredeyse 20 yıldır Filistin halkı ve dünya bununla kandırılıyor. Öncelikle iki devletli çözüm Temel ihtiyaç maddeleri İsrail Devleti nin aylardır sürdürdüğü abluka yüzünden çok sınırlı. İlaç, kan, anestezi cihazı ve cerrahi malzeme eksikliği yarası ağır olanları ölüme götürüyor. El-Şifa Hastanesi doktorlarından bir tanesi şunu söylüyor: Yalnızca kurtulmak için şansı olanlara yardım edebiliyoruz. Saldırının hemen başında İsrail ordusu Doğu Gazze Şeridi ndeki sınır bölgesini kapalı askeri alan ilan etti. Trafiğe çıkış, özel ordu izni olmaksızın ve İsrailli olmayanlara tamamen yasaklandı. AFP Basın Ajansı şöyle diyordu Böyle önlemler genelde kara harekâtları için alınır. Kara harekâtıyla da daha fazla ölüm ve soykırımlar gerçekleştirileceğini kestirmek zor değil. Son altmış yılda bir dizi katliam gerçekleşti. 1947 1948 yıllarındaki bölünmeden başlayarak Filistin halkı vahşi ve kanlı bir şekilde yaşadıkları topraklardan, köylerinden, evlerinden atıldı. Kara Eylül sırasında Ürdün ordusu tarafından gerçekleştirilen, İsrail ordusu tarafından Lübnan da Sabra ve Şatila da gerçekleştirilen katliamlara kadar birçok katliam yaşandı. Filistin halkı başta ABD emperyalizmi olmak üzere, Stalinist bürokrasi, BM nin onayı ve Arap burjuva hükümetlerinin işbirliğiyle, uluslararası bir uzlaşmanın korkunç sonuçlarının kurbanı oldu. Bu uzlaşma Filistin halkının, özgür ve egemen bir şekilde kendi toprakları üzerinde yaşama hakkının elinden alınmasına dayanıyordu. Bir kez daha, altmış yıl boyunca, Camp David den Oslo yo görüşme üstüne görüşme yapanlar, Filistin halkı ve tüm bölge halkları için felaket getirecek politikaları dayatan ve hayata geçirenler, bir kez daha kaçınılmaz olanı yapmaktan geri durmadılar: Washington: Başkan Bush önceden haberdar edilmişti, Fransız gazetesi Le Figaro nun haberine göre, İsrail kendini savunma hakkına sahiptir bu yüzden ABD den müttefikinden atakları derhal Kahrolsun Askeri Harekât! adil değildir. İsrail bugün sadece Batı Şeria ve Gazze de işgaller, hak ihlalleri yapmıyor. Bugün İsrail denen topraklar 1948 te Filistinliler öldürülerek, köyleri yağmalanarak ele geçirildi. Buraların 1967 den sonra işgal edilen topraklardan bir farkı yok, Filistinliler buralardan neden vazgeçsinler? İkincisi, bugün dünyada 10,5 milyon Filistinli var, bunların 4,6 milyonu 1948 de yurtlarından kovulanlar ve Filistin Halkının Katledilm onların çocukları. İki devletli çözüm Filistin meselesinin kalbi olan Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkını görmezden geliyor. Eğer mülteciler bugün toplam nüfusu 7 milyon, Yahudi nüfusu 6 milyon olan İsrail e geri dönerse Siyonist devlet yıkılacak elbet! ortada İsrail diye bir devlet kalmaz. Üçüncüsü, gericiliğin ve emperyalizmin saldırganlığının merkezi olan İsrail in varlığının devamı kabul edilemezdir. Filistin halkının İngiliz sömürgeciliğine durdurmasını istenmemelidir diyordu Başkan Bush. Aslında Gazze Şeridi nde yaşayan 1,5 milyon insan F 16 uçakları tarafından bırakılan ABD yapımı bombaların hedefi haline gelmiş durumda. Yeni Başkan Barack Obama tarafındaysa, baş danışmanı David Axelrod un ABD ve İsrail arasındaki özel ilişkiler devam edecektir açıklamasıyla karşılaşıyoruz. Aynı zamanda Axelrod şunu da ekledi: Şu an için, ABD adına konuşabilecek tek bir başkan bulunmaktadır, o da şimdiki Başkan George W. Bush tur. Birleşmiş Milletler de Güvenlik Konseyi acil oturumla toplandı. Avrupa Birliği ise Yayınlandıktan sonra herkesin istediği gibi yorumlayabileceği bağlayıcı olmayan bir metin üzerinde uzlaştı (France Soir). Mısır, Lübnan ve Ürdün de halk yoğun bir şekilde sokaklara dökülüp Filistin halkının bir kez daha karşı karşıya kaldığı katliama ve kendi hükümetlerinin buna suç ortağı olmasına Saldırılar sırasında Filistinliler hergün ölüleriyle beraber namaz kıldılar başkaldırdığı 1936 da Filistinlilere karşı kurulan çetelerin mirası üzerine 1948 de kurulan İsrail Devleti, dev bir kontragerilla örgütünden başka bir şey değil. Zaten bu nedenle sürekli olarak bölge ülkelerine saldırıyor, Yahudi olmayan vatandaşlarına ikinci sınıf insan muamelesi yapıyor ve dine dayanan bir idare sergiliyor. Dolayısıyla Filistin meselesinin çözümü iki devletten geçmiyor. Tüm bölgede kurulacak, Arap ve Yahudilerin karşı öfkelerini dile getirdi. İsrail Devleti nin sınırları içerisinde dahi, binlerce İsrail genci ulusal birlik tarafından koyulan yasağa rağmen sokaklara dökülürken, içerideki Filistinliler de grevler ve gösteriler örgütleyerek Filistin halkının birliğini kanıtladılar. Ancak gerçekten kaçmak mümkün Saldırılarda El Nur Camii harap oldu değil. Le Figaro başyazarına hak vermek gerekiyor: Ortadoğu da altmış yıldan beri en çok silahların sesi duyuluyor ve artık sözler kifayetsiz hale geldi. Her saldırıda, aynı lakırdı tekrar ediliyor ve kalıcı bir barış sağlanması umudu giderek azalıyor. Kalıcı barış için umut.! Şüphesiz Filistin halkının ve üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı sömürü düzenini sarsan krizin insanlığa yönelttiği tehlikenin farkında olan tüm dünya halklarının özlemini duydukları şey budur! Abluka K Saldırıları durd Katliamı durdurun! Filistin halkı, bölge etrafına yayılmış mülteci kamplarında sürgün yaşamaya mahkûm olduğu, Gazze ve Batı Şeria da açık hava hapishanelerinde yaşamaya zorlandığı ve İsrail Devleti sınırları içerisinde ikinci sınıf vatandaşlar olarak yaşamaya devam ettiği kardeşçe yaşayacağı birleşik, laik, demokratik bir Filistin devletinden geçiyor. Filistin Kurtuluş Örgütü yıllar boyunca bu hattı savundu, 1993 te bu hattı terk ettiğinden beri her gün gücünü ve Filistinlilerin güvenini Yaşasın birleşik, laik, demokratik Filistin! kaybediyor. Öbür yandan emperyalizm ve İsrail in desteğini kazanıyor. HAMAS ın emperyalizm tarafından dışlanmasının tek sebebi de İsrail in varlığını kabul etmemiş olması. 6 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ

RARASI Yaşasın Arap ve Yahudilerin Siyonizme karşı ortak mücadelesi esine Son! sürece barış olmayacaktır. Filistin halkının topraklarına dönüş hakkından vazgeçilemez. Bu hak, sınırları Gazze ve Batı Şeria dan ibaret olan, üç buçuk metre yüksekliğinde duvarla, dikenli teller ve İsrail ordusunun güvenlik noktalarıyla sarılmış ve her yanı yeni Yahudi yerleşimciler tarafından adeta güve gibi yenmiş bir sözde Filistin Devleti yle gerçekleşemez. Bu hak, terör ve Filistin in yalnız Yahudilere ait olduğu fikri temelleri üzerinde kurulmuş ve 1,5 milyon yaşayanının yalnız Arap oldukları için ikinci sınıf vatandaş statüsünde bulunduğu teokratik İsrail Devleti nin varlığıyla tezattır. İkisi bir arada olamaz. Bölünmeyi reddetmek ve ezilen halkların özgürlüğünü, aldırılsın! Ka r a Ha r e k â t ın a Ha y ır! u r u n! Rashid Khalidi, Columbia Üniversitesi, Arap Araştırmaları Profesörü Gazze hakkında bildiklerinizin, daha doğrusu size verilen bilgilerin neredeyse hepsi eksik veya çarpıtılmış. Aşağıda, İsrail in Gazze ye saldırısı hakkında basında okuduğunuz bilgilerdeki eksikleri ve yanlışları derleyip başlıklar altında toplamaya çalıştık. Gazzeliler: Gazze de, yaklaşık 360 kilometre karelik bir alanda yaşayan bir buçuk milyon Filistinlinin birçoğu burada yaşamayı kendileri seçmedi. Buraya sıkıştırılanların çoğunluğunu İsrail ordusunun 1948 deki saldırısından kaçan Askalân (İbranice: Ashkelon) ve Birüssebi deki (İbranice Be er sheva veya Beer sheba) aileler oluşturuyor. İşgal: Gazzeliler İsrail in 1967 deki Altı Gün Savaşı ndan beri İsrail işgali altında yaşıyorlar. 2005 te askerlerini ve yerleşimcilerini Gazze den geri çekmiş olsa bile İsrail hala büyük bir kesim tarafından işgalci güç olarak görülüyor. Çünkü İsrail hala bölgeye olan bütün girişleri tutarak, ithalatı, ihracatı ve insan geçişini kontrol ediyor. İsrail askeri güçleri istedikleri gibi bağımsızlığını ve egemenliğini tanımaktan başka, demokrasinin temel prensiplerine uygun başka bir çözüm olamaz. Bu da Kitlelerin geleceklerine kendilerinin karar verecekleri bir Kurucu Meclis le ihdas edilmiş birleşik, bağımsız, özgür bir Filistin için mücadele demektir. Bizler, demokrasiyi destekleyen ve halkların kendi kaderini tayin hakkını tanıyan tüm dünya işçilerini ve insanları, şu talepler ekseninde tüm dünyada güçlerini birleştirmeye çağırıyoruz Tüm Filistinli mültecilere geri dönüş hakkı! Gazze Hakkında Bilmedikleriniz Gazze ye girip çıkıyorlar ve hava sahası ile sahil şeridini denetimleri altında tutuyorlar. İşgalci güç olarak İsrail in, 4. Cenevre Sözleşmesi uyarınca Gazze bölgesinde yaşayan halkın refah ve sağlığını koruması gerekiyor. Kuşatma: İsrail in ABD desteği ile gerçekleştirdiği Gazze kuşatması, Hamas ın 2006 Ocak ayında Filistin yönetimini eline geçirmesinden sonra oldukça sıkılaştı. Yakıt, elektrik, ithalat, ihracat ve insan hareketleri bu tarihten itibaren İsrail tarafından yavaşlatılmaya başlandı ve bölgedeki halkın hayatını tehlikeye sokan temizlik, sağlık, su ve taşıma sıkıntıları yaşanmaya başladı. Kuşatma yüzünden bölgede işsizlik artı, yoksulluk ve açlık baş gösterdi. ABD nin sessiz desteği İsrail in bu hareketi, bölgedeki sivil halkın demokratik haklarını kullandıkları için toplu halde cezalandırılmaları anlamına geliyor. Ateşkes: İsrail ve Hamas arasında Haziran ayındaki varılan ateşkesin temel maddelerinden biri, kuşatmanın kaldırılması ve Gazze den roket atışlarının durdurulmasıydı. Bu anlaşmayla Gazze den fırlatılan roketlerin sayısı İsrail verilerine göre Mayıs ve Haziran ayındaki 100 lü sayılardan sonraki dört ay içerisinde 20 lere düştü. Yaşasın birleşik, laik, demokratik Filistin! Bağımsız Kurucu Meclis! Yahudi ve Arap bileşenlerin eşit haklarını tanıyan, özgür, demokratik, laik, birleşik bir Filistin Devleti! Ama ateşkes, İsrail güçlerinin Kasım ayı başlarında başlattıkları ve altı Hamas yetkilisinin ölmesine neden olan hava saldırısı ile son buldu. Savaş suçları: İster Hamas tarafından olsun, isterse de İsrail güçleri tarafından, savaş sırasında sivillerin hedef alınması potansiyel bir savaş suçudur. Her insan hayatı değerlidir. Ama sayılar bunun tersini söylüyor: Geçen senenin sonunda ateşkesin bozulmasından beri çoğunluğu sivil olan 700 den fazla Filistinli öldü. İsrail tarafında ise bunun tersine ölen on iki civarındaki İsraillinin çoğunluğu asker. Anlaşma, roketlere veya şiddetin diğer biçimlerine başvurmaktan çok daha etkin bir yol. İsrail, Haziran ayındaki ateşkesi bozmasa ve Gazze kuşatmasını kaldırsaydı, bunu çok daha yakından görebilecektik. Gazze deki bu savaş, aslında ne Gazze den atılan roketlerle, ne de İsrail basınının inanmanızı sağladığı gibi İsrail in caydırıcılığının yeniden oluşturulması ile ilgili. İsrail Genelkurmay Başkanı Moshe Yaalon un 2002 de söylediği sözler, durumu bütün hepsinden daha iyi açıklıyor: Filistinliler yenilmiş bir ulus olduklarını artık beyinlerine kazımak zorundadırlar. New York Times, 8 Ocak 2009 İsrail katletti, dünya seyretti İsrail, bir kez daha Filistin halkına dayanılmaz bir zulüm uyguladı. 27 Aralık 18 Ocak arasında süren saldırıda 1.300 Filistinli öldü, 5.300 Filistinli yaralandı. Ne sivil binaların bombalanması, sivillerin öldürülmesi kaldı (50 bin Gazzeli evinden oldu), ne de beyaz fosfor denen kimyasal silahlar. Olayları çaresizce basından takip ettik, protesto eylemlerine katıldık. Ancak tüm dünya hükümetleri, Birleşmiş Milletler dahil aynı çaresizliğe mahkum oldu. Gücünüz Afganistan a mı yetiyor? Avrupa Birliği İsrail in kanlı saldırısını savunma eylemi olarak nitelendirdi. Birleşmiş Milletler (BM) İsrail den saldırıyı durdurmasını istedi, cevap alamayınca BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun İsrail e bizzat gidip görüştü. Görüşme sırasında İsrail Filistin i bombalamaya devam ediyordu ve bundan BM binaları da nasibini alıyordu. İsrail saldırısı devam ederken 8 Ocak ta Lübnan dan İsrail e birkaç füze atılınca Lübnan daki BM Barış Gücü derhal füze atanları durdurmak için harekete geçti. Hizbullah dahi füzelerle ilgisi olmadığını açıkladı. Kudretli Birleşmiş Milletler in gücü ancak Afganistan la Lübnan ı işgal etmeye, Yugoslavya yı bölmeye mi yetiyor? İş İsrail e gelince neden elleri kolları bağlanıyor? AKP hükümeti Siyonizm le işbirliğini gizlemek için laf kalabalığı yapıyor Türkiye de ise ağzı laf yapan, ancak hiçbir somut adım atmayan AKP hükümetinin demagojisine tanık olduk. Tayyip Erdoğan İsrail e verdi veriştirdi, ancak iş Konya da tatbikat yapan İsrail uçaklarının engellenmesine, İsrail le anlaşmalarının iptaline gelince bakkal dükkanı işletmiyoruz diyerek hiçbir somut adım atmadı. Doğrusu, hükümetin ABD emperyalizmi karşısında bir bakkal kadar bile bağımsızlığı kalmadığından Başbakan a hak vermemek elde değil. Başbakan ın İsrail e lafta da kalsa bu kadar yüklenmesinin altında şüphesiz tabanındaki tepkinin de payı var. Senelerdir AKP hükümeti Filistin için yapılan eylemlerin bir şekilde önünü almıştı. İsrail in zulmünde bir azalma olmamasına karşın Cuma namazları sonrası yapılan eylemler AKP hükümeti döneminde azaldı. Şimdi Saadet Partisi nin Çağlayan da düzenlediği miting, her akşam İsrail konsoloslukları önünde yapılan protestolar ve diğer benzer eylemler nedeniyle AKP söylemini sertleştiriyor ki tabanın kontrolünü kaybetmesin ve böylece İsrail le olan ilişkileri korusun. Mahmud Abbas Filistin davasına ihanetin kitabını yazıyor Coğrafi olarak Batı Şeria ile Gazze arasında bölünmüş olan Filistinliler, 2007 yazından beri bu iki bölge arasında politik olarak da bölünmüş durumdalar. Bu tarihte HA- MAS, kendisine karşı silahlı kuvvetlerini toplamaya başlayan Mahmud Abbas ın oyununa gelerek Gazze de yönetimi ele geçirmişti. Bu durum Filistinlileri bölerek yönetmek isteyen İsrail in çok işine yaradı. Saldırı başladığında El Fetih lideri Mahmud Abbas saldırıyı HAMAS ın kışkırttığını söyledi, böylece Gazze deki Filistinlileri yalnız bıraktı. Ancak Filistinliler bu ihanete göz yummadı. HAMAS ın Kassam Tugayları nın yanında El Fetih in El Aksa Şehitleri Tugayları, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi nin Ebu Ali Mustafa Tugayları, İslami Cihad ın Kuds Tugayları da İsrail e karşı savaştı. Aynı sırada HAMAS, İslami Cihad, Filistin Kurtuluş Örgütü, El Fetih in İntifada kanadının da aralarında olduğu Filistinli örgütler bir araya gelerek işgale karşı meşru müdafayı kısıtlayacak her türlü düzenleme yi reddedeceklerini açıkladılar. Bunlar karşısında Mahmud Abbas geri adım atmak ve saldırıya derhal son verilmesi için çağrıda bulunmak zorunda kaldı. Filistin halkı derhal birleşmelidir Durumdan tek çıkış yolu tarihten ders almak. Filistin halkı haklarını savunabildiği ve İsrail i geriletebildiği 1993 e kadar olan dönemi hatırlamalıdır. Filistin Kurtuluş Örgütü altında bir araya gelen tüm Filistin örgütleri İsrail e karşı ortak mücadele ile onu davalarını tanımak ve geri adım atmak zorunda bırakmıştı. Şimdi aynı mücadeleyi tekrar kurmanın ve Siyonist devlete karşı Yahudileri de mücadeleye katarak kavga vermenin zamanıdır. İŞÇİ KARDEŞLİĞİ 7

KAMPANYA Kot taşlama işçileri ölüyor, patronlar utanmıyor Kot taşlama işçileri Ankara da Kot Taşlama İşçileri Dayanışma Komitesi nin faaliyetleri çerçevesinde Diyarbakır dan Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi ne 19 Şubat ta gelen 39 kot işçisiyle görüştük. Sizi tanıyabilir miyiz? www.kotiscileri.org Şubat, Cumartesi sabahı 28 arkadaşımız Ruhat Yıldırak ı kaybettik. Ruhat, sadece 24 yaşındaydı. Daha küçücükken, çalıştırılması yasak bir yaşta 14-15 yaşlarında kot kumlama işine başladı. Kot kumlarken ciğerlerine dolan kumlar yüzünden silikozis hastası oldu. 2 yıldır köyünde yatağa hapis, oksijen tüpüne bağlı yaşıyordu. Kot işçileri 25 Şubat Çarşamba günü hastaneden taburcu oldular Mehmet O.: 20 yaşında ve bekarım. 13 yaşında İstanbul a gelerek kot kumlama işinde çalışmaya başladım. Aralıklarla 2,5 yıl çalıştıktan sonra Diyarbakır a gittim. Orda inşaat işinde bir süre çalıştıktan sonra tekrar İstanbul a geldim. Yine tekstil alanında çalıştım. Kilo kaybı, saç dökülmesi gibi sorunlar ortaya çıktı, ayrıca bronşit de vardı. Diyarbakır a geri döndüm. Silikozis hastası olduğunuzu ne zaman öğrendiniz? Mehmet O.: Hasta olduğumu Dicle Üniversitesi nde çalıştığım sırada öğrendim. Abimin ısrarı ile çalıştığım hastanede 3-4 ay önce tetkik oldum. Sonuç olarak silikozis tanısı kondu. Normalde askerde olmam gerekirken bu durumdan dolayı bir yıl erteleme aldım. Sizi de tanıyabilir miyiz? Resul: Evli ve bir çocuk babasıyım. Kot taşlama işinde ne zaman çalıştınız? Çalışma koşullarınızdan da bahseder misiniz? Resul: 2000 yılında İstanbul Yeni Bosna ya gittim. Orda Akif le birlikte kot taşlama işinde çalışmaya başladık. İlk başta çok kolay bir iş diye düşündük. Kalacak yer de vermeleri bizim için önemliydi. Ayrıca kriz zamanı verdikleri para da biraz daha iyiydi. 2005 e kadar aralıklarla çalıştım. Orda çalışırken hastalandım. Patronla birlikte hastaneye gittik. Doktor ciğerlerimin kötü olduğunu söyledi, birkaç ilaç verdi o kadar. Akif: Patronla birlikte bende özel hastaneye gittim. Patron hastaneye giderken nerde çalıştığını söyleme dedi. Adres olarak da kendi adresini veriyordu. Zaten doktorlar da çok soru sormuyordu, patronla muhatap oluyordu. Resul: O dönemde bundan şüphelenmemiştik. İzne çıktığımızda izin paramızı veriyordu. Biz de diyorduk bu adam bizi çok seviyor. Hatta bizim için yeni bir fabrika açtı. Diyarbakırlılar ayrı Bingöllüler ayrı yerde çalışıyordu. Hastalığımızı öğrenince yaptıklarının bizi sevmekle alakası olmadığını anladık. Şu anda hala çalıştığınız kot taşlama atölyeleri faaliyette mi? Mehmet O.: Hayır. Birçoğu ya kapattı ya da başka yerlere taşıdılar. Bizim bu durumda olmamızın esas sorumlusu büyük kot firmalarıdır. Çünkü ürettiğimiz mallar hep yurtdışına gidiyordu. Kot taşlama atölyelerinin tespiti için kot yıkamada çalışanlarla iletişim kurulursa kaçak taşlama yerleri tespit edilebilir. Diyarbakır dan Ankara ya geliş sürecinizi anlatır mısınız? Mehmet O.: KTİD Komitesi nin Diyarbakır daki toplantısına katıldım. Kot taşlama işinde çalışan arkadaşlara ulaşarak (çoğu ile akrabayız) beraber Dicle Üniversitesi nden tetkik yaptırdık. Yaklaşık 3 ay önce silikozis tanısı kondu. Komite nin avukatlarıyla birlikte Ankara ya gelmemiz konusunda yardımcı olmaları için Diyarbakır Belediyesi ne gittik. Belediye yol masraflarımızı karşılayacağını söyledi. Hastane ye de gelineceği bilgisi verilerek 19 Şubat ta geldik. Buraya 39 kişi geldik ama yaklaşık 20 arkadaşımız daha var Diyarbakır da, gelemediler. Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi ne gelme nedeninizi açıklar mısınız? Mehmet T.: Rapor almak için buraya geldik. Ayrıca sesimizi duyurmak için de geldik. Buraya gelirken Komite bizimle ilgilenecek mi, hastanenin yerini bile bilmiyoruz diye düşünüyorduk. Buraya geldikten sonra Komite nin sürekli irtibat halinde olması ve İşçi Kardeşliği Partisi nden sizlerin çabaları şüphelerimizi giderdi. Teşekkür ederiz. Basınla görüşmeler, hastane önünde yapılan basın açıklaması basında yer almamızı sağladı. Peki Ankara da iken beklediğiniz ama gerçekleşmeyen bir şey var mı? Mehmet T.: DTP li milletvekilleri en azından bir kaçı bizleri ziyaret eder diye bekledik ama olmadı. Onların da kot taşlama konusunda bilgileri olduğunu, Komite nin görüştüğünü biliyoruz. Bizlerin Ankara ya geldiğimizin haberini basından duyup gelirler diye düşünmüştük. Hastane personelinin sizlere karşı davranış ve tutumları nasıldı? Mehmet T.: Başhekiminden hemşiresine kadar hepsinden memnunuz. Bizlerle çok iyi ilgilendiler. Hepsinden Allah razı olsun. Diyarbakır a döndüğünüzde ne yapmayı düşünüyorsunuz? Mehmet T.: Komiteyle birlikte süreci devam ettireceğiz. Sendikalara, meslek odalarına ve diğer örgütlere destek olmaları için çağrıda bulunmaya devam edeceğiz. Bundan sonraki süreçte ne yapılmalı, Komite den beklentileriniz neler? Resul: Kot taşlama işçilerinin sesini daha iyi duyuracak Meclis e ya da bakanlık önüne kitlesel pankartlarla bir yürüyüşün organize edilip basın açıklamasının yapılması iyi olur. Ayrıca komitenin yaptıklarının bilgisini yazılı olarak bize göndermesini istiyoruz. Hem yapılan faaliyetleri, dava süreçlerini, maddi durumu belirten raporları belli sürelerle gönderirse bilgi akışı daha sağlıklı olur. 24 Şubat 2009 Kot Taşlama İşçileriyle Dayanışma Konseri Sesimiz Nefesiniz Anadolu Ateşi, Arif Sağ, Cahit Berkay, Elveda Rumeli oyuncuları, Emrah Karaca, İclal Aydın, Kardeş Türküler, Mor ve Ötesi, Şebnem Sönmez, Yasemin Göksu, Zeynep Tanbay 11 Mart 2009 Çarşamba 19:00 Mustafa Kemal Kültür Merkezi, Uğur Mumcu Cd No:8 Akatlar/İstanbul Gerçeğin Işığı M. Cemil Ozansü Ergenekon Süreci Hakkında Gürcistan, Ukrayna ve diğer turuncu devrimlerin muhatabı yıkılan Doğu Bloku ülkelerinde, eski rejimin kalıntısı bürokratik aygıtlar parçalanıp, yerine yeni dünya düzenine ait teknik elemanlar yerleştirilmişti. Türkiye şimdi bu sürecin sonuna yaklaşmış durumda. Süleyman Demirel den Necmettin Erbakan a kadar tasfiye edilen vitrin elemanlarıyla beraber, devletin mutfağında çalışan personel de şimdi ayıklanmaya, yeni döneme daha yatkın ellere vazifelerini devretmeye hazırlanıyorlar. Ancak her değişimin arkasında yatan bir ihtiyaç bulunmalı. Neden emperyalizm, her an kendine yönelebilecek bir tehdit taşıyan böylesi bir tasfiye operasyonuna girişmek mecburiyetinde kalmıştır? Her mahkeme süreci, bitmiş bir savaşın intikam saatidir. Hiçbir zaman sürmekte olan davalar üzerinden taraflar hesaplaşmaz, önce bir taraf kaybeder, ondan sonra da kaybeden yargılanır. 12 Mart, 12 Eylül vd. tüm müdahalelerde önce bir taraf iktidarı veya iktidar üzerindeki gücünü kaybetti, daha sonra da mahkemeler, darağaçları her şeyiyle intikam saati geldi. Bu sebeple ülkemizde bugün bir hesaplaşma sürmemektedir, bitmiş kavganın muhasebesi yapılmaktadır. Ancak bu dönemde karşımızda duran, bir nöbet değişimi değildir. Ülkemizde yaşananları, emperyalizme düne kadar uşaklık etmiş bir nesil gidiyor ve yerine yeni bir nesil geliyor, şeklinde izah etmek kâfi olamayacaktır. Saddam ın Baas ının yıkıldığı gün gibi, aslında devlet dairelerindeki koltuklardan, klasörlere kadar her şey yağmalanmaktadır. Sadece soğuk savaş yılları değil, ötesiyle bir burjuva devletine ait bürokrasi, yani patronların dolaylı teknik yöneticileri tasfiye edilmektedir. Artık iktidar doğrudan şirketlerin gerçek yöneticilerine geçecektir. Bugün yaşanan kırılmalar, sadece patroncu bürokrasinin tasfiyesi değil, ülkedeki devlet gücünün belirsizleştirilmesi, kamu güvenliğinin yitirilmesi anlamına geldiğinden kabul edilmemelidir. İşçi Kardeşliği Sayı: 37 Mart 2009 Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: İşçi Kardeşliği Partisi adına Engin Bodur Yönetim Yeri: İKP Genel Merkezi Öncebeci Mh. İncesu Cd. Doğan Apt. 7/B Çankaya/Ankara Tel: (312) 369 65 49 İnternet: http://www.ikp.org.tr iletisim@ikp.org.tr Hesap No: PTT Posta Çeki: 1051319 Akbank: 462 0000908-4 Baskı: Selin Ofset Güven Sanayi Sitesi B Blok No:345 Topkapı/İstanbul Tel: (212) 577 63 48 8 İŞÇİ KARDEŞLİĞİ