Gökçe Pehlivanoğlu: Ne kadar şehir hikâyesi çekmek istesem de bir yanım doğaya kaymak istiyor



Benzer belgeler
İDİL DİZDAR, HEM OYUNCU HEM YÖNETMEN

Belmin Söylemez: Bütün mesele, bir şeyi anlatmaya çalışmak ve farklı yöntemler denemek

Seyfi Teoman Kısa film çekmeyi düşünmüyorum, çünkü maliyeti çok yüksek, geri dönüşü yok.

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

DÜZEY B1 Avrupa Konseyi Ortak Dil Ölçütleri Çerçevesinde BÖLÜM 4 SINAV GÖREVLİSİNİN KİTAPÇIĞI. Dönem Kasım 2009 DİKKAT

Nicola Falcinella: Merhaba, öncelikle bu buluşmayı organize ettiğiniz ve beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. İstanbul'a ilk gelişim.

ÜRÜN KATEGORİSİYLE İLGİLİ:

ANTALYA ALTIN PORTAKAL'DA JÜRİ HEYECANI!

Jamie Foxx J

SİNOPSİS. Fragmanın Youtube Fragmanı: Fragmanın İndirme Linki:

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

Vural ÇAVUŞOĞLU YÖNETMEN VURAL ÇAVUŞOĞLU

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

Karşılıklı soru cevap şeklinde geçen sohbette kısaca şunlar konuşuldu:

1. SINIF BAHAR DÖNEMİ

Fotoğraf Sevdalısı Bir Doktor:

HUNGER GAMES SERİSİNİN YARATICILARINDAN DIVERGENT UYUMSUZ 18 NİSAN DA SİNEMALARDA!

SOSYALLEŞEBİLEN ÖĞRENCİNİN İLETİŞİMİ DE GÜÇLÜ OLUYOR

Şef Makbul Ev Yemekleri'nin sahibi Pelin Tüzün Quality of magazine'e konuk oldu

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

Yapabileceğim en iyi iş bu. Dünyanın pek çok farklı yerinden filmleri Avustralya da yaşayanların izleyebilmesini sağlayabilmek benim tutkum.

Herkese Bangkok tan merhabalar,

Carousel'de Alışveriş AYBIKE TURAN. 54 Carousel Instyle

TÜSİAD, dizilerde toplumsal cinsiyet eşitliği için harekete geçti

Vural ÇAVUŞOĞLU YÖNETMEN

ABLA KARDEŞ Gerçek bir hikayeden alınmıştır.

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi nde Tiyatro Tarihi ve Teorisi eğitimi

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

İLHAM VEREN KONUŞMACILAR ALEM-İ İŞ İLE HERKES BİRBİRİNİ DAHA İYİ ANLAYACAK!

Ürünü tüketmesini/satın almasını/kullanmasını ne tetikledi?

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

MEZUNLARIMIZIN OKULUMUZ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ

11 Eylül de Sinemalarda

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Ahmet Uluçay ın Ardından

KISA-CA. Terlik te, küçük yaşlardan itibaren bizlere empoze edilen bazı yaptırımlara, kurallara SÖYLEŞİ: BETÜL DEMİREL

Giovanni dışında bütün örenciler çok çalışıyor. O hiç çalışmıyor ama sınıfın en başarılı öğrencisi. Çok iyi Türkçe konuşuyor.

:48 FİLİZ ESEN-BİROL BAŞARAN

Benim görevime gelince, festivalin programlama direktörüyüm. Dokuz yıldır festivalde çalışıyorum. Artistik direktör Cameron Bailey ile beraber

Festivalin Tarihçesi

ANKET SONUÇLARI. Anket -1 Lise Öğrencileri anketi.

23 Yılllık Yazılım Sektöründen Yat Kaptanlığına

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat


BABA NERDESİN KAYBOLDUM

ANOREKTAL MALFORMASYON DERNEĞİ

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

ÖZGEÇMİŞ BİLGİ DİREN GÜNEŞ Kırmızı Balık/ Kurmaca/ Kısa Film Ağla/Yanım/ Belgesel Film İstanbul u Dinliyorum/ Belgesel Film

ΕΘΝΙΚΟ & ΚΑΠΟΔΙΣΤΡΙΑΚΟ ΠΑΝΕΠΙΣΤΗΜΙΟ ΑΘΗΝΩΝ ΤΜΗΜΑ ΤΟΥΡΚΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ ΚΑΙ ΣΥΓΧΡΟΝΩΝ ΑΣΙΑΤΙΚΩΝ ΣΠΟΥΔΩΝ Μάθηµα : ΤΟΥΡΚΙΚΗ ΓΛΩΣΣΑ II ΔΕΞΙΟΤΗΤΕΣ ΣΤΟΝ

Gençlerin Doğu Ekspresi keyfinde usulsüzlük iddiası

ÜNİVERSİTEMİZ ÖĞRENCİLERİNE ÜST DÜZEY OLANAKLAR SAĞLIYOR

ESCOBAR: KAYIP CENNET / ESCOBAR: PARADISE LOST

A1 DÜZEYİ B KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ BENİM GELECEĞİM OLDU. Sayın Yurduseven öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

36. İFSAK ULUSAL KISA FİLM YARIŞMASI BAŞVURU FORMU

DRAMATİK METİN YAZARI

SİNEMA YÖNETMENİ TANIM

YÖNETMEN, SENARİST, YAPIMCI DERVİŞ ZAİM İN ÖZGEÇMİŞİ

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Ders: Görsel senaryo taslağının önemi

BİR ACAYİP SOYGUN ADANA İŞİ. - Basın Toplantısı Haber Küpürleri Ocak 2015 Adana Hilton Otel

Paketi. Albüm ve Baskı Seçenekleri

Bu maili aldığım zaman evdeydim. Sandalyemden kalkıp odanın içinde zıpladım sevinçten

28 Ekim 2015 Festivaller İstanbul da Projesi Sektör Toplantısı Rotterdam Film Festivali Bianca Taal Moderatör: Yamaç Okur

ΤΠΟΤΡΓΔΙΟ ΠΑΙΓΔΙΑ ΚΑΙ ΠΟΛΙΣΙΜΟΤ ΙΓΡΤΜΑ ΓΙΑΥΔΙΡΙΗ ΑΠΟΓΔΤΜΑΣΙΝΩΝ ΚΑΙ ΒΡΑΓΙΝΩΝ ΔΠΙΜΟΡΦΩΣΙΚΩΝ ΠΡΟΓΡΑΜΜΑΣΩΝ ΚΡΑΣΙΚΑ ΙΝΣΙΣΟΤΣΑ ΔΠΙΜΟΡΦΩΗ

AD DRONE. Tüm görüş ve önerileriniz için

Son gün kısa filmindeki Oskar animasyonunun yapım safhaları. Öncelikle önden ve yandan referans fotoğrafları çektim.

ANKARA ÜNİVERSİTESİ TÖMER TÜRKÇE ÖĞRETİM ARAŞTIRMA VE UYGULAMA MERKEZİ TÜRKÇE SINAVI

Beşiktaş Gazetesi. Her Cuma yeni bir film

Gürkan Genç, 1979 yılının Ocak ayında dünyaya geldi. Hemen hemen her çocuk gibi en büyük tutkusu bisikletiydi. Radyo-Televizyon-Sinema bölümünden

HAYATTA İMKÂNSIZ DİYE BİR ŞEYİN OLMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM

AHMET ÖNERBAY GÖRELE'DE

SRA Versiyon Şubat 2001

SİNOPSİS Uzaklarda Arama, Türkiye de yaşanmış gerçek bir olaydan esinlenilmiştir ama karakterler ve sonrasında yaşananlar hayal ürünüdür.

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ İLETİŞİM FAKÜLTESİ NE HOŞGELDİNİZ

Yönetmen VIJAY KRISHNA ACHARYA. Yapımcılar ADITYA CHOPRA. Türü Aksiyon. Oyuncular AAMIR KHAN KATRINA KAIF TABRETT BETHELL

Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam birçok arkadaşım

Öğrencilerin çektiği fotokopiye yasal formül şart!

EK-2: İnşaat Mühendisliği Öğrenci Anketi

SORU-- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

ÖZEL GÜNLER. Doğum günü/kadınlar günü/anneler günü/babalar günü/sevgililer günü/ Öğretmenler günü

Kıbrıs'ta öğrenci olmak

SATRANÇ. Satranç öğrenmek benim için her zaman zor olmuştur. Yirmi yaşıma gelmeme rağmen

TEST: Nasıl Daha Verimli Öğrendiğinizi Biliyor musunuz?

Cumhuriyet Üniversitesi İletişim Kulübü Başkanı Metin Baykal: Halkla ilişkilerci girişken olmazsa çok şeyi kaybeder..

Örnek Tarot Okuması

A1 DÜZEYİ A KİTAPÇIĞI NOT ADI SOYADI: OKUL NO:

Astrofotoğrafçılarımız: Metin ALTUNDEMİR

ÖLÜMCÜL OYUNCAKLAR KEMİKLER ŞEHRİ MORTAL INSTRUMENTS CITY OF BONES 30 AĞUSTOS TA SİNEMALARDA!

TENORS MÜZİK SHOW. Tenors Müzik Show (Flash Mob)

ikonu bir yeşilçam (ev dekorasyon)

Sevgi evlerinde kalan kardeşlerimize konser düzenledik. Huzurevi ziyaretlerimiz ara sıra oluyor,gönül Köprüsü diye bir proje de yer alıyoruz.

Uluslararası İzmir Film Festivali ilk kez 1990 yılında düzenlenmeye başladı. 11 kez düzenlenen Festivale 2000 yılında ara verildi.

1999 yılında Arti Film i devralan, Devrim Arabaları, Kavşak, Nar, Eylül ve İz

MARKA İLETİŞİM SÜRECİ. Brif Toplantısı. Analiz ve Araştırma Süreci. İletişim Stratejisi. Konumlandırma ve İletişim Çalışmaları

Merhabalar :) Projemde ilk ayı tamamladım, size sürecimden bahsedeyim.

Bu ödül veda için olmasın

Marka İletişim Süreci

Transkript:

Gökçe Pehlivanoğlu: Ne kadar şehir hikâyesi çekmek istesem de bir yanım doğaya kaymak istiyor 22 Kasım Perşembe günü kısa filmlerinin toplu gösteriminin ardından genç yönetmen Gökçe Pehlivanoğlu yla film merkezinde bir söyleşi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Yamaç Okur un yaptığı söyleşi boyunca Gökçe Pehlivanoğlu nun filmlerinden, diğer uğraşılarından ve gelecek planlarından bahsedildi. G ökçe Pehlivanoğlu: Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Bölümü nden 2006 yılında mezun oldum. Filmlerimin hepsini üniversite döneminde çektim. Çıma (2004) 3. sınıfta aldığım Görüntü dersinin ödeviydi. Zincirleme Film Tamlaması (2005) 3. sınıf bitirme ödevimdi. Potkal (2006) da bitirme projemdi. Filmlerin, o zamanlardaki ruh hallerimi yansıtan filmler olduklarını söyleyebilirim. Şimdi olsa öyle çekmem, belki de hiç çekmem. Bu da benim ruh halimin sürekli değiştiğini gösteriyor. Tarz olarak değiştim, tabii ki teknik olarak da. Bunun haricinde, fotoğraf çekiyorum. Fotoğrafçılığın sinemacılığından eski mi? Aslında aşağı yukarı Çıma yla aynı zamanlarda başladı diyebilirim. Mezun olduktan sonra klip yönetmenliği yapmaya da başladım. Niye sinema okumayı seçtin?

320 G Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 ökçe Pehlivanoğlu: Sinemayı seçtim çünkü başka bir şey yapmayı düşünemem. Çocukluğuma kadar dayanıyor bu. Hayal gücümü besleyebileceğim başka bir alan yoktu. Videokasetlerle büyüdüm, sinemayla bu şekilde tanıştım ve birtakım filmler bana Evet, ben bunu yapmalıyım dedirtti. Sinema yapmama neden olan film belki de Geleceğe Dönüş tür (Back to the Future, Yön: Robert Zemeckis, 1985). Şimdi sanat filmleri yapıyorum ama Geleceğe Dönüş benim için çok önemlidir. Geleceğe Dönüş 1 den mi söz ediyorsun? Hepsinden. İkincisi (1989) belki daha ağırlıklı. Sekiz yaşındaydım onu izlediğimde ve Evet, ben bunu yapacağım dedim. Genelde sinema okuyan öğrenciler okulda ideallerindekilerden daha farklı şeylerle karşılaşır ve hayal kırıklığına uğrarlar. Film yapmaya başlamadan önce okulda geçirdiğin iki yıldan bahsedebilir misin? Arkadaş grubunuz nasıldı, birbirinizin filmlerini desteklediniz mi? Açıkçası bizim dönem biraz farklıydı diğer dönemlere göre. Sinemayı belki de en çok seven insanlar bir araya toplanmıştı. Herkes sinema konuşuyordu ve dört sene boyunca sinema konuşuldu. Herkes birbirine destekçiydi. Hatta birinci sınıftayken otuz kişi birbirimizden kopamıyorduk. Beraber yemek yiyorduk, film izliyorduk, ertesi gün tekrar okula geliyorduk, akşam gene beraber zaman geçiriyorduk. Öyle bir süreç geçirdik. Bunun çok büyük katkıları oldu tabii ki. O kollektiviteyi beraber çözmüş olmamız çok güzel. Bizim okulun belki şu getirisi çok iyi; birinci sınıf itibariyle film çekmek mecburiyeti var, çünkü ödevler, ufak ufak da olsa, sürekli film çekmek üzerine. Yani, teoriden çok pratiğe dayalı bir eğitim sistemi var. Birtakım ipuçları veriliyor, sonra Bunlar üzerine siz bir film çekin deniliyor. Ama konu sınırlaması çok nadir. Mesela Semir Aslanyürek in bir ödevi vardı İnat Hikâyeleri diye. Onun haricinde, şimdiye kadar hiç bir konu üzerine Şunu yapın, şöyle çekin gibi bir kısıtlama olmadı. Belki de bu yüzden ben böyle filmler çekebildim.

Gökçe Pehlivanoğlu 321 Kimler var bu dönemden kısa film yönetmenliğine devam eden? Öne çıkan Kemal İleri ve Fatih Demir var. Örneğin Kemal İleri nin böyle bir grubu vardı, onlar devamlı beraber film yaptılar, değil mi? Evet, biz bir grup olarak zaten sürekli beraber çalışıyorduk. Onlar biraz daha aktifti. Ben Yavaş yavaş çekeyim, iyi bir şey olsun diye uğraştım. O, mesela Kapı 1 (2004) ve Kapı 2 yi (2005) art arda çekebildi. Bense o süre içerisinde bir tane film çekebildim. Onların tercihi o yöndeydi. Üniversite bu filmleri nasıl destekliyordu? Ekipman desteğinden bahsetmiyorum. Hocalarından geri dönüş alabiliyor muydun? Marmara Üniversitesi nin enteresan bir tarafı var; bir yandan Semir Aslanyürek, Aykut Oray tarzı sektörde aktif olarak çalışan hocalara, diğer yandan daha teorik hocalara sahip. Nasıl bir denge vardı okulda? Filmlerinde hocalarının ne kadar desteği var? Hocadan hocaya gerçekten çok fark ediyor. Mesela benim Trident (2004) diye bir filmim var, o ilk filmimdir. Gene belgesel tarzı ama deneysel yanı çok yüksek olan bir film. Onu Engin Ayça için yapmıştım, belgesel ödevimiz vardı. Tek tek dondurarak Bu ne anlatıyor? Bu niçin böyle? diye sormuştu. Ona çok farklı geldi, çünkü o daha geleneksel, Yeşilçam mantığında filmleri seven ve kendi de o tarz filmler yapan bir insan. O yüzden onunla anlaşmakta zorlanmıştık, ama diğer hocalar için aynı şey geçerli değildi. Hatta mesela Görüntü ödevini verdiğim zaman, Görüntü hocası Bülent Erçetin Çıma yı çok beğendi, o çok destek olmuştu. Biz bütün projeler için zaten her ay bir dosya hazırlıyorduk, önce öykü, sonra tretman, sonra senaryo Sürekli bunları paylaşıyor ve hocalara danışıyorduk. Güzel olmuş, iyi olmuş ya da Şurasını değiştir gibi destekleri oluyordu. Bunların tamamen dışında ben en büyük desteği, Yapım dersimize gelen Deniz Ziya Temeltaş tan gördüm.

322 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 Şu anda Antalya Film Festivali Avrasya Film Festivali nin Market Direktörü değil mi? G ökçe Pehlivanoğlu: Evet. Ondan çok şey kazandığımı, daha çok isim, daha çok film, daha çok done kaptığımı söyleyebilirim. O birtakım isimler veriyordu, ben onları araştırıyordum; böylece bana bayağı kapı açtı. Onların üzerinden çalışmaya devam ettim. Yeni Dalga ve Şiirsel Gerçekçilik akımlarından çok etkilendim. Zaten sonrasında Potkal çıktı. O hocanın öyle bir katkısı olmuştur bana. Bence okul sisteminde öğrenciye birtakım ipuçları, doneler veriliyor; ama onların açılımı tamamen öğrenciye kalıyor. Çıma nın macerasından biraz bahset istersen. Nasıl oluştu fikir? Nasıl teknik olanaklarla yaptın? Nasıl bir ekip vardı? Dediğim gibi o, Görüntü Yönetmenliği üzerine bir ödevdi. Beni zorlamayan bir şey çekmek istedim öncelikle. Çünkü henüz yeniydik ve senaryo, diyalog vesaire işin içine girerse zorlanırım diye düşündüm. Benim için güzel bir pratik olsun diye önce görüntüyü çözmek istedim çözebildiğim kadar. Bu sebeple, kamerayı aslında ben kullanmak istedim ama kamera kullanma eğitimini henüz almamıştım. Bu yüzden de bir operatöre ihtiyacım vardı. Sağ olsun Uygar Asan çok yardımcı oldu bana. Uygar Asan da şimdi iki uzun metraj yaptı, dijital 1. Evet, iki tane bağımsız film yaptı. Biz de ben kamerayı kiralarken tanışmıştık. Çok da güzel bir uyum yakaladık, çok rahat işledi her şey. Kadrajların çoğunu ben yaptım ama o da benim kafama çok yatkın şeyler söyledi. Güzel bir elektrik oldu; zaten yönetmen ile görüntü yönetmeni arasında bu elektrik yakalandığı zaman çok güzel işler ortaya çıkıyor. Hikâyenin aklıma nasıl geldiğinden bahsetmem gerekirse; bir gün vapurda gidiyordum, orada bir çımacı amca var, onu gördüm, yağmurlukları üzerinde, sırılsıklam olmuş ama işini yapmaya devam ediyor, çok se- 1 Bahsi geçen filmler Kış Bahçesi (2005) ve Kabuk tur (2006)

Gökçe Pehlivanoğlu 323 vimli. Tamam, bundan bir şey çıkar diye düşündüm. Bunun üzerine, insanların her gün çıktığı umuda yolculuk üzerine bir film çektim. İnsanlar o yolculuk boyunca gidecekleri yere öyle konsantre olmuşlar ki, bizim kamerayı bile fark etmediler. Biz ona umut dedik, belki işe gidiyorlardı, para kazanmaya gidiyorlardı, birini görmeye gidiyorlardı, sonuçta bir hedefleri vardı, yanımızdan geçip gidiyorlardı, dönüp bakmıyorlardı bile. Çok nadir bakan oluyordu. Bu konseptten yola çıktım. Teknik kurgusunu sen yaptın filmin. Tüm filmlerinin kurgusu sana ait. Evet, ben yapıyorum. Kurguyu hangi programı kullanarak yapıyorsun? Sony Vegas. Özellikle kliplerde onunla devam ediyorum çünkü çok pratik, bilgisayarı kasmıyor ve alt alta bir sürü layer 2 açmak açısından da çok rahat çalışılıyor. Ben ona alıştım belki. Çıma, kurmacayla belgesel arasında bir film. O zaman hangi kategorilerde gösterilmişti? Aslında belgesel olarak yolladım ama kurmaca yanı da var bence. O yüzden aslında tam belgesel değil. Prodüksiyon açısından bir zorluğu var mıydı? Sonuçta bu bir ödevdi ve bir ay içinde bitmesi gerekiyordu, o yüzden birtakım telefonlar açıldı hızlansın diye ve ondan sonra da İzin çıktı dendi. O izin alındıktan sonra çok rahattı. Işık kullanmadın değil mi? Yok, tamamen doğal ışık. Enteresan bir yanı oldu Çıma nın. O çekildikten hemen sonra şehir hatları vapurları İDO ya devredildi ve artık o çımacı amcalar yok. O yüzden, filmin bir belgesel değeri de oldu. 2 Katman anlamına gel,mektedir.

324 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 Çımacı amcalar gitti mi tamamen? G ökçe Pehlivanoğlu: Gitti. Arkasında Özel Güvenlik yazan gençler geldi. Mesela o amca on sekiz senedir o işi yapıyormuş, hayatını ona vermiş; enteresan hikâyeler vardı. Ben onları vermek yerine, görüntüler üzerinden, daha soyut, sade bir anlatım olsun istedim. Tüm filmlerinde ortak olan bir özellik de müzik. Sesi mekânda pek almıyorsun gördüğüm kadarıyla. Mekân sesi var ama hep bir dublaj var üstüne. Müzikte de hep klasik müzik tercihi var. Bir tek Çıma da biraz daha elektronikle karışık bir müzik kullandım, onu da tamamen tesadüfî bulmuştum internetten. Müzisyenden izin aldım, sevinerek kabul etti. Müzikleri mp3 indirip dinleyerek bulmaya çalışıyorum. Çok zaman harcıyorum; bunu çok önemsiyorum. Müzikle çok iç içeyim ben. Müziğin, görselliğe çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Müzik dinlerken, ona yatkın görsel malzemeler beynimde anında belirmeye başlıyor. Müzikle görsellik benim için paralel. İkisi mutlaka uyumlu olmalı diye düşünüyorum. Müzik, konsepte de, görüntüye de, tempoya da uygun olsun diye bayağı uğraşıyorum. Peki ses? Açıkçası ses konusunda teknik hatalar oldu. O zamanlar yapamadığım konular. Kısa filmin herhalde en sona bıraktığı konu ses. Her zaman aynı sorun olur. Işığı hallettim, kamerayı hallettim, ama ses kaldı. Özellikle buradaki gibi 5 artı 1 sistem varsa hatalar çok belli oluyor tabii, evde, televizyonda fazla belli olmuyor. İkinci filminin senaryosu, Türk sinemasında belki de en fazla kısa film üreten sinemacılardan biri olan Tan Tolga Demirci ye ait ki kendisi uzun metraj yaptı en son, Gomeda yı (2006) çekti. İkinci filminde onun izleri var. Onun ilgilendiği bir tema. Tan la olan yakınlaşmanız filme yansımış olmalı. O süreçten biraz bahsedebilirsin. Çünkü o hep kendi senaryo yazıyordu, bu

Gökçe Pehlivanoğlu 325 sefer onun senaryosunu bir başkası filme çekti, bu da enteresan bir örnek aslında. Evet. Benim için de bir cesaret belki de; özellikle bu kadar karakteristik bir yönetmenin senaryosunu filme çekmek büyük bir risk. Zaten o dönem çok eleştiri aldım onun filmlerinin çok etkisi var diye, hatta O mu çekti diyenler bile var. Tabii ki öyle bir şey yok, sette bile değildi kendisi. Bir tek oynadı en sonunda. Ben senaryo yazmaya çalışıyordum ama bir türlü işin içinden çıkamıyordum. Tan da Benim bir sürü senaryom var, bir bak istersen dedi. Daha çekmediği senaryoları var. Bu filmin final sahnesini ve fikrini çok beğendim. Ritmi, episodik olması benim kafama çok yatkın geldi. Mesela Potkal daha başı sonu belli bir hikâye olsa da yine episodik bir anlatımı var. Episodik olması hoşuma gitti, içindeki göndermeler de hoşuma gitti. Ben onu biraz kendime göre yoğurdum tabii, tam olarak böyle değildi. Senaryoyu öncelikle onun bana tamamen açıklaması gerekiyordu çünkü oldukça zor bir senaryoydu. Fikir benim de kafama yattıktan sonra Tamam, ben bunu çekiyorum dedim. Özellikle son sahnesi, okurken beni çok etkilemişti ve onu oynatmak istedim orada. Çünkü o senarist, senarist kitapla özdeş ve orada yanıyor. Yani ben kendi senaristimi yakmış oluyorum. O yüzden onun oynaması çok iyi oldu benim için. İkinci filmi çekmek herhalde daha rahat oldu. Tabii, ama daha zor bir filmdi, çok oyuncu vardı. Oyunu vermek açısından zor sahnelerdi. Çünkü oyunculara yabancı bir oyun vardı orada. Tamamen teatral olmaları, seyirciyi yabancılaştıracak şekilde belki Brechtyen bir oyun oynamaları gerekiyordu. Orada ölürken bile trajikomik bir şekilde ölünmesini özellikle istedim. Aslında orada duygusal bir an yok, yapı olarak filmin katharsis anı o, sonraki sahnede de bir gevşeme var. Ben orada teatral bir komiklik olsun istedim. Ölümün altında yatan başka şeyler var. Bu sebeple, ölümü ölüm olarak görmemeliyiz. Realiteyi olduğu gibi yansıtmak yerine, ölümün, filmin çaktırmadan da olsa kendi içinde sahip olduğu espritüel yapı içerisinde gerçek-

326 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 leşmesini tercih ettim. Çoğu insan Çok kötü oynamış diyor ama ben izlediğim zaman Çok güzel oynamış diyorum. Oyuncuları nasıl buldun? G ökçe Pehlivanoğlu: Aykut Oray ın oyuncular konusunda çok yardımı oldu. Aybanu Aykut u o tavsiye etti. Onun tiyatro oyununu izlemeye gittiğimde diğer oyuncuları da tamamladım diyebilirim aşağı yukarı. Çünkü çok başarılıydılar. Onur Ünsal mesela. Barış Yıldız da oradan. Azrail in Gözyaşları diye bir oyunları vardı hep beraber. Onur Ünsal ı ilk defa orada görüp çok beğenmiştim. Sonra Eğreti Gelin de (Yön: Atıf Yılmaz, 2004) oynadı, çok ünlendi. Onun için de bir ilk olabilir belki bu film, Saadet Işıl Aksoy la beraber. Tan da yanımdaydı izlediğimde, Onur a hayran olduk, Muhakkak bir şekilde oynatmalıyız dedik. Hangi tiyatroda oynuyorlardı o zaman? Oyun Atölyesi nde. Hepsinin kendine ait bir tarzı var, ses tonundan, dış görünüşünden dolayı. O karakterlere uymaları gerektiğini düşünüyordum ben. Mesela Aybanu çok uydu bence, Barış uydu, Onur la Ece Özdikici de çok uydu. En sondaki karakter için de özellikle güzel ve etkileyici bir kız düşünüyordum. Saadet çıktı karşıma. Doğru insan kesinlikle sensin dedim. Saadet Işıl Aksoy, Semih Kaplanoğlu nun son filmi Yumurta da (2007) başrol oynuyor. Keşiflerden bir tanesi olmuş. Filmin görüntü yönetmenliği kısmında bu sefer ilk defa sen varsın, değil mi? Başka biri var mıydı? Yardım eden bir kişi daha vardı, Murat Vanlı, o da bizim okuldan. Ben kamerayı hala birebir kullanamadığım için birine ihtiyacım oluyor, ama her şeye karışıyorum. Potkal da da kadraja filan karıştım ama gerisini bıraktım. Zincirleme Film Tamlaması nda ise çok fazla müdahale ettim. Zincirleme Film Tamlaması nda ışık açısından daha profesyonel bir ekipman oluştu mu? Sizden (Mithat Alam Film Merkezi) aldığımız ışıklar vardı. Okuldan aldım bir gün. Işıklar tabii ki daha iyiydi. Ben

Gökçe Pehlivanoğlu 327 renkleri bilerek öyle kurmak istedim. İki cins kadın ve erkeğe farklı ışıklar verdim, çünkü o anki ruh halleri farklı. Mesela yazar kadın mavi tonlar içerisinde, yazı yazıyor, daha dingin bir ruhu var; diğeri uyuyor ama bir yandan rahatsız, kırmızı tonlar içerisinde; öbür taraftan, restoranlı sahnede, ressam adamda kırmızı ışık var, diğerinde ise mavi, fakat adamı öldürmeye gittiği zaman o da kırmızı ışığın içine dâhil oluyor. Bu da bir anlamda ölümü, kanı simgeliyor. Sembolik anlatımı ve sinemanın unsurlarını bu konuda kullanmayı da seviyorum. Bu iki filmin festival gösterimleri nasıl oldu? İkisi de çoğu yerde finalist oldu. Birçok yerde gösterildi. Çıma nın Metro Kısa Film Yarışması nda bir mansiyon ödülü var. Aynı şekilde Zincirleme Film Tamlaması nın İstanbul Kısa Filmciler Derneği nden bir mansiyon ödülü var. Hatta ben Metro dan kazandığım ödül sayesinde Potkal ı çekebildim, onun maliyetini karşılama şansını buldum. Filmlerimin hepsi finalist oldu, ufak tefek ödülleri var. Yurtdışına gönderildiler mi peki? Gönderdim fakat 35 mm olmadıkları için pek şansları yok diye düşünüyorum. Yurtdışında çok iddialı ve temiz işler yarışıyor. Çok fazla yere yollayamadım ama yolladıklarımdan da pek bir şey çıkmadı. Birkaç yerde gösterildi, özellikle Çek Cumhuriyeti ağırlıklı gösterimler oldu. Potkal bitirme filmin ve senaryosu sana ait değil mi? Evet, her şeyiyle bana ait. Görüntü yönetmeni kimdi? Görüntü yönetmeni Ercan Özkan. Görüntü yönetmenlerine baştan söylüyorum görüntülere çok fazla karıştığımı. Fotoğraftan geldiğim için elimde değil. Ercan da Sorun değil, hallederiz dedi. Zaten hep beraber çalıştık kamera konusunda ama onun olması beni çok rahat ettirdi. Potkal ın hikâyesi nasıl oluştu? Birinci film zaten bir belgesel, ikinci film Tan Tolga Demirci nin bir senaryosuydu. Bu seferse senaryo sana ait.

328 G Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 ökçe Pehlivanoğlu: Film, benim o zamanlardaki ruh halimi fazlasıyla yansıtıyor. İlişkiler üzerine çekmeyi zaten seviyorum. Burada da üçlü bir durum var. Bir çift var, onların ilişkisi artık kader olmuş, yıllardır beraberler ve birbirlerinden kopamıyorlar. Diğer kişi ise aralarına giriyor ama en sonunda hiçbir şey yapmadan çıkıyor. Bu da, o ilişkinin kader olduğunu gösteren bir unsur belki. Ben o süre içerisinde, hem sinemaya katkısı olur diye, hem de insanları izlemeyi sevdiğim için psikanaliz üzerine okumalar yapıyordum. Karakterlere birer özellik yüklemek istedim. Erich Fromm un bir kitabında yaşam sevgisi, ölüm sevgisi, bir de skopofilia, yani izleme arzusu işleniyor. Üçünü de karakterlere yansıtmak istedim. Zaten hikâyenin gidişatı da o şekilde oluyor. Mesela, kadın karakter hepsinden daha olumlu, hayata daha bağlı. Her ne kadar intihar etmeye çalışsa da edemiyor, başaramıyor, çünkü balık yağıyla intihar etmeye çalışıyor. Bu da onun yaşama olan bağlılığını ve istese de intihar edemeyeceğini gösteriyor. Onun erkek arkadaşı ya da kocası olan kişi ise, ölümü temsil ediyor. Filmin karanlık tarafı belki de o. Bahsettiğim üç özellik her insanda varmış ve bazı insanlarda biri öne çıkıyor, baskın oluyormuş. Erkek karakterde ölüm sevgisi biraz daha ön planda. Çünkü adamda bir karamsarlık ve fetişizm durumu var, ayakkabılara bakıyor bir yerde. Zaten fotoğrafçı, burada da sinemaya, sinemanın gerçeği maddeleştirmesine bir gönderme var. Bu benim fikrim. Biz realiteyi ne kadar olduğu gibi yansıtmaya çalışsak da ki bunu birçok yazar da aynı şekilde söylüyor, realite ortadan kalkıyor. Çünkü biz onu mekanik araçlarla çekiyor, mekanik araçlarla yansıtıyoruz. Böyle düşündüğüm için bunu o karaktere yüklemeye çalıştım. Can onun adı. Fransız sinemasına göndermeler var tüm karakterlerde. Can da Jean Luc Godard ın Jean ına bir gönderme. Diğer karakter ise Anna, Anna Karina ya gönderme. Bu ikisi bir yandan çok zıtlar, ama birbirlerine de bağımlılar. Çünkü kadın karakter İstanbul a çok yabancı, burada tanıdığı tek insan belki de Can. Bir türlü buraya ait olamadığını söylemesinin nedeni bu. Can da ona karşı bir sorumluluk hissediyor ve bu sorumluluk bir süre sonra aralarındaki aşkın bitme-

Gökçe Pehlivanoğlu 329 sine ama kopamamalarına neden oluyor. Üçüncü karakterimiz ise, bakma hazzını temsil ediyor. O, kendi içinde çok yalnız olduğu için başkalarının hayatlarına son derece meraklı. Sürekli insanları izliyor, dinliyor, gözetliyor, onlardan birtakım doneler almaya çalışıyor. O da sinema seyircisine bir gönderme, belki de hikâyeyi izleyen o. Biziz belki de o kişi. Çünkü hikâyeye hiçbir katkısı yok. Çift, o girdikten sonra da aynı hayatı yaşamaya devam ediyor, hiçbir değişiklik yok. Sinemaya göndermelerin yanında, insanın doğadan uzaklaştıkça aşka ve kendisine uzaklaştığını da anlatmak istedim. Zaten filmin tüm mekanları; ev, kafe, metro gibi şehre özgü mekanlar. Bunların yanında denizi kullanmak istedim, bu da karakterlerin bilinçaltı olabilir, düşü olabilir; iletişim kurdukları bir yer olabilir. Bu, benim içimdeki doğa sevgisinden kaynaklanıyor. Ne kadar şehir hikâyesi çekmek istesem de bir yanım doğaya kaymak istiyor. Biraz da Zincirleme Film Tamlaması nın sonundaki denizden dolayı bu film denizle başlasın, oradan oraya geçiş varmış gibi olsun istedim. Zaten birinde kız denize girip yok oluyor, diğerinde de denizden geliyor. Böylece hem bir geçiş olsun, hem de önceki filme gönderme olsun istedim. Kadın karakter doğaya en yakın olan ve yaşam sevgisini içinde en çok barındıran. O yüzden, başta potkalı bulan da o. Doğayla bir şekilde iletişim kurmak istiyor, sevgisini devam ettirmek istiyor, ona karşı bir ritüel sunmak istiyor. Ara sıra sahile gidip dolaşıyor ve böyle bir şey buluyor. Hayatında bir değişiklik olabileceğini sanıyoruz o potkal sayesinde, ama hiçbir şey olmuyor. Bir dilek, kendisinden sonra başka birine geçiyor, sonra başka birine geçiyor; böyle bir döngü var. Burada da hayatın içindeki döngüden bahsetmek istedim. Bazı şeyler var ki değiştiremiyoruz; doğanın döngüsüne bir gönderme bu. Biz ne kadar teknolojik şeyler yapıp ona karşı çıkmaya çalışsak da o bir şekilde bizi içine alacak ve kendi döngüsünde bizi döndürmeye devam edecek. Potkal daha fazla festivale katıldı herhalde.

330 G Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 ökçe Pehlivanoğlu: En büyük ödülü ondan aldım. Birincilik ödülüm var Metro Kısa Film Yarışmasından. Onun sayesinde New York Film School un Londra ayağında bir aylık eğitime gideceğim. Ona da en geç bu Nisan ya da Mayıs gibi gitmeyi düşünüyorum. Bir yandan da uzun ve kısa metraj film setlerinde çalışıyormuşsun. Şu an hayatını nasıl idame ettiriyorsun? Fotoğrafçılıkla mı? Fotoğrafçılığa Yüxexes dergisinde konser fotoğrafları çekerek başladım. Rock müzik piyasasının içinde olduğum için, hem o yanımı devam ettirmek, hem de sinemacı yanımı beslemek için fotoğrafa başladım. Zaten merakım vardı, üniversitede profesyonel aşamaya geçmiş oldum. Üniversite bittikten sonra klip çekmeye başladım. Tabii bu süre içerisinde kısa film çeken arkadaşlarıma hep beraber yardım etmeye çalıştık. Zaten okurken olduğu gibi mezun olduktan sonra da beraber çalışıyoruz. Mezun olduktan sonra birkaç dizide çalıştım, yine fotoğraf üzerine. Reji tercih etmedim bilerek, Rejiye girersem çıkamam diye düşündüm. Set fotoğrafı çekiyorum, en son Semih Kaplanoğlu nun Süt filminde set fotoğrafı çektim. Onun çekimleri devam ediyor, bitmek üzere. Bundan sonra kısa film çekmeye devam edecek misin? Uzun metraj üzerine bir şey yapıyor musun? Bundan sonraki seyir nasıl olacak? İstiyorum tabii ki, ama hemen değil. Hazır hissetmek gerek. Bazı şeyleri aşmam, daha fazla kısa film, klip, belki reklam çekmiş olmam gerek. Tekniği çözmek çok kolay, hatta onu çözmeye bayağı yakın olduğumu düşünüyorum. Fakat insan ilişkileri çok zor, öncelikle onu çözmek lazım. Piyasanın çeşitli kanallarına girip insan tanımaya çalışmamın nedeni bu. İnsanları tanıyayım, kendime ekip kurayım, benim anlaşabileceğim ve beni anlayabilecek insanlarla çalışayım istiyorum. Sinema sektöründe kadın olmak nasıl?

Gökçe Pehlivanoğlu 331 Rejide vesaire erkekler çok ağırlıklı. Yönetmen olarak çok az kadın var. Potkal ı çekerken olsun, kliplerde olsun, profesyonel set hazırlandığı ve birtakım insanlar bir araya geldikleri zaman, beni gördüklerinde, hem yaş olarak ufak olmam hem de kadın olmam sebebiyle başta yadırgıyorlar. Fakat ilk diyaloglar itibariyle çok kolay alışıyorlar ve Bu kız bir şeyler biliyor, en önemlisi ne yapmak istediğini biliyor, kafasında bir fikir var ve bunu da bize güzel yansıtıyor diye düşünüyorlar. Onlar bunu düşünürken, ben de devamını getirebilirsem rahat rahat anlaşabiliyoruz. O yüzden profesyonel insanlarla çalışırken o ilk önyargıyı çok kısa sürede kırabiliyorsun. Bence kimsenin hiçbir şeyden çekinmemesi lazım. Senden önceki kuşaktan destek alabiliyor musun film çekerken? Şu ana kadar öyle bir isteğin oldu mu? Açıkçası Türk yönetmenler arasında sıkı takip ettiğim bir tek Reha Erdem var. Reha Erdem in filmlerini beğeniyorum ve onunla çalışmak da isterdim. Hatta kendisiyle de görüşüp bu isteğimi dile getirdim ama olmadı bir şekilde. Onun haricinde benim filmlerime, sinemama yakın gördüğüm bir insan yok maalesef. Tan dan gördüğüm destek var tabii, halen devam ediyor. O şimdi daha deneyimli, film de çekti. Benim hocalarım tabii ki çok destek oldu. Dünya sinemasından sevdiğin, takip ettiğin yönetmenler kimler? Avrupa sineması ve özellikle de Fransız sineması ağırlıklı takip ediyorum. Jean Luc Godard, François Truffaut, Jean Cocteau, Leos Carax. Son dönemde Asya sinemasına kafayı takmış durumdayım. Kim Ki Duk var, Park Chan Wook var. Ayrıca animasyon da seviyorum, Hayao Miyazaki var. Bir de çocukluğumdan gelen Tim Burton var, onu da söylemezsem ayıp olur herhalde. Sinema yapmayı istememdeki en önemli unsurlardan biri bu insanlar. Film çekmek isteyen insanlara söyleyeceğin bir şey var mı? ökçe Pehlivanoğlu: Ben bu yolu tercih ettiğim ve de- G neyerek bunun iyi bir yol olduğunu keşfettiğim için

332 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 diyebilirim ki basitten başlamak, basitten karmaşığa gitmek daha iyi. Çünkü işin içinde teknik var, oyuncu yönetimi var. Bir de kısa filmde her işi bir arada yapmaya çalışıyoruz; ışığı da biz kuruyoruz, yönetmenliği de biz yapıyoruz, prodüksiyonu da biz yapıyoruz. O yüzden mümkün olduğunca yalın işlerle başlamak lazım. Örneğin Çıma, yalnızca görüntü üzerine düşünmemi gerektiren bir projeydi. Akıllıca bir pratik olursa, o, güzel bir film de çıkartıyor ortaya. Onu festivallere yollayabiliriz, geri dönüşü de olur böylece. İlk filmde çok karmaşık düşünmektense daha sade bir şeyler düşünmek lazım bence. Dinleyici Soruları Zincirleme Film Tamlaması nın final sahnesi Venedik te Ölüm e (Morte a Venezia, Yön: Luchino Visconti, 1971) bir gönderme mi acaba? Evet, kesinlikle. Aynı müzik zaten. O adamın da aynı şekilde arzu nesnesine bakışı ve denize doğru giderek yok oluşu ve ölüşü var. Burada da kitaba ilgi duyan bir adam var, belki bir yazar. Benim için o bir senarist, kendisi kitaba dönüşüyor ve yanarak ölüyor. Aslında filmin boşalma sahnesi orada devam ediyor. Zaten filmlerdeki katharsis anlarında genelde birileri ölür, oraya da bir gönderme var. Filmin yapısı zaten, yüklenme, gerilim, boşalma ve gevşeme olmak üzere kolaylıkla görülebilecek aşamalardan oluşuyor. Bunlar tabii ki geleneksel olarak uygulanan yöntemler. Buna uymayan çok yönetmen var. Aslında benzer bir sahne Barton Fink te (Yön: Joel Coen, Ethan Coen, 1991) de var. Bu bir rastlantı mı? O rastlantı sanırım, çünkü ben bunu çektikten sonra izledim. Hakikaten de görsel olarak benziyor. Üçüncü film de denize açılırken bitti. İkincinin bitişiyle üçüncünün bitişi aynı gibi aslında. Bitiş olarak benziyorlar. Ben deniz sembolünü sevdiğim için sıkça kullanıyorum. O, belki karakterlerin bilinçaltını

Gökçe Pehlivanoğlu 333 yansıtıyor. Bitiriş için çok güzel bir nokta bence. Kendi içsel yolculuğunu temsil ediyor ve sonunda geldiği nokta kendi bilinçaltı. Oradan bir kapı açılacak ve aslında o hikâye orada devam edecek. Hatta asıl hikâye oradan sonra başlıyor belki de. Üçüncü filmde, bizi temsil ettiği söylediğiniz karakterin daha ağır bir rolü olduğunu düşünüyordum. Çünkü kadının ona verdiği nottaki mesajı gerçekleştirmesi gereken insan olarak büyük bir rol üstlendi. Aslında öyle, ama sonraki telefon konuşmalarında bunun olmayacağını görüyor. Kadın çok memnun değil halinden. Hala bir umut taşıyor ama o umut kendi ilişkisi içerisinde aradığı bir umut aslında. Diğer karakter, onların aralarına giriyor, ama bir katkı sağlamadan yok olup gidiyor. Kadın, o ilişkiden kopamıyor. Biz de diyoruz, gelip hayatlarına girmesi keşke bir şeye yarasaydı diye, ama yaramıyor. Filmlerde illa ki bir giriş gelişme sonuç olmasına biraz karşı çıkmak için onu bilerek öyle yaptım. Bundan sonra umarım daha fazla filmini izleriz. Belki pelikül bir film çıkar. Ardından uzun metraj. Belki bu Londra seyahatinden sonra. Çünkü orada 35 mm ve 16 mm eğitimi var. Onu bekliyorum. Dijital olarak yapabileceğimi sanırım yaptım. Mesela Potkal da keşke 35 veya 16 mm olsaymış; o dokuyu, o hissi vermem gerekiyordu. Zaten teknolojiye karşı bir duruşu var filmin, bir de maalesef onu araç olarak kullanıyoruz. Bu yüzden en azından 35 mm olsaymış, daha geleneksel bir kamerayla çekilmiş olsaymış, daha iyi olurmuş.

334 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007 Gökçe Pehlivanoğlu Kimdir? 1984 yılında İstanbul da doğdu. Saint Joseph Fransız Lisesinden 2002 yılında mezun olduktan sonra öğrenimine Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema - TV Bölümünde devam etti. Burayı 2006 senesinde birincilikle bitirdi. 4 kısa filmi var. Profesyonel alanda fotoğrafçılık ve klip yönetmenliği yapıyor. Başlıca Filmleri Trident (2004) Çıma (2004) Zincirleme Film Tamlaması (2005) Potkal (2006) Ödülleri 2004 İKFD 3. Ulusal Kısa Film Yarışması - Belgesel dalında başarı ödülü. (Trident) 2005 Metro Group 3. Kısa Film Yarışması, Mansiyon ödülü (Çıma) 2005 Azerbaycan Start Öğrenci Filmleri Festivali, En İyi Film Ödülü (Çıma) 2006 5. Ulusal Kısa Film Festivali (IKFD), Kurmaca Dalı Özendime Ödülü (Zincirleme Film Tamlaması) 2006 Metro Group 4. Kısa Film Yarışması, Birincilik Ödülü (Potkal)