içindekiler 11 Kadın İstihdamı Ama Nasıl? Handan ÇAĞLAYAN -Sendika Uzmanı-



Benzer belgeler
Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için

ESP/SOSYALİST KADIN MECLİSLERİ

KADINA YÖNELİK ŞİDDETLE MÜCADELEDE ULUSLARARASI BELGELER VE KORUMA MEKANİZMALARI

TÜRKİYE DE KADIN İŞÇİ GERÇEĞİ: DAHA FAZLA AYRIMCILIK, DÜŞÜK ÜCRET, GÜVENCESİZ İSTİHDAM

KADIN DAYANIŞMA VAKFI 2014 YILI KADIN DANIŞMA MERKEZİ FAALİYET RAPORU 1 OCAK 31 ARALIK 2014

EMEK ARAŞTIRMA RAPORU-2

İsyanım. Suskunluğumda. Şiddetin. Başucumda ŞİDDET VERİLERİ

ENEL HİZMETLER İŞÇİLERİ SE

19 EYLÜL MÜHENDİS, MİMAR, ŞEHİR PLANCILAR DAYANIŞMA GÜNÜ

İKİ AYDA 500 BİN YENİ İŞSİZ Krizin Tahribatı

KADIN ERKEK FIRSAT EŞİTLİĞİ VE 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ HAZIRLAYAN MELEK YAĞCI EĞİTİM HEMŞİRESİ

Necla Akgökçe den bilgi aldık. - İlk olarak ülkede kadınların iş gücüne katılım ve istihdam konusuyla başlayalım isterseniz

25 KASIM KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI DAYANIŞMA GÜNÜ

BES Büro Emekçileri Sendikası - Özel Sayı: Mart 2013 Sahibi Sendika Adına: Ahmet Kesik (Genel Başkan) Yazı İşleri Müdürü: Ahmet Acar (Genel

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

8 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ 1 MAYIS 10 KASIM ATATÜRK Ü ANMA ETKİNLİĞİ SANATSAL ETKİNLİKLER

Kadına Yönelik. Siddete Karsı. Uluslararası. Dayanısma Günü 25KASIM. Av. Selcen BAYÜN Stj. Av. Narin Ceren DİNÇER. 110 Hukuk Gündemi 2013/2

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, Kapitalist Sömürü Sistemini Yıkmak için Örgütlenme ve Mücadelenin adıdır!

1 MAYIS 2013 BİRLİK MÜCADELE DAYANIŞMA!

İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- EYLÜL 2018 İŞSİZLİK TIRMANIYOR. Gerçek İşsiz Sayısı 6 Milyon. İşsiz Sayısı Bir Yılda 192 Bin Arttı

2012 İŞ YERİNDE KADIN ARAŞTIRMASI RAPORU. Mart, 2012

Kadınlar asgari ücreti değerlendiriyor: Söz hakkımız da yok yaşama şansımız da!

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

Türkiye de Kadın İstihdam Sorununa Çözümler LİZBON SÜRECİ ve KADIN GİRİŞİMCİLİĞİ

KRİZ İŞSİZ BIRAKIYOR

Karanlığa Hayır! 8 Mart ın Aydınlığında Buluşuyoruz! HER YERDEYİZ!

AVRUPA BİRLİĞİ BAKANLIĞI

KADIN DOSTU AKDENİZ PROJESİ

KAPSAYICI EĞİTİM. Kapsayıcı Eğitimin Tanımı Ayrımcılığa Neden Olan Faktörler

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

Amasya da Kadın İstihdamının Artırılmasına Destek Projesi (KADES) Kadın Emeği Konferansı Kadın istihdamı 3 Mayıs 2011 Ankara

KADINA YÖNELİK ŞİDDET RAPORU

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

TÜSİAD YÖNETİM KURULU BAŞKANI HALUK DİNÇER İN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ HAKKINDA HER ŞEY KISA FİLM YARIŞMASI ÖDÜL TÖRENİ KONUŞMASI

25 Kasım da kadınlar Ankara daydı!

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

KADIN EMEKÇ LER N TALEPLER...

TARİHİ REKOR İŞSİZ SAYISI 7 MİLYONU AŞTI! HALKIN DERDİ BAŞKANLIK DEĞİL İŞSİZLİK!

Buca da kadınlar yalnız değil Çaresiz Değiliz Çare Biziz

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Ağustos 2016

İşsizlik İstikrarlı Biçimde Yükseliyor! Son 10 Yılın En Yüksek İşsiz Sayısı

tarafından yazıldı. Çarşamba, 08 Haziran :44 - Son Güncelleme Perşembe, 09 Haziran :24

GENİŞ TANIMLI İŞSİZLİK 6 MİLYONA YAKLAŞTI!

Mirbad Kent Toplum Bilim Ve Tarih Araştırmaları Enstitüsü. Kadına Şiddet Raporu

TOPLUMSAL CİNSİYET TOPLUMDA KADINA BİÇİLEN ROLLER VE ÇÖZÜMLERİ

İşgücü Piyasasında Gelişmeler: Döneminde Kadınlar ve Erkeklerin İstihdamı ve İşsizliği Ne Yönde Değişti? 1

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi Madde 23: Çalışma Hakkı

bilgilerle feminizm hakkında kesin yargılara varıp, yanlış fikirler üretmişlerdir. Feminizm ya da

İNSAN HAKLARI SORULARI

ÇALIŞMA HAYATINDA DEZAVANTAJLI GRUPLAR. Şeref KAZANCI Çalışma Genel Müdür Yardımcısı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı MART,2017

Bin Yıl Kalkınma Hedefleri Açısından Türkiye de Çalışma Yaşamında Kadınların Durumu

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim

KRİZ ÜÇ KOLDAN SARSIYOR ENFLASYON-KÜÇÜLME-İŞSİZLİK

2017 İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

81 İl için Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi Ülker Şener & Hülya Demirdirek

SES. 20.Yıl. Sağlık ve Sosy ası

ASIL KRİZ İŞSİZLİKTE! Geniş Tanımlı İşsiz Sayısı 7 Milyona Yaklaştı

TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ NEDİR? GERÇEK BİR TOPLU SÖZLEŞME İÇİN

İş Yeri Hakları Politikası

İNSAN HAKLARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI ARALIK AYI İNSAN HAKLARI İHLAL RAPORU ARALIK 2012

Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin Uygulanması

İSO Kadın Sanayiciler Platformu 8 MART MANİFESTOSU

İşsizlik Dikiş Tutmuyor İşsizlikte Kriz Günlerine Dönüş

2013 YILI Faaliyet Raporu

2 Kasım Sayın Bakan,

İŞSİZLİK HIZLA ARTARKEN İSTİHDAM ARTIŞI YETERSİZ KALDI

Türkiye nin Gizli Yoksulları 1

C E D A W KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİ SÖZLEŞMESİ. Prof. Dr. Feride ACAR

Türkiye de Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması

ÇALIŞMA HAYATINDA KADINLAR: DAHA ÇOK ÇALIŞIYOR, DAHA AZ KAZANIYOR

Kadın Dostu Kentler Projesi. Proje Hedefleri. Genel Hedef: Amaçlar:

TÜRKİYE İŞSİZLİKTE EN KÖTÜ DÖRT ÜLKE ARASINDA

EKONOMİ POLİTİKALARI GENEL BAŞKAN YARDIMCILIĞI Eylül 2013, No: 72

Kadınlar kimsenin namusu değildir

İ Ç İ N D E K İ L E R

Bu sayıda: 2017 Yılına ait İşgücü ve İstihdam verileri değerlendirilmiştir.

Amasya da Kadın İstihdamının Artırılmasına Destek Projesi. Ülker Şener 1 Temmuz 2011, Amasya

TÜRKİYE DE KADINLARIN SİYASAL HAYATA KATILIM MÜCADELESİ VE POZİTİF AYRIMCILIK

SAĞLIKLI ŞEHİR HAREKETİ KADIN ÇALIŞMALARI Kasım Eylül 2011

T.C. AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI Trabzon Koza Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi PINAR ÖŞME PSİKOLOG

Erkek egemenliğine, sömürüye, şiddete ve cinsel ayrımcılığa hayır demek için 8 Mart ta alanlara!

tepav Nisan2011 N DEĞERLENDİRMENOTU 2008 Krizinin Kadın ve Erkek İşgücüne Etkileri Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı

Kadına YÖNELİK ŞİDDET ve Ev İçİ Şİddetİn Mücadeleye İlİşkİn. Sözleşmesi. İstanbul. Sözleşmesİ. Korkudan uzak Şİddetten uzak

ULUSLARARASI SOSYAL POLİTİKA (ÇEK306U)

Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Konusunda Sağlanan Gelişmelerde Hukukun Rolü Deniz ÇELİK *

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

ANAYASAMIZI HAZIRLIYORUZ - 2-

EDİRNE ROTARY KULÜBÜ 1977

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

IFLA İnternet Bildirgesi

Sağlık Personeline Karşı İşlenen Suçlar. Dt. Evin Toker

İŞSİZLİKTE PATLAMA!: AKP İşsizlikle Mücadelede Başarısız!

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

KAMU İSTİHDAM BÜLTENİ

129 KADINI TEMSİLEN 129 KADIN MHP YE ÜYE OLDU

FEMİNİST PERSPEKTİFTEN KÜRT KADIN KİMLİĞİNİ ÜZERİNE NİTELİKSEL BİR ARAŞTIRMA

İŞSİZLİK GERÇEK, İSTİHDAM SEFERLİĞİ YAPAY!

Transkript:

içindekiler 1 8Mart ın 101. yılında Leman KİRAZ -KESK Kadın Dairesi 3 Merhaba Canan AŞAN ÇALAĞAN -KESK Kadın Sekreteri- 5 Artık Yeter Evrim özdemir UĞRAŞ -KESK Kadın Sekreteri- 9 Kadın İstyihdamını Arttırmanın Yegane Yolu Yolu Yrd.Doç.Dr.Betül URHAN -Kocaeli Üniversitesi İBBF- 11 Kadın İstihdamı Ama Nasıl? Handan ÇAĞLAYAN -Sendika Uzmanı- 12 Sağlıkta Performans Uygulaması Ses Genel Merkezi 14 Kadınları da Gören Bir Anayasa ve Seçim Sistemi İstiyoruz Yaşar TARAKÇI OKUDAN-KESK Kadın Dairesi- 16 Kadınlar İçin Başka Bir Yer Sakine Esen YILMAZ -Eğitim Sen İzmir 1 No lu Şube Kadın Komisyonu- 18 Kenti Dönüştümek Yaşamı Dönüştürmektir Yeşim Dinçer (Sosyal Haklar Derneği) 20 Nefret Suçu Kavramı ve LGBT Bireylere Yönelik Nefret Suçu Remzi ALTUNPOLAT -Eğitim Sen Ankara 5 No lu Şube Kadın Sekreteri- 22 Kölelikten Özgürlüğe Örgütlülüğün Önemi Seher TOKSOY -KESK Kadın Dairesi- 23 Sendikalarımızın Kadınlara; Kadınlarmızın Sendikalarımıza İhtiyacı Var 24 Özgürlüğümüz İçin Örgütleniyoruz -Eğitim Sen II.Kadın Kurultayı- Nurşen YILDIRIM - KESK Denetleme Kurulu Üyesi- 25 Toplumsal Cinsiyet ve Yerel Yönetimlerde Kadın Eğitimi Tüm- Bel-Sen 26 Basın Yayın İletişim ve Posta Emekçileri İşkolunda Kadın Ne Halde? Seyran ŞİK -Haber- Sen Eğitim ve Kadın Sekreteri- 27 Örgütlülük Alanı İçerisindeki Kadın Çalışanların Sorunları BTS 28 Necla ve Emine nin Ardından BES 30 İçerden Mektuplar... KESK İN SESİ ÖZEL SAYISIDIR 2011/SAYI 1 Sahibi: Döndü TAKA ÇINAR Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Hamide YİĞİT Yönetim Yeri: Çehre sk. No:6/1 Gaziosmanpaşa/Ankara Tel: 0312 436 71 11 Faks: 0312 436 74 70 Grafik Tasarım: Semahi AYDIN Baskı Adedi: 35.000 Basıldığı Yer: Mattek Matbacılık bas.yay.tan.tic.san.ltd.şt. Adakale sk.no:32/27 kızılay/ankara tel: 03124332310 i

8Mart ın 101. yılında EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, BARIŞ, ADALET, EMEK VE DAYANIŞMA İÇİN SESİMİZİ VE İSYANIMIZI BİRLEŞTİRİYORUZ Leman KİRAZ -KESK Kadın Dairesi Merkez kapitalist ülkelerde emekçilerin ve diğer ezilenlerin kapitalizme karşı yürüttükleri mücadeleler sonucunda oluşturulan sosyal refah devletinin, çevresel konumlu ülkelerde ise ulusal kalkınmacılığın egemen olduğu dönemde devlet/kamu tarafından yerine getirilen eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hizmetler, küreselleşme sürecinde kamusal olmaktan çıkartılarak piyasanın diline tercüme edilmiş ve hızla ticarileştirilmiştir. Küreselleşmenin vaat ettiği özgürlüğün, emekçiler açısından bir yanılsamadan ibaret olduğu kısa zamanda ortaya çıkmıştır. Esneklik, kuralsızlık, reel ücretlerin düşmesi, kamu hizmetlerinin piyasaya açılması, küreselleşmenin vaat ettiği özgürlüğün; sermaye için yeni alanların ve olanakların açılması anlamına geldiğini göstermektedir. Bu sürecin kadın emeği üzerindeki etkisine bakıldığında; kadın özgürlüğünün genişlemesi bir yana kadınların düşük ücretli, geçici ve güvencesiz işlerdeki sayısını artırmaktan başka bir sonuç üretemediği görülmektedir. 8 Mart 101. yılına hazırlanırken iş güvencesi ve iş güvenliğinin bizim için ne kadar hayati olduğunu hatırlatan üzücü iş kazaları(!!!!) haberleriyle sarsıldık. Ankara Ostim deki patlamalarda 17 işçinin ölümü, Maraş ta göçük altında kalanlar, Beypazarı nda havuç toplamaya giden ve (memleketlerine dönemeyen) Kürt emekçiler, sel sularıyla boğulan tekstil işçileri Bunlar Ankara da, Bursa da, Ceylanpınar da ve İstanbul da emeği, basit bir üretim girdisine, metaya indirgenen esnek, güvencesiz ve sözleşmeli çalışma örneklerinden sadece birkaçıdır. İş sağlığı ve güvenliğinin sermayenin yükünü arttırdığı gerekçesiyle yok sayılması sonucu madenlerde, hastanelerde, tersanelerde, mevsimlik işlerde yaşanan kaza ve ölümler de kadermiş gibi sunularak, sorumluluk onlar da kurallara uymuyor söylemiyle emekçilerin omuzlarına yüklenmektedir. 8 Mart 1857 de ABD nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. 8 Mart ın 101. yılında işçilerin talebi hala aynı:daha iyi çalışma koşulları. New York ta polisin işçilere saldırması ve işçileri fabrikaya kilitlemesi, arkasından da çıkan yangında fabrikanın önünde kurulan barikatlardan dolayı işçilerin çıkamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi. 8 Mart ın 101.yılında ise aç kalmamak için kadın işçiler herhangi bir güvencenin olmadığı bodrumlardaki tekstil atölyelerine tıkılmakta, buralarda çalışmak zorunda bırakılmaktadır. Bu nedenle 8 Mart, sevgililer günü gibi kadının sevimli, uysal yanına ya da anneler günü gibi kadının şefkatli, korumacı, kollayıcı ve bakıcı tarafına vurgu yapılan ve hediyelerle avutulduğu bir gün değil, aksine kadının direnişini anlattığı için politik bir gündür. 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik Dayanışma ve Mücadele Günü, tüm dünya kadınlarının kutladığı, uluslararası bir gündür. 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonal e bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, 8 Mart 1857 deki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart ın Internationaler 1

Frauentag (International Women s Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirmiş ve öneri oybirliğiyle kabul edilmiştir. İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı ve değişen tarihlerde fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1921 de Moskova da gerçekleştirilen 3. U luslararası Kadınlar Konferansı nda gerçekleşti. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960 lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri ndeki kadınların da anmaya başlamasıyla daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. 1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletlerin sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır. Türkiye de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 de Rahime SELİMOVA VE Cemile NUŞİRVANOVA adlı iki kız kardeşin girişimleri sonucunda Türkiye Komünist Partisi üyesi kadınların uluslararası komünist hareketle eş zamanlı olarak kutlanmıştır. 8 Mart, 1975 yılında daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. Birleşmiş Milletler Kadınlar On Yılı programından Türkiye nin de etkilenmesiyle, 1975 yılında Türkiye 1975 Kadın Yılı kongresi yapıldı. 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi nden sonra dört yıl süreyle herhangi bir kutlama yapılamadı. 1984 ten itibaren ise her yıl kadınlar tarafından sokaklarda kutlanıyor. O günden bu yana kadınlar 8 Mart günlerini haklarının talep 1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını kabul etti. Birleşmiş Milletlerin sitesinde günün tarihine ilişkin bölümde, kutlamanın New York ta ölen işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır. edildiği ve mücadeleinin yükseltildiği günler olarak kutladı. KESK li kadınlar hakları için 8 Mart 2011 de de alanlarda olacak! Kadrolu, Güvenceli Çalışma İçin Kadın Cinayetlerine Dur Demek İçin Anadilinde Eğitim ve Sağlık Hakkı İçin Mücadeleyiz! 2

Merhaba, Canan AŞAN ÇALAĞAN -KESK Kadın Sekreteri- Kadınlar ve tüm ezilenler olarak tarihimiz erkek egemen karakterli iktidar ilişkileriyle mücadele tarihidir... Çünkü eşitsizliği, köleliği, despotizmi, faşizmi ve militarizmi besleyen ilişkiler kaynağını kadın ve erkek arasındaki iktidar karakterli ilişki biçiminden alır. Araştırmalar, insanlığın uzun yürüyüşünde kadın etrafında şekillenen ve uyumun, paylaşımın barışın egemen olduğu; hiyerarşinin tahakküme dayanmadan yalnızca doğal iş bölümüyle sınırlı kaldığı bir dönemin varlığını işaret ediyor. İnsan türünü topluluktan topluma eviren bu uzun dönem boyunca kadının yarattığı ana hukuku, uygarlığın Kadınlar özgürlüğü o kadar uzun zamandan beri tanıyorlardı ki, yasalar, konuşmalar hatta tanrı sözü bile gelişimi açısından önemli yetersiz kalıyordu. bir kilometre taşıdır. Tarihsel bulgular erkeğin ka- (Tanrılar Kadınken kitabından) Merlin STONE dınla yürüttüğü amansız savaşımın sonunda bu eşitlikçi düzenin yerini devletli ve sınıflı bir sistemin aldığını gösteriyor. Erkeğin yazdığı tarih bir yandan; tanrı ve kullarıyla, hükümdar ve tebaalarıyla, ekonomi, bilim ve sanatıyla erkek egemen kişiliği pekiştirirken, diğklikten bakıldığında kadınlar üzerindeki denetimin, erkek egemen sistem açısın- dan asla vazgeçilemez ve gevşetilemez bir öneme sahip olduğu görülüyor. Kadınlar şahsında aslında tüm insanlığın hapsedildiği bu düzende bize yaşamak için, koşulsuz itaat başka yol göterilmiyor.günümüzde bile her erkeğin kadın üzerinde öldürme hakkı dâhil, sayısız hak sahibi olduğu bir gerçeklik. Ülkemizde son bir yılda, taciz ve tecavüze uğrayan, diri diri toprağa gömülen, tüm toplumun gözleri önünde katledilen kadınlar, bu hakların her gün uygulandığının bir göstergesi değil de nedir? Erkek etrafında iktidarlaştırılarak sınıflı toplumun hücresi kılınan aile, erkeğin küçük devleti olarak inşa edilmiştir. Mevcut haliyle aileye bu denli önem atfedilmesi, iktidar ve devlet aygıtına verdiği büyük güç nedeniyledir. Erkeğin bu küçük devletinde kadının, emeği, bedeni ve iradesi üzerindeki sınırsız sömürüsü güvenceye alınmıştır. Kadının en eski sömürge olarak nitelendirilmesinin kökeninde de bu gerçeklik yatmaktadır. Sınıflı sömürü sisteminin en azgın aşaması olan Kapitalist sistemde ise, tüm liberal süslemelere rağmen, eskiden kalma eşitsizlikler ortadan kaldırılmadığı gibi, kadınlar eskisinden de beter, katmerli sömürü cenderesine mahkûm edilmiştir. Kapitalist sistemde kadınlar, bir boyutuyla evde ücretsiz köle, işyerinde vasıfsız işçi konumuna indirgenirken, diğer boyutuyla da ruhu ve bedeniyle sermayenin vazgeçemediği meta düzeyinde tutulmuş, modern kölenin en verimli temsilcisi haline getirilmiştir. Zorluk, kahır, hakaret, acılar, suçlamalar yoksulluk ve açlık kadına, keyfi kazancı bey ine ve sermayedaradır. Başarmak için kadın etrafında örülen bu ilişkiler ağını çözmek ve parçalamak zor- 3

da olduğumuzu biliyoruz. Kadınların binlerce yıllık mücadele deneyiminden aldığımız güçle özgürlük arayışından asla vazgeçmeyeceğiz. Kadınlar olarak eşitlik ve özgürlük mücadelemizin sembolü haline gelen bu 8 Mart ta bir kez daha alanlardayız. KESK li kadınlar olarak emek, demokrasi ve barış mücadelesinde yarattığımız değerler ortadadır. Kendi örgütlerimiz de dâhil olmak üzere yaşamın her alanında kadın iradesinin açığa çıkması, yaşamı yaratan en yüce değer olarak anlamlandırdığımız emeğimizin gerçek değerinin teslim edilmesi için, yıllardır alanlardayız. Bu uzun yürüyüşte sayısız sorunla karşılaştık; ama sorunlarımızı KESK i var eden değerler ve birikimler ışığında aşmayı ve yola devam etmeyi başarmak zorunda olduğumuz aşikardır. Kuşkusuz görev ve sorumluluklarımızın yanı sıra, birbirimize olan güvenimiz ve yarattığımız dayanışma kültüründen aldığımız güçle, yaşadığımız tüm sorunları aşma iradesi ve kararlılığına sahibiz. Dün olduğu gibi bugün de, emeğimize, bedenimize, kimliğimize yönelik amansız saldırılarla karşı karşıyayız. En çok kadın emekçileri etkileyen esnek ve güvencesiz çalışma, saldırı yasalarıyla kurallı hale getiriliyor. Adeta alay eder gibi, kadınlara çalışma yaşamında daha çok yer açmak ve mevcut koşullarını iyileştirmek için yapıldığı söylenen yasal düzenlemelerin arka planındaki çifte sömürüyü görmezden gelerek, rıza göstermemiz bekleniyor, itirazımızı ve tepkilerimizi dile getirmek için sokağa çıktığımızda ise, sesimiz; gaz bombalarıyla, tazyikli suyla, coplarla bastırılmaya çalışılıyor. AKP nin iktidarda olduğu son 8 yılda kadın cinayetlerinin yüzde 1400 oranında arttığı, 2010 yılında 217 kadının öldürüldüğü, yüzlerce kadın ve kız çocuğunun taciz ve tecavüze uğradığı belirtiliyor. Yine yapılan araştırmalarda, saldırıların kadınların en yakınındaki erkekler tarafından uygulandığı açığa çıkıyor. Hukuk sisteminin ve uygulayıcılarının ise, yaşanan şiddet karşısındaki tutumundan, asıl varlık gerekçesinin adaleti sağlamak değil; erkek egemen devleti korumak olduğu görülüyor. Ülkemizde yaklaşık 30 yıldır türlü acıların yaşanmasına neden olan tekçi zihniyetin uygulamalarının bir sonucu olarak, anadilini özgürce kullanamamaktan, yine en çok kadınlar olumsuz etkileniyor. Kadının kamusal alana katılımının önündeki türlü engellere bir de anadilini kullanamama ekleniyor. Eğitim ve Sağlık hakkına erişimden en çok kadınların mahrum kaldığı herkes tarafından bilinen bir gerçeklik. Anadilinde kamusal hizmet alma hakkının engellenmesi, kadınları bir yandan dil bilen erkeğe bağımlı kılıyor diğer taraftan da dili ile birlikte, Kürt halkı da yok sayılmak isteniyor. Her şeye rağmen bu 8 Martta da, kadınların binlerce yıllık mücadele deneyiminden aldığımız güçle haykırıyoruz! KADROLU, GÜVENCELİ ÇALIŞMA HAKKI İÇİN! KADIN CİNAYETLERİNE DUR DEMEK İÇİN! ANADİLİNDE EĞİ- TİM VE SAĞLIK HAKKI İÇİN! 8 MART TA MÜCADELEDEYİZ! Eylem alanları, sokaklar, emeğimiz bizlerin yan yana vereceği mücadeleyle özgürleşecek 4

ERKEK VURUYOR, TECAVÜZ EDİYOR, TACİZ EDİYOR; DEVLET VURANI KORUYOR, MEDYA KÖRÜKLÜYOR, HERKES İZLİYOR! ARTIK YETER, Meclisteki vekiller nerdesiniz? ARTIK YETER, Hâkimler, savcılar nerdesiniz? ARTIK YETER; Gerçek işini yapması gereken polis nerdesiniz? ARTIK YETER; Sığınma evi açması gereken belediye başkanları nerdesiniz? ARTIK YETER; Kadınların yanında olması gereken Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı, Adalet Bakanı nerdesiniz? ARTIK YETER, YETER, YETER, YETER Evrim özdemir UĞRAŞ -KESK Kadın Dairesi- Bu dergiyi çıkarırken bile her saat bir kadın ölümü, yaralaması, tecavüzü, mahkemelerin haksız yargılamaları geldikçe, haberlerimizi sürekli yenilemekten, yeni adlar, yeni olaylar ama aynı sonuçları koymaktan BIKTIK. DAYANAMIYORUZ artık. İSYAN EDİYO- RUZ: YETER diyoruz. Daha yeni haberi geldi İstanbul daki Arzu O. nun kocası tarafından öldürüldüğü; daha yeni okuduk Adana daki öğretmen Özlem Yılmaz ın öğrencilerinin gözü önünde boğazının kesildiği; N.Ç davasındaki zanlıların iyi hal indirimi, Sincan davasındaki tecavüzcülerin hala dışarıda dolaşmaya devam ettikleri.. 2010 yılında erkekler en az 217 kadın ve üç çocuğu, herkesin gözü önünde bıçakladı, kurşunladı, toprağa gömdü, yaktı, intihara zorladı; 164 kadın ve 4 çocuğu yaraladı. Bunlar bildiklerimiz. Ya duymadıklarımız, bilmediklerimiz? Bianet in yıl boyunca gazetelerden, internet sitelerinden ve haber ajanslarından derleyerek hazırladığı çetelelere göre, hemen her yaş, meslek ve statüden kadınlara fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet uygulandı; hem de daha önceki yılları da katlayarak. Şiddeti uygulayanlar farklı gerekçeler sunsa da hepsinin temelinde aynı şey vardı: Kadınlar üzerinde baskı kurmak, kadınları egemenliklerine tabi kılmak. En az 381 kadın ve çocuk tacize, 207 kadın ve çocuk tecavüze maruz kaldı. Taciz ve tecavüze maruz bırakılanların büyük çoğunluğu çocuklardı. 23 kadının intihar ettiği öne sürüldü ya da şüpheli şekilde yaşamlarını yitirdiler. En az 646 erkek ve oğlan çocuğu 5

cinayet, yaralama, taciz ve tecavüz olaylarının faili olarak gözaltına alındı, tutuklandı ya da aranmaya başlandı. Ya Sincan daki gibi adli tıp raporu gelene kadar mağdur olmasınlar diye salıverilenler, ya N.Ç de olduğu gibi tahrik indirimi uygulananlar? 2010 da kadınları en çok kocaları öldürdü. Onları sevgili, baba, eski koca ve erkek kardeşleri izledi. Kadınları öldürenler arasında akrabaları, damatları, evlatları ve eski sevgililerinin yanı sıra üvey babaları, nişanlıları ve üvey kardeşleri ile kızlarının sevgilileri-erkek arkadaşları da vardı. 2010 da kadınları öldürenlerin yüzde 50 si kocaları, yüzde 13 ü sevgilileri, yüzde 11 i babaları, yüzde 8 i de eski kocalarıydı. Erkek kardeş ve akrabaların oranı yüzde 4, eski sevgililerin oranı ise yüzde 3 tü. Onları yüzde 2 lik oranlarla damat ve evlatları izledi; çok azı da tanımadıkları erkeklerdi. Ya hala kocaları, sevgilileri, boşandıkları erkekler tarafından vb. tehdit edilenler.? Şiddete bahane Çok Geçtiğimiz yıl erkekler kadınları pek çok bahaneyle öldürdü. Karısını kadınlık görevini yerine getirmediği için öldürdüğünü söyleyen erkekler de vardı, kendisine su vermediği için öldürdüğünü söyleyen de. Bazı kadınlar namus meselesi denilerek katledildi beş yıldır ayrı ve 68 yaşında olmasına bakılmaksızın! Kocasını uyandırıp işe gidip gitmeyeceğini sorduğu ya da kocasından izin almadan hastaneye gittiği için şiddet gören kadınlar oldu. Bazı kadınlar boşanmak istedikleri, bazıları da evlenmek ya da istedikleri için şiddete maruz kaldı. Namus, töre, kıskançlık, ihanet katil zanlılarının çok sık başvurduğu bahanelerdi. Yani erkeklerin sevgisi her gün içimizden üçünü öldürdü; yarın bu sevginin bizi de öldürmeyeceği ne malum. Taciz ve tecavüz erkeklerin sıkça başvurduğu cezalandırma yöntemlerinden biriydi. Sevgilisine kendisini aldattığından şüphelendiği gerekçesiyle tecavüz eden erkekler de vardı, kendisinden ayrılmak istediği için tecavüz edenler de. İntikam için düşmanının karısına ya da kızına tecavüz eden erkekler de geçtiğimiz yıl gazetelere haber oldu.de geçtiğimiz yıl gazetelere haber oldu. Ancak bütün bu gerekçelerin temelindeki esas neden, erkeklerin kadınları kendilerine ait bir mülk gibi görmesi ve erkekliklerini bu sahip olma üzerinden geliştirmesi, egemenliklerini kadın bedeni üzerinden inşa etme çabasıydı. Bu öyle bir sahip olma ki boşanmış ya da ayrılmış olmak fark etmiyor. Bu yüzden aileler gizliyor ve daha vahimi bu yüzden herkesin gözü önünde gerçekleşirken bu cinayetler kimse karışmıyor, üç maymunu oynuyor. O yüzden o yüzden yerine) biz diyoruz ki; bu cinayetler politik ve sistematik. Çünkü bu şiddet iktidardan, erkeklikten yani erkek egemen sistemden beslendiği için; çünkü yüzlerce kadın bu yüzden öldürüldüğü için; çünkü şiddet öznesiz, cinsiyetsiz değil çünkü şiddete başvuran erkekler hadım edilmesi gereken hasta, sapık ya da eğitimsizler değil. Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf ın münferit tanımının 6

aksine Türkiye de kadınlar can güvenlikleri bulunmadığı için devlet kurumlarına başvursalar da öldürülmekten kurtulamadılar. Ankara da Kasım ayında öldürülen BES işyeri temsilcimiz Necla Yıldız, ölümünden bir ay önce katili hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Ayşe Paşalı eski kocasının kendisini ölümle tehdit ettiğini belirterek koruma kararı aldırmaya çalışmış ancak talebi boşandığı için kabul edilmemişti. İstanbul da Arzu Yıldırım ı, imam nikâhlı kocası, hakkında suç duyurusunda bulunduktan iki gün sonra öldürdü. Dilekçesi öldürüldüğünde çantasındaydı. Kadınları korumayan polislere ise ödül veriliyor. Altı yıldır cinayete teşebbüsten aranan ve her ne hikmetse yakalanamayan katil, 24 yaşındaki anaokulu öğretmenini bir ay izleyip, öğrencilerinin gözü önünde satırla öldürüyor; katili yakalayan polislere ise ödül veriliyor. Şaka gibi Devlet yetkilerinin, bazı akademisyenlerin vb. yaptığı açıklamalar kadın ölümlerini, tecavüzü, tacizi meşrulaştırırken, Adli Tıp tecavüzün üstünü örtüyor; polis dayak yiyen kadını kocasının evine gönderiyor öldürsün diye. Yargı, ailenin ve toplumun namusunu korumak adına haksız tahrik indirimi uyguluyor öldüren katillere, tecavüzcülere. Hepsi ortak bir şeyi söylüyor: kadının da suçu var. Bunu diyen herkes tecavüze, tacize ortaktır çünkü sorun kadının yemeği yakması, dekolte giyinmesi değil; sorun erkek egemen sistemdir. T8 yıl önce 13 yaşında onlarca kişi tarafından tecavüze uğrayan N.Ç. nin davası bunun bir örneği. Mahkeme N.Ç. nin 26 tecavüzcüsünü akıl almaz bir gerekçeyle akladı: Hakime göre 13 yaşındaki bu çocuk isteseymiş tecavüzcülere engel olabilirmiş. Bu bir tecavüz değil, para karşılığı fuhuşmuş. Hiçbir akla, mantığa, vicdana sığmayacak bu gerekçe bir mahkeme kararından çıktı. Listede devletin iyi çocukları vardı. Askerler, kaymakamlık görevlileri, müdürler, şehrin zenginleri Tıpkı Siirt teki kız çocuklarının tecavüzcü listesi gibi, tıpkı yine Mardin de R.Ç. nin listesi gibi listeler adeta şehrin protokol listesi. Fuhuş çeteleri ve çetelerin üyeleri devlet görevlileri. Ve şimdi bu kararı veren hâkim de dolaylı olarak bu listeye eklendi. Çünkü N.Ç yi bir kez daha tecavüze mahkûm etti. Bu karar devletin kendi tecavüzünü kendi mahkemesinde aklamasından başka bir şey değildir. 7

TACİZE KARŞI ÇIKAN KADINLARA SÜRGÜN Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, kadınları öldüren, tecavüz, taciz edenlere değil, buna karşı çıkanlar cezalandırılıyor. 9 Haziran 2010 tarihinde Pertek Anadolu Lisesi nde öğrenim gören ve yurtta kalan S.A. adlı kız öğrencinin, M.B. adlı öğretmeni tarafından cinsel tacize uğradığı iddiasının duyulması sonucu Pertek ilçesinde olayı protesto eden bir basın açıklaması düzenlendi. Basın açıklamasına; Pertek halkı, KESK e bağlı sendikalar ile birlikte İlçe hastanesinde çalışan SES işyeri temsilcisi Ebe Şemsiye Engin ile üyeler hemşire Nursen Berk Okçu ve ebe Gürsele Kurt da katıldı. Daha sonra kaymakamlık basın açıklamasına katılan bazı kişilere adli ve idari soruşturma başlattı. Sağlık Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ndan müfettiş talebinde bulundu. Sağlık Bakanlığı müfettişi 11 sağlık emekçisinin ifadesini aldı ve üç sağlık emekçisini il dışına sürgün gönderdi. Cumhuriyet Savcılığı tarafından başlatılan soruşturma ise takipsizlikle sonuçlanmıştır. Tacizle suçlanan öğretmen ise önce açığa alınmış, sonra başka ile gönderilmiş, savcılıkta da suçunu kabul etmiştir. Tacize karşı açıklamaya katıldıkları için sürgün edilen Nursen Berk Okçu; 13 yıllık hemşire, evli ve bir çocuklu, Şemsi Engin; 22 yıllık ebe, evli ve iki çocuklu, Gürsele Kurt; 22 yıllık ebe, evli ve üç çocuklu. Sürgünlere karşı SES ve KESK olarak Sağlık Bakanlığı önünde basın açıklaması yapılarak, Sağlık Bakanı ile Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı görevini yapmaya aksi durumda da istifaya davet edilmiştir. Tacize karşı duyarlı olanların, tepki gösterenlerin cezalandırılmak amacıyla sürgün edilmesi, tacizcileri cesaretlendirmek ve tacize onay vermek demektir denilerek sürgünlerin geri alınması talep edilmiştir. Bugüne kadar KESK li kadınlar olarak ezilen, sömürülen tüm kadınların yanında olduk, olmaya da devam edeceğiz. Kendi içimizde ve dışımızda var olan şiddete karşı çıkmaya, tepki göstermeye çalıştık. Eksikliklerimiz, olsa da kadın mücadelesini birlikte yürüttük; bundan sonra da tüm kadınlarla birlikte yürüyecek yolumuz, erkek egemenliğine karşı mücadele edecek gücümüzün olduğuna olan inancımız tamdır. Arkadaşlarımızın sürgünleri geri alınıncaya, katiller hak ettikleri cezaları çarptırılıncaya kadar; kadın cinayetleri son bulana, taciz ve tecavüz bitene kadar mücadelemiz sürecek. 8

Kadın İstihdamını Artırmanın Yegane Yolu: Esnek Çalışma ve Güvencesizlik Yrd.Doç.Dr.Betül URHAN -Kocaeli Üniversitesi İBBF- Krizin küresel işgücü piyasası üzerindeki en önemli etkisi işsizliğin artmasıyken bir diğer etkisi korunmasız istihdamın artmasıdır. ILO raporuna göre, gelişmekte olan ülkelerde krizin etkisi işsizlikten ziyade kendisini düşük ücretli ve düşük verimli korunmasız istihdamın artışı şeklinde ortaya koymaktadır (ILO 2009). Bunun en önemli nedeni krizin gerçek aile ücretlerini önemli ölçüde düşürmesi ile, hanelerde olabildiği kadar çok kişinin gelir getirici aktivitelere katılıma zorlamasıdır. Bu gelişimin ışığında 1980 sonrasında özellikle geç kapitalistleşen ülkelerde, yoğunluklu olarak kadınların istihdam edildiği enformel sektörün ve istihdamının önemli oranda büyüdüğü görülmektedir. Nitekim 0ECD 2009 raporunda enformel istihdamın artık istisna değil, bir norm halini geldiği belirtilmiştir. Gelişmekte olan ülkelerde tarım dışı istihdamın yarısının enformel işler olduğu, 900 milyondan fazla işçinin kayıt dışı istihdam edildiği, tarımda istihdam edilenlerin dahil edilmesi durumunda ise bu sayının iki milyara yükseleceği belirtilmiştir. Rapor aynı zamanda küresel işgücünün yaklaşık üçte ikisi için kriz dönemlerinde tampon görevi gören enformelliğin bir gerçeklik haline geldiğini belirtmekle, istisna olanın enformel işlerin değil düzenli ve formel işler olduğunu ortaya koymaktadır.benzer gelişmelerden Türkiye nin bağımsız olduğu düşünülemez. Kentsel alanlarda düzenli istihdam olanağının giderek daraldığı, enformelliğin daha yüksek olduğu işlerde ise bir artışın olduğu görülmektedir. Kuşkusuz bu durum kadın istihdamını fazlasıyla etkilemektedir. Çünkü enfromellik ve güvencesizlik özellikle kadın çalışanlar arasında oldukça yaygındır. Kadınların düzenli ve güvenceli isitihdama erişim olanağı giderek daralmaktadır. Nitekim 2008 yılından 2009 yılına gelindiğinde ücretli ve yevmiyeli çalışan kadınların istihdamında yalnızca 24 binlik bir artış olmasına karşın, kendi adına bağımsız çalışan kadınların sayısında 133 binlik, ücretsiz aile işçisi olarak çalışan kadınların sayısında ise 118 binlik bir artış olmuştur. Bir yıl içinde artan kadın istihdamın %91 i ücretsiz aile işçileri ve bağımsız çalışanlardan oluşmuştur. Kendi adına bağımsız çalışan kadınların sayısında artışın yaklaşık %80 ni ise kentlerde gerçekleşmiştir. Türkiye de kadınların çok yüksek oranlarda olmasa bile işgücüne katılım ve istihdam oranlarının yükseldiği, ancak işsiz ve kayıt dışı istihdam edilen kadın sayısında bir artışın olduğu görülmektedir. Dolayısıyla veriler Türkiye de de ekonomik krizin kadınların istihdamını değil, daha kazançlı ve güvenceli işlerden yararlanma imkanlarını azalttığını göstermektedir. Bu gerçek kadınların daha çok ev içinde gelir getirici bir faaliyete yönlendikleri, evin dışında çıkmadan ve sorumluklarını aksatmadan işgücü piyasasına katılmasının beklendiği ve sağlandığı tezini desteklemektedir. Bu eğilimin ileriki dönemlerde devam edeceği tahmin edilebilir. Çünkü kadın istihdamının artırılmasına ilişkin resmi belgelere bakıldığında, kadın istihdamının artırılması için gündeme getirilen yegane çalışma şeklinin esnek ve kendi hesabına çalışma modeli olduğu görülmektedir. Bilindiği gibi devlet, özellikle, uyguladığı gelişim stratejileri ile kadın ve erkek emeğine olan talebi, eğitim kaynakları ve diğer devlet hizmetlerini 9

sağlayarak da kadın arzını ve şeklini etkiler. Ancak bu politikaların kadınların güçlenmesini sağlaması ve işgücü piyasasındaki eşitsiz konumlarını değiştirebilmesi, patriyarkal aile sistemi ve zihniyetini ne ölçüde değiştirebildiği ile yakından ilişkilidir. Kamu politikası ve staretijilerinin böyle bir etki yaratabilmesi için, kadın istihdam sorununun teknik bir konuya indirgenmemesi ve daha çok topluma ait cinsiyete ilişkin ön yargıları kırmaya dönük bütünlüklü bir nitelik göstermesi gerekir. Ancak kadın istihdamının artırılmasının koşullarını arar görünen hükümet ve yerel yönetimlerin söylem ve politikalarına bakıldığında patriyarkal aile sistemiyle bir sorunlarının olmadığı hatta bu yapı ve zihniyeti derinleştiren bir niteliğe büründüğü ve bu zihniyetle uyumlu çalışma biçimlerini kadınlara ön gördüğü anlaşılmaktadır. Örneğin hükümet kadınların çocuk bakım yükümlülüğünü tek başlarına üstlenmelerinin, çalışmalarının önündeki en önemli engel olduğunun farkındadır. Buna rağmen, kamunun ürettiği hiçbir belgede bakım hizmetlerinin toplumsallaştırılması, çocuk yuvaları ve kreşlerin açılması yer almamaktadır. Tersine bu yükümlülüğe ilişkin toplumsal kabulü hiç değiştirmeden hatta derinleştiren stratejileri gündeme getirmektedir. Örneğin uzun bir süredir, istihdam sorununun aşılması noktasında gündeme getirdiği politikalarının odağına, düzenli işler yaratma ve kadınların erkekler gibi düzenli istihdama eşit koşullarda katılmasına yönelik toplumsal bir hedefi değil, kadınlar için özellikle bakım yükümlülüğü ve ev işleri ile uyumlu esnek ve kendi hesabına çalışmayı aldığı gözlemlenmektedir. 2003 yılında yürürlüğe giren 4857 sayılı yasa ile işgücü piyasasının esnekleştirilmesine yönelik önceki kanun döneminde yer almayan kısmi zamanlı çalışma, telafi çalışması, çağrı üzerine çalışma, geçici çalışma gibi esnek istihdam modelleri düzenlenmiştir. Yeni dönemde gündeme gelen torba yasada da uzaktan çalışma, evde çalışma gibi yeni esnek çalışma modelleri benimsenmişti. Son anda yasasallaşmasından vaz geçilen bu düzenlemelerin yenileri ile birlikte gelecek dönemde yeniden gündeme gelmesi muhtemedir. Çünkü istihdamın artrılmasına ilişkin stratejilerin odağını işgücü piyasasının esnekleştirilmesi yer almaktadır. Örneğin, 9. Kalkınma Planında kayıt dışılığın azaltılması ve istihdamın artırılması için iş ve işgücü piyasasında esnekliğin artırılacağı belirtilmiştir. Oysa kriz dönemlerinde şirketler düzenli istihdamı azaltmakta, sonraki dönemlerde ise işçileri daha çok güvencesiz olarak işe alma eğilimde olmaktadırlar. Korunmasız ve düzensiz istihdamın artışı yasa dışı istihdamı olduğu kadar, yasal bakımdan korunmanın zorunlu olduğu işyerlerinde bile yasa dışılığı teşvik etmektedir. Günümüzde esnek çalışma biçimlerinin kadınlarla özdeş hale geldiği bilinmektedir. Dolayısıyla işgücü piyasasının katı olduğunu! düşünen hükümetin piyasayı esnekleştirme çabalarının daha çok kadın istihdamını etkileyeceği açıktır. Bunun en belirgin etkisi kadınların düzenli-ücretli işlerde giderek daha az sayıda yer bulmaları dolayısıyla zorunlu olarak, patriarkal denetimin damgasını taşıyan ve bu nedenle bir güçlenmeden çok bağımlılığı artırıcı bir etkiye sahip olan esnek çalışma biçimlerinde yoğunlaşmalarıdır. Bu durum yeni dönemde kadınların güvencesiz, belli tür işlerde yoğunlaşmasına yol açarak emek piyasasında mevcut eşitsizliği daha fazla derinleştirecek bir etkiye sahip olacağı söylenebilir. Çünkü devlet kadınlar için kadının çalışmasını yeniden bir tek annenin sorumluluğunda olan çocuk bakımı ile birlikte örgütlemekte, kadınların istihdamında zamanı(ev ve işleri ile uyumlu, muhafazakar aile yapısını zedelemeden) kendine özgü yapılandırılmasına olanak sağlayacak düzenlemeleri ve toplumsal mekanizmaları yaratmakta, böylece kullanılmayan kadın emeğini mümkün olduğunca emek piyasasına çekmeye hazırlanmaktadır 10

Kadın İstihdamı, Ama Nasıl? İşveren örgütlerinin, çalışma ilişkilerinin esnekleştirilmesine dönük çabalarıyla, kadın istihdamına yönelik ilgilerinin eş zamanlı gelişmesi düşündürücü. Kadınların yararına bir istihdam artışı ancak çalışma koşullarını belirleyen bir dizi etken kadınlar lehine düzeltilirse mümkün. Handan ÇAĞLAYAN -Sendika Uzmanı- Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre dünya genelinde çalışabilir durumdaki iki kadından yaklaşık olarak birisi işgücüne katılmaktadır (yüzde 51.6). Türkiye de ise bu oran, dünya geneliyle kıyaslandığında hayli düşük olup yüzde 26 civarındadır. Dahası kadınların işgücüne katılımı, kırdan kente göçe paralel olarak sürekli bir düşüş eğilimi göstermiştir. Yakın zamana değin, kadınların en fazla istihdam edildikleri alan, tarım alanıydı. Tarımda ücretsiz aile işçisi statüsünde olan kadınlar, kentlere geldiklerinde çalışma yaşamının dışına düştükçe, kadınların işgücüne katılım oranı da düşmüştür. Cinsiyet eşitsizliğinin diğer alanlarındaki tezahürlerinde olduğu gibi bu konu da uzun süre, resmi mercilerce göz ardı edilmiştir. Ancak bir süredir, bu umursamazlıktan kısmen de olsa vazgeçilmeye başlandığını düşündürecek gelişmeler de yaşanmıyor değil. Her fırsatta kadınlardan üç çocuk doğurmasını isteyen, buna karşın kadınların omzundaki çocuk bakım yükümlülüklerinin, erkek, işveren ve devlet tarafından paylaşılmasına yönelik herhangi bir girişimde bulunmayan iktidar partisinin hükümet programında, kadın istihdamı konusuna yer veriliyor örneğin söz konusu ilgi hükümet programıyla da sınırlı kalmadı üstelik. 2010 yılının Mayıs ayında kadın istihdamının arttırılmasına yönelik bir Başbakanlık Genelgesi de yayınlandı. Öncelikle belirtmek gerekir ki, eleştirilebilecek yönlerine rağmen bu konuda bir genelge yayınlanmış olması anlamlıydı.böylesi bir belgenin ortaya çıkmasında, akademik alanda kadın emeği ve istihdamına ilişkin yaratılan bilgi, birikim ve duyarlılığın, ayrıca kadın hareketinin ilgisini özellikle son yıllarda çalışma yaşamına, buradaki cinsiyete dayalı ayrımcılıklara ve sendikal örgütlenme mücadelesine de yöneltmeye başlamasının önemli bir etkisi vardı. ilişkin yaratılan bilgi, birikim ve duyarlılığın, ayrıca kadın hareketinin ilgisini özellikle son yıllarda çalışma yaşamına, buradaki cinsiyete dayalı ayrımcılıklara ve sendikal örgütlenme mücadelesine de yöneltmeye başlamasının önemli bir etkisi vardı. Dolayısıyla eksikliklerinden yola çıkarak Başbakanlık Genelgesi ni tümüyle önemsizleştirmek, yukarıda sayılan olumlu etkenleri de göz ardı etme riskini barındırır. Öte yandan, kadın istihdamı konusunun, işveren örgütlerinin de ilgisine mahzar olmaya başlaması, söz konusu ilgi artışında, başka etkenlerin de rol oynadığına işaret ediyor. Nitekim işveren örgütlerinin, çalışma ilişkilerinin esnekleştirilmesine dönük çabalarıyla, kadın istihdamına yönelik ilgilerinin eş zamanlı gelişmesi düşündürücüdür. Tek başına kadın istihdamı yetmez. Niyetleri bir yana bırakıp somut durumun değerlendirmesinden hareket edilecek olursa, başka değişkenler sabitken sadece kadın istihdamının arttırılmaya çalışılmasının, kadınlardan ziyade işverene yarayacağı açıktır. Çünkü kadınların çalışma yaşamına katılım düzeyi ve çalışma koşulları bir dizi etken tarafından belirlenmektedir ve kadınların yararına bir istihdam artışı da ancak bu et- 11

lerin, kadınların lehine düzeltilmesi eşliğinde mümkün olabilir. Başka türlü değil. Kadınların çalışma yaşamındaki yerinin belirlenmesinde, toplumsal cinsiyet göstergeleriyle sosyo-ekonomik göstergeler birlikte rol oynar. Ülkemizde her iki bağlamda da derin bir eşitsizlik durumu mevcuttur ve bunlar, kadınlar açısından birbirlerini pekiştirici etkide bulunurlar. Söz konusu eşitsizliklerin kıskacındaki kadın istihdamının temel özelliklerinden birisi de kayıt dışılıktır. Kadınların enformel sektörde yoğunlaşmasında, çalışma yaşamının cinsiyetçi yapısı kadar bakım yükümlülükleri de pay sahibidir. Özellikle kriz dönemlerinde kadın istihdamının daha fazla enformelleştiği gözlenmektedir. Yaşam koşullarının çalışmaya zorladığı düşük becerili kadın işgücünün formel sektörde iş bulma olanağı zaten çok düşüktür. Bakım yükümlülükleri, bu kısıtlı olanağı da ortadan kaldırmaktadır.siyasi iktidarın gündeminde, bakım yükümlülüklerinin paylaşılmasına ilişkin bir düzenleme bulunmadığı gibi çalışma yaşamında kayıt dışılığa son verilmesine ya da düzenli ve sürekli çalışmayanların, sosyal güvenlik hakkından yararlanmasını sağlamaya yönelik önlemler bulunmamaktadır.buna karşın, 4857 sayılı İş Kanunu yla çalışma yaşamımıza resmen giren esnek çalışmanın alanının, Torba Yasa Tasarısı nda görüldüğü üzere genişletilmesine yönelik girişimler var. İşverenler ise bir yandan esnek çalışmayı savunurken diğer yandan kadın istihdamının arttırılmasını dert ediniyor. Öyle görünüyor ki, kadın istihdamı konusunu, hem sosyal adaletin tesisini hem de cinsiyet eşitsizliğiyle mücadeleyi içerecek bir bağlama oturtmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Kaynak:BİA Haber Sağlıkta Performans Uygulaması SES Genel Merkezi Çalıştığın kadar para alacaksın söylemi ile emekçileri kandırmanın aracı olarak kullanılan, Performansa dayalı ücretlendirme sisteminin en yoğun uygulandığı alan Sağlık Bakanlığı hastaneleridir. 1994 yılında başlatılan performansa göre ücretlendirme, bugün Üniversite hastanelerinde de uygulanır olmuştur. SES, bu uygulamanın başladığı ilk yıllarda; yol açacağı sıkıntıları anlatarak karşı çıkmasına rağmen, sağlık emekçilerinin önemli bir kısmı tarafından çalışanla çalışmayanın ayırt edileceği, çalışanın çalıştığı kadar ücret alabileceği bir sistem olarak görülmüş, yanılmasa yaratılmıştır. Çok uzun bir zaman geçmeden de gerçek ortaya çıkmıştır. Çünkü performans ücretlendirmesi sonrası, emekliliğe de yansıyan temel ücret hep düşük tutulmuştur. Performansla alınan ücret garanti olmadığı gibi, emekliliğe de yansımamaktadır. Daha kötüsü, bu sistemde çok daha yoğun çalışma, daha fazla sömürü vardır. Bu durumdan her zaman olduğu gibi kadınlar daha fazla etkilenmektedir. Performansa göre ücretlendirmenin kadınlara yönelik etkilerini daha açık gösterebilmek için, Ankara Numune ve Araştırma hastanesinde çalışan SES üyeleri Öznur ÖZTOPAL, İlknur BAŞER ve İsmail ALTINDAL tarafından yapılan ve 17 18 Nisan 2010 da SES tarafından gerçekleştirilen Hemşirelik Sempozyum una sundukları araştırmayı sizlerle paylaşıyoruz. 12

Değerlendirme Sonucunda; 2003 yılında 25.966 olan ameliyat sayısının, performansa dayalı döner sermaye ödemesinin başladığı 2004 yılında %110 artış göstererek 58.670 olduğu görüldü. 2006 yılında 88.127 ye çıkarken, 2008 yılından itibaren 68 69 bin arasında stabilize olduğu görüldü. Ameliyat oranlarındaki bu artışın ameliyathane hemşirelerine yansımasına geçmeden önce ankete katılanların kadın olmalarından dolayı aile durumlarına baktığımızda; % 50 si bir çocuk, %33 ü iki çocuk sahibi, %17 inin ise çocuğu yok. Katılımcılar; karşılaştırma açısından performansa dayalı döner sermaye uygulaması başlamadan önce ve sonrasında çalışanlar arasından seçildi. 1- Performansa dayalı döner sermaye uygulaması başladıktan sonra iş yoğunluğunuz arttı mı? sorusuna tüm katılımcılar evet yanıtını verdi. 2- İş yoğunluğunuz ne kadar arttı? sorusunu %42 si %100 arttı, %26 sı %50 90 arası, %21 i %30 40 arası, %11 i %100 ün üzerinde arttı şeklinde cevapladı. 3- Artan ameliyat sayısından kaynaklı iş yoğunluğu sizi nasıl etkiledi, 1 den 8 e kadar önem sırasına göre işaretleyiniz sorusunda; Birinci sırada işaretlenen maddeler ve oranları; Bel ve sırt ağrılarım arttı %36.6, iş barışı bozuldu %27.27, arkadaşlarımla sohbet etmeye vaktim kalmadı %18.1, dikkat dağınıklığı yaşıyorum %9.15, bacak ağrılarım ve varisim arttı %9.15 İkinci sırada işaretlenen maddeler ve oranları; baş ağrılarım arttı %22.2, huzursuz ve sinirliyim %18.1, dikkat dağınıklığı %9.15, bacak ağrılarım ve varisim arttı %9.15 4- Performanstan sonraki iş koşulları, iş dışı (özel) yaşamınızı nasıl etkiledi? sorusuna verilen yanıtlar ise; Dinlenmeye vakit bulamama, kronik yorgunluk, sürekli uyuma isteği Eşe ve çocuklara ayıracak gücü ve vakti bulamama, Aile içi iletişim bozukluğu, ailede huzur bozukluğu Sosyal yaşantı sıfırlanması, ev-iş arasına sıkışan hayatlar Arkadaşlara, hastalara, tüm insanlara sabırsızlık Kendini köle olarak görme Performans nedeniyle ücret kaybına uğramamak için yıllık izin kullanamama Araştırma sonucunda görülmektedir ki; Performansa dayalı döner sermaye ameliyathane hemşirelerinin iş-ev yaşamlarını ve sağlığını ciddi anlamda olumsuz etkilemektedir. Bu durum örgütlenmeye de engel olmaktadır. Ev-iş dışına çıkmayan, uyuma-dinlenmeyle sınırlı kalmış yaşam aynı zamanda tükenmişlik yaşatmaktadır. Sonuç Yerine; Biz kadınların her alanda yaşanan olumsuzluklardan payına nasıl hep daha fazlası düşüyorsa, performans uygulamasında da aynısı olmaktadır. Toplumsal cinsiyet rollerimizden kurtulamadığımız, ev işi, yemek, çocuk, hasta, yaşlı bakımı işleri toplumsallaştırılmadığı sürece bu etkilenmeler sürecektir. Ancak en aza indirgemek için bugün karşı çıkacağımız ve mücadelemizi gerektiren birçok uygulama bulunmaktadır. Performans ücretlendirmesi de bunlardan biridir. (Araştırma Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi nde yapılmıştır) 13

KADINLARI DA GÖREN BİR ANAYASA VE SEÇİM SİSTEMİ İSTİYORUZ. Yaşar TARAKÇI OKUDAN -KESK Kadın Dairesi- KESK ve KESK e bağlı sendikalar, kurulduğu günden bu güne demokratik taleplerle ekonomik ve özlük taleplerin birlikte savunulması gerektiğini tüzüklerine yazmışlar, mücadele perspektiflerini bu doğrultuda belirlemişler, eylem ve etkinliklerini buna göre yapmışlardır. Bugün için demokratik taleplerimizin başında demokratik bir anayasa ve demokratik seçimler; kamu emekçileri ve toplumun tüm kesimleri için siyaset yasağının kaldırılması gelmektedir. Toplumun ve KESK in yarısını oluşturan biz KESK li kadınlar için de bu böyledir. Çünkü 8 Mart ın üzerinden 101 yıl geçmiş olmasına rağmen, taleplerimiz daha da artarak güncelliklerini korumaktadırlar.dün olduğu gibi bugün de; Kadınlar olarak şiddetle karşı karşıyayız, namus, töre denilerek yaşama hakkımız elimizden alınıyor ve başta meclis ve yardı olmak üzere herkes izlemeyi yeğliyor. Sokakta, evde, işyerinde taciz ve tecavüz tehdidiyle yaşıyoruz, Ev, çocuk ve yaşlı bakımı bizim üzerimizden ücretsiz olarak gördürülüyor. İkincil cins olarak aşağılanıyoruz, genellikle ucuz iş gücü olarak tanımlanırken emeğimizin karşılığında eşit işe eş değer ücret alamıyoruz. Geleneksel kadınlık rollerin devamı olan mesleklere ve dolayısıyla bu mesleklerin edinildiği eğitim alanlarına yönlendiriliyoruz. Bedenimiz üzerinden siyaset yapıldığı gibi etnik kimliğimizi özgürce dillendirebilme ve anadilimizi her alanda kullanma hakkından yoksunuz.yüz yıl öncesinde olduğu gibi 8 saatlik iş günü hakkından yoksunuz.yüz yıl öncesinde olduğu gibi 8 saatlik iş gününün olmadığı, güvenceli ve iş güvenliği önlemlernin alınmadığı işyerlerinde çalışıyoruz. Cinsiyet, cinsel yönelim, medeni hal gibi nedenlerle her türden cinsiyet ayrımcılığını sonlandırmak için, her alanda varlığını sürdüren ataerkil zihniyetle karşı karşıyayız. KESK e bağlı sendikaların üyesi olan kadınlar için tüm bu sorun ve talepler geçerliliğini korumaktadır. Aynı zamanda tüm kadınlarla taleplerimizin kesiştiği görülmektedir. Bu yılki genel seçimler ve yeni bir anayasa oluşturma sürecinde de taleplerimizi öne çıkarmak, 8 Mart ın 101 yıl öncesinde olduğu gibi kadınlar için hak taleplerinin yükseltildiği bir gün olacaktır. Kadınlar istihdam, yoksulluk, ev işleri ve çocuk bakımı, bedenleri üzerinde söz sahibi olma ve kendi anadillerini kamusal alanda kullanarak hizmetlere erişme sorunlarını ve çözüm önerilerini çeşitli yöntemlerle kamuoyu önünde dile getirme olanağını kullanmalıdır. 82 Anayasası militarist ve erkektir. Kadını eş, anne kimliğiyle bağımlı bir birey olarak görerek; çocuklar, yaşlılar ve engelliler ile birlikte korunmaya muhtaç statüsünde tanımlamıştır. Erkek egemen diliyle kadınları yok saymakta, kadınları bağımsız bir birey olarak görmemekte, kadınların toplumsal bir grup olarak ezilmişliğini görmezden gelmektedir. Pozitif destek adı altında içi boş, göz boyayan iyileştirmeler 14

yapılmasına rağmen hala anayasa cinsiyetçidir. 12 Eylül 2010 da yapılan referandum süreciyle anayasada yapılan değişiklikler (daha önce 81 maddede birçok kez yapılan değişiklerde de olduğu gibi) 12 Eylül 1982 darbe anayasasının karanlık, baskıcı, anti demokratik ruhunu ve militarist, erkek, Türk, Sünni ve sermayeden yana olma özelliğini ortadan kaldırmamıştır. Oysaki çözümün yeni bir anayasa olduğu konusunda artık tüm toplumsal kesimler hemfikirdir. Yeni anayasa eskiden kopma, yeni bir siyasal ve toplumsal yapı oluşturma anlamına gelir. Özü korunarak yapılan değiştirme yeni bir anayasa ortaya çıkarmamaktadır. Hazırlanacak yeni anayasa bireyin, toplumun, halkların, sınıfların, cinslerin, inançların özgürlük alanını genişleten, yaratıcı ve özgürlükçü bir özellik taşımalıdır. Bütün toplum kesimlerini kapsayan, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir süreçte hazırlanmalıdır. Anayasaların bizim açımızdan önemli özelliklerinde biri de sadece mevcut sistemi yansıtmamaları; aynı zamanda olması istenen ekonomik, politik ve toplumsal yapı tercihini de göstermeleridir. Görünen odur ki AKP hükümeti insan haklarına dayalı, demokratik bir anayasa yapma isteğinde değildir.bugün kadınlar, ezilen tüm kesimler ve emekçiler olarak anayasadan beklentimiz; taleplerimizin karşılanarak yaşama, çalışma, sosyal güvenlik, sağlık, konut, beslenme, eğitim ve sendikal hakların güvenceye alındığı bir sözleşme yapılmasıdır.siyasi partiler ve seçim yasasının demokratikleştirilerek seçimler sürecinde kadınların eşit temsil edilmelerini sağlama, seçim barajının ortadan kaldırılma sı söz söyleme mekanizmalarında olmalarının önünü açacak acil taleplerdendir. Bunlarla birlikte kadınların yaşamın her alanında aktif olarak yer alabilmeleri içinkadınlar lehine yapılacak olumlu ayrımcı uygulama taleplerinin karşılanması da gerekmektedir. Kadınların toplumsal bir grup olarak ezilmişliğini görmezden gelen mevcut anayasa yerine yeni anayasanın bu anlayıştan sıyrılmış bir yaklaşımla ele alınması, demokratik ve temsilde adaletin sağlandığı seçimlerin gerçekleştirilebilmesi tüm bu süreçlerin cinsiyetçi dil kullanılmadan, cinsiyet eşitliği perspektifiyle ele alınması için kadınların mücadelesi önemlidir. KESK li kadınlar bu mücadelenin ön saflarında olacaktır. 8 Mart 2011 kadınların eşitlik, özgürlük mücadelesinde önemli tarihlerden biridir. Seçimler, yeni anayasa ve kadınlar olarak taleplerimizin karşılanması için mücadele edeceğimiz bu süreçte de, kadınlar için önemli bir tarih yaratmanın önünde engel var mıdır? 8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Gününün yolumuza ışık tutması umuduyla Kaynakça: Çalışma Raporu, 8-9 ocak 2011,KESK 15

KADINLAR İÇİN BAŞKA BİR YER Sakine Esen YILMAZ -Eğitim Sen İzmir 1 No lu Şune Kadın Komisyonu Biz kadınlar, geçmişten günümüze eşit birer yurttaş olarak toplumda yer alabilmenin mücadelesini yürüttük. Ana hukukunun geçerli olduğu; özel mülkiyetin, sınıfların, iktidarın olmadığı doğal toplum aşamasında yarattığımız; fakat bugün zorla mahrum bırakıldığımız özgürlük eşitlik, adalet gibi değerlerin peşinde koştuk. Bizim olanı geri alma ve yeniden hakça paylaşma da diyebileceğimiz bu mücadele bugün belli bir aşamaya geldiyse de henüz istediğimiz yere ulaşmış değildir. Kadın mücadelesinin öncülerinden OLYMPE DE GOUGES (7 Eylül 1791) Kadının ve Kadın Yurttaşın Hakları Bildirgesi nde Biz, anneler, kız çocukları, kız kardeşler, ulusun temsilcileri, Ulusal Meclis e alınmayı talep ediyoruz. Toplumun sefaletinin ve siyasal iktidarların ahlâki bozulmuşluğunun başlıca nedenlerinin, kadınların haklarının tanınmaması, unutulması ya da göz ardı edilmesi olduğunu göz önüne alarak, kadınların doğal, devredilemez ve kutsal haklarını bir bildirgeyle ilân etmeye karar verdik. diyerek yurttaşlık mücadelesini başlattığında istediği şüphesiz bugün geldiğimiz nokta değildi. Çünkü kadınlar geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısından sonra neredeyse tüm ülkelerde seçme ve seçilme hakkını elde etmişlerdi. Buna rağmen O. DE GOUGES un bahsettiği toplumsal sefalet ve iktidarın ahlaki bozulmuşluğu sona ermedi. Elbette kadınların yerel yönetimlerde genel mecliste temsil oranlarının düşüklüğü ya da siyasete katılımlarının önündeki farklı engeller tartışılabilir. Ancak tüm bunlar aşılsaydı ve parlamentoda kadınlar eşit biçimde temsil edilseydi de toplumsal sefalet ve iktidarın yozlaşması devam edecekti. Çünkü asıl çıkmaz liberalizmin kendisidir. Kadınlar sömürünün en inceltilmiş halini liberalizmde yaşıyor. Sahte özgürlük anlayışıyla liberalizm, erkek egemen iktidarını daha da derinleştirmiş, kadını adeta bir meta haline getirmiştir. Bu yüzden liberal demokrasi ve temsil sisteminin kapsamlı bir eleştirisi yapılmadan kadının kurtuluşu ve özgür yurttaşlığı konusunda atılacak adımlar yetersiz kalacaktır. Temsili demokraside halk kendisi adına karar verecek kişileri seçerek parlamentoya gönderir. Seçilen kişilerin halkı ne kadar temsil ettikleri edebilecekleri konusu ise önemli bir sorundur. Çünkü en nihayetinde temsilciler her konuda halkın görüşlerini değil kendilerinin ya da partilerinin fikirlerini hayata geçiren elit bir azınlık olmaktan kurtulamazlar. Buna bir de baraj eklenince temsili demokrasi artık demokrasi yani halkın kendi kendini yönetmesi olmaktan tamamen çıkar. Bu sistemde farklı etnik ve kültürel azınlıkların, gençlerin, kadınların, işçilerin, işsizlerin, köylülerin mecliste temsil edilebilmelerinin olanakları neredeyse yoktur. Temsili demokraside halk uzakta görünmeyen bir yerde soyut bir topluluktur adeta. Yalnızca seçim dönemlerinde ete kemiğe bürünür. Kadınlar açısındansa ne yazık ki seçim dönemlerinde de görünür olmak olanaklı değildir. Çünkü liberalizm kendinden önceki devletli sınıflı toplumlar gibi erkek egemen bir zihniyette sahiptir. Kadınların uğrunda mücadele ettikleri Fransız Devrimi ile gelişen günümüz liberal demokrasisinin sahte özgürlük anlayışını aslında Olympe De Gouges un Fransız Devrimi nden bir yıl sonra giyotinle idam edilmiş olması gerçeğinde görmek mümkündür. Bu yüzden kadınların sistem dışı farklı çözümlere ihtiyacı var. Siyaseti elit bir azınlığın elinden kurtarmak kadınların ve ötekileştirilerek bir kenara itilen herkesin, eşit ve özgür birer yurttaş olarak karar alıcı ve uygulayıcı olmaları farklı bir zihniyetle, politik ve ahlaklı toplumun yaratılmasıyla mümkündür. 16

Ahlaklı ve Politik Toplum Başa dönüp OLYMPE DE GO- UGES un iki yüzyıl önce sorduğu soruları yeniden yanıtlayalım: yeniden canlandırılmasına ve yaşam bulmasına bağlıdır. Bu ise gerçek demokrasiyle mümkündür. Birol ERTAN : Demokrasi ve Doğada insanın Adam, sen, adil olabilir misin? Sana Yerel yönetimler adlı insana, erkeğin bu soruyu bir kadın soruyor. En azından makalesinde Demokrasi, gerçek anlamıyla, kadına tahakkümüne benzer benim cinsimi baskı altına alan, kendinden komünlerde doğmuş bu hakkı ondan alamazsın. Söyle bana, bir ilişki biçimi menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün mü? ve yaşamıştır. Gerçek yoktur. Her can-yeteneklerilı doğada kendi Yakınlaşmayı ister göründüğün doğanın rudan demokrasinin, mi? Yaratıcıyı hikmetinde tanı. demokrasi olarak doğ- türünü, farklılığını koruyarak ret edebilirsen, senin baskıcı egemenliğine dışında yaşaması ve ge- ihtişamı içinde şöyle bir yürü ve eğer cesa- komün gibi birimler özgürce yer alır. kaynak oluşturabilecek bir örnek bul lişmesi düşünülemez Toplumsal yaşam, doğanın birebir insan yaşamına ak- yaşadıkları sokaktan başlayarak komün- diyor. O halde kadınlar tarılması biçiminde olacak diye bir koşul ler, mahalle ve kent meclisleri oluşturarak; yok; ancak insanın doğal yaşamdan kopmaması da insanın varlık koşuludur. Doğa yapıyla kendilerini ilgilendiren her konuda doğrudan demokrasi de diyebileceğimiz bir ile toplum arasındaki uyumun bozulmasının insanın kendine yabancılaşmasına, ğımızın tozu,yanmayan lambası,olmayan karar ve uygulama gücü olabilirler.soka- mekanikleşmesine ve daha pek çok soruna neden olduğu, olacağı açıktır. İktidarcı zenlenmesinden tutalım da kadına yönelik parkı,pazar yeri..gibi fiziki koşulların dü- erkek egemen sistemler toplumun doğal her türlü şiddete karşı yaptırımlara kadar gelişimine ket vurmuştur. Kapitalizm ise birçok şeyi kendimiz kararlaştırıp kendimiz uygulayabiliriz.böylece yaşamımızı bunun son ve en barbar biçimidir.toplumsal var oluş iktidara-devlete-sınıflara ve doğrudan etkileyen yerel yönetim politikalarına da bir kadın bakışı getirebiliriz.ye- ataerkine dayalı oluşmamıştır. Toplumun oluşumunda ve doğasında aslında bunlar yoktur. İnsanlar uzun zaman boyunca elbette genel politikalara da yön verecektir. rel yönetimlerde güçlü bir kadın bakışı ise devletsiz, sınıfsız ve tahakküm kurmadan Bu tarz bir örgütlenme tabanın her konuda daha fazla inisiyatif olmasını ve gide- yaşamlarını sürdürebilmişlerdir. Bugün bile bu ilişkilerin izlerini toplumsal belleğimizde ve günlük yaşantımızda bulmak başlayarak günlük hayatımızdan çıkmasını rek erkek egemen iktidarın sokağımızdan mümkündür. İnsanların yüz yüze ilişki kurabildikleri hemen her yerde karşılıklı gü- özgürleşmiş alanlar yaratmak ellerimizde.. sağlayacaktır.kendimiz için başka bir yer, ven, yardımlaşma ve saygı temelinde gelişen bir yaşam tarzı vardır. Köylerde yapılan imecelerde, komşuluk ilişkilerinde bunlar, rahatlıkla görülebilir. Kadınlar merkezi iktidarın uzağında olmaları dolayısıyla doğal toplumdan getirdikleri bu ruhu koruyabilmiş ve günümüze kadar taşıyabilmişlerdir. Başka bir dünya yaratma iddiası da kaynağını yine buradan almaktadır. Kadınların eşit birer yurttaş olabilmesi, bu ruhun 17

KENTİ DÖNÜŞTÜRMEK ; YAŞAMI DÖNÜŞTÜRMEKTİR Yeşim Dinçer (Sosyal Haklar Derneği) Diyarbakır Bağlar Belediyesi nin ev sahipliğini üstlendiği 3. Uluslararası Kadın Konferansı (5-6 Şubat 2011) bu yıl Kadın Kentlerine Doğru başlığını taşıyordu. Akdemisyenler, aktivistler, belediye başkanları, yerel yöneticiler, sosyal politika uygulayıcılarından oluşan yaklaşık 250 kadın deneyimlerini paylaştı; kadın ve kent politikalarını tartıştı. Konferansın ilk oturumu Kadınlar nasıl kentlerde yaşamalı? başlığını taşıyordu; nevarki tartışmalar asla kentsel alanla sınırlı kalmadı. Bu çok katmanlı sorun iki gün boyunca, medya, kültür, ana dilde eğitim, kaynakların cinsiyete bağlı dağılımı, kırsalın dönüşümünü de kapsayacak şekilde genişledi. Sermayenin küreselleşmesi ve neo-liberal politikaların kadınların hayatları üzerinde yarattığı tahribat açıkça görülebiliyordu. Avrupa dan Amerika ya, farklı coğrafyalardan, farklı deneyimler biriktirerek gelen kadınlar; özelleştirmeler sonucu yaşanan işsizlikten, kamusal hizmete ayrılan kaynakların, sosyal yardımların kısılmasından şikayetçi oldular. Bunun kentsel yaşama yansıması ise, kentteki iktidar örüntülerinin pekişmesi, özel alan-kamusal alan ikiliğinin büsbütün katılaşmasıydı. Yeni bir yaşam tahayyülünü hayata geçirmek isteyen kadınlar, sermayenin, devletin ve erkeklerin direnişiyle karşılaşıyordu. İran Kürdistanı ndan Harvardlı profesör Kajal Rahmani, pek çok ABD li kadının emeklilik hakkından da bireysel sağlık sigortasından da yoksun olduğunu, fiziksel, duygusal ya da ekonomik şiddete maruz kaldığı evlilik ilişkisine sırf bu nedenle katlandığını anlattı; kadınları, dünyanın en büyük azınlığı olarak niteledi. Aşk ve evlilik, dünyanın sözümona en zengin ülkesinde Hollywood filmlerindeki gibi yaşanmıyordu. Salona zaman zaman çöken karamsarlık, direniş hikâyelerinin üç dilde (Türkçe, Kürtçe, İngilizce) paylaşılmasıyla dağıldı. Arjantin den gelen konuşmacı, topraklarına ve su kaynaklarına el koyan uluslararası tekellere karşı yerli kadınların verdiği ekolojik, politik mücadeleyi aktarırken; Meksikalı aktivist, kadına karşı şiddeti ve tecavüzü olumlayan 18

televizyon kanalını nasıl işgal ettiklerini anlattı. Bununla da yetinmeyip hükümetin şiddete karşı harekete geçmesi için sokağa dökülmüşlerdi.bağlar, Dersim, Nusaybin, Doğu Beyazıt kadın belediye başkanlarının konuşmalarını dinlemek de ümit vericiydi. Kadın çalışanların ve kadın yöneticilerin sayısını arttırdıklarını; cinsiyetçi rollerin aşındırılması için çalışmalar yaptıklarını; kadınları daha güçlü ve donanımlı kılmak için belediyenin imkanları dahilinde meslek edindirme kursları, psikolojik ve hukuksal danışma merkezleri açtıklarını; bütçeyi cinsiyetlendirerek tanzim ettiklerini; en önemlisi de kadınlarla ilgili kararların bizzat kadın meclisleri tarafından alındığını belirttiler. Belediyelerin kısıtlı imkanları ve bölgenin özgül politik sorunlarına rağmen bu çabaların başlatılmış ve sürdürülüyor olması, mücadelelerini çok daha değerli kılıyor. Konferans ta Ortaya Çıkan Sonuç ve Kararlar * Kentlerde demokrasi kültürünün oturması. * Tüketimin örgütlenmesi yerine kadınların aktif ve örgütlü katılımıyla üretim alanlarının oluşturulması ve örgütlenmesi. *Yerellerde kadın meclislerinin oluşturulması. *Feminist medyanın oluşturulması için çalışmalar yürütülmesi. * Militarizme, milliyetçiliğe ve cins ayrımcılığına karşı aktif politik yerel mücadele. * Kadınların kendilerini güvende hissedebileceği gündelik yaşam ihtiyaçlarının karşılandığı (kreş, aydınlatma, çocuk parkları, sağlık ocakları, ulaşım vb.) kendilerine özgü hayaller kurabileceği kentler yaratmak. *Cinsiyet temelli bütçenin oluşturulması için mücadele. * Türkiye nin Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı na koyduğu çekincelerin kaldırılması için aktif çalışma yürütmek. * Karar mekanizmalarında ve istihdamda, kadınların yer alması için, pozitif ayrımcılık ve kota uygulamalarının yürürlüğe konulması için mücadele. * Kentlerde kadınların ezilmesi, sömürülmesi, dışlanması, sınıfa, cinsiyete ve etnik kimliğe dayalı kesişmelerle ağırlaştığını görerek yeni demokratik yerel politikalar üretilmesi. * Kentsel dönüşüm projeleri, toplumsal çeşitliliği ortadan kaldırarak tektipleştirmenin yanı sıra ekolojik yıkım, yerel halkı yoksullaştırma ve rant ekonomisini besleme gibi sonuçlar ortaya koymaktadır. Bu nedenle de kent hakkı için mücadele, sermayeye karşı mücadeledir. Kadınlar kentleri dönüştürerek yaşamı dönüştürmelidir. * Ortadoğu da yaşanan kaotik süreçten en fazla etkilenen kadın ve çocuklar olması nedeniyle bu sürecin yok sayılan halklar lehine dönüşmesi için aktif çalışma. * İran rejiminin uyguladığı idam cezaları kınanmış olup, idamlara derhal son verilmelidir. * Meksika ve Amerika başta olmak üzere bütün yerli halkların varoluş mücadelelerini destekleyici politikalar. * Kadınların katılıma ilgisini oluşturmak, katılım mekanizmalarını ve bilgiyi kolay erişebilir hale getirmek temel hedeftir. Bu amaçla kadınların birlikte çalışmaları bir araya gelmeleri deneyimlerini paylaşmaları, politika üretmeleri ve dayanışmaları için kadın kurumlarının iletişim ağlarının kurulması ve güçlendirilmesi. *Yukarıda belirtilen ve üzerine çözüm önerileri sunulan sorunların ülkede yaşanan Kürt sorunundan bağımsız olmadığı, dolayısıyla da sorunların çözülmesi için inkar ve imha politikasından vazgeçilerek sorunu diyalog ve müzakerelerle çözmek yoluna gidilmesi. 19