Zehra Aydüz, 1971 Balıkesir de doğdu. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü nü bitirdi. Özel kurumlarda Tarih öğretmenliği yaptı. Evli ve üç çocuk annesi olan yazarın çeşitli dergilerde yazıları yayınlandı. Tarihi olayları hikâye şeklinde aktarmaya önem veren yazarın daha önce Muştu Yayınları ndan Güne Bakan Çiçekleri, Zafer Yayınları nda Osmanlı Hikâyeleri adlı kitapları ve Uğurböceği Yayınları nda, çocuklar için Osmanlı Tarihi adlı, halen devam etmekte olan dizinin ilk beş kitabı yayınlandı... Yayın no: 124 TAŞI TOPRAĞI TARİH İSTANBUL Genel yayın yönetmeni: Ergün Ür Yayınevi editörü: Özkan Öze Dizi editörü: Doç. Dr. Salim Aydüz iç düzen/kapak: Zafer Yayınları Tashih: Emine Aydın isbn: 978 605 5523 35 0 Sertifika no: 14452 Uğurböceği Yayınları, Zafer Yayın Grubu nun bir kuruluşudur. Mahmutbey mh. Deve Kald r mı cd. Gelincik sk. no:6 Ba c lar / stanbul, Türkiye Tel: (0 212) 446 21 00 Fax: (0 212) 446 01 39 zaferyayinlari.com - zafer@zaferyayinlari.com - twitter/zaferyayinlari copyright 2012 1. Baskı: Mart, 2012 Bas kı-cilt: Vesta Ofset 0 212 648 0638
İÇİNDEKİLER İlk İstanbullular... Körler Ülkesinin Karşısında... İstanbul u Hangi Devletler Ele Geçirdi?... İstanbul un Roma nın Başkenti Olarak Belirlenmesi... Çemberlitaş ın Roma dan Getirilmesi... Kız Kulesi... Milion Taşı... Roma İkiye Ayrılıyor... Ayasofya... Konstantin in Pazar Şenlikleri... Konstantin Şehrin Etrafını Surlarla Çeviriyor... Kutlu Nebi İstanbul un Fethini Müjdeliyor... Bizans Zayıflıyor... İstanbul Latin işgaline uğruyor... Osmanlılar Geliyor... II. Mehmet Padişah Oluyor... Otağ Tepesi nde...
Rumeli Hisarı nın İnşası... Konstantinopolis İstanbul Oluyor... Ok meydanında Talim Var... Sultan Mehmet Şehri Yeniden İnşa ediyor... Fatih in Gerçekleşen Dilekleri... İstanbul Camilerinin İlginç Hikâyeleri... Süleymaniye... Kuşkonmaz Camii nin Hikâyesi... Deniz Üzerine Kurulan Camii... Minareler Arasında Yükselen Ay Ve Güneş... Altmış Altı Yılda Tamamlanan 66 Kubbeli Camii... Sanki Yedim Camii... Planı Padişah Tarafından Çizilen Cami... Altı Minareli Tek Camii... İstanbul un Cumbalı evleri... İstanbul un Mor salkımlı Konakları... Evlerin Dış Cephelerindeki Ya Hafız Yazısı... Herkes Kapısının Önünü Süpürecek... Dünyanın En Kalabalık Şehri... Galata Kulesinden Uçan Adam... Sarıyer in Taşı Toprağı Altın... İstanbul un Mesire Yerleri... Boğazda Erguvan Güzelliği... İstanbul un Türbeleri... Meyyitzade (Ölünün Oğlu)... İstanbul un Mucit Şeyhi... İstanbul un Çok Çalışıp Az Tanınan Padişahı... Dünyanın En büyük Gemisi... 1. Dünya Savaşı nda İstanbul (1914-1918)... Kurtuluş Savaşı nda İstanbul... Türkiye nin İncisi İstanbul... Taşı Toprağı Tarih: İstanbul...
GİRİŞ İSTANBUL sokaklarını dolaşıyorum, hafiften yağmur çiseliyor, omuzlarıma serpiştiriyor. Toprak kokusu, denizden yükselen iyot kokusuna karışıyor. Yağmur hızlanıyor, hiç oralı olmuyorum. İstanbul her haliyle o kadar güzel ki! Varsın yağmur beni azıcık ıslatsın. diyorum. İstanbul da tarihin ayak izlerini sürüyorum. Bu izler beni binlerce yıl öncesine alıp götürüyor. Her köşe, her bucak dilleniyor bu şehirde. İnsanların ilk kez İstanbul u yurt edinmelerinin heyecanını okuyorum, ıslak kaldırımlarda. Kurdukları taş taş yükselttikleri her yapıyla beraber benim de heyecanım artıyor. Zümrüt güzeli şehirde evler, saraylar, tapınaklar, kurulurken, İstanbul gelişirken an be an benim de yüreğim pır pır ediyor. İstanbul öylesine büyüleyici ki herkes ona sahip olmak istiyor. İstanbul u elinde tutanları korku kaplıyor; Ya gelir de alırlarsa! Derken kat kat surlar çevriliyor, şehrin eteklerine. Kalın taş duvarlar bile şehrin güzelliğini örtemiyor. 9
Yüzyıllar, yüzyıllar boyunca İstanbul a sevdalı komutanların cansız bedenleri düşüyor, yüksek surların dibine. İstanbul u fethetmek öylesine zor ki! Kimseler aşamıyor, kimseler şehrin yeni sahibi olamıyor. Günlerden bir gün gemilerin karadan yürütüldüğü, sevdası İstanbul kadar büyük olan bir Sultan ın yüksek surlarını çökerttiği gün, İstanbul yeni bir kalıba bürünüyor. O kendisini fetheden Sultan Mehmet in eliyle Müslüman oluyor. Tebessümlerle eteklerine çil çil kubbelerin serpilişini izliyor. Semalarında ezan sesleri yankılanırken binlerce cami inşa ediliyor. Hanlar, hamamlar, çeşmeler, türbeler, saraylar, konaklar, çarşılar kuruluyor durmadan, yorulmadan. İstanbul, bağrına sığınan insanları çok seviyor. Onlarla birlikte yüzlerce zafer haberi ulaşıyor sokaklarına. Cümbüşler, eğlenceler tertip ediliyor. Ama sonra neler oluyorsa oluyor, zaferler eksilmeye, yaslar çoğalmaya başlıyor. İstanbul, olsun, zararı yok. deyip insanları bağrına basmaya devam ediyor. Gözyaşlarını öyle bir salıyor ki, her köşeye her bucağa dağılıyor. İstanbul un taşı toprağı tarih haline geliyor. Zehra Aydüz, Manchester, 2012 10
İlk İstanbullular ZAMANLARIN gerisinde, uzun zaman öncesinde, dünyanın en güzel köşelerinden birinde, yağmurlu bir havada, mağarada ateşin başında ısınmaya çalışan iki kişi vardı. Birden Marna nın aklına süper bir fikir geldi. Sönmeye yüz tutan ateşin küllerini tembel tembel eşeleyen Larna ya yan gözle bakarak şöyle dedi: Hele boynundaki incik boncukları çıkar da şuraya gömelim. Larna terslendi: Benim boncuklarımdan başka gömecek bir şey bulamadın mı? Elindeki baltayı gömsen ya! Bir işe de yaradığı yok. Günlerdir dişe dokunur bir av yakalamadın. Ha bire ağaçtan elma toplayıp yemekten midem bozuldu. Marna geniş geniş gülümsedi: Tamam, söz! Baltayı da gömeceğim. Larna hâlâ bir şey anlamamıştı. Niye ki? Niye olacak? Bizden çok uzun zaman sonra buraya gelecek insanlara mesaj bırakacağım. 13
Bak işte tam da şurayı eşeleyecekler, benim baltayla senin incik boncukları bulacaklar, sonra da diyecekler ki; Bu mağarada, çok akıllı insanlar yaşamış, çok güzel baltalar yapar, çok zarif kolyeler takarlarmış. Larna, istemeye istemeye boynundaki kolyeyi çıkarıp Marna ya uzattı. Madem ki kendisi için ne de zarif birisiymiş diyeceklerdi, bunun için kolyesinden vazgeçebilirdi. Nasıl olsa yenisini yapardı. Marna, uzun uğraşlar sonunda en sevdiği balta ile Larna nın incik boncuklarını gömmeyi başardı. Şimdi artık memnun mutlu ateşin külleri yanına oturabilirdi. Gelecek nesillere çok güzel bir mesaj bırakmıştı. Yıllar, yüzyıllar, bin yıllar geçti, bir gün her nasılsa yolu İstanbul daki Küçükçekmece Gölü yakınlarındaki Yarımburgaz Mağarası na düşen biri tam da Marna nın gömdüğü yerde kazılar yapmaya başladı. Bir sürü alet, edevat, baltalar, boncuklar, buldu. Sonra da dedi ki: İstanbul çok uzun zamandan beri yerleşim alanıdır. Hatta milattan önce 3000 667 yılları arasında cilalı taş ve bakır devrini yaşayan insanlar bu mağarada bulunmuşlardır. Ne yazık ki kazıyı yapan kişi ne boncukların zarifliğini fark edebildi, ne de baltanın güzelliğini. Bunları buraya bırakan insanların isimlerini düşünmek zaten hiç aklına gelmemişti. Sadece İstanbul da cilalı taş devrinden beri insanların yaşadığını tespit edebildiği için mutluydu. 14 15
Körler Ülkesinin Karşısında BÖYLE BAŞLADI İstanbul un yüzlerce yıllık macerası. Yüzlerce yıl içinde binlerce insana kucak açtı İstanbul. Ana gibi sardı, sarmaladı. Zaman içinde mağaralar yerini evlere, evler köye, köy de şehre bıraktı. Söylenenlere göre ilk kez İstanbul şehrini kuranlar Megaralı lardı. Yunanistan ın Megara şehrinde yaşayan Koressa nın oğlu Byzas düşmanların yaptığı saldırılardan bıkıp usanmıştı. Uzun süre bu duruma bir çare düşündü. Sonunda uzaklara gitmeye, yeni bir şehir kurmaya karar vererek adamlarını yanına çağırdı: Bakın hele! dedi. Çok önemli bir karar verdim; bu diyarlardan gidiyoruz. Yol boyunca acıkıp da benim hazırladığım yiyeceklere göz koymayın! Herkes kendi yumurtasını haşlayıp kendi torbasına koysun, etini, böreğini canı nasıl istiyorsa öyle pişirsin. Pılısını, pırtısını, yatağını, yorganını toplasın. Beni seven arkamdan gelsin. Herkes bu habere pek sevindi. Byzas akıllı, iş bilir bir komutandı. Mutlaka yeni yerleşecekleri şehir daha güzel olurdu. Onlar hazırlıklarını yapa dursun Byzas, her başı sıkıştığında yanına koştuğu, akıl hocası Delfoi Kâhini ni buldu. Nefes nefese bin bir heyecanla konuşmaya başladı: Kâhin efendi, Kahin Efendi! Eeeeee! Sen her bir naneyi bilirsin ya! Öyle sayılır nane türleri konusunda ihtisas yaptım. 16 17
Ben şimdi askerlerimle yeni bir şehir kurmak için yola çıkıyorum. Ne yapayım? Güle güle yolun açık olsun. İyi de şehrimi nereye kurayım? Kâhin efendi uzun uzun düşündü, taşındı. O kadar düşünmenin azıcık da kaşınmanın sonunda aklına ilginç bir cevap geldi. Bilmiş bilmiş sırıtarak: Körler ülkesinin karşısına kur ülkeni, dedi. Byzas şaşırdı ama bozuntuya vermedi. Neden, niçin diye sormadı. Mutlaka Delfoi Kâhini nin bir bildiği vardı. Byzas askerleriyle aylarca döndü, dolaştı, bir türlü körler ülkesini bulamadı. Bırak körler ülkesini bulmayı bir tanecik kör adama bile rastlamadı. Bu sırada İstanbul un Sarayburnu dolaylarına gelmişti. Burası ne kadar da güzeldi. Yemyeşil kıyılar zümrüt gibi canlı ve parlaktı. Boğazın suları narin bir kol gibi karanın arasına sokulmuştu. Gördüğü manzaranın güzelliği karşısında kendinden geçti. Bu sırada gözleri Sarayburnu nun karşısında yine Megara dan gelen bir grup tarafından kurulmuş olan Kadıköy e takıldı. Hayretle haykırdı: Aaaa! Bu adamlar kör olmalı! Böylesine güzel Sarayburnu dururken karşısına hem de korunmasız bir bölgeye şehir kurulur mu? O sırada aklına kâhinin söyledikleri geldi. Körler ülkesi kelimeleri kulaklarında çınlamaya başladı. Tabi ya, kâhinin bahsettiği yer burasıydı. Böylece hayran kaldığı Sarayburnu nda şehrinin temellerini attı. Byzas tarafından kurulduğu için şehir onun adıyla Byzantion olarak adlandırılmaya başlandı. 18 19
İstanbul u Hangi Devletler Ele Geçirdi? İSTANBUL ŞEHRİNİN güzelliği zaman içinde herkesin dikkatini çekmeye başladı. Asya dan geçip Avrupa ya ulaşmak isteyenin yolu mutlaka buraya düşüyordu. Birçok ünlü komutan nadide bir mücevher gibi olan şehri elde etmeye çalıştı. Şehir defalarca kuşatıldı, zaman zaman işgale uğradı. Sonunda MS.73 yılında görkemli Roma İmparatorluğu nun sınırlarına katıldı. Yüzyıllarca Roma nın önemli merkezlerinden biri olarak kaldı. İmparator 1. Konstantin, uzun uğraşlar sonucunda Roma tahtını ele geçirince İstanbul u başkent yapma kararı aldı. MS. 330 İstanbul un Roma nın Başkenti Olarak Belirlenmesi İMPARATOR Büyük Konstantin, bir gün tahtına oturmuş avuç avuç üzüm tanesini ağzına tıkıştırırken bir taraftan da beyninin kıvrımları arasında düşünceler gelip gidiyor, karar üstüne 20 21