Faruk Arslan - Net Kırılma Evanjelist Harbin Kurgusu. www.cepsitesi.net



Benzer belgeler
Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

MATRİX İN 11 EYLÜL KURGUSU. NET KIRILMA: Evanjelist Harbin Kurgusu FARUK ARSLAN

Bush, Suudi Kralıyla petrol fiyatı konuştu

2008 AMERİKAN BAŞKANLIK SEÇİMLERİ NE GENEL BİR BAKIŞ 2008 AMERİKAN BAŞKANLIK SEÇİMLERİ NE GENEL BİR BAKIŞ

İsrailli casus Eli Cohen'in saati, Suriye'de idam edilmesinden yarım asır sonra ülkesine nasıl geri döndü?

ABD BAŞKANLIK SİSTEMİ Hacı Dede Hakan KARAGÖZ

Devrim Öncesinde Yemen

Kuzey Irak'a harekat

BÜLTEN İSTANBUL AZİZ BABUŞCU. FİLİSTİN MESELESİ 2 5 te B İ L G İ NOTU. Öğretmenler ile öğrenciler yıllar sonra bir araya geldi

8. Türkiye Avrupa'nın en önemli ülkesi

ABD'nin Fransa'ya Reaper İnsansız Uçak Satışı ve Türkiye'nin Durumu 1

Türkiye'de 3 Ay OHAL İlan Edildi

Özal'dan şok açıklama

Trinidad ve Tobago 1990: Latin Amerika'nın ilk ve tek İslam devrimi

Uluslararası Üniversiteler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Darbeci Kurşununa Hedef Oldu

AK PARTi Genel Başkanı ve Başbakan Erdoğan Bosna-Hersek te

Haftalık Gelişmeler

Aç l fl Vural Öger Çok değerli misafirler, Konrad-Adenauer vakfının 23 senedir yapmış olduğu bu gazetecilik seminerinde son senesinde bizim de k

1. ABD Silahlı Kuvvetleri dünyanın en güçlü ordusu

Erken Oy Verme İşlemleri Devam Ediyor..

İkrime Sabri: Mescidi Aksa nın. Bir Karışından Bile Taviz Vermeyiz

Kuzey Kore'nin yeni füzesi ABD'ye ulaşabilir mi? Uzmanlara göre Kuzey Kore'nin denemeleri Batı açısından kaygı verici

'Bende dağa çıkmadım'

Batı Dünyasının 'Bireysel Silahlanma' İkilemi

ABD'den NATO ülkelerine ültimatom: Savunma harcamalarını arttırın

ABD'nin iki seçeneği kaldı: Ya gücünü artır ya da Taliban'a göz yum

2010 YILINA DAMGASINI VURAN OLAYLAR. Avrupa Birliği ve Avrupa Birliği ne giriş süreci. Terör olayları. Türkiye-İsrail krizi

Fransa'da, Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürleri yayınlayan Fransız Dergisi'ne baskın düzenlendi ve 12 kişi öldürüldü.

IŞIKFX Uluslararası Piyasalar Departmanı Günlük Yorum. Piyasalarda Bugün Ne Oldu? USDTRY EURUSD ALTIN BRENT PETROL GBPUSD

3 Kasım 2002 Seçimlerine Doğru: Senaryolar ve Alternatifler...

KARİKATÜRLERİN DİLİNDEN IRAK I ANLAMAK - 1

NATO Zirvesi'nde Gündem Suriye ve Rusya

Brüksel'de art arda patlamalar: En az 26 ölü

Sahtekarlıkta tüm sınırlar aşıldı : Beyaz Miğferler'in Suriye'deki 'icraatları'

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Havalimanı Devlet Konukevi nde düzenlenen basın toplantısında konuştu

Beyaz Saray'daki Trump-Erdoğan Zirvesinden Ne Çıktı?

Hikayeye başlıyoruz...

HEM DÜŞÜNECEĞİZ, HEM ÖĞRENECEĞİZ HEM DE SÜRPRİZ HEDİYELER KAZANMA ŞANSINA SAHİP OLACAĞIZ.

Milli Devlete Yönelik Tehdit Değerlendirmesi

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

"medya benim ayağımın altına muz kabuğunu biraz zor koyar" vari açıklamalarda bulunuyordu ki Olanlar oldu

Zorunlu ama takan yok

frekans araştırma

5 bin PKK lı ve peşmergeye terör eğitimi

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

Bir yalanı kaç kere tekrarlarsak gerçek olur?

özlü bir medya kazası işledi. Yıldırı m

1979 Kabe Baskını'nın yeni görüntüleri ortaya çıktı

MUĞLA GAZETECİLER CEMİYETİNDE GÖREV GENÇLERİN

KARARSIZ AK PARTĠ SEÇMENĠ PARTĠSĠNE DÖNÜYOR

Mete Yarar'dan 15 Temmuz kitabı : Darbenin Kayıp Saatleri

Cumhuriyet Halk Partisi

TSK'dan Sınır Ötesi IŞİD Operasyonu

American Tank Company (Ruhi) vs Afrika Schützenkompanie (Levent) 1750 pts & Mid-War Hold the Line

BAŞBAKAN ERDOĞAN: KOPENHAG SİYASİ KRİTERLERİ NOKTASINDA EĞER HERHANGİ BİR SIKINTI DOĞACAK OLU

Hackerlar ortaya çıkardı: Birleşik Arap Emirlikleri İsrail yanlısı kurumları fonluyor!

Gülen'in Haki Cübbesi Darbe Sinyali Miydi?

MİT'ten yurt dışındaki FETÖ'cülere 3 aşamalı operasyon

FSB yöneticisi Mikhailov, devlet sırlarını ABD'ye sızdırmış

HALKIN DOKTORLARINDAN KORKUYORLAR

Yine tehtid ettiler

ABD Suriye Rejimi'nin hava üssünü vurdu

Kafkasya ve Türkiye Zor Arazide Komfluluk Siyaseti

Cumhuriyet Halk Partisi

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, Fransa Cumhurbaşkanı Macron

Müşteri: Üç gece için rezervasyon yaptırmak istiyorum. Tek kişilik bir oda.

11-16 ŞUBAT DEMİR CEVHERİ PİYASA FİYATLARI

1999 dan 2007 ye Seçmen Tercihleri ve Değişim AKP

MEDYANIN EYLÜL AYI GÜNDEMİ - DÖRDÜNCÜ KUVVET MEDYA - Özgür Gazeteciler Platformu Salı, 04 Ekim :31

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Yahudiliğin peygamberi Hz. Musa dır. Bu nedenle Yahudiliğe Musevilik de denir. Yahudi ismi, Yakup un on iki oğlundan biri olan Yuda veya Yahuda ya

İNTİHAR EYLEMLERİ Kasım 2003 İstanbul Saldırıları HALİM ALTINIŞIK STRATEJİ-GÜVENLİK-YÜZ OKUMA UZMANI

NEDEN. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

Yak ndo u Medyas nda Türkiye ve AB Müktesebatlar - srail örne inde

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

DenizBank Yatırım Hizmetleri Grubu Özel Bankacılık Araştırma İngiltere, Haziran 2017 Seçim Sunumu

Filistin Sahnesinde Faal Olan Gruplara Karşı Filistin Halkının Tutumu (Anket)

- SOSYAL GÜVENLİK KURUMU NUN SAĞLIK ALANINDA ÜSTLENDİĞİ ÇOK ÖNEMLİ GÖREVLER BULUNMAKTADIR

Başbakan Yıldırım, Mersin Şehir Hastanesi Açılış Töreni nde konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayram namazı sonrası açıklama yaptı

Başbakan Yıldırım, Piri Reis Ortaokulu nda karne dağıtım törenine katıldı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

ABD İLE YAPTIĞIN GİZLİ ANLAŞMAYI AÇIKLA -(TAMAMI) Çarşamba, 03 Temmuz :11 - Son Güncelleme Perşembe, 04 Temmuz :10

11 EYLÜL SALDIRISI VE YENİ DÜNYA: SOĞUK BARIŞ DÖNEMİ

DÜNYA SERAMİK SAĞLIK GEREÇLERİ İHRACATI. Genel Değerlendirme

Sayın Büyükelçiler, Değerli Kongre üyeleri, Çok değerli dostum Sayın Zügayir ve Brosh, Kıymetli basın mensupları,

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Esentepe Mah. Ali Kaya Sok. Polat Plaza A Blok No: 1A/52 Kat 4 Şişli / İstanbul Tel: (0212)

Ömür Çelikdönmez : İran ve İsrail istihbaratı birlikte çalışıyor, MOSSAD casusları İran'da...

Papa'nın yardımcıları ziyaret için gelip gerekli görüşmeleri bile yaptılar. Bundan sonra neler yaşanacak?

AYŞEGÜL ARSLAN IN KATİL ZANLISI MÜEBBET YEDİ

Diyanet'in yaz Kur'an kursları bugün başladı

CAN ATAKLI SAAT SAAT AÇIKLADI...

RAPORU HAZIRLAYANLAR: Azime Acar & Ender Bölükbaşı

Görmeyenler için : G.FULLER kimdir?

ANKARA NIN OYLARI SEÇİM GÜNLÜĞÜ

Perşembe İzmir Gündemi

Transkript:

Faruk Arslan - Net Kırılma Evanjelist Harbin Kurgusu www.cepsitesi.net MATRİX İN 11 EYLÜL KURGUSU NET KIRILMA: Evanjelist Harbin Kurgusu MATRİX'İN KIYAMETİ VE ONBAŞISI GEORGE W. BUSH Matrix'e Mesih'in( Hz. İsa) nüzulu Müslümanlar, Hiristiyanlar ve Museviler tarafından bekleniyordu. Ahirzamanda yaşadıklarından emin olan Müslümanlar, her yüzyılda bir gönderilen İslam'ı tekrar özüne döndüren Müceddit veya Mehdinin değil ancak Büyük Mehdi ve Mesih'in içinde bulundukları fetret döneminden kendilerini kurtarabileceğine inanıyordu. Ancak Mehdi geldiğinde gelmesinden ümiti kesmiş ölü ruhlar bulacaktı. Şiilere göre ise Mehdi, kayıp 12. imamlarıydı. İslami kaynakların rivayetlerine göre, Mesih Hiristiyan dünyasında ortaya çıkacak ve onları gerçek İseviliğe döndürerek gerçek İslamı temsil edenlerle ittifak yapacak, Büyük Mehdinin izinden gidecekti. Ortak noktaları ' La ilahe illallah'ta birleşerek inançsızlığa karşı mücadele etmeleriydi. Mesih, Matrix'in kıyamet kenti Kudüs'te Büyük Mehdinin arkasında namaz kılacaktı. ( 1) Diğer tabirle Mesih, Kudüs üzerinde fırtına koparan Armagedon'u hazırlayan Evenjelik Yahudi ittifakının kurgusunu bozacak, rakiplerinin başını manen burada ezecek şahıs veya şahsi maneviydi. Büyük Mehdinin diğer Mehdilerden farklı olarak üç görevi vardı. Oda diğerlei gibi iman hakikatlarını yayarak Allah'a imanı kalplere yerleştirecekti. Farklı tarafı, onun faaliyetleri sadece müslüman dünyasında değil tüm dünyada makes bulacaktı. Bunu açtığı yolda

ilerleyen, diriltici Mesihi ruh üfleyen bir milyondan fazla talabesi ' yeryüzü mirasçıları' yapacaktı. 3. ve son görevi, İslamiyeti yeryüzünün en gür sadası yapmaktı. Mesihle yarıyolda kavuşacak olan Büyük Mehdi de ya bir şahıs veya şahsi maneviydi. Bu kadar büyük işler yapacak Mesih ve Büyük Mehdiyi ancak iman nuruyla bakanlar tanıyabilecekti, pek çokları anlayamayacaktı. Küçük bir grup olmalarına rağmen silah, güç ve araçlar bakımdan yenilmez görünen küfrü temsil eden rakiplerini yeneceklerdi. Bu hengamede İslam'a binyıl bayraktarlık yapmış Türk milletinin ordusu, milliyetçilik mikrobundan kurtularak eski günlerine dönecek ve İslamiyete büyük hizmetler yapacaktı.(2) Mesih ve Büyük Mehdi, gurur, enaniyet, kin, kibir, hased gibi dünyevi kötü hasletlerden nefsini arındırmış, kendi kimliğini asla açıklamayan, sadece sessizce icraat yapan, Matrix'in kaderini denk noktasında çeviren, yumuşak huylu, şiddete başvurmayan, hoşgörü, diyalog ve toleransı temsil eden ' kalp fatihleri'ydi. Mehdi, tüm dünyayı içinde bulunduğu büyük kaostan, adaletsizliklerden ve ahlaki çöküşten kurtaracaktı. Peygamber Efendimizden nakledilen hadislerde ve sahabelerin çeşitli rivayetlerinde Mehdi'nin pek çok özelliği tarif edilmekteydi. O, inkarcı ideolojileri ortadan kaldıracak, dünyanın dört bir yanında devam eden adaletsizlikleri, zulümleri, terörü sona erdirecek, dinin Peygamberimiz (sav)'in dönemindeki şekliyle yaşanmasını sağlayacak, Kuran ahlakını insanlar arasında hakim kılacak, tüm dünyada huzuru ve barışı tesis edecekti. Akli dengesini yirdikten sonra ' Mesih' olduğunu söyleyen RP eski milletvekili Hasan Mezarcı ve açıkça ' Mesih' olduğunu iddia eden ABD Başkanı Bush arasındaki etk fark, birinin ' deli' diğerinin ' fanatik bir lider' olarak görülmesiydi. Kendine ' Çıplak uyarıcı' lakabını takarak ' Mesih'liğe soyunan CHP milletvekili Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Matrix'in yalancı dünyasında yerini almış ' Fake' ( Sahte) yapımlardı. Müslümanlar 5 boynunu bükmüş Mesih ve Mehdi ile ilgili ilahi kaderin tecelli etmesini beklerken, Evanjelik- Yahudi ittifakı kaderi kurgulamaya karar vermişti. Eski Ahit'te göre, kıyametten bir süre önce, Mesih'in gelişiyle birlikte Mesih'e tabi olan Yahudiler ve onların düşmanı olan "goyim" arasında büyük bir savaş yaşanacaktı. Yaşanacak 'Armagedon' da, Yahudiler büyük kayıplar verecek buna rağmen bu savaşı kazanacakları kehaneti yeralıyordu. "ABD'nin etkin gruplarından olan, bir çok bürokrat, istihbaratçı ve uzmanın yanısıra eski ABD Başkanı Ronald Reagan'nın ve ABD Başkanı Bush'la birlikte neocon Şahinlerin de mensubu olduğu Evangalistler, Armagedon'un çok yakın olduğunu, bu büyük savaşın içinde bulunduğumuz insan nesli tarafindan görüleceğine inanırlardı. Onlara göre, bugünkü İsrail ordusu, yakında Armagedon'da "goyim" ile savaşacak olan orduydu. Dolayısıyla İsrail'in askeri gücünü artırmak, nükleer silahlarla donatmak ve korumak için ellerinden geldiği kadar çalışmaları kutsal görevdi." (3) Matrix denilen bu kurgulanmış dünyada güç ve hegomanya peşinde koşanların kıyameti yakınlaştıracak bir milada ihtiyaçları olduğu kanıksanamazdı. İşte beklenen kıyamete yaklaşmak için müthiş bir kurgu kurgulandı: Matrix'in kurgusu 11 Eylüldü... Katolik ve Ortadoks dünyasının liderleri, fason Mesih planını eleştirmiş, başlatılan ' Haçlı Sefer'ine katılmamıştı. Amerika kıtasının Christopher Colombus tarafından keşfinden 11 yıl sonra 1503'te doğan ünlü astrolog ve kahin Michel Nostradamus'un, kutsal kitapların işaretlerini değerlendirdiği yıllardır New York'la ilgili olduğu tahmin edilen bir dörtlüğünde Nostradamus şöyle diyordu: "Gökyüzü 45 derecede yanacak, ateş büyük New City'e yaklaşıyor hemen ardından dev, dağınık bir alev sıçrıyor

Normanların kanıtını görmek istedikleri zaman" Bugüne kadar, bu dörtlükteki şehrin New York olduğu tahminleri dile getiriliyordu. Çünkü New York 40-45 derece kuzey enleminde yer alıyordu. Yapılan yorumlarda, Nostradamus'un bu kehaneti üçüncü dünya savaşının da habercisi olarak görülüyordu. Nostradamus'un Centurie eserinin New City ile ilgili kehanetinden önce yazdığı şu mısralar da, dünya haritasının sol yanında yer alan ABD'yi işaret ettiği yönünde yorumlanıyordu: 'Çığlıklar işitilecek' "Şafak sökerken büyük bir yangın görülecek Kuzeye doğru yükselen bir gürültü ve ışık Yerkürede ölüm ve çığlık işitilecek Silahlar, yangın ve kıtlıktan gelecek ölüm onları bekleyen. Tanrılar insanlığın görmesini sağlayacaklar Büyük bir savaşın müellifi olduklarını Gökyüzü silahlarla roketlerden kurtulduğunda En büyük hasar sol yanı etkileyecek." ( 4) Saldırının 11 Eylül tarihinde gerçekleşmiş olması mistik nedenler peşinde koşanlar için ilk ipucunu veriyordu: 11 sayısı. 11 in bir asal sayı olması da herhalde dikkatleri daha çok çekmeyi başarmıştı. 11 Eylül saldırısı ile 11 sayısı arasındaki belirtilen mistik ilişkilerin bazı örnekleri şunlardı : a. Saldırı tarihi: 11 / 9 = 1 + 1 + 9 = 11 b. September 11 yazısı 9 harf ve 2 rakamdan oluşuyor = 9 + 2= 11 c. 11 Eylül yılın 254. günü = 2 + 5 + 4 = 11 6 d. 11 Eylül den sonra yılın sonuna 111 gün kalıyor. e. İkiz kuleler yıkılmadan önce yan yana durdukları için 11 e benziyorlardı. f. Nostradamus 11 harften oluşan bir isim. g. Afghanistan 11 harften oluşuyor. h. The Pentagon 11 harften oluşuyor. i. Uçaklardan Flight 11 de 92 kişi bulunuyordu = 9 + 2 = 11 j. Uçaklardan Flight 175 de 65 kişi bulunuyordu = 6 + 5 = 11 k. İsrail Başbakanı, Ariel Sharon = 11 harf. l. İsrail Dışişleri Bakanı, Shimon Peres = 11 harf. m. ABD nin bağımsızlık günü: 4 Temmuz = 4 + 7 = 11 n. Bir önceki ABD Başkanı, Bill Clinton = 11 harf. Doğruyu söylemek gerekirse, yukarıdaki sayılar ve eşitlikler gerçekten ilginç görünmekteydi. Sokaktaki adam için bu kadar ilginç eşitliğin yanyana gelmesi sadece ve sadece tek bir nedene bağlı olacaktı: 11 Eylül saldırılarının gerçekten mistik bir yönü vardı! Sonucu 11 sayısını veren bütün bu örnekler sadece basit bir rastlantı ile açıklanabilir miydi? Bir olayın olma olasılığı ile herhangi bir olayın olma olasılıkları birbirilerinden farklıydı. Örneğin, 49 sayı arasından 6 tanesini tahmin etmeye çalışılan Loto da herhangi bir sayı dizisini tahmin edip ödülü kazanma şansınız C(49:6) iken, önceden belirlenmiş bir sayı dizesini tahmin etme (örn.; 1, 23, 25, 32, 33, 45) olasılığı (1/49)*(1/48)*(1/47)*(1/46)*(1/45)*(1/44) olacaktı. Her ne kadar loto gibi bir şans oyunda kazanma şansı her iki koşulda da çok düşük olsa da yine de sayıların önceden belirlendiği bir olayın olma olasılığı gelişigüzel bir düzenlemeye göre çok daha düşük olacaktı. 11 Eylül saldırılarına bu açıdan bakıldığında, eğer olaylar olmadan önce 11 Eylül saldırısını öngördüğü iddia edilen olaylar saptanmış olsaydı; diğer bir deyişle iddialar öncül (a priori) olabilseydi yapılan çıkarımların bilimsel olduğu söyleyebilirdi, ancak,

olaylar olup bittikten sonra geriye dönük (post hoc) kanıt aramaların bilimsel olduğunu söylemek çok zordu. Örneğin, bir an için 11 Eylül de değil 13 Eylül de olduğunu düşünelim. Bu tür bir tarih değişikliğinde mistik kuramlar açıklama gücünü (!) kaybedecekler miydi? Kesin olarak hayır diyebiliriz çünkü bu sefer kanıt aramalar 13 sayısı üzerinde yoğunlaşacaktı. İşte bir kaç örnek: a. 13 sayısı uğursuz olarak kabul edilen bir sayıdır. b. 13 Eylül yılın 256. günü = 2 + 5 + 6 = 13 c. Pentagon a çarpan uçak : UA 175 = 1 + 7 + 5 = 13 d. Flight 77 de 58 yolcu vardı = 5 + 8 = 13 e. İkiz kulelerde toplam 26 ülkeden çalışan vardı = 13 + 13 f. İkiz kulelerde toplam 104 asansör vardı = 13 x 8 g. Usame Bin Ladin ailesinin 52. çocuğudur = 13 x 4 h. Saddam Hüseyin = 13 harften oluşuyor. i. Usame bin Ladin = 13 harften oluşuyor. j. İkiz kuleler 415 ve 417 metre yüksekliğindeydiler = 415 + 417 = 13 x 64 Din eksenli mistik bir savaşın başlama tarihi olan 11 Eylül, seçilmiş bir tarihse, bu tarihi Usame Bin Ladin'in seçmediği kesindi. ( 5) İslami kaynaklar açısından 11 Eylül bir kıyamet alametiydi. Mehdi'nin çıkışından önce, tozlu ve dumanlı, karanlık bir fitnenin görüleceğini ifade eden hadisin beyanında' Tozlu dumanlı, karanlık bir fitne görülecek, bunu diğerleri takip edecek' şeklinde söz edilmekteydi (6) ABD'yi felce uğratan, bütün dünya kamuoyunu da şoka sokan saldırılar, yerel saatle 7 sabah 8:46 te (Türkiye saati ile 15.56) New York ta başladı. Wall Street yakınındaki Dünya Ticaret Merkezi ne gerçekleştirilen ilk saldırı, Amerikan Havayolları na bağlı bir Boeing 767 yolcu uçağının Los Angeles a gitmek üzere Boston dan sonra, Dünya Ticaret Merkezi nin ikiz gökdelenlerinden birine çarpmasıyla gerçekleşti. Bu saldırıdan 17 dakika sonra, yine Amerikan Havayolları na ait, Washington dan Los Angeles a hareket eden bir başka yolcu uçağı da, ikinci gökdelene çakıldı. Televizyon ekranlarında ve gazetelerde de şahit olunduğu gibi, bu iki büyük terör olayının ardından büyük bir toz bulutu ve duman çevreyi sarıp kuşatmıştı. Hadiste bu fitnenin ardında toz ve duman bırakacağı belirtilmişti. Ayrıca bu fitnenin "karanlık" olarak nitelendirilmesi, nereden geldiği belli olmayan, umulmadık bir olay olduğuna işaret kabul edilebilirdi. Fitne, "insanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya hak ve hakikatten saptıracak şey, savaş, azdırma, karışıklık, ihtilaf, kavga" gibi anlamlara gelen bir kelimeydi. Hadisin dünya tarihinin en büyük terör olayı olarak nitelendirilen saldırıya işaret etmesi muhtemeldi. New York'ta Dünya Ticaret Merkezi'ne ve Washington'da Pentagon binasına çarpan uçakların yakıtlarının sebep olduğu patlamalar sonucunda büyük bir duman oluşmuş ve bu duman tüm şehirden ve hatta civar kentlerden görülebilecek kadar yükselmiş ve yayılmıştı. Patlamalar sonucunda çöken binalar ise, daha büyük bir toz bulutunun oluşmasına neden olmuş, hatta çevredeki insanların üzerleri tamamen bu tozla kaplanmıştı. Dolayısıyla binlerce masum insanın ölümüne ve yaralanmasına neden olan, insanlık tarihinin bu en elim terör olayı, hadiste haber verilen ve Mehdi'nin çıkışının bir alameti olarak bildirilen "tozlu dumanlı, karanlık fitne" olabilirdi. BUSH'UN İLGİNÇ TAVRI ABD Başkanı George W. Bush, 10 Eylül 2001 günü Florida'ya uçmuştu. Sarasota yazlığında vali kardeşi Jeb'le akşam yemeği yedi ve uyudu. 8:30'da buradan ayrılarak Booker İlkokul'unda katılacağı etkinliğe 8: 40'da ulaştı. Saldırı haberini koridorda beklerken alan Bush'un ilk düşüncesi bunun bir uçak kazası olduğu yönündeydi. İkinci uçağında gökdelene çakılmasının ardından bunun bir saldırı olduğunu anladı. Olaydan 3

ay sonra Orlando'da yaptığı konuşmada, olayı 3. sınıfların etkinliğini dinlemek için beklerken aldığını ve bir sandalyeye oturarak Tv'den uçağın yol açtığı zararı canlı yayında üzüntüyle seyrettiğini söyledi.(7) Oysa hiç bir Tv, ilk uçağın çakılmasını görüntüleyememişti. Hele naklen yayın sözkonusu değildi. Anlaşılan Bush'un dili sürçmüştü. 11 Eylül eylemini FBI veya CIA yapmadığına göre Bush'a canlı seyrettirmeleri mümkün değildi. Yoksa gerçekten ilk uçağın vuruşunu Bush, beklediği koridorda canlı biçimde seyretmiş miydi? Bu ihtimali seslendirmekle '11 Eylülü Bush ekibi yaptı' demek aynı kapıya çıkardı. İkinci uçağın çakılmasından sonra ortaya çıkan görüntüler ancak Tvlerden canlı seyredilebilmişti. Orlando konuşmasından bir ay sonra Bush, o gün yaşadıklarını Kaliforniya'da anlatırken, ilk uçağın çakılmasını Tv'de görmediğini belirterek, ilk hatasını tashih etti. ( 8) Bu küçük yalanı Michael Moore gibi yakalayıp ciddi bir delil sayanlarda oldu, Bush'un kullandığı kıt Teksas kowboy İngilizcesinin yetersizliğine bağlayanlarda. Kaliforniya valisi seçilen artist Arnold'u kutlama töreninde Bush'un itiraf ettiğine göre, ikisinin ortak özelliği Amerikalılara göre İngilizceyi iyi bilmemeleriydi. O gün herkes şaşkındı; Bush'un bu büyük hatası kabul edilebilirdi. O günlerde ABD Tvlerinde oyanayan ' That's My Bush' adlı dizide Bush, yalancı, aptal ve zeka seviyesi düşük biri olarak gösteriliyordu. ABD, halkı, Bush'un yalanlarına bu diziyle bağışıklık kazanmıştı. Ulusal güvenlik gerekçesi ile bu dizi derhal ABD Tvlerinden kaldırıldı. Amerikalılar artık 8 başkanlarının yalanlarına gülmüyordu; 11 Eylülden sonra ülkeye savaşçı bir başkan lazımdı ve asla yalancı bir imaja sahip olmamalıydı! Bush, sınıfa 9:00'da girmişti. İkinci uçak 9:03'de vurdu. Özel Kalem Müdürü Andrew Card, yanına yaklaşarak kulağına olayı fısıldadı. ABD bir saldırı ile karşı karşıya idi, ancak Bush'un simasında bir değişiklik olmadı. 7 dakika daha sınıfda hiçbir girişimde bulunmadan oturdu. Bush'ın vücut dilini yorumlayan uzmanlar, hiçbir heyecan, telaş, üzüntü algılayamadıkları için şaşkındı, başkan sanki felç olmuştu. Wall Street te büyük panik yaratan ve 1 saat içinde 110 ar katlı gökdelenlerden ikisi de birbiri ardınca yıkıldı.bush un Bu terörist saldırının sorumlularını mutlaka bulacağız açıklamasını yaptığı sıralarda, bu kez Washington saldırıların hedefi oldu. Toplam 25 bin personeliyle başlı başına bir kent halindeki Savunma Bakanlığı nın (Pentagon) beşgen binası muhtemel bir saldırı için boşaltılırken 09:45 sularında binanın kuvvet komutanlarının bulunduğu güney kanadına dev bir uçak düştü. Üst düzey yetkililerin bulunduğu bu nokta sanki özellikle seçilmişti. Tüyler ürperten kamikaze saldırısından sonra beşgen şeklindeki Pentagon binasının güney kanadı alev alev yanmaya başladı. Saldırı gerçekleştiği sırada Amerikan Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'de binadaydı ve son anda karga tulumba dışarı çıkartılarak kurtarıldı. Ardından Kongre binasının önünde, Washington un göbeğinden geçen bir şerit şeklindeki yeşil alanda yangın çıktı. Bunun üzerine, Kongre binası, Beyaz Saray, Dışişleri, Hazine ve Adalet bakanlıkları boşaltıldı. Federal hükümete ait bütün binalardaki personel evlerine gönderildi. Dördüncü, uçakın hedefi bir iddiaya göre Beyaz Saray, bir iddiaya göre Amerikan Kongresi idi. Son uçak Pennsilvenya'da düşürüldü. Pentagon'un aklına uçak kaldırıp eylemcileri vurmak 75 dakika sonra gelmişti. New York taki saldırılardan hemen sonra, Florida ya yaptığı geziyi keserek Washington a döneceğini bildiren ABD Başkanı nın, Ulusal Güvenlik Konseyi ni toplamak üzere Beyaz Saray ın altındaki bomba sığınağına gelmesi bekleniyordu. Ancak Beyaz Saray yakınında yangın tespit edilmesi ve havada şüpheli bir uçağın görülmesi üzerine, Bush ve kurmayları, Washington dışında bir yerde koruma altına alındı. Bush'un daha sonra akşam saatlerinde, özel silah ve güvenlik sistemleriyle donatılmış bir komuta merkezinde çalışmak üzere Nebraska eyaletine götürüldüğü açıklandı. Kongre üyeleri de

uzun süre başkentteki bir sığınakta bekletildiler.oysa Bush, Washington Post, o günkü haberine göre, Louisina'ya giderek karayolu ile ulaştığı Nebraska'da kaldı. Bush'un Air Force One adlı uçağına saldırı düzenlenebileceği korkusuyla hava uçuşu yapamamıştı. Bush, Nebraska'da bir metronun altında saklandı, buraya saldırı olsa bile Bush sağ kurtulabilirdi. Başkanlarının metro altında saklanması ve hemen Washington'a dönerek krizi yönetmeye başlamaması, başkanın zayıf liderlik özelliği ve korkaklığı olarak yorumlandı. Bush Washington a dönünce Ulusal Güvenlik Konseyi ni topladı. ( 9) İlk kuleye çarpan uçağın en yakın görgü tanıkları hiç şüphesiz Güney Kule'nin üst katlarında çalışanlardı. Yaşadıkları şoku atlattıktan sonra 78. kattaki asansör lobisinde toplanan 200 kişiyi bir sürpriz bekliyordu: İkinci uçak Dünya Ticaret Merkezi'ne yapılan uçaklı saldırılar sırasında ölüm ve yaşamın en fazla kesiştiği yer güney kulesinin 78'inci kat asansör lobisiydi. Kuzey kulesine uçak çarpmasının ardından paniğe kapılan insanlar, güney kulesini de tahliye etmek üzere asansörlere koştular. Kendi kulelerine de az sonra başka bir uçağın çarpacağını asla bilemezlerdi. 78'inci katın 240 metrekarelik asansör lobisinde 200 kişi toplanmıştı. Saat 9:03'te United Airlines'ın 175 sefer sayılı Boeing 767 uçağı güney kulesinin tam da bu katına çakıldı. Uçağın sol kanadı asansör lobisini dev bir bıçak gibi kesti. Güney kulesi en fazla ölüyü burada verdi. 9 Tüm binada ölen 611 kişinin üçte biri bu kattaydı. A merdivenine ulaşabilen yalnızca 12 kişi kurtuldu. Bu 12 kişi 56 dakika sonra güney kulesi tamamen çökmeden binadan çıkmayı başarmışlardı. Bunların dokuzu uçağın etkisinden en uzak olan lobinin kuzey köşesindeydi; üçü de üst katlarla bağlantı sağlayan dahili asansörlerdeydi. 78'inci katta bunların dışındaki herkes öldü. Kurtulanları merdivenlere götürenler bile. Dünya Ticaret Merkezi'ne ilk uçağın çarpmasıyla ikinci uçağın çarpması arasındaki 16.5 dakikalık süre içinde bu insanlar nasıl bir tehlike içinde olduklarını, yaptıkları en ufak bir hareketin kendileri için ölüm ya da yaşam demek olacağını bilmiyorlardı. Eric Thompson, diğer binadaki alevleri görünce kaçmak isteyenlerden biriydi. Lobide omuz omuza asansör bekleyen insanları görünce bunun yararı yok diye düşündü. 77'nci kattaki masasında kız arkadaşın bıraktığını hatırladı. Onu almak için büroları birbirine bağlayan küçük asansörlere yöneldi. Lobideki kalabalık azaldıktan sonra dönerim diye düşündü. Aon'un havacılık sigortası bölümünün müdürü 51 yaşındaki Ed Nicholls, 102'nci kattan merdivenlerle iniyordu. 70'li katlardan birine geldiğinde, güney kulesinin güvenli olduğunu ve insanların işlerinin başına dönebileceklerini söyleyen anonsu duydu. Saat 9'a geliyordu. Anonstan sonra aşağı inen insanların sayısı azaldı, hatta geri dönmeler başladı. Nicholls merdivenden yukarı dönenler arasına karıştı. Ancak hala kaçmak istiyordu. Ekspres asansörlere binmenin 70 kat aşağı yürümekten daha çabuk olacağını düşündü. Büyük asansörlerden biri nihayet geldiğinde Hagerty, Nicholls'u göstererek, İki çocuğu var. Geçmesine izin verin dedi. Sonra da Benim de bir atım ve iki kedim var diye şaka yaptı. İkisi de asansöre binememişti. Aon'dan meslektaşları Donna Spera ile birlikte asansör lobisinde bekleyen Keating Crown ve Kelly Reyher, binaya uzun süre dönemeyecekleri konusunda fikir birliğine varmışlardı. Karşı kuledeki yangının büyüklüğü gözönüne alınırsa bu haftalar sürebilirdi. Reyher'in aklına müşterileri hakkındaki bütün bilgilerin kayıtlı olduğu databankı geldi. Onsuz hiçbir iş yapamazdı ve onu 100'ncü kattaki masasında bırakmıştı. Databankımı almaya gidiyorum dedi ve dahili asansörlerden birine atladı. İşte o anda kulakları sağır edici bir patlamayla birlikte lobiyi yakıcı bir sıcak dalgası kapladı. Etrafı kara dumanlar sardı. Asansörlerden alevler saçılıyordu. Duvarlar ve tavan artık yerlerde moloz yığını olmuştu. Havada, fırlatılmış bıçaklar gibi cam parçaları uçuşuyordu. Patlama insanları oyuncak bebekler gibi savurdu, gövdelerini parçalara

ayırdı. Kimse bunun bir uçak olduğunu bilmiyordu. Judy Wein bir süre havada uçtu ve yan tarafına düştü. Bileği kırıldı, üç kaburgası parçalara ayrıldı, akciğerine delik açıldı. Allahım! Neden aşağı yürümeye devam etmedim? dedi. Bina uçağın neden olduğu darbe ile bir sağa bir sola sallanırken Judy kendini asansör lobisine doğru kayarken buldu. Biraz önce asansörler kurtuluş umuduydu. Şimdi ise cehenneme dönmüşlerdi. İşte böyle öleceğim. Bir asansörde yanarak diye aklından geçirdi Judy. Donna Spera'nın kolları yanıyordu. Saati sıcaktan eriyor gibiydi. Onu çıkarmak için bileğini salladı. Kuzey kulesindeki arkadaşı Paulie'yi aramak için çıkardığı cep telefonunu düşürdü. Not defterini düşürdü. Defter yerdeki bir cesedin üstüne düşmüştü. Az önce kendisini teselli etmeye çalışan arkadaşı Casey Parbhu ölmüştü. Diğer kuledeki yangının bu patlamaya neden olduğunu sandı. Dumanlar o kadar koyuydu ki bir şey göremiyordu. Çocukluğunda öğrendiği bir dersi hatırladı: Yangında yere yatın. Elleri ve dizleri üstüne çöktü. Olaylar tıpkı ağır çekimdeki gibi gelişiyordu. Tek başına, cesetlerin yanından sürünerek ilerlemeye başladı. 10 Kelly Reyher, databankını almak için yukarı çıkmak üzere az önce girdiği dahili asansörde yakalanmıştı patlamaya. Önce kafası asansörün duvarına çarptı. Asansörün tabanı büküldü. Asansör yarım metre düştü. Duvarları eğildi ve boşluktan alevler yükseldi. Kabin sıcak ve kara dumanlarla doldu. Reyher, yanarak ölmek istemiyorum diye düşündü: "Ayakta duracağım dumanı mümkün olduğu kadar sertçe içime çekip kendimi öldüreceğim ve yandığımı bilmeyeceğim." Bu sırada Reyher kapıların azıcık aralık olduğunu gördü. elleriyle iki yana çekti ve çantasını arasına koydu. Sürünerek aradan çıktı ve lobiye çıktı. Lobi, topçu saldırısı sonrası bir savaş alanı gibi ölü ve yaralılarla doluydu. Hayalet gibi bir toz bulutu herkesin üzerini kaplamıştı. Reyher, parçalanmış cesetlerin, kan göllerinin, ağlayan, inleyen, çığlık atan insanların arasından sürünerek yol aldı. Asansörler yanmış, merkezdeki B ve güneydeki C merdivenleri yıkılmış, bir tek, çarpma bölgesinin en uzağındaki A merdiveni sağlam kalmıştı. Reyher, bu merdiveni bularak, o gün 78'inci kattan kurtulmayı başaran şanslı 12 kişiden biriydi. O da çıktıktan hemen sonra 9:59'da güney kule çöktü. Bombalı saldıraların sorumluluğunu ilk önce sadece Japon Kızılordusu üstlendi. ABD basını, İsrail kamuoyunun olayı İslam dünyasına maletmek istemesi üzerine hemen çarketti.. İsrail Savunma Bakanı Binyamin Ben Eliezer'ın saldırının gerçekleştiği ilk saatlerden itibaren doğrudan İslami terör örgütlerini sorumlu tutarken, Eski Başbakan Benyamin Netanyahu ve diğer aşırı sağcı politikacılar "Filistin Yönetimi ve terör örgütleri düşman ilan edilsin ve dünya bu düşmana karşı savaşsın" çağrısında bulundular. İsrail basınında yer alan haberlere göre, dün sabaha karşı toplanan güvenlik kabinesinde aşırı sağcı bakanlar "Fırsattan istifade edilerek Filistinlilerin işlerinin bitirilmesini" önerdiler, ancak Şaron zaten saldırının dünyada güçlü bir anti terör akımı doğuracağını hesaplayarak İsrail in "karanlıktan yararlanan hırsız gibi davranmasına gerek olmadığına" karar verdi. Şubat 1993'te 6 kişi ölümüne, binden fazla kişi yaralanmasına neden olan Dünya Ticaret Merkezi saldırısı, ABD kamuoyunu oldukça meşgul etmişti. 1995 yılında olayın faili olarak gerçek adı Abdülbasit Kerim olan Remzi Yusuf, Pakistan'da yakalanarak ABD'ye getirildi ve yargılanarak 240 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2 sene sonra bu kez Oklahoma'daki Federal binasının önünde patlayan bomba, 168 kişinin ölümüne neden oldu. Olayla ilgili olarak gözler yeniden Araplara dolayısıyla Müslümanlara çevrilirken, medyada kaynağı bilinmeyen uzmanların açıklamalarına dayanarak yeralan haberler olayın faillerinin Ortadoğulu olduğunu gösteriyordu. Ancak olayı ciddi olarak araşıtran

FBI uzmanları olayın Aşırı Sağcı bir milis topluluğu tarafından gerçekleştirildiğini saptadı. Olayın faili Timothy Mcgavver geçtiğimiz yıl zehirli iğne ile idam edildi. 1997 yılında yaşanan bir başka olay ise kamuoyunu kimin yönlendirdiğini ortaya koyuyordu. Transworld Havayollarına ait 800 uçuş sayılı uçak, 17 temmuz günü Long Island 'ın güneydoğusunda düştü. Olayda 230 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine harekete geçen Mossad'ın Psikolojik Savaş ünitesi (LAP), bir kampanya başlatarak yaşanan felaketin arkasında İran ya da Irak'ın olduğuna ilişkin haberleri yaymaya başladı. Adı açıklanmayan üst düzey yetkililerden, araştırmacı- gazetecilere kadar bir çok kişiyi kullanan LAP'ın bu çalışmaları ABD'deki ve tüm dünyadaki müslümanları baskı altına alırken, yaklaşık bir yıl sonra olayı araştıran FBI Baş Araştırmacısı James. K. Kallstrom olayda her hangi bir terörist bombasına ve adli bir suçun bulunmadığını açıklıyordu. Uçağın, ABD ordusunun Elektronik savaş sistemlerinin denendiği tatbikat bölgesinden geçtiği için elektronik kilitlenme yüzünden düştüğü gerçeğininin ortaya çıkması üzerine 11 Kallstrom'un yakın çevresindeki dostalarına," zamanı boşa hacattıkları için Tel Aviv'deki piçleri duvara çivilemenin bir yolu olsa bunu yapmayı çok isterdim. Basına sızdırdıkları herşeyi kontrol etmek zorunda kaldık" diyordu. ( 10) PEARL HARBOR SENDROMU! Gerçekleşen menfur saldırı üzerine gözler yeniden İslam dünyasına ve müslümanlara çevrilirken, basında çıkan 'Pearl Harbor' benzetmesi son derece dikkat çekiciydi. Hawaii'deki Pearl Harbor limanındaki ABD Pasifik Filosuna Japonlar 7 Aralık 1941 tarihinde ani bir hava saldırısı düzenledi. Ülkemizdede gösterilen 'Pearl Harbor ' filminde de anlatınlara göre 6 uçak gemisi, 2 savaş gemisi, 3 kruvazör ve 11 destroyerden oluşan japon filosunu haftalarca bulamayan (!), ABD İstihbaratı yüzünden gafil avlanan ABD Donanması, japon baskını sonucu birçok gemisininin yanısıra üç bine yakın subay ve eri kaybetmişti. Gerçekleşen kanlı baskın üzerine ABD İkinci Dünya Savaşına girmişti. Pearl Harbor baskının aradan geçen uzun zamana karşın insanların akıllarında hala büyük bir soru işareti olarak duruyordu. Konuyu yıllar sonra ele alan Fransız Le Figaro dergisi şunları yazıyordu: " Olay bir düzmece idi ancak bu uzun zaman bir sır olarak kaldı. Kim istedi, kim karar verdi anlaşılamadı, yüzyılın kalanına devasa etkiler yapacak o saldırıya... 50 sene sonra gerçek ortaya çıktı: Roosevelt biliyordu. Amerika Başkanı savaşa girmelerini kesinleştirmek için bile bile Japonların Hawai üssüne saldırmalarına göz yumdu... Pearl Harbor baskınına izin verilecekti. Çünkü böylece Amerika beklediği firsatı yakalayacak, savaşa girebilecekti... Seçim yapılmıştı. Geniş risklere rağmen Amerika Silahlı Kuvvetleri'nin savaşa girmesi gerekiyordu. Böylece 6 Aralık'ı 7'sine bağlayan gecede Washington'da en üst mevkiden, baskını kimseye haber vermeden serbest bırakma kararı alınmıştı ve bu savaşı değiştirdi ve çok sonra zaferi getirdi. O gece Beyaz Saray'ın Başkan odasıda olayın yönetmenleri, Japon baskınıyla ilgili ilk haberlerin gelmesini beklediler.. ( 9) Uluslarası bir komplo sonucunda savaşa itilen ABD bu olay dışında bir çok kere kandırıldığı görülüyordu. ABD'deki Demokrasinin gerçekte gizli ve görünmez bir totaliterizm olduğunu söyleyen ABD'li İliteşim Bilimci Noam Chomsky, Türkçe'ye Medya Denetimi adı altında çevrilen kitabında, Amerika'daki bu görünmez totaliterizmin-buna "demokratik totaliterizm" de denebilir-nasıl işlediğine ilişkin çarpıcı örnekler vermişti. Buna göre Amerika'yi yönetenler, ( hükümetler değil, gerçek devlet) bir konuda karar verdiklerinde, örneğin bir dış müdahale istediklerinde, medyanın karşı konulmaz büyüsünü kullanarak önce halkı bu konuda hazırlamaktaydılar. Amerika'nın saldırmak istediği hedef (Saddam, Noriega, İslami gruplar, Sandinistalar vs.) önce halkın gözünde birer "şeytan"a dönüştürülürdü. Bunu yapabilmek için medya aracılığıyla görünür propagandalar ya da bazen görünmez psikolojik bilinçaltı telkinleri yapılırdı.

Sonuçta halka, yabancı bir ülkeyi işgal edip insanlarını öldüren Amerikan askerlerini alkışlamaktan başka bir görev kalmazdı. ( 12) Serdar Turgut'un 18 Eylül 2001 tarihli Hürriyet'teki yazısında, George Bush Jr gibi son derece yetersiz bir yöneticinin çevresini sarmış tecrübeli, yaşlı kurtları çok tehlikeli buluyordu. Amerikan devlet adamları, başkanın bu özelliğini bildikleri için, onun etrafını devletin içinden yetişmiş, her dönemde etkili olan tecrübeli insanlarla çevirdiler. Onun istenmeyen bir hata yapmamasının tek garantisi de buydu zaten. Mantığı bir aşama ileriye götürürseniz, istenileni yapmasının da garantisi buydu tabii ki. Amerikan başkanını yönlendiren etrafındaki devlet adamlarına bakarsanız, onların uzunca bir tarihi kesitte süreklilik arz ettikleri görülüyordu. Yönetimler değişse de, yönetim diğer partiye gitse de 12 bu adamların fikri önemliydi. Hep vardılar. Onlara danışılırdı hep. Terör olayının vurma zamanlaması da bu açıdan ilginçti. Clinton son derece yetenekli, bilgili ve de gerektiğinde var olan yapıları sarsmaya niyetli bir başkandı. Zaten bunun içindir ki, O 8 yıl boyunca, son derece koordineli, inanılmaz bir nefret kampanyasına hedef oldmuştu kendi ülkesinde. Bir başkan hakkında hayatta sızmayacak bilgiler bile sızdırıldı gazetecilere onun aleyhinde. Amerikan sağı kin ile saldırdı ona. Devletin mekanizmaları içinde yer alan insanların bir bölümü de Clinton'ı açıkça tehlikeli buluyorlardı; onlar da yardımcı oldular bu kampanyaya. Hayatta olmayacak şey oldu, gizli servis içinden bile onun aleyhine konuşanlar çıktı bir ara. Ancak hákim yapıların bütün sarsma girişimlerine karşılık, sade vatandaş onu hep destekledi ve o düşürülmeden başkanlığını tamamladı. Teröristin yurdu yoktu. O, vuracağı ülkenin yönetiminde zayıflama olmasını beklerdi hep. Bu nedenle saldırının Clinton döneminde değil de Bush döneminde olması son derece normaldi. Bush'un olaylar süresince ciddi bir liderlik vasfı sergileyememesi normal, ancak normal olmayan, Amerikan devletinin en gizli çalışma mekanizmalarına hákim ve başkanın adamı olan kişilerin tutumlarıydı. Tuhaf bir karışıklık vardı Amerikan yönetiminde; Derin devlete de hákim olan devlet adamlarına da birşeyler oluyordu. Tuhaf tuhaf bilgiler sızıyordu gazetelere. William Safire gibi askeri ve istihbarat kaynaklarıyla sağlam bağlantıları olan bir insan, başkanın uçağının gizli kodlarının teröristlerde olduğunu yazıyor, Acaba yönetim içinde onlara bilgi sızdıran casus mu var? diye soruyor, bu Amerikan basınında bomba etkisi yaratmıyordu. Başkan yardımcısını koruma altına almak için Camp David'e götürüyorlar, buna karşılık başkan Beyaz Saray'da bırakılıyordu. Tamam, aynı yerde bırakmamak lazım onları ama zaten baştan itibaren olayın koordinesi de Başkan Yardımcısı Cheney'nin elindeydi zaten. Amerika'ya yakın ve ülkeyi tanıyan herkesin anlamakta çok zorlandığı şeyler bunlarla sınırlı değildi.. Olayın polisiye araştırma sürecinde de tuhaf haberler sızmıştı gazetelere. İlk haber Boston'dan geldi. Teröristlere ait olduğu iddia edilen arabada pilot uçuş kitapçığı ve bir adet de Kuran bulunmuştu. Bu delil in hemen ortaya çıkması ilginçti. Daha da ilginç bir haber Florida'dan geldi. Yazılana göre, olay gününden bir gün önce üç adam bir bara gitmişler, gece boyunca içmişler, kızlara para dağıtmışlar, kucaklarında dans ettirmişlerdi. Adam başı 200 dolar kadar para harcamışlar, bunu kredi kartıyla ödemişler, sonra da gitmişlerdi. Bilin bakalım arkalarında ne unutmuşlardı? Habere göre, bu adamlar barda bir adet Kuran bırakıp gitmişlerdi. Boston'daki olaya inanmaya çalışsak bile bu senaryo oldukça hayal sınırlarını zorlayıcıydı. (13) Bush, menfur saldırıdan 2 gün sonra Beyaz Saraydaydı. New Yorker'dan Elsa Walsh'ın haberine göre, 13 Eylül akşamı Saray'ın Truman Balkon'unda hastası olduğu Küba purosunu içerken yanında kabul ettiği bir sürpriz misafir vardı. Bush, 11 Eylül eyleminin 19 zanlısından 15'i Suud vatandaşı çıkacağı elbette o akşam tahmin edemezdi! Yoksa

misafir olarak kabul ettiği Suudi Prens Bandar'la Washington siuletini rahatça seyredecek kadar gafil olamazdı! Ladin aile üyelerinin FBI sorgusuna tabi tutulmadan ABD dışına çıkartılması için aile dostu Bush'dan özel uçuş izni istiyordu. ABD'de tüm uçuşlar iptal edilmişti. Bush, Ladin ailesine gerekli izni verirken, 11 Eylül'ün faili araştıran FBI, Usame Bin Ladin ve El-Kaida ismini açıklamaya hazırlanıyordu. CNN, olaydan 10 dakika sonra Usame'nin adını açıkladığına göre Bush, ne yaptığını biliyordu. (14) 13 BEYAZ SARAY MI? PETROL- SAVUNMA SANAYİ ŞİRKETİ Mİ? 11 Eylülle kriz yönetecek Cumhuriyetçilerin Beyaz Sarayı daha çok petrol ve savunma sanayi şirketini andırıyordu. Başkan Bush, 1977'den beri küçük bir petrolcü, ABD yönetiminin 2 numaralı ismi, Başkan yardımcısı Dick Cheney ise kurt bir petrolcüydü. 1991 Körfez Savaşı sırasında Baba Bush un Savunma Bakanı olan Cheney, enerji ve petrol konularında uzman bir isimdi. Cheney, Halliburton Enerji Şirketi nin eski CEO suydu. 1919 yılında kurulmuş olan Halliburton Enerji Şirketi nin, 100 ülkede 85 bin çalışanı vardı. Dünyanın en büyük petrol hizmetleri yüklenicisi olan bu şirketin kolları, Balkanlar dan Hazar Denizi ne, Uzakdoğu ya kadar uzanıyordu. Cheney in şirketi, 1991 yılındaki Körfez Savaşı ndan sonra Saddam yönetimiyle 15 milyon dolarlık iş yapmış, savaşta zarar gören altyapının onarılması için ekipmanlar satmıştı. Halliburton, Irak a yönelik operasyonun ardından yeniden yapılanma aşamasında pastadan en fazla payı almıştı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Condeleeza Rice da petrolcüydü. Bush un adım atarken bile danıştığı Bayan Rice, Chevron Petrol Şirketi nin eski yöneticisiydi. Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden biri olan Chevron da yönetim kurulu üyeliği yapan Rice ın adı, verdiği üstün hizmetler den ötürü bir petrol tankerine verilmişti. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, batan Enerji devi Enron şirketinin eski hissedarlarındandı. Enron şirketi nin CEO su Kenneth Lay in Başkan Bush un eski arkadaşıydı ve Bush Teksas Valisi iken, Enron a çeşitli konularda kolaylıklar sağlamıştı.. Enron un 2001 yılı Aralık ayındaki iflasıyla ilgili sorular 11 Eylül ortamında örtülmüş karanlıkta kalmıştı. Tabii petrolün ve enerjinin yanı sıra milyar dolarlık savunma sanayini de unutmamak gerekiyordu. Bir Carlyle Group var ki akıllara zarardı. Geçen yıllar içinde şirketin üst düzey yönetiminde kimler görev yapmıştı ki... 1987 yılında kurulan Carlyle Group çok özel bir yatırım şirketiydi.grubun en çok yatırım yaptığı alan ise, tahmin ettiğiniz gibi, savunma sanayiydi. Carlyle Group un, 11 Eylül den sonra, uluslararası teröre karşı başlatılan savaşta resmi olmayan rakamlara göre, 13.5 milyar dolarlık anlaşma imzalamıştı. Carlyle Group ABD yönetimiyle sıcak ve sıkı ilişkileri olan bir şirketti. Şimdi kimin eli, kimin cebinde misali, bir listeye geliyor.. Bir numaraya Baba Bush u koymalıydı. ABD nin 41. Başkanı olan George Herbert Walker Bush, bu grubun eski yönetim kurulu üyesi ve danışnanıydı. 1991 deki Körfez Savaşı nın ABD Genelkurmay Başkanı ve şimdinin Dışişleri Bakanı Colin Powell, bir dönem Carlyle Group un sözcülüğünü yapmıştıı. Şirkette çalışanlar arasında hem Reagan döneminde hem de Baba Bush döneminde bakanlık yapan James Baker da bulunuyordu. Carlyle Group ta başkanlık yapan önemli bir başka isim ise, Cumhuriyetçi Başkan Ronald Reagan ın Savunma Bakanı Frank Carlucci idi.. Carlucci, sık sık Princeton Üniversitesi ndeki oda arkadaşıyla biraraya gelerek şirket işlerini konuşur ve askeri konuları ele alırdı. Carlucci nin üniversite yıllarından arkadaşı olan kişi ise, ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld ten başkası değildi. Liste böyle uzayıp gidiyor. Filipinler eski Devlet Başkanı Ramos tan tutun da, İngiltere nin eski Başbakanı Major a kadar onlarca kişi ekmek yemişti Carlyle Group tan. Carlyle Group a yatırım yapan Suudiler arasında bin Ladin ailesi de vardı.

Bin Ladin ailesinin Carlyle Group ta 2 milyon dolarlık yatırımı olduğu belirtiliyordu. ( 15) Bütün bunlar bir buzdağının görünen kısmıydı.görünmeyen, bilinmeyen kısım kirli ilişkilerle doluydu. Bu ilişkiler yumağına bakıldığında Amerikan dış politikasının bu 14 şirketlerin menfaatleri gözetilerek yürütüldüğü ortaya çıkıyordu. Mesela Kuzey Kore. Başkan Bush işbaşına geçer geçmez Kuzey Kore nin elindeki uzun menzilli balistik füzelerin tehdit olduğunu dile getirmişti. Gerçi hala söylüyordu ama, yaklaşımının Baba Bush un devreye girmesiyle yumuşatmıştı. Baba Bush oğluna, Carlyle Group un Kore deki yatırımlarını hatırlatmıştı.. Zira, Kore yarımadasındaki gerginlik Carlyle ın özellikle Kore deki işlerini etkileyebilirdi. Gerçi Kuzey Kore sorununda tansiyon zaman zaman yükseliyordu ama, ABD nin Kuzey Kore politikası Carlyle Group un çıkarları gözetilerek yürütülüyordu. 11 Eylül'ün onbaşısı Bush, enerji ve sanayinin seçtiği zeka seviyesi düşük bir piyondan başkası değildi. DYP eski lideri Tansu Çiller'in ANAP eski lideri Mesut Yılmaz için kullandığı ' 28 Şubat'ın onbaşısı' tabiri globallaşmıştı. Bush, Matrix'in ürettiği yapay ' Global 28 Şubatı -11 Eylülün onbaşısı' idi. İpleri elinde tutanlar Matrix'in kurgularını yazanlar, 11 Eylülü istismar edenler veya bizzat planlayanlardı. MATRİX'İN KADER SEÇİMİ Matrix'in kıyamet tellallarını emekli edebilecek Amerika da 2004 yılında yapılacak seçime kadar oynanacak olan terör oyunlarında daha çok kan dökülecekti. Matrix, Bush ekibini emekli etmeye niyetli değildi. Başkanlığa aday olan siyasiler ya Yahudiydi, ya Yahudi akrabaları vardı veya Yahudi başkan yardımcısı adayları olmadan seçime girmek istemiyorlardı. Yahudilerden destek almadan hedeflerine ulaşabileceklerini hiç düşünmüyorlardı. Cumhuriyetçi Bush'un rakipleri, henüz tek bir aday üzerinde uzlaşamamıştı. Demokrat Parti de, 2004 seçiminde parti adına katılmak için toplam 9 aday yarışıyordu. Bunlar arasında Howard Dean in yanı sıra diğer önde gelen isimler olarak, son seçimin başkan yardımcısı adayı senatör Joe Lieberman, demokratların Temsilciler Meclisi ndeki grup lideri Dick Gephardt ve senatör John Kerry öne çıkıyordu. Demokratik Parti'den başkan adaylığı için ön seçimde yarışanlardan emekli general Wesley Clark'ın ilk günlerdeki forsu erken sönmiştü. Fazla bağış toplayamayan Clark, adaylığını açıkladığı ilk günlerde Bush'a verilen desteği bile geçerek yüzde 52'lik bir kamuoyu desteği sağlamıştı. Uzmanlara göre, diğer önemli adaylar Irak savaşına tam destek verirken, partide savaş karşıtı söylemi ve liberal yaklaşımıyla Dean, bir farklılık kaynağı olarak görülüyordu. Vermont eyaletinin 54 yaşındaki eski valisi Dean, seçilirse dünyayla uzlaşma içine gireceğinin işaretini veriyor ve büyük bütçe açıklarına yol açan Bush un vergi indirimi uygulamalarını durduracağını belirtiyordu. 'Uykusuz Yaz Turu adını verdiği 10 kenti kapsayan ve 200 bin dolara mal olan seçim kampanyasını 30 Eylül 2003 de tamamlayan Dean, 1995 te Başkan Bill Clinton ın gerçekleştirdiği ve bugüne kadar hiçbir Demokrat adayın yakalayamadığı 10,3 milyon dolarlık bağış rakamını ve şimdiden yüzde 25 oranında demokratların oylarını toplamayı başarmıştı. Demokratların geçen seçimdeki adayı Al Gore, Dean'a destek veriyor, daha önce başkan yardımcısı adayı olan Lieberman'a destek vermiyordu. Şansı en yüksek olan adaydı; genç, atak ve cesurdu. Daha çok bütçe açığının çözülmesini, her şeyin önkoşulu olarak gösteriyordu. Başkent Washington daki bazı uzmanlara göre Howard Dean in yükselişi, 1976 yılındaki başkanlık seçimini Cumhuriyetçi Gerald Ford un önünde beklenmedik şekilde kazanan Demokrat Jimmy Carter in önlenemeyen ilerleyişine benziyordu. Carter da o dönemde tanınmamış bir politikacıyken, kısa sürede ABD başkanlığına seçilmeyi başarmıştı.

Ancak erken ortaya çıkışı siyasi oyunlarla kurtlara yem olma riskini artırıyordu. CNN, 15 Dean'ın dini altyapısını araştırınca eşinin ve çocuklarınının Yahudi olduğu sonucuna varmıştı. Usame Bin Ladin adil bir mahkemede yargılanmadan 11 Eylül aldırısının suçlusu olarak görülemez diyen Dean, Saddam'ın yakalanmasının ABD'yi daha güvensiz hale getirdiğini savunuyordu. (16) İlk adaylığını açıklayan Massachusetts i Amerikan Senatosu nda temsil eden Vietnam madalyalı gazi John Kerry, rakibi başkan Bush un Irak politikasını destekliyordu. Katolik olduğunu söyleyen ABD başkan adayı Kerry nin ataları Yahudiydi. Senatör Kerry daralan iç ve dış ticareti hızlandırmayı en önemli konu olarak işliyordu. Ona göre Birleşmiş Milletlerle Irak yüzünden bozulan ilişkilerin, Bush un Avrupa ve Rusya başta diğer ülkelerle ABD nin arasını açması, Amerika nın Dış Ticaretine ve onun sonucu ekonomiye darbe vurmuştu. Diğer aday Kongre üyesi eski Senatör Gephardt ise ilk işin, iç talebi artıracak politikalar olduğunu vurguluyor, sağlık ve işçi ücretlerinde artış gibi sosyal harcamalara ağırlık verilmesini istiyordu. Joe Lieberman, geçen seçim kampanyası sırasında cumartesi günleri çalışmamış, Seçilirsem Şabat günü tatil yaparım demekte mahzur görmemiş Musevi lobisini arkasına almış dindar bir Museviydi. Şimdi yürüttüğü kampanyada da Musevi kimliğini saklamıyordu Lieberman; bir çok yerde seçmenin karşısına kippa denilen takkesini takarak çıkmakta beis görmüyordu. Onun Musevi oluşu kampanyada konuşulmuyordu. Geçen seçimde Al Gore'un başkan yardımcısı adayı olan Joseph Lieberman, yine bir demokrat başkan adayının, büyük ihtimalle Dean'ın yardımcısı olarak seçime girebilirdi. İlk havasını yitiren 58 yaşındaki Wesley Clark, NATO'nun Avrupa Merkezi Kuvvetler Komutanı olarak Kosova Harekatı'nı yönetmesi, daha önce de Dayton Anlaşmaları ile sonuçlanan Bosna Barış Süreci'nde oynadığı rol ile tanınmıştı. Tıpkı eski başkan Bill Clinton gibi orta halli bir Arkansas ailesinden gelen, West Point'ten (Kara Harp Okulu) birincilikle mezun olmuş, (yine tıpkı Clinton gibi) prestijli Rhodes bursu ile Oxford Üniversitesi'nde eğitim görmüş, (ancak Clinton'ın aksine) Vietnam'da savaşmış ve madalya almış birisiydi. National Review dergisinde Bn. Anni, Clark, onunda Yahudi asıllı olduğunu yazıyordu. Yazar, Clark'ın Benim ailem Musevi din adamları çıkartan bir aile diye böbürlenerek Yahudi lobilerine göz kırptığını belirtiyordu. Kamuoyu yoklamalarında tepetaklak gidişi halkın bir komutan değil barışı temsil eden bir başkan aradığını ortaya koyuyordu. Eski başkan Clinton'ın, 2003 yazında New York'taki evinde verdiği bir yemekte, konuklarına "Demokratik Parti'nin iki yıldızı var: Biri Hillary, diğeri Clark" dediğini anlatanlar, eğer emekli general ön seçim yarışını kazanırsa, eski First Lady'nin de, onun yanında "başkan yardımcısı adayı" olarak yer alabileceğini söylüyorlardı. Bunların hepsi fos çıktı. Hillary Clinton, New Yorklulara verdiği söz nedeniyle kesinlikle aday olmadığını açıkladı. Hiç siyasi tecrübesi olmayan Clark, medyada yaptığı hatalı çıkışlardan dolayı kamuoyunda kısa sürede diskalifiye oldu. Bu durum, Bush karşısında demokratların kaybedeceğini anlayarak ' Hillary 2008 seçimlerine hazırlanıyor' şeklinde yorumlandı. Hillary, 2008 için 'hayır' demedi, ayrıca Amerikan halkının kadın bir başkana ne kadar hazır olduğuda soru işaretiydi. Onunda Yahudilerle ilişkisi vardı. Hayatı boyu methodist Hiristiyan bilinen Hilary Clinton New York tan adaylığını koyduğunda, üveybabasının Yahudi olduğunu, annesinin üvey kardeşinin de museviliğe geçtiğini ağzından kaçırıvermişti. Hillary, İsrail'in politikalarının tam destekçisiydi. Hillary, Kery ve Lieberman, ayrıca Ermeni lobilerinden destek görüyor ve Türkiye aleyhine gündeme getirilen soykırım yasa tasarılarına destek veriyorlardı. Seçildikten sonra, Türkiye'nin önemini ve Amerikan çıkarlarını anlatan danışmalarına uysalarda 16

seçimlerde Ermenileri sevindirecek açıklamalar yapıyorlardı. (17) Extremist Liberterien Parti den aday adayı olan Lyndon LaRouche, hiç şansı olmayan bir maskot gibiydi. 11 Eylül terörünü düzenleyen güçlerin Amerika'nın dışında değil içinde olduğunu söyleyen LaRouche, ABD ve pek çok ülkenin düşmanı olan İsrail durdurulmadan dünya barışının sağlanamayacağını savunuyordu. 2004 yılında Bush'un seçimi kazanmak için yeni terör saldırılarına ihtiyacı vardı. Dean'ın yükselişi Beyaz Saray'dan endişe ile izleniyordu. Dean, 2004 yılında demokratların tek adayı haline gelirse Bush ekibi panikleyecekti. Amerikalılar, ancak ' Dere geçerken at, savaş varken komutan değiştirilmez' düşüncesinde olurlarsa Bush'u tekrar başkan seçerlerdi. 2003 yılında ABD bütçesi 401 milyar dolar açık verdi. En son baba Bush 290 milyar dolar açıkla 1992'de ABD'yi Bill Clinton'a teslim etmişti. W. Bush, ABD'yi 4 trilyon dolar bütçe fazlası ile teslim almıştı. Son üç yılda 2 milyon 700 bin Amerikalı işini kaybetti. Amerikalılar Bush'a savaştan ziyade ekonomiyi batırdığı için kızgınlardı. Ekonomi Bush'un en zayıf noktasıydı. 2004 yılında bütçe açığının dahada açılması bekleniyordu.( 18) Bunu gören Bush yönetimi bir yandan 350 milyar dolarlık yeni ek vergiler koyarken bir yandanda yaşlıların sağlık giderlerinin karşılanmasını öngören yasayı onaylayarak seçim yatırımı yapıyordu. 40 milyon yaşlının oyunun peşinde olan Bush'un bu girişimi bütçeye 400 milyar dolar ek gider demekti. Yeni yıl öncesi ABD'de terör alarmı Irak'ın düşüşünden ve 11 Eylülden beri ilk defa ' turuncu' seviyesine çıkartılmıştı. Gerekçe El Kaida'ya ait olduğu iddia edilen El Cezire'de yayımlanan bir teyp kasetiydi. ( 19) Amerikalılar, alışverişe gitmiyor, yolculuğa çıkmıyordu. Hergün El Kaidanın saldıracağı hedeflerle ilgili yeni balonlar üretiliyordu. Paranoya halini alan korku havası terör estiriyordu. Esen terör havası El kaida terörü değil Bush ekibinin estirdiği seçim terörüydü. Seçim için daha kampanya yapmadan100 milyon doları bağış toplayan Bush/Cheney ikilisinin arkasında petrol ve savunma sanayini elinde tutan gözü kanlı Musevi tüccarlar duruyordu. 2004 seçimine kadar Amerikalıların vatanseverlik duygularını ajite etmek için yapay terör saldırılarının tezgahlanacağı ortadaydı. 2004 yılı, Matrix'in kader seçimini kazanmak için her yolu mübah görenlerin düzenleyeceği yeni saldırılara gebeydi. 17 CHAPTER 2 MATRİX'İN PROVAKATÖRÜ MOSSAD Dünyada en güç iş gerçekleri araştırmaktı. Güçtü, çünkü her zaman elinizin ulaşabildiği yerde değildi gerçekler Ayrıca, diyelim gerçeklere ulaştınız; ortaya çıkartılmaları herkesi mutlu etmeyebilirdi. Bazen de, 'gerçek' sanarak 'yanlışa' ulaşabilir ve bulduğunuzu ne yapacağınızı şaşırabilirdiniz Ancak, ne kadar zahmetli, güç, şaşırtıcı, hatta üzücü olsa da, Matrix'de yaşamayanlar için, 'gerçek' yolculuğu bazen kaçınılmaz oluyordu. Türkiye ve dünya basınında pek çokları : " İslamî basın ve müslüman ülkeleri komplocu; İslamcı basın, Mossad'ın eylemlerden haberi olduğunu, New York'taki Yahudileri uyardığını ve Dünya Ticaret Merkezi (DTM) binasında çalışan dörtbin İsrailli'nin o gün işe gitmediklerini yazdı. Bu, 'komplo teorisi'dir." diye yazıp, çizdiler. ( 20) Yahudiler, bu tür yaklaşımları ' antisemitizm' olarak algılıyor ve hemen sindirme operasyonu başlıyordu. Matrix'de yaşayanlar, bu iddiaları görmemek için elinden geleni yapsada artık mızrak çuvala sığmıyordu. Avrupa'da yapılan anketde dünya barışının yegane tehdidi İsrail deniliyordu. Avrupa Birliği Kamuoyu Yoklama Komisyonu (Eurobarometre) 2003 Nisan ayında "Dünya Barışını En Çok Tehdit Eden Ülke" konulu bir anket düzenlemişti. Anketin kesin sonuçları İsrail'i çileden çıkardı. Ankette 8 İslam ülkesi bulunuyordu. Avrupa Birliği üyesi 15 ülkede gerçekleştirilen bu ankete 7515 kişi katılmıştı.4 Kasım'da sonuçlar resmi olarak açıklanınca %59 oyla en terörist ülke "İsrail" çıkmıştı. İsrail'i

Kuzey Kore %57,İran %56, Irak %55, Afganistan %54 takip ediyor, ABD % 53 oyla terörist ülke sıralamasında yerini alıyordu. ( 21) Bu anket Amerika'nın dilde "terörle mücadele" fiiliyyatta ise terörün kendisi olarak değerlendirilen askeri eylemlerinin desteklenmesi için yaptırılmıştı. Resmen kendi kazdıkları kuyuya düşmüşlerdi. Anketin sonuçları Yahudi örgütleri şaşırtırken, İsrail de tepkiyle karşılandı. Simon Wisenthal Merkezi, anketi ırkçı olarak tanımlarken, Avrupa da antisemitizimin güçlendiğinin kanıtı olarak yorumlamıştı. İsrail hükümetiyse, AB nin Ortadoğu barış sürecinden çıkarılmasını istemişti. İsrail Başbakanı Ariel Şaron, AB kamuoyu yoklama kurumu Eurobarometre nin araştırmasının sonuçlarını kınarken, AB dönem başkanlığını yürüten İtalya nın Başbakanı Silvio Berlusconi de öfkesini dile getirenler arasındaydı. Arial Şaron, Avrupa kamuoyunun homojen olmadığını, Eurobarometre'nin belli bir kesimden kimseleri anket için seçtiğini savunuyordu. ABD Dışşleri Sözcüsü Adam Ereli anket sonuçlarına, "ABD dünya barışına bir tehdit değil, adeta onun teminatıdır.barış,istikrar ve özgürlüğü, kendi dost ve müttefikleriyle dünya çapına yayma arzusu taşımaktadır."diye tepki gösteriyordu. Matrix'in kralı çıplaktı. İngiliz Glasgow Herald gazetesinin 2 Kasım Pazar 2003 günkü nüshasında Neil Mackay imzalı ' İsrailliler, İkiz Kulelere uçakların çakılmasını film gibi seyrettiler' başlıklı haber, İsrail konusundaki kuşkuların ayyuka çıktığını gösteriyordu. Haber, Al Jazeera Net, Al Ahram veya Karachi DAWN'da yayımlansaydı' klasik antisemitik' yaklaşımlardan biri olarak algılanırdı. Oysa ' Uyuyan MOSSAD casusları ile 11 Eylül-El- Kaida bağlantısı iddialarının yazarı bir İngilizdi. 11 Eylül saldırısı öncesi İsrail İstihbarat Teşkilatı MOSSAD, ABD sathındaki yasadışı istihbarat faaliyetleri en üst düzeye çıkartıyordu. Olağanüstü bir durumun mevcudiyeti hemen seziliyordu. İstihbarat örgütleri uyuyan ' terorist cell; sleper'lar peşindeydi, kimse ' 18 spy cell; sleeper'ların peşinde değildi. ' Uyuyan MOSSAD' casusları, ABD'ye ' Art student' olarak girmişlerdi. 2001 yılı bahar aylarında İsrailli sanat öğrencisi sayısında görülen artış dikkat çekiciydi. ( 22) Newsweek'in 20 Mayıs 2002 tarihli nüshası, ABD'nin 11 Eylülden net olarak haberdar olduğunu duyurdu. Bir FBI ajanı, Fransız istihbaratının aşırı İslamcı gruba üye olduğunu bildirdiği Fas asıllı Fransız pilot öğrencisi Zacarias Moussaoui'nin İkiz Kulelere uçaklarla intihar saldırısı düzenlemeyi planladığını 6 Ağustos 2001'de rapor etmişti. Eylemden bir ay önce aşırı İslamcı öğrenci tutuklanmasına rağmen FBI'ın bu bilginin üzerine gitmemesi affedilecek skandal değildi. Üstelik potansiyel teröristlerin adresleri biliniyordu. (23) FBI'ya Fransız İstihbarat vasıtasıyla ulaşan rapora göre, 'uyuyan Arap teröristler', Phoenix, Arizona, Miami, Hollywood ve Florida'da Aralık 2000'den Nisan 2001'de kadar 'uyuyan İsrailli casuslar'ın gölge takibinde yaşamıştı.11 Eylül'ün iki lideri Mohammed Atta ve Marwan al-shehi'yi bir grup izlerken Hamburg'dan ayrıldıktan sonra Hollywood ve Florida yaşayan 3 intiharcıyı diğer bir Mossad grubu takip etmişti. Topu topu 25 bin kişinin yaşadığı Hollywood'da birbirine yakın yaşayan 5 eylemcinin komşuları Bahar 2001'e kadar ve sonrasında ABD'ye merak saran İsrailli sanat öğrencilerinin üçüydü. 11 Eylül intihar eylemcisi, hatta önderleri kabul edilen Atta ve Shehi'nin kiraladığı dairenin kapı komşusu 2 İsrailli MOSSAD ajanı sanat öğrencisinden başkası değildi. Diğer MOSSAD elemanı İsrailli sanat öğrencileride nedense tesbit edilen diğer 8 intiharcının yaşadığı kuzey kenti Fort Lauderdale'yı tercih etmişti. MOSSAD, 11 Eylül faillerini adım adım izlemiş, konuşmalarını kaydetmiş, planlarını harfiyen öğrenmişti. Veya planları kendileri yapmış, Batıya düşman bu radikal, iyi eğitim almış, zengin çocuğu Arapları ustaca kullanmışlardı. Neticede ölüler konuşmazdı, intiharcıların hepsi ölecekti. Yeterli bilgiye ulaştıklarını kavradıktan sonra veya

planladıkları büyük eylemin en önemli aşamasında İsrail'den MOSSAD yetkilileri bizzat gelerek Ağustos 2001'de FBI'ya 200 potansiyel teröristin listesini vermişti Fransız istihbaratına göre, MOSSAD, FBI'ın hedefini saptırdı; yakınlarda ABD'ye karşı büyük bir terör eyleminin olacağını haber veriyor, fakat bunun ABD sınırları dışındaki hedeflere yapılacağını ileri sürüyordu. MOSSAD, yanlış bilgi vererek sanki 11 Eylül menfur eyleminin gerçekleşmesini istiyordu. 11 Eylülden sonra terörizmle savaş için acilen çıkartılan ' Patriot Akt ve Göçmen Yasası' nedeniyle bugüne kadar 60 İsrailli gözaltına alındı. Robert Murdoch'un sahibi olduğu ABD Başkanı Bush'u destekleyen The Fox Tv bile, Yahudi ajanlarının 11 Eylül eylemcilerini bir gölge gibi takip ettiğini, olayın faillerini bildiği halde önce İsrailli casusların bilgi vermediğini ileri sürüyordu; Bush'un haber verdiklerini itiraf edene kadar. 2001 baharında ABD'ye girmiş 140 kadar MOSSAD casusu yakalanmıştı. FBI, MOSSAD elemanlarının ' Art students' vize aldığını ve hükümet binalarına, hatta gizli servislere resim satma bahanesiyle girdiğini bir uyarı mektubu ile bildirmişti. Mesela biri Bezalel Academy of Art and Design'dan geldiğini söylemiş; okulun sözcüsü Pnina Calpen ise son 10 yıldır bildirilen isimde öğrenci olmadığını açıklamıştı. ( 24) İngiliz gazetesi The Guardian'da 6 Eylül 2003'de bir yazı kaleme alan, Mayıs 1997 ile Haziran 2003 tarihleri arasında İngiltere'de Çevre Bakanlığı yapmış, milletvekili Michael Meacher okların MOSSAD'a çevrilmesine katkı sağladı. İki tecrübeli MOSSAD ajanı, Ağustos 2001'de ABD'yi uyarmak için kalkıp Washington'a gelmişler ve CIA ve FBI'a 200 teröristin isim listesini vererek büyük bir eyleme hazırlandıklarını bildirmişlerdi. FBI acaba neden MOSSAD'a ciddiye almamıştı? (25) 19 Daily Telegraph'ın 16 Eylül 2001 nüshalı haberine göre, listedeki 4 terörist 11 Eylül faillerindendi. Bu listeden kimsenin tutuklanmamış olması şaşırtıcıydı. Daha 1996 öncesi, uçakla Washington'a teröristlerin saldırı düzenleyeceğine ilişkin bilgi vardı; 1999'da Ulusal İstihbarat Konseyi raporunda, El Kaida'nın ismi zikredilerek Pentagon, CIA Merkezi ve Beyaz Saray'da uçak patlatmak istedikleri belirtiliyordu. (26) 15 intihar girişimcisi vizelerini Suudi Arabistandan almıştı. Vize bürosu görevlisi Michael Springman, 1987'den Ortadoğu'dan pek çok keyfiyetsiz başvurucuya Amerikan askeri kamplarında talim görüp Usame Bin Ladinle irtibatlı biçimde Afgan savaşına katılmaları için vize verildiğini Washington'a rapor etmişti. Newsweek, 15 Eylül 2001 tarihli haberinde, Afgan savaşından sonra bu durumun değişik sebeplerle devam ettirildiğine dikkat çekiyor, 5 intihar eylemcisinin Amerikan askeri kamplarında eğitim görenlerin içinden çıktığını vurguluyordu.yani Amerika, kendi eliyle yetiştirdiği teröristler tarafından bumerang misali vurulmuştu. ( 27) Japonlar Pearl Harbour'a aniden saldırarak 2. dünya savaşına uyuyan ABD güç aygıtının girmesine vesile olmuştu. 2400 Amerikalı hayatını kaybetmişti. Amerikan tarihinin en acı olayı ve gafleti olarak sayılan bu baskını aslında Washington yetkililerinin bildiği ve Japon baskınına savaşa katılmak istedikleri için gözyumduklarının belirlendiğine dikkat çeken Meacher, 11 Eylül eylemini de Washington'un bilmesine rağmen Afganistan ve Irak'la başlayan işgaller serisine gerekçe oluşturabilmek ve 21. yüzyılı ' Yeni Amerikan Yüzyılı' yapmak için gözyumduğunu savunuyordu. Hadi Ladin grubu Afganistan'a yuvalanmıştı, peki Saddam'ın El-Kaida ile ne ilgisi vardı? Ayrıca iddia edilen kimyevi, biyolojik ve nükleer silahlar neredeydi? Eylül 2000 tarihli Gelenekçi muhafakarlara ait think tank grubu tarafından hazırlanan, global Amerikan hegomanyası için ' Amerikan savunma sisteminin yeniden kurulması ' başlıklı orjinal adıyla ' Project for the New American Century (PNAC)' bir yıl sonra başlayacak yeni Anerikan savaşının iskeletini oluşturuyordu. Belgeyi yazanlar, halihazırda ABD Başkan yardımcısı Dick Cheney, Cheney'ın personelden sorumlu

yardımcısı Lewis Libby, Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yardımcısı Paul Wolfowitz ve ABD Başkanı Bush'un küçük kardeşi Jeb Bush'dan başkası değildi. Wolfowitz ve Libby'ye gönderilen PNAC'nin ilk çıktı belgesinde; ABD'nin bölgesel ve global hiç bir ülkenin üstünlüğünü tanımayacağı( İngiltere dahil), Ortadoğu'da liderliği ve inisiyatifi İngiltere'den tamamen devralacağı, Saddamlı veya Saddamsız Irak'ın ve ardından Körfez bölgesinin ele geçirileceği, Suudi Arabistan ve Kuveyt'de Amerikan üslerinin uzun süreli kalacağı, Çinde rejimin değiştirileceği, Asya'ya yerleştirilen Amerikan güçlerinin artırılacağı, bu yolda Amerikan çıkarlarını Irak ve İran'ın tehdit ettiği belirtiliyordu. Dünya kontrol ve komuta sisteminin Amerikanın elinde olmasına engel teşkil edenler içinde Kuzey Kore ve Suriye'de gösteriliyordu. Meacher'e göre 11 Eylülden sonra ABD'nin başlattığı ' Teröre karşı savaş' tezinin temelinde bu proje bulunuyordu Dünyadaki tüm dengeleri sarsacak bu çılgın planı sahneye koymak için Evangalist-Yahudi doktrini savunucus neocon denilen aşırı sağ muhafazkarlara, tüm Amerikan halkını savaşmak için ikna edecek, dünya kanuoyunu yanlarına almalarını sağlayacak 11 Eylül eylemi gerekliydi. Aklı başında herkes gibi Meacher de, 11 eylül eylemine Amerikan güvenlik sisteminin geç müdahale edişini anormal buluyordu. İlk uçak 8.46'de, ikincisi 9.03'de nihayet Pentagon'u vuran üçüncüsü 10.06'da çakıldı. Washington'a 10 miles uzakta olan Andrews hava üssünün bu arada armut toplaması kabul edilemeyecek bir durumdu. Çünkü Eylül 2000 ile Haziran 2001 arasında Amerikan savaş uçakları rotasından çıkan 67 uçağa 20 anında müdahale etmişti. Kurala göre yolunu şaşıran bir uçağa araştırmak için hemen savaş uçağı gönderilmesi gerekiyordu. Meacher soruyordu: Bu müdahalesizliğin sebebi ne yahut olaya gözyuman anahtar isim kim? Veya Amerikan hava güvenlik sistemi 11 Eylül günü için mi çöktü? Eğer öyleyse niçin ve kimin izniyle? Eski ABD Federal Suç Savcısı John Loftus, Avrupa istihbaratına CIA ve FBI'ın 11 Eylülde güvenlikte yetersiz kalmadıklarını ilettiğini tesbit etmişti. 11 Eylülden sonra ne FBI nede CIA Başkanı başarısızlıkları nedeniyle istifa etmedi. Oysa ortada ciddi bir istihbaratı değerlendirememe beceriksizliği vardı. Onlar, yetersiz değilse kusur kimdeydi? Meacher, 11 Eylül saldırısına gözyumanlar olduğu kanısındaydı, buradanda bazı çevrelerin PNAC projesini hayata geçirmek için fırsat yakaladığı sonucuna varıyordu. ( 28) The Guardian'dan Neil Mackay'a göre, en sırlı olay ise kuşkusuz 5 Yahudi zanlısının hala cevaplanamayan tavırlarıydı. İkiz Kulelerin yıkılışını seyrederken sevinç çığlıkları atan 5 Yahudi genç, beyaz renkli Chevrolet van olan taşıtlarını kendisini polise Maria olarak tanıtan bir Amerikalının rezerve yerine parketmişti. 911'i arayan Maria, polise ' Bir grup adam benim parkımda minivanları üzerine çıkarak adeta film izlermiş gibi faciayı mutluluk içinde seyrediyorlar. Bana şok geçiriyorlarmış gibi gelmedi. Bunun şaşırtıcı olduğunu düşündüm.' dedi. Maria, arabanın plakasını da almayı başardı. FBI devreye girince Urban Moving şirketine kayıtlı araç, içinde 5 Yahudi gençle New Jersey's Giants stadyumunda bulundu. Arabanın içinde 4700 USD peşin, yabancı pasaportlar, 19 intihar eylemcisinin kullandığı Stanley Knife tipinde çakı-bıçak vardı. Aracı kullanan Yahudi genç polise verdiği ilk ifadede şunları söyledi: Biz İsrailliyiz, Sizinle bir sorunumuz yok. Filistinliler problemdir.' Şöförün ismi Sivan Kurzberg. Diğer gençler ise kardeşleri Paul, Yaron Shmuel, Oded Ellner ve Omer Marmari. Nedense bu gençler diğer zanlılar gibi hapiste tutulmadı, transfer edilerek FBI gözetimine verildi ve İstihbarata Karşı Koyma Şubesi Suçlular Bölümüne alındılar. FBI, taşınma hazırlıkları yapan Urban Moving'in Yahudi sahibi Dominik Otto Suter ile görüştü; tekrar ifadesine başvurmak için birkaç gün sonra geri döndüğünde kayıplara karışmıştı. Ailesinide yanına alarak İsrail'e döndüğü ortaya çıktı.

Firmanın bir işçsi, İkiz Kulelerin çöküşü sırasında işçilerin güldüğünü ve kendisine ' şimdi bizim ne ile uğraştığımızı ABD bilecek ' diye ilettiğini bildirdi. CIA'nın Teröre Karşı Operasyonlar Eski Başkanı Vince Cannistraro, araştırma derinleştirildikçe MOSSAD'a çalışan ve İsraillilerin belirlendiğini, Urban Moving şirketinin ' radikal İslam'a karşı mücadele için MOSSAD tarafından kurulduğunu ortaya çıkardıklarını açıkladı. İki haftalık gözaltından sonra İsrailli zannıların göçmenlik yasalarını ihlal (!) ettikleri gerekçesiyle sınırdışı edilmelerine karar verildi. Ancak CIA, devreye girerek zanlıların 2 ay daha gözetimde kalmasını sağladı. Normalde iki defa ' polygraph test'inden ( yalan testinden) geçirilmesi ve ' 7 yalan detektör'ine bağlanması gereken Yahudiler, alelacele Kasım 2001 yılında sınırdışı edildiler. Yalan detektörüne bağlanmamak için 10 hafta direnen Paul Kurzberg'in avukatı Ram Horvitz, iddiaları ' aptalca ve saçma' olarak nitelendirmedine karşın müvekkilinin bir başka ülkede İsrail ajanı olarak çalıştığı için teste tabi tutulamayacağını savundu. ( 29) ABD hükümeti, MOSSAD'ın halen HAMAS, İslami Cihat gibi örgütlerin para kaynakları konusunda ABD'de istihbarat çalışmasında bulunduğunu kabul ediyordu. İsrail'in Washington büyükelçiliği diplomatı Mark Regev, gençlerin olayı İnternet'den öğrendiğini, daha iyi seyredebilmek için yakınlaştığını belirterek, olayı ' Gençlik aptallığı' 21 diyerek geçiştirdi. Oysa New York Jewish Gazetesi, Mart 2002 nüshasında Urbam Moving System şirketinin MOSSAD elemanlarının çalışmalarına zemşn hazırladığını, kurumun radikal Arapları izlediğini kabul edeken, gözaltına alınan gençlerin 11 Eylül hakkında hiç bir bilmediğini savundu. ( 30) Boston's Political'in tecrübeli araştırma görevlisi Chip Berlet, ABD'nin stratejik ortakları İngiltere ve İsraille yaptığı gizli anlaşmaya göre yakalanan casuslar, zarar verilmeden, sorgulanmadan, ' vize ihlali' gerekçesiyle iade edilmsinin normal olduğunu savundu. (31) Bu araştırmanın yazarı Neil Mackay şu sonuca varmıştı: İsrail, ABD sınırları içinde ' radikal İslamcıları' takip ederken, 11 Eylül eylemini yapacak grubun planlarına da büyük ihtimalle ulaştı. Ancak bunu ABD'ye söylemedi. İkiz Kuleler vurulursa, ABD'nin sonu olmayan bir savaşa girerek İsrail'in düşmanlarına karşı sınırsız bir güç kullanma imkanı sağlayacağını biliyordu. Doğru olanın ne olduğunu bilemiyoruz. Fakat içimizde istenmeyen duygular var. Gerçekleri tam bilmiyoruz, ama arzu edilmeyen gerçeği kafamızdan atamıyoruz. Tarih, gerçekleri keşfedecek ve karar verecek; biz sadece tahmin edebiliriz. İşte İngiltere'de İsrail ve Yahudilere karşı güvensizliğin sebebi bu kuşkuydu. İsrail, kendi çıkarları için 11 Eylüle gözyumup- belki planlayanlara destek vemiş, ABD güç aygıtını düşman olarak algıladığı İslam'ın üzerine yürütmüştü. Uyuyan MOSSAD casusları ile uyuyan teröristler arasında yakın bir ilişki olduğu iddiasını Amerikalılar tartışmaktan hep kaçındı. Bir kaç idealist genç veya yetişkinin biraraya gelerek herhangi bir amaca matuf terör teşkilatı kuramazdı. Terör damgası ile İslamı esir alma savaşını başlatanlar, Türkiye'de ve dünyada 21. yüzyılın dinlerarası diyaloğ asrı olmasına engel olmaya çalışanlardı.: 11 Eylül dinlerarası diyolağa koyulmuş bir bombaydı! 11 Eylülle Hiristiyanlarla müslümanları sonu olmayan bir savaşa sürükleyen MOSSAD ve Ortadoğu'daki düşmanlarını ABD'nin güç aygıtını kullanarak, hiçbir masrafa girmeden, üstelik ek yardım alarak birer birer eksilten İsrail'in keyfine diyecek yoktu. Terör, daha ziyade büyük devletlerin kullandığı çirkin bir psikolojik savaş aletiydi son 50 yıldır. Bir çırpıda sayabileceğiniz terör örgütlerinin elemanları büyük devletlerin kucağında yetişti. Dünyanın herhangi bir ülkesinde bir anket yapılsa ve dünya barışını tehdit edenler ülkeler sorulsa cevabı AB ülkelerindeki anketde ortaya çıkan İsrail ve

ABD'den farklı olmazdı. Fransa, Almanya, Rusya, Çin ve İtalya'nın tehdit edici ilk yedi ülke arasına girmesi kaçınılmazdı. Çünkü bu ülkeler dünyanın en büyük silah üreticileri ve enerji tüketicileriydi. Üretilen silahların pazarlanması için savaş gerekliydi. Savaşın çıkması için terör örgütlerinin beslenmesi elzemdi. Terörün dini, imanı yoktu. Kuzey İrlanda'da olan vahşete ' Hiristiyan terörü', Filistinde olup bitenlere ' Musevi terörü', El Kaida'nın menfur intihar eylemlerinede ' İslam terörü' yakıştırması yapılamazdı. Bu gerçeği anlamak yerine müslümanları terrorist göstermek isteyen CNN muhabiri, Muhammed Ali ye İkiz Kulelerin yıkılmış harabesinde dolaşırken istediğini söyletmek istemişi; Ali, muhabirin suratına sol bir kroşe ile yukarıdaki gerçeği yumruklamıştı ( 32) Bütün dinlerde savaş sırasında bile sivillere, masum kadın ve çocuklara karşı yapılan saldırılar savaş kapsamında tutulmamıştı. Özellikle İslamda ağaçlar, hayvanlar bile koruma kapsamındaydı. Terörün, ideolojisi etnik milleti, cinsiyeti, vatanı yoktu. Ama 'devlet terörü' ve devlet tarafından desteklenen ' terör savaşı' vardı. Kendini kurtuluş, özgürlük savaşçısı sanan terörist gruplar, eninde sonunda mutlaka büyüklerin kanatları altına girmiş ve yönlendirilmişti. 22 Sovyetler Birliği, dünyanın dörtbir yanında illegal sol örgütlerini beslerken, eğitirken, askeri eğitim, silah değil lojistik destek sağlarken güya amacı Komünizmi yaymak, yani ideoloji transferiydi. 1970'li yıllarda ülkemizde binlerce gencimizi kaybettiğimiz sağ-sol sokak kavgalarında sol örgütler sırtlarını Sovyetlere dayamıştı. Suriye, Lübnan gibi ülkeleri terör merkezi olarak kullanan ilk önce Sovyetler olmuştu. Rusların sıcak denizlere inmesine içerleyen ABD, Ortadoğu'da kendi terör kamplarını kurmakta gecikmemişti. Maşalar üzerinden birbiri ile filler tepişirken altda kalan, kullanılan yine bölgenin fakir, cahil insan potansiyeliydi. Bazılarına gore terörist olanlar bazılarına göre özgürlük savaşçısıydı. İsrail'in Ortadoğu'da başlattığı haksız işgal süreçleri, dayısı ABD'nin bölgede izlediği adaletsiz politikalar hep kızgınlık, nefret meydana getirdi. Daha dün terörist olan Yahudiler, devlet kurmuştu, katliam sorumluları başbakan, cumhurbaşkanı oluyordu. Filistin halkının yüzde 70 güvenini kazanmış HAMAS, ABD destekli görülen Arafat'dan daha fazla güvenilirdi bu topraklarda. İsrail'in ' devlet terörü'ne çaresizlikten intihar eylemleri ile cevap vererek ' terör' usüllerine başvurdular. Terör'ün psikolojik savaş olduğunu HAMAS, ABD ve İsrail kadar iyi bilmekteydi. İsrail'i Filistin kanları üzerinde kurduğu cennetde terörle huzursuz etmek HAMAS'ın çıkmazıydı. İsrail'in işlediği devlet terörünü durdurmayan ABD'nin çıkmazıda terör konusunda ayrımcılık uygulamasıydı. HAMAS'ınki terörde, İsrail askerlerininki neden değildi? Sovyetlerin yıkılması ile 1990'lı yıllarda terör konsepti oldukça değişti. ABD, düşmansız kalamazdı. Tek kutuplu dünyayı kurmak için bile ABD'ye ikna edici bir düşman, yani oyuncak gerekliydi. ' Kızıllardan sonra Yeşillerin yeni düşmanları' olduğunu ilk ağzından kaçıran İngiltere eski başbakanı Margaret Teacher ise, en sonuncu 'gafil' 11 Eylülden sonra Haçlı savaşı başlattıklarını söyleyen ABD Başkanı Bush'du. İslam'ı ' tehlikeli bir vahşet dini', haşa peygamberini ' terörist' ilan eden bir Evengalist-Yahudi mantığı 3 yılı aşkın süredir ABD'yi ve dünyayı yönetiyordu. ABD, yeni düşmanın 1 milyarlık nüfusu ile müslümanlar diye açıklayamazdı, bu nedenle adına ' terörizmle savaş' dendi. Yılardır terörü besleyen sanki kendisi değildi. 1979-1997 arası Usame Bin Ladin, 1979-1990 ararsı sanki Saddam adamları değildi. ABD'yi 11 Eylül terör saldırısından sonra etkisi altına alan psikolojik bunalım dünya geneline yayılıyordu. Terörle mücadeleye geniş katılım sağlanması için sanki gizli bir el, her ülkede terör saldırısı olmasını ve suçun genelde El-Kaida'nın, özelde radikal İslam'ın üstüne kalmasını istiyordu. Bir MOSSAD veya bir CIA ajanı olsanız ve Amerikan-

Yahudi çıkarlarını korumak vazifeniz olsa, 11 Eylül 2001'de başlayan yeni milada göre potansiyel düşman seçilen İslam'ın arka bahçesini belirginleştirmek mutlaka işiniz olurdu. Düşmanın adı müslüman, dini İslam, kod adı ' Yeşil Kuşak', kullanılan taşeron malzeme El-Kaida adlı ne idüğü belirsiz hayalet bir süper korku aracı, prokasyon aleti bombalı, bol patlamalı terör, yeri başta direnen İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya sathı, süreç belirsiz olurdu. İslam ülkeleri üzerinde dolaşan kara bulutlar yeni oyunlara gebeydi. İslamın kutsal değerlerine karşı düzenlenen prokasyonlar, en sakin müslümanı bile çileden çıkartmaya yetecek derecede seviyesizdi. Muhammed ismini kirletmek, müslüman denilince akla terörist gelmesi için medya müthiş bir çaba gösteriyordu. Washington'da 2003 yazında etrafa dehşet saçan Sniper'in 26 yıl Hiristiyan kaldıkdan sonra müslüman olmuş, ancak John olan resmi ismini değiştirmemiş biri olduğu ayrıntısını medya bilerek ıskalıyordu. Çevresinde lakabı Muhammed olduğu için hep bu ismi kullanıyordu. İntiharcı 11 Eylülcülerin ondan fazlasının göbek adı Muhammeddi. Peygamberimizin ismi sürekli karalanıyordu. Yapay 23 olaylar çıkarılıyor veya dünyadaki cahil, aptal radikal tiplerin provatif eylemleri teşvik edilerek hazırlanan senaryonun inandırıcı olduğuna dair dünya kamuoyu inandırılıyor; akılalmaz bir gözboyama savaşı kurgulanıyordu. Bu da bir terörizmdi; dinine bağlı her müslümanın terörist olmadığına dair çevresini ikna etmek zorunda kalması ağır bir zuldü. Müslümanlar, İslam'ın temel değerlerine yapılan bu medyatik saldırıyı dünya medyasını her ülkede tekellerinde bulunduran Yahudilerin organize ettiğini düşünüyordu. Yahudilerin 11 Eylül bağlantısı, aslında bir İsrail gazetesinde yeralan oldukça açık bir kayıp ilanıyla başladı. İkiz kulelerdeki 4000 Yahudi kayıptı; bu nedenle Yahudi kurgulu teori müslüman ülkelerde hatırı sayılır bir şekilde hızla yayıldı. 11 Eylül'de işine gitmeyen 4 bin İsrailli vardı. 11 Eylül'de New York'ta saldırıya uğrayan İkiz Kuleler'de dört bin İsrail uyruklu kişi çalışıyordu. Bankacı, borsacı, uluslararası ticaret ve çeşitli alanlarda çalışan dört bin İsrailli, ABD ya da İsrail yurttaşı. İsrail saldırıyı önceden haber alıyor ve kendi yurttaşlarını uyarıyor muydu? İsrail Başbakanı Şaron, 11 Eylül'de New York'ta önceden düzenlenen bir Yahudi sergisininin açılışında bulunacaktı. Ancak, Şaron geziyi son anda iptal etti ve New York'a gitmedi!. Haberi varsa, İsrail ABD'yi neden uyarmıyordu: Bu iddiaları ilk kim dillendirdi?;. İddia nereden çıktı?; Saldırıları Mossad önceden biliyor muydu?;. Biliyor idiyse duyurdu mu?;. 4000 İsrailli'ye ne oldu? sorularına cevap bulmak 11 Eylülü soruşturanların görevi olmalıydı. Ama olmadı! ABD ve İsrail'a gönül bağlılığı olanlara göre, İsrail e ve Yahudilere yönelik her saldırıyı MOSSAD a, ABD ve işbirlikçilerine yönelik her saldırıyı CIA ya mal eden klasik analiz yöntemi iş başındaydı! Faik Bulut tan Suat Parlar a, Aydoğan Vatandaş'a Fehmi Koru dan Hüsnü Mahalli ye çok sayıda köşe yazarı, Saadet Partisi ve İşçi Partisi nden TKP, ÖDP ve EMEP e Mahir Kaynak'a kadar sayısı kadar rengi de çeşitli partiler ve entellektüeller komplo teorisyeniydiler. Matrix'de yaşadıklarının farkında olmayan yeni dünyacı enteller, komplo teori uzmanlığını siyasi İslamcıların, burjuva milliyetçilerin ve soldaki reformist güçlerin yürüttüğünü ileri sürüyordu. Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç mahlası ile yazan Fehmi Koru, bu konuların üzerine giden en tehlikeli entellektüel olarak görülüyordu. Bir defa iddiayı Türkiye'de ve İslam ülkelerinde ilk ele alanın, ileri sürüldüğü gibi 'İslamcı basın' olmadığı kesindi. Yalçın Doğan imzasını taşıyan "11 Eylül'de işine gitmeyen 4 bin İsrailli!.." başlıklı yazı 3 Nisan 2002 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıktı... ( 33) Eğer iddia 'komplo teorisi' ise, o teoriyi dikkatlere sunan, kesinlikle 'İslamcı basın' veya 'İslamcı' diye anılabilecek yazarlar değildi. İddianın çıkış noktası da, öyle ilk akla geldiği gibi, İslam Dünyası'nın medya organları değildi. "İddia nereden çıktı?"

sorusuna verilebilecek en kestirme cevap şuydu: İsrail'de yayınlanan Jerusalem Post gazetesi... Gazetenin, 11 Eylül 2001 tarihinde hazırlanan ve ertesi günün tarihini taşıyan nüshasında, çok açık bir biçimde, "DTM ve çevresinde çalışan 4000 İsrailli'den haber alınamadığı" yolunda bir haber bulunuyordu. Mossad'ın ABD'ye saldırılacağından haberli olduğuna kuşku duyan yoktu. Ancak, haberdar olması ve CIA ile FBI'ya bilgi sunması, aynı bilgiyi New York'ta yaşıyan İsrailliler ile de paylaşması anlamına gelmiyordu elbette. Bu önemli iddia akıl yürütmeyle ispat edilemezdi; başka yöntemlere ve kaynaklara ihtiyaç vardı. "DTM'de çalışan dörtbin İsrailli" iddiası sanıldığı gibi, uzak bir ağız tarafından fısıltıyla yayılmış değildi. Bu iddianın kaynağı İsrail'de yayınlanan Jerusalem Post gazetesiydi. Gazetenin internet sitesine giren herkesin hala görebileceği 12 Eylül 2001 tarihli haberde açıkça, "Terör eylemine muhatap Dünya Ticaret Merkezi ve yakınında çalışan dörtbin kadar İsrailli'nin 24 akıbeti bilinmiyor" denilmekteydi: İddianın kaynağı buydu. ( 34) İddianın bu haber üzerine dolanıma girdiği çok açıktı. Mossad'ın New York ve Washington'daki hedeflere saldırı yapılacağından haberdar olduğu, hatta iki üst düzey istihbaratçıyı ABD'ye göndererek FBI ve CIA'yi bilgilendirdiği de artık biliniyordu. Konuyu ilk duyuran da Londra'da çıkan The Telegraph gazetesiydi. En kritik konu, "DTM ve etrafındaki 4000 İsrailli'ye ne oldu?" sorusunda ortaya çıkan gerçekti. Bu sorunun cevabı, 11 Eylül uğursuz eylemlerinde hayatlarını kaybedenlerle ilgili listelerde yer alıyordu. O listelerde tek bir 'İsrailli' hayatını kaybetmiş görünüyordu. George W. Bush, Kongre'de konuşurken, "130 da İsrailli öldü" dedi. Ancak, konuşmayı haberleştiren New York Times gazetesi, ertesi gün (22 Eylül 2001), İsrail'in New York başkonsolosu Alon Pinkas'a dayanarak, "Saldırılarda sadece üç İsrailli hayatını kaybetti; ikisi uçaklarda, diğeri binalarda" bilgisini sundu. ( 35) Sadece üç İsrailli'nin öldüğü haberi 13 Eylül 2001 tarihli Jerusalem Post'ta da vardı. (36) "Mossad saldırıları biliyor idiyse duyurdu mu?" sorusuna yanıt yine İsrail'den geldi. İsrail'de çıkan Ha'aretz gazetesi, muhabiri Yuval Dror'un imzasıyla, 26 Eylül 2001 tarihinde (saldırılardan 15 gün sonra) "İki Odigo çalışanı DTM saldırısını öngören mesaj aldılar" haberini yayımladı. ( 37) Odigo, iletişim sektöründe çalışan ve anında mesaj servisi veren bir firma; İsrail merkezli ve DTM'de şubesi var. Habere göre, Odigo şirketinin İsrail'deki iki çalışanı, eylemlerden iki saat önce, "DTM'ye saldırılacak" yollu mesaj almıştı. Haber, "Firma, saldırıyı öngören kişiyi bulmak için İsrailli ve FBI dahil ABD'li güvenlik güçleriyle işbirliği halinde" bilgisiyle bitiyordu. "Mossad 11 Eylül eylemlerinin olacağını önceden biliyor muydu?" sorusunun gündeme getirilme nedeni, "CIA ve FBI bu çapta bir eylemden habersiz olamaz" kuşkusuydu. ABD başkanı Bush, eylemin olacağını ' O kader sabahı' diye başlayan konuşmasını yaptı ve eylemi daha önceden bildiklerine ilişkin kuşkuları giderdi. Çeşitli ülkelerin istihbarat servisleri, CIA ve FBI'yı, "Eylem olacak" diye sürekli uyarmışlardı. İngiliz The Telegraph gazetesinde 16 Eylül 2001 tarihinde (yani, eylemlerden beş gün sonra) çıkan David Wastel ve Philip Jacobson haberlerinde: "İsrailli istihbaratçılar ABD'deki mukabillerine, geçen ay, Amerika'daki görünür hedeflere çok yakında büyük terörist saldırılar yapılacağı yolunda uyarılarda bulunduklarını söylediler." diye yazdılar. Mossad, Ağustos ayında, iki üst düzey yetkilisini uyarı için Washington'a göndermişti. ( 38) Mossad saldırılardan haberdar olabilir; bilgisini başkalarıyla da paylaşabilir, ama DTM ve çevresinde çalışan dörtbin kadar İsrailli'den yine de hayatını kaybedenler olabilirdi. Araştırılması gereken temel konu, içinde ve etrafında binlerce İsrailli'nin çalıştığı JP'ye haber olan ikiz kulelerde kaç İsrailli'nin öldüğü konusuydu. CNN'nin internet sitesinde