TAMAMLANMAMIġ BĠR ÖYKÜ Bir zamanlar taşrada oturan bir öğrenci öğretmeninden bir öykü yazma ödevi almış. Eve gelince ödevini yapıyor ve annesine yardım etmek için bahçeye çıkıyor. Bunlar bahçede çalışırken evin kedisi de yazılmış ödevi buluyor ve bununla oynamaya başlıyor. Bilirsiniz, kedilerin çeşitli oynama alışkanlıkları vardır. Kimileri ip yumaklarıyla oynamaya, kimileri avladıkları kuş ve farelerle oynamaya, kimileri de kâğıtları tırmalayarak yırtmaya bayılırlar. İşte bu bizimki de kâğıtları tırmalayarak yırtan türündenmiş. Öğrenci bahçeden dönünce görmüş ki ödev kâğıdı parçalanmış ve o da ağlayarak annesine koşuyor. Annesi de: Kızım ağlama, eksik olan yerlerini ben sana yazıveririm ve sen de yeniden yazar öğretmenine verirsin. diyor. Siz şimdi bu annenin işini yapacaksınız, yani yırtılan öykünün başlığını ve kaybolan öykünün yarısını yazıp tamamlayacaksınız. Aslan yavrusu kendi kendine: Hiçbir zaman güçlü olamayacağım. Kimse beni umursamıyor. diye söyleniyordu. O sırada oradan geçmekte olan kurnaz tilki bu sözleri duydu. İçinden: Aslanın babası bana az çektirmedi. Kaç kez avımı elimden aldı. Şimdi sıra bende. İşte yavrusu karşımda duruyor. diye düşündü. Bu düşüncelerini aslan yavrusuna belli etmeden en tatlı sesiyle: Aman Allahım! Ormanımızın kralı! diyerek yalancıktan korkuyla titrer gibi yaptı. Onu bu halde gören saf yavru içinden: Ah sonunda benden korkan birini buldum. diye düşündü. Tilki devam etti: Sayın kralım, ne olur canımı bağışlayınız. Yuvamda eşim ve yavrularım beni bekliyor. Yavru aslan iyice keyiflenmişti. Sesini sertleştirmeye çalışarak: Seni affediyorum tilki! Canını bağışlıyorum, dedi. Tilki kıs kıs gülüyordu Yavru aslana: Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Buyurun bize gidelim. Eşimin yaptığı güzel yiyeceklerden yeriz. dedi. Sabahtan beri ağzına bir lokma koymayan aslan yavrusu bu teklifi kabul etti A. Birsen ÇAKIR, Kaybolan Aslan
YOLCU Bir zamanlar büyük bir şatoda oturan bir adam vardı. Bu adam zengin olmasına zengindi ama bir o denli de bencil ve cimriydi. Çevresindekilere hiç mi hiç yardım etmezdi. Bir gece yarısı şatonun kapısı çalındı. Hizmetçiler kapıyı açtıklarında üstü başı perişan, yaşlı bir adamı kapının önünde oturur buldular. Yaşlı adam, hizmetçilere, geceyi şatoda geçirip geçiremeyeceğini sorunca, onlarda gidip durumu efendilerine haber verdiler. Şato sahibi bu duruma çok sinirlendi. Hiddetle kapının önüne gelerek: - Burası misafirhane değildir, diyerek yaşlı adamı azarladı. Yaşlı adam, şato sahibinin bu davranışına çok üzüldü. Sonra da aralarında şöyle bir konuşma geçti: - Anladım efendim. Yalnız size üç tane sorum var. Bu soruları sorduktan sonra yoluma devam edeceğim. - Yoluna devam edeceksen sorun yok. Sor bakalım, dedi. - Sizden önce bu şatoda kim oturuyordu? - Elbette ki babam oturuyordu. - Peki, babanızdan önce kim oturuyordu? - Büyük babam oturuyordu. - Öyleyse sizden sonra kim oturacak? - Elbette ki olgum oturacak. - O halde bu durumda siz de bu şatoda misafir sayılırsınız. Çünkü sizin de dediğiniz gibi herkes burada bir süre oturuyor. Bu konuşmadan sonra şato sahibi uzun süre düşündü. Yaşlı adamın söyledikleri doğruydu ve arkasından yaşlı adamı içeriye davet etti. Ona yemek ve geceyi geçirmesi için rahat bir yatak verdi. AĢağıdaki soruları yanıtlamaya çalıģınız. 1. Zengin adamın zenginlik dışında başka ne gibi niteliği vardı? 2. Gece yarısı şatonun kapısının önünde oturan adamın üstü başı nasıldı? 3. Yaşlı adam aslında bir misafirhanenin kapısını mı çalmıştı? 4. Şato sahibi neden fikrini ve davranışını değiştirmiş olabilir? 5. Şato sahibine sorulan sorulara göre şatoda en son misafir kim olacak? 6. Şato sabinin yerinde sen olsaydın sen de onun yaptığını yapar mıydın?
DOĞUM GÜNÜNÜ UNUTTUN MU? Ayşe`nin en sevdiği TV-programı uzay kedisi Jüpiter`di. Ayşe her hafta oturur, Jüpiter ile arkadaşının kötü güçlere karşı yaptığı savaşları heyecanla izlerdi. Ayşe bir sabah salondaki masanın üzerinde kendi adının yazılı olduğu büyük bir paket gördü. Paketin altında adının yazılı olduğu bir paket daha vardı. Babası merdiven başından: - Doğum günün kutlu olsun, Ayşe! diye seslendi. Ayşe o günün, doğum günü olduğunu unutmuştu. Duygulanarak paketi açtı İçinde uzay kedisi Jüpiter`in giydiği uzay giysisinin aynısı ve bir de ışın tabancası vardı. Artık o da uzay kedisi Jüpiter gibi giyinecek ve onun gibi serüvenler yaşayacaktı. Giysi ve ışın tabancası, onun o güne dek aldığı en güzel doğum günü armağanıydı. Ayşe babasının boynuna sarılarak ona: - Bin teşekkür babacığım, dedi. AĢağıdaki soruları yanıtlamaya çalıģınız. 1. Sen çizgi filmlerini izler misin, eğer izlersen bunların adları nedir? 2. Beğendiğin çizgi film kahramanlarının adlarını yazmaya çalış. 3. En çok sevdiğin çizgi film kahramanının özellikleri nelerdir? 4. Senin doğum günün hangi tarihtedir? 5. Doğum gününde çizgi film kahramanlarından giysisinin armağan olarak sana verilmesini istediğin herhangi biri var mı, varsa o kimdir? 6. Doğum gününü evinizde arkadaşlarınla birlikte mi kutlarsın, yoksa nasıl? 7. Ailenizde doğum gününü hatırladığın herhangi biri var mı, varsa kimdir?
ÖMÜR BOYU UNUTULMAMASI GEREKEN BĠR DERS Günlerden bir gün kurbağalar arasında bir yarış düzenlenmiş. Kalabalık onları görmek ve alkışlamak için toplanmış. Kurbağaların varması gereken hedef de yüksek bir kalenin tepesiymiş. Derken, yarış başlamış. Aslına bakılırsa, kimse onların tepeye ulaşacaklarına inanmıyormuş ve aralarında da şöyle konuşuyorlarmış: - Boşuna! Nasıl olsa başaramayacaklar. Kurbağalar yavaş yavaş cesaretlerini kaybetmeye başlamışlar. Kurbağalardan yalnız bir tanesi bütün gücüyle tırmanmaya devam ediyormuş ve insanlar da konuşmalarını sürdürüyorlarmış. - Gerçekten yazık! Nasıl olsa tepeye dek tırmanamayacaklar!... Bütün bunların arkasından, kurbağalar da yenilgiyi kabullenmek zorunda kalmışlar. Bu bırakanların dışında bir kurbağa varmış ki o bütün konuşmalara karşın yarışa devam ediyormuş. Sonuçta o bir tanesi hariç, diğer hepsi yarışı bırakmışlar O tek kurbağa ise kulenin tepesine yalnız başına ulaşabilmiş. Bütün insanlar şaşkınlık içinde, o kurbağanın bunu nasıl başardığını merak etmiş! Yarışı bırakan kurbağalardan biri başarılı kurbağaya yaklaşarak bu başarıya nasıl ulaştığını sormuş. Ve görmüş ki!... O kurbağa sağırmış! Siz siz olun da, olumsuz duygular taşıma alışkanlığında olan insanları dinlemeyin! Çünkü onlar sizin yüreğinizin en derinliklerinde taşıdığınız en güzel duygu ve umutları yok ederler. Duyduğunuz sözlerin ya da okuduğunuz yazıların ne denli etkileyici olduğunu bilin ve her zaman olumlu düşünerek hedefinizden bir adım bile olsa sapmayın. AĢağıdaki soruları yanıtlamaya çalıģınız. 1. Sen hiç yarışmalara katıldın mı, katıldıysan yarışman nasıl geçti? 2. Sen bu yarışı kazanan kurbağanın yaptığı işi beğeniyor musun? 3. Azmedilirse başarılamayacak hiçbir şey yoktur. Sözüne inanır mısın? 4. İnsanların umutlarını kaybetmesi teslimiyettir, derler. Bu doğru mudur?
MARUL YAPRAKLARI Esra`nın annesi hamarat bir ev hanımıydı. Ev işlerini titizlikle yaptığı gibi dışarıda da bahçe işlerini yapardı. Bahar gelince havalar ısınmış, komşular bahçelerine sebze ekmeye başlamışlardı. Esra`nın annesi de komşulardan geri kalmak istemediğinden o da bahçesine lahana, marul, pırasa, soğan, patlıcan, tere, biber, domates, bezelye, ıspanak vb birçok sebze ekmişti. Bu sebzelerin bakımıyla (sulama, çapalama vb işler) uğraşırken arada bir kızı Esra`yı da yanına alır, ona bazı işlerin nasıl yapıldığını gösterir, öğretirdi. Ne ki bir gün rahatsızlanıyor ve işlerle yeterince ilgilenemiyor. Bu nedenledir ki bir gün kızına: Marul yapraklarının altında küçük, sarı tanecikler vardır. Bunlar yumurtacıklardır. İçlerinden güzel renkli ama zararlı tırtıllar çıkar. Bu tırtıllar sonra kelebeğe dönüşürler. Bak, bir tanesi burada uçuyor! Bugün öğleden sonra bahçeye in ve bütün yapraklardan bu yumurtacıkları ayıkla! Böylelikle marullarımız bozulmayacak ve yemyeşil hem de tertemiz kalacaklar, dedi. Ne ki küçük kız bütün uyarılara ve bilgilendirmeye karşın bu işi yarın da yapabilirim diyerek savsakladı. Esra`nın annesi birkaç hafta yattı ve bu süre boyunca bahçeye inemedi. İyileşince yanına kızını da alıp bahçeye indi. Ancak bütün marul yaprakları tırtıllar tarafından delik deşik edilmişti. Bunu gören Esra, üzüntüsünden ağlamaya başladı ve bunun üzerine de annesi: - Kızım bunda ağlanacak ne var, Bugünün işini yarına bırakanın hâli bu olur, işte! dedi. Soruları yanıtlamaya çalıģınız. 1. Bahçeye sebzeleri kim ve niçin ekti? 2. Esra`nın annesi bir süre bahçe işleriyle neden ilgilenememişti? 3. Yumurtalar yaprakların neresinde bulunuyormuş? 4. Küçük Esra, annesinin verdiği görevi neden yapmamış olabilir? 5. Esra`nın annesi bahçeye ne zaman inebildi? 6. Tırtıllar marullara nasıl zarar verdiler? 7. Senin de, bugünün işini yarına bırakma alışkanlığın var mıdır?
KURNAZ TĠLKĠ Bir zamanlar olağandışı bir olay olmuş. Ne mi olmuş? Aslan, kurt ve tilki dost olmuşlar. Aslanın isteği üzerine hep birlikte bu dostlar ava çıkmışlar. Avda dostların şansları yaver gitmiş. Bir keçi, bir inek ve bir de tavşan avlamışlar. Avlarını sırtlarına alıp mutluca aslanın ininin önüne gelmişler dostlar. Bu ara aslan, kurda: - Haydi bakalım kurt kardeş, şu avlarımızı paylaştır. Hepimizin karnı zil çalıyor. demiş. Kurt aslanın önünde saygıyla eğilip: - Efendimiz, ineği yemek elbette ki sizin hakkınızdır. İzin verirseniz keçiyi ben yiyeyim. Dostumuz tilkiye de tavşanı verelim. demiş. Aslan bu paylaşımdan hiç hoşnut kalmamış. Hışımla kurdun üzerine yürüyüp: - Sen benim karşımda nasıl böyle konuşursun? Burada ben varken karar vermek senin ne haddine! diyerek bir pençe savurmuş. Pençeyi alan kurt canını zor kurtarmış ve arkasına bile bakmadan oradan uzaklaşmış. Bunun üzerine aslan, tilkiye dönüp: - Orada öyle durma! Haydi, şu avları paylaştır da karnımızı doyuralım! diye kükremiş. Tilki güç belâ avları aslanın önüne sürükleyip: - Sayın kralım, saatlerdir dolaştınız, biliyorum karnınız da çok aç. Önce şu ineği afiyetle yiyin. Keçi de akşam yemeğiniz olsun. Tavşanı da yavrunuza yedirirsiniz. demiş. Aslan bu paylaşımdan hoşnut, iştahla ineği yerken tilki de hızlı adımlarla aslanın huzurundan uzaklaşmış. Aslanın kendisini göremeyeceği bir ağacın altına gelince, kurdun kendisini beklediğini görmüş. Kurt: - Merak ettim tilki kardeş, dostlar arası bu paylaştırma nasıl aklına geldi? diye sormuş. Tilki de kurnazca gülümseyip: - Senin başına gelenlerden sonra dostum. diye yanıtlamış. Soruları yanıtlamaya çalıģınız. 1. Dostlar arası paylaşımda Ya hep ya hiç ilkesine yer verilir mi? 2. Aslanın, aslan payını alması doğru değil midir? 3. Paylaşımı yapan sen olsaydın hangi yolu seçerdin, tilkinin ya da kurdun? 4. Sence en doğru paylaşım nasıl yapılabilirdi? 5. Sence bu tür haksız paylaşımlar günlük yaşamda da görülebilir mi?