DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ"

Transkript

1 DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ DENTAL JOURNAL OF DİCLE

2 Dicle Dişhekimliği Dergisi Hakem Kurulu Sahibi Prof. Dr. Remzi NĠGĠZ Dicle Üniversitesi DiĢhekimliği Fakültesi Dekanı Editör Prof. Dr. Remzi NĠGĠZ Editör Yardımcıları Prof. Dr. Ġzzet YAVUZ Doç. Dr. Emrullah BAHġĠ Doç. Dr. Ela Tules KADĠROĞLU DDD 2016 Yılı Bilimsel Danışma Kurulu Dr. Abubekir HARORLI Atatürk Üniversitesi Dr. Ahmet Berhan YILMAZ Atatürk Üniversitesi Dr. Ahmet DAĞ Dicle Üniversitesi Dr. Ali Erdemir Kırıkkale Üniversitesi Dr. Ali Ġhsan ZENGĠNGÜL Dicle Üniversitesi Dr. Arzum Güler DOĞRU Dicle Üniversitesi Dr. Atılım AKKURT Dicle Üniversitesi Dr. Atilla Stephan ATAÇ Hacettepe Üniversitesi Dr. Ayça Deniz ĠZGĠ Dicle Üniversitesi Dr. AyĢe MeĢe TANRIKULU Dicle Üniversitesi Dr. Behiye Sezgin BOLGÜL Mustafa Kemal Üniversitesi Dr. Belgin GÜLSÜN Dicle Üniversitesi Dr. Betül KARGÜL Marmara Üniversitesi Dr. Beyza KAYA Dicle Üniversitesi Dr. Bora BağıĢ Ġzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dr. Buket AYNA Dicle Üniversitesi Dr. Derya ÖZTAġ Ankara Üniversitesi Dr. Ebru Ece SARIBAġ Dicle Üniversitesi Dr. Ela Tules KADĠROĞLU Dicle Üniversitesi Dr. Elif Pınar BAKIR Dicle Üniversitesi Dr. Emin Caner TÜMEN Dicle Üniversitesi Dr. Emine BAġARAN Dicle Üniversitesi Dr. Emrah AYNA Dicle Üniversitesi Dr. Emrullah BAHġĠ Dicle Üniversitesi Dr. Fahinur ERTUĞRUL Ege Üniversitesi Dr. Feriha ÇAĞLAYAN Hacettepe Üniversitesi Dr. Figen SEYMEN Ġstanbul Üniversitesi Dr. Fikret ĠPEK Dicle Üniversitesi Dr. Filiz ACUN KAYA Dicle Üniversitesi Dr. Filiz KEYF Hacettepe Üniversitesi Dr. Gamze Aren Ġstanbul Üniversitesi Dr. Gülay KANSU Ankara Üniversitesi Dr. Gulfem Ergün Ankara Üniversitesi Dr. Güvenç BAġARAN Dicle Üniversitesi Dr. Hayriye SÖNMEZ Ankara Üniversitesi Dr. H. Cem Güngör Hacettepe Üniversitesi Dr. Ġbrahim Halil TACĠR Dicle Üniversitesi Dr. Ġlken KOCADERELĠ Hacettepe Üniversitesi Dr. Ġrfan KARADEDE Ġzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dr. Ġsmail MARAKOĞLU Selçuk Üniversitesi Dr. Ġsmet Rezani TOPTANCI Dicle Üniversitesi Dr. Korkut DEMĠREL Ġstanbul Üniversitesi Dr. Köksal BEYDEMĠR Dicle Üniversitesi Dr. Levent ÖZER Ankara Üniversitesi Dr. Mehmet DOĞRU Dicle Üniversitesi Dr. Mehmet ÇOLAK Dicle Üniversitesi Dr. Melek D. TURGUT Hacettepe Üniversitesi Dr. Mine Betül ÜÇTAġLI Gazi Üniversitesi Dr. M. Mutahhar ULUSOY Yakın Doğu Üniversitesi Dr. Nedim GÜNEġ Dicle Üniversitesi Dr. Nejat TUNCER Ġstanbul Üniversitesi Dr. Nihal AVCU Hacettepe Üniversitesi Dr. Nurhan ÖZALP Ankara Üniversitesi Dr. Nüket SANDALLI Yeditepe Üniversitesi Dr. Özant ÖNÇAĞ Ege Üniversitesi Dr. Özkan ADIGÜZEL Dicle Üniversitesi Dr. Remzi NĠGĠZ Dicle Üniversitesi Dr. Rezzan GÜNER Dicle Üniversitesi Dr. Rıza ALPÖZ Ege Üniversitesi Dr. Sadullah KAYA Dicle Üniversitesi Dr. Sadullah ÜÇTAġLI Ankara Üniversitesi Dr. Seher GÜNDÜZ ARSLAN Dicle Üniversitesi Dr. Sema Belli Selcuk Üniversitesi Dr. Sema ÇELENK Dicle Üniversitesi Dr. Serkan AĞAÇAYAK Dicle Üniversitesi Dr. Sibel YILDIRIM Selçuk Üniversitesi Dr. Süleyman AGÜLOĞLU Ġzmir Katip Çelebi Üniversitesi Dr. ġeyhmus BAKIR Dicle Üniversitesi Dr. S. Zelal ÜLKÜ Dicle Üniversitesi Dr. Utku Nezih YILMAZ Dicle Üniversitesi Dr. Yalçın DEĞER Dicle Üniversitesi Dr. Yasemin KESKĠN Ankara Üniversitesi Dr. Yücel YILMAZ Atatürk Üniversitesi Dr. Zeki AKKUġ Dicle Üniversitesi Dr. Zelal SEYFĠOĞLU POLAT Dicle Üniversitesi Dr. Zuhal KIRZIOĞLU Süleyman Demirel Üniversitesi İletişim Adresi: Dicle Üniversitesi, DiĢhekimliği Fakültesi, Dicle DiĢhekimliği Dergisi Diyarbakır. Tlf: , Fax: , dishekdergi@dicle.edu.tr Makale Gönderme: ile dishekdergi@dicle.edu.tr adresine veya posta yolu ile elektronik kaydı yapılmıģ olarak iletiģim adresimize yapılmalıdır.

3 DİCLE DİŞHEKİMLİĞİ DERGİSİ DENTAL JOURNAL OF DİCLE

4 Contents / Ġçindekiler CONTENTS / ĠÇĠNDEKĠLER YILINDA DĠCLE ÜNĠVERSĠTESĠ DĠġ HEKĠMLĠĞĠ FAKÜLTESĠNE MÜRACAAT EDEN 16 YAġ ÜSTÜ BĠREYLERDE SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSININ DEĞERLENDĠRĠLMESĠ THE EVALUATION OF PREVALENCE OF SECONDARY CARIES OVER 16 YEARS OLD PERSONS WHO APPLY TO THE DICLE UNIVERSITY FACULTY OF DENTISTRY IN 2017 Candan AYDIN HOġ, Emrullah BAHġĠ, Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, Rat Tibiasında OluĢturulan Defektlerde Demineralize Kemik Tozunun ve Trombositten Zengin Plazmanın Osteogenezis Üzerine Etkilerinin Histolojik Olarak AraĢtırılması HISTOLOGICAL RESEARCH FOR DEMINERALIZE BONE GRAFT AND PLATELET RICH PLASMA S EFFECTS OF BONE OSTEOGENESIS IN RAT TIBIAL DEFECT Zozan ErdoğmuĢ, Selver Özekinci, Belgin Gülsün Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesine Yılları Arasında Müracaat Eden YaĢ Gurubu Arasındaki Bireylerin DiĢlerindeki Çürük Prevelansının Değerlendirilmesi Evaluating Of Dental Caries Prevelances Among Between ages people Applying To Dicle University Faculty Of Dentistry Faculty Between years Alparslan Demireğen,Mehmet Çolak Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, EKTODERMAL DĠSPLAZĠ VE ÜÇ BOYUTLU KONĠK IġINLI BĠLGĠSAYARLI TOMOGRAFĠ: 2 OLGU SUNUMU ECTODERMAL DYSPLASSIA AND THREE-DIMENSIONAL CONE BEAM COMPUTED TOMOGRAPHY: 2 CASE REPORTS Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ, Ebru AKLEYĠN, Mehmet ÇOLAK, Tuğçe Nur PEKDEMĠR, Ġzzet YAVUZ Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, Conservative root canal treatment and restoration of severely affected anterior two teeth of cleft lip and palate patients: A case report Dudak Damak Yarıklı Hastanın Yarık Hattına KomĢu Ġki DiĢin Konservatif YaklaĢımla Tedavisi: Olgu Tanımlaması Alper ILKER, Evren SARIYILMAZ Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2,

5 Contents / Ġçindekiler 6- PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU: BİR OLGU SUNUMU PAPILLON LEFEVRE SYNDROME: A CASE REPORT Elmas TÜFEK ATICI, Ekin AKTÜRK, İzzet YAVUZ Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, A Multidisciplinary Approach to the Crown Lengthening Procedure Which Made by the Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique: A Case Report Osteoplasti ve Apikale Kaydırılan Flep Tekniğiyle Kuron Boyu Uzatma ĠĢlemine Multidisipliner YaklaĢım: Olgu Sunumu Mustafa Özay USLU, Mehmet KIZILTOPRAK, Ozan Öztürk Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, Rinoserebral Mukormikozis li Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu Prosthetic Rehabilitation of the Patient with Rhinocerebral Mucormycosis : Case Report Çağatay AKTAġ, Esma BaĢak GÜL AYGÜN, Nilüfer Tülin POLAT Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, KLEĠDOKRANĠAL DĠSPLAZĠ: BĠR OLGU SUNUMU CLEIDOCRANIAL DYSPLASIA: A CASE REPORT Elmas TÜFEK ATICI, Ekin AKTÜRK, Bahattin BĠNGÜL, Ġzzet YAVUZ Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2, Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler Dicle Dicle Dişhekimliği Dergisi, 2017; Cilt 18, Sayı: 2,

6 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark YILINDA DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİNE MÜRACAAT EDEN 16 YAŞ ÜSTÜ BİREYLERDE SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSININ DEĞERLENDİRİLMESİ THE EVALUATION OF PREVALENCE OF SECONDARY CARIES OVER 16 YEARS OLD PERSONS WHO APPLY TO THE DICLE UNIVERSITY FACULTY OF DENTISTRY IN Candan AYDIN HOŞ, 2* Emrullah BAHŞİ, 1 Araştırma Görevlisi, Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi A.D., Diyarbakır, Türkiye. 2 Doç. Dr., Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Restoratif Diş Tedavisi A.D., Diyarbakır, Türkiye. Özet Amaç: Bu çalışmanın amacı 16 yaş üzerindeki hastaların cinsiyet, hasta yaş grubu, restorasyon türü, restorasyon tipi, diş grubu, çene tipi, restorasyon yaşı ile sekonder çürük ana grupları arasında istatistiksel analizlerin yapılarak çıkan sonuçların incelenmesi ve sekonder çürük prevalansının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yönem: 16 yaş üzeri toplam 400 hasta kayıtları üzerinden epidemiyolojik çalışma planlanmıştır. Bu amaçla bireysel farklılıklardan kaçınmak için hastaların muayenesi ve radyolojik değerlendirme sonuçlarının sağlıklı olması açısından çalışmamızda radyolojik sonuçlar ile daha önce yapılmış epidemiyolojik araştırmalardan yararlanıldı.elde edilen sonuçlar istatistiksel olarak Pearson Ki-kare testi ile değerlendirildi. Bulgular: Sekonder çürük prevalansının değerlendirildiği ki-kare test sonuçlarına göre hasta yaş grubu, restorasyon türü, restorasyon tipi, diş grubu, restorasyon yaşı ile sekonder çürük arasında anlamlı ilişki bulundu; cinsiyet ve çene tipi ile sekonder çürük arasında anlamsız ilişki bulundu. Sekonder çürük ile anlamlı ilişki bulunan gruplar arasında istatistiksel analizler yapıldı. İstatistiksel sonuçlara göre kompozitte daha fazla sekonder çürük görülmüştür.. Restorasyon türü ile sekonder çürük arasında anlamlı ilişki M.O.D. ile D.O. kavitelerde en yüksek olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu çalışma sonucunda, sekonder çürük oluşumunun amalgamda kompozite göre önemli derecede az olduğu görüldü. Anahtar Kelimeler: Sekonder çürük, hasta yaşı, amalgam, kompozit, cinsiyet ABSTRACT Aim: The aim of this study is to investigate the results of statistical analysis between the gender, patient age group, restoration kind, restoration type, tooth group, jaw type, restoration age and the main groups of secondary caries of patients aged 16 years or older and also to evaluate the prevalence of secondary caries. Material and Method: An epidemiological study is planned on a total of 400 patients over the age of 16. For the purpose of avoiding individual differences, radiological results and previous epidemiological studies were utilized in our studies regarding examination quality of the patients and evaluation standard of the radiological results. The results were evaluated statistically by Pearson Chi-square test. Results: According to the chi-square test results in which the secondary caries prevalence was evaluated, there was a significant correlation between secondary caries and patient age group, restoration kind, restoration type, tooth group with restoration age; however a meaningless relationship between again secondary caries and gender with jaw type was also another output. Statistical analysis was carried out between groups which exhibited significant relationship with secondary caries. According to statistical results, composites were appeared to have more secondary caries. The significant relationship between the restoration type and the secondary caries was found to be highest in M.O.D. and D.O. cavities. Conclusion: As a result of this study, the formation of secondary caries in the amalgam was observed significantly less than the composite. Key Words: Secondary caries, patient age, amalgam, composite, gender İletişim Adresi Doç Dr. Emrullah BAHŞİ Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır emrullahbahsi@hotmail.com Giriş Diş çürükleri, insanlarda her yaşta görülebilen en yaygın bakteri hastalıklarındandır. Bu hastalık insanları tarih öncesi dönemlerden beri etkilemiş olmakla Sayfa 46

7 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. birlikte yaygınlığı, modern çağların beslenme değişiklikleriyle birlikte artmaktadır. (1). Sekonder çürükler, dental restorasyonların kavite kenarlarında meydana gelen çürük lezyonlar olarak tanımlanır. Restoratif materyal ne olursa olsun, sekonder çürükler restorasyon değişiminin en sık rapor edilen nedenleridir. Bu sonuç, son yirmi-otuz yıl içinde yayınlanan diş restorasyonlarının klinik performansı üzerine çok sayıda incelemede tutarlı olmuştur. Her dolgu değişimi esnasında kavite gittikçe genişlemekte ve diş dokuları zayıflamaktadır (2). Sekonder çürükler gingival kenarda daha sık oluşmaktadır. Bunda etkili olan birkaç faktör vardır. Birincisi, her restorasyonun gingival kısımları, özellikle de interproksimaldeyse diğer kısımlardan daha zor temizlenir. İkincisi, restoratif işlemler sırasında gingival duvar, iyi görülemediği için ve restoratif materyalin yerleştirilme zorluğundan dolayı, tükürük ve ağız sıvılarıyla kontamine olma eğilimidir. Üçüncü olarak, gingival kavosurfacede polimerizasyon büzülmesi, gingival kısımda restorasyonun bütünlüğünü olumsuz etkileyebilir ve sekonder çürük görülmesiyle sonuçlanabilir (3). Sekonder çürüklerin histopatolojisi henüz belirsizdir. Primer çürüklere benzer şekilde tanımlansa da, sekonder çürük etyolojisinin, primer çürükle aynı olup olmadığı tartışmalıdır te, amalgam ve kompozit dolguların altındaki mikrobiyal spektrumun karşılaştırıldığı bir çalışmada; amalgam altındaki bakterilerin, plak ve çürük dentin florasında olduğu gibi daha çok anaerobik ve fakültatif anaerobik gram pozitif kokların baskın olduğu gösterilmiştir. Aksine bir çok kompozitin altında, enfekte kök kanallarının mikroflorasına benzer biçimde, pulpa için patojenik bakteriler olan, bakteriodes ve provotella tespit edilmiştir. Bu nedenle çalışmalar restoratif materyallerin tiplerinin, sekonder çürük mikroflorasına etkisi olabileceğini düşündürmektedir (4). ICDAS (Internatıonal Caries Dedection and Assessment System) diş hekimliğinde yeni bir klinik, çürük tespit ve derecelendirme sistemidir. Farklı çalışmalarda elde edilen çürük verilerinin karşılaştırılabilmesini sağlayabilmek için, çürük ölçümü konusunda tek ve düzenli bir sisteme ihtiyaç olduğundan, Nyvad sistemi temel alınarak 2002 yılında ICDAS-I ve daha sonra 2005 yılında ICDAS kriterleri belirlenmiştir (5). CARS (Caries Associated with Restorations and Sealants), restorasyonlara yada sealantlara komşu çürük olarak tanımlanır. Restorasyonlu dişlerdeki çürüklerin tanımı literatürde çok farklıdır (ikincil çürük, kalan çürük, tekrarlayan çürük). Karışıklığı önlemek için CARS teriminin kullanılması gerektiği önerilmektedir. CARS, primer çürüklerle histolojik olarak benzer olsa da, bazı özellikleri tanı problemlerine neden olabilir. Temel sorun, restorasyon marjı uyuşmazlıkları, ikincil çürüklerle kalan çürüklerin ayırt edilmesinin zorluklarıdır. Sadece kenar farkları varsa, bunları kaydetmek de önemlidir, çünkü bu tutarsızlıklar artmış çürük riskini gösterir. Bununla birlikte, eksikliğin mevcut veya yok Sayfa 47

8 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. olarak kaydedildiği eşik değerin olması önemlidir. Diş ile restorasyon arasındaki boşluğa bilye uçlu bir sondun kabul edilip edilemeyeceğine göre iki kategori kaydedilebilir. Marjinal tutarsızlıklar ve çürükler birlikte görülürse, çürümelerin öncelikle kodlanması gerekir (5). Sekonder Çürük İçin ICDAS-CARS Görsel Muayene Kriterleri Kod 0. Restorasyonlu ya da sealantlı, sağlıklı diş yüzeyi. Restorasyon kenarına bitişik sağlam bir diş yüzeyi. Hiçbir çürük kanıtı olmamalı. Kod 1. Minedeki ilk görsel değişiklik. Mineye ıslak olarak bakıldığında hiçbir renk değişikliği görülmez fakat hava kurutmasından sonra bir renklenme ya da opasite görülür. Sağlıklı minenin klinik görünümüne uymaz. Kod 2. Restorasyon/sealant kenarına birleşik mine/dentinde belirgin görsel değişiklik. Restorasyon marjini eğer minede ise ıslak olarak incelenmelidir. Islak olduğunda demineralizasyon ile tutarlı bir opasite vardır. Bu da sağlam diş minesinin klinik görünümüyle uyumlu değildir. Kurutulduğunda lezyon halen görülebilir. Restorasyon marjini eğer dentinde ise sağlıklı dentinin klinik görünümüyle uyumlu olmayan, renk değişimi görülebilir. Kod 3. Kod 2 deki belirtilerle birlikte 0,5 mm nin altında kavite oluşumu. Demineralizasyonla uyumlu opasite ve ya renklenmeye ek olarak, restorasyon marjininde 0,5 mm den az kavite oluşumu. Kod 4. Restorasyona komşu mine/dentin/sementte marjinal çürük ve alttaki dentinden koyu renk yansıması. Sağlıklı mine yüzeyi boyunca belirgin biçimde görülebilen renkli dentin yansıması vardır. Ya da minede lokalize kırık vardır fakat dentin açığa çıkmamıştır. Bu renklenme gri, mavi, truncu ya da kahverengidir ve genellikle diş ıslak olduğunda daha kolay görülür. Kod 5. Restorasyon/sealanta komşu belirgin kavite. Kod 4 te tanımlanan çürük belirtilerine ek olarak 0,5 mm den geniş aralanma ile birlikte ara yüzeyde dentin görülür. Kod 6. Restorasyona/sealanta komşu çok belirgin kavite. Genişlik ve derinlik olarak 0,5 mm den büyük aralanma ile birlikte ara yüzeyde dentin belirgin biçimde görülür (5). Tıpta genel bir kural olarak hastalıklara karşı önleyici tedbirler alabilmemiz için öncelikle toplumda ne oranda bulunduğunu bilmemiz gerekir. Bundan yola çıkarak Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Kliniğine müracaat eden hastalarda sekonder çürük prevalansının yaş, cinsiyet, kullanılan restoratif materyal, restorasyonun dişin hangi yüzeylerini içerdiği, hangi çenede, hangi diş gruplarında olduğuyla ilişkisini belirlemek ve bulguları daha kaliteli restorasyonlar yapmak ve sekonder çürük prevalansını azaltmak için değerlendirmek üzere bu çalışma planlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Çalışmaya başlamadan önce Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu ndan onay alınmıştır (Dosya no: ). Sekonder çürük teşhisi için dijital panoramik film, rvg periapikal film ve gerekli durumlarda bite-wing radyografi sonuçları incelendi. Hasta yaş gruplarını Sayfa 48

9 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. seçerken daha önce yapılan araştırma sonuçları ile Diyarbakır ve etrafında bir karşılaştırma yapabilmek için 16 yaş ve üzeri hastalar çalışmaya dahil edildi. Çalışmamızda hasta yaş gruplarını belirlemek için yaş grubu, yaş grubu, yaş grubu, yaş grubu ile 56 yaş üstü bireyler gruplara ayrıldı. Seçilen yaş gruları nüfusa göre örnekleme yapılarak araştırma kapsamına alındı. Çalışmamızda 400 kadın ve erkek hastadan; yaş grubunda 656, yaş grubunda 276, yaş grubunda 232, yaş grubunda 52 ve 56 yaş üzeri grubunda 40 olmak üzere toplam 1256 adet restorasyon için cinsiyet ve hasta yaş gruplarına göre sınıflandırılmış dağılımı Tablo- 1 de verilmiştir. Çalışmaya katılan her hasta iyi bir ağız hijyeni ve diş bakımının nasıl yapılacağı hakkında detaylı olarak bilgilendirildi. Dişlerini günde 3 kez yemeklerden sonra fırçalamaları gerektiği ve nasıl fırçalama yapılacağı görsel olarak anlatıldı. Yemek aralarında karbonhidratlı besinlerden sakınmaları önerildi. Araştırmada kullanılan indeksler ICDAS-CARS Görsel Değerlendirme Kriterlerleri Resim 1 de gösterilmiştir. Resim 1: Sekonder çürük için ICDAS-CARS görsel muayene kriterleri Kod 0. Sağlıklı yüzey, çürük yok. Kod sn basınçlı havayla kurutulduğunda başlangıç demineralizasyonu görülebilir. Kod 2. Başlangıç demineralizasyonu kurulamadan da görülebilir. Tablo 1: Hastaların cinsiyetlerine ve hasta yaş gruplarına göre istatistiksel verileri Hastaların cinsiyet, hasta yaş grubu, restorasyon türü, restorasyon tipi, diş grubu, çene tipi, restorasyon yaşı ile sekonder çürük ana grupları göre muayene edilerek, sekonder çürük takip anamez kağıdına kaydedildi. Ağız muayeneleri ünit reflektörünün ışığından yararlanarak standart ağız aynaları ve künt uçlu sondlar yardımıyla yapıldı, radyografiler incelendi. Bu muayene sonuçları hasta takip kağıdına veri olarak yazıldı. Kod 3. Dentinin görülemediği başlangıç mine kırığı. Kod 4. Alt dokulardan yansıyan gri yada kahverengi koyuluk. Kod 5. Dentinin görülebildiği belirgin kavite. Kod 6. Dentinin görülebildiği çok geniş belirgin kavite (5). BULGULAR Çalışmamızda cinsiyet, hasta yaş grubu, restorasyon türü, restorasyon tipi, diş grubu, çene tipi, restorasyon yaşı ile sekonder çürük Sayfa 49

10 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. ana grupları istatistiksel olarak Pearson Ki-kare testi karşılaştırıldı. İstatistiksel analiz % 95 güvenle, SPSS 21 (Statistical Package for the Social Sciences) paket programı kullanılarak yapıldı. Kullanılan bütün istatistiksel testlerin önemlilik sınırı 0,05 olarak belirlendi. Çalışmada belirtilen demografik özellikler için tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. İstatistiksel sonuçlar p>0,05 ise = Anlamsız, p<0,05 ise = Anlamlı, p<0,01 ise = Çok anlamlı, p<0,001 ise = İleri derecede anlamlı olarak değerlendirildi. Yapılan analiz sonucunda cinsiyet ile sekonder çürük arasındaki ilişkinin ki-kare test sonucu p<0,05 den küçük olmadığından, cinsiyet ile sekonder çürük arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p=0,746). Hasta yaş grupları ile sekonder çürük arasında çok anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p=0,007). Restorasyon türü ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p=0,001). Restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p=0,001). İstatistiksel analiz sonucunda diş grupları ile sekonder çürük arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p=0,027). Çene tipi ile sekonder çürük arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p=0,220). Restorasyon yaşı ile sekonder çürük arasında çok anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p=0,002) yaş grubuna ait diş grupları ile sekonder çürük arasında çok anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,004) yaş grubuna ait diş grupları ile sekonder çürük arasında anlamsız ilişki bulunmuştur (p=0,397) yaş grubuna ait diş grupları ile sekonder çürük arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p=0,677) yaş grubuna ait diş grupları ile sekonder çürük arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir (p=0,839). 56+ yaş grubuna ait diş grupları ile sekonder çürük arasındaki ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001). Analiz sonucuna göre toplam yaş gruplarına ait diş grupları ile sekonder çürük arasındaki anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,027) yaş grubuna ait restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001) yaş grubuna ait restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001) yaş grubuna ait restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında anlamsız ilişki bulunmuştur (p=0,156) yaş grubuna ait restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001). 56+ yaş grubuna ait restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001). Toplam yaş gruplarına ait restorasyon tipi ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001). Amalgama ait restorasyon yaş grupları ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001). Kompozite ait restorasyon yaş grupları ile sekonder çürük arasında ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur (p=0,001). Sayfa 50

11 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. TARTIŞMA Restoratif tedavilerde en önemli amaç, dişlerdeki çürüğü en az madde kaybıyla elimine edip, sızdırmaz uzun ömürlü restorasyonlar elde etmektir. Sekonder çürükler, önlenmesine yönelik yapılan bütün çalışmalara ve restoratif materyallerin kalitesindeki iyileşmeye rağmen günümüz diş hekimliğinin önemli problemlerinden biri olmaya devam etmektedir (6, 7). Diş çürüğü-kalıtım çalışmalarında diş çürüğünün kalıtım derecesinin yüksek olduğu ve %20-65'inin genetik ile ilişkili olduğu bildirilmiştir (8-16). Buna ek olarak hastaların yaşları (17), diş tipi (18), kavite boyutu (18, 19) maksilla veya mandibulada (18) oluşu sekonder çürük gelişimi üzerine etkili olmuş olabileceğini ortaya koymuştur. Diş çürüğü deneyimindeki cinsiyet farklılıklarının nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır, ancak muhtemelen kadınlarda erken diş sürmeleri ve buna bağlı olarak karyojenik süreçlere daha fazla maruz kalma, cinsiyetler arasında beslenme ve oral hijyen davranışları arasındaki farklar, ağız bakım ürünlerinin kullanımı, hormonlar, psikoloji ve tükürüğün yapısı bu farklılıkları oluşturmaktadır Bu gibi genetik etkilere gencinsiyet etkileşimi denmektedir (20, 21). Biz çalışmamıza cinsiyet değişkenini gen-cinsiyet etkileşiminden dolayı ekledik. Fakat çalışamamızın yapılan istatistiksel değerlendirmeleri sonucunda cinsiyet ile sekonder çürük arasındaki ilişki anlamlı bulunmamıştır. Çok yüzeyli restorasyonlar, az yüzeyli restorasyonlara göre daha kısa ortalama bir yaşa sahiptir (22). Restoratif işlemler esnasında çalışma alanının izolasyonu restorasyonun klinik başarısında rol oynayan en önemli etkenlerdendir (23-26). Kuru ve temiz bir çalışma alanı, görüşün rahat olması, kullanılan materyallerin değişmemesi, hekim/hekim yardımcısı ve hastanın korunması ancak iyi bir izolasyon ile temin edilebilir. İzolasyon çalışma alanını tükürük, diş eti oluğu sıvısı ve diş eti kaynaklı kanamalardan korumak için nemin kontrol edilmesiyle sağlanır. Bu sayede çalışma alanının erişimi ve görülebilirliği mümkün olan en üst seviyeye çıkar. İzolasyonun ve direk görüşün zorlaştığı sınıf II restorasyonlar, sınıf I restorasyonlara oranla daha fazla sekonder çürük oranları göstermektedir (27, 28). Çalışmamızda restorayon tipi ile sekonder çürük arasında istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı ilişki tespit edildi. İncelenen restorasyonların % 43 ü oklüzal, % 7 isi M.O.D. tipinde idi. Bu restorasyonlarda sekonder çürük prevalansı incelendi. M.O.D. tipi restorasyonların % 48 inde, D.O. tipi restorasyonların % 45 inde sekonder çürük tespit edilmiştir. Çalışmamızın bu sonuçları literatür ile uyumluluk göstermektedir. Friedl ve ark. kompozit rezin restorasyonların % 40 oranında, Mjör ve Toffenetti amalgam restorasyonların % 59 oranında sekonder çürük sebebiyle yenilendiğini belirtmişlerdir (29, 30). Bu sonuç literatürde yer alan bir çok çalışmanın sonuçlarıyla uyumludur (31, 32). Sayfa 51

12 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. Yazıcı ve ark. yaptığı çalışmada amalgam restorasyonların % 58,17 sinin, kompozit restorasyonların ise % 55,34 ünün sekonder çürük nedeniyle yenilendiği bulunmuştur (33). Al Negrish sekonder çürüğün (%28,3) amalgam restorasyonların yenilenmesinin ana nedeni olduğunu, kompozit restorasyonların da çoğunlukla sekonder çürük (%36,2) nedeniyle yenilendiğini bildirmiştir (34). Bizim çalışmamızda restorasyon tipleri (amalgam ve kompozit) dahil edilerek hasta yaş grupları ile sekonder çürük istatistiksel analizinde, yaş grubu dışında her yaş grubunda sekonder çürük prevalansı ile anlamlı ilişki bulundu yaş grubuna ait hastalarda anlamlı ilişki tespit edilememesi, anlamlı ilişki olmadığı anlamına gelmemektedir. Hasta yaş grupları ile ilgili klinik çalışmalara devam edilmelidir. Amalgam ve kompozit restorasyonların ömürlerini karşılaştıran, genç insanlarda ve yetişkinlerde yapılan bir çalışmada, gençlere yapılan restorasyonların ömrünün yetişkinlerde yapılan restorasyonlardan ortalama 5-6 yıl daha kısa olduğu tespit edilmiştir (35). Bunun sebebinin gençlerin karakteristik olan kötü ağız hijyen alışkanlıkları olabileceği düşünülmektedir. Bernardo ve ark de yaptığı klinik çalışmada amalgamlara kıyasla kompozit restorasyonlarda daha fazla sekonder çürük tespit etmiştir (36). Sekonder çürüklerin % 22,1 i amalgam grubunda, %77,9 u kompozit grubunda görülmüştür. Sekonder çürük riski her iki çene, molar dişler ve üç yüzey içeren restorasyonlar için kompozit restorasyonlarda anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Dört veya daha fazla yüzey içeren restorasyonlarda (küçük sayılar nedeniyle) veya premolarlarda sekonder çürük riski anlamlı farklılık göstermemiştir. Bu çalışmaya göre genel olarak sekonder çürük riski, kompozit restorasyonlarda amalgam restorasyonlara göre 3,5 kat daha fazla bulunmuştur. Sekonder çürük riski açısından maxilla ve mandibulada istatistiksel açıdan anlamlı fark tespit edilememiştir (18). Bizim çalışmamızda amalgam restorasyonların %28,74 ünde sekonder çürük tespit edilirken, kompozit restorasyonların %41,50 sinde sekonder çürük tespit edildi. Çalışmamızın sonuçları literatür ile uyumluluk göstermektedir. Çalışmamızın sonuçlarına göre restorasyon türü ile sekonder çürük arasında istatistiksel açıdan ileri derecede anlamlı ilişki bulunmuştur. Bu sonuç, Friedl ve ark.(29) ve Yazıcı ve ark.(33), çalışma sonuçları ile uyum göstermezken, Al Negrish (34) ve Bernardo ve ark. (36) çalışmaları ile uyumludur. Kompozitlerin son yıllardaki hızlı gelişmelerine rağmen sekonder çürük oranlarındaki görülen bu artışın sebeplerini ortaya çıkaracak yeni çalışmalarar ihtiyaç vardır. Bu yeni çalışmalarda, yeni jenerasyon bonding ajanların bozulmaya karşı olan dirençleri öne çıkacaktır. Diş grupları ile sekonder çürük arasında ise istatistiksel açıdan anlamlı ilişki tespit edilmiştir. Çalışmada sekonder çürük tespit Sayfa 52

13 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. edilen dişlerin % 72 sini molar dişler, % 28 ini premolar dişler oluşturmaktadır. Çalışmamızda molar dişler ile sekonder çürük arasında anlamlı ilişki görülmüştür. Bu sonuç, Bernardo ve ark de yaptıkları çalışmanın sonuçlarıyla uyumludur (36). Bu çalışmada istatistiksel analiz sonucu çene tipi ile sekonder çürük arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Bu sonuç da, Bernardo ve ark 2007 de yaptıkları çalışmada elde ettikleri sonuçlarla uyumlu çıkmıştır (36). Hastaların oral hijyenleri ve beslenme alışkanlıklarıın çok fazla değişkenlik göstermediği sonucuna ulaşılabilir. Kompozit restorasyonların sekonder çürüklerinin % 87 si 2-5 yıl grubunda, % 11 de 6-10 yıl grubunda tespit edildi. Bu durum sekonder çürük ile rezidüel çürük kavramlarının karıştırılması ile sonuçlanabilir. Çünkü sekonder çürük tespit edilen restorasyonlarda aslında rezidüel çürük de kalmış olabilir. Bir diğer faktör ise yapılan kompozit restorasyonların kurallara uygun olarak yapılmadığı sonucudur. Yapılan restorasyonların başarısı ve uzun ömürlü olması aşamaların dikkatli ve kontrollü bir şekilde uygulanmasıyla gerçekleşebilir. Amalgam restorasyonların sekonder çürüklerinin % 40 ı 2-5 yıl grubunda, % 38 i 6-10 yıl grubunda, % 13 ü yıl grubunda tespit edildi. Aynı klinik aşamalar ve rezidüel çürük kavramları amalgam restorasyonlar için de geçerlidir. Amalgam restorasyonların mikrosızıntısı ve sekonder çürük oluşturma potansiyeli kompozit restorasyonlara göre daha azdır. Bu durum çürüğün kaviteden tam olarak uzaklaştırılamaması ve restorasyonların klinik aşamalarına dikkat edilmemesi ile açıklanabilir. Ayrıca amalgamın oligodinamik etkisi ve hasta ile ilgili faktörler de gözden kaçırılmamalıdır. Oligodinamik etki bakır, gümüş, altın, civa gibi ağır metallerin memeli hücresine zarar vermeyecek kadar düşük derişimlerinin endospor oluşturmayan bakteriler ve bazı virüsler üzerinde öldürücü etki göstermesidir (37). Amalgamın oligodinamik etkisi ile antibakteriyel bir etki göstermesi, uzun yıllar aşınmalara direnç gösterebilmesi, ucuz olması ve yapım aşamalarının kolay olması kompozit restorasyonlara üstünlükleri olarak göze çarpmaktadır. Özellikle sekonder çürük oluşumunun, başarıyla uygulanmış amalgam restorasyonlarda az görülmesi yaptığımız çalışma açısından önerilebileceğini göstermektedir. Çürük prevalansıyla ilgili yapılan bir çalışmada, çürük prevalansındaki dramatik düşüşe rağmen, diş çürüklerinin sınırlı bir grup çocukta, özellikle okul öncesi çağda, sağlık problemi olmaya devam ettiği ve mevcut önleyici tedbirleri değerlendirmek için ağız sağlığındaki değişiklikleri zamanla izlemek için tekrarlanan epidemiyolojik çalışmalar yapılması gerekli olduğu bildirilmiştir (38). Güney Hindistan da yapılan başka bir çalışmanın sonuçları, bu popülasyondaki erken çocukluk çürüğü prevalansının yüksek Sayfa 53

14 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. olduğunu ve erken teşhis ve spesifik önleyici müdahaleleri dikkate almanın gereğini göstermektedir (39). SONUÇ Çalışmamımızın sonuçlarına bakıldığında şunlar söylenebilir; kompozit restorasyonlarda amalgam restorasyonlara oranla daha fazla sekonder çürük oluştuğu görülmüştür. Sekonder çürük oluşumu cinsiyet ile ilişkili değildir. Sekonder çürük en çok yaş grubunda, en az 56+ yaş grubunda görülmüştür. Sekonder çürüğün en çok tespit edildiği kavite türü disto-oklüzal kavitelerdir.sekonder çürük molar dişlerde premolar dişlere oranla daha fazla görülmüştür. Sekonder çürük oluşumunu restorasyonun alt çenede yada üst çenede olması etkilememektedir. Restorasyon yaşı yıl olan grupta sekonder çürük oranı %50 olarak bulunmuştur. Her iki restorasyon birinde sekonder çürük tespit edilmiştir. Kompozit restorasyon grubunda sekonder çürük prevalansının yüksek çıkması ile ilgili tedbirler alınabilir. Özellikle M.O.D. tipi restorasyonlarda uyumun arttırılması ve sekonder çürük prevalansının düşürülmesine yönelik tedbirler alınmalıdır. İzolasyon ve matris sistemlerinin kullanımının geliştirilmesi konusunda çalışmalar yapılabilir. Sekonder çürük gelişiminde etkili olabilecek olan enfekte dentin-etkilenmiş dentin ayrımının desteklenmesi için çürük tespit boyalarının klinik kullanımı arttırılabilir. Hem amalgam hem de kompozit malzemeler için materyali üretici firmaların önerilerine ugyun kullanımına dikkat edilmesi, restorasyon başarısını arttırıp sekonder çürük oluşumunu azaltabilir. İstatistiksel değerlendirmeler ışığında çürük insidansının yüksek olduğu bölgelerde çok önemli bir restoratif materyal olan amalgamın kompozit yerine kullanılacağı kanaatindeyiz. Ancak bu sekonder çürük çalışmasında elde edilen dataların uzun dönem klinik çalışmalarla da desteklenmesi gerektiği düşüncesindeyiz. KAYNAKLAR 1- Roberson TM, Heymann OH, Swift EJ. Sturdevant s Art and Science of Operative Dentistry, Gürgan S, Yalcin Cakir F. 3. Bölüm: Karyoloji: Lezyon, Etyoloji, Önleme ve Kontrol (Cariology: The Lesion, Etiology, Prevention and Control), Ankara: Güneş Tıp Kitabevleri; 2012; Hickel R, et al. FDI World Dental Federation - clinical criteria for the evaluation of direct and indirect restorations-update and clinical examples. J Adhes Dent 2010;12: Mjör IA. Clinical diagnosis of recurrent caries. The Journal of the American Dental Association, 2005; 136(10): Splieth C, Bernhardt O, Heinrich A, Bernhardt H, & Meyer G. Anaerobic microflora under Class I and Class II composite and amalgam restorations. Quintessence International, 2003; 34(7): International Caries Detection and Assessment System (ICDAS) Coordinating Committee. Criteria Manual International Caries Detection and Assessment System (ICDAS II). Scotland: Dental Health Services Research Unit; (Son Erişim Tarihi: ). 6- Moreira PL, Messora MR, Pereira SM, Al-meida SM, Cruz AD. Diagnosis of secondary caries in esthetic restorations: influence of the incidence vertical angle of the X-ray beam. Braz Dent J. 2011;22(2): Pedrosa RF, Brasileiro IV, dos Anjos Pon-tual ML, dos Anjos Pontual A, da Silveira MM. Influence of materials radiopacity in the radiographic diagnosis of secondary caries: evaluation in film and two digital systems. Dentomaxillofac Radiol. 2011; 40(6): Bretz WA, Corby PM, Hart TC, Costa S, Coelho MQ, Weyant RJ, Robinson M, Schork NJ: Dental caries and microbial acid production in twins. Caries Res 2005a; 39: Bretz WA, Corby PM, Melo MR, Coelho MQ, Costa SM, Robinson M, Schork NJ, Drewnowski A, Hart TC: Heritability estimates for dental caries and sucrose sweetness preference. Arch Oral Biol 2006; 51: Sayfa 54

15 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle SEKONDER ÇÜRÜK PREVALANSI Candan AYDIN HOŞ ve ark. 10- Bretz WA, Corby PM, Schork NJ, Robinson MT, Coelho M, Costa S, Melo Filho MR, Weyant RJ, Hart TC: Longitudinal analysis of heritability for dental caries traits. J Dent Res 2005b; 84: Shaffer JR, Feingold E, Wang X, Tcuenco KT, Weeks DE, Desensi RS, Polk DE, Wendell S, Weyant RJ, Crout R, McNeil DW, Marazita ML: Heritable patterns of tooth decay in the permanent dentition: principal components and factor analyses. BMC Oral Health 2012a; 12: Shaffer JR, Feingold E, Wang X, Tcuenco KT, Weeks DE, DeSensi RS, Polk DE, Wendell S, Weyant RJ, Crout R, McNeil DW, Marazita ML: Heritable patterns of tooth decay in the permanent dentition: principal components and factor analyses. BMC Oral Health 2012b;12: Shaffer JR, Feingold E, Wang X, Weeks DE, Weyant RJ, Crout R, McNeil DW, Marazita ML: Clustering tooth surfaces into biologically informative caries outcomes. J Dent Res 2013b;92: Shaffer JR, Wang X, Desensi RS, Wendell S, Weyant RJ, Cuenco KT, Crout R, McNeil DW, Marazita ML: Genetic susceptibility to dental caries on pit and fissure and smooth surfaces. Caries Res 2012c;46: Shuler CF: Inherited risks for susceptibility to dental caries. J Dent Educ 2001;65: Wang X, Shaffer JR, Weyant RJ, Cuenco KT, De-Sensi RS, Crout R, McNeil DW, Marazita ML: Genes and their effects on dental caries may differ between primary and permanent dentitions. Caries Res 2010;44: Kopperud SE, Tveit AB, Gaarden T et al. Longevity of posterior dental restorations and reasons for failure. Eur J Oral Sci 2012;120: Bernardo M, Luis H, Martin MD et al. Survival and reasons for failure of amalgam versus composite posterior restorations placed in a randomized clinical trial. J Am Dent Assoc 2007;138: Soncini JA, Maserejian NN, Trachtenberg F et al. The longevity of amalgam versus compomer/composite restorations in posterior primary and permanent teeth: findings From the New England Children s Amalgam Trial. J Am Dent Assoc 2007;138: Lukacs JR, Largaespada LL. Explaining sex differences in dental caries prevalence: saliva, hormones and 'life history' etiologies. Am J Hum Biol 2006;18: Martinez-Mier EA, Zandona AF: The impact of gender on caries prevalence and risk assessment. Dent Clin North Am 2013;57: Fusayama T. Posterior adhesive composite resin: A historic review. J Prosthet Dent 1990;64: ADA Council on Scientific Affairs; ADA Council on Dental Benefit Programs. Statement on posterior resinbased composites. J Am Dent Assoc 1998;129(11): Barghi N, Knight GT, Berry TG. Comparing two methods of moisture control in bonding to enamel: a clinical study. Oper Dent 1991; 16(4): Straffon LH, Dennison JB, More FG. Threeyear evaluation of sealant: effect of isolation on efficacy. J Am Dent Assoc 1985;110(5): Small BW. The rubber dam-a first step toward clinical excellence. Compend Contin Educ Dent 2002;23(3): Alves dos Santos MP, Passos M, Luiz RR et al. A randomized trial of resin-based restorations in Class I and Class II beveled preparations in primary molars: 24-month results. J Am Dent Assoc 2009;140: ; Alves dos Santos MP, Luiz RR, Maia LC. Randomised trial of resin-based restorations in Class I and Class II beveled preparations in primary molars: 48-month results. J Dent 2010;38: Friedl KH, Hiller KA, Schmalz G. Placement and replacement of amalgam restorations in Germany. Oper Dent 1994;19: Mjör IA, Toffenetti F. Placement and replacement of resinbased composite restorations in Italy. Oper Dent 1992;17: Qvist J, Qvist V, Mjör IA. Placement and longevity of amalgam restorations in Denmark. Acta Odontol Scand 1990;48: Wendt LK, Koch G, Birkhed D. Replacements of restorations in the primary and young permanent dentition. Swed Dent J 1998;22: Yazıcı AR, Yıldırım Z, Dayangaç B, Özgünaltay G. Restorasyonların yenilenme nedenlerinin Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı Öğrenci Kliniğine Başvuran Hastalarda Değerlendirilmesi. Hacettepe diş Hekimliği Fakültesi dergisi. 2009;33(2): Al-Negrish AR. Composite resin restorations: a crosssectional survey of placement and replacement in Jordan. Int Dent J 2002;52: Mjör IA, Dahl JE, Moorhead JE. Age of restorations at replacement in permanent teeth in general dental practice. Acta Odontol Scan 2000;58(3): Bernardo M, Luis H, Martin MD, Leroux BG, Rue T, Leitão J, & DeRouen TA. Survival and reasons for failure of amalgam versus composite posterior restorations placed in a randomized clinical trial. Journal of the American Dental Association, 2007;138(6): erişim tarihi: ). 38- Koch G, Helkimo A. N., Ullbro C. Caries prevalence and distribution in individuals aged 3 20 years in Jönköping, Sweden: trends over 40 years. European Archives of Paediatric Dentistry. 2017; 18(5): Henry JA, Muthu MS, Saikia A, Asaithambi B, Swaminathan K. Prevalence and pattern of early childhood caries in a rural South Indian population evaluated by ICDAS with suggestions for enhancement of ICDAS software tool. International Journal of Pediatric Dentistry. 2017; 27(3): Sayfa 55

16 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. Rat Tibiasında Oluşturulan Defektlerde Demineralize Kemik Tozunun ve Trombositten Zengin Plazmanın Osteogenezis Üzerine Etkilerinin Histolojik Olarak Araştırılması HISTOLOGICAL RESEARCH FOR DEMINERALIZE BONE GRAFT AND PLATELET RICH PLASMA S EFFECTS OF BONE OSTEOGENESIS IN RAT TIBIAL DEFECT Dr.Dt. Zozan ErdoğmuĢ 1, Doç.Dr. Selver Özekinci 2, Prof.Dr. Belgin Gülsün 3 1. Sağlık Bakanlığı, Diyarbakır Ağız ve DiĢ Sağlığı Merkezi, Diyarbakır 2. Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır 3. Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Ağız, DiĢ ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır ÖZET: Yüz ve çene defektlerinin etyolojisinde; enfeksiyöz, inflamatuar, kistik ve neoplastik nedenlerle ortaya çıkan patolojik durumlar, travma ve konjenital deformiteler sayılabilir. Oral ve maksillofasiyal cerrahide, tedavi amacıyla yapılan müdahalelerin sonunda da fiziksel yaralanmalar meydana gelebilir. Yıllardan beri çeģitli araģtırmacılar, oluģan kemik defektlerinin onarımında yeni kemik yapımını stimüle edebilecek nitelikte olan greftler ve biyomateryaller üzerinde çalıģmaktadırlar. Bu amaçla yaptığımız deneysel araģtırmada, demineralize kemik tozu ve trombositten zengin plazma kullanılarak, bu materyallerin kemik defektindeki etkilerinin histolojik olarak araģtırılması hedeflendi. Ratların tibiasında 10 mm uzunluğunda 3 mm derinliğinde ve 2 mm geniģliğinde kemik defekleri oluģturuldu. Denekler 3 gruba ayrıldı ve ilk gruptaki deneysel defektlere demineralize kemik grefti (n:12), ikinci gruptaki defektlere demineralize kemik grefti ve trombositten zengin plazma uygulanırken (n:12), üçüncü gruptaki defektler ise (n:3) boģ bırakılarak kontrol grubu olarak klasifiye edilmiģtir. Deneklerin tamamı 2., 8. ve 12. hafta sonunda sakrifiye edildi. Histolojik değerlendirmede, gruplar arasında osteoblastik aktivite, osteogenezis ve maturasyon kriterleri dikkate alınarak elde edilen sonuçlara göre, erken dönemde (2. haftada) tüm gruplarda osteoblastik aktivitenin tam olarak baģlamadığı, geç dönemde ise (8. ve 12.haftada) yeni kemik oluģumunun, gerek greft gerekse greft+tzp uygulanan her iki çalıģma grubunda da gerçekleģtiği saptanmıģtır. Ancak Greft+TZP grubundaki kemik onarımının ise tamamlanarak, sadece greft uygulanan gruba kıyasla daha ideal bir osteogenezisin meydana geldiği gözlenmiģtir. Anahtar Kelimeler: Kemik Defekti, Demineralize Kemik Tozu, Trombositten Zengin Plazma, Osteogenesis SUMMARY Pathological conditions (that caused by infectious, inflammatory, cystic and neoplastic lesion), trauma and congenital deformities are common factors of facial and jaw defect's etiolgy.in oral and maxillofacial surgery,physical injuries can ocur during the surgical procedure. For many years, various researchers have been worked on new bone grafts and biomaterials that stimulate bone healing in bone defect. To prevent adverse events and to provide faster rejeneration experimental and clinical studies have been still done by using graft materials. In this experimental study, we aimed to histologically research the effects of demineralized bone graft and platelet rich plasma on bone defects. In this study, using 31 Wistar-Albino female rats, bone defects were formed in the tibia of the rats at a length of 10 mm and a depth of 3 mm and a width of 2 mm. Rats divided into 3 groups and were applied to experimental defects in the first group demineralized bone graft (n: 12), were applied to the defects in the second group demineralized bone grafts and platelet rich plasma (n: 12), in the third group defects were left empty and were classified as control group (n:3). At the end of the 2th, 8th and 12th week, all of the rats were sacrificed. In histologic evaluation between the groups according to the results obtained by considering osteoblastic activity, osteogenesis and maturation criteria, in all groups at an early stage(2th week) osteoblastic activity did not completely start and late stage(8th and 12th week) bone formation was observed in both study groups (both grafts and grafts + TZP). However, it has been observed that osteogenesis in the Graft + TZP group is more ideal than only in the graft group. Keywords: Bone Defect, Demineralized Bone Graft, Platelet Rich Plasma, Ostegenesis Giriş İletişim Adresi Dr.Dt.Zozan ERDOĞMUġ Sağlık Bakanlığı, Diyarbakır Ağız ve DiĢ Sağlığı Merkezi, Diyarbakır zozan_erdogmus@hotmail.com Demineralize kemik matriksi (DKM) türevleri yaygın olarak kemik defektlerinin onarımında kullanılırlar. Laurencin ve arkadaģları 2006 yılında yaptıkları çalıģmalarında, kemik greftlerini sınıflandırırken Sayfa 56

17 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. demineralize kemik tozunu allogreft esaslı kemik materyalleri olarak tanımlamıģlar (1). Demineralize kemik matriksinin, kemik defektlerinde etkinliğini gösteren pek çok deneysel çalıģma bulunmaktadır (2-6). Demineralize kemik matriksinin %93 ü kollajenden oluģur ve %5 oranında ise kollajen dıģı proteinler içerir (7-9). Bu kemik matriksinin osteoindüktif olmasının yanısıra, yapısındaki kollajen sayesinde osteokondüktif özelliği de vardır (10,11). Ayrıca DKM nin kemik yapıcı özelliğinden kemik morfojenik proteinler (KMP) sorumludur ve içerisinde 2 den 16 ya kadar olan birçok KMP bulunur. Kemik morfojenik proteinler, mezenkimal kök hücrelerin (MKH) ortama kemoatraksiyonunu arttırarak, kemik yapıcı hücreler yönünde farklılaģmalarını sağlarlar. Ayrıca kemik morfojenik protein-2, -4 ve -7 nin kemik oluģumundaki etkisi bilinmekle beraber, özellikle terminal osteoblastik ön hücrelere dönüģümünde KMP-2, -6 ve -9 un önemli rol oynadığı rapor edilmiģtir (12-15). Trombositlerin hemostaz sürecindeki etkin fonksiyonlarının çok önceden bilinmesine karģın, yara iyileģmesi üzerindeki etkilerinin anlaģılması ise yakın zamanlarda anlaģılmıģtır. DolaĢımdaki trombositler aktive olmaları durumunda, alfa granülleri içerisinde bulunan çok sayıdaki büyüme faktörünü ortama salmaktadırlar. Yüksek yoğunlukta trombositin trombin ile aktive edilmesi, mitojenik faktörler yönünden zengin bir plazma elde edilebilmesini sağlamaktadır ki, bu son ürün trombositten zengin plazma (TZP) olarak adlandırmıģtır (16,17). TZP, ilk olarak Whitman ve arkadaģları tarafından 1997 de osseointegre titanyum implantlar ile yapılan maksillofasiyal rekonstrüksiyon ameliyatlarında kullanılmıģtır (18). Daha sonra Marx ve arkadaģları 1998 yılında yaptıkları karģılaģtırmalı bir çalıģmada, mandibular defekt rekonstrüksiyonu için kullandıkları kansellöz kemik greftleri üzerine TZP uygulamıģlar ve TZP nin kemik iyileģmesi üzerindeki olumlu etkileri olduğunu tespit etmiģlerdir (19). Bizim bu deneysel çalıģmadaki amacımız, kemik ogmentasyonlarında greft uygulamalarının yanısıra, son dönemde popüler olan trombositten zengin plazma kullanarak ideal ve istenilen boyutta yeni kemik oluģturmaktır. GEREÇ VE YÖNTEM AraĢtırmamız deneysel olarak gerçekleģtirilmiģ olup, ağırlıkları gram arasında değiģen, 31 adet diģi rat tibiaları kullanılmıģtır.31 adet ratın 4 ü trombositten zengin plazma elde edilmesinde kullanılmıģ olup, geriye kalan ratlar ise 3 gruba ayrılmıģtır. Bu gruplar; Grup: Sadece demineralize kemik tozu uygulanan grup (12 adet rat) Grup: Demineralize kemik tozu ve trombositten zengin plazma kombinasyonu uygulanan grup (12 adet rat) Grup: Kontrol grubu (3 adet rat) olarak sınıflandırılmıģtır. Ayrıca çalıģmamız multidisipliner bir çalıģma olup, farklı bölümlerin ve araģtırma Sayfa 57

18 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. merkezlerinin katkılarıyla objektif olarak ĢekillendirilmiĢtir. Öncelikle Dicle Üniversitesi Sağlık Bilimleri Uygulama ve AraĢtırma Merkezinde (DÜSAM), operasyon yapılan günde implante edilecek TZP hazırlandı. TZP hazırlamak için ayrılan ratlardan 4 ünün anestezisi, Xylazine HCl 5mg/kg (Alfazyne ) ve Ketamin HCl 35mg/kg (Alfamine ) kombinasyonu ile intramusküler olarak sağlandı. Anestezi sağlandıktan sonra, ratın tüm kanı intrakardiyak olarak enjektörle çekilip sodyum sitrat tüplerine boģaltıldı. Tüpteki bu kanlar daha sonra Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Laboratuarında 2400 rpm de 10 dakika santrifüj edildi. Bu yöntemle TZP ve TFP nın (trombositten fakir plazma), kırmızı kan hücre fraksiyonlarından ayrılarak en üstte toplanması sağlandı. TZP ve TFP baģka tüpe alınıp, bunları birbirinden ayırmak için tekrar 15 dakika 3600 rpm de santrifüj edildi ve konsantrasyonu arttırılmıģ TZP elde edildi. Daha sonra ratların sağ arka bacağının iç yüzünde, tibiaya paralel midline insizyon yapılarak yumuģak doku ve periost eleve edildi. Tibiada fizyodispenser kullanılarak 10 mm uzunluğunda, 3 mm derinliğinde ve 2 mm geniģliğinde kemik defekti oluģturuldu. 1.gruptaki ratların tibiasında oluģturulan deneysel defekte yalnızca demineralize kemik tozu, 2. gruptakilere demineralize kemik tozu ve trombositten zengin plazma kombinasyonu uygulanmıģ ve 3. grup yani kontrol grubundaki defektler ise boģ bırakılmıģtır. Daha sonra cilt altı dokular 6/0 vikril sütur, cilt ise 5/0 ipek sütur kullanılarak kapatıldı. Olası enfeksiyondan korunmak için her ratın gluteal kasına operasyondan hemen sonra tek doz antibiyotik (gentamisin 0.05ml/kg) enjeksiyonu yapıldı. Deney hayvanları 2., 8., ve 12. haftalarda sakrifiye edilerek, elde edilen spesmenlerin histolojik incelemeleri yapıldı. Dokular, Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı Laboratuarında hemotoksilin-eosin boyama sistemi ile boyanarak ıģık mikroskobunda değerlendirildi. BULGULAR Elde edilen spesmenlerin histolojik değerlendirmelerinde, gruplar osteoblastik aktivite, osteogenezis, maturasyon, enflamasyon ve biouyumluluk kriterleri dikkate alınarak değerlendirilmiģ ve 2., 8. ve 12. haftalardaki yeni kemik oluģumu incelenerek gruplar arasında kıyaslamalar yapılmıģtır. 2. HAFTA BULGULARI Kontrol grubunda defekt alanı içerisinde bağ dokusu varlığı saptanmıģ olup, herhangi bir enfeksiyon bulgusuna rastlanılmamıģtır (Resim- 1). Sadece demineralize kemik tozu uygulanan grupta defektin tabanında osteosit yoğunluğu gözlendi. Bölgede bağ dokusu artıģı ve az miktarda enflamasyon izlendi ve osteoblastik aktivitenin ise henüz baģlamadığı gözlendi (Resim-2). Kemik tozu ve TZP uygulanan defektlerde ise, belirgin bir bağ dokusu ve osteoblast yoğunluğunun arttığı gözlenmiģtir. Bölgede hafif miktarda enflamasyon varlığı saptanmıģ, ancak herhangi bir yabancı cisim reaksiyonuna rastlanmamıģtır (Resim-3). Sayfa 58

19 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. 8. HAFTA BULGULARI Kontrol grubunda bölgede vasküler yapılardan zengin bağ dokusu ve kemik iliği oluģumu tespit edildi (Resim-4). Greft grubunda osteoblastik aktivitenin baģladığı ve greft materyalinin etrafını bağ dokusunun çevrelediği izlendi (Resim-5). Demineralize Kemik Tozu ve TZP uygulanan grupta ise, osteogenezisin iyiye yakın derecede olduğu, yeni oluģan kemiğin ise poröz yapılarla temas kurduğu gözlendi. Bölgede hafif bir yabancı cisim reaksiyonuna da rastlanmıģtır (Resim-6). osteoblastik aktivitenin ve yeni kemik oluģumunun geliģtiği görüldü. Greft materyallerinin birbirleriyle ve kemik korteksi ile aralarında fiziksel ataçmanın meydana geldiği izlendi (Resim-8). Demineralize kemik tozu ve TZP uygulanan grupta ise, osteoblastik aktivitenin devam ettiği ve yeni osteoid yapının defekti doldurduğu gözlendi. Greft maddelerinin birbirleriyle ve korteksle iyi-mükemmel derecede ataçman sağladığı, bağ dokusunun giderek azaldığı ve defekt onarımının tamamlandığı gözlendi. Her iki çalıģma grubunda da, herhangi bir yabancı cisim reaksiyonu ile karģılaģılmazken, greftin biyouyumluluğunun iyi olduğu izlendi (Resim-9). 12. HAFTA BULGULARI Kontrol grubunda osteoblastik aktivitenin devam ettiği ve immatür kemik oluģumunun baģladığı gözlendi. ĠyileĢme alanında fibröz doku büyümesine rastlanılmıģtır (Resim-7). Greft grubunda ise 12. haftada defekt bölgesinde, TARTIŞMA Demineralize kemik matriksi (DKM) uzun yıllardır kraniofasiyal defektler, uzun kemik defektleri, eklem cerrahisi, tümör cerrahisi ve spinal füzyon cerrahisinde kullanılan osteoindüktif bir materyaldir (20). Mezenkimal kök hücrelerin ortama çağrılmasını uyararak, kemik yapıcı hücreler yönünde farklılaģmalarını ve çoğalmalarını sağlarlar, böylece kırık iyileģmesi ve kemiğin yeniden Ģekillendirilmesinde etkilidirler (21-23). Sayfa 59

20 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. Yapılan literatür araģtırmaların DKM i ile ilgili pek çok araģtırma mevcuttur. Tiedeman ve arkadaģları (1991), köpeklerde deneysel olarak oluģturdukları kaynaģmamıģ tibia fraktürlerinde DKM ini kullanmıģlardır. Postoperatif 12 hafta sonra yapılan histolojik değerlendirmede; bol miktarda kartilaj, izole kalsifiye kartilaj bölgeleri, endokondral ossifikasyon ile yeni kemik formasyonu tespit edilmiģtir. BoĢ bırakılan kontrol grubunda ise, minimal yeni kemik formasyonu ile fibröz doku gözlenmiģtir (24). Yamamoto ve arkadaģları (1993), erkek Wistar ratların premaksillalarında oluģturdukları kritik boyuttaki defektleri 7 mg lık DKM ile doldurmuģlar ve kontrol grubundaki defektleri ise boģ bırakmıģlardır. ÇalıĢmanın sonunda, greftlenmemiģ grubun fibröz doku ile iyileģtiği ve periferde az miktarda kemik formasyonunun oluģtuğu, DKM ile greftlenen grupta ise 35 günde ossöz köprü ile yeni kemik dokusunun oluģtuğunu bildirmiģlerdir (25). Clokie ve arkadaģlarının çalıģmalarında (2002), demineralize kemik matriksi kritik boyuttaki kranial kemik defektinde 6. hafta sonunda belirgin oranda kemikleģmenin ve kemik iliği oluģumunun gerçekleģtiği, 12. hafta sonunda ise büyük oranda kemik onarımının tamamlandığı ve 6. haftaya göre matür kemik ve kemik iliği alanlarının belirgin oranda artmıģ olduğu gözlenmiģtir. AraĢtırma sonucunda yeni kemik dokusu oluģum oranının 6. hafta sonunda % 88, 12. hafta sonunda ise % 95 oranında olduğu rapor edilmiģtir (26). Colnot ve ark. nın çalıģmasında da (2003), kritik boyuttaki kemik defektine demineralize kemik matriksi uygulandığında, bu defektin kontrol grubuna göre iki kat daha hızlı Ģekilde yeni kemik ile dolduğu rapor edilmiģtir (27). Ayrıca, Breitbart (1998) ve Kuznetsov (2001) isimli araģtırmacıların yaptıkları çalıģmalarda demineralize kemik matriksi ile yeni kemik oluģumunun iyileģmenin inflamatuar fazında baģladığı saptanmıģ ve osteoblastların bu kadar erken dönemde aktive olmaları, çevre dokulardan osteoprogenitör kök hücrelerin erken dönemde bölgeye gelmeleri ile açıklanmıģtır (28,29). Bizim çalıģmamızda ise, DKM li gruplarda herhangi bir yabancı cisim reaksiyonu ve enfeksiyon varlığı tespit edilmemiģtir. ÇalıĢmamızda erken dönem (2. hafta) incelemelerde, DKM uygulanan gruplarda elde ettiğimiz sonuçların, kontrol grubuna kıyasla kemik iyileģmesi yönünden belirgin bir farklılık göstermediği saptanmıģtır. Ancak geç dönem incelemelerde (8. ve 12. haftalarda) demineralize kemik matriksi yerleģtirilen defekt alanlarında belirgin oranda matür ve yer yer kemik iliği alanları içeren yeni kemik dokusunun oluģtuğunu saptadık. Bu histolojik sonuçlarımızın; literatür taramalarında araģtırmacıların elde ettiği sonuçlarla uyumlu olduğu görülmüģtür. Oral ve maksillofasiyal cerrahide araģtırmacılar, sürekli olarak kemik greftleme tekniklerini geliģtirmek, daha hızlı ve daha yoğun bir kemik rejenerasyonu elde etmek için çalıģmaktadırlar. TZP de, bu amaçla yara iyileģmesini ve rejenerasyonu arttırmak için baģ boyun cerrahisi, oral ve maksillofasiyal cerrahide yoğun bir Ģekilde kullanılmaktadır (30). Sayfa 60

21 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. Wilson ve arkadaģları (2006), yeni Zelanda tavģanları üzerinde yaptıkları deneysel bir çalıģmada, oluģturdukları defektlere TZP ve biyomateryal yerleģtirmiģlerdir. 12. haftanın sonunda kontrol grubu ile biyomateryal konulmuģ olan grupta kısmi bir kemikleģme olduğunu, TZP grubunda ise anlamlı derecede daha fazla bir kemik dokusu oluģumu gözlemlediklerini ve TZP nin kemik yapımını indüklediğini bildirmiģlerdir (31). Pryor ve arkadaģları (2005), ratlarda deneysel olarak açılan defektlerin birinde TZP ile absorbe olabilen kollajen sponjeli, diğer defektte de kollajen sponjeli tek baģına kullanarak çalıģma yapmıģlardır. 4. ve 8. haftalarda inceleme sonucunda TZP nin tek baģına kullanımında osteogenezis üzerinde olumlu etkilerini görememiģlerdir (32). Froum ve ark. nın 2002 yılında yayınladıkları çalıģmalarında bilateral sinüs augmentasyonu ihtiyacı olan 3 hasta, inorganik sığır kemiği kullanılarak tedavi edilmiģ ve test grubunda greft ile TZP karıģtırılmıģtır. Yapılan histomorfometrik analiz sonucunda, grefte TZP eklemenin ne yeni kemik üretiminde ne de kemik ile kullanılan test implantları arasındaki temasta olumlu bir fark yaratmadığı belirlenmiģtir. AraĢtırmacı, küçük periodontal defektlerde TZP nin etkili olabileceği düģünülse de, greft içinde otojen kemik bulunmadığında veya defekt büyük hacimli olduğunda TZP nin istenen stimülatör etkiyi gösteremeyeceğini ileri sürmüģtür. Bunun nedeni bu stimülasyonun gerçekleģebilmesi için, greft içinde canlı kemik hücrelerinin bulunmasının gerekliliği ile açıklanmıģtır (33). Kim ve arkadaģları köpeklerde yaptıkları deneysel çalıģmada (2002), demineralize kemik tozunu tek baģına ve TZP ile birlikte uygulayarak, dental implantların osseointegrasyonunu histomorfometrik olarak incelemiģlerdir. ÇalıĢmanın sonucunda tedavi edilmeyen kontrol grubuna ve sadece demineralize kemik tozu ile tedavi edilen gruba oranla, demineralize kemik tozu ve TZP uygulamasının implant çevresindeki defekt bölgesinde daha fazla kemik oluģtuğunu saptamıģlardır (34). Yine Mazor ve arkadaģları (2004), 105 hastada maksiller sinüs tabanı yükseltilmesi ve aynı zamanda implant uygulamasını içeren klinik çalıģmalarında otojen ve ksenojen greft materyali ile karıģtırarak kullandıkları TZP nin kemik oluģumunda iyileģme süresini kısalttığını, greft uygulamasını kolaylaģtırdığını ve yumuģak doku iyileģmesini de hızlandırdığını bildirmiģlerdir (35). Jensen ve arkadaģlarının yaptıkları çalıģmada (2004), 8 köpeğin humerusunda oluģturulan defektler TZP, dondurulmuģ kurutulmuģ kemik grefti (FDBA), FDBA+TZP ile rekonstrükte edilmiģ ve dental implantlar yerleģtirilmiģtir. Bu araģtırma sonucunda, TZP nin greft uygulanan ya da uygulanmayan implantlarda kemik oluģumunda farklı bir etki göstermediği rapor edilmiģtir (36). Ġlgenli ve arkadaģlarının yaptıkları çalıģmada da (2006), 22 hastada 28 kemik içi defekti, dondurulmuģ kurutulmuģ demineralize kemik allogrefti (DFDBA)+TZP ve sadece TZP ile doldurulmuģtur. AraĢtırıcılar 18 aylık radyografik ve klinik takip sonrası, DFDBA+TZP karıģımının daha iyi sonuç Sayfa 61

22 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. verdiğini rapor etmiģlerdir (37). Kassolis ve arkadaģları ise (2000), sinüs elevasyonu ve/veya alveoler kret augmentasyonu için dondurulmuģ-kurutulmuģ kemik allogreftleri (DKKA) ve TZP kombinasyonu ile tedavi edilen 15 hastanın sonuçlarını sundukları olgu serisinde, sinüs yükseltilmesi ve kret augmentasyonunda DKKA ve TZP karıģımının implant yerleģtirilmesinden önce kullanılabilecek alternatif bir yöntem olduğunu bildirmiģlerdir (38). SONUÇ Yaptığımız bu deneysel çalıģmada kemik grefti ile greft+tzp uyguladığımız grupları, yeni kemik oluģumu açısından kıyaslayarak, TZP nin osteogenezisteki etkisini araģtırdık. Histolojik sonuçlarımıza göre, erken dönemde (2. haftada) tüm gruplarda osteoblastik aktivitenin tam olarak baģlamadığı görülmüģtür. Ancak geç dönemde (8. ve 12.haftada) osteogenezisin her iki grupta da baģladığı, fakat greft+tzp grubunda kemik onarımının tamamlanarak daha ideal olduğu görülmüģtür. Bu sonuçlarımız kontrol grubuna kıyasla, iki grup arasında erken dönemde belirgin bir histolojik farklılığın olmadığı, geç dönemde ise iyileģme süresinin artıģına paralel olarak TZP uygulanan grupta daha ideal bir osteogenezisin meydana geldiği ve istenilen kemik onarımın gerçekleģtiği yönünde yorumlanmıģtır. Teşekkür Yaptığımız bu deneysel çalıģma 10-DH- 102 proje nosu ile Dicle Üniversitesi Bilimsel AraĢtırma Projeleri Koorrdinatörlüğünce desteklenmiģtir. Desteklerinden dolayı teģekkürlerimizi sunarız. KAYNAKLAR 1. Laurencin C, Khan Y, El-Amin SF: Bone graft substitutes. Expert Rev Med Devices J.;2006;3(1): Bolander ME, Balian G. The use of demineralized bone matrix in the repair of segmental defects. Augmentation with extracted matrix proteins and a comparison with autologous grafts. Bone Joint Surg Am.1986; 68: Einhorn TA, Lane JM, Burstein AH, Kopman CR, Vigorita VJ. The healing of segmental bone defects induced by demineralized bone matrix. A radiographic and biomechanical study. J Bone Joint Surg Am. 1984;66: Lieberman JR, Daluiski A, Stevenson S, Wu L, McAllister P, Lee YP, Kabo JM, Finerman GA, Berk AJ, Witte ON. The effect of regional gene therapy with bone morphogenetic protein-2-producing bone-marrow cells on the repair of segmental femoral defects in rats. J Bone Joint Surg Am. 1999;81: Moghadam HG, Sandor GK, Holmes HH, Clokie CM. Histomorphometric evaluation of bone regeneration using allogeneic and alloplastic bone substitutes. J Oral Maxillofac Surg. 2004;62: Oakes DA, Lee CC, Lieberman JR. An evaluation of human demineralized bone matrices in a rat femoral defect model. Clin Orthop Relat Res. 2003;413: Eppley BL, Pietrzak WS, Blanton MW. Allograft and alloplastic bone substitutes: a review of science and technology for the craniomaxillofacial surgeon. J Craniofac Surg. 2005;16: Hollinger JO, Mark DE, Goco P, Quigley N, Desverreaux RW, Bach DE: A comparison of four particulate bone derivatives. Clin. Orthop. Relat. Res. 1991;267: Hornicek FJ, Woll JE, Kasprisin D. American Association of Tissue Banks In: Standards for Tissue Banking, ed. McLean, VA.10th, Davy DT. Biomechanical issues in bone transplantation. Orthop Clin North Am. 1999;30(4): Urist MR. Bone: Formation by autoinduction. Science 1965;150: Izawa H, Hachiya Y, Kawai T, Muramatsu K, Narita Y, Ban N, Yoshizawa H. The effect heat-treated human bone morphogenetic protein on clinical implantation. Clin Orthop Relat Res. 2001;390: Reddi AH. Bone morphogenetic proteins: from basic science to clinical applications. J Bone Joint Surg Am. 83-A Suppl 2001;1: Winn SR, Uludag H, Hollinger JO. Carrier systems for bone morphogenetic proteins. Clin Orthop Relat Res. 367 Suppl: 1999; Sayfa 62

23 Osteogenezis Üzerine Histolojik Araştırma Zozan ERDOĞMUġ ve ark. 15-.Cheng H, Jiang W, Phillips FM, Haydon RC, Peng Y, Zhou L, Luu HH, An N, Breyer B, Vanichakarn P, Szatkowski JP, Park JY, He TC. Osteogenic activity of the fourteen types of human bone morphogenetic proteins (BMPs). J Bone Joint Surg Am. 2003;85-A(8): Carlson NE, Roach RB. Platelet Rich Plasma: Clinical Applications in Dentistry. JADA. 2002;133: Kanno T. Takahashı T, Tsujısawa T, Arıyoshı W, Nıshıhara T. Platelet Rich Plasma Enhances Human Osteoblast Like cell Proliferation and Differantiation. J.Oral Maxillofac. Surg. 2005; 63: Whitman DH, Berry RL, Green DM, Platelet gel, an autologous alternative to fibrin glue with applications in oral and maxillofacial surgery. J Oral Maxillofac Surg. 1997; 55(11), Marx RE, Carlson ER, Eichstaedt RM, Schimmele SR, Strauss JE, Georgeff KR. Platelet-rich plasma, growth factor enhancement for bone grafts. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol Endod.1998;85(6), Takikawa S, Bauer TW, Kambic H, Togawa D. Comparative evaluation of the osteoinductivity of two formulations of human demineralized bone matrix. J Biomed Mater Res A.2003; 65: Reddi AH, Anderson WA. Collagenous bone matrixinduced endochondral ossification hemopoiesis. J Cell Biol.1976; 69(3): Long MW, Robinson JA, Ashcraft EA, Mann KG. Regulation of human bone marrowderived osteoprogenitor cells by osteogenic growth factors. J Clin Invest. 1995;95: Reddi AH. Initiation of fracture repair by bone morphogenetic proteins. Clin Orthop Relat Res. 1998;355 Suppl: S66-S Tiedeman JJ, Connolly JF, Strates BS, et al. Treatment of Nonunion by Percutaneous Injection of Bone Marrow and Demineralized Bone Matrix. Clinical Orthopaedics and Related Research, 1991;268: Yamamoto TT, Kawakamı M, Sakuda M. Defects of the Rat Premaxilla as a Model of Alveolar Clefts for Testing Bone-Inductive Agents. J Oral Maxillofac Surg. 1993; 51: Clokie CM, Moghadam H, Jackson MT, Sandor GK. Closure of critical sized defects with allogenic and alloplastic bone substitutes. J Craniofac Surg. 2002;13: Colnot C, Thompson Z, Miclau T, Werb Z, Helms JA. Altered fracture repair in the absence of MMP9. Development. 2003;130: Breitbart AS, Grande DA, Kessler R, Ryaby JT, Fitzsimmons RJ, Grant RT. Tissue engineered bone repair of calvarial defects using cultured periosteal cells. Plast Reconstr Surg. 1998;101: Kuznetsov SA, Mankani MH, Gronthos S, Satomura K, Bianco P, Robey PG. Circulating skeletal stem cells. J Cell Biol. 2001;153: Raghoebar GM, Schortınghuıs J, Lıem RSB, Ruben JL, Van Der Wal JE, Vıssınk A. Does platelet-rich plasma promote remodelling of autologous bone grafts used for augmentation of the maxillary sinus floor? Clin. Oral Impl. Res. 2005;16, Wilson EMK, Barbieri CH, Mazzer N. Bone healing stimulation by platelet-rich autogenous plasma, Acta Ortop. Bras.2006;14(4), Pryor ME, Polimeni G, Koo KT, Hartman MJ, Gross H, April M, Safadi FF, Wikesjö UM. Analysis of rat calvaria defects implanted with a platelet-rich plasma preparation: histologic and histometric observations. J Clin Periodontol. 2005;32(9): Froum SJ, Wallace SS, Tanow DP, Cho SC. Effect of platelet-rich plasma on bone growth and osseointegration in human maxillary sinüs grafts: three bilateral case reports. The International Journal of Periodontics and Restorative Dentistry 2002;22: Kim SG, Kim WK, Park JC, Kim HJ. A comparative study of osseointegration of Avana implants in a demineralized freze-drived bone alone or with plateletrich plasma. J Oral Maxillofac Surg. 2002;60: Mazor Z, Peleg M, Garg AK, Luboshitz J. Platelet-rich plasma for bone graft enhancement in sinüs floor augmentation with simultaneous implant placement :patient series study. Implant Dent. 2004;13: Jensen TB, Rahbek 0, Overgaard S, Sraballe K. Platelet rich plasma and fresh frozen bone allograftas enhancement of implant fixation an experimental study in dogs. Journal of Orthopaedic Research. 2004;22: Ilgenli T, Dündar N, Kal BI. Demineralized freeze- dried bone allograft and platelet-rich plasma vs platelet-rich plasma alone in infrabony defecs:a clinical and radiographic evaluation. Clin Oral Invest. 2007;11: Kassolis JD, Rosen PS, Reynolds MA. Alveolar ridge and sinus augmentation utilizingplatelet rich plasma in combination with freeze-dired bone allograft: Case series. J. Periodontol. 2000;71: Sayfa 63

24 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesine Yılları Arasında Müracaat Eden Yaş Gurubu Arasındaki Bireylerin Dişlerindeki Çürük Prevelansının Değerlendirilmesi Evaluating Of Dental Caries Prevelances Among Between ages people Applying To Dicle University Faculty Of Dentistry Faculty Between years 1 Dr.Dt. Alparslan Demireğen, 2 Yrd.Doç.Dr.Mehmet Çolak 1 Dr. Alparslan Demireğen Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi AD,Diyarbakır,Türkiye 2 Yrd. Doç. Dr. Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi, Ağız DiĢ Çene Radyolojisi A.D., Diyarbakır, Türkiye. ÖZET Bu araģtırma Diyarbakır ve çevresinden Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesine çeģitli nedenlerle müracaat eden yaģ gurubundaki kadın ve erkeklerde DMF değerlerinin istatiksel sonuçları, hem bölgemizdeki hem de Türkiye ve dünya genelindeki DMF index değerleri ile karģılaģtırılması yapılmıģ ve bu kıyaslamalı sonuçlarının analizlerini değerlendirilmesi için yaģ grubundan 541, yaģ grubundan 560, yaģ gurubundan 406, 45 ve yukarısı 316 olmak üzere toplam 1858 kiģiler yaģ,cinsiyet ve eğitim farklılıklarına göre sınıflandırılarak, tanı ve tedavi planlamasında rehberlik yapabilecek bu epidemiyolojik çalıģması rehberliğinde eğitim,yaģ ve cinsiyet faktörlerinin çürük prevelansı üzerindekisi etkisi ve DMFT sonuçları değerlendirilmiģtir. Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi oral Diagnoz Ana Bilim Dalı polikliniğine müracaat eden 1858 kadın ve erkek hastaların intraoral muayene anamnez formları üzerinden epidemiyolojik çalıģma planlanmıģtır. Bu epidemiyolojik çalıģma için tarihli toplantı sayısı:3 karar no:6 ile etik kurul karar onayı ile çalıģmamız baģlamıģtır yaģ gurubundaki Çürük prevelansının değerlendirilmesine DMF indeksi sonuçlarına göre, kiģinin yaģının artması ile çürük ve diģ kayıplarının arttığı buna bağlı ters orantılı olarak eğitim seviyesi düzeyinin artması ile çürük ve diģ kayıplarının azaldığı anlaģılmaktadır. Cinsiyet faktörü söz konusu olduğunda Kadınlar ve erkekler arasında olan DMFT inin ise erkelerin lehine azaldığı görülmektedir. Kadınların karbonhidrat tüketiminin daha fazla olası nedeni ile erkeklere oranla diģ çürüklerinin daha fazla olması bu yönde DMFT inin ise erkelerin lehine düģtüğü görülmektedir. DiĢlerdeki Çürük prevalansı değerlendirmesi sounucu DMFT nin yaģ,cinsiyet ve eğitim ile iliģkili olduğu anlaģılmıģtır. Anahtar Kelimeler: DMF, çürük, epidemiyoloji, yaģ, eğitim,cinsiyet ABSTRACT In this research male and female of ages group which were admitted for various reasons around to Diyarbakir's Dicle university of Dentistry faculty, the statistical results of the DMF value, made both in the region and comparison with the DM F index values throughout Turkey and the world as well. In order to evaluate the analysis of these comparative results, a total of 1858 persons, 541 from the ages group, 560 from the ages group, 406 from the ages groupand 316 over 45 eges were categorized according to their decades, this epidemiological study will be evaluating in treatment planning of the effect of education, age and gender on the teeth caries prevalences and DMF results. An epidemiological study was planned with oral anamnesis forms of 1858 male and female patients who applied to Oral Diagnosis Department of Dicle University Dentistry faculty. For this epidemiological study, we started to work with permission of ethics committee decision approval with number of meetings dated : 3 decision no. 6.There ıs a definite link between advanced ages increase decay and loosing of teeth on the other hand higher education decreases inverse proportion of loosing and teeth decay.among gender factor of women and men DMF index were seen in favor of males based on the results caries prevalence of DMF index was evaluated. The main reason of DMFT appeared to be declined in favor of the males as woman s more consumption carbohydrateof much more than men. It is understood that DEMF is related to age, gender and education. Key Words:DMF, caries, epidemilogy,age, education, gender GIRIŞ İletişim Adresi Dr. Alparslan Demireğen Dicle Üniversitesi DiĢhekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, 21280,Diyarbakır alparslandemiregen@hotmail.com DiĢ çürüğü, toplumların en sık yaģadığı ve her yaģ bireyde görülebilen, genel sağlığımızı yakından ilgilendirmekte olan bir halk sağlığı sorunudur. DiĢ çürüğü, diģin sert dokularını oluģturan organik ve inorganik yapılar arasındaki bağlantının H + iyonları tarafından fizikokimyasal düzeyde bozulması Sayfa 64

25 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. ve kalsiyum fosfat kristallerinin yıkımıyla diģte madde kaybının baģlaması olarak açıklanmaktadır. DiĢlerin üzerine yerleģen bakteri plakları içinde üretilen metabolik ürünlerden asidin, diģ sert dokularını yıkması da diģin çürümesi olarak tarif edilmektedir. Bakteri plağının metabolik ürünleri diģin sert dokularında baģlangıçta fizikokimyasal, submikroskobik düzeyde yıkım yaparken olayın ilerlemesi ile yıkım mikroskobik ve makroskobik boyutlara ulaģmakta ve son olarak klinik anlamda diģin anatomik yapısında oluģan patolojik deformasyonlar çürük olarak karģımıza çıkmaktadır. Çürük,klinik muayene ve/ile klinik muayenenin destekleyicisi olan radyolojik tetkikle kolayca tanınabilir duruma gelmektedir (1). Bugüne kadar yapılan araģtırmalarda toplumların ağız ve diģ sağlığına verdikleri önem ve uygulamalara rağmen diģ çürüğü bazı ülkelerde hızla artmakta iken, bazı geliģmiģ ülkelerde ise (örneğin batı toplumlarında ve Kuzey Amerika gibi geliģmiģ ülkelerde) alınan önlemler sonucunda çürük oranında düģüģler görülmektedir (2-4).Literatürde diģ çürüğünün özellikle insanların oyun çağı ve gençlik dönemlerinde zaman zaman kiģilerin yaģam kalitesini etkilediği görülmektedir.dünya Sağlık Örgütü ne (WHO) göre; geri dönüģü olmayan bir hastalık olan diģ çürüğünün kontrolü ciddi bir ilgi gerektirmektedir. Gerçekçi bir tedavi yapmak için doğru bir teģhisin gerekliliği kesinlikle Ģarttır. Gerek klinik ve radyolojik muayene, gerekse laboratuvar incelemelerden elde edilen sonuçların bir araya getirilmesiyle kesin tanıya ulaģılabilmektedir (3,4).DiĢ çürüklerinin sebepleri üzerinde bugüne kadar yapılan araģtırmalarda özellikle diģ yüzeylerinin asitlere karģı direncinde plak ve beslenme alıģkanlığının yanında coğrafik bölge, yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi ve sosyoekonomik faktörlerin de önemli rol oynadığı belirtilmiģtir (5). Bütün toplumlarda diģ çürüğü sıklığının çok yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Buna bağlı olarak çürük epidemiyolojisinin önemi ve çürükle savaģabilmek için önce toplumdaki dağılımını saptamak gerekmektedir. Ağız ve diģ hastalıklarının dağılımı ve prevalans düzeyi değiģiklik göstermektedir. GeliĢmiĢ batı toplumlarında diģ çürüğü ve diģ kaybı prevelansının 1970 li yıllara kadar yüksek olduğu görülmesine karģın son yıllarda ağız-diģ sağlığının öneminin kavranması ve ekonomik seviyenin yanında eğitim seviyesinin artması ile birlikte diģ çürüğü ve diģ kaybı prevelansı düģmeye baģlamıģtır. Modern tarımın geliģmesi ile birlikte temel karbonhidrat gıdaların kimyasal olarak daha ucuz ve seri bir Ģekilde üretilmesi, toplumun büyük çoğunluğunun Ģeker ve Ģeker içeren gıdalara daha rahat ulaģmasıyla beslenme alıģkanlığına bağlı olarak diģ çürüklerinde bu yönde artıģ olmaktadır. DiĢ çürüğü prevalansında geliģmiģ ülkelerde azalma görülmesine karģın, geliģmekte olan ülkelerde artıģ görülmektedir. Hem geliģmiģ hem de geliģmekte olan ülkelerde çürük durumu ülkeden ülkeye değiģiklik gösterdiği gibi ülke içinde bölgeden bölgeye değiģiklik göstermektedir (5,7). Toplumların yaģam biçimlerindeki değiģiklikler, ağız sağlığı hizmetlerinin etkili olarak kullanılması, koruyucu programların uygulanması, bireysel düzenli koruyucu yöntemlerin uygulanması, florürlü diģ Sayfa 65

26 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. macunlarının ve ağız solüsyonlarının kullanımı ağız sağlığındaki olumlu değiģliklerin nedenleri arasında gösterilebilir(8,9).geliģmekte olan ülkelerde ise, koruyucu programların hayata geçirilmemiģ olması nedeniyle, kötü ağız diģ sağlığı sonucu oluģan problemler görülmektedir. Epidemiyolojik çalıģmaların kurumlara ve kiģilere verdiği bilgiler ıģığında, tanı ve tedavide daha iyi sonuçlar alınmaktadır(10). Bundan yola çıkılarak kapsamlı bir epidemiyolojik araģtırma planlanmıģ ve Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi ne müracaat eden 1858 bireye yönelik, geniģ intra oral dental değerlendirme açısından, oral diagnoz bölümüne baģvuran hastaların DMF (Decay,Missing,Filling) indeksi ile çürük dağılımı incelenmiģtir. Buna ek olarak çalıģmamızda diģ çürüklerinin teģhisi yönünden radyografilerin önemi göz önüne alınmıģ ve daha önce yapılan epidemiyolojik araģtırmalar ve toplumumuzdaki çürük sıklığına iliģkin bilgilerde katkı sağlaması amacı ile çalıģma planımıza dahil edilmiģtir. AraĢtırmamızın temel nedeni, bölgemizdeki diģ çürüğü sıklığının klinik ve radyolojik değerlendirmesini yaparak çürük üzerine etkili bazı faktörlerden olan yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyi ve çürükle iliģkisini incelemektir(11,12). Amacımız istatiksel analizler sonucunda elde edeceğimiz veriler doğrultusunda, bölgemizdeki DMF sonuçlarını hem Türkiye hem de diğer ülkelerde yapılan epidemiyolojik araģtırma sonuçları ile karģılaģtırarak DMF değerlerinin geliģmiģ batı toplumlarının DMF standartları ile olan iliģkisini ve çürük oluģumunu azaltamaya yönelik alınabilecek önlemleri belirlemektir. Bunun hem konservatif hemde restoratif tedavi seçeneklerinin optimum düzeyde uygulanabilmesi için yapılacak olan projelere yol gösterici olması hedeflenmektedir. GEREÇ VE YÖNTEM Bu araģtırma Diyarbakır ve çevresinde Dicle Üniversitesi DiĢ hekimliği Fakültesine çeģitli nedenlerle baģvuran farklı yaģlarda ve eğitim düzeylerindeki yaģ grubundan 1093 kadın ve 765 erkekten oluģan toplam 1858 hastada gerçekleģtirilmiģtir.1031 hastanın genel radyografik değerlendirilmesi için dijital panoromik film ve ccd (rvg) periapikal film sonuçları değerlendirmeye alınmıģ. YaĢ gruplarını seçerken daha önce yapılan araģtırma sonuçları ile bölgemiz arasında bir karģılaģtırma yapabilme olanağını tanıyacağından 15 yaģ ve üzerindeki hastalar çalıģmamıza dahil edilmiģtir.ayrıca bu araģtırmada genç eriģkinleri belirlemek için yaģ grubu, yetiģkinler için yaģ grubu, Orta yaģlılar için ise yaģ grubu seçilmiģtir. Bunlar nüfusa göre örnekleme yapılarak araģtırma kapsamına alınmıģ ve yaģ grubundan 541, yaģ grubundan 560, yaģ grubundan 406, 45 ve yukarısı 316 olmak üzere toplam 1858 kiģinin yaģ ve cinsiyet farkına göre sınıflandırılmıģ dağılımı (Tablo 2) de verilmiģtir. Oral diagnoz kliniğine müracaat eden hastaların dil, yanak, damak mukozalarıyla beraber diģetleri, ağızda mevcut diģler, diģ çürükleri, dolgular, kron-köprü ve parsiyel protezler ile eksik diģ bölgeleri Sayfa 66

27 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. muayene edilerek hasta anamnez kağıdına yazılmaktadır. Ağız muayeneleri ünit reflektörünün ıģığından yararlanarak standart ağız aynaları ve sondlar yardımıyla gerçekleģtirilmiģtir. Bizde bu muayene sonuçlarını oral diagnoz polikliniği arģivinden guruplara halinde data olarak aldık. Ayrıca 815 hastanın ağız içi muayenelerinde klinik olarak tam teģhis edilemeyen fakat Ģüpheli görülen diģlerin aproksimallerindeki çürüklerin teģhisinde yardımcı olmak amacıyla dijital radyografi tekniğini kullanmaktadırlar. Oral diagnoz kliniğine baģvuran her hastaya ayrıca kendilerine iyi bir ağız ve diģ bakımının nasıl sağlanacağı detaylı olarak anlatılarak bilgilenmeleri sağlanmaktadır. DiĢlerini günde 3 kez yemeklerden sonra fırçalamaları gerektiği ve model üzerinde fırçalama Ģekli gösterilmektedir. Yemek aralarında karbonhidratlı besinlerden mümkün oldukça sakınmaları tavsiye edilmektedir. Hasta giriģ formundaki sorular bölümdeki stajyer öğrenciler veya klinik doktorları tarafından sorulmaktadır. Bu epidemiyolojik çalıģma için tarihli toplantı sayısı:3 karar no:6 ile etik kurul karar onayı ile çalıģmamız baģlamıģtır. Filmlerin iyi olup olmadıklarının ölçütünde diģlerin distal ve mesial yüzeylerinin net bir Ģekilde görülebilmesi koģulu aranmıģtır. Aynı diģlerden ayrı ayrı alınan 1031 adet panoramik röntgenlerde tam olarak saptanamayan Ģüphe uyandıracak radyografik değerlendirme sonrası 815 hastaya dijital periapikal röntgen filmi uygulaması yapılmıģtır. Hastaların ağız içi bulguları çürük, eksik ve dolgulu diģ durumları incelenirken gözle muayenede fark edemiyeceğimiz kök, sekonder çürük, kompozit dolguların varlığında dijital panoramik filmleri alınmıģ daha detaylı local diagnostik çalıģmalar için ccd (rvg) kullanılarak olabildiğinde tüm Ģüpheli patalojiler elimine edilmeye çalıģılmıģtır(11). Araştırmada kullanılan indeksler Çürük Durumunu Saptamak Ġçin Kullanılan Ġndeks, çürük prevalansının tespitinde dünya sağlık kuruluģu (WHO) nun önerdiği ve daha önceki bazı çalıģmalarla ülkemiz koģullarında uygulanabilirliği gösterilmiģ olan DMFT indeksi kullanıldı ( ). D= decayed (çürük), M= missing (eksik), F= filled (doldurulmuģ), P= person (kiģi), T= tooth (diģ) ifadelerini belirtmektedir(18).dmft = D+M+F/P Örnekteki çürük diģ, çekilmiģ diģ ve dolgu diģ sayıları toplamının muayene edilen toplam kiģi sayısına bölünmesiyle elde edilir ve daimi diģler için epidemiyolojik prevalansını tespit etmek için kullanılır(12,13). Çıplak gözle açıkça görülebilen veya sondun takıldığı diģler üzerindeki tüm lezyonlarla beraber röntgende tespit edilen çürükler, çenelerde kalmıģ kökler, kronlar çürük olarak kabul edildi(14). DiĢ üzerindeki çürük ve dolgular birden fazla olsa bile bir tane olarak iģlem gördü. Bu iģlemler konjenital diģ eksiklikleri, gömük diģler ve yirmi yaģ diģleri hariç tutularak yapıldı(15). Sondun takılmadığı ve kesinlikle çürük olmayan renk değiģiklikleri değerlendirmeye katılmadı.1093 kadın hasta 765 erkek hasta olmak üzere toplam 1858 klinik ve radyolojik muayeneleri sonucunda cinsiyet farkı göz önüne alınarak ve eğitim düzeylerine göre çürük prevalansları ve DMF indeksleri saptandı ve elde edilen DMF Sayfa 67

28 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. ortalamaları toplam cinsiyet farklılığı, yaģ gurupları ve eğitim seviyesine bağlı olarak veriler elde edildi bu veriler istatiksel olarak değerlendirildi, farklı kombinasyonlarda Ģablon ve grafik haline detaylı olarak gösterilmiģtir. (Tablo4) gösterildi.ġstatiksel analiz ve yorumlar yukarda bahsedildiği gibi farklı gurupları kapsayacak Ģekilde yorumları yapılarak tablolar halinde sunuldu. Tüm hasta guruplarının DMF ortalamalarını gösteren tablolar hazırlandı. BULGULAR Anket formundan elde edilen veriler ıģığında toplam yaģ gurubundaki 1858 hastaların 765 erkek 1093 kadın olarak sınıflandırıldı. Bu bireyeler cinsiyetlerine ve eğitim düzeyleri en son bulundukları eğitim düzeyleri göz önüne alınarak diģlerdeki çürük diģ sayısının tablo (Tablo1), Tablo 2: Erkek ve kadın cinsiyet guruplarına bağlı olarak DMF ortalamaları Tablo 3: Eğitim seviyesi, cinsiyet farklılığı guruplarına bağlı olarak DMF ortalamaları Tablo 1:Toplam hasta sayısının cinsiyet, eğitim seviyesi bağlı dağılımı ve bu gurup hast. içerisinde çürük diģ sayısının cinsiyet ve eğitim seviyesi gurubu dahilindeki çürük sayısı cinsiyet guruplarına bağlı DMF ortalamaları(tablo2), eğitim seviyesi ve cinsiyet farklılığı guruplarına bağlı olarak DMF ortalamaları (Tablo3) ve yaģ ve cinsiyet guruplarına bağlı olarak DMF ortalamaları Tablo 4: YaĢ ve cinsiyet guruplarına bağlı olarak DMF ortalamaları TARTIŞMA AraĢtırmamıza baģlarken hipotezimiz, hastaların eğitim düzeyleri ve ağız bakım Sayfa 68

29 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. alıģkanlıkları arttıkça çürük, diģ sayısında azalma görüleceği ve buna bağlı olarak DMF indeksinin düģeceği, yaģ ile birlikte sadece eksik diģ sayısına bağlı olarak DMF indeksinde bir artıģ olacağı Ģeklindeydi. 756 erkek ile 1093 kadından oluģan toplam: 1858 hasta değerlendirmeye alındı. Bu hasta guruplarının 524 tanesi üniversite mezunu,567 lise mezunu,502 ilkokul ve 236 ortaokul mezunu olarak sınıflandırılarak, çürük prevelans hızları ile DMF değerleri hem Diyarbakır bölgesinde daha önce yapılan benzer çalıģmalar ile Türkiye ve diğer ülkelerdeki araģtırmalar karģılaģtırıldı. Bizim yapmıģ olduğumuz çalıģmada tüm bireylerde toplam DMF: 3,39 çürük prevelans hızı 71% olarak bulunmuģtur. YaĢ gruplarında, grup cinsiyet farkına göre DMF değerleri 333 kadın yaģ gurubu için (2,95+-1,10) 208 erkek için(22,74+-0,13) 349 kadın yaģ gurubu için (3,30+-0,12), 241 erkek(3,03+-0,14), 235 kadın yaģ arası (3,46+-0,19), 171 erkek( 3,22+-0,19), DMF 45 ve yukarısı 316 kadın (5,82+-0,44,) erkek (4,70+-0,40) DMF değerleri bulunmuģ ve önemsiz kabul edilmiģtir. Cinsiyet farkına göre DMFT ortalamalar karģılaģtırılmasında 1093 kadın hasta gurubunda DMFT (3,63+-0,10), 764 erkek hasta grubunda DMFT (3,30+-0,11) bulunmuģ P<0,05 olarak önemli kabul edilmiģtir Kadın ve erkeklerde eğitim durumlarına göre DMFT değerlerine bakılınca ilkokula mezunu 344 kadın DMFT (4,17+-,21), 158 erkek DMFT ( 2,47+-0,13), ortaokul mezunu 134 kadın DMFT (3,80+-0,31),101 erkek DMFT (3,44+- 0,28), lise mezunu 328 kadın DMFT (3,11+- 0,12) ile 240 erkek DMFT (2,91+-0,15), üniversite mezunu 265 kadın DMFT (2,26+- 0,15) 259 erkek DMFT (3,25+-0,19) sonuçları görülmüģ istatiksel olarak sadece üniversite mezunlarında P<0,01 önemli olarak kabul edilirken diğer eğitim gruplarında P>0,05 önemsiz olarak kabul edilmiģtir. Melinda Madléna ve ark yılında Macaristan da yapılan bir araģtırmada, genç yetiģkin bireylerde çürüğe bağlı diģ kaybının DMF ulusal anketin sonucuna göre 2923 kadın,1683 erkek toplam: 4606 kiģi 20-24, 35-44, 45-64, yaģ gruplarında incelenmiģtir. DMFT ortalama değerleri ± 5.68, ± 7.61 arsında bulunmuģ ve bu değerler erkekler ile kadınlar arasında karģılaģtırıldığında kadınlarda anlamlı olarak daha yüksek görülmüģ, P <0.05 Tüm yaģ gruplarında kadınlarda DMF değeri yüksek çıkarken sadece ve yaģındakilerin gruplarında DMF değerleri 5.50 ± 6.49 ve 4.70 ± 4.08 hem kadın ve erkeklerde eģit bir dağılım eğilimi olduğu gösterilmiģtir(16) yılları arasında yaģları arasındaki çürük dağılımının yıllarına göre daha yüksek olduğu ayrıca batı avrupa ülkelerinde hem genç nüfus olsun hem de yaģlı nüfus olsun çürük oranında eğitimin artması ile belirgin bir azalma olduğu saptanmıģtır (17). SONUÇ Dicle Üniversitesi DiĢ hekimliği Fakültesine müracaat eden 1858 hastanın765 erkek ve 1093 kadın olmak üzere yaģ, cinsiyet, eğitim düzeyleri dikkate alınarak DMF indeksi araģtırıldı. Kadın hastaların toplamında 1945 adet çürük tespit edilmiģ, erkek hastaların toplamında 1286 adet çürük saptanmıģ, cinsiyet Sayfa 69

30 ÇÜRÜK PREVELANSI DEĞERLENDĠRĠLMESĠ Alparslan Demireğen ve ark. bazında DMF ortalamalarına bakıldığında kadınlara 3,6 erkelerde ise dmf 3,27 olarak saptanmıģ, her iki grubun toplam DMF ortalamasına bakıldığında DMF ortalaması 3.39 olduğu görülmüģtür DMF ortalamaları kadınların aleyhine olacak Ģekilde daha yüksek çıkmıģtır, temel sebebi olarak kadınların Ģeker ve karbonhidrat tüketiminin daha fazla olduğu buna bağlı çürük sayısında artıģ olduğunu söyleyebiliriz. Eğitim seviyeleri göz önüne alındığında 524 üniversite, 567 lise, 502 ilkokul ve 236 ortaokul mezunu hasta değerlendirilmiģ dmf ortalaması 3,6 olarak saptanmıģtır. Sadece üniversite eğitimi alan hastaların DMF ortalamaları anlamlı düzeyde farklılık göstermiģ, bu grubun diğer eğitim seviyelerindeki hastalara göre ağız ve diģ sağlıklarının daha iyi olduğu anlaģılmıģtır. 12. Schiffner U, Reich E: Caries in adolescents, adults and seniors in Germany.Caries Res. 1999; 33: Marthaler TM, O'Mullane DM, Vrbic V: The prevalence of dental caries in Europe Caries Res. 1996; 30: Künzel W: Trends in coronal caries prevalence in Eastern Europe: Poland, Hungary, Czech Republic, Romania, Bulgaria and the former States of USSR.Int Dent J.1996; 46: Hong-Ying, W., Petersen, P.E., Jin-You, B. ve Bo-Xue, Z. The second national survey of oral health status of children and adults in China. International Dental Journal.2002; 52: Künzel W: Trends in coronal caries prevalence in Eastern Europe: Poland, Hungary, Czech Republic, Romania, Bulgaria and the former States of USSR.Int Dent J.1996; 46: Marthaler TM, O'Mullane DM, Vrbic V: The prevalence of dental caries in Europe Caries Res. 1996; 30: Behram Ö. ve ark: ilk muayene kliniğine baģvuran hastalarda dmft indeksi ile tükürük özellikleri arasındaki iliģki, Ġstanbul Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Derg.:2011:45: KAYNAKLAR 1. Çolak. M ,25-34,34-44 YaĢ Guruplarında Çürük Prevelansının Radyolojik Değerlendirmesi, DoktoraTezi, Dicle Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstit. 1991; Marthaler TM, O Mullane DM, Vrbic V. The prevalence of dental caries in Erope ORCA Saturday afternoon symposium ;30: Ripa LW. Nursing caries: A comprehensive review. Pediatr Dent. 1988; 10: Louie R, Brunelle JA, Magiore ED, Beck RW. Caries prevalence in head start children J Public Health Dent. 1987; 7: Bayırlı, G.S, Konservatif DiĢ Tedavisi,,Dünya Tıp Kitapevi, Ltd. ġti. Ġstanbul.1985; Yazıcıoğlu B, Köysel Bölgelerde EriĢkinlerin DiĢ Sağlığı Düzeyi. Ankara Ünv. DiĢhek. Fak. Dergisi 1987;14: Shah N, Sundaram KR. Impact of socio-demographic variables, oral hygiene practices and oral habits on periodontal health status of Indian elderly: a community based study. Indian J Dent Res, 2003; 14: Beiruti, N. ve van Palenstein Helderman W.H. Oral Health insyria. International Dental Journal.2004;54: Hong-Ying, W., Petersen, P.E., Jin-You, B. ve Bo-Xue, Z. The second national survey of oral health status of children and adults in China. International Dental Journal.2002; 52: WHO [ / Machiulskiene V, Nyvad B, Baelum V. Comparison of diagnostic yields of clinical and radiographic caries examinations in children of different age. Eur J Paed Dent. 2004; 5:15 Sayfa 70

31 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. EKTODERMAL DİSPLAZİ VE ÜÇ BOYUTLU KONİK IŞINLI BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ: 2 OLGU SUNUMU ECTODERMAL DYSPLASSIA AND THREE-DIMENSIONAL CONE BEAM COMPUTED TOMOGRAPHY: 2 CASE REPORTS Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ 1*, Ebru AKLEYĠN 1, Mehmet ÇOLAK 2, Tuğçe Nur PEKDEMĠR 1, Ġzzet YAVUZ 1 1 Dicle üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, DĠYARBAKIR. 2 Dicle üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, DĠYARBAKIR. ÖZET Ektodermal displazi ektodermden geliģen iki ya da daha fazla yapının anormal geliģimi ile tanımlanan genetik ve kompleks bir hastalıktır. Bu olguda Ektodermal displazi tanısı konulmuģ iki vakanın güncel görüntüleme yöntemlerinden üç boyutlu konik ıģınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) verileri ile ağız içi ve kraniyofasiyal bulgularının detaylı incelenmiģtir. Kliniğimize diģ eksikliği ve Ģekil bozukluğu Ģikayeti ile baģvuran hastaların yapılan klinik ve radyolojik muayenelerinde elde edilen bulgular ile hidrotik tip ektodermal displazi ön tanısı konulmuģtur. Olgulara ağız diģ sağlığı ve yaģam kalitelerini yükseltmeye yönelik KIBT verileri incelenerek, multidisipliner olarak gerekli tedaviler yapıldı. Oral hijyen eğitimi verilerek hastalar ileri takip seanslarına alındı. ANAHTAR KELİMELER: Ektodermal displazi, KIBT, diģ hekimliği ABSTRACT Ectodermal dysplasia is defined by the abnormal development of two or more structures derived from the embryonic ectodermal layer. Ġt is large genetic and complex group of disorders. In this case, it is aimed to use up to date imaging methods Three Dimension Cone Beam Computed Tomography (3D CBCT) data to examine in detail the intra-oral and craniofacial findings of two cases diagnosed with ectodermal dysplasia by three-dimensional conical beam computed tomography images. The findings of clinical and radiological examinations of the patients who were admitted to our clinic with the complaint of tooth defect and deformity were diagnosed with hydrotic type ectodermal dysplasia. CBCT data reviewed, and as a multidisciplinary approach to improve oral health and quality of life in cases, necessary treatments were performed. Oral hygiene training was given and the patient was taken to the follow-up sessions. KEY WORDS: Ectodermal dysplasia, 3D CBCT, dentistry Giriş Embriyolojik yaģamda ektoderm tabakasından santral sinir sistemi, periferal sinir İletişim Adresi Dt. Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ Dicle Üniversitesi DiĢhekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır clovepink_265@hotmail.com sistemi (göz, kulak ve burnun duyu epitelyumu), cilt, salgı bezleri(meme bezleri, ter bezleri vb.), saç, tırnak ve diģ minesi geliģmektedir. 1 Ektodermal displazi ektodermden geliģen iki ya da daha fazla yapının anormal geliģimi ile tanımlanan geniģ ve kompleks bir hastalıktır. 1,2,3 Yeni mutasyonlar sonucu veya otozomal dominat, otozomal resesif ya da X e bağlı Sayfa 71

32 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. resesif geçiģ gösterebilir. 1,4 Ektodermal dispazi nadir görülen bir sendromdur, görülme sıklığı tahmini canlı doğumda birdir. 5 Ektodermal displazinin 170 den fazla klinik durumu rapor edilmiģtir. Ter bezlerinin sayı ve fonksiyonuna göre hipohidrotik ve hidrotik olmak üzere iki tipi vardır. 6 Sıklıkla hipohidrotik (Christ-Siemens-Touraine sendrom) tipi karģımıza çıkar. Sebebi klinik teģhisinin kolay olmasıdır. Hipodonti, hipotrikozis, tırnak deformiteleri, hipohidrozis ya da anhidrozis karakteristik özelliğidir. 7,8,9 X e bağlı resesif geçiģ gösterir. 6 Hidrotik tipinde genellikle ter bezleri normaldir ve otozomal dominat geçiģ gösterir. 6 Fakat kesin tanı gen analizi ile konulabilmektedir ve ED türlerinin ancak % 30 kadarı gen seviyesinde tanımlanmıģtır. 1 Genel olarak ektodermal displazi vakalarının extraoral bulgularında seyrek saçlar, semer burun, gözler ve dudak çevresinde hiperpigmentasyon, dikey boyut azlığı, dıģa dönük dudaklar, kulak deformiteleri, cilt problemleri, el ayaklarda hiperkeratozis,tırnak deformitelerine rastlanabilir. 1,3,10,11 Ġntraoral bulgularında ise hipodonti ya da anadonti, konik Ģekilli diģler, diģsiz bölgelerde alveol kret yetersizliği, maxiller retrüzyona rastlanabilir. 1,9,12 OLGU SUNUMU Bu olguda Ektodermal displazi tanısı konulmuģ iki vakanın Antero-Posterior, panoramik ve üç boyutlu konik ıģınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) görüntülerine ve tadavi yaklaģımlarına yer verilmiģtir. KIBT görüntüleri 0,3 mm voksel büyüklüğünde 120 kvp, 5 ma de, 8.9 sn. de elde edilip ve incelenmiģtir. (i- CAT, Model 17-19, Imaging Sciences International, Hatfield, Pa USA) 1. Olgu: 18 yaģında erkek hasta diģ eksikliği Ģikayeti ile kliniğimize baģvurdu. Extraoral muayenesinde seyrek saç ve sakal, dikey boyutun düģük olması, tırnak deformitelerine rastlanmıģtır. DiĢ dizisinde 11, 12, 17, 21, 22, 27, 36, 46 nolu diģlerin eksikliği, konik Ģekilli daimi kanin, üst çenede daimi 1. premolar ve daimi kanin diģleri arasında süt kanin ve diģ eksikliğine bağlı olarak diastemalar gözlemlenmiģtir. Muldisipliner tedavi yaklaģımı gerektirdiği için hastamızın protetik rehabilitasyonu için protetik diģ tedavisi ve ortodonti kliniğine yönlendirilmiģtir. Resim 1: 1. Olgunun extraoral frontal ve lateral sefalometrik profil görüntüsü. Resim 2: 1.olgunun tırnak deformite görüntüleri. Sayfa 72

33 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. Resim 3: 1.olgunun konik diģlerinin intraoral görüntüsü. Resim 7: 1. Olgudan elde edilen panoramik KIBT görüntüsü. Resim 4: 1. Olguda maksiller diģlerin görünümü. Resim 8: 1. Olgudan elde edilen 3 boyutlu volumetrik KIBT görüntüsü. Resim 5: 1. Olguda mandibular diģlerin görünümü. Resim 6: 1. Olgudan elde edilen antero-posterior KIBT görüntüsü. 2. olgu: 6 yaģında erkek hasta sürme gecikmesi, diģ eksikliği ve diģ çürükleri Ģikayeti ile kliniğimize baģvurdu. Ektraoral muayenesinde seyrek saçlar ve kaģlar, alopesi, dıģa dönük dudaklar, göz ve dudak çevresindeki hiperpigmentasyon dikkat çekmiģtir. Süt diģlenme döneminde olan hastamızın intraoral muayenesinde 52, 62, 82 nolu diģlerin eksikliği gözlenmiģtir. Radyografik değerlendirmeler sonucunda ise 17, 11, 12, 21, 22, 27, 31, 32, 33, 34, 36, 37, 41, 42, 43, 44, 46, 47 nolu diģlerin germlerinin eksikliği, konik Ģekilli daimi kanin diģi tespit edilmiģtir. 3. molar Sayfa 73

34 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. diģlerin eksik olup olmadığı hakkında bilgi vermek hastanın yaģından dolayı erkendir. 51, 61 nolu diģlerinde kök rezorbsiyonu baģlamıģtır. 54 ve 71, 81 nolu diģlerdeki çürükler kompomer ile restore edilip koruyucu diģ tedavileri yapılarak ilerde yapılacak tedavi planlaması hakkında bilgilendirilmesi amacıyla protetik diģ tedavisi bölümüne yönlendirilmiģtir. Her iki olguya da anemnez ve klinik bulgular ıģığında hidrotik tip ektodermal displazi tanısı konuldu. Resim 11: 2. Olgunun intraoral görüntüsü. Resim 9: 2. Olgunun extraoral frontal ve lateral sefalometrik profil görüntüsü. Resim 12: 2. Olgunun maksiller diģlerinin görünümü. Resim 10: 2 olgunun oksipital bölgesinde alopesi. Resim 13: 2. Olgunun mandibular diģlerinin görünümü. Sayfa 74

35 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. Resim 14: 2. Olgudan elde edilen antero-posterior KIBT görüntüsü. Resim 15: 2. Olgudan elde edilen panoramik KIBT bölgelerden alınmıģ kesitlerin birlikte görüntüsü. ve farklı 15a: 55 nolu diģin palatinalinde geliģmekte olan 15 nolu diģ germinin KIBT ile frontal kesitteki görünümü. 15b: GeliĢmekte olan 23 nolu diģ germinin KIBT ile sagital kesitteki görünümü. 15c: GeliĢmekte olan 26 nolu diģ germinin KIBT ile frontal kesitteki görünümü. 15d: 85 nolu diģin lingualinde geliģmekte olan 45 nolu diģ germinin KIBT ile frontal kesitteki görünümü. 15e: 84 nolu diģin KIBT ile frontal kesitteki görünümü ve apeksinde 44 nolu diģ germinin eksikliği. 15f: 81 nolu diģin KIBT ile sagital kesitteki görünümü ve daimi keser diģ germlerinin eksikliği. 15g: 74 nolu diģin KIBT ile frontal kesitteki görünümü ve apeksinde 34 nolu diģ germinin eksikliği. Resim 16: 2. Olgudan elde edilen 3 boyutlu volumetrik KIBT görüntüsü. TARTIŞMA Ektodermal displazi ektodermden geliģen dokulardan en az iki dokunun anormal geliģimi ile karekterize durumu tanımlar. En çok etkilenen ektodermal yapılar; saçlar, tırnaklar, ter bezleri ve mukoz bezler olduğu bildirilmiģtir. 13 Sayfa 75 Ektodermden deri, ter bezleri, diģler, saç ve tırnaklar dıģında gözün bir bölümünün de oluģtuğu, bazı vakalardagöz kuruluğu görülmekte bazı vakalarada ise lakrimal kanal agenezisi veya darlığı durumunda gözlerde göz yaģının boģalamamasından dolayı yaģarma gözlemlendiği bildirilmiģtir. 14 YaklaĢık 200 civarında ektodermal displazi tipi tanımlanmıģtır. 15 Genel olarak ED üç ana klinik bulgu ile hidrotik (Clouston), hipohidrotik (Christ-Siemens-Touraine sendrom) ve anhidrotik tip olarak karģımıza çıkmaktadır. Genetik geçiģ ve farklı anomalilerle iliģkili olabilmesine rağmen formlar arasındanki en belirgin farklılık ter bezlerinin eksikliği, azlığı ya da olmamasıdır.fddgfdfd 16 X e bağlı hipohidrotik tip en yaygın görülen tiptir. 15 Her

36 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. iki vakamızda da süt ve daimi diģlerde konjenital eksiklik, seyrek saçlar, kuru cilt, göz çevresinde pigmentasyonda artıģ, tırnak deformiteleri görüldü. Her iki olgudan alınan anamnezde terleme eksikliği olmadığı öğrenilmiģ, klinik bulgulara göre hidrotik tip ektodermal displazi olduğu düģünülmüģtür. 2. olgunun sık sık kulak burun enfeksiyonu geçirdiği tespit edildi. ED, genetik geçiģli nadir görülen multi sistem düzensizliği olarak tanımlanmıģtır. 1 Dental tedavilerde multidisipliner yaklaģımların gerekliliği düģünülmüģtür. Elde edilen KIBT görüntüleri ile hastanın iskeletsel malformasyonları incelenerek ortodontik analizler için ortodonti kliniğine yönlendirilmiģtir. Anodonti, hipodonti ya da oligodonti görülen vakalarda diģsiz bölgelerin erken protetik rehabilitasyonu, erken diģ kayıplarının önlenmesi, alveol kret yüksekliğinin ve dikey boyutunun korunması vakalar için estetik, fonksiyon ve fonasyonun iadesi yönünden sosyalleģme ile bitlikte özgüveninin geliģmesinde önemlidir. 11,17 Hastalara eriģkin döneme kadar diģ eksikliğinin durumuna göre takip edilir ya da geçici hareketli protezler ile rehabilite edilir. EriĢkin dönemden sonra cerrahi implant uygulamalar ile birlikte sabit ya da hareketli daimi protezlere geçilebildiği literatürde bildirilmiģtir. 18 Olgular bu yönde bilgilendirilerek periyodik takip ve tedavi iģlemlerine alınmıģtır. Sonuç olarak bu tür vaka raporlarının özellikle diģ hekimlerine ED olguları ve tipleri hakkında farkındalık oluģturacağı, ED olgularında teģhis ve tedavi yaklaģımında rehber olacağı düģünüldü. Ayrıca, deneyimli bir hekim tarafından yapılacak dental tedavilerin, medikal gereksinimleri ile ilgili yönlendirmelerin vakaların yaģam kalitelerinin yükseltilmesinde öneli bir mihenk taģı olacağı düģünüldü. KAYNAKLAR 1. Yavuz, I., Baskan, Z., Ulku, R., Dulgergil, T. C., Dari, O., Ece, A.,... & Dari, K. O. Ectodermal dysplasia: Retrospective study of fifteen cases. Archives of medical research. 2006; 37(3): Umair khan, Rabia aziz, Ghazala hassan, Tahira zafar, Sahar iqrar. Ectodermal dysplasia syndrome with cleft palate, hypodontia, metatarsus adductus and imperforate anus: a new syndrome?. Pakistan Oral & Dental Journal. 2013; 33(2): Itthagarun, A., & King, N. M. Ectodermal dysplasia: A review and case report. Quintessence International. 1997; 28(9): Cantekin, K., & Delikan, E. EKTODERMAL DĠSPLAZĠLĠ ÇOCUK HASTADA DENTAL TEDAVĠ YAKLAġIMI: BĠR OLGU RAPORU. Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi. 2014; 24(3): Masse, J. F., & Perusse, R. Ectodermal dysplasia. Archives of disease in childhood. 1994; 71(1): More, C. B., Bhavsar, K., Joshi, J., Varma, S. N., & Tailor, M. Hereditary ectodermal dysplasia: A retrospective study. Journal of natural science, biology, and medicine. 2013; 4(2): Sepulveda, W., Sandoval, R., Carstens, E., Gutierrez, J., & Vasquez, P. Hypohidrotic Ectodermal Dysplasia. Journal of ultrasound in medicine. 2003; 22(7): Grover, R., & Mehra, M. Prosthodontic Management of Children with Ectodermal Dysplasia: Review of Literature. Dentistry. 2015; 5(340): Singh, P., & Warnakulasuriya, S. Aplasia of submandibular salivary glands associated with ectodermal dysplasia. Journal of oral pathology & medicine. 2004; 33(10): BAYSAL, M. Ö. B. E. Ġ. Hydrotic ectodermal dysplasia associated with a rib anomaly. Turkiye Klinikleri Journal of Dermatology. 2007; 17(3): Köymen, G., Karaçay, ġ., BaĢak, F., Akbulut, A. E., Altun, C., AD, G. D. B. M. P., & AD, G. D. B. M. O. Ektodermal displazi olgusunda kombine diģsel tedavi. Gülhane Tıp Dergisi. 2003; 45(1): Sura Ali Ahmed Fuoad Al-Bayati, Shishir Shetty. Title- Hypohydrotic Ectodermal Dysplasia-A Case Report with Review. 2015; 1(4): 1-5. Sayfa 76

37 EKTODERMAL DİSPLAZİ VE KIBT Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız ve ark. 13. Aysegül AYHAN BAND, Çağrı TÜRKÖZ. Sendromlar ve eģlik ettikleri kraniyofasiyal anomaliler. A.Ü. Dis Hek. Fak. Derg. 2012; 39(1): Ugur Keklikci, Izzet Yavuz, Selcuk Tunik, Zelal Baskan Ulku, Sedat Akdeniz Ophthalmic manifestations in patients with ectodermal dysplasia syndromes, Adv Clin Exp Med. 2014; 23(4): Callea, M., Yavuz, I., Clarich, G., & Cammarata-Scalisi, F. Clinical and molecular study in a child with X-linked hypohidrotic ectodermal dysplasia. Archivos argentinos de pediatria. 2015; 113(6): Callea, M., Teggi, R., Yavuz, I., Tadini, G., Priolo, M., Crovella, S.,... & Grasso, D. L. Ear nose throat manifestations in hypoidrotic ectodermal dysplasia. International journal of pediatric otorhinolaryngology. 2013; 77(11): KÖYMEN, D. G., KARAÇAY, D. ġ., BAġAK, D. F., AKBULUT, D. A. E., & ALTUN, D. C. Ectodermal Dysplasia: Case Report. Gulhane Medical Journal. 2003; 45(1): Grecchi, F., Zingari, F., Bianco, R., Zollino, I., Casadio, C., & Carinci, F. Implant rehabilitation in grafted and native bone in patients affected by ectodermal dysplasia: evaluation of 78 implants inserted in 8 patients. Implant dentistry. 2010; 19(5): Sayfa 77

38 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. Conservative root canal treatment and restoration of severely affected anterior two teeth of cleft lip and palate patients: A case report Dudak Damak Yarıklı Hastanın Yarık Hattına Komşu İki Dişin Konservatif Yaklaşımla Tedavisi: Olgu Tanımlaması Alper ILKER 1, Evren SARIYILMAZ 1 1 Arş. Gör. Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu, Turkey 1 Yrd. Doç. Dr. Department of Endodontics, Faculty of Dentistry, Ordu University, Ordu, Turkey Özet Bu vaka raporunun amacı; dudak damak yarığı hattının iki tarafında bulunan dişlerin endodontik tedavisi sonrası kuronal kısmın tek diş şeklinde restore edilip, hastada estetik görüntünün sağlanmasıdır. 27 yaşında sistemik olarak sağlıklı erkek hastanın hikayesinde 3 yaşında dudak damak yarığı operasyonu bulunmaktadır. Hastanın klinik muayenesinde 11 numaralı dişin diş arkına göre bukkalde konumlandığı ve 12 numaralı dişin ise palatalde yer alması nedeniyle, hastada belirgin çapraşık görüntü bulunmaktadır. 11 ve 12 numaralı dişler elektrikli pulpa ve soğuk vitalite testlerine pozitif yanıt vermiştir. Perküsyon ve palpasyonda duyarlılık bulunmamaktadır. Radyografik değerlendirmede 11 ve 12 numaralı dişlerin kökleri arasında bulunan dudak damak yarığı hattı, geniş radyolusensi olarak görülmektedir. Çürüklerin uzaklaştırılmasından sonra kök kanallarına giriş sağlandı. Çalışma boyu 15-K eğesi ve radyografik yöntemler ile belirlendi. Kök kanal preparasyonu %5,25 sodyum hipoklorit irrigasyonu altında Reciproc R40 eğesi ile tamamlandı. Kök kanal tedavisi uygulandıktan sonra 11 ve 12 numaralı dişler tek bir diş görünümü kazandırılacak şekilde kompozit rezin ile restore edildi. Metal alt yapılı porselen kron uygulaması ile restorasyon tamamlandı. Dişeti bölgesindeki daha iyi estetik görünüm sağlanması amacıyla pembe porselen tercih edilmiştir. Birinci ve altıncı aylarda yapılan kontrollerde dişler semptomsuzdur. İlgili bölgede sağlıklı dişeti varlığı gözlemlenmiştir. Radyografik muayenede herhangi bir patolojik görüntü varlığı gözlenmemiştir. Anahtar Kelimeler Dudak-damak yarığı, Estetik, Konservatif tedavi Abstract The purpose of this case report; to present a case of endodontic treatment of the teeth adjacent to cleft lift and palate then restored coronal part of teeth as a single tooth to achieve satisfactory esthetic appearance. A 27-years old systematically healthy male patient referred to endodontic clinic with complaints of severe caries in the incisors adjacent to the cleft lip and palate. Patient history revealed that cleft lip and palate surgery in 3 years old. Clinical assessment revealed that tooth 11 was located in the buccal according to teeth arch and tooth 12 was located in the palatal according to teeth arch. Vitality and cold test were positive for tooth 11, 12. Tenderness to percussion and palpation were negative either. The radiographic assessment revealed that cleft lip and palate was located between the tooth 11 and 12 as a radiolucency. After infiltration anethesia, root canal preparation of tooth 11 and 12. was completed at Reciproc R40 file. The teeth were restored as a single tooth with composite resin after root canal treatment. Then metal supported fixed partial denture was performed and pink porcelain was also used for gingival part of the denture to achieve more esthetic appearance. The teeth were asymptomatic and gingiva was healthy at first and sixth-month follow-up visits. No pathological finding was also seen on radiographic assessment. Key Words Cleft lift and palate, Esthetic, Conservative treatment İletişim Adresi Dr. Alper İLKER Ordu Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı,ORDU alperilker01@hotmail.com Introduction Cleft lip and/or palate (CLP) is the most common congenital disorders that involves genetic and multi-environmental factors (1). Prevelance of CLP is 1/770 to 1/2500 in Asians Sayfa 78

39 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. (2). Japanese population has the highest prevalence (19.05/10000) whereas the lowest rate has been seen in South Africa (3.13/10000) in the world (3). Besides prevelance of CLP in Turkey reported as 0.95/1000 by Tuncbilek at 1996 (4). Severe maxillary transverse deficiency, hypodontia, alveolar cleft are foremost seen symptoms for CLP patients (5). Cosmetic deformities, oral abnormalities and as well as speech, chewing and growth difficulties, which are common problems for CLP patients, cause them suffer lack of self-confidence and social difficulties (6, 7). Therefore treatment planning should also aim to improve patient psychologically as well as esthetically and functionally. Treatment of CLP patients frequently includes; nasoalveolar molding, lip closure (3-6 months of age), soft palate closure (10-12 months of age), orthodontic expansion, primary or secondary alveolar bone graft surgery (8-12 years of age) and comprehensive orthodontic treatment to reestablish facial esthetics and proper function (8). The prosthodontic approach has a significant role for the oral rehabilitation of older patients (9). Prosthodontic treatment could provide major improvements on chewing, esthetic and wellness to patients with congenital and craniofacial anomalies (10). Incisors are dominantly affected teeth. Central incisors are usually in rotation while missing lateral incisors are frequently seen (11, 12). The best of our knowledge, one of the teeth that neighboring to the cleft usually extracted for the prosthodontic reasons. However, extraction wound would increase the risk of infection and dehiscence (13). The aim of this paper was to report a case of endodontic and prosthodontic rehabilitation of rotated central and lateral incisor teeth, which were close to cleft side, as a single tooth to achieve more satisfactory appearance. Case report A 27-years old systematically healthy male patient was referred to Ordu University faculty of Dentistry, department of endodontics with the chief complaint of severe caries in the incisors adjacent to the cleft lip and palate (Figure 1). The history of patient was involved surgery for cleft lip and palate when he was 3 years old. Figure 1: Preoperative panoramic radiograph Intraoral examination revealed extensive decay of 11 and 12. Significant crowded view was observed due to buccally located tooth 11 and palatinally located tooth 12 (Figure 2 and 3). Additionally the teeth were closed to defect area. Teeth 11 and 12 were not tender to percussion and palpation. Neither swelling nor sinus tract were observed. The gingival probing Sayfa 79

40 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. depths were within normal degree and no abnormal mobility was noted. Prolonged response (> 10 seconds) to a cold test (Roeko Endo-Frost; Roeko, Langenau, Germany) after the stimulus had been removed. A wide radiolucent area was seen in radiographic examination, at the right side of maxillary jaw due to previous CLP surgery (between teeth 11, 12). The clinical diagnosis was chronic irreversible pulpitis. Extraction of the teeth might increase the risk of infection and dehiscence of the cleft area therefore root canal treatment and prosthodontic rehabilitation were considered as treatment option. Figure 2: Preoperative intraoral examination Figure 3: Occlusal view of teeth of 11 and 12 Single visit endodontic treatment and prosthodontics approach was planned. After infiltration anesthesia with 2 ml of 4% articaine with 1 : epinephrine (Ubistesin Forte/3M ESPE, Seefeld, Germany). Rubber dam was applied for isolation (Hygienic, Coltene/Whaledent AG, Alstatten, Switzerland). Caries was removed and entrance of root canal was main amount of tained. After reaching the pulp chamber, the bleeding pulp tissue was removed with 25# barbed broach and root canal was rinsed with 4 ml of 5,25% NaOCl (Coltene/Whaledent, Langenau, Germany). Working length was determined with 15-K file (Denstply Maillefer, Ballaigues, Switzerland) by using electronic apex locator (Root ZX, Morita Corporation, Kyoto, Japan) and then confirmed radiographically. The reciproc system (VDW GmbH, Munich, Germany) was performed during root canal preparation with the electric motor Gold Reciproc VDW handpiece (GmbH, Bensheim, Germany) and used with 6 : 1 reduction in the Reciproc ALL mode. The preparation was finished R40 file with 0.06 taper under copious 5,25% NaOCl irrigation. 4 ml of 5,25% NaOCl and 4 ml of 17% EDTA (Canal Pro, Coltene/Whaledent) solutions were used for smear removal. After irrigation, root canal system was dried with R40 absorbent paper points (VDW GmbH). The canals were obturated meticulously with AH plus (Dentsply DeTrey, Konstanz, Germany) root canal sealer, R40 and.02 tapered gutta-percha cones (VDW GmbH) by cold lateral condensation obturation technique. A sufficient amount of gutta-percha in tooth 11 was deducted by using Gates- Sayfa 80

41 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. Glidden instrument (Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland). Afterward, the post cavity was created with a special drill of the post system at the same length. Fiber post (Exacto, Angelus, Londrina, PR,Brazil) was placed according to directions of manufacturer. The dentin of canals was cover with 37% phosphoric acid for 20 s and then walls of root canal system was rinsed and dried. All walls of the post cavity was treated with a light-cured bonding agent (Adper Single Bond 2, 3M ESPE, St. Paul, MN, USA). The post cavity was gently dried with air then light-cured was used for 40 seconds with the light-curing unit (Curing Light 2500, 3M ESPE, St. Paul, MN, USA). A dualcured resin luting agent (AllCem, FGM, Joinville, SC, Brazil) was mixed and placed in the post cavity using a lentulo spiral instrument (Dentsply Maillefer, Ballaigues, Switzerland). The silane (Angelus, Londrina, PR, Brazil) was applied slighltly brushed with an dental applicator (microbrush point) for 30 seconds. The posts were to cover with cement and placed to root canal. Overspilling of cement was send away immediately. Then, the cement was light-cured for 40 seconds. Then the teeth were restored as a single tooth with composite resin (3M/ESPE, St Paul, MN, USA) (Figure 4). The teeth were prepared and impression was taken with polyvinyl siloxane impression material (Elite P&P, Zhermack company, Badia polesine, Rovigo, Italy). Porcelain fused metal restoration was performed and cemented with an adhesive resin cement (RelyX Unicem, 3M ESPE, Seefeld, Germany) after clinical trials. Pink porcelain was also used for gingival part of the crown to achieve a more natural look (Figure 5). The teeth were asymptomatic and gingiva was healthy at first and sixth-month follow-up visits. Tenderness to percussion and palpation were negative. No pathological finding was also seen on radiographic assessment. The patient was satisfied and reported no functional or esthetic problems (Figure 6). Figure 4: Restoration of teeth as a single tooth with composite resin Figure 5: Porcelain fused metal restoration was performed and pink porcelain was also used for gingival part (after prosthetic treatment) Sayfa 81

42 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. population (16, 17). Incisors are significantly affected teeth because of adjacent to the cleft, lack of soft and bone tissues, development deficiency of maxilla. The most frequently seen anomaly for lateral incisors whereas tooth rotation most prevalent anomaly for central incisors (11, 12). The rotation ratio of central incisors in UCLP area was shown as 42.7% in cleft area whereas lateral incisors rotation rate was shown as 6.1% in the same study (12). Figure 6: Periapical radiograph of teeth (Postoperative) DISCUSSION CLP is one of the most common congenital anomalies. The prevalence of CLP is 1:600 live births, and recognized by the World Health Organization as a significant public health problem (14). The authors said that there are higher frequency of boys than girls (1.3:1) and a higher frequency of lip and palate clefts than isolated lip clefts and isolated palate clefts in both sexes and findings that are consistent with the literature on CL/P (1, 15). Asymmetries generally affect the visual of person and the function of dentition. This asymmetry in UCLP is a result of so many etiological factors of disease. Dental alterations are dramatically more frequent in subjects born with oral clefts if compared to the general In this case tooth 11 was located in the buccally while tooth 12 was located in the palatally. The patient had significant crowded arch. Therefore root canal treatment and then prosthodontic restoration without extraction of teeth 11 and 12 were planned because the defected gingival tissue would increase risk of postextraction wound dehiscence and infection (13). On the other hand, greater impaired healing, resorption of grefted bone, closure deficiency of the cleft width risk would seen in older patients (18, 19). Patient with CLP have many problems as biting, to smile and social relation and for this reason, patients might have low selfconfidence (5). These individulas are dramatically having more social anxiety and disadvantage of social adaptability than unaffected people (20). These problems such like, require a multiplanning and multi-treatment as speech and dental treatment and psychosocial practice (21, 22). In this case report, the patient was evaluated by oral radiologist, maxillofacial surgeon, endodontist Sayfa 82

43 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. and prosthodontist, following the protocol of the Ordu University faculty of Dentistry. Patients with CLP treatment often require dental with medical specialists to further improve functional and esthetic problems. The investigators have observed that Patients with CLP often feel more confident and happier about themselves after multidisciplinary treatment (10). Well-planned multidisciplinary treatment may result in better function and esthetics with this decrease the deformities. Metal supported fixed partial denture should ameliorate position and good apparence of the dentition and ameliorate health of surrounding oral tissue. With meticulously planned prosthetic treatment, good education and adequate oral and denture hygiene, successful results would be achieved with good condition of the teeth and periodontal tissues (23). In this case, teeth were restored as a single tooth and porcelain fused metal crown was performed. The margins of the restoration were extended to region of gingival recession and cleanable area obtained. so food impaction was prevented. Pink porcelain was also used for gingival part of the crown to attain more natural look. At the end of all treatment, routine examination was carried out during two recalls over the next year. The gingival probing depths were 1.5 mm however there was no gingival inflammation surrounding area of the prosthesis. During examination, the patient was complacent and we observed no functional and esthetic problems. Conclusion In spite of many obstacles to encounter for esthetic and functional attainment in cleft lip and palate patients, a satisfying result could be achieved with well-planned interdisciplinary treatment. Saving teeth by applying root canal treatment and prosthodontics restoration promise more esthetic and functional and safe results when compared to extraction as a treatment option of CPL case. Acknowledgments The authors deny any conflict of interests related to this study. References 1. Cres MC, Marques IL, Bettiol H. Evaluation of Delayed Puberty in Adolescents With Cleft Lip/Palate. Cleft Palate Craniofac J 2016; Cobourne MT. The complex genetics of cleft lip and palate. Eur J Orthod 2004; 26: Tanaka SA, Mahabir RC, Jupiter DC, Menezes JM. Updating the epidemiology of cleft lip with or without cleft palate. Plast Reconstr Surg 2012; 129: 511e-518e 4. Tomatir AG, Kiray Vural B, Acikbas I, Akdag B. Registries of cases with neural tube defects in Denizli, Turkey, Genet Mol Res 2014; 13: Ma QL, Conley RS, Wu T, Li H. Interdisciplinary treatment for an adult with a unilateral cleft lip and palate. Am J Orthod Dentofacial Orthop 2014; 146: Bousdras VA, Ayliffe PR, Barrett M, Hopper C. Esthetic and functional rehabilitation in patients with cleft lip and palate. Ann Maxillofac Surg 2015; 5: Meyer-Marcotty P, Stellzig-Eisenhauer A. Dentofacial self-perception and social perception of adults with unilateral cleft lip and palate. J Orofac Orthop 2009; 70: Semb G. A study of facial growth in patients with bilateral cleft lip and palate treated by the Oslo CLP Team. Cleft Palate Craniofac J 1991; 28: Reisberg DJ. Dental and prosthodontic care for patients with cleft or craniofacial conditions. Cleft Palate Craniofac J 2000; 37: Hickey AJ, Salter M. Prosthodontic and psychological factors in treating patients with congenital and craniofacial defects. J Prosthet Dent 2006; 95: Deepti A, Muthu MS, Kumar NS. Root development of permanent lateral incisor in cleft lip and palate children: a radiographic study. Indian J Dent Res 2007; 18: Sayfa 83

44 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Cleft Lip And Palate Alper İLKER ve ark. 12. Tortora C, Meazzini MC, Garattini G, Brusati R. Prevalence of abnormalities in dental structure, position, and eruption pattern in a population of unilateral and bilateral cleft lip and palate patients. Cleft Palate Craniofac J 2008; 45: Almasri M. Reconstruction of the alveolar cleft: effect of preoperative extraction of deciduous teeth at the sites of clefts on the incidence of postoperative complications. Br J Oral Maxillofac Surg 2012; 50: Global strategies to reduce the health care burden of craniofacial anomalies: report of WHO meetings on international collaborative research on craniofacial anomalies. Cleft Palate Craniofac J 2004; 41: Rodrigues K, Sena MF, Roncalli AG, Ferreira MA. Prevalence of orofacial clefts and social factors in Brazil. Braz Oral Res 2009; 23: Paranaiba LM. et al. Prevalence of Dental Anomalies in Patients With Nonsyndromic Cleft Lip and/or Palate in a Brazilian Population. Cleft Palate Craniofac J 2013; 50: Shapira Y, Lubit E, Kuftinec MM. Hypodontia in children with various types of clefts. Angle Orthod 2000; 70: Paulin G, Astrand P, Rosenquist JB, Bartholdson L. Intermediate bone grafting of alveolar clefts. J Craniomaxillofac Surg 1988; 16: Sindet-Pedersen S, Enemark H. Comparative study of secondary and late secondary bone-grafting in patients with residual cleft defects. Int J Oral Surg 1985; 14: Berk NW, Cooper ME, Liu YE, Marazita ML. Social anxiety in Chinese adults with oral-facial clefts. Cleft Palate Craniofac J 2001; 38: Brunnegard K, Lohmander A. A cross-sectional study of speech in 10-year-old children with cleft palate: results and issues of rater reliability. Cleft Palate Craniofac J 2007; 44: Dixon MJ, Marazita ML, Beaty TH, Murray JC. Cleft lip and palate: understanding genetic and environmental influences. Nat Rev Genet 2011; 12: Bergman B, Hugoson A, Olsson CO. Caries, periodontal and prosthetic findings in patients with removable partial dentures: A Ten-Year Longitudinal Study. J Prosthet Dent 1982; 48: Sayfa 84

45 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU Elmas TÜFEK ATICI ve ark. PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU: BİR OLGU SUNUMU PAPILLON LEFEVRE SYNDROME: A CASE REPORT 1* Elmas TÜFEK ATICI, 1 Ekin AKTÜRK, 1 İzzet YAVUZ 1 Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. Özet Papillon Lefevre sendromu (PLS), palmoplantar hiperkeratoz ve dişlerin erken kaybı ile karakterize, nadir görülen otozomal resesif bir hastalıktır. Kliniğimize yönlendirilen çocuk hastaya klinik, immunolojik ve hematolojik bulguların sonucunda PLS teşhisi konulmuştur. Alınan anamnezde hastanın avuç içlerinde, topuklarında ve dirseklerinde ağrılı yaralar olduğu öğrenildi. Hastanın ekstraoral muayenesinde avuç içlerinde, topuklarında ve dirseklerinde hiperkeratotik alanlar ve çatlaklar gözlemlenmiştir. İntraoral muayenede ise dişlerde ileri derecelerde mobilite ve derin cepler tespit edilmiştir. Bu olgu raporunda dişlerindeki mobilite şikayeti ile kliniğimize başvuran ve Papillon Lefevre sendromu tanısı konulan 5 yaşındaki bir olgu literatür gözden geçirilerek sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Papillon Lefevre Sendromu, Palmoplantar Hiperkeratoz, Diş Kaybı. Abstract Papillon Lefevre syndrome (PLS) is a rare autosomal recessive syndrome characterized by palmoplantar hyperkeratozis and premature tooth loss. Children who were referred to our clinic were diagnosed with PLS as a result of clinical, immunological and hematological findings. The patient was reported to have painful soreness in his palms, feet and elbows. In the extraoral examination of the patient, hyperkeratotic areas and cracks were observed in the palms, feet and elbows. In the intraoral examination of the patient, mobility and probing depth were detected in the teeth. In this case report, a 5-year-old patient with Papillon Lefevre who presented to our clinic due to dental mobility introduced under the references. Keywords: Papillon Lefevre Syndrome, Palmoplantar Hyperkeratozis, Loss of Tooth. Giriş Papillon-Lefevre sendromu (PLS) ilk olarak 1924 yılında Papillon ve Lefevre tarafından tanımlanmış, erken çocukluk çağında ortaya çıkan otozomal resesif geçiş gösteren bir sendrom olğuğu bildirilmiştir.(1). PLS, avuç içi ve ayak tabanı gibi epitel dokularda hiperkeratoz, süt ve daimi dişlerin de periodontal yıkımı ile karakterize, nadir görülen bir sendromdur (2). Bu sendromun 1-4/ sıklıkta görüldüğü bildirilmektedir. PLS, kadın ve erkeklerde eşit oranda İletişim Adresi Dt.Elmas Tüfek ATICI Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır elmass_tufek@hotmail.com gözlenmektedir (3). PLS etyolojisinde; T ve B lenfositlerinin fonksiyon bozukluğu, nötrofil kemotaksis yetersizliği, fagositoz ve bakterisidal mekanizma bozukluklarının olduğu ileri sürülmektedir (4). PLS ile ilgili genetik problemin 11. kromozomun uzun kolunda bulunan (11q14- q21) Cathepsin C genindeki mutasyondan kaynaklı olduğu iddia edilmektedir (5). PLS de görülen periodontal ve dermatolojik belirtilerden Cathepsin C genindeki mutasyon sorumlu tutulmaktadır. Cathepsin C geni avuç içi, ayak tabanı, dirsekler, dizler ve oral keratinize dişeti gibi epitel dokulardan eksprese edilmektedir (6). El, ayak ve dirseklerinde keratotik lezyonlar gözlenen, süt dişlerinde şiddetli alveaol kemik yıkımı bulunan bu olgu, nadir görülen PLS hakkında diş hekimlerine farkındalık oluşturmak amacıyla sunulmaktadır. Sayfa 85

46 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU Elmas TÜFEK ATICI ve ark. Olgu Sunumu Bu olgu sunumunda dişlerde mobilite şikayetiyle Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi ne başvuran 5 yaşında PLS hastası sunulmaktadır. Alınan anamnezde hastanın sistemik herhangi bir hastalığı olmadığı, ailede benzer bir hikaye olmadığı, anne-baba ve kardeşlerin sağlıklı olduğu ve anne-babanın akraba olduğu öğrenildi. Hastanın tekrarlayan dişeti apseleri, kötü ağız kokusu ve dişlerde mobilite hikayesi olduğu öğrenildi. Hastanın ekstraoral muayenesinde avuç içi, ayak tabanı ve dirseklerinde hiperkeratotik alanlar ve çatlaklar olduğu gözlemlendi (Resim 1,2,3,4,5,6). Resim 2. Sol elin avuç içi görünümü ve keratotik alanlar Resim 3. Ellerin dorsal yüzlerindeki keratotik alanların görünümü Resim 1. Sağ elin avuç içi görünümü ve keratotik alanlar Resim 4. Ayak dorsumundaki keratotik alanların görünümü Sayfa 86

47 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU Elmas TÜFEK ATICI ve ark. Resim 7. İntraoral görünüm ve mevcut dişeti çekilmeleri Resim 5. Ayak tabanındaki keratotik alanların görünümü Resim 8. Üst çene intraoral görünümü Resim 6. Dirsekteki keratotik alanların görünümü İntraoral muayenede ise dişlerde ileri derecelerde mobilite, dişeti çekilmeleri ve derin cepler olduğu tespit edildi (Resim 7,8,9). Resim 9. Alt çene intraoral görünümü Sayfa 87

48 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU Elmas TÜFEK ATICI ve ark. Alınan panoramik radyografi sonucunda yaygın alveol kemik yıkımı ve periodontal lezyonlar gözlendi (Resim 10). Resim 10. Panoramik radyografi görünümü Tartışma PLS, özellikle 6 ay ile 4 yaş arasında ortaya çıkan deri lezyonları ve periodontal tutulum ile teşhis edilmektedir (8). PLS deki diğer semptomlar ise kafa içi kalsifikasyonlar, tırnak displazileri, tekrarlayan piyojenik deri enfeksiyonları ve hiperhidrozis olarak sayılabilmektedir (9,10). Derideki hiperkeratotik ve eritematoz lezyonlar genellikle 1-4 yaşları arasında başlamaktadır. İyi sınırlı ve belirgin lezyonlar genellikle avuç içi ve ayak tabanında olmakla beraber, bazen de dizler ve dirseklerde izlenmektedir (11). Bu olgudaki hiperkeratotik lezyonlar bebeklik döneminde başlamış ve giderek artmıştır. Palmoplantar keratoderma el ve ayak dorsumlarına yayılmıştı, dirseklerde de hiperkeratotik lezyonlar mevcuttu. Ancak gövdede başka lezyonlar saptanmadı. Sendromun ağız içi bulguları şiddetlidir. Periodontal lezyonlar ise genellikle 3-4 yaşlarında ortaya çıkmaktadır. Dişetleri ödematöz ve kırmızı görünümdedir. Dişlerin kaybedilmesinde şiddetli alveol yıkımı, tekrarlayan apseler, dişeti enfeksiyonları ve periodontal yıkım sorumlu tutulmaktadır (12,13). Alveol kemiğin hızlı ve şiddetli yıkımı ile meydana gelen agresif periodontitis sendromun bir parçasıdır. Periodontal ataçmandaki yıkım sonucu hem süt hem de daimi dişlerin erken kaybedilmesiyle karakterizedir. Bazı durumlarda şiddetli yıkımın etkisiyle radyografide yüzen dişler görünümü mevcuttur. Periodontal lezyonlardan Actinobacillus actinomycetemcomitans ın sorumlu olduğu iddia edilmekle birlikte, Porphyromonas gingivalis, Fusobacterium nucleatum ve spiroketler de izole edilebilmektedir (8,14,15). Bu olguda da agresif periodontitis mevcuttu. Katepsin C, kemik iliğinde bulunan miyeloid ve lenfoid hücrelerinin immün ve inflamatuvar cevaplarında önemli rol oynayan, serin proteazların aktivasyonunda görevli bir enzimdir. Bakterilerin fagositozu ve bağışıklık sistemi hücrelerinin aktive olmasını sağlayan Katepsin C genindeki mutasyonlar, enfeksiyonlara karşı immün yanıtta zayıflamaya neden olmaktadır (16,17). PLS hastalarında fiziksel ve mental gerilik görülebilmektedir (10). Bu olguda yaş ve kilosuna göre herhangi bir fiziksel gerilik görülmediği gibi zeka gelişimi de normaldi. Hastalığın tedavisinde deri lezyonları üzerinde etretinat, izotretinoin ve asitretin gibi sentetik oral retinoidler etkilidir. Periodontal hastalıkların kontrolü ise biraz daha zordur. Periodontal tedavide oral hijyenin sağlanması ile beraber klorheksidin gargara ve sistemik Sayfa 88

49 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle PAPİLLON LEFEVRE SENDROMU Elmas TÜFEK ATICI ve ark. antibiyotiklerin kullanımı uygun görülürken, kurtarılamayacak dişlerin çekilmesi gibi yaklaşımlar da mevcuttur. PLS olgularında erken teşhisle beraber ilk sürmeye başlayan süt dişleri takibe alınmalı ve daimi dişlenme dönemi boyunca takip devam etmelidir (18,19,20). Bu olguda da yoğun hiperkeratozlar gözlendiğinden dermatoloji bölümünde tedavisine başlandı. Aynı zamanda periodontoloji bölümü ile multidisipliner çalışılarak periodontal tedavisi yapıldı, yaygın kemik kaybı gözlenen dişlerin çekimine karar verildi. Hastanın restoratif tedavilerine başlanarak ağızda tutulması planlanan dişler takibe alındı. Sonuç olarak, bu PLS olgu sunumu ile farklı şikayetleri bulunan hastadan alınan detaylı anamnez ve muayene sonucu yapılan konsültasyon ışığında PLS teşhis konulmuştur ve bu tür hastalıklarda ekstraoral muayenenin ile multidisipliner çalışmanın önemi vurgulanmmıştır. Erken teşhisin önemli olduğu PLS olgularının dermatologlar ve diş hekimlerinin birlikte multidisipliner olarak çalışmalarının PLS olguları için yapılacak tedavilerde hastalr için önemli sonuçlar oluşturduğu düşünüldü. Kaynaklar 1. Fardal O, Drangsholt E, Olsen I. Palmar plantar keratosis and unusual periodontal findings. Journal of clinical periodontology. 1998; 25(2): Moghaddasian M, Arab H, Dadkhah E, Boostani H, Rezaei A, Reza M. Protein modeling of cathepsin C mutations found in Papillon Lefèvre syndrome. Gene. 2014; 538(1): Sajad P, Hassan I, Imtiyaz S. Case Report Papillon- Lefèvre syndrome : A case report of two siblings and review of the literature. Journal of Pakistan Association of Dermatologists. 2014; 24(1): Pilger U, Hennies C, Truschnegg A, Aberer E. Lateonset Papillon-Lefèvre syndrome without alteration of the cathepsin C gene. Journal of the American Academy of Dermatology. 2003; 49(5): Salem W, Hart TC, Salem W, Zhang Y, Hart TC, Hart PS, et al. Mutations of the cathepsin C gene are responsible for Papillon-Lefèvre syndrome. Journal of medical genetics,. 1999; 36(12): Rokni GR, Karimi T, Sharifian M. Papillon-Lefevre syndrome : case report. Journal of Pakistan Association of Dermatology. 2017; 27(2): Dhillon KS, Sharma D, Singh T, Srivastava R, Yadav S, Agarwal V, Srivastava S. Spectrum of Papillon Lefevre syndrome. International Journal of Advances in Medicine. 2017; 1(3): De Freitas AC, Assed S, Da Silva LA, Silva RA. Aggressive periodontitis associated with Papillon Lefèvre syndrome: Report of a 14 year follow up. Special Care in Dentistry.2007; 27(3): Botsalı MS, Sarıdağ, DS. Prosthetic rehabilitation of a case with papillon-lefevre disease. Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi. 2011; 4: Dhadke S, Kulkarni P, Dhadke V, Deshpande N, Wattamwar P. Papillon lefevre syndrome. JAPI, 2006; 54, Dhanrajani PJ.. Papillon-Lefevre syndrome: clinical presentation and a brief review. Oral Surgery, Oral Medicine, Oral Pathology, Oral Radiology, and Endodontology. 2009; 108(1): Bani M, Akal N. Papillon-Lefevre sendromu: 2 olgu sunumu. Acta Odontologica Turcica. 2009; 26(2): Hart TC, Shapira L. Papillon Lefèvre syndrome. Periodontology ; 6(1), Mahajan V, Thakur NS, Sharma NL. Papillon-Lefèvre Syndrome. Indian pediatrics. 2003; 40(17): Muppa R, Prameela B, Duddu M, Dandempally A. Papıllon Lefevre Syndrome: A Combıned Approach From the Dermatologıst and Dentıst A Clınıcal Presentatıon. Indian journal of dermatology. 2011; 56(6): Ramadan ARM, Bashir AH. Papillon-Lefèvre Syndrome-A Case Report and a Multidisciplinary approach in the Treatment of 18 Years Old Sudanese Female. American Journal of Dermatology and Venereology. 2017; 6(1): Kumar A, Jan SM, Nazir R, Behal R. Papillon lefevre A rare syndrome. International Archives of Integrated Medicine. 2017; 4(4): Uçmak D, Yeşilova Y, Er MN, Dal T. Papillon-lefevre sendromlu üç olgu. Journal of Clinical and Experimental Investigations. 2011; 2(2): Ahmad M, Hassan I, Masood Q. Papillon - Lefevre Syndrome. Journal of dermatological case reports. 2009; 3(4): Haneke E. The Papillon Lefèvre syndrome: keratosis palmoplantaris with periodontopathy. Report of a case and review of the cases in the literature. Hum. Genet. 1979; 51 (1): Sayfa 89

50 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique Mustafa Özay USLU ve ark. A Multidisciplinary Approach to the Crown Lengthening Procedure Which Made by the Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique: A Case Report Osteoplasti ve Apikale Kaydırılan Flep Tekniğiyle Kuron Boyu Uzatma İşlemine Multidisipliner Yaklaşım: Olgu Sunumu 1 Mustafa Özay USLU, 2 Mehmet KIZILTOPRAK, 3 Ozan Öztürk 1-Mustafa Özay USLU, Yrd. Doç. Dr., İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji A.D. Malatya 2-Mehmet KIZILTOPRAK, Arş. Gör. Dt.,İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji A.D. Malatya 3-Ozan Öztürk, Arş. Gör. Dt.,İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi A.D. Malatya Özet Kısa klinik kuronlar restorasyonların tutunmasında olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Cerrahi olarak kuron boyunun uzatılması işlemi, biyolojik genişliği ihlal etmeden klinik kuron boyunun artırılmasına imkan vermektedir. Kuron boyu uzatma özellikle kuronun protetik restorasyon için yetersiz olduğu vakalarda gerekli olmaktadır. Bu vaka raporunda, osteoplasti ve apikale kaydırılan flep tekniğiyle maksiller anterior dişlerdeki aşırı kuron harabiyeti varlığında kuron boyu uzatma işlemi sunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Kuron boyu uzatma, osteoplasti, apikale kaydırılan flep Abstract Short clinical crowns can lead to adverse effect on the retention of the tooth restoration. Surgical crown lengthening operation allows for an increase in the clinical crown length without violating the biological width. Crown lengthening should be necessary especially in case of clinical crown length isn t adequate for prosthetic restoration. In this case report; we reported crown lengthening procedure which made by osteoplaty and apically positioned flap technique to the maxillary anterior teeth which had excess crown damage. Key Words: Crown lengthening, Osteoplasty, Apically positioned flap Introduction Caries, erosion, tooth malformation, fracture, erosion, attrition, excessive tooth İletişim Adresi Dr.Mustafa Özay USLU İnönü Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Periodontoli Anabilim Dalı, Malatya mustafaozayuslu@hotmail.com reduction, exostosis, eruption disharmony and genetic variation are the most common causes of short clinical crown(1). For this reason, it is necessary to increase this deficiency in the clinical crown length when the margins of caries or margins of the tooth fractures are subgingivally placed, the crown is too short for retention of the restoration, there is an excess of gingiva Sayfa 90

51 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique Mustafa Özay USLU ve ark. and anatomical tooth crown is partially erupted (2). The aim of crown lengthening is to provide a tooth crown dimension adequate for a stable dentogingival complex and for the placement of a restorative margin and an aesthetically pleasing final restoration without violating the biologic width (3, 4). Several techniques such as gingivectomy, apically repositioned flap with or without resective osseous surgery, and orthodontic forced eruption with or without fibrotomy have been proposed for clinical crown lengthening(4). The choice of any of these techniques depends on many factors such as aesthetics, clinical crown to root ratio, root morphology, tooth position, ability to restore the teeth and patient wish(1, 5) In this case report; we reported crown lengthening procedure which made by osteoplaty and apically positioned flap technique to the superior anterior teeth which had excess crown damage. increasing bridge retention because of excess crown damage. We discovered that number left central, lateral and canine teeth had clinically 1-2 mm crown lenght. After initial periodontal therapy, we planned osteoplasty with apically positioned flap. We included number 11 teeth for protecting bilateral symmetry. Preoperative clinical and periapical radiographic views are shown in figures 1 and 2. Figure 1:Initial clinical view Figüre 2: Preoperative periapical radiographic views Case Presentation A 58-year-old systemically healthy female patient was referred to our clinic with a complaint of pain at superior full mouth bridge prothesis. In full mouth examination; we found out that maxillary right central, left central, lateral and canine teeth need endodontic treatment. We decided to perform crown lengthening for Teeth mobility, width of attached gingiva, probing pocket depth and bleeding on probing were measured at baseline, first and third month. Full thickness mucoperiosteal flap was reflected and 2-3 mm bone removed with rotary instruments. Flap positioned to the apically and procedure ended with 5-0 (WEGO-PGLA, Foosin Medical Supplies, England) suture (Figure 3). Sayfa 91

52 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique Mustafa Özay USLU ve ark. Prosthetic treatment completed after 4-5 mm crown length gain which allows to making prosthetic restoration (Figure 6). Figure 3: Operation time Operation area covered with Coe-Pak (GC America Inc,IL,ABD). Patient was prescribed anti-inflammatory drug and chlorhexidine after operation. No complications were observed. Surgical pack and sutures were taken postoperative 14 th day (Figure 4). Postoperative first-month clinical appearance is shown in figure 5. Figure 4: Postoperative clinical view at 14 days Figure 5: Postoperative clinical view at first month Figure 6: Clinical view after prosthetic restorations Discussion Crown lengthening is performed for a good aesthetic and functional result when during restoration of teeth with subgingival caries or fractures and this surgical procedure can establish an accurate bone width(3) and correct gingival asymmetries(6). There are two aspects to the crown lengthening procedure: Esthetic and functional. In both cases, the surgical procedure is aimed at re-establishing the biological width, apically while exposing more tooth structure. In the seminal study by Gargulio et al, a proportional relationship was established between the crest of alveolar bone, the connective-tissue attachment, the epithelial attachment, and the gingival sulcus.their research presented an average sulcus depth of 0.69 mm, an average epithelial attachment of 0.97 mm, and an average connective-tissue attachment of 1.07 mm connectivetissue attachment averaged 2.04 mm, and has come to be known as the biologic width. Biological width is the sum of the Sayfa 92

53 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique Mustafa Özay USLU ve ark. junctional epithelium and supracrestal connective tissue attachment. Violation of biological width has been associated with gingival inflammation, discomfort, gingival recession, alveolar bone loss and pocket(7). In many articles, it has been discussed that a minimum of 2 mm of biological width should be maintained relative to the margin of the restoration(8, 9). This has become the standard for crown-lengthening procedures. In 1961, Gargulio et al. reported variable ranges of epithelial attachment from 0.08 mm to 3.72 mm, pocket depth from 0.0 mm to 5.36 mm, and connective tissue from 0.0 mm to 6.25 mm(7). In 1981, Ramfjord questioned the surgical need for the creation of a 2-mm to 3-mm biologic width apically according to the recommended restoration margin. According to the theory, as long as adequate oral hygiene is provided, it would be better for the body to create its own biological width(10). Data by others show that this may, in fact, be impossible and need of the surgical. The aesthetic crown lengthening requires gingivectomy surgery in order to obtain adequate clinical crown; therefore, a minimum of 2 to 5 mm keratinized tissue is required to preserve gingival health(11, 12). Moreover, the management of the papilla is a very important aspect of the surgery. The interproximal bone should be carefully removed to preserve the anatomical structures. This allows coronal growth of interdental tissues. The distance between the base of contact area of the teeth and the bone crest must be about 5 mm or less, so that the papilla can form again(13, 14). To have a harmonious and long- term successful restoration and protect the biological width, the distance between the crest bone and the prosthesis should be at least 3 mm(15). Many studies suggest that the biological width reestablishes itself the operation of crown lengthening 6 months after(16, 17). After all surgical operations involving the bone, bone resorption occurs. 1970, Wilderman M. N. at al. detected mm spontaneous bone resorption a year after the surgical procedure(18). In the crown lengthening made by osteoplasty, there are studies that histologically examine the recovery of the biological width. Oakley E. et al. (1999) performed study on monkeys to explain resorption of marginal bone and how gingivaltooth attachment forms during healing after surgical procedures. Conclusion of study, showed recovering of gingival biologic width, formatting of epithelial attachment to marginal bone and formatting of connective tissue attachment during marginal bone resorption(17). Several techniques such as gingivectomy, apically repositioned flap with or without resective osseous surgery, and orthodontic forced eruption with or without fibrotomy have been proposed for clinical crown lengthening(4). Surgical treatment is faster and more favorable for indirect restoration when higher clinical tooth crown is necessary. The most stable method among surgical procedures is crown lengthening procedure which made by osteoplasty and apically positioned flap technique. The results of the present clinical investigation demonstrated that during 3-month healing period following surgical crown Sayfa 93

54 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle Osteoplasty and Apically Positioned Flap Technique Mustafa Özay USLU ve ark. lengthening with apically positioned flap and osseous resection the marginal periodontal tissues showed no distinct tendency to grow in a coronal direction. However, in the gingivectomy, marginal periodontal tissues showed a tendency to grow in the coronal direction(19). The orthodontic treatment has a lot of advantages performing clinical crown lengthening but it is relatively long and expensive, uncomfortable for patient. In addition, surgical treatment was required at this case. Conclusion In this case report, we reported success of crown lengthening procedure with osteoplasty and apically posioned flap technique at teeth which has inadequate clinical crown length especially in the anterior region, where esthetics is of great concern. 8. Ingber J. The" biologic width"-a concept in periodontics and restorative dentistry. Alpha Omegan. 1977;70: de Wool H, Castellucci G. The Importance of Restorative Margin Placement to the Biologic Width and Periodontal Health. Part I. International Journal of Periodontics & Restorative Dentistry. 1993;13(5). 10. Ramfjord S. Periodontal considerations of operative dentistry. Operative dentistry. 1988;13(3): Lang NP, Loe H. The relationship between the width of keratinized gingiva and gingival health. Journal of periodontology. 1972;43(10): Maynard JG, Jr., Wilson RD. Physiologic dimensions of the periodontium significant to the restorative dentist. Journal of periodontology. 1979;50(4): Tarnow DP, Magner AW, Fletcher P. The effect of the distance from the contact point to the crest of bone on the presence or absence of the interproximal dental papilla. Journal of periodontology. 1992;63(12): KOIS JC. Altering gingival levels: the restorative connection part I: biologic variables. Journal of Esthetic and Restorative Dentistry. 1994;6(1): Bragger U, Lauchenauer D, Lang NP. Surgical lengthening of the clinical crown. Journal of clinical periodontology. 1992;19(1): Lanning SK, Waldrop TC, Gunsolley JC, Maynard JG. Surgical crown lengthening: evaluation of the biological width. Journal of periodontology. 2003;74(4): Oakley E, Rhyu IC, Karatzas S, Gandini-Santiago L, Nevins M, Caton J. Formation of the biologic width following crown lengthening in nonhuman primates. The International journal of periodontics & restorative dentistry. 1999;19(6): Wilderman MN, Pennel BM, King K, Barron JM. Histogenesis of repair following osseous surgery. Journal of periodontology. 1970;41(10): Lindhe J, Nyman S. Alterations of the position of the marginal soft tissue following periodontal surgery. Journal of clinical periodontology. 1980;7(6): References 1. Davarpanah M, Jansen CE, Vidjak FM, Etienne D, Kebir M, Martinez H. Restorative and periodontal considerations of short clinical crowns. The International journal of periodontics & restorative dentistry. 1998;18(5): Tomar N, Bansal T, Bhandari M, Sharma A. The perioesthetic-restorative approach for anterior rehabilitation. Journal of Indian Society of Periodontology. 2013;17(4): Pradeep K, Patil N, Sood T, Akula U, Gedela R. Full mouth rehabilitation of severe fluorozed teeth with an interdisciplinary approach (6 handed dentistry). Journal of clinical and diagnostic research : JCDR. 2013;7(10): Nemcovsky CE, Artzi Z, Moses O. Preprosthetic clinical crown lengthening procedures in the anterior maxilla. Practical procedures & aesthetic dentistry : PPAD. 2001;13(7):581-8; quiz Bensimon GC. Surgical crown-lengthening procedure to enhance esthetics. The International journal of periodontics & restorative dentistry. 1999;19(4): Fletcher P. Biologic rationale of esthetic crown lengthening using innovative proportion gauges. The International journal of periodontics & restorative dentistry. 2011;31(5): Gargiulo AW, Wentz FM, Orban B. Dimensions and relations of the dentogingival junction in humans. Journal of periodontology. 1961;32(3): Sayfa 94

55 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle RINOSEREBRAL MUKORMIKOZIS Çağatay AKTAŞ ve ark. Rinoserebral Mukormikozis li Hastanın Protetik Rehabilitasyonu: Olgu Sunumu Prosthetic Rehabilitation of the Patient with Rhinocerebral Mucormycosis : Case Report Çağatay AKTAŞ 1 Esma Başak GÜL AYGÜN 2 Nilüfer Tülin POLAT 3 1-Dt. İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi A.D. Malatya 2- Doç. Dr., İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi A.D. Malatya 3- Prof. Dr., İnönü Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi A.D. Malatya Özet: Mukormikozis, daha çok kontrolsüz diabet hastalarını ve immun sistemi baskılanmış hastaları etkileyen, fırsatçı küf mantarlarının oluşturduğu invazif fungal bir enfeksiyondur. Mucorales takımından mantarların etkeni olduğu mukormikozis yüksek morbidite ve mortalite oranlarıyla seyreder. Predispozan faktöre bağlı olarak değişebilmekle beraber en sık rinoserebral formu görülmektedir. Konjenital malformasyonlar, neoplasmlar ve maksillanın travmaları obturatör ile tedavi edilebilir. Bu olgu raporunda, fakültemize başvuran hastanın protetik rehabilitasyonu amaçlanmıştır. Rinoserebral mukormikozis tanısı ile sert ve yumuşak damağı opere edilen 65 yaşındaki erkek hasta kliniğimize başvurdu. Ameliyat sonrası bu defekti kapatıp, hasta konforunu yeniden sağlamak için ağızda var olan dişlerden de destek alarak iyileşme tamamlanana kadar tedavi obturatörü ile oroantral açıklık kapatıldı. İyileşme tamamlandıktan sonra bulblu daimi obtüratör yapıldı. Bu protezle beraber ağız ve burun boşluğu birbirinden ayrılarak hastanın fonksiyon ve fonasyonunun düzeltilmesi sağlandı. Yapılan protetik rehabilitasyon sonucunda hastanın olmayan estetik, fonksiyon ve fonasyonu sağlandı. 1 yıllık klinik takipte hastanın yapılan işlemden memnun olduğu herhangi bir sorun yaşamadığı belirlendi. Anahtar Kelimeler: Rinoserebral mukormikozis, obturatör Abstract: Mucormicosis is an invasive fungal infection caused by oppotunistic fungus. It affects ımmuncompromised patients and patients with uncontrolled diabetes mellitus. Mucormycosis, which is caused by fungi of the Mucorales order, is associated with high morbidity and mortality rates. Although the predisposing factor may be effective on which form occurs, the most common form of mucormycosis is rhinocerebral form. Congenital malformations, neoplasm and trauma of maxilla can be treated with the obturators. In this case report, prosthetic treatment of the maxillary defect of the referred patient was aimed. A 65 year old male patient operated on hard and soft palate with diagnosis of rhinocerebral mucormycosis was refered to the clinic. Oroantral fistula was obstructed with a treatment obturator taking support from the existing teeth in order to improve the comfort of the patient postoperatively. After the healing was completed a bulb obturator was constructed. With this obturator, oral and nasal cavities where separated from each other. After the prosthetic rehabilitation, aesthetic, function and phonation of the patient was provided. In the 1-year clinical follow-up, the patient was satisfied with the prosthesis and there were no problems experienced. Keywords: Rhinocerebral mucormycosis, obturator Giriş Mukormikoz, Mucorales takımı kṳf mantarlarından Mucor, Rhizopus, Rhizomucor, İletişim Adresi Dt. Çağatay AKTAŞ İnönü Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Protetik Diş tedavisi Anabilim Dalı, Malatya dt.cagatay@gmail.com Absidia nin oluşturduğu, organ tutulumu ile karakterize hastalıklara verilen ortak bir isimdir (1). En fazla toprakta, çṳrṳmṳş meyve ve sebzelerde ve kṳflenmiş gıdalarda bulunan bu mantarlar dṳnyada yaygın olarak bulunmaktadır (2). Hastalarda rinoserabral, pulmoner, kutanöz, gastrointestinal, diğer organlar ve dissemine olmak üzere altı ayrı klinik mukormikozis tablosu oluştururlar. Predispozan faktöre bağlı Sayfa 95

56 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle RINOSEREBRAL MUKORMIKOZIS Çağatay AKTAŞ ve ark. olarak değişebilmekle beraber en sık rinoserebral formu görülmektedir. Rinoserebral mukormikozis, mortalitesi yṳksek, nadir görṳlen agresif seyirli invazif bir fungal infeksiyondur (1). Sıklıkla diyabetik ketoasidoz, yüksek doz kemoterapi gerektiren hematolojik malignite, AIDS, organ transplantasyonu ve hemodiyalizle ilişkili olarak ortaya çıkar. Müdahale edilmediği zaman hızlı bir şekilde mortalite ile sonuçlanır (3). Maksiller bölgedeki cerrahi tedaviler sonucu oluşan defektler hastada; konuşma, estetik ve fonksiyonel bozukluklara sebep olmaktadır. Maksillada oluşan defektlerin giderilmesinde kullanılan protezler genel olarak "obturatör" olarak adlandırılırlar. Obturatörler yapılma sṳrecine göre ; cerrahi, tedavi ve daimi olmak ṳzere ṳç gruba ayrılır (4,5). 1-Cerrahi obturatörler: Operasyon öncesi elde edilen modeller ṳzerinde yapılan bu tṳr obturatörler operasyondan 7-10 gün sonr a çıkarılırlar. 2-Tedavi obturatörleri: Genellikle immediat cerrahi obturatör geçici tedavi astar materyalleri uygulanarak tedavi obturatörṳne dönṳştṳrṳlṳr. Tedavi obturatörleri, astar materyali belirli aralıklarla değiştirilerek 3-4 ay kadar kullanılabilir. 3-Daimi obturatörler: Rezeksiyonu takiben, kalan dokularda epitelizasyon ve sikatrizasyon tamamlandıktan sonra daimi obturatör yapımına geçilebilir. Bu ortalama 3-4 ay kadar sṳrer. Ancak hastanın yaşı, genel durumu, rezeksiyon sınırları, ve bṳyṳ klüğü bu süreyi etkiler. Hastaya radyoterapi uygulanmışsa verilen doza bağlı olarak bu sṳre 12 aya kadar uzayabilir. Operasyonu takiben tam iyileşmenin sağlandığı devrede (3-6 ay) alınan ölçṳlerle hazırlanan daimi obturatörlerin yapım aşamaları diğer obturatörlerle benzerlik gösterir. Ancak ölçṳ alma işlemleri daha fazla dikkat gerektirir. Protezin defekt içine doğru olan çıkıntısına bulb denir. Bulblar yapıldıkları malzemeye göre ; sert, yumuşak ve sert - yumuşak bulblar olmak ṳzere ṳçe ayrılırlar. Daimi obturatörlerde hazırlanan bulb kısmı hastanın fonksiyonunu iyileştirmek, kaybedilen kemik dokusunun yerini alarak yanaklara desteklik sağlamak, ağız ve burun boşluklarını birbirinden ayırarak, velofaringeal kapanmayı sağlayarak konuşmayı ve yutkunmayı düzeltmek amacıyla hazırlanırlar (6). Olgu Sunumu Rinoserebral mukormikozis nedeni ile sert ve yumuşak damağı rezeke edilen 65 yaşındaki erkek hasta ameliyattan 1 hafta sonra Kulak Burun Boğaz uzmanı tarafından kliniğimize konsülte edildi. Hastanın özgeçmişinde diabetes mellitus ve hipertansiyon mevcuttu. Yapılan intraoral muayenesinde maksiller bölgenin rezeksiyonu sonucu ağız ve burun boşluğunun birleştiği ve serebrovasküler olaya bağlı olduğu düşünülen sol fasiyal paralizisi ve yutma güçlüğü olduğu görüldü (Resim 1). Dental muayenesinde üst çenede 16,26 numaralı, alt çenede de 36,46 numaralı dişlerinin eksik olduğu görüldü. Ameliyat sonrası bu defekti kapatıp, hasta konforunu yeniden sağlamak için ağızda var olan dişlerden de destek alarak kalan dokularda Sayfa 96

57 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle RINOSEREBRAL MUKORMIKOZIS Çağatay AKTAŞ ve ark. iyileşme tamamlanana kadar tedavi obturatörü yapımı planlandı. Hastanın rezeksiyon bölgesi spanç ile kapatılarak aljinat (Tulip, Cavex, Hollanda) ile ölçü alındı. Kapanış ölçüsü alındıktan sonra hastanın eksik dişlerinden destek alarak büküm kroşeler ile tedavi obturatörü hazırlandı (Resim 2). operasyondan 3 ay sonra kliniğimize tekrar geldi. Kalan dokularda epitelizasyon ve skatrizasyon tamamlandığı için, hastanın ṳst çenesine Aramany Sınıf III e göre daimi hollow bulb obturatör protez planlaması yapıldı (Resim 3). İlk seansta teşhis ölçüsü için aşırı andırkatlı bölgelere ölçṳ maddesinin kaçmasını önlemek ve ölçṳde kopmalara neden olmamak için defekt bölgesi, vazelinli gazlı bez ile kapatıldı. Standart metal ölçṳ kaşığı yardımıyla üst çenenin ana tomik ölçṳsṳ aljinatla (Tulip, Cavex, Hollanda) alındı. Elde edilen alçı model Resim 1: Damakta bozukluk (beyaz daire), etmoid hücreler ve sfenoid sinüsler (iki beyaz ok) görülmektedir. kullanılarak üst çene için akrilik özel ölçṳ kaşığı hazırlandı. İkinci seansda defekt bölgesi tekrardan vazelinli spanç ile kapatıldı. Hastanın eksik olan 16 ve 26 numaralı dişlerine komşu olan dişlere tırnak yuvaları açıldıktan sonra iskelet ölçüsü için akrilik özel ölçṳ kaşığıyla aljinatla (Tulip, Cavex, Hollanda) üst çenenin fonksiyonel ölçüsü alındı. Kapanış ölçüsü olarak da alt çenenin ölçüsü aljinatla (Tulip, Cavex, Hollanda) alındı. Oklüzal kayıt materyali Resim 2: Tedavi obturatörü Hasta kontrollere çağrıldı, yara bölgesinin pansumanı ve protezin kontrolleri ile çeneler arası ilişki belirlendi. Ölçṳler dezenfekte edilip, akar su altında yıkanıp kurutulduktan sonra, sert alçı modeller elde yapıldı. Radyoterapi uygulanan hasta edildi. Üst çeneden elde edilen modelden metal Sayfa 97

58 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle RINOSEREBRAL MUKORMIKOZIS Çağatay AKTAŞ ve ark. iskelet alt yapı üretildi. Üçüncü seansda üretilen metal iskelet alt yapının provası yapıldı (Resim 4). edildi. Kapanışa uygun olarak diş dizimi yapıldı ve hasta ağzında prova yapıldı. Provadan sonra, içi dolu akrilik bulba sahip obtüratör protez bitirildi. Bitirilen içi dolu bulbun içi boşaltıldı (Resim 5). Obturatör hasta ağzında kontrol edildi ve gerekli dṳzenlemeler yapıldıktan sonra hastaya protez kullanımı ve bakımı hakkında bilgi verilip hasta kontrollere çağrıldı. (Resim 6) Bu protezle beraber ağız ve burun boşluğu birbirinden ayrılarak hastanın fonksiyon ve fonasyonunun düzeltilmesi sağlandı. Hasta düzenli kontroller, protezin Resim 3: 3 ay sonrasındaki ağız içi görüntüsü kullanımı ve olası vuruklar hakkında bilgilendirildi. Resim 5: İçi boşaltılmış bulblu daimi obturatör Resim 4: Metal iskelet yapının ağız içi provası Sonrasında pembe mumdan mum duvarlar hazırlanarak hastadan kapanış alındı ve yarı ayarlanabilir bir artikülatöre transfer Sayfa 98

59 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle RINOSEREBRAL MUKORMIKOZIS Çağatay AKTAŞ ve ark. Resim 6 : Daimi obturatörün ağız içi görüntüsü Tartışma Mukormikozis fırsatçı bir fungal enfeksiyondur. Doğada yaygın halde bulunan spor formları inhalasyon yolu ile solunum yollarına ve oral kaviteye ulaşır, ancak literatürde belirten nadir olgular dışında immün sistemi sağlam insanda hastalık oluşturmazlar (7). Rinoserebral mukormikozis nadir görülen bir hastalıktır, ancak diabetes mellitus prevelensının giderek artması, organ transplantasyonlarının artması ve buna bağlı immunsupresif kullanımının artması mukormikozis olgularının giderek artacağının göstergesidir. Literatürde de mukormikozisin dünya genelinde artış eğilimde olduğu belirtilmektedir (8). Maksillektomiden sonra yeterli fonksiyonel ve estetik rehabilitasyon için obturatör protezleri gereklidir. Üst çene rezeksiyonu sonrasında yapılacak obturasyon işlemi için ṳst yapı tasarımına karar verilirken, ağız hijyeni, defektin bṳyṳklṳğṳ ve tutuculuk için gereksinim duyulan andırkat bölṳmlerinin varlığı gibi özelliklerin değerlendirilmesi gerekir (9). Rezeksiyon bölgesinin bṳyṳk olduğu olguların obturatör yapım işlemlerinde, hastanın rahatlığı ve kalan mevcut dişlere aşırı kuvvet geleceği dṳşṳnṳlerek obturatörṳn ağırlığı göz önṳne alınmadır. Obturatörlerin ağırlığının fazla olması fonksiyon sırasında bṳyṳk problem oluşturmaktadır. Bunu önlemek için akrilik bulb içerisinde çeşitli yollarla boşluk oluşturmak mümkündür (10). Sunulan olguda obturatörṳn ağırlığını azaltmak için, akrilik reçinenin polimerizasyonundan sonra bulbun ṳst kısmı açılarak içi boşaltıldı. Maksillektomi sonrası defekt içinde artan mṳköz salgı obturatörlerin kenar tıkama özelliğini bozabilir ve /veya daha ağır olmasına neden olabilir. Özellikle deri grefti uygulanmamış maksillektomi olgularında açık boşluklu obturatör kullanılmalıdır ve de hastalara bu tip obturatörlerin kullanımı sırasında sṳr ekli havuz içini temizlemesi gerektiği vurgulanmalıdır. Üst yapının formu ve de yṳksekliği önemlidir fakat obturatör ağırlığının tutuculuğun kaybolması ve destek dişlerde devirici kuvvetlere neden olacağı unutulmamalıdır. Mevcut olguda ṳst yapı duvarlar ı 3-4 mm yükseklikte yapılmıştır ve araştırmacılar bu yüksekliğin yeterli olacağını belirtmişlerdir (9,11). Fakat defektin genişliği, undercutların durumu ve bṳyṳklṳğṳ, destek dişlerin sayısı ve pozisyonu ṳst yapı duvarlarının yṳksekliğini etkileyen en önemli faktörlerdendir. Bu faktörler göz önṳnde bulundurularak duvar yṳksekliğinde gereksiz artış yapılmamasına özen gösterilmelidir. Sayfa 99

60 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle RINOSEREBRAL MUKORMIKOZIS Çağatay AKTAŞ ve ark. Bazı araştırmacılar obturator tasarım planlamasında konuşma kalitesinin etkin olduğunu belirtmişlerdir. Farklı medial ve lateral duvar yṳksekliklerine sahip açık boşluklu ve kapalı boşluklu obturatörler çalışmada kullanılmıştır. Sonuç olarak dṳşṳk medial duvar yüksekliğine sahip açık boşluklu obturatörlerin daha başarılı olduğu rapor edilmiştir. Olgumuzda protez teslimi sonrası kontrollerde fonasyonun olumlu yönde etkilendiği araştırmacılar tarafından gözlemlenmiştir (11,12). Defekt kavitesini saran, protezin tutuculuğuna ve stabilitesine yardımcı olacak dokulara temasta olan protez duvarları dikkatli bir şekilde kontrol edilerek obturatör hastaya teslim edilmiştir. Maksillektomi olgularında uygulanacak protetik yaklaşımlar hastanın yaşam kalitesinin gelişmesinde çok önemli role sahiptir. Obturatörlerin nasal defekt içerine belirli oranlarda giren ṳst yapı parçası, oronasal ayrımın gerçekleşmesine, stabilite ve retansiyona, ve dolayısıyla estetik ve fonasyona katkıda bulunur. Kaynaklar 7. Bottone EJ, Weitzman I, Hanna BA. Rhizopus rhizopodiformis: Emerging etiological agent of mucormycosis. J Clin Microbiol. 1979; 9(4): Bitar D et al. Increasing incidence of zygomcosis(mucormycosis), France. Emerg. İnfect. Dis. 2009;15(9): Curtis TA, Beumer J. Restoration of acquired hard palate defects: etiology, disability, and rehabilitation. In: Maxillofacial rehabilitation: prosthodontic and surgical considerations. Eds. Beumer J, Curtis TA, Marunick MT. 2nd ed. St. Louis: Ishiyaku EuroAmerica. p:225-84, Kurtoğlu C., Gürbüz CC. Üst Çene Defektlerinde Obturasyon Uygulaması : Derleme ve Olgu Sunumu, Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg., 2014;24(2): Oki M, Lida T, Mukohyama H, Tomizuka K, Takato T. The vibratory characteristics of obturators with different bulb height and form designs. J Oral Rehab. 2006;(33): Rieger J, Wolfaardt JF, Jha N, Seikaly H. Maxillary obturators: the relationship between patient satisfaction and speech outcome. Head and Neck. 2003;(25): Ener B. Mukormikoz etkenleri. In: İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. Eds. Topcu AW, Soyletir G, Doğanay M. 2th ed. İstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri, p: , Marty FM, Cosimi LA, Baden LR. Breakthrough zygomycosis after voriconazole treatment in recipients of hematopoietic stemcell transplants. N Engl J Med 2004; 350(9): Turhan Ö, İnan D, Saba R, Günseren F, Mamıkoğlu L. Rinoserebral Mukormikoz: Bir Olgu Sunumu. ANKEM Derg 2004;18(4): Chalian AV, Drane JB, Standish SM. Maxillofacial Prosthetics: Multidisiplinary practice. The Williams&Wilkins Co., Baltimore, 1971: Hasanreisoğlu U., Gürbüz, A. Üst Çene Rezeksiyonlarında Uygulanan Protezler, Ankara Üniv Diş Hek Fak Derg 1984;11(2-3): Özdemir H, Aladağ Lİ., Sonradan Kazanılmış Bir Maksiller Defektin Protetik Obturasyonu : Bir Olgu Sunumu, Atatürk Üniv. Diş Hek. Fak. Derg. 2011;4: Sayfa 100

61 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ: BİR OLGU SUNUMU CLEIDOCRANIAL DYSPLASIA: A CASE REPORT 1 *Elmas TÜFEK ATICI, 1 Ekin AKTÜRK, 2 Bahattin BİNGÜL, 1 İzzet YAVUZ 1 Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş Hekimliği Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. 2 Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı, DİYARBAKIR. Özet Kleidokranial displazi (KKD), iskelet anomalileri ile karakterize otozomal dominant kalıtılan genetik bir düzensizliktir. KKD nin başlıca semptomları açık fontanel, klavikulaların hipoplazisi veya yokluğu, dar pelvis, geniş simfizis, kısa boy ve çok sayıda süpernümerer diş ile karekterizedir. Yapılan ekstraoral muayenede boy kısalığı, geniş ön fontanel, frontal belirginlik, her iki klavikulada aplazi ve dar toraks, el ve ayak parmaklarında kısalık gözlendi. Klavikula aplazisine bağlı omuzların önde birleştiği gözlendi. Yapılan intraoralve radyografik muayenede ise mikrognati, dişlerde maloklüzyon, derin ve dar damak, çapraşıklık, persiste süt dişleri, daimi diş sürmesinde gecikme ve çok sayıda süpernümerer diş gözlendi. Bu olgu raporunda, diş ağrısı şikayeti nedeniyle kliniğimize başvuran KKD li 12 yaşında kız çocuğunun klinik bulguları literatür bilgileri eşliğinde incelenip sunulmuştur. Anahtar kelimeler: Klediokranial displazi, boy kısalığı, klavikula aplazisi Abstract Cleidocranial dysplasia (CCD) is an autosomal dominantly inherited disease, which is characterized with skeletal abnormalities. The main symptoms of cleidocranial dysplasia patients are open fontanelles, hypoplasia or aplasia of the clavicles, a wide pubic symphysis, a narrow pelvis, short stature and numerous supernumerary teeth. Extraoral examination revealed shortness of height, large anterior fontanel, frontal bossing, bilateral hypoplastic clavicles and narrow thorax, shortness of hands and toes, wide and dislocated forehead. it was observed that the shoulders connected to the clavicle aplasia were joined to the front. In intraoral and radiographic examinations, there was micrognathia, malocclusion, high and narrow palate, crowding, persistent permanent teeth, delayed permanent tooth eruption and numerous supernumerary teeth. In this case report, clinical findings of a 12-year-old girl with CCD presenting to our clinic due to tooth ache were presented under the references. Key words: Cleidocranial dysplasia, short stature, aplasia of the clavicles Giriş Kleidokranial displazi (KKD), hem membranöz hem de endokondral kemikleri etkileyen, karakteristik klinik bulgulara sahip, otozomal doninant kalıtılan iskeletsel bir bozukluktur (1). Milyonda bir görülme ihtimali olan bu genetik anomali ilk olarak 1898 de İletişim Adresi Dt.Elmas Tüfek ATICI Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır elmass_tufek@hotmail.com Marie ve Sainton tarafından herediter kleidokranial dizostoz olarak adlandırılmıştır (2). Aynı zamanda bu anomali Scheuthauer-Marie- Sainton sendromu olarak da bilinmektedir (3). Kadın ve erkeklerde görülme ihtimali eşit olan KKD olgularında zeka seviyesi normaldir (4). KKD tanısı kranium, göğüs, pelvis ve ellerin görüntülenmesini içeren klinik ve radyolojik bulguları içermektedir. Klavikula hipoplazisi veya aplazisi, kısa boy, dar pelvis, geniş simfiz, fontanellerin kapanmasında gecikme, frontal kabarıklık, burun kökünde basıklık, egzoftalmi ile birlikte seyreden hipertelorizm gibi klinik Sayfa 101

62 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. bulgulara sahiptir. El anomalileri ise kısa, sivrileşmiş parmaklar ve kısa distal falanksa sahip başparmakları içermektedir (1,5). Sendromun ağız ve diş sistemi açısından dar ve yüksek damak, damak yarığı, persiste süt dişleri, daimi dişlerin kök gelişiminde gerilik, diş sürmesinde gecikme, dişlerin sürmesini engelleyen çok sayıda süpernümerer diş ve retansiyon kistleri başlıca semptomlar arasında sayılmaktadır (6,7,8). Ayrıca, maksilla hipoplazisine bağlı olarak mandibulada prognatik bir görünüm ve Class III malokluzyona eğilim vardır (9). KKD nin kemik ve diş oluşumunun yanında dental hücrelerin farklılaşması için de gerekli olan 6. kromozomun kısa kolunun 21. bölgesinde yer alan Runt İlişkili Transkripsiyon Faktörü 2 (RUNX2) genindeki mutasyonla bağlantılı olduğu düşünülmektedir (10). Bu gen, osteoblast farklılaşmasının düzenlenmesinde önemli bir role sahip olan CBFA1 (Core Binding Factor-α1) transkripsiyon faktörünü kodlamaktadır (11). KKD tanısı olan olguların yaklaşık %60 ında RUNX2 nin moleküler genetik yapısında mutasyonlar olduğu iddia edilmektedir (12). Bu olgu raporunun amacı, KKD sendromuna ait klinik ve radyolojik bulgular ile tedavi planlamasını literatür bilgileri eşliğinde sunmak, aynı zamanda da diş hekimleri açısından sendrom ile ilgili farkındalık oluşturmaktır. Olgu Sununumu 2004 doğumlu, diş ağrısı ve dental apse şikayeti ile ile Dicle Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti Anabilim Dalı na başvuran kız çocuğuna KKD teşhisi konuldu. Ailesinden alınan anamnezde soy geçmişinde benzer bir hikaye olmadığı ve anne-babada akraba evliliği bulunmadığı öğrenildi. Fiziki muayenesinde 130 cm boy ve 27 kg ağırlığa sahip olduğu tespit edilen hastanın yapılan ekstraoral muayenesinde her iki klavikulasında aplazi olduğu belirlendi. Klavikulaların aplazisine bağlı olarak da omuzların düşük olduğu ve önde birleştiği gözlendi (Resim 1). Resim 1. Klavikulaların aplazisine bağlı olarak omuzların önde birleşmesi ve dar toraks görünümü Bununla birlikte boy kısalığı, frontal kabarıklık, omuzlar arası mesafenin azalmasına bağlı dar toraks, brakidaktili, hipertelorizm, egzoftalmi, burun kökünde basıklık olduğu gözlendi (Resim 2,3,4,5,6). Sayfa 102

63 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. Resim 5. Sağ elin görünümü ve brakidaktili Resim 2. Burun kökünde basıklık görünümü Resim 6. Sol elin görünümü ve brakidaktili Resim 3. Frontal kabarıklık görünümü Yapılan intraoral muayenede ise maksiller darlık, yer darlığına bağlı dişlerde çapraşıklık ve maloklüzyon, derin ve dar damak, persiste süt dişleri, daimi diş sürmesinde gecikme olduğu gözlendi. Hasta 13 yaşına olmasına rağmen maksillada sadece birinci daimi molar dişlerin, mandibulada ise sol birinci daimi keser diş ve sol birinci daimi molar dişin sürdüğü gözlendi (Resim 7,8,9,). Resim 4. Hipertelorizm ve egzoftalmi görünümü Sayfa 103

64 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. civarında süpernümerer diş varlığı tespit edildi (Resim 10,11,13,14,15). Resim 7. Okluzyon ve ön açık kapanış görünümü Resim 10. Panoramik radyografi görünümü Resim 8. Üst çene intraoral görünümü Resim 11. Konik ışınlı bilgisayar tomografi ile koronal kesitte süpernümerer ve gömülü dişlerin görüntüsü Resim 9. Alt çene intraoral görünümü Radyografik incelemelerde ise alt sol daimi küçük azı bölgesinde dentigeröz kist ve hem alt hem de üst çenede toplamda 20 Sayfa 104

65 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. Resim 12. Konik ışınlı bilgisayar tomografi ile sagittal kesitte süpernümerer ve gömülü dişlerin görüntüsü Resim 13. Konik ışınlı bilgisayar tomografi ile gömülü dişlerin pozisyonlarının değerlendirilmesi Resim 14. Konik ışınlı bilgisayar tomografi ile aksiyal kesitte alt çenedeki süpernümerer ve gömülü dişlerin görüntüsü Resim 15. Konik ışınlı bilgisayar tomografi ile aksiyal kesitte üst çenedeki süpernümerer ve gömülü dişlerin görüntüsü Tartışma KKD, iskeletesel ve dental anomalilerle karakterize genetik geçiş gösteren etiyolojisi tam olarak bilinmeyen bir sendromdur. KKD teşhisi klinik ve radyolojik bulgulara göre belirlenmektedir. Golan ve ark. 283 KKD li birey üzerinde yaptıkları bir çalışmada, olguların %93,5 tan fazlasında dental anomaliler gözlenirken, %84,3 ten fazlasında iskeletsel anomalilerin gözlendiğini bildirmişlerdir (5). Dental anomaliler KKD teşhisinde oldukça önem taşımaktadır. KKD de çok sayıda süpernümerer diş ve anormal diş erüpsiyonu sık karşılaşılan bulgular arasındadır (13). KKD bulguları arasında yer alan dental anomalilerin teşhisinde panoromik ve üç boyutlu dental tomografiler önem taşımaktadır (4). Panoramik radyografilerde görülen süpernümerer diş sayısı, dar yükselen ramus, ince ve sivri koronoid proses, hafifçe aşağı doğru eğim gösteren ince bir zigomatik ark, küçük maksiller sinüsler, mandibulanın kaba trabekülasyonu, çoğunlukla premolar bölgesinde lokalize süpernümerer dişerle Sayfa 105

66 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. birlikte görülen kist oluşumu KKD teşhisinde oldukça önemli görülmektedir (14). Yapılan ekstraoral muayenenin ardından alınan iki ve üç boyutlu radyografiler ile olgunun KKD ile uyumlu olduğu gözlendi. KKD olgularında derin ve dar damak hatta yarık damak bulgularına sıklıkla rastlandığı bildirilmektedir (2). KKD sendromlu bireylerde maksilla ve zigomatik kemiklerde hipoplazi gözlenmektedir (15). Olguda yarık damak görülmemesine rağmen oldukça derin ve dar bir damak yapısı izlendi. Maksilladaki darlığa bağlı olarak da çapraşıklık ve Class III malokluzyona eğilim olduğu gözlendi. KKD olgularında çocuk diş hekimliği, protetik diş tedavisi, cerrahi, ortodonti, ortopedi, KBB bölümleri multidispliner çalışarak semptomlara yönelik tedavi planlaması yapmakta, gerektiğinde vitamin ve mineral desteği verilmektedir (11,16). KKD olgularında süpernümerer dişlerin cerrahi olarak alınmasının ardından ortodonti ve protetik diş tedavisi ile multidisipliner çalışılarak dental rehabilitasyonun sağlanması gerektiği bildirilmektedir (17,18). Çalışmalar diş sürmesine engel olan süpernümerer dişlerin mümkün olan en kısa sürede alınması gerektiğini göstermektedir (1). Olgumuzda da çok sayıda süpernümerer diş varlığı ve sürme gecikmesine bağlı çok sayıda persiste süt dişi gözlendi. Olgunun dentigeröz kist ve ilgili dişlerinin cerrahi operasyonla alınmasının ardından (Resim 16,17) diş sürmesine engel teşkil eden süpernümerer dişleri de alındı. Ortodonti ile yapılan konsültasyon sonucu persiste süt dişlerinin düşmesine ve daimi dişlerin kendiliğinden sürmesine karar verildi. Resim 16. Dentigeröz kistin cerrahi operasyonla alınmasının ardından 6. ay kontrol panoramik radyografisi Resim 17. Cerrahi operasyondan sonraki 6. ay kontrolü KKD de tipik olarak klavikulalarda hipoplazi ya da aplazi gözlenmektedir. Vakaların yaklaşık %10 unda her iki klavikulanın da olmadığı bildirilmektedir (19). Aşırı hareketli omuzlar, KKD nin en önemli bulguları arasındadır. Hastalar, klavikulaların parsiyel ya da total yokluğuna bağlı olarak omuzlarını öne doğru birleştirebilmektedirler (20). Klavikula hipoplazisi ya da aplazisine bağlı olarak da dar toraks gözlenmekte ve bu durum hastalarda solunum sıkıntısı ve alt solunum yolu enfeksiyonlarıyla sonuçlanabilmektedir Sayfa 106

67 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. (21). Bu olguda da klavikula aplazisine bağlı olarak omuzlarda düşük görünüm ve göğsün dar olmasının yanı sıra hastanın omuzlarını önde birleştirebildiği gözlendi. KKD li olgular karakteristik bir yüz görünümüne sahiptir. Bu görünüm önden arkaya kısa bir kafa (brakiosefali) ve belirgin bir alın (frontal kabarıklık) yapısındadır (14). Hipertelorizm ve egzoftalmi KKD olgularında karşılaşılan bulgular arasındadır (7). Olguda da bu semptomların belirgin olduğu gözlendi KKD olgularında öne sürülen moleküler patoloji RUNX2 geni ile ilgilidir. RUNX2 geninin tip 1 kollajen, osteokalsin ve osteopontin gibi kemikle ilgili düzenlemeleri yönettiği gösterilmiştir (22). Endokondral ve intramembranöz kemikleşme için RUNX2 geni gereklidir. KKD nin, osteoblast farklılaşması için gerekli olan bir transkripsiyon faktörünü kodlayan RUNX2 genindeki heterozigot mutasyonlardan kaynaklandığı bilinmektedir (12,13,23). KKD otozomal dominant geçişli olmasına rağmen, olguların yaklaşık %40 ında genetik geçiş olmadığı (spontan mutasyon) da iddia edilmektedir (24). Alınan anamnezde aile bireylerinde benzer bir durum olmaması sebebiyle, olguda meydana gelen yeni bir gen mutasyonu ile ilişkili olabileceği düşünüldü. KKD olguları hem iskeletsel hem de dental anomaliler gözlenen kompleks genetik bir düzensizliktir. Pek çok dental ve kraniofasiyal anomali eşliğinde görülen bu olguların tespitinde diş hekimlerinin önemli rolü olduğu bilinmektedir. Bu olgularda ağız ve diş sağlığı gereklerinin sağlanmasında multidisipliner yaklaşımların gerektiği ve çok sayıdaki supernumerer dişlerin ileriki yaşlarda problemler oluşturmaması için erken dönemlerde uzaklaştırmalarının önemli olduğu belirlendi. KKD olgularının teşhis ve tanısında diş hekimlerinin önemli bir role sahip olduğu düşünüldü. Kaynaklar 1. Chelvan HT, Malathi N, Kailasam V, Ponnudurai A. Cleidocranial dysplasia: a family report. Journal of Indian Society of Pedodontics and Preventive Dentistry. 2009; 27(4): Mundlos S. Cleidocranial dysplasia: clinical and molecular genetics. Journal of medical genetics. 1999; 36(3): Pan C, Tseng Y, Lan T. Craniofacial features of cleidocranial dysplasia. Journal of Dental Sciences. 2017; 12(4): Mohan RPS, Suma GN, Vashishth S, Goel S. Cleidocranial dysplasia : clinico-radiological illustration of a rare case. Journal of oral science. 2010; 52(1): Golan I, Baumert U, Hrala BP, Mussig D. Dentomaxillofacial variability of cleidocranial dysplasia: clinicoradiological presentation and systematic review. Dentomaxillofacial radiology. 2003; 32(6): Sharma A, Yadav R, Ahlawat K. Cleidocranial dysplasia. Indian pediatrics. 1995; 32: Roberts T, Stephen L, Beighton P. Cleidocranial dysplasia : a review of the dental, historical, and practical implications with an overview of the South African. Oral surgery, oral medicine, oral pathology and oral radiology. 2013; 115(1): Mcnamara CM, Riordan BCO, Blake M, Sandy JR. Cleidocranial dysplasia : radiological appearances on dental panoramic radiography. Dentomaxillofacial Radiology. 1999; 28(2): Yılmaz HH, Üçok Ö, Doğan N, Özen T, Krakurumer K. Kleidokraniyal Displazi (Olgu Raporu). Cumhuriyet Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi. 2002; 5(1): Xu W, Chen Q, Liu C, Chen J, Xiong F, Wu B. A novel, complex RUNX2 gene mutation causes cleidocranial dysplasia. MC medical genetics. 2017; 18(1): Butnariu LI, Rusu C, Pânzaru M, Caba L. Cleidocranial dysplasia: a case report. Romanian Journal of Functional & Clinical, Macro-& Microscopical Anatomy & of Anthropology. 2017; 16(2): Medina O, Moneriz C. Cleidocranial dysplasia : a case report. Rev Chil Pediatr. 2017; 88(4): Karagüzel G, Aktürk FA, Okur E, Gümele HR, Gedik Y, Ökten A. Cleidocranial Dysplasia : A Case Report Journal of clinical research in pediatric endocrinology. 2010; 2(3): Toptancı İR, Çolak H, Köseoğlu S. Cleidocranial dysplasia: Etiology, clinicoradiological presentation and management. J Clin Exp Invest. 2012; 3(1): Butterworth C. Cleidocranial dysplasia: modern concepts of treatment and a report of an orthodontic resistant case requiring a restorative solution. Dental Update. 1999; 26(10): Patel D, Patel N, Brennan PA, Kwok J. Multidisciplinary team approach in the oral rehabilitation of patients with cleidocranial dysplasia to achieve a functional. Oral Maxillofac Surg. 2017; 55(9): Sayfa 107

68 Dicle Dişhekimliği Dergisi / Dental Journal of Dicle KLEİDOKRANİAL DİSPLAZİ Elmas TÜFEK ATICI ve ark. 17. Becker A, Lustmann J, Shteyer A. Cleidocranial dysplasia : Part 1-General principles of the orthodontic and surgical treatment modality. American journal of orthodontics and dentofacial orthopedics. 1997; 111(1): Becker A, Shteyer A, Bimstein E. Cleidocranial dysplasia : Part 2-Treatment protocol for the orthodontic and surgical modality. American journal of orthodontics and dentofacial orthopedics. 1997; 111(2): ; 19. Jarvis JL, KEATS TE. Cleidocranial dysostosis: A review of 40 new cases. American Journal of Roentgenology. 1974; 121(1): Garg RK, Agrawal P. Clinical spectrum of cleidocranial dysplasia : a case report. Cases Journal. 2008; 1(1), Mıhçı E, Kahramaner Z, Kambek S, Uğuz A, Taçoy Ş. Solunum Sıkıntısı ile Başvuran Kleidokraniyal Displazi'li Bir Olgu. Turkiye Klinikleri Journal of Pediatrics. 2008; 17(3): Sert A, Pirgon Ö, Atabek ME. Klediokranyal displazili olgularımızda endokrinolojik bulgular. Genel Tıp Dergisi. 2007; 17(1): Zeng L, Wei J, Zhao N, Sun S, Wang Y, Feng H. Archives of Oral Biology A novel 18-bp in-frame deletion mutation in RUNX2 causes cleidocranial dysplasia. Archives of oral biology. 2017; Tuhan HÜ, Çatlı G, Anık A, Aksel Ö, Abacı A, Böber E, Erçal D. Boy Kısalığı ile Başvuran Kleidokranial Displazi Tanısı Alan Bir Olgu. Pediatric Research. 2014; 1(2): Sayfa 108

69 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler T.C. Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu DiĢ Hekimliği Fakültesi Konferans Salonu 22 Kasım 2017 Sözel Sunumlar Davetli KonuĢmacılar 1. Prof. Dr. Alpaslan Kemal TUZCU Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: EKDODERMAL DĠSPLAZĠ&ENDOKRĠNOLOJĠK HASTALIKLAR Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 2. Prof. Dr. Uğur KEKLĠKÇĠ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: EKTODERMAL DĠSPLAZĠDE GÖZ BULGULARI Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 3. Prof. Dr. Refik ÜLKÜ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: EKTODERMAL DĠSPLAZĠDE SOLUNUMSAL PROBLEMLER Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Ġzzet YAVUZ 4. Doç. Dr. Hilmi ĠSĠ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: DĠġ GELĠġĠMĠ VE SAĞLIĞINDA GENETĠK DANIġMA Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 5. Doç. Dr. Selahaddin TEKEġ Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: EKTODERMAL DĠSPLAZĠ VE GENETĠK KALITIM Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 6. Doç. Dr. Ela TULES KADĠROĞLU Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Periodontoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: PERĠODONTAL HASTALIKLARDA GENETĠĞĠN ROLÜ Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 7. Doç. Dr. S. Zelal ÜLKÜ Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Protetik DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: Ektodermal Displazi ve Protetik YaklaĢımlar Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 8. Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÇOLAK Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye Konu: FOKAL ENFEKSĠYONLAR VE DĠġHEKĠMLĠĞĠ YÖNÜNDEN ÖNEMĠ Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ 9. Prof. Dr. Ġzzet YAVUZ Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye Konu: EKTODERMAL DĠSPLAZĠDE EKSTRA VE ĠNTRA ORAL BULGULAR Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Refik ÜLKÜ Sayfa 109

70 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler Poster Bildiriler Oturum BaĢkanı: Prof. Dr. Zülküf AKDAĞ P001. SÜT DĠġLERĠNDE BĠLATERAL FÜZYON: BĠR OLGU SUNUMU Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Emin Caner TÜMEN* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Füzyon, iki veya daha fazla bağımsız diģ tomurcuğunun geliģim dönemlerinin herhangi bir anında kaynaģması sonucu dentin yapılarının birleģmesi olarak tanımlanmaktadır. Süt diģlerinde daimi diģlere göre daha sık görülmektedir. Bilateral görülmesi ise son derece nadirdir. Füzyon görülen olgularda dental arkta boģluk veya yer darlığı ve buna bağlı olarak diģlerde çapraģıklıklar meydana gelebilmektedir. Ayrıca, morfolojilerinin bozuk olmasına bağlı olarak diģlerde çürüğe yatkınlık, plak birikimine elveriģlilik görülebilmektedir. Öte yandan süt diģi füzyon olgularında alttaki daimi diģlerde eksiklik olabileceği de bildirilmektedir. Tüm bunların sonucunda hastalarda estetik ve ortodontik problemler ortaya çıkabilmektedir. Bu olgu sunumunda, alt çenede bilateral olarak görülen füzyon olgusunun klinik önemi üzerinde durulmuģtur. OLGU SUNUMU: 6 yaģındaki kız hasta çürük Ģikayetiyle kliniğimize baģvurdu. Yapılan intraoral muayenede, tüm süt molarlarında ve üst süt santrallerinde çürük tespit edildi. Ayrıca, alt süt lateral diģler ile süt kanin diģlerde bilateral füzyon olduğu izlendi. Alınan panoramik radyografide; sağ alt süt lateral diģler ile süt kanin diģlerde Tip I füzyon olduğu, sol alt süt lateral diģler ile süt kanin diģlerde ise Tip III füzyon olduğu ve alt daimi lateral kesici diģlerin konjenital eksikliği belirlendi. Koruyucu ve restoratif tedavileri tamamlandıktan sonra, füzyonlu süt diģlerinin fizyolojik kök rezorpsiyonunun takibi amacıyla hastaya kontrol randevuları verildi. SONUÇLAR: Süt diģi füzyon olgularında, alttaki daimi diģlerde eksiklik olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle daimi diģ jermlerinin radyolojik olarak kontrol edilmesi gerekmektedir. P001. BILATERAL FUSION IN THE PRIMARY DENTITIONS: A CASE REPORT Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Emin Caner TÜMEN* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Fusion is defined as the union of dentin structures as a result of the union of two or more independent tooth buds at any time during development periods. Fusion occurs more frequently in the primary dentition than in the permanent. Bilateral fusion in the primary dentition is very rare condition. Fusion of teeth may cause crowding. Furthermore, depending on the morphology of teeth, dental caries and plaque accumulation can be seen. On the other hand, in cases of fusion in the primary dentition, it is also reported that there may be deficiencies in the permanent teeth. As a result, aesthetic and orthodontic problems can occurs in patients. In this case report, the clinical significance of the bilateral fusion in the mandibula is emphasized. CASE REPORT: A 6-yearold girl referred to our clinic with dental caries complaint. Oral examination revealed caries were detected in all primary dentition. It was also observed that bilateral fusion is between mandibular primary canines and lateral incisors. Panoramic radiography was determined that Type I fusion is in the right primary canine teeth with the primary lateral teeth, Type III fusion is in the left primary canine teeth with the primary lateral teeth and also mandibular permanent lateral incisors were congenitally missing. After completing preventive and restorative treatments, the patient was given appointments for follow-up in order to follow the physiological root resorption of the primary teeth. CONCLUSIONS: When dental fusion seen in the primary dentition, associated permanent teeth could be absent. Radiographic control should be performed for them. Sayfa 110

71 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P002. YENĠDOĞAN BEBEKTE NEONATAL DĠġLER: BĠR OLGU RAPORU Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Emin Caner TÜMEN* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Doğumla birlikte yenidoğan bebeklerin oral kavitesinde görülen diģler natal diģ, ilk bir ay içinde görülen diģler ise neonatal diģ olarak adlandırılmaktadır. Bu diģlerin sıklığı 2000 ile 3500 canlı doğumda birdir. Bazı sendromlarda (Hallerman-Streiff, Ellis-van Creveld sendromu, Kraniyofasiyal dizostozis vb.) natal veya neonatal diģler görülebilmektedir. Natal ve neonatal diģler, emme esnasında anneyi rahatsız etmesi ve/veya bebekte aspirasyon ve yutma riski oluģturması durumunda çekilmelidir. Bu olgu raporuyla, neonatal diģ gözlenen 21 günlük bir hastadaki tedavi yaklaģımının sunulması amaçlanmaktadır. OLGU SUNUMU: D.Ü. Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Kliniğinden gönderilen 3 haftalık kız bebeğin alınan anamnezinde, bebeğin alt orta kesici diģlerinin doğumu takiben 5. günde çıktığı anlaģıldı. Çocuk kliniğiyle yapılan konsültasyon neticesinde, olguya ait neonatal diģlerin izole bir bulgu olduğu ve herhangi bir sendroma eģlik etmediği tespit edildi. Yapılan oral muayenede, sol alt kesici diģte önemli ölçüde mobilite olduğu ve bu diģlerin emzirme sırasında hem annenin memesini hem de bebeğin dilini travmatize ettiği gözlendi. Bunların yanında, olası aspirasyon ve yutma riski nedeniyle hematolojik tetkiklerin ardından diģ aseptik koģullarda çekildi. SONUÇLAR: Natal ve neonatal diģler sıklıkla izole olarak görülebilmekle birlikte, bazı sendromların teģhisi açısından büyük öneme sahiptir. Benign bir durum olmakla birlikte, annede ve bebekte oluģturacağı rahatsızlık ve aspirasyon riski nedeniyle sıklıkla çekilmeleri gerekmektedir. P002. NEONATAL TEETH IN NEWBORN BABY: A CASE REPORT Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Emin Caner TÜMEN* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: The teeth seen in the oral cavity of newborn babies with birth are called "natal teeth" and the teeth seen in the first month are called "neonatal teeth". The frequency of these teeth is one in 2000 to 3500 live births. In some syndromes (Hallerman-Streiff, Ellis-van Creveld syndrome, craniofacial dysostosis etc.) natal or neonatal teeth can be seen. Natal and neonatal teeth should be withdrawn if they disturb the mother during absorption and / or create a risk of aspiration and swallowing in the baby. This case report aims to present a treatment approach in a 21-day-old patient with a neonatal tooth. CASE REPORT: In the anamnesis of the 3-week-old girl who was sent from the D.U. Medical Faculty Hospital Pediatrics Clinics, it was understood that the lower central teeth of the baby appeared on the 5th day following the birth. As a result of the consultation with the Pediatrics clinics, it was understood that the neonatal teeth belonging to the case were isolated and did not accompany any syndromes. The oral examination revealed that the left lower central tooth had considerable mobility and that these teeth traumatized both the mother's breast and the baby's tongue during breastfeeding. In addition, due to the possible risk of aspiration and swallowing, dental aseptic conditions were followed by haematological examinations. CONCLUSIONS: Although the natal and neonatal teeth are often seen as isolated, they have a great prognosis for the diagnosis of some syndromes. With a benign condition, it is necessary to withdraw frequently due to the discomfort and aspiration risk of the mother and the baby. Sayfa 111

72 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P003. MĠNE HĠPOPLAZĠSĠNDE PREFABRĠKE KOMPOZĠT LAMĠNA VENEER UYGULAMASI: OLGU SUNUMU Neytullah AYDENĠZ*, Ġsmet Rezani TOPTANCI** *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi 5. Sınıf, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Prefabrike kompozit veneer konsepti diģ hekimliğine 35 yıl önce tanıtılmıģtır. Ancak o zamanki teknolojinin sınırlı olması nedeni ile çok izole bir baģarı sağlanmıģtır. Bu fikir günümüz teknolojisi ile yeniden revize edilerek diģ hekimliği pratiğine yeniden giriģ yapmıģtır. Bu teknik klinisyene tek seansta uygulama Ģansı vermekle beraber maliyeti porselen veneer uygulamalarına göre daha az olduğundan iyi bir tedavi seçeneği olarak karģımıza çıkmaktadır. Bu çalıģmamızın amacı prefabrike kompozit veneer uygulaması yapılmıģ olan mine hipoplazisi olan olgunun sunulmasıdır. OLGU SUNUMU: 18 yaģında erkek hasta maksiller ve mandibular anterior diģlerindeki hipoplazi ve renkleģme sonucunda estetik problemden dolayı kliniğimize baģvurdu. Hastanın yapılan oral ve radyoojik muayeneleri sonrasında hastaya Prefabrike kompozit veneer uygulama yapılmasına karar verildi. #11 nolu diģte gingival marjinde renkleģmiģ bir defekt subgingival alana yayıldığından buraya gingival marjin bütünlüğünü bozmadan kompozit uygulaması yapıldı. Hastaya Componeer Sistemi (Coltene, Altstätten, Switzerland) prefabrike kompozit veneerler uygulandı. 6 ay ve 1 yıl sonra yapılan kontrollerde restorasyonlarda renkeģme, kırılma, gingival problemler veya radyolojik değiģikliklerin olmadığı saptandı. SONUÇLAR: Bir yıllık gözlemde tüm diģler ve restorasyonlar sağlıklı olarak değerlendirilmiģtir. Restorasyon ile komģu diģ arasında renk, gölge ve yarı saydamlık uyuģmazlığı yoktur. Marjinal ara yüzde boyama penetrasyonunda herhangi bir bulguya rastlanmadı ve restorasyon üzerinde lekelenme bulgusu yoktu. Prefabrike kompozit veneerlerin, porselen veneerlere ve direkt kompozit restorasyonlara göre avantajları bulunmaktadır. Tek seansta bitirilmesi, herhangi bir ölçü veya laboratuar çalıģmasına ihtiyaç duyulmaması, renk ve Ģekil olarak değiģikliğin hasta baģında hızlı bir Ģekilde yapılmasına olanak tanıması, diğer restorasyon tiplerine göre daha efektif olduğunu düģünmekteyiz. P003. PREFABRICATED COMPOSITE LAMINATE VENEER APPLICATION AT ENAMEL HYPOPLASIA: A CASE REPORT Neytullah AYDENĠZ*, Ġsmet Rezani TOPTANCI** * Dicle University, Dentistry Faculty, 5 th Class, Diyarbakır, Türkiye **Dicle University, Dentistry Faculty, Pediatric Dentistry Department, Diyarbakır, Türkiye AIM: The concept for prefabricated composite veneers was introduced in dentistry about 35 years ago with rather limited success due to former technological limitations. This idea has been recently revisited with advantage of modern technology. This technique offers the clinician a one-visit, costeffective alternative to directly built-up composite veneers. This case report is focused on the use of prefabricated veneers to enhance the aesthetic appearance of the anterior dentition at an enamel hypoplasia. CASE REPORT: An 18-years-old male patient had major complaints about the appearance and discolorations of his teeth because of enamel hypoplasia. After clinical and radiographical examination, prefabricated composite veneers were proposed as an alternative treatment for this patient. At #11 there was large enamel defect at gingival margin level and sub-gingival area. Composite resin was performed this site without surgical application. Componeer System (Coltene, Altstätten, Switzerland) prefabricated composite veneers were administered to patients. After 6 months and 1 year later controls there was was no discoloration, fracture, gingival problems or no radiological changes were seen. CONCLUSIONS: All the teeth and restorations were shown healthy results. There was no mismatch of colour, shade and translucency between restoration and adjacent tooth. Prefabricated composite veneers have some of the advantages of direct composite restorations, as only one session is required without needing impressions or laboratory work. Additionally, the restorations can be customized (colour and shape) and are more affordable than other indirect restorations, resulting in a very aesthetic outcome. Sayfa 112

73 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P004. AVÜLSĠYON SONRASI ÇOCUK PROTEZĠ ĠLE ESTETĠK REHABĠLĠTASYON: OLGU SUNUMU Ezgi EROĞLU*, Emine TATAR*, Ġsmet Rezani TOPTANCI*, Sema ÇELENK* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: ÇeĢitli nedenler ile çene-yüz bölgesine alınan travmalar sonucunda Ģiddetli dental yaralanmalar meydana gelir. Avülsüyon diģin tramva nedeni ile soket dıģına çıkması olayına verilen isimdir. Bu olgu raporunda travma nedeniyle avülse olmuģ maksiler sol santral ve sol lateral diģin, bulunamaması sonucu alternatif bir tedavi olarak çocuk protezi ile estetiğin restore edilmesi anlatılmıģtır. OLGU SUNUMU: 14 yaģında hasta çene-yüz bölgesinde travma sonucu kliniğimize baģvurdu. Hastanın alınan anamnezinde tramva sonrasında maksiler sol santral (#21) ve maksiler sol lateral (#22) diģin avülse olduğu ve diģlerin bulunamadığı anlaģıldı. Hastanın radyolojik muayenesi sonrasında; alternatif olabilecek implant ya da kron-köprü tedavilerinin geliģimi için uygun olmadığına karar verildi. Çocuk protezi ile rehabilitasyonu sağlandı. Kemik geliģimine paralel olarak hasta takibe alınmıģtır. SONUÇLAR: Travma nedeniyle avülse olmuģ #21 ve #22 numaralı diģilerin çocuk protezi yapılarak restore edilmesi sonucu hastanın estetik rehabilitasyonu sağlanmıģtır. Hasta altı aylık kontrollerle takip edilmektedir. P004. AESTHETIC REHABILITATION WITH CHILD PROSTHESIS AFTER AVULSION: A CASE REPORT Ezgi EROĞLU*, Emine TATAR*, Ġsmet Rezani TOPTANCI*, Sema ÇELENK* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Severe dental injuries occur as a result of traumas that taken to the orofacial region for various reasons. Avulsion is the name given to the case of the tooth being taken out of the socket for the reason of trauma. In this case report, the avulsion of maxillary left central and left lateral teeth due to trauma has been described as an alternative treatment to restore aesthetics with paediatric prosthesis. CASE REPORT: A 14-year-old patient applied to our clinic with oro-facial region trauma. At the patient history; it was understood that the maxillary left central (#21) and the maxillary left lateral (#22) teeth were avulsed and that teeth could not be found after trauma. After the radiological examination of the patient; it was decided that patient was not suitable for the implant or crown-bridge treatments because of development. Patient was rehabilitated with a child prosthesis. Parallel to bone development, the patient was followed up. CONCLUSIONS: Aesthetic rehabilitation of the patient was ensured by restoring the #21 and #22 teeth, which were avulsed due to trauma, with child prosthesis, and patient followed by routine control for 6 months. Sayfa 113

74 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P005. DEVĠTAL BEYAZLATMA VE HĠDROJEN PEROKSĠT ETKĠNLĠĞĠ: BĠR VAKA SUNUMU Metin BAKIR*, Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Restoratif DiĢ Tedavisi Ana Bilim Dalı Diyarbakır Türkiye AMAÇ: Ön diģlerdeki renk değiģikliği, kozmetik olarak ciddi sorunlar ortaya çıkarabilir. Renk değiģiklikleri içsel ve dıģsal kaynaklı olabilir. Ġçsel renklenmelerin kaynaklarından biri de pulpa odası kaynaklı olanlardır. Bu duruma dental tedaviler nedeniyle oluģan nekroz, kanama, kalsifikasyon ve iyatrojenik renk değiģikliği de dahildir. Bu vakada amaç, 45 yaģındaki bayan hastanın devital beyazlatma tedavisinin sunulmasıdır. OLGU SUNUMU: 45 yaģındaki bayan hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi kliniğine maksiller lateral diģinde kanal tedavisi sonrası meydana gelen renklenme Ģikayeti ile baģvurdu. Kanal tedavisi uygulanmıģ bu diģte daha beyaz bir diģ elde etmek için devital ağartma tekniği uygulamasına karar verildi. Hastadan onam formu alındıktan sonra beyazlatma ajanı (%35 lik hidrojen peroksit -Opalescence Endo SDS ) uygulaması 2 gün boyunca üç kez tekrarlandı. 10 günlük Kalsiyum Hidroksit nötralizasyonu sonrasında final restorasyonu tamamlandı. Hastaya tavsiyelerde bulunuldu ve 6 ay sonra kontrole çağırıldı. SONUÇLAR: Nonvital diģlerin ağartılması, endodontik olarak tedavi edilen diģlerin estetiğini iyileģtirmek için nispeten düģük riskli bir müdahaledir. Devital beyazlatma tekniği diğer renklenme karģıtı tedavilere göre daha ekonomik ve daha az invaziv bir prosedürdür. P005. DEVITAL BLEACHING AND HYDROGEN PEROXIDE ACTIVITY: A CASE REPORT Metin BAKIR*, Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Discoloration of anterior teeth may cause serious cosmetic problems. Discoloration can originated internal and external. One of the sources of intrinsic discoloration is the pulp chamber. This includes necrosis, bleeding, calcification and iatrogenic color changes occuring during dental treatments. The purpose of this case is to present the treatment of devital bleaching in a 45 year old female patient. CASE REPORT: A 45-year-old female patient referred to the Dicle University Faculty of Dentistry Department of Restorative Dentistry with complaints of discoloration in lateral tooth after endodontic treatment. The devital bleaching technique was applied to obtain a whiter tooth in this case. The application of the bleaching agent (35% hydrogen peroxide -Opalescence Endo SDS) was repeated three times for 2 days after the patient's prospective form was received. Final restoration was completed after 10 days of Calcium Hydroxide neutralization. Some recommendations tell to the patient and called for control 6 months later. CONCLUSIONS: Bleaching of nonvital teeth is a relatively low-risk intervention to improve the aesthetics of endodontically treated teeth. The devital bleaching technique is a more economical and less invasive procedure than other anti-discoloration treatments. Sayfa 114

75 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P006. EKTODERMAL DĠSPLAZĠ: 3 VAKA RAPORU Emine TATAR*, Ezgi EROĞLU*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Ektodermal displazi ektoderm kökenli herediter bir hastalıktır. Ektodermal displazi hipodonti, hipohidroz, hipotrikoz ve karakteristik yüzleri içerir. Ektodermal displazi hastalarında anodonti veya hipodonti varlığı yaģam kalitesini düģürmektedir. Bu olgu sunumunda ektodermal displazili üç kardeģin tedavilerinden bahsedilmeye çalıģılacaktır. OLGU SUNUMU: 12,13 yaģında 2 erkek ve 19 yaģındaki kız kardeģ hastalar kliniğimize dermatoloji konsültasyonuyla baģvurmuģlardır. Hastaların ağız içi ve radyografik muayeneleri sonucunda diģ germlerinde eksiklik ve amorf Ģekilli diģler tespit edilmiģtir. Hastaların tespit edilen çürük diģlerinin tedavisi yapılmıģ ve düzenli aralıkla kontrolleri sağlanmıģtır. SONUÇLAR: Hastaların çürük diģleri tedavi edilmiģtir. Eksik diģler için ilerleyen dönemlerde implant tedavisi düģünülmektedir. P006. ECTODERMAL DYSPLASIA: 3 CASE REPORTS Emine TATAR*, Ezgi EROĞLU*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle Universtyi Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Ectodermal dysplasias are herediter diseases that are derived from ectoderm. Ectodermal dysplasia involve hypodontia, hypohidrosis, hypotrichosis and characteristic faces. In patients with ectodermal dysplasia, anodontia or hypodontia reduces the quality of life of the patient. In this case report, we will try to mention the treatments of three siblings with ectodermal dysplasia. CASE REPORT: 12,13 years old 2 male and 19 year old female sibling patients applied to our clinic with dermatology consultation. After intraoral and radiographic examinations of the patients, dental germ agenesia and amorphous teeth were detected. Carious teeth of the patients were treated and regularly checked. CONCLUSIONS: The patient's caries were restorated. Implant therapy is considered for the agenesis teeth in the adult age. Sayfa 115

76 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P007. KOMPLĠKE KRON KIRIĞI OLAN SÜREKLĠ KESĠCĠ DĠġTE MTA KULLANIMI Muhammed SAYAN*, ġule SAYAN* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Mine, dentin ve pulpanın dahil olduğu kırıklara komplike kron kırıkları denmektedir. OluĢan kırık çeģidine göre tedavi prosedürü değiģmektedir. Yapılacak olan tedavilerde öncelikli olarak pulpa sağlığını korumaya yönelik uygulamalar yapılmaktadır. Bu olgu sunumunda komplike kuron kırığı bulunan üst sol sürekli orta kesici diģte diģte uygulanan tedavi yaklaģımı belirtilmektedir. OLGU SUNUMU: Kliniğimize baģvuran sağlıklı 21 yaģındaki kadın hastanın alınan anamnezinde yarım saat önce kaza geçirdiği öğrenildi. 21 nolu diģte pulpanın geniģ ekzpoze olduğu oblik kuron kırığı gözlendi. Radyografik olarak periradiküler dokularda herhangi bir radyolüsensi görülmemiģtir. GeniĢ ekspoze pulpaya sahip 21 numaralı diģe mineral trioksit agregat (MTA) kullanılarak vital amputasyon uygulandı ve cam iyonomer dolgu maddesi ile örtüldü. Travmaya uğramıģ diģ kalıcı olarak kompozit rezin ile restore edildi. Hastanın 12 aylık radyografik kontrollerinde 21 nolu diģte sağlıklı pulpa aktivitesi gözlendiği ve herhangi bir semptom göstermediği saptanmıģtır. SONUÇLAR: Genç sürekli diģlerde pulpanın iyileģme potansiyeli göz önünde bulundurulduğunda travmadan etkilenen ve pulpanın ekspoze olduğu olgularda MTA ın kullanıldığı vital ampütasyon bir tedavi yaklaģımı olarak değerlendirilebilir. P007. USE OF MTA FOR PERMANENT INCISOR TOOTH WITH COMPLICATED CROWN FRACTURE Muhammed SAYAN*, ġule SAYAN* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Fractures, including enamel, dentin and pulp are called complicated crown fractures. The treatment procedure varies according to the type of fracture. Pulp health should be protected primarily in treatments. This case report describes the treatment approach applied to upper left permanent teeth with complicated crown fracture. CASE REPORT: A healthy 21-year-old female patient referred to our clinic. It was learned that he had an accident half an hour before his anamnesis. Oblique fracture with a large exposition of the dental pulp were observed in the upper left incisor. Radiographically, no radiolucency was seen in periradicular tissues. Vital amputation was performed using mineral trioxide aggregate (MTA) 21 with large exponential pulp and covered with glass ionomer cement. The traumatized tooth was permanently restored with the composite resin. 12 months of radiographic examinations revealed healthy pulp activity in dentition and no symptoms. CONCLUSIONS: Considering the healing potential of the pulp in immature teeth, the vital pulpotomy with MTA could be the treatment of choice in traumatic injuries leading to pulp exposure. Sayfa 116

77 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P008. SÜT DĠġĠ KÖK REZORPSĠYONUNUN DĠJĠTAL ORTAMDA HACĠMSEL OLARAK ÖLÇÜLMESĠ M. Haluk AKBABA*, Dt. Ebru AKLEYĠN**, Prof. Dr. Ġzzet YAVUZ** *Konya Ağız DiĢ Sağlığı Hastanesi, Konya, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: 7-11 yaģ grubu arasındaki çocuk hastalardan çeģitli nedenlerle elde edilen Konik IĢınlı Bilgisayarlı Tomografi (KIBT) arģiv görüntülerini Mimics Research 17.0 üç boyutlu modelleme programı yardımıyla süt 2. molar diģlerin fizyolojik kök rezorpsiyonlarının hacim biriminde nicelik bakımından kantitatif olarak değerlendirilebildiğini araģtırmaktır. YÖNTEM: Seçilen KIBT arģiv görüntüleri DICOM (Digital Imaging and Communications in Medicine) formatında kaydedilip süt 2. molar diģlerin kök hacimlerinin değerlendirilmesi için MimicsResearch17.0 üç boyutlu modelleme programına aktarılmıģtır. BULGULAR: YaĢ gruplarına göre süt diģi kök hacimleri değerlendirildiğinde tüm süt 2. molar diģlerin kök hacimlerinin yaģ gruplarına bağlı olarak azalıģı istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermiģtir. Pearson Korelasyon testinde diģ hacimleri ile yaģ artıģı arasında anlamlı bir doğrusal korelasyon bulunmuģtur. SONUÇLAR: DiĢlenme sürecinin değerlendirilmesinin dijital ortamda KIBT ve Mimics 17.0 modelleme programı yardımıyla hızlı bir Ģekilde yapılabileceği ve bireye özgü üç boyutlu, hacim miktarlarının kantitatif olarak ölçülebilen modellerinin oluģturabileceği görüldü. P008. VOLUME MEASURED OF THE PRIMARY TOOTH ROOT RESORPTION IN A DIGITAL MEDIA M. Haluk AKBABA*, Dt. Ebru AKLEYĠN**, Prof. Dr. Ġzzet YAVUZ** *Konya Oral and Dental Health Hospital, Konya, Türkiye **Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye. AIM: Cone Beam Computarized Tomografy (CBCT) archive images which obtained for various reasons among the 7-11 year-old group of children using a Mimics Research17.0 three-dimensional modelling programe which helps the quentitative evoluation of the root resorption of primary 2. Molar teeth in volume units is investigated. METHOD: Selected CBCT archive images saved DICOM (Digital Imaging and Communications in Medicine) formed and transferred to a Mimics Research 17.0 three-dimensional modelling programe for the voluation of volumes of the primary 2. Molar teeth. RESULTS: According to the age groups, when the primary root volumes were evaluated, the decrease in the root volumes of all primary 2. molar teeth due to age groups showed a statistically significant difference. Pearson correlation test showed a significant difference between tooth volumes and age increase. CONCLUSIONS: It has been observed that the evaluation of the dental process can be done quickly in a digital media with the help of CBCT and Mimics 17.0 modeling program and that models can be created which can measure volume quantities in three dimensions. Sayfa 117

78 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P009. ANTERĠOR LAMĠNA UYGULAMALARINDA BĠR YILLIK TAKĠPLERĠN EĞERLENDĠRĠLMESĠ: 4 OLGU SUNUMU Serhat KAPLAN*, Vedat BORA*, Cengiz GÜLEN** *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi 5. Sınıf Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Restoratif estetik diģ hekimliği mümkün olduğu kadar konservatif yaklaģımları temel almalıdır. Günümüzde adheziv teknolojilerin geliģmesi hastanın restoratif ihtiyaçlarını ve estetik isteklerini tatmin ederken mümkün olduğu kadar çok diģ yapısını korumayı mümkün hale getirmektedir. Kompozit malzemelerindeki geliģmeler mükemmel klinik performans artıģı ve malzemelerdeki geliģmeler kompozit lamina uygulamalarını estetik ve en az invaziv tedavi yöntemlerinden biri haline gelmiģtir. Bu dört vaka raporunun amacı estetik kompozit lamina uygulamasının bir yıllık sonuçlarını değerlendirmektir. OLGU SUNUMU: yaģ arasındaki dört hasta estetik problemleri için kliniğimize baģvurdu. Her hastada ayrıntılı oral ve radyografik incelemeler yapıldıktan sonra, kompozit laminat kaplama yapmaya karar verildi. Minenin maksimum düzeyde korunarak preparasyon yapıldı. DiĢler arası aproksimal boģluk ilk önce kompozit resinin kolayca adapte edilmesi için kalın / orta bitim Ģeritleri kullanılarak geniģledi. Kompozit lamina uygulaması için mikro-hibrid kompozit kullanıldı. Altıncı ay ve bir yıllık hasta takipleri oral ve radyolojik olarak yapıldı. SONUÇLAR: Bir yıllık gözlemde tüm diģler ve restorasyonlar sağlıklı olarak değerlendirilmiģtir. Restorasyon ile komģu diģ arasında renk, gölge ve yarı saydamlık uyuģmazlığı yoktur. Marjinal ara yüzde boyama penetrasyonunda herhangi bir bulguya rastlanmadı ve restorasyon üzerinde lekelenme bulgusu yoktu. Hiç bir diģte sekonder çürük oluģumu belirtisi yoktu. Marjinal kenar boyunca gözle görünür bir aralanma bulgusu gözlenmedi. P009. THE EVALUATION ONE YEAR FOLLOW UP OF LAMINATE VENEER RESTORATIONS: FOUR CASE REPORTS Serhat KAPLAN*, Vedat BORA*, Cengiz GÜLEN** * Dicle University, Dentistry Faculty, 5 th Class, Diyarbakır, Türkiye **Dicle University, Dentistry Faculty, Pediatric Dentistry Department, Diyarbakır, Türkiye AIM: Restorative aesthetic dentistry should be practiced as conservatively as possible. Currently, the use of adhesive technologies makes it possible to preserve as much tooth structure as is feasible while satisfying the patient s restorative needs and aesthetic desires. Aesthetic veneers composite restorative materials demonstrate excellent clinical performance and, as materials and techniques have evolved, veneers have become one of the most predictable, most aesthetic, and least invasive modalities of treatment. The aim of this four case report is evaluate one-year results of aesthetic composite laminate veneer restorations. CASE REPORTS: Four cases age between was admitted to our clinics for aesthetic considerations. After detailed oral and radiographical examinations at all four patients, we decided to perform composite laminate veneer. Invasive preparation with maximal preservation of enamel was performed. Interproximal space between teeth was at first widened using coarse/medium finishing strips for easily adaptation of composite resins. We used a micro-hybrid composite for lamination. Sixth month and one year follow up was performed with visual and radiographically. CONCLUSIONS: All the teeth and restorations were shown healthy results. There was no mismatch of colour, shade and translucency between restoration and adjacent tooth. There were no findings at penetration of staining at the marginal interface and no evidence of staining over the restoration. There was no sign of secondary caries formation. All of the restorations were continuous with tooth. There was no visible evidence of crevice along margin can be detected by explorer. Sayfa 118

79 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P010. MAKSILLADA BÜYÜK BIR RADIKÜLER KISTIN TEDAVISI: OLGU SUNUMU Ersin KESKĠN*, Osman HABEK*, Bahattin BĠNGÜL*, Beyza KAYA* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Radiküler kistler enfekte ve nekrotik pulpa ile iliģkili diģlerin köklerinde oluģan enflamatuar odontojenik kistik lezyondur. Genellikle pulpanın ölümünü takiben, iltihaplanmanın sonucu olarak periodontal ligamandaki epitel kalıntılarından kaynaklanır. Bu lezyonların çoğu iyi tanımlanan periapikal radyolusensilerdir. OLGU SUNUMU: 19 yaģındaki erkek hasta sol üst maksilla bölgesinde geçmeyen ĢiĢlik sebebiyle Dicle Üniversitesi DiĢhekimliği Fakültesine baģvurmuģtur. Hastada ilgili bölgede herhangi bir ağrı mevcut değildir.yapılan intraoral muayenede kanin diģi hizasından infraorbital bölgeye ve distalde tüber bölgesine doğru bir expansiyon gözlendi.alınan panoramik filmde,ilgili bölgede sınırları belirgin radyolusent alan tespit edildi.lezyon maksiler sinüs ile iliģkiliydi.kist enükle edilip primer kapatıldı.10.gün kontrolünde herhangi bir problem gözlenmedi. SONUÇLAR: 4 ay sonra alınan panoramik radyografta ilgili bölgede kemik trabekülasyonun izlenmesiyle iyileģmenin saptandığı görülmüģtür. Büyük bir radiküler kist saptandığında; ameloblastomalar, keratokistler, adenomatoid odontojenik tümörler vb. gibi tümörler ile ayırıcı tanı yapılmalıdır.ġlgili diģlere elektrikli pulpa testleri teģhise yardımcı olmaktadır. P010. A TREATMENT OF HUGE RADICULAR CYST OF MAXILLA: A CASE REPORT Ersin KESKĠN*, Osman HABEK*, Bahattin BĠNGÜL*, Beyza KAYA* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye AIM: Radicular cysts are the most common inflammatory odontogenic cystic lesions which occur at the apex of teeth with infected and necrotic pulps. It arises from the epithelial residues in the periodontal ligament as a result of inflammation,usually following death of the pulp.most of these lesions appear well-defined periapical radiolucency. CASE REPORT: A 19-year-old male patient was referred to the Dicle University Dental Facult because of an unexplained swelling in the upper left maxilla area. The patient does not have any pain in the area concerned. Intraoral examination revealed an expansion of the infraorbital region and distal tuber region at the level of the canine. In the panoramic, a distinct, radiolucent area has been identified at the border of the area concerned. Lesion is associated with sinus maxillaris. The cyst was enucleated and the primer closed. At day ten control, no problems were observed. CONCLUSIONS: 4 months after operation, trabeculation was seen at panoramic X-ray. When a huge radicular cyst is detected, differential diagnos is should be made with tumors like ameloblastomas, keratocysts,adenomatoid odontogenic tumors etc.because of that,electric pulp tests are the most important step of the differential diagnosis. Sayfa 119

80 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P011. ANTERĠOR DĠġLERDE TRAVMA VE ESTETĠK RESTORASYON : 2 OLGU SUNUMU SavaĢ SAĞMAK*, Özlem AKYÜZ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Travma sonucu sıklıkla anterior diģlerde kırıklar meydana gelmektedir. DiĢ kırıkları estetik ve hassasiyet problemlerine neden olmaktadır. Travmaya uğramıģ diģlerin belirli sınırlar çerçevesinde minimal giriģimsel yöntemler ile direkt restorasyonu mümkündür. Bu iki vakada kırılmıģ diģlerin fizyolojik, estetik ve sağlık triadı çerçevesinde direkt kompozit rezin restorasyonu amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: Travma hikayesiyle birlikte kırık diģlere sahip iki hasta estetik Ģikayetlerle kliniğimize baģvurdu. Birinci olguda 19 yaģındaki hastanın 11 ve 21 numaralı diģlerinde mine-dentin kırığı mevcuttu. 22 yaģındaki diğer hastanın 21 numarasında da mine-dentin kırığı gözlemlendi. DiĢlerin düzensiz mine kenarları su soğutması altında elmas frezler ile düzeltildi ve bukkal mine kenarlarına bizotaj uygulandı. DiĢlere % 37 lik fosforik asit (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) ve bond (3M Espe single bond universal) uygulandı. Sonrasında seçilen kompozit rezinler (Filtek Ultimate Universal) ile restorasyonu yapıldı. Son olarak polisaj diskeri (Praxis Polishing Discs TDV) ile parlatıldı. Hastaya 6 ay sonra kontrole gelmesi tavsiye edildi. SONUÇLAR: Kırık diģler kompozit rezinler ile minimal preparasyon ve özenli çalıģma ile restore edilebilir. Hastanın estetik ve fonksiyonel beklentileri düģük maliyetle ve tek seansta karģılanabilir. P011. TRAUMA OF ANTERIOR TEETH AND AESTHETIC RESTORATION: 2 CASE REPORTS SavaĢ SAĞMAK*, Özlem AKYÜZ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Departman of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Trauma results frequently occur in fractures of the anterior teeth. It s known that teeth cracks causes aesthetic and hyperensitivity problems. One of the treatment alternative of this problem is direct restoration of teeth with minimal invasive methods. The aim of this case report is direct restoration the cracked teeth in around triad that health aesthetic and physiological factors with composite resin restorative materials. CASE REPORT: Two patients who have cracked teeth from incisal part with trauma history applied to our clinic because of aesthetic reasons. In the first case, patient who 19 years old has cracked that limited with enamel and dentine in 11 and 21 teeth. The other patient who 22 years old has enamel and dentin cracked in 21 numbers teeth. Irregular enamel margins of each teeth were prepared with diamond bur under water cooling and buccal enamel marjins applied bevelling. Teeth were used %37 phosphoric acid (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) and bond (3M Espe single bond universal) and than were restored with selected composite resin (Filtek Ultimate Universal). Finaly, restorations were polished with polishing discs (Praxis Polishing Discs TDV ). The patient was advised to return after 6 months. CONCLUSIONS: Craked teeth have restored with compsite resins by minimally preparaion and careful working. After treatment, a functional and aesthetic result was observerd. The aesthetic and functional expectations of the patient can be met with low cost and one seanstance. Sayfa 120

81 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P012. TRAVMA SONRASI DEVĠTAL ANTERĠOR SÜT DĠġLERĠNĠN TEDAVĠSĠ: OLGU SUNUMU Ezgi EROĞLU*, Emine TATAR*, Sema ÇELENK* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Çene-yüz bölgesine alınan travmalar ilk etapta hiçbir belirti vermese bile, ilerleyen zamanlarda diģ renginde değiģmeyle kendini gösteren, enfeksiyon ile beraber devitalizasyona neden olabilirler. Travma sonrası tanı takip ve tedavi bu açıdan büyük önem taģımaktadır. Bu olgu raporunda travma nedeniyle devitalize olmuģ maksiler sol ve sağ santral (#51 ve #61) süt diģlerin tedavisi anlatılmaya çalıģılmıģtır. OLGU SUNUMU: 3 yaģında kız hasta çene-yüz bölgesinde travma öyküsüyle kliniğimize getirilmiģtir. Hastanın ebeveynlerinden alınan anamnezinde travma sonrasında maksiler sol ve sağ santral (#51 ve #61) süt diģlerinin devital olduğu anlaģıldı. Radyografik muayenede apekslerin kapalı olduğunun görülmesi sonucu hastaya süt diģi endodontik tedavisi yapılmıģtır. SONUÇLAR: Travma nedeniyle devital olmuģ maksiler sol ve sağ santral (#51 ve #61 ) süt diģlerin kök kanal tedavisi yapıldıktan sonra, herhangi bir external rezerbsiyon geliģmemiģtir. Hastanın kontrolleri düzenli olarak yapılmaktadır. P012. TREATMENT OF POST TRAUMATIC DEVITAL ANTERIOR PRIMARY TEETH: A CASE REPORT Ezgi EROĞLU*, Emine TATAR*, Sema ÇELENK* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Even if the traumas taken to the oro-facial area do not give any indication, in later times they may cause devitalisation with infection, which manifests itself in varying degrees in tooth color. Posttraumatic diagnosis and treatment are of great importance in this respect. In this case report, the treatment of the maxillary left and right central (# 51 and # 61) primary teeth devitalized by trauma was presented. CASE REPORT: A 3-year-old girl was admitted to our clinic with trauma to the orofacial region. In the anamnesis of the patient's parents, the maxillary left and right central (# 51 and # 61) primary teeth were found to be devital after the trauma. After radiographic examination, Radiographs showed that the apexes were closed. Endodontic treatment of teeth was performed. CONCLUSIONS: After the root canal treatment, no external resorption was not observed in the maxillary left and right central (#51 and #61) teeth which were devitalized due to trauma. The patient's controls are regularly performed. Sayfa 121

82 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P013. TEK TARAFLI DUDAK DAMAK YARIKLI YENĠDOĞANIN NAZOALVEOLAR ġekġllendġrme TEDAVĠSĠ Kamile ORUÇ*, Mustafa BALKI*, Güvenç BAġARAN*, Atılım AKKURT*, Fatma Figen ÖZGÜR** *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye AMAÇ: Bu olgu sunumunda unilateral dudak ve damak yarığına sahip yeni doğan bebeğin nazoalveolar Ģekillendirme (NAġ) Tedavisi sunulmaktadır. OLGU SUNUMU: Kliniğimize yönlendirilen 26 günlük erkek yeni doğan bebeğin Ģiddetli unilateral dudak ve damak yarığına sahip olduğu gözlendi. Bebek 51 cm boy gr ağırlığında idi. NAġ Tedavisi hakkında ebeveynler bilgilendirildi ve bebekten silikon esaslı ölçü maddesi ile ölçü alındı, alçı model elde edildi. Akrilikten kullanılarak NAġ apareyi hazırlandı. Hazırlanan plak cerrahi bantlarla birlikte bebeğe uygulandı. Grayson metoduna göre akrilik rezin ilavesi ve aģındırmalarla kollebe olan sol yarık alveolar segment olamsı gereken yere getirilerek düzenlendi. Nazal kıkırdakların düzeltilmesi için apareye nazal stent ilave edildi. NAġ apareyi ile yarık alveolar segmentler olması gereken anatomik konuma getirilerek yeniden Ģekillendirildiler böylece diģ kavsi düzenlendi. Alar nazal kıkırdaklar Ģekillendirildi. Bebeğin NAġ tedavisi 5 ay 20 gün sürmüģtür, primer cerrahi ve gingivoperioplasti operasyonu 6 ay 20 günlük iken yapılmıģtır. SONUÇLAR: Primer cerrahi öncesi NAġ apareyi, prolabyum, kolumella ve alar kıkırdaklar Ģekillendirilip düzenlenmiģtir. yarık alveolar segmentler birbirine yaklaģtırılması gingivoperioplasti operasyonunun yapılmasına olanak sağlamıģtır. Primer cerrahinin estetik baģarısı NAġ tedavisi ile arttırmıģtır. P013. NASOALVEOLAR MOLDING TREATMENT OF A NEWBORN WITH UNILATERAL CLEFT LIP AND PALATE Kamile ORUÇ*, Mustafa BALKI*, Güvenç BAġARAN*, Atılım AKKURT*, Fatma Figen ÖZGÜR** *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Orthodontics, Diyarbakır, Türkiye **Hacettepe University Faculty of Medicine Department of Plastic and Reconstructive Surgery, Ankara, Türkiye AIM: This case report is represented the naso-alveolar molding (NAM) of an infant with unilateral cleft lip and palate. CASE REPORT: A twenty six days old a male infant with severe unilateral cleft lip and plate was reffered to our clinic. Infant had 50 cm height-3100 gr weight. Parents were informed about nasoalveolar molding (NAM) treatment then polyvinyl siloxane impression was taken to obtain plaster model. NAM apliance was prepared by acrylic resine and applied to the infant with the help of surgical tape. The collapsed left alveolar cleft segment was brought into the correct position by adding and removing acrylic resin according to Grayson method. Then nasal stents were added to the plate to correct nasal cartilages. Cleft alveolar segments was repositioned to its anatomic position and alveolar arch was organized by NAM plate, Alar nasal cartilages were reformed. The tretment was lasted for 5 months and 20 days. Primary surgery and gingivoperioplasty operation was performed when baby was 6 months and 20 days old. CONCLUSIONS: Before the primary surgery, prolabium, columella and alar cartilages have been reformed and organized by NAM plate. Cleft alveolar segments were closed to the each other so gingivoperioplasty operation could be done. NAM treatment improves the success of primary surgery. Sayfa 122

83 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P014. ÜST ÇENE BĠRĠNCĠ PREMOLAR DĠġ EKSĠKLĠĞĠNĠN DĠREKT KOMPOZĠT REZĠNLE TEDAVĠSĠ Emrullah BAHġĠ*, Özlem AKYÜZ*, SavaĢ SAĞMAK* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Diastemalar periodontal, cerrahi, ortodontik veya protetik yöntemlerle tedavi edilebilir. Diastemaları azaltmak veya ortadan kaldırmak için kompozit rezinler de uygulanabilir. Bu uygulama, hastalar için estetik ve non-invaziv bir alternatif oluģturabilir. Bu çalıģmada, üst çene birinci premolar diģini kaybeden hastanın kompozit rezin ile tedavisi sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: Maksillada premolar bölgede diģler arasında boģluk Ģikayeti olan 42 yaģındaki erkek hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi kliniğine baģvurdu. Hasta tüm tedavi seçenekleri konusunda bilgilendirildi. Rutin bir uygulama olmayan posterior bölgeye diastema kapama uygulaması anlatıldı. Hasta tedaviyi kabul etti ve onam formu alınıp iģleme baģlandı. 37% lik fosforik asit ve bir bonding ajan (Clearfil SE bond, Kuraray, Japonya) üretici talimatlarına uygun bir Ģekilde kullanıldı. Mikrohibrit kompozit rezin tek renk olarak (Filtek Z250, A1, 3M-ESPE, ABD) uygulandı. Bitirme ve polisaj iģlemleri gerçekleģtirildi (Sof-lex disc, 3M-ESPE, ABD). Hastaya tavsiyelerde bulunuldu ve 6 ay sonra kontrole çağırıldı. SONUÇLAR: Anterior bölgede diastema kapama yeni adeziv sistemlerin geliģtirilmesi ile kolay, ucuz ve minimal invaziv bir prosedürdür. Posterior bölgede ise tedavinin baģarısı; etiyolojik faktörler, diastemanın boyutu, doğru endikasyon ve vakanın uzun dönem klinik takibi gibi birçok faktöre bağlıdır. P014. TREATMENT OF THE UPPER FIRST PREMOLAR TOOTH MISSING WITH DIRECT COMPOSITE RESIN Emrullah BAHġĠ*, Özlem AKYÜZ*, SavaĢ SAĞMAK* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Diastemas can be treated using periodontal, surgical, orthodontic, or prosthetic procedures. Composite resins can be applied to reduce or eliminate diastemas and represent a good aesthetic non-invasive alternative for these patients. In this study, treatment of a patient who lost the first premolar tooth in the upper jaw with composite resin is presented. CASE REPORT: A 42-year-old male patient who complained of a gap between the teeth in the premolar region in Maxillary was referred to the Restorative Dental Clinic of Dicle University Faculty of Dentistry. The patient was informed about all treatment options. The application of diastema closure to a posterior region without a routine procedure was described. The patient accepted the treatment and the proclamation form was received and processing started. 37% phosphoric acid and a bonding agent (Clearfil SE bond, Kuraray, Japan) were used in accordance with the manufacturer's instructions. The microhybrid composite resin was applied as a single color (Filtek Z250, A1, 3M-ESPE, USA). Finishing and polishing processes were performed (Sof-lex disc, 3M-ESPE, USA). Recommendations tell to him and called for control 6 months later. CONCLUSIONS: In anterior region, diastema closure is a simple, inexpensive and minimally invasive procedure with the development of new adhesive systems. The success of treatment in the posterior region is depend on; the etiologic factors, the size of the diastema, the correct indications and the long-term clinical follow-up of the case. Sayfa 123

84 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P015. MĠNERAL TRĠOKSĠT AGREGATI ĠLE APEKSĠFĠKASYON: OLGU SUNUMU Ezgi EROĞLU*, Emine TATAR*, Ġsmet Rezani TOPTANCI*, Sema ÇELENK* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Pulpayı içeren komplike kron kırıklarına sıkça rastlanılmaktadır. Travmadan sonra geçen vaktin uzaması prognozun kötüleģmesine sebep olabilir. Bu nedenle hastanın geliģ zamanı tedavinin baģarısını etkileyecek en önemli faktörlerden birisidir. Bu olgu raporunda travma nedeniyle pulpayı içeren komplike kron kırığı olan maksiler sağ santral diģin tedavisi anlatılmaya çalıģılmıģtır. OLGU SUNUMU: 11 yaģında erkek hasta çene-yüz bölgesinde travma öyküsüyle kliniğimize baģvurdu. Hastanın alınan anamnezinde travma sonrasında maksiler sağ santral (#11) diģi pulpayı içeren komplike kron kırığı olduğu anlaģıldı. Radyolojik muayene sonrası ilgili diģin apeksinin açık olduğu anlaģıldı. Enfekte pulpa uzaklaģtırıldıktan sonra apeksifikasyon tedavisine baģlanmıģtır. Apekste Mineral trioksit agregat ile tıkaç oluģturulmuģ daha sonra kanal dolumu ve restorasyon tamamlanmıģtır. SONUÇLAR: Travma nedeniyle maksiler sağ santral (#11) diģin pulpayı içeren komplike kron kırığı Mineral trioksit agregat ile apeksifikasyon tedavisi ve kök kanal tedavisi yapıldıktan sonra, herhangi bir enfeksiyon geliģmemiģtir. P015. APEXIFICATION WITH MINERAL TRIOXIDE AGGREGATE : A CASE REPORT Ezgi EROĞLU*, Emine TATAR*, Ġsmet Rezani TOPTANCI*, Sema ÇELENK* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Complicated crown fractures involving pulp are frequently encountered. Prolonged time after trauma can cause prognosis to worse. Therefore, the time of arrival of the patient is one of the most important factors that will affect the success of the treatment. In this case report, the treatment of maxillary right central tooth with complicated crown fracture involving pulp due to trauma was presented. CASE REPORT: An 11-year-old male patient was admitted to our clinic with trauma to oro-facial region. At the history of the patient, it was understood that the maxillary right central incisor (# 11) was a complicated crown fracture with pulp after the trauma. After radiological examination, it was found that the tooth apex was open. After the infected pulp was removed, apexification therapy was performed. At apex Mineral trioxide aggregate plug was formed and then canal filling and restoration were completed. CONCLUSIONS: No pathologial conditions were observed in the radiographic and clinical controls after apexification with mineral trioxide agregate and root canal treatment at maxillary right central(#11). Sayfa 124

85 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P016. FOSSA KANĠNA ABSE TEDAVĠSĠ: OLGU SUNUMU Bahattin BĠNGÜL*, Ersin KESKĠN* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Fossa kanina absesi; foramen infraorbitalenin altında fossa kanina ile orbikularis oris, levator anguli oris ve levator labii superior kası arasındaki boģluktan geliģir. Bu olgu sunumunda fossa kanina absesi geliģim nedenleri ve tedavi yöntemini derlemeyi amaçladık. OLGU SUNUMU: 16 yaģındaki kadın hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi ne sağ maksilla anterior bölgesinde ĢiĢlik ve ağrı nedeniyle baģvurdu. Yapılan klinik ve radyolojik muayene sonucunda sağ kanin diģ hizasında ĢiĢlik ve bu ĢiĢlik nedeniyle nazolabial sulkusun kaybolduğu, vestibulum oristen yapılan palpasyonda ağrının olduğunu, ayrıca alt göz kapağı, burun yan duvarı ve üst dudağın ĢiĢtiği, radyolojik olarak ise 13 numaralı diģ apeksinde radyolusent görüntünün izlendiği görüldü. SONUÇLAR: 1 hafta sonra yapılan klinik muayene sonucunda nazolabial sulkusun belirginleģtiği, vestibulum oriste bulunan, ayrıca alt göz kapağı, burun yan duvarında bulunan ĢiĢliğin de iyileģtiği görüldü. Loca enfeksiyonları ile kliniğimize gelen hastalarda; enfeksiyona neden olan durumun belirlenmesi ve etkeni ortadan kaldıracak Ģekilde tedavi planlanması yapılmalıdır. P016. FOSSA CANINE ABSCESS TREATMENT: A CASE REPORT Bahattin BĠNGÜL*, Ersin KESKĠN* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye AIM: Fossa canine abscess; beneath the foramen infraorbital originates from the space between the fossa canina and the orbicularis oris, the levator anguli oris and the superior labia of the levator. In this case report, we aimed to compile the reasons of fossa canine abscess development and treatment method. CASE REPORT: A 16-year-old female patient was admitted to Dicle University Dental Faculty due to swelling and pain in the right maxilla anterior region. As a result of the clinical and radiological examination, it was seen that the nasolabial sulcus disappeared due to the swelling of the right hemithorax and the swelling of the right hemisphere, palpation of the vestibulum oris, radiologic examination of the lower eyelid, nasal side wall and upper abdomen. CONCLUSIONS: Clinical examination after 1 week showed improvement of the nasolabial sulcus, vestibulum in the oris, and improvement of the lower eyelid and the swelling in the side wall of the nose. In patients who come to our clinic with loca infections; the treatment should be planned to determine the condition causing the infection and to remove the effect. Sayfa 125

86 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P017. KAMA ġekilli LATERAL DĠġLERĠN ADEZiV SĠSTEMLER KULLANILARAK KONSERVATĠF YÖNTEMLE YENiDEN RESTORE EDĠLMESI ġule SAYAN*, Muhammed SAYAN* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Bütün insanlar için gülümseme önemlidir. Genç ve yetiģkinler mükemmel bir vücut, gülümseme ve yüz görünümü isterler. Koni Ģekilli bir diģ ağızda sürdüğünde,bu diģin mükemmel olmaması ve geride kalan anterior diģlerle kıyaslandığında daha küçük olması hasta da hayal kırıklığı sebebi olabilir. Bu tedavinin amacı; kama Ģekilli lateral diģlere normal diģ formu ve görünümü sağlamak ve gülüģü yeniden dizayn etmektir. OLGU SUNUMU: Kliniğimize baģvuran 24 yaģındaki bayan hastada bilateral olarak kama Ģekilli lateral diģler bulunmaktadır. Intraoral ve radyografik muayene sırasında üst çene hr iki lateralde de mikrodonti bulgusuna rastlanmıģtır. ÇeĢitli tedavi seçenekleri hastaya açıklanmıģ ve kompozit lamina ile mikrodonti tedavisine karar verilmiģtir. Ilk olarak %37 lik fosforik asit ile pürüzlendirme yapılmıģ ve Ģeffaf band kullanılarak, ince tabaka halinde bonding ajan (Universal Bond, 3M-ESPE) uygulanmıģ ve ıģınlanmıģtır. Rezin kompozit olarak da (Filtek Ultimate Universal(dentin- enamel),3m-espe) kullanılmıģtır. Kompozit rezin aģamalı olarak uygulandı ve doğal diģ konturunda ve pozisyonunda olmasına çok dikat edildi. Son olarak restorasyonlar esnek Sof-Lex polisaj lastik seti (3M ESPE, USA) ile parlatılmıģtır. SONUÇLAR: Mikrodonti tek bir diģ, bir grup diģ ve hatta tüm diģlede görülebilir. Direk kompozit veneerler alıģılmadık Ģekilli anterior diģlerde daha invaziv ve pahalı yöntemlere göre iyi bir alternatiftir. Tek seans uygulama ile kolayca uygulanabilir ve modifiye edilebilir. P017. RESTORATION PEG-SHAPED LATERAL TEETH WITH CONSERVATIVE METHODS BY USING ADEZIV SYSTEMS ġule SAYAN*, Muhammed SAYAN* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Smiles are important to all people. Young people and adults wish a perfect body, smile and facial appearance. When peg-shaped laterals erupt in the mouth, it can be a disappointment to the patient that their teeth are not perfect or too small in comparison to the rest of the anterior teeth. The aim of this treatment should be to provide the lateral a normal looking crown structure that appears unremarkable and redesign the smile. CASE REPORT: The patient was 24-year-old woman concerned about bilateral peg shaped lateral incisors. Intraoral and radiographic examination revealed a microdontia of the upper both lateral incisor. Various treatment options were explained to the patient and it was decided to treat the microdontia with composite laminate veneers. First, a 37% phosphoric acid etching and bonding agent(universal Bond, 3M-ESPE) was performed. After placing a transparant strip the bonding agent (Universal Bond, 3M-ESPE),was applied and cured. A resin composite (Filtek Ultimate Universal(dentin-enamel),3M-ESPE) was used. The resin composite was applied and cured incrementally with great attention being paid to the natural tooth contour and position. Finally, the restorations were polished, Sof-Lex polishing strips (3M ESPE, USA), and flexible discs of a Sof-Lex set (3M ESPE, USA). CONCLUSIONS: Microdontia can be seen in a single tooth, in a group of teeth, or even in all teeth. Direct composite veneers can be a successful alternative to more invasive, expensive procedures when restoring an unusually shaped incisor. It can be completed in one visit and can easily be modified or repaired. Sayfa 126

87 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P018. PULPAYI ĠÇEREN KRON KIRIKLARININ TEDAVĠSĠ: OLGU SUNUMU Emine TATAR*, Ezgi EROĞLU*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Çene yüz bölgesine gelen travmalar özellikle maksiler anterior diģlerde yaralanmalara sebep olur. Komplike kron kırıklarının ilk 24 saatte tedavi edilmesi pulpanın canlılığını koruması ve sağlıklı kök geliģimi için oldukça önemlidir. Açık apeksli diģlerde komplike kron kırıklarının tedavisinde cvek amputasyon uygulanması kök pulpasının canlılığının korunmasını sağlar ve kök geliģiminin tamamlanarak apeksin kapanmasını destekler. Bu vakada travmadan 3 saat sonra kliniğimize baģvuran hastanın komplike kron kırığı tespit edilen diģine uygulanan cvek amputasyon anlatılmaya çalıģılmıģtır. OLGU SUNUMU: 8 yaģında erkek hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Kliniğine travma Ģikayetiyle baģvurmuģtur. Hastanın yapılan ağız içi muayenesinde komplike kron kırığı tespit edilmiģtir. Üst anterior bölgeden alınan radyograf sonucunda sol maksiler santral diģin apeksinin açık olduğu gözlenmiģtir. Travmanın üzerinde 3 saat geçmesi, komplike kron kırığının varlığı ve apeksin açık olması nedeniyle cvek amputasyon planlanmıģtır. SONUÇLAR: 8 yaģında erkek hastanın sol maksiler santral diģine cvek amputasyon yapılmıģ ve diģ estetik kompozit dolgu ile restore edilmiģtir. Hastanın kontrolleri Dental Travmatoloji Derneği nin 2012 yönergesi göz önünde bulundurularak devam etmektedir. P018. TREATMENT OF CROWN FRACTURE WITH PULP EXPOSURE: A CASE REPORT Emine TATAR*, Ezgi EROĞLU*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Orofacial area tarumas are causes injuries especially at maxillary anterior teeth. Treatment of complicated crown fractures in the first 24 hours is crucial for maintaining pulp viability and for healthy root development.. Applying cvek amputation in the treatment of enamel-dentin-pulp fractures in open apex teeth provides protection of the viability of the root pulp and supports root develepment completion and apexogenesis. In this case, the patient who applied to our clinic 3 hours after the trauma was tried to explain the cvek amputation applied to the tooth of the enamel-dentin-pulp fracture. CASE REPORT: An 8-year-old male patient orofcial trauma admited to the Dicle University Dentistry Faculty Pediatric Dentistry Clinic. Enamel-dentin-pulp fracture was detected in the intraoral examination of the patient. Radiographic examination was performed at anterior region. Because 3 hours wideed through trauma, Cvek amputation is planned cause of open apex. CONCLUSIONS: An 8-year-old male patient was treated cvek amputation of the left maxillary central canal and was restored with dental aesthetic composite fill. The controls of the patient continue due to the Dental Traumatology Society's 2012 guideline. Sayfa 127

88 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P019. BĠLATERAL DUDAK DAMAK YARIKLI YENĠ DOĞANIN NASOALVEOLAR ġekġllendġrġlmesġ Kamile ORUÇ*, Aslı Pelin KAYA*, Seher GÜNDÜZ ARSLAN*, Mehmet DOĞRU*, Fatma Figen ÖZGÜR** *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye AMAÇ: Bu vaka sunumunda amaç, çift taraflı dudak damak yarıklı bir yeni doğanın primer cerrahi öncesi Nazoalveolar ġekillendirmesini (NAġ) sunmaktır. OLGU SUNUMU: Bilateral tam dudak damak yarığı ile doğan ondört günlük kız bebek kliniğimize beslenme plağı yapımı için yönlendirilmiģti. Yapılan muayenede yarık deformitesinin yanında, kardiak bir problem olan Patent foramen ovale (PFO) ye sahip olduğu, 48 cm boy gr ağırlığında dünyaya geldiği öğrenildi. Bebeğin ebeveynlerine Nazoalveolar ġekillendirme (NAġ) Tedavisi ile ilgili bilgi verildikten sonra bebeğin ağız içinden silikon esaslı ölçü maddesi ile ölçü alındı, alçı model elde edildikten sonra akrilikten NAġ apareyi hazırlandı ve bebeğe uygulandı. Haftalık randevularla yumuģak akrilik Grayson methoduna göre akrilik plağa eklenerek aktivasyonu yapıldı. Yarık alveolar segmentler birbirine yaklaģtırıldıktan sonra nostrillere yerleģecek Ģekilde plağa nazal stentler ilave edilerek nazal bölgenin Ģekillendirilmesi yapıldı. NAġ Tedavisi 3 ay 21 günde tamamlanmıģtır. Tedavi sonunda yarık alveolar segmentler ve dudaklar birbirine yaklaģtırıldı, yarık bölgesindeki çökük alanlar ve nazal kıkırdaklar yeniden Ģekillendirildi, kolumella ve prolabyum uzatıldı, sağa deviye olan burun asimetrisi azaltıldı. Primer dudak ameliyatı ve gingivoperioplasti 4 aylık iken yapıldı. SONUÇ: NAġ T dudak damak yarığı anomalisi ile doğan bebeğin yarık Ģiddetini azaltarak primer cerrahinin baģarısını arttırmıģtır. P019. NASOALVEOLAR MOLDING OF A NEW BORN WITH BILATERAL CLEFT LIP AND PALATE Kamile ORUÇ*, Aslı Pelin KAYA*, Seher GÜNDÜZ ARSLAN*, Mehmet DOĞRU*, Fatma Figen ÖZGÜR** *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Orthodontics, Diyarbakır, Türkiye **Hacettepe University Faculty of Medicine Department of Plastic and Reconstructive Surgery, Ankara, Türkiye AIM: The aim of this case report is to present Nasoalveolar Molding (NAM) before primary labioplasty of a newborn with bilateral cleft lip and palate. CASE REPORT: A fourteen day-old female infant, born with a complete bilateral cleft lip and palate, was refered to our clinic to apply a nutrition plate. Beside cleft deformity, she had cardiac problem which is Patent foramen ovale (PFO) was observed. She was born with 48 cm. height and 2700 g. weight. After informations about Nasoalveolar Molding (NAM) were given to the patient s parent, impression with silicon based material was taken from baby mouth. After plaster cast obtained, NAM applience prepared with acrylic material and applied to the patient. For activation, soft acrylic material added to the acrylic applience according to Grayson method every week. After cleft alveolar segments were aproximated to each other, nasal region was reformed by adding nasal stents to the applience that placed in the nostrils. NAM was completed for 3 months 21 days. At the end of the treatment, cleft alveolar segments and cleft lips have been aproximated to each other, collapsed areas at the cleft side and nasal cartilages have been reformed, columella, and prolabıum was lengthened and asymmetry of nasal bone that deviated to the right has been reduced. Primary lip surgery and gingivoperioplasty was performed when patient was 4 months old. CONCLUSIONS: NAM improved the success of the primary surgery by reducing the severity of the cleft of the patient. Sayfa 128

89 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P020. OSTEOGENEZĠS ĠMPERFEKTA: OLGU SUNUMU Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Osteogenezis imperfekta (OĠ) kemikte kırılma ve çatlamalar ile karakterize kalıtsal bir hastalıktır. OĠ hastalarının çoğunda Tip I kollajenin her iki zincirindeki genlerin (COLIA1 ve COLIA2) mutasyonu sonucu ortaya çıktığı belirtilmiģtir. Kemikler çok kırılgandır ve ciddi vakalarda çok küçük travmalarda hatta spontane Ģekilde bile kırılabilmektedir. OĠ ile iliģkili dental anomaliler, dentinogenesiz imperfekta, diģlerde atrizyon ve çatlaklar, apikale doğru geniģleyen pulpa odası, geminasyon, odontoma, hipodonti, maksiller hipoplazi, ön ve yan açık kapanıģ, geri kalmıģ ya da geliģmiģ dental geliģim olarak sıralanabilir. Bu olgu sunumunun amacı OĠ li çocuk hastada gözlenen bulguların ve tedavi yaklaģımının tanımlanmasıdır. OLGU SUNUMU: Kliniğimize baģvuran 6 yaģındaki kız hastadan alınan tıbbı anamnez sonucunda hastanın daha önce tip I osteogenezis imperfekta teģhisi aldığı öğrenildi. Mavi sklera hastalığı tanımlamada etkili oldu. Hastanın göğüs kafesinde Ģekil bozukluğu gözlendi. Hastada çok sayıda dentin çürüğünün olduğu, daimi diģ eksikliğinin ve diģlerde dentinogenezis imperfektanın olmadığı görülmüģtür. SONUÇLAR: Bu tür vakalarda tabloya eģlik eden tıbbi durumlar bilinmeli ve değerlendirmeye alınmalıdır. Tedavi planlaması fonksiyon, dikey boyut ve estetik mümkün olan en üst seviyede korunacak Ģekilde yapılmalıdır. Hastalara konservatif tedavi yöntemlerinin uygulanması önerilmiģtir. P020. OSTEOGENESIS IMPERFECTA : A CASE REPORT Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Osteogenesis imperfecta (OI) is a rare metabolic and heritable disease characterized by increased fragility of the bony tissue. The pathologic basis of OI is an alteration in collagen type I synthesis or extracellular secretion due to mutations in the COLIA1 and COLIA2 genes. The bones are more fragile, and more fractures follow minor traumao reven occur spontaneously in the most severe cases. The incidence of dental anomalies associated with OI varies and includes dentinogenesis imperfecta, tooth attrition and fracture, apically extended pulp chambers, gemination, odontoma, Class II and III malocclusion, hypodontia, maxillary hypoplasia, anterior and posterior cross bite and open bite, and advanced or delayed dental development. The aim of this case report is to describe the extraoral, intraoral symptoms and treatment approach in child with OI. CASE REPORT: As a result of the medical history obtained from a 6-year-old girl admitted to our clinic, the patient was previously diagnosed as having type I osteogenesis imperfecta. Blue sclera was effective in defining disease. It was observed in the patient's chest figure disorder. It was found that the patient had a numerous dental caries, no permanent tooth defect, and no dentinogenesis imperfecta in the teeth. CONCLUSIONS: In such cases, medical conditions should be known and evaluated. Treatment planning should be done in such a way that the function, vertical size and aesthetic are preserved at the highest level. The conservative treatment methods are recommended to the patient. Sayfa 129

90 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P021. DĠREKT KOMPOZĠT REZĠN RESTORASYONLAR ĠLE POLĠDĠASTEMA KAPAMA Metin BAKIR*, Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġi* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Polidiastema, diģler arasındaki temas noktalarının eksikliği ve aynı diģ arkındaki bitiģik diģler arasındaki boģluk ile karakterize bir diģ anomalisidir. Anterior polidiastema estetik bir gülüģ istendiğinde sorun oluģturur. Bu olgu sunumunun amacı, hastanın estetik beklentilerini karģılamak amacıyla direkt kompozit restorasyonlarla polidiastemanın kapatılmasıdır. OLGU SUNUMU: Maksiller ön diģler arasında boģluk Ģikayeti olan 22 yaģındaki erkek hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi birimine baģvurdu. Hasta tüm tedavi seçeneklerinin araģtırılıp kendisine sunulmasından sonra direkt kompozit ile restorasyonu kabul etmiģtir. 37% lik fosforik asit ve bir bonding ajan (Universal Bond, 3M-ESPE) üretici talimatlarına uygun bir Ģekilde kullanıldı. BaĢlangıçta ince bir katman opak renkte kompozit tabakası (Filtek Ultimate Universal-dentin, 3M-ESPE), ardından da bir nanokompozit rezin (Filtek Ultimate Universal-body,enamel, 3M-ESPE) geri kalan dentini taklit etmesi amacıyla uygulandı. Bitirme ve polisajlama iģlemleri gerçekleģtirildi (Sof-lex/3MESPE). Hastaya tavsiyelerde bulunuldu ve 6 ay sonra kontrole çağırıldı. SONUÇ: Klinik uygulamalarda polidiastema kapaması tedavisi sırasında vakanın ayrıntılı olarak incelemesi çok önemlidir. Tedavinin baģarısı; etiyolojik faktörler, diastemanın boyutu ve doğru endikasyon gibi birçok faktöre bağlıdır. Günümüzde bu süreç yeni adeziv sistemlerin geliģtirilmesi ile kolay, aynı zamanda daha az invaziv olmaktadır. P021. POLYDIASTEMA CLOSURE WITH DIRECT COMPOSITE RESTORATIONS Metin BAKIR*, Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġi* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: The polydiastema is a dental anomaly characterized by a lack of contact points between the teeth and a gap between adjacent teeth on the same tooth. Anterior polidiastema is a problem when an aesthetic smile is desired. The purpose of this case report is to close Polidiastema with direct composite restorations to meet the patient's aesthetic expectations. CASE REPORT: A 22-year-old male patient complained of a gap between the maxillary anterior teeth was referred to the Dicle University Faculty of Dentistry Department Restorative Dentistry The patient accepted the restoration with direct composite after all treatment options were investigated and presented to him. 37% phosphoric acid and a bonding agent (Universal Bond, 3M-ESPE) were used in accordance with the manufacturer's instructions. Initially a thin layer of opaque composite layer (Filtek Ultimate Universal-dentin, 3M-ESPE) followed by a nanocomposite resin (Filtek Ultimate Universal-body, enamel, 3M-ESPE) was applied to mimic the remaining dentin. Finishing and polishing processes were carried out (Sof-lex / 3MESPE). Recommendations tell to him and called for control 6 months later. CONCLUSIONS: It is very important to examine the case in detail during the treatment of the polidiastema closure in clinical practice. Success of treatment is depend on; the etiological factors, the size of the diastema and the correct indications. Nowadays, this process is easy and at the same time less invasive by the development of new adhesive systems. Sayfa 130

91 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P022. VĠTAL KIRIK SANTRAL DĠġĠN REATAÇMAN TEKNĠĞĠ ĠLE TEDAVĠSĠ: BĠR OLGU SUNUMU Emrullah BAHġi*, Metin BAKIR*, Candan AYDIN HOġ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Kırık diģ parçalarının dentin bonding sistemlerle yeniden yapıģtırılması yöntemi yıllardan beri uygulanmaktadır. Reataçman tekniği olarak adlandırılan bu yöntemin birçok avantajı vardır. Bu vakada maxillar keser diģte meydana gelen komplike olmayan kron fraktürünün reataçman tekniği ile tedavisi sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: Onüç yaģındaki bayan hasta çarpma nedeniyle 21 nolu diģinin kırılması sonucu, kırık olan diģ parçasını da getirerek kliniğimize baģvurdu. Ağız içi muayenede 21 nolu diģte mine ve dentini içine alacak Ģekilde kron kırığının olduğu ve diģin pulpasının açılmadığı görüldü. Radyografik muayenede kökte herhangi bir kırık veya baģka bir patoloji olmadığı ve periodontal dokuların normal olduğu saptandı. Fragmanın mine ve dentini ile diģin kırığa bakan yüzeyleri %35 lik fosforik asit jeli ile (Scotchbond, 3M-ESPE, ABD) 30 sn asitlendi ve diģler yıkanıp kurutuldu. Fragman ve diģin kırığa bakan yüzeyleri retansiyon oluģturması için hafif bizotajlandı. Fragman ve diģin kırığa bakan yüzeylerine 30 sn primer (Liner Bond II V, Prime A ve B karıģımı, Kuraray,Japonya) ile muamele edildi ve hafifçe hava sıkılarak kurutuldu. Dual-curing dentin bonding ajanı rezin (Liner Bond II V, Prime A ve B karıģımı, Kuraray), fırça yardımıyla fragmana ve komģu diģin aproksimal yüzeyine sürüldü. Retantif alanlar ıģınla sertleģen bir hibrit rezinle (Filtek Z250, 3M-ESPE, ABD) dolduruldu ve fragmanlar uç uca gelecek Ģekilde yerine yerleģtirildi. Bitirme ve polisaj iģlemleri gerçekleģtirildi (Sof-lex disc, 3M-ESPE, ABD). Hastaya tavsiyelerde bulunuldu ve 1., 2., 3. ve 6. aylarda kontrole çağırıldı. SONUÇLAR: Reataçman tekniği ile kırık diģlerin restorasyonu minimum doku kaybı nedeniyle konservatif bir tedavi yaklaģımıdır. Ayrıca ekonomik ve kolay uygulanabilir bir yöntemdir. P022. TREATMENT OF FRACTURED VITAL CENTRAL TOOTH WITH REATTACHMENT TECHNIQUE: A CASE REPORT Emrullah BAHġi*, Metin BAKIR*, Candan AYDIN HOġ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: The method of re-cementation of fractured pieces of tooth with dentin bonding systems was applied since many years. There are many advantages of this method called reattachment technique. In these clinical case treatment of uncomplicated crown fracture with reattachment technique occurring on the maxillary incisive tooth was presented. CASE REPORT: A 13-year-old female patient applied to our clinic by bringing the broken tooth part of the fracture of the 21 st tooth due to impact. It was observed that the fracture of the chrown and the tooth pulp were not opened to the inside of the mouth while the dental enamel and dentin were inserted. Radiographic examination revealed no root fracture or other pathology and periodontal tissue was seen normal. The surface of the fragments with enamel and dentin were acidified with 35% phosphoric acid gel (Scotchbond, 3M-ESPE, USA) for 30 sec and the teeth were washed and dried. Fragments and fleshy faces were slightly fused to form retention. Fragments and teeth were treated with 30 sec primer (Liner Bond II V, Prime A and B mixture, Kuraray, Japan) onto the surface facing the fracture and lightly air-dried. Dual-curing dentin bonding agent resin (Liner Bond II V, Prime A and B mixture, Kuraray) was applied to the fragment and adjacent tooth aproximal surface with a brush. The retentive areas were filled with a lifht-cured hybrid resin (Filtek Z250, 3M-ESPE, USA), and the fragments were placed back into the tip. Finishing and polishing processes were performed (Sof-lex disc, 3M-ESPE, USA). Recommendations tell to patient and called for controls 1, 2, 3 and 6 months later. CONCLUSIONS: Restoration of the fractured teeth with the reattachment technique is a conservative treatment approach due to minimal tissue loss. It is also an economical and easily applicable method. Sayfa 131

92 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P023. EPĠDERMOLĠZĠS BÜLLOZA SĠMPLEKS, DENTAL VE MUKOZAL ORAL BULGULAR: OLGU SUNUMU Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Epidermolizis bülloza (EB); deri, müköz membran ve diģ anormallikleri gibi ektodermal kaynaklı bozukluklar içeren genetik bir hastalıktır. Deri ve mukozada mekanik etkenlere karģı hassaslık, bül oluģumu ve erozyonlar, el ve tırnak anormallikleri, oral mukozaya ait özel oluģumlar ve hipoplastik mine gibi oral bulgular mevcuttur. Bu olgu sunumunun amacı EB li çocuk hastada gözlenen ekstraoral, intraoral bulguların ve tedavi yaklaģımının tanımlanmasıdır. OLGU SUNUMU: DiĢ ağrısı Ģikayetiyle kliniğimize baģvuran 8 yaģındaki erkek hastanın ağız dıģı bulgularında yüz, el ve ayaklarda tekrarlayan bül izleri, ayrıca tırnaklarda deformiteler görüldü. Ağız içi bulgularında ise tekrarlayan bül oluģumu, diģlerde çürük, lekeler ve erken diģ kayıpları, hiperplastik ve çekilmiģ diģ etleri olduğu gözlendi. 6 yaģ diģlerinde derin dentin çürükleri olan hastanın restoratif tedavileri planlandı ve tedavileri halen sürmektedir. SONUÇLAR: EB hastalarının diģ tedavilerinde atravmatik çalıģılmalıdır. Hastalar için özel üretilmiģ, metal, sivri uçlu olmayan tek kullanımlık aletler kullanılabilir. Lokal anestezi enjeksiyonu, mümkün olduğunca yavaģ yapılmalıdır. P023. EPIDERMOLISIS BULLOZA SYMPLEX, DENTAL AND MUCOSAL ORAL FINDINGS: A CASE REPORT Ekin AKTÜRK*, Elmas TÜFEK ATICI*, Hatice Kübra DAMAKSIZ*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Epidermolysis bullosa (EB) is a group of genetic disorder that involves ectodermal origin such as skin diseas, mucous membranes and tooth abnormalities. It is characterized by mechanical fragility, blisters and erosions of skin and mucosa. EB is associated with hand, nail abnormalities and oral findings such as hypoplastic enamel. The aim of this case report is to describe the extraoral, intraoral symptoms and treatment approach in child with EB. CASE REPORT: The 8-year-old boy referred to our clinic with pain complaint. Ekstraoral examination revealed recurrent bullae on his face, hands and feet, as well as deformities on his nails. Intraoral findings, recurrent bulla formation, caries in teeth, stains and early tooth loss, hyperplastic and retracted gingiva were observed. Restorative treatments of patients with deep dentin caries were planned and treatment is still ongoing. CONCLUSIONS: Dental treatment of EB patients should be atraumatic. Specifically designed for EB patients with non-metallic, non-pointed disposable tools can be used. Local anesthesia should be injected as slowly as possible. Sayfa 132

93 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P024. GÖMÜLÜ KANIN, PREMOLAR VE MOLAR DIġLERIN BIRLIKTE GÖRÜLDÜĞÜ NADIR BIR OLGU SUNUMU Ersin KESKĠN*, Kamile ORUÇ**, Beyza KAYA* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye ** Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ortodonti Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Gömülü diģ terimi beklenen zamanda dental arkta yerini alamayan diģler için kullanılmaktadır. Tüm diģler arasında gömük kalma oranı en fazla 3. molar diģlerdedir. Bu sırayı üst kanin diģleri takip etmektedir.kanin diģ,premolar diģler ve molar diģlerin birlikte gömük kaldığı vaka sayısı çok azdır.bu olgu sunumunda kanin diģ,premolar diģler ve molar diģlerin birlikte gömük kaldığı 24 yaģında bir erkek hasta sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: 24 yaģındaki hasta diģ eksikliğini gidermek amacıyla Dicle Üniversitesi DiĢhekimliği Fakültesine baģvurmuģtur.yapılan intraoral ve radyolojik muayenesinde sağ üst bölgede 6 diģin gömülü olduğu saptanmıģtır.uzun yıllar dissiz olan hastanın alt diģleri üst alveolar krete temas etmektedir.bu sebepten dolayı herhangi bir protez yapılamamıģtır.hastanın önce gömülü molar diģleri ve gömülü 2.premolar diģi alındı.15 gün sonra gömülü kanin diģi ve 1. premolar diģi alındı. Ġlgili bölgenin implant ile rehabilitasyonu için hastaya randevu verildi. SONUÇLAR: Gömülü kalma oral cerrahlar için sık karģılaģılan bir durumdur.erken müdahalelerle, multidisipliner yaklaģımla bazı diģler çekime gerek kalmadan ağızdaki yerlerine getirilebilirler.radyolojik değerlendirme bu tarz vakalarda büyük önem arzetmektedir.bizim vakamızda gömülü kalan çok sayıda daimi diģ sunulmuģtur. P024. A RARE CASE REPORT OF ĠMPACTED CANINE, PREMOLAR AND MOLAR TEETH TOGETHER Ersin KESKĠN*, Kamile ORUÇ**, Beyza KAYA* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye ** Dicle University Faculty of Dentistry Department of Orthodontics, Diyarbakır, Türkiye AIM: Impacted tooth contour is used for teeth that can not find dental arc when expected. Embedding rate among all teeth is at most third molar teeth. This order is followed by upper canine teeth. The number of cases in which canine, premolar teeth and molar teeth are buried together is very small. In this case report, a 24-year-old male patient was presented with a canine tooth, premolar teeth and molar teeth buried together. CASE REPORT: A 24 year old male patient was referred to Dicle University Faculty of Dentistry for missing teeth. The intraoral and radiological examination performed revealed that sıx teeth were impacted in the upper right region. The lower teeth of the patient who has been free for many years are in contact with the upper alveolar process. First, the buried molar teeth and the buried 2.premolar teeth were taken. After 15 days, the buried canine and first premolar teeth were removed. The relevant area was assigned to the patient for rehabilitation with implants. CONCLUSIONS: Embedding is a common condition for oral surgeons. Early intervention, with a multidisciplinary approach, some teeth can be brought to the mouths without withdrawal. Radiological evaluation is of great importance in such cases. In our case, it has presented numerous permanent impacted teeth. Sayfa 133

94 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P025. ANTERĠOR DĠASTEMANIN KOMPOZĠT REZĠN KULLANILARAK RESTORASYONU: ĠKĠ VAKA SUNUMU Özlem AKYÜZ*, SavaĢ SAĞMAK*, Emrullah BAHġi* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Bu çalıģmanın amacı ortodontik tedavi sonrası diģlerinde diastema bulunan iki hastanın direkt kompozit rezin ile tedavisini sunmak ve klinik tedavi prosedürlerini anlatmaktır. OLGU SUNUMU: Kliniğimize ortodonti kliniğinden yönlendirilmiģ iki hasta (18 ve 20 yaģında) baģvurdu. Hastalar muayene edildi. DiĢler arasında diastema ve diģlerin akslarında anormal eğimler görüldü. Ġlk hastanın santral diģine, ikinci hastanın ise lateral diģlerine direkt kompozit restorasyonlar uygulanmasına karar verildi. Ġlk hastanın 21, ikinci hastanın 12 ve 22 numaralı diģlerine sırasıyla %37'lik fosforik asit (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant) sonrasında bonding ajan (3M Espe single bond universal) uygulandı. Daha sonra A2 body ve A1 mine kompozit ile restorasyonlar tamamlandı (Filtek Ultimate Universal). Son olarak restorasyonlar polisaj diskleri ile polisajlandı. (Praxis Polishing Discs TDV ). Hastaya öneriler anlatıldı ve 6 ay sonra kontrole çağrıldı. SONUÇLAR: Diastemalar için direkt kompozit rezin restorasyonlar konservatif, ucuz ve estetik bir tedavi seçeneğidir. P025. RESTORATION OF ANTERIOR DIASTEMA USING COMPOSITE RESIN: TWO CASE REPORTS Özlem AKYÜZ*, SavaĢ SAĞMAK*, Emrullah BAHġi* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: The aim of this study is to present the treatment of two patients with diastema in their teeth after orthodontic treatment with a direct composite resin and to describe the clinical treatment procedures. CASE REPORT: Two patients (18 and 20 years old) referred to our clinic from the orthodontic clinic. Patients were examined. Abnormal inclinations were seen on the diastema and on the axes of the tooth between the teeth. It was decided to apply direct composite restorations to the central teeth of the first patient and to the lateral teeth of the second patient. Bonding agent (3M Espe single bond universal) was applied to 21 of the first patient and to the teeth of 12 and 22 of the second patient respectively after 37% phosphoric acid (3M Espe Scotchbond-Universal Etchant). Restorations were then completed with A2 body and A1 enamel composite (Filtek Ultimate Universal). Finally, the restorations were polished with polishing discs. (Praxis Polishing Discs-TDV). The patient was told about the recommendations and called for control 6 months later. CONCLUSIONS: Direct composite resin restorations for diastemas are a conservative, inexpensive and aesthetic treatment option. Sayfa 134

95 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P026. MĠNE-DENTĠN KIRIKLARININ RESTORASYONU: 2 OLGU SUNUMU Emine TATAR*, Ezgi EROĞLU*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Çene yüz bölgesine alınan travmalar özellikle maksiler anterior diģlerin kırılmasına yol açabilir. Çocuk hastalarda kök geliģimi henüz tamamlanmadığından bu diģlerin erken dönem tedavisi büyük önem taģımaktadır. Komplike olmayan kron kırığı vakalarında diģin travma sonrası hemen tedavi edilmesi açık kalan dentin kanallarının kapatılarak pulpanın canlılığını korumasını sağlar. Komplike olmayan kron kırığının tamirinde hem estetik kompozit hem de kırık parçanın kendisi kullanılabilir. OLGU SUNUMU: 8 yaģında kız hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği bölümüne travma öyküsüyle baģvurmuģtur. Hastaya yapılan muayene sonucu sol maksiller santral diģinde komplike olmayan kron kırığı tespit edilmiģtir. Hasta kırık parçayı da beraberinde getirdiği için diģ kırık parça kullanılarak restore edilmiģtir. 10 yaģında erkek hasta Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği bölümüne travma öyküsüyle baģvurmuģtur. Hastaya yapılan muayene sonucu sol maksiller santral diģinde komplike olmayan kron kırığı tespit edilmiģtir. Hastanın sol maksiller santral diģi kompozit seti kullanılarak tedavi edilmiģtir. SONUÇLAR: 8 yaģında kız hastanın sol maksiler santral diģinde oluģan komplike olmayan kron kırığı diģin kırık parçasıyla tamir edilerek estetik sağlanmıģtır. Apeksi açık olan diģin canlılığı korunmuģ olmakla birlikte kırık parçayla tamir estetik yönden baģarılı olmuģtur. 10 yaģında erkek hastanın sol maksiler santral diģinde oluģan komplike olmayan kron kırığı estetik kompozit setiyle tedavi edilmiģtir. Her iki hastanın kontrolleri Dental Travmatoloji Derneği nin 2012 yılında yayınladığı guideline referans alınarak devam etmektedir. P026. RESTORATIONS OF ENAMEL-DENTIN FRACTURES: 2 CASE REPORTS Emine TATAR*, Ezgi EROĞLU*, Ġsmet Rezani TOPTANCI* *Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Trauma to the orofacial region can lead to fracture of the maxillary anterior teeth. Early treatment of these teeth is important because of root development is not completed. In enamel-dentin fractures, immediate treatment of the tooth after trauma allows to close dentinal channel and protect the pulp viability. Both the aesthetic composite and the restoration with its broken part is two different technic for repair the enamel-dentin fractures. CASE REPORT: An 8-year-old girl was admitted to the Paediatric Dentistry Clinic with trauma. At examination enamel-dentin fracture was detected at left maxillary central incisor. The tooth was restored with its broken piece. A 10-year-old male patient was admitted to Paediatric Dentistry clinic with trauma. At examination Enamel-dentin fracture was detected at left maxillary central incisor. Treatment was performed with using an aesthetic composite. CONCLUSIONS: At 8-year-old girl was treated with an enamel-dentin fractured in the left maxillary central incisor. The repair of the fractured piece was successful in the aesthetic direction, while maintaining the pulp vitality of the open apex. A 10-year-old male patient was treated with an aesthetic composite set on the left maxillary central incisor. The controls of both patients continue with reference to the guideline published by the Dental Traumatology Association in Sayfa 135

96 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P027. DĠREK KOMPOZĠT RESTORASYONLA ORTA HAT DĠASTEMA KAPATILMASI Ezgi SONKAYA*, Candan AYDIN HOġ*, ġeyhmus BAKIR* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Orta hat diasteması bitiģik diģlerin proksimal yüzeyleri arasındaki genellikle 0.5 mm den büyük boģluklar olarak tanımlanır. Estetik sorun yaratan önemli problemlerden biridir. Direkt kompozit restorasyonlar, estetik olmayan diģler arası boģlukların kapatılması için konservatif ve düģük maliyetli bir tedavi seçeneğidir. OLGU SUNUMU: 11ve 21 nolu diģleri arasındaki anterior diastemasından Ģikâyetçi olan hastamız, Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi DiĢ Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı na baģvurdu. Hastanın klinik ve radyolojik muayenesi yapıldıktan sonra direkt rezin kompozit restorasyon ile diastemasının kapatılmasına karar verildi. ĠĢlem bitiminde hastaya oral hijyen motivasyonu verildi,dikkat edilmesi gereken hususlar belirtildi.6 ay sonrası için kontrole çağırıldı. SONUÇLAR: 6 ay sonra kontrole gelen hastanın yapılan klinik değerlendirmelerinde, restorasyonlarda herhangi bir kırığa ve renk değiģikliğine rastlanmadı.6 ay sonrası için tekrar kontrole çağırıldı. P027. CLOSING DIASTEMA WITH A DIRECT RESIN COMPOSITE Ezgi SONKAYA*, Candan AYDIN HOġ*, ġeyhmus BAKIR* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Midline diastema has been defined as a space greater than 0,5 mm between the proximal surfaces of adjacent teeth. Direct composite laminate veneer is a treatment choice that provides minimally invasive, conservative and cost effective way for the closure of anesthetic interdental spaces. CASE REPORT: 22 years old female patient was referred to the Department of Restorative Dentistry, Dicle University with complaint midline space problem. After radiological and clinic examinations was decided to be restorated with direct composites veneers.free hand technique was preferred for her teeth. At the end of her treatment the patient was called after 6 month for a follow-up. CONCLUSIONS: In clinical evaluation of the patients coming control after 6 months, there were no evidence of any fracture and discoloration. The patients were satisfied of these treatment. Sayfa 136

97 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P028. EPĠDERMOLĠZĠS BÜLLOZA: 2 OLGU SUNUMU Ebru AKLEYĠN*, AyĢe GÜNAY*, Mehmet ÇOLAK**, Ġzzet YAVUZ*, Emin Caner TÜMEN* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye. AMAÇ: Epidermolizis bülloza (EB), travma sonucu oluģan büllerle karakterize, kalıtsal geçiģli bir hastalıktır. Epidermolizis Bülloza teģhisi konulmuģ iki çocuk hastaya gerekli dental tetkik, muayene ve oral hijyen eğitimi verilerek yaģam kalitesinin arttırılması amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: Kliniğimize baģvuran hastaların yapılan muayeneleri sonucunda; vücutlarının çeģitli bölgelerinde travma sonucu büller, keratoderma, hastalarımızın birinde ise tırnak distrofisi gözlenmiģtir. Bu hastalarda tedavi sırasında kolayca bül oluģabileceği ve dokular çok frajil olduğu için en ufak bir baskı yapmaktan bile kaçınılması gerektiği unutulmamalıdır. Bu hastalarda koruyucu-önleyici yöntemler çok önemlidir. Hastalarımıza topikal flor uygulamaları yapılıp, oral hijyen eğitimi verildikten sonra düzenli diģ hekimi kontrollerine çağrılmıģtır. SONUÇLAR: Epidermolizis Bülloza; kronik seyirli, tam olarak tedavisi olmayan ve hastaların yaģam kalitesinin çok büyük ölçüde azaldığı bir hastalıktır. Hastalar tedavi ve geliģebilecek komplikasyonlar açısından multidisipliner bir Ģekilde düzenli olarak takip edilmelidir. P028. EPIDERMOLYSIS BULLOSA: 2 CASE REPORTS Ebru AKLEYĠN*, AyĢe GÜNAY*, Mehmet ÇOLAK**, Ġzzet YAVUZ*, Emin Caner TÜMEN* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye **Dicle University, Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Diyarbakır,Türkiye. AIM: Epidermolysis Bullosa (EB) is a hereditary disease characterized by trauma-forming bullae. It is aimed to increase the quality of life by dental inspection, examination and giving oral hygiene education to two children patients who have been diagnosed with epidermolysis bullosa. CASE REPORT: As a result of the examinations of the patients who applied to our clinic; traumatic bullae in various parts of their bodies, keratoderma and nail dystrophy in one of our patients were observed. It should not be forgotten that even in the event of treatment, it may be easily blistered and the tissues are very fragile, so even the slightest pressure should be avoided. Preventive methods are very important in these patients. Our patients were invited to regular dental surveillance after topical fluoride applications and oral hygiene education. CONCLUSIONS: Epidermolysis Bullosa; chronicillness, not fully treated and the quality of life of patients is greatly reduced. Patients should be followed regularly for treatment and complications in multidisciplinary. Sayfa 137

98 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P029. ODONTOJENĠK KERATOKĠST: 1 OLGU SUNUMU Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Mehmet ÇOLAK**, Osman HABEK***, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye ***Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye AMAÇ: Odontojenik keratokist çenelerde oluģan geliģimsel epitelyal bir kisttir. Sunulan vaka raporunda radyografik olarak dentigeröz kist ön tanısı konan lezyon histopatolojik incelenmeden sonra odontojenik keratokist tanısı konularak tedavisi amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: Sıklıkla mandibula ramusu ve angulus mandibulada görülür ve belirgin ekspansiyon yapma potansiyeli, bitiģik dokulara ilerleyebilme ve hızlı büyüme potansiyelinden dolayı çok büyük boyutlara ulaģabilmektedir. Hastamız ağrı, ödem ve püy akıģı Ģikayeti üzerine kliniğimize baģvurmuģtur. SONUÇLAR: Ağız, DiĢ ve Çene Cerrahisi bölümünde alt çenedeki lezyonlardan alınan insizyonel biyopsinin histopatolojik tetkik incelenmesi sonucunda keratokist tanısı konulmuģ olup cerrahi operasyonla marsüpyalizasyon tekniği uygulanmıģtır. P029. ODONTOGENIC KERATOCYST: A CASE REPORT Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Mehmet ÇOLAK**, Osman HABEK***, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır,Türkiye **Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Diyarbakır,Türkiye ***Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır,Türkiye AIM: Odontogenic keratocyst is a developmental epithelial cyst in the jaws. In the presented case report, the lesion was diagnosed radiographically as dentigerous cyst, and after the histopathological examination, a keratocyst was diagnosed and treatment was aimed. CASE REPORT: Often the mandible ramus and angulus are seen in the mandible and reach very large sizes due to the possibility of significant expansions, the ability to advance to adjacent tissues and the rapid growth potential. Our patient applied to our clinic complaining of pain, edema and flow of pus. CONCLUSIONS: As a result of examination of histopathological examination of incisional biopsy taken from the lesions of the mandible in the mouth, teeth and jaw surgery department, keratocyst restorations were performed and marsupialisation technique was applied by surgical operation. Sayfa 138

99 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P030. PAPĠLLON LEFEVRE SENDROMU: BĠR OLGU SUNUMU Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Papillon Lefevre sendromu (PLS), palmoplantar hiperkeratoz ve diģlerin erken kaybı ile karakterize, nadir görülen otozomal resesif bir hastalıktır. PLS nin etyolojisinde; T ve B lenfosit fonksiyon defektleri, kemotaksis yetersizliği, intrasellüler bakterisidal mekanizma bozukluklarının olduğu ileri sürülmektedir. PLS ile ilgili genetik defektin 11. kromozomda lokalize (11q14) Cathepsin C genindeki mutasyondan kaynaklandığı gösterilmektedir. Bu olgu raporunda diģlerde mobilite Ģikayeti ile kliniğimize baģvuran Papillon Lefevre sendromlu 5 yaģında bir olgu sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: 5 yaģındaki erkek hasta Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi nden PLS Ģüphesi ile kliniğimize yönlendirilmiģtir. Kliniğimize yönlendirilen çocuk hastaya klinik, immunolojik ve hematolojik bulguların sonucunda PLS teģhisi konulmuģtur. Alınan anamnezde hastanın avuç içlerinde, topuklarında ve dirseklerinde ağrılı yaralar olduğu öğrenildi. Hastanın tekrarlayan diģeti ĢiĢlikleri, kötü ağız kokusu ve diģlerin zamanından önce düģmesi hikayesi olduğu öğrenildi. Hastanın ekstraoral muayenesinde avuç içlerinde, topuklarında ve dirseklerinde hiperkeratotik alanlar ve çatlaklar gözlemlenmiģtir. Ġntraoral muayenede ise diģlerde ileri derecelerde mobilite ve derin cepler tespit edilmiģtir. Alınan panaromik radyografide alt ve üst çenenin tamamında ileri derecede alveolar kemik rezorbsiyonu gözlenmiģtir. SONUÇLAR: Hastanın gerekli dental tedavileri yapıldı ve hasta takip altına alındı. PLS olgularının diģ hekimleri tarafından multi disipliner olarak dikkatli bir Ģekilde takibi gerekli olduğu düģünüldü. P030. PAPILLON LEFEVRE SYNDROME: A CASE REPORT Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Papillon Lefevre syndrome (PLS) is a rare autosomal recessive syndrome characterized by palmoplantar hyperkeratozis and premature tooth loss. The ethiological factors involving T and B lymphocyte functional defects, chemotaxis deficiency and intracellular bactericidal mechanism disorders are suggested to be associated with PLS. The genetic defect associated with PLS has been shown to localize in chromosome 11 (11q14) from the mutation in the Cathepsin C gene. In this case report, a 5-year-old patient with Papillon Lefevre who presented to our clinic due to dental mobility. CASE REPORT: A 5-year-old male patient was referred to our clinic by the PLS department of the Dicle University School of Medicine. Children who were referred to our clinic were diagnosed with PLS as a result of clinical, immunological and hematological findings. The patient was reported to have painful soreness in his palms, feet and elbows. There was history of recurrent swelling of gums and foul breath followed by loosening and exfoliation of teeth. In the extraoral examination of the patient, hyperkeratotic areas and cracks were observed in the palms, feet and elbows. In the intraoral examination of the patient, mobility and probing depth were detected in the teeth. In the panoramic radiograph, alveolar bone resorption was observed in maxilla and mandibula. CONCLUSIONS: Necessary dental treatments were performed and the patient was followed up. PLS cases were thought to be necessary by dentists in a careful manner as multidisciplinary. Sayfa 139

100 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P031. EKTODERMAL DĠSPLAZĠ VE ÜÇ BOYUTLU KONĠK IġINLI BĠLGĠSAYARLI TOMOGRAFĠ: 2 OLGU SUNUMU Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Ebru AKLEYĠN*, Mehmet ÇOLAK**, Tuğçe Nur PEKDEMĠR*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye AMAÇ: Ektodermal displazi ektodermden geliģen iki ya da daha fazla yapının anormal geliģimi ile tanımlanan genetik ve kompleks bir hastalıktır. Bu olguda Ektodermal displazi tanısı konulmuģ iki vakanın güncel görüntüleme yöntemlerinden üç boyutlu konik ıģınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) verileri ile ağız içi ve kraniyofasiyal bulgularının detaylı incelenmesi amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: Kliniğimize diģ eksikliği ve Ģekil bozukluğu Ģikayeti ile baģvuran hastaların yapılan klinik ve radyolojik muayenelerinde elde edilen bulgular ile hidrotik tip ektodermal displazi tanısı konuldu. SONUÇLAR: Olgulara ağız diģ sağlığı ve yaģam kalitelerini yükseltmeye yönelik KIBT verileri incelenerek, multidisipliner olarak gerekli tedaviler yapıldı. Oral hijyen eğitimi verilerek hasta ileri takip seanslarına alındı. P031. ECTODERMAL DYSPLASSIA AND THREE-DIMENSIONAL CONE BEAM COMPUTED TOMOGRAPHY: 2 CASE REPORTS Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Ebru AKLEYĠN*, Mehmet ÇOLAK**, Tuğçe Nur PEKDEMĠR*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır,Türkiye **Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Diyarbakır,Türkiye AIM: Ectodermal dysplasia is defined by the abnormal development of two or more structures derived from the embryonic ectodermal layer. Ġt is large genetic and complex group of disorders. In this case, it is aimed to use up to date imaging methods Three Dimension Cone Beam Computed Tomography (3D CBCT) data to examine in detail the intra-oral and craniofacial findings of two cases diagnosed with ectodermal dysplasia by three-dimensional conical beam computed tomography images. CASE REPORT: The findings of clinical and radiological examinations of the patients who were admitted to our clinic with the complaint of tooth defect and deformity were diagnosed with hydrotic type ectodermal dysplasia. CONCLUSIONS: CBCT data reviewed, and as a multidisciplinary approach to improve oral health and quality of life in cases, necessary treatments were performed. Oral hygiene training was given and the patient was taken to the follow-up sessions. Sayfa 140

101 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P032. GENĠġ YAYILIMLI BĠR ODONTOJENĠK KERATOKĠST VAKASI: OLGU SUNUMU Utku Nezih YILMAZ*, Rojdan Ferman GÜNEġ UYSAL*, Rıdvan GÜLER* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız DiĢ Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Bu olgu sunumumuzda sağ alt lateral diģten sol alt birinci molar diģe kadar uzanan uniloküler görünüm sergileyen geniģ bir odontojenik keratokist vakası sunulması amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: 17 yaģında erkek hasta, sol alt çenesinde fark ettiği ĢiĢliğin tedavisi için yaģadığı ilin devlet hastanesine gitmiģ ve alınan panoramik radyografisinde tespit edilen kistik kitleden dolayı fakültemize yönlendirilmiģ ve kliniğimize baģvurmuģtur. SONUÇLAR: Yapılan operasyon sonucu odontojenik keratokist olduğu düģünülen lezyon bütünüyle enükle edilmiģ; histopatolojik inceleme sonucunda da lezyonun odontojenik keratokist olduğu rapor edilmiģtir. P032. A WIDE DIFFUSION ODONTOGENIC KERATOCYST CAUSE: A CASE REPORT Utku Nezih YILMAZ*, Rojdan Ferman GÜNEġ UYSAL*, Rıdvan GÜLER* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye AIM: In this case report, we aimed to present a large odontogenic keratocyst case showing unilocular appearance extending from right lateral tooth to left first molar tooth of mandible. CASE REPORT: A 17-year-old male patient went to the public hospital where he had lived for treatment of expancive mass in his mandible and was referred to our clinic because of the cystic mass detected on the panoramic radiograph taken. CONCLUSIONS: The lesion thought to be an odontogenic keratocyst after the operation was completely enucleated; Histopathologic examination revealed that the lesion was an odontogenic keratocyst. Sayfa 141

102 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P033. EKTODERMAL DĠSPLAZĠ VE DENTAL YAKLAġIM: BĠR OLGU SUNUMU Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Merve TOKGÖZ ÇETĠNDAĞ**, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Protetik DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Ektodermal displazi (ED),ektoderm kaynaklı dokuları etkileyen ve karakteristik olarak geliģim anomalisine neden olan genetik bir düzensizliktir. Bu genetik düzensizlik, ter ve salgı bezlerinin olup olmamasına göre iki ana grupta anhidrotik ve hidrotik ED olmak üzere iki Ģekilde görülmektedir. Vücutta ektoderm kökenli deri, tükürük bezleri, ter ve yağ bezleri, saç, tırnak ve diģleri etkilediği bilinmektedir. Genetik taģıyıcılık modeli; otozomal dominant, otozomal resesif ve X'e bağlı resesif karakterler içerir. Bu çalıģmada estetik, fonksiyon ve fonasyon kaybı nedeniyle kliniğimize baģvuran ED'li 14 yaģında bir olgu sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: Anterior diģlerinin sürmeme öyküsü ve protetik tedavi isteği ile kliniğimize baģvuran 14 yaģındaki hastaya hidrotik tip ED tanısı konuldu. Hastadan alınan anamenezde anne-babasının akraba olduğu ve solunum problemleri yaģadığı öğrenildi. Yapılan ekstraoral muayenede saç ve kaģlarında problem olmadığı görüldü. Ancak yumuģak ve kuru cilt ile displastik tırnak yapısına sahip olduğu gözlendi. Yapılan introral ve radyografik incelemelerde pek çok daimi diģ germinin olmadığı, persiste süt diģlerinin varlığı ve alt keser diģlerin kama Ģeklinde olduğu gözlendi. Ayrıca üst daimi keser diģler de dahil olmak üzere çok sayıda daimi diģ eksikliği olduğu gözlendi. DiĢ eksikliğinin bulunduğu ilgili bölgelerde alveolar kret yüksekliğinde vertikal yönde geliģim eksiklikleri görüldü. SONUÇLAR: Hastanın gerekli dental tedavileri ile estetik, fonksiyon ve fonasyon kaygılarını gidermek amacıyla üst çeneye çocuk protezi yapıldı. Protezlerin iki yılda bir yenilenmesi ve altı aylık periyodik kontrollerle izlenmesi planlanmıģtır. P033. ECTODERMAL DYSPLASIA AND DENTAL APPROACH: A CASE REPORT Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Merve TOKGÖZ ÇETĠNDAĞ**, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye **Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthetic Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Ectodermal dysplasia (ED) is an hereditary disorder that affects ectoderm-derived tissues and characteristically causes developmental anomalies. This genetic disorder can be seen in two main groups as anhydrotic and hydrotic ED depending on whether or not sweat and secretory glands are present. It is known that ectoderm-derived skin in the body affects salivary glands, sweat and sebaceous glands, hair, nails and teeth. Models of inheritance; autosomal dominant, autosomal recessive, and X-linked recessive characters. In this case report, we present a 14 year old patient with ED who applied to our clinic due to loss of aesthetic, function and phonation. CASE REPORT: A 14-year-old patient who referred to our clinic with a history of anterior teeth missing and prosthetic treatment was diagnosed with hydrotic type ED. It was learned from the patient that the parents were related and had respiratory problems. The extraoral examination revealed that there was no problem with hair and eyebrows. However, it has been observed that it has sensitive skin and a deformed nail structure. Radiographic and intraoral evaluation revealed that persistent deciduous teeth and lower peg shaped permanent incisors. It was also observed that a several of permanent teeth were missing, including the upper permanent incisors. In the areas where the missing tooth was present, there was a lack of vertical development in the alveolar crest height. CONCLUSIONS: A child prosthesis was performed in the maxilla to relieve the aesthetic, function and phonation concerns of the patient with the necessary dental treatments 6 months periodic controls and renewal of child prothesis every 2 years were planned. Sayfa 142

103 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P034. MAKSĠLLER KANĠN TRANSPOZĠSYONU: 1 OLGU SUNUMU Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Mehmet ÇOLAK**, Tuğçe Nur PEKDEMĠR*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye AMAÇ: Transpozisyon, iki daimi diģin yer değiģtirmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu yer değiģtirme iki komģu diģ arasında olabildiği gibi, komģu olmayan diģler arasında da olabilmektedir. OLGU SUNUMU: DiĢ transpozisyonu olguları genellikle üst çenede rapor edilmektedir. Bu olguda sol üst maksiller kanin diģi ile sol üst 1. Premolar diģ yer değiģtirmiģtir. SONUÇLAR: Tedavi alternatifleri diģlerin normal sırasını koruyup ortodontik olarak transpozisyonu düzeltmek veya diģ sırasını korumadan diģleri seviyeleyerek transpozisyonu düzeltilmeden tedavi etmektir. P034. THE MAXILLARY CANINE TRANSPOSITION: A CASE REPORT Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Mehmet ÇOLAK**, Tuğçe Nur PEKDEMĠR*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır,Türkiye **Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Diyarbakır,Türkiye AIM: Transposition is defined as the displacement of two permanent teeth. This displacement can occur between two adjacent teeth, as well as between non-adjacent teeth. CASE REPORT: Dental transposition cases are usually reported in the upper canine. In this case, the 1st premolar tooth of the left maxillary was replaced with the left maxillary canine tooth. CONCLUSIONS: Treatment alternatives are to maintain orthodontic order and correct orthodontic displacement or to treat teeth without restraint and to prevent posterior correction. Sayfa 143

104 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P035. SENDROMA BAĞLI OLMAYAN OLĠGODONTĠ VAKASI: OLGU SUNUMU Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: DiĢ anomalileri, izole veya bir sendromun parçası olarak ortaya çıkabilmektedir. Nadir olarak da sendroma bağlı olmadan meydana gelebilmektedir. Literatürde diģ sayısındaki eksikliğin tanımlanmasında çeģitli terimler kullanılmaktadır; bunlar hipodonti, oligodonti ve anadontidir. Oligodonti, üçüncü molarlar dıģında altı veya daha fazla diģin konjenital eksikliğidir. Bu vaka raporunda, sendroma bağlı olmadığı düģünülen oligodontisi bulunan 8 yaģındaki erkek hastanın klinik bulguları ve yapılan tedaviler sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: 8 yaģındaki erkek hasta diģ ağrıları ve sürme gecikmesi sebebiyle kliniğimize baģvurmuģtur. Yapılan ekstraoral muayenede hastanın belirgin bir geliģimsel anomalisi olmadığı görüldü. Hastadan alınan anamnez sonucu sistemik herhangi bir hastalık taģımadığı öğrenildi. Alınan panoramik radyografi ile üçüncü molar diģler hariç 9 adet daimi diģin eksik olduğu tespit edildi. SONUÇLAR: Konjenital diģ anomalilerinin ve özellikle oligodontinin değerlendirilmesi ve dental tedavileri hastanın sosyal yaģamı ve oral sağlığı açısından büyük önem taģıdığı düģünüldü. P035. NON-SYNDROMIC OLIGODONTIA PATIENT: A CASE REPORT Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Dental anomalies can be isolated or as a part of a syndrome. Rarely it can be seen without any syndrome. Many terms are available in the literature to describe a reduction in number of teeth; hypodontia, oligodontia, anodontia. Oligodontia is congenital agenesis of six teeth or more, excluding third molars. In this case report, we present clinical findings and treatment of 8 year old male patient with oligodontic syndrome. CASE REPORT: An An 8-year-old male patient applied to our clinic for dental pain and delayed eruption of teeth. The extraoral examination revealed no significant developmental anomaly of the patient. It was learned that the patient have not any systemic disease after the anamnesis. In the panoramic radiograph showed 9 missing permanent teeth except third molars. CONCLUSIONS: Congenital dental anomalies, especially oligodontia, and dental treatments were considered to be of great importance for the patient's social life and oral health. Sayfa 144

105 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P036. MAXĠLLER SĠNÜS ĠÇĠNDE VE ORBĠTA TABANINDA EKTOPĠK SÜRMÜġ 3. MOLAR DĠġ: 1 OLGU SUNUMU Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Mehmet ÇOLAK**, Ebru AKLEYĠN *, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır,Türkiye AMAÇ: Ektopik erüpsiyon, genel olarak nadir görülen ve diģin alveolar ark dıģında mandibular kondil, koronoid proçes, maksiller sinüs, çene, nazal septum, nazal kavite, sert damak ve ya orbita gibi ağız boģluğu dıģındaki bölgelerde sürmesidir. Bu olguda iki tane ektopik diģin 3 boyutlu konik ıģınlı bilgisayarlı tomografi görüntüleri ve tedavi seçenekleri literatürler ıģığında değerlendirilmiģtir. OLGU SUNUMU: Maxillada ağrı Ģikayeti ile kliniğe baģvuran hastadan alınan radyografik görüntülerde sağ orbita tabanı ve sol maxillar sinüste ektopik yerleģimli 3. Molar diģ tespit edilmiģtir. SONUÇLAR: Ektopik diģ çoğunlukla asemptomatik olmasına rağmen bazen sebebi açıklanamayan diģ hassasiyetine, yüz ağrısına ve diģlerde sızlama gibi yakınmalara sebep olabilmektedir. Bu tür Ģikayetlerin varlığında çevre dokular da dikkate alınarak ilgili diģin ekstraksiyonu düģünülmektedir. P036. ECTOPIC THE THIRD MOLAR TEETH IN THE MAXILLARY SINUS AND ORBITA FLOOR: A CASE REPORT Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ *, Mehmet ÇOLAK**, Ebru AKLEYĠN *, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır,Türkiye **Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral and Maxillofacial Radiology, Diyarbakır,Türkiye AIM: Ectopic eruption of teeth into a region other than the oral cavity is rare although there have been reports of teeth in the nasal septum, mandibular condyle, coronoid process, palate, chin and maxillary sinus. In this case, two ectopic teeth, 3D conical beam computed tomography images and treatment options were evaluated in the light of the literature. CASE REPORT: Radiographic images taken from the patient who applied to the clinically with pain of maxilla were found to have ectopically 3. molar teeth in the right orbita floor and in the left maxillary sinus. CONCLUSIONS: Although the ectopic tooth is mostly asymptomatic, it can sometimes cause unexplained dental sensitivity, facial pain and complaints such as tingling in the teeth. In the presence of such complaints, the concerned tooth extraction is considered considering the surrounding tissues. Sayfa 145

106 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P037. KLEĠDOKRANĠAL DĠSPLAZĠ: BĠR OLGU SUNUMU Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Bahattin BĠNGÜL**, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Kleidokranial displazi iskelet anomalileri ile karakterize otozomal dominant kalıtılan genetik bir hastalıktır. CCD'nin baģlıca semptomları açık fontanel, klavikulaların hipoplazisi veya yokluğu, dar pelvis, geniģ simfizis ve kısa boy ile karekterizedir. RUNX2 (CBFA1), mutasyonun CCD'ye neden olduğu bilinen tek faktördür. Bu olgu raporunda, diģ ağrısı Ģikayeti nedeniyle kliniğimize baģvuran CCD'li 12 yaģında kız çocuğunun klinik bulguları literatür bilgileri eģliğinde sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: Hastadan alınan anamnezde ailede benzer bir hikaye olmadığı öğrenildi. Yapılan ekstraoral muayenede boy kısalığı, geniģ ön fontanel, frontal belirginlik, her iki klavikulada aplazi ve dar toraks, el ve ayak parmaklarında kısalık gözlendi. Klavikula aplazisine bağlı omuzların önde birleģtiği gözlendi. Yapılan intraoral muayenede ise mikrognati, diģlerde maloklüzyon, derin ve dar damak, çapraģıklık, persiste süt diģleri, daimi diģ sürmesinde gecikme gözlendi. Radyografik incelemelerde ise alt sol premolar diģlerden kaynaklı dentigeröz kist olduğu ve çok sayıda süpernümerer diģ varlığı tespit edildi. SONUÇLAR: Hastanın gerekli dental restoratif ve cerrahi tedavileri yapılıp ileri takibe alındı. Pek çok dental ve kraniofasiyal anomali eģliğinde görülen bu olguların tespitinde diģ hekimlerinin önemli rolü olduğu bilinmektedir. Bu olgularda oral sağlık gereklerinin sağlanması ve yaģam kalitesinin yükseltilmesinde multidisipliner yaklaģımlar ile diģ hekimleri önemli bir rol oynamaktadır. P037. CLEIDOCRANIAL DYSPLASIA: A CASE REPORT Elmas TÜFEK ATICI*, Ekin AKTÜRK*, Hatice Kübra Damaksız*, Buket AYNA*, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye **Dicle University Faculty of Dentistry Department of Oral and Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye AIM: Cleidocranial dysplasia (CCD) is an autosomal dominantly inherited disease, which is characterized with skeletal abnormalities. The main symptoms of cleidocranial dysplasia patients are open fontanelles, hypoplasia or aplasia of the clavicles, a wide pubic symphysis, a narrow pelvis and short stature. RUNX2 (CBFA1) is the only in which mutation is known to cause CCD. In this case report, clinical findings of a 12-year-old girl with CCD presenting to our clinic due to toothache were presented. CASE REPORT: It was learned from the patient that there was no similar story in the family history. Extraoral examination revealed shortness of height, large anterior fontanel, frontal bossing, bilateral hypoplastic clavicles and narrow thorax, shortness of hands and toes, wide and dislocated forehead. it was observed that the shoulders connected to the clavicle aplasia were joined to the front. In intraoral examination, there was micrognathia, malocclusion, high and narrow palate, crowding, persistent permanent teeth, delayed permanent tooth eruption. Radiographic examinations revealed dentigerous cyst originating from teeth bottom left premolar teeth and numerous supernumerary teeth were detected. CONCLUSIONS: The necessary dental restorative and surgical treatments were performed. It is known that dentists play an important role in the detection of these cases which are accompanied by many dental and craniofacial anomalies. In these cases, dentists play an important role with multidisciplinary approaches in providing oral health care and improving quality of life. Sayfa 146

107 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P038. MANDĠBULADA EKSTRA ORAL ABSEYE KAYNAKLIK EDEN RADĠKÜLER KĠST: BĠR MALPRAKTĠS OLGUSU Sinan AteĢ*, Utku Nezih Yılmaz*, Belgin Gülsün* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız DiĢ Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Radiküler kistler çenelerde en sık görülen odontojenik kistlerdir. Bu olgu sunumunda enfekte radiküler kistlerin tedavi protokolünde doğru teģhis ve planlamanın ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan zaman kaybının önlenmesinin önemi vurgulanmıģtır. OLGU SUNUMU: 13 yaģındaki bayan hasta polikliniğize fistülize olmuģ ekstraoral abse Ģikayetiyle baģvurmuģtur. Hastanın yapılan klinik ve radyolojik muayenesinde sağ mandibula korpus bölgesinde 46 nolu diģin köklerini içine alan ve 47 nolu diģi kapsayan sınırları belirgin radyolusens alan tespit edildi. Ġlgili lezyon lokal anestezi altında; yapıģık olarak seyreden inferior alveolar sinir korunmak suretiyle bütünüyle çıkarıldı. 46 ve 47 nolu diģler çekilerek bölge primer olarak suture edildi. Çıkarılan doku histopatolojik muayene için patolojiye gönderildi. SONUÇLAR: DiĢ hekimleri ve tıbbın diğer uzmanlık alanları maksillofasiyal bölgede bir abse veya kistik oluģumla karģılaģtıklarında sadece medikal tedaviyle yetinmemelidirler. Klinik ve radyololojik muayene neticesinde etkeni tespit edip hastayı tedavi etmelidirler. P038. RADICULAR CYST CAUSING EXTRA ORAL ABSCESS IN MANDIBLE: A MALPRACTICE CASE REPORT Sinan AteĢ*, Utku Nezih Yılmaz*, Belgin Gülsün* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye AIM: Radicular cysts are the most common odontogenic cysts in the jaws. In this case report, emphasis was placed on the proper diagnosis and planning of infected radical cysts in the treatment protocol and the prevention of the time loss associated with them. CASE REPORT: A 13-year-old female patient was admitted to our polyclinic with the complaint of fistulaed extraoral abcess. In the clinical and radiological examination of the patient, there were marked radiolucent areas on the border of the right mandibular corpus region covering 46 teeth and 47 teeth. The lesion under local anesthesia; completely removed by preserving the adherent inferior alveolar nevre. 46 and 47 teeth were extracted and the region was sutured as a primer. The removed tissue was sent to pathology department for histopathological examination. CONCLUSIONS: Dentists and other specialist areas of medicine should not be satisfied with medical treatment only if they meet an abcess or cystic formation in the maxillofacial region. They should detect the effect and treat the patient as a result of clinical and radiological examination. Sayfa 147

108 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P039. AMELOGENEZĠS ĠMPERFEKTA VE KONSERVATĠF YAKLAġIM: OLGU SUNUMU ġemsettin YILDIZ*, Ġzzet YAVUZ*, Mehmet Sinan DOĞAN **, Ebru AKLEYĠN*, Cengiz GÜLEN* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Harran Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, ġanlıurfa, Türkiye AMAÇ: Amelogenezis imperfekta (AĠ), süt ve daimi diģlerdeki minenin formasyonunu veya mineralizasyanunu etkileyen genetik bir hastalıktır. Bu olgu bildirimizde Amelogenezis imperfekta teģhisi konulmuģ, ağrı, fonksiyon ve fonasyon gereksinimlerini karģılamaktır. Ayrıca diģeti sağlığı üzerindeki olumsuz etkiler ve diģ hassasiyetlerinin tedavisi amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: D.Ü. DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Kliniği ne diģlerdeki ağrı nedeniyle baģvuran 14 yaģındaki hastanın yapılan klinik ve radyolojik muayenesinde diģ çürüklerinin bulunduğu tespit edildi. Hastaların çürük olan diģlerinin restorasyonları yapıldı ve oral hijyen eğitimi verildi. Koruyucu tedaviler uygulanarak erken ve gereksiz diģ kayıpları engellenmeye çalıģıldı. Hastamıza protetik tedavi yapılması, geliģiminin tamamlanmasına bağlı olarak ertelendi. 6 aylık periyotlar ile kontrol seanslarına çağrıldı. SONUÇLAR: Amelogenezis imperfekta (AĠ), birçok alt gruba ayrılmasına rağmen bu hastalarda diģ hassasiyeti, estetik ve fonksiyon yetersizliği gibi benzer semptomlar gözlenir. Bu nedenle hastanın sahip olduğu diģlere koruyucu tedavilerin yapılması, meydana gelebilecek erken diģ kayıplarını engelleme açısından önemli bir uygulamadır. DiĢ hekimliğinde yapılan konservatif ve protetik tedavilerin hastanın sosyal ve psikolojik yaģamında olumlu ve hasta tarafından kabul edilir yaklaģımlar olduğu düģünüldü. P039. AMELOGENESIS IMPERFECTA AND CONSERVATIVE APPROACH: CASE REPORT ġemsettin YILDIZ*, Ġzzet YAVUZ*, Mehmet Sinan DOĞAN **, Ebru AKLEYĠN*, Cengiz GÜLEN* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye **Harran University, Faculty of Dentistry, Department of Pediatric Dentistry, ġanlıurfa, Türkiye AIM: Amelogenesis imperfecta (AI) is a genetic disorder that affects mineralization or mineralization of deciduous and permanent teeth. This case is reported in the diagnosis of amelogenesis imperfecta, to meet the needs of pain, function and phonation. In addition, the negative effects on gum health and the treatment of tooth sensitivity are aimed. CASE REPORT: Clinical and radiological examination of a 14-year-old patient who presented to the D.U Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry due to pain in the teeth detected tooth decay. Patient s decayed teeth restoration was done and oral hygiene training was given. Preventive treatments were applied to prevent premature and unnecessary tooth loss. The patient's prosthetic treatment is delayed due to completion of the development. patient was called to control session with 6- month periods. CONCLUSIONS: Although the amelogenesis imperfecta (AI) is divided into several subgroups, similar symptoms such as dental sensitivity, aesthetic and dysfunction are observed in these patients. For this reason, preventive treatment of the teeth that the patient has is an important application in preventing premature tooth loss that may occur. Conservative and prosthetic treatments in dentistry were considered to be positive and patient-accepted approaches in the social and psychological life of the patient. Sayfa 148

109 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P040. BĠLATERAL MANDĠBULAR TORUSLARIN CERRAHĠ EKSĠZYONU:1 OLGU SUNUMU Bekir DURMAZ *, Nedim GüneĢ* *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız DiĢ Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Torus ve ekzostozlar, anotomik konuma göre değiģen nodüler matür kemik çıkıntılarıdır. Torus palatinus ve torus mandibularis, en sık rastlanılan intraoral kemik fazlalıklarıdır. Torus mandibularis genellikle bilateral olarak mandibulanın lingual yüzeyinin kanin/premolar bölgesinde ve mylohyoid sırtın üstünde lokalize olan bir kemiğin dıģa doğru büyümesidir. Biz bu çalıģmamızda kliniğimize baģvuran 41 yaģında kadın hastanın ;bilateral torus mandibularisinin nasıl çıkarıldığını anlatmaya çalıģtık. OLGU SUNUMU: 41 yaģında kadın hastanın; bilateral torus mandibularisini çıkarmak için lokal anestezi altında, lingual orta hattaki periost devamlılığını bozmadan sağ ikinci premolardan kontralateraldeki ikinci premolara kadar flep kaldırıldı. Vertikal insizyondan kaçınıldı. Frezle bölmeler oluģturuldu ve osteotomlarla çıkarıldı. Canavar frezle Ģekillendirilerek kapatıldı. Süture edildi. SONUÇLAR: Mandibular torusların eksizyonu için cerrahi müdahale asemptomatik oldugu durumlarda gerekmemektedir. Fakat düsük komfor, ağrı, eklem problemleri, oklüzal uyumsuzluk gibi durumlarda cerrahi müdahale endikedir. Bu vakada toruslar fonksiyonel ve fonetik problemlerden dolayı cerrahi olarak çıkarılmıģtır. Hastanın düzenli kontrolleri 6 aylık aralıklarla devam etmektedir. P040. SURGICAL REMOVAL OF BILATERAL MANDIBULAR TORUS: A CASE REPORT Bekir DURMAZ *, Nedim GüneĢ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye AIM:Torus and exostosis are nodular protuberances of mature bone, the precise designation of which depends on their anatomic location. Torus palatinus and torus mandibularis are the most common intraoral osseous outgrowths.torus mandibularis is a common exostosis that develops along the lingual aspect of the mandible. In the cuspid/premolar area torus mandibularis is a bony exophytic growth located of the lingual surface of the mandible and superior to the mylohyoid ridge, usually bilaterally. The purpose of this report is to present how to remove bilateral mandibular torus in 41 years old female patient who was referred to our department. CASE REPORT:To remove bilateral mandibular torus, a full mucoperiosteal flap was raised under local anaesthesia from the lower left side of the second premolar till the right side second premolar and the exostosis was surgically removed with osteotomes and the flap was sutured. CONCLUSIONS: Generally, surgical resection is not required for mandibular torus, as long as the condition remains asymptomatic. However, treatment is indicated when subjective symptoms such as discomfort, pain, articulation disorder or problems in the insertion of dentures are present. In the present case surgical resection of torus was required to prevent of phonetic and functional problems. The patient was called after 6 month for a follow-up. Sayfa 149

110 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P041. KISA KRON BOYLU DĠġLERDE DĠASTEMA TEDAVĠSĠ Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Dental diastemalar kötü estetiğin en sık rastlanan sebeplerindendir. Direkt kompozit rezin restorasyonlar, diastema tedavilerinin en az invaziv ve en ekonomik olanıdır. Fakat bu iģlem bazı Ģartlar gerektirir. Bu vaka raporunda kısa kron boylu diģlerin diastema tedavileri sunulacaktır. OLGU SUNUMU: 22 yaģında bayan bir hasta, Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi Kliniğine, estetik memnuniyetsizlikle baģvurdu.bu hastamızın detaylı medikal ve dental anemnezi alındı. Direkt rezin kompozit uygulamasına karar verildi. Fakat hastamızın diģlerinin kron boyları kısaydı. Diastema kapatılması ile diģlerin oranları iyice bozulacaktı.bu vakada herģeyden önce gingivektomi yapıldı. Gingivektomiden iki hafta kadar sonra rezin restorasyonlar gerçekleģtirildi. Asitle pürüzlendirmeden sonra adeziv ajan uygulandı ve restorasyonlar serbest el tekniği ile badi ve mine kompozitleri kullanılarak yapıldı.bitim ve polisaj için abraziv diskler kullanıldı. SONUÇLAR: GecikmiĢ pasif erupsiyon görülen vakalarda diģ görünürlüğü azalırken diģeti görünürlüğü artmaktadır. DiĢeti seviyelemesi ve klinik kron boyu uzatılması ile bu durum ortadan kaldırılabilir ve estetik sonuçlar alınabilir. Özellikle yüksek gülme hattına sahip vakalarda diģetlerinin seviyeleri, birbiriyle ve dudaklarla uyumu önem kazanmaktadır. P041. DIASTEMA CLOSURE OF SHORT-LENGTH TEETH Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: Dental diastema is a one of the common reason for poor aesthetics. Diastema closure with composite resin restoration is the least invasive and echonomical treatment. But this process requires some conditions. The aim of this case report was to present the diastema closure of patient who has got short-length teeth with direct composite restorations. CASE REPORT: A female patient, 22 years old were referred to the Department of Restorative Dentistry, Faculty of Dentistry, Dicle Univercity with aesthetic dissatisfaction. After detailed dental and medical anemnesis were taken from these patient.it was planned direct resin composite application. But the length of the teeth of our patient s was short with diastema closure, the rates of the teeth will deteriorate. Ġn this case, first of all, gingivectomy was performed. Restorations was done about two weeks after gingivectomy. Adhesive agent( Universal Bond 3M ESPE) was applied after application of 37% phosphoric acid.teeth were restored using body and enamel (Filtek Ultimate 3M ESPE) respectively. Finishing and polishing were achieved with abrasive discs (sof-lex 3M ESPE) CONCLUSIONS: In cases with altered passive eruption the appearance of the teeth decrease while the appearance of the gingival tissues increase. Aessthetic results can be acheavment by crown lengthening and levelling of the gingival margins. Especially in case with high smile line, the harmony of gingival levels with each other and with the lips is more important. Sayfa 150

111 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P042. ÇOKLU AVÜLSĠYON: OLGU SUNUMU Tuğçe Nur Pekdemir*, Ebru Akleyin*, Buket Ayna*, Bekir Ġlyasov**, Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız*, Mehmet Çolak***, Ġzzet Yavuz* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır. **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız DiĢ Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Diyarbakır. ***Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Ağız, DiĢ ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı, Diyarbakır. AMAÇ: Avülsiyon, geçirilen travmaya bağlı olarak diģin soketinden tamamen çıkması Ģeklinde tanımlanmaktadır. Kliniğimize travmadan saatler sonra baģvuran 3 diģi avülse olmuģ 1 diģinde komplike olmayan kuron kırığı bulunan olgumuza IADT 2012 Guideline prosedürlerine uyularak yapılan tedaviler anlatılmıģ, kombine dental travma olgularına nasıl yaklaģılması gerektiği literatür derlemeleri ıģığında okuyucuya sunulmuģtur. OLGU SUNUMU: 14 yaģındaki erkek hastamız travmadan saatler sonra cebinde taģıdığı 31 numaralı diģiyle kliniğimize baģvurmuģtur. 3 saat sonra 32 nolu diģi de ailesi tarafından bulunup kliniğe ulaģtırılmıģtır. 41 nolu diģi bulunamamıģ, 42 nolu diģte komplike olmayan kuron kırığı olduğu gözlenmiģ dentin örtücü uygulanmıģtır. DiĢlerin kök uçlarının kapalı olduğu görülmüģ, kanal tedavileri diģler yerleģtirilmeden önce ağız dıģında yapılmıģ kök yüzeyindeki periodontal ligament artıkları temizlenmiģ; diģler salinle yıkanıp %2 lik NaF çözeltisinde 20 dakika boyunca bekletilmiģtir. Alveol soketlerin küretajı ve salinle yıkanmasından sonra diģler hafif parmak basıncıyla replante edilmiģtir. Esnek splint uygulanmıģ, radyograflarla diģin pozisyonu doğrulanmıģtır. Hastaya tetanoz aģısı önerilmiģ, Tetrasiklin grubu antibiyotik reçete edilmiģtir. 4 hafta boyunca kalan splint sökülmüģ, 42 numaralı diģin estetik dolgusu tamamlanmıģtır. 41 numaralı diģi için Protetik DiĢ Tedavisi bölümüne yönlendirilmiģtir. SONUÇLAR: Hastamızın kırılan koluna rağmen ağız hijyenini önemli ölçüde sağlamıģ olması ve önerilerimize uyması sonucunda diģler ağıza yeniden kazandırılmıģtır. Halkın dental travma sonrası ne yapması, avülse diģi nasıl saklaması konusunda daha çok bilgilendirilmesi gerektiği görülmüģtür. Hastamızın takip süreci devam etmekte olup kombine dental travma olgularında aile-hasta-hekim kooperasyonunun önemi görülmüģtür. P042. MULTIPLE AVULSION: A CASE REPORT Tuğçe Nur Pekdemir*, Ebru Akleyin*, Buket Ayna*, Bekir Ġlyasov**, Cansu Osmanoğulları Sarıyıldız*, Mehmet Çolak***, Ġzzet Yavuz* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye **Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillofacial Surgery, Diyarbakır, Türkiye ***Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Oral And Maxillofacial Radiology, Diyarbakır, Türkiye AIM: The avulsion is defined as complete removal of the tooth from the socket due to trauma. The case who has 3 avulsed teeth and 1 uncomplicated crown fracture was referred to our clinic after hours of trauma. His treatments performed according to the IADT 2012 Guideline procedures and how to approach the combined dental trauma cases was presented to the reader in the light of literature reviews. CASE REPORT: A 14-year-old male patient admitted to our clinic with his tooth 31 in his pocket after hours of trauma. After 3 hours, tooth 32 was found by the family and delivered to our clinic. Tooth 41 was not found, tooth 42 has uncomplicated crown fracture was covered with dentin sealant. Their apex was closed so root canal treatments were performed outside the mouth before placement of the tooth. The periodontal ligament residues on the root surface were cleaned; the teeth were washed with saline and stored in 2% NaF solution for 20 minutes. After the alveolar sockets were curettaged and washed with saline, the teeth were replated with low finger pressure. Flexible splint was applied and the position of the tooth was confirmed with radiographs. The patient was offered tetanus vaccine and the tetracycline group antibiotics was prescribed. The 4 weeks splint was removed and aesthetic fill of tooth 42 is completed. He was directed to the Prosthetic Dental Department for tooth 41. CONCLUSIONS: As a result of our patient's oral hygiene success, despite the broken arm, and obeying our suggestions, the teeth have been rehabilitated. It has been seen that people should be informed more about what to do after dental trauma, how to keep avulsed teeth. The follow-up period of our patient is ongoing, and in cases of combined dental trauma, importance of family-patientphysician co-operation was observed. Sayfa 151

112 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P043. SINIF 4 KIRIKLARDA SERBEST-EL TEKNĠĞĠ Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Restoratif DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Günümüzde direkt kompozit rezin uygulamalarının endikasyonları oldukça geniģlemiģtir. Anterior kırık vakalarının birçoğunu günümüzde restoratif yöntemlerle tedavi etmekteyiz. OLGU SUNUMU: Anterior diģleri kırık olan 20 yaģındaki bayan hasta, Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Restoratif DiĢ Tedavisi kliniğine baģvurdu. Klinik ve radyolojik muayeneden sonra direkt rezin restorasyonla tedavisine karar verildi.ġlk olarak komģu diģler teflon bantla korundu ve asitleme iģlemi yapıldı. Adeziv uygulamasından sonra trilaminar teknik ile nanohibrit rezin restorasyonlar gerçekleģtirildi. Bitim ve polisaj iģlemlerinde abraziv diskler kullanıldı. SONUÇLAR: Çok fazla beceri ve klinik deneyim gerektiren serbest-el tekniğinin en önemli avantajı, restorasyonların çok kısa sürede ve çok düģük maliyetle elde edilmesidir. P043. FREE-HAND TECNIQUE FOR CLASS 4 FRACTURES Candan AYDIN HOġ*, Emrullah BAHġĠ* *Dicle University, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry, Diyarbakır, Türkiye AIM: The indications of direct composite resin applications are now considerably expanded. We are currently treating the majority of anterior fractures with restorative methods. CASEREPORT: 20 years-old female patient were referred to the Dicle Univercity, Faculty of Dentistry, Department of Restorative Dentistry who has broken anterior teeth. After clinical and radiological examinations were decided to be restored with direct composite restorations. Free-hand tecnique was preferred in this case. Initially adjacent teeth were protected with teflon tape than 37% phosphoric acide etching ( Scotchbond 3M ESPE,US) apply to enamel surface broken teeth for 30 second. Adhesive (Single Bond 3M ESPE,US) was applied and polimerized. The restorations were performed using nanohybrid resin composite (Filtek Ultimate 3M ESPE,US) which was placed using trilaminar tecnique. Finishing and polishing were applied with abrasive discs (Sof-lex 3M ESPE,US) CONCLUSIONS: The most important advantage of the free hand tecnique which requires a lot of skill and clinical experience is that it isobtained in a short time and at very low cost. Sayfa 152

113 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P044. PROGERĠA: OLGU SUNUMU Tuğçe Nur PEKDEMĠR*, Duygu ÖZTÜRK**, Merve TOKGÖZ***, Ebru AKLEYĠN*, Cansu Osmanoğulları SARIYILDIZ*, Michele CALLAE****, Ġzzet YAVUZ* *Dicle Üniversitesi, DiĢ Hekimliği Fakültesi, Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Isparta Ağız ve DiĢ Sağlığı Merkezi, Isparta,Türkiye ***Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Protetik DiĢ Tedavisi Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye ****DiĢ Hekimliği Birimi, Bambino Gesù Çocuk Hastanesi, IRCCS, Roma, Ġtalya AMAÇ: Hutchinson-Gilford Progeria Sendromu oldukça nadir görülen otozomal resesif geçiģli genetik bir hastalık olup, LMNA genindeki nokta mutasyonu sonucu oluģur. Bu vakalarda yaģlı görünüm (psödosenil), alopesi, subkutan yağ dokusu kaybı, geliģim geriliği, eklemlerde abduksiyon kısıtlılığı, migrognati, diģlerde sürme gecikmesi gibi bulgular görülmektedir. Bu vaka sunumumuzda HGPS na sahip hastamızdaki ekstra ve intra oral bulgular değerlendirildi, gerekli dental tetkik ve tedaviler yapılarak okuyucuya bu tür olgulara nasıl yaklaģılması gerektiği hakkında derlenmiģ bilgiler sunuldu. OLGU SUNUMU: Kliniğimize baģvuran 1994 doğumlu HGPS lu erkek hastamızdan alınan anamnezde ateroskleroz ve kalp yetmezliği olduğu öğrenilmiģtir. HGPS tipik bulgularından farklı olarak alopesi, parmak uçlarında tafting, distrofik tırnaklar gözlenmemektedir. Klinik olarak hastada geliģim geriliği, yaģlı görünüm, ciltte hiperpigmente alanlar, gagamsı burun, ince dudaklar, mikrognati, oligodonti, erken süt diģi ve daimi diģ kayıpları, at binicisi duruģu, orta yüz hipoplazisi, atrofik kretler, hafif camptodactyly, ağız açmada kısıtlılık, normalden az vücut ağırlığı ve kısa boyluluk gözlenmiģtir. SONUÇLAR: Eksik diģlerinden kaynaklı çiğneme, fonasyon ve estetik problemlerinin giderilmesi amacıyla restoratif iģlemler yapılmıģ, oral hijyenin önemi yeniden vurgulanmıģ ve hastanın Protetik DiĢ Tedavisi Bölümü nde protetik tedavileri yapılarak hasta takibe alınmıģtır. Progeria hastalarının multidisipliner yaklaģımlar ile tedavi edilmeleri gerekliliği görülmüģtür. Dental iģlemlerden önce mutlaka ilgili bölümle konsültasyon yapılmalıdır. Dental rehabilitasyonun psikolojik rehabilitasyona katkısı gözardı edilmemelidir. P044. PROGERIA: CASE REPORT Tuğçe Nur PEKDEMĠR*, Duygu ÖZTÜRK**, Merve TOKGÖZ***, Ebru AKLEYĠN*, Cansu Osmanoğulları SARIYILDIZ*, Michele CALLAE****, Ġzzet YAVUZ* *Dicle University Faculty of Dentistry Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakır, Türkiye **Isparta Oral and Dental Health Center, Isparta,Türkiye ***Dicle University Faculty of Dentistry Department of Prosthetic Dentistry, Diyarbakır, Türkiye ****Unit of Dentistry, Bambino Gesù Children's Hospital, IRCCS, Rome, Italy AIM: Hutchinson-Gilford Progeria Syndrome is a rare autosomal recessive genetic disease that results in a point mutation in the LMNA gene. In these cases, there are signs such as aged appearance (pseudosenyl), alopecia, loss of subcutaneous fat texture, growth retardation, abduction limitation in joints, migrognati, delayed eruption. In this case report, extra and intraoral findings in our patient with HGPS were evaluated, necessary dental examinations and treatments were performed and the reader was informed about how to approach such cases. CASE REPORT: A 1994 male patient with HGPS who was referred to our clinic was diagnosed as having atherosclerosis and heart failure in his anamnesis. Unlike the typical findings of HGPS, alopecia, tufting at the fingertips, dystrophic nails are not observed. Clinically our patient has growth retardation, aged appearance, hyperpigmented areas of skin, pollybeak deformity, thin lips, micrognathia, oligodontia, early milk tooth and permanent tooth loss, horse rider posture, midface hypoplasia, atrophic crests, mild camptodactyly, limitation of mouth opening, low body weight than normal and short stature. CONCLUSIONS: Restorative procedures were performed to eliminate chewing, phonation and aesthetic problems caused by missing teeth, oral hygiene re-emphasized, and the patient was followed up with prosthetic treatment in the Prosthetic Dental Department. Progeria patients have to be treated with multidisciplinary approaches. Consultations with the relevant department must be made before dental procedures. The contribution of dental rehabilitation to psychological rehabilitation should not be overlooked. Sayfa 153

114 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P045. ĠNTERNAL KÖK REZORBSĠYONUNUN MTA ĠLE TEDAVĠSĠ: BĠR OLGU SUNUMU Hasan Demir* Cengiz GÜLEN** *Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi 5. Sınıf, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Ġnternal rezorbsiyon, pulpada oluģan granülasyon dokusuna komģu dentinin iç yüzeyinde oluģan rezorbsiyon olarak tanımlanmaktadır. Ġnternal rezorbsiyonla iliģkili pulpal granulasyon dokusunun kaynağına yönelik çeģitli teoriler olsa da, en tutarlı açıklama enfekte kronal pulpa boģluğunun neden olduğu pulpa dokusunun enflamasyonu veya travmadır. Bu olgu sunumunda MTA ile yapılan tedavinin sunulması amaçlanmıģtır. OLGU SUNUMU: 15 yaģındaki bir erkek hasta diģ ağrısı Ģikayetiyle kliniğimize baģvurdu. Hastanın alınan anamnezinde herhangi bir sistemik rahatsızlığı olmadığı, düzenli olarak ilaç kullanmadığı ve bir yıl önce travma hikayesi olduğu öğrenilmiģtir. Alınan radyografide 21 nolu diģin apikal üçlüsünün kalsifiye olduğu, kronal 2/3 te ise anormal bir radyolusensi tespit edilmiģtir. YumuĢak dokuda fistül ağzı bulunan diģe, giriģ kavitesi açılarak kalsifiye kısma kadar kök kanalı geniģletildi. Sodyum hipoklorit irrigasyonunun ardından Ca(OH) 2 yerleģtirildi. Ġkinci seansta kök kanalı kalsifiye olan apikal 1/3 ten kronal kök kısmının servikal bölgesine kadar MTA ile dolduruldu. Cam iyonomer siman esaslı kaide materyali ile kapatılıp estetik dolgu yapıldı. Dokuz ay sonraki yapılan klinik muayenesinde ağız içi ve radyografik incelemelerde herhangi bir semptom olmadığı tespit edildi. SONUÇLAR: MTA internal kök rezorpsiyonunun görüldüğü olgularda pek çok avantajı nedeniyle en iyi tedavi materyallerinden biridir. P045. TREATMENT OF INTERNAL ROOT RESORPTION WITH MTA: A CASE REPORT Hasan DEMĠR*, Cengiz GÜLEN** * Dicle University, Dentistry Faculty, 5 th Class, Diyarbakir, Türkiye **Dicle University, Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Internal resorption is defined as resorption on the inner surface of the dentin adjacent to the granulation tissue formed in the pulp. Although there are various theories for the origin of pulpal granulation tissue associated with internal resorption, the most consistent explanation is the inflammation or trauma of pulp tissue caused by the infected coronal pulp defect. In this case report is aimed to presentation of treatment with MTA. CASE REPORT: A 15-year-old male patient admitted to our clinic with the complaint of dental pain. It was learned that the patient's history did not have any systemic complaints, did not use medication regularly, and that it was a dental trauma story a year ago. An abnormal radiolucency was detected in the coronal 2/3, where the apical triple of the upper left central tooth was calcified. The tooth which has soft-tissue fistula, the access cavity was opened and the root canal was prepared until the calcified portion. Ca(OH) 2 was placed after sodium hypochlorite irrigation. The second appointment, the root canal was filled with MTA until the cervical region of the root canal from calcified apical 1/3. The glass ionomer cement based material was covered and aesthetic filling was made. Nine months later, the clinical examination revealed no intra-oral and radiographic symptoms. CONCLUSIONS: MTA is one of the best treatment materials because of its many advantages in cases of internal root resorption. Sayfa 154

115 Ektodermal Displazi Grubu Türkiye 1. Sempozyumu Poster Bildiriler P046. EKTODERMAL DĠSPLAZĠ: OLGU SUNUMU Ġlyas YÜCEL*, Mahir BĠNĠCĠ*, Wardan ALNANEA*, Fikriye Fulya KAVAK*, A. Serhat BAYAR*, Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ**, Hilmi ĠSĠ* * Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji Genetik Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye **Dicle Üniversitesi DiĢ Hekimliği Fakültesi Çocuk DiĢ Hekimliği Anabilim Dalı, Diyarbakır, Türkiye AMAÇ: Ektodermal displazili (ED) hastalar cilt, saç, tırnak, diģ, sinir hücreleri, ter bezleri, göz ve kulağın bazı bölümleri ve diğer organ yapılarının geliģmemesi veya az geliģimi ile karakterizedir. Ektodermal displazi otozomal dominant, otozomal resesif ve X-bağlı resesif gibi çeģitli genetik modelde kalıtılabilir. Ektodermal displazi vakaları, oral defektlerin ve hastaların yaģının çok genç olması nedeniyle protetik tedavi bakımından zor vakalardır. Bu tedavilerin erken evrede yapılması, genç hastaların psikolojisi ve sağlığı açısından çok önemlidir. Bu olgu sunumunun amacı, ED li çocuk hastada gözlenen bulguların genetik temelinin tanımlanmasıdır. OLGU SUNUMU: Klinik bulguları çocuk hematolojisi tarafından değerlendirilen hasta, birimimize Ektodermal displazi Ģüphesiyle yönlendirilmiģtir. 6 yaģındaki erkek hastadan alınan tıbbı anamnez sonucunda hastaya genetik analiz yapılmıģtır. Daha sonra hasta diģ hekimliği pedodonti bölümüne yönlendirilmiģ ve radyolojik bulguları değerlendirilmiģtir. SONUÇLAR: Ektodermal displazinin alt kalıtım tiplerinden olan odontojenik dermal displazi açısında yaptığımız genetik inceleme sonucunda hastalıktan WNT10A geninde herheangi bir mutasyon saptanmamıģtır. Hastaya gerekli genetik danıģma verilmiģ ve diğer kalıtım tiplerinin incelenmesi gerektiği bildirilmiģtir. P046. ECTODERMAL DYSPLASIA: A CASE REPORT Ġlyas YÜCEL*, Mahir BĠNĠCĠ*, Wardan ALNANEA*, Fikriye Fulya KAVAK*, A. Serhat BAYAR*, Cansu OSMANOĞULLARI SARIYILDIZ**, Hilmi ĠSĠ* *Dicle University Medicine Faculty, Department of Medical Biology-Genetics, Diyarbakir, Türkiye ** Dicle University Dentistry Faculty, Department of Pediatric Dentistry, Diyarbakir, Türkiye AIM: Patients with Ectodermal Dysplasia (ED) are characterized by the poor development of skin, hair, nails, teeth, nerve cells, sweat glands, parts of the eye and ear, and other organ structures.ectodermal dysplasia may be inherited in various genetic models such as autosomal dominant, autosomal recessive, and X-linked recessive. Ectodermal dysplasia cases are difficult situation in terms of prosthetic treatment because of oral defects and the age of the patients is too young. Early treatment is very important in terms of the psychology and health of young patients. The aim of this case report is to describe the genetic basis of the findings in children with ED. CASE REPORT: The patient whose clinical findings were evaluated by pediatric hematology was referred with on suspicion of ED. A genetic analysis was performed on the patient as a result of medical history from a male patient aged 6 years. Then the patient was directed to the dentist's pedodontics department and the radiological findings were evaluated. CONCLUSIONS: As a result of our genetic investigation of odontogenic dermal dysplasia which is a subtype of ED, no mutation in the WNT10A gene was detected in the patient. The genetic counseling was given to the patient and other hereditary types should be examined. Sayfa 155

116 YAYIN KURALLARI GENEL BİLGİLER Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dicle Dişhekimliği Dergisi (), Dişhekimliği Bilimleri ile ilgili araştırmalar, olgu sunumları ve Dişhekimliği ni ilgilendiren diğer bilim dallarına ait bilimsel çalışmaları yayınlar. Dergi; yayınladığı makalelerde, konu ile ilgili en yüksek etik ve bilimsel standartlarda olması ve ticari kaygılarda olmaması şartını gözetmektedir. Editörler ve yayınevi, reklâm amacı ile verilen ticari ürünlerin özellikleri ve açıklamaları konusunda hiçbir garanti vermemekte ve sorumluluk kabul etmemektedir. Yayınlanmak için gönderilen makalelerin daha önce başka bir yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak üzere gönderilmemiş olması gerekir. Eğer makalede daha önce yayınlanmış; alıntı yazı, tablo, resim vs. mevcut ise makale yazarı, yayın hakkı sahibi ve yazarlarından yazılı izin almak ve bunu makalede belirtmek zorundadır. Bilimsel toplantılarda sunulan özetler, makalede belirtilmesi koşulu ile kabul edilir. Dergiye gönderilen makale biçimsel esaslara uygun ise, editör danışman incelemesinden geçirip, gerek görüldüğü takdirde, istenen değişiklikler yazarlarca yapıldıktan sonra yayınlanır. Makale yayınlanmak üzere dergiye gönderildikten sonra yazarlardan hiçbiri, tüm yazarların yazılı izni olmadan yazar listesinden silinemez, ayrıca hiçbir isim, yazar olarak eklenemez ve yazar sırası değiştirilemez. Makalenin yazı karakteri Arial ve 12 punto büyüklüğünde, çift satır aralıklı, sayfa kenarlarında 2 cm boşluk olacak şekilde ve ilk sayfadan başlamak kaydı ile sağ alt köşede sayfa numaraları olmalıdır. BİLİMSEL SORUMLULUK Tüm yazarların gönderilen makalede akademik-bilimsel olarak doğrudan katkısı olmalıdır. Yazar olarak belirlenen isim ya da isimler aşağıdaki özelliklerin tamamına sahip olmalıdır: -Makaledeki çalışmayı planlamalı veya yapmalı, -Makaleyi yazmalı veya revize etmeli, -Son halini kabul etmelidir. Makalelerin bilimsel kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır. ETİK SORUMLULUK Dergi, İnsan öğesinin içinde bulunduğu tüm çalışmalarda Helsinki Deklarasyonu Prensipleri ne uygunluk ilkesini kabul eder. Bu tip çalışmaların varlığında yazarlar, makalenin GEREÇ VE YÖNTEM bölümünde bu prensiplere uygun olarak çalışmayı yaptıklarını, kurumlarının etik kurullarından ve çalışmaya katılmış insanlardan Bilgilendirilmiş olur (informed consent) aldıklarını belirtmek zorundadır. Olgu sunumlarında hastanın kimliğinin ortaya çıkmasına bakılmaksızın hastalardan Bilgilendirilmiş onam (informed consent) alınmalıdır. Eğer makalede direkt-indirekt ticari bağlantı veya çalışma için maddi destek veren kurum mevcut ise yazarlar; kullanılan ticari ürün, ilaç, firma ile ticari hiçbir ilişkisinin olmadığını ve varsa nasıl bir ilişkisinin olduğunu (konsültan, diğer anlaşmalar), editöre sunum sayfasında bildirmek zorundadır. Makalelerin etik kurallara uygunluğu yazarların sorumluluğundadır. YAZIM DİLİ YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME Derginin yayın dili Türkçe ve İngilizce dir. Türkçe makalelerde Türk Dil Kurumu nun Türkçe sözlüğü veya adresi ayrıca Türk Tıbbi Derneklerinin kendi branşlarına ait terimler sözlüğü esas alınmalıdır. Ayrıca gönderilmiş olan makalelerdeki yazım ve dilbilgisi hataları, makalenin içeriğine dokunmadan, redaksiyon komitemiz tarafından düzeltilmektedir.

117 YAYIN HAKKI Yayınlanmak üzere kabul edilen yazıların her türlü yayın hakkı dergiyi yayınlayan kuruma aittir. Yazarlar Yayın Hakları Devir Formu nu doldurup editöre iletmeleri gerekmektedir. Yazılardaki düşünce ve öneriler tümüyle yazarların sorumluluğundadır. YAZI ÇEŞİTLERİ Dergiye yayınlanmak üzere gönderilecek yazı çeşitleri şu şekildedir; Araştırma: Kliniklerde yapılan prospektif-retrospektif ve her türlü deneysel çalışmalar yayınlanabilmektedir. Yapısı: -Özet (Maksimum kelime; amaç, gereç ve yöntemler, bulgular ve sonuç bölümlerinden oluşan, Türkçe makaleler için ayrıca İngilizce, İngilizce makaleler için ayrıca Türkçe ) -Giriş -Gereç ve Yöntem -Bulgular -Tartışma -Teşekkür (varsa) -Kaynaklar Editöryel Yorum/Tartışma: Yayınlanan orijinal araştırma makaleleri ile ilgili, araştırmanın yazarları dışındaki, o konunun uzmanı tarafından değerlendirilmesidir. Konu ile ilgili makalenin sonunda yayınlanır. Editöre Mektup: Son bir yıl içinde dergide yayınlanan makaleler ile ilgili okuyucuların değişik görüş, tecrübe ve sorularını içeren en fazla 500 kelimelik yazılardır. Başlık ve özet bölümleri yoktur. Kaynak sayısı 5 ile sınırlıdır. Hangi makaleye (sayı, tarih verilerek) ithaf olunduğu belirtilmeli ve sonunda yazarın ismi, kurumu, adresi bulunmalıdır. Mektuba cevap, editör veya makalenin yazar(lar)ı tarafından, yine dergide yayınlanarak verilir. Olgu Sunumu: Nadir görülen, tanı ve tedavide farklılık gösteren makalelerdir. Yeterli sayıda fotoğraflarla ve şemalarla desteklenmiş olmalıdır. Yapısı: -Özet (ortalama kelime; amaç, olgu sunumu, sonuç bölümlerinden oluşan; İngilizce) -Giriş -Olgu Sunumu -Tartışma -Kaynaklar Derleme Yapısı: -Özet (ortalama kelime; İngilizce) -Giriş -Tartışma -Kaynaklar YAZIM KURALLARI Dergiye yayınlanması için gönderilen makalelerde aşağıdaki biçimsel esaslara uyulmalıdır: -Makale, PC veya MAC uyumlu bilgisayarlarda Microsoft Word programı ile yazılmalıdır. KISALTMALAR: Metin içinde kelimenin ilk geçtiği yerde parantez içinde verilir ve tüm metin boyunca o kısaltma kullanılır. Uluslararası kullanılan kısaltmalar için Bilimsel Yazım Kuralları kaynağına başvurulabilir.

118 ŞEKİL, RESİM, TABLO VE GRAFİKLER: -Şekil, resim, tablo ve grafikler makalenin yazıldığı Word dosyasının içine, makalede işleniş sırasına uygun olarak numara verilip, makalenin sonuna yerleştirilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafikler metin içinde geçtiği yerler ilgili cümlenin sonunda belirtilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafiklerin altına açıklamaları eklenmelidir. - Makalenin Word dosyasına eklenecek şekil, resim, tablo ve grafik, 1MB dan büyük ise, ayrı bir.jpg veya.gif dosyası olarak da sisteme eklenebilir. Bu durumda. jpg veya. gif dosyasına, makalenin word şeklinin içinde geçen numaralara göre isim verilmelidir. Şekil, resim, tablo ve grafik çözünürlüğü en az 300 dpi olmalıdır - Kullanılan kısaltmalar şekil, resim, tablo ve grafiklerin altındaki açıklamada belirtilmelidir. - Daha önce basılmış şekil, resim, tablo ve grafik kullanılmış ise yazılı izin alınmalıdır ve bu izin açıklama olarak şekil, resim, tablo ve grafik açıklamasında belirtilmelidir. - Resimler/fotoğraflar ayrıntıları görülecek derecede kontrast ve net olmalıdır. -EDİTÖRE SUNUM SAYFASI: Gönderilen makalenin kategorisi, daha önce başka bir dergiye gönderilmemiş olduğu, varsa çalışmayı maddi olarak destekleyen kişi ve kuruluşlar ve varsa bu kuruluşların yazarlarla olan ilişkileri, araştırma makalesi ise istatistik kontrolünün yapıldığı belirtilmelidir. -KAPAK SAYFASI: Makalenin başlığı (Türkçe ve İngilizce), kısa başlık, tüm yazarların ad-soyadları, akademik ünvanları, kurumları belirtilmelidir. Sadece haberleşmeden sorumlu yazarın iletişim bilgileri ve yazışma adresleri ayrıca belirtilmelidir. Makale daha önce tebliğ olarak sunulmuş ise tebliğ yeri ve tarihi belirtilmelidir. -ÖZETLER: Yazı çeşitleri bölümünde belirtilen şekilde hazırlanarak, makale dosyası içerisine yerleştirilmelidir. -ANAHTAR KELİMELER (2-5 arası) İngilizce ve Türkçe yazılmalıdır, Pub Med le uyumlu olmalıdır. -KAYNAKLAR: Yazıda geçiş sırasına göre yazılmalı ve metin içinde uygun yerde parantez içinde belirtilmelidir. Parantez içinde birden fazla kaynak aynı görüşü belirtiyorsa ve ard arda geliyorsa ilk ve son rakam arasına (-) konarak, değilse (,) konarak ayrılmalıdır. Kişisel görüşmeler veya yayınlanmamış yazılar kaynak olarak gösterilemez. Çok gerekli ise metin içinde bahsedilebilir. Dergilerin kısaltılmış yazımları uluslararası standartlara uygun olmalıdır. Kaynak yazımı Vancouver biçimine uygun olmalıdır. Kaynakların yazımı için örnekler (Noktalama işaretlerine lütfen dikkat ediniz): Makale için; Yazar(lar)ın soyad(lar)ı ve isim(ler)inin baş harf(ler)i. makale ismi. dergi ismi yıl; cilt: sayfa no su belirtilmelidir. Örnek: Ülkü R, Başkan Z, Yavuz İ. Open Surgical Approach for a Tooth Aspirated During Dental Extraction: a Case Report. Aust Dent J 2005; 50: ten çok yazarlı makalelerde sadece ilk yazar ismi ile sonrasında ve ark. (et al) ibaresi eklenerek yazılabilir. Yavuz I. et al. Ectodermal Dysplasia: Retrospective Study of 15 Cases. Arch Med Res 2006; 37: Sadece elektroik ortamda yayınlanan dergi ve bilgiler için son erişim tarihi de ilave edilmelidir. Yavuz I, Aydın H, Ulku R, Kaya S, Tümen C. A New Method: Measurement of Microleakage Volume Using Human, Dog and Bovine Permanent Teeth. Electron. J. Biotechnol 2006; 9: (Erişim tarihi: 15/02/2008)

119 ÜLKÜ S.Z. Ektodermal Displazi ve Protetik Yaklaşımlar. (Erişim tarihi: 11/02/2008) Kitaplar için; Yazarın soyadı ve isminin baş harfi. Bölümün adı. In: kitap ismi. Editörün adı. kaçıncı baskı olduğu. Yayınevi.şehir, sayfa ve yıl belirtilmelidir. Örnek: Carranza FA, Bulkacz J. Defence mechanism of the gingiva. In: Clinical periodontology. Ed. Carranza FA, Newman MG. 8th ed. WB Saunders Co. Philadelphia, p:103-11,1996. Makale sunma; ile adresine veya posta yolu ile iletişim adresimize elektronik ortamda kaydı yapılmış olarak yapılmalıdır. İletişim Adresi Prof. Dr. Remzi NİGİZ Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dicle Dişhekimliği Dergisi Editörü Diyarbakır Tlf : Fax : dishekdergi@dicle.edu.tr

120

121

Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 33, Sayı: 2, Sayfa: 64-69, 2009

Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 33, Sayı: 2, Sayfa: 64-69, 2009 ARAŞTIRMA (Research) Hacettepe Diş Hekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 33, Sayı: 2, Sayfa: 64-69, 2009 Restorasyonların Yenilenme Nedenlerinin Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları

Detaylı

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI

2014-2015 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI 2. SINIF RESTORATİF DİŞ TEDAVİSİ TEORİK DERS PROGRAMI 1. hafta Konservatif Diş Tedavisine giriş, Diş yüzeyi terminolojisi 2. hafta Kavite sınıflandırması ve kavite terminolojisi (Sınıf I ve II kaviteler)

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Pedodonti Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Pedodonti Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SİNEM YILDIRIM İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat- Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: sinem.yildirim@okan.edu.tr

Detaylı

diastema varlığında tedavi alternatifleri

diastema varlığında tedavi alternatifleri diastema varlığında tedavi alternatifleri Prof. Dr. L. Şebnem TÜRKÜN Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı Etken Muayene Tedavi Planı Etiyoloji Süt/daimi diş geçiş

Detaylı

AYNI YÖREDE BULUNAN 242 BİREYİN PROTETİK MUAYENE BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ

AYNI YÖREDE BULUNAN 242 BİREYİN PROTETİK MUAYENE BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt III, Sayı 1, Sayfa 121-125, 1986 AYNI YÖREDE BULUNAN 242 BİREYİN PROTETİK MUAYENE BULGULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Hüsnü YAVUZYILMAZ* Celil DİNÇER** M. Emin TOPÇU*** Koruyucu

Detaylı

DOKTORA TEZİ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI

DOKTORA TEZİ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI ZİRKONYA SERAMİK, LİTYUM DİSİLİKAT CAM SERAMİK VE ZİRKONYA İLE GÜÇLENDİRİLMİŞ LİTYUM SİLİKAT CAM SERAMİKLERE UYGULANAN FARKLI YÜZEY İŞLEMLERİNİN, KOMPOZİT REZİNLERİN TAMİR BAĞLANMA DAYANIMI ÜZERİNE ETKİSİ

Detaylı

Hüma ÖMÜRLÜ 1 Hacer DENİZ ARISU 2 Evrim ELİGÜZELOĞLU 3 Mine Betül ÜÇTAŞLI 1 Oya BALA 1 ÖZET SUMMARY

Hüma ÖMÜRLÜ 1 Hacer DENİZ ARISU 2 Evrim ELİGÜZELOĞLU 3 Mine Betül ÜÇTAŞLI 1 Oya BALA 1 ÖZET SUMMARY GAZİ ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ DİŞ HASTALIKLARI VE TEDAVİSİ ANABİLİM DALINA BAŞVURAN HASTALARIN DİREKT RESTORASYONLARININ KLİNİK BAŞARISININ DEĞERLENDİRİLMESİ* EVALUATION OF THE CLINICAL SUCCESS

Detaylı

DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ II. ULUSAL KONGRESİ. 2-3 KASIM 2013 Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi - Diyarbakır

DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ II. ULUSAL KONGRESİ. 2-3 KASIM 2013 Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi - Diyarbakır DİCLE ÜNİVERSİTESİ DİŞHEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ II. ULUSAL KONGRESİ 2-3 KASIM 2013 Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi - Diyarbakır Dicle Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi ve Diyarbakır Dişhekimleri Odası Katkılarıyla

Detaylı

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi

Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi Özgün Araştırma / Original Investigation Postmenopozal Kadınlarda Vücut Kitle İndeksinin Kemik Mineral Yoğunluğuna Etkisi Effect of Body Mass Index on the Determination of Bone Mineral Density in Postmenopausal

Detaylı

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde Yılları Arasında Posterior Restoratif Materyal Seçimi

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde Yılları Arasında Posterior Restoratif Materyal Seçimi Ondokıız Mayıs Univ Dis Hekim Fak Derg 2008 ;9 (2): 57-61 Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde 2000-2007 Yılları Arasında Posterior Restoratif Materyal Seçimi Choice of Posterior Restorative

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: isil.dogruer@okan.edu.tr

Detaylı

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir.

daha çok göz önünde bulundurulabilir. Öğrencilerin dile karşı daha olumlu bir tutum geliştirmeleri ve daha homojen gruplar ile dersler yürütülebilir. ÖZET Üniversite Öğrencilerinin Yabancı Dil Seviyelerinin ve Yabancı Dil Eğitim Programına Karşı Tutumlarının İncelenmesi (Aksaray Üniversitesi Örneği) Çağan YILDIRAN Niğde Üniversitesi, Sosyal Bilimler

Detaylı

THE IMPACT OF AUTONOMOUS LEARNING ON GRADUATE STUDENTS PROFICIENCY LEVEL IN FOREIGN LANGUAGE LEARNING ABSTRACT

THE IMPACT OF AUTONOMOUS LEARNING ON GRADUATE STUDENTS PROFICIENCY LEVEL IN FOREIGN LANGUAGE LEARNING ABSTRACT THE IMPACT OF AUTONOMOUS LEARNING ON GRADUATE STUDENTS PROFICIENCY LEVEL IN FOREIGN LANGUAGE LEARNING ABSTRACT The purpose of the study is to investigate the impact of autonomous learning on graduate students

Detaylı

HALİL İ. TAŞER DOÇ. DR.

HALİL İ. TAŞER DOÇ. DR. HALİL İ. TAŞER DOÇ. DR. Eposta Adresi : halil.taser@kstu.edu.tr Telefon (İş) : (+90) 392 444 57 88 Telefon (Cep) : Faks : Adres : KSTU, Kutlu Adalı Bulvarı, Güzelyurt, KKTC Öğrenim Bilgisi Doç. Dr. Marmara

Detaylı

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ISPARTA İLİ KİRAZ İHRACATININ ANALİZİ

T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ISPARTA İLİ KİRAZ İHRACATININ ANALİZİ T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ ISPARTA İLİ KİRAZ İHRACATININ ANALİZİ Danışman Doç. Dr. Tufan BAL YÜKSEK LİSANS TEZİ TARIM EKONOMİSİ ANABİLİM DALI ISPARTA - 2016 2016 [] TEZ

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: HATİCE KÜBRA OLKUN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: HATİCE KÜBRA OLKUN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: HATİCE KÜBRA OLKUN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: kubra.olkun@okan.edu.tr

Detaylı

Okul Öncesi (5-6 Yaş) Cimnastik Çalışmasının Esneklik, Denge Ve Koordinasyon Üzerine Etkisi

Okul Öncesi (5-6 Yaş) Cimnastik Çalışmasının Esneklik, Denge Ve Koordinasyon Üzerine Etkisi Okul Öncesi (5-6 Yaş) Cimnastik Çalışmasının Esneklik, Denge Ve Koordinasyon Üzerine Etkisi Kadir KOYUNCUOĞLU, Onsekiz Mart Üniversitesi, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu, Çanakkale, Türkiye. koyuncuoglu45@gmail.com

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Levent DEMİRİZ Doğum tarihi: 25 Temmuz 1983 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ankara Üniversitesi 2001-2006

Detaylı

BİR OLGU NEDENİYLE CLEIDOCRANIAL DYSOSTOSIS

BİR OLGU NEDENİYLE CLEIDOCRANIAL DYSOSTOSIS G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt II, Sayı 1, Sayfa 205-211, 1985 BİR OLGU NEDENİYLE CLEIDOCRANIAL DYSOSTOSIS Yıldız BATIRBAYGİL* Alparslan GÖKALP** Cleidocranial Dysostosis veya «Marie and Sainton» Sendromu

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: CANSU BÜYÜK. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: CANSU BÜYÜK. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: CANSU BÜYÜK İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: cansu.buyuk@okan.edu.tr 2.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: GÖKÇE AYKOL ŞAHİN Unvanı: Yrd. Doç. Dr. Öğrenim Durumu Derece Alan Üniversite Yıl Yüksek Lisans Diş Hekimliği İstanbul Üniversitesi 2003 Doktora Periodontoloji Anabilim Dalı İstanbul

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1 ) Adı, Soyadı : Bülent DAYANGAÇ 2 ) Doğum Tarihi : 05 Temmuz 1946 3 ) Ünvanı : Profesör 4 ) Öğrenim Durumu : Derece Alan Üniversite Yıl Y. Lisans Dişhekimliği Fakültesi Hacettepe Üniversitesi

Detaylı

TDB AKADEMİ Oral İmplantoloji Programı Temel Eğitim (20 kişi) 1. Modül 29 Eylül 2017, Cuma

TDB AKADEMİ Oral İmplantoloji Programı Temel Eğitim (20 kişi) 1. Modül 29 Eylül 2017, Cuma TDB AKADEMİ Oral İmplantoloji Programı Temel Eğitim (20 kişi) 1. Modül 29 Eylül 2017, Cuma Oral İmplantolojide Temel Kavramlar, Teşhis ve Tedavi Planlaması 13.30-15.00 Dental implantların kısa tarihçesi

Detaylı

SERVİKAL YETMEZİĞİNDE MCDONALDS VE MODDIFIYE ŞIRODKAR SERKLAJ YÖNTEMLERININ KARŞILAŞTIRILMASI

SERVİKAL YETMEZİĞİNDE MCDONALDS VE MODDIFIYE ŞIRODKAR SERKLAJ YÖNTEMLERININ KARŞILAŞTIRILMASI İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM ARAŞTIRMA HASTANESİ KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM ANABİLİM DALI EĞİTİM SORUMLUSU:PROF.DR.SEFA KELEKÇİ SERVİKAL YETMEZİĞİNDE MCDONALDS VE MODDIFIYE ŞIRODKAR

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BAHAR GÜRPINAR. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BAHAR GÜRPINAR. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: BAHAR GÜRPINAR İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: bahar.gurpinar@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: belde.arsan@okan.edu.tr 2.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Arif ŞAYBAK. İletisim Bilgileri. Adres: Toros. M. 78028 S. Özbey APT K:11 D:11 Çukurova/ ADANA(Aile) Telefon: +905368823282

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Arif ŞAYBAK. İletisim Bilgileri. Adres: Toros. M. 78028 S. Özbey APT K:11 D:11 Çukurova/ ADANA(Aile) Telefon: +905368823282 ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Arif ŞAYBAK İletisim Bilgileri Adres: Toros. M. 78028 S. Özbey APT K:11 D:11 Çukurova/ ADANA(Aile) Telefon: +905368823282 Mail: arif_saybak@yahoo.com 2. Doğum Tarihi: 1984 3. Unvanı:

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: belde.arsan@okan.edu.tr 2.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ 1. Adı Soyadı: Şerife ÖZALP 2. Doğum Tarihi: 21 Haziran 1979 3. Unvanı: Yrd Doç Dr 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Y. Lisans Diş Hekimliği Gazi Üniversitesi 2002

Detaylı

KAMU PERSONELÝ SEÇME SINAVI PUANLARI ÝLE LÝSANS DÝPLOMA NOTU ARASINDAKÝ ÝLÝÞKÝLERÝN ÇEÞÝTLÝ DEÐÝÞKENLERE GÖRE ÝNCELENMESÝ *

KAMU PERSONELÝ SEÇME SINAVI PUANLARI ÝLE LÝSANS DÝPLOMA NOTU ARASINDAKÝ ÝLÝÞKÝLERÝN ÇEÞÝTLÝ DEÐÝÞKENLERE GÖRE ÝNCELENMESÝ * Abant Ýzzet Baysal Üniversitesi Eðitim Fakültesi Dergisi Cilt: 8, Sayý: 1, Yýl: 8, Haziran 2008 KAMU PERSONELÝ SEÇME SINAVI PUANLARI ÝLE LÝSANS DÝPLOMA NOTU ARASINDAKÝ ÝLÝÞKÝLERÝN ÇEÞÝTLÝ DEÐÝÞKENLERE

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: IŞIL DOĞRUER İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: isil.dogruer@okan.edu.tr 2.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: SERPIL MELEK ALTAN KÖRAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: SERPIL MELEK ALTAN KÖRAN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SERPIL MELEK ALTAN KÖRAN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: melek.altan@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: HATİCE KÜBRA OLKUN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: HATİCE KÜBRA OLKUN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: HATİCE KÜBRA OLKUN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: kubra.olkun@okan.edu.tr

Detaylı

BİRİNCİ BASAMAKTA DİYABETİK AYAK İNFEKSİYONLARI EPİDEMİYOLOJİSİ VE ÖNEMİ. Doç. Dr. Serap Çifçili Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı

BİRİNCİ BASAMAKTA DİYABETİK AYAK İNFEKSİYONLARI EPİDEMİYOLOJİSİ VE ÖNEMİ. Doç. Dr. Serap Çifçili Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı BİRİNCİ BASAMAKTA DİYABETİK AYAK İNFEKSİYONLARI EPİDEMİYOLOJİSİ VE ÖNEMİ Doç. Dr. Serap Çifçili Marmara Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı BİRİNCİ BASAMAKTA GÜNCEL DURUM > 6330 Aile Sağlığı Merkezi

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ

ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: Fikret YILMAZ Doğum Tarihi: 31 Mart 1968 Öğrenim Durumu: Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği Ankara Üniversitesi 1991 Y. Lisans Diş

Detaylı

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM

KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM DOKU YENİLENMESİNDE OTOLOG ÇÖZÜM TÜRKİYEDE TEK DENTAL PRP KİTİ KEMİK VE DİŞ ETİ SORUNLARI İÇİN EN GÜVENİLİR VE EN ETKİLİ ÇÖZÜM YENİLENMEK KENDİ İÇİMİZDE ONARICI DOKU YENİLENMESİNİ HIZLANDIRAN YENİLİKÇİ

Detaylı

FARKLI TOPLUMLARDA YAPILAN SEALANT UYGULAMA SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI

FARKLI TOPLUMLARDA YAPILAN SEALANT UYGULAMA SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IV, Sayı 2, Sayfa 71-78, 1987. FARKLI TOPLUMLARDA YAPILAN SEALANT UYGULAMA SONUÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI Behiye ERDOĞAN* GİRİŞ Diş çürükleri ve periodontal hastalıklar günümüzde

Detaylı

TÜRKİYE DEKİ ÜÇ TIP FAKÜLTESİNİN SON ÜÇ YILDAKİ YAYIN ORANLARI THE THREE-YEAR PUBLICATION RATIO OF THREE MEDICAL FACULTIES IN TURKEY

TÜRKİYE DEKİ ÜÇ TIP FAKÜLTESİNİN SON ÜÇ YILDAKİ YAYIN ORANLARI THE THREE-YEAR PUBLICATION RATIO OF THREE MEDICAL FACULTIES IN TURKEY TÜRKİYE DEKİ ÜÇ TIP FAKÜLTESİNİN SON ÜÇ YILDAKİ YAYIN ORANLARI THE THREE-YEAR PUBLICATION RATIO OF THREE MEDICAL FACULTIES IN TURKEY İbrahim Taha Dağlı İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Cerrahpaşa

Detaylı

BETATOM EMAR GÖRÜNTÜLEME VE TANI MERKEZİ DENTO MAKSİLLO FASİYAL RADYOLOJİ BİRİM

BETATOM EMAR GÖRÜNTÜLEME VE TANI MERKEZİ DENTO MAKSİLLO FASİYAL RADYOLOJİ BİRİM GÖRÜNTÜLEME VE TANI MERKEZİ DENTO MAKSİLLO FASİYAL RADYOLOJİ BİRİM Betatom da Morita Veraviewepocs 3D Model CP80 kullanılmaktadır Dijital panoramik röntgen Dijital sefalometrik röntgen 3 Boyutlu hacimsel

Detaylı

ENDODONTİK TEDAVİDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ

ENDODONTİK TEDAVİDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ Prof. Dr. Feridun ŞAKLAR ENDODONTİK TEDAVİDE BAŞARI VE BAŞARISIZLIĞIN DEĞERLENDİRİLMESİ BAŞARI ORANLARI Kök kanal tedavisindeki başarı oranlarının belirlenmesi için bu güne kadar çok sayıda çalışma yapılmıştır.

Detaylı

Heliomolar. Family. Başarıya götüren üçlü Heliomolar, Heliomolar HB ve Heliomolar Flow

Heliomolar. Family. Başarıya götüren üçlü Heliomolar, Heliomolar HB ve Heliomolar Flow Family Başarıya götüren üçlü Heliomolar, Heliomolar HB ve Heliomolar Flow Anterior ve posterior restorasyonlarda eşsiz estetik. Yaklaşık 90 milyon restorasyonda klinik olarak test edilip onaylanmış dental

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Hakan Yılmaz. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat- Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: Hakan Yılmaz. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat- Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: Hakan Yılmaz İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat- Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: hakan.yilmaz@okan.edu.tr

Detaylı

CV - AKADEMİK PERSONEL

CV - AKADEMİK PERSONEL FOTOĞRAF: 1. ADI: Oğuz 2. SOYADI: Ozan 3. DOĞUM YERİ: Ankara 4. DOĞUM TARİHİ(GG.AA.YYYY): 26.07.1978 5. İLETİŞİM BİLGİLERİ: 5.1. BÖLÜM: Diş Hekimliği Fakültesi, Protetik Diş Tedavisi Anabilim Dalı 5.2.

Detaylı

CERRAHİ SONRASI YUMUŞAK DAMAK DEFEKTLERİNİN PROTETİK REHABİLİTASYONU. Yavuz ASLAN* Mehmet AVCI** ÖZET

CERRAHİ SONRASI YUMUŞAK DAMAK DEFEKTLERİNİN PROTETİK REHABİLİTASYONU. Yavuz ASLAN* Mehmet AVCI** ÖZET G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt VII. Sayı 1, Sayfa 147-152, 1990 CERRAHİ SONRASI YUMUŞAK DAMAK DEFEKTLERİNİN PROTETİK REHABİLİTASYONU Yavuz ASLAN* Mehmet AVCI** ÖZET Bu makalede, cerrahi rezeksiyon sonucunda

Detaylı

Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇÖLGEÇEN

Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇÖLGEÇEN 1 Yrd. Doç. Dr. Özlem ÇÖLGEÇEN ÖZGEÇMİŞ VE YAYINLAR LİSTESİ PROTETİK DİŞ TEDAVİSİ ANABİLİM DALI, İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ, İZMİR, TÜRKİYE 1 YRD. DOÇ. DR. ÖZLEM ÇÖLGEÇEN Addres : İzmir Katip Celebi

Detaylı

YRD. DOÇ. DR. EBRU HAZAR BODRUMLU

YRD. DOÇ. DR. EBRU HAZAR BODRUMLU YRD. DOÇ. DR. EBRU HAZAR BODRUMLU ÖZGEÇMİŞ FORMU Adı-Soyadı Ebru HAZAR BODRUMLU Doğum Yeri : Tosya Tarihi : 06/ 06 / 1979 E mail hazarebru@yahoo.com Telefon 0 372 2613659 EĞİTİM-ÖĞRETİM YAPTIĞI KURUMLAR:

Detaylı

18 Yaş ve Üzeri Bireylerin DMF-T İndeksi ve Protetik Tedavi Açısından Değerlendirilmesi

18 Yaş ve Üzeri Bireylerin DMF-T İndeksi ve Protetik Tedavi Açısından Değerlendirilmesi Ondokuz Mayıs Üniversitesi Dişhekimliği Fakültesi Dergisi: 2001; 5: 19-23 19 18 Yaş ve Üzeri Bireylerin DMF-T İndeksi ve Protetik Tedavi Açısından Değerlendirilmesi Evaluation of 18 Years O ld and Elder

Detaylı

Dicle Üniversitesi DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ

Dicle Üniversitesi DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ Dicle Üniversitesi KBE502 ADLİ TIP Yarıyıl Kodu Adı T+U 1 KBE502 Kredi AKTS 1 1 1 Dersin Dili Türkçe Dersin Düzeyi Fakülte Dersin Staj Durumu Yok Bölümü/Programı Dersin Türü Zorunlu Dersin Amacı Adli Bilimler

Detaylı

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuçlar: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT Rational Drug Usage Behavior of University Students Objective: Method: Results:

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuçlar: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT Rational Drug Usage Behavior of University Students Objective: Method: Results: ÖZET Amaç: Bu araştırma, üniversite öğrencilerinin akılcı ilaç kullanma davranışlarını belirlemek amacı ile yapılmıştır. Yöntem: Tanımlayıcı-kesitsel türde planlanan araştırmanın evrenini;; bir kız ve

Detaylı

KANSER HASTALARINDA ANKSİYETE VE DEPRESYON BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ. Dr. Levent ŞAHİN

KANSER HASTALARINDA ANKSİYETE VE DEPRESYON BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ. Dr. Levent ŞAHİN T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ AİLE HEKİMLİĞİ KLİNİĞİ KANSER HASTALARINDA ANKSİYETE VE DEPRESYON BELİRTİLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ UZMANLIK TEZİ

Detaylı

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Y. Lisans DİŞHEKİMLİĞİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 2002

Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Y. Lisans DİŞHEKİMLİĞİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 2002 ÖZGEÇMİŞ Adı Soyadı: EMRE AYTUĞAR Öğrenim Durumu: DOKTORA Bölümü: Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl Y. Lisans DİŞHEKİMLİĞİ İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ 2002 FAKÜLTESİ Doktora/S.Yeterlilik

Detaylı

E.Ü. DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ KAMU HİZMET STANDARTLARI

E.Ü. DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ KAMU HİZMET STANDARTLARI E.Ü. DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ KAMU HİZMET STANDARTLARI SIRA NO 1 HİZMETİN ADI (Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi Klinik Muayene (Ağız,Diş ve Çene Radyolojisi İSTENEN BELGELER ; 1- SSK, Emekli Sandığı ve Bağkur

Detaylı

Endodontik Tedavi Sonrası Post-Core Uygulamalarının Sıklık Dağılımları

Endodontik Tedavi Sonrası Post-Core Uygulamalarının Sıklık Dağılımları ARAŞTIRMA (Research) Hacettepe Dişhekimliği Fakültesi Dergisi Cilt: 30, Sayı: 2, Sayfa: 3-7, 2006 Endodontik Tedavi Sonrası Post-Core Uygulamalarının Sıklık Dağılımları Frequency Distribution of Post-Core

Detaylı

Doç. Dr. Ahmet ALACACIOĞLU

Doç. Dr. Ahmet ALACACIOĞLU T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI ĠZMĠR KATĠP ÇELEBĠ ÜNĠVERSĠTESĠ ATATÜRK EĞĠTĠM VE ARAġTIRMA HASTANESĠ Ġç Hastalıkları Kliniği Eğitim Sorumlusu: Prof. Dr. Servet AKAR GASTROĠNTESTĠNAL STROMAL TÜMÖRLERDE NÖTROFĠL/LENFOSĠT

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: MERVE ŞAKIR İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: merve.şakir@okan.edu.tr 2.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN. İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: BELDE ARSAN İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: belde.arsan@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Restoratif Diş Tedavisi Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: MELEK ÇAM İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: melek.cam@okan.edu.tr

Detaylı

Yrd. Doc. Dr. Ahmet Arif ÇELEBİ

Yrd. Doc. Dr. Ahmet Arif ÇELEBİ Yrd. Doc. Dr. Ahmet Arif ÇELEBİ Adres E-Posta : Zirve Universitesi Dis Hekimligi Fakultesi, Gaziantep. : arcedent@yahoo.com, ahmetarifcelebi@gmail.com Öğrenim Durumu : Bölüm/Program Okul Yıl Diş Hekimliği

Detaylı

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ege Üniversitesi 2004 Doktora

Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ege Üniversitesi 2004 Doktora ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Ayşe Atay 2. Doğum Tarihi : 29.01.1982 3. Unvanı : Yard. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Yüksek Lisans Diş Hekimliği Fakültesi Ege Üniversitesi

Detaylı

FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ. Tayfun ALAÇAM*

FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ. Tayfun ALAÇAM* G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IV, Sayı 1, Sayfa 67-74, 1987 FORAMEN APİKALE'NİN DİŞ KÖKLERİNİN ANATOMİK APEKSLERİYLE İLİŞKİSİ Tayfun ALAÇAM* Foramen apikale bütün olgularda kök apeksinin merkezinde yer almamaktadır.

Detaylı

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department

The Study of Relationship Between the Variables Influencing The Success of the Students of Music Educational Department 71 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Yıl 9, Sayı 17, Haziran 2009, 71-76 Müzik Eğitimi Anabilim Dalı Öğrencilerinin Başarılarına Etki Eden Değişkenler Arasındaki İlişkinin İncelenmesi

Detaylı

Periodontoloji nedir?

Periodontoloji nedir? Periodontoloji 1 2 Periodontoloji Periodontoloji nedir? Periodontoloji, dişleri ve implantları çevreleyen yumuşak ve sert dokuların iltihabi hastalıkları ve bunların tedavisi ile ilgilenen bir dişhekimliği

Detaylı

Doktora Tezi : Çenelerin dentoalveoler inflamatuar lezyonlarının mikrobiyolojik olarak incelenmesi (2000-2004)

Doktora Tezi : Çenelerin dentoalveoler inflamatuar lezyonlarının mikrobiyolojik olarak incelenmesi (2000-2004) 1. Adı Soyadı: MUSTAFA TEK 2. Doğum Tarihi: 28/01/1976 3. Unvanı: YARDIMCI DOÇENT 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans DİŞ HEKİMLİĞİ İSTANBUL 1999 Y. Lisans DİŞ HEKİMLİĞİ İSTANBUL 1999

Detaylı

İmplantın Uygulanabilirliği İmplantlar belirli bir kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant öngörülen bölgede çene kemiğinin

İmplantın Uygulanabilirliği İmplantlar belirli bir kalınlığı ve genişliği olan yapılardır. Bu nedenle implant öngörülen bölgede çene kemiğinin 2 Dental İmplantlar Dental implant eksik olan dişlerin işlevini ve estetiğini tekrar sağlamak amacıyla çene kemiğine yerleştirilen ve kemikle uyumlu malzemeden yapılan yapay diş köküdür. Köprü ve tam protezlere

Detaylı

Özgeçmiş. Sayısal Eşit Ağırlık Sözel ALES Puanı (2010)

Özgeçmiş. Sayısal Eşit Ağırlık Sözel ALES Puanı (2010) Özgeçmiş Adı Dilek Özge Soyadı Yılmaz Doğum Tarihi 20.06.1987 Email ozgeyilmaz@beykent.edu.tr Tel 444 1997 Eğitim Düzeyi Mezun Olduğu Kurumun Adı Yıl Doktora İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi-Pedodonti

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Ağız, Diş ve Çene Radyolojisi Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: MERVE ŞAKIR İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: merve.şakir@okan.edu.tr

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: GÜLCE ALP. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla/ İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: GÜLCE ALP. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla/ İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: GÜLCE ALP İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla/ İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: gulce.alp@okan.edu.tr 2. Doğum

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: GÖKÇE AYKOL ŞAHİN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı: GÖKÇE AYKOL ŞAHİN. İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Akfırat-Tuzla / İSTANBUL ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: GÖKÇE AYKOL ŞAHİN İletişim Bilgileri: Adres: Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 677 16 30-3856 Mail: gokce.aykol@okan.edu.tr

Detaylı

Diagnostik Görüntüleme ve Teknikleri

Diagnostik Görüntüleme ve Teknikleri Diagnostik Görüntüleme ve Teknikleri Diagnostik görüntüleme ve teknikleri, implant ekibi ve hasta için çok amaçlı tedavi planının uygulanması ve geliştirilmesine yardımcı olur. 1. Aşama Görüntüleme Aşamaları

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Periodontoloji Anabilim Dalı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. Periodontoloji Anabilim Dalı ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı: SERPİL MELEK ALTAN KÖRAN İletişim Bilgileri: Adres: İstanbul Okan Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi 34959 Akfırat-Tuzla / İSTANBUL Telefon: 0 (216) 6771630-3856 Mail: serpil.koran@okan.edu.tr

Detaylı

T.C. İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ

T.C. İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ T.C. İZMİR KATİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ AnkilozanSpondilitli hastalarda sigara kullanımı ve radyografik progresyon arasındaki ilişkinin gözden

Detaylı

Akdeniz Üniversitesi

Akdeniz Üniversitesi F. Ders Tanıtım Formu Dersin Adı Öğretim Dili Restoratif Diş Tedavisi - III Türkçe Dersin Verildiği Düzey Ön Lisans ( ) Lisans (X) Yüksek Lisans( ) Doktora( ) Eğitim Öğretim Sistemi Örgün Öğretim (X) Uzaktan

Detaylı

BASKETBOL OYUNCULARININ DURUMLUK VE SÜREKLİ KAYGI DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ

BASKETBOL OYUNCULARININ DURUMLUK VE SÜREKLİ KAYGI DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ KKTC YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ BASKETBOL OYUNCULARININ DURUMLUK VE SÜREKLİ KAYGI DÜZEYLERİNİN BELİRLENMESİ Edim MACİLA BEDEN EĞİTİMİ VE SPOR PROGRAMI YÜKSEK LİSANS TEZİ LEFKOŞA,

Detaylı

TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN

TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe]. ofsport Sciences 2004 1 15 (3J 125-136 TÜRKiYE'DEKi ÖZEL SAGLIK VE SPOR MERKEZLERiNDE ÇALIŞAN PERSONELiN ış TATMiN SEViYELERi Ünal KARlı, Settar KOÇAK Ortadoğu Teknik

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Görev Kurum/Kuruluş Yıl Araştırma Görevlisi. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu

ÖZGEÇMİŞ. Görev Kurum/Kuruluş Yıl Araştırma Görevlisi. Erzincan Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu. Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Rabia SAĞLAM 2. Doğum Tarihi : 17. 10. 1984 3. Unvanı : Dr. Öğr. Üyesi 4. Öğrenim Durumu : Doktora Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Hemşirelik Atatürk Üniversitesi 2003-2007 Toplum

Detaylı

T.C. Hitit Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İşletme Anabilim Dalı

T.C. Hitit Üniversitesi. Sosyal Bilimler Enstitüsü. İşletme Anabilim Dalı T.C. Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı X, Y, Z KUŞAĞI TÜKETİCİLERİNİN YENİDEN SATIN ALMA KARARI ÜZERİNDE ALGILANAN MARKA DENKLİĞİ ÖĞELERİNİN ETKİ DÜZEYİ FARKLILIKLARININ

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı : Suzan BAYER. : Adnan Menderes Bulvarı (Vatan Cad.) P.K.: 34093 Fatih / İstanbul : (212) 523 22 88 - Dahili 1139 :

ÖZGEÇMİŞ. 1. Adı Soyadı : Suzan BAYER. : Adnan Menderes Bulvarı (Vatan Cad.) P.K.: 34093 Fatih / İstanbul : (212) 523 22 88 - Dahili 1139 : ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Suzan BAYER İletişim Bilgileri Adres Telefon Mail : Adnan Menderes Bulvarı (Vatan Cad.) P.K.: 34093 Fatih / İstanbul : (212) 523 22 88 - Dahili 1139 : : : 2. Doğum Tarihi : 3.

Detaylı

Hemşirelerin Hasta Hakları Konusunda Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi

Hemşirelerin Hasta Hakları Konusunda Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi Sağlık Akademisyenleri Dergisi 2014; 1(2):141-145 ISSN: 2148-7472 ARAŞTIRMA / RESEARCH ARTICLE Hemşirelerin Hasta Hakları Konusunda Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi Assessıng Nurses Level of Knowledge

Detaylı

2013-DUS İLKBAHAR DÖNEMİ GENEL YERLEŞTİRME SONUÇLARINA GÖRE EN KÜÇÜK VE EN BÜYÜK PUANLAR (GENEL)

2013-DUS İLKBAHAR DÖNEMİ GENEL YERLEŞTİRME SONUÇLARINA GÖRE EN KÜÇÜK VE EN BÜYÜK PUANLAR (GENEL) VE LAR () YERLEŞEN BOŞ 100311014 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ ÇOCUK DİŞ HEKİMLİĞİ 1 1 0 63,01326 63,01326 100311023 ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ ORTODONTİ

Detaylı

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuç: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT The Evaluation of Mental Workload in Nurses Objective: Method: Findings: Conclusion:

ÖZET Amaç: Yöntem: Bulgular: Sonuç: Anahtar Kelimeler: ABSTRACT The Evaluation of Mental Workload in Nurses Objective: Method: Findings: Conclusion: ÖZET Amaç: Yapılan bu çalışma ile Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Eğitim Hastanesinde görevli hemşirelerin zihinsel iş yüklerinin değerlendirilmesi ve zihinsel iş yükünün hemşirelerin sosyo-kültürel özelliklerine

Detaylı

Ağız Hastalıkları (2 0) Doç. Dr. Osman A. ETÖZ

Ağız Hastalıkları (2 0) Doç. Dr. Osman A. ETÖZ AĞIZ, DİŞ VE ÇENE CERRAHİSİ ANABİLİM DALI 2014-2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI /GÜZ/ ADI Dt. Halis Ali ÇOLPAK Dt. Ömer ÜLKER Dt. Halis Ali ÇOLPAK Dt. Ömer ÜLKER Dt. Veysel KALKAN Dt. Halis Ali ÇOLPAK Dt. Ömer

Detaylı

A UNIFIED APPROACH IN GPS ACCURACY DETERMINATION STUDIES

A UNIFIED APPROACH IN GPS ACCURACY DETERMINATION STUDIES A UNIFIED APPROACH IN GPS ACCURACY DETERMINATION STUDIES by Didem Öztürk B.S., Geodesy and Photogrammetry Department Yildiz Technical University, 2005 Submitted to the Kandilli Observatory and Earthquake

Detaylı

Alt santral-lateral diş kök kanal tedavisi. Alt kanin diş kök kanal tedavisi. Üst molar diş kök kanal tedavisi. Alt molar diş kök kanal tedavisi

Alt santral-lateral diş kök kanal tedavisi. Alt kanin diş kök kanal tedavisi. Üst molar diş kök kanal tedavisi. Alt molar diş kök kanal tedavisi KÜ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ 2017-2018 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI PREKLİNİK PUANLARI ENDODONTİ ANABİLİM DALI 2. SINIF Üst santral-lateral diş kök kanal tedavisi Üst kanin diş kök kanal tedavisi Üst premolar diş

Detaylı

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI

İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ PERİODONTOLOJİ ANABİLİM DALI Dr. Öğr. Üyesi Mustafa Özay Uslu (Anabilim Dalı Başkanı) Uzman Dt. Vesile Elif Toy Dt. Ömer Alperen Kırmızıgül Arş. Gör. Semih Akgül

Detaylı

KLORHEKSİDİNİN KOMPOZİT REZİN RESTORASYONLARININ ÇEVRESİNDEN GEÇİŞİNİN İNCELENMESİ ÖZET

KLORHEKSİDİNİN KOMPOZİT REZİN RESTORASYONLARININ ÇEVRESİNDEN GEÇİŞİNİN İNCELENMESİ ÖZET G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt IX, Sayı 2, Sayfa 135-142, 1992 KLORHEKSİDİNİN KOMPOZİT REZİN RESTORASYONLARININ ÇEVRESİNDEN GEÇİŞİNİN İNCELENMESİ Dr. N. Meserret TİRİTOĞLU*. Doç. Dr. Alev ÖNEN** ÖZET Bu çalışmada;

Detaylı

TARİHÇE BÖLÜMLER. Fakültemiz Klinik Bilimler Bölümü altında hizmet veren sekiz Anabilim Dalı bulunmaktadır.

TARİHÇE BÖLÜMLER. Fakültemiz Klinik Bilimler Bölümü altında hizmet veren sekiz Anabilim Dalı bulunmaktadır. TARİHÇE Adıyaman Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, 15/04/2011 tarihli ve 27906 sayılı Resmi Gazete de yayımlanan 04/04/2011 tarihli ve 2011/1595 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulmuştur. Yükseköğretim

Detaylı

Piperasilin-Tazobaktam(TZP) a Bağlı Hematolojik İstenmeyen Etkiler

Piperasilin-Tazobaktam(TZP) a Bağlı Hematolojik İstenmeyen Etkiler Piperasilin-Tazobaktam(TZP) a Bağlı Hematolojik İstenmeyen Etkiler Aysun Sarıbuğa, Serap Şimşek Yavuz, Seniha Başaran, Atahan Çağatay, Halit Özsüt, Haluk Eraksoy İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi

Detaylı

Arş. Gör. Dr. Mücahit KÖSE

Arş. Gör. Dr. Mücahit KÖSE Arş. Gör. Dr. Mücahit KÖSE Dumlupınar Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü Evliya Çelebi Yerleşkesi (3100) KÜTAHYA Doğum Yeri ve Yılı: Isparta/Yalvaç Cep Telefonu: Telefon:765031-58 E-posta:

Detaylı

ANKARA ili YAŞ GRUBU

ANKARA ili YAŞ GRUBU Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe J. ofspor! Sciences 2005, 16 (1), 19-29 ANKARA ili 11-12 YAŞ GRUBU ÇOCUKLARıN FiziKSEL AKTiviTE VE BAZI BESLENME ALıŞKANLıKLARı Dr. savaş KUDAŞ*, Dr. Bülent ÜLKAR**, Dr.Ali

Detaylı

Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti. Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti

Süleyman Demirel Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti. Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Pedodonti ERTAN R. ERSÖZ PROF. DR E-Posta Adresi : ertan.ersoz@kstu.edu.tr Telefon (İş) : Telefon (Cep) : Faks : Adres : Kutlu Adalı Bulvarı, Güzelyurt / KKTC Öğrenim Bilgisi Prof. Süleyman Demirel Üniversitesi

Detaylı

EĞİTİM DANIŞMANLARI Serdar Gürel Özlem Coşkun

EĞİTİM DANIŞMANLARI Serdar Gürel Özlem Coşkun Tıpta Uzmanlık Kurulu (TUK), uzmanlık eğitiminde kullanılmak üzere çekirdek müfredat ve standartları belirlemek için Tıpta Uzmanlık Kurulu Müfredat Oluşturma ve Standart Belirleme Sistemi (TUKMOS) çerçevesinde

Detaylı

T.C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ

T.C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ T.C. İZMİR KÂTİP ÇELEBİ ÜNİVERSİTESİ ATATÜRK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ İÇ HASTALIKLARI KLİNİĞİ NON RADYOGRAFİK AKSİYEL SPONDİLOARTRİT İLE ANKİLOZAN SPONDİLİT HASTALARININ KLİNİK, RADYOLOJİK ÖZELLİKLERİNİN

Detaylı

PRP Terapi nedir? Kanınızdaki güzel ilaç, Genesis PRP

PRP Terapi nedir? Kanınızdaki güzel ilaç, Genesis PRP PRP Terapi nedir? Plateletten zengin plazma (platelet rich plasma-prp), doku iyileşmesini arttırıcı etkisiyle yaklaşık 20 senedir tıpta kullanılmakta olup, son dönemlerde uygulama alanları oldukça genişlemiş

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans. Protetik Diş Tedavisi Ana Bilim Dalı (Çene-Yüz Protezi Bilim Dalı)

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl Lisans. Protetik Diş Tedavisi Ana Bilim Dalı (Çene-Yüz Protezi Bilim Dalı) ÖZGEÇMİŞ 1. Adı Soyadı : Demet Çağıl Ayvalıoğlu 2. Doğum Tarihi :12/04/1985 3. Unvanı : Yrd. Doç. Dr. 4. Öğrenim Durumu : Doktora (Ph.D.) Derece Alan Üniversite Yıl Lisans Diş Hekimliği Marmara Üniversitesi

Detaylı

Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor

Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanseri Korkulu Rüyanız Olmaktan Çıkıyor Rahim Ağzı Kanserinde Çığır Açan Adım Kadın Kanserleri Hakkında Mutlaka Bilmeniz Gerekenler Özel

Detaylı

MAKSİLLER ANTERİOR SEGMENTAL OSTEOTOMİ İLE KLAS II ANTERİOR OPEN-BİTE TEDAVİSİ. Orhan GÜVEN*, Ahmet KESKİN**, Adnan ÖZTÜRK*** ÖZET

MAKSİLLER ANTERİOR SEGMENTAL OSTEOTOMİ İLE KLAS II ANTERİOR OPEN-BİTE TEDAVİSİ. Orhan GÜVEN*, Ahmet KESKİN**, Adnan ÖZTÜRK*** ÖZET G.Ü. Dişhek. Fak. Der. Cilt X, Sayı 1, Sayfa 175-180, 1993 MAKSİLLER ANTERİOR SEGMENTAL OSTEOTOMİ İLE KLAS II ANTERİOR OPEN-BİTE TEDAVİSİ Orhan GÜVEN*, Ahmet KESKİN**, Adnan ÖZTÜRK*** ÖZET Apertognati

Detaylı

Nadir Hastalıklar-Yetim ilaçlar. bir sağlık sorunu. Uğur Özbek İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü (DETAE) Orphanet-Türkiye

Nadir Hastalıklar-Yetim ilaçlar. bir sağlık sorunu. Uğur Özbek İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü (DETAE) Orphanet-Türkiye Nadir Hastalıklar-Yetim ilaçlar bir sağlık sorunu Uğur Özbek İstanbul Üniversitesi Deneysel Tıp Araştırma Enstitüsü (DETAE) Orphanet-Türkiye NADİR HASTALIK Prevalansı 1/2000 den az olan hastalıklar NADİR

Detaylı

ilkögretim ÖGRENCilERi için HAZıRLANMıŞ BiR BEDEN EGiTiMi DERSi TUTUM

ilkögretim ÖGRENCilERi için HAZıRLANMıŞ BiR BEDEN EGiTiMi DERSi TUTUM Spor Bilimleri Dergisi Hacettepe J. ofsport Sciences 2003, 14 (2), 67-82 ilkögretim ÖGRENCilERi için HAZıRLANMıŞ BiR BEDEN EGiTiMi DERSi TUTUM ÖıÇEGiNiN ADAPTASYONU ÖZET Dilara ÖZER, Abdurrahman AKTOP

Detaylı

Yrd.Doç.Dr. Mesut Korkut PARLAR (Ph.D, DDS)

Yrd.Doç.Dr. Mesut Korkut PARLAR (Ph.D, DDS) ADRES: İstanbul Aydın Üniversitesi Diş.Hek.Fak. Ağız Diş Çene Cerrahisi A.B.D. TEL: 0555 557 33 10 E-MAİL:mkparlar@yahoo.com Yrd.Doç.Dr. Mesut Korkut PARLAR (Ph.D, DDS) AĞIZ, DİŞ, ÇENE CERRAHİSİ UZMANI

Detaylı

Sınavlı ve Sınavsız Geçiş İçin Akademik Bir Karşılaştırma

Sınavlı ve Sınavsız Geçiş İçin Akademik Bir Karşılaştırma Sınavlı ve Sınavsız Geçiş İçin Akademik Bir Karşılaştırma Öğr. Gör. Kenan KARAGÜL, Öğr. Gör. Nigar KARAGÜL, Murat DOĞAN 3 Pamukkale Üniversitesi, Honaz Meslek Yüksek Okulu, Lojistik Programı, kkaragul@pau.edu.tr

Detaylı