HİTİTLERDEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ NE ANADOLU UYGARLIKLARINDA YÖNETİM

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "HİTİTLERDEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ NE ANADOLU UYGARLIKLARINDA YÖNETİM"

Transkript

1

2

3 HİTİTLERDEN TÜRKİYE CUMHURİYETİ NE ANADOLU UYGARLIKLARINDA YÖNETİM Mustafa LAMBA Hüseyin METİN Ocak-2015 ANKARA

4 ORİON KİTABEVİ ISBN: Orion Kitabevi, Ocak 2015 Hititlerden Türkiye Cumhuriyeti ne Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Yazarlar: Mustafa Lamba-Hüseyin Metin Baskı Salmat Basım Yayın Ambalaj Sanayi Ltd.Şti Zübeyda Hanım Mah.Sebze Bahçeleri Cad.Arpacıoğlu İşha-nı, No:95/1 İskitler-Altındağ/ ANKARA Tel: Orion Kitabevi Selanik Cad. No: Kızılay / ANKARA Tel: Faks: orion@orionkitabevi.com.tr

5 ÖNSÖZ Anadolu nun doğu ile batı arasında bir köprü görevi üstlendiği söylenir. Ancak bunun yerine, uygarlıkların kavşağı ifadesini kullanmak daha uygun olacaktır. Çünkü Anadolu, farklı coğrafyalardan gelen, etnik farklılıklara sahip birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Jeopolitik konumu, verimli ovaları ve zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle çoğu zaman istilalara, büyük kıyımlara maruz kalmıştır. Anadolu bir bakıma uygarlıklar mezarlığıdır. Uygarlıklar, tarih sahnesinden çekilirken kültürel miraslarının yanında yönetim geleneklerini de bir sonraki devlete aktarmışlardır. Biriken bu devlet geleneğiyle, tarihin büyük imparatorlukları bu topraklarda kök salmıştır. Hititlerden Türkiye Cumhuriyeti ne Anadolu Uygarlıklarında Yönetim başlıklı çalışmayı meydana getirmemizdeki esas itici güç, Anadolu da hüküm sürmüş imparatorluklar, devletler ve kralıkların yönetim düzenleri arasındaki ortak ve farklı yönleri tespit etmek ve birbirlerini etkileyip etkilemediklerini ortaya koymaktır. Çünkü tarihin değeri, yanlızca tarihsel bilgileri toplamakla değil, aynı zamanda bu bilgiler üzerine düşünmekle ortaya çıkar. Çalışma, Anadolu da ilk siyasi birliği oluşturan Hititlerden Türkiye Cumhuriyeti nin başlangıcına kadar olan dönemde ortaya çıkan uygarlıkların yönetim sistemlerini kapsamaktadır. Takdir edersinizki geniş bir dönemi içine alan bir çalışmanın büyük zorlukları bulunmaktadır. Her bir dönem ayrı bir uzmanlık gerektirir. Devlet yönetiminde meydana gelen değişiklikleri etkileyen, sosyal, siyasal, ekonomik birçok unsur vardır. Bütün bunları tek tek kaleme almak, konu bütünlüğünü bozacağı için çalışmada ayrıntılardan mümkün olduğunca kaçınılmıştır. Ayrıca Anadolu uygarlıklarını farklı açılardan kaleme alan birçok bilim insanına karşı da saygısızlık olacaktır.

6 vi Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Çalışmanın tashih sürecinde verdikleri katkılardan dolayı değerli bilim insanları Doç. Dr. Abdurrahman UZUNASLAN a ve Yrd. Doç. Dr. Mevlüt YÜKSEL e çok teşekkür ederiz. Ayrıca kendilerine ayırmamız gereken zamanı bize vererek bu çalışmanın hazırlanmasında desteklerini esirgemeyen ailelerimize sonsuz şükranlarımızı sunarız. Mustafa LAMBA Hüseyin METİN

7 İÇİNDEKİLER GİRİŞ HİTİTLER URARTULAR FRİGLER LYDİALILAR İONLAR PERSLER LYKİALILAR HELLENİSTİK DÖNEM ROMA BİZANS ANADOLU SELÇUKLULARI ANADOLU BEYLİKLERİ OSMANLILAR GENEL DEĞERLENDİRME VE SONUÇ KAYNAKÇA DİZİN

8

9 GİRİŞ Yönetim, en geniş anlamıyla bireylerin belirli bir amacı gerçekleştirebilmek için işbirliği yaptıkları 1, toplumların iktisadi ve toplumsal örgütlenme tarzına karşılık gelen bir kavramdır 2. Hem kamu, hem de özel kesim için kullanılan bu kavramın, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişi vardır. İnsanların birlikte yaşama arzusu sosyal bir ihtiyaç olarak yönetimi ortaya çıkarmıştır. İnsanlar her ne kadar modern devletlerin özelliklerini taşımasa da tarih boyunca çeşitli idari sistemlere ve örgütlere sahip olmuşlar ve bunları yönetmişlerdir 3. Siyasal sistemlerin (devlet ve hükümet) ve yönetim biçimlerinin oluşmasında, toplumsal, ekonomik ve coğrafi koşulların önemli etkisi olmuştur. Bundan dolayı, tarihsel süreçte farklı siyasal ve yönetsel sistemler ortaya çıkmıştır. En üstün otorite olan devletin şekli ve örgütlenişi ise çeşitli toplum tiplerine göre değişiklik göstermiştir 4. Devlet yapıları tarihin ilk dönemlerinden itibaren sürekli ilgi konusu olmuş ve tartışılmıştır. İnsanların topluluk halinde yaşamaya başladıkları andan itibaren kim yönetmeli ve nasıl yönetmeli gibi sorular zihinleri meşgul etmiş, kimin yöneteceği sorusunun cevabı çoğunlukla tek kişi iken, bazen de bir meclis olmuştur. Ayrıca, geniş toprakların merkeze bağlılıklarının nasıl sağlanacağı, farklı bölgelerin denetimlerinin nasıl gerçekleştirileceği ve sonuçta buraların nasıl yönetileceği de toplumlara göre değişmiştir. Bununla birlikte, yönetenlerin (kralların) sahip oldukları yetkiyi nereden aldıkları ise ayrı bir tartışma konusudur. Devletler, yönetim şekillerine göre temelde iki grupta değerlendirilmiştir. Bunlar, egemenliğin kaynağına göre, monarşi ve 1 Şeref Gözübüyük, Yönetim Hukuku, Turhan Kitabevi, Ankara, 2014, s Birgül Ayman Güler, Türkiye nin Yönetimi: Yapı, İmge Kitabevi, 2. Baskı, Ankara, 2010, s Bilal Eryılmaz, Kamu Yönetimi, Okutan Yayıncılık, 4. Baskı, Ankara, 2011, s Muzaffer Sencer, Yönetimin Tarihsel Evrimi ve Yönetim Sistemleri, Amme İdaresi Dergisi, Cilt. 18, Sayı. 2, Haziran, 1985, s. 41.

10 10 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim cumhuriyet ile devletin yapısı bakımından, üniterkonfederasyon-federasyon şeklindeki ayrımdır 5. Devlet şekillerinin oluşmasında, ekonomi, kültür, gelenek, coğrafiyapı, siyasi ortam ve dış tehdit en etkili unsurlar arasındadır. Monarşi, devlet başkanının veraset yoluyla, yani ırsî olarak başa geçtiği, siyasi otoritenin tek kişide toplandığı yönetim şeklidir 6. Yönetim tarihine bakıldığında devletlerin büyük çoğunluğunun monarşiyle yönetildiği görülür. Monarşiler, egemenliğin herhangi bir sınırlamaya tabi olmadığı mutlak monarşi ve egemenliğin sınırlandırıldığı anayasal (meşruti) monarşi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Devlet, siyasal iktidarın en yüksek düzeyde örgütlenmesinden oluşan bir kurum olduğu için yapısı, yere, zamana, toplumlara göre değişiklik gösterebilmektedir. Bu kapsamda siyasal iktidarın tek merkezde toplandığı devletlere üniter; siyasal iktidarın farklı merkezler arasında paylaştırıldığı, birden çok otorite merkezinin bulunduğu, birden fazla devletçikten oluşan topluluklara birleşik devlet adı verilmektedir. Birleşik devletler daha çok devlet toplulukları şeklinde (konfederasyon ve federasyon) ortaya çıkmaktadır. Konfederasyon, devletlerin iç ve dış işlerinde bağımsızlıklarını koruyarak, sadece belirli bir amaç için biraraya geldikleri topluluk şeklidir. Bu yüzden konfederasyonlar yeni bir devlet olarak değerlendirilmez. Federasyon ise farklı devletlerin bir siyasal otorite altında iç işlerinde belirli özerkliklerini koruyarak oluşturdukları devlet yapısıdır. Bunlar her ne kadar iç işlerinde özerkliklerini korusalar da dış ilişkilerde egemenlikleri bulunmadığı için uluslararası alanda ayrı bir devlet olarak tanınmazlar 7. Devletin şekli ne olursa olsun, karar alma, emir verme ve alınan kararları gerektiğinde güç kullanarak yürütme yetkisini 5 Kemal Gözler, Devletin Genel Teorisi, Ekin Kitabevi, Bursa, 2007, s Gözler, 2007, s Atila Nalbant, Üniter Devlet-Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye, Yapı Kredi Kültür ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1997, s ; Davut Dursun, Siyaset Bilimi, Beta Yayınları, 6. Baskı, İstanbul, 2012, s ; Gözler, 2007, s ;

11 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 11 elinde bulunduran iktidar sahiplerinin, varlıklarını sürdürebilmeleri için toplumun onların bu yetkisine rıza göstermesi gerekmektedir. Böylece yönetilenlerin, meşru olduğu düşüncesiyle yönetenlere itaat etmeleri sağlanır. Yönetenler, meşruiyeti sağlamak için tarihin farklı dönemlerinde farklı meşruluk kaynakları bulmuşlardır. Siyasal iktidarların meşruiyet kaynakları arasında ilk sırayı, tanrıya ve dine dayalı teokratik kaynaklar almaktadır 8. İktidarı elinde bulunduranlar kendilerini, tanrının kılıcı veya yeryüzündeki temsilcisi olarak adlandırmış bu sayede elde ettikleri meşruiyetle gibi sıfatlarla konumlandırarak (meşruiyet sayesinde) toplum üzerinde önemli bir güç sahibi olmuşlardır. Ancak adına iktidar da denilen bu güç her zaman sınırsız olmamıştır. Zaman zaman, dini kurallar, adalet anlayışı, töre ve gelenek, bazen de yönetim yetkisinin paylaşıldığı, hatta taht varisinin belirlendiği meclisler, iktidarı sınırlandırmışlardır. Siyasal iktidarların varlıklarını sürdürebilmek için kamusal hizmetlerin en iyi şekilde yürütülmesini sağlayan bürokratik yapılar oluşturmuşlardır. Güçlü bir devlet olabilmenin en önemli koşullarında biri, ekonomik yönden zengin olmaktır. Zenginliğin kaynağında ise vergilerin düzenli toplanmasını, gelirlerin kayıt altına alınmasını ve harcamaların kontrol edilmesini sağlayan bir mali sistem bulunmaktadır. Devletin güçlü olması ve uzun süre hayatta kalabilmesi, iyi örgütlenmesi ile doğrudan bağlantılıdır. Bunun için devleti ilgilendiren önemli kararların alınması, güçlü bir ordu kurulması, asayişin ve adaletin sağlanması, merkezi yönetimin otoritesinin devletin en uzak bölgelerinde bile hissettirilmesi için iyi örgütlenmiş bürokratik mekanizmalara ihtiyaç vardır. İşbölümü ve uzmanlığa dayanan bürokrasi, yeni değil, en eski uygarlıklarda bile bulunan bir örgütlenme biçimidir. Bürokrasi, devleti oluşturan un- 8 Münci Kapani, Politika Bilimine Giriş, Bilgi Yayınevi, 31. Basım, Ankara, 2012, s

12 12 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim surların temelinde yer alır ve itici bir güç, aktör ya da organik bir yapı olarak işlev görür 9. Dünyanın farklı bölgelerinde çeşitli etkenlere bağlı olarak, şekli, meşruiyet kaynağı, örgütlenme anlayışı, bürokratik yapısı, toprak sistemleri ve taşra yönetimleri bakımından farklı özellikler taşıyan devletler ortaya çıkmıştır. Uygarlığın başlangıcından itibaren sürekli yerleşime sahne olan, tarihin en eski ve güçlü uygarlıklarına ev sahipliği yapan Anadolu ise farklı devlet yapılarının ortaya çıktığı topraklardır. Çünkü yeraltı ve yerüstü kaynaklarının bolluğu, doğuyu ve batıya bağlayan stratejik konumu, iklimi ve verimli toprakları, bu bölgenin insan toplulukları için tarihin her döneminde cazibe merkezi haline gelmesine sebep olmuştur 10. Bu bilgilerden hareketle dünyanın en eski yerleşimlerine ev sahipliği yapan Anadolu topraklarının, aynı zamanda farklı devlet ve yönetim anlayışlarının gelişmesinde de önemli katkısı olduğu düşüncesi, çalışmanın başlangıç noktasını oluşturmuştur. Bu çalışmada, Hititler, Urartular, Frigler, Lydialılar, İonlar, Persler, Lykialılar, Helenistik Uygarlık, Roma, Bizans, Anadolu Selçukluları, Anadolu Beylikleri ve Osmanlılar gibi varlığını Anadolu da veya bölgenin bir kısım topraklarında sürdürmüş medeniyetlerin, devlet ve hükümet yapıları, bürokratik yapıları, merkezi ve taşra yönetimleri, bağlı devletler, yöneticileri, merkeziyetçilik, meşruiyet, toprak sistemleri gibi unsurlar bakımından karşılaştırmalı olarak incelenmiştir. 9 Max Weber, Bürokrasi ve Otorite, (Çev. H. Bahadır Akın), Adres Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2011, s Cantürk Caner, Pers İstilasına Kadar İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Devlet ve Yönetim, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Bursa, 2007, s. 270.

13 1. HİTİTLER M.Ö. 5. binyıl sonrasında Anadolu da iklimin giderek normalleşmesi sonucu nüfus hızla artmaya başlamış, buna bağlı olarak insanlar daha fazla üretim yapma yollarını aramışlardır. Üretim ekonomisinin gelişmesinde en önemli aşama madenciliktir. Çünkü tunç/bronz 11 alaşımlarını yapabilmek için gerekli olan bakır ve kalay gibi madenlerin uzak bölgelerden sağlanması ve karmaşık üretim teknolojisi, ileri düzeyde uzmanlaşmayı gerektirmiştir. Ticari ve ekonomik alanda yaşanan bu gelişmeler, siyasal ve sosyal yapıda önemli değişikliklere yol açmıştır. Bununla bağlantılı olarak, kısa zaman sonra Aşağı Mezopotamya ve Güneybatı İran da Sümer ve Elam gibi devletler belirmeye başlamıştır. Bu gelişmeleri, en sonunda (M.Ö. 4. bin sonları) yazının keşfi izlemiştir. Ticaretin ilerlemesi ile birlikte yazının daha geniş coğrafyalara yayılması sağlanmış böylece, dışa kapalı kültürler yavaş yavaş ortadan kalkarak yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemde, toplumların daha örgütlü olduğu, sosyal sınıfların giderek daha belirgin şekilde ortaya çıktığı ve yeni bir yönetici sınıfın oluştuğu görülmüştür. Ancak bu örgütlenme, coğrafi nedenlerle komşu Mısır ve Sümer deki örgütlenmelere kıyasla daha küçük ölçekli ve bölgesel karakterli bir yapı arzetmiştir 12. Erken Tunç Çağı nda Mezopotamya ile ilişkilerin artması sonucu Anadolu da, altın, gümüş, bakır, bronz gibi madenler ustalıkla işlenerek kullanımı yaygınlaşmıştır. Maden işlemeciliğine bağlı olarak yeni meslek grupları ortaya çıkmış, böylece iş bölümüne dayalı kent yaşamının temelleri atılmıştır. Bu dönemde nüfusun bu dönemde artmasına bağlı olarak yerleşim yeri sayısında da önemli artışlar görülmüştür. Daha çok alüvyonlu ovalarda 11 Bu dönemde, etkili silahların üretilmesine ve daha ince eşyaların yapılmasına olanak sağlayan bakır-kalay karımışından oluşan tunç/bronz eklenmiştir. Bundan dolayı dönem Tunç Çağı olarak isimlendirilir. Bkz. Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, Net Turistik Yayınları, İstanbul, 2003(a), s Veli Sevin, Anadolu Arkeolojisi, Der Yayınevi, İstanbul, 2003, s

14 14 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim kümelenen bu yerleşme birimlerinin etrafı genellikle surlarla çevrilmiştir. Bu durum, Kalkolitik Dönem deki huzurlu ve sakin yaşamın son bulduğunu ve dış tehdidin arttığını göstermektedir. Toplumun daha iyi örgütlendiği bu dönemde, güçlü bir yönetici sınıf ve örgüt yapısının ortaya çıktığı görülmüştür. Giderek gelişen beylik düzeninin sonucu olarak da küçük tarımsal yerleşkelerin büyük bölümü ekonomik bağımsızlıklarını kaybetmiştir 13. Hititlerin siyasi yapılanmalarından önce Erken Tunç Çağı nda (M.Ö. 3. binin ilk yarısı) Orta Anadolu da güçlü krallıklar ortaya çıkmıştır. Kızılırmak ın batısında; Ankara da Karaoğlan, Ahlatlıbel, Etiyokuşu, Koçumbeli, Karayavşan, Polatlı; doğusunda ise Alişar ve Alacahöyük bu dönemin önemli yerleşim yerleridir 14. Çorum yakınlarındaki Büyük Güllücek, Konya Karahöyük, Kuzeyde Bafra yakınlarındaki İkiztepe, Samsun civarındaki Dündartepe, Tekeköy, Kavak ve Sinop yakınındaki Kocagöz Höyük, güneyde Gaziantep Sakçagözü, doğuda Erzurum yakınlarındaki Karaz, diğer önemli Tunç Çağı merkezleridir 15. Anadolu da irili ufaklı krallıkların ortaya çıktığı ve devletleşme sürecine girildiği Erken Tunç Çağı aynı zamanda zenginlik çağıdır. Hemen her konuda gelişmelere sahne olan bu dönem, Batı ve Güney Anadolu da dışarıdan gelen istilalar nedeniyle son bulmuştur. Büyük olasılıkla Troia II, Beycesultan, Ahlatlıbel, Alacahöyük, Polatlı ve Tarsus Gözlükule nin yanışı da bu ortak felaketle bağlantılıdır. Aynı dönemde Trakya ve Balkanlar daki yerleşme yerlerinin ıssızlaşması ise istilacıların Balkanlardan gelmiş olabileceklerini düşündürmektedir. Luwi göçleriyle ilişkilendirilen bu yıkımı izleyen yıllarda, yeni gelenler Güneybatı Anadolu dan Çukuro- 13 Sevin, 2003, s Turgut Yiğit, İlk Tunç Çağı nın Son Evresinde Anadolu nun Siyasal Görünümü, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 21 Sayı. 33, 2003, s Yiğit, 2003, s. 17; Roger Matthews, A History of the Preclassical Archaeology of Anatolia, (Ed. Sharon R. Steadman,Gregory McMahon), The Oxford Handbook of Ancient Anatolia: (10, BCE), Oxford University Press, New York, 2011, s. 47.

15 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 15 va ya doğru ilerlemişlerdir. Bu olaylardan etkilenmeyen tek bölge ise Doğu Anadolu olmuştur 16. M.Ö. 2. bin yılın başlarında Anadolu, irili ufaklı krallıklar veya şehir devletleri diyebileceğimiz şeklinde isimlendirilebilecek siyasi yapılar arasında paylaşılmıştı. Bu krallıklardan en önemlileri Neşa (Kaniş), Mama, Kussara, Puruşhanda, Urşu, Landa, Zalpa, Şalativara ve Hattuşa dır. Çok sayıda beyliğin bulunması ve bunların yöneticiler arasında sık sık çatışmalar çıkması gibi nedenlerden dolayı bu dönemde Anadolu da güçlü bir siyasi birlik oluşturulamamıştır 17. Tunç Çağı Anadolu sunun en çarpıcı özelliği, Mezopotamya ile olan ticaret ilişkisi ve bunun sonucunda yazının Anadolu ya gelmesidir. M.Ö tarihleri arasında süren bu döneme Asur Ticaret Kolonileri Çağı adı verilmiştir. Asur kolonileri döneminin son evrelerinde Kültepe/Kaniş Karumu 18, Orta Anadolu daki pek çok yerleşim yeriyle birlikte M.Ö yıllarında bir yangınla son bulmuştur 19. Bu yıkımın, krallıkların iç kavgalarının doğal bir sonucu olduğu düşünülmektedir. Hitit Devleti nin yavaş yavaş tarih sahnesine çıkmasında Anadolu daki bu siyasi parçalanmışlığın önemli etkisi olmuştur. Hitit siyasi yapılanmasının görülmeye başlandığı bu dönemde Batı Anadolu da Arzawa 20 ve Assuwa adlarıyla konfederasyonla- 16 Sevin, 2003, s Ekrem Memiş, Eskiçağ Türkiye Tarihi, Çizgi Yayınevi, Konya, 2003, s. 66; Trevor Bryce, The Kingdom of The Hittites, Oxford University Press, Oxford, 2006, s Asur dilinde kentin yanında kurulan ticaret merkezi anlamına gelmektedir. Asur ticaret kolonileri döneminde Anadolu da çeşitli Karumlar kurulmuştur. En önemlileri; Kültepe/Kanes karumudur. Hattuşa ve Alişar karumu diğer önemli ticaret merkezleridir. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Klaas R. Veenhof, - Jesper Eidem, Mesopotamia: The Old Assyrian Period, Academic Press Fribourg/Vandenhoeck &Ruprecht, Göttingen, Travor Bryce, The Kingdom of The Hittites, Oxford University Press, Oxford, 1978, s M.Ö. 2. Binde Batı Anadolu da bulunan Arzawa, Hititler e karşı gelebilecek kadar güçlü yapıya sahipti. Hitit metinlerinde çivi yazılı belgelerde şehir (URU Ar-za-wa), ülke (KUR URU - Ar-za-u-wa), veya etrafında birtakım devletlerle ortak hareket eden bir konfederasyon (KUR.KUR MES URU - Ar-za-u-wa) seklinde geçmektedir. Konfederatif yapının merkezi Arzawa dır. Hapalla, Mira-Kuwaliia, Šeha Nehri Ülkesi, Wiluša, Ap-

16 16 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim rın oluştuğu görülmektedir. Aynı döneme tarihlenen Denizli nin Çivril İlçesinde bulunan Beycesultan Höyüğünde ortaya çıkarılan saraydan, Batı Anadolu beylerinin sur duvarlarıyla çevrilmiş, görkemli mimari yapı komplekslerinde yaşadıkları anlaşılmaktadır. Sur duvarlarının varlığı ise dış tehdidin fazla olduğunu göstermektedir. Anadolu da merkezi bir devlete doğru ilk adımlar Pithana oğlu Anitta (M.Ö. 1750) ile atılmıştır. Neşa, Zalpa ve Hattuş u ele geçiren Anitta, kendisini büyük kral ilan edecek kadar güçlü görmekteydi. Hatta kralın kendisine başkent yaptığı Neşa/Kültepe de bulunan bronz hançeri üzerinde dahi kral Anitta nın sarayı yazılıdır 21. Anitta dan bir süre sonra, aynı soydan gelen Kussaralı Labarna 22 nın eski bir Hatti merkezi olan Hattuş u başkent yapıp, kente Hattuşa, kendisine de Hattuşalı anlamına gelen Hattuşili (1660/ /20) adını vermesiyle, Hitit Devleti nin temelleri atılmıştır 23. Daha sonra küçük krallıkların bir bölümü tek bir yönetim altında toplanmış ve orta Anadolu da siyasi birlik sağlanmıştır 24. pawiia, Zippašla ve Hariiati yapıyı oluşturan diğer devletlerdir. Söz konusu bağımsız devletler Arzawa ile ortak hareket etmekteydiler. John Garstang O. R. Gurney, The Geography Of The Hittite Empire, British Institute of Archaeology, London, 1959, s. 89; Firüzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1998, s. 140; Güngör Karauğuz, Boğazköy ve Ugarit Çivi Yazılı Belgelerine Göre Hitit Devletinin Siyasi Antlaşma Metinleri, Çizgi Kitapevi, Konya, 2002, s ; Harry A. Hoffner, The Political Antithesis and Foil of the Labarna in an Old Hittite Text, (Ed. İtamar Singer), Luwian and Hittite studies presented to J. David Hawkins on the occasion of his 70th birthday, Emery and Clarie Yass Publications in Archaeology Institute Archaeology, Tel Aviv University Press, Tel Aviv, 2010, s Tahsin Özgüç, Anitta Hançeri, Belleten 77, 1956, s ; Erich Neu, Der Anitta-Text (Studien zu den Boğazköy-Texten), O. Harrassowitz, Wiesbaden, 1974, s. 3; Akurgal, 2003(a), s. 53; Bryce, 1978, s Tabarna veya Labarna, Kussaralı güçlü bir Hitit kralının adı olmalıdır. Bu nedenle daha sonra gelen krallar bu ismi unvan olarak kullanmışlardır. Benzer şekilde Roma da imparator Caesar ın ismi daha sonra gelen imparatorların unvanı olarak kullanılmıştır. 23 Byrce, 1978, s. 65, dn Memiş, 2003, s. 69.

17 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 17 Res. 1. M.Ö. 2. Binde Anadolu nun Siyasi Yapısı (Bryce, 2005: Map. 3) Anadolu gibi özel bir coğrafi çeşitliliğe sahip topraklarda kurulan bu devlet, egemenliği altındaki toplulukları idare etmekte oldukça güçlük çekmiştir. Hititler gibi Anadolu ya dışarıdan gelmiş 25 bir kavmin, bulunduğu toprakların coğrafi yapısını, tabii kaynaklarını, iklimini, yerli halklarının yapısını vb. özelliklerini tam olarak tanıyabilmesi için uzun bir süreye ihtiyaç duyulmuştur. Orta Anadolu da Kızılırmak nehrinin çizdiği kavisin içinde, kuruluş tarihi M.Ö. 18. yüzyıla kadar giden Hitit Devleti nin, kurulduğu bölgenin çeşitli topluluklardan oluşması ve siyasi dağınıklığından dolayı feodal bir yapıda olduğu görülmüştür. Bu yapı, kralın başında bulunduğu merkezi yönetim altında hüküm süren vassallardan oluşmuştur. Bu yönetim sisteminin uygulanması 25 Dilleri Hint-Avrupa dil grubundan olan Hititlerin kökeni konusundaki bilgiler kısıtlıdır. Anadolu ya nereden ve hangi tarihte geldikleri kesin olarak bilinememektedir. Ancak 3. bin yılın sonlarında Alacahöyük kral mezarlarında yatan beylerin Hititlerin atası olabileceği ve orta Anadolu ya Karadeniz in kuzeyinden gelmiş olabilecekleri düşünülmektedir. Bkz. Veli Sevin, Urartu Krallığının Tarihsel ve Kültürel Süreci, (Yayınlanmamış Doçentlik Tezi), İstanbul, 1979, s. 165.

18 18 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim oldukça zor olduğundan, Hititler sürekli isyanlarla karşılaşmıştır. Bir isyan bastırılmaya çalışılırken, başka bir isyanın başlaması ya da bir yere sefere çıkılırken, başka bir yerde toprakların işgal edilmesi bu durumun açık bir kanıtıdır. İsyanların sayısı ve büyüklüğü merkezi otoritenin gücüyle de ilişkilidir. Sürekli tehdit ve tehlike altında yaşamak, devlet yapısının ve askeri teşkilatın dinamik bir yapıya kavuşmasında önemli bir etkendir. Tehlike ve tehditler Hititlerde, dayanışma ve ortak devlet bilincinin doğmasında ve varlığını M.Ö. 13. yüzyılın sonlarına kadar sürdürmesinde etkili olmuştur 26. Hitit Krallığı nın erken dönemlerinde, yeni alınan yerlere yönetici olarak kraliyet mensupları (prensler) gönderilmiştir. Bu gelenek krallığın sonraki evrelerinde de devam etmiş, ancak sınırların genişlemesi ve hükmedilen bölgelerin artması sonucunda, yönetim sisteminde bazı değişiklikler meydana gelmiştir. Kraliyet ailesine yakın kişilerin çeşitli bölgelere yönetici olarak atanması, yeni ele geçirilen yerlere doğrudan merkezden bir kişinin atanması yerine o bölgenin mevcut yerel yöneticisinin iş başında bırakılarak vassal statüde Hitit Krallığı na bağlanması öne çıkan değişiklikler arasındadır 27. Hitit idare sisteminde iki tür yapı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, vassal (tabi) statüsüyle devlete bağlanmış bölgeler; ikincisi doğrudan merkeze bağlı olan bölgelerdir. Ele geçirilen bölgelere güvenilir bir hanedan mensubunun, kralın vekili veya vali olarak gönderilmesi, yönetim sistemin temelini oluşturur 28. Bu geleneğe Hitit Devleti nin kuruluşundan, yıkılışına kadar kati suretle sadık kalınmıştır. Mesela, II. Şuppiluliuma (M.Ö ), Suriye seferi sonunda oğullarından Telipinu yu Haleb e, Biyaşşili yi ise Kargamış a vali olarak göndermiştir. Benzer şekilde, Hitit kralı Muvattalli ( Ahmet Ünal, Hititler Devrinde Anadolu III, Arkeoloji ve Sanat Yayınları İstanbul, 2005, s Turgut Yiğit, Hitit Krallığı nda Yönetim Sistemi Üzerine Bir Not, Tarih Araştırmaları Dergisi 35, 2004, s Ünal, 2005, s. 100; Wilfred H. Van Soldt, Ugarit as a Hittite Vassal State, Altoriental. Forsch., Akademie Verlag 37, 2010, s. 199.

19 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin ), kardeşi III. Hattuşili ye devlet idaresini daha işler hale getirmek amacıyla yukarı Kızılırmak tan Fırat a kadar uzanan bölgeyi kapsayan Yukarı Memleket in idaresini vermiştir 29. Verilen bu Yukarıdaki bilgilerden de anlaşılacağı üzere Hitit yönetim sisteminde hanedan mensuplarından oluşan valiler büyük imtiyaza sahip olmuşlardır. Ancak idareci olarak gönderilen prenslerin bazen başlarına buyruk davranmaları ve krala karşı yaptıkları isyanlar, bu uygulamanın zaman zaman sekteye uğradığını göstermektedir. Zira prensler büyük bir askeri ve siyasal güce sahiptiler. Eski Krallık Dönemi nde (1160/ ) Happi, Huzziya ve Hakkarpili, büyük krala isyan eden prensler arasındadır 30. Öte yandan ele geçirilen bölgelere atanacak prens veya hanedan mensubu sayısının sınırlı olması, Roma ve özellikle Osmanlıların yaptıkları gibi çoğunlukla bu bölgelerin mahalli beylerin idaresine bırakılmasına neden olmuştur. Vassallık esasına göre mahalli beylerle bir antlaşma yapılmıştır. Hititlerin, kendilerine tabii olan beylerden ilk talepleri, Hitit merkezi otoritesine, devlete ve dolayısıyla büyük krala mutlak bağlılıktır. Mutlak bağlılığı sağlamak için her türlü yönteme ve hatta hileye dahi başvurulmuştur. Bağlılık yemini, şeref ve namus üzerine ant içme, tehdit, iyilik, yalan, iftira, şantaj ve tanrıların laneti gibi yöntemler, merkezle vassal devletler arasındaki bağlılığı sağlamak için büyük bir beceriyle kullanılmıştır. Vassal kralların Hitit Devleti ne sadakatini sağlamada, prenseslerle evlendirilerek akrabalık ilişkileri kurma, arazi bağışları ve vergi muafiyeti getirme en sık başvurulan uygulamalar arasındadır 31. Hitit merkezi devletinin gücü artınca, fırsatçı bir politika izlenerek vassal krallıklardan bazıları merkeze bağ- 29 Memiş, 2003, s Diren Çakmak, Hitit İmparatorluğu nun Toplumsan ve İktisadi Yapısı, Libra Kitapçılık ve Yayıncılık, İstanbul, 2013, s F. Schachemayer, Zur staatsrechtlichen Wertung der hethitischen Verträge, Mitteilungen der Altorientalischen Gesellschaft 4, Leipzig, 1929, s ; J. G. Macqueen, Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, (Çev. E. Davutoğlu), Arkadaş Yayınları, Ankara, 2013, s. 86.

20 20 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim lanmış ve buralara prensler veya güvenilir kişiler vali olarak gönderilmiştir 32. Kızılırmak kavisi ve üst bölümlerini içine alan, başkentin doğu ve güneydoğusunu kapsayan Yukarı Memleket (KUR UGU) ve Kızılırmak kavisinin güneyini kapsayan Aşağı Ülke (KUR SAPLI- TI), doğrudan merkeze bağlı bölgelerdir. Bu bölgelerin yöneticileri, kraliyet ailesinden prensler veya merkezden atanan üst düzey memurlardan oluşmaktaydı 33. Hititlerin bu eyaletlerde iyi düzenlenmiş bir yönetim örgütüne ve bu örgütte görev alan yine iyi yetiştirilmiş bürokratik kadrolara sahip oldukları düşünülmektedir. Ancak yönetim örgütü ve işleyişi konusundaki belgelerin sınırlı olduğunu da belirtmek gerekir 34. Başkent Hattuşa da (Boğazköy) bulunan antlaşma metinleri, Hitit Devleti nin diğer büyük krallık veya kendisine tabi küçük krallıklarla olan hukuki ilişkilerini oldukça iyi açıklamaktadır. Bu antlaşmalar devletler hukuku bakımından incelendiğinde, Hitit Devleti nin komşularının, müttefik, vassal ya da düşmanı şeklinde üç farklı konumda olabileceğini göstermektedir 35. Hititlerde, kralların seçimle işbaşına geldiği yönünde bazı yanlış anlaşılmaların günümüzde de devam ettiği görülmektedir. Oysa seçimle işbaşına gelen ve yaşlılar meclisinin onayını alarak faaliyet gösteren bir kral asla mevcut olmamıştır. Bir tür yaşlılar/asiller meclisi olan panku ile ordu ileri gelenlerinin oluşturduğu yüksek memurlar olan dugudlar ın idaredeki rolü ve krala yaptıkları danışmanlık fazla abartılmıştır. Nitekim Hititlerde krallık babadan oğula verasetle geçen bir kuruluştur 36. Her ne kadar 32 Bryce, 1978, s ; Turgut Yiğit, Hititler, (Ed. İsmail Güven), Uygarlık Tarihi, 4. Baskı, Akademi Yayınevi, Ankara, 2009(a), s Çakmak, 2005, s Yiğit, 2004, s Albrecht Goetze, Kleinasien, Kulturgeschichte des Alten Orients, Abschnitt 3, München, 1957, s Bryce, 2006, s

21 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 21 bunun istisnai durumları 37 olsa da, bazı araştırmacılar tarafından konunun üzerinde gereksiz yere durulmuş ve abartılmıştır 38. Kral Telipinu dan ( ) sonra, bu kralın Fermanı nda belirtildiği gibi krallık babadan oğula geçecek, eğer kral olmaya namzet birinci veya ikinci dereceden varis yoksa prenses için bir damat bulunacak ve o kişi kral olacaktır. Ancak, Hitit tarihinde bu kural hiçbir zaman uygulanmamıştır 39. Veliaht seçiminde göz önünde bulundurulan en önemli özellik, taht için seçilen kişinin devlet yönetimi konusunda deneyimli ve yetenekli olmasıdır. Eski Krallık Dönemi nde veliahtların kral hayattayken de belirlendiği olmuştur. Ancak kralın seçtiği veliahtın yukarıdaki tecrübelere sahip olmaması durumunda veliahtlıktan azledilip, bir başkası veliaht olarak gösterilmiştir. Nitekim I. Hattuşili nin (1660/ /20) Labarna yı veliahtlıktan azledip, I. Murşili yi ( ) ataması, bu uygulamanın örneklerindendir 40. Telipinu Fermanı nı Hitit Devleti nin anayasası olarak değerlendirmek yanlış bir yaklaşımdır. Bu Ferman ın, tüm Hitit tarihini kapsayan bir geçerliliğe sahip olma özelliği bulunmamaktadır. Çünkü Telipinu Fermanı, karışıklıkların kol gezdiği Hattuşa da varlığını sürdürmek uğruna, çaresizliğe düşen bir kralın, kurtuluş çaresi olarak ortaya koyduğu önlem ve tavsiyelerden oluşmaktadır 41. Ferman, bir anayasadan çok taht kavgalarında dökülen kanları önlemek için kralın düşündüğü ve yazılı hale getirdiği bir önlemler paketinden ibarettir. Ferman a yasa denilebilmesi için 37 Kral I. Hattuşili nin ( ) yeğeni Labarna yı (kız kardeşinin veya kızının oğlu) verasetten azlederek, onun yerine o anda hüküm sürmekte olan ana kraliçenin erkek kardeşinin oğlunu veliaht yapması, Hititlerde istisnai bir durumdur. Bkz. Richard Henry Beal, The Predecessors of Hattusili I, (Ed. Gary Beckman, Richard Beal, Gregory Mcmahon), Hittite Studies in Honor of Harry A Hoffner Jr. on the Occasion of His 65th Birthday, Eisenbrauns, 2003, Ünal, 2005, s Akurgal (a), 2003, s ; Bryce, 2006, s ; Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, Tübitak Yayınları, Ankara, 2003(b), s. 67; Macqueen, 2013, Veli Ünsal, Eski Anadolu da Teokratik Devlet Düzeni: Hitit ve Urartu, Berikan Yayınevi, Ankara, 2013, s Hoffner, 2010, s. 131.

22 22 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim ihlal edilmesi durumunda cezai yaptırımlarının olması gerekir. Ancak bu metinde yazılanlar, Hitit tarihi boyunca defalarca ihlal edilmesine rağmen, herhangi bir hukuki işlem durumu söz konusu olmamıştır 42. Hitit kralları öldükten sonra tanrılaştırılırdı. Ancak ölen krallar hiçbir zaman yüksek derecedeki tanrılar arasında yer almamıştır. Kralların, Roma imparatorları gibi tapınakları olmamış, ancak onların ruhlarına kurbanlar sunulmuş ve sıradan ayinler yapılmıştır 43. Sonraki dönemlerde Hitit krallarının yetki ve otoritesi Yakındoğu ve Mısır la etkileşimin artması sonucu genişlemiştir. Bunun en önemli göstergesi, kralların, mektup, ferman, dua ve kil mühürler üzerinde büyük kral, imparator, tanrının gözdesi gibi çeşitli unvanlarla anılmasıdır. Kral, tüm Hitit ülkesinin sahibidir. Toprakları, Fırtına Tanrısı Teşup un yeryüzündeki temsilcisi olarak idare etmektedir. Bu inanışa krallar sıkı sıkıya bağlı kalmışlar ve halkı da buna inandırmak için büyük çaba göstermişlerdir. Krallar, Fırtına Tanrısı nın yeryüzündeki temsilcisi sıfatıyla başrahip ve başkomutan unvanlarına sahip olmuşlardır. Tüm ayinler ve askeri seferler, kralın katılımı ile gerçekleştirilir veya bazı durumlarda kral güvendiği birisini kendisine vekalet etmekle görevlendirmiştir 44. Buradan, Hitit Devleti nin monarşi ile yönetildiği ve meşruiyetin tanrıya dayandırıldığı teokratik bir yapıya sahip olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Hitit kraliçelerine Tavananna ismi verilmiştir. Bu isim, Hitit öncesi yerli Anadolu halkı olan Hattilerden gelmektedir. Ancak Hititler, ataerkil bir toplum yapısına sahip oldukları için, kraliçenin etkin bir güç olarak kabul görmesi uzun zaman almıştır. Hitit tarihi boyunca kraliçeler ile sürekli kavgalar yaşanmış ve bunun sonucunda bazen kraliçelikten atılma veya kovulma gibi cezalar uygulanmıştır 45. Ana kraliçeler, kral ölmesi halinde yerine geçen 42 Ünal, 2005, s C. W. Ceram, The Secrets of the Hittites, Phoenix Press, London, 2001, s Oliver Robert Gurney, Hititler, Dost Kitabevi, Ankara, 2001, s. 131; Yiğit, 2009(a), s Bryce, 2006, s. 16.

23 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 23 bir sonraki kral döneminde de saltanatlarını sürdürmüşlerdir. Tavananna, devlet idaresinin yanında genellikle dini törenlere katılmış ve din işleriyle uğraşmıştır. Öyle ki zaman zaman kraliçe olmadan ayinler dahi yapılamamıştır. Ana kraliçeliğin ömür boyu devam etmesi ve bazı yetkilere sahip olması gibi özellikler, birçok kadının bu makama göz koymasına ve sarayda bir takım entrikaların meydana gelmesine neden olmuştur 46. Hititlerde prenslerin ise genç yaştan itibaren babalarının ve diğer komutanların yanında seferlere katıldıkları bilinmektedir. Devletin erken dönemlerinde prensler, merkeze bağlı eyaletlerle birlikte hakimiyet alanı geniş olmayan vassal krallıklara da yönetici olarak gönderilmişlerdir. Prenslerin sayısı, eyalet valilikleri ve yüksek memuriyetler için yetersiz olduğu dönemlerde ise yöneticiler akrabalık derecelerine göre diğer kraliyet mensupları arasından seçilmiştir. Bu uygulama, prens ve kraliyet mensuplarının Hitit idare mekanizmasına doğrudan dahil olduklarının göstergesidir. Aynı zamanda penslerin vassal krallıklara yönetici yapılması, onlara duyulan güvenin de kanıtıdır 47. Ancak yukarıda da değinildiği gibi bazı prenslerin gönderildikleri yerlerde krala karşı isyan ettikleri bilinmektedir 48. Devletlerarası ilişkilerde prenseslerin de stratejik rolleri olmuştur. Çünkü prensesler, Hitit krallarının dış ilişkilerin geliştirilmesinde kullandıkları önemli birer unsur olarak kalmışlar, Örneğin, Hanedana bağlılığın garanti altına alınması için kendi istekleri dışında komşu veya vassal krallarla evlendirilmişlerdir 49. Hitit idare sisteminde geniş bir saray teşkilatı bulunmaktaydı. Sayıları binlere ulaşan saray memurlarının yerleri ve pozisyonları özel bir önem arz etmiştir. Memuriyetler sadece idare sistemiyle 46 Itamar Singer, Hittite Prayers, Brill; Place of Publication, Boston, 2002, s ; Macqueen, 2013, s Macqueen, 2013, s Hakkarpili, Happi ve Huzziya, krala karşı isyan eden prenslere örnek olarak gösterilebilir. Bryce, 2005, s. 87; Turgut Yiğit, Hitit Kral Ailesi Üyelerinin Siyasal Etkinliği Üzerine, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 29, 1997, s Macqueen, 2013, s. 86.

24 24 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim sınırlandırılmamış dini ve askeri işleri de kapsamıştır. Belli başlı memuriyetler arasında, doktor, depo memuru, rahip ve rahibe, demirci, çiftçi, meyhaneci, büyücü, subay, general ve taş ustası yer almaktaydı. Bunların tamamı devlet hizmetinde çalıştırılmıştır 50. Saray teşkilatındaki memurların görev ve sorumlulukları talimatname ve sözleşmelerle belirtilmişti. Talimatnamelerle saray görevlilerinin, krala karşı itaatlerinin güçlendirilmesi ve görevlerini özenle yerine getirmeleri amaçlanmıştır 51. Sorumlulukları oldukça geniş olduğu düşünülen ve faaliyetlerinin tümünden krala hesap vermek yükümlü olan BĒL MAD- GALTI en önemli saray görevlilerindendir 52. Bu görevliler, kral adına merkezden uzak sınır bölgelerini yönetmişlerdir. Yol, kanal ve tapınakların bakımını yapmak, kral adına vergileri toplamak ve kontrolleri altındaki kalelerde asayişi sağlamak görevleri arasındadır 53. Doğrudan merkeze bağlı idare edilen bölgelerin birinci dereceden sorumlusu UGULA NIMGIR.ERIN.MEŠ dir (askeri habercilerin başı). Bir başka önemli mevki GAL MESEDİ dir (muhafız alayı büyüğü). Askeri nitelikte olan bu görevi, genellikle kralın kardeşi ya da oğlunun üstlendiği anlaşılmaktadır. GAL MESEDİ, bayram törenlerinde kral, kraliçe ve veliahttan sonra gelmektedir. En önemli görevi kral ile toplantıya katılanlar arasındaki bağı kurması ve kralın emirlerini diğer görevlilere aktarmasıdır 54. LU.MEŠ AGRIG denilen kraliyet deposu bekçisi de doğrudan kral tarafından atanan önemli memuriyetlerdendir 55. Bunun dışında, GAL DUB.SAR.MEŠ ve GAL DUB. SAR.GİŠ adı verilen katipler saray içerisinde geniş yetkilere sahip memurlar arasında 50 Sedat Alp, Hitit Çağında Anadolu, Çivi Yazılı ve Hiyeroglif Yazılı Kaynaklar, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, İstanbul, 2002, s ; Ünal, 2005, s Stefano De Martino, Hititler, (Çev. Erendiz Özbayoğlu), Dost Kitapevi, Ankara, 2003, s Ayrıntılı bilgi için Bkz. Richard Henry Beal, The Organization of the Hittite Military, Carl Winter Universitätsverlag, Heidelberg. 1992, s A. Muhibbe Darga, Hitit Mimarlığı 1, Yapı Sanatı Arkeolojik ve Filolojik Veriler, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, İstanbul, 1985, s Alp, 2000, s Itamar Singer, The AGRIG in Hittite Texts, Anatolian Studies 34, 1984, s

25 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 25 yer almıştır. Devlet kayıtlarını tutmak, antlaşmaları hazırlamak ve mektuplaşmaları yürütme görevi bu katiplere verilmiştir 56. Hititlerde, başkent Hattuşa nın baş yöneticisi bir tür belediye başkanı statüsündeki Hazannu dur. Hazannu nun idaresi altında iki yönetici mevcuttur. Her biri kentin bir yarısından sorumlu olan bu yöneticilere LÚ.MEŠ MAŠKUM.URI-LIM denmektedir. Hazannu ve altındaki iki yönetici de Hattuşa nın güvenliğini sağlamak ve kenti yangınlardan korumakla vazifelendirilmiştir. Kenti koruyan nöbetçiler, emirleri doğrudan Hazannu ve yardımcılarından almışlardır 57. Hititlerin, M.Ö da Deniz Kavimleri Göçü ile yıkılmasından sonra Anadolu da yaklaşık dört yüzyıl sürecek büyük bir kargaşa dönemi başlamıştır. Fakat bu dönemde, Hitit kraliyet ailesinin bir kısmı Güneydoğu Anadolu bölgesinde küçük prenslikler halinde Hitit devlet geleneğini uzun süre yaşatmaya çalışmışlardır Alp, 2000, s Çakmak, 2013, Akurgal, 2003(a), s. 96.

26 26 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim

27 2. URARTULAR Hititlerin yıkıldığı dönemde Doğu Anadolu da Hurri kökenli, kabileler şeklinde ve dağınık halde yaşayan bir kısım halkların oluşturduğu küçük krallıklar bulunmaktaydı. Sayıları altmışa ulaşan bu krallıkların yaşadığı bölgeye Asur belgelerinde Uruatri ismi verilmiştir 59. Doğu Anadolu da bu dönemde bir başka siyasi birlik ise Nairi 60 adını taşımaktadır 61. Göçebe bir hayat sürdüren bu kabileler ilk zamanlar baş gösteren Asur tehdidine karşı bir araya gelerek konfederatif bir yapı oluşturmalarına rağmen, bölgenin coğrafi koşullarından dolayı varlıkları uzun ömürlü olmamıştır 62. Ancak M.Ö. 13. yüzyılın ortalarından sonra başlayan ve M.Ö. 10. yüzyıla kadar süregelen Asur tehdidi ve baskısının artması, kabileler arası bağların güçlenmesine neden olmuş ve birlikte hareket etme anlayışını ortaya çıkarmıştır. Bu birlik ve dayanışma anlayışı sonucunda, Biaini Devleti ya da Asurların deyimiyle Urartu Krallığı adında federatif bir devlet kurulmuştur. Kısa sürede siyasi birliği sağlayan Urartular, Doğu Anadolu da merkezi etkin bir devlet haline gelmişlerdir 63. Urartular ilk başlarda Van Gölü ve çevresinde etkin olmuşlardır. Ancak, ilerleyen dönemlerde krallığın izlediği yayılmacı politikalarla sınırlar, kuzeyde Gökçe Gölü (Bugünkü Ermenistan ın kuzeyinde) ve Aras Nehri ne, batıda 59 Sevin, 2003, s Asur kralı I. Tukulti-Ninurta (M.Ö ), kendisine ait bir kitabede Doğu Anadolu da siyasi birlik olarak tarih sahnesine çıkan Nairi ülkesine yaptığı seferden bahsetmektedir. Kitabede Nairiler in 40 kralını mağlup ederek zincire vurduğunu, askerlerin kanlarını dere yatağında sel gibi akıttığını ve ülkelerini Yukarı Deniz (Van Gölü) sahillerindeki ülkelerle birlikte egemenliği altına alarak haraca bağladığını ifade etmektedir. Altan Çilingiroğlu, Urartu ve Kuzey Suriye, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir, 1984, s Memiş, 2003, s Mirjo Salvini, Nairi e Ur (u) artri, Contributo Alla Storia Della Formazione Del Regno Dı Urartu, Incunabula Graeca16, Roma, 1967, s. 32; Sevin, 2003, s Oktay Belli, Urartu Krallığı nın Tarihsel Gelişimi, (Ed. F. Özdem), Urartu: Savaş ve Estetik, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003, s. 45; Sevin, 2003, s

28 28 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Fırat Nehri ne, güneyde ise Urmiye Gölü ne kadar genişlemiştir 64. Urartu Krallığını kurarak merkezi otoriteyi tesis eden Kral I. Sarduri den sonra ( ) krallık veraset yoluyla babadan oğula geçmeye başlamıştır 65. I. Sarduri den sonra tahta geçen İşpuini (M.Ö ) ve oğlu Menua ( ) döneminde bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden Urartu Krallığı, aktif bir politika izlemiştir. Bu dönemde merkezileşmenin yanı sıra, dini reformlara da önem verilmiştir. Böylece Urartu Krallığı, bölgenin önemli siyasi aktörlerinden biri haline gelmiştir 66. Urartu yu güçlü kılan sebeplerden birisi de hiç şüphesiz ekonomik durumudur. Gerek kuzey ve kuzeydoğuya yapılan seferler sırasında elde edilen ganimetler ve vergiler ve gerekse Asur Devleti nin ordusunda bulunan atların büyük bir kısmının temin edildiği Urmiye Gölü nün güneyindeki bölgelerin Urartu egemenliğine girmesi, ekonomik yönden güçlenmeyi sağlamıştır. Bunun yanı sıra Azerbaycan ın tarıma elverişli ovaları olan Uşnu ve Soldtuz un, Urartu egemenliğine geçmesi, tarım alanında da zenginliğe ve yenileşmelere yol açmıştır. Sulama kanallarının açılmaya başlanması ile sulu tarıma geçilmesi üretim imkânlarını arttırmıştır 67. Urartu yönetim sistemi monarşi olup, krallık babadan oğula geçmekteydi. Bazen kral veliaht olarak seçtiği oğlunu ya da torununu yanına taht ortağı olarak da atayabiliyordu 68. Bu uygulama, krallık sınırlarının genişlediği dönemlerde merkezi otoritenin güçlendirilmesi amacıyla ortaya çıkmıştır. Böylece hanedan mensuplarının devlet yönetiminde deneyim kazanmaları sağlanmıştır. Hititlerde olduğu gibi krallar gücünü tanrıdan almaktaydı. Başrahip olan krallar Urartu baştanrısı Haldi nin hizmetkârlarıdır. 64 Archibald H. Sayce - D. Litt, The Kingdom of Van (Urartu), Cambridge Ancient History III, Cambridge, 1970, s Akurgal, 2003(a), s Altan Çilingiroğlu, Urartu Tarihi, Ege Üniversitesi Yayınları, İzmir, 1994, s. 41 vd. 67 Selma Pehlivan, Urartu Krallığı ve Dış Politikası: I. Sarduri (MÖ ) İşpuini (MÖ ) ve Menua (MÖ ) Dönemi, History Studies 5, 2013, s Ünsal, 2013, s. 170.

29 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 29 Tapınaklar, saraylar ve kalelerin, tanrı ya da kral adına yapılmış olması, teokratik yapının ne denli güçlü olduğunu göstermektedir. Krallığın dağlık bir coğrafyada kurulması, güçlü bir merkezi otoriteyi kurmanın önündeki en büyük engel olmuştur. Urartu kralları bu durumun önüne geçmek için askeri yapıların yanı sıra, barajlar, su kanalları ve yollar inşa ederek merkezi yapıyı güçlendirmeye çalışmışlardır 69. Urartularda, güçlü kralların yürüttüğü siyasi genişlemenin başarıya ulaşması sonucu, merkezi yönetim ve otoritenin güçlenmesine ve devletin tüm topraklarını kapsayan yeni bir yönetici sınıfın oluşmasına zemin hazırlanmıştır 70. Bu yeni yönetici sınıf, merkezi idarenin lideri olarak başkent Tuşpa da (Van) oturan kral, krala bağlı saray mensupları ve merkeze bağlı eyaletlerin yöneticilerinden oluşmuştur 71. Urartu merkezlerinde yapılan kazılar, Urartu krallarının saraya bağlı geniş bir yönetim teşkilatı oluşturduklarını göstermektedir. Ancak, bugünkü bilgilerle tabletlerdeki unvanları taşıyan saray mensuplarının hiyerarşik sıralamasını, sayılarını ve görevlerini tam olarak belirlemek oldukça zordur 72. Urartu kralları İşpuini (M.Ö ) ve Menua dönemlerinde (M.Ö ) ele geçirilen topraklardan Urartu Krallığı na getirilen halkların bir bölümü orduya asker olarak alınmıştır. Topraklar büyüdükçe askeri yapılanmada bazı değişiklikler olmuş, merkez ve eyalet ordusu olarak iki farklı teşkilat ortaya çıkmıştır. Urartularda hanedan mensuplarının iyi savaşçı olması bir zorunluluktu. Bu sayede krallar ordu üzerinde daha güçlü otorite tesis edebilmişlerdir. Urartu da ordu, arabalı savaşçılar, süvariler ve piyadeler şeklinde sınıflara ayrılmıştı Ünsal, 2013, s Sevin, 1979, s Altan Çilingiroğlu, Urartu Tarihi ve Sanatı, Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı, İzmir, 1997, s Paul. E. Zimansky, Ecology and Empire: The Structure of the Urartian State, Studies in Ancient Oriental Civilization, The University of Chicago Press, Chicaco, 1985, s Ünsal, 2013,

30 30 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Urartu nun kuruluşundan kısa bir süre sonra egemen olduğu topraklar, stratejik önemi, ve ekonomik durumları dikkate alınarak yeni bir eyalet sistemine göre daha küçük birimlere ayrılmış ve bu birimler merkeze bağlı eyaletlere bağlanmıştır. Hititlerde olduğu gibi bu merkezlerin yönetiminden, kral tarafından tayin edilen valiler (EN.NAM) ve yöneticiler sorumlu tutulmuşlardır 74. Urartuların yaptığı seferlerde valiler, tam teçhizatlı askeri ve lojistik desteği sağlamak, gerektiğinde savaş alanında bulunmak gibi önemli görevler üstlenmişlerdir 75. Bunların dışında valilerin, kendisine bağlı yöneticiler ile birlikte kral adına halktan vergi toplamak, üretimleri kontrol etmek, toplanan erzakları yönetim merkezinde depolamak, asayişi sağlamak ve imar faaliyetlerinde bulunmak gibi görevleri de vardır 76. Urartu krallığının eyalet yönetimi, merkezi yönetimde olduğu gibi sistemli bir yapıya sahipti. Merkezi yönetim gücü elinde tutmak amacıyla eyalet valilerini doğrudan merkeze bağlamıştır. Bu amaçla eyaletlerin yönetimi merkezden gönderilen memurlar vasıtasıyla yürütülmüştür. Bu durum Urartu Krallığı nın memur teşkilatının oldukça geniş olduğunu göstermektedir 77. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; eldeki verilerin yetersizliğinden, merkeze bağlı eyalet valilerinin ve bunlara bağlı yöneticilerin kimler olduğu hakkında herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Öte yandan devletin kuruluşundaki feodal yapıdan sonraki dönemlerde uzaklaşıldığı ve merkezi otoritenin gücünün pekiştirildiği düşünülmektedir. 74 Zimansky, 1985, s M. Taner Tarhan, Urartu Devleti nin Yapısal Karakteri, IX. Türk Tarih Kongresi, Vol. 9, Ankara, 1986, s Zimansky, 1985, s Ünsal, 2013, s. 180.

31 3. FRİGLER M.Ö lerde Ege Göçleri ile Anadolu ya gelen Balkan kökenli boylardan birisi olan ve siyasi bir topluluk olarak ilk defa M.Ö. 750 den sonra ortaya çıkan Frigler, başlangıçta Ankara, Eskişehir, Afyon ve Sakarya vadilerini içine alan bölgeye yerleşmişlerdir. Daha sonra tam olarak sınırları bilinememekle birlikte, batıda Kütahya ya, güneybatıda Isparta, Denizli, Burdur ve Elmalı Ovası na, güneyde Konya, Niğde, Kayseri ye, doğuda Çorum, Tokat ve Kırşehir e, kuzeyde Samsun a, kuzeybatıda Bandırma ya kadar kültürel etki alanlarını genişletmişlerdir 78. Kral Midas döneminde (M.Ö /675) etkin bir siyasi güç haline gelen Friglerin, Anadolu ya gelişi ile egemenlik kurma tarihleri arasında uzun bir süre vardır. Bu durum, Friglerin önceleri küçük beylikler halinde yaşadıklarına, sonraki süreçte ise öncülleri Hititler gibi krallıkla yönetildiklerine işaret etmektedir. Öte yandan Friglerin yönetiminde asillerin de söz sahibi olduklarını söylemek mümkündür 79. Tıpkı Hititler ve Urartular da olduğu gibi Friglerde de krallık babadan oğula geçmekteydi. Doğuda Kızılırmak kavisinin tamamı, güneyde Göller Yöresi, kuzeyde Samsun u kapsayan geniş bir coğrafyaya sahip olmaları 80, yönetimi zorlaştırmıştır. Her ne kadar Frig yönetim yapısı hakkında fazla bilgiye sahip olunmasa da, hâkim olduğu topraklar dikkate alındığında Frig Krallığı na bağlı bazı bölgelerin merkezden atanan valiler; geriye kalan 78 Mustafa Metin, Frigler, (Ed. İsmail Güven), Uygarlık Tarihi, Pegem Yayınları, Ankara, 2009, s. 121; Fahri Işık, Uygarlık Anadolu da Doğdu, Ege Yayınları, İstanbul, 2012, s Arnold Hugh Martin Jones, Cities of the East Roman Provinces, Claren don Press, Oxford, 1937, s. 39; Birgitte Bogh, The Phrygian Background of Kybele, Numen, Vol. 54, Fasc. 3, 2007, s Veli Sevin, Frigler, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, Cilt. 2, İstanbul, 1985, s. 248.

32 32 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim bölgelerin ise, yerel yöneticiler tarafından idare edildiği sanılmaktadır. Din unsurunun yönetim sistemi üzerinde önemli bir etkisi olduğu bilinen Friglerde, tüm devlet, Ana Tanrıça nın mülkü sayılmış olması Ana Tanrıça ya (Kybele) derin bir bağlılığın olduğunu göstermektedir 81. Frig yönetim sisteminin teokratik yapısı, rahiplerin, bir din adamı olduğu kadar, bölgedeki güçler dengesini izleyen ve stratejiler geliştiren diplomasi uzmanları olduğunu da düşündürmüştür. Frig siyasi varlığı Kimmer saldırıları ile zayıflamış ve egemen olduğu toprakları yaklaşık M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında Perslere bağlı bir satraplık 82 haline gelmiştir. 81 Sevin, 2003, s Persler bölümünde ayrıntılı bilgi verilecektir.

33 4. LYDİALILAR Hint-Avrupa kökenli olan Lydialılar, Batı Anadolu ya M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren yerleşmeye başlamışlar ve muhtemelen varlıklarını M.Ö lere kadar Hitit egemenliğinde sürdürmüşlerdir. Hititlerin yıkılmasının ardından bölgede siyasi otoritenin zayıflamasından faydalanarak siyasi bir güç haline gelmişlerdir 83. Lydialıların başkenti Sardes, Ege kıyılarından Anadolu nun içlerine uzanan doğal bir yol üzerinde, korunaklı ve zapt edilmesi zor bir akropolistir. Ticari yolların kavşağında bulunan kent, Lydialıların zengin maden yataklarına sahip olması nedeniyle oldukça zenginleşmiştir. Bu konumunun getirdiği ekonomik gücün yanısıra bölgenin siyasi merkezi haline de gelen Lydia Krallığı, aynı zamanda ekonomik ve siyasi gücünü Orta Anadolu dan Ege Denizi ne kadar uzanan bölgede de hissettirmiştir. Lydialılar, ücretli askerlerle desteklenen güçlü ordularıyla, Anadolu nun büyük bölümünde siyasi dengeleri bozan Kimmer saldırılarını durdurmuşlardır 84. M.Ö. 1. bin yılda Batı Anadolu da, Gediz (Hermus) ve Küçük Menderes (Kaystrus) yakınlarında kurulan Lydia Krallığı nın yönetim biçimi hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır. Fakat Lydia sınırları oldukça dar bir alanı kapsadığı için merkezi otoritenin güçlü olduğu bilinmektedir. Yönetim hakkında ise en iyi bilinen, Hitit ve Friglerde olduğu gibi merkeziyetçi krallık sistemiyle yönetildiğidir. Krallık belli bir sülaleye bağlı olarak babadan oğula geçmiştir 85. Lydialıların, üç sülalenin (Atyadlar, Heraklidler, Mermnadlar) yönetimi altında varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Siyasal, ekonomik ve kültürel yönden en güçlü dönemlerini ise bu sülalerin en sonuncusu olan Mermnad sülale- 83 Işık Şahin, Lydia da Küçük Yerleşimler, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İzmir, 1998, s Turgut Yiğit, Lydialılar, (Ed. İsmail Güven), Uygarlık Tarihi, Pegem Yayınları, Ankara, 2009(b), s Sevin, 2003, s. 270.

34 34 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim si yönetiminde, (M.Ö ) yaşamışlardır 86. Lydialılarda, krallık bünyesinde yönetimi elinde bulunduranların dışında, sülalelerin ileri gelenlerinin oluşturduğu bir aristokrat sınıfının bulunduğu düşünülmektedir. Bunun yanı sıra, toprak sahipleri, rahipler, tüccarlar ve zanaatkârlardan oluşan sosyal sınıflara da rastlanmıştır. Bunlar arasında zengin tüccar sınıfının yönetimde söz sahibi olduğuna dair bilgiler mevcuttur 87. Başkent Sardes te (Manisa-Salihli) bir yaşlılar meclisi olabileceğine dair yazıtlar bulunmuş, fakat şimdiye kadar yapılan kazılarda Konsey Evi ne dair bulgulara rastlanmamıştır 88. Persler tarafından M.Ö. 546 da yıkıldıktan sonra Lydia toprakları satraplık haline gelmiştir Şahin, 1998, s Sevin, 2003, s Leigh Alexander, The Kings of Lydia and a Rearrangement of Some Fragments of Nicolas of Damascus, Univ of California, Princeton, 1913, s ; Chris H. Roosevelt Tumulus Survey and Museum Research in Lydia, Western Turkey: Determining Lydian- and Persian-Period Settlement Patterns, Journal of Field Archaeology, Vol. 31, No. 1, 2006, s ; Hans Kaletsch, Lydia., (Ed. Hubert Cancik and Helmuth Schneider), In Der neue Pauly: Enzyklopädie der Antike, Stuttgart, Weimar: Metzler, 1999, s Maria Brosius, The Perisans, Routledge, Taylor & Francis, London and New York: Routledge, 2006, s. 11.

35 5. İONLAR İonlar, M.Ö. 10. yüzyılın başlarında Deniz Kavimleri göçleri sonrasında, Peleponnessos Yarımadası ndan gelerek (Mora Yarımadası) Anadolu nun batı sahillerinde yerleşmişlerdir 90. İonların yönetim biçimi, Hitit, Urartu, Frig ve Lydialılardan oldukça farklıdır. Bu farklılığın, onların kentli yaşam kültüründen kaynaklandığı düşünülmektedir. Polis adı verilen kent devletleri şeklinde örgütlenen bu yönetim sistemi, tüm Yunan dünyasını derinden etkileyerek önemli siyasal sonuçlar doğurmuştur. Kent devletleri, kendi yaptıkları yasaları uygulayan ve ekonomik olarak kendine yeten özgür, küçük devletlerdi 91. Kent devletlerinden oluşan İonia, başlangıçta yönetimi tek elde toplayan tiranlarla 92 yönetilmiştir. Bu sistemin ilk İonlarda görülmüş olması, büyük olasılıkla hemen yakınındaki Lydia Krallığı nın yayılmacı politikalarının bir sonucudur. Söz konusu sistem sayesinde Lydia krallığına karşı, hükümet ve ordu idaresi yetenekli bir kişiye 90 Veli Sevin, Anadolu nun Tarihi Coğrafyası I, TTK Yayınları, Ankara, 2001, s Atina da M.Ö. 8.yüzyıl sonlarında krallık kaldırılmış, yönetim geniş toprak sahibi asillerin kendi aralarından seçtikleri ve Arhon (arhont) adı verilen 9 yüksek memurdan oluşan kişilerin eline geçmiştir. Bunlardan birincisi, en yüksek mülk otoritesine, ikincisi dini işlerin yönetimine, üçüncüsü de orduya hükmetmiştir. Geriye kalan altı memur ise adalet işlerini yürütmüştür. Arhonlar birer yıllığına seçilmişler, yanlarında bulunan yine asillerden seçilen Areopag adını taşıyan bir danışma meclisi ile birlikte çalışmışlardır. Atina da siyasal haklara sahip yurttaşların katıldığı ve Eklesia denilen bir halk meclisinin bulunduğu da bilinmektedir. Bu meclis, memurlarını seçmek, yasa yapmak, savaşa ve barışa karar vermek yetkilerine sahip olmuştur. Meclisin önemli bir özelliği ise üyelerinin grup olarak değil bireysel sorumluluklarla oy vermiş olmalarıdır. Bkz. Sviatoslav Dmitriev, City Goverment in Hellenistic and Roman Asia Minor, Oxford University Press, Oxford, 2005, s Lydia ya da Etrüsk dilinde efendi anlamına gelmektedir. İlk kez M.Ö. 7. yüzyılda kullanılmıştır. Esas itibariyle Tiranlar bazen alt tabakadan, bazen de yüksek sınıflardan bir kişinin toplumu arkasına alarak hükümet darbesiyle iktidara gelmiş ve tek başına saltanat sürmüş (zorba/despot) kişilerdir. Tiranlar genellikle yetenekli kişilikleriyle, parti kavgalarının ortadan kaldırmış, askeri ve ekonomik konularda başarılar sağlamışlardır. Ancak bulundukları makama gasp yoluyla geldikleri için çok fazla kabul görmemişlerdir. Tiranlığın, krallık ile demokratik yönetim arasındaki geçiş olduğu düşünülebilir. Mary White, Greek Tyranny, Phoenix, Vol. 9, No. 1, 1955, s. 1; Arif Müfid Mansel, Ege ve Yunan Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 1999, s. 179; Kathryn A. Morgan, Popular Tyranny: Sovereignty and its Discontents in Ancient Greece, University of Texas Press, Austin, 2003, s ; Andreas Kalyvas, The Tyranny of Dictatorship: When the Greek Tyrant Met the Roman Dictator, Political Theory, Vol. 35, No. 4, 2007, s ; Oğuz Tekin, Eski Yunan ve Roma Tarihine Giriş, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008, s. 73.

36 36 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim teslim edilmiş, yönetime dair kararların daha hızlı alınması sağlanmıştır. Nitekim Miletos lu tiran Thrasybulos un M.Ö. 7. yüzyılda Lydialılara karşı oldukça başarılı bir savunma yapması bu durumun örneklerinden biridir 93. Tiranlar aynı zamanda kanun koyuculardır. Örneğin Lesbos daki (Midilli Adası) sınıf kavgası yapan aristokratlar nedeniyle meydana gelen iktidar boşluğundan faydalanarak yönetimi ele geçiren Pittakos, Lesbos ta birtakım kanunlar çıkarmıştır 94. Pers baskılarının yoğun olduğu bir dönemde İonia da yönetimi ele geçiren Polykrates ise içeride karşılaştığı tüm engellerin ustalıkla üstesinden gelmiş, güçlü donanmasıyla neredeyse tüm Ege Denizi ni egemenliği altına alarak, çevre kentlerle ikili ilişkileri kendi başına yürütmüştür. Yönetime tek başına sahip olan Polykrates, Perslerin Sardes satrabı Oroites tarafından büyük bir tehdit olarak algılanmış ve tuzağa düşürülerek öldürülmüştür 95. Yukarıdaki verilerden anlaşılıyor ki tiranlar yönetiminde, devletin iç işleri yanında zaman zaman dış politikada önemli başarılar elde edilmiştir. Fakat bu başarılar, tiranların tabandan destek bulamamasından dolayı süreklilik arzetmemiştir. İonia nın sosyal ve siyasal açıdan esas örgütleniş biçimi, yukarıda da belirtildiği gibi Polis adı verilen kent devletleridir. Daha sonra Batı Anadolu nun diğer bölgelerinde ve Yunanistan da çok sayıda kent devleti kurulmuştur. En eski kent devleti Smyrna (eski İzmir) olarak kabul edilmektedir 96. Polis (kent devleti) genelde tek bir kentle sınırlı kalmakla birlikte, bazen 93 Mansel, 2011, s Mansel, 2011, s R. M. Cook, Tyranny and Its Causes, Cook The Classical Review, New Series, Vol. 7, No. 2, 1957, s. 141; Johannes Constant Borghardt Eykmann, De fakkel van Olympia: Van Griekse cultuur naar Europese beschaving I, Published by Meulenhoff, Amsterdam, 1968, s. 9-10; Jack Martin Balcer, Sparda by the Bitter Sea: Imperial Interaction in Western Anatolia, Scholars Press, California, 1984, s ; Torben Melander, Billeder fra Grækenland f.kr, Gyldendal, Copenhagen, 1986, s George M. A. Hanfmann, Ionia, Leader or Follower?, Harvard Studies in Classical Philology, Vol. 61, 1953, s. 6; Emlyn C. J. Jones, The Ionians and Hellenism: A Study of the Cultural Achievement of the Early Greek Inhabitants of Asia Minor, Routledge & Kegan Paul, London, 1980, s. 17.

37 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 37 çevresindeki küçük yerleşim birimleriyle birleştiği görülmüştür 97. İonia polisleri, asty denilen kent merkezi ile territorium adı verilen ve hâkimiyet alanı statüsündeki küçük köyler ya da kasabalar ile buralarda yaşayan ve demos adıyla bilinen halklardan oluşmuştur. Asty ve territorium, İonia daki kent devletlerinin yapısını şekillendiren ve büyümesini kolaylaştıran temel unsurların başında gelir 98. İonia da yaşamın tarımdan çok ticarete dayalı olması, kentli kültürün oluşmasını sağlayan temel etkenler arasında gösterilebilir. Başlangıçta kent devletlerinde yönetim şekli monarşidir. Kuruluşları M.Ö. 8. yüzyıla kadar giden her bir polisin başında bir kral/basileus bulunmaktadır. İlk başta tek kişinin idare ettiği sistem olduğu için bu yerleşimlerin kent devleti olarak nitelendirilmesi tartışılmaktadır. Bununla birlikte M.Ö. 6. yüzyıl sonlarına doğru demokratik rejimin kurulması ile gerçek anlamda kentin kurulması arasında bir paralellik olduğu düşünülmektedir 99. Daha sonra kralların yerini aristokratların söz sahibi olduğu oligarşik yönetim biçimi almıştır. Siyasi yapılanmaları bağımsız kent devleti olan on iki İon kenti (Phokaia, Klazomenai, Erythrai, Teos, Kolophon, Lebedos, Ephesos, Priene, Myus, Miletos, Khios (Sakız), Samos birleşerek Panionia Birliği ni ya da diğer adıyla İonia Birliğini oluşturmuşlardır. Bu kentlerin tamamı kıyılarda kurulmuştur 100. Bu duru- 97 Tekin, 2008, s. 57; Alan M. Greaves, The land of Ionia: Society and Economy in the Archaic Period, Wiley Blackwell, Malden, 2010, s Anthony M. Snodgrass, Structural history and Classical Archaeology, (Ed. J. Bintliff), The Annales School and Archaeology. Leicester, 1991, s Sarah B. Pomeroy.- Stanley M Burstein, - Walter Donlan Jennifer Tolbert Roberts, J. T. Ancient Greece: A Political, Social, and Cultural History: A Political, Cultural History, Oxford University Press, New York Oxford, 1999, s. 84; Mogens Herman Hansen, The Hellenic Polis, (Ed. Mogens Herman Hansen), A Comparative Study of Thirty City-state Cultures: An Investigation An Investigation, Kongelige Danske Videnskabernes Selskab, 2000, s. 150; Jonathan M. Hall, Greek Government in History: The Rise of State Action in the Archaic Age, (Ed. Hans Beck), A Companion to Ancient Greek Government Wiley Blackwell, Malden, 2013, s Herodotos, Herodot Tarihi, (Çev. M. Ökmen), Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2002, I, 141; Cecil John Cadoux, Ancient Smyrna, Basil Blackwell, Oxford, 1938, s ; J. M. Cook, The Ionic Cities in the Dark Age, The Cambridge Ancient History, Vol. 2, Cambridge University Press, 1975, 1975, s. 803; Jones, 1980, s. 17; Greaves, 2010, s. 111;

38 38 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim mun temel sebebinin, hem doğudan ve kuzeyden gelen ticaret yollarını kontrol etmek, hem de Akdeniz ticaretini kontrol altında tutmak olduğu olduğuna dair görüşler mevcuttur. M.Ö. 7. yüzyılda oluşturulduğu düşünülen birlik, Mykale Dağı nın (bugünkü Samsun Dağı) kuzey sahilinde Poseidon Heliconios tapınağında toplanmıştır. Birliğe katılan her kent tamamen özerktir 101. Birlik tamamen siyasi (sympoliteia) bir amaçla oluşturulmuş ve bu amacın İonia bölgesini büyütmek olduğu anlaşılmaktadır 102. Smyrna nın (Eski İzmir) bir Aeol kentinden, İon kentleri içerisine dahil edilmesi de bu görüşü destekler niteliktedir 103. Kent devletleri kuruldukları dönemden itibaren sürekli bir değişim ve gelişim göstermiştir. M.Ö. 8. yüzyılın sonlarına doğru kurumsal yapılarını hemen hemen tamamlayarak kent dokusu ve mekânsal benzerliklerin arttığı görülmüştür. Bu benzerlikleri kentlerin çoğunda inşa edilen akropolis şeklindeki yapılardan anlaşılmaktadır. Akropolisler bir anlamda siyasi otoriteyi simgeledikleri için içlerinde kamusal yapılar barındırmışlardır. Etrafı surlarla çevrili olan akropolisler kent yöneticileri ile halk arasında bir sınır oluşturmuştur 104. İon Birliğini egemen bir güç olarak yöneten herhangi bir devlet yapısının olmaması nedeniyle Birliğin, daha çok bir konfederasyon niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Toplantılarda kararların ortak alınması ve üye kentler arasındaki karşılıklı görüş alış verişi sonucunda böyle bir yapının oluştuğu düşünülmektedir. Bununla beraber üyeleri bir araya toplayabilecek bir otoritenin var olabileceği de akla gelmektedir. Birlik toplan- Adele C. Scafuro, Keeping Record, Making Public The Epigraphy of Government, (Ed. Hans Beck), A Companion to Ancient Greek Government Wiley Blackwell, 2013, s Herodotos, I, 147; Gerhard Kleiner, Panionion und Melie, Jahrbuch des Deutschen Archäologischen Instituts Ergänzungsheft 23. de Gruyter, Berlin, 1967, s. 6-7; Cook, 1975, s. 803; Jones, 1980, s Sardes te satraplık merkezini kuran ve İonya ya baskısını gün geçtikçe arttıran Perslere karşı M.Ö. 499 da gerçekleştirilen ortak isyan hareketiyle, birliğin aynı zamanda askeri (symmachia-epimachia) işlevli olduğu da anlaşılır. 103 Herodotos, I, Ekrem Akurgal, The Early Period and the Golden Age of Ionia, American Journal of Archaeology, Vol. 66, No. 4, Oct, 1962, s

39 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 39 tıları Panionion da düzenlendiği için Poseidon Tapınağı nda görev yapan dini bir memurun üye kentleri toplantıya çağırmış olması muhtemeldir. Tapınaktaki memurların unvan ve görevleri ile ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Ancak Strabon un Roma çağında birlik içinde rahiplik görevi üstlenmiş Prieneliler ile ilgili ifadeleri, söz konusu tapınak memurlarının bunlar olabileceğini ortaya koymuştur 105. Birliğin bir meclisi olmasına rağmen, ortak anayasa ile biçimlenen bir İon Devleti söz konusu olmamıştır. Delegelerin düzenli olarak katıldığı toplantıların yapıldığı bilinmekle birlikte, toplantılara katılan temsilcilerin nasıl belirlendiği hakkında kesin bir bilgi yoktur. Bu bağlamda federal bir hükümetin varlığını iddia etmek güçtür. Meclis barış zamanlarında festival düzenlemek için toplantılar yapmış, savaş zamanlarında ise stratejik kararlar almıştır. Birlik, zaman içerisinde politik ve askeri önemini yitirmiş, ancak dini alandaki varlığını uzun bir süre korumuştur Strabon, Antik Anadolu Coğrafyası, (Çev. Adnan Pekman), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2005, VIII, 7, 2; IX, Cari Roebuck, The Early Ionian League, Classical Philology, Vol. 50, 1955, s. 28.

40 40 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim

41 6. PERSLER Pers İmparatorluğu, M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında bugünkü İran sınırları içerisinde kurulmuştur. Ancak yayılmacı politikaları sonucu kısa bir süre içinde Anadolu, Hindistan, Mısır ve çevresine kadar topraklarını genişletmiş, M.Ö. 330 yılında Büyük İskender in doğu seferi sonucunda da yıkılmıştır 107. M.Ö. 546 yılında Pers istilaları sonucu Lydia Krallığı nın ortadan kalkması ile birlikte Batı Anadolu yu egemenliği altına alan Pers/Akhaemenid İmparatorluğu, bölgesel ihtiyaçları ve gelenekleri dikkate alan etkili bir yönetim sistemi oluşturmuştur 108. Pers İmparatorluğunun başında Pers Kralı bulunmakta ve krallık babadan oğula (monarşik) geçmektedir. Kral imparatorluğun tek sahibi olarak siyasi otoritenin, askerin ve yargının başıdır 109. İmparatorluğun stratejik noktalarında çeşitli kraliyet merkezleri kurulmuş ve bu bölgesel merkezlere satraplık adı verilmiştir. Satraplık merkezleri ticaret ve savaş bakımından stratejik öneme sahip bölgelerdir 110. Anadolu da sayıları onu bulan straplıklardan en önemlileri Sardes (Manisa/Salihli) ve Daskyleion dur. Pers kralları kendilerine vassal/bandaka olarak hizmet eden Pers soyluları arasından seçtikleri satrapların emri altına çok sayıda danışman, komutan ve memur vermişlerdir 111. Başkent Persepolis te oturan krala mutlak sadakatle bağlı olan satrapların, eyaletlerde halkı yönetmenin dışında, vergi 107 Brosius, 2006, s Albert Ten Olmstead, History of the Persian Empire, University of Chicago Press. Chicago, 1948, s. 59; Mansel, 1999, s. 256; John Freely, The Flame of Miletus, I.B. Tauris, New York; London, 2012, s Edward Farr, History of the Persians, Robert Charter and Brothers, New York, 1850, s. 70; Brosius, 2006, s Elspeth R. M. Dusinberre, Aspects of Empire in Achaemenid Sardis, Cambridge University Press, Cambridge, 2003, s Balcer, 1984, s. 173; Brosius, 2006, s. 22.

42 42 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim toplamak, olası isyanları önlemek, imar faaliyetlerinde bulunmak, askerlerin maaşlarını ödemek gibi Urartu EN.NAM larına benzer sorumlulukları vardı. Satraplar, bütün şartları yerine getirdikleri takdirde görevde kalmışlardır. Aksi durumda her yıl kralın görevlendirdiği kişiler tarafından teftiş edilen satraplardan yetersiz görülenleri ya görevden alınmış ya da cezalandırılmışlardır 112. Kralların emirleri doğrultusunda strapların, gittikleri yerleri benimsemeleri için bu yerlerde ev ve toprak edinme zorunlulukları vardı. Taşra teşkilatı olarak nitelendirilebilecek bir yapıya sahip olan satraplıklarda yönetim askeri ve tarım olmak üzere iki kısma ayrılmıştı. Bu iki işlevi yerine getirebilmek için de iki ayrı yönetici sınıfa ihtiyaç duyulmuştur. Dolayısıyla bir yandan bölgesinde bulunan halkı yöneten ve vergileri toplayan sivil yöneticiler bulunurken, diğer taraftan garnizonları yöneten komutanlar bulunuyordu. Rab Hayla adı verilen garnizon komutanları, Frataraka denilen satraplara bağlı yöneticilerin altında yer almışlardır 113. Satraplar barış döneminde garnizonları beslemenin yanı sıra, onların lojistik ve taktiksel durumlarıyla da ilgilenmek zorundaydılar. Çünkü satraplar, görev yaptıkları yere giderlerken Pers krallarından muhtemel savaş için her zaman hazır olmaları konusunda talimat alırlardı 114. Kralın merkezi yönetimdeki gücü, taşra yönetim sistemindeki hiyerarşik yapının şekillenmesinde de kendini göstermiştir. Taşra yönetiminde ister soylu aileden olsun, ister hanedan mensubu olsun satraplık ve alt makamlara atanmada, aileden gelen mirasın etkisi büyüktür. Örneğin Sardes (Manisa/Salihli) Satrabı olarak atanan I. Artaphrenes, Büyük Kral I. Darius un 112 Hubert Ashton Holden, The Oeconomicus of Xenophon with Introduction Summaries Critical and Explanatory Notes Lexical and Other Indices, New York, 1989, XVI-XVII. 113 Pierre Briant, From Cyrus to Alexander: A History of the Persian Empire, Eisenbrauns, 2002, s Briant, 2002, s. 343.

43 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 43 (M.Ö M.Ö. 485) üvey kardeşiydi. I. Artaphrenes yerini II. Artaphrenes e bırakmıştı 115. Taşra yönetimindeki satraplar ve diğer yüksek rütbeli devlet görevlileri, sadık birer vali olarak Pers kralına bağlı olsalar da birçok yerde aile mirasının etkisiyle güçlerini artırmışlardır. Satraplıklar içerisindeki çeşitli ailelerin zamanla güçlenerek kısmen birer prenslik haline gelmesi, merkezi yönetim için büyük riskler taşımaktaydı. Nitekim I. Darius un tahta çıktığı ve imparatorluğun büyük bölümünde karışıklıkların yaşandığı bir dönemde Sardes (Manisa/Salihli) Satrabı Oreites in merkezi otoriteye karşı gelme cesaretinde bulunduğu bilinmektedir. Aynı şekilde Batı Anadolu ya bütün birliklerin komutanı (Karanos) olarak babası II. Darius tarafından atanan Genç Kyros da daha sonra imparatorluk tahtını ele geçirmek için birtakım girişimlerde bulunmuştur 116. Antik yazarlardan Ksenophon, taşra yönetiminin başı olan satrapların güçlenerek merkezi yönetim için tehlike oluşturduğu gerçeğinin Pers kralı Kyros (M.Ö ) tarafından da dikkate alındığını bildirmektedir 117. Herodotos 118, Kyros un çocukluğu ile ilgili şunları kaydetmiştir. (Kyros) kendi akranı oğlanlarla birlikte, sokakta oyun oynuyordu. Çocuklar, oyun gereği, başlarına kral olarak, sığırtmaç oğlu diye çağırdıkları çocuğu seçmişlerdi. O da çocukları ayırmış, birilerine saray yapma görevi vermiş, öbürlerini asker diye yanına almış, bir tanesini ise kral gözü olarak seçmişti. Herodotos ta bahsi geçen kralın gözleri sözcüğü başka antik yazarlar tarafından da kaydedilmiştir 119. Bunlar arasında 115 Jack Martin Balcer The Ancient Persian Satrapies and Satraps in Western Anatolia, Archaeologische Mitteilungen aus Iran 26, Berlin, 1993, s Herodotos, III, Ksenophon, Kyros'un Eğitimi (Kyrou Paideia), (Çev. F. Akderin), Alfa Yayınları, İstanbul, 2007, VIII, Herodotos, I, 114

44 44 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Ksenophon, kralın gözleri, kulakları olarak nitelendirilen sadık hizmetçilerin, imparatorluk görevlilerinin yaptıkları icraatlar ile ilgili istihbaratları krala bildirmekle görevli olduklarını aktarmıştır. Böylelikle çok sayıda göz ve kulağın bulunduğu bir ortam içerisinde kraliyet görevlilerinin daha dikkatli olacaklarına inanılmıştır. Bu sistem merkezi yönetimin taşra yönetimini kontrol altında tutması bakımından çok büyük öneme sahiptir. Krallığın kuruluşundan itibaren başlayan bu denetleme mekanizması, taşra yönetiminin başı olan tüm satraplıklarda uygulanmıştır. Gözcülerin; ihtiyacı olan yöneticilere yardım etmek, uygunsuz davranan satrapları uyarmak ve ihtarda bulunmak, taşra yönetimine yönelik uyarıların yerine getirilmemesi halinde sorunu bir raporla krala bildirmek gibi görevleri yürütmüşlerdir 120. Her satraplık için en az bir gözcü atanmıştır. Doğrudan krala bağlı olan bu gözcüler, taşrada olup biten hemen her konu hakkında krala düzenli bilgi vermişlerdir 121. Bilgi akışının sağlanmasında Pers/Akhamenid yol ağının önemli katkısı olmuştur. Geniş bir yol ağı ve etkin bir posta sistemi kuran Pers İmparatorluğu nun esas amacı, meydana gelebilecek isyanlara karşı haberdar olmak ve hızlı müdahale etmektir 122. Başkent Susa dan Sardes e (Manisa/Salihli) uzanan Kral Yolu nun bu sistemin çalışmasında büyük faydası olmuştur. Herodotos 123, Pers haberleşme teşkilatı hakkında şu ifadelere yer vermiştir: Yeryüzünde Pers haberleşme teşkilatı kadar hızlı bir şey yoktu; bakınız Persler kendi anlatışlarına göre bu işi nasıl düzenlemişlerdir; yol, baştan sona kadar, bir günde aşılabilecek bölümlere ayrılmıştır. Bunlara değiştirme yapmak için her bir günlük aralık başına bir tane hesabı ile adam verilmiştir; habercinin yolu en kısa zamanda almasına hiçbir şey engel olamaz, ne kar, ne yağmur, ne 119 Aeschylus, The Persians (Translated by George Gilbert Murray) London: George Allen & Unwin, ; Ksenophon, VIII, Ksenophon, VIII, Balcer, 1984, s Balcer, 1984, s Herodotos, VIII, 98.

45 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 45 güneşin ateşi, ne gece. Birinci ulak, haberi ikinciye aktarır. İkinci üçüncüye böylece gider Taşra yönetiminin başı olan satraplar ya da üst rütbeli memurlar önemli konularda karar vermek için merkezi yönetime, yani krala danışmışlardır. Bu durum bir bakıma merkezi yönetimin gücünün bir göstergesidir. Öte yandan merkezi yönetimin taşra yönetiminden aldığı vergileri sabitlemesi bazen satrapların elini güçlendirse de merkezi yönetim her zaman keyfi davranışlara müdahale etmiştir Briant, 2002, s. 345.

46 46 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim

47 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin LYKİALILAR Antik Çağda Lykia, bugünkü Köyceğiz den Antalya ya kadar uzanan Akdağ ve Beydağları ile çevrelenen bölgeye verilen isimdir. Herodotos Lykia halkının M.Ö. 14. yüzyılda Girit ten geldiğini söyler 125. Lykia dan önce söz konusu bölge Hitit kaynaklarında Lukka olarak adlandırılmıştır 126. Anadolu daki çeşitli ırklar arasında Lykialılar daima farklı bir yere sahip olmuşlardır. Lykialılar, dağlık ülkelerinde kapalı bir toplum halinde yaşarlarken, özgürlük ve bağımsızlığa fazlaca önem vermişler ve yabancıların hakimiyet denemelerine direnmişlerdir 127. Lykia tarihinin bütün safhalarında, istilacılara karşı ölümüne direniş iradesi yansıtan bir bağımsızlık tutkusu gözlenmiştir. Persler ve Romalılar, yönetimi altına aldıkları Lykialıların bu özelliklerini bildiklerinden onlara saygı ile yaklaşmışlardır. Özgürlüklerine düşkün olan bu halk, hem Pers hem de Roma yönetimi altında kısmi olarak bağımsızlığını sürdürmüştür 128. Lykia halkı uygarlık tarihinde Lukka, Ruwku, Ruwka, Lukku olarak da geçmektedir 129. Hakimiyet alanları, Anadolu nun güney batısındaki Teke Yarımadası ve Antalya Körfezi nin batısındaki bölgelerdir. Söz konusu alanın batısında Karia, doğusunda Pamphylia, kuzeydoğusunda Pisidia ve kuzeyinde Frigya bölgesi yer almaktadır. 125 Herodotos, I, Geroge E. Bean, Eski Çağda Lykia Bölgesi, Orion Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul, 1998, s İlyada da Sarpedon ve Glaukos önderliğindeki Lykia lıların, Troiaların yanında kahramanca savaştıkları belirtilmektedir. Homeros eserinde, Troia lıların en cesur müttefikleri olduğunu söylediği Lykia lıların liderlerini yüceltir ve yaptıkları kahramanlıkları anlatır. Bkz. Homeros, II, ; XIV, Antony G. Keen, Dynastic Lycia: A political history of the Lycians and their Relations with Foreign Powers, Brill Publishers, Leiden, 1998, s Keen, 1998, s. 2.

48 48 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Lykia nın yönetim anlamında en önemli özelliği, merkezi idareye bağlı 23 kentin federatif bir yapı oluşturmasıdır. Birlik şeklinde ilk örgütlenme, M.Ö. 4. yüzyılda Limyra lı Perikles adındaki yerel bir bey tarafından oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu dönemde birliğin kuruluşunda dini esasların ağır bastığı, ancak bölgede oluşan dengeler nedeniyle bu durumun uzun sürmediği görülmüştür. Esas birlik ise M.Ö. 168/67 yıllarında kurulmuştur 130. Amelas, Antiphellos, Aperlai, Apollonia, Arykanda, Boubon, Gagai, Kandyba (Kalynda veya Kadyanda), Ksanthos, Kyaneai, Limyra, Myra, Oinoanda, Olympos, Patara, Phaselis, Phellos, Pinara, Rhodiapolis, Sidyma, Telmessos, Trysa, Tyberissos, Lykia Birliği kentleridir 131. Birlik M.S. 43 yılına kadar bağımsızlığını sürdürmüştür. Birliği oluşturan kentlerde yaşayan halkın Lykia soyundan geldiği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte kendi soylarından olmayan kentlerin de Birliğe sonradan üye oldukları bilinmektedir. Nitekim Kibyratis Tetropolisi nin üyeleri olan Boubon, Balboura ve Oinoanda gibi kentler sonradan Lykia Birliği nin üyeleri olmuşlardır. Bu kentlerin önemi ise askeri ve ekonomik güçlerine göre belirlenmiştir 132. Kentler, büyüklükleri ve önemleri orantısında federal mecliste bir, iki veya üç üye ile temsil edilmiştir. Bunlardan altı şehrin, (Ksanthos, Patara, Pinara, Tlos, Myra ve Olympos) üç oy sahibi oldukları bilinmektedir. Daha küçük yerleşimler ikili, üçlü veya dörtlü şehir birlikleri oluşturarak, tek oyla temsil edimişlerdir. Üçlü birleşimler arasında kuzeydoğu dağlık Lykia da İdebessos, Akalissos ve Kormos; dörtlü birleşimler arasında ise orta Lykia kıyı kesiminde Aperlai, Apollonia, İsinda ve Simena örnek gösterilebilir. Nüfus yoğunluğu, ekonomik güç ve birlik bütçesine katkı 130 Mehmet Adak-Sencer Şahin, Lykia İncelemeleri I, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2002, Sevin, 2001, s. 135; Senem Dinç, Likya da Kent Birlikleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2010, s Dinç, 2010, s. 35.

49 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 49 payı oranına göre yapılan bu oy kademelendirmesiyle ülkede, her yerleşimin mecliste eşit şekilde temsil edilmesi amaçlanmıştır 133. Birliğin ortak bir meclisi (synhedrion) vardır. Federal meclis, her yıl farklı bir şehirde toplanmış ve burada ortak kararlar alınmıştır Her yıl için bir federasyon başkanı (Lykiarch) seçilmiştir. Lykiarch aynı zamanda hem birliğin hem de meclisin başkanlığı görevini yürütmüştür. Ayrıca Lykiarch, toplantıları yönetmek ve alınan kararların uygulanmasını gibi vazifelerden de sorumlu tutulmuşlardır. Lykiarch, archiereus unvanıyla başrahip görevini de üstlenmiştir. Bununla birlikte Meclis tarafından yazışmalardan sorumlu genel sekreter (grammateus), savunmadan sorumlu komutan (hipparchos), iç güvenlikten sorumlu bakan (archiphylax) ve birlik hazinesinin denetiminden sorumlu bir haznedar (tamias) seçilmiş kentlerin önemine göre ortak mahkemeler (dikastai) kurulmuş ve hakimler atanmıştır. Mahkeme, kentlerin kendi arasındaki ya da kentlerle birlik arasındaki davalarda, Meclis ise savaş, barış ve birlik anlaşmaları konusunda da karar alma yetkisine sahip olmuştur. Birlik hazinesine ilişkin net bir bilgi yoktur. Ancak kentlerin hazineye büyüklükleri ile bağlantılı olarak aidat verdikleri bilinmektedir. Öte yandan acil harcamalar için kentlerden ek bağışlar da alınmıştır. Krallar, Birliğin herhangi bir kentine yaptıkları bağışlar Birlik hazinesinden karşılanmıştır 134. Birlik kentleri, üzerinde Apollon ve Artemis başlarının betimlendiği belirli ağırlıkta ortak sikkeler basmışlardı. Birliğe üye olmak, kentlerin halklarına önemli avantajlar sağlamıştır. Her Lykialı bir başka birlik kentinde mülk edinebilme, ticaret yapabilme ve başka kentten evlenebilme haklarına sahip olmuşlardır 135. Lykia Birliği oldukça demokratik bir tarzda yapıya sahiptir. Kadınların 133 Been, 1998, s. 29; Taner Korkut, Antik Çağlarda Amphiktionia, Symmachia, Sympoliteia Yapılanmaları ve Lykia Birliği, Doğudan Yükselen Işık. Anadolu Arkeolojisine Katkılar, Atatürk Üniversitesi 50. Yıl Armağan Kitabı, Ege Yayınevi, İstanbul, 2007, s Dinç, 2010, s Korkut, 2007, s. 135.

50 50 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim meclis başkanı seilebilme haklarına sahip oluşu bunun en açık göstergelerindendir 136. Yukarıdaki birliğin bir başka benzeri, Burdur un Gölhisar ilçesi ile Muğla nın Fethiye ilçesi arasında kalan, antik çağda Kabalia/Kabalis 137 veya daha sonra Kibyratis olarak anılan bölgede kurulmuştur. Bölge uzun bir süre Pers krallığının uydularından birisi olan Sardes satraplığına bağlı kalmıştır 138. Hellenistik Dönem de Pergamon Krallığı nın egemenliğindeki bölge kentleri, krallığın vasiyet yoluyla Roma ya bağlanması üzerine kendi aralarında birlik oluşturmuşlardır. Boubon, Balboura, Oinoanda ve Kibyra kentleri, tarihte Kabalis Tetrapolisi/Kabalis Bölgesi Dört Kent Birliği olarak bilinmektedir. Antik yazar Strabon a göre Dörtlü Meclis, kentlerin temsilciler aracılığıyla katıldıkları oylama esasına göre düzenlenmiş ve Kibyra bu birliğin ordusuna otuz bin piyade ve iki bin atlı süvari gönderebildiği için iki oy, diğer üç kent ise birer oy hakkına sahip olmuştur 139. Birlik, yaklaşık yarım asır ayakta kaldıktan sonra Roma ya bağlanmıştır. Bu verilerden anlaşılıyor ki Hellenistik Dönem de Anadolu da kurulan ve bağımsız hareket etmeye çalışan birliklerin esas kurulma amacı askeridir (symmachia-epimachia). 136 Korkut, 2007, s W. Arkwright, The Cabalians of Herodotus, The Journal of Hellenic Studies, Vol. 34, 1914, s Herodotos, III, Strabon, XII- XIV, C631, 17.

51 8. HELLENİSTİK DÖNEM Makedon Kralı Büyük İskender in, M.Ö. 331 de Pers kralı III. Darius u yenilgiye uğratmasıyla Pers satraplıkları son bulmuş, böylelikle M.Ö. 30 yılında Roma nın Mısır ı ele geçirmesine kadar devam eden Hellenistik Dönem başlamıştır. Hellenistik deyimi, Hellen kültürünün kendi toprakları dışına çıkarak doğudaki ülkelere yayıldığı, bu yayılmanın sonucunda ise doğu ile batı arasındaki ilişkilerin başlayıp geliştiği bir dönemi ifade etmiştir 140. İskender ile başlayan yönetim şekli monarşidir. Bu yönetim biçimi, Anadolu dan Mısır a kadar geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Yunan ve İonia polislerinde vatandaşların sahip olduğu devlet anlayışı, Hellenistik Dönem de kralın sahip olduğu devlet anlayışına dönüşmüştür. Diğer bir deyişle, Hellenistik yönetimde kral, devleti temsil eden ve onu koruyan gücün simgesi olarak tanrılaştırılmış ve insanüstü bir konuma getirilmiştir. Hellenistik Dönem monarşisinin en belirgin özelliği, bölgesel devletler şeklinde örgütlenmiş, değişik halkları içine alan büyük bir ülke egemenliğine dayanmasıdır. Bölgesel devletlerden bazıları, Mısır da Ptolemaioslar, Suriye de Seleukoslar, Anadolu da Pergamon Krallığı, Makendonya da Antiochoslardır 141. Büyük İskender Anadolu yu istila ettiğinde, ele geçirdiği bölgelerde oluşturacağı yönetim şekli konusunda kendisine miras kalan bir örnek mevcut olmamıştır. Başlangıçtan itibaren bu toprakları yeni ele geçirmiş gibi değil, Perslerin gerçek mirasçısıymış gibi davranmıştır. İskender in Pers yönetim biçimini koruyarak sadece var olan satraplıkların başına kendi adamlarını getirmesi, yukarıdaki tespiti doğrular niteliktedir 142. Tek fark, Perslerin kullandığı 140 Mansel, 2011, s ; Akurgal, 2003(b), s Baskıcı, 2009, s. 71; Bülent İplikçioğlu, Eskibatı Tarihi I, TTK Yayınları, Ankara, 1997, s Buna ilave olarak Yunan kent devletlerine benzer şekilde Hellenistik Dönem Anadolu sunda kent Arhonları da (yönetici) bulunmaktaydı. Ayrıntılı bilgi için Bkz. Dmitriev, 2005.

52 52 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim unvanı taşıyan vali ve yöneticinin Pers değil Makedon olmasıdır 143. Makedon satraplar, kendilerinden önceki Pers satraplarından daha fazla yetkiye sahip olup, Pers komutanlarının aksine, hakim oldukları bölgelerinin dışına çıkabilmiş ve nerede gereksinim varsa kuvvetlerini oraya götürmüşlerdir. Büyük İskender in davranışlarına kısa süreli düşüncelerin yön verdiği söylenebilir. Ele geçirilen satraplıklarda düzenin en az insan gücüyle sağlanması ve krallığının herkes tarafından koşulsuz olarak kabul edilmesi gibi ana beklentiler dışında, İskender in satraplıklarla ilgili kalıcı bir politikasının olduğunu söylemek zordur 144. Büyük İskender in M.Ö. 323 yılında Babil de ölümünden sonra, imparatorluğun bütünlüğünü korumak amacıyla onun Diodokhoi (Ardılları) denilen generalleri tarafından güç ve görev paylaşımı yapılmış ve topraklar, satraplıklar halinde yönetilmeye başlanmıştır. Fakat onlar hiç bir zaman anlaşamamışlar ve İskender den kalan imparatorluğa tek başlarına sahip olmak için kıyasıya bir mücadele içerisine girmişlerdir 145. Ardılların bu mücadeleler sırasında kent devletlerinin özgürlükleri konusundaki söylemleri, İskender in Pers seferine çıkarken üstlenmiş olduğu misyonu sürdürürcesine, bir siyasi slogan haline gelmiştir. Onlar bu siyasi sloganı, kentlerin bir tiran, kral ya da bir yabancı gücün egemenliğinde olmayacağı, kendi yasalarına göre yönetileceği, yabancı bir güce vergi ödemeyeceği ve yabancı bir gücün garnizonunun kentlerde bulundurulmayacağı garantisini vererek kullanmışlardır. Açıkçası İskender in ardılları olarak bilinen generaller, bu sloganı kullanırlarken kent devletlerine tarafsız, bağımsız bir siyasal dev- 143 Arrianos, İskender in Anabasisi, (Çev. Hayrullah Örs), İdea Yayınları, Ankara, 1945, I, 17, s A. Brian Bosworth, İskender in Yasamı ve Fetihleri (Çev. M. Hamit Çalışkan), Dost Kitabevi, Ankara, 2005, s Mansel, 1999, s. 458.

53 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 53 let olarak itibar etmişler ve onları müttefikleri olarak kazanmak istememişlerdir 146. Hellenistik Dönem boyunca Batı Anadolu kentleri bir Yunan polisinin kendine özgü niteliği olan demokratik yönetim biçimini sürdürmüşlerdir. Kent devletlerinde yönetim, kent nüfusuna kayıtlı yetişkin erkek yurttaşların oluşturduğu demosa verilmiştir. Demos, yasama, yargı ve seçim gibi işlevleri Kent Meclisi aracılığıyla yerine getirmiştir. Meclis kararlarının mevcut yasalara aykırı olmaması gerektiği, aksi halde mahkemelerin duruma el koyduğu görülmüştür. Yasa önerileri genellikle Konsey tarafından, Meclise getirilmiştir. Birçok Anadolu kentinde demos tarafından seçilmiş Konsey üyelerinin görev süresi genellikle altı ay ile bir yıl arasında olmuştur. Bazı kentlerde çoğu kez geniş bir organ olan bu konsey, Atina da olduğu gibi yönetici komitelere ayrılmıştır. Her bir komite, belirli dönemler için nöbetleşe hizmet eden birimler olarak çoğu kez kentteki kabilelerden birine denk düşmüştür. Bu komiteler, konseye gelen işin görülmesi ile yükümlü olup, onların oturum başkanları Meclisin toplantılarına da başkanlık yapmışlardır. Meclise verilen konsey ve halk adına yasalaşan önerilerin yürütülmesi görevine ilave olarak konsey, kent memurlarının tutumu, kentin maliyesi, kamu binaları ve devlet arşivleri üzerinde de genel bir denetim yetkisine sahip olmuştur. Bir kent devletinin işlerinin fiili yönetimi ve yasaların yürütülmesi geniş bir memur organına verilmiştir Mehmet Özsait, Hellenistik ve Roma Devrinde Pisidya Tarihi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1985, s David Magie, Anadolu da Romalılar: Batı Anadolu Kent Devletleri 3, (Çev. Nezih Başgelen - Ömer Çapar), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 2003, s

54 54 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim

55 9. ROMA Kuruluşu M.Ö. 8. yüzyıllara kadar giden Roma İmparatorluğu nun sınırları, Britanya dan, Kuzey Afrika ya ve Balkanlar a, Anadolu dan Yakın Doğu ya kadar uzanmıştır. Böyle büyük bir imparatorluğu yönetebilmek için daha fazla askeri güce ve merkezi bürokrasiye ihtiyaç vardı. Roma, bütün bunların finansmanının sağlanmasında, kendisine bağladığı eyaletlerden daha önce görülmemiş bir kontrol mekanizması kurarak vergi toplamaya çalışmıştır. Esasen Roma nın edindiği bu kontrol mekanizması, ele geçirilen yerleri kendi gücüne katkıda bulunacak şekilde kurduğu sisteme dahil etmesiyle oluşturulmuştur. Bazen eyaletlerde yetenekli kişileri kendi amacına uygun olarak kullanılmış, bazen de bu yerleri doğrudan merkeze bağlayıp, tabi statüsüne indirgenmiştir 148. Roma, divide et imprera (böl ve yönet) politikasını çok iyi uygulamış, sonucunda kendisine sadık bir tebaa meydana getirmiştir. Roma ya bağlı eyaletler, kentler ve topluluklar, Roma nın istediği askeri güçleri (euxilia: yardımcı birlikler) temin etmekle yükümlü tutulmuşlardır 149. Roma yönetim ve organizasyon sistemi oldukça karmaşık bir düzene sahip olduğu için tek bir başlık altında değerlendirmek oldukça zordur. Bundan dolayı birkaç dönem altında incelemenin daha uygun olacağı düşünülmüştür Merkezi Yönetim Cumhuriyet Dönemi (M.Ö ) Anadolu daki Roma yönetimine geçmeden önce, Antikçağın en kapsamlı organizasyonu olan Roma merkezi idare sistemi hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır. M.Ö lerde Roma krallık sisteminden, her yıl senatus tarafından seçilen ve 148 Judith Herrin, Bizans: Bir Ortaçağ İmparatorluğunun Şaşırtıcı Yaşamı, (Çev. Uygur Kocabaşoğlu), İletişim Yayınları, İstanbul, 2010, s Mehmet Ali Kaya, Roma Uygarlığı, (Ed. İsmail Güven), Uygarlık Tarihi, Pegem Yayıncılık, Ankara, 2009, s. 191.

56 56 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim praetor unvanını taşıyan iki yüksek devlet memurunun (magistratus veya magistrat) yönetimi altında yetkinin iki kişide (magistratus) olduğu Cumhuriyet (Res Publica) sistemine geçilmiştir. Birkaç yüzyıl sonra, magistratlar, praetor değil consul olarak anılmışlardır. Her iki consul da eşit yetkilere sahipti. Ancak paylaşılan bu güç, hiçbir zaman sınırsız olmamıştır. Nitekim her bir consul diğerinin aldığı kararı veto edebilme yetkisini elinde bulundurmuştur. Ayrıca, idari ve siyasi kararlarda consuller senatusa danışırlar ve çıkan karara bağlı kalmışlardır. Görev süresince dokunulmazlıkları olan consuller Roma Halk Meclisi (comitia centuriata) tarafından yıllık olarak seçilmilerdir 150. Consullerin herhangi bir savaşta ölmeleri veya herhangi bir sebeple tekrar seçilememeleri durumunda, senatus müdahale ederek beş günlüğüne bir Iinterrex (geçici kral) belirlemeye yetkilidir. Interrex, consullerin seçim işiyle görevli bir halef atamıştır. Roma krallık dönemine ait bu yürütme sisteminin, Cumhuriyet Dönemi anayasasında da yer aldığı görülmektedir 151. Roma Cumhuriyet Dönemi nde comitia curiata ve comitia centuriata adında iki meclis bulunmaktaydı. Comitia curiata 30 curia yı kapsayan bir meclisti ve her bir curianın bir oyu bulunmaktaydı. Curia Meclisi, patricii denen tam hukuklu yurttaşlardan oluşan bir meclisti. Comitia centuriataya sadece tam hukuklu (patricii) yurttaşlar değil aynı zamanda sınırlı hukuklu (plebler) yurttaşlar da girebiliyordu. Dolayısıyla tüm Roma yurttaşları tek bir meclis çatısı altında toplanmış oluyordu. Kanunların yapılması ve savaş kararı almak bu meclisin görevleri arasında yer almıştır. Meclis ten (comitia curia veya comitia centuriata) çıkan tüm kararların, Roma nın en üst karar organı olan senatusta onaylanması 150 Sebahat Atlan, Roma Tarihi nin Ana Hatları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1970, s. 25; Adolf Berger, Encyclopedic Dicionary of Roman Law, American Philosophical Society, Philadelphia, 1991, s. 398, 647; Tekin, 2008, s William Smith, A Dictionary of Greek and Roman Antiquities, London, 1842, s ; Atlan, 1970, s. 26.

57 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 57 gerekmekteydi. Zira senatus, Roma Cumhuriyet Dönemi nin merkezi karar organı konumundadır. Senatus, Roma daki Forum Romanum da bulunan curia binasında toplanmışlardır. Senatusun sayısı başlangıçta 300 iken daha sonra 600 e çıkarılmıştır. Consullük için asgari yaş sınırı 43 idi. Senatusa başkanlık eden consuller Roma Devleti nin askeri, hukuki ve mali amirleriydi. Kendilerinin devlet hazinesinden (aerarium) sorumlu olan ve quaestor adını taşıyan iki yardımcısı vardı 152. Patricii soylu ailelere (aristokratlar) mensup kişilerden oluşmuştur. Plebler ise zanaat ve ticaretle uğraşan insanlardı ve bunlar asker olamıyordu. Sınırlı yurttaşlık hakkına sahip olan plebler, patricii ailelerle evlilik yapamazlar; memuriyetlerde seçme ve seçilme hakkından yararlanamazlardı 153. M.Ö. 2. yüzyılın ikinci yarısından itibaren etkili bir görev haline gelen ve pleblerden oluşan Halk Temsilciliği (Tribunus Plebis), magistratus denilen yüksek kamu görevi unvanlarından değildi. Bu görev ilk kez Roma halkının sınıflara ayrılmasının doğal bir sonucu olarak M.Ö. 494 yılında concilia plebsis adı altında ortaya çıkmıştır. Bunlar da Magistratlar gibi iki kişiden oluşur ve bir yıllığına seçilirlerdi. Ancak tribunus plebislerin imperium (emretme/yönetme) yetkisi yoktu. Genel olarak patriciilere karşı plebslerin haklarını savunmakla yetkiliydiler 154. Plebslerin patriciilere karşı yaptıkları mücadeleler sonrasında, consul seçilme, patriciilerle evlenme ve rahip olabilme gibi haklar elde etmişlerdir. Bu haklar, onların oligarşi yönetiminde söz sahibi olmalarını sağlamış ve patriciilerin Roma yı tek başına yönetme anlayışının değişmesine yol açmıştır. Plebsler daha sonra concilia plebsisin aldığı kararlar ile çıkardığı yasaların (plebsiscita) sadece plebsleri değil, tüm tam hukuklu Roma vatandaşlarını bağlamasını da sağlamışlardır (lex Hortensia kanunu). Daha sonra concilium plebsis (plebs meclisi), tüm vatandaşları içine alacak 152 Fergus Millar, Hannah Cotton, Rome, the Greek World, and the East: Government, society, and culture in the Roman Empire, University of North Carolina Press, London, 2004, s Tekin, 2008, s Kaya, 2009, s

58 58 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim şekilde comitia tribuna (tribus meclisi) adıyla tam bir halk meclisi kimliği kazanmış, yasa karşısında plebler ve patriciiler eşit hale gelmiştir. Yeni meclis, consul ve praetorler hariç diğer magistratları seçmek, savaş ve barış konularında söz sahibi olmak ve kanun çıkarma yetkileri elinde bulundurmuştur 155. Roma da bir toprak sahibinin himayesine sığınan yanaşmalar clientes, efendileri ise patroni olarak adlandırılmıştır. Yanaşmalar ve köleler Roma nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturmalarına rağmen hiçbir hakka sahip olmamışlardır 156. Olağanüstü durumlarda, consuller, senatusun kararıyla, yetkilerini bir dicdator a devretmişlerdir. Dicdator, altı ay süreyle devlet idaresinin başında görev yapmış, yönetime geldiğinde bütün memurlar hatta consuller dicdatorun emri altına girmişlerdir. Bunların hiçbir sorumlulukları bulunmamaktaydı. Yardımcısı olarak kendisinin seçtiği magister equitum (süvari komutanı) bulunurdu. Roma da dicdatorluk bir bakıma mutlak hâkimiyetin geçici bir örneğini teşkil etmiştir. Ancak bu memuriyet, sıkıntılı zamanlarda Roma yı birçok felaketten kurtarmış ve devlet kademesinde herhangi bir sarsıntı yaratmamıştır. M.Ö yılları arasında yapılan Kartaca Savaşı sırasında, dicdatoru halk meclisi seçmeye başlayınca, eski önemini kaybetmiş ve M.Ö. 1. yüzyılda monarşik yönetimle tekrar ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet Dönemi ndeki en ünlü dicdatorler Julius Caesar, Gn. Pompeius ve Cornelius Sulla idi 157. Krallığın yerine kurulan Roma Cumhuriyet Dönemi nin önceki sistemden çok fazla farkı bulunmamaktadır. Çünkü ilk zamanlar 155 Kaya, 2009, s Millar, 2004, s Atlan, 1970, s. 27; Géza Alföldy, The Social History of Rome, Johns Hopkins University Press, 1988, s. 85; Millar, 2004, s ; Lesley Adkins Roy A. Adkins, Handbook to Life in Ancient Rome, Oxford University Press, New York, 2004, s. 19; Kamil Doğancı, Roma Principatus Dönemi (M.Ö. 27-M.S. 384) Bithynia Eyaleti Valileri, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Ankara, 2007, s. 158; Tekin, 2008, s. 197.

59 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 59 İmparatorluk yönetimi aristokratların kontrolünde olduğundan, vatandaşlar arasında hukuki eşitlik gözetilmemiş ve sınıf farkından dolayı demokratik bir yapı oluşturulamamıştır. Ancak, sonraki süreçte yapılan kapsamlı düzenlemeler sonucunda Roma daha özgürlükçü bir sistemle yönetilmiştir. Roma devlet idaresinde en yüksek devlet memurları magistratlar, consuller, aedilisler, quaestorlar ve praetorlardır. Bir Roma soylusu devlet memuriyetine önce quaestor olarak başladıysa, daha sonra aedilis veya pleb tribunus olmuştur Bir sonraki aşama praetor, en yüksek mevki ise consullük idi. Bu tür memuriyetlerde bulunanlarda aranan en önemli şart zengin olmalarıdır. Zira mevcut konumlar onursal olup görevde bulunanlara herhangi bir ödeme yapılmamıştır 158. Devleti yöneten magistratların hiç birinin diğerinin görevine müdahale etme yetkisi sahip yoktu. Aynı şekilde en tepedeki consulun emretme/yönetme gücü praetor veya quaestordan yüksek olsa da hiçbir zaman bunlara emredememiştir 159. Senatus un yapısı itibariyle günümüz parlamentolarına, consullerin ise aristokratlardan oluşmalarına rağmen, seçimle işbaşına geldikleri için milletvekillerine benzemektedirler. Ayrıca, consullerin yürütme görevlilerine doğrudan emretme yetkisinin olmaması, bir tür erkler ayrılığı olarak değerlendirilebilir. Cumhuriyet Dönemi nde devlet yönetiminde bazı reformların yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunlardan en önemlileri Gracchus kardeşlerin reformlarıdır. M.Ö. 2. yüzyılın son çeyreğinde yapılan söz konusu reformlarla Halk Meclisi nin gücü senatusun üzerine çıka- 158 Arthur Schiller, Roman Law: Mechanisms of Development, Mouton Publisher, New York, 1978, s ; Alföldy, 1988, s. 24; Berger, 1991, s. 647; P. S. Barnwell, Emperor, Prefects, and Kings: The Roman West, , The University of Carolina, London, 1992, s. 25; Andrew William Lintott, The Constitution of the Roman Republic, Oxford University Press, Oxford, 1999, s. 96; Latin Bryn Mawr College, The Praetorship in the Roman Republic: Volume 1: Origins to 122 BC, Oxford University Press, Oxford, 2001, s ; Mauzorakis, 2003, s. 13; Adkins-Adkins, 2004, s Kaya, 2009, s. 190.

60 60 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim rılmaya çalışılmıştır. Ancak Gracchus kardeşlerin öldürülmesiyle senatus tekrar eski gücüne kavuşmuştur 160. Bir diğer reform hareketi dicdator Sulla tarafından yapılmıştır. Ancak Sulla nın reformları genelde anayasanın aristokratlar lehine düzenlenmesinden ibaret bir yapı arzetmiştir. Bunun sonununda senatus güçlenmiş, devletin en yetkili organı haline gelmiş ve herhangi bir mecliste alınan kararı veto etme yetkisi kazanmıştır. Ancak, Sulla, halk tribunuslarını zayıflatmış, halk tribunusu olarak görev yapanların yüksek memurluğa atanmasını durdurmuştur 161. M.Ö. 60 yılında dictator Julius Caesar, Pompeius ve Crassus beraber hareket ederek, senatus karşısında daha güçlü olabilmek için üçlü bir komisyon (I. Triumvirlik) oluşturmuşlardır. Bu oluşumdaki esas amaç, senatusta alınacak kararlarda birbirlerine destek sağlamaktır. Bu komisyon başlangıçta önemli kararlar almış ve kanunlar çıkarmıştır. Ancak, daha sonra meydan gelen siyasal olaylar sonucunda komisyon üyelerinin arasında husumetler oluşmuş ve Roma iç savaşın eşiğine gelmiştir. Bütün bu mücadelelerden Ceasar galip gelmiş ve bir bakıma Roma İmparatorluk rejiminin kurucusu olmuştur Roma Principatus Sistemi (M.Ö. 27 M.S. 284) Julius Caesar ın M.Ö. 44 yılında öldürülmesinden sonra Roma büyük bir yönetim krizinin eşiğine gelmiştir. Yaşanan karışıklıklar sonucu dictatorluk kaldırılmış, bir süre sonra Ceasar ın yeğeni Octavianus, Antonius ve Lepidus İmparatorluğu yönetmek için beş yıllığına üçlü bir komisyon (II. Triumvirlik: M.Ö ) oluşturmuştur. Bu komisyonun bir öncekinden farkı, İmparatorluğun bekası için gizli anlaçmalara dayalı değil, açıktan ilan edilmiş ol- 160 Alföldy, 1988, s ; Adkins-Adkins, 2004, s. 16; Patrick Roux, Roma İmparatorluğu, (Çev. İsmail Yerguz), Dost Kitapevi, Ankara, 2011, s Adkins-Adkins, 2004, s. 19; Christopher S. Mackay, Ancient Rome: A Military and Political History, Cambridge University Press, Cambridge, 2007, s Tekin, 2008, s

61 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 61 masıdır. Ancak, bir süre sonra Octavianus ve Antonius un arası açılmış ve birbirleri ile mücadeleye girmişlerdir. Bu mücadeleyi kazanan Octavianus, Antonius u affetmiş ve onu İtalya ya legatus olarak göndermiştir. Fakat Antonius İtalya yerine Mısır da bulunan Kraliçe VII. Kleopatra nın yanına gitmiştir. Daha sonra bu iki lider tekrar karşı karşıya gelmişler ve aralarında yaptıkları anlaşma ile Octavianus Batı nın Antonius ise Doğu nun hakimi olmuştur. Böylece, Roma idaresi ikiye bölünmüştür. Komisyon üyeleri M.Ö yılları arasında triumvirliklerini yenilemiştir. Bir süre sonra komisyon üyelerinin arasında yeniden anlaşmazlık çıkmıştır. Bütün bu siyasi mücadeleleri kendi lehine çeviren Octavianus yaptığı politik hamlelerle senatus ve halkı Antonius a karşı kışkırtmıştır. Sonuçta senatus Antonius a savaş ilan etmiştir. M.Ö. 31 yılında consul seçilen Octavianus, Adriyatik kıyısında yapılan Actium Savaşı nda Antonius a karşı zafer kazanmış ve Mısır a kaçan Antonius u orada öldürmüştür. Böylece Octavianus Roma nın tek hakimi konumuna gelmiştir 163. Actium Zaferi sonrasında Octavianus a senatus tarafından tüm askeri gücün lideri (başkomutan) anlamına gelen imperator ve kutsal anlamına gelen augustus unvanı verilmiştir. Ancak bu unvan kendisi ile bütünleşmiş ve Octavianus un bundan sonra bu adla anılmasına neden olmuştur. Augustus, daha sonra gelen Roma İmparatorları tarafından da unvan olarak kullanılmıştır 164. İmparator Augustus un M.Ö. 27-M.S. 14) kurduğu principatus yönetim biçiminde, princeps, Roma içerisinde oldukça geniş yetkilere sahip en seçkin kişi anlamına gelmekte idi 165. Princeps yapısında İmparator oldukça geniş yetkileri olmasına rağmen, senatus içerisinde mutlak bir güce sahip değildi. Bununla birlikte principatus sisteminde Cumhuriyet Dönemi nin aksine senatusun gücünün azaldığı söylenebilir. Ayrıca, İmparatorluk idari sisteminde 163 Robert Alan Gurval, Actium and Augustus: The Politics and Emotions of Civil War, Michigan Press, 2001, 2-3; Tekin, 2008, s Gurval, 2001, s Roux, 2011, s. 30.

62 62 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim zorunlu olarak yapılan genişleme planı ve imparatorun bunlar üzerindeki kontrol yetkisi de senatusun aleyhine gelişmiştir. Augustus dönemindeki politik konularda senatusa danışma yöntemi, Tiberius tan (M.S ) itibaren değişerek, yerini imparatorun değer verdiği yakın dostlarına danışma anlayışına bırakmıştır. Özellikle Vespasianus (M.S ) ve Domitianus (M.S ) dönemlerinde, princeps ile senatus arasındaki gerilim had safhalara ulaşmıştır. Zira her iki İmparator da senatusun yetkilerini kısıtlamış ve kendi lehlerine kararlar almışlardır. Commodus (M.S ) durumu daha ileri götürerek onu kendi senatusu olarak adlandırmıştır. Böylece senatus, princeps karşısında işlevsiz hale gelmiştir. Bununla birlikte senatus, tüm olumsuzluklara rağmen varlığını sürdürmüş ve imparatorluk mekanizmasında rol almıştır. Çünkü senatus imparatorun maliyesinden sorumluydu. Her ne kadar itibarı azalsa da adalet ve hukuk işlerini yürütmeye devam etmiştir. En önemli işlevi ise İmparatorluğun otokratikleşmesini engellemek olmuştur 166. Principatus yönetiminde, halk meclisi adli işlerdeki etkinliğini kaybetmiştir. İmparatorun tribunica potestas (tribünlük gücü) yetkisi, pricepse memuriyetler için aday seçimi ve halk meclisinin teklif ettiği yasalara müdahale etme ve yasaları kontrol hakkı vermiştir. Princepsin bu yetkileri kendisinde toplaması ile halk meclisi eski serbestliğini kaybetmiştir. Bütün bunlar comitianın yani halkın gücünün, imparator karşısında zayıflamasına yol açmıştır 167. M.S yılları arasını kapsayan asker imparatorlar döneminde Augustus un kurduğu principatus yönetimi sona ermiştir. Bu dönemde iktidar tek bir kişinin eliyle şekillendirilmiş ve senatusun gücü oldukça zayıflamıştır. Uygulama, senatusun ordu komutasından ve eyaletlerin sivil idaresinden büyük ölçüde uzaklaştırılması sonucunda gerçekleşmiştir. Bunu hazırlayan etkenler 166 Oktay Akşit, Roma İmparatorluk Tarihi (M.Ö. 27 M.S. 192), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1976, s. 52; İplikçioğlu, 1997, s Akşit, 1976, s. 53.

63 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 63 zamanla oluştuğu için gelişmeyi tek bir kişiye bağlamak doğru değildir. Önceden senatus bazı durumlarda bağımsız hareket etme gücüne sahipken, yeni yönetim yapısında askeri gücünü kaybetmiş ve etkinliği azalmıştır 168. Asker imparatorlar döneminde senatus ile ordunun sık sık karşı karşıya geldiği görülmektedir. Örneğin, Maximinus Thrax (M.S ) henüz hayattayken, senatus I. Gordianus ve oğlu II. Gordianus u imparator olarak tanımış, öldüklerinde Balbinus (M.S. 238) ve Papienus u (M.S. 238) imparator tayin etmiştir. Ancak Balbinus ve Papienus u praetorlara karşı koruyamamıştır. Her iki imparatoru öldüren praetorlar, yerine çocuk yaştaki III. Gordianus u ( ) senatusa zorla kabul ettirmişlerdir Roma Dominatio Sistemi (M.S ?) Diocletianus un tahta çıkışı M.S. ( ), Roma İmparatorluk tarihinde yeni bir yönetim sistemini beraberinde getirmiştir. Diocletianus a kadar, principatus yönetim tarzı, Cumhuriyet Dönemi nin idare biçimi altında şekillenmişti. Diocletianus eskiye dair Roma yönetim biçimlerinin yürümediğini ve kurallarının anlamsız kaldığını düşünerek principatusun kendisine sağladığı büyük gücü görmezden gelip, imparatorluğa mutlak bir asiatik monarşi (doğu tarzı) karakteri kazandırmıştır 170. Mutlak hükümdarlık anlamına gelen dominatio (us), principatus (veya principatio) yönetim biçiminden farklı bir yapıya sahiptir. Principatus sisteminde imparator, princeps (önder, en birinci 168 Ellen Goodman, The Origins of the Western Legal Tradition: From Thales to the Tudors, Sydney: The Federation Press, 1995, s Henry H. Brownell, The Eastern, or Old World: Embracing Ancient and Modern History, Steam Press, New York, 1956, s Robert R. Chenault, Rome Without Emperors: The Revival of a Senatorial City in the Fourth Century CE, A dissertation submitted in partial fulfillment of the requirements for the degree of Doctor of Philosophy (Greek and Roman History) in The University of Michigan, 2008, s. 16; Turhan Kaçar, IV. Yüzyıl da Roma İmparatorluğu nun Yönetimi ve Bizans ın Doğuşu, (Ed. Feridun M. Emecen), Eskiçağ dan Günümüze Yönetim Anlayışı ve Kurumlar, Kitabevi Yayınları, İstanbul, 2009, s

64 64 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim olarak), kısmi olarak auctoritas (güçlerin kendinde toplanması) haline gelmiştir. Dolayısıyla imparator, dini otoritenin başı, orduların başkomutanı, senatusun birincisiydi. Öte yandan Roma nın en itibarlı ve en ileri gelen vatandaşı olmakla beraber mutlak hükümdar değildir. Dominatio sisteminde imparator birinci vatandaş olmaktan ziyade, tüm yetkileri kendisinde toplamıştır. Böylelikle principatus sistemi Augustus (M.Ö. 27-M.S. 14) ile başlamış Diocletianus (M.S ) döneminde sona ermiştir. Sonuç itibariyle Diocletianus döneminde, doğunun mutlak monarşi anlayışını yansıtan ve Roma nın bütün kurumlarında etkin hale getirilen dominatio sistemine geçilmiştir 171. Diocletianus un oğlu olmadığından ilerisi için bir hanedanlık kurması mümkün olmamıştır. Bu nedenle İmparator, kendisine yardımcı bulmaya karar vermiş ve bu yardımcıları imparatorluk idaresinde gerçek bir ortak yapmıştır. Öte yandan imparatorluğun tek bir kişi ile idare edilemeyeceğini düşünerek, üst yönetim kademelerine de kabiliyetli idareciler seçmiştir. Eyaletlerde ise valilerinin keyfi davranışlarını engellemek için eyaletleri daha küçük kısımlara bölerek, sivil ve askeri idare teşkilatı birbirinden ayırmıştır 172. Diocletianus, Maximianus u başarılarından dolayı önce caesar daha sonra kendisi ile eşdeğer olarak augustus mertebesine yükseltmiş, ancak imparatorlukta herhangi bir bölünme söz konusu olmamıştır. Diocletianus ve Maximianus koordineli bir şekilde imparatorlukta ortaya çıkan isyanları ve istilaları bastırmış ve aralarında güven ortamı doğmuştur. Diocletianus un bir sonraki hareketi imparatorluk yönetimini doğu ve batı şeklinde ikiye bölmek olmuştur. Batı nın yönetimine getirilen Maximianus un yanına, M.S. 293 te yardımcı olarak (ceasar) C. Flavius Valeus Constanti- 171 Jean Baptiste Louis Crevier, The History of the Roman Emperors: From Augustus to Constantine, Vol. 9, London, 1814, s ; Oktay Akşit, Roma İmparatorluk Tarihi (M.S ), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1970, s. 208; Chenault, 2008, s ; Kaçar, 2009, s Recai Galip Okandan, Umumî Âmme Hukuku, Cilt 1, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1946, s. 617; Crevier, 1814, s. 280.

65 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 65 nus u (Constantinus Chlorus) atamıştır. Kendisine ise Galerius Valerius Maximianus u caesar seçmiştir. Diocletianus, doğu ve batıdaki iki caesarı kendisine ve batının augustusu Maximianus a bağlılıklarını arttırmak için eşlerinden boşanmalarını ve imparator ailesine mensup prenseslerle evlenmelerini istemiştir. Böylece, aile bağlarının güçlenmesiyle, iki augustus ve iki caesardan oluşan Tetrarchi (dörtlü yönetim) adı verilen bir yönetim sistemi ortaya çıkmıştır 173. Bu sisteme göre İmparatorluk ikiye bölünmekle beraber, esas olarak iki augustusa bir tek imparatorluğu idare etme yetkisi tanınmıştır. Augustusların ölmesi veya tahttan feragat etmeleri durumunda, caesarları bizzat augustus olacak ve bunlar da yerlerine caesar tayin etmişlerdir. Bu suretle önceki dönemlerde birçok karışıklıklara neden olan devlet yönetimi bir sisteme oturmuş ve askeri bürokrasinin imparator seçiminde oynadığı etkin rol ortadan kaldırılmıştır. İki augustus ve emri altındaki caesarları vali gibi imparatorluğu yönetmişlerdir 174. Bununla birlikte Diocletianus, tecrübesi, zekası ve auctoritas yetkisi ile diğerlerini kontrol altında tutmuştur. Dört kişilik bu yönetim, imparatorluğun kudretinin tanrıların bir gücü olarak kendilerine verildiği inancıyla zaferlerini tanrılarına adamışlardır 175. Her ne kadar Diocletianus, imparatorluğun selameti için bu yönetim anlayışını katı bir biçimde uygulasa da ondan sonra gelen augustus ve yardımcıları iktidar için kıyasıya mücadele etmişlerdir. İleriki dönemlerde bu mücadeleler imparatorluğun onarılamaz biçimde ikiye bölünmesine sebep olmuştur. 173 Crevier, 1814, s ; Akşit, 1970, s. 215; Herrin, 2010, s. 55; Nezahat Baydur, Roma Sikkeleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul, 1998, s. 95; Kaçar, 2009, Crevier, 1814, s ; Akşit, 1970, s Okandan, 1946, s. 586; Jean Claude. C. Cheynet, Bizans Tarihi, (Çev. İsmail Yerguz), Dost Kitapevi, Ankara, 2008, s. 11.

66 66 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim (Gregory, 2008, Fig. 2-1.) Venedik San Marco dan M.S. 300 lere tarihlenen Porphyry Grubu eserleri, Tetrarchiler, 1204 te Constantinapolis in yağmalanması sırasında kentten alınıp Venedik e götürülmüştür. Sahnede iki Augustus (Diocletianus ve Maximianus) ve Caesarları (Galerius Valerius Maximianus ve Constantinus Chlorus) görülmektedir. Augustusların sakallı olmaları daha yaşlı ve kıdemli olduklarını göstermektedir Roma Provincia/Eyalet Yönetimi ve Anadolu Roma İmparatorluğu nun genişlemesi ve Roma kültürünün Britanya, Kuzey Afrika, Balkanlar, Mısır, Orta Avrupa, Anadolu ve Yakındoğu ya kadar yayılması çok büyük bir başarıdır. Tüm eyaletlerden toplanan düzenli vergi sistemiyle daha fazla askeri

67 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 67 faaliyeti finanse eden Roma merkezi yönetimi, değişik özellikler gösteren bölgeleri kontrol altına almayı başarmıştır. Şüphesiz Roma merkezi yönetiminin bu gücü, ele geçirilen yerleri kendi gücüne katkı sağlayacak şekilde sisteme dahil etmesinden kaynaklanmaktaydı. Bu bağlamda provincia/eyaletlerden yetenekli kişileri, kendi amacına uygun şekilde sisteme dahil etmekte herhangi bir sakınca görülmemiştir 176. Görev veya kişiye emanet edilen mal anlamlarıına gelen provincia,providenta kelimesinden türemiştir 177. Ancak Roma topraklarının genişlemesiyle provincia terimi eyalet kelimesine karşılık olarak kullanılmıştır. Roma yönetim sisteminde bir eyaletin kurulması, o eyaletin bütünüyle İmparatorluğun bir parçası olduğu anlamına gelmemektedir. Eyaletler egemenlik hakkını kaybetmiş olsalar da bunların ulusal varlıklarını korumaya devam ettikleri söylenebilir 178. Esasen Roma provincia sistemi, ele geçirilen yerlerde kendi idare sistemini oluşturmaktan ibarettir. Ancak durum Anadolu da bu şekilde gelişmemiştir. Zira Anadolu nun kültürel birikimi ve yönetim sistemi Roma dan daha köklüdür. Bu sebeple Romalı yöneticiler, doğu eyaletlerinde kendilerinden önce uygulanan siyasi ve hukuki yapıyı dikkate almak zorunda kalmışlardır 179. Roma da provincia valisi olarak praetorların atandıkları görülür. Praetorlerin merkezdeki bir yıllık görev sürelerinin dolmasından hemen sonra, eyalet yönetimlerine atanmalarına olanak sağlayan bir takım düzenlemeler bulunmaktadır 180. Cumhuriyet Dönemi nin sonlarına doğru ise consullerin de, görev sürelerinin dolmasının ardından proconsul unvanını alarak bir eyaletin valiliğine atandıkları ve bu tip eyaletlere provincia proconsulare adı 176 Herrin, 2010, s Dmitriev, 2005, s John Bagnell Bury Standley Arthur Cook, The last Age of the Roman Republic B.C, 2. Edition, Cambridge University Press, Cambridge, 2003, s ; Roux, 2011, s Halil Demircioğlu, Roma Devletinin Eyalet (Provincia) Sistemi Hakkında, Tarih Araştırmaları Dergisi 8-9, Ankara, 1970, s College, 2001, s

68 68 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim verildiği bilinmektedir 181. Proconsullerin görev yapacağı eyaletler consullerin seçiminden önce bir lex sempronia 182 tarafından belirlenmiştir. Böylece ortaya çıkabilecek tartışmaların önlenmesi amaçlanmıştır. M.Ö. 55 yılında senatus consultum ile consullerin veya praetorların merkezdeki bir yıllık görev sürelerinin ardından beş yıl geçtikten sonra eyalet yöneticisi olmalarını öngören bir düzenleme yapılmıştır. Roma daki bir yıllık memuriyetlerini tamamlayan praetorların, eyaletlere propraetor olarak gidebilmeleri için de görev sürelerinin bitiminden itibaren en az beş yıl geçmesi şartına bağlı tutulmuştur 183. Bu eyalet valilerinin görev süreleri normalde bir yıl olmasına karşın söz konusu sürenin çoğunlukla uzatıldığı anlaşılmaktadır. Yeni bir vali eyalet topraklarına ayak bastığı zaman kendinden önceki valinin otuz gün içinde eyaleti terk etmesi gerekiyordu. Julius Caesar döneminde çıkarılan lex Iulia ile bir provincia pro praetore valisinin görev süresi bir yıl, provincia proconsulare valisinin görev süresi ise iki yıl ile sınırlandırılmıştır. Eyalet valileri Roma Cumhuriyet Dönemi nde yaptıkları hizmet karşılığı herhangi bir ücret almamalarına karşın, İmparator Augustus (M.Ö M.S. 14) döneminde maaşa bağlanmıştır 184. Romalılar, eyaletleri praedia populi Romani (Roma halkının çiftlikleri) olarak görmüş ve bütün eyaletlerden vergi toplamışlardır. Bazı eyaletlerde ürünlerden (genelde %10) belli bir oranda alınan vergi toplama yetkileri, bu işi devletten ihale yoluyla alan publicanilere bırakılmıştır. Bununla birlikte genel olarak eyaletlerdeki kentlerin her biri için belirli bir vergi tespit edilmiş ve vergiyi toplama işi kentlerdeki yerel idarelere bırakılmıştır. Siyasi anlam- 181 Demircioğlu, 1970, s M.Ö. 123/122 tarihlerinde Caius Sempronius Gracchus tarafından oluşturulan bir plebiscite/pleb tribunus u idi. Senatus tarafından provincia proconsulare lere vali olarak atanacak kişilerin seçimini düzenliyordu. Halk tribunuslarının sayısı başlangıçta dört iken daha sonra arttırılmıştır. Andrew William Lintott, Judicial Reform and Land Reform in the Roman Republic, Cambridge University Press, Cambridge, 1992, s Demircioğlu, 1970, s Doğancı, 2007, s. 56.

69 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 69 da eyaletler, ele geçirilen yerleri güvenlik altına alma ve kurmaya çalışılan dünya devleti (Imperium Romanum) ya da Roma barışını (pax Romanum) sürdürmenin bir aracı olarak görülmüştür. Çünkü Roma, ele geçirilen yerlerin ancak 1/3 ünü eyalet yapmış; geri kalan bölümünün bir kısmını devlet malı (ager publicus) haline getirmiştir 185. Roma Cumhuriyet Dönemi nde provincia/eyaletlerin durumunu tayin ve tespit eden genel kanunlar çıkarılmamış, her eyalet için ayrı bir lex provincia oluşturulmuştur. Provincia/eyalet valileri de göreve başlamadan önce bir edictum provinciale çıkararak görev süreleri içinde hangi prensiplere göre hareket edeceklerini bir rapor halinde senatusa sunmak zorunda kalmışlardır. Bu edictumlar daha sonra sürekli hale getirilmişlerdir 186. Gerek Roma nın izlediği fetihler ve gerekse büyük eyaletlerin bölünmesiyle 187, eyaletlerin sayısında sürekli artışlar olmuştur. Sayısal artışın yanında, Augustus döneminde principatus 188 sisteminin kurulması ile eyalet yönetiminde de önemli değişikliklerin olduğu anlaşılmaktadır. Bu sistem ile Cumhuriyet Dönemi boyunca senatus tarafından seçilen ve imperium yetkileri bulunan proconsuller tarafından yönetilen eyaletler, senatus eyaletleri ve imparator eyaletleri olmak üzere iki gruba ayrılmıştır 189. Augustus 185 Demircioğlu, 1970, s Demircioğlu1970, s Büyük olasılıkla Eyaletler, valilerin büyük bir askeri güce sahip olmalarını engellemek amacıyla bölünmüştür. 188 Şef ya da birinci anlamındaki Latince princeps sözcüğünden türetilmiştir. Tek bir kişinin baskın olarak hâkimiyetine dayanan rejimi tanımlamak için kullanılır. İmparator Augustus döneminden başlayarak imparatorluğun ikiye bölünmesine kadar devam etmiştir (M.Ö. 27-M.S. 384). Principatus döneminde, Cumhuriyet Döneminin kurum ve memurları değişmemiş, ancak eski güçlerini kaybetmişlerdir. Alain M. Gowing, Empire and Memory: The Representation of the Roman Republic in Imperial Culture, Cambridge University Press, Cambridge, 2005, s. 40; Ronald Syme, Imperator Caesar: A Study Nomenclature, (Ed. J. C. Edmondson), Augustus: His Contributions to the Development of the Roman State in the Early Imperial Period, Edinburgh, 2009, s. 54; Dexter Hoyos, A Companion to Roman Imperialism, Brill Academic Publishers, 2012, s Demircioğlu, 1970, s. 450; Doğancı, 2007, s. 51; Roux, 2011, s. 55.

70 70 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim savaş bölgesinden uzak olan eyaletleri senatusa bırakmış, sınırlarda bulunan bölgeleri ise imparator eyaleti yapmıştır 190. Eyaletlerin kendisi ve senatus arasında paylaşılmasından sonra Augustus, maius imperium proconsulare yetkisi alarak tüm eyaletlere müdahale etme hakkı elde etmiştir. Bu yetki aynı zamanda merkezi yönetimde de geçerliydi 191. Diocletianus döneminde ( ) senatusa bağlı eyaletlerin idaresi de imparatora bağlanmıştır. Bu uygulamanın asıl sebebi, eyalet valilerinin zaman zaman taşradaki gücü de arkalarına alarak imparatorluk iddiasında bulunmalarını engellemektir 192. İmparator Augustus ile beraber imparatorluk kültü adı verilen akım eyaletlerde yayılmaya başlamıştır. Pergamon (Bergama), Nicomedia (İzmit), Pisidia Antiochea gibi birçok kentte Augustus için tapınaklar ithaf edilmiştir 193. Augustus öldüğünde hemen her eyalette Augustus tapınağına rastlanmıştır. Augustus politik yönden faydalı gördüğü için kültü teşvik etmiş ve kültün gelişmesine yardımcı olmuştur. İmparator kültü, egemenlik sahasında bulunan yerleri Romalılaştırma politikasının bir gereği olarak düşünülmüştür. İmparator kültü özünde hiçbir zaman gerçek bir din olmayan, ancak din kisvesi altında siyasal, sosyal ve ekonomik birtakım düşünceleri barındırmaktadır. Augustus daha hayattayken kendisine bir tanrı gibi tapınılmış ve böyle bir duruma daha önce Roma da rastlanmamıştır. Aynı şekilde Anadolu daki kent devletleri de Roma İmparatorluğu nun egemenliği altına girince, Augustus tan başlayarak Roma İmparatorlarını birer tanrı gibi kabul edip onlara tapınaklar inşa etmişler veya var olan tanrı(ça) tapınaklarını ona ithaf etmişlerdir. Kısacası, yukarıda da belirtildiği gibi Augustus un iktidarı ele geçirmesinden başlayarak M. S Fergus Millar, The Emperor, the Senate and the Provinces, Journal of Roman Studies, Vol. 56, 1966, s Paul Petit, Pax Romana, University of California Press, California, 1967, s. 130; Millar, 1966, s Akşit, 1970, s Beate Dignas, Economy of the Sacret in Hellenistic and Roman Asia Minor, Oxford University Press, New York, 2002, s. 10.

71 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 71 yüzyılın sonlarına ya da erken 4. yüzyıla kadar devam eden imparatorluk kültü, Roma da, özgür kentlerde ve bağlı eyaletlerde uygulanmış ve bir bakıma merkezi idareyle taşra teşkilatı arasında ortak bir bağ oluşturulmuştur 194. Roma nın Anadolu da kurduğu ilk eyalet, Provincia Asia dır (Asia Eyaleti). Bu eyalet Roma nın izlediği genişleme politikasının sonucunda değil, M.Ö. 133 yılında Pergamon Kralı III. Attalos un miras yoluyla Roma ya bıraktığı topraklar üzerinde kurulmuştur. Çocuğu olmayan Attalos, ölmeden önce hazırlamış olduğu vasiyetname ile krallık topraklarının ve hazinesinin varisi olarak Roma halkını tayin etmiştir 195. M.Ö. 129 yılı consullerinden M. Aquilius başkanlığındaki on kişilik heyet (decem legati), Anadolu ya gelmiş ve Anadolu nun batısında, eyalet kurma çalışmalarını başlatmıştır 196. Anadolu da kurulan ilk Roma eyaletine Asia adının verilmesi, içinde bulunduğu kıtadan kaynaklanmaktadır. Sonraki dönemlerde Roma nın Anadolu da kurduğu eyaletler, bölgenin ya da krallığın adıyla anılmıştır. Asia dışındaki Anadolu da kurulan eyaletler, Bithynia, Pontus, Kilikia, Galatia, Kappadokia, Lykia, Pamphylia, Phrygia, Karia, Lakonia, İsauria, Paphlagonia, Pisidia olarak sıralanabilir. Yukarıda da değinildiği gibi eyaletler, senatus üyeleri arasından seçilen ve gene bu organa karşı sorumlu olan proconsuller veya propraetorlar tarafından idare edilmiştir. Söz konusu yöneticilerin eyalet içindeki yetkilerini birkaç başlıkta toplamak mümkündür. Bunlardan en önemlisi idari alandaki yetkilerdir. Eyaletin düzgün bir biçimde idare edilmesi, vergilerin toplanması ve Roma dan ge- 194 Akşit, 1976, s. 56; Hüseyin Üreten, Menderes Magnesia sı ve Artemis Neokoros Onuru, The Journal of Academic Social Science Studies, Vol. 5, 2012, s Ayrıntılı bilgi için ayrıca Bkz. Simon R. F. Price, Rituals and Power: The Roman Imperial Cult in Asia Minor, Cambridge University Press, Cambridge, 1998; İplikçioğlu, 1997, s Halil Demircioğlu, Roma Tarihi: Cumhuriyet, Cilt 1, TTK, Yayınları, Ankara, 1998, s. 419; Paul Robinson Coleman -Frank Card Bourne, Ancient Roman Statutes, Clark, Lawbook Exchange Ltd, New Jersey, 2003, s Mehmet Ali Kaya, Anadolu da Roma Eyaletleri: Sınırlar ve Roma Yönetimi, Tarih Araştırmaları Dergisi 24, Ankara, 2005, s

72 72 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim len özel direktiflerin uygulanmasından eyalet valisi sorumlu tutulmuştur. Bunun dışında valilerin adli alanda da bazı yetkileri bulunmaktaydı. Örneğin eyalet valileri, halk arasındaki adli davaları dinlemek üzere periyodik olarak eyaleti dolaştığı anlaşılmaktadır. Valiler aynı zamanda dini bir takım görevler de üstlenmişlerdir. Göreve başlamadan önce tanrılardan dini alametler almaları, koinon (eyalet kentlerinin oluşturduğu dini birlik) oyunlarına başkanlık etmeleri ve ödül dağıtmaları valilerin dini görevleri kapsamında yer almıştır Bazı valilerin askeri otoriteye sahip olduğu da görülmüştür. Bu durumun özellikle imparatorluk eyaletlerinde görev yapan valiler için geçerli olduğu anlaşılmaktadır. Bazı senatus eyaletlerinde garnizon boyutunda konuşlandırılmış az sayıda birlik bulunduğu bilinmektedir 197. Özetle eyalet valileri, eyaletteki idari, mali ve adli işlerin başı olarak, memurları tayin etme ve değiştirme yetkisini ellerinde bulundurmuşlardır. Eyalet halkının hayatını ilgilendiren her türlü faaliyetin valilerin emri altında yürütüldüğü ve valilerin kolay kolay cezalandırılmadıkları dikkate alındığında, sistemin suistimallere açık olduğu düşünülebilir. Valilerin yolsuzluklarından dolayı şikayet edilebilecekleri tek mahkeme senatustur. Bu şikayet sadece memuriyetlerinin bitiminden sonra yapılmiştir. Ancak, memuriyetlerinden sonra aynı senatusta consul olarak görev alma ihtimalleri olduğu için şikayet mekanizmasının etkinliği tartışmalı konulardan birisi olmuştur. Eyalet valileri başlangıçta sadece Romalılar arasından seçilmiştir. Ancak zamanla eyaletlerdeki üst tabakaya mensup bazı kişilere de Roma vatandaşlık hakları verilmiştir. Bu kişiler, kendi yaşadıkları eyalette en alt kademeden göreve başlayıp zamanla, provincia/eyalet valisi, ordu komutanı, tribunus plebis, legatus, proconsul, curator 198, pontifex ve en son Roma daki 197 Doğancı, 2007, s. 58; Roux, 2011, s Roma idare tarihinde curator rei publicaelik Domitianus, döneminde ortaya çıkan bir kurumdur. Bunlar kentlerin geleneksel idari kadrolarının yetersiz kaldığı ya da kentlerin çözmekte zorlandığı mali sorunlar karşısında Roma tarafından atanan memurlardır. Eyalet valisine bağlı olarak çalışmakta; Roma yönetimi ve yerel yönetimler arasında köprü vazifesi görmektedirler. Efrumiye Ertekin, Princi-

73 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 73 en yüksek mevki olan consullük makamına yükselebilmişlerdir. Sonuçta, Roma vatandaşlık hakkını kazanmış olan eyalet ileri gelenleri, diğer Roma vatandaşları gibi İmparatorluk bünyesinde bütün siyasi mevkilere geçme ve her türlü siyasi hakka sahip olma imkanını elde etmişlerdir 199. Eyaletlerde adliye işlerinin başında valiler bulunurdu. Valiler giderek bu işe daha fazla zaman harcamak durumunda kaldıkları için eyaletlerin farklı bölgelerinde conventus adı verilen yargı merkezleri kurulmuştur. Bu merkezler sayesinde çok geniş sınırları olan bir eyaletin tamamının hukuki anlamda denetlenmesi kolaylaşmıştır 200. Proconsulluk eyaletlerinde finansal yönetim proconsulün mali işlerden sorumlu memuruna verilirdi. İmparatorluk eyaletlerinde ise bu görevi procuratorler yaparlardı 201. Valilerin, imparatorun atadığı (legatus) ve eyalet valisinin seçtiği (comites) iki tür yardımcısı bulunurdu. Legatuslar birçok konuda eyalet valisinden bağımsız, imparatorun talimatları doğrultusunda hareket etmişlerdir. Comitesler (yoldaş), valinin yakın meslektaşları olup, genellikle valiye refakat etmişlerdir. Comitesler hiçbir zaman validen bağımsız hareket edememişlerdir 202. Eyaletlerdeki bir diğer görevli grubu ise güvenliği sağlayan ve gerektiğinde vergi toplama işlerini de yürüten stationaruslardır 203. İmparatorluğun geç dönemlerinde memur sayısının oldukça arttığı ve yaklaşık bine ulaştığı tahmin edilmektedir. Yarı patus Döneminde Lycia, Et Pamhylia Eyaletinde Görev Yapmış Olan Curatores Rei Publicae Correctores, The Journal of Academic Social Science Studies (JASSS), Vol. 6, 2013, s Afif Erzen, Roma İmparatorluğunun Dağılmasında Eyaletlerin Oynadığı Rol, Belleten 22, Sayı. 85, Ankara, 1958, s. 94; Doğancı, 2007, s Smith, 1842, s David S. Potter, A Companion to the Roman Empire, Blackwell Publishing Ltd, Malden, 2006, s Demircioğlu, 1970, s Akşit, 1976, s. 51; Christopher J. Fuhrmann, Policing the Roman Empire: Soldtiers, Administration, and Public Order, Oxford University Press, Oxford, 2012, s. 252.

74 74 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim otonom kentlerde sayıları yaklaşık 200 ü bulan varlıklı toprak sahiplerinden oluşan belediye meclisi (curiae) üyeleri de (decurion) eklendiğinde bu sayının 200 bini aştığı söylenebilir. İmparatorluğun seçkin üyelerinin, serbest meslek sahiplerinin ve kilisenin üst kademelerindeki kişilerin, decurion sınıfının üyelerinden oluşması, bu sınıfın önemini göstermektedir Cyril Mango, Bizans: Yeni Roma İmparatorluğu, (Çev. Gül Çağalı Güven), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2011, s. 42.

75 10. BİZANS Roma İmparatorluğu nun hızlı bir şekilde büyümesi ve sınırlarını genişletmesi, imparatorluğun tek merkezli idaresinde bir takım sorunlar ortaya çıkarmıştır. Bundan dolayı, İmparator I. Theodosius (M.S ), M.S. 395 yılında imparatorluk topraklarını oğulları Arcadius (Doğu Roma, M.S ) ve Honorius (Batı Roma, M.S ) arasında paylaştırmıştır. İmparatorluğun batı yarısının M.S. 476 yılında ortadan kalkmasıyla, Anadolu merkezli doğu yarısı, Büyük Roma İmparatorluğu nun tek temsilcisi olarak kalmıştır 205. Anadolu da meydana gelen birçok tehlikeye rağmen imparatorluğun doğu yarısını oluşturan Bizans ın/doğu Roma uzun süre varlığını devam ettirmesinin birçok nedeni vardır. Sahip olduğu jeopolitik konum ile maddi ve kültürel zenginlikler bunların başında gelmektedir. İmparatorluğun ticari ilişkilerinin geçmişten gelen sağlam temellere dayanması, karşılaşılan tehlikeleri bir ölçüde azaltmıştır. İlk başlarda Bizans Devleti, Roma İmparatorluğu nun mirasçısı iddiasıyla tüm Akdeniz dünyasının tek hakimi olmak istemiştir. Bir zamanlar Roma ya ait olan toprakların bir bölümüne sahip olan Bizans, diğer topraklar üzerinde de egemenlik kurmayı hayal etmiştir. Ancak, sahip olunan güç, bu hayalin gerçekleştirilmesini mümkün kılmamıştır 206. Sonuç itibariyle Bizans, Roma imparatorluk idealini ve devlet geleneğini 1453 yılına kadar Anadolu toprakları üzerinde yaşatmaya çalışmıştır. Bu bakımdan Anadolu topraklarına bin yıldan fazla bir süre egemen olan Bizans ın, yönetsel organizasyonlarını anlamak, Selçuklu yu ve Osmanlı yı tanımaya da yardımcı olacaktır. 205 Samuel Edward Finer, The History of Government from the Earliest Times, The Intermediate Ages, Vol. II, Oxford University Press, Oxford, 1999, s. 623; Alan Cameron- Jacqueline Long-Lee Sherry, Barbarians and Politics at the Court of Arcadius, Berkeley: University of California Press, California, 1993, s. 3; Adkins-Adkins, 2004, s. 35; Cheynet, 2008, s. 31; Kaçar, 2009, s. 14; Herrin, 2010, s Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, (Çev. Fikret Işıltan), TTK Yayınları, Ankara, 1999, s. 25.

76 76 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Bizans yönetim biçimi, Diocletianus un oluşturduğu dominatio (hakimiyet) sisteminin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan Bizans/Doğu Roma otokrasisidir 207. Bu sistemde Hititlerdekine benzer şekilde Tanrı-imparator anlayışı ve uygulaması Hıristiyanlaşmış haliyle karşımıza çıkmaktadır. Bizans yönetim sisteminin ana kaynakları; miras alınan Roma devlet geleneği, Grek kültürü ve Hıristiyanlık inancıdır. Bunlardan birinin eksikliğinin bile Bizans varlığını temelden sarsacağı düşünülebilir. Çünkü Hellenistik kültür ve Hıristiyanlık dininin Roma yönetim sistemi ile bir sentez oluşturması, Bizans Devleti olarak adlandırılan yeni bir yönetim sistemini meydana getirmiştir 208. Bu sistem, Roma yönetim sisteminin merkezi ağırlık noktasının krizler nedeniyle M.S. 3. yüzyıldan başlayarak doğuya kayması ile oluşmuştur. Asıl değişim, Imperium Romanum un Hıristiyanlaşması ve Anadolu da yeni bir başkentin, Constantinopolis in kurulması ile hayata geçmiştir Merkezi Yönetim Bizans Devleti nde yönetim yapısının temel taşını imparator oluşturmuştur. Her türlü iktidar gücünün odağında imparator yer almış, devlet mekanizmasının tümünü mutlak denetimi altında tutmuştur. Tanrı iradesiyle seçilmiş bir kişi olan imparator, yine tanrının himayesinde hüküm sürmüştür. Kilisenin de etkin olduğu bu sistemde imparator, kimsenin sorgulayamayacağı önemli bir güce sahip olmasından dolayı imparator, tüm ortaçağ devletleri ve kavimlerin de olduğu gibi hiyerarşisinin 207 Aleksandr Petrovič Každan, - Ann J. Wharton, Change in Byzantine Culture in the Eleventh and Twelfth Centuries, California University Press, California, 1992, s. 139; Každan-Aleksandr Petrovič Každan-Giles Constable, People and Power in Byzantium: An Introduction to Modern Byzantine Studies, Dumbarton Oaks, Washington, 1996, s George Finlay, History of the Byzantine Empire 2, London, 1854, s ; Mark A. Chancey, Greco-Roman Culture and the Galilee of Jesus, University of California Press, Cambridge, 2005, s Baskıcı, 2009, s. 108.

77 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 77 tepesinde yer almıştır. Dolayısıyla imparatorun yasalarla ilgili olarak yaptığı yorumlar nihai bir nitelik göstermiştir 210. Erken Bizans Dönemi nde imparatorluk tahtının boş kalması halinde, yeni imparator seçimle belirlenmiştir. İmparatorun seçiminde 450 yılına kadar ordu söz hakkına sahipken yılları arasında senatus belirleyici olmuştur. Daha sonra büyük toprak sahiplerinin de imparatorluk seçiminde söz hakkına sahip oldukları görülmüştür. 7. yüzyıldan itibaren imparatorluk tahtının babadan oğula geçmesi usulü benimsenmekle birlikte, bu usul hiçbir zaman yasa ile düzenlenmemiştir. Erkek çocuğun olmaması durumunda taht varisi olarak torunlardan ya da yeğenlerden imparator tarafından halef olarak belirlendiği de görülmüştür. Halefin belirlenmesinin ardından bu kişi de taç giymişiyor ve ortak imparator olarak ilan edilmiştir. Böylece önceleri seçimli bir monarşi varken, hanedanın devamı amacıyla imparatorluk makamı ırsi monarşiyle kalıtsal hale gelmiştir 211. Bizans imparatorları erken dönemlerden başlayarak değişik unvanlar taşımışlardır. Bunlar arasında en çok bilinen unvanlar augustus ve caesardır. Bunlar imparatorluk hanedanından olanlara verilen bir şeref unvanı olarak, Bizans Devleti nin sonuna kadar varlığını korumuştur. 7. yüzyıldan itibaren Grekçede kral anlamına gelen basileuss unvanı da Bizans imparatorları tarafından kullanılmıştır 212. Autokrator unvanı, ortak imparatorluklarda yaşça büyük olana verilen bir sıfattır 213. Bizans ın 210 Ostrogorsky, 1999, s. 27; Finer, 1999, s ; Gilbert Dagron, Emperor and Priest: The Imperial Office in Byzantium, Cambridge University Press, Cambridge, 2003, s Ostrogorsky, 1999, s ; Finer, 1999, s. 633; Mehmet Murat Baskıcı, Bizans ta İmparatorluk Kurumu, Cevat Geray a Armağan, Mülkiyeliler Birliği Yayınları, Ankara, 2001, s. 245; Barbara Hill, Bizans İmparatorluk Kadınları İktidar, Himaye ve İdeoloji, (Çev. E. Gökteke), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2003, s Finer, 1999, s. 632; Dagron, 2003, s Finer, 1999, s. 632; Dagron 2003, s. 34.

78 78 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim son dönemlerine kadar efendi anlamına gelen despotes unvanının da kullanıldığı bilinmektedir 214. Bizans ta unvanlar konusunda daha sonraki yüzyıllarda yoğun bir yozlaşma yaşanmıştır. 11. yüzyıl ve sonrasında unvanlar pek bir anlam taşımaz olmuştur. Caesar, nobilissimos ve kuropalates unvanları eski değerlerini kaybetseler de bu yozlaşmanın dışında tutulabilir. Bazı unvanların hiyerarşik sıralamasında ise değişiklikler yapılmıştır. Örneğin I. Alexios Komnenos ( ), kardeşi Isakios sabastos ve autokrator unvanlarının birleşimi olan sabastokrator unvanıyla anılmış ve bunu caesarın üzerine geçirmiştir. Dolayısıyla söz konusu sebastokrator en yüksek unvan olan augustus ile eşdeğer hale getirilmiştir 215. Eski memuriyet unvanları kaybolurken, sadece hanedana mensup genç kişilerin kullandığı unvanlar yüksek erkâna verilmeye başlanmıştır. Bunlar daha çok birbiriyle birleştirilmek suretiyle oluşturulmuş unvanlardır (sebastos, protosebastos, panhypersebastos, sebastohypertatos, pansebastohypertatos, protopansebastohypertatos). Bütün bunlar Bizans ın hiyerarşik sisteminin yozlaştığının birer kanıtıdır 216. Bizans ta imparator belirlendikten sonraki aşama taç giyme törenidir. 602 yılına kadar halka açık bir alanda yapılan taç giyme töreni dini bir ritüele dönüşmüştür. İmparator seçilen kişi I. Leon dan ( ) itibaren imparatorluk tacını, Bizans kilisesinin en yüksek dini otoritesi konumunda olan Constantinopolis Patriği nin elinden giymeye başlamıştır. Buna paralel olarak törenler, 641 den itibaren Hagia Sophia da (Ayasofya) yapılmıştır. Taç giyme töreninde senatus, ordu ve halk temsilcileri de yer almışlardır. Tören sırasında imparatorların (7. yüzyıldaki ikonoklast-tasvir kırıcılıktan sonra) inançlarını açıkla- 214 Finer, 1999, s. 632; Leonora A. Neville, Authority in Byzantine Provincial Society, , Cambridge University Press, Cambridge, 2004, s Ostrogorsky, 1999, s Ostrogorsky, 1999, s. 340.

79 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 79 yan bir belge imzalamaları ve imparatorun kiliseye bazı teminatlar vermesi gelenek halini almıştır 217. Bizans yönetim biçimi teoride mutlak monarşi olmasına rağmen, uygulamada imparatorun yetkilerini sınırlandıran bir takım unsurların olduğunu belirtmek gerekir. Bunların başında, imparatorların meziyeti olarak görülen adalet ve insan sevgisi kavramları gelmektedir. Çünkü imparatorlar, kanunnamelerin giriş bölümlerinde bile adalet kavramına özenle vurgu yapmışlardır. Halk, imparatora karşı olan sevgisini veya şikâyetlerini, taç giyme törenlerinde, zaferle sonuçlanan savaşlardan dönüşünde, hipodromda halka açık etkinliklere katıldığında, dini bayram günlerinde ve başkent kiliselerindeki ayinlere katıldıklarına dile getirmiştir. Halkın bu tutumu, imparator üzerinde ister istemez bir baskı oluşturmuştur. Bunun dışında, (Erken ve Orta Bizans Dönemi nde etkili olan) senatus ve demoslar (halk) ile Bizans tarihi boyunca kurumsal olarak büyük güç oluşturan kilise ve ordu, imparatorun gücünü sınırlandıran diğer faktörler olarak karşımıza çıkmaktadır 218. Senatus, Roma daki yapısına uygun olarak Constantinus tarafından yeni başkent Constantinopolis te de oluşturulmuştur. İlk başlarda sembolik bir nitelik taşıyan senatus, zaman içinde imparatorların bahşettiği yetkilerle güçlenmiştir. Devletin işleyişinde önemli bir unsur olan senatusun üye sayısı M.S. 4 ve 5. yüzyıllarda 2 bini bulmuştur. Senatus, M.S. 450 yılından itibaren boşalan taht için yeni imparatorun seçiminde yetkili hale gelmiştir. Ayrıca, vatana ihanet suçu olarak kabul edilen tahtı zorla ele geçirmeye yönelik suçlarda, yargılama görevi senatusa verilmiştir. Senatus, I. Justinianus ( ) döneminde merkeziyetçi yönetim anlayışının bir gereği olarak önemini yitirmiş, ancak sonraki dönemde yeni- 217 G. L. Seidler, Bizans Siyasal Düşüncesi, (Çev. Mete Tuncay), Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara 1980, s. 18; Ostrogorsky, 1999, s. 27; Meryem Acara, Bizans Ortodoks Kilisesinde Liturji ve Liturjik Eserler, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, 1998, s ; Ioli Kalavrezou, Coronation, The Oxford Dictionary of Byzantium 1, Oxford, 1991, s ; Finer, 1999, s. 633; Dagron, 2003, s Ostrogorsky, 1999, s ; Mango, 2007, s

80 80 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim den eski gücünü kazanmıştır. 7. yüzyılın sonlarında askeri bürokrasinin iktidar üzerinde etkisinin artması ve kilisenin sivil yönetimle ilgili konularda söz sahibi olma isteği sonucu senatus, yetkilerinin büyük bir kısmını kaybetse de varlığını sürdürmeyi başarmıştır 219. İmparator VI. Leon ise ( ) senatusun tüm yetkilerini alarak, imparatorluk üzerinde sürekli bir tehdit oluşturan aristokrasinin etkisini azaltmaya çalışmıştır 220. Bizans ta devlet kurumları oldukça katı bir merkeziyetçilik esasına göre örgütlenmiştir. Bu merkezi teşkilatların başına günümüzdeki bakanlara denk gelen ve imparatorun mutlak güvenine sahip kişiler getirilmiştir. Constantinopolis in başkent olmasının ardından, merkezi idareye bağlı kurumların Roma da olduğu gibi burada da oluşturulması ihtiyacı ortaya çıkmıştır. İmparator Constantinus Magnus, ilk olarak Constantinopolis i Trakya İdari Bölgesi nden ayırmış ve Constantinopolis eyaletini oluşturmuştur. Constantinopolis eyaletinin yönetimi Roma Dönemi nde proconsul ise Bizans ta anthypatos denilen eyalet valisine verilmiştir. Ayrıca Constantinopolis te başkentin idaresinden, şehre hububatın sağlanmasından ve loncalar ile esnafın denetiminden sorumlu olan şehir eparchosu kadrosu oluşturulmuştur. Adalet hizmetleri, asayiş, şehrin iaşesinin temini ile şehrin ticaret ve üretimi dahilinde ekonomik hayatı ilgilendiren bütün hizmetler bu memurun denetimine verilmiştir. Daha sonra eparchosa yargısal yetkiler de tanınmıştır 221. Constantinus Magnus, merkezi idareyi takviye etmek amacıyla M.S. 320 yılında, erken dönem Bizans tarihinde imparatorluk ailesi dışında herhangi birinin gelebileceği en üst makam olan magister officiorum kadrosu oluşturmuştur. Bütün eyaletlerin (praefectura) yönetimi, devletin güvenlikle ilgili hizmetleri, imparatorun şahsi güvenliği, saray törenlerinin düzenlenmesi, posta hizmetleri gibi işler magister officioruma bağlı olarak çalışan kalabalık bir sivil 219 Mehmet Murat Baskıcı, Bizans Döneminde Anadolu: İktisadi ve Sosyal Yapı, Phoenix Yayınevi, Ankara. 2009, s Ostrogorsky, 1999, s Baskıcı, 2009, s. 84.

81 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 81 memur grubu tarafından yürütülmüştür. Görevinin önemli ve sorumluluklarının çok olması sebebiyle imparatorla her gün görüşen magister officiorum, 4. yüzyıldan başlayarak 6. yüzyıla kadar merkezi idarenin en önemli ve üst düzey görevlisi konumuna yükselmiştir 222. Bizans Devlet bürokrasisinde en yüksek birim olan magister officiorumun, yurt dışına gönderilecek elçilerin seçilmesi, Constantinopolis e gelen yabancı heyetlerin ağırlanması ve imparatorun huzuruna çıkarılması, heyetlerinin geliş ve gidişleri esnasında başkent dışındaki seyahatlerinde güvenlik ve asayişin sağlanması gibi görevlerinin olması, Bizans ın dış politikaya verdiği önemin kanıtlarındadır. Dış ilişkilerde diplomasiye bu derece ağırlık verilmesi, Bizans diplomasisinin karakterini etkilemiştir. Diplomatik girişimlerde nezaket kurallarına uyulması, karşı tarafa hediyeler verilmesi, mümkün olduğunca eleştiriden kaçınılması, olumlu gelişmelerin sürekli övülmesi, siyasi evliliklerin yapılması gibi uygulamalar Bizans dış politikasının öne çıkan özellikleridir. Ayrıca komşu ülkeler arasındaki düşmanlıkların körüklenmesi, iç karışıklıklar yaratmak amacıyla çıkarları doğrultusunda bir gruba destek vererek kışkırtılmaları, önemli kişilere rüşvet verilerek kendi lehlerine hareket etmeleri gibi entrikalara da her zaman başvurulmuştur. Çünkü diğer ülkelerle yapılan anlaşmaların Bizans açısından bağlayıcılığı da yine, Bizans merkezi idaresinin çıkarları doğrultusunda mümkün olabilmiştir 223. Merkezi bürokraside en önemli görevlilerden bir diğeri de daha önce logothetelik (defterdar) yapan kişiler arasından seçilen, günümüzde sayman ve bakan seviyesindeki logothete adı verilen memurlardı. İmparatorun talepleri doğrultusunda logotheteler arasında fonksiyonel bir yetki paylaşımı yapılmıştır. Örneğin logothete tou stratiotikou (milli savunma logothetesi) askeri harcamalardan, logothete tou genikou (genel hesaplar logothetesi) ise başta arazi 222 Ostrogorsky, 1999, s Casim Avcı, İslam-Bizans İlişkileri, Klasik Yayınları, İstanbul, 2003, s

82 82 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim vergileri olmak üzere imparatorluğun topladığı vergilerden sorumlu tutulmuşlardır. Bunun yanında logothete tou dromou (haberleşme logothetesi) posta hizmetlerinden sorumlu olmuştur. Bunlar zamanla imparatorun korunması, imparatorluk törenlerinin düzenlenmesi ve diplomatik görevlerin yürütülmesi gibi hizmetlerle de ilgilenmiştir. Logothete tou dromoular, 12. yüzyıldan sonra imparatorun en önemli danışmanı haline gelmişlerdir 224. Merkezi idarede bir başka önemli memuriyet, Constantinus Magnus döneminde kurulan hukuk işlerinden ve kanunların veemirnamelerin hazırlanmasından sorumlu olan quaestor sacri palatii makamıdır 225. Darphane ve madenlerin denetimi, vergilerin toplanması ve devlet görevlilerinin ücretlerinin ödenmesinden sorumlu olan comes sacrarum largitionum ve imparatorun özel hazinesinden sorumlu olan comes rerum privatorumda önemli makamlar arasında yer almıştır 226. İmparatorun arşivinden sorumlu protosekretis 227 ile onun gizli mektuplarını yazan mystikos 228 saray muhafız kuvvetleri komutanı protostrator 229 ve yargı işlerine bakan ton agelon merkezi bürokrasideki diğer görevlilerdir 230. Bizans merkezi idare biriminde zamanın şartları açısından değerlendirildiğinde oldukça ileri seviyede olduğu görülen bir kayıt sisteminin bulunduğu bilinmektedir. Hukuki kararlar, siyasi antlaşmalar ve diplomatik ilişkilere ait metinler İmparatorluk temsilcisi/kançılarya 231 ile meselenin taraflarına birer tane verilmek üzere 224 Timothy E. Gregory, Bizans Tarihi, (Çev. Esra Ermert), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008, s Michael F. Hendy, Studies in the Byzantine Monetary Economy C , Cambridge University Press, London-New York, 1985, s. 404; Ostrogorsky, 1999, s. 34; John H. Rosser, Historical Dictionary of Byzantium, Scarecrow Press, Lanham, 2012, s Ostrogorsky, 1999, s Iōánnīs Spatharákīs, The Portrait in Byzantine illuminated manuscripts, Z.W.O, Leiden, 1976, s Paul Magdalino, The Not-so-secret Functions of the mystikos, Revue des Études Byzantines 42, 1984, s Rosser, 2012, s Seidler, 1980, s Bizans ta elçilik ve konsolokluklarda yönetimsel işlerle ilgilenen görevliler.

83 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 83 üçer nüsha halinde yazılmıştır. Örneğin 1315 yılında patrikhane mahkemesinde görülen arazi anlaşmazlığına ait bir davada, altı adet belge sunulmuş ve bunların ikisinin sahte olduğu anlaşılmıştır. İmparator Nikephoros II. Phokas ın ( ) 968 de bir yıl önce yapılmış bir anlaşmanın batılı elçilik itiraz etmeye kalkışırsa bir kopyasını verebilecekleri tehdidinde bulunması, diplomatik görüşmelerin de titizlikle kaydedildiğini göstermektedir. Aynı zamanda vergi kayıtlarında, önceki hak sahiplerine ilişkin bilgiler bulunmakta ve ödemekle yükümlü kişilere de yer verilmiştir. Bu bilgilerden harektele şunu belirtmek gerekir ki; Bizans merkezi bürokrasisini binlerce görevli memur ve katibin faaliyetleri ile onların arşivleme sistemi ayakta tutmuştur 232. Despotik ve bürokratik Bizans, geniş halk kitlelerini kamu işlerine katılımın dışında tutmaya çalışmıştır. Ancak yüzyıllar arasında bunu tam anlamıyla başaramamıştır. Söz konusu dönemde, Hipodrom hizipleri olarak bilinen maviler ve yeşiller, hem eski demokrasinin bir kalıntısı, hem de önemli bir siyasal etken olarak kabul edilmiştir. Bunlar, Hellen ve Roma dönemindekiler gibi, kentlerin mahalle ya da yönetim birimlerinin temsilcileriydi. Belirli ekonomik ve güvenlik hizmetlerini yürütür, mahalledeki dirlik ve düzenliği sağlar ve çoğunlukla halk meclisi işlevi görmüşlerdir. Yönetimden isteklerini dile getirmek için Hipodromda toplanarak gruplara ayrılırlar, her grup, yarışmalarda rakibini yaptığı mizansenlerle ve elde ettiği başarılarla geçmek için mücadele etmiştir 233. Yakınlık bağlarına göre mahalle halkını çevresinde toplayan bir merkez olur ve bu şekilde genişleyip, özgün bir siyasal parti oluşturarak, hem sivil hem de askeri, büyük özerk örgütlere dönüşürdü. Hipodrom, kamuoyunun kendisini, yönetimin bazen dinlemek zorunda kalacağı kadar yüksek sesle ifade ettiği tek mekandır. Hükümet, partiler arasındaki gizli çekişmelerden yararlanarak çoğunlukla, birine yüklenmek için diğerini desteklemiştir. Ancak bu strateji her zaman başarılı olamamış, yönetime 232 Herrin, 2010, s Herrin, 2013, s

84 84 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim karşı duyulan kızgınlık, bazen öyle bir düzeye çıkmıştır ki, yeşiller ve maviler aynı anda isyan etmişlerdir. Mesela, M.S. 532 de, 30 bini aşkın insanın hayatına mal olan ve korkunç bir katliamdan sonra bastırılabilen Nikaia Ayaklanması bu isyanların en önemlileri arasındadır 234. Bizans vergi sisteminin, Diocletianus reformlarıyla ortaya çıkan Roma vergi sistemine benzediği anlaşılmaktadır. Roma vergi birimi olan capitatio (baş vergisi) ve iugatio un (toprak vergisi) Bizans ta, devletin gelir sıkıntısı çektiği dönemlerde doğrudan üreticinin ürününe el konulması nedeniyle, çiftçiler çareyi büyük toprak sahiplerine sığınmakta ya da kentlere göç etmekte bulmuşlardır Taşra Yönetimi Bizans taşra yöneticileri merkezden atanan görevlilerden oluşmaktadır. Bu yöneticiler, taşradaki önemsiz görevleri bile üstlenerek, halkı sıkı bir kontrol altında tuttukları için merkeziyetçi bir yönetim yapısı ortaya çıkmıştır. Sonuçta, yerel yapı tüm özelliklerini yavaş yavaş yitirmiş, halk, birçok haktan yoksun, yalnızca vergi ödeyen bir sürü olarak görülmüştür. Bundan dolayı Bizans taşra yönetimi oldukça yozlaşmıştır. Şöyle ki taşrada kamu görevleri parayla satın alınabildiği için bu yolla göreve gelenler, ödedikleri parayı en kısa sürede vergi yükümlülerinden çıkartmanın gayretine içerisinde hareket etmişlerdir 236. Diocletianus ve Constantinus Magnus tarafından oluşturulan idari ve askeri yapı, taşrada uzun süre geçerliliğini korumuştur. Diocletianus döneminde imparatorluk toprakları başlarında arhont adını taşıyan yöneticiler bulunan 100 eyalete (eparchai/provincia) bölünmüştü. Constantinus ve sonrasında eyalet sayısı 120 ye çıkarılmıştır. Bu bölgeler önce 12, daha sonra 14 dioecese ye (sancak) bölünmüştür. Constantinus Magnus dönemin- 234 M. V. Levtchenko, Kuruluşundan Yıkılışına Kadar Bizans Tarihi, (Çev. M. Selen), Özne Yayınları, İstanbul, 1999, s Ostrogorsky, 1999, Levtchenko, 1999, s

85 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 85 de imparatorluk praefecturalara ayrılmıştır. Bunlardan her bir praefectura birkaç dioceseden oluşmaktaydı. Vicarius isimli valiler tarafından yönetilen her diocese ise büyük bir eyaleti kapsıyordu. Merkeziyetçi anlayış ve hiyerarşik yapı üzerine kurulmuş bir sistem olan praefecturaların büyüklüğü ve sayısı 4. yüzyılın sonlarından itibaren kesin hatlarla belirlenmiştir 237. Her praefecturanın başında praefectus praetorio adını taşıyan genel valiler görevlendirilmiştir. Bazen bu görevi iki praefectusun birlikte yürüttüğü de görülmüştür. Doğu (Anatoli) praefectusunun Contantinopolis te olması, ilerleyen dönemlerde devlet hiyerarşisinde birinci sıraya yükselmesini sağlamıştır yüzyılda thema sistemine geçilmesiyle praefectura idari yapılanmasında değişim yaşanmıştır. Eyaletler (eparchai) bir süre themalar içinde varlığını sürdürmüştür. 7. yüzyıl sonrasında ise praefectura praetoriodan, yani eyalet genel valisinden söz edilmemektedir 239. Erken Bizans Dönemi nde askeri ve sivil yönetim birbirinden ayrı olmakla beraber, 6. yüzyılın ikinci yarısında bazı eyaletlerde (güvensiz-karışıklıkların çıktığı Afrika ve İtalya) birleştirilmiştir. Bu eyaletlerde çeşitli magistri militum içinde ordu hiyerarşisinin yanında, adalet, maliye, gizli servis (magistriani/agentes in rebus) vb. çeşitli kamusal faaliyetleri yürüten sivil bir hiyerarşi ortaya çıkmıştır. Böylelikle yerel yönetimler askeri yetkilerden yoksun bırakılarak daha alt düzey yöneticiler tarafından idare edilmiştir. Roma da olduğu gibi, Constantinopolis de kent valisinin altında ayrı bir yönetim organına sahipti. Mülki yönetimin orta ve alt kademelerinde sabit bir memur sınıfı oluşmuşken, üst düzey mevkilerde kısa dönemli yöneticilik söz konusuydu 240. Orta Bizans Dönemi nin taşra teşkilat yapısını ifade eden yeni kavram themadır. Thema sistemi, eyalet yönetimi bakımından 237 Ostrogorsky, 1999, s. 32; John F. Haldon, Byzantium in the Seventh Century: The Transformation of a Culture, Cambridge University Press, London, 1990, s Ostrogorsky, 1999, s Haldon, 1990, s Mango, 2011, s. 42.

86 86 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim önemli bir yeniliği teşkil etmiştir. Bu sistem, genel bir reformun sonucu olarak değil imparatorluğun doğu sınırlarını Arap akınlarından korumak amacıyla doğmuştur. Thema sözcüğü ilk başlarda askeri birlik mensuplarının kayıtlarının tutulduğu defter için kullanılmıştır 241. Zamanla askeri birliğin kendisini, sonra da askeri birliğin bulunduğu bölgeyi belirtmek için kullanılmış, en sonunda idari yönetim birimini ifade eden bir kavrama dönüşmüştür. Thema (çoğulu Themata) sistemi; savaş zamanı orduya katılmakla mükellef askerlere küçük tarım alanlarının verilerek oralara yerleştirilmesinden ibarettir. Thema kapsamındaki topraklar babadan en büyük oğula geçmiştir 242. III. Leon döneminde Themaların sayısı 35 e çıkarılmıştır. Bu artış, devletin bütünlüğünü sağlamak için thema komutanlarının güçlenmesini önlemek amacıyla yapılmıştır 243. Thema sisteminde Arap akınları nedeniyle büyük toprak sahibi aristokratların Anadolu da boşalttığı yerler kendi güvenlik sistemini kuran ve askeri hizmet taahhüdünde bulunan askerlere bırakılmıştır. Her ne kadar bu sistem Ortaçağ Avrupası ndaki feodalizmle benzerlikler gösterse de devletin söz konusu toprakları yönetme hakkını elinde bulundurması bakımından batılı feodal sistemden ayrılmaktadır. Ayrıca topraklarda yaşayanlar asiller değil, toprakları kullanma hakkına sahip asker/çiftçilerdir 244. Thema sisteminin uygulanmasıyla kırsal yerleşimin önemi artmış, aristokratların gücü kırılmıştır. Böylece, ordu ve memurların maaşlarının ödenmesindeki aksaklıklar önlenerek, askerlerin sık sık devlete karşı ayaklanmaları engellenmiştir. Bununla birlikte maaşların ödenemediği hallerde askerlere maaş yerine toprak verilmiş, bu sayede toprağın işlerli- 241 Haldon, 1990, s. 124; Mark Whittow, The Making of Byzantium: , University of California Press, Los Angeles, 1996, s. 120; Andre Guillou, Functionaries, (Ed. Guglielmo Cavallo), The Byzantines University of Chicago Press, Chicago, 1997, s. 208; Gregory, 2008, s. 178; Edward Nicolae Luttwak, The Grand Strategy of the Byzantine Empire, Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge, MA/London, 2009, s. 384; Mango, 2011, s Finer, 1999, s Seidler, 1980, s Gregory, 2008, s. 180.

87 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 87 ği sağlanmış, bu durum ise ayaklanmalar karşısında çoğunlukla çaresiz kalan devletin daha çok işine gelmiştir. Orta Bizans Dönemi askeri başarıları için belirleyici olan bu sistem, 7. yüzyılın ikinci yarısından 11. yüzyıl ortalarına kadar kesintisiz, bu dönem sonrasında ise devletin yıkılışına kadar kısmen devam etmiştir 245. Thema, idari sistemde de önemli değişiklikler getirmiş ve farklı kentler ya da eyaletler arasındaki koordinasyonu sağlayacak valiye ya da erken dönemlerin magistri militum u gibi yüksek rütbeli komutanlara gereksinimi ortadan kaldırmıştır. Themaların başlarında bulunan strategos (general), bölge için bütün askeri ve sivil otoriteyi elinde tutmakla birlikte, imparator tarafından 3-4 yıllığına atanmıştır 246. Aynı zamanda onun yanında, bölgedeki sivil idarenin başı olarak thema proconsulü yer almıştır 247. Themada bunlardan başka sivil memurlar da görev yapmıştır. Vergileri tahsil etmekle ve askeri birlikler için gerekli ikmali sağlamakla görevli protonotarios 248, merkez Constantinopolis den gelerek yargılama sırasında thema generalinin yanında hazır bulunan kritai (yargıç) ile vergi toplayıcıları epoptai (vergi toplayıcıları) bunlar arasındadır 249. İmparator Heraclius ( ) döneminde Kuzey Anadolu da Armeniakon, Orta Anadolu da Anatolikon ve Marmara denizinin güney kıyıları ile Ege bölgesinin kuzeyini içine alan Opsikion themaları kurulmuştur. İlk themalar kendisini savunmak için askeri birlik yerleştirilmiş bölgelerin isimlerini alırken, 250 daha sonra Roma nın Anadolu eyaletlerinde olduğu gibi coğrafi yerlere göre 245 Haldon, 1990, s Whittow, 1996, s. 120; Guillou, 1997, s. 208; Finer, 1999, s. 645; Gregory, 2008, s. 180; Herrin, 2010, s. 142; Mango, 2011, s Haldon, 1990, s ; Guillou, 1997, s John F. Haldon, Warfare, State and Society in the Byzantine World: , Cambridge University Press, London, 1999, s Seidler, 1980, s Guillou, 1997, s. 208.

88 88 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim isimlendirilmişlerdir. Optimaton (Optimati), Opsikion (Obsequium, Anatolikon ve Thrakesion ve Bukellarion (Bukellarii), Anadolu da kurulan themalardandır. Koder, 2012, Fig Themalar 9. yüzyılda themaların tamamı bir strategos tarafından idare edilmiştir. Ancak, Optimaton ve Opsikion themaları ise domestikos olarak adlandırılan komutanların yönetimi altına alınmışlardır yüzyıla kadar Anatolikon themasının strategosu en kıdemli subay olarak kabul edilmiştir. Her strategosun yanına, kentarchia/kentarchos olarak adlandırılan yüz kişilik askeri birlikler görevlendirilmiştir. Bu askerleri kentarchia spathariorum denilen subaylar komuta etmiş ve bunların emrindeki her bir nefere spatharioi adı verilmiştir 252. Themanın büyüklüğüne göre 251 Ostrogorsky, 1999, s Ian Heath, Armies of the Dark Ages, , Organisation, Tactics, Dress and Weapons, Wargames Research Group, Sussex, 1976, s. 6.

89 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 89 bu heyetin sayısı değişmiştir. Bununla birlikte Thrakesion strategosunun yanındaki heyet ise altı kentarchiadan oluşmuştur 253. Bizans yönetim sisteminin temelini oluşturan Thema sistemi, 11. yüzyılın ortalarına kadar uygulanmıştır. Sistemin tam olarak oturması birkaç yüzyıl sürmüş ve esas kurulum amacı olan Arap akınlarını önlemede tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Bunun sonucunda yüzyıllardır Bizans a buğday sağlayan Mısır ın yanı sıra, Suriye ve Filistin gibi verimli yerleri kaybetmeyi içine sindirmek zorunda kalmıştır. Bütün bu kayıplara rağmen Bizans, para reformlarıyla ve hukuk sisteminde yaptığı değişikliklerle uzun süre varlığını sürdürmüştür 254. Themaların yanı sıra 9. yüzyılda ve 10. yüzyılın ilk yarısında imparatorluğun doğu sınırında kleisura/kleisoura adı verilen küçük idari birimler oluşturulmuştur. Bunlar kendi bölgeleri içindeki dağlık geçitleri (derbent) korumakla görevli ve başlarında kleisurarcin (derbent başının) bulunduğu askeri ya da idari birimlerdir. Bu birimler 10. yüzyıl ortalarında themaya dönüştürülmüştür 255. Bizans merkez ordusunun sınırları savunmadaki başarısızlığı, 1071 Malazgirt Savaşı ndan sonra Selçukluların Anadolu içlerine kolaylıkla girmelerini sağlamış, bu durum 1081 yılında Anadolu daki büyük ailelerden Komnenosların imparatorluğu ele geçirmelerine yol açmıştır. Bir toprak soylusunun imparator olması, feodalleşme sürecinde devlet engelinin önemli ölçüde ortadan kalkmasını sağlamıştır. I. Alexios un ( ), 1081 yılında tahta geçmesinden itibaren Bizans, devlet eliyle feodalleşme sürecine girmiş ve imparatorun hükümdarlığını kalıtsal hale getirmek amacıyla kurduğu sisteme pronoia adı verilmiş- 253 Finer, 1999, s. 645; Haldon, 1999, s Herrin, 2010, s John Bagnell Bury-James Pounder Whitney, The Cambridge Medieval History: The Byzantine Empire: pt. 1. Byzantine and its Neighbors. pt. 2. Government, Church and Civilisation, University Press, Cambridge, 1967, s ; Ostrogorsky, 1999, s. 194; Luttwak, 2009, s. 430.

90 90 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim tir 256. Pronoia (hükümdarın lütfuyla) imparator yanlısı soylulara, belirli topraklar üzerinde mali, yargısal ve askeri egemenlik kurmalarına olanak tanıyacak, imtiyazların verilmesiydi 257. Sistemin özünü büyük arazileri bulunan pronoia sahipleri oluşturmaktadır 258. Komnenoslar hanedanının ( ) temsil ettiği bu sistem askeri sınıfın oldukça güçlenmesiyle sonuçlanmıştır. Çünkü I. Alexios, gerçekte Dukas hanedanı ( ) döneminde ortaya çıkmaya başlayan Pronoia sistemine askeri karakter kazandırmıştır. Bu sebeple ilk pronia sahipleri askerler olup, yanlarında sayıları tahsis edilen arazinin büyüklüğüne göre değişen sayıda asker bulundurmuşlardır. Bunlar, diğer büyük toprak sahipleri gibi belli dönemlerde Bizans a asker sağlamakla yükümlü olmuşlardır 259. Pronoia arazisi devlete ait olup, alınıp satılamaz ve miras bırakılamazdı. Arazi üzerinde tek tasarruf hakkı bulunan devlet, bunu istediğine verme ve istediği zaman geri alma hakkına sahipti 260. Ancak kısa bir süre sonra pronoia nın sahibi ölünce, yasal olarak toprağın devlete geri verilmesi gerekirken, pronoia sahipleri merkeze direnerek bu kazanımlarını ırsileştirmenin yolunu açmışlardır. Pronoia sahiplerini merkezi yönetime karşı güçlü kılan etken, merkez ordusunun kabuğuna çekilip savaşlara çıkmaması veya çıkamaması olmuştur. Böylece, merkez ordusunun görevi iç güvenliğin sağlanması ve isyanların bastırılması şeklinde sınırlandırılmıştır. Bunu bahane eden pronoia sahipleri, orduya asker yollamama ve pronoianın kalıtsal olması konusunda güçlü bir gerekçe elde etmişlerdir. Asker yolla- 256 Georg Ostrogorsky, Observations on the Aristocracy in Byzantium, Dumbarton Oaks Papers, Vol. 25, 1971, s. 11; Baskıcı, 2009, s Kostis Smyrlis, Taxation Reform and Pronoia System in Thirteenth-Century Byzantium, in Change in the Byzantine World in the Twelfth and Thirteenth Centuries, (Ed. A. Ödekan-E. Akyürek-N. Necipoğlu), First International Sevgi Gönül Byzantine Sdudies Symposium: Proceedings, Ofset Yapımevi, İstanbul, 2010, s Mark C. Bartusis, Land and Privilege in Byzantium: The Institution of Pronoia, Cambridge University Press, Cambridge, 2012, s Ostrogorsky, 1971, s Ostrogorsky, 1999, s. 343.

91 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 91 mamalarına rağmen, onların pronoia ları ellerinde tutmaları bu sistemin artık merkezi yönetim tarafından da benimsendiğini göstermektedir 261. Pronia sahipleri stratiotes (köylü-milis) olarak adlandırılmaktadır. Fakat adlandırma tam olarak köylü-milis anlamını karşılamamaktadır. Çünkü pronia sahipleri bir bakıma feodal aristokrasiye mensup kişilerden oluşmaktadır 262. Diğer değişle pronoia sahibi olan stratiotesler, toprakları hür-yarı hür köylüler tarafından işlenen feodal sınıf mensuplarıdır. Bu nedenle pronoia sadece belirli bir mülkün değil, aynı zamanda bu mülkte oturan köylülerin de pronoia sahibine verilmesi anlamı taşımaktadır 263. Bu bağlamda pronoiada oturan köylüler, pronoia sahibine bağlı paroik (yarı-hür köylü) durumuna geçmiş ve efendilerine vergi ödemekle yükümlü olmuşlardır 264. Pronoia sahibi olmanın oldukça önemli kazançlar getirmesi ve sahiplerine sağladığı büyük yetkiler, pronoia arazilerinin gittikçe artmasına neden olmuştur. Bu durumun doğal sonucu olarak Bizans ta feodalleşme süreci hızlanmıştır. Zira pronoia sistemi Bizans feodalizminin oluşumunda en büyük etkendir 265. I.Manuel Komnenos ( ) döneminde pronoia arazi tahsisi oldukça artmış, ilave olarak batılılara da pronoia arazisi verilmiş ve yerli halk bunlara paroik (yarı-hür) duruma getirilmiştir 266. Yine aynı dönemde pronoia sahiplerinin yanına çok sayıda Bizans ücretli askeri yerleştirilmiştir. Bunların bakımı ve giderleri için halk herzamankinden daha fazla çalıştırılmıştır. Devletin imkanları yetmediği için askeri birliklere, ihtiyacı olan malzemeyi halktan toplama yetkisi verilmiştir 267. Yetkileri artan askerler zamanla halkın üzerinde büyük bir yük olmaya başla- 261 Ostrogorsky, 1999, s Bartusis, 2012, s Smyrlis, 2010, s Baskıcı, 2009, s Ostrogorsky, 1999, s Ostrogorsky, 1971, s Baskıcı, 2009, s. 140.

92 92 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim mışlardır. Bunun sonucu olarak önceleri askerlikten kaçılırken Komnenoslar döneminde, terzisinden demircisine herkes asker olmak için büyük çaba göstermiştir. Çünkü askeri hizmet en önemli kazanç kaynağı haline gelmiş, ordu, devletin gücünü tüketmiş ve halk sefalete sürüklenmiştir 268. Yukarıda bahsedildiği gibi miras yoluyla devredilemeyen topraklar VIII. Michael ( ) döneminde pronoia arazileri, miras bırakılabilen mülkiyet durumuna geritilmiştir. Bununla beraber pronoia arazilerinin alınıp satılmasının yasak olması konusunda herhangi bir değişim olmamıştır. Ancak bunların sık sık miras bırakılması gibi sistemin esnekliğine dönük uygulamalar, merkezi yönetimin giderek zayıflamasına neden olmuştur yüzyılda pronoia sahipleri ellerindeki toprakları ırsi hale getirmenin yanı sıra, topraklarını genişletmeye ve devlete ödemekle yükümlü oldukları vergileri ödememeye başlamışlardır 270. Pronoia sisteminin beraberinde getirdiği feodalleşme oluşumu Bizans a pahalıya mal olmuş ve merkezi yönetimin taşradaki gücünü kırmıştır. Hatta arazi sahiplerinin ağırlığı o kadar artmıştır ki seferlerde bile dikkate alınması gereken bir güç haline gelmiştir. Bunun doğal bir sonucu olarak pronoia sahipleri çıkarları doğrultusunda bu durumu kullanmışlardır. Örneğin Mora seferinnde pronoia sahipleri savaşa katılma karşılığında ellerinde bulunan arazilerin kalıcı olarak kendilerine verilmesini talep etmişlerdir 271. Pronoia sistemi sadece Bizans sınırları içerisinde değil, aynı zamanda Slav ülkelerine de yayılmış ve bu ülkelerin feodalleşmesinde büyük rol oynamıştır Ostrogorsky, 1999, s Smyrlis, 2010, s Smyrlis, 2010, s Ostrogorsky, 1999, s Bartusis, 2012, s. 3.

93 10.3. Unvanlar ve Memuriyetler Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 93 Bizans bürokrasisi içinde yer alan görevlilerin mesleki unvanları ile şeref unvanlarını birbirinden ayırt etmek oldukça zordur. Erken Bizans Dönemi nde geçerli olan şeref unvanlarına yenileri eklenmekle birlikte, bu unvanlar Orta Bizans Dönemi nde önemini korumuşlardır. Öte yandan 7. yüzyıl sonlarında yaşanan istikrarsızlık (yaklaşık 20 yılda yedi imparator değişmiştir), aristokrasinin zayıflamasına neden olmuş ve verilen şeref unvanları eski önemini yitirmiş, daha çok kişilerin imparatorla olan şahsi ilişkileri önem kazanmıştır. Bu ilişkiye bağlı olarak unvanlar, imparatora yakınlık derecesine göre verilmeye başlanmıştır. Unvanlar düzenlenen tören sırasında unvanı temsil eden bir hediyeyle beraber onurlandırılan kişiye verilmekteydi. Şeref unvanı, onurlandırılan kişinin imparatora olan yakınlığının bir göstergesidir. Böylece unvan sahibi kişinin saray hiyerarşisindeki yeri de belirlenmiştir. Unvanlar ömür boyu geçerli olmakla birlikte, babadan oğula devredilememiştir. 10. yüzyılın sonlarına kadar, en yüksek şeref unvanları imparatorun yakın akrabalarına verilmiştir 273. Bizans unvanları, büyük çoğunluğu içi boş eski memuriyet adlarından oluşan on sekiz derece halinde sıralanmıştır (caesar, nobilissimos, kuropalates, magistros, anthypatos, patrikios, patricia zosti, protospatharios, spatharios, kandidatos, spatharokandidatos, dishypatos, hypatos, strator/mirahor, mandator, vestitor, silentarios, stratilastis 274 ). Bunlardan ilk üç sırayı alan caesar, nobelissimos ve kuropalates unvanları sadece imparatorluk ailesine mensup kişilere verilmekteydi. Caesar, hanedandan bir prense, kral naibine ya da tahta geçme ihtimali olan varislere verilirdi. Nobelissimos unvanı ise Caesar ın altında yer alıyordu. Kuropalates unvanı, 6. yüzyılda saray muhafız komutanına aitken 9. yüzyılda şeref unvanı olmuştur. Önceleri 273 Whittow, 1996, s Bu unvan ve memuriyetlerin dışında Bizans ta belli dönemlerde kullanılan birçok makam ve memuriyet adı vardır. Ancak konu bütünlüğünü bozmamak adına detaydan kaçınılmıştır. Detaylı bilgi için Bkz. Ostrogorsyk, 1999.

94 94 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim sadece imparatorluk ailesine mahsus bir unvan olan kuropalates, 10. yüzyıldan itibaren Gürcü krallarına da verilmeye başlanmıştır. Bu unvanı taşıyan kişilere kırmızı gömlek, kolsuz manto ve kemer hediye edilmiştir 275. Hanedan mensuplarına verilen bir başka unvan ise magistrostur. M.S. 8. yüzyıla kadar kullanılan bu unvan, Bizans a magister officiorum adı altında Roma İmparatorluğu ndan geçmiştir. Göreve atanan kişiler makamın gereği beyaz altın süslemeli gömlek, kolsuz manto ve kemerden oluşan bir kıyafet girmişlerdir. Bu görevli imparatorun başta gelen bakanı ve yakın çalışma arkadaşı idi. Magistros, M.S. 8. yüzyıldan sonra sadece şeref unvanı olarak kalmışken, M.S. 12. yüzyılda Protomagistros adı ile imparatora yakınlığı gösteren içi boş bir unvan durumuna gelmiştir 276. Anthypatos unvanı, Roma eyalet valisi proconsul ün Bizans taki karşılığıdır. Bu göreve atanan kişiye erguvani renkli tablet verilmiştir. Thema sisteminin oluşturulmasından, M.S. 9. yüzyıla kadar varlığını sürdüren anthypatos, M.S. 11. yüzyıldan sonra protoanthypatos adıyla içi boş bir unvan haline gelmiştir 277. Constantinus Magnus tarafından şeref unvanı olarak verilmeye başlanan Patrikios makamına atanan kişiye fildişi bir mühür yaptırılmıştır. Başlangıçta yüksek rütbeli memurlara, hadımlara ve yabancı devlet adamlarına verilen bu unvan M.S. 8. ve 10. yüzyıllar arasında önemli valilere ve generallere verilmiştir Ostrogorsky, 1999, s. 232; Dagron, 2003, s Alexandru Madgearu, Byzantine Military Organization on the Danube, 10th-12th Centuries, Leiden-Boston Brill, Leiden, 2013, s Whittow, 1996, s. 172; Leslie Brubaker-John Haldon, Byzantium in the Iconoclast Era, C : A History, Cambridge University Press, Cambridge, 2011, s ; Monica White, Military Saints in Byzantium and Rus, , Cambridge University Press, Cambridge, 2013, s Haldon, 1990, s. 394; Whittow, 1996 s ; Brubaker-Haldon, 2011, s. 593; Madgearu, 2013, s. 65.

95 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 95 Patricia zosti İmparatoriçenin yakın arkadaşlarına verilen kadınlara mahsus bir unvandı. Bu paye, kemer anlamına gelen zostinin hediye olarak verilmesinden sonra kullanılmıştır. İmparatorun kayınvalidesi de bu unvanı kullananlar arasında yer almıştır 279. Erken dönemde senatus üyelerine verilen protospatharios unvanı, 10. yüzyıla kadar themalarda görev yapan generallere verilmiştir. Bu göreve atanan kişiye mücevherli altın bilezik yaptırılmıştır. Sarayda 10. yüzyılda bu unvanı kullanan, sakallılar ve hadımlar adlı iki gruba rastlanır. Herhangi bir askeri gücü olmayan protospatharioslar, sarayda verilen ziyafetlerin idaresi ve davetlilerin karşılanmasından sorumluydular 280. Kılıç taşıyıcısı anlamına gelen spatharios unvanını, daha çok saray muhafızlarına verilmiştir. Spatharios makamına atanan kişiye ilk olarak altın saplı bir kılıç hediye edlmiştir 281. Beyaz üniforma giyen ve imparatorluk muhafızlığı yapan birimin diğer üyeleri ise kandidatos unvanını kullanmıştır. M.S. 4. yüzyılın ortalarında kullanılmaya başlanan bu unvanı alan kişilere makamını belirten altın bir zincir takdim edilmiştir. Hem sivil hem de askeri bir unvan olan teğmen rütbesiyle ilgili olarak kullanılmış olan kandidatos unvanı, 11. yüzyıldan sonra kaybolmuştur 282. Spatharios (kılıç taşıyıcısı) ile kandidatos (beyaz üniforma giymiş saray muhafızı) rütbelerinin birleşmesinden oluşan Spatharokandidatos unvanı 9. yüzyıldan sonra görülmeye başlamıştır. Görevin bir işareti olarak makama atanan kişiye altın bir zincir verilmiştir. Saray teşkilatının dışında düşük dereceli yargıçlar için de kullanılan bu unvan 11. yüzyılın sonlarında ortadan kalkmıştır. 9. yüzyılda kullanılan dishypatos unvanı ise 279 Ostrogorsky, 1999, s. 232; Herrin, 2010, s Whittow, 1996, s. 108; Brubaker-Haldon, 2011, s Whittow, 1996, s Brubaker Haldon, 2011, s. 768.

96 96 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim 11. yüzyılda yargıçlara verilen bir unvandır. Bu göreve atanan kişiye imparatorluk diploması takdim edilmiştir 283. Hypatos, consul kelimesinin Yunanca karşılığıdır. M.S. 6. yüzyıldan sonra şeref unvanı olarak kullanılan bu göreve atanan kişiye bir diploma verilmiştir. 12. yüzyılın başlarına kadar geçerli olan bu unvan, çoğu zaman bürokrat ve maliye memurlarına verilmiş olsa da zaman zaman askerler için de kullanılmıştır 284. Strator, ahırların ve atların bakımından sorumlu olan demektir. İmparatorluk sarayında ve eyalet yönetiminde kullanılan şeref unvanlarındandır. Göreve atanmanın alameti olarak altın mücevherli bir kırbaç verilmiştir. Strator daha çok saraydaki mirahor için kullanılmıştır 285. Özel görevler için imparatorun ulağı ve elçisi olarak vazifelendirilen memur anlamına gelen mandator unvanı, hem sivil görevliler hem de yüksek askeri görevlilere verilmiştir: mandatorun görev alameti kırmızı bir asa idi 286. Vestitor unvanı, imparatorun giysilerinden sorumlu memurlar için kullanılmıştır. Göreve atanırken bir broş takdim edilmiştir 287. Saray düzeninden, arızaların onarımından sorumlu olan görevli silentiariostur. Bu göreve atanan kişiye altın asa verilmiştir 288. Doğu ve batı ordularının komutanı olarak kullanılan makam ise stratilatistir. Bunlara da görev nişanesi olarak diploma takdim edilmiştir Haldon, 1990, s. 393; Ostrogorsky, 1999, s. 232, 340; Myrto Veikou, A Topography of Transformation. Settlements of the Seventh-Twelfth Centuries in Southern Epirus and Aetoloacarnania, Greece, Brill, Leiden, 2012, s Haldon, 1990, s. 394; Brubaker Haldon, 2011, s. 583; White, 2013, s Brubaker Haldon, 2011, s. 610; Madgearu, 2013, s Haldon, 1990, s. 393; Brubaker Haldon, 2011, s Haldon, 1990, s ; Dagron, 2003, s. 58; Elisabeth Pilzt, Middle Byzantine Court Costume, (Ed. Henry Maguire), Byzantine Court Culture from 829 to 1204, Dumbarton Oaks, Washington, 2004, s Haldon, 1990, s ; Brubaker Haldon, 2011, s John Bagnell Bury, The Imperial Administrative System in the Ninth Century, Pub. For the British Academy by H. Frowde Yea, London, 1911, s. 22.

97 11. ANADOLU SELÇUKLULARI Türk töresinde devlet, hanedanın (devleti kuran ailenin) erkek fertlerinin ortak malı kabul edildiği için erkeklerin devlet yönetimine katılma hakları bulunduğu düşüncesi hakim olmuştur. Hanedan mensupları, devletin başındaki hakana bağlı olarak kendisine verilmiş olan bölgede yönetim faaliyetlerini yürütmüştür. Ancak bu yönetim anlayışı zaman zaman hanedan üyeleri arasında savaşlara ve hatta ülke topraklarının parçalanmasına neden olmuştur. Kurucu unsurunu Türkmenlerin oluşturduğu Büyük Selçuklu Devleti nde de 1040 yılında kazanılan Dandanakan Zaferi sonrasında Türk geleneklerine uygun bir devlet yapısı oluşturulmaya başlanmıştır. Devletin kuruluşunun ilk yıllarında Tuğrul Bey, her bir hanedan üyesini Melik (Yabgu) unvanı ile belirli bölgelerde devlet yönetimine dahil etmiştir 290. Selçuklularda devlet teşkilatı hakkında araştırma eserlerinin yetersiz olması nedeni ile bu konudaki bilgiler daha çok Nizamü l Mülk Siyâset-Nâme si ile atama fermanlarının toplandığı münşeat mecmualarından elde edilmiştir. Bu mecmualar arasında en önemlileri Müntecebüddin el-cuveynî nin Atebetü l- Ketebe si, Leningrad Münşeât Mecmuası, Evoğlı Haydar Beğin Mecmau l-inşâ sı ve Nizâmî-i Arûzî nin Çahâr Makale sidir. Katiplere kılavuz olması amacıyla hazırlanan bu eserlerde, atama yapılan makamların özellikleri, yetkileri gibi konularda da bilgilere yer verilmiştir. Selçuklu dönemi siyasî olaylarının anlatıldığı, er-râvendî nin Râhatu s-sudûr u, Sıbt İbnü l- Cevzî nin Mir âtu z-zaman ı, el-huseynî nin Ahbâru d- Devleti s-selçukiyye si ve el-bundârî nin Zubdetu n-nusre si 290 Mikail Bayram, Türkiye Selçuklularında Devlet Yapısının Şekillenmesi, (Ed. Mikail Bayram), Türkiye Selçukluları Üzerine Araştırmalar, Kömen Yayınları, Konya, 2003, s

98 98 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim gibi kroniklerden ise devlet adamlarının makamları ve görev alanları belirlenmeye çalışılmıştır 291. Selçuklular Anadolu ya geldiklerinde bu topraklarda Bizans Devleti ile karşı karşıya gelmişlerdir Malazgirt Zaferi ile Selçuklular Anadolu da yerleşik düzene geçmeye başlamışlardır. Selçuklu Sultanları büyük önem verdikleri Anadolu ya sürekli akınlar düzenlemişlerdir. Süleyman Şah döneminde gerçekleştirilen başarılı akınlar sonucu Anadolu da Büyük Selçuklulara tabi bir devlet kurulmuştur 292. Büyük Selçukluların Anadolu kolunu oluşturan Anadolu (Türkiye) Selçuklularının yönetim yapısı Büyük Selçuklulara oldukça benzemektedir. Bundan dolayı her iki devlet teşkilatına yönelik incelemeler, gerekli yerlerde karşılaştırmalı olarak, saray teşkilatı, merkezi yönetim, taşra teşkilatı, askeri teşkilat ve adli teşkilat başlıkları altında ele alınmıştır Taht, Sultan ve Ailesi Türk devletlerinin genelinde görülen ve devlet topraklarının hükümdar ailesinin ortak malı kabul eden anlayışın Selçuklularda da devam ettiği görülmüştür. Bu kapsamda Selçuklu sultanlarının oğullarını, devletin farklı bölgelerine bir atabeg yönetiminde ataması geleneği, merkezi otoriteyi zayıflatmıştır. Meliklerin (Şehzade) atandıkları yerlerde iç ve dışişlerinde neredeyse bağımsız hareket ettikleri görülmüştür 293. Özellikle II. Kılıçarslan ın ( ) ülke topraklarını on bir oğlu arasında paylaştırması sonucu ortaya çıkan taht ve iktidar mücadeleleri bu anlayışın sürdürülemez olduğunu göstermiştir. II. Rükneddin Süleyman Şah, ( ) döneminde devletin şehzadeler arasında vassal beylikler 291 Sadi S. Kucur, Büyük Selçuklu Devlet Teşkilatı, (Ed. Gülay Öğün Bezer), Büyük Selçuklu Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları No:2357, İkinci Baskı, Eskişehir, 2013(a), s Ali Sevim, Anadolu nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK Yayınları, Genişletilmiş Üçüncü Baskı, Ankara, 2000, s Yavuz Selim Burgu, Anadolu Selçukluları: Alaeddin Keykubat ve Zamanı, Selenge Yayınları, İstanbul, 2011, s. 197.

99 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 99 şekline bölünmesinden vazgeçilmiş ve şehzadelerin bulundukları bölgelerin başında birer vali olarak merkeze bağlılıklarını sağlayacak bir teşkilatlanmaya gidilmiştir 294. II. Rükneddin Süleyman Şah, yaklaşık 8 yıl gibi kısa bir süre hükümdarlık yapsa da devleti iç çatışmalardan kurtararak birliği sağlamada önemli başarılar elde etmiştir 295. Süleyman Şah ın ölümünden sonra tahtın varisi III. Kılıçarslan ın ( ) küçük yaşta olmasını bahane eden Selçuklu emiri Mubarizüddin Ertokuş, Kılıçarslan ın tahta çıkmasına karşı gelmiştir. Bunun sonucunda Selçukluların hizmetine giren Danişmendli beylerinden Muzafferüddin Mahmut, Zahireddin İli, Bedreddin Yusuf ve Ertokuş un da desteğini alan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, II. Rükneddin Süleyman Şah a bırakmak zorunda kaldığı tahtına tekrar oturmuştur. I. Gıyaseddin Keyhüsrev in ( ), siyasi birliğin sağlandığı ve devletin sağlam temeller üzerine oturtulduğu bir dönemde tahta oturması önemli bir avantaj sağlamıştır. Keyhüsrev ilk olarak oğulları I. İzzeddin Keykavus u İran kültürünün merkezi konumunda olan Malatya ya, Alaeddin Keykubad ı Tokat merkez olmak üzere Danişmend iline ve Celaleddin Keyferidun u da Koyluhisar a melik olarak atamıştır. Fakat bu dönemde meliklerin eski feodal sistemdeki gibi adlarına para bastırıp hutbe okutmalarına, merkezin onayı olmadan komşu devletlerle savaş ya da barış yapmalarına izin verilmemiştir. Melikler birer vali sıfatı ile kendilerine tahsis edilen vilayetlere kendi atabeyleri ve teşkilatları ile gitmişlerdir 296. Ayrıca Sultan, kendisinden önceki meliklere son vermiş, itaatkar olduğu gerekçesiyle Mugiseddin Tuğrulşah ı Süleyman Şah zamanında olduğu gibi Erzurum da Saltuk ilinin 297 meliki olarak bırakmıştır. Keyhüsrev, devlet teşkilatında yeniden yapılanma ile birlikte Anadolu da farklı etnik ve dini unsurlar arasında barış ve güven ortamının yaratılacağını, böylece birleştirici büyük bir cihan devlet oluşturmayı 294 Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Yayınları, Sekizinci Baskı, İstanbul, 2004, s. 288; Burgu, 2011, s Sevim, 2000, s Sevim, 2000, s. 160; Turan, 2004, s Turan, 2004, s. 298.

100 100 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim planlamıştır. Bu amaçla tahta geçmesinde kendisine önemli destek sağlayan kayınpederi Kommen Manuel Mavrazemos u melik unvanı ile Uluborlu, Denizli ve Honas ı kapsayan uc beyliğine göndermiştir. Böylece Selçuklu Devleti ne bağlı ilk Hıristiyan meliklik kurulmuş oldu 298. Selçuklu hükümdarlığın babadan oğula geçtiğinden devlet şeklinin ırsi monarşi olduğunu göstermektedir. Ancak Sultan öldükten sonra tahta hangi hanedan mensubunun geçeceğine yönelik bir usul oluşmadığı için Selçuklularda taht kavgalarına sıklıkla rastlanmaktadır. Çünkü Türk yönetim geleneği, kardeşlerin hepsine tahta çıkma konusunda aynı hakları vermiştir 299. Taht konusunda bir veraset kanununun olmaması, Tahta kimin geçeceği hususnda Selçuklu ileri gelenlerinin etkili olduğu görülmüştür. Özellikle Gıyaseddin Keyhüsrev den sonra I. İzzeddin Keykavus un ( ) sultan ilan edilmesi devlet erkânının kararı ile gerçekleşmiştir 300. Hatta Moğol etkisinin arttığı dönemlerde devlet erkânının tahtı ele geçirme çabalarına da rastlanmıştır. Gıyaseddin Keyhüsrev in taht varisi üç oğlu bulunmaktaydı. Bunlar İzzeddin Keykavus, Rükneddin Kılıç Arslan ve Alaeddin Keykubad dır. Her ne kadar Keyhüsrev kendisinden sonra Alaeddin Keykubad ı işaret etmiş olsa da devlet adamları bu isteği değil, örfi kuralları uygulayarak I. İzzettin Keykavus u tahta geçirmişlerdir. Hatta devletin ileri gelenleri sadece sultanı belirlemekle kalmamış, aynı zamanda devlet yönetiminde de belirleyici olmuşlardır. Örneğin, II. İzzeddin Keykavus un veziri Şemseddin Muhammed İsfahanî, Moğol Hükümdarının teveccühünü kazanarak ilişkileri geliştirmiş ve devlet içinde çok büyük yetkilerle donatılarak kendisine rakip 298 Mikail Bayram, Anadolu Selçukluları nda Devlet Yapısının Şekillenmesi, Cogito, Sayı. 29, 2001, s İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Cedit Neşriyat, 3. Baskı, Ankara, 2008, s. 102; Salim Koca, Sultan II. Kılıçarslan, (Ed. Ahmet Yaşar Ocak), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı I, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s Ayrıntılı bilgi için bkz. Salim Koca, Selçuklu İktidarının Belirlenmesinde Rol Oynayan Güçler ve Alâeddîn Keykubâd ın Türkiye Selçuklu Tahtına Çıkısı, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı. 25, Bahar 2009, s. 1-38; Turan, 2004, s. 316.

101 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 101 olarak gördüğü kimseleri ortadan kaldırmaya yönelik çalışmalarıyla devleti iki yıl idare etmiştir 301. Alaeddin Keykubad ın ölümünden sonra meydana gelen karışıklıkların önlenmesinde vezir Celaleddin Karatay ın büyük çabaları olmuş ve devlet üç kardeş arasında paylaştırılarak parçalanmaktan kurtarılmıştır 302. Vezirlerin yanı sıra taht konusunda saray emirlerinin de önemli etkileri olduğu görülmüştür. Sultanın yakın hizmetinde bulunan ve sarayın genel işlerinin yanında sultan tarafından kendilerine verilen geçici görevleri de yerine getiren bu emirler, genellikle gulam sistemiyle yetiştirilen eğitimli kişilerden oluşmaktadır. Emirler aynı zamanda taşrada yöneticilik görevini de üstlenmişlerdir 303. Bu görevlerinden dolayı oldukça yüksek gelir elde etmişler ve muhafız ve yandaşlarının sayısını arttırmışlardır. Seyfeddin Ayaba, Zeyneddin Başara, Mubarizüddin Behramşah ve Bahaeedin Kutluca gibi devletin ileri gelen emirleri, Alaeddin Keykubad ı ( ) tahttan indirip, yerine küçük kardeşi Koyluhisar Meliki Celaleddin Keyferidun u tahta çıkarmak amacıyla planlar yapmışlardır Ancak durumu erken haber alan Keykubad, devlet içinde devlet kurmak isteyen emirlerin bazılarını öldürtmüş, bazılarını ise hapse attırmıştır. Böylece, merkeziyetçi bir yönetim yapısı oluşturarak otoritesini kuvvetlendirmiştir 304. Gerek bu olaylar, gerekse 301 Turan, 2004, s ; Mehmet Suat Bal, Türkiye Selçuklu Devletine Hükümdarlık Yapan Vezir; Semseddin İsfahânî, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı. 19, Bahar 2006, s Ayrıntılı bilgi için bkz. Zehra Odabaşı, Celâleddin Karatay ın Hayatı ve Siyasi Kariyeri, (Ed) Hasan Bahar, Mustafa Toker, M. Ali Hacıgökmen ve H. Gül Küçükbezci, Nejat Göyünç e Armağan Kitabı, Selçuk Üniversitesi Matbaası, Konya, 2013, s ; Mehmet Suat BAL, Türkiye Selçuklu Devleti Tarihinde Bir Dönüm Noktası; II. İzzeddin Keykavus Dönemi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 24, Sayı. 38, 2005, s , Turan, 2004, s Sadi Kucur, Devlet Teşkilatı, Kültür ve Medeniyet, (Ed. Gülay Öğün Bezer), Türkiye Selçuklu Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları No:2724, İkinci Baskı, Eskişehir, 2013(b), s Sevim, 2000, s

102 102 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Moğol iktidarı dönemlerinde dahi tahta hanedan soyunun dışından birinin getirilmesi asla düşünülmemiştir 305. Selçuklu hanedanlarının tahtın tek varisi olmalarında meşruiyet kaynağının dine dayandırılmasının önemli bir etkisi olmuştur. Halk tarafından sultanlar, tanrının yeryüzündeki gölgesi olarak kabul edilmiş ve tanrı tarafından halkı korumak için görevlendirildiklerine inanılmıştır 306. Benzer ifadelere Nizamü l Mülk Siyâset-Nâme'sinde de rastlamak mümkündür 307. Her ne kadar farklı dinlere inanmış olsalar da Anadolu Selçukluları ndaki meşruiyet anlayışı kendisinden önceki birçok uygarlıkla benzerlik göstermektedir. Örneğin yukarıdaki ifadeleri Hitit krallarının da kullandıkları görülmüştür. Anadolu da daha önceki uygarlıklarda olduğu gibi Selçuklularda da hükümdarların, siyasi amaçlarla komşu devletlerin saraylarına mensup kadınlarla evlenerek akrabalık ilişkilerini geliştirdikleri görülmüştür Hükümdarlık Alâmetleri Tarih boyunca kullanılagelmiş ve günümüzde de kullanılan devlet başkanlarını ve makamını simgeleyen özel işaretler, semboller, bayraklar vb. alâmetler vardır. Bu alâmetleri Selçuklu tarihi üzerine önemli araştırmalar yapmış olan Erdoğan Merçil, manevi ve maddi alametler şeklinde sınıflandırmıştır. Manevi alâmetler, unvanlar, lâkaplar ve hutbelerdir. Maddi alâmetler ise taht, tac, sikke, çetr, nevbet, bayrak, tiraz, hil at, 305 Turan, 2004, s G.M. Kurpalidis, Büyük Selçuklu Dvletinin İdari, Sosyal ve Ekonomik Tarihi, (Çev. İlyas Kamalov), Ötüken Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2007, s Bil ki, Yüce Allah her asırda ve çağda halk arasından birini seçer, onu padişahlara layık ve medhe değer hünerlerle süsler insanlar onun adaleti içinde yaşasınlar, emin olsunlar, daima devletinin bekasını istesinler diye, Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, Hazırlayan M. Altay Köymen, TTK Yayınları, İkinci Baskı, Ankara, 2013, s İsmail Çiftçioğlu, Anadolu Selçuklu Sultanlarının Gayrimüslim Kadınlarla Evlilikleri, Zeitschrift für die Welt der Türken / Journal of World of Turks, Vol:5, No:1, 2013, 7-25.

103 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 103 gâşiye, ok ve yay, yüzük, mühür, çadır, tevki ve tuğradır. Bunun yanında ikinci derece hükümdarlık alâmetleri olarak da çizme, kemer, kılıç ve külah sayılmıştır 309. Selçuklu hükümdarlarının genellikle sultan unvanını kullandıkları görülmüştür. Sultan Melikşah, vassalı olan Anadolu Selçuklu Devleti nin tahtına Rükneddin Süleyman Şah ı bir menşur ile atarken bu unvanı kullandığı düşünülmekle birlikte 310, eldeki mevcut kaynaklarda bunu teyit edecek herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır 311. Ancak Gıyaseddin Keyhüsrev in bastırdığı sikkelerde es- Sultânül-mu azzam unvanını kullandığı bilinmektedir 312. Hükümdarlık alâmetlerinden biri de lâkaplardır. Selçuklu sultanları tarafından kullanılan lâkaplar, Rükn el-dîn, İzz el-dîn, Gıyâs el-dîn, Alâ el-dîn şeklinde sınıflandırılmaktadır 313. Sultanın hâkimiyetinin ve hükümdarlığının kabul edilip edilmediğinin belirlenmesinde, cuma ve bayram namazlarında okutulan hutbelerin önemli bir yeri vardır. Cuma namazı sonrası okunan hutbelerde eğer camiinin bulunduğu yer merkezden atanan bir vali tarafından yönetiliyorsa, önce Bağdat halifesinin sonra da sultanın adı, unvan ve lâkaplarıyla beraber söylenerek övülmüş ve dua edilmiştir. Hutbe, vassal bir devlette okunduğunda ise halifenin, tabi olunan sultanın ve vassal hükümdarın adı, unvanı ve lâkapları zikredilmiştir 314. Tahta, hükümdar olmanın en önemli göstergesidir. Resmi kabuller, elçilerin ve vassal hükümdarların kabulü hep tahtta gerçekleştirilmiştir 315. Önemli merasimlerde ise sultanların hükümdarlık 309 Erdoğan Merçil, Selçuklular da Hükümdarlık Alâmetleri, TTK Yayınları, Ankara, 2007, s Mehmet Altay Köymen, Süleyman Şah ve Anadolu Selçuklu Devleti nin Kuruluşu, Belleten, Cilt. 57, Sayı. 218, Nisan 1993, s Merçil, 2007, s Kaya, 2006, s Merçil, 2007, s Ali Sevim-Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi: Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK Yayınları, İkinci Baskı, Ankara, 2014, s Merçil, 2007, s

104 104 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim tacını giydikleri bilinmektedir 316. Bunların dışında, hükümdarlığın önemli sembollerinden biri olan ve tahta çıktığında bunu ilan etmek için bastırdıkları, ilk iş olarak üzerlerinde adı, unvanı ve lâkabının yazılı olduğu sikkeler bastırmaları; sultan bir yere gittiğinde başının üzerinde tutulan ve aynı zamanda savaş sırasında sultanın bulunduğu yeri göstermesi bakımından da önemli bir simge olan çetr 317 adı verilen şemsiye ile önceleri namaz vakitlerinde daha sonraları ise mutlu günlerde ve savaşlarda saray kapısı veya saltanat çadırının önünde çalınan nevbet (nevbetiyan denilen mehter takımı tarafından çalınan musiki) önemli hükümdarlık alâmetlerindendir 318. Sancak (bayrak), her ne kadar hükümdara mahsus olmasa da önemli hâkimiyet sembolleri arasındadır. Anadolu Selçuklularında iki sancak bulunmaktaydı. Bunlar, halifeliği temsil eden siyah sancak ve saltanatı temsil eden hükümdar sancağıdır. Sancağın rengi konusunda kesin bir bilgi yoktur. Savaş sırasında yenilgiyi kabul eden şehir halkının karşı taraftan sancak isteyerek sancağı zapt edilen kalenin burcuna dikmesi oranın teslimiyetini ifade etmekteydi 319. Sultanlar için onların hükümdarlıklarını simgeleyen kenarları yazılarla süslenmiş sırma işlemeli çok özel elbiseler hazırlanırdı. Bu elbiselere ve elbiselerin dokunduğu imalathanelere Tırâz adı verilmiştir. Tırâzların taklit edilmesi yasaktı ve bunu önlemek için imalathaneler sarayın içinde kurulmuştur 320. Sultanlar çeşitli merasimlerde taltif etmek, yükseltmek ya da bir başarıyı ödüllendirmek için istediği kişilere, habercilere, elçile- 316 Sevim-Merçil, 2014, s. 614; Merçil, 2007, s Çetr ile ilgili İbn-i Bibi nin Selçuknâmesi nde, Rükneddinin çetri (s. 35), padişahın gölgesine sığındığı siyah çetr (s. 42), saltanat çetri (s. 59) gibi ifadeler sıkça kullanılmıştır. Bkz. İbn-i Bibi, Selçuknâme (Anadolu Selçuki Devleti Tarihi), (Çev. M. Nuri Gencosman), Uzluk Basımevi, Ankara, s. 35, 42, Ayrıntılı bilgi için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devlet Teşkilatına Medhal, TTK Yayınları, Dördüncü Baskı, Ankara, 1988(a), s ; Merçil, 2007, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 73; Merçil, 2007, s Sevim-Merçil, 2014, s. 617; Merçil, 2007, s

105 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 105 re ve devlet görevlilerine kıymetli elbiseler giydirmişlerdir. Bu elbiselere hil at adı verilmiştirirdi. Ancak hil at sadece elbiseden ibaret olmayıp, külah, kemer, kılıç, at, bayrak gibi malzemeleri de kapsamaktaydı 321. Bu uygulamayı günümüzdeki çeşitli ödüller ve plaket verme ya da farklı meslek grupları içinde gerçekleştirilen görevde yükseltme törenlerinde giyilen özel kıyafetlerin bir benzeri şeklinde değerlendirmek mümkündür. Atların eyerlerinin altına konulan keçeye gâşiye denilmektedir. Selçuklularda gâşiyenin, sultan ata bindiği zaman Rikâbdâr tarafından yukarı doğru kaldırılarak sağa sola çevrilen altın işlemeli bir örtü olduğu ifade edilmektedir 322. Saltanat simgeleri arasında sefer ve savaş sırasında kurulan saltanat çadırı, sultana ait özel yapılmış kılıç, yüzük, ok ve yay da önemli hükümdarlık alâmetlerindendir Saray Teşkilatı Tarih boyunca saraylar, hükümdarların devleti yönettikleri bir komuta merkezi olmanın yanında gündelik hayatlarını sürdürdükleri bir mekan olma işlevi de görmüştür. Bu özelliklerinden dolayı saraylar, devlet işlerinin görüldüğü bürokratik örgütlenme ile özel hayatın sürdürüldüğü harem şeklinde bir ayrışmaya sahne olmuştur. Büyük Selçuklu Devleti nden itibaren Anadolu Selçuklularında da düzgün işleyen bir saray teşkilatı bulunmaktadır. Saray görevlileri, gulam sistemi ile yetiştirilen kişiler arasından seçilirdi. Gulam sisteminin, Abbasiler, Gazneliler, Memlükler gibi Müslüman devletlerde de uygulandığı, fakat Selçuklulara Samanilerden geçtiği düşünülmektedir 324. Özellikle askeri birliklerin oluşturulmasında kölelerin ve etnik kökenli grupların kullanıldığı görülmüştür. Gulamlar çocuk yaşta savaş ganimeti olarak, hediye ya da 321 Sevim-Merçil, 2014, s. 617; Merçil, 2007, s Merçil, 2007, s. 184; Sevim-Merçil, 2014, s Ayrıntılı bilgi için bkz. Merçil, 2007, s Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s. 74.

106 106 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim devşirme yoluyla uzak coğrafi bölgelerden getirilerek yeteneklerine göre eğitime tabi tutulmuşlar ve devletin ve efendisi olan sultanın sadık birer görevlisi olarak yetiştirilmişlerdir. Bunların aldıkları sıkı terbiye ve eğitim sonucunda yetenekli bir asker ve iyi bir idareci oldukları görülmüştür. Selçuklular Anadolu yu fethettiklerinde yüzyıllar arasında Anadolu nun tamamının henüz Türkleştirilmesi ve İslamlaştırılması söz konusu değildi. Anadolu, Türkler, Rumlar, Ermeniler, Gürcüler, Suriyeliler gibi etnik çeşitliliğin oluşturduğu sahip çok kültürlü bir görünümdeydi. Bununla birlikte Anadolu nun fethedilmesinde ve Türk yerleşimine açılmasında en önemli katkıyı sağlayan Türkmen kabileleri üzerinde otorite kurmanın ve disiplini sağlamanın kolay olmaması, Selçuklu kuvvetlerinin yanında gulamlardan oluşan askeri ve idari birliklere de yer verilmesini zorunlu kılmıştır 325. Gulamların eğitimleri vezir sarayının yanında Gulamhane adlı saray okulunda babalar tarafından gerçekleştirilmiştir 326. Eğitimlerde belli bir aşamayı geçen gulamlar, farklı hizmetleri görmek için köle birliklerinin en yaşlı üyesinin gözetiminde çalışmak üzere saray içerisinde dağıtılmışlardır 327. Gulamlar Selçuklularda olumlu ve olumsuz sonuçlara neden olan önemli etkileri olmuştur. Gulamların savaşlarda ve saray hizmetlerindeki katkıları yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bunların büyük komplolar ve sarayda çeşitli entrikalar içinde bulundukları da görülmüştür. Çaşnigir Seyfeddin Aybe, Emîr-i ahur Zeyneddin Bişara, Emîr-i Meclis Mübarizeddin Behramşah gibi gulam kökenli emirlerin çok büyük servetlere, hizmetlilere ve sultanı bile gölgede bırakacak bir güce ulaşmış olmaları, onların kontrolünü zorlaştırmıştır. Hatta Alaeddin Keykubad döneminde ortaya çıkan 325 Speros Vryonis, Selçuklu Gulamları ve Osmanlı Devşirmeleri, Cogito, Sayı. 29, 2001,s Osman Turan, Selçuklular ve İslamiyet, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1980, s Vryonis, 2001, s. 97.

107 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 107 başarısız emirler ayaklanması da devlet üzerindeki etkilerini anlama bakımından önemlidir 328. Tüm bu olumsuzluklara rağmen gulam sisteminin işleyişinde önemli bir sıkıntı yaşanmamıştır. Çünkü sarayda her makam sahibinin yetkileri ve sınırları önceden kesin hatlarla çizildiği için yetkilerin aşılmasına asla müsaade edilmemiştir. Mevcut bilgiler ışığında saray teşkilatını oluşturan görevliler iki grupta sınıflandırılmıştır. Bunlar; saray büyükleri (ekâbir-i haşş) ve saray küçükleridir (kihterân, bendegân ve çâkirân) 329. Bu sınıflandırma Merçil 330 tarafından yapılmıştır Saray Büyükleri (Enderun Teşkilatı) Anadolu Selçuklularının saray teşkilatı ve usulleri Büyük Selçuklulardan örnek alınmıştır. Yönetimde yer alan saray büyükleri arasında büyük haciblik, emîr-i perdedar, vekil-i der, vekîl-i hâss, üstâd el-dâr, emîr-i ahur, emîr-i alem, emîr-i bar, emîr-i camedar, emîr-i candar, emîr-i çaşnîgir, han-salar, emîr-i hares, emir-i meclis, emîr-i silah, emir-i şikar, şarabdar, hazinedar-ı hass gibi görevliler bulunmaktadır 331. Büyük Hâciblik (Melikü l-hüccâb veya Emîr-i Hâcib) Hâcib-i buzurg da denilen büyük hacib, Selçuklularda saray teşkilatı içerisinde sultandan, devlet teşkilatı içerisinde ise vezirden sonra gelmektedir 332. Büyük hacib aynı zamanda emirlik rütbesine de sahip ve askeri sınıfa mensup gulam sistemiyle yetişmiş bir görevlidir. Büyük hacib, Anadolu Selçuklularında melikü lhüccâb veya emîr-i hâcib olarak bilinmektedir. En önemli görevi 328 Vryonis, 2001, s Mehmet Altay Köymen, Alp Arslan Zamanı Selçuklu Saray Teşkilatı ve Hayatı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 4, Sayı. 6, 1966, s Erdoğan Merçil, Selçuklularda Saraylar ve Saray Teşkilatı, Bilge Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul, 2011, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Köymen, 1966, s. 28.

108 108 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Sultan ile Büyük Divan arasındaki irtibatı sağlamaktır 333. Bunun yanı sıra, sarayda protokol işlerinin organizasyonunun sağlanmasından da sorumlu tutulmuştur 334. Emîr-i Hares Muhafızlar emiri anlamına gelen bu makamın sarayda emîr-i hâcibden sonra geldiği ve siyaset işleri ile meşgul olduğu belirtilmiştir. emîr-i hares in, zindana atma, sopa vurma ve başını vurma gibi cezaların infazından sorumlu olması, halkta bu görevliye karşı bir korku oluşmasına yol açmıştır. Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki; emîr-i hares in zaman içerisinde eski önemini kaybettiğine ve hatta Anadolu Selçuklularında bulunup bulunduğuna dair tartışmalar da mevcuttur 335. Emîr-i Perdedar Emîr-i perdedar sarayda resmi kabuller sırasında salonun önünde yer alan perdenin indirilip kaldırılmasından sorumlu saray büyüklerinden biridir. Perdenin kaldırılmasının ve indirilmesinin özel bir anlamı vardır. Perdenin kaldırılması sultanın kendisini görmek isteyenleri huzuruna kabul edeceğinin, kapalı olması ise kabul edilmeyeceğinin bir göstergesi olarak kabul ediliyordu 336. Gordlevskî, bu görevliden perde dibi hizmetlileri olarak söz etmektedir 337. Emîr-i perdedarın günümüzdeki devlet büyüklerinin huzuruna girip çıkanlardan sorumlu olan özel kalem müdürlerine benzediğini söylemek mümkündür. 333 Merçil, 2011, s Aydın Taneri, Büyük Selçuklu Vezirinin Protokol Bakımından Durumu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 5 Sayı. 8, 1967, s. 132; Taneri, 1966, s Sadi S. Kucur, Nizâmülmülk ün Siyâset-Nâme sinde Selçuklu Devlet Teşkilatı Açısından Bir Bakış: Emîr-i Hares ve Emîr-i Dâd Örneği, Marmara Üniversitesi Fen- Edebiyat Fakültesi Türklük Araştırmaları Dergisi, Cilt. 12, Eylül 2002, s M. Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi III. Cilt. Alp Arslan ve Zamanı, TTK Yayınları, Ankara, 2011, s. 96; Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s Gordlevskî, 1988, s. 295

109 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 109 Vekil-i Der Vekil-i Der, hükümdarın özellikle Harezmşahlar zamanında önemli meseleler hakkında bilgi almasını sağlayan bir görevlidir 338. Bu görevli aynı zamanda devlet büyüklerinin ve vassalların merkezdeki işlerini takip etmekte, saray ile iletişimi sağlamakta ve hükümdar karşısında temsil faaliyetini yürütmüştür 339. Anadolu Selçuklularının saray teşkilatında vekil-i der ile ilgili bir bilgi mevcut değildir 340. Vekîl-i Hâss Siyâset-Nâme de vekîl-i hâssın oldukça önemli bir makam olduğundan, ancak Anadolu Selçuklularında bu kurumun yıprandığından söz edilmektedir. Mutbah, şaraphane, ahır, gulam ve maiyet mensuplarının amiri olarak saray ihtiyaçlarının karşılanması ve mali işlerin takibinden sorumlu olan vekîl-i hâss, hemen her gün sultanın huzuruna çıkarak fikrini arz etme ve ne alıp verdiğini haber vermekle görevlidir 341. Siyâset-Nâme haricinde vekîl-i hâss hakkında başka bir bilgiye rastlanmamakta ve bu memuriyetin Anadolu Selçuklularında ortadan kalktığı düşünülmektedir 342. Hatta Abbasilerde ve sonradan Anadolu Selçuklularında da rastlanan üstâdü ddâr ile vekîl-i hâssın aynı görevleri yürüttükleri belirtilmiştir 343. Üstâd el-dâr Büyük Selçuklular, Irak ve Kirman Selçukluları ile Harezmşahlarda görülen bu memuriyete, Anadolu Selçuklularında da rast- 338 Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Devlet Teşkilatına Dâir Yazılmış Bir Eser Münasebetiyle, Selçuklu Devri Türk Tarihi Araştırmaları II, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt. 2, Sayı. 2, 1964, s Sevim-Merçil, 2014, s Merçil, 2011, s Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Sadi S. Kucur, Vekîl-i Hâsslık ve Selçuklu Saraylarında Üstâdü'd-Dârlık, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, Sayı. 14, İstanbul, 2006, s. 3, (1-10).

110 110 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim lanmıştır 344. Bazı kaynaklarda üstâdü ddâr olarak da geçen bu görevli, kendisine hazine gelirleri ve vergilerden tahsis edilen ödeneklerle, sarayın, fırın, mutfak ve ahır harcamaları ile emri altında çalışanların maaş, elbise ve diğer giderlerini karşılamakla sorumludur 345. Bu harcamalar yapılırken yolsuzlukların önlenmesi için günümüzdeki uygulamaya benzer bir ortak imza sistemi geliştirilmiştir. Bu sisteme göre ödeme emirlerinin, vezir, müstevfi, müşrif, nâzır, ârız ve bunların nâibleriyle birlikte toplam on iki kişi tarafından imzalanması öngörülmüştür 346. Üstâdü ddâr aynı zamanda devletin mali politikalarını yöneten bir tür maliye bakanı görevi üstlenmiştir 347. Cahen ise üstâdü ddârın sarayın şefi olduğunu belirtmiştir 348. Büyük Selçuklularda Ebû Saîd el-kayinî, Irak Selçuklularında Kutluğ er-reşîdî, Kirman Selçuklularında Nasîrüddin Ebu l-kasım, Anadolu Selçuklularında ise Mübârizüddin Armağan-Şah, Cemâl el Dîn Ferruh Lala, Nizamü d-dîn Ali, Eminü d-dîn Yakut ile Sahib Ata Fahrü d-dîn Ali bilinen üstâdü ddârlar arasındadır 349. Emîr-i Ahur Sarayın ve hükümdara ait hayvanlarının bakımından sorumlu olan ve emri altında, hademe, seyis ve diğer görevliler bulunan bir makamdır. Emîr-i ahur aynı zamanda alaylarda sultanın atının yularından tutup çeken görevliye karşılık gelmekte ve Selçukluların hepsinde rastlanmaktadır 350. Sultana ait ahırlar sadece merkezde değil önemli eyaletlerde de bulunmaktaydı. Bu ahırlarda bulunan atların bakımı, yetiştirilmesi, dinlendirilmesi gibi işler emîr-i ahur tarafından yerine getirilmiştir. Sarayda atların, eyer, koşum gibi malzemelerini üreten saraçlar, atların tımarını ve yetiştirilme- 344 Merçil, 2011, s Merçil, 2011, s. 80; Uzunçarşılı, 1988 (a), s. 80; Sevim-Merçil, 2014, s Kucur, 2006, s Burgu, 2011, s Claude Cahen, The Formation of Turkey: The Seljukid Sultanate of Rum: Eleventh to Fourteenth Century, Pearson Education, 2001, Malaysia, p İbn-i Bibi, Selçuknâme; Merçil, 2011, s. 80; Kucur, 2006, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 37,83.

111 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 111 sini sağlayan seyisler ile katırcılar (harbende) gibi görevliler emîr-i ahura bağlı olarak çalışmışlardır 351. Emîr-i ahurlara Avrupa da kont istabl 352 ya da kodestabl 353 denilmiştir. Emîr-i Alem Emîr-i alem, merasim ve seferler sırasında sultanın Rayeti Devlet adı verilen bayrağının taşınmasından ve korunmasından sorumlu saray görevlilerinin emiridir 354. Emîr-i alemlerin nasıl çalıştıkları, savaşlarda nerede durdukları gibi konularda pek fazla bilgiye ulaşılamamıştır 355. Bununla birlikte İbn-i Bibi 356 ; Emîri alem Doğan bey hemen kılıcını sıyırarak Sadeddin i nişan aldı. Sadeddin Köpek can korkusu ile kendini sultanın şaraphanesine attı. Şarabdarlar onu kana bulanmış bir halde görünce her biri kıhç ve silâhlariyle üzerine atıldılar, pis canını murdar cesedinden ayırarak cehennemin dibine yolladılar şeklindeki ifadelerle bu görevliden bahsetmiştir. Emîr-i Candar Farsça silah taşıyan anlamına gelen candar kelimesi ortaçağda muhafızlık yapanlar için kullanılmıştır 357. Diğer Selçuklu devletlerinde olduğu gibi Anadolu Selçuklularında da var olan emîr-i candarın görevi, sarayı korumak ve hükümdar muhafızı olan candarların emirliğini yapmaktır 358. Candarlar birer süvari olup, asılı kılıç taşımış ve bir kısmı divan muhafızı olarak görev yapmışlardır. Ayrıca müfarede adı verilen özel hassa kuvvetleriyle birlikte hükümdarın korunmasını sağlamışlardır. Alaeddin Keykubad hükümdar olduğunda emri altında diğer candarlar arasından seçilmiş yetenekli yüz yirmi muhafız candarı olduğu ifade edil- 351 Merçil, 2011, s İbn-i Bibi, s Cahen, 2001, p Uzunçarşılı, 1988(a), s. 35; Sevim-Merçil, 2014, s Merçil, 2011, s İbn-i Bibi, s Merçil, 2011, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 81; Sevim-Merçil, 2014, s. 621.

112 112 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim mektedir 359. İbn-i Bibi de 360, emîr-i candarlar arasında, Alaeddin Keykubad döneminde Mübarizüddin Îsa ile Sultan II. Kılıçarslan döneminde Nureddin Yakup tan söz edilmekte bunun dışında bazı candarların da adı zikredilmiştir. Emîr-i Çaşnîgir Çaşnîgirler, Selçuklu sarayında haciblik ve üstâdü ddârdan sonra gelen ve sarayın sofra işlerinden sorumlu kişiler olup, başlarında Emîr-i Çaşnîgir bulunurdu. Emîr-i Çaşnîgir hükümdarın önüne konulacak yemeklerden tadarak zehirli olup olmadığını tespit ederdi. Hükümdarın sağlığı ve devletin bekası bakımından önemli bir görev üstlendikleri için bu görevi yürütenlerin son derece sadık ve güvenilir olması gerekiyordu 361. Selçukname de Alaeddin Keykubad ın zehirlenerek ölümüne Çaşnîgir Nasırüddin Ali nin sebep olduğu bilgisi vardır. Bu olumsuz örneğe rağmen kendini yetiştirerek, büyük kumanda mevkilerine kadar yükselen ancak yine de çaşnîgir unvanını kullanan Seyfüddin Eybe, Mübarizüddin Çavlı, Sefüddin Türkeri gibi önemli devlet adamları da bulunmaktadır 362. Emîr-i Silah Sarayda sultanın daimi hizmetkârlarından olan emîr-i silah 363, Zeredhâne ya da Zırhhâne denilen silah deposunun kumandanı olup, törenlerde sultanın silahını taşıyan görevlidir. Merasim sırasında sultanın tahtının hemen yanından duran Emîr-i Silah ın emri altında nöbetleşe hizmet yürüten daha küçük rütbede silahdârlar görev yapmışlardır 364. Emîr-i silahın sultana yakın ve her an huzurda hazır olmaları gereken bir saray görevlisi olduğunu Nizamü l Mülk ün Siyâset-Nâme sinde 365 görmek mümkündür. Sel- 359 Uzunçarşılı, 1988(a), s İbn-i Bibi, s. 107, 206, Uzunçarşılı, 1988(a), s İbn-i Bibi, s. 47, 79, 87, 187, 218, 363 Merçil, 2011, s Merçil, 2011, s Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s. 85.

113 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 113 çuknâme de ise devletin ileri gelenleri arasında emiri silah Bedrüddin Gühertaş isminden söz edilmektedir 366. Emîr-i Meclis Bu görevliye Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memlüklerin saray teşkilatında rastlanmaktadır. Emîr-i meclisin görevi, hükümdarla görüşmek isteyenleri huzura almak ve düzenlenen meclis ve merasimlerde protokol işlerini yürütmektir. Emîr-i meclisin önemli bir memuriyet olduğunu Anadolu Selçuklularının önde gelen devlet adamlarından biri olan Mübarizüddin Behram Şah'ın 367 emîr-i meclis olarak anılmasından görmek mümkündür 368. Bu görevli aynı zamanda, hükümdarın bezm denilen meclis toplantılarını tertip etmekle de meşgul olmuştur 369. Merçil, Sultan Alaeddin Keykubad ın Alanya nın fetih hazırlıkları sırasında Aksaray da konakladığında sâlâr-ı bezmin düzenlediği eğlenceyi çok beğendiğini ve burada geçen sâlâr-ı bezmin, emîr-i meclis olabileceğini ifade etmiştir 370. Emîr-i Şikar (Emîr-i Sayd) Emîr-i şikar, sultanın av için her türlü hazırlıklarından sorumlu olan, av köpekleri, doğan, atmaca gibi av kuşlarının bakımını yapan ve av sırasında sultanla beraber bulunup hizmet eden saray biriminin amiridir 371. Anadolu Selçuklularının önemli simalarından Sadettin Köpek in başlarda av emiri ve mimar olarak görev yaptığı bilinmektedir 372. Bununla birlikte av kuşlarına bakmak ve yetiştirmekle sorumlu bazdar adında başka bir memuriyetten de söz edilmektedir 373. Bilinen diğer emîr-i şikârlar arasında I. Keykavus döneminde Cemal el-din İshak, II. Gıyaseddin Keyhüs- 366 İbn-i Bibi, s İbn-i Bibi, s. 50, 67, 73, Asri Çubukçu, Emîr-i Meclis, İslam Ansiklopedisi, Cilt. 11, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Merçil, 2011, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 82; Merçil, 2011, s. 127; Sevim-Merçil, 2014, s İbn-i Bibi, s Merçil, 2011, s. 130.

114 114 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim rev döneminde Ferruh, III. Keyhüsrev döneminde Kılanvuzoğlu Seyfeddin ile II. Mesud döneminde Kılavuzoğlu Tuman Bey yer almaktadır 374. Emîr-i Devat Sarayda vezirlik alameti olan diviti taşıyan, koruyan ve gizli evrakların yazılıp saklanmasından sorumlu olan görevlidir. Davetdar da denilen bu görevliden başka vezirin kendi davetdarı da bulunmaktaydı 375. Selçuknâme de I. İzzeddin Keykavus döneminde Ziyaeddin Karaarslan isimli emîr-i devatın ismi geçmektedir 376. Emîr-i Câmedar Gazneliler, Büyük Selçuklular gibi İslam devletlerinin saray teşkilatlarında rastlanan bu görevli adını, Farsça elbise anlamına gelen câme ile tutan sahip olan anlamındaki dâr kelimelerinin birleşmesinden almıştır. Câmedârların görevi, hükümdarın elbiselerine bakmak ve elbiselerini giyip çıkarmasına yardımcı olmaktır 377. Bu görevliler elbiseleri câme-hâne adı verilen yerlerde saklamışlardır. Câmedârların başında ise Emîr-i Câmedar adı verilen amirleri bulunmaktaydı. Anadolu Selçukluları nda öne çıkan emîr-i câmedarlar arasında Alaeddin Keykubad döneminde Aksungur Siyabi, II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Samsam el- Din Kaymaz, II. İzzeddin Keykavus döneminde Emîr-i Câmedar Esedüddin Ruzbe ile III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Sencer gibi isimler en bilinenleri olmuştur 378. Taştdâr Taştdâr, hükümdarların yemeğe başlarken, yemekten sonra ellerini yıkadıkları ve abdest aldıkları leğen ve ibrikleri getiren, ib- 374 Merçil, 2011, s Uzunçarşılı, 1988(a), s İbn-i Bibi, s Aydın Taneri, Câmedâr, İslam Ansiklopedisi, Cilt. 7, s. 45; Uzunçarşılı, 1988(a), s Merçil, 2011, s. 98, İbn-i Bibi, s. 228, 321.

115 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 115 rik-dâr olarak da bilinen saray görevlileridir. Bu görevlinin adı farsça bir kelime olan ve leğen anlamına gelen taşt ile tutan, sahip olan anlamlarına gelen dâr kelimelerinin birleşmesinden türemiştir. Taştdârın görev yerine taşthâne denilmekte, burada, el yıkanan kaplarla kumaş yıkanan leğenlerden başka, hükümdarın elbiseleri, kılıcı, çizmesi, oda takımları, yastığı, seccadesi gibi malzemeleri de bulunmaktadır. Anadolu Selçuklularında taştdâra, taşti de denilmekteydi Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde hazine-i hassanın ve taşthânenin sorumluluğunun Celâleddin Karatay a verildiği ifade edilmektedir 380. Şarabdar Sarayın önemli görevlilerinden biri de şarabdardır. Bu görevlinin, şarabdar-ı hass, şarab-sâlâr ve şarâbî gibi isimlerle de anılmıştır. Şarabdarın görevi, meclislerde ve çadırda sultanın ve misafirlerinin içkilerini ve şerbetlerini hazırlamak, bunların kalitesini kontrol etmek ve içeceklerin muhafaza edildiği şarab-hâne adı verilen mekanların amirliğini yürütmekti 381. Şarabdar görevlerini, emrinde bulunan hizmetkarlar ve gulamlar yardımıyla yerine getirmiştir. Sefer sırasında ya da saraydan uzak bir yere gidildiğinde şarab-hâne de sultanla birlikte götürülmüştür 382. Hazinedâr Tarih boyunca devletlerin gücünü gösteren ve varlığını sürdürmelerinde etkili olan en önemli unsurlardan biri hazinedir. Hazine devletin gelirlerinin toplandığı, saklandığı ve gerekli harcamaların yapıldığı kurumdur. Diğer devletlerde olduğu gibi Anadolu Selçuklularında da bu konu üzerinde hassasiyet gösterilmiştir. Büyük Selçuklularda hazinenin sorumluluğu hazi- 379 Erdoğan Merçil, Taştdâr, İslam Ansiklopedisi, Cilt. 40, s ; Uzunçarşılı, 1988(a), s İbn-i Bibi, s Merçil, 2011, s ; Uzunçarşılı, 1988(a), s. 84; İbn-i Bibi, s. 198; Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s. 73, Merçil, 2011, s

116 116 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim nedâr 383 adı verilen, kendisinden emin olunan, dini bütün kişilere teslim edilmiştir 384. Hazinedârın, devletin para, altın, değerli eşya ve kıymetli evraklarını koruma, bunlarla ilgili kayıtları tutma ve işlemleri yapma gibi görevleri de bulunmaktadır 385. Hazinedâr seferlerde seyyar hazinenin başında ihtiyaçların karşılanması için Sultanla birlikte sefere katılırdı Saray Küçükleri Anadolu Selçuklularında saray teşkilatlanması içerisinde saray büyükleri olarak kabul edilen üst düzey görevlilerin yanı sıra, alt düzeydeki hizmetlerin yürütülmesinden sorumlu olan memuriyetler de vardır. Saray küçükleri olarak hangi memuriyetlerin kastedildiği konusunda ise açık ve kesin bir bilgi vermek doğru değildir 387. Ancak Merçil in sınıflandırmasına göre saray küçükleri arasında, çavuşlar, nedimler, soytarılar, rikabdâr, müneccim, üstâd-ı saray, ferraş, meş aleciler emîri, emîr-i mahfil, Emîr-i meydan, âbdâr, ser-muzedâr, hâdim, vuşak, mihmandâr, tercüman, cellâd, dellâl, saray muhafızları, bohçadâr, saray kâtibi ve çevgândâr 388 gibi görevliler yer almaktadır. Siyâset-Nâmede gece bekçileri, kapıcılar ve nöbetçilere özel önem verilmesi ve dikkat edilmesi gerektiği, çünkü bunların, tamahkâr oldukları ve para ile çabucak yoldan çıkabileceklerinden söz edilmiştir Anadolu Selçuklu Devleti nde hazinedâr için hızânedar, hızânedâr-ı hâs, hızânedâr-ı hazret, hâzin, hazînedar unvanları da kullanılmakta ve sadece sultanların değil çeşitli bölgelerde görev yapan hanedan mensuplarının da (Melik) hazinedarları bulunmaktaydı. Sultanlar tarafından, meliklere, elçilere ve devlet büyüklerine verilecek hediyeler hazinedarlar aracılığıyla gönderilirdi. Ayrıntılı bilgi için bkz. Erdoğan Merçil, Hazinedâr, İslam Ansiklopedisi, Cilt. 17, 1998, s ; Merçil, 2011, s Merçil, 2011, s İbn-i Bibi, s. 28, 71, 102, 160; Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s. 59, 131, Merçil, 2011, s Köymen, 1966, s Merçil, 2011, s Siyâset-Nâme, s

117 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 117 Bunların dışında saray küçüklerinden olan çavuşlar hakkında önemli bilgiler mevcuttur. Serheng (Serhegan) 390 ve durbaş olarak da bilinen çavuşlara, Samaniler, Gazneliler, Büyük Selçuklular, Harezmşahlar ve Memlüklerde de rastlanmıştır. Çavuşlar, alaylarda sultanın önünde giderek yolu açan ve bağırarak halka haber veren, hem sarayda hem de orduda hizmet eden görevlilerdir 391. Çavuşların bir diğer görevi de hükümdar fermanlarını halka ve savaş sırasında askerlere iletmeleri ve karşılama merasimlerinde yer almalarıdır 392. Bunlar, tahtın yanında ellerinde mızraklar ve kalın sopalarla bekleyen 393 kendilerine emredilen her şeyi yapmakla görevli, iri cüsseli ve acımasız kimselerdir Merkezi Yönetim Anadolu Selçuklularının, Büyük Selçukluların bir eyaleti ve kolu olması ve hükümdarın da Selçuklu soyundan gelmesi sebebiyle, saray teşkilatında olduğu gibi devlet teşkilatlanmasında da Büyük Selçukluların taklit edildiği görülmüştür 395. Devlet işleri, idari, askeri, mali, şer i ve hukuki olarak beş kısma ayrılmıştır. Askeri ve teknik işler doğrudan Beylerbeyine; idari ve mali işler Sahib veya Vezir ile onun emri altında bulunan Müstevfi, Tuğrai, Pervane, İşraf ve diğer birim amirlerine; hukuki ve şer i işler Kadı l kudat ile kadıların sorumluluğuna verilmiştir. İdari işlerle emirler yani asker kumandanlar ilgilenmişlerdir 396. Selçuklularda hükümet kuruluşlarında kapı kavramı kullanılmış ve bu kavram Osmanlılarda Bâb-ı Âlî adını almıştır. Merkezi kuruluşlar devletin başkenti olan Konya da bulunmaktadır. Yönetim işlevleri ise Sasanilerden alınan, divan adı verilen iyi ör- 390 Nizamü l Mülk, Siyâset-Nâme, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 85; Köymen, 1966, s. 51; İbn-i Bibi, s Merçil, 2011, s Gordlevskî, 1988, s Merçil, 2011, s Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi Selçuklular Devri I. Cilt, TTK Yayınları, Ankara, 2013, s. 159; Gordlevskî, 1988, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 87.

118 118 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim gütlenmiş ve sayılara ona ulaşan kurumlarda (divanlarda) toplanmıştır 397. Devletin berat ve resmi emirleri ile mali işleri Büyük Divanda görülürdü Büyük Divan Kaynaklarda, Divanı Saltanat, Divan-ı âli veya Divan-ı vezâret olarak da geçmektedir 399. Büyük divan devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı devlet yönetiminin en yüksek organı ve kuruludur 400. Divanda hükümdardan sonra en büyük reis ve devlet işlerinin sorumlusu sahibi âzam unvanını taşıyan vezir gelir. 401 Divan, günümüz parlamenter sistemlerdeki bakanlar kurulu benzeri bir organ olup, reisine sahib-i divan ya da vezir denilmiştir. Divanın üyeleri ise günümüz bakanlıklarına karşılık gelen kuruluşların amirleri olan Müstevfi, Pervane, Arıdi Çeyş, Melik ül-küttab, Müşrif, Kadıasker gibi sivil bakanlarla, emir unvanına sahip Beylerbeyi ve Melik ül-ümera denilen komutanlardan oluşmaktaydı. Bu komutanlardan biri Atabeg unvanına sahipti. Zaman içerisinde divan üyelerinin sayısı arttıkça naib-i saltanat adı verilen ikinci vezir ile emîr-i meclis ve protokol nazırları da divana dahil edilmişlerdir 402. Aşağıda büyük divan üyelerinden belli başlıları hakkında kısa bilgiler verilmektedir. Vezir Sultandan sonra gelen en önemli makamdır. 13. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Moğol etkisinin artması ile birlikte vezirlerin genellikle Moğollar tarafından atandığı ve hükümdarın sembolik bir konuma gerilediği görülmüştür 403. Anadolu Selçuklularında vezirler Pervane Muinü d-dîn ve Fahrü d-dîn Ali dışında sivil 397 Gordlevskî, 1988, s Sevim-Merçil, 2014, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 87; Sevim - Merçil, 2014, s Taneri, 1966, s İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I. Cilt, TTK Yayınları, Ankara, 1988(b), s. 44; Uzunçarşılı, 1988(a), s Yinanç, 2013, s Gordlevskî, 1988, s. 71.

119 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 119 teşkilattan gelmişlerdir 404. Selçuklularda vezirler genellikle İran kökenli olup, devlet teşkilatı içerisinde yetişerek tecrübe kazanmaları sonucu bu makama tayin edilmişlerdir. Vezirler güvenilir ve varlıklı kimselerden seçilmiştir. Ünlü vezir Nizamü l Mülk ün servet sahibi bir aileden geldiği ve kendisinden sonra oğulları ve torununun vezirlik yaparak bu görevi sürdürdükleri bilinmektedir 405. Anadolu Selçuklularında en zengin vezir Sahib Fahrüddin Ali, en görkemli vezir ise Sahib Şemsüddin Mehmed Isfahanî dir 406. Divit ya da o dönemdeki adıyla devâtı vezâret bir vezirlik alameti olarak kabul edilmekte ve divan günlerinde dividi vezirin önüne getiren memura devâtdar denilmektedir 407. Vezirler askeri teknik işler hariç tüm idari işlerden sorumlu idiler. Vezirlerin, yasama yetkisi kapsamında sultan adına ferman ve menşur çıkarma, yürütme yetkisi kapsamında ise sultan bulunmadığı zamanlarda divan-ı saltanata başkanlık etme yetkisi vardı 408. Görevleri karşılığında kendilerine maaş olarak ıktâ verilirdi. Vezirlerin, sultanlarınkinin bir numunesi gibi görünen kalabalık bir maiyetleri vardı ve bir yere gittiklerinde maiyetindekilerle birlikte giderlerdi 409. Selçuknâme de, vezirin sabah namazını kıldıktan sonra makamına geçtiği, divan kâtipleri tarafından bir gün önce yazılmış olan ferman ve yüksek rütbeli memuriyetlere yapılan atama yazılarını okuduğu ve gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra devlet erkanını huzura kabul ettiği bildirilmektedir. Ayrıca divanda, 404 Taneri, 1966, s Ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Taneri, Büyük Selçuklu İmparatorluğu nda Vezirlik, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 8, 1967, s Uzunçarşılı, 1988(a), s İbn-i Bibi, s. 265; Uzunçarşılı, 1988(a), s Selim Kaya, I. Gıyâseddin Keyhüsrev ve II Süleymanşah Dönemi Selçuklu Tarihi ( ), TTK Yayınları, Ankara, 2006, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 91.

120 120 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim kâtiplerin ve tercümanların derecelerine göre oturduğu ifade edilmektedir 410. Selçuklularda vezirler farklı milletlerden geldikleri için, kendilerine bir güvensizlik vardı. Bundan dolayı yönetsel görevleri kesin bir şekilde sınırlandırılarak güçlenmelerine engel olunmuştu. Hatta vezirlik sahib unvanı ile daraltılmıştı 411. Bütün bunlara rağmen Anadolu Selçuklularında tahta hangi hanedanın geçeceği konusunda genellikle vezirler etkili olmuştur. Bu durum, vezir ve üst düzey görevlilerle sultan arasında anlaşmazlıklar yol açmıştır 412. Devlet teşkilatında vezir sayısı her dönem bir olmuş ve günümüzdeki başbakana karşılık kullanılmıştır 413. Atabeg Atabeg, Türklere mahsus bir makam olup, 414 Anadolu Selçuklularında geleceğin sultanını yetiştirmekle sorumlu, baba lakabı ile anılan etkili ve saygın bir unvandı 415. Hiyerarşik sıralamada atabeglerin, vezirden sonra sultan naiblerinden önce yer alması 416 onlara verilen önemi göstermektedir. Zaporozhets 417, Atabeg için Türkçede akıl hocalığı, danışmanlık, öğreticilik gibi anlamlara gelen mentor kavramını kullanmıştır. Melikler, devlet işlerinde yetiştirilmek üzere küçük yaşta Atabeg (Lala) adı verilen devlet adamlarının gözetiminde bir eyalet veya vilayete gönderilirdi 418. Büyük Selçuklularda başarılı komutanlara ıktalar verilerek atabeg 410 İbn-i Bibi, s Cahen, 2001, p Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev in ölümünden sonra üç oğlundan biri olan Alaeddin Keykubad ı veliaht tayin etmesine rağmen vezir İsfahani Şemseddin ve diğer devlet büyüklerinin büyük çocuk olan II. İzzeddin Keykavus u tahta geçirmeleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Sevim-Merçil, 2014, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Yayınları, Onuncu Baskı, İstanbul, 2008, s Gordlevskî, 1988, s Turan, 1958, s V. M. Zaporozhets, The Seljuks, Member of the European Academy of Natural Sciences e.v., Hannover, 2012, s Uzunçarşılı, 1988(a), s

121 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 121 unvanı ile melik eğitimi için görevler verilmiştir. Atabeglerin maiyetinde zengin bir hazine ve çok sayıda asker bulunması 419, bir süre sonra bunların bağımsız hareket etmelerine yol açmıştır 420. Anadolu Selçuklularında melik atabegliğinin yanında divana dahil olan ve hükümdar tarafından atanan hükümdar atabegliği makamı da oluşturulmuştu 421. Cemaleddin Muhammed bin Mahmud un, atabegliğe tayini için çıkarılan fermanda, devlet erkânının ve naiblerin bütün işlerde görüş alışverişinde bulunmak zorunda oldukları ifadesi, bu makamın önemini ortaya koymaktadır. Atabeglerden bazıları yetiştirdiği meliğin sultan olması ile birlikte vezirlik makamına kadar yükselmişlerdir 422. Pervane Büyük divandaki arazi defterlerinde yer alan hâs ve ıktâ yani dirliklerin kimlere verileceğinden ve bunlara ait gerekli kayıtların ve evrakların hazırlanmasından sorumlu görevlidir 423. Sultanın kişisel yardımcıları arasında yer alan pervanenin Moğollardaki karşılığı ise parvanadır. 13. yüzyılın başlarında büyük bir memuriyet olan pervane, önemli yönetim becerilerine sahip olmuştur 424. Anadolu Selçuklularında günümüz bakanlıklarına karşılık gelen ikinci derece divanlar da bulunmaktaydı. Divanlarda kendi görev alanları ile ilgili işler görüşülür ve alınan kararlar bir üst divana (divan-ı saltanata) arz edilirdi. Büyük divana dahil olan ve üyeleri arasında yer alan ikinci derece divanlar, Niyâbet-i Saltanat, Divan-ı Tuğra, Divan-ı İstifa, Divan-ı Ârız ve Divan-ı İşraf-ı Memâliktir İbn-i Bibi, s Altan Çetin, Selçuklu Teşkilatı nın Memlûklere Tesiri, Belleten, Cilt. 68, Sayı. 251, Nisan 2004, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Turan, 1958, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Cahen, 2001, p Sevim-Merçil, 2014, s. 625; Uzunçarşılı, 1988(a), s. 92.

122 122 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Niyâbet-i Saltanat Büyük Selçuklularda rastlanmayan ve vezirden sonra gelen bu makamın Anadolu Selçuklularına Eyyubîlerden geçtiği düşünülmektedir 426. Bu makamın başında bulunan nâib-i sultanın, hükümdarın yokluğunda devlet işlerinin üstlenilmesi gibi oldukça önemli yetkileri vardı. Nâib-i sultan seferlere doğrudan katılarak gerektiğinde orduyu kumanda etmiştir. Özellikle Moğol hakimiyeti döneminde nâib-i sultan Moğolların kontrolünde hareket etmiştir 427. Hatta devleti kontrol altında tutma amacıyla olsa gerek, mevcut Selçuklu sultanının naibinin yanında bir de Moğol naibi atanmıştır. Moğol naibine naib-i hazret, makamına ise niyâbeti hazret adı verilmiştir. Naib ülkedeki tüm gelişmeler hakkında Moğol Hükümdarını bilgilendiren makam olma özelliğine sahiptir. Bu dönemin önemli naiblerinden biri Şemsüddin Mehmed Isfâhani dir 428. Selçuknâme de, Eminüddin Mikâil, Celâleddin Karatay gibi nâib-i sultanların isimleri geçmektedir Divan-ı Ârız Divan-ı ârız hakkında yeterli bilgi olmamakla birlikte, Moğol hakimiyetine kadar devlet teşkilatı içerisinde yer almış, sultan ile beraber ordunun denetlenmesi ve ordu mensuplarının ücretlerinin dağıtılması gibi işlerle meşgul olmuştur 430. Ordunun levazım ve ihtiyaçlarının karşılanması, asker toplama, ıktâların yönetilmesi ile defterlerin tutulmasından ve kontrolünden sorumlu olan bu divanın başında, sahib-i divan-ı ârız ya da ârızül-ceyş adı verilen görevli bulunurdu 431. Ordunun askeri ve teknik faaliyetleri Beylerbeyi ya da Melik ül Ümera ordu komutanlarının sorumluluğunda 426 Uzunçarşılı, 1988(a), s. 93; Taneri, 1966, s Taneri, 1966, s Uzunçarşılı, 1988(a), s İbn-i Bibi, s. 280, 228, 430 Cahen, 2008, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 96; Sevim-Merçil, 2014, s. 625.

123 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 123 olduğu için ârızın günümüzdeki karşılığının, sivil devlet adamı olan Milli Savunma Bakanı olduğu söylenebilir Divan-ı İstîfa Devletin maliye işlerinin görüldüğü divana verilen addır. Günümüz Maliye Bakanlığına karşılık gelen bu divanın başında müstevfi bulunurdu. Arazi ve ıktâ defterleri ile ilgili faaliyetler (Büyük Divan da Pervaneye ait işlerdir) hariç, devletin tüm mali işleri Divan-ı İstifa da görüşülür ve karara bağlanırdı 433. Divanda devlet hazinesinin gelir ve gider kayıtları tutulur ve yıllık bütçeler hazırlanırdı. Bütçenin gelir kaleminin yüksek olması esastı. Eğer bu hedef gerçekleştirilemezse en azından denk bütçe hazırlanmaya çalışılırdı 434. Müstevfi, divan üyeleri arasında yer alan ve devlet hazinesinden sorumlu görevlinin adıdır 435. Kendisine sahib al-zimam da denilen bu görevli devlet maliyesinin ve hesaplarının başında yer almaktaydı. Müstevfinin, vergilerin ve harcamaların kontrolünü sağlama, vezir olana kadar kendisini atayan vezire yardımcı olma gibi görevleri de bulunmaktaydı 436. Selçuklularda bu unvana Moğol döneminde rastlanıyor olması, İranlı görevlilerin örgütlenme anlayışına getirdikleri bir yenilik olarak değerlendirilmektedir Divan-ı Tuğra Bu divan, devletin tüm atama, berat ve nâmelerinin yazılması ve üzerlerine hükümdarın alamet ve tuğrasının çekilmesi işleri ile meşguldü. Divanın başkanına tuğraî ya da sahib-i divan-ı tuğra adı verilirdi 438. Selçuknâme nin yazarı İbn-i Bibi nin de tuğra diva- 432 İbn-i Bibi, s. 161; Uzunçarşılı, 1988(a), s Uzunçarşılı, 1988(a), s Sevim-Merçil, 2014, s Gordlevskî, 1988, s Cahen, 2001, p Cahen, 2008, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 97.

124 124 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim nının maliki olduğu bilinmektedir 439. Selçuklu sultanlarının diğer devletlerle ve eyaletlerle olan her türlü yazışmaları, hükümdarlar tarafından dağıtılan ıktâların ve devlet memuriyetlerine yapılan atama belgelerinin hazırlanması, bu divanın görevleri arasında yer alıyordu. Belgelerin üzerine hükümdarın işareti koyulur, çıkış tarihi itibariyle divan defterine (bugünkü giden evrak defteri) kaydı yapılır ve muhafaza edilirdi 440. Tuğrailer (mühürdar) iyi eğitim görmüş Arapça ve Farsçayı iyi bilen âlimler arasından seçilmekteydi 441. Tuğrul Bey döneminden itibaren Selçuklu devletlerinde bulunan divan başkanları Nizamü l Mülk ten önce Türklerden seçilmekteydi. Ayrıca, Anadolu Selçuklularında tuğra ve inşa divanlarının da birleştirildiği görülmektedir 442. Tuğra divanının görevlerini günümüz yazı işleri müdürlüğü (başkatiplik) ile Dışişleri Bakanlığı nın görevlerine benzetmek mümkündür Divan-ı İşraf-ı Memâlik Müşrif ya da işraf divanı olarak da bilinen bu divanın görevi, devletin mali ve idari işlerinin, gelir ve harcamalar dahil üst düzey kontrolünü yapmaktır 444. İşrâf-ı Memâlik Menşûru nda Fahreddin in aslî defterlerin düzeltilmesi, memleketlerin yazılması, divan (hazine) mallarının meydana çıkarılması, beldelerin ahval ve muamelât ile hanedana ait binaları (buyütât-i haşş), gelir ve masrafların bilinmesi için kendi mutadı üzere gayret göstermesi takrir ve berâtlar üzerine nişân koyması emredilmektedir ifadesi müşriflerin görevlerinin belirlenmesi bakımından oldukça önemli bilgiler vermektedir 445. Divanın görevleri bugünkü Sayıştay ile benzerlik göstermektedir 446. Yerel düzeyde eyaletlerde de her ne kadar bu bölgeler kadının görev 439 İbn-i Bibi, s Sevim-Merçil, 2014, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Sevim-Merçil, 2014, s. 625; Cahen, 2008, s Yinanç, 2013, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 97; Sevim - Merçil, 2014, s sman Turan, Türkiye Selçukluları Hakkına Resmi Vesikalar, TTK Yayınları, Ankara, 1958, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 98.

125 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 125 alanı içerisinde yer alsa da merkezin denetiminde işraf divanları oluşturulmuştur 447. Büyük divana dahil olanların dışında merkezi ve yerel devlet teşkilatlanması içinde başka divanlar da vardır. Bunlar arasında, Divan-ı Mezâlim, Divan-ı Hâss, Divan-ı Eyâlet, Divan-ı Riyaset, Divan-ı Evkâf-ı Memâlik, Divan-ı Şıhnegî, Müsadere Divanı, Hatun Divanı 448, Divan-ı Menâşir ve Divan-ı İncü 449 sayılabilir. Divan-ı Mezâlim Zulme uğrayanların ve devlet görevlilerinden şikayeti olanların sorunlarının çözüme kavuşturulduğu divandır 450. Siyâset- Nâme de, sultanın haftada iki gün divana oturmasının, haklıyı haksızdan ayırmada ve adalet dağıtımında her şeyi kendi kulağı ile duymasının öneminden söz edilmiştir. Ayrıca sultanın bizzat bu işi yaptığı haberinin memlekette duyulması ile birlikte, zalimlerin korkacakları ve tekrar aynı suçu işlemekten çekinecekleri ifade edilmiştir 451. Divan bugünkü Adalet Bakanlığı olarak kabul edilmektedir 452. Divan-ı Mezâlim de şer i davalardan ziyade hükümet merkezindeki örfi davalara bakılmakta 453 bu davalar gelenek, eşitlik ve kanunlara göre çözümlenmektedir 454. Şer i davalar ise kadıya havale edilmekteydi 455. Zulmü önlemek için sultanın emrinde çalışan Emîr-i Dâd unvanına sahip günümüz Adalet Bakanı na karşılık gelen bir görevli bulunurdu 456. Emîr-i Dâd, divan heyetine dahil 447 Sevim - Merçil, 2014, s Sevim - Merçil, 2014, s Kerimüddin Mahmud-i Aksarayi, Müsâmeretü l Ahbâr, (Çev. Mürsel Öztürk), TTK Yayınları, Ankara, 2000, s Sevim-Merçil, 2014, s Siyâset-Nâme, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Turan, 1958, s Sevim - Merçil, 2014, s Merçil, 2007, s Cahen,, 2008, s. 187.

126 126 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim olan üyelerden değildi 457. Emîr-i Dâd hakkındaki bilgiler bazı küçük farklılıklar taşısa da Merçil in yaptığı tetkikler sonucu bu görevlinin, adliye vekili ve Divan-ı Mezâlim in başkanı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Emîr-i Dâdın asker kökenli olup, yapılan suç duyurularını araştırmak ve suçluları tutuklamak gibi görevleri vardı 458. Bundan dolayı bu görevlinin, ülkede asayişin sağlanması için hem savcı hem de polis statüsünde geniş yetkilere sahip olduğu anlaşılmaktadır 459. Divan-ı Hâss Sultanın şahsına ait arazilerin yönetiminden sorumlu olan divandır. Bu araziler hanedan üyelerine îkta ya da mülk olarak dağıtılırdı. Divanın başında ise Vekil-i Divan-ı Hâss bulunurdu. Hâss arazilerinin mali işleri ile ilgili bir daire vardı. Müstevfiler araziler hakkında bu divana hesap vermekle yükümlüydüler 460. Merkezi yönetimin haricinde eyaletlerde de merkezdekine benzer divanlar oluşturulmuştu. Bunların başında Divan-ı Eyâlet gelmektedir. Divan-ı Eyâlet, valinin başkanlığında toplanmakta ve eyaletin en üst kuruluşu durumundadır. Eyalet yöneticileri eğer hanedan mensubu bir melik ise onun divanı daha çok Büyük Divan a benzemekte ve yapısal anlamda valininkinden farklılık göstermektedir. Burada görevli vezir merkezdeki Büyük Divan ın da emri altında olduğu için doğrudan hükümdar tarafından atanmaktadır 461. Bu uygulama merkezin yerel üzerindeki vesayetini sağlaması bakımından önemlidir. Meliklerin merkeze bağlılıklarının sağlanması ve özerk güç merkezleri haline gelmelerinin önlenmesi konusunda önemli bir uygulama olarak değerlendirilebilir. 457 Uzunçarşılı, 1988(a), s Bu konudaki farklılıklar ve değerlendirmeler için bkz. Erdoğan Merçil, Selçuklular da Emîr-i Dâd Müessesesi, Belleten, Cilt. 59, Sayı. 225, Ağustos 1995, s Kaya, 2006, s Sevim - Merçil, 2014, s Sevim - Merçil, 2014, s. 627.

127 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 127 Valinin emri altında çalışan idare memurlarına reis denilmekte, reisin başında bulunduğu divana da Divan-ı Riyaset adı verilmektedir. Reisler soylu aileler arasından seçilmekte ve bu görev babadan oğula geçmekteydi. Eyaletin iç işlerinin, mali, adli, asayiş ve belediye işlerinin idaresi ile vakıfların kontrolü gibi hizmetler reisin görevleri arasında sayılmaktadır. Bu işler divanda alınan kararlar doğrultusunda yürütülmüştür 462. Yukarıda açıklanan divanların dışında, vakıfların denetimi, işletilmesi ve yönetilmesinden sorunlu olan Divan-ı Evkâf-ı Memâlik; kabileler arasında asayişi sağlamak için emniyet müdürü, askeri vali ve hükümdarın temsilcisi sıfatıyla görev yapan yüksek memurun başında bulunduğu Divan-ı Şıhnegî; usulsüz olarak zenginleşmiş vezir, devlet görevlileri ya da başka kimselerin para ve mallarına zorla el konulmasını sağlayan Müsadere Divanı ile sultanların eşlerinin emrindeki Divan-ı Hatun gibi divanlar da mevcuttur 463. Merkezi yönetim sistemi ile ilgili bilgilerden sonra Selçukluların kendine has yerel yönetim anlayışı ve örgütlenmesi üzerinde de durulması gerekmektedir Toprak Sistemi ve Taşra Yönetimi Anadolu Selçukluları ilk zamanlar, Büyük Selçuklu Devleti nin on iki bölgesinden biri ve vassalıydı. Bundan dolayı idari, mali ve askeri kurumlar ile bürokratik yapı Orta Asya daki öncüllerine benzer şekilde oluşturulmuştu 464. Ancak toprak ve mekânsal örgütlenme üzerinde İran, İslam Medeniyeti ve Bizans kurumlarının da etkili olduğu anlaşılmıştır 465. Anadolu Selçuklularında eyalet şeklinde görülen idari teşkilatlanmanın merkezi bir devlet özelliği taşımaktan ziyade, ortaçağ 462 Sevim - Merçil, 2014, s Sevim - Merçil, 2014, s Gordlevskî, 1988, s. 249; Ortaylı, 2008, s Koray Özcan, Anadolu da Selçuklu Dönemi İdare Sisteminin Mekânsal Örgütlenmeleri: Selçuklu İdari Birim Organizasyonları (ve Evrimi), Bilig, Kış 2006, s. 203.

128 128 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Avrupa sına birebir benzemese de feodal özellikler taşıdığı belirtilmiştir 466. Tarıma dayalı ekonomik yapıda devletin idari teşkilatlanmasını anlayabilmek için öncelikle devletin toprak üzerindeki örgütlenmesine bakmak gerekir. Büyük Selçuklularla başlayan ve Osmanlılarda da devam eden devletçilik anlayışının yansımalarını Anadolu Selçuklularının toprak idaresinde görmek mümkündür. Bu dönemde toprakların yönetimi bazı değişikliklere uğramış, köleler ve ücretli askerlere dayalı ordu sistemiyle uyumlu hale getirilmiştir. Askeri ıktâ adı verilen bu sistemde, belirli topraklar üzerinde devlete ait vergilerin tamamı veya bir kısmı ordu mensuplarına hizmetleri karşılığı bırakılmıştır. Anadolu Selçuklularında topraklar, bütün ülkeyi kapsayan mîrî topraklar ve devletin bazı şartlara bağlı olarak tanımış olduğu hususi topraklar şeklinde tasnif edilmiştir 467. Mîrî topraklar 468 ise kendi içinde hâs arazi, ıktâ ve vakıf arazilerinden oluşmuştur 469. Bu arazilerin hâs ve ıktâ kısımları hükümdar ve ailesi ile vezir, emir, devlet adamları ve sipahilere tahsis edilmiştir 470. Hâs Arazi Vergi gelirleri doğrudan sultana ait topraklara hâs arazi adı verilmektedir. Ayrıca Selçuklu sultanları özel mülkiyete tabi olmayan diğer arazilere de ıktâ yoluyla sahip çıkabilmişlerdir 471. Her ne 466 Yinanç, 2013, s. 155; Cahen, 2008, s Osman Turan, Selçuklular ve İslâmiyet, Nakışlar Yayınevi, İstanbul, 1980, s Turan, Montesqieu nun İslâm medeniyetinin dağılmasında hükümdarların baskıcı yönetim anlayışının ve toprak mülkiyetine tecavüzlerinin etkili olduğu fikrine, Türklerdeki toprak rejimini anlayamadığı gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Bkz. Osman Turan, Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti, Ötüken Yayınları, Onuncu Baskı, İstanbul, 2008, s Tasniflerde aralarında küçük farklılıklar olsa da aynı arazilerden söz edilmektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı, 1988(a), s. 113; Sevim-Merçil, 2014, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Erdoğan Merçil, Müslüman-Türk Devletleri Tarihi, TTK Yayınları, Ankara, 2000, s. 175; Sevim - Merçil, 2014, s. 634.

129 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 129 kadar hâs arazileri sultanın kişisel mülkleri gibi görünse de bunlar devlete ait topraklardır 472. Iktâ Sistemi Iktâ, kesmek, ayırmak anlamındaki kat kökünden türetilmiş bir kavramdır. Kamu otoritesinin tasarrufundaki arazi ve taşınmaz malların, mülkiyet, işletme ve faydalanma hakkı ve imtiyazları ile bir bölgenin vergi gelirlerinin devlet başkanının uygun gördüğü kimselere tahsis edilmesi şeklinde tanımlanmıştır. Kendisine ıktâ verilen kişilere, ıktâî, ıktâdâr ya da mukta gibi isimler verilmiştir 473. Bu sistemin ilk örneklerine Hz. Peygamber (S.A.V.) zamanında rastlanmış, bazı farklılıklarla birlikte, Emeviler, Abbasiler, Gazneliler, İlhanlılar, Eyyübiler, Memlükler ve Endülüs te de uzun süre uygulanmıştır 474. Uygulamada ıktânın iki anlamından söz edilmektedir. Birincisi, toprakların miras yoluyla devredilebildiği, arazi üzerinde daha çok yarı sahiplik durumundaki özel mülkiyete tabi topraklardan vergi alma anlamındaki ıktâdır. İkincisi ise mirasın söz konusu olmadığı şartlar yerine getirilmediğinde geri alınabilen ıktâdır. Ancak bu tür ıktâ uygulamasında da miras yoluyla devretmenin 12. yüzyıldan sonra yaygınlaştığı görülmektedir 475. Anadolu Selçuklularında Nizamü l Mülk ün çabaları ile diğer örneklerinde az rastlanan askeri ıktâ sistemi hayata geçirilmiştir. Askeri ıktâ uygulaması devlete önemli avantajlar sağlamıştır. Çünkü geniş topraklara sahip bir devlette vergilerin merkezi yönetim tarafından toplanması, sonra bu vergilerden harcama yapılması dönemin ulaşım ve iletişim imkanları göz önüne alındığında hem çok zor, hem de zaman alıcı ve masraflı bir işti. Iktâ sistemi ile vergiler yerinde ıktâ sahipleri tarafından toplanıp, yine o bölgenin 472 Cahen, 2008, s Mustafa Demirci, Iktâ, İslam Ansiklopedisi, Cilt. 22, 2000, s Demirci, 2000, s ; Erkan Göksu, Türkiye Selçuklularında Iktâ, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S. 26, Güz 2009, s Cahen, 2008, s. 136.

130 130 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim askeri ve diğer ihtiyaçları için harcandığından, devlet hazinesinden herhangi bir harcama yapılmadığı gibi merkeziyetçi sistemin dezavantajlarını da azaltmıştır. Ayrıca bu sistem, devletin en büyük gider kalemini oluşturan ordu harcamalarının hazineye yük oluşturmasını engellemiş, büyük ve düzenli bir ordunun kurulmasını kolaylaştırmıştır 476. Büyük ıktâ sahibi aşiret beylerinin ırsi reisliklerinin devam etmesi, zamanla kendilerini sultanla eşit görmeye başlamalarına ve küçük birer beylik gibi hareket etmelerine neden olmuştur. Nizamü l Mülk tarafından Sultan Melikşah döneminde başlatılan askeri küçük ıktâ usulü ile toprak düzeninin yeniden yapılandırılması yoluyla devlet merkezileştirilmeye çalışılmıştır 477. Büyük Selçuklularda meliklere ve büyük komutanlara ıktâ olarak eyaletin tamamı verilirken, devletin parçalanma riski üzerine Anadolu Selçuklularında bu uygulamadan vazgeçilmiş ve valilere hizmetlerinin karşılığı olarak kendi bölgelerinin dışındaki farklı bölgelerde parça parça ıktâlar tahsis edilmiş ve bunların güçlenip isyan etmelerinin önüne geçilmeye çalışılmıştır 478. Ayrıca daha önce maaş verilen askerlere ıkta tahsis edilerek bu askerlerin kendi arazilerinde yaşamaları ve gerektiğinde orduya katılmaları sağlanmıştır 479. Anadolu da vilayetlerin ve mahalli askerlerin başında bulunan subaşılar (serleşker) büyük ıktâların ve kumanda ettikleri askerlerin sahibi değil, sadece amiri konumunda idiler. Bundan dolayı arazileri kendilerine mülk edinememişlerdir. Böylece feodal yapıda da bazı bozulmalar ortaya çıkmıştır. Özellikle Bizans idaresi altında Anadolu da geniş toprakları elinde bulunduran arazi aris- 476 Ann K. S. Lambton, Landlord and Peasant in Persia: A Study of Land Tenure and Land Revenue, I.B.Tauris, London, 1991, s ; Erkan Göksu, Iktâ Sisteminin Tekâmülünde Selçukluların Rolü, Tarihin Peşinde Uluslararası Tarih ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı. 1, 2009, s Ümit Hassan,- Halil Berktay-Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi I, Osmanlı Devletine Kadar Türkler, Cem Yayınevi, İstanbul, 1989, s Kucur, 2013(a), s Fuat Köprülü, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri, Kaynak Yayınları, 5. Basım, İstanbul, 2009, s

131 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 131 tokrasisinin mağduru olan topraksız köylüler, Selçuklu hâkimiyeti altında hürriyetlerine ve toprağa kavuşturulmuş böylece üretimde de önemli artışlar sağlanmıştır 480. Vilayetlerde devletin memuru konumunda olan ıktâ sahiplerine halktan kanunla belirlenenin dışında vergi talep etme yetkisi tanınmamıştır 481. Iktâlar, hükümdara, hanedan üyelerine, büyük devlet adamlarına, emirlere ve askerlere verilmiştir. Büyük ıktâ sahibi hanedan üyelerinin, büyük devlet adamlarının ve emirlerin ıktâ karşılığı askeri kuvvet beslemeleri gerekmekteydi. Küçük askeri ıktâlar ise askeri hizmet karşılığı verilir ve babadan oğula geçmiştir. Halka haksızlık edenlerin ıktâları ise ellerinden alınmıştır 482. Anadolu Selçuklularında, Bizanslıların askeri nitelikli thema, Orta Asya Türk ve İran-İslâm devlet geleneklerinden gelen ülüş ve ıktâ sistemlerinin sentezine dayalı bir idari örgütlenme oluşturulduğu düşünülmektedir 483. Dolayısıyla ıktâya dayalı Selçuklu devlet yönetim yapısının, döneminin en gelişmiş sistemlerinden biri olarak kabul edilmektedir 484. Çünkü ıktâ, sadece askeri harcamaların karşılandığı toprağa bağlı bir ordu sistemi değil, aynı zamanda, bir maliye ve yerel yönetim sistemi işlevine de sahiptir. Iktâ sistemi sayesinde, vergiler en az masrafla tahsil edilerek yerinde harcanmakta ve merkeze gönderilme sorunu ortadan kalkmaktadır. Ayrıca eyalet, vilayet ve daha küçük idari birimlerin ıktâ sahipleri tarafından yönetilmesi de sağlanmaktaydı 485. Yukarıdaki bilgilerden özetle ıktânın bir tür mali yerelleştirme olarak değerlendirilmesi mümkündür. 480 Köprülü, 2009, s. 79; Turan, 2008, s Turan, 2008, s Köprülü, 2009, s ; Uzunçarşılı, 2008, s Özcan, 2006, s Zaporozhets, 2012, s Kucur, 2013(a), s. 185.

132 132 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Mülk Arazi Çeşitli sebeplerle devlete hizmeti geçmiş kimselere verilen arazilerdir. Kendisine arazi verilen kimselerin bu arazileri ellerinden alınamadığı için istedikleri gibi kullanma, miras bırakma, satma, hibe etme veya vakfetme serbestlikleri vardır 486. Selçuklularda halk, ıktâ, mülk ya da vakıftan hangi idare toprağında bulunuyorsa oranın reayası olup, vergilerini bağlı oldukları birime vermişlerdir. Reayanın vergi konusunda şikâyet hakkının bulunması 487, temel üretici güç olan Anadolu Selçuklularının köylüye verdiği değerin bir göstergesidir. Vakıf Arazi Anadolu Selçuklularında ilmi ve toplumsal hizmetleri yürüten, cami, medrese ve hastane gibi kurumların masraflarının karşılanması için tahsis edilen arazilerdir. Bazı özel kimselere verilen mülk araziler de sonradan bağış ya da çeşitli sebeplerle vakıf kapsamına geçebilmekteydi 488. Bu dönemde diğer İslâm devletlerinde olmayan Evkâf Nezareti nin kurulmasından, vakıfların sağlıklı bir şekilde işletilmesine özel bir önem verildiği sonucu çıkarılabilir 489. Yukarıda sayılan arazi türlerinin dışında Moğol hakimiyeti döneminde ıktâ sisteminin yerini dalay 490 adı verilen bir sistem almış ve bu topraklara dalay toprakları denilmiştir. Dalay toprakların idaresi için kurulan Teşkilat, Anadolu da ıktâ sahibi emirlerin toprakları devretmede gönülsüz davranmaları ve sorun çıkarmaları sonucu miri toprakların idaresinde güçlük- 486 Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi Araştırmaları II, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt. 2 Sayı. 2, 1964, s , ( ); Uzunçarşılı, 1988(a), s. 115; Sevim-Merçil, 2014, s. 634; 487 Uzunçarşılı, 1988(a), s Sevim - Merçil, 2014, s. 634; Uzunçarşılı, 1988(a), s ; 489 Turan, 1958, s. 45; Aksarayi, 2000, s Dalay, deniz, engin çöl anlamlarına gelmekte de devlete ait arazileri ifade etmek için kullanılmaktadır. Bkz. Aksarayi, 2000, s. 144.

133 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 133 lerle karşılaşmış ve zamanla özel toprak mülkiyetinin yaygınlaşmasına engel olamamıştır 491. Anadolu Selçukluları idari bölümlenmesi hakkında 12. yüzyıl öncesine ait eldeki mevcut bilgiler oldukça yetersizdir. Anadolu nun büyük bir kısmının Selçuklu idaresi altında toplanmasıyla bir bakıma bağlı Türk boylarının yönetsel bir birim oluşturdukları düşünülmektedir 492. II Kılıçarslan ın toprakları on bir oğlu arasında paylaştırması, devletin merkezi konumunda olan Konya ile birlikte on iki eyaletin bulunduğuna işaret etmektedir. Çünkü eyaletlerin idaresi öncelikle Selçuklu meliklerine verilirdi. 13. yüzyılın ortalarından ise eyalet sayısının otuzu geçtiği belirtilmektedir 493. Selçuklu idari bölümlenmesinin kaynağının Roma ve Bizans a dayandığı ifade edilmektedir. Bizans taşra yapısı içerisinde vergi toplama ve asker beslemeye dayalı strategos denilen askeri nitelikli valiler tarafından yönetilen thema sisteminin Selçuklularda ıktâ ile uygulamaya çalışıldığı düşünülmektedir 494. Ancak Bizans ta uygulanan thema sistemi daha çok dış tehditler sonucu ortaya çıkan zorunluluktan dolayı oluşmuştur. Anadolu Selçuklularında ise bu sistem daha çok, idari, mali ve askeri konularda işlevsel olduğu için tercih edilmiştir. Bundan dolayı, ıktâ sisteminin Bizans ta 12. yüzyılda Komnenoslar Dönemi nde ortaya çıkan pronoia sisteminin daha fazla ortak özellik taşıdığı söylenebilir. II. Kılıçarslan ( ) zamanında melikler, özerk birer otorite haline gelerek kendi adına hutbe okutma, komşu devletlerle savaş ve barış ilan etme ve sikke bastırma gibi haklara sahip olmuşlardır. Bu durumun yarattığı siyasal belirsizliğin giderilmesi için Alaeddin Keykubad, meliklerin yetkilerini sı- 491 Turan, 1980, s ; Mehmet Öz, Türkiye Selçukluları Döneminde Iktâ Sistemi, (Ed) Ahmet Yaşar Ocak, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı 1, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 118; Tuncer Baykara, Türkiye Selçuklularında İdari Birim ve Bununla İlgili Meseleler, Vakıflar Dergisi, Sayı. 19, 1985, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Özcan, 2006, s. 203.

134 134 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim nırlandırmış ve meliklere vilayetlerde sadece sultan adına idare yetkisi tanımıştır 495. Selçuklularda idari birimler, meliklerin, subaşıların (serleşker), sipahi ya da genellikle ahilerden seçilen ve önemli şehir merkezlerinde şahne adı verilen valilerin yer aldığı eyaletlerden (vilayetlerden) oluşmaktaydı 496. Eyaletlerin yönetiminde hanedan mensubu melikler ya da güvenilir devlet adamları (emirler) bulunurdu 497. Eyaletlerde merkezi yönetimdekilere benzer küçük divan teşkilatları oluşturulmuştu. Eyaletlerdeki bütün işlerin sorumluluğu valilere 498 verildiği için bulundukları bölgenin en yetkili yöneticileri olarak kabul ediliyorlardı. Merkezden atanan valiler bulundukları bölgede sultanın vekili sıfatını taşıyorlardı ve gerektiğinde görevden alınabiliyorlardı 499. Ayrıca eyaletlerin askeri işlerine bakan ve doğrudan merkezi yönetime tabi subaşı adında komutanlar vardı 500. Sahil vilayetlerinin vali ve komutanlarına emîri sevâhil ya da melik-i sevâhil adı verilmiştir 501. Vilayet sayısının artması ve her vilayete yetecek kadar melik bulunmaması sebebiyle bazı vilayetlerde meliklerin, bazılarında da emirlerin hem valilik hem de komutanlık yaptıkları olmuştur. Zaten topraklar ıktâ usulüne göre bölge bölge valilere, komutanlara ve sipahilere taksim edilmiştir. Melikler hangi vilayetin valisi iseler oranın bir kısım ıktâsı üzerin- 495 Özcan, 2006, s. 205; Nejat Kaymaz, Anadolu Selçuklu Devletinin İnhitatında İdare Mekanizmasının Rolü, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 2, Sayı. 2-3, 1964, s Gordlevski, 1988, s ; Cahen, 2008, s. 195; Uzunçarşılı, 1988(a), s ; Özcan, 2006, s. 204; Baykara, 1985, s Enver Behnan Şapolyo, Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1972, s İbn-i Bibi de valilik makamı hakkında, Sultan, Çaşniğir hakkındaki büyük kinini gizlemiyordu, Kayseri valisi Mecdüddin İsmail i yanma göndererek yaptığı küstahlığın sebebini sormasını emretti ifadesine yer verilmiştir. Bkz. İbn-i Bibi, s Köymen, 1964, s İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi I. Cilt, TTK Yayınları, 10. Baskı, Ankara, 2011, s ; Uzunçarşılı, 1988(b), s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 120.

135 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 135 de hak sahibi durumunda idiler 502. Valilik sistemi, yönetimi merkezileştirmede önemli bir unsurdu. Çünkü eyaletlerde meliklerin güçlenerek merkezin kontrolünden uzaklaşmalarını engellemede bir tür vesayet makamı görevi üstlenmişlerdi. Moğol hakimiyeti döneminde İlhanlılar tarafından sivil idarenin başına vali-i umumi, eyalet-i Rum ya da sahib-i vilayet denilen bir görevli tayin edilmişti. Bu görevliye tabi olarak genel idari işlerden sorumlu vezir, maliye işlerinden sorumlu müstevfi, arazi ve ıktâ işlerinden sorumlu pervane ve adli işlerden sorumlu emir ve naib adları altında dört divan üyesi görevlendirilmiştir 503. Taşra yapısı içerisinde özellikle Bizans sınırlarına savaşçı Türkmen boylarının yerleştirilmesi ve bunlara belirli bir özerklik sağlanması ile oluşturulan uc vilayetleri mevcuttu. Genellikle yerleşik hayattan uzak yaşayan bu boylar, sınırlarda güvenliğin sağlanması ve toprakların genişletilmesi amacıyla her ne kadar merkezden atanan bir uc beyinin idaresinde sıkı bir denetim altında olsalar da diğer bölgelere göre daha özerk hareket edebiliyorlardı 504. Bu uygulama, yüzyıllarda Bizans ın doğu sınırında oluşturulan kleisura/kleisoura adı verilen ve kendi bölgeleri içindeki dağlık geçitleri (derbent) korumakla görevli küçük idari birimlere oldukça benzemektedir. Bunların dışında taşra teşkilatı kapsamında iç ve dış güvenlik için önemli bir yeri bulunan, yönetsel bakımdan doğrudan merkezi idareye bağlı ve kütüval adı verilen yetkililer tarafından yönetilen kaleler kurulmuştur. Aşiret ve boy esaslı yerleşmelerin oluşturduğu ve kethüdaların idaresinde bulunan köyler diğer taşra 502 Uzunçarşılı, 1988(a), s A. Zeki Velidi Togan, Umumî Türk Tarihi ne Giriş Cilt I, 3. Baskı, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1981, s Kaymaz, 1964, s. 104; Uzunçarşılı, 1988(a), s. 119; Cahen, 2008, s. 205; Salim Koca, Türkiye Selçuklularında Ordu ve Askeri Kültür, (Ed. Ahmet Yaşar Ocak), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı 1, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s. 218.

136 136 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim idarelerindendir. Taşra haklı genellikle göçebe bir toplum özelliği göstermektedir 505. Anadolu Selçuklularının devlet yapısı askeri esaslar üzerine kurulduğu için ordu yapılanmasının da kısaca değinilmesinde fayda vardır. Orduda subaşıların serasker veya serleşkerlere ve onların en yüksek rütbeli komutanı olan beylerbeyine (emirü lümerâ) bağlı oldukları görülmektedir. Beylerbeyi hükümet merkezine yakın bir yerde kendi ıktâsında bulunmuş ve savaş zamanında cepheye gitmiştir 506. Selçuklu ordusu, Türkmenler, hassa kuvvetleri (gulamlar), ıktâ sahiplerinin verdiği kuvvetler (sipahiler), vassal kuvvetler ile ücretli askerlerden meydana geldiği oldukça kapsamlıydı 507. Ancak asıl önemli askeri gücü sipahiler oluşturmaktaydı 508. Taşrada idari ve askeri teşkilatların yanında her türlü uyuşmazlığının çözüldüğü adli işlere bakan görevliler mevcuttu. Vilayetlerde şer i ve hukuki işleri çözümlemek üzere merkezden atanan kadılar vardı. Selçuklularda halkı ve askeri sınıfı ilgilendiren uyuşmazlıklar farklı kadılar tarafından çözümlenmiştir. Askeri davalara ve miras işlerine kadı-i leşker denilen ordu kadısı bakmıştır. Devletin en büyük ilmiye reisi olarak kadı l kudat adı verilen Konya kadısı bulunmaktaydı 509. Anadolu Selçuklularındaki bu sistem ülkemizdeki askeri ve idari yargı ayrımına dayalı yapıya benzetilebilir Anadolu Selçuklu Devleti nin Vassalları (Tabileri) Anadolu Selçuklu devlet yapısı içerisinde eyaletlerin yanında devlete daha zayıf bağlarla tabii devlet statüsünde bölgesel güçler de bulunmaktaydı. Kilikia Ermeni Krallığı, Mardin, Amid ve 505 Tuncer Baykara, Türkiye Selçuklularında Taşra ve Yönetimi, (Ed. Ahmet Yaşar Ocak), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı 1, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 99; Cahen, 1988, s Sevim - Merçil, 2014, s. 630; Uzunçarşılı, 1988(a), s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 102; Şapolyo, 1972, s Uzunçarşılı, 1988(a), s. 122.

137 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 137 Hısn-Keyfa Artukluları, Erzincan ve Divriği Mengücekleri, Sümeysat ve Halep Eyyübi Melikleri ve zaman zaman Musul Atabegi Bedrettin Lü lü Anadolu Selçuklularına tabi olmuşlardır. Vassallar, Selçuklu Devleti bakımından metbu olarak kabul ediliyordu ve metbu olmanın bazı şartları vardı. Haraç ödemek, seferlerde asker ve teçhizat göndermek ve bastırılan sikkelerde sultanların isimlerine ve unvanlarına yer vermek bu şartların en önemlileri arasında yer almıştır 510. Gordlevskî, vassallık ilişkilerine dayalı bu yapıyı feodal düzenin kalıntıları olarak nitelendirmiştir yılında Moğol yenilgisi ile sonuçlanan Kösedağ Savaşı sonrası başlayan ve altmış beş yıl süren gerileme ve çöküş döneminde ise Selçuklular için ağır hukuki ve mali şartların getirildiği bir Moğol vassallığı dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde, Pervane Mu inü d-din in ölümünden sonra vassallık şartları ağırlaştırılmış, Selçuklu Devleti nin teşkilat ve müesseseleri tasfiye edilerek yerlerine Moğol makamları getirilmiş ve Devlet bir İlhanlı eyaleti haline dönüştürülmüştür Sadi Kucur, Devlet Teşkilatı, Kültür ve Medeniyet, (Ed), Gülay Öğün Bezer, Türkiye Selçuklu Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayınları No:2724, İkinci Baskı, Eskişehir, 2013(b), s Ayrıca bkz. Sevim, 2000, s. 162, 173, 187, V. Gordlevskî, Anadolu Selçuklu Devleti, (Çev. Azer Yaran), Onur Yayınları Ankara, Birinci Baskı Ankara, Aydın Taneri, Müsâmeretü l-ahbâr ın Türkiye Selçukluları Devlet Teşkilatı Bakımından Değeri, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt. 4, Sayı. 6, 1966, s. 131.

138 138 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim

139 12. ANADOLU BEYLİKLERİ Moğol istilası ve Doğu Anadolu da Türkmenlerin başlattığı Baba İshak Ayaklanmasının, zamanında bastırılamayışı, Selçuklu idaresini zayıflatmış ve 1243 yılında kaybedilen Kösedağ Savaşı da Moğol hakimiyetinin güçlenmesine neden olmuştur. Moğol hakimiyetinin ulaşamadığı bölgelerde yarı bağımsız hareket eden aşiret reisleri ise yeni Türkmen beyliklerinin doğması için gerekli ortamı hazırlamıştır 513. Malazgirt Zaferi nden sonra Anadolu ya akınlar halinde gelen Türkmen boyları Selçuklular döneminde genellikle Karadeniz, Akdeniz ve Batı Anadolu nun sınır boylarına ve özellikle Bizans ve Kilikia sınırlarına yerleştirilmişlerdir. Bu dönemde, uc beyine bağlı gaza ve akın faaliyetinde bulunan Türkmen boylarının sayısı hızla artmıştır. Selçukluların Türkmen boylarını uc bölgelerine yerleştirmelerinde, bu boyların ülkede karışıklık çıkarmalarını önlenmesi, devletin sınırlarını saldırılardan koruyacak sürekli ve dinamik bir silahlı kuvvet oluşturulması ve toprakların genişletilmesi amaçlanmıştır 514. Alaeddin Keykubad ın son zamanlarında ise Moğol tehdidinin artması üzerine Doğu sınırlarında bulunan aşiretlerden bir kısmı Batı sınırlarına kaydırılmıştır. Kösedağ Savaşı nın (1243) kaybedilmesi ile birlikte Moğollar tarafından atanan yöneticilerin iktidarı elinde bulundurması, Moğollara vergi verilmeye başlanması ve içeride saltanat mücadelelerinin artması, sultanlık makamını sembolik hale getirmiştir. Hatta merkezi yönetimin zayıflaması, sınır boylarındaki Türkmenlerin sultana cephe almalarına ve kendi başlarına hareket etmelerine neden olmuştur. Böylece gerek 513 Tufan Gündüz, Anadolu Selçukluları ve Türkmenler, (Ed. Ahmet Yaşar Ocak), Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı 1, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2006, s Salim Koca, Anadolu Türk Beylikleri Tarihi, Berikan Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2013, s

140 140 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Moğol baskısından dolayı göç eden, gerekse Batı sınırlarında yer alan Türkmen boyları, Bizans topraklarına akınlar düzenlemeye başlamışlardır. Bunun sonucunda elde edilen topraklarda uc beylerinin küçük beylikler haline gelerek Anadolu da parçalı bir siyasi ortam oluşturmuşlardır yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu Selçuklularının zayıflaması ile birlikte Anadolu nun çeşitli bölgelerinde tevâif-i mülûk olarak anılan Türkmen boylarının hakim olduğu bu döneme Anadolu Beylikleri Dönemi adı verilmektedir. Anadolu Selçuklularının birer unsuru olan ve sayıları yirmiyi geçen bu beyliklerden, özellikle Dulkadiroğulları ve Ramazanoğullarının 16. yüzyıla kadar Anadolu nun siyasi yapısının şekillenmesinde önemli bir yeri bulunmaktadır 516. Karaman, Germiyan, Eşref, Hamid, Menteşe, Candar, Pervane ve Osmanoğulları, Anadolu da kurulan ilk beylikler arasındadır. Bunlarla beraber ya da bunların ardından kurulan beylikler ise Aydın, Saruhan, Karesi, Ladik, Karahisar, Dulgadiroğulları ve Ramazanoğulları, Eretna, Kadı Buhaneddin Ahmed, İzmiroğulları ile sınırları Doğu Anadolu nun bir kısmını içine alan Karakoyunlu ve Akkoyunlu Beylikleridir 517. Anadolu Beylikleri devlet teşkilatı hakkında kaynakların yetersiz olması nedeni ile beylikler hakkındaki bilgilerin daha çok kendilerinden sonra kurulan Osmanlı kaynaklarından elde edildiği 518 görülmüştür. Beyliklerde ilk yönetim şekilleri, aşiret, gelenek ve kurallara dayanmaktaydı. Aşiretler ıktâ olarak verilen topraklara daha sonra Bizanslılardan elde ettikleri yerleri de ilave ederek sınırlarını genişletmişlerdir. Anadolu Beyliklerinde 515 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi Cilt I, TTK Yayınları, Ankara, 2011(a), s , Cahen, 2008, s Yaşar Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar II, TTK Yayınları, Ankara, 1991, s İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Anadolu Beylikleri ve Akkoyunlu, Karakoyunlu Devletleri, TTK Yayınları, Ankara, 2011(b), s. XII. 518 İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Ondört ve Onbeşinci Asırlarda Anadolu Beyliklerinde Toprak Ve Halk İdaresi Belleten, Cilt. 2, Sayı. 5-6, Nisan 1938, s

141 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 141 devlet yapısı Büyük Selçuklularla önemli benzerlikler göstermektedir. Bunlarda da devlet, beyliğin kurucusu olan ailenin ortak malı kabul edilmekte ve aile içinden bir reis (Ulu Bey) 519 yönetimi elinde bulundurmuştur. Ailenin diğer fertleri ülkenin belirli topraklarında geniş ıktâlara sahip valiler olarak yönetim işlerini idare etmişlerdir 520. Böylece hanedan mensuplarının beyliğin başına geçtiklerinde tecrübe sahibi olmaları sağlanarak devletin gücü ve Bey in otoritesi ülkenin tüm topraklarında güçlü bir şekilde hissettirilmiştir. Beyler, en büyük sultan, Tanrı nın yeryüzündeki gölgesi, büyük, adil, âlim, bey gibi çeşitli unvanlarla anılmışlardır. Bu unvanların tercih edilmesinde meşruiyeti devam ettirmenin ve adalete dayalı bir yönetim anlayışını benimsemelerinin önemli etkisinin olmuştur 521. Ulu Bey adına para bastırma ve hutbe okutma geleneği Beylikler Döneminde de devam ettirilmiştir 522. Eğer eyaletlere gönderilen şehzadeler küçük yaşta iseler yanlarına güvenilir kimselerden Atabeg (Lala) unvanlı biri tayin edilir ve şehzadelerin yetiştirilmesi ile devlet işlerinin idaresinde görev alırlardı 523. Taşraya üst düzey iki yönetici görevlendirilir, bunlardan biri hanedan üyelerinden veya güvenilir askeri sınıftan seçilen ve hükümdarın siyasi otoritesini temsil eden mirliva, diğeri ise yargı gücünü temsil eden kadıdır. Kadı nın kararı olmadan ceza verilemez, cezalar da ancak mirlivanın kuvveti ile yerine getirilmiştir. Her iki görevli de doğrudan merkezi yönetime karşı sorumlu ve birbirlerini denetlemekte idiler. Mirliva askeri ve özellikle toprak yönetimi işlerini yürütmekte, kadılar ise sadece şeriatı uygulamakla kalmayıp aynı zamanda hükümdarın emrettiği idari, mali, askeri ve beledi işleri yerine getiriyorlardı Uzunçarşılı, 2011(b), s. 199; Yücel, 1991, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Yücel, 1991, s Uzunçarşılı, 1988(a), s Uzunçarşılı, 2011(b), s Yücel, 1991, s

142 142 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Anadolu Selçukluları, ümera ve memurları tarafından oluşturulan bürokratik yapı ve gelenek beyliklerde de bu anlayışın kesilmeden devam etmesini sağlamıştır. Ancak Selçuklulardaki kadar Arapça ve Farsça bilen, tecrübeli ve iyi yetişmiş bürokratik kadrolara sahip olmadıkları için göçebe geleneğin etkisinden uzaklaşılamamış 525, aşiret teşkilatı devam ettirilmiştir 526. Devletin merkezinde, askeri işlerin haricindeki kanunların ve nizamların tatbiki ile ilgili genel idari işleri düzenlemek için vezir ya da sahib-i âzamın başkanlık ettiği bir divân (Birinci Divan) teşkilatı oluşturulmuştur. Bunun yanında devletin mali işlerinin görüşüldüğü Divân-ı İstifâ ile hükümdarın emir ve fermanlarının yazıldığı Nişan Divânı da bulunmaktaydı. Ayrıca adli ve askeri işleri için de ayrı ayrı makamlar tahsis edilmiştir. Eyaletlerde, merkezdekine benzer daha küçük divanlar kurulmuştur 527. Selçuknâme de Cimri olayı ile ilgili Karamanoğulları Beyliğinde divanın toplandığından söz edilmiştir 528. Beyliklerde saray teşkilatının ve görevlilerinin Anadolu Selçuklu saraylarının birer örneği olduğunu söylemek mümkündür. Saraylarda, Hacip, Perdedar, Mirahor, Çaşnigir, Candar, Şarabdar, İnak Rikâpdar Emîr-i Ahur gibi görevliler bulunmaktadır. Sarayın büyüklüğü, beyliğin büyüklüğü göre değişiklik göstermiştir. En büyük sarayların Karaman ve Germiyan beyliklerine ait olduğu bilinmektedir 529. İbn Battûta Seyahatnâmesi nde 530 Beylikler Dönemi saray büyükleri, saray yaşamı ve ananeler hakkında bilgiler bulunmaktadır. Anadolu Beyliklerinde askeri yapının da Selçuklulardan alındığı görülmüştür. Sadece Dulkadiroğulları ve Ramazano- 525 Ortaylı, 2008, s Uzunçarşılı, 2011(b), s Uzunçarşılı, 2011(b), s İbn-i Bibi, s Uzunçarşılı, 2011(b), s Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tanci, İbn Battûta Seyahatnâmesi I, (Çev. A. Sait Yakut), Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000, s

143 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 143 ğulları Beyliklerinde askeri yapının Mısır daki kölemen sistemi, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Devletlerinde ise Cengiz ve Timur un askeri ve idari usulleri örnek alınmıştır. Iktâ veya Osmanlılara da yansıyan adıyla tımar sistemi kapsamında, hükümdara, beylere, askere ve vakıflara ait araziler tahsis edilmiştir. Ordu, tımarlı sipahiler ve hükümdarın maiyetindeki kuvvetlerden oluşturulmuştur. Ordu komutanlarına Selçuklularda olduğu gibi subaşı adı verilmiştir 531. Beyliklerde toprak, tımar (ıktâ), özel mülk ve vakıf olarak taksim edilmiştir. Tımar belirli bir hizmet karşılığı devlet adamları ve askerlere verilmiş, onlarda toprağı işlemek üzere köylüye dağıtılmıştır. Köylü topraktan elde ettiği ürünlerin karşılığında tımar sahibine öşür adında bir vergi vermiş, bu vergilerle de asker beslenerek ordu her zaman savaşa hazır bulundurulmuştur. Arazi, çiftçilerin oğullarına miras kalabilirdi. İmarethane, kervansaray, hastane gibi umuma hizmet eden kuruluşların ihtiyaçlarının karşılanması için oluşturulan vakıflara ait araziler de tıpkı tımardaki gibi köylü tarafından işlenir ve gelirleri vakıflara bırakılmıştır 532. Osmanlı devlet teşkilatının Anadolu Beylikleri ve İlhanlılardan alındığı ve Osmanlıların ilk temaslarının Anadolu da en güçlü ve en teşkilatlı yapıya sahip Germiyan Beyliği ile gerçekleştiği, hatta Osmanlıların halk ve toprak teşkilatlarının Germiyan, Karaman ve Menteşe Beylikleri ile aynı olduğu belirtilmiştir 533. Köprülü, Osmanlı devlet teşkilatının, Karaman ve Germiyan Beyliklerinin hizmetinde bulunmuş, geleneklere bağlı devlet adamları tarafından tesis edildiğini ifade etmiştir Uzunçarşılı, 2011(b), s. 202; Uzunçarşılı, 1988(a), s Koca, 2013, s. 61,127; Yücel, 1991, s Uzunçarşılı, 1938, s Köprülü, 2009, s

144 144 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim

145 13. OSMANLILAR Anadolu da Moğol istilası Selçukluların otoritesini zayıflatmış ve özellikle uc beylerinin kendi başlarına hareket ederek, Selçuklu sultanını tanımamalarına yol açmıştır. Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Aydınoğulları ve Karesi Beyliği bu beyliklerden en güçlü olanlarıdır 535. Karamanoğulları Beyliği Selçuklu mirasını sahiplenerek diğer beylikler üzerinde üstünlük kurmaya çalışırken en güçlü rakibi, Bizans tan vergi alacak kadar güçlenen Germiyanoğulları Beyliği olmuştur. Bu beyliklerin varlığını devam ettiremedikleri halde Osmanoğulları nın büyük bir devlet kurması ilginçtir. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri, Germiyanoğulları Beyliği nin, Selçuklularda olduğu gibi toprakların aile üyeleri arasında paylaşılması sonucu devletin gücünün zayıflaması ve bölgede daha küçük beyliklerin ortaya çıkmasıdır. Osmanlı Beyliğinin bu zaaftan en iyi şekilde yararlanması ve bulunduğu bölgenin dini yaşantısını dikkate alarak iyi komşuluk ilişkileri geliştirmesi de büyüme ve devletleşme sürecinde önemli bir etken olmuştur yüzyılın sonlarında Moğollar hanların kendi aralarındaki taht kavgaları ve Anadolu ya tayin ettikleri valilerin isyanları ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Anadolu da Moğol kontrolünün zayıflamasından yararlanan Osmanoğulları ve diğer beylikler Bizans topraklarına saldırılara başlamışlardır. Babası Ertuğrul Bey den 1281 yılında beyliği devralan Osman Bey İznik i kuşatmış olsa da alamamış ve 1324 yılında ölmüştür. O nun döneminde beyliğin toprakları oldukça genişlemiş, şehirleri, ordusu ve bürokrasisi olan bir devletçik haline gelmiştir. Kendisinden sonra beyliğin başına sultan unvanını ilk kez kullanan Orhan geçmiş ve bey- 535 Uzunçarşılı, 2011(a), s Nurdan Şafak, Osmanlı Kuruluş Döneminde Devlet, Belleten, Cilt. 76, Sayı. 276, Ağustos, 2012, s. 434.

146 146 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim liği bir sultanlığa dönüştürmüştür 537. Osman Bey in son yıllarında önemli sorumluluklar alması, babasının açık tercihi ve toplumda sözü geçen kimselerin desteklemesi Orhan Bey in sorunsuz bir şekilde beyliğin başına geçmesini kolaylaştırmıştır. Selçuklularda olduğu gibi patrimonyal devlet anlayışı gereğince beyliğin başına kimin geçeceği hakkında bir töre ya da kural olmadığı için bu sürecin sorunsuz atlatılması oldukça önemlidir 538. Orhan Bey döneminde ( ), Gemlik, İznik, İzmit gibi önemli şehirler, çevre uc beylikleri ile Anadolu daki Bizans toprakları Beyliğe dahil edilmiştir. Toprakların genişlemesi ile birlikte eski kuralların ve yapıların geliştirilmesine, askeri ve idari kurumlarda yeni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur 539. Osmanlı devlet yapısında özel bir yeri ve önemi bulunan ilk saray, Orhan Bey tarafından Bursa da yaptırılmıştır. Devletin merkezi İstanbul un fethinden sonra Topkapı Sarayı na geçinceye kadar, gerek fiziki yapı, gerekse saray görevlilerinde önemli değişiklikler olmuştur 540. Osmanlı devlet yapısı, Tanzimat öncesi (Klasik Dönem) ve Tanzimat sonrası şeklinde iki ayrı dönem halinde ele alınabilir KLASİK DÖNEM YÖNETİM YAPISI Taht, Sultan ve Ailesi Osmanlı hanedanı, Oğuz boylarının Bozok şubesi Kayı koluna dayanmaktadır 541. Anadolu da ortaya çıkan diğer beylikler ve öncüllerinde olduğu gibi Osmanlılarda da patrimonyal devlet anlayışı gereği, ülke ve reaya hanedanın tüm üyelerinin atadan 537 Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Cilt I, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 52. Basım, İstanbul, 2013, s Metin Kunt-Hüseyin G. Yurdaydın- Ayla Ödekan, Türkiye Tarihi 2: Osmanlı Devleti ( ), Cem Yayınevi, 1995, s Kunt vd., 1995, s Necdet Öztürk, Çadırdan Saraya Yüzyıl Osmanlı Devlet Düzeni, Yitik Hazine Yayınları, İzmir, 2012, s İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara, 1984, s. 39.

147 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 147 mirası ve ortak mülkü kabul edilmiş ve kurucusunun adını almıştır 542. Hükümdarlar ilk zamanlar bey ve han unvanlarını almışlar, Fatih Sultan Mehmet ile birlikte Padişah unvanını kullanmaya başlamışlardır 543. Padişah Osmanlı yönetim sisteminde siyasi, idari ve dini iktidarın dolayısıyla mâlikü l-mülk olarak devletin tek sahibidir 544. İktidarın sürdürülmesinde, padişahların liderlik özelliklerinin yanı sıra Nakşi ve Mevlevi tarikatlarına mensup olmalarının etkili olduğu düşünülmektedir 545. Ancak hükümdarlık nasıl el değiştirirse değiştirsin meşruiyetin asıl kaynağı ilahi takdir, yani hükümdarın Tanrı tarafından seçilmiş olduğu inancıydı 546. Bu yüzden padişahlar örfi ve şer i yönden mutlak bir konumda bulunuyorlardı 547. Ancak Selçuklu sultanlarında olduğu gibi kendilerini devletin sahibi değil başı olarak görüyorlardı. Padişahların kendilerini devletin mutlak hakimi olarak görmeleri Yıldırım Bayezid ( ) sonrasına rastlamaktadır. Ancak bu mutlakıyet şer i ve örfi kurallarla sınırlandırılmıştır 548. Bundan dolayı Osmanlı tam anlamıyla mutlak monarşi özelliği göstermez. Osmanlıda hükümdarlık hanedan soyunun dışına çıkmadığı ve ırsi olarak değiştiği için devletin şekli ırsi monarşidir. Padişahın oldukça geniş yetkilere sahip olduğu düşünülse de şer i hukuk ve devlet işlerinde istişare makamı olan Divan ın etkisi, devletin az da olsa meşruti monarşiye yakın olduğunu göstermektedir 549. Osmanlılarla ilgili ilginç bir nokta devletin adını kurucusundan alması ve hanedan soyunun 36 ferdiyle altı asır boyunca hüküm 542 İnalcık, 2013, s Ortaylı, 2008, s Halil İnalcık, Devlet-i Aliyye Cilt II, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 1. Basım, İstanbul, 2014(a), s Hüseyin Özdemir, Osmanlı Devletinde Bürokrasi, ÖKM Yayınları, Konya, 2013, s Halil İnalcık, Osmanlılar da Saltanat Veraseti Usulü ve Türk Hâkimiyet Telakkisiyle İlgisi, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi Cilt. 14 Sayı. 1,1959, s Feridun M. Emecen, Osmanlı Klasik Çağında Hanedan, Devlet, Toplum, Timaş Yayınları, İstanbul, 2011, s Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kitabevi, Isparta, Osman Kaşıkçı, Osmanlı da Devlet Başkanlığı, Yitik Hazine Yayınları, İzmir, 2010, s. 21.

148 148 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim sürmesidir 550. Hanedanlarla yönetilen ülkelerde en önemli sorun taht varisinin kim olacağıdır. Türk-Moğol devletlerinde veraset konusunda kural koymak, Tanrı iradesine karşı gelme sayılmıştır 551. Bundan dolayı taht varisinin kimin olacağı konusunda 1617 yılından itibaren (I. Ahmet ten sonra) uygulanmaya başlanan ekber ve erşed usulüne kadar (en büyük ve en akıllı oğul) bu konuda herhangi bir kural ya da kanun koyulmamıştır 552. Bu yüzden Selçuklularda görülen taht kavgaları ilk zamanlar Osmanlılarda da kanlı mücadelelere sahne olmuştur. İlk zamanlar büyük oğulların tahta geçmesi, onların uc bölgelerinde iyi bir komutan ve yönetici olarak görevlerini yerine getirmelerinden ve tahta layık olmalarından dolayı kabul edilmiştir 553. I. Murat ( ) Kosova Savaşı nda (1389) şehit edilince, devletin ileri gelenleri Yıldırım Bayezid i tahta geçirmek istemişler, ancak bu duruma karşı çıkarak ayaklanabileceği gerekçesiyle kardeşi Yakup un öldürülmesini kararlaştırmışlardır. Böylece taht kavgalarının önüne geçebilmek için potansiyel kardeşlerin katledilmesinin yolu açılmıştır. Ancak Fatih Sultan Mehmet döneminde çıkarılan Kanun a 554 kadar devlet büyüklerinin (vezir ve beylerin anlaşmaları sonucu) etkisi kırılamadığı için taht mücadeleleri devam etmiştir 555. Devletin başına geçebilmek için hanedan üyelerinin taşımaları gereken özellikler, erkek olmak, akıllı olmak, duyu organları tam olmak, bilgi ve tecrübe sahibi olmak şeklinde sıralanabilir 556. Şehzadelerin padişahlık makamına hazırlanmalarında aldıkları eğiti- 550 Emecen, 2011, s Halil İnalcık, Kuruluş ve İmparatorluk Sürecinde Osmanlı: Devlet, Kanun, Diplomasi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2014(b), s Anthony Dolphin Alderson, Bütün Yönleriyle Osmanlı Hanedanı, (Çev. Şefaettin Severcan), Yeni Şafak Yayınları, İstanbul, 1999, s. 39; Kaşıkçı, 2010, s ; İnalcık, 2014, s Ortaylı, 2008, Kânûnnâme-i Âli Osman 555 Ünal, 2002, s ; Alderson, 1999, s ; Uzunçarşılı, 1984, s Kaşıkçı, 2010, s

149 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 149 min ve sancakta edindikleri tecrübenin önemli bir yeri vardır. Özellikle kuruluş ve yükseliş dönemlerinde şehzadelerin çok özel bir talim ve terbiye aldıkları bilinmektedir. Şehzadeler, doğdukları andan itibaren valide sultan ile onun gözetimi altındaki çok sayıda görevli tarafından geleceğin hükümdar adaylığına layık bir çocukluk dönemi geçirmişlerdir. Şehzadelerin ilk eğitimleri sarayda Şehzadegân Mektebi denilen özel bir kısımda verilmiştir. Şehzade eğitimleri, Kur an-ı Kerim okuma, yazı yazmayı öğrenme, ilmihal, ahlak, tarih, dini ilimler ile başlamakta, ilerleyen dönemlerde ata binme, kılıç, ok, mızrak kullanma ve avlanma gibi savaş becerileri ile devam etmiştir. Sancaklarda yaşayan şehzadeler ise bulundukları saraylarda aynı eğitimleri almıştır 557. Eğitimin en önemli kısmı, teorik bilgilerin yanında pratik bilgilerin de verildiği devleti yönetme tecrübesinin kazanıldığı sancak görevidir. Şehzadeler, yanlarında valide sultan, lalası 558, diğer öğretici ve danışmanlarından oluşan kalabalık bir heyetle bey tayin edildikleri sancağa gitmişlerdir. Valide sultanın da bu heyet içerisinde olması, şehzadenin eğitimini takip etmesi ve sancağın yönetimini gözetmesi bakımından kritik bir öneme sahipti 559. Padişahın ölmesinden sonra şehzadelerden biri, kardeşlerini ve yeğenlerini idam ettirerek tahta geçerdi. Ancak III. Mehmet ( ) zamanında kardeş katli uygulamasında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikle şehzadelerin sancaklara gönderilmesinden vazgeçilmiş ve padişah öldükten sonra sarayda kendilerine tahsis edilen kafes (şimşirlik) 560 adı verilen dairelerde sıkı bir kontrol altında inziva hayatı yaşamaya zorlanmışlardır 561. Bu uygulama, hem şehzadelerinin valilik yaparak yetişip olgunlaşmalarını engel- 557 Cevdet Kırpık, Şehzade Eğitimini Çağdaşlaştırma Teşebbüsleri, Belleten, Cilt. 71, Sayı. 261, Ağustos 2007, s. 575, ( ); Uzunçarşılı, 1984, s Lalalık kurumu ve sancağa çıkma usulünün kaldırılması ile birlikte azalan önemi hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Kenan Ziya Taş, Osmanlılarda Lalalık Müessesesi, Kardelen Kitabevi, Isparta, Kırpık, 2007, s Bkz. Uzunçarşılı, 1984, s Uzunçarşılı, 1984, s ; Alderson, 1999, s

150 150 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim lemiş, hem de harem kadınlarına bağımlı hale gelmelerine neden olduğu için tek ve mutlak padişah otoritesinin zayıflamasına yol açmıştır 562. Kafese alınma, şehzadelerin aile sahibi olma, tahta geçme ümidi ve sosyal hayattan soyutlanmalarına neden olduğu için ruh sağlıklarını da olumsuz etkilemiştir 563. Şehzadelerin kafes hayatı 19. yüzyıla kadar devam etmiş ve 1876 yılında ilan edilen Kanun-i Esasi den sonra taht için hanedanın en yaşlı erkek üyesinin (ekber evlat) veliaht tayin edilmesi ile birlikte sona ermiştir 564. Osmanlıda padişahların tahta çıkma törenlerine cülûs merasimi adı verilirdi. Padişahın ölüm haberi ile tahta çıkma müjdesini aynı anda alan şehzade maiyetiyle birlikte derhal saraya doğru yola çıkardı. Eğer tahta çıkacak şehzade kafeste ise şimşirlikten alınır önce babasının ölüsü gösterilir, sonra müneccimbaşının belirlediği saatte tahta otururdu. Tahta geçen şehzade, önce devletin ileri gelenlerinin daha sonra da halkın biatlerini kabul ederdi. Biat törenlerinden sonra Hz. Peygamber, Hz. Halid, Hz. Ömer, devletin kurucusu Osman Gazi veya Yavuz Sultan Selim in kılıcı bağlanarak bir kılıç kuşanma merasimi düzenlenirdi. cülûs merasimi, Tahta oturma, biatleri kabul etme ve kılıç kuşanma gibi törenlerin tümünü kapsamıştır 565. Selçuklu sultanları tahta çıktıklarında Bağdat Abbasi halifesinden bir tayin belgesi (menşuru) isteyerek kendilerini halifenin yardımcısı olarak ilan etmişlerdir. Osmanlı Devleti nde de halifelikle ilgili unvanların kullanıldığı görülmüştür. Hilafetin, Yavuz Sultan Selim in ( ) Mısır Seferi sonrası Osmanlılara geçtiği iddia edilse de kullanılan unvanlara bakıldığında bu bilginin doğruluğu ispat edilememiştir 566. Fatih Sultan Mehmet ( ) ve 562 İnalcık, 2014(a), s. 47; 563 Alderson, 1999, s Ünal, 2002, s. 32; Şehzadelerin eğitimleri ve tahta geçmeleri konusunda ayrıca bkz. Uğur Kurtaran, Osmanlı Devleti nde Şehzadelik Kurumuna Yeni Bir Bakış: Şehzadelerin Doğumu, Yetiştirilmesi ve Tahta Çıkış Süreçleri Hakkında Bir Değerlendirme, Turkish Studies, Volume 9/4 Spring Kaşıkçı, 2010, s ; İnalcık, 2014(a), s İnalcık, 2014(a), s. 66.

151 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 151 II. Bayezid in ( ) hilafete benzer unvanlar kullanmaları, Kanuni Sultan Süleyman ın da ( ) İslam dünyasında gaza görevini üstlenmesi, hilafetin Osmanlılara geçtiği yönünde değerlendirmelere neden olmuştur 567. Ancak 18. yüzyılda devletin zayıflayan siyasi gücünü yeniden tesis etmek amacıyla olsa gerek, hilâfet-i kübrâ iddiası bu dönemde kuvvetlenmiş ve İslam dünyası tarafından da benimsenmiştir 568. Osmanlı padişahları Kanuni Dönemi ne kadar genellikle komşu devletlerin hükümdarlarının ya da beylerin kızları ile evlenmişlerdir. Ancak daha sonra çevrede devletleri fethedilmesi nedeni ile evlenecek kız bulmak zorlaştığından daha çok sarayda yetişmiş ya da padişaha takdim edilen güzel kadınlardan eş edinmişlerdir 569. Yabancı devlet yöneticilerinin kızları ile evlenmek Osmanlılar için stratejik bir öneme sahiptir. Bu tür evlilikler komşu devletlerle iyi ilişkiler geliştirebilmesine katkı sağladığı için devletin büyümesinin önündeki engelleri azaltmıştır. Padişahın ailesinin, çeşitli ırklardan seçilmiş güzel kadınların, harem ağalarının, padişaha hizmet etmek ve eğlendirmek için hazırlanmış kadınların yer aldığı ve girilmesi, yasak yer anlamına gelen sarayın iç bölümüne harem adı verilmiştir. Saray kadınlarının arasında erkek ve kız çocuk doğurmalarına ve padişah tarafından beğenilmelerine göre hiyerarşik bir derecelendirme olduğu görülmüştür Hükümdarlık Alâmetleri Selçuklular ve diğer Türk devletlerinde olduğu gibi Osmanlılarda da hükümdarlığı simgeleyen bazı alâmetler bulunmaktaydı. Bunların başında, padişahların tahta oturmalarının ikinci ile yedinci günü arasında Eyüp te Haret-i Halid İbn-i Zeyd türbesinde şeyhülislam tarafından gerçekleştirilen kılıç kuşanma merasimi 567 Ortaylı, 2008, s. 169; İnalcık, 2014(a), s İnalcık, 2014(a), s Uzunçarşılı, 1984, s Ayrıntılı bilgi için bkz. Alderson, 1999, s ; Uzunçarşılı, 1984, s

152 152 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim gelmiştir. Merasim sonrası ise cülus bahşişi ve yardım dağıtılmıştır 571. Cülûs bahşişi, askerlere, ulemaya ve diğer devlet memurlarına dağıtılan bir tür ikramiye idi. Cülûs dağıtılamaması ise devletin güçsüzlüğünün bir işareti olarak kabul edilmiştir. Yeni padişahın cülusu aynı zamanda dost ve komşu devletlerin hükümdarlarına da bildirilirdi. Cülûs haberi ile birlikte ülkenin her yerine yazılar gönderilerek şenlikler düzenlenirdi. Ayrıca hutbe okutma, sikke veya paranın hükümdar adına bastırılması ve padişahın kendine ait mührünün kazıtılması da hükümdarlığın önemli alametleri arasında yer almıştır 572. Mühürlerden biri zümrütten, üçü altından hazırlanır ve üzerlerinde padişahın ve babasının adları yazılırdı. Padişah dörtgen şeklindeki zümrüt mührü parmağında taşır, altın mühürler ise veziriazam, hasodabaşı ve harem hazinedarında bulunurdu 573. Bunların dışında sancak, tuğ, padişaha ait her kelimenin sonuna eklenen hümayun ifadesi ve Selçuklular kısmında daha önce söz edilen hükümdarlık alametlerinin birçoğu Osmanlılarda da kullanılmıştır. Cülus ise ülkemizde seçimlerin kesin sonuçları belli olduktan sonra kazanan adaylara verilen mazbataya benzetilebilir Devlet Yönetimi Osmanlı Devleti nin ilk teşkilatları Orhan Bey zamanında oluşturulmaya başlamış, I. Murat tarafından geliştirilmiş ve Fatih Sultan Mehmet (II. Mehmet) döneminde çıkarılan kanunlarla yasal bir zemine oturtulmuştur. Kuruluş döneminde Osmanlı, idari, adli, askeri ve özellikle mali sistemin oluşturulmasında İlhanlı kurumlarının önemli etkisi olmuş, ancak Fatih Dönemi ile birlikte bu etki azalmıştır 574. Fatih, gücü merkezileştirmek amacıyla nüfuzlu aileleri yönetimden uzaklaştırmış ve veziriazamın yetkilerini arttırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde olgunlaşma dev- 571 Uzunçarşılı, 1984, s Kaşıkçı, 2010, s. 61; Uzunçarşılı, 1984, s Kaşıkçı, 2010, s. 61; Uzunçarşılı, 1984, s Abdulkadir Yuvalı, Osmanlı Müesseseleri Üzerindeki İlhanlı Tesirleri, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı. 6, 1995, s

153 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 153 resine giren devlet yapısında özellikle mali gücün artmış olmasının verdiği bir rahatlama sonucu bozulmalar başlamıştır. 18. yüzyıla kadar devam eden bu dönem klasik, Tanzimat Fermanı nın (1839) getirdiği yeniliklerle birlikte başlayan, devleti yeniden yapılandırma ve iyileştirme çabalarının yoğunlaştığı dönem ise reform dönemi olarak adlandırılmaktadır Merkezi Yönetim Merkezi yönetim kapsamında, devletin ve merkezi yönetimin başında yer alan padişah, padişahın yardımcıları olan veziriazam (sadrazam) ve diğer vezirler, merkezdeki karar organı ve yardımcı kuruluş olan Divan-ı Hümayun ve diğer divanlar ile askeri ve mali yönetimin merkez örgütleri yer almaktadır Padişah: Yetkileri ve Sorumlulukları Orta Asya Türk devlet anlayışının Selçuklular, Moğollar ve uçlarda yerleşen Türkmen beylikleri ve Osmanlı Devleti ni etkilemiştir. Osmanlılar, Orhan Gazi nin Türk töresine göre Türk kabileleri tarafından seçildiği ve Osmanlı hanedanının Kayı Boyu ve Oğuz Han a dayandığı, bundan dolayı, Türk kavimleri üzerinde egemenlik iddiasında bulunabilecek yegane hanedan olduğu iddiası çerçevesinde bir meşruiyet tesis etmeye çalışmışlardır. Bu meşruiyet anlayışının yanına, İslam dininin etkisiyle gaza ve cihad söylemleri ile birlikte hilafetin de eklendiği görülmüştür 576. Osmanlılarda meşruiyetin bir diğer kaynağı ise padişahların kullandığı zılullah yani Allah ın gölgesi sıfatıdır. Bu anlayışa göre, padişah dünyada adalet dağıtmak üzere seçilmiş bir yargıç olarak kabul edilmektedir 577. Osmanlı padişahlarının adalet kavramına vurgu 575 Özdemir, 2013, s Halil İnalcık, Osmanlı, Devlet, Kanun, Diplomasi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2014, s ; Yılmaz Yurtseven, Osmanlı Klasik Döneminde İdeoloji, Din ve Siyasi Meşruiyet Üzerine Kısa Bir Değerlendirme, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt. 11, Sayı. 1-2, 2007, s İpek Yosmaoğlu, Kanun, Yasallık ve Meşruiyet: Osmanlı da Meşruiyet Meselesi Hakkında Bir Deneme, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt. 51, Sayı. 1, 1996, s. 513.

154 154 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim yapan Daire-i Adliye 578 anlayışını benimsemeleri bu düşünceyi desteklemektedir. Diğer Türk ve İslâm devletlerinde olduğu gibi Osmanlılarda da padişah mâlikü l-mülk olarak devletin tek sahibidir. Devlet düzeninin kargaşa ve parçalanmışlıktan korunabilmesi için bu ilkeye sıkı bir bağlılık söz konusudur 579. Merkezi yönetim örgütünün başında yer alan Osmanlı padişahlarından ilk üçü mutlak monark kabul edilse de, askeri geleneğin etkisinde sade bir protokol ile örfe ve istişareye dayalı bir yapı oluşturulmuştur. Padişahın etrafında nüfuzlu gruplar ve hanedan temsilcilerinin bulunması böyle bir yapıyı gerektirmiştir. Yıldırım Bayezid den itibaren devlet yönetiminde protokol kurallarının geliştiği ve padişahın mutlak hükümdarlığının benimsendiği görülmüştür 580. Osmanlı egemenlik anlayışında kuvvetler ayrılığı ilkesi benimsenmediği için padişahın gücünü mutlak hale getiren, yasama, yürütme ve yargı alanında önemli yetkileri bulunmaktaydı 581. Padişah yasama yetkisini, belirli bir mezhebin uygulanmasını tercih ederek ve bu mezhebe ait hükümlere yasallık kazandırarak kullanmıştır. Her ne kadar şer i hukukta padişahı sınırlandıran açık bir hüküm olmasa da ne padişahın kendisi ne de ulema tarafından şer i hukukla ilgili alanlarda yasal bir düzenlemeye gidilmediğinden bu yetki şekli olmaktan öte geçememiştir. Şer i hukukla ilgili ihtilaflı meselelerde şeyhülislâmlar konuyu önce padişaha arz etmişler, onaylandıktan sonra kadılar fetvaları uygulamışlardır 582. Ayrıca şer i hukukun yanında padişah tarafından örfi hukuka yönelik düzenlemeler 578 Bu anlayışa göre; Devleti denetlemek için büyük bir ordu gerekir. Orduyu beslemek için çok mal ve servete ihtiyaç vardır. Bu serveti elde etmek için halk zengin olmalıdır. Halkın zengin olması için de yasalar adil olmalıdır. Bunlardan biri ihmal edilirse devlet yıkılır. Bkz. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig II, (Çev. Reşid Rahmeti Arat), TTK Yayınları, 5. Baskı, Ankara 1991, s İnalcık, 2014, s Ortaylı, 2008, s Şükrü Karatepe, Osmanlı Siyasi Kurumları: Klasik Dönem, İz Yayıncılık, 4. Baskı, İstanbul, 2004, s Kaşıkçı, 2010, s

155 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 155 yapılması Osmanlılara has bir durumdur 583. Bundan dolayı padişahın yasama alanındaki yetkisinin her türlü hukuk kuralının ötesinde olduğunu söylemek mümkündür. Örfi hukukla ilgili yasama yetkisi Türklerde Müslümanlık öncesi dönemde de görülen kanun (töre) koyma geleneğine dayanmaktadır. Ancak örfi hukuka yönelik kurallar, zamanla İslâm Hukukunun temel ilkeleri ile uyumlu olmaya başladığı için örf, gelenek ve görenekten farklılaşmıştır. Böylece örf, kamu hukuku alanında padişahın toplumun yararına olmak üzere kendi koyduğu kurallar haline gelmiştir. İdare ve siyaset konusundaki düzenlemeler örfi hukukla yapılmaya başlandığı için şer i hukuk alanındaki devlet adamlarının da bu kuralları benimsemeleri, otoritelerinin padişah lehine zayıflamasına neden olmuştur 584. Kuruluş döneminde yürütme yetkisinin büyük çoğunluğunu padişah kullanırken, devletin büyümesiyle birlikte bu yetkilerin önemli bir kısmı veziriazama bırakılmıştır 585. Fatih döneminden sonra devlet işleri padişahın doğrudan kontrolü altında olduğu için bürokrasinin hazırladığı her emir mutlaka padişah emri olarak çıkardı. Ayrıca padişahlık Tanrı nın bir bağışı kabul edildiğinden, kendisinin ölümü ile birlikte hayatta iken yaptığı tüm tasarruflar ve atamalar düşer, yerine gelen halefi atama kararnamelerini yenilemezse vezirlikten valilere kadar hiç kimse icra yetkisini kullanamazdı 586. Padişahın yürütme yetkisinin sınırları oldukça geniştir. Bundan dolayı padişah, yürütme yetkisi kapsamında sadece şer i hukukta açıkça belirtilen hükümleri ihlal etmemek şartıyla tek başına her şeyi yapma yetkisine sahiptir. Ancak devletin büyümesi bu yetkinin tek başına kullanılmasını fiilen mümkün kılmadığı için yardımcı memurlar ve meclislerden yararlanılmıştır 587. Padişahın yürütme yetkileri, devletin üst düzey memurlarını 583 Kaşıkçı, 2010, s Karatepe, 2004, s Karatepe, 2004, s İnalcık, 2014, s Kaşıkçı, 2010, s ; Karatepe, 2004, s

156 156 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim atamak, divanlara başkanlık etmek, elçi göndermek ve elçileri kabul etmek, halkın şikâyetlerini dinlemek, yasaknâmeler, adaletnâmeler ve yazılı emirler çıkarmak şeklinde sıralanabilir 588. Padişahın örfi hukuk alanında yasama ve yürütme yetkisi bulunduğu için bu alanda her türlü uyuşmazlığı çözebilecek yargı yetkisine de sahip olmuştur. Ancak, şer i hukuk ile ilgili konularda yasama yetkisinin bulunmaması bu alanda yargı yetkisini kullanılmasını engellemiştir 589. Yasama, yürütme ve yargı alanlarında geniş yetkilere sahip olan padişahın bu yetkileri dilediği gibi kullanma hakkı bulunsa da her dönem bu gücü dengeleyen ve denetleyen unsurlara rastlanmaktadır. Devletin kuruluş yıllarında beyler, gaziler ve ahiler bu gücü dengelerken, ileriki dönemlerde, kapıkulları, ulema ve saray erkanının denge unsuru haline gelmiştir Saray Teşkilatı ve Kul Sistemi Saray, devletlerin gücünü, iktidarını ve yapısını gösteren önemli unsurlardan biridir. Osmanlılarda ilk saraylar İznik ve Bursa da yapılmış ancak daha sonra devletin büyümesine paralel olarak önce Edirne ye sonrada İstanbul a taşınmıştır. Osmanlı sarayı, Fatih Sultan Mehmet döneminde oldukça gelişmiş ve teşkilatlı bir yapıya dönüşmüştür 591. Osmanlı Devleti nin yapısı merkeziyetçi ve mutlak esaslara göre oluşturulduğu için tüm kurumlar (hükümet, ordu, eyaletler) doğrudan padişahın şahsına bağlı bir bütünün parçaları olarak teşkilatlanmıştır. Bundan dolayı saray, hem devlet faaliyetlerinin yürütüldüğü ve hükümetin toplanarak kararlar aldığı bir merkez, hem de padişahın özel yaşamını sürdürdüğü evi konumunda olmuştur 592. Saray bu fonksiyonlar bakımından, padişahın özel hayatını geçirdiği, kendisini ve ailesinin yaşadığı Harem; resmi ve özel hayatın iç içe olduğu padişahın 588 Kaşıkçı, 2010, s Karatepe, 2004, s İnalcık, 2014, s ; Karatepe, 2004, s Kemal Göde, Türkler de Saray Teşkilatı ve Hayatı, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı. 3, 1989, s Ünal, 2002, s. 33.

157 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 157 günlük hayatını sürdürdüğü ve Babüssaade Ağası tarafından idare edilen Enderûn (iç saray) ve hükümet işlerinin yürütüldüğü Bîrûn (dış saray) olmam üzere üç kısma ayrılmıştır 593. Saray görevlileri arasında, esirlerden seçilerek saraya alınıp yetiştirilen ve üst makamlara kadar yükselme imkanı bulunan iç oğlanlar; padişah ailesinin oturduğu harem dairesinden sorumlu olan ve sarayın en yüksek rütbeli görevlilerinden biri olan hadım ağaları; sarayın mutfak işlerinde sorumlu olan çaşnigirbaşı; değişik hizmetlerde kullanılan saray eminleri, padişah atının üzengisini tutan ve ata binip inmesinde yardımcı olan rikapdâr, sarayda at işlerinden sorumlu olan emîr-i âhûr ile şahin, doğan gibi kuşların bakımından sorumlu çakırcıbaşı gibi unvanlara sahip görevliler bulunmaktadır 594. Bunların büyük çoğunluğu Anadolu Selçukluları kısmında açıklanan görevlilerle benzerlik taşımaktadır. Saray teşkilatı Selçuklularda olduğu gibi Osmanlılarda da oldukça gelişmiş ve fonksiyonel uzmanlaşmaya dayalı bir yapı arz etmiştir. Günümüzde devlet başkanlarının makam ofisleri ve görevlilerine benzer bir teşkilatlanmanın bu dönemde de mevcut olduğu görülmektedir. Saray görevlilerinin yetiştirilmesinde, Selçuklularda ve bazı İslâm devletlerindekine benzer şekilde kölelerden ve esirlerden yararlanılmıştır. Bu kapsamda Selçuklularda uygulanan gulam sisteminin Osmanlılarda kul ve devşirme adı altında ilk kez Orhan Gazi zamanında kısmi olarak uygulanmıştır 595. Osmanlı merkezî yönetim teşkilatı kul sistemine, taşra yönetimi ise tımar sistemine göre örgütlenmiştir. Devletin idarî, sosyal ve ekonomik yapısı bu iki sisteme göre belirlenmiştir. Padişahın otoritesinin merkezden sınır bölgelerine kadar başarılı bir şekilde hissedilmesinde kul sisteminden yetişen yöneticilerin önemli etkisi olmuştur. Tımar sistemi 17. yüzyıldaki bozulmalara kadar, idarî, 593 Ortaylı, 2008, s Öztürk, 2012, s ; Ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı, 1984, s İnalcık, 2013, s. 205.

158 158 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim askerî, malî, ziraî ve sosyal alanlarda imparatorluğun gelişiminde katkı sağlamıştır 596. Kul sistemi, para ile satın alınan kölelerin, savaş esrilerinin özel bir eğitimden geçirilerek devlet yönetiminde ve orduda kullanılması usulüdür. Bu sistem sayesinde çeşitli boylardan ve etnik unsurlardan oluşan devlet yapısının merkezileştirilmesi ve otoritenin sağlanması amaçlanmıştır. Yıldırım Bayezid zamanından itibaren devşirme adı verilen yeni bir sistemin uygulanmıştır 597. Devşirme usulünde asil Hıristiyan ailelerinin 8 ile 20 yaş arasındaki kuvvetli ve sağlıklı çocuklar bir heyet tarafından toplanarak iyi olanları seçilmiş ve saraylarda özel bir eğitime alınmıştır. Eğitimin süresi 5-8 yıl arasında olup, bu süreçte elemelere devam edilmiştir. Başarılı olanlar Yeni Saraya, Küçük Odaya, Hazine ye ve Zülüflü Baltacılığa alınır ve uzun süre terbiye ve eğitim aldıktan sonra basiretli olanlar Has Odaya alınıp buradan taşraya ya da diğer görev yerlerine tayin edilmişlerdir. Liyakat ve kabiliyetleri yüksek olanların veziriazam oluncaya kadar yolları açıktır. Diğerleri ise yeniçeri yetiştirilmek üzere Türk köylülerinin yanına, ya da bostancı adı altında İstanbul daki sarayların bahçelerine gönderilmiştir. Bu çocuklar önce Müslüman edilip, daha sonra Türkçe, Arapça, Farsça, edebiyat, tarih, matematik ve musiki öğrenirlerdi 598. Fakat zamanla devşirme sisteminde zamanla bozulmalar meydana gelmiştir. Acemi oğlan devşirmek için tecrübesiz kişiler görevlendirilmesi, bilhassa Rum ilindeki reayanın oğlunu devşirme verebilmek için varlıklarını satıp yaya-başına rüşvet olarak vermesi gibi olumsuz vakalar, devşirme sisteminin bozulmasına sebep olmuş, bu- 596 Abdullatif Armağan, Klasik Dönemde Osmanlılarda Devlet Yönetim Anlayışına Dair Bazı Düşünceler, Gazi Üniversitesi Akademik Bakış Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 9, 2011, s İnalcık, 2013, s Müellifi belli olmayan eser, Kitâb-i Müstetâb, IV. Bölüm (El Faslu r Râbi), (Çev. Yaşar Yücel), Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, TTK Yayınları, Ankara, 1988, s. 5-6, Ünal, 2002.

159 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 159 nun sonucunda hem maliye sitemi zarar görmüş ve hem de liyakatsiz devşirmelerin sayısı artmıştır 599. Devşirmeden yetişenler her ne kadar önemli devlet görevlerine gelmiş olsalar da bürokrasinin başında bulananların ve orduyu yönetenlerin özellikle devletin genişleme ve kuruluş döneminde devşirmelerden değil, yerli Türklerden oluştuğu görülmüştür 600. Ancak yükseliş döneminde bürokraside ve orduda devşirmelerin önemli bir yer işgal ettiğini söylemek mümkündür. Ayrıca, Türk askeri aristokrasisinin ordu üzerindeki egemenliğinin, padişahın kontrolünü ve iktidarını zayıflatacağı düşüncesi doğrultusunda, Sultan I. Murat zamanında kul sistemine dayalı Yeniçeri Ocağı nın kurulduğunu belirtmek gerekir Hükümet Teşkilatı Divan, geçmişten günümüze hemen her devlette bulunan ve devletin önemli işlerinin görüşüldüğü, bizzat padişahın ya da padişah bulunmadığı zaman vezirin başkanlık ettiği en üst kurul (Bakanlar Kurulu) ve danışma organıdır 602. Divanın gelişimi incelendiğinde, Abbasilerin hükümdar veya vekili tarafından toplanan meclislerine Sasanilerden etkilenerek divan adını verdikleri, İlhanlıların aynı meclis için Divan-ı Kebir, Memlükler ve Selçukluların Divan-ı Sultan, Anadolu Selçuklularının Divan-ı Âlî 603, Osmanlıların ise özellikle Fatih döneminden itibaren Divan-ı Hümayun yani Sultan Divanı adını kullandıkları görülmüştür Müellifi belli olmayan eser, Kitâb-i Mesâlihi l- Müslimîn, 24. Bap, (Çev. Yaşar Yücel), Osmanlı Devlet Teşkilâtına Dair Kaynaklar, TTK Yayınları, Ankara, 1988, s Ortaylı, 2008, s Şahin Kılıç-Ayşegül Kılıç, Osmanlı Kuruluş Döneminde Yönetim Yapısı, (Ed. Erkan Tural), Türk İdare Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayını No:2699, Eskişehir, 2012, s İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, TTK Yayınları, Ankara, 1988(c), s. 1; Uzunçarşılı, 2011, s Kaşıkçı, 2010, Ahmet Mumcu, Divan-ı Hümayun, Phoenix Yayınları Ankara, 2007, s. 5-6.

160 160 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Divan-ı Hümayun ve Diğer Divanlar Divan-ı Hümayun Osmanlı Devletinin en yüksek karar alma ve istişare organı idi. Divanın 17. yüzyıldan itibaren görevlerini ilgili kurumlara devredene kadar, yasama, yürütme ve yargı alanlarında çok önemli fonksiyonları vardı 605. Ortaylı, Divan-ı Hümayunun tarihsel süreçte devamlılık kazanıp kurumsallaşamamasından dolayı, son dönemlerde geleneksel bir tören anlayışı içinde toplandığını ve bu sebeple konumunu koruyup geliştirmediğini 606 ifade etmektedir. Divan-ı Hümayun Fatih dönemine kadar her gün sabah namazında başlar ve öğlene kadar devam ederdi. Kanunnamede, Fatih Sultan Mehmet in Divan-ı Hümayun toplantılarına katılmayıp bir perdenin arkasından toplantıları izlediği ve toplantı sonrası görüşülen konuların arz odası denilen yerde kendisine arz edilirdi yüzyıldan itibaren Divan-ı Hümayun toplantılarının haftada dört güne indirilerek, bunun iki günü arz günü olarak düzenlenmiştir. Daha sonra toplantıların haftada bir güne kadar düşürüldüğü görülmüştür. Sonuçta Divan-ı Hümayun toplantıları yeterli sıklıkta gerçekleştirilemediği için devlet işlerinin büyük çoğunluğu veziriazam divanlarında görülmeye başlanmıştır 608. Sarayda Divan toplantılarının üç türlü olduğu anlaşılmaktadır. Birincisi, belirli günlerde toplanan alelâde divan; ikincisi, Kapıkulu ocaklarına maaş verilmesi ve elçi kabulünün yapıldığı Galebe ve Ulûfe Divanları; üçüncüsü de olağandışı zamanlarda özellikle harpte ya da yeniçeri ayaklanmaları esnasında padişahın babüssaade önünde kurulan Ayak Divanı dır Kaşıkçı, 2010, s Ortaylı, 2008, s Uzunçarşılı, 1988(c), s. 3; Kaşıkçı, 2010, s Yusuf Halaçoğlu, XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK Yayınları, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 10; Uzunçarşılı, 1988(c), s. 3; Ortaylı, 2008, s Ortaylı, 2008, s ; Uzunçarşılı, 1988(c), s

161 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 161 Devletin gelişmiş olduğu dönemlerde Divan-ı Hümayun, siyasi, idari, askeri, örfi, şer i, adli ve mali işlerin görüşüldüğü ve hangi din ya da milletten olursa olsun kadın erkek herkesin şikâyetlerinin ve davalarının dinlenilerek karara bağlandığı bir kurul ve adli temyiz merciidir 610. Günümüzdeki anlamda, bakanlar kurulu, Danıştay, Yargıtay, Anayasa Mahkemesi gibi kurumların görevlerini yerine getiren bir meclis olarak da kabul edilebilir 611. Yasama, yürütme ve özellikle örfi yargı erkleri padişahın şahsında toplanmakta ve bu yetkilerinin büyük bir kısmını da veziriazam yoluyla kullanmıştır. Veziriazamın yetkileri kullanabilmesi için padişah divanından karar çıkartması gereklidir. Divanda padişah adına karar alınmasına katılan başka devlet adamları da mevcuttur. Bundan dolayı Divan-ı Hümayun merkez teşkilatında padişahtan sonra en güçlü yere sahip bir kurul olarak kabul edilmektedir. Divanda üyelerin fikirlerini serbestçe beyan etme hakları vardır 612. Divan-ı Hümayunu sadece bir kurul olarak tanımlamak doğru değildir. Çünkü divan bünyesinde önemli hükümet büroları bulunmaktadır. Hatta devlet teşkilatında olgunlaşma başlayınca 18. yüzyıldan itibaren bu büroların yavaş yavaş sadrazamlığa bağlanmıştır 613. Divan-ı Hümayun haricinde merkezde ve eyaletlerde alt divanlar bulunmaktadır. Merkezdeki divanlar veziriazamın başkanlık ettiği, İkindi Divanı, Cuma Divanı ve Çarşamba Divanlarıdır. Bunların dışında merkezdeki yöneticilerin yetkili birkaç memuru ile kendi birimlerinde kurmuş oldukları küçük divanlar da mevcuttur. İkindi Divanı, Divan-ı Hümayun toplantılarından sonra veziriazam tarafından ikindi namazına müteakip kendi sarayında toplanan önemli bir divandır 614. Özellikle birinci derecede önem arz etmeyen hususların görüşülmesi bu divana bırakılmıştır. Vezi- 610 Uzunçarşılı, 2011, s. 501; Ortaylı, 2008, s ; Özdemir, 2013, s Kılıç-Kılıç, 2012, s Mumcu, 2007, s Ortaylı, 2008, s Halaçoğlu, 2014, s. 16.

162 162 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim riazam Divan-ı Hümayunda ancak padişah vekili olarak bulunurken ikindi divanı tamamen kendi başkanlığı altında toplanmıştır. Hatta 17. yüzyılda padişahların otoritesinin zayıflaması karşısında İkindi Divanı nın yetkilerinin genişletilmesi, veziriazamların daha özgür hareket etmelerini sağlamaya yönelik bir gelişme şeklinde değerlendirilebilir 615. Cuma günleri sabah namazından sonra veziriazamın başkanlığında, kazaskerler, büyük tezkireci, çavuşbaşı, çavuşlar ve diğer görevlilerin katılımıyla toplanan Cuma Divanında, şer i, örfi ve hukuki davalar görülmüştür. Çarşamba Divanında ise Çarşamba günleri İstanbul, Galata, Eyüp ve Üsküdar kadıları veziriazamı ziyaret ederek birlikte dava dinlerlerdi 616. Bunların dışında padişahların önemli devlet işlerinde karar vermeden önce istişarelerde bulunduğu meşveret meclisleri bulunmaktadır. Meşveret meclislerin diğer divanlardan farkı, burada alınan kararların padişahın yetkilerini sınırlayıcı bir etkisinin olmasıdır. Çünkü meclislerde bir işin yapılıp yapılmayacağı kararı alınırken, diğer divanlarda bu işin nasıl yapılacağı kararlaştırılırdı 617. Bu divanlar her ne kadar üst düzey devlet adamlarının katılımıyla toplanmış olsalar da asıl üzerinde durulması gereken, merkezi yönetimin temel kurumu olan Divan-ı Hümayun üyelerinin kimlerden oluştuğu ve divanı oluşturan kalemlerdir Divan Üyeleri ve Divan Kalemleri Divan-ı Hümayunda yer alan hizmetliler, asil üyeler (erkân-ı devlet), muamelât hizmetlileri ve divanda düzeni sağlayan memurlar olarak üç grupta toplanmaktadır. Asil üyeler, divana doğrudan katılarak düşüncelerini açıklama yetkisine sahip yüksek rütbeli devlet adamlarıdır. Bunlar, padişah (bir döneme kadar), veziriazam, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, Rumeli ve Anadolu beylerbeyleri (vezir rütbesine sahiptirler), nişancı, defterdar ve 615 Mumcu, 2007, s ; Uzunçarşılı, 1988(c), s Uzunçarşılı, 1988(c), s Kaşıkçı, 2010, s. 99.

163 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 163 Kubbealtı vezirleridir 618. Ancak belirli bir statüye (vezirlik rütbesine) ulaştıktan sonra divana katılma hakkını elde eden Yeniçeri Ağası ile denizciliğin gelişmesi ile birlikte divan toplantılarına katılmaya başlayan kaptan-ı derya Divan ın diğer üyeleridir 619. Padişah: Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar padişahların divan toplantılarına katıldıkları, dolayısıyla divan başkanı oldukları bilinmektedir. Bu dönemden sonra padişahlar divana başkanlık etmemişler, dolayısıyla divan üyesi sayılmamışlardır. Ancak, divan üyesi olmasa da devletin başı sıfatıyla her zaman divanın bir parçası olmuş ve diğer üyeler de padişahın otoritesini herzaman hissetmişlerdir. Daha önce de ifade edildiği gibi padişah ile divan ilişkisinin ve toplantı sıklığının azalması zaman içerisinde Divan-ı Hümayunun etki alanının veziriazam divanına doğru kaymasına neden olmuştur. Her ne kadar bazı padişahlar divanı yeniden eski haline getirmek için çaba gösterseler de bunda başarılı olamamışlardır 620. Veziriazam: Vezirlik makamının Orhan Gazi dönemine kadar uzandığı bilinmektedir. Devletin büyümesi ile birlikte vezirlerin sayısı arttığı için içlerinden birinin veziriazam, sadrazam ya da sâhib-i devlet adıyla, padişahın mutlak vekili konumuna yükseltildiği görülmüştür. Devlet yönetiminde padişahtan sonra ikinci adam veziriazamdır. Çünkü veziriazam, padişahın mutlak vekili ve onun mührünü taşıyan temsilcisidir 621. Elçilerle görüşülmesi, orduya komuta edilmesi, devletin iç ve dış siyasetinin yürütülmesi, politika belirlenmesi, devlet hizmetlerinin görülmesi, bazı devlet görevlilerinin atanması, adaletin yerine getirilmesi, cezaların infazı gibi oldukça geniş yetkilere sahiptir 622. Veziriazamların dev- 618 Ortaylı, 2008, s. 213; Uzunçarşılı, 1988(c), s. 14; Halaçoğlu, 2014, s. 12; Kaşıkçı, 2010, s Mumcu, 2007, s ; Ayrıca bkz. Recep Ahıshalı, The Institutıion Of The Imperial Council (Divan-ı Hümayun), (Ed. Kemal Çiçek), The Great Ottoman, Turkish Civilization, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2000, s Mumcu, 2007, s Köprülü, 2009, s. 37; Ortaylı, 2008, s. 220; Ünal, 2002, s. 51; Mumcu, 2007, s Mumcu, 2007, s. 23.

164 164 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim let işlerinde iki alana müdahale yetkilerinin olmadığı bilinmektedir. Bunlar, adliye ve maliye işleri diğer bir deyişle kazaskerler ve defterdarın yetki alanıdır. Veziriazamın ordu üzerinde mutlak yetkiye sahip olmakla birlikte, padişahın askeri olan kapıkulu ordusu üzerinde hiçbir yetkisinin bulunmaması ve büyük dirlikleri padişaha danışmadan dağıtamaması, otoritesini sınırlandıran ve padişah karşısında ikinci bir güç konumuna gelmesini engelleyen etkenler olmuştur 623. Veziriazamlar İstanbul un fethinden önce genellikle ilmiye sınıfına mensup kişiler arasından atanmıştır. Hatta Çandarlı ailesi uzun süre bu makamı işgal etmişlerdir. Fatih, İstanbul un fethinden sonra Çandarlı Halil Paşa yı görevden alarak yerine enderûndan yetişmiş devşirme kökenli askeri- idari yönetimden yükselen kişileri (ilk olarak Zağonos Paşa tayin edildi) atamaya başlamıştır. Kişileri (ilk olarak Zağonos Paşa tayin edildi) atamıştır. Burada padişahın mutlak otoritesini ön plana çıkarma çabasının olduğunu söylemek mümkündür. Bundan sonra da genellikle ulema kökenli kimseler veziriazam olmuşlardır 624. Veziriazam olmadan Divan-ı Hümayun toplantıları gerçekleşmemiştir. Eğer kendisi toplantının yapıldığı yerde değilse ya da hasta ise vekili sayılan Sadaret Kaymakamının divanı kurması gerekirdi 625. Veziriazamın çalışma makamına, paşa kapısı, bab-ı asafî ve devletin son yıllarında da oldukça kabul gören ve Avrupa ülkelerinde Osmanlı hükümeti yerine kullanılan Bâb-ı Âlî denilmiştir 626. Veziriazamı günümüzün başbakanı olarak tanımlamak mümkündür. Kubbealtı Vezirleri: Osmanlı devletinin kuruluş yıllarında bir olan vezir sayısı zamanla artmıştır. Bunlardan biri veziriazam, biri Rumeli Beylerbeyi, diğerleri ise merkezde ya da eyaletlerde önem- 623 Ortaylı, 2008, s Ünal, 2002, s. 53; Ortaylı, 2008, s. 221; İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 1978, s Mumcu, 2007, s Ortaylı, 2008, s. 221.

165 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 165 li görevler üstlenmişlerdir. Zamanla Rumeli Beylerbeyliğine yükseltilenler merkeze alınarak Divan-ı Hümayun üyesi yapılmışlardır. Rumeli Beylerbeyliğinden gelen vezirler sarayda kubbeli bir yapının içinde toplandıkları için de bunlara Kubbealtı vezirleri denilmiştir 627. Bu vezirlere neden ihtiyaç duyulduğu konusunda kesin bir yargıya ulaşılamamakla birlikte, devlet bürokrasindeki gelişmelerin, merkezi yönetimde deneyimli devlet adamlarına duyulan ihtiyacı arttırmasından kaynaklandığı düşünülmüştür. Zaten Kubbealtı vezirlerinin divanda sadece danışma görevleri bulunmakta, bazen de işlerin yoğunluğuna bağlı olarak veziriazam tarafından kendilerine verilen görevleri yerine getirmişlerdir. Ancak bu vezirlerin devletin en üst makamlarına yükselme ihtimallerinin fazla olması divanda itibarlarını arttırmıştır 628. Kazaskerler (Kadıaskerler): Kazaskerlik hiyerarşik sıralamada vezirlerden sonra gelen rütbedir. Şer i davalarla ilgili buyruk verme yetkisi kazaskere aittir 629. Divan-ı Hümayunun gelişme dönemlerinde bir tane kazasker varken, daha sonra sayıları ikiye çıkarılmıştır. Kazasker askeri kadı manasına gelmektedir. Bu makam Osmanlılardan önce, Karamanoğullarında, Anadolu Selçuklularında, Memlükler ve Eyyübilerde de mevcuttur. Hatta Hz. Ömer döneminde orduda yaşanabilecek uyuşmazlıkları çözümlemek için her askeri birliğe bir kadı tayin edildiği, dolayısıyla kazaskerliğin oldukça eski bir geçmişe sahip olduğu ve o dönemde kadı-i leşker unvanının kullanıldığı görülmüştür 630. Rumeli kazaskeri derece bakımından Anadolu kazaskerinden daha önce gelmekteydi. 14. yüzyılın ortalarına kadar şeyhülislamdan üstün olan kazaskerlik makamına atamalar iki yıllığına veziriazamın önerisi ve padişahın onayı ile gerçekleşmiştir. 17. yüzyıldan itibaren makamın önemi azalmış, kadıların azil ve tayin işlemleri şeyhülislamın önerisi, veziriazamın onayı ile yapılmaya baş- 627 Karatepe, 2004, s. 124; Halaçoğlu, 2014, s Mumcu, 2007, s Köprülü, 2009, s Karatepe, 2004, s. 125; Köprülü, 2009, s. 48.

166 166 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim lanmıştır 631. Şeyhülislam, divan üyesi olmadığı için kazaskere onun temsilcisi gözüyle bakıldığından saygı ile yaklaşılmıştır 632. Kazasker olarak atanabilmek için en büyük kaza olan İstanbul kadılığı görevini yürütmüş olma şartı vardı. Asıl görevi, adli ve hukuki meselelerle ilgili divanda dava dinlemektir. Kaza mahkemelerinde kadılar tarafından çözümlenemeyen konuları günümüzdeki Yargıtay benzeri bir fonksiyonla karara bağlama görevi de kazaskere verilmiştir 633. Ayrıca bunlar, kadıların ve müderrislerin tayin ve atama işleri ile ilgili sorumluluğu da üstlenmiştir 634. Defterdar: İlhanlı kökenli bir kurum olduğu ifade edilen ve günümüzde devletin gelir-gider işlerinden sorumlu kişiler için kullanılan defterdar ismine, Osmanlı da 14. yüzyıldan sonra rastlanmıştır. Padişah mallarının mutlak vekili ve temsilcisi olan defterdar aynı zamanda defterhane ve hazinenin açılması görevlerini de yürütmüştür 635. II. Murat zamanında devletin gelir ve giderlerinin belirlenmesi ve bunları toplanmasından sorumlu, merkezde bir defterdar ve eyaletlerde emri altında ofisler oluşturulmuştur 636. Defterdar sayısı ilk zamanlar bir iken, devlet topraklarının genişlemesi sonucu ihtiyacı karşılamak amacıyla Fatih döneminde ikiye çıkarılmıştır. Bunlardan biri Rumeli diğeri de Anadolu Defterdarıdır. Fatih bunlardan birini baş defterdar olarak atayarak hazinenin başına geçirmiş ve Rumeli Beylerbeyinin seviyesine yükseltmiştir. Mısır ın fethinden sonra Halep te de bir defterdarlık oluşturulmuştur 637. Defterdar günümüz Maliye Bakanı ile benzer işlevlere sahip bir makamdır. Veziriazamın defterdar üzerindeki yetkileri sadece gözeticilik yapmakla sınırlandırılmıştır. Mali işlerle ilgili konularda defterda- 631 Halaçoğlu, 2014, s Karatepe, 2004, s Ünal, 2002, s Karatepe, 2004, s Halaçoğlu, 2014, s Ortaylı, 2008, s Halaçoğlu, 2014, s. 19; Karatepe, 2004, s. 127.

167 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 167 ra tuğralı hüküm verme yetkisi tanınmıştır. Bunun yanı sıra, maliye kayıtlarının tutulduğu Defterhane de defterdar nezaretinde açılmıştır 638. Nişancı: Divan-ı Hümayunun en önemli kısımlarından biri de her türlü idari işlerin yürütüldüğü bürokratik örgüttür. Bu örgütün başında ise 17. yüzyıla kadar nişancı bulunmaktaydı 639. Nişan, hükümdarın özel işaretleri olan, tuğra ve tevki ile bu işaretlerin bulunduğu yazılar için kullanılan bir tabirdir. Nişancılık, İslâm devletlerinde çeşitli adlarla yer alan ve Selçuklularda tuğrai adı verilen makamının karşılığıdır. Merkezi idarede vezir, kazasker ve başdefterdardan sonra en yüksek makamdır. Nişancılar genellikle yazışma işlerinin yürütüldüğü inşa divanından ya da âlimler arasından seçilirdi 640. Bundan dolayı nişancılar, devlet kanunlarını, şer i ve örfi hukuku iyi bilen, divanda bu konularda fikir beyan eden kalemi kuvvetli kişilerdir. Bunların görevi, diğer devletlerin hükümdarlarına gönderilecek yazıların hazırlanması, farklı dillerde gelen yazışmaların tercüme edilmesi, fermanlar ile vezirlerin atama ve beratlarına dair belgelerin hazırlanması, incelenmesi ve bunların üzerine padişahın tuğrasının çekilmesidir 641. Ayrıca, arazi kayıtlarının tutulduğu tahrir defterlerindeki düzeltmeler ve değişiklikler nişancının görevi olup, kayıt işlemleri divan huzurunda gerçekleştirilmiş ve orada bulunan vezirlerin ismi defterin kenarına yazılmıştır 642. Bu işlemler, günümüzde yöneticilerin ya da kurul üyelerinin evraklar üzerinde yapmış olduğu paraflamaya benzer bir uygulama olarak değerlendirilebilir. Nişancı diğer divan üyelerinden farklı olarak görevinin tamamını divan içerisinde yürütmekteydi. Bu yüzden Divan-ı Hümayun bürokrasisinin (protokolün) şefi ve bürokratların başı kabul edilmekteydi. Merkez teşkilatında önemli bir yeri olan Reisu l- 638 Mumcu, 2007, s Ortaylı, 2008, s Köprülü, 2009, s Uzunçarşılı, 1988(c), s Halaçoğlu, 2014, s. 20.

168 168 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim küttab da nişancının emri altında çalışmaktaydı yüzyıldan itibaren padişah mektuplarının Reisu l-küttab tarafından yazılmaya başlaması sonucu, nişancılar sadece tuğra çekmekle meşgul olmuşladır. Bu yüzdene ilerleyen yıllarda tecrübeli kimseler atanmadığı için nişancılık makamı, eski önemini yitirmiştir 644. Reisu lküttab, Divan-ı Hümayun kâtiplerinin reisi ve yazışma işlerinin şefidir. Ancak bu görevli doğrudan veziriazama bağlı çalışmaya başlaması ve devletlerarası ilişkilerin yoğunlaşması ile birlikte, dışişlerine yönelik yazışmaları yürütme görevini üstlenmiş ve devletin son dönemlerinde Umur-ı Hariciyye Nezareti Reisu lküttablık ofisinin üzerine kurulmuştur yüzyıldan sonra divan işlerinin veziriazama devredilmesi ve divanın önemini yitirmesinin yanında, Reisu l-küttabın dış ilişkilerde etkin bir görev üstlenmesi, makamın önemini arttırmıştır 646. Reisu l-küttabın kontrolünde bazı divan kalemleri vardı. Bunlar, beylikçi kalemi, tahvil kalemi ve ruûs kalemleridir 647. Bu konuda divan kalemleri kısmında ayrıntılı bilgi verilecektir. Diğer Divan Üyeleri: Beylerbeyi, Anadolu Selçuklularında, Memlüklerde, İlhanlılarda ve Altın Ordu devletlerinde kullanılan ve önemli rütbelerden biri olan melikü l-ümerâ unvanına karşılık gelmektedir 648. I. Murat döneminde devletin genişlemesi ve sancaklar üzerinde kontrolün sağlanması amacıyla Anadolu beylerbeyinin yanında bir de Rumeli Beylerbeyi atanmıştır 649. Beylerbeyi taşra örgütünün başı ve en önemli görevlisidir. Ancak divan üyesi olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Rumeli beylerbeyinin terfi ederek Kubbealtı veziri olacağı için divan kadrosuna alınmış olabi- 643 Mumcu, 2007, s Halaçoğlu, 2014, s Ortaylı, 2008, s Uzunçarşılı, 1988 (c), s Ortaylı, 2008, s Köprülü, 2009, s Ortaylı, 2008, s. 251.

169 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 169 leceği iddia edilmiştir. Zaten sürekli taşrada bulunduğu için divan toplantılarına katılması oldukça zordur Divan Memurları Divan-ı Hümayun üyeleri önemli konularda kararlar alırken, divanda tüm işlerin düzenlenmesi, hazırlıklar, kararların hayata geçirilmesi, ilgililere tebliği, yazışmaların yapılması, divanın işleyişinin sağlanması gibi hizmetler çeşitli kalemler altında, bürokratlar ve memurlar topluğu tarafından yerine getirilmiştir. Bu bürokratlar, Reisu l-küttab, tezkireciler, çavuşbaşı, kâtipler ve divan tercümanlarından seçilmişlerdir Reisu l-küttabın asıl görevi adından da anlaşılacağı üzere divan kâtiplerinin reisliğini yapmaktır. Divan toplantılarının düzen içerisinde yapılması, toplantı öncesi evrakların hazırlanması ve kararların uygulanması için gerekli işlerin yapılması, reisu l-küttabın sorumluluğundaki ilişkiler arasında yer almıştır. Daha önce belirtildiği gibi 17. yüzyılın ortalarından itibaren, yabancı elçilerle müzakereler yapmak ve devletin harici işlerini yürütme görevi verilen Reisu l-küttablık, diplomatik faaliyetlerinden dolayı bu dönemde bir bakıma Dışişleri Bakanı konumuna ulaşmıştır 651. Divanda görevli bir diğer bürokrat grubu tezkirecilerdir. Nişancıya bağlı olarak çalışan büyük ve küçük tezkireci olmak üzere makam bulunmaktadır. Bunlar nişancının özel sekreteri olarak görev yapan ve divan toplantılarında veziriazamın sağında ve solunda durarak görüşülecek konuları okuyan divan kâtipleridir. Eğer tezkireciler yoksa okuma işi Reisu l-küttab tarafından yapılmıştır Mumcu, 2007, s. 33; Beylerbeyi eyalet yönetiminin en yüksek rütbeli görevlisi olduğu için hükümlerin uygulanması, siyasi konularla ilgilenme, adaletin sağlanması, zulmün önlenmesi vb. gibi önemli işlevleri vardı. Bkz. Nejat Göyünç, Provincial Organization Of The Ottoman Empire in Pre-Tanzimat Period, (Ed. Kemal Çiçek), The Great Ottoman, Turkish Civilization, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara s Ünal, 2002, s Uzunçarşılı, 1988(c), s. 243; Ünal, 2002, s. 56.

170 170 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Çavuş unvanına eski Türk ve İslâm devletlerinde de rastlanmakla birlikte Osmanlılara Anadolu Selçuklularından geçtiği ifade edilmektedir. Çavuşbaşılar, vezirler, kazasker ve defterdar divana geldiğinde onları karşılamakla görevlidir. Vezirler ve defterdarlar için ayrıca selamçavuşu tayin edildiği ve bunların tayinlerinde defterdarların yetkili olduğu görülmektedir 653. Çavuşbaşı ve emrindeki sayıları yüzü aşan çavuşun görevleri arasında, divan kararlarının uygulanması ve kararların infazı, önemli devlet yazılarının yerine ulaştırılması, divan toplantılarında protokolün uygulanmasını gözeterek toplantı düzeninin sağlanması, toplantı başlamadan önce hazine ve defterhane kapısındaki mührün açılması, toplantı bitince veziriazamın mührüyle kapatılması, toplantı sırasında davacıların, davalıların belirli bir düzen içinde kurul önüne çıkarılması ve toplantının bittiğinin haber verilmesi sayılmaktadır. Çavuşbaşılar görevlerinden dolayı veziriazama bağlıdır 654. Oldukça fazla görevleri olduğu için divanda oturamaz ayakta hizmet etmişlerdir. Ayrıca hiyerarşik bakımdan da tezkirecilerin üstünde yer almışlardır 655. Bunların dışında Divan-ı Hümayun da hizmetlerin yürütülmesine yardımcı olan çok sayıda görevli istihdam edilmiştir. Bunlar büro hizmetlerinde çalışanlar ve infaz işleri ile meşgul olanlar şeklinde iki grupta incelenmektedir. Büro işlerinde çalışanlar, nişancının emri altında bir kısmı doğrudan nişancıya hizmet eden, bir kısmı ise Reisu l-küttabın bürosunda çalışanların oluşturduğu kâtiplerdir 656. Divan da 50 ila 100 arası kâtip çalışırdı. Görevleri divan kararlarını ilgili defterlere kaydetmek, ferman, berat ve nameleri hazırlamaktır. Kâtipler, divan toplantılarına doğrudan katılamazlar, kendilerine ayrılan yerden takip etmişlerdir. Divan ve hazine şeklinde iki gruba ayrılan kâtipler, medrese eğitimi gören kişiler arasından seçilebileceği gibi usta çırak ilişkisi çerçevesinde 653 Köprülü, 2009, s Mumcu, 2007, s ; Ünal, 2002, s Halaçoğlu, 2014, s. 21; Mumcu, 2007, s Mumcu, 2007, s. 46.

171 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 171 kalemiye (bürokrasi) sınıfı içerisinden yetişenler arasından da seçilmişlerdir 657. Ayrıca divanda, tercümanlar, tefrişatçılar, saray eminleri, rikabdâr gibi çok sayıda görevli istihdam edilmiştir. Ancak bu çalışmanın kapsamı dışında kaldığı için daha fazla ayrıntıya girilmemiştir Divan-ı Hümayun Kalemleri Divan-ı Hümayun da resmi olarak nişancının, fiili olarak Reisu l-küttabın kontrolü altında faaliyet gösteren ve devletin merkezdeki en üst bürokrasisini oluşturan kalemler vardı. Özellikle Bâb-ı Âlî nin tam olarak oluşması ve veziriazamın tüm devlet işlerini kendi kontrolünde toplamasına kadar bu kalemler, beylikçi kalemi, tahvil kalemi ve ruûs kalemi şeklinde tasnif edilmiştir 658. Bunlara daha sonra Amedi kalemi de eklenmiştir 659. Beylikçi Kalemi: Divan-ı Hümayun kalemleri arasında en önemlisidir. Bu kalem görevlilerinden bir kısmının beylikçiliğe (belge, mektup anlamına gelmekte) ait işlere bakmasından dolayı, beylikçi ya da divan kalemi denilmiştir. Devletin son dönemlerinde divan işlerinin paşa kapısında (veziriazam divanı) görülmesi ile birlikte beylikçiliğin önemi artmıştır 660. Kanunnameler, ahidname ve fermanların kaleme alınması 661, divan kararlarının tutulması, alınan kararların düzenlenerek temize çekilmesi, divanda görüşülen evrakların ilgililere ulaştırılması, yabancı devletlerle yapılan antlaşma metinlerinin ve diğer resmi evrakların hazırlanması, divan kaleminin görevlerindendir 662. Tahvil Kalemi: Nişan ya da kese kalemi de denilen bu kalemde, birinci sınıf şehir hakimlerinden mevali denilen vilayet kadıla- 657 Ünal, 2002, s Uzunçarşılı, 1988(c), s ; Ortaylı, 2008, s. 216; Mumcu, 2007, s. 48; Ünal, 2002, s Uzunçarşılı, 1988(c), s Uzunçarşılı, 1988(c), s Ortaylı, 2008, s Uzunçarşılı, 1988(c), s ; Ünal, 2002, s. 59; Halaçoğlu, 2014, s. 22.

172 172 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim rının, vezir, beylerbeyi, sancakbeyleri gibi yüksek devlet memurlarının tayin, terfi işleri ile zeamet ve tımarlarına ait kayıtlar tutulmuştur. Verilen beratları, tahvil ve beylik kâtipleri yazar, berat mümeyyizleri düzeltmiş, amedci kontrol etmiştir. Bu evraka dayanılarak hazırlanan fermana tahvil hükmü, bu kalemin şefine de tahvil kesedârı adı verilmiştir 663. Ruûs Kalemi: Diğer adı Ruûs-ı Hümayun olan bu kalemde, vezir, beylerbeyi ve tımar sahipleri haricindeki bürokrat ve memurlar ile vakıf görevlilerinin, tayin ve görev yazılarına ait belgeler ile memurların maaş bordroları hazırlanmıştır 664. Tüm devlet dairelerinin reisleri, kapıcıbaşıları, kale ağaları, dizdarlar, kethüdalar, müderrisler, vaizler, imamlar gibi oldukça geniş bir kesime hizmet verilmiştir. Bu kalemde üç tür ruûs vardı. Bunlar, ruûs kaleminden verilen ruûslar, savaş zamanı ordu cephede iken verilen ruûslar ile veziriazam cephede iken padişahın emri ile İstanbul da verilen rikâb-ı hümayun ruûslarıdır 665. Âmedî Kalemi: Reisu l-küttab ın özel kalem müdürü ve birinci derecede maiyetinde bulunan bu kalemin reisine Âmedi ya da Âmedci de denilmektedir. Veziriazam tarafından padişaha yazılacak, takrir (önerge), telhis (bir konuda düşüncelerin ve önerilerin özetlendiği belge), yabancı devletlerle yapılan sözleşme, antlaşma suretleri, veziriazam tarafından yabancı devletlere gönderilen mektup müsveddeleri, protokoller, elçi, tercüman ve tüccarlara yazılan yazılar burada kaleme alınmıştır 666. Merkez teşkilatına yönelik bilgiler doğrultusunda Osmanlı devlet teşkilatında oldukça gelişmiş bir bürokratik yapının varlığından söz edilebilir. Bu yapının uzun yıllar varlığını koruyabilmesi ise sistemin temel unsurunu oluşturan insan kaynağına bağlı 663 Halaçoğlu, 2014, s. 22; Ünal, 2002, s Uzunçarşılı, 1988(c), s. 45; Ortaylı, 2008, s. 216; Halaçoğlu, 2014, s. 23; Ünal, 2002, s Halaçoğlu, 2014, s. 23; Uzunçarşılı, 1988(c), s Uzunçarşılı, 1988(c), s ; Halaçoğlu, 2014, s

173 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 173 olmuştur. Bundan dolayı Osmanlı personel rejimi hakkında da kısaca bilgi verilmesi gerekmektedir Osmanlı Kamu Personel Rejimi Kamu görevlileri Osmanlı personel sistemi içerisinde genellikle üçlü bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur. Bunlar ilmiyye, seyfiye ve kalemiyyedir. Devlet kurumlarına memurların seçilmesi, yükselmeleri vb. gibi konularda bu üçlü işlevsel ayrımın önemli bir yerinin olduğu görülmektedir. İlmiyye Sınıfı: İlmiyye, sadece bilim adamı ya da eğitim kavramlarının karşılığı olarak değil, yargı, yönetim ve kentsel hizmetlerle de iç içe geçmiş bir sınıfı ifade etmektedir. Bundan dolayı ilmiye sınıfının görevleri, eğitim, fetva ile yargı (kaza) ve yönetim şeklinde işlevlere ayrılmıştır. Bu işlevler, müderrisler, müftüler ve kadılar tarafından yerine getirilmiştir. İlmiye teşkilatının başında ise şeyhülislam bulunmaktadır 667. Bu teşkilat içerisinde, eğitim işlerini yürüten müderrisler ile kaza ve yönetim işlerini yürüten kadılar kazaskere, fetva işlerini yürüten eyalet müftüleri baş müftüye, padişah hocaları ise doğrudan şeyhülislama bağlı çalışmışlardır 668. Seyfiye Sınıfı: Osmanlı idari yapısı içerisinde kökenleri bakımından farklı iki sınıf bulunmaktadır. Bunlar ilmiye (ulema) sınıfı ile seyfiye (ümera) sınıfıdır. Ulema sınıfı medreselerden yetişirken ümera ise kul sistemi içerisinden yetişmiş, enderunda veya diğer saray okullarında eğitim görmüş kapıkulu ve tımarlı sipahilerden oluşmaktadır 669. Bundan dolayı, seyfiye sınıfı içerisinde ehl-i örf olarak da bilinen ve askeri hizmetlere göre ayrılan, veziriazam, vezirler, sancakbeyi, beylerbeyi ve tımarlı sipahiler yer almıştır Ortaylı, 2008, s Ortaylı, 2008, s , Ayrıntılı bilgi için bkz. Cenk Reyhan, Osmanlı Devleti nde Siyasal İktidar ve İlmiyye Sınıfı, Amme İdaresi Dergisi, Cilt. 32, Sayı. 3, Eylül 1999, s Ünal, 2002, s Özdemir, 2013, s. 155.

174 174 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim Dolayısıyla seyfiye sınıfına idareci ya da savaşçı sınıf da denilmektedir 671. Kalemiyye Sınıfı: Osmanlı Devleti nin ilk yıllarında örgütlü resmi kalem daireleri ve uzman kâtipler bulunmuyordu. Devletin genişlemesi örgütlü dairelere ve profesyonel kalem personeline olan ihtiyacı ortaya çıkarmıştır. Kalemiyye sınıfının en üst makamı reisu l-küttaplıktır. Dolayısıyla bu sınıfın üyeleri devlet bürokrasinde, yazışma, tayin, ferman gibi konularda bilgi ve deneyim sahibi görevlilerdir 672. Kalemiyye sınıfı devletin en önemli işlerini görmesine rağmen asıl öneminin kavranması 17. yüzyılı bulmuştur. Bunun en önemli sebepleri arasında, kalemiyye sınıfı personelinin diğer gelişmiş sınıflardan temin edildiği için sınıf bilincinin oluşamaması gösterilmektedir 673. Medrese gibi belirli bir okulu olmayan bu meslek sınıfı üyelerinin başarısı kendilerini iyi yetiştirmelerine bağlıdır. Bundan dolayı devlet daireleri aynı zamanda memurların yetiştirildiği bir okul işlevine de sahiptir 674. Günümüz eğitim sisteminde işin iş yerinde öğrenileceğine yönelik anlayışın bu dönemde de benimsendiği söylenebilir Taşra Yönetimi ve Toprak Sistemi Taşra ya da yerel yönetim denildiği zaman o sistemin yönetim yapısı, yöneticileri, özerklik derecesi ve adem-i merkeziyetçi özellikler akla gelir. Osmanlı Devleti nin en gelişmiş olduğu dönemlerde bile ulaşım ve iletişim imkanlarının doğal yolların ötesine geçemediği düşünülürse, devlet yapısının merkeziyetçi olduğu yönündeki düşüncelerin kabul edilmesi güçleşir. Bundan dolayı Ortaylı nın da ifade ettiği gibi merkezi yönetimin taşra üzerinde güçlü bir denetim kuramadığı, mali yönden özerk birimlerden 671 Cenk Reyhan, Osmanlı Devleti nde Siyasal İktidar ve Seyfiyye Sınıfı: Vezir-i A zâmlık Örneği, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı. 31, 2012, s Özdemir, 2013, s Cenk Reyhan, Türkiye de Modernleşmenin Kökenleri: Kalemiyye Sınıfı, Amme İdaresi Dergisi, Cilt. 31, Sayı. 4, Aralık 1998, s Özdemir, 2013, s

175 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 175 oluşan, dar bürokratik kadroların varlığı ve yaygın ihtisaslaşmanın bulunmadığı bir ortamda Osmanlıda merkeziyetçilikten söz etmek çok doğru değildir. Çünkü merkezi devletin otoritesini güçsüz birimler üzerinde kurması daha mantıklıdır 675. Osmanlılarda taşra yönetiminin en küçük birimi köydür. Diğer taşra birimleri ise sırasıyla, kaza, sancak ve eyalet şeklinde kademelenmektedir. Köylerin ve nahiyelerin birleşmesinden kazalar, kazaların birleşmesinden sancaklar, sancakların bir araya gelmesinden de eyaletler ortaya çıkmıştır. Teşkilat yapısı içinde en fazla yeri kaza ve sancaklar oluşturmuştur Eyalet Yönetimi Osmanlı Devleti nin ilk yıllarında sancak temel idari birimdir yılından sonra Rumeli de toprakların genişlemesi sancaklar üzerindeki kontrolün önemini arttırmış, böylece sancakların kontrolünü sağlayacak beylerbeyi atanmaya başlamıştır. Bu kapsamda ilk olarak I. Murat, lalası Şahin Paşa yı Rumeli Beylerbeyi olarak görevlendirmiştir. Daha sonra Kütahya merkezli Anadolu Beylerbeyliği ile Manastır merkezli Rumeli Beylerbeyliği olarak ikili bir eyalet yapısı oluşturulmuştur. Dolayısıyla, eyalet yönetimi ve onun başındaki beylerbeyi makamının, Osmanlı devlet teşkilatı içinde bir üst örgütlenmeden çok, kontrol ve koordinatörlük işlevine sahip bir taşra birimi olarak doğduğu görülmüştür 677. I. Bayezid döneminde Anadolu da da bir beylerbeyilik oluşturularak sancaklar Anadolu ve Rumeli beylerbeyinin kontrolündeki eyaletler altında toplanmaya başlanmıştır. Eyaletlerin sayısı zaman içerisinde artarak 17. yüzyılda 32 ye kadar yükselmiştir 678. Derece 675 Ortaylı, 2008, s İ. Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi I. Cilt, TTK Yayınları, Ankara, 2000, s ; Halaçoğlu, 2014, s Ortaylı, 2008, s Uzunçarşılı, 2001, s ; Ortaylı, 2008, s

176 176 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim itibari ile Rumeli beylerbeyinin Anadolu beylerbeyinden önce geldiği bilinmektedir 679. Eyaletler taşradaki en büyük yönetim birimleridir. Eyalet idaresinin başında seyfiye sınıfından beylerbeyi unvanıyla bir yönetici atamıştır. Beylerbeyleri, taşrada padişahın otoritesini ve gücünü temsil etmişlerdir. Atamaları saraydan çıkma sistemi ile veya taşrada daha alt bir idari görevde bulunanlar arasından yapılmıştır. Fatih devrine kadar saray görevlileri arasından seçilirken, bu dönemden itibaren devşirmeler arasından atandığı gözlenmiştir. Böylece Enderun Mektebi nden yetişen kullar, önce kapı ağalığı ve Yeniçeri ağalığı görevlerinden sonra taşrada beylerbeyi olarak atanabilmişlerdir 680. Ancak taşrada tecrübe bakımından kendilerini geliştiren sancakbeylerinin bu makama atanması, diğer görevlilerin atanmasından her zaman daha fazla avantajlı olmuştur 681. Eyaletlere vali sıfatı ile gönderilen beylerbeyleri eyaletin idari işlerinin yürütülmesinden, padişahın emirlerinin uygulanmasından, bölgenin güvenliğinin sağlanmasından, tımarlıların atanmasından, belirli bir miktara kadar tımar dağıtılmasından ve kadılarının hükümlerinin yerine getirilmesinden sorumlu tutulmuşlardır 682. Eyalete bağlı tüm sancaklarda merkezden atanan bir sancakbeyi bulunmakla birlikte eyaletin merkezindeki sancak paşa sancağı 683 olarak beylerbeyinin yönetiminde yer almıştır. Beylerbeyi sancağına gitmezse, yerine vekalet etmek üzere mütesellim atardı. Mütesellimler, beylerbeyi adına hem sancağı yönetmiş, hem de gelirleri toplamakla yetkilendirilmişlerdir. Eyaletlerde 679 Fahameddin Başar, Osmanlı Eyâlet Tevcihâtı ( ), TTK Yayınları, Ankara, 1997, s Cenk Reyhan, Osmanlı Klasik Dönemi nde Yönetim Yapısı, ( Ed. Erkan Tural), Türk İdare Tarihi, Anadolu Üniversitesi Yayını No:2699, Eskişehir, 2012, s İ. Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi II. Cilt, TTK Yayınları, Ankara, 2000b, s Halaçoğlu, 2014, s. 87; Reyhan, 2012, s ; Tımar ve zeamet ile ilgili Fâtih Kanunnâmesinde yer almıştır. Ayrıntılı bilgi için bkz. Abdülkadir Özcan, Fâtih in Teşkilât Kânunnamesi ve Nizam-ı Âlem İçin Kardeş Katli Meselesi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, Sayı. 33, 1981, s Günümüz merkez ilçe uygulamasının ilk örneği olarak değerlendirilebilir.

177 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 177 merkezde olduğu gibi tımar işlerinin ve çeşitli davaların görüldüğü ve halkın şikayetlerinin dinlendiği bir divan da kurulmuştur 684. Beylerbeyi başlangıçta tımarlı sipahilerin askeri komutanı olarak, eyaletin askeri işlerinden sorumlu iken, devlet teşkilatındaki olgunlaşma ile birlikte mülki amir konumuna gelmişlerdir. Ancak mali ve adli yetkiler eyalet defterdarı ve kadılara verildiği için bu alanlarda yetkileri oldukça sınırlıdır. Sancakbeyi üzerinde sadece denetim yetkisine sahiptir 685. Eyaletlerde adli ve örfi işleri yürüten kadılar ise doğrudan merkeze bağlı ve merkezden atanmaktadır. Dolayısıyla beylerbeyine bir bağlılık söz konusu olmamıştır. Ayrıca bazı Yeniçeri garnizonları da beylerbeyinin güç ve bağımsızlık mücadelesine girmelerini engellemek maksadıyla merkeze bağlanmıştır 686. Bir tür erkler ayrılığı olarak kabul edilebilecek bu uygulama günümüzde adliye teşkilatlarının valiye ya da kaymakama değil doğrudan Adalet Bakanlığı na bağlı olması yönünden benzerlik göstermektedir. Osmanlıda eyaletler, vergileri yıllık olarak toplanan ve tımar sistemi uygulanmayan salyaneli eyaletler ile tımar sisteminin uygulandığı, merkeze yakın ve topraklarının has, zeamet ve tımar olarak ayrıldığı salyanesiz eyaletler şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Salyaneli eyaletler, Mısır, Habeş, Bağdat, Basra, Yemen, Tunus, Cezayir, Lahza, Şehr-i zor ve Trablus tur. Bu eyaletlerde sancak statüsü de uygulanmıştır 687. Bu eyaletlerin gelirleri eyalet yöneticilerinin (beylerbeyi ve sancakbeyi) ve diğer görevlilerin maaşları ödendikten sonra merkeze gönderilmiştir 688. Merkeze gönderilen bu vergilere Salyane adı verilmiştir. Bu eyaletlerin diğerlerinden farkı, toprağın tımar olarak askere dağıtılmaması ve beylerbeyinin 684 Reyhan, 2012, s ; Ünal, 2002, s Ünal, 2002, s Reyhan, 2012, s Uzunçarşılı, 2000b, s. 580; Ortaylı, 2008, s Ünal, 2002, s ; Reyhan, 2012, s. 97.

178 178 Anadolu Uygarlıklarında Yönetim mahalli nüfuz sahibi kimseler üzerinde denetim ve otoritesini güçlendirmesidir 689. Salyanesiz eyaletler ise Anadolu, Rumeli, Karaman, Diyarbekir, Erzurum, Dulkadriye, Şam, Budin, Van, Halep, Şam, Temeşvar gibi eyaletlerdir. Salyanesiz eyaletlerde tahrir yapılmakta ve gelirler, has, zeamet ve tımar şeklinde dirliklere ayrılmaktadır. Eyalet giderleri için harcamalar eyalet gelirlerinden karşılanmış, artan gelirler ise merkeze gönderilmiştir 690. Bu iki eyalet türünün yanında bir de özel statüye sahip imtiyazlı eyaletler vardır. Bölgesel ve geleneksel farklılıklardan ve başındaki yöneticilerden dolayı bunların bazılarına voyvodalık bazılarına da meliklik adı verilmiştir. Özel statüye sahip, Eflâk ve Boğdan, Erdel, Mekke Şerifliği, Kırım Hanlığı, Dubrovnik, Gürcistan, Çerkezistan, Ukrayna Kazak Hetmanlığı, Güril, Açıkbaş ve Abaza Melikliği bu eyaletlerdendir 691. İmtiyazlı eyaletler Osmanlı ya yıllık vergilerini (haraç) vermiş, seferde asker göndermiş ve ordunun her türlü beslenme (iaşe) ihtiyaçlarına katkı sağlamışlardır. Bu eyaletlerin yöneticileri çoğunlukla kendi içlerinden, Osmanlı idaresi tarafından belirlenmiştir 692. Bazılarının (Eflâk- Boğdan) idarecileri sıradan vilayetlerde olduğu gibi İstanbul dan tayin edilmiş, bazıları ise (Dobrovenedik) halk tarafından seçilmişlerdir. Kırım Hanlığı nın yöneticisi ise belirli bir hanedan soyundan gelmekteydi 693. Dolayısıyla imtiyazlı eyaletler, Hititlerdeki vassal devletler ile Anadolu Selçuklularındaki tabi devletlerle aynı statüde değerlendirilebilir. 689 Ortaylı, 2008, s Ortaylı, 2008, s. 252; Reyhan, 2012, s Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar: Türkiye ( ) II. Cilt, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 3. Baskı, Ankara, 2005, s ; Orhan Kılıç, Klasik Dönem Osmanlı Taşra Teşkilatı: Beylerbeyilikler/Eyaletler, Kaptanlıklar, Voyvodalıklar, Meliklikler ( ), (Ed. Hasan Celal Güzel-Kemal Çiçek-Salim Koca), Türkler, 9. Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s ; Ortaylı, 2008, s. 252; Ünal, 2002, s Halaçoğlu, 2002, s. 806; Ortaylı, 2008, s ; Ünal, 2002, s , Ayrıntılı bilgi için bkz. Uzunçarşılı, 2000b, s Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı İdaresinde Adem-i Merkeziyet ve İmtiyazlı Eyaletler, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı. 6, Güz 2008, s. 24.

179 Mustafa Lamba/Hüseyin Metin 179 Harita: 1609 Yılında Osmanlı Eyâletleri, Sancak Yönetimi Osmanlıda ilk kurulan ve varlığını devletin son yıllarına kadar sürdüren bir yerel yönetim birimidir. Şehzadelerin devlet yönetimi konusunda tecrübe edinmek için gönderildikleri ve Divan-ı Hümayundan çıkarılan fermanların asıl muhatabı sancaklar olduğu için idari taksimatta temel birim kabul edilmiştir. Sancakların yönetimi doğrudan merkezi idare tarafından liyakate dayalı olarak atanan sancakbeylerine verilmiştir 694. Sancaklara gönderilen şehzadelere çelebi sultan denilirdi. Bunlar ise diğer sancakbeyle- 694 Ünal, 2002, s

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1

ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1 ANTİK ÇAĞDA ANADOLU ANATOLIA AT ANTIQUITY KONU 3 FRİGLER 1 Frigler Frigler Troya VII-a nın tahribinden (M.Ö. 1190) hemen sonra Anadolu ya Balkanlar üzerinden gelen Hint Avupa kökenli kavimlerden biridir.

Detaylı

YERYÜZÜNDE YAŞAM ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI

YERYÜZÜNDE YAŞAM ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI YERYÜZÜNDE YAŞAM ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI YUNAN ANADOLU MEZAPOTAMYA İRAN MISIR HİNT ANADOLU VE MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI GENEL ÖZELLİKLERİ: 1- Genellikle iklim

Detaylı

Anadolu eski çağlardan beri insanların dikkatini çekmiş, önemli bir yerleşim ve uygarlık merkezi olmuştur.

Anadolu eski çağlardan beri insanların dikkatini çekmiş, önemli bir yerleşim ve uygarlık merkezi olmuştur. Bilim Tarihi I Ders Notları ESKİÇAĞ DA BİLİM ANADOLU MEDENİYETLERİ Anadolu eski çağlardan beri insanların dikkatini çekmiş, önemli bir yerleşim ve uygarlık merkezi olmuştur. Hititler Anadolu da kurulan

Detaylı

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI

T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI T.C. SİNOP ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLGİLER ENSTİTÜSÜ TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI I. YARIYIL II. YARIYIL Adı Adı TAR 501 Eski Anadolu Kültür 3 0 3 TAR 502 Eskiçağda Türkler 3 0 3 TAR 503 Eskiçağ Kavimlerinde

Detaylı

ANADOLU UYGARLIKLARI (RÖLYEF) KABARTMA ESERLERİ. Burcu Aslı ÖZKAN

ANADOLU UYGARLIKLARI (RÖLYEF) KABARTMA ESERLERİ. Burcu Aslı ÖZKAN ANADOLU UYGARLIKLARI (RÖLYEF) KABARTMA ESERLERİ Burcu Aslı ÖZKAN İlk Çağda Anadolu da kurulan bazı uygarlıklar Hitit, Frig,Urartu, Lidya. HİTİTLER MÖ(1700) Başkenti Hattuşa (Boğazköy) Malatya Orta Anadolu

Detaylı

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI

İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI MISIR UYGARLIĞI İRAN UYGARLIĞI HİNT UYGARLIĞI ÇİN UYGARLIĞI DOĞU AKDENİZ UYGARLIĞI MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI Kelime anlamı İki nehrin arası olan Mezopotamya,

Detaylı

URARTULAR. topografik özelliklerinden dolayı federasyon üyelerinin birbirleriyle bağları gevşekti.

URARTULAR. topografik özelliklerinden dolayı federasyon üyelerinin birbirleriyle bağları gevşekti. E T KİNLİK 5 URARTULAR U Y G A R L I K L A R T A R İ H İ - I A Y D A N D E M İ R K U Ş K AY N A K 1 : 178 (Lloyd, Seton, Türkiye nin Tarihi, Tübitak Yayınları, 2007, s. 106) K AY N A K 2 Hitit İmparatorluğu

Detaylı

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM

URARTU UYGARLIĞI. Gülsevilcansel YILDIRIM URARTU UYGARLIĞI Gülsevilcansel YILDIRIM 120213060 Urartular MÖ birinci yüzyılın başında, Van Gölü ve çevresinde önemli bir devlet Kuran ve günümüze kadar buradaki uygarlıkları etkilemiş bir kavimdir.

Detaylı

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci;

Öğrenim Kazanımları Bu programı başarı ile tamamlayan öğrenci; Image not found http://bologna.konya.edu.tr/panel/images/pdflogo.png Ders Adı : İLKÇAĞ TARİHİ Ders No : 0020100003 Teorik : 2 Pratik : 0 Kredi : 2 ECTS : 3 Ders Bilgileri Ders Türü Öğretim Dili Öğretim

Detaylı

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur.

Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Çekerek ırmağı üzerinde Roma dönemine ait köprüde şehrin bu adı ile ilgili kitabe bulunmaktadır. Tokat ın 68 km güneybatısında yer alan Sulusaray, Sabastopolis antik kenti üzerinde kurulmuştur. Antik Sebastopolis

Detaylı

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI

YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TARİH BÖLÜMÜ LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARI TARİH TEZLİ YÜKSEK LİSANS Tezli yüksek lisans programında eğitim dili Türkçedir. Programın öngörülen süresi 4

Detaylı

ORTA /OLGUN BRONZ ÇAĞ M.Ö

ORTA /OLGUN BRONZ ÇAĞ M.Ö ORTA /OLGUN BRONZ ÇAĞ M.Ö.2500-2000 Anadolu uzun bir duraklama sürecinden sonra Olgun Bronz Çağ da yeniden parlak bir dönem yaşar. Yazı henüz kullanılmamakla birlikte uygarlık üstün bir düzeye ulaşmıştır.

Detaylı

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları Kentsel Siyaset - 2 Doç. Dr. Ahmet MUTLU SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları 1. Siyaset ve politika ne demektir? 2. Siyaset ne zaman ortaya çıkmıştır? 3. Siyaset-devlet ilişkisi nasıldır? 4. Geçmişten bugüne

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S )

İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S ) İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- (M.S. 226-652) Yrd. Doç. Dr. Ahmet ALTUNGÖK İSLÂM ÖNCESİ İRAN DA DEVLET VE EKONOMİ -SÂSÂNÎ DÖNEMİ- Yazar: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Altungök Yayınevi Editörü:

Detaylı

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi. 8. Sanherib Dönemi (Siyasi tarih, mimari ve kabartmalar).

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi. 8. Sanherib Dönemi (Siyasi tarih, mimari ve kabartmalar). PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi 8. Sanherib Dönemi (Siyasi tarih, mimari ve kabartmalar). Sanherib, Sennaherib, Sin-ahhe-riba ( 704-681) II. Sargon un 705 te ölümünde sonra, tahta oğlu Sanherib

Detaylı

Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.

Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir. Akadlar,Babiller,Asurlular ve Elamlılar Video Ders Anlatımı AKADLAR M.Ö. 2350 2150 Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir. Samiler tarafından Orta Mezopotamya da Kral Sargon

Detaylı

Anadolu Medeniyetleri Kaynakçası

Anadolu Medeniyetleri Kaynakçası Anadolu Medeniyetleri Kaynakçası Murat, L. (2008). "Hitit Tarihi-Cografyasında Hakmiš ve İštahara Ülkelerinin Konumu". Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları

Detaylı

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI

Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI Uygarlığın Doğuşu ve İlk Çağ Uygarlıkları Video Flash Anlatımı 2.ÜNİTE: UYGARLIĞIN DOĞUŞU VE İLK UYGARLI 1.KONU: TARİHÎ ÇAĞLARA GİRİŞ 2.KONU: İLK ÇAĞ UYGARLIKLARI 1.K0NU TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ İnsan, düşünebilme

Detaylı

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray

1-MERKEZ TEŞKİLATI. A- Hükümdar B- Saray 1-MERKEZ TEŞKİLATI A- Hükümdar B- Saray MERKEZ TEŞKİLATI Önceki Türk ve Türk-İslam devletlerinden farklı olarak Osmanlı Devleti nde daha merkezi bir yönetim oluşturulmuştu.hükümet, ordu ve eyaletler doğrudan

Detaylı

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir.

Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Makedonya Cumhuriyeti ; 1991 yılında Yugoslavya Sosyalist Federatif Cumhuriyeti nin iç savaşlara girdiği dönemde bağımsızlığını ilan etmiştir. Kuzeyde Sırbistan ve Kosova batıda Arnavutluk, güneyde Yunanistan,

Detaylı

İmparatorluk Mirası. Anadolu Kültürel Mirası Erken Dönem. Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü

İmparatorluk Mirası. Anadolu Kültürel Mirası Erken Dönem. Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü İmparatorluk Mirası Anadolu Kültürel Mirası Erken Dönem Elif Ünlü Boğaziçi Üniversitesi - Tarih Bölümü Arkeoloji insanların kültürlerini ortaya çıkarıp, belgelemek ve analizlerini yapmak suretiyle maddi

Detaylı

İktisat Tarihi II. IV. Hafta

İktisat Tarihi II. IV. Hafta İktisat Tarihi II IV. Hafta İnsan Bilgisinde Devrim - devam Çağdaş yabanlarda olduğu gibi eski çağlarda tıp kuramının özü büyüydü. II. Devrimden sonra Babil de doktorlar aynı zamanda rahipti. Mısır da

Detaylı

BİRECİK REHBER KİTAP. Birecik Turizm Envanteri Projesi T.C. BİRECİK KAYMAKAMLIĞI 2011

BİRECİK REHBER KİTAP. Birecik Turizm Envanteri Projesi T.C. BİRECİK KAYMAKAMLIĞI 2011 Birecik Turizm Envanteri Projesi Bu kitabın içeriğinden sadece Birecik İlçesi ve Köylerine Hizmet Götürme Birliği sorumludur ve bu içeriğin herhangi bir şekilde DPT'nin veya Karacadağ kalkınma Ajansı'nın

Detaylı

Anadolu Medeniyetleri Kaynakçası

Anadolu Medeniyetleri Kaynakçası Anadolu Medeniyetleri Kaynakçası Murat, L. (2008). "Hitit Tarihi-Cografyasında Hakmiš ve İštahara Ülkelerinin Konumu". Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları

Detaylı

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi.

Devleti yönetme hakkı Tanrı(gök tanrı) tarafından kağana verildiğine inanılırdı. Bu hak, kan yolu ile hükümdarların erkek çocuklarına geçerdi. Orta Asya Türk tarihinde devlet, kağan adı verilen hükümdar tarafından yönetiliyordu. Hükümdarlar kağan unvanının yanı sıra han, hakan, şanyü, idikut gibi unvanları da kullanmışlardır. Kağan kut a göre

Detaylı

Frigler Frigler Troya VII-a nın tahribinden (M.Ö. 1190) hemen sonra Anadolu ya Balkanlar üzerinden gelen Hint Avupa kökenli kavimlerden biridir. Frig tarihini Frigler in yeterli sayıda yazılı belge bırakmamış

Detaylı

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu

İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu İlkçağ Anadolu Uygarlıklarında Sosyo-Ekonomik ve Kültürel Yapı Bağlamında Kütüphane/Arşiv Kurumu Prof. Dr. Bülent Yılmaz Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü E-posta : byilmaz@hacettepe.edu.tr

Detaylı

Atilla NALBANT ÜNİTER DEVLET. Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye

Atilla NALBANT ÜNİTER DEVLET. Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye Atilla NALBANT ÜNİTER DEVLET Bölgeselleşmeden Küreselleşmeye İçindekiler Sunuş (İkinci Baskı)...V Sunuş (İlk Baskı)...VII İçindekiler... IX Kısaltmalar...XVII Giriş...1 Birinci Kısım MERKEZ-ÇEVRE İLİŞKİSİ

Detaylı

M.Ö. 1200' LERDEN GÜNÜMÜZE ANADOLU UYGARLIKLARI

M.Ö. 1200' LERDEN GÜNÜMÜZE ANADOLU UYGARLIKLARI M.Ö.. 1200' LERDEN GÜNÜMÜZE G ANADOLU UYGARLIKLARI M.Ö.. II. binin sonlarında, nda, boğazlar üzerinden Anadolu'ya olan Deniz Kavimleri GöçG öçleri köklk klü değişikliklere ikliklere neden olur. Anadolu'nun

Detaylı

İDARE VE İDARE HUKUKU İLE İLGİLİ KAVRAMLAR

İDARE VE İDARE HUKUKU İLE İLGİLİ KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER Önsöz Bölüm 1 İDARE VE İDARE HUKUKU İLE İLGİLİ KAVRAMLAR 1.1.İdare Kavramı 1.1.1.İdare Kavramının Tanımı 1.1.2.İdare ile Yasama, Yürütme ve Yargının İlişkisi- Organik Anlamda İdare 1.1.3. İdari

Detaylı

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş

ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders. Dr. İsmail BAYTAK. Orta Asya Tarihine Giriş ORTA ASYA TÜRK TARİHİ-I 1.Ders Dr. İsmail BAYTAK Orta Asya Tarihine Giriş Türk Adının Anlamı: Türklerin Tarih Sahnesine Çıkışı Türk adından ilk olarak Çin Yıllıklarında bahsedilmektedir. Çin kaynaklarında

Detaylı

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi 9. Esarhadon ve Assurbanipal Dönemi. (Siyasi tarih, kabartma sanatı ve diğer sanat eserleri) Assurbanipal, J.Reade, 2001, şek.91 ESARHADDON / Aššur-aha-iddin ( 680-669)

Detaylı

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI

ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI ANKARA ÜNİVERSİTESİ ZİRAAT FAKÜLTESİ PEYZAJ MİMARLIĞI BÖLÜMÜ MİMARLIK BİLGİSİ YUNAN UYGARLIĞI İÇİNDEKİLER Yunan Uygarlığı Hakkında Genel Bilgi Yunan Dönemi Kentleri Yunan Dönemi Şehir Yapısı Yunan Dönemi

Detaylı

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta

İktisat Tarihi I Ekim II. Hafta İktisat Tarihi I 13-14 Ekim II. Hafta Osmanlı Kurumlarının Kökenleri 19. yy da Osmanlı ve Bizans hakkındaki araştırmalar ilerledikçe benzerlikler dikkat çekmeye başladı. Gibbons a göre Osm. Hukuk sahasında

Detaylı

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017

İktisat Tarihi I. 18 Ekim 2017 İktisat Tarihi I 18 Ekim 2017 Kuruluş döneminin muhafazakar-milliyetçi bir yorumuna göre, İslam ı yaymak Osmanlı toplumunun en önemli esin kaynağını oluşturuyordu. Anadolu'ya göçler İran daki Büyük Selçuklu

Detaylı

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI:

ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: ISBN NUMARASI: Bu formun ç kt s n al p ço altarak ö rencilerinizin ücretsiz Morpa Kampüs yarıyıl tatili üyeli inden yararlanmalar n sa layabilirsiniz.! ISBN NUMARASI: 65482464 ISBN NUMARASI: 65482464! ISBN NUMARASI:

Detaylı

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI

MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI TÜRKİYE DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI ENVANTERİ ENV. NO. 58.01.0.02 ÇİMENYENİCE KÖYÜ, KÖROĞLU TEPELERİ, I39-a4 MAĞARALARI VE YERLEŞİM ALANI İL SİVAS İLÇE HAFİK MAH.-KÖY VE MEVKİİ Çimenyenice Köyü GENEL

Detaylı

bu şehirle, yani Hattuşa ile çok yakından ilgilidir. Yüzyıllarca Hititler e başkentlik yapacak olmasının yanı sıra Hitit siyasal ve kültürel tarihi

bu şehirle, yani Hattuşa ile çok yakından ilgilidir. Yüzyıllarca Hititler e başkentlik yapacak olmasının yanı sıra Hitit siyasal ve kültürel tarihi Hititler Anadolu da ilk kez geniş çaplı siyasal birliği, hatta bir imparatorluğu kurmuş olan Hititler in bu topraklarda varlığı Asur Ticaret Kolonileri Çağı ndan itibaren saptanabilmektedir. Asurlu tüccarlardan

Detaylı

Urla / Klazomenai Kazıları

Urla / Klazomenai Kazıları Urla / Klazomenai Kazıları Oniki İon kenti arasında anılan Klazomenai, Urla-Çeşme yarımadasının kuzey kıyısında, İzmir Körfezi'nin ortalarında yer almaktadır. Klazomenai arazisinin (khora) doğuda Smyrna

Detaylı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı

Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı Türklerin Anayurdu ve Göçler Video Ders Anlatımı III. ÜNİTE TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI VE İLK TÜRK DEVLETLERİ ( BAŞLANGIÇTAN X. YÜZYILA KADAR ) A- TÜRKLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI I-Türk Adının Anlamı

Detaylı

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14

Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Perşembe, 12 Kasım :53 - Son Güncelleme Çarşamba, 25 Kasım :14 Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Flash Anlatım Kuruluş Dönemi Osmanlı Kültür ve Uygarlığı Ders Notu OSMANLI KÜLTÜR VE MEDENİYETİ (1300-1453) 1. OSMANLI'DA DEVLET ANLAYIŞI Türkiye Selçuklu Devleti

Detaylı

13. YY. DA ARAMİ KAVİMLERİ BET ZAMANİ: Qir ülkesi halkı daha Emar metinlerinde görülmeden önce, Arami kavimlerine eski Kaŝiyari Dağı olan Tur Abdin

13. YY. DA ARAMİ KAVİMLERİ BET ZAMANİ: Qir ülkesi halkı daha Emar metinlerinde görülmeden önce, Arami kavimlerine eski Kaŝiyari Dağı olan Tur Abdin 13. YY. DA ARAMİ KAVİMLERİ BET ZAMANİ: Qir ülkesi halkı daha Emar metinlerinde görülmeden önce, Arami kavimlerine eski Kaŝiyari Dağı olan Tur Abdin yakınlarında rastlanır. Gerçek tarihi belgeler MÖ 13.

Detaylı

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK

DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK DEVLET TEŞKİLATINA TEORİK YAKLAŞIMLAR PROF. DR. TURGUT GÖKSU VE PROF. DR. HASAN HÜSEYIN ÇEVIK 2 Takdim Planı Modernleşme Süreci Açısından Devlet Devlet-Toplum İlişkileri Açısından Devlet Teşkilatlanma

Detaylı

zamanına dair diğer ana kaynak ise, kralın yaptığı seferlerin yıl yıl anlatıldığı Yıllıklar dır. Bu da hem Hititçe hem de Akkadca yazılmıştır.

zamanına dair diğer ana kaynak ise, kralın yaptığı seferlerin yıl yıl anlatıldığı Yıllıklar dır. Bu da hem Hititçe hem de Akkadca yazılmıştır. Eski Hitit Çağı Anitta'dan sonra Eski Hitit Krallığı'nın kuruluşuna dek yazılı belge olmadığı için, neler olup bittiğini bilmediğimiz bir dönem vardır. Bunu takiben en eski Hitit kralları hakkında bilgi

Detaylı

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA)

SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA) SORU CEVAP METODUYLA TEKRAR (YÜKSELİŞ-DURAKLAMA VE AVRUPA) Osmanlı devletinde ülke sorunlarının görüşülüp karara bağlandığı bugünkü bakanlar kuruluna benzeyen kurumu: divan-ı hümayun Bugünkü şehir olarak

Detaylı

İktisat Tarihi II. 2. Hafta

İktisat Tarihi II. 2. Hafta İktisat Tarihi II 2. Hafta İKİNCİ DEVRİMİN BAŞLANGICI İkinci bir devrim kendine yeterli küçücük köyleri kalabalık kentler durumuna getirmiştir. Bu dönemde halk yerleşiktir. Köyün kendisi toprak elverdikçe

Detaylı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı

Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne. Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Edirne Tarihi - Bizans Döneminde Edirne Ahmet Usal - Edirne Vergi Dairesi Başkanlığı Aralık 25, 2006 2 İçindekiler 0.1 Hadrianopolis ten Edrine ye : Bizans Dönemi.......... 4 0.2 Hadrianopolis Önce Edrine

Detaylı

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ

SAINT BENOIT FRANSIZ LİSESİ COĞRAFYA NIVEAU / SEVIYE L-1 1-Coğrafya nedir coğrafyanın bölümleri. 2-Dünyanın şekli ve sonuçları. 3-Dünyanın hareketleri. 4-Harita bilgisi. 5-Atmosfer ve özellikleri. 6-İklim elemanları 7-Sıcaklık 8-Basınç

Detaylı

YGS-LYS ALAN SIRA DERS İÇERİK SINIF

YGS-LYS ALAN SIRA DERS İÇERİK SINIF MART 1. Nüfus LYS-1 Nüfus politikaları *Nüfus politikası nedir, niçin uygulanır *Nüfus politikaları LYS-2 Nüfus ve ekonomi *Nüfusun dağılışını etkileyen faktörler *Yerleşme doku ve tipleri *Yapı tipleri

Detaylı

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden

İnsanların var oluşundan yazının icadına kadar olan döneme denir. Tarih öncesi devirlerin birbirinden Tarih Öncesi Devirlerde Anadolu Video Ders Anlatımı TARİH ÖNCESI DEVİRLERDE ANADOLU Türkiye tarih öncesi devirlerde üzerinde birçok medeniyet kurulan çok önemli bir yerleşim merkeziydi. Ülkemizin tarihi

Detaylı

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki

tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki 14.11.2013 tarih ve 495 sayılı Eğitim Komisyonu Kararı Eki Tablo 1 Sosyal BilimlerEnstitüsü İletişim Bilimleri Doktora Programı * 1. YARIYIL 2. YARIYIL İLT 771 SİNEMA ARAŞTIRMALARI SEMİNERİ 2 2 3 10 1

Detaylı

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir. Sevgili Meslektaşlarım, Kıymetli Katılımcılar, Bayanlar ve Baylar, Akdeniz bölgesi coğrafyası tarih boyunca insanlığın sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimine en çok katkı sağlayan coğrafyalardan biri

Detaylı

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir?

Bu durum, aşağıdakilerden hangisin gösteren bir kanıt olabilir? DÜNYA GÜCÜ OSMANLI 1. Anadolu Selçuklu Devleti zamanında ve Osmanlı İmparatorluğu nun Yükselme döneminde Anadolu daki zanaatkarlar lonca denilen zanaat gruplarına ayrılarak yöneticilerini kendileri seçmişlerdir.

Detaylı

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri (Sumeroloji) Anabilim Dalı, 2001.

Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri (Sumeroloji) Anabilim Dalı, 2001. ÖZGEÇMİŞ YRD. DOÇ. DR. ESMA ÖZ I. Adı Soyadı Esma ÖZ E-posta: (kurum/özel) eoz@ybu.edu.tr; esmao443@gmail.com Cep Telefonu: 0506 934 32 13 İş Adresi: Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Esenboğa Merkez

Detaylı

ŞANLIURFA YI GEZELİM

ŞANLIURFA YI GEZELİM ŞANLIURFA YI GEZELİM 3. Gün: URFA NIN KALBİNDEN GÜNEŞİN BATIŞINA GEZİ TÜRKİYE NİN GURURU ATATÜRK BARAJI Türkiye de ki elektrik üretimini artırmak ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ndeki 9 ili kapsayan tarım

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? İdare nedir? Organik anlamda idare-fonksiyonel Anlamda İdare Hukuk devleti İdare teşkilatı İdari davalar İDARE HUKUKU Devletin 3 fonksiyonu vardır:

Detaylı

Lidyalılar Batı Anadolu'da hala etkin olan Kimmerleri Kızılırmak'ın ötesine sürerek bu tehlikeye kalıcı olarak son vermişlerdir.

Lidyalılar Batı Anadolu'da hala etkin olan Kimmerleri Kızılırmak'ın ötesine sürerek bu tehlikeye kalıcı olarak son vermişlerdir. Lidyalılar Lidya nın Ege kıyılarından doğuda Göller Bölgesi'ne, kuzeyde Gediz Irmağı havzasından güneyde Muğla bölgesine kadar olan alanı kapladığı kabul edilir. Hitit Krallığı'nın yıkılıncaya kadar ilgi

Detaylı

YÖNETİMDE MERKEZDEN VE YERİNDEN YÖNETİM SİSTEMLERİ DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü. SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

YÖNETİMDE MERKEZDEN VE YERİNDEN YÖNETİM SİSTEMLERİ DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü. SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ YÖNETİMDE MERKEZDEN VE YERİNDEN YÖNETİM SİSTEMLERİ DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü. SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ MERKEZDEN YÖNETİM SİSTEMİ (1) Merkeziyetçilik, karar verme yetkisinin yönetimin en tepesinde olan(lar)da

Detaylı

TARİH BOYUNCA ANADOLU

TARİH BOYUNCA ANADOLU TARİH BOYUNCA ANADOLU Anadolu, Asya yı Avrupa ya bağlayan bir köprü konumundadır. Üç tarafı denizlerle çevrili verimli topraklara sahiptir. Dört mevsimi yaşayan iklimi, akarsuları, ormanları, madenleriyle

Detaylı

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir

Bozkır hayatının başlıca ekonomik faaliyetleri neler olabilir Kısrak sütünden üretilen kımız, darıdan yapılan begni bekni ve boza Türklerin bilinen içecekleriydi Bozkır hayatının başlıca Bu Türklerin kültürün bilinen önemli en eski gıda ekonomik faaliyetleri neler

Detaylı

İlkel Köyden Kente Geçiş Süreci

İlkel Köyden Kente Geçiş Süreci İlkel Köyden Kente Geçiş Süreci Yerleşik Yaşama Geçişte Buğdayın Önemi Buğday dayanıklı bir bitkidir. Zengin toprakta, fakit toprakta yetişir. Uzun süre saklanabilir. Besin değeri zengindir. Çeşitli şekillerde

Detaylı

Günümüzdeki ilke ve kuralları belirlenmiş evlilik temeline dayanan aile kurumu yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. (Özgüven, 2009, s.25).

Günümüzdeki ilke ve kuralları belirlenmiş evlilik temeline dayanan aile kurumu yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. (Özgüven, 2009, s.25). Günümüzdeki ilke ve kuralları belirlenmiş evlilik temeline dayanan aile kurumu yaklaşık 4000 yıllık bir geçmişe sahiptir. (Özgüven, 2009, s.25). Tarihsel süreç içinde aile kavramının tanımı, yapısı, türleri

Detaylı

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi

PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi PRT 403 Geç Asur-Geç Babil Arkeolojisi 7. II.Sargon Dönemi ( siyasi tarih, Anadolu-Assur ilişkileri, kabartmalar ve diğer sanat eserleri) II.Sargon, Strommenger,E., 1962, no.224 II. SARGON / II. Şarru-kin

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

Asur Ticaret Kolonileri Çağı

Asur Ticaret Kolonileri Çağı Asur Ticaret Kolonileri Çağı Yazının Anadolu topraklarında ilk kez ortaya çıkışı Mezopotamyalı tüccarlarla ilgilidir. Kuzey Mezopotamya da bir şehir olan Asur dan tüccarlar Anadolu ya gelerek burada ticaret

Detaylı

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir

AR&GE BÜLTEN. Kültür Turizmi ve İzmir Kültür Turizmi ve İzmir Ümit ÇİÇEK Ege Bölgesi, Anadolu nun batısında, tarihin akışı içerisinde birçok farklı medeniyete ev sahipliği yapmış, suyun hayat verdiği nehirleri ile bereketli ovalara sahip bir

Detaylı

Türkiye'de "Decentralization" Süreci

Türkiye'de Decentralization Süreci Türkiye'de "Decentralization" Süreci 30 Nisan 2013 Bahçeşehir Üniversitesi İlker Girit Ahmet Ketancı Türkiye'de "Decentralization" Süreci Decentralization Prensipleri Türkiye deki Tarihi Süreç Türkiye

Detaylı

TARİH 1.

TARİH 1. TARİH 1 16.02.2017 ARİF ÖZBEYLİ ERBAA ANADOLU ÖĞRETMEN LİSESİ TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ... VE,TARİH YAZIYLA BAŞLAR TARİHİ ÖNCESİ DEVİRLER Taş Devri (MÖ.600.000-5500) Kalkolitik Dönem (MÖ.5500-2500) Maden Devri

Detaylı

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ

KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ KAMU DİPLOMASİSİNDE KİTLE İLETİŞİM ARAÇLARININ VE MEDYANIN ROLÜ Doç. Dr. O. Can ÜNVER 15 Nisan 2017 BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ KAMU DİPLOMASİSİ SERTİFİKA PROGRAMI İletişim Nedir? İletişim, bireyler, insan grupları,

Detaylı

Üstte, Lagaş Kralı Ur-Nanşe yaptırdığı tapınağa küfe taşıyor, karşısında karısı Kraliçe Abda

Üstte, Lagaş Kralı Ur-Nanşe yaptırdığı tapınağa küfe taşıyor, karşısında karısı Kraliçe Abda E T KİNLİK 4 MEZOPOTAMYA DA YÖNETİM K a yn a k 1 : Kay n a k 2 : Yayınları, 2. Baskı, 2006, s. 80) Kay n a k 3 : Babil Kralı Hammurabi, kanunlarının yazılı olduğu bazalt anıt üzerinde resmedilmiş. Karşısında,

Detaylı

Hitit İmparatorluk Dönemi

Hitit İmparatorluk Dönemi Hitit İmparatorluk Dönemi II.Tudhaliya zamanında Hititlerin güneydoğudaki en önemli rakibi Mitanni Krallığı'dır. Hititler bu krallık ile geleneksel dış politika hedeflerinin arasında olan bölgede mücadele

Detaylı

Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatı. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatı. Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Merkezi İdarenin Taşra Teşkilatı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Merkezi idare, üstlendiği kamu hizmetlerini hizmetin gereklerine, ekonomik ve toplumsal koşullara, ülkenin coğrafya durumuna göre yürütmek, hizmetleri

Detaylı

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI

5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ. Prof. Dr. Atilla SANDIKLI 5. ULUSLARARASI MAVİ KARADENİZ KONGRESİ Prof. Dr. Atilla SANDIKLI Karadeniz bölgesi; doğuda Kafkasya, güneyde Anadolu, batıda Balkanlar, kuzeyde Ukrayna ve Rusya bozkırları ile çevrili geniş bir havzadır.

Detaylı

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet

ANAYASAL ÖZELLİKLER. Federal Devlet ANAYASAL ÖZELLİKLER Ulus devlet, belirli bir toprak parçası üzerinde belirli bir nüfus ve egemenliğe sahip bir örgütlenmedir. Ulus-devlet üç unsura sahiptir: 1) Ülke (toprak), 2) Nüfus, 3) Egemenlik (Siyasal-Yönetsel

Detaylı

Editörler Doç.Dr. Ahmet Yatkın & Doç.Dr. Nalan Pehlivan Demiral KAMU YÖNETİMİ

Editörler Doç.Dr. Ahmet Yatkın & Doç.Dr. Nalan Pehlivan Demiral KAMU YÖNETİMİ Editörler Doç.Dr. Ahmet Yatkın & Doç.Dr. Nalan Pehlivan Demiral KAMU YÖNETİMİ Yazarlar Doç.Dr.Ahmet Yatkın Doç.Dr.Mehmet Göküş Yrd.Doç.Dr.Ayşe Yıldız Özsalmanlı Yrd.Doç.Dr.Demokaan Demirel Yrd.Doç.Dr.Fulya

Detaylı

MODERN YÖNETİM TEKNİKLERİ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL

MODERN YÖNETİM TEKNİKLERİ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL Kavramına Genel SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ TEZSİZ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI MODERN YÖNETİM TEKNİKLERİ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL 1 Ünite: 1 YÖNETİM KAVRAMINA GENEL BAKIŞ Prof. Dr. Fatih YÜKSEL İçindekiler

Detaylı

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları

Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı ve Çevresi Yüzey Araştırması 2013 Yılı Çalışmaları Yrd. Doç. Dr. Yiğit H. Erbil, Hacettepe Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Konya İli Beyşehir İlçesi Fasıllar Anıtı

Detaylı

SANAT TARİHİ SANAT TARİHİ NEDİR? Sanat Tarihi, geçmişte varlık göstermiş uygarlıkların ortaya koyduğu her tür taşınır ve taşınmaz maddi kültür varlıklarını inceleyen bir bilim dalıdır. Güzel Sanatlar ve

Detaylı

İktisat Tarihi II. 1. Hafta

İktisat Tarihi II. 1. Hafta İktisat Tarihi II 1. Hafta İktisat tarihinin görevi ekonomilerin performanslarında ve yapılarında zaman içinde meydana gelen değişiklikleri açıklamaktır. Tarih Öncesi Çağların Bölümlenmesi Taş Çağı Bakır

Detaylı

Sikkeler: (Sağda) Tanrısal gücün simgesi Ammon/Zeus un koç boynuzuyla betimlenen İskender. (Solda) Elinde kartal ve asa tutan Tanrı Zeus

Sikkeler: (Sağda) Tanrısal gücün simgesi Ammon/Zeus un koç boynuzuyla betimlenen İskender. (Solda) Elinde kartal ve asa tutan Tanrı Zeus T KİNİK 1 ANCAK ÖÜMÜN DURDURABİDİĞİ, DOĞUNUN V BATNN GNÇ İMPARATORU İSKNDR İN KİŞİİĞİ V SRİ K a yn a k 1 : H N U Y G A Amenhotep Tapınağı nda Amon-Ra ve firavun İskender rölyefi R Kay n a k 2 : Ğ Sikkeler:

Detaylı

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri

TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ. 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri TÜRKİYE TİPİ BAŞLANLIK SİSTEMİ MODEL ÖNERİSİ Mehmet Uçum 1. Başkanlık Sistemi Tartışmasının Temel Gerekçeleri a. Tartışmanın Arka Planı Ülkemizde, hükümet biçimi olarak başkanlık sistemi tartışması yeni

Detaylı

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U 2 Sayfa 2 1.Ünite Temel Kavramlar ve Anayasal İlkeler KAMU GÖREVLİLERİ Türkiye de Kamu Görevlilerinin Soyağacı Kamu Görevlileri Kamu i Seçilmişler Yükümlüler Gönüllüler

Detaylı

İçindekiler. xi Şema, Harita, Tablo ve Resimler xiü Açıklamalar xv Teşekkür xvü Önsöz

İçindekiler. xi Şema, Harita, Tablo ve Resimler xiü Açıklamalar xv Teşekkür xvü Önsöz İçindekiler xi Şema, Harita, Tablo ve Resimler xiü Açıklamalar xv Teşekkür xvü Önsöz ı BİRİNCİ KISIM AĞALAR VE HOCALAR: CUMHURIYET DÖNEMININ ÛF ILÇESI 3 BİRİNCİ BÖLÜM Hafıza Kaybı: Klan Toplumu ve Ulus

Detaylı

İktisat Tarihi II

İktisat Tarihi II İktisat Tarihi II 02.03.2018 Roma şehir devleti, başlangıcında aristokratik bir karakter arz ediyordu. Roma İmparatorluğu nun zirvede olduğu 1. ve 2. yüzyıllarda sınırları İskoçya dan Mısır a kadar uzanıyordu

Detaylı

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği

Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkanlarda Arnavutlar ve Arnavut Milliyetçiliği Balkan Yarımadasın da en eski halklarından olan İllirya kökenli bir halk olarak kabul edilen Arnavutlar,

Detaylı

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi

Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi Bilgi Toplumunda Sürekli Eğitim ve Yenilikçi Eğitimci Eğitimi Bilgi toplumunda, bilgi ve iletişim teknolojilerinin yarattığı hız ve etkileşim ağı içinde, rekabet ve kalite anlayışının değiştiği bir kültür

Detaylı

AVUSTURYA VE MACARİSTAN DA TAHIL VE UN PAZARI

AVUSTURYA VE MACARİSTAN DA TAHIL VE UN PAZARI AVUSTURYA VE MACARİSTAN DA TAHIL VE UN PAZARI Avusturya da un üretimi sağlayan 180 civarında değirmen olduğu tahmin edilmektedir. Yüzde 80 kapasiteyle çalışan bu değirmenlerin ürettiği un miktarı 500 bin

Detaylı

Erken Tunç Çağı Sonu ve Orta Tunç Çağı nda Güneybatı Anadolu nun Tarihi Coğrafyası (*)

Erken Tunç Çağı Sonu ve Orta Tunç Çağı nda Güneybatı Anadolu nun Tarihi Coğrafyası (*) Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2014 18 (2): 209-216 Erken Tunç Çağı Sonu ve Orta Tunç Çağı nda Güneybatı Anadolu nun Tarihi Coğrafyası (*) Rabia AKARSU (**) Öz: Erken Tunç Çağı

Detaylı

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı.

Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak bulunurdu. Yönetim binası, resmî yapılar ve pazar meydanları tapınağın etrafında yer alırdı. M.Ö 2000 den itibaren Eski Yunan da ve Ege de polis adı verilen şehir devletleri ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlileri Atina,Sparta,Korint,Larissa ve Megara dır. Şehir devletlerinin merkezlerinde tapınak

Detaylı

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak

Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Kazak Hanlığı nın kuruluşunun 550. yılı dolayısıyla Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümümüzce düzenlenen Kazak Hanlığı ve Kazakistan konulu bu toplantıda Kısaca Kazak

Detaylı

Hitit Krallığı nın Kuruluş Dönemi

Hitit Krallığı nın Kuruluş Dönemi Hitit Krallığı nın Kuruluş Dönemi Anadolu nun tarihsel devirlere girişi MÖ II. binyılın başlarında Asur Ticaret Kolonileri Devri iledir. Yazı bu topraklarda ilk kez Mezopotamya ile Anadolu arasındaki organize

Detaylı

B.Ü. TUYGAR Merkezi ve Turizm İşletmeciliği Bölümü

B.Ü. TUYGAR Merkezi ve Turizm İşletmeciliği Bölümü B.Ü. TUYGAR Merkezi ve Turizm İşletmeciliği Bölümü Türkiye de Toplum için Arkeoloji ve Boğaziçi Üniversitesi Garanti Kültür Merkezi Seminer Salonu-1 2 Nisan 2015 Perşembe Saat 13.30-17.30 Bursa Aktopraklık

Detaylı

COĞRAFYANIN PUSULASI HARİTALARLA COĞRAFYA 2018 KPSS BAYRAM MERAL

COĞRAFYANIN PUSULASI HARİTALARLA COĞRAFYA 2018 KPSS BAYRAM MERAL COĞRAFYANIN PUSULASI HARİTALARLA COĞRAFYA 2018 BAYRAM MERAL 1 Genel Yetenek - Cihan URAL Yazar Bayram MERAL ISBN 978-605-9459-31-0 Yayın ve Dağıtım Dizgi Tasarım Kapak Tasarımı Yayın Sertifika No. Baskı

Detaylı

GYS. Ceza ve Tevkifevleri. Şeflik. Adalet Bakanlığı. Genel Müdürlüğü Personeli İçin Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavlarına Hazırlık Kitabı

GYS. Ceza ve Tevkifevleri. Şeflik. Adalet Bakanlığı. Genel Müdürlüğü Personeli İçin Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavlarına Hazırlık Kitabı 28 Ekim 2005 Tarihli ve 25980 Sayılı Resmî Gazete de yayımlanan Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü Personeli Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği ne uygun olarak hazırlanmış r. Adalet Bakanlığı

Detaylı

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler)

Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler) Turizmde Arz (Tarihsel Çekicilikler) TARİH Miras ilişkileri T O P L U M MİRAS K Ü L T Ü R DOĞA ÇEVRE MİRASIN KAPSAMI MİRAS ÇEKİCİLİKLERİ ÇEVRE MEKAN YER İNSAN PEYZAJLAR YAPISAL UNSURLAR ÇALIŞMA ALANLARI

Detaylı

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Kamu Yönetimi. Hafta 2. Yrd. Doç. Dr. Hale BİRİCİKOĞLU

SAKARYA ÜNİVERSİTESİ. Kamu Yönetimi. Hafta 2. Yrd. Doç. Dr. Hale BİRİCİKOĞLU SAKARYA ÜNİVERSİTESİ Kamu Yönetimi Hafta 2 Yrd. Doç. Dr. Hale BİRİCİKOĞLU Bu ders içeriğinin basım, yayım ve satış hakları Sakarya Üniversitesi ne aittir. "Uzaktan Öğretim" tekniğine uygun olarak hazırlanan

Detaylı

FAYLARDA YIRTILMA MODELİ - DEPREM DAVRANIŞI MARMARA DENİZİ NDEKİ DEPREM TEHLİKESİNE ve RİSKİNE FARKLI BİR YAKLAŞIM

FAYLARDA YIRTILMA MODELİ - DEPREM DAVRANIŞI MARMARA DENİZİ NDEKİ DEPREM TEHLİKESİNE ve RİSKİNE FARKLI BİR YAKLAŞIM FAYLARDA YIRTILMA MODELİ - DEPREM DAVRANIŞI MARMARA DENİZİ NDEKİ DEPREM TEHLİKESİNE ve RİSKİNE FARKLI BİR YAKLAŞIM Ramazan DEMİRTAŞ Afet İşleri Genel Müdürlüğü Deprem Araştırma Dairesi, Aktif Tektonik

Detaylı

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur.

1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur. 1- Aşağıdakilerden hangisi tarih çağlarının başlangıcında ilkel endüstrinin ve sermaye birikiminin temelini oluşturmuştur. a) Tutsaklık düzeni b) Üretim artığının sağlanması c) Uzmanlaşmış zanaatçı sınıfı

Detaylı

YERELYÖNETİM TARKANOKTAY

YERELYÖNETİM TARKANOKTAY YERELYÖNETİM REFORMUSONRASINDA İLÖZELİDARELERİ Dünyadayaşananküreseleşme,sanayitoplumundanbilgitoplumuna geçiş,şehirleşmeninartışı,ekonomikvesosyaldeğişimleryönetim paradigmalarınıveyapılarınıdaetkilemektedir.çevrefaktörlerinde

Detaylı