Arafta. yaşayanlar. Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro nun dilimize çevrilen son kitabı Uzak Tepeler. Aydınlık BU SAYIDA 41

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Arafta. yaşayanlar. Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro nun dilimize çevrilen son kitabı Uzak Tepeler. Aydınlık BU SAYIDA 41"

Transkript

1 Aydınlık. KITA PAydınlık BU SAYIDA 41 KİTAP TANITILIYOR Toplam: Eylül 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 31 Gazetesi nin ücretsiz ekidir Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro nun dilimize çevrilen son kitabı Uzak Tepeler Arafta Tesadüfen gelen intikam Bir duayenin kaleminden direngen bir aydınlanma savaşçısı yaşayanlar Köpekler ve Efendiler Anlamsız bir dünyanın anlamını arayan adam: Camus Çözümsüzlükte boğulan Kıbrıs

2 28 EYLÜL 2012 CUMA 3 İÇİNDEKİLER Haftanın Portresi: Émile François Zola s. 4 Tesadüfen gelen intikam s. 5 Bir duayenin kaleminden direngen bir aydınlanma savaşçısı s. 6 Kabuğu sert, içi yumuşak meyve s. 7 Öyküleriyle farklılığı yakalayanlar s. 8 Köpekler ve Efendiler s. 9 Hayatı yakalayan demokrasi: Komünizm s. 10 Anlamsız bir dünyanın anlamını s. 11 arayan adam: Camus Kapak: Japon asıllı İngiliz yazar: s. 12 Kazuo Ishiguro Arafta yaşayanlar... Kaosun sesi ve hayatın hikâyesi s. 14 Rousseau: Onu sadece kuvvet yerinde tutuyordu; şimdi sadece kuvvet deviriyor. s. 15 Müslüman Roma masalları s. 16 Madonna ya gönderilen lokum s. 17 Yeni Çıkanlar s Çocuk: Çirkinsen kaybettin! s. 20 Sahaf: Celâl Bayar ın Ben de Yazdım ı s. 21 Alıntı Test-Bulmaca s. 22 İTEF İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali, 1 4 Ekim de İstanbul da, 3 5 Ekim de Ankara da, 5 6 Ekim de İzmir ve 5 6 Ekim de Hatay da okurlarla buluşacak. Dördüncüsü gerçekleşecek festivalin 2012 teması Şehir ve Korku olacak. Okuma ve tartışma etkinlikleri, öğrencilerle buluşmalar, atölye çalışmaları, imza etkinlikleri ve edebiyat partileri ile Türk ve Dünya edebiyatının en iyi örnekleri İTEF kapsamında sunulacak. Şehir ve Korku başlığı festival tanıtımında şöyle açıklanmış: Söyleşilerde korku, edebi bir tür, bir kip, bir roman kahramanı, bir motivasyon olarak en geniş anlamıyla ele alınacak; yazarlar korku kavramının edebiyattaki karşılığının yanı sıra bireysel korkulara ve ifadesini günümüzün toplumsal ve siyasal karışıklıklarında bulan ortak korkulara da değinecek. İTEF Festival Kitabı, festival sonrasında İstanbul Kitap Fuarı zamanında okurlarla buluşacak. Edebiyatseverlere duyurulur. *** Büyük ozan Neşet Ertaş ı kaybettik. Günlerdir üzüntümüzü yaşarken bu sözü duyuyoruz çevremizde. Neşet Ertaş ın ölüm haberini kabullendikten sonra dönüp tekrar bakıyoruz bu cümleye. En etkileyici kelimeyi buluyoruz: Ozan. Sözlüğe baktığımızda kısacık bir açıklamasını buluyoruz bu sözcüğün; şair. Düşünüyoruz sonra. Neşet Ertaş bir şairden fazlası. Sözcüklerin ezgiyle birleştiği noktada başlıyor onun fazlalığı. Güzel Türkçemizin tüm zenginliğiyle kullanıldığı türküler gelecek kuşaklara bırakacağımız en büyük miras. Miras dediysek yanlış anlaşılmasın. Parada pulda gözümüz yok. Ozanın dediği gibi Neyleyim yalan dünya malı ziyneti... Her güzel şeyin yitip gittiği duygusuna kapıldığımız bugünlerde geride bırakılan miras sayesinde yeni ozanların yetişeceğinden eminiz. Ustayı saygı ve rahmetle anıyoruz... Haftaya görüşmek dileğiyle... SUNU Festival zamanı ÖneriYorum Aydınlık. AHU TÜRKPENÇE KITA P Aydınlık Gazetesi nin ücretsiz ekidir Editör: Pınar Akkoç 1) 2) Yazıişleri Müdürü: Damla Yazıcı Yazıişleri: İrem Halıç, Deniz Antepoğlu, Cenk Özdağ Reklam Müdürü: Saynur Okuroğlu Sayfa Sekreteri: Alev Özgenç Yekta Kopan, Kediler Güzel Uyanır Kopan ın bu öykü kitabında her biri birbirinden farklı hikâyeler anlatılmış. Her biri okurda farklı hisler uyandıran, kendisini özdeşleştirip yoğun duygulara kapılmasına sebep olan hikayeler... Okurken hiddetlenip gaza geliyorsunuz kimi zaman. Bir yandan da bir o kadar yumuşak bir ton hissediliyor. İnsanda aşık olma isteği uyandırıyor... Paulo Coelho, Veronika Ölmek İstiyor Normal olmak nedir? Akıllı olduğumuzu zanneden bizler miyiz doğruyu gören, deliler mi? Okuru gerçeğin peşine düşüren bir kitap. Gördüklerimizin, bildiklerimizin gerçek olmama ihtimalini, bunların Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş. adına sahibi: Mehmet Sabuncu Genel Yayın Yönetmeni: Serhan Bolluk Sorumlu Müdür: Mehmet Bozkurt 3) bir kurgudan ibaret olma ihtimalini akıllara kazıyor. Dennis Kelly, Sondan Sonra Şu anda sahneye koyduğumuz oyunun ismi. Okuyucularımız oyunun tam metnini bulabilirler mi bilemiyorum, bulamazlarsa da oyunumuza bekleriz. Kelly nin bu eseri güç dengeleriyle alakalı... Oyun karşısındakine istediğini yaptırmak isteyen, onlara sahip olabileceğini düşünen kişileri anlatıyor. Bu kişiler üzerinden toplumsal bir düzene atıf yapılıyor aslında. Bahsi geçen düzen faşizm. Faşizm sadece yukarıdan aşağıya doğru toplumsal bir düzlemde şekillenmiyor, bireyler üzerinden de gözlemlenebiliyor. Bu açıdan metin kayda değer bir yaklaşımı içeriyor. Yönetim Yeri İstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbul Tel: / / Faks: kitap@aydinlikgazete.com Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti. Oruçreis Cad. Remzi Özkaya Sok. No:16 Bahçelievler / İstanbul Tel:

3 4 28 EYLÜL 2012 CUMA HAFTANIN PORTRES Émile François Zola Rastlantının kurgusu (2 NİSAN EYLÜL 1902) Alg Kalesi nin, okuru hemen avcunun içine alabilmesinin en büyük sebebinin, ço u zaman kendi kendimize sordu umuz, yüksek sesle dillendirmekte zorland m z Zola n n edebiyat aç s ndan önemi ku kusuz Natüralizm ak m n edebiyata kazand rmas ndan ve deneysel roman gelene ini ba latmas ndan ileri gelmektedir. Natüralizm ak m hayat gözlemleyip tüm ç plakl - yla edebiyata aktarmay öngörmektedir. Tasvirlerin gerçeklili- i ve karakterlerin ruhsal yönleri eserlerde önem kazanm t r. Zola n n eserlerinde toplumunun hemen hemen her kesiminden insanla kar la mak mümkündür Natüralizm akımının öncüsü ünlü Fransız yazar Émile F. Zola, 1840 yılında Paris te doğdu. Babası İtalyan asıllıydı ve mühendisti. Ancak küçük yaşta babasını kaybetti. Zola nın bundan sonra yaşamı zorluklarla geçti ve lise eğitimini yarıda bırakarak çalışmak zorunda kaldı de bir yayınevinde çalışmaya başladı ve hayatı değişti te ilk öyküleri basıldı. Figaro Gazetesi ne makale vermeye başladı. Yazarlığına duyduğu güven sayesinde kendini tamamen edebiyata adamak için yayınevindeki işinden ayrıldı ve 1867 de meşhur romanı Therese Raquin ı yayımladı. En az bu roman kadar değerli olan eserlerinden birkaçı Nana, Germinal ve Meyhane dir. Zola nın edebiyat açısından önemi kuşkusuz Natüralizm akımını edebiyata kazandırmasından ve deneysel roman geleneğini başlatmasından ileri gelmektedir. Natüralizm akımı hayatı gözlemleyip tüm çıplaklığıyla edebiyata aktarmayı öngörmektedir. Tasvirlerin gerçekliliği ve karakterlerin ruhsal yönleri eserlerde önem kazanmıştır. Zola nın eserlerinde toplumunun hemen hemen her kesiminden insanla karşılaşmak mümkündür. Eserlerini oluştururken araştırmalar yapmış ve eserlerini oldukça sağlam temeller üzerine şekillendirmiştir. Doğal ve gerçekçi üslubuyla döneminde kimsenin yapmadığı şeyi yapmış ve eserlerinde açık ve cesur bir şekilde toplumsal gerçekleri yansıtmayı başarmıştır. Zola nın edebiyat dışındaki şöhreti ise, Dreyfus Davası nda takındığı aydın tavrından kaynaklanmaktadır yılında Fransız ordusunda Yahudi olmasından dolayı askeri yargının duyarsızlığına kurban giden yüzbaşı Dreyfus u hükümetin bütün baskılarına rağmen savunan ve Fransa devlet başkanına hitaben İtham Ediyorum makalesini yayınlayan Zola, hapis cezasına çarptırılmış ve baskılardan dolayı Fransa yı terkedip bir süre Londra da yaşamak zorunda kalmıştır. Çabaları sonucunda Dreyfus Davası nın yeniden görülüp adaletin yerini bulması ile bir yıllık sürgün hayatından sonra yurduna dönmüş ve Paris te mütevazi bir hayat sürmüştür. Hatta son romanı Dreyfus Olayı nın bir öğretim kurumuna uyarlanmasıdır de baca zehirlenmesinden ölmüştür, ancak ölümünün şaibeli olduğunu düşünenler de vardır. Haksızlıklara karşı mücadele etmiş usta edebiyatçıyı, ölüm yıldönümünde şu cümlesiyle anıyoruz: Gerçek toprağın altına kapatıldığı zaman, orada öyle bir toplanır, öyle bir patlama gücü kazanır ki patladığı gün her şeyi kendisiyle birlikte havaya uçurur. sorular, cesaretle sormas ve bunlara samimi bir ekilde cevap aramas oldu unu dü ünüyorum SİBEL ÖNAL Algı Kalesi nin kapağını ilk gördüğümde beğenmiştim ama biraz karanlık gelmişti. Kitabı okuyup bitirdikten sonra kapak benim için daha anlamlı bir hale geldi, hatta karanlığın bile bir anlamı vardı artık. Kitabın kapağını açtığınızda bir başka kapakla benim yardımcı kapak diye adlandırdığım, yayınevi h2o Kitap ın tüm kitaplarında da yer alan eski tarzda (vintage) bir kapakla karşılaşıyorsunuz. Bir uçurumun kenarında yalnız ve üzgün bir kadının üzerine harfler yağıyor illüstrasyonda. İki kapağa bir kez daha bakıp roman ile ilgili bir ipucu yakalamaya çalışıyor, içinizden öngörüler oluşturuyorsunuz hepsinin az sonra yazar tarafından birer birer yıkılacağını bile bile. Sonra bir sayfa daha çeviriyorsunuz ve okurun aklına ilk merak tohumu atılıyor: Bu kitap belli bazı nedenlerle yazarın da izni alınarak ilk bölümü çıkartılarak yayımlanmıştır. Okur olarak bu oyuna katılıyor, inanmış görünerek ilk bölümü yani aslında rivayete göre ikinci bölümü okumaya başlıyoruz. Ama bölümü bitirdiğimizde o kulak ardı ettiğimiz bilgi içimizi kemirmeye başlıyor. Okur her yeni bölümde o boşluğun gittikçe büyüdüğünü duyumsuyor ve bu duygu kitabın sonuna kadar onu hiç bırakmıyor. CESUR VE SAM M Kitap az ama önemli karakterlerden oluşmuş bir hikâyeye sahip ve biz ilk bölümde neredeyse tüm karakterleri tanıyoruz. Algı Kalesi ilk bölüme aslında finallere yakışır bir sahneyle başlıyor, şaşırıyor ama aynı zamanda meraklanıyoruz. Yazarın bence en büyük başarılarından biri bu merak duygusunu kitabın sonuna kadar koruyabilmesi, okuru hep uyanık tutabilmesi. Algı Kalesi nin, okuru hemen avcunun içine alabilmesinin en büyük sebebinin, çoğu zaman kendi kendimize sorduğumuz, yüksek sesle dillendirmekte zorlandığımız soruları cesaretle sorması ve bunlara samimi bir şekilde cevap araması olduğunu düşünüyorum. Yazar her sorusuyla aslında okurun aklına bir çentik atıyor, kitabı okumaya devam eden okur, bu çentik attığı yerlere defalarca gidip gelmeye başladığını fark ediyor. Cevabı aranan her soru yeni sorular doğuruyor ve sonunda hiç bitmeyen bölünerek çoğalan bir döngüye evriliyor. Hikâye, İstanbul da 1873 yılında geçiyor. Yazar okurun bu zamanı soluması için; kelimelerini özenle seçmiş, karakterlerinin hal ve tavırlarını adeta çizmiş ve eski İstanbul tasvirleriyle hikâyesini desteklemiş. Yazarın kelime bilgisi, Türkçeye hâkim olması ve bu kadar naftalinli kelimeye rağmen metnin akıcılığını koruyabilmesi beni etkiledi. Kitabın ilk bölümünde Tahir Usta ve onun bir nevi öğrencisi sayılabilecek Levend ile tanışıyoruz ve elbette bir de Akil Hoca var. Kitap bu üç karakter üzerinden yürüyor. Baskın karakter Levend olsa da ben Akil le eşit rol paylaştıklarını düşünüyorum ve bu benim kitapta çok hoşuma giden bir durum. Çünkü iki ayrı hikâyeyi sanki bir saçı örer gibi örüyor yazar. Okur da bu örgüyü takip ederken Tahir Usta yı da kitabın sonuna kadar hiç unutmuyor, bir yerlerde bırakmıyor ve sayfalar boyu onu da yanında taşıyor. Yazar bunun ödülünü ise okura son bölümde veriyor. Bir bohçayı bağlar gibi ilk önce Akil ve Levend in hikâyelerini bağlıyor sonra üzerlerine son düğümü Tahir Usta ile atıyor. Okur bohçayı biraz daha karıştırmak isterken yazar onu sırtlanıp hızlıca uzaklaşıyor. YO UN B LG AKTARIMI Levend in bilgiye olan tutkusu, öğrenmeye olan açlığı meraklı okur için de aslında bir okuma izleği çıkarmasını sağlayabilir. Ama aynı zamanda hızlı temposu ve aşırı bilgi yüklemesi zaman zaman sabırsız okura ipin ucunu kaçırma endişesi yaşatabilir. Yazarın bilinçli bir tercihi miydi bilmiyorum ama kadın karakterler ve aşkları, sanki baş erkek karakterlerin etkileyiciliğine gölge düşürmesin diye geri planda bırakılmış gibi geldi bana. Oysa ben Neva ve Tahir Usta nın aşkını biraz daha okumak, Neva yı daha yakından tanımak isterdim. Ayrıca Akil başına gelen felaketten kurtulduktan sonra sanki bir süre kendi derdine düşüp Melike yi unuttu. Oysa ona ulaşamasa da aklında olduğunu okur olarak bilmek istedim ve bunun eksikliğini hissettim. Kitabın arka kapak yazısındaki söze katılıyorum: Bir solukta okuyacak ama bir lokmada yutamayacaksınız. Çünkü yazar sorularını Levend, Akil ve Tahir Usta aracılığıyla sizin zihninize bırakıp gidecek. Her bir soru kozalakların tutuşması gibi patlayarak parçalara ayrılacak ve içinizdeki yangın git gide büyüyecek (Algı Kalesi- Rastlantı ve Devinim, Gültekin Karakuş, h2o Kitap, 190 s.)

4 5 Gonçalo M. Tavares Tesadüfen gelen intikam Vah etin tarihçesini ara t ran bir doktorun, delili in pençesinde a klar n ya amaya çal an iki sevgilinin ve sava a kat lm ama insanl n sava alan nda b rakm bir adam n, bir cinayetle kesi en hayatlar n n öyküsü Kudüs DENİZ ANTEPOĞLU denizantepoglu@hotmail.com Portekizli yazar Gonçalo M. Tavares in son romanı Kudüs, Kırmızı Kedi Yayınevi nden çıktı. Vahşetin tarihçesini araştıran bir doktorun, deliliğin pençesinde aşklarını yaşamaya çalışan iki sevgilinin ve savaşa katılmış ama insanlığını savaş alanında bırakmış bir adamın, bir cinayetle kesişen hayatlarının öyküsü Kudüs. Arka kapakta da belirttiği gibi insanın karanlık yüzüne korkusuzca bakmaya çalışan bir anlatı. Özellikle kitabı elinize aldığınızda Saramago nun da tavsiye cümlesiyle karşılaşınca iyice meraklandıran bir kitap. Roman, karakterlerin hayatlarının kesişeceği ve tamamen değişeceği geceyle başlıyor. Karakterlerden biri bir doktor ve vahşetin tarihçesiyle ilgileniyor. İnsanları şiddete iten etmenleri inceleyerek şiddetin yüzyıllara göre değişimini bir grafikle açıklamaya çalışıyor. Bu şekilde vahşetin zamanla azalıp azalmayacağını veya yok olup olmayacağını anlamaya çalışıyor. Doktorun eski karısı ise bir şizofren ve yatırıldığı hastanede kocasını aldatarak başka bir şizofrenle beraber oluyor ve çocukları oluyor. Doktor çocuğu oğlu olarak kabul ediyor ve diğerlerine göstermiyor. Savaşa katılmış adam ise bir fahişenin dostu ve geçimini onun kazancıyla sağlıyor. Sıradan bir gecede doktorun fahişeyle tanışması, şizofren kadının rahatsızlanıp kendini sokağa atması ve eski sevgilisini yanına çağırması, savaşa katılmış adamın adam öldürme dürtüsüyle sokaklarda ava çıkması ve doktorun oğlunun babasını bulmak üzere dışarı çıkmasıyla karakterlerin hepsinin hayatı kesişmiş oluyor. Ve gece cinayetle son buluyor. İşin ilginç tarafı katilin de cinayete kurban giderek, maktulün kanının yerde kalmaması. Ancak bu durum sadece tesadüfler sonucunda oluşuyor. SA LAM KARAKTERLERLE TÖKEZLEMEK Kitaba başlayınca olay örgüsü, karakterlerin ilginçliği hemen insanı sarıyor ve sayfaları nasıl hızla geçtiğinizi anlayamıyorsunuz bile. Olay gecesi, karakterlerin o esnada yaptıklarıyla başlayan anlatı, geriye dönüşlerle karakterleri şekillendiriyor ve yazar, her birinin öyküsünü yaratmaya başlıyor. Romanın karakterleri iyi kurgulanmış ve özellikle doktorun araştırmasıyla ilgili kısımlar insanı vahşet üzerine düşünmeye teşvik ediyor. Yani sadece karakterin bir özelliği olmaktan çıkıp yazarın vahşet üzerine düşüncelerini de öğrenme fırsatı veriyor, romana derinlik katıyor. Ancak belli bir noktada vahşet konusunda da yazarın tıkanma yaşadığı, karakterine ciltlerce kitap yazdırıp başarısızlığa sürüklemesinden belli oluyor. Yazar karakterleri oluşturma esnasında çok başarılı, ancak bu kadar detaylı ve ilginç karakterler dahi romanın sonunun iyi bağlanamamasına engel olamıyor. TESADÜF SON Karakterlerini bu kadar renkli ve olay örgüsü sonuca kadar gayet iyi gelen kitap, sonuyla şaşırtıyor. Son, sadece hayatın tesadüflerle ilerlediğine dair bir göndermeden ibaret. Karakterler, olay, vahşet, insanın karanlık yüzü bir çırpıda kenara itilmiş oluyor. Tesadüf tüm olaya yön veriyor ve diğerleri bunun için feda edilmiş oluyor. Roman için gerçekten üzülüyorsunuz. Ama yazar yine de aklınızda kalıyor. Sonu hariç geri kalanı mükemmel yaratan yazarın bir dahaki kitabının daha iyi olabileceği umuduyla diğer kitabı beklemeye karar veriyorsunuz. Sonuç olarak kitaptaki tek kusur yazarın sonu iyi bağlayamayarak o kadar emekle yarattığı karakterlerini heba etmesi. Ve vahşetle ilgili derinlemesine düşünürken, düşündürtürken bir anda sonuca ulaşamayarak konuyu kenara atıp tesadüflere odaklanması hayal kırıklığı yaratıyor. ( Kudüs, Gonçalo M. Tavares, Kırmızı Kedi Yayınevi, Çev: Pınar Savaş, 191 s.)

5 6 28 EYLÜL 2012 CUMA Bir duayenin kaleminden direngen bir aydınlanma savaşçısı Birçok önemli ismin biyografilerine imza atan Karaveli, bu kitab nda da an lar n ve mektuplar n nda ülkemizin en önemli ayd nlar ndan, bir Cumhuriyet neferi, babadan Kuvvac, Cumhuriyet gazetesinin ba yazar lhan Selçuk un ayd nlanmac ki ili ine tan kl k ediyor ŞENOL ÇARIK senolcarik@gmail.com İnsan, ömrünü bir taşı yontmakla geçirir ve sonunda kendi heykeli çıkar ortaya İlhan Selçuk Tahsin Yücel O nun için; Bakmayın görünüşüne, bakmayın arada bir tekleyen yüreğine, hep güçlüdür, güçlü olmuştur İlhan Selçuk diyor. O nun yaşam öyküsünü ne de güzel anlatıyor bu cümle. Gazetecilik mesleğinin duayenlerinden Orhan Karaveli, bir başka duayeni, altmış yıllık dostu İlhan Selçuk u anlatıyor Tevfik Fikret, Nazım Hikmet, Sakallı Celal ve Ziya Gökalp gibi birçok önemli ismin biyografilerine imza atan Karaveli, Kendi Heykelini Yapan Adam kitabında da anıların ve mektupların ışığında ülkemizin en önemli aydınlarından, bir Cumhuriyet neferi, babadan Kuvvacı, Cumhuriyet gazetesinin başyazarı İlhan Selçuk un aydınlanmacı kişiliğine tanıklık ediyor. Önsözünü usta romancımız Adnan Binyazar ın kaleme aldığı ve Orhan Karaveli nin onuncu kitabı olma özelliğine sahip bu eser üç bölümden oluşuyor. İlk bölümde Selçuk un ailesi, çevresi ve kendisinden; kısacası yaşam serüveninden söz ediliyor. İkinci bölümde dostlarının aktardığı anılara yer verilirken, üçüncü ve son bölümde ise son günleri aktarılıyor. Kitabın hazırlanmasında Selçuk ailesinin yüz yıllık arşivinden yararlanmış Karaveli, özellikle İlhan Selçuk un kız kardeşi Ülfet Ertel in desteği büyük olmuş. Mengü nün anıları, bu efsane düşün adamının yaşam çizgisini ve felsefesini yansıtmakta oldukça önemli bir rol üstleniyor. Ayrıntılı bir biyografi olmanın yanında, bir anı ve saygı kitabı da olan Kendi Heykelini Yapan Adam, İlhan Selçuk un yaşamının yanında, ülkemizin bir dönemini de gözler önüne seriyor. Yine Selçuk un yakınındaki diğer önemli isimler de, en başta büyük çizer Turhan Selçuk olmak üzere, ayrıntılı portreleriyle eserde yer alıyor. Cumhuriyet yazarı ve doktoru Dr. Erdal Atabek, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr. Gürbüz Barlas, Alev Coşkun, Ali Sirmen, Gufran Kurtböke, Prof. Dr. Tahsin Yücel, Turhan Selçuk ve Mehmet Benli anlatımlarıyla kitaba büyük katkı sağlıyor. VATAN SEVDALISI, CUMHUR YET A I I 1925 te İzmir de dünyaya gelmiştir İlhan Selçuk... Kuvvacı bir yüzbaşı Kasım Efendi nin oğludur. Çocukluk yıllarından itibaren şiire düşkün, şiirle yatıp kalkan, kardeşleriyle şiir atışmaları yapan bir insandır. Yunus Emre ve Hacı Bektaş-ı Veli okur: Hararet nardadır sacda değildir Keramet baştadır, tacda değildir Ve bir Tevfik Fikret sevdalısıdır, yani vatan sevdalısıdır, aydınlanma sevdalısıdır. Yazarlığı Türkiye Cumhuriyeti nin kuruluş felsefesi ve Cumhuriyet gazetesiyle bütünleşmiştir İlhan Selçuk un ve Dr. Erdal Atabek in de belirttiği gibi Hayatta en çok kimi sevdin? diye sorsalardı, sanırız hiç tereddüt etmeden Atatürk derdi. ELBET SABAH OLACAKTIR, SABAH OLUR GECELER Tevfik Fikret gibi Elbet sabah olacaktır. Sabah olur geceler diye düşünür İlhan Selçuk, 21 Mart 2008 günü sabah saat 4 te kapısı çalınıp gözaltına alındığında da böyle düşünür. Kardeşi Turhan Selçuk la birlikte adeta bir ruh ikizi gibi yaşamış, aynı yola baş koymuştur. 12 Mart ı yaşamış, Ziverbey işkencehanelerinden geçmiştir: Kontrgerillaya götürülürken içimden demiştim ki, Ulan İlhan Önünde bir süre var. Bugüne kadar oluşturduğun kişiliğe ya da kendi ellerinle yaptığın yontuya ters düşecek bir şey yaptın mı, yaşarken öldün!.. İleri demokrasi diyerek iktidara gelenlerin cumhuriyet devrimini ve onun aydınlarını hedef alan saldırısından o da nasibini almıştır. Elli saat boyunca gözaltında, sandalye üzerinde ve uykusuz... Ergenekon dalgası onun da kapısını çalmıştır. Ama o İlhan Selçuk tur, onun rahle-i tedrisatından geçenlerin ifadesiyle İlhan Abi dir, yine dimdik çıkacaktır. Bu gözaltı sürecinden sonra iki yıl daha ülkenin karanlığa götürülüş sürecine tanıklık edecek, 21 Haziran 2010 da, yakınlarına, dostlarına, meslektaşlarına ve okuyucularına veda edecektir. Pencere kapanacak ve O nun doğduğu bir 11 Mart ta aramızdan ayrılan ruh ikizinin, Turhan Selçuk un yanına gidecektir. Ancak bu kadar dayanabilmişti O ndan ayrı kalmaya Yaşam felsefesini benimsediği Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı nda birbirinden ayrılmaz iki parça buluşmuştur. Turhan ve İlhan Selçuk; iki Cumhuriyet neferi, iki yılmaz aydınlanma savaşçısı artık sonsuza kadar beraberdirler. B R MERHABA K TABI Orhan Karaveli nin büyük bir boşluğu dolduran bu kitabı, Hasan Cemal in Cumhuriyet i Çok Sevmiştim benzeri bir Cumhuriyet gazetesi kitabı değil, O nu yakından tanımak isteyenler için adeta bir merhaba kitabı özelliğinde. Neler yok ki bu kitapta; Ailesi, kardeşleri, okul yaşamı, 1950 li yılların Mevhibe Beyat ı nam-ı diğer gönüller fatihi Lavinia yla evlilik, ikinci eşi Handan Hanım la kırk bir yıl Baba Albay Kasım Bey in emeklilik yıllarında yaşanan 6-7 Eylül olayları sırasında Kurtuluş taki yerinde refleksi, Adana Mensucat Spor un rakiplerine kök söktüren kadrosunda yer alan İlhan Selçuk, Orhan Karaveli Vatan da yazarlığa başlayışı, Cumhuriyet gazetesine geçişi, Turhan ve İlhan Selçuk un 12 Mart günleri, Annesine yazdığı mektuplarda İlhan Selçuk, Dostlarına yazdığı mektuplarda İlhan Selçuk, Turhan Selçuk un kaleminden İlhan Selçuk, Tanıyanların kaleminden İlhan Selçuk, Çetin Altan, Hasan Cemal ve İlhan Selçuk Doğan Avcıoğlu yla neden ayrıldılar? Siyasete neden girmedi? Cumhuriyet gazetesinin inişliçıkışlı günleri Bu ve benzeri birçok olaya tanıklık edeceğiniz, Orhan Karaveli gibi gazeteciliğin duayenlerinden bir ismin kaleme aldığı bu eseri mutlaka okumalısınız (Kendi Heykelini Yapan Adam: İlhan Selçuk, Orhan Karaveli, Doğan Kitap, 224 s.) K TAPTAN Ayrıntılı bir biyografi olmanın yanında, bir anı ve saygı kitabı da olan Kendi Heykelini Yapan Adam, İlhan Selçuk un yaşamının yanında, ülkemizin bir dönemini de gözler önüne seriyor Futbolcu olmak isterdim; ünlü bir futbolcu!.. Yeşil sahalarda gol attıkça alkışlanan. İnce hastalık etkiledi kişiliğimi, önce duyarlı bir genç sonra da yazar oldum. Çeyrek yüzyıl geçmişti ki enfarktüs gelip vurdu. Beklemiyordum desem yalan olur. Böyle ince ve hasta bir yürek nasıl dayanabilirdi olup bitenlere (gözyaşları)? Ama her hastalığın kendine göre özgül nitelikleri var. Enfarktüs, ince hastalığın tersine insanı başka biçimde etkiliyor. Bundan böyle streslere dayanmak için egoist, duyarsız, vurdumduymaz, kaba, terbiyesiz bir adam olmak gerekiyormuş. Eh, mademki öyle; niçin olmamayım? İşte sana bir ay sonra yanıt verişimi de umursamıyorum. Af da dilemiyorum; ne istersen düşün, ben böyleyim işte mi?

6 7 Kabuğu sert, içi yumuşak meyve imdi Kad nlar roman n n ç lg n k z l Tammie nin ilham kayna Cupcakes, asl nda o kadar da ç lg n, o kadar da keva e de ildim diyor; kendi gerçekli inde neler oldu unu anlat yor bize DİLAN ÖZTÜRK dilanozturk@gmail.com Ona dahi diyenler var, buna ben de katılırım. Eşsiz bir biçimde karmaşık, harikulade bir eksantirikti. Sözü berraklık ve kolaylıkla dizme yeteneğiyle hayatı kor halinde bir tutkuyla yaşadı- gücünü genellikle aşktan ve öfkeden alarak.ruhunu açmaktan korkmadan, çoklarının ele alınmayacak kadar mahrem ve tabu buldukları konularda çiğ bir dürüstlükle yazdı. Onu farklı kılan hayatın müstehcen yanına dair mizah, vakar ve zarafetle yazarak milyonlarca insanı etkilemesiydi- ben de bunlardan biriydim. Bukowski yle yirmi üç yaşımda tanıştım. Yaşadığım şehirden başka birine taşınmıştım, yıllar sonra birbirimize karşı çok gaddarız galiba diyecek olan sevgilimden ve onu çağrıştıran her şeyden uzaklaşmaya çalışıyordum, bir şehirden gitmek kadar kolay olduğunu sanıyordum bir aşktan gitmeyi.. Çoğunluğun aksine önce Fante vardı benim için sonra onu okuduğu, ona tanrım dediği için Bukowski. Şaşkındım, yazar olma hayallerim, gerçekçiliğini yitirmeye başlamıştı, yazdıklarım kişiseldi, güzel cümlelerdi ama bir günlükten öteye gidemiyorlardı gözümde, kızgındım, iyi bir okur olduğum için bir araya getirebiliyorum böyle cümleleri diyordum, kimbilir belki de okuduğum şeylerdi yazıyorum sandıklarım, başkalarının cümleleriydi. Sonra Hank geldi yeraltından; gerçeğe tutunarak yazdığım hayali diyalogların, Beyoğlu nun arka sokaklarından birinde, pejmürde odada geçen gaddarlığın/aşkın sevgilimle benim aramda değil benimle benim aramda geçtiğini, tüm o cümlelerin gerçekte değil, benim kafamda geçtiğini anlattı bana, günlük yazmaya devam ettim böylece, yaşanmamış günlükler Şimdi Kadınlar romanının çılgın kızılı Tammie nin ilham kaynağı Cupcakes, aslında o kadar da çılgın, o kadar da kevaşe değildim diyor; kendi gerçekliğinde neler olduğunu anlatıyor bize. Gerçek susuz yenen bir portakaldır diyen Bukowski nin yazdıklarının da bir günlük olmaktan çok öte olduğunu ispatlarcasına. Bukowski Tammie için; Yatağa girip saçlarını düşündüm. Gerçek bir kızılla birlikte olmamıştım o güne kadar. Yangın gibiydi. Cennette çakan bir yıldırım gibi. Yüzünü o kadar da sert bulmuyordum artık nedense. Pamela Cupcakes Wood, Charles Bukowski ile 23 yaşında tanışmış kendi cümleleri ile o zamanki kendini şöyle anlatıyor: Charles Bukowski Beş yıllık planın canı cehenneme, anın içinde yaşamak beni yeterince meşgul ediyordu. Kendimi ya da hayatı fazla ciddiye almıyor, genellikle kolay hoşnut oluyordum. Gençlik ve güzellik benden yanaydı- bir paket sigaram, dinleyecek güzel bir müziğim ve ucuz bir şişe şampanyam varsa, iyi bir gündü. Böylece başlayıp, iki yıl süren ilişkilerinin anlatıldığı kitapla Kadınlar romanının kahramanlarından biri dile geliyor ve adeta Chinaski ile Bukowski nin aynı adam olmadığını söylüyor, bu kez nasıl anlatıldığı değil kimin anlatıldığı önemli benim için. Bu sebeple ona aslında hiç aşık olmadığını söyleyen Kızıl ın vücudunun hatlarını vurgulayan spagetti çizgili dekolte elbisesi ile Hank ten son kez borç isteyişinden öte göremedim, bu kitabın yazılış sebebini, belki de biraz kıskanarak... Kitabı bitirdikten sonra tabiki Born İnto This belgeselini tekrar izlemek, Bukowski nin arabasının ön camının sağındaki çatlağın Cupcakes in sivri topuklarının eseri olduğunu bilerek ve sanki ordaymışçasına kikirdemek, Kadınlar daki Tammie yi hatırlamak farz oldu, ilk defa öznesi ben olan bir kitap tanıtım yazısı yazmak cesareti geldi; tüm Bukowski kitapları raftan indirildi, bol bol iç çekildi Bukowskivari.. Bu noktada bu kitabı takdir etme sebebim yayın yönetmenlerinden Şenol Erdoğan ın bahsettiği gibi sadece okuru değil bir Bukowski düşkünü olmamdan ileri gelebilir. Pis moruk; bütün bu sertliğinin altında eski kafalı, romantik bir orospu çocuğunun olduğunu hissetmiştim kuşkusuz, bir otel odasının harikalar diyarı olduğunu hissetmem gibi. (Charles Bukowski nin Kızılı, Pamela Wood, Altıkırkbeş Yayınları, Çev. : Avi Pardo, 312 s.)

7 8 28 EYLÜL 2012 CUMA Öyküleriyle farklılığı yakalayanlar Anlayamad m z, bizi bir karma an n içinde ya yor hissetmemize sebep olan izleklerin, bo ucu e yalar n ve olaylar n, tuhaf bir biçimde yolumuza ç kan ve kendi irademizle yön veremedi imiz bir sürü eyin, ili kinin, tüketilmenin, yap l p yap l p yok edilmelerin, varl klar n ya am m z n merkezine sokan insanlar yazmak istedim DENİZ ANTEPOĞLU denizantepoglu@hotmail.com Öykü dergilerinden tanıdığımız Bora Abdo, Öteki Kışın Kitabı adlı öykü kitabıyla okuyucuyla buluştu. Kitap, yayımcılığa yeni adım atan ve özellikle öykücülüğe verdikleri önemle göz dolduran Alakarga Sanat Yayınları ndan çıktı. Öteki Kışın Kitabı, Bora Abdo nun Karakış Üçlemesi adlı üçlemesinin ilk kitabı. Gerek dili, gerek öykülerindeki renkli karakterleriyle şimdiden farklılığı yakalamış ve dikkate değer bir yazar Bora Abdo. Bu hafta kendisiyle kitabı ve Türkiye deki öykücülük üzerine bir röportaj yaptık. Keyifli okumalar. Alakarga Yayınları ndan çıkan ilk öykü kitabınız Öteki Kışın Kitabı ile okuyucuyla buluştunuz. Neden öykü yazmayı seçtiniz? Öteki Kışın Kitabı yazın dünyamda, Karakış Üçlemesi adını verdiğim üçlemenin ilki. Öbür ikisi ise roman olarak sürüp, bitecek. Bu yüzden salt öykü ve roman ayrımından çok yazma eylemine girişme sebebimden bahsedebilirim. Anlayamadığımız, bizi bir karmaşanın içinde yaşıyor hissetmemize sebep olan izleklerin, boğucu eşyaların ve olayların, tuhaf bir biçimde yolumuza çıkan ve kendi irademizle yön veremediğimiz bir sürü şeyin, ilişkinin, tüketilmenin, yapılıp yapılıp yok edilmelerin, varlıklarını yaşamımızın merkezine sokan insanları yazmak istedim. O insanların hayatlarındaki küçük renk tüplerini, ayrıntılarını. Öyküyle başlama tercihim ise sanırım onun bu başkaldıran yapısına bilinçli tanıklığımdan ve genelde sözcüklerin de sağaltıcı ve büyülü etkisindendir. Bir de öyküde okura, onu ayrıntılara boğmadan, çok açık, bambaşka bir göz önerebilirsin. Türkiye de öykücülük size göre ne durumda? Öykücülük derinleşti mi sığlaştı mı? 2000 lerin ortalarından sonra öykünün dil ve anlatım olanaklarını zorlama ve biçimsel gelişme göstermediğini düşünüyorum. Son zamanlarda yazılan öykülerde 1950 lerin öncesindeki gibi sadece olay anlatmak ve bunu yaparken güdümlü, gerçekçi bir dil kullanma kolaycılığına kaçılması öykücülüğümüz açısından tehlikeli. Öykünün gündelik dille yazılması gerektiğine dair tutucu bir görüş var çünkü çoğu yazarda. Çoğu öykü birbirine benziyor, çünkü aynı kısır dille yazılıyor lı yıllarda yazılan öyküler şimdi yazılan çoğu öyküden daha heyecan verici. Şu anki öykü damarı izleyebildiğim kadarıyla sıradan ve demode. Fakat çok iyi öyküler yazan az sayıda genç öykücünün de hakkını vermek gerekli. 90 ların ustaları bence çıtayı bir hayli fazla yükseltip, öyküyü basit bir olayı anlatır gibi yazmaktan uzaklaştırıp, sanatın ve edebiyatın yenilikçi yollarına çıkardılar. Dünya ölçeğinde de iyi eserler verdiler ancak romancılarımız kadar bilinemediler. Öykü, ülkemizde biraz daha az üzerinde durulmuş bir yazın türü ne yazık ki. Her ne kadar son zamanlarda roman yazıyor olsam da öykü kitaplarının daha çok çıkmasını, çok sayıda öykü dergisi yayımlanmasını umuyorum. Kitabınızın isminin de belirttiği gibi, her öyküde kış, fırtına hissediliyor. Kışın sizin için anlamı ne, neden kış? Kış her insan gibi bende de karanlık ve kasvetli çağrışımlarla ilerlememe neden oluyor yazdıklarımda. Kış, kar, çocukluğumuzda, gençliğimizde hiçbir zaman varsıllığa denk gelmemiş, hep bir şeylerin eksikliğini duyurmuştur bize, gizliden gizliye. Yazmaya ve anlatmaya çalıştığım, kıştan çok, Öteki Kış. Öykülerinizin dili alışılmışın dışında. Genelde cümleler yarım veya oldukça kısa. Cümlenin kelimelerinin her biri bölünmüş. Bu tarz bir dili neden seçtiniz? 1995 yılında, ilk yazmaya başladığım zamanlar ben de alışılmış cümleler kuruyordum. Sonrasında uzun bir süre ara verip yeniden döndüğümde nasıl anlatsam? kaygısını yaşamaya başladım. İçimde yazmak istediğim her şeyi nasıl damıtabilirdim. Biçimsel ve dil olarak sahte bir gerçekçiliğe hiçbir şekilde yanaşmadan şiirsel ve imgesel bir yazı anlayışı yakalamaya çalıştım. Kitapta uzun cümlelerim de var. O fikir ya da duygu beni uzun uzun anlatmaya sürüklüyorsa bazen uzun da yazıyorum. Her öykünüzde karakterler oldukça farklı ve öyküleriniz bu açıdan oldukça zengin. Karakterler ilginç, her seferinde bambaşka bir hayata dâhil olduğunuzu hissediyorsunuz. Karakterlerinizin oluşumunda nelerden besleniyorsunuz? Hayal gücümden. Kurgu ve deneysel yazma özgürlüğümden. Ayrıca iyi bir yazarın sadece kendi içine bakarak yazması kısa bir süre sonra köreltiyor onu. Artık yazamıyor ya da tekrara düşüyor. Benim de yeni yeni anladığım bir algı bu. Kendi karakterlerimi yaratırken artık eskisi kadar içime bakmıyorum. Başka hayatları, varoluşları, insanları da görmek gerekiyor. Okuma kültürümü de dünyası farklı, başka yazarları keşfederek genişletmeye çabalarım hep. Böylelikle kendi dünyamın uzağında kalanların zengin ayrıntılarını da gözlemlerim. Kurmacayla paralel yazmak zaten özelliksiz karakterleri dışlar. Öyküleriniz pek çok edebiyat dergisinde yayımlandı. Hatta en son, ilk sayısıyla okuyucuya ulaşan Sarnıç Öykü dergisinde öykünüz yayımlandı. Öykücülüğün gelişiminde dergilerin rolü nedir sizce? Yeni yeni yazmaya başlamış ve sesini duyurmaya çabalayan bir yazar adayı için büyük ölçüde çok önemli bir rolü var tabii ki. Öykücü, dergilerde yayımlanan çağdaşlarının ya da ustalarının neler yazdığını gözlemleyip kendi yazın dünyasını da geliştirmek zorunda hisseder kendini. Daha farklı ve daha yeni yazmaya çalışır. En azından çalışmalıdır. Dergiler her şeyden önce daha nitelikli öyküler, öykücülüğümüz hakkında kuramsal metinler yayımlayarak öykücülüğümüzün çıtasını yükseltebilir. Bugün Türkiye'deki edebiyat dünyasında (yayınevleri, editör kadroları, yazarlar, edebiyat dergileri vb.) genç yazarların önceliği ve öncülüğü ne du- Bora Abdo rumda? Tatmin ediciliği konusunda ne düşünüyorsunuz? Bu biraz ülkemizdeki okur sayısıyla da ilintili aslında. Okumuyoruz. Düzenli dergi takip edenlerimizin sayısı az. Çoğu yayınevi öykü kitabı basmaktan yana satmaz endişesiyle olumsuz görüş bildiriyor yeni ve genç yazarlara. Ülkemizin toplumsal ve sanatsal durumu da tetikliyor bunu. İthal fikirleri beğeniyor. Çoğu taklit. Düşünmüyor. Yaratıcı değiliz. Yayınevleri tarihi ya da cinselliğin sulandırıldığı, şiddet ve silah içeren romanlar, kitaplar bekliyor yazardan. Alakarga Yayınları nı kitabımı yayımladıkları için değil gerçek anlamda yeni yazarlara destek olma ve en ufak bir kâr gütmeden yalnızca nitelikli ve iyi edebiyatın peşinde koştukları için tebrik ve teşekkür etmek gerekir. Bu, sadece bir yazarın değil, yazmak isteyenlerin de inancını tazeliyor. Yayınevlerinde öykücüler için kitap yayımlatmak zor bir olasılıkken, dergiler genç yazarlar için inanılmaz objektif davranabiliyorlar. Sarnıç Öykü, sadece iyi öykü sloganıyla yola çıkıp sonraki sayılarında genç yazarlara çok yeni kapılar açıp kendilerini gösterme imkânı sunacak. Notos, Kitap-lık, Sözcükler ve diğer dergiler de edebiyatımıza yıllardır yeni öykücüler kazandırma konusunda çok tarafsız ve nitelikli öykü yayımlamada yeterince titizler. Hem okuyanların hem yazanların öncelikle dergileri sahiplenmeleri gerekiyor. Bir dönem peş peşe dergiler kapanırken şimdi birilerinin cesaretle bunun üzerine gidip yeniden yeniden denemeleri de mutluluk verici. (Öteki Kışın Kitabı, Bora Abdo, Alakarga Sanat Yayınları, 128 s.) 2000 lerin ortalarından sonra öykünün dil ve anlatım olanaklarını zorlama ve biçimsel gelişme göstermediğini düşünüyorum. Son zamanlarda yazılan öykülerde 1950 lerin öncesindeki gibi sadece olay anlatmak ve bunu yaparken güdümlü, gerçekçi bir dil kullanma kolaycılığına kaçılması öykücülüğümüz açısından tehlikeli

8 BABİL BALIĞI 28 EYLÜL 2012 CUMA 9 Köpekler ve Efendiler M. SALİH KURT mustafa.salih.kurt@gmail.com Cennette torpil geçilir. Eğer hakkıyla değerlendirilseydi, siz dışarıda kalırdınız ve köpeğiniz içeri girerdi. Mark Twain Bu hafta okuduğum kitaplar arasında Andrew O Hagan ın Maf kitabı diğerlerinden biraz öne çıktı. Bu öne çıkışta kitabın edebi değerinin fazlalığı, yazımındaki kalite vb. den ziyade, edebi açıdan bu köşede işlenebilecek ve biraz da başka yerde rastlanabileceğinden daha farklı bir konuyu ele alma fırsatı sunduğu için beni daha fazla heyecanlandırdığını söyleyebilirim. Andrew O Hagan ın 1968 İskoçya doğumlu olduğunu, henüz genç bir yazar olmasına karşın kurgusal anlamda Our Fathers (1999), Personality (2003), Be Near Me (2006, O Hagan ın kitapları arasında kişisel favorimdir, kültür şoku yaşamak için bire birdir) ve nihayetinde Maf (2010, Tembel Hayvan Yayınları bu yıl dilimize kazandırdı), kurgu dışı olarak da The Missing (1995, kayıp insanlar hakkında derin ve etkileyici bir kitaptır) ve The Atlantic Ocean (2008) kitaplarını yazdığını hatırlayalım. Maf temel olarak Marilyn Monroe nun köpeğinin gözünden Monroe yu, dönemi ve dolayısıyla hayatı anlatmak üzere kurgulanmış bir roman. Monroe, Sinatra, mevzubahis dönem (60 lar) ve bir köpeğin gözünden her şeyin anlatımı gibi ilk çırpıda orijinal görünen bir kurgu (yazının devamına bakınız) bir araya gelince, oldukça kazanan bir formül ortaya çıkmış görünüyor. Maf ın Hollywood tarafından da keşfedilmesi aslında sürpriz sayılmaz ve açıkçası kendi adıma, filminin, kitabından daha başarılı olacağını düşünüyorum, nedenlerine ve incelemeye birazdan geliyoruz. ANLATICI KÖPEKLER İlk evcilleştirilen hayvan olmasıyla birlikte köpekler, insanlar ile tarih sahnelerinde hep yan yana bulunmuşlardır. Kendilerine biçilen eşlik etme görevi zaman zaman insani kendi özümüzü açıklamakta da bizlere yardımcı olduğundan ve yadsınamaz gerçekliklerini göz ardı edemeyeceğimizden dolayı da edebiyat tarihi boyunca da kitapların içerisinde en az efendileri kadar unutulmaz karakterlere dönüşmüşlerdir. Örneklemek gerekirse Odyssey den Argos, Oz Büyücüsü nden Toto, David Copperfield den Jip, Stephen King den Cujo, Peter Pan den Nana, Jack London dan Beyaz Diş ve niceleri sayılabilir. Öykünün yan karakterleri ve ana temalarını oluşturmanın yanında, Maf ı okuyan belirli kişilerin de fark edebileceği üzere edebiyatta köpekler zaman zaman kurgunun içinde anlatıcı koltuğuna da oturabilirler. Nasıl oturmasınlar ki bütün dünyaları kokularla renklenen, normal koşullarda sahiplerinin bacaklarının veya ayaklarının hizasında dünyayı seyreyleyen ve bağlılığın ne demek olduğunu varlıklarıyla kanıtlayan insanlığa lütuf bu canlıları bazı şeyleri anlatmak için koltuğa oturtmayıp da kim oturtulacaktır ki? Aklıma belli belirsiz köpek eğitimi görüntüleri geliyor. Asıl olan köpeklerin de sahiplerini hem de bu işi şova dökmeden adım adım bazı konularda eğitmeleridir. Köpekleri olan okuyucularımız ne demek istediğimi hemen anlayacaktır. Maf ın orijinal bulunan yanlarından biri olarak görülen Marlyn Monroe nun ve döneminin öyküsünün bir köpeğin gözünden anlatımı aslında zannedildiği kadar da dahiyane bir fikir veya bir yenilik değildir. Öncesine gidersek orada Paul Auster ı ve Timbuktu (Can Yayınları, 1999) romanını görürüz. Paul Asuter ın ölümsüzleştirdiği Mr. Bones da (Kemik Bey) öykünün ana anlatıcısıdır. Brooklyn i ve şair sahibi Willy nin öyküsünü bizlere anlatır. Ama durun bir dakika! Aynı yıla gidelim ve benim de favori yazarlarımdan biri olan John Berger in King: A Street Story (1999, Kral: Bir Sokak Hikayesi, Metis Yayınları 2001) kitabını da hatırlayalım. Şüphesiz Kral bir köpeğin gözünden gerçek dünyanın nasıl anlatılması gerektiğinin en güzel örneğidir. Bir kişi durumuna sokularak canlandırılan köpeği dünya, gerçeklik ve efendileri hakkında konuştururken düşülecek tuzaklardan biri şüphesiz köpeği tamamen gerçekliğin dışına itmektir. Bu bakımdan köpeği anlatıcı konumuna koyarak pek çok öyküde olduğu gibi can yoldaşı olmak vb. gibi konularla beraber tamamen her şeyi karikatürize edip bir mizah öyküsü yazmak ne kadar kolay ise Maf, Timbuktu ve Kral daki gibi gerçek bir drama, gerçek bir anlatıyı sunmak ise o kadar zordur. Yazıp yazmamak konusunda yazarının eli bağlanacağından, yazıyı çelişkilere sok- Paul Asuter Andrew O Hagan John Berger mak, hatta tamamen sahte görünümlere büründürme riskini de taşımaktadır. Bu açıdan John Berher in şu ana kadar edebiyat tarihinde bunu hakkıyla tek başaran yazar olduğunu söylememiz kaçınılmaz. Nedenlerine gelirsek, gerek Timbuktu da gerek Maf da çok fazla sonradan eklenildiği belli olan faktörle karşılaşırız. Söz gelimi Maf ta köpeğin felsefi düşüncelere gönderimleri sıklıkla oldukça eğlenceli bir okuma serüveni sunarken bu öğretilmiş düşünce tarzının roman boyunca fazla zorlandığını ve yazarının sıklıkla karakterine müdahale edip durum veya durumlar için yorumda bulunma zorunluluğu ortaya koyduğunu görürüz. Yine Timbuktu da Bay Kemik in eylemleri ve hareketleri örtüştürülmeye çalışılırken, gerçek dünyanın bir nebze de olsa ona ayak veya dayanak sağlamak amacıyla eğildiğini ve önüne kemirmesi için atılan bir kemik durumuna indirgendiğini görürüz. Bay Kemik, sadece kendi inandırıcılığını tıpkı Maf gibi örselemekle kalmaz aynı zamanda Şair Willy, Monroe ve dönemi de birer sis perdesinin arkasına iter. EFEND Y GÖZ ARDI ETMEK Maf ta en çok dikkat çeken kusurlardan biri her ne kadar yazar gönderimde bulunduğu gerek edebiyat gerekse felsefi eserlerde inanılmaz bir başarı yakaladıysa da Monroe yu, terapi seansları haricinde gerçek bir karakter olmaktan sıklıkla uzaklaştırır. Hâlbuki bu tip anlatımın en vurucu yanı olan efendileri hakkında olma etkisini tamamen yitirir. Böylelikle de kurguyu da bir anlamsızlık silsilesi içine itmiş, daha çok yazarın kendi vızıltılarını (rant) söylevlere yaymak adına kullandığı paravanı kaldırmış olursunuz. Gerek Maf, gerek Timbuktu nun yaşadığı temel sorunlar bunlardır. Yanlış anlaşılmasını istemem, eğer John Berger in Kral ı ki muazzam bir eser olmasını tamamen her şeyi doğal bırakıp, gerçekleri ve karakterleri manipüle etmeden, dolaylı anlatıma kalkışmadan ve sabit, süreğen drama faktörü ile okuyucuyu baş başa bırakan yazınına borçludur- yazılmamış olsaydı ve en azından ben okumamış olsaydım her iki kitaptan da ( Maf ve Timbuktu ) etkilenmiş olabilirdim. Ancak sonuçta aynı eksiklik hislerini taşıyacaktım. Bir bakıma bu nedenle Maf ın kurgusunun kurbanı olduğunu söylemek mümkün. Aksi halde kitap için devasa boyutta bir araştırma ve olgunlaşma sürecinin geçtiği açıkça görülüyor. Pek çok edebiyat eserine, felsefeye (özellikle de içinde hayvanları da barındıran felsefi görüşlere) ve döneminin olaylarına ki yazar 60 lı yılları gözlemleyebilecek kadar yaşayamamış olmasına karşın, bu eksikliğini hiç sezdirmiyordönük kullanılan referanslar oldukça zengin ve kitabı başından sonuna kadar götürmenize yardımcı oluyor. Kısaca özetlemek gerekirse, kurgusundaki kusurları göz ardı edebilirseniz okuyunca pişmanlık uyandıracak cinsten bir kitap kesinlikle değil. Her şeye rağmen Maf ın kurgusuna derin bir iç çekişle beraber, bu hafta da John Berger den bir alıntıyla vedalaşalım: Bir daha hiçbir hikâye, bir tek o varmış gibi anlatılamayacak. (Maf, Andrew O Hagan, Tembel Hayvan Yay., Çev: Cihat Taşçıoğlu, 307 s.)

9 10 28 EYLÜL 2012 CUMA Hayatı yakalayan demokrasi: Komünizm Demokrasi, bir biçimde komünist de olmas gerekti ini, aksi takdirde, arzudan, yani ruhtan, solukyan anlamdan yoksun, sadece zorunluluklar ve ç kar yollar i leyen bir vekil olaca n yeterince belle inde tutamad CENK ÖZDAĞ ozdagcenk@hotmail.com TANRILA MA ZORUNLULU U YA DA NSANIN YETERS ZL Eğer Tanrılardan oluşan bir halk olsaydı, demokratik olarak yönetilirdi (Rousseau, Toplum Sözleşmesi, III. Kitap, Bölüm IV). Jean-Luc Nancy nin Murat Erşen tarafından çevrilerek Monokl Yayınları tarafından 2010 Ekimi nde basılan Demokrasinin Hakikati adlı kitabı bu alıntıyla başlıyor. Kitabın sonuna eklenen, Nancy nin 28 Ekim 2010 da İstanbul da Demokrasi Fikri adlı konferansa sunduğu metnin çevirisini de Atakan Karakış üstlenmiş. Bu metnin adı ise İle-olmak ve Demokrasi. Dolayısıyla, bu kitapta iki ayrı metin bulunmaktadır. Alıntıya dönersek, Rousseau nun bu sözünde halkın bireylerinin demokratik olarak yönetilebilmesi için insanlıklarından kurtulmuş olması gerektiği imleniyor. Dolayısıyla, ima açıktır: İnsan kendi kendini yönetmeye hali hazırda muktedir değildir, ya da böyle bir yönetim demokratik olamayacaktır. İnsan kendini aşabilmeli, Tanrılaşmalıdır. Burada, Nancy ye göre örtük bir teolojik tutum vardır. Dinin aşılması olarak yeni bir insan doğası, yeni bir insan gereklidir. Yeni insan, Tanrı yı gereksizleştiren yeni bir Tanrı dır, bu tahayyüle göre. Rousseau nun insanın yetersizliğinin çözülemez olduğunu, yani insanın kendisini aşamayacağını düşünmemiş olsa da alıntının anlamı insanın insan olarak demokrasi hayalinin ulaşılamaz olduğudur. 68 N GERÇEK ANLAMI İnsanın çobanını aradığı, ya da başına dikilen çobanın oluşturduğu siyasi biçimler serisinin serimlendiği tarih boyunca bireyin verili koşullar tarafından biçimlendirildiği bir ortamda Rousseau nun bunun aksini düşünmesi olanaksızdır. Ancak, Nancy nin dikkat çektiği tarih bu olanaksızlığın düşünüldüğü 1968 yılının Paris idir. Sarkozy nin 29 Nisan 2007 de 68 ruhuna yönelik saldırısına cevaben Nancy nin söyledikleri bu olanaksıza işaret eder: 68 in derin hareketi, kendinde siyaseti ve kendinde kapitalizmi muhatap alıyordu. Ateşliliği, işletmeye dayalı demokrasiye çatıyordu ve daha da önce, teşebbüs edilen şey, demokrasinin hakikati üzerine bir sorgulamaydı (s. 9). 68 bu anlamıyla bitmeyen ve bu nedenle ölmemiş ve mirası olmayan bir süreçtir (s. 11). Ancak, 11. sayfada yer alan çevirmen notuna katılmıyoruz. Notta 68 in Türkiye yi de kapsayacak şekilde tasarımlandığı bir ifade yer almaktadır. Türkiye nin 68 i bambaşka koşulların ürünü ve bambaşka ürünleri veren bir olaydır. Bunun tartışmasına burada girmek kitaptan kopmak olacaktır. Kısaca değinmek yerindeyse Paris 68 i yaratan Türkiye gibi ülkelerin 68 i, yani milli kurtuluş hareketidir. Bu nedenle Paris 68, Che Guevera, Castro, Ho Şih Minh, Charu Mazumdar ve Mao gibi komünist ve milli kurtuluşçu liderleri bayrak edinmiştir. Onlarda yakaladığı damar, yeni bir sosyalist seçenek olduğu kadar yepyeni bir teori ortaya çıkarmalarıdır: Marksizmin kara kaplı defterindense, ezberleri bozan yepyeni bir kurtuluş teorisi. ÖVÜLEN 68 N BA ARISIZLI IDIR. Bu kurtuluş teorisi tam da Nancy nin değindiği şeyin demokrasinin yeniden, halkın savaşımı içerisinde keşfidir. Nancy nin sorgulama dediği şeyin tarihteki temsili Mao nun Kültür Devrimi dir. Kültür Devrimi nin nesnelliğinden çok Avrupa nın devrimci kuşağının üzerindeki etkisi burada belirleyici olmuştur. Avrupalı nın Avrupalılığını sorguladığı bir ortamda bundan başkası da beklenmezdi: Avrupa, hangi ölçüde artık olmuş olduğunu sandığı şey olmadığını ya da, belki, hangi ölçüde yine de doğurmaya çabaladığı şey; yani ruhani kendilik ve jeopolitik birlik olarak Avrupa haline gelemediğini görmüyordu (s. 15). Avrupa nın bu körlüğüne karşın, devrimci kuşak, bu körlüğün ardındaki gerçeği, Vietnam ın, Küba nın direnişini yakalamaya çalışıyor ve kendisi için yeni bir kurtuluş tasarlıyordu. Bu kurtuluş varoluşsal bir mücadeleydi ve varolmak yerine uyumlu olmayı seçti. Varolanı sorgulama hali olarak, Nancy nin övdüğü politik belirsizlik, esasında 68 hareketinin başarısızlığının öznel nedenini ortaya koyuyordu: Önderlik veya liderlik eksikliği. Bu eksiklik tarihin öznesi olacak bir tözün yokluğu anlamına geliyordu. Bunun varlığında ise tabu sözcük olan totalitarizm hortlayacak ve Stalin in belirişinden korkanlar dağılacaklardı. Avrupa nın nesnelliği buydu. Bu bahsi kapatıyoruz. DEMOKRAS N N Ç ÇEL K S N N KE F OLARAK PAR S 68 Yüzeysel bir şekilde: saldırıya uğrayan demokrasiyi gördük, ama onun da kendisini saldırılara açtığını ve eskiden olduğu gibi savunulmaya olduğu kadar yeniden icat edilmeye de ihtiyaç duyduğunu anlamadık. 68, böyle bir icada olan ihtiyacın ilk ortaya çıkışıdır. (s. 20). Nancy nin de dediği gibi hastalığın semptomunu belirtmesi açısından Paris 68 in olumlu bir işlevi oldu. Demokrasinin sürekli kılınması gerekliliği aksi halde sekteye uğrayan kesikli demokrasinin oligarşik bir tiranlığa dönüştüğü Paris 68 in hazin sonucudur. Böyle bir ortamda yeniden olumsuz bir varoluşçuluk, Nietzschecilik hortlamıştır. Nancy nin de dediği gibi Nietzsche nin tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi çağrısı edimsel hale geliyordu (s. 21). Tüm değerlerin yeniden ele alınışı, değersizleşme sonucunu ürettirmişti Avrupalı aydına. Bu değersizleşmenin sonucunda değer salt bir mübadele ortamı sağlamış, kapitalist değiş-tokuş üretim olmaksızın hayatı mübadele etmiştir. Bu yanıyla artık herşey politiktir. Her şeyin politik oluşuna karşı bir başkaldırı olarak 68, artık gerçeğin ters yüz edilmiş yansısı değil, düşünce gövdeleri, fikirlerin biçimlendirilmesi ni arzuluyordu. (s. 25). Ters yüz edilmiş gerçeklik olarak Marx ın ideoloji tanımına örtük olarak yer veren Nancy, ideolojisizleştirilmiş gerçeklik olarak hakikatin izini sürdüğü 68 okumasında, genel olarak tarihi, genel olarak halkı, genel olarak insanlığı değil, tekil insanı, somut insanı, demokratik yönetimin öznesi ve nesnesi olarak halkı aramaktadır. Varolan çokkültürcülüğe karşı özgürlük arayışının bir temsili olarak ararken günümüzün kandırmacalarını betimliyor: Bugün demokrasiye dair gerçek ya da sözde öz eleştiriler etrafında pek çok muğlaklık baş gösterebilir. Aslında demokratik ilkeler kendilerine karşı döndürülebilir ve insan hakları nı saptırmak için fazla aşikar bir zayıflıktan yararlanılabilir, tıpkı dini tutumlara karşı yürütülen eleştiriler ırkçılık olarak nitelendiğinde ya da, siyasi olarak doğru ile çokkültürcülük adına kadınların bağımlı kılınmasını aklamak için çözümler üretildiğinde yapıldığı gibi. (s. 29). Bu sahte demokrasinin karşısında gerçek demokrasinin belirmesi bir anlamda çokkültürcülük ün kabul edemeyeceği bir hakikat arayışını zorunlu kılar. Ancak, aranan hakikatin bulunmasıyla, ya da bu yolda yürünmesiyle çokkültürcülüğün değersizliğinin örttüğü değer ortaya çıkabilir ve değeri örten örtü kaldırılabilir. HERKES N HERHANG B R K MSE OLAB LD DEMOKRAS : KOMÜN ZM Bu örtü kaldırıldığında somut insan belirebilir. Somut insanın herhangi bir insan olabildiği düşünülürse (aksi takdirde belirli insanlar kimi nitelikleri dolayısıyla somut olacaktır ve bu somutluk diğer bazılarını soyut kılacaktır yahut bu nitelikler soyutlukları nedeniyle insanı insan olmayan yoluyla insanlaştırmış olacaktır. Her şekilde somut insan elde edilemeyecektir) Nancy nin radikalleştirilmiş demokrasi olarak komünizmi açıklık kazanacaktır: Eğer demokrasinin bir anlamı varsa, bu; içinde, hep birlikte, herkes ve herkesten biri olma biçimindeki gerçek bir olanağın ifade edildiği ve tanındığı bir arzuya bir istence, bir beklentiye, bir düşünceye ait olandan başka bir yerden ve başka bir saikten hareketle saptanabilir olan bir otoriteye sahip olmama anlamı olsa gerektir. (s. 31). Bu sahip olmama bir bakıma hayatın kucaklanması demek olacaktır. Zira, politika, hayatın geri kalanını dışarıda bıraktığı halde içine almış gibi yapar. Bu nedenle demokrasi, politikanın olanağını ortadan kaldırmakla yükümlüdür (sınıf çatışması). Hayatın kucaklanması politikanın gerçek anlamda aşılması olacaktır. Egemenlik hiç kimsede konumlandırılamaz, hiçbir çerçevede betimlenemez, hiçbir anıtta yükseltilemez... Bu anlamda demokrasi anarşiyle eşdeğerlidir... Demokratik kratein (yönetme), halkın iktidarı; en önce archie yi (erki) mat etme ve sonra da, böylece aydınlığa kavuşturulmuş sonsuz açıklığın, herkes ve her bir (birey) tarafından üstlenilmesi iktidarıdır. (s ). Bu açıdan bakıldığında hepimiz birimiz, birimiz hepimiz şiarı demokrasinin, demokratik siyasetin en özlü ifadesidir. Hayatın gerçekliğinde herkesin bir olduğu bir hakikat vardır. Bu anlamın ortaya koyduğu şey dünyaya yaklaşıldıkça, uzaklaşıldığında elde edilen ayrımların gerçek ayrımları örttüğünün ve gerçek birliği bulandırdığının görünmesidir. Demokrasi anlamın içkinliğinin bir yönetim biçimine ad verir halka içkinlik, olanlar bütününe içkinlik, dünyaya içkinlik. (s. 91). Dünyaya içkinliğin sonucu bellidir: laiklik, hayatın sonsuzluğu nedeniyle sürekli olarak gerçeğe ulaşma ve gerçekliği biçimlendirme olarak praksis ve sürekli olarak erki ortadan kaldırma olarak devrim. İşte bu süreklilik demokratik olanın ifadesidir. Bu yönüyle demokrasi politika ya da politik bir biçim değildir (s. 67), aksine politik mücadele sonucu ortaya çıkabilen ancak ortaya çıkışı ile politikayı aşan ve onu ortadan kaldıran bir hakikattir. Bu hakikatin nazarında herkes eşittir. İşte bu hakikat demokrasinin hakikatidir, komünizmdir. (Demokrasinin Hakikati, Jean-Luc Nancy, MonoKL, Çev: Murat Erşen, 96 s.)

10 28 EYLÜL 2012 CUMA 11 Anlamsız bir dünyanın anlamını arayan adam: Camus Stephan Eric Bronner, Camus: Bir Ahlakç n n Portresi nde Camus yü ve eserlerini, bir biyografiden çok farkl olarak kritik ederek ortaya koyuyor; farkl bir okuma biçimiyle yap yor bunu. Kendisinin ve Ömer Erdem in ifadesiyle politik bir amac olan, entelektüel bir tarih çal mas ç kar yor ortaya UTKU ÖZBAY utku.ozbay@gmail.com Jean-Paul Sartre ın ifadesiyle ahlakçılar geleneğinin günümüzdeki mirasını sahiplenen, iflah olmaz hümanist Albert Camus önemli bir noktada durur. Kanımca gençleri ya da çok geniş bir kitleyi etkilemesinden gelmez bu önem. Yahut daha geniş bir kitlenin onu sahiplenmeye çalışmasıyla alakası yoktur bunun. Camus nün önemini anlamamızı sağlayan İletişim Yayınlarından çıkan Stephan Eric Bronner in, Camus: Bir Ahlakçının Portresi adlı kitabı okuyucuyla buluştu. 7 Kasım 1913 te doğan Albert Camus nün çocukluğu bir Fransız sömürgesi olan Cezayir de geçmiştir ve Bronner in ifadesiyle bu çocukluk, ona sefaletin ne demek olduğunu öğretmiştir. Camus, o yüzden, çokça ifade ettiği gibi güçsüzlerle içten bir şekilde empati kurabilmiştir. Bu yüzden Başkaldırıyı sefaletten değil, Marx tan öğrendim. diyecektir sonraları. Camus nün empati kurabilmesinin özünde yalnızca sefaleti yaşayarak öğrenmesi yatmaz. Doğduğu ve ergenliğine kadar yaşadığı Cezayir in Belcourt kentinin demografik yapısının etnik dağılımıyla da alakalıdır bu. Biraz da Tanrı ya ulaşma biçimleri farklı olan inanç sistemlerine tapınan insanların aynı uzamı paylaşmalarıyla alakalıdır. Belcourt; Müslümanlar, Avrupalılar ve Museviler in bir arada yaşadığı kozmopolit bir uzamdır. Kopkuyu karanlıkların içinde geçer Camus nün çocukluğu: Yoksulluk, kitapsızlık, sevgisizlik... Henüz bir yaşındayken kaybettiği babasından belleğinde hemen hiçbir şey kalmaz. Baba Lucien, Lucien Camus nün doğmasından kısa bir süre sonra, mutsuz kitleyle birlikte, mutlu ve onurlu bir şekilde ölmek için Marne Savaşı na çağırılır; kısa bir süre sonra geriye dönen kendisi değil, ölüm haberidir. Mondavi Köyü ndeki evi bir yas bürümüştür artık. Bir şarap fabrikasında çalışan baba Lucien öldükten sonra Camus ailesi (İspanyol kökenli, okuma yazması olmayan, kulakları sağır olan ve güçlükle konuşabilen anne Catherine, abi Lucien Camus, Albert Camus, Katherine nin annesi ve abileri Joseph ile Ettienne) Belcourt taki Proletarya semtinde oturan Katherine nin annesinin yanına taşınırlar. Üç odalı küçücük bir dairede yaşayacaklardır artık. Camus, sonraları, hem maddî hem manevî sefaletin yaşandığı bu kapkara uzamı Defterler inde anlatacaktır. Gariptir: Yaşanan bunca acının, yokluğun ve sıkıntının ardından hiçbir yakınma belirtisi görmeyiz Camus de. Aksine, mutluluğun minicik bir yerine tutunarak yaşayan bir Camus görürüz: Çocuk Camus dür bu. Minik yüreği heyecanla atan ufak bedenli Camus dür da, ilk tüberküloz atağını geçirecek ve hasta olacak olan Camus dür de bir devlet okulunda ilkokula başlar. Orada, ikinci babam dediği öğretmeni Louis Germain ile tanışır yılında yaptığı Nobel konuşmasını ona ithaf edecektir Camus. Hayatında hep önemli bir yeri işgâl edecektir Germain te, Cezayir Lisesi ne bursla girer. Amcası ile birlikte yaşar. Göz alıcı ve aynı zamanda bir uyuşturucu bağımlısı olan aktrist Simone Hie ile bu yıllarda tanışacaktır. Evlenirler. Uzun sürmez. Bunda, Simone nin madde bağımlılığını yenememesi en önemli sebebi oluşturur. Camus, Simone ile birlikte olduğu ve ayrıldığı zamanlarda yanında olan ve hayatının sonuna kadar yakın arkadaş olacağı iki öğrencisi Jeanne- Paul Sicard ve Marguerite Dobrenn le tanışır bu süreçte. Onları birbirlerine bağlayan tiyatro sevgisidir, sanat sevgisidir, bohem yaşama tarzlarıdır ve Komünist Parti ye üye olmalarıdır. - Fakat Camus artık Komünist Parti ye üye değildir- Üçlü, Cezayir in tepelerinde birlikte yaşayacakları aynı eve taşınırlar: Dünyanın Ucundaki Ev e. Dünyanın Ucundaki Ev önemlidir. Bir kaçış uzamı olarak çıkar karşımıza. ANLAMSIZ B R DÜNYADA ANLAMLAR OLU TURMAK Stephan Eric Bronner, Camus nün eserlerini keskin çizgilerle olmasa da zaman bağlamında birkaç bölüme ayırır. İlk dönemi oluşturan eserleri absürd üzerine kuruludur. Anlamsız bir dünyaya sıkışan bireylerin sıkıntısı ve varoluş problemlerini ortaya koyar Camus bu dönemde yılında yayımlanan denemesi ve aynı zamanda ilk çalışması Mutlu Ölüm, Aziz Augistine in ilk çalışması olan Mutlu Yaşam a ironik göndermelerde bulunur. Varoluşuna karşı bir yorgunluk hisseden ve doğal ölüm beklemeye zorlanmaktan şikâyet eden kötürüm öğretmen Zagreus, öğrencisi başkahraman Mersault tarafından öldürülür. İşyerinde onu bekleyen kaderden nefret eden ve eski öğretmeninin parasının çekimine kapılan Mersault, cinayete bir intihar süsü vermeye çalışır ve mutlu bir yaşam sağlama umudu ile Zagreus un paralarını çalar. Avrupa ya gider. Avrupa nın kasvetli ortamı, onun buradan sıkılmasına neden olur. Güneşi özlemiştir. Cezayir e döner. Bir kadınla evlenir. Dünyanın Ucundaki Ev e benzer bir şekilde, aynı evi paylaşırlar. Camus, burada, pagan şehveti ni, düşmüş ve çökmüş olan Hıristiyan dünyasına yanıt olarak sunar. Bunu yeğler. Sonra Tersi ve Yüzü isimli eserini yayımlayacaktır. Mutlu Ölüm, Bronner in ifadesiyle Yabancı nın bir provası dır. D NSEL ATE ZM 1930 lar Churchill, Hitler, Mussolini, Roosevelt, Stalin gibi güçlü kişilerin olduğu bir dönemdi. Dönemin gençliği gibi Camus de bu yıllarda Halk Cephesi ne katılarak aktivizmi seçti ve savaşa sürüklenen kasvetli Avrupa da, kendini siyasi kamplaşmaların içinde buldu. Cezayir Komünist Partisi ne girdi. Faşizme ve haksızlığa karşı hayatının sonuna kadar savaştı. Yanlış bulduklarını eleştirdi. Dogmatizmle sürekli savaşım içindeydi. Bu yüzden dine mesafeliydi. Camus, Voltaire gibi dinden bağımsız bir düşünür olmadı mesela; karşı çıktığımız şeylerin bakış açısı, karşı çıktığımız şeye göre belirleniyordu ne de olsa. Şöyle yazar Bronner: Camus, ne bir Katolik ne de dini batıl inançla çok benzer gören Voltaire gibi dinden bağımsız bir düşünürdü. Dinden bağımsız bakış açısı, karşı çıktığı din inancıyla belirleniyordu ve bu açıdan çoğunlukla dinsel ateizm olarak tanınan genel bir felsefi akımı tarif ediyordu. Bu akımın Friedrich Nietzsche, Martin Heiddeger, Karl Jaspers gibi felsefi savunucularının her biri radikal bireyler ve sofistike entelektüellerdi. Gençlik endişeleri ya da politik tutkuları ne olursa olsun, olgun düşünürler olarak onlar herhangi bir kiliseye mensup değillerdi, herhangi bir dini dogmayı benimsemiyorlardı ve herhangi bir kitle hareketine temel oluşturmuyorlardı. İkinci Dünya Savaşı ve Sovyet Rusya nın -Camus ye göre- yanlış tutumları, onu sosyalizmden uzaklaştırdı. Partiden ayrıldı. Camus nün 21 Şubat 1941 de günlüğüne düştüğü notta da belirttiği üzere üç absürd, Yabancı, Sisyphus Söyleni ve Caligula yla birlikte tamamlanmıştı. Bu bağlamda, en çok bilinen eserlerinden olan Yabancı yı açınlamanın gerektiği kanaatindeyim Absürd ün başarılı bir şekilde işlendiği eserde, başkahraman Mersault, Bronner in ifadesiyle yaşamın absürdlüğü nden çok, bu absürdlüğe verilen bir tepkiyi ortaya koyuyordu. Başkahraman Mersault, keyfî ve nedensiz bir biçimde Arap ı neden öldürmüştü? Mersault un Arap ı neden öldürdüğü sorusuna yazarın nesnel bir yanıtı yoktu. Olmamalıydı. Camus, Mersault un bu öldürme eylemi nin sebebinin ve yanıtının olmadığını göstermek için çok uğraşmıştı çünkü. Malraux, Gide, Dostoyevski, sürrealistler ve başka yazarların içinde olduğu bir edebî gelenekle yanıt bulabilir bu: Amaçsız bir hareket, aslında anlamsız bir dünyanın yansımasıdır. ne de olsa. İkinci Dünya Savaşı, Camus ile birlikte eserlerinin yörüngesini de değiştirecektir. Absürd ün yerini direniş meşruiyeti ve dayanışma alacaktır. Tek başına isyan artık yerini dayanışma, ortaklık gibi kavramlara bırakır. Yabancı dan Veba ya yaşanan değişimin başat noktasını da bu oluşturur. İkinci Dünya Savaşı nın o kasvetli ortamını yansıtan; acıyı, hüznü en iyi anlatan romanlardandır sonuçta Veba. Şöyle yazacaktır Bronner: Devrim, varoluşu düzeltme girişimi ve Camus nün din dışındaki yaşamda bir yönetim kuralı olarak adlandırdığı şeyi açıkça ifade etme arzusu karşısında boyun eğer. İşte Veba nın 1947 yılında yayımlandığında vermek istediği mesaj buydu. Stephan Eric Bronner, Camus: Bir Ahlakçının Portresi nde Camus yü ve eserlerini, bir biyografiden çok farklı olarak kritik ederek ortaya koyuyor; farklı bir okuma biçimiyle yapıyor bunu. Kendisinin ve Ömer Erdem in ifadesiyle politik bir amacı olan, entelektüel bir tarih çalışması çıkarıyor ortaya. Bize de keyifle okumak kalıyor. (Camus: Bir Ahlakçının Portresi, Stephan Eric Bronner, Çev: Tuğba Sağlam, İletişim Yayınları, 189 s.)

11 12 28 EYLÜL 2012 CUMA KAPAK KAZUO ISHİGURO DAN DİLİMİZE KAZANDIRILAN YENİ BİR KİTAP: UZAK TEPELER Japon asıllı İngiliz yazar: Kazuo Ishiguro Arafta yaşayanlar... Uzak Tepeler nesiller aras çat ma, gelenekçilik ve yenilikçilik çat mas, özgürlükler ve sorumluluklar çat mas, kültür çat mas gibi pek çok arada kalm l n bireyler üzerindeki psikolojik ve travmatik yans mas n sa lam bir ekilde bize sunuyor DAMLA YAZICI damla.yazici@msn.com Yazma serüveninin çağlar boyu sürekliliği devam ederken pek çok yazan kişi de bu edebiyat denizine kitaplar üretir. Fakat bunların bir kısmı yazar olabilme yeterliliğinde eserler vermişlerdir ve hem okuyucunun hem de edebiyat çevrelerinin kabullendiği isimler olmuşlardır. Kimi yazarlar çağından sonra keşfedilmiştir, kimileri çağında kavuşması gereken değere ulaşmıştır. Kimileri vardır ki çağından çok sonraya hitap etmiş ve harcanmış, kimileri bundan kazançlı çıkmıştır. Edebiyatın duygu ve düşüncelerden çıkıp teorilere dönüştüğü günümüzde eserler üzerine tezler yazılmaya başlanmış ve sosyoloji tasniflerinin temel kaynakları haline getirilmişlerdir. Yazarlık kursları dünya edebiyatına da yerel edebiyata yazar lar kazandırmaya başlamıştır. Keşfedilmek geçmişe göre daha mı kolaylaşmıştır ya da daha mı zordur, tartışılır, fakat artık parlayanı veya parlatılanı görmemek zor. Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro da dönemimizde verdiği eserleri, dili, kurgusu ile parlayan isimlerden oldu. Günümüz Batı Edebiyatı nda bestseller kapsamında daha yenilir yutulur eserlerin arttığı dönemde edebiyat dili, kurgusu ve içeriği bakımından daha düşündürücü ve zaman zaman zorlayan eserler veren yazarların azalması Kazuo İshiguro adını daha değerli kılıyor. Japon kökenli bir yazar olarak İngiltere ye göçü yaşamak ve bu nedenle içsel olarak çok farklı iki kültürün yansımalarını taşıyor olmak üretilen esere de taşındığı zaman elbette zenginlik doğuruyor. İshiguro nun geçmişinin yansıması bir çok eserinde rastlayabileceğimiz bir şey. Kazuo Ishiguro UZUN B R YOLCULUK 1954 te Japonya nın Nagazaki kentinde dünyaya gelen yazar, altı yaşına kadar burada yaşadı. Okyanusbilimci olan babasının petrol araştırmaları görevi nedeniyle İngiltere nin Surrey kentine taşındılar. Babasının kendilerini bir göçmen olarak görmediğini ve bir gün mutlaka geri döneceklerine inandığını söyleyen yazar bunun tam bir göç olduğunu 15 yaşında anladı. İlkokula başlayan Ishiguro, onu matematikten daha başka bir alana yazmaya yönlendiren açıkfikirli bir hocaya sahip oldu. Müziğe oldukça ilgiliydi ve sıkı bir Leonard Cohen, Bob Dylan ve Joni Mitchell hayranıydı. Sağlam bir gitar koleksiyonuna hâlâ sahip olduğunu biliyoruz. Liseyi bitirdikten sonra yazarın otostopçuluk yılları başladı ve ABD de uzun süre yolculuk yaptı. University of Kent te İngiliz Edebiyatı ve felsefe okumaya başlayan yazar daha sonra University of East Anglia da yaratıcı yazarlık yüksek lisansı yaptı. Arkadaşlarının ona bakışı onu sessiz ve kendi halinde biri olduğu yönündeydi fakat yazdığı ilk metinler bu gözlemin tersine bir tablo sergiliyordu. Sağlam metinler çıkarıyordu yazar. Bu yazımızın da çıkış noktası olan Uzak Tepeler (A Pale View of Hills) kitabı da yüksek lisans tezi olarak kaleme alındı. Uzak Tepeler geçtiğimiz haftalarda Yapı Kredi Yayınları tarafından dilimize kazandırıldı. Yayınevi daha önce yazarın önemli iki eseri olan Avunamayanlar (The Unconsoled) ve Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go ) kitaplarını da dilimize kazandırmıştı. Uzak Tepeler yazarın ilk romanı olması açısından oldukça önemli iken ayrıca konusunda barındırdığı ve karakterlerle sembolize edilen oldukça önemli sosyolojik ve psikolojik olguları bize aktarması açısından da değer kazanıyor. Bir Japon olarak hayatının uzun yıllarını Nagazaki de geçirdikten sonra İngiltere ye gitmiş bir kadının; Etsuko nun ağzından anlatılıyor kitap. (Yazarın hayatından izlerin kitaba yansıdığını görebiliyoruz bu noktada.) Etsuko nun büyük kızı Keiko nun yalnız yaşadığı İngiltere deki evinde intihar ettiğini öğreniyor okuyucu ilk olarak. Etsuko nun diğer kızı Niki bu olay sonrası annesini ziyarete geliyor ve tam anlamıyla Batı eğitimi almış olan Niki ile Doğu kültüründen bes- Uzak Tepeler kitabı yazarın yüksek lisans tezi olarak kaleme alındı

12 KAPAK 28 EYLÜL 2012 CUMA 13 lenen annesi Etsuko arasındaki diyaloglar iki kültürün şekillendirdiği insanlar arasındaki çatışmayı yansıtıyor. Etsuko karakterinin geçmişe dönüşleri ile toplumsal dönüşümün bireyler üzerindeki etkisi, sorumluluklarla özgürlükler arasındaki çatışma, kültür çatışması okura aktarılıyor. NOSTALJ DEAL ZM N KARDE D R Kazuo Ishiguro nun nostaljiyi kullanması ve geri dönüşlerle hikâyeyi daha merak uyandırıcı hale getirmesi eleştirmenlerce de kitabın dikkat çekici özelliklerinden. Şunu söylemeliyim ki bu, kitaba saplanmayı sağlayan önemli bir teknik. Başarısız bir şekilde kurgulandığında bütün eseri mahvedebilecek olan bu dönüşler Ishiguro da doğru şekilde yol alıyor. Yazar nostaljiye verdiği önemi bir röportajında şöyle dile getirmiş: Bazı durumlarda nostalji son derece iyi duygular hissettirebilir. Daha iyi bir dünyayı resmetmemize izin verir. İdealizmle bir tür kardeştirler. Yazarın Uzak Tepeler de anlatıcı karakterin anlatımından geri dönüş ve nostaljiyi kullanması bir pişmanlık ve özlem fikrini mi sembolize ediyor hissiyatı uyandırabiliyor. Tarihsellikten yararlanma ve hatıraların okura anlatanın gerçek zamanda neler yaşadığına dair tahminler yaratmamızı sağlarken birçok soru işareti de yanıtsızlık ihtimaliyle karşılaşıyor. Kitaba bu noktada bir okur olarak sunabileceğim eleştiri -ki pek çok yabancı eleştirmen de aynı eleştiriyi sunuyor- kitabın sonunda cevapsız kalmış sorular bırakması olabilir. SONUÇSUZ SORGULAMALAR Kitap içinde pek çok soruyu barındırıyor ve pek çok temayı işliyor demiştik. Etsuko nun geçmişe dönerek Nagazaki de hatırladığı komşusu Sachiko ve onun küçük kızı Mariko ile yaşadıkları da bize çok soru doğuruyor. Sachiko kocası öldükten sonra kızı Mariko ile hayatta kalmaya çalışır ve taşradaki amcasının yanından ayrılıp şehirde bir kulübeye yerleşir. Bir gün Amerika ya gitme hayalleriyle birikim yapmaya çalışır, oraya gittiği takdirde herşeyin düzeleceğine, kızı için güzel bir geleceğin orada onu beklediğine inanıyordu. Hovarda sevgilisinin temizlikçilik yaparak biriktirdiği bütün parayı üç günde içkiye yatırmasına rağmen ne hayalinden vazgeçmişti ne de hovarda sevgilisinden. Sachiko ya göre hayat bir kadın için Amerika da daha kolaydı. Gerçekten de öyle miydi? Sachiko Amerika da umduğunu bulabilmiş miydi? Cevapsız kalan sorulardı. Etsuko ise köklerinin ateşli bir savunucusu olmasa da daha yerel bir karakter olarak karşımıza çıkıyordu fakat kitabın başında da anladığımız gibi zamanın 2. Dünya Savaşı sonrası Batı yönüne akması onu da sürüklemişti İngiltere ye. Büyük kızı Keiko nun intiharı ise modern çağda kültürel arayışının ve toplumsal dönüşümlerin yansıyan en ağır bedelini ödemişti. Kazuo İshiguro bu karakterde kendini işledi yorumlarına karşılık benim görüşüm hikâyenin bütün karakterlerine yazarın kendinden bir parça bıraktığı yönünde. Cevapsız sorular belki yazar için de hâlâ cevapsız. Etsuko nun diğer kızı Niki kitapta son nesil Batı nın sembolü durumunda. Niki nin adının konma hikâyesi aslında kitabın temasını bize sunmakta; Küçük kızıma sonunda verdiğimiz Niki adı bir kısaltma değil, babasıyla bizi buluşturan bir ortak noktaydı. Ne tuhaftır ki ona Japon ismi vermeyi isteyen kocamdı, bense belki de bencilce davranıp bana geçmişi anımsatmasını istemediğimden, bir İngiliz adı olmasında diretmiştim. Sonunda Doğu yla ilgili belli belirsiz bir çağrışımı da bulunduğundan, Niki de karar kıldı. ÇATI MALAR S LS LES Uzak Tepeler nesiller arası çatışma, gelenekçilik ve yenilikçilik çatışması, özgürlükler ve sorumluluklar çatışması, kültür çatışması gibi pek çok arada kalmışlığın bireyler üzerindeki psikolojik ve travmatik yansımasını sağlam bir şekilde bize sunuyor. Yazarın diğer eserlerine baktığımızda Beni Asla Bırakma farklı konusu ile ötekilerden ayrılıyor. Ishiguro nun bir bilim-kurgu yazarı olarak anılmasına sebep olan eser aslına bakılırsa yazarın istisnai eserlerlerinden. Eserin bilim- kurgu olduğuna dair dahi tartışmalar var iken böyle bir sınıflandırma yapmak oldukça gereksiz olur. Fakat eser Hailsham Yatılı Okulu nda büyütülen, dışarısıyla ve aileleriyle hiçbir bağ kuramayan ve bedenlerine iyi bakmakla yükümlü, organ ihtiyacı olan insanlara organlarını bağışlamak için klonlanmış öğrencilerin hayatı üzerine kurgulanmış. İçinde klonlanma tekniğini ve gerçek dışı faktörleri kullandığı için bilim- kurgu olarak adlandırılan eser bunun yanında bazı distopya özellikleri de barındırmakta yılında yönetmen Mark Romanek tarafından filme uyarlanan kitap yabancı okur tarafından beğenildiği kadar Türk okuru tarafından da ilgiye değer görüldü. Film aktarımının da oldukça iyi olduğunu söyleyebiliriz. ISH GURO VE S NEMA Yazar Kazuo Ishiguro nun diğer değinmemiz gereken yönü sinema ile olan ilişkisi. İki televizyon dizisi iki de sinema filmi senaryosu hayata geçirilen yazarın Beni Asla Bırakma dan önce başrollerini Anthony Hopkins ve Emma Thompson ın oynadığı The Remains of the Day filmi Booker ödüllü Günden Kalanlar (Can Yayınları 1993, Turkuvaz Yayınları 2009) romanından uyarlanmıştı. Hayatı boyunca soylu bir adam olan Lord Darlington a hizmet eden bir uşağı anlatan roman yazarın en büyük başarısı olarak kabul ediliyor yılında İngiliz vatandaşlığına geçen yazar 1983 te İngiltere nin önemli edebiyat dergisi Granta nın En İyi Genç İngiliz Yazarlar dosyasına girdi. Yazar günümüzde Martin Amis, Julian Barnes ve Ian McEwan la birlikte İngiliz Edebiyatı nın dört büyüğünden biri olarak gösteriliyor. Kültürel açıdan farklı temellere sahip olması onu ayrı ve ilgi çekici kılıyor haliyle. Kazuo Ishiguro gibi son dönemde sürrealist yazar olarak ülkemizde de oldukça ilgiyle karşılanan Japon yazar Haruki Murakami, Ishiguro hakkında Yazdıkları bize ait gibi geliyor, çok tanıdık" diyor. Farklı bir temelin yazara kattığı zenginlik ürettiği eserlerin içeriğini de o derecede zenginleştiriyor. Geleceğe taşınacak yazarlardan biri olacağı tartışmasız olan Kazuo Ishiguro nun daha pek çok eserini daha dilimizde göreceğiz gibi duruyor. (Uzak Tepeler, Kazuo Ishiguro, Yapı Kredi Yay., Çev:Pınar Besen, 161 s.) Anthony Hopkins ve Emma Thompson' n oynad The Remains of the Day filminden bir kare (Beni Asla Bırakma, Kazuo Ishiguro, YKY, Çev: Müne Haydaroğlu, 272s.) (Avunamayanlar, Kazuo Ishiguro, YKY, Çev: Roza Hakmen, 544s.) (Günden Kalanlar, Kazuo Ishiguro, Turkuvaz Yayınları, Çev: Şebnem Susum, 248s.)

13 14 28 EYLÜL 2012 CUMA Kaosun sesi ve hayatın hikâyesi Kitab n kahraman Bilal Kaya n n, sanki bizi hissediyormu gibi benzer sorularla kendini sorgulamas, a k, kad nlar, ç kmaz sokaklar ve insana dair ne varsa her eyi, ya ad olaylarla ve rol modeli olarak gördü ü amcas n n hayat ndan görüp kendine pay biçti i parçalarla resmi tamamlamaya çal yorsunuz ECE ATAYURT eceatayurt@gmail.com Her hikâye içinde bir hayatı barındırır. Ama her hayattan bir hikâye çıkmaz. Hayat, içinde kısa düzen dönemlerinin olduğu bir kaostur. Yarın ne olacağını kimse bilemez. Yine de her şeye rağmen, planlar yapar, hayaller kurar, âşık oluruz. Ama hayat tüm bunları sekteye uğratabilir. Çoğunlukla da uğratır. Sonuçta geriye sıkıcı mı sıkıcı bir yaşam kalır. Ama hikâyeler böyle kurulamaz. Biri size hikâyesini anlatıyorsa, mutlaka planını sonuca ulaştırmış, hayallerini gerçeğe çevirmiş ya da âşık olduğu kızla veya erkekle evlenmiştir. Gerçekte olmasa bile zihninde bunu başarmıştır. Aksi halde onu kimse dinlemez. Bu yüzdendir ki her hayatın bir hikâyesi vardır ama bu hikâyeler çoğunlukla anlatılamaz. Anlatıldığında emin olun ki, orada hayat yoktur. Anlatacak bol bol hikâyeleri olduğunu söyleyenler, aslında yaşamayanlardır. O yüzden en güzel hikâyeleri, daima ölüler anlatır. B LAL KAYA NIN B R GÜNÜ Yazarın hayata ve kitaba dair kısa bir özeti, bu kısacık paragrafta mevcut. Kitabı okurken; Bilal Kaya nın bir gününden yola çıkarak, zaman tüneli içerisinde, hayata, insana ve ilişkilere dair bir gezintiye çıktığımız sürükleyici macerada buluyorsunuz kendinizi. Dede Resul Kaya nın radikal bir karar vererek Konak Otel i inşa projesi ve açılışını bizzat Atatürk ün yapmasını istemesi hayaliyle başlayan bu serüven, okuduğunuz her sayfada biraz daha kendinizi sorgulamanızı sağlayan, ironik sorularla içine çeken bir hikâyeye dönüşüyor. Dede Resul Kaya nın defterlerinden yola çıkarak, torunun da aynı yollardan aynı duygularla geçişine tanık oluyorsunuz. Geçmişi ve bugünü aynı anda görmenizi sağlayan olaylar örgüsüyle kendinizi bir filmin içerisinde buluyorsunuz. Kitabın ritmi apansız sorulan sorularla hiç düşmüyor, aksine biraz daha merakla okumaya devam ediyorsunuz. Kitabın kahramanı Bilal Kaya nın, sanki bizi hissediyormuş gibi benzer sorularla kendini sorgulaması, aşkı, kadınları, çıkmaz sokakları ve insana dair ne varsa her şeyi, yaşadığı olaylarla ve rol modeli olarak gördüğü amcasının hayatından görüp kendine pay biçtiği parçalarla resmi tamamlamaya çalışıyorsunuz. HER EY HAVVA NIN ADEM E GÜLÜMSEMES YLE BA LADI. İnsanlığa dair ne varsa, en başkahramanlardan yola çıkarak sorgulayan yazar, kitap içerisindeki olay örgüsüyle geçmişi ve bugünü rahat üslubu ve esprili anlatımıyla okuyucuya iyi bir şekilde yansıtıyor. Yazım dilindeki sadelik ve olaylar arasındaki kurduğu bağ sayesinde, okurken her karakteri biraz daha tanımaya ve kendi içinizde sorgulamaya devam ediyorsunuz. Aşk, kalandan çok gidendir. Bunu ancak onun arkasından el sallarken anlarız. İlişkide bir yatak ne zaman sadece bir yatak olur? Kitabın içerisinde yazara ait küçük notlar sayesinde siz de kahramanla birlikte bu sorulara cevap bulmaya çalışıyorsunuz. Yazarın özgeçmişine baktığımızda yazmayı hayatının merkezi yapmış bir kişi görüyoruz. Yazar Umut Dağıstan 2002 yılında Çukurova Üniversitesi İktisat Fakültesi ni bitirdi. Bir bankada çalıştı. Ardından yazı çalışmalarına ağırlık vermek için işinden ayrılıp Antalya ya yerleşti. Yerel dergilerde ve ulusal gazetelerde yazıları yayımlandı. Evli ve hayatını okuyup yazarak geçiriyor. Yazmanın bir hobiden çok daha öte bir şey olduğunu gösteren cesur bir seçim onunkisi. Yirmi yılı aşkın bir süredir, düşünce ve sanat dünyasının usta kalemleri Ayrıntı Yayınları'nın listesini zenginleştirdi ve zenginleştiriyor. 22 yılda çeşitli diziler halinde 560'dan fazla kitap yayımladı ama sevinerek söyleyebiliyoruz ki, bu öykü henüz bitmedi; tersine yeni alanlara da açılarak tüm heyecanıyla sürdürmeye devam ediyor. Bu yola Umut Dağıstan ın Boşluğun Sesi kitabı da katılmış durumda.yazarın Ayrıntı Yayınları ndan çıkan ve ikinci kitabı olan Boşluğun Sesi, eğlenceli, hüzünlü ve ritim duygusunu hiç kaybetmeyen bu bir günlük hikâyenin arka planında ise Cumhuriyet tarihinin ve bu tarihsel süreçte taşralı bir ailenin çok canlı bir tablosu çiziliyor. Türk Edebiyatına gönül vermiş, yeni yazarları ve farklı dünyaları keşfetmek isteyen herkesin Boşluğun Sesi ni severek okuyacağına eminim. (Boşluğun Sesi, Umut Dağıstan, Ayrıntı Yayınları, 176 s.) Çözümsüzlükte boğulan Kıbrıs CÜNEYT AKALIN Doç. Dr. Hüner Tuncer, Kaynak Yayınları ndan yeni çıkan Kıbrıs Sarmalı, Nasıl Bir Çözüm? başlıklı kitabında, yıllardan beri çözümsüzlükle iç içe yaşayan Kıbrıs sorununun tarihine ve gelişimine göz attıktan sonra, ortaya atılan çözüm önerilerini değerlendiriyor. Ada da yaşayan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumların, dilleri, dinleri, kültürleri, gelenek ve görenekleri açısından birbirinden farklı iki toplum olduğu görüşünden hareketle, Tuncer, bu iki toplumun barış ve istikrar içinde bir arada yaşayabilmesinin güç olduğunun, yıllar içerisinde meydana gelen olayların bunu gözler önüne serdiğinin altını çiziyor. KIBRIS VE EGEMENL K Tuncer Kıbrıs Sarmalı kitabında, Kıbrıs Sorununun, öncelikle bir egemenlik sorunu olduğunu anlatıyor. Kıbrıslı Türkler ile Rumların, dün ve bugün ortak bir egemenlik kavramı üzerinde uzlaşmaya varamadıkları ve kısa bir süre içerisinde böyle bir uzlaşmaya varabilmelerinin de pek mümkün olamayacağı kitapta vurgulanıyor. Kıbrıs Türk toplumunun egemenlik kavramından anladığı, azınlık statüsünde bulundurulmamak, mutlak Rum egemenliği altında yönetilmemek, Ada da iki kesimliliğin kabul edilmesi ve Türk halkının can ve mal güvenliğini koruyabilmek amacıyla, Türkiye nin etkin güvencesinin sürdürülmesidir. Kıbrıs Rum toplumu ise, Ada da kendi hegemonyaları altında bir yönetimin kurulmasını, Türk toplumunun azınlık statüsünde bulundurulmasını, Rum ve Türk halklarına dolaşım ve mülk edinme özgürlüğünün tanınmasıyla, iki kesimliliğin sulandırılmasını ve Kıbrıs tan Türk askerinin çıkartılmasını murad ediyor. Kıbrıs Türk ile Rum taraflarının, Kıbrıs Sorununun ne anlama geldiği konusundaki görüşleri birbirleriyle bağdaştırılamayacak niteliktedir. Bu durum, Kıbrıs Sorununun çözümsüzlüğünü de beraberinde getiriyor. Kıbrıs Sorununun tarafları olan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar, çözümsüzlüğün nedenini karşı tarafta buluyor, birbirini kıyasıya suçluyor; bu da, çözümsüzlüğü büsbütün perçinliyor. Tuncer, kitabında, şu soruların yanıtlarını Ada da görülebilir bir gelecekte, tek bir devletin yarat lmas n olas göremedi ini ifade eden Tuncer, gerek K br sl Türkler gerek K br sl Rumlar, kendi kimliklerini b rakmaya ve ortak bir kimlikte bir araya gelmeye niyetli gözükmediklerine dikkat çekiyor arıyor: Büyük Atatürk ün ta 1920 lerde önemine dikkat çektiği Kıbrıs konusunda, acaba Türk hükümetleri yeterince bilinçli davranabilmiş, bu soruna gerektiği ölçüde sahip çıkabilmiş midir? Kıbrıs sorununa bugüne değin bir çözüm bulunamamasında, Türk hükümetlerinin rolü ve payı ne olmuştur? Türk hükümetleri, genellikle, Kıbrıs konusunda neden ürkek ve çekingen davranmıştır? Türkiye, neden Yunanistan a kıyasla, Kıbrıs sorununda daha boynu bükük bir tutum sergilemiştir? Türkiye neden Yunanistan gibi yumruğunu masaya vuramamış ve Kıbrıs görüşmelerinde daha çok ödün veren taraf durumuna düşmüştür? ADADAK ÇÖZÜMSÜZLÜK Doç. Dr. Hüner Tuncer Ada nın bugünü ve geleceği hakkında şu vurguyu yapıyor: Uluslararası toplumun şu gerçeği göz ardı etmemesi gerekir ki, Ada nın kuzeyinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nin kuruluşundan bu yana, yani Kıbrıs ta kendi sınırları içerisinde varlıklarını sürdüren iki bağımsız yönetimin oluşturulmasından bugüne değin, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında kayda değer hiçbir fiili çatışma yer almamış ve Ada da göreceli bir barış dönemi hüküm sürmüştür. Özellikle Kıbrıslı Türkler, Ada daki Türk askerinin güvencesi altında, can ve mal korkusu olmadan güvenlikli bir yaşam sürdürebilmektedir. Kıbrıslı Türklerin amacı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nin uluslararası toplum tarafından tanınması ve devletlerinin uluslararası düzeyde yasallık kazanmasıdır. Ada da görülebilir bir gelecekte, tek bir devletin yaratılmasını olası göremediğini ifade eden Tuncer, gerek Kıbrıslı Türkler gerek Kıbrıslı Rumlar, kendi kimliklerini bırakmaya ve ortak bir kimlikte bir araya gelmeye niyetli gözükmediklerine dikkat çekiyor. Doç. Dr. Hüner Tuncer, Rauf Denktaş ın, şu anda ve geçmişte hiçbir zaman bir Kıbrıs ulusu olmamıştır sözlerine gönderme yaparak, Kıbrıs sorununa çözüm arayışlarında, Ada da mevcut iki farklı ulus ile iki ayrı devlet olgularının mutlaka dikkate alınması gerektiğine işaret ediyor. (Kıbrıs Sarmalı, Doç. Dr. Hüner Tuncer, Kaynak Yayınları, 264 s.)

14 ARAKABLO 28 EYLÜL 2012 CUMA 15 SEYY T NEZ R Rousseau: Onu sadece kuvvet yerinde tutuyordu; şimdi sadece kuvvet deviriyor. Vah et halindeki insan ile uygar insan birbirinden ruhlar n n temeli ve e ilimleri bak m ndan öylesine ayr l r ki, birini en yüce mutlulu a götüren, ötekini mutsuzlu a sürükleyecektir seyyitnezir@yahoo.com Say Yayınevi, Jean Jacques Rousseau nun ( ) Bütün Yapıtları dizisini sürdürüyor. Temmuz başlarında uğradığımda, 300. doğum yıldönümü olduğu halde yapıtlarının hiç tartışılmadığı konuşuluyordu. Arkadaşlardan biri, Diderot nun 200. ölüm yıldönümünde Düşün Dergisi ndeki tartışma ne güzel olmuştu dedi. Gerçekten de İlhan Selçuk, Adnan Cemgil, Uluğ Nutku, Selâhattin Bağdatlı, Afşar Timuçin in katıldıkları ve benim yönettiğim toplu söyleşi (Temmuz 1984), Düşün Dergisi ni bir anda bütün cezaevlerine taşımakla kalmamış, 12 Eylül karanlığına karşı aydınlanmanın ateşini üflemişti. Böyle bir tartışmaya yine gereksinme var ama insanlar güncel ve yerel politik değerlendirmeye öylesine sıkıştı ki, başını kaldırıp da Rousseau nun derin, upuzun bakışlarını görecek hal kimsede yok. Olmaz olur mu? Daha yaz bitmeden, hem de A. M. Celâl Şengör, CBT de (Cumhuriyet Bilim ve Teknik) cepheden bir saldırı başlattı: Jean Jacques Rousseau: Erdemsiz bir bilim ve akıl düşmanı ( , S: 1327). Şengör, Rousseau nun yıkıcı etkisi ni işlediği yazısında, ciddi felsefeciler, felsefe tarihçileri ve bilim tarihçileri arasında onu metheden tek bir tane yoktur. dedikten sonra, eleştiri adına düşünce tarihinde Rousseau üstüne söylenmiş ne kadar kem söz varsa hepsini yazıya boca ediyor. 12 bin vuruşun üstünde olduğunu tahmin ettiğim yazıda kırdığı ceviz kırkı aştığı için bunları tek tek göstermekle başa çıkmak birkaç yazı gerektiriyor, ama biri var ki, Sayın Şengör ün meramını da açık ediyor: Özel mülkiyetin her türlü fenalığın babası olduğu fikrindeydi (onun için solcular Rousseau yu yere göğe koyamaz). CBT nin aynı sayısında Osman Bahadır, Dijon Akademisi nin açtığı yarışmaya Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev (1949) yapıtıyla katılan Rousseau nun bu çalışmasını, günümüz insanlığına bilimsel ve teknolojik gelişmelerin kimi olumsuz sonuçları konusunda erkenden gönderilmiş bir uyarı olarak almanın önemini vurgulayarak okurları düşünsel yönden son derece gerilimli bir tartışmaya hazırladı. ROUSSEAU AYDINLANMAYI KARARTTI MI? Ertesi hafta Bozkurt Güvenç, Rousseau nun hafife alınacak bir düşünür olmadığını ima ederek, yalnız Proudhon ve Nietzsche gibi solcular ve anarşist filozoflarca değil, akıllı uslu bilim ve düşün insanları arasında Rousseau yu destekleyen yazarlar da var dedikten sonra, Spengler, Huxley, Polanyi, Orwel, Snow, Habermas, Hoebel, Galbraith, Durning, Zerzan, Stiglitz, Rees in yanı sıra kimi kurumsal girişimleri de anarak, düşünürün bilimsel ve teknolojik gelişmelerin olumsuz sonuçları üstüne uyarısının akıldışı bir hayal olmadığı yönünde Bahadır a katıldığını anlattı (CBT, 1328). Aynı sayfada Yiğit Akçalı, onun Kant ve Fichte yi derinden etkilemiş bir düşünür olduğuna değinerek tartışmaya katıldı. Osman Bahadır, tartışmayı kendi köşesinden sürdürerek, onun yapıtlarındaki başlıca temaları belirtti; Rousseau bütün kötülüklerin gerçek kaynağı olarak bilimleri ve sanatları değil, mülkiyetin ortaya çıkışını görmektedir saptamasını bir genel doğruyla birlikte anımsattı: Bir düşünürü değerlendirmenin en doğru ve erdemli yolu, o düşünürün fikirlerini ve eserlerini incelemekten geçer. A. M. Celâl Şengör, Rousseau ve Aydınlanmanın Kararması adlı ikinci yazısında (CBT, 1329), daha önce Rousseau düşmanlığı için yandaşlığına başvurduğu Russel dan sonra, bu kez de İngiliz eleştirmen Samuel Johnson ın saldırısına yer verdi:... o en kötü insanlardan biridir. Toplumun dışına itilmesi gereken bir alçaktır ki zaten itilmiştir. Dört ülkeden üçü onu kovmuştur ve bu ülkede korunuyor olması bir utanç vesilesidir. Şengör, hızını alamayıp Hitler in katliamıyla bir tuttuğu, insanlığın başına gelmiş en büyük felaketlerden biri olarak gördüğü Fransız İhtilali ni aydınlanma idealine ihanet ve en büyük hakaret olarak nitelendirdikten sonra, Robert Academy deki İngilizce hocası Mr. Lowett in varsayımını okurlarıyla paylaştı: Voltaire hayatta olsaydı, Fransız İhtilali yapılamazdı. Bu arada, zaten Avrupa nın dört ülkesinin üçünden kovulan Rousseau nun da Voltaire den iki ay sonra öldüğünü ve onun yokluğundan pek de yararlanamadığını, olanca titizliğine karşın, nedense atlayan Şengör, ardından, Nazi Almanya sının yanı sıra Komünist Rusya ve Çin de, Rousseau nun kurtardığı iddia edilen milyonlarca çocuğun neler çektiğini gözleriyle gördüğünü de ifşa edince, tartışmanın endazesinden çıktığına karar vermiş olmalı ki, Bozkurt Güvenç, Şengör ün bilim adına açtığı cihat karşısında havlu attı (CBT, 1330): Osmanlılar, Üslûb-ı beyan aynıyla insan! (Konuşma tarzı kişinin aynasıdır) demişler. Ciddi fikir ve kaygıları komik bulup küçümseyen, eleştirmenlerine at gözlüklerinden arınmayı öneren bir bilim mücahidi ile tartışmaya burada son veriyorum. ROUSSEAU YU ÇÖPE M ATALIM? Güvenç in yazısının altında Şengör, bir önceki hafta Sinclair in Rousseau ya neden kızıyorsun? sorusunu anımsatan Bahattin Baysal ı da yanıtlar: Cevabım basit: Rousseau, Upton Sinclair gibi adamlara sempatik göründüğü için bana antipatik, fikirleri de zırva geliyor. Rousseau üstüne didişmeyi futbol çekişmesi keyif ve adabıyla sürdürmekten kendini kurtarıp Rousseau nun zırva fikir lerini tartışmaya bir türlü gelemeyen Şengör e, C. Akça Ataç da iyi bir pas çıkarır:...biliyorsunuz, Emille diye pedagoji kitabı yazıyor ama öz çocuklarını elleriyle yetimhaneye gönderiyor. Yine de politik teorisini olduğu gibi çöpe atmaya imkân yok. Her şeyden önce, Aristotelyan bir teori, sıfır olamaz o yüzden. Ama Aristo varken JJR niye okuyayım diyen biri varsa da ona hak vermek gerekir. Bekir Onur, bu beklenmedik atağı ustaca karşılıyor: Locke un tersine, Rousseau, çocuğu kendi yazgısının belirleyicisi olarak görür, tıpkı Rousseau ya dayanan Piaget in çocuğu kendi gelişiminin mimarı olarak görmesi gibi. ROUSSEAU NUN GÜNCELL VE EVRENSELL Tartışmayı Rousseau ya kendi yapıtlarından yönelme çizgisine taşıyan Osman Bahadır, köşesinde, düşünürün Narcisse adlı komedisinin önsözüne de yer verir (CBT, 1331): Karşıtlarım... okuyucunun dikkatini temel konudan ustaca saptıracaklar. Bir hayaletle savaşacaklar ve benim yenik düştüğümü ileri sürecekler. Aslında mülk sahiplerinin çok eski çağlardan beri korkuyla anımsadıkları ve Rousseau nun İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı (İAEK) adlı başyapıtında (çev.: Erdoğan Başar, Anadolu Y., ocak 1968) muhteşem bir sezgiyle apaçık sergilediği bu hayaleti yakından tanıyoruz. Rousseau, kitabının ikinci bölümüne, bizde kentlerin halâ yağmalanma yöntemini andıran şu cümleyle başlıyordu (s. 131): Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip Bu, bana aittir. diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. Ardından, bu çiti söküp atarak, uygar insanın bir gün karşısına çıkacağı korkusuyla binyıllardır uykusunu kaçıran hayaleti tanımlıyor: Bu sahtekâra kulak vermekten sakınınız! Meyvaların herkese ait olduğunu, toprağın ise kimsenin olmadığını unutursanız mahvolursunuz. Ünlü felsefecimiz Macit Gökberk, onun için, Kant, Fichte, Hegel ve romantizm üzerinde derin etkileri vardır dediği Felsefe Tarihi nde (Remzi K. Y., aralık 1966, s ), Rousseau nun konumunu şöyle belirler:... o büsbütün aydınlanmanın dışında değildir; bir yandan içindedir, öbür yandan da Aydınlanma yı sona erdirecek anlayışların başlıca kaynaklarından biridir. Server Tanilli, Yüzyılların Gerçeği ve Mirası nda (IV. cilt, Cem Y., ocak 1989, s ), halkın yeni Tanrı sı olup çıkan Rousseau yu şöyle sunar: Yığınla bireyci, romanesk ve duygusal yazar arasında; duyarlığını dinleyen, ama aynı zamanda akla da tutkun ve ortaya sarsılmaz bir mantıkla bir sistem koymuş bütün romantikler içinde en büyüğü ve kendisinden sonra gelenlerin ustası... Kant a ise şöyle başlar: Rousseau nun en önemli çömezi Kant tır. (s. 94) Şengör; Pozantı da tecavüze uğrayan ve intihar eden, Kuran kursları yetmedi şimdi ülkenin bütün okullarında lerle kafaları ve ruhları ütülenen çocukları da aklımıza düşürerek, Rousseau nun 250 yıldır eğitim açısından olduğu kadar, toplumbilim ve siyaset felsefesi açısından güncelliğini ve evrenselliğini yapıtları üzerinde tartışma zorunluğunu gündeme taşıdı. Gelecek haftalarda sürdürmek üzere, yazıyı İAEK kitabından bir alıntıyla kapatıyoruz (s. 170):... sözleşmesi zorba istibdat yönetimi tarafından öylesine bozulmuştur ki, müstebit, ancak en kuvvetli olduğu sürece efendidir, hükmeder. Yerinden atılır atılmaz da, kendisine zor kullanılmış olmasına karşı hiçbir şikâyet sebebi olmaz. Bir sultanı tahttan indirmek ya da boğmakla sonuçlanan ayaklanma, o sultanın bir önceki gün uyruklarının hayatları ve malları üzerinde tasarruf ettiği eylemleri kadar hukuki bir eylemdir. Onu sadece kuvvet yerinde tutuyordu; onu sadece kuvvet deviriyor. Orhan Hançerlioğlu nun Düşünce Tarihi (Remzi K. Y., 1970, s ) ile Afşar Timuçin in Düşünce Tarihi kitaplarında (Bulut Y., şubat 2008, s ) Rousseau nun nasıl yer aldığını da yine gelecek yazımızda göstereceğiz...

15 16 28 EYLÜL 2012 CUMA Müslüman Roma masalları Hat rlanaca üzere ABD Ye il Ku ak projesini revize ederek yerine Il ml slam, AKP eliyle uygulamaya koymu tu. Asl nda Müslümanl n asimilasyonu ve Türklerin H ristiyanla t r lmas demek olan Il ml slam ile At lgan Bayar n Müslüman Roma s, ABD dü ünce kurulu lar nda geli tirilen modernist, protestan slam n yorumudur VEYSEL BOĞATEPE Akşam gazetesindeki köşesinde büyüklere masallar anlatan Atılgan Bayar, bu masalları daha da genişleterek Müslüman Roma / Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin Yakın Geleceği ve Değişim Diyalektiği adıyla kitaplaştırdı. Kitap, sipariş üzerine mi yazıldı bilinmez fakat cemaat rüzgarıyla kendini Türkiye nin tink tenk kuruluşu zannedecek kadar uçmuş. Bununla da yetinmemiş, Türkiye nin yeni iddiasının Müslüman Roma olduğunu savlamış, yeni Osmanlı veya kendi deyimiyle Neo Osmanlı kavramının kendi buluşu olduğunu da ilan etmiş. Kavram Avcısı Bayar, verdiği röportajların birinde aynen şöyle diyor:. Neo Osmanlı kavramını ilk kez kullanan biri olarak bunu kayda geçirmek zorundayım. Buluşu adına kendisini kutluyoruz ancak yunanca neos sözcüğünden türeyen, en basitinden Türkçe karşılığı yeni olan bu sözcük, asırlar öncesi keşfedilmiş ve dolaşıma sokulmuştu. Kendisinin kötü bir vakanüvis bile olamayacağını buradan tüm okurlara duyuruyor ve iki olmazsa olmaz seçeneği önüne koyuyoruz. Ya Türkiye nin gerçeklerinden fersah fersah uzaktasınız veya üstlenmiş olduğunuz rol gereği Ilımlı İslam projesi için toplum tasarımcılığı yapıyorsunuz. Doğru seçeneğin ikincisi olduğunun altını da çiziyoruz. MÜSLÜMAN ROMA DÜ KURMACASIDIR Yeni Osmanlı kavramını ortaya ilk atanlar, Sultan Abdülaziz rejimine karşı olan bir grup genç elitlerdir yılında İstanbul da gizlice Yeni Osmanlı Cemiyeti adı altında toplanmışlardır fakat örgütsel, tutarlı ve belli hedefleri olmadığından, 1889 yılında kurulan İttihat ve Terakki Cemiyeti nin içinde eriyip kaybolmuşlardır yılında başlayan Tanzimat reformlarını yeterli bulmayan bu genç elitler, Osmanlının modernleşmesi için Fransız Devriminin kavramlarını benimsemiş, bürokratik milliyetçi ve demokratik çözümü öngörmüşlerdir. Biraz daha yakın tarihe gelecek olursak bu kavram tam 38 yıl önce yani 1974 Kıbrıs hareketinde, Yunanlılar tarafından yeniden bir teori olarak gündeme getirilmiştir. Atılgan Bayar ise 16 yıl önce Yeni Osmanlı yı keşfetmiş, bu çok önemli buluşu da sahiplenmiş. Bayar ın kavram icatları göz önünde bulundurulduğunda, daha evvel Küçük Amerika, şimdilerde ise Yeni Osmanlı hayalleriyle avutulan Türkiye Hükümet in, ABD nin Think Thank kuruluşuna karşıt, tez elden bir Kavram Enstitüsü kurması ve tepesine Atılgan Bayar ı oturtması zaruri ihtiyaç gibi görülmektedir. Hatırlanacağı üzere ABD Yeşil Kuşak projesini revize ederek yerine Ilımlı İslam ı, AKP eliyle uygulamaya koymuştu. Aslında Müslümanlığın asimilasyonu ve Türklerin Hıristiyanlaştırılması demek olan Ilımlı İslam ile Atılgan Bayar ın Müslüman Roma sı, ABD düşünce kuruluşlarında geliştirilen modernist, protestan İslam ın yorumudur. Yeni Osmanlı nın üzerine Müslüman Roma yı inşa etme fikrini, Türkiye nin iddiası olarak ortaya sürmesi ise toplumla üç boyutlu kafa bulmaktan öteye gidemiyor. Sözüm ona, icat edilmiş kavramları bile doğru cümle içinde kullanma becerisini gösterememiş, kavramlar içinde bocalamış. DÖRDÜNCÜ ROMA OLMAYACAKTIR Ütopik kurmacadan öteye gidemeyen, yabancı kavramları satır aralarına yerleştirerek akademik bir nitelik kazandırmaya çalıştığı kitapta,tutarsız fikirleri öne sürerek, cevabı bilinen sorular sorarak analizler yapmaya çabalıyor. Ona göre Cumhuriyet, fetihçi / irrendentist değilmiş ama kültür ve ekonomisiyle dünyaya tesir ediyormuş. İrrendentist; kelime anlamıyla kendi memleketinde kaybettiği toprakları geri isteyen demek. Burada parantez açarak sormak gerekiyor: Tarihi 1919 la başlayan, sadece vatan savunması yapan ve bugün bölünme tehlikesi yaşayan Türkiye Cumhuriyeti, şu güne kadar kimden toprak talebinde bulunmuştur? Devrimle kurulmuş olan Cumhuriyetin, kuruluş ruhunda bile böyle bir şey söz konusu değilken neyi keşfetmenin derdindesin? Bu sorunun cevabı da basit aslında. Gerçek fikrini ortaya direkt koymak yerine, Cumhuriyet i perde olarak kullanmaktadır. Atılgan Bayar a göre; Saidi Kürdi cumhuriyetçiymiş sonradan saltanatçı olmuş. En soldaki sivil toplum örgütü gülen cemaatiymiş ve fırsat eşitliği için kurulmuş. Türk- Kürt kardeşliği mümkün değilmiş, illaki Müslüman Roma olmalıymış. Açıkça şunu demeye getiriyor; Modern bilim dahil her şey dine refere edilerek ümmetçi / köle toplumuna geri dönülmelidir. AKP nin ulusdevlet anlayışını sürdürdüğünü ortaya atması ise komiklik ile gülünç duruma düşmenin saf değiştirmesine sebep oluyor. ABD nin ulusdevletleri Ortadoğu daki çıkarları için tehdit olarak görmesi ve bu bağlamda Ortadoğu da Böl-yönet politikasıyla kanlı savaş ve çatışmalar çıkarması güncelliğini koruyorken, ABD nin belirlediği politikaları olduğu gibi uygula- At lgan Bayar Ütopik kurmacadan öteye gidemeyen, yabanc kavramlar sat r aralar na yerle tirerek akademik bir nitelik kazand rmaya çal t kitapta,tutars z fikirleri öne sürerek, cevab bilinen sorular sorarak analizler yapmaya çabal yor yan AKP nin, ulus-devlet anlayışını sürdürdüğü sonucunu çıkarmak, akıl tutulmasının en ağır tezahürü olsa gerek. Bu savlara baktığınızda sanırsınız ki Osmanlı dan önce cumhuriyet varmış veya Osmanlı İmparatorluk değil, cumhuriyet ile yönetiliyormuş. Sonucu; yukarıda da belirttiğim gibi tarihçilerin bu konuda ki görüşleriyle bitirelim. Tarihte üçüncü Roma nın Osmanlı imparatorluğu olduğunu söyleyen Prof. İlber Ortaylı dördüncü bir Roma nın olamayacağını kesinkes ifade ederken, İtalyan tarihçi Pierangelo Catalano, Prof. Dr. Halil İnalcık da aynı görüşü destekleyen makaleler yazmış, söylemlerde bulunmuşlardır. Yine yakın zamanda Mahalle baskısı kavramını ortaya atan Prof.Dr. Şerif Mardin, din ve ideoloji temelli birçok kitap yayınlamış ve son olarak Yeni Osmanlı nın Doğusu adlı kitabıyla Müslüman Roma nın hülyadan ibaret olduğunun altını çizmiştir. Evin Esmen Kısakürek ve Arda Kısakürek in birlikte hazırladığı ve ilki Bizimkiler-İlk ile başlayan ve tamamı 27 kitaptan oluşan külliyat ın on dördüncü kitabı, Bizimkiler-Müslüman Roma İmparatorluğu dur. Bizimkiler-Evrim yirmi yedinci ve son kitaptır. Öyleyse tarihçilerin bu konudaki kesin görüşünü bir kez daha tekrarlayalım; İlk ikisi Hıristiyan olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu tarihte ki üçüncü Müslüman Roma dır ve dördüncüsü olmayacaktır. (Atılgan Bayar, Müslüman Roma, Meydan Yayınevi, 456 s.) ABD nin ulusdevletleri Ortadoğu daki çıkarları için tehdit olarak görmesi ve bu bağlamda Ortadoğu da Bölyönet politikasıyla kanlı savaş ve çatışmalar çıkarması güncelliğini koruyorken, ABD nin belirlediği politikaları olduğu gibi uygulayan AKP nin, ulusdevlet anlayışını sürdürdüğü sonucunu çıkarmak, akıl tutulmasının en ağır tezahürü olsa gerek

16 28 EYLÜL 2012 CUMA 17 Madonna ya gönderilen lokum Türk ten ba ka dostumuz olmad n iar edinmi, gelen giden vururken baklavadan sonra bir de Türk lokumuna el atan Rumlara kar c l z kalm t tepkimiz. Oysa dünya devi Madonna, Kanada dan Yeni Zelanda ya kadar yank lanacak albümünde bize omuz veriyordu Turkish delight diye hayk rarak EMEL TELCİ Madonna: Like a Virgin dan MDNA ya kadar her albümü tüm dünyada ses getirmeyi başardı. Tanrı kadar ünlü olmadıkça mutlu olmayacağım diyecek kadar sıra dışı davranışlarıyla da diğer starlardan farklılaştı. Madonna Louise Ciccone veya bilinen adıyla Madonna Şarkıcı, müzisyen, dansçı, aktris, film yapımcısı, yazar ve moda ikonu. Yani on parmağında on marifet var. Pop Müziğin Kraliçesi yüksek tempolu sahne performanslarında erotik, politik ve dini temalar kullanmasıyla öne çıkıyor, her albümünde şaşırtıcı bir şekilde kendini güncelliyor. Müzik akımlarını çok iyi sindirdiği gibi, öne çıkan şarkıcılarla yaptığı birbirinden güzel düetlerle, milyonları peşinden sürüklemeyi de başarıyor. Madonna, 2000 yılında, 130 milyonluk albüm satışıyla tüm zamanların en başarılı solo kadın sanatçısı sıfatıyla Guinness Rekorlar Kitabı na girdi. Guinness Rekorları, Eylül 2007 de Madonna yı tüm zamanların en başarılı kadın müzisyeni ilan etti. Temmuz 2010 da yapılan resmi bir açıklamayla Madonna yı 275 milyonluk albüm satışıyla resmi olarak tüm zamanların en çok satan kadın sanatçısı unvanıyla tarihe geçirdi. En son verilere göre, Madonna nın 300 milyondan fazla albüm ve 150 milyondan fazla single sattığı hesaplandı. Bu becerileri ve başarılarının yanı sıra kendine özgü başarılı PR ıyla da gündemden hiç düşmeyen Madonna nın milyonlarca hayranından biri de benim. Onun şarkıları eşliğinde yolculuk etmenin yolları kısalttığına inanırım. Bu nedenle diskografisi arabamın başköşesindedir. Lokumcu Adnan: Adana nın eski mahallelerinden birindeki yarım asırdan eski imalathanesinde yaptığı birbirinden leziz lokumlarla parmakları yalatan Lokumcu Adnan da işteki başarısıyla öne çıktı. Kendi ölçeğinde markalaşan Adnan Özdoğru öyle bir lokum yapar ki, yiyen tadına doyamaz, bir daha bir daha yemek ister. O da herkesten farklıdır. Tatlı dili, il protokolü, kentin öne çıkanlarıyla kurduğu diyalog kendi PR ını kendi yapanlara güzel bir örnektir. Basının gücünü çok iyi bilir. Toplumun her kesimiyle olduğu gibi gazetecilerle de çok samimi görünüm sergiler. Bende en fazla etkiyi bir bayram arifesinde dükkânına gittiğimde yaşattı. Müşterilerle hıncahınç dolu dükkânında adım atacak yer yokken hemen karşı köşedeki, berisindeki daha modern görünümlü dükkânlar neredeyse sinek avlıyordu. Yeni Uğur Lokumları nın sahibi Adnan Özdoğru yakın çevresinde meşhurdu. Rumların Türk lokumuna sahip çıkmalarının ardından yaptığı sert çıkışla Adana halkı tarafından alkışlanmayı başardı. The Times: The Times, İngiltere de 1785 yılında yayın hayatına geçen ilk halk gazetesi. Etkinliğini, gündemi belirleme görevini halen devam ettiriyor. Kardeş gazetesi The Sunday Times ile birlikte Rupert Murdoch un başkanlığını yürüttüğü News Corporation Group un sahip olduğu News International şirketinin alt şirketi olan Times Newspapers Limited tarafından basılmakta. Gazetenin yayın politikasında geleneksel olarak merkez sağ görüş hâkim ve muhafazakâr Cumhuriyetçi Parti tarafından destekleniyor. Ülkemizde başbakan, bakanlar ya da ünlü işadamları bu gazetede yer alınca yüksek tirajlı gazeteler bunu haber yapıyor, yani o derece büyük bir medya devi. Ercan Halıcı, bu üç markayı bir araya getiren gelişmeyi de şöyle kaleme aldı: Her şey bir ilkbahar sabahı başladı Anadolu Ajansı Adana bölge müdürüyken mis gibi turunç çiçeklerinin koktuğu bir pazartesi sabahı Madonna nın piyasaya yeni çıkan Hard Candy albümünü özenle arabamın müzik sistemine yerleştirdim. Madonna yine yapmıştı yapacağını. Bir sanatçı kendini bu kadar mı yenilerdi? Pazartesi stresiymiş, sabah iş telaşıymış aklıma bile gelmeden, parmaklarımın ucunu direksiyona hafif ritimlerle dokundurarak yol alıyordum ki birden şarkı sözleri içinde Turkish delight sözleri kulağımda yankılandı: See which flavor you like and I ll have it for you Come on in to my store, I ve got candy galore Don t pretend you re not hungry, I ve seen it before I ve got TURKISH DELIGHT baby and so much more. (Hoşlandığın tada bak ve senin için bende olacak Mağazama gel, şeker şölenim var Aç değilmiş gibi yapma, daha önce görmüştüm Bende Türk lokumu ve daha fazlası var.) Türk ten başka dostumuz olmadığını şiar edinmiş, gelen giden vururken baklavadan sonra bir de Türk lokumuna el atan Rumlara karşı cılız kalmıştı tepkimiz. Oysa dünya devi Madonna, Kanada dan Yeni Zelanda ya kadar yankılanacak albümünde bize omuz veriyordu Turkish delight diye haykırarak. O an aklıma Lokumcu Adnan Ağabey geldi. Bunu dinlese kim bilir ne kadar keyiflenecekti. Ajansa geldiğimde iş yoğunluğunu aştıktan sonra ilk işim Adnan Ağabey i aramak oldu.yanılmamıştım, çok çok heyecanlandı. Guinness Rekorlar Kitabı tarafından dünyanın en başarılı kadın şarkıcısı olarak ilan edilen Madonna, ona göre Hard Candy nin ilk parçası Candy Shop un sözleri arasında Turkish delight ifadesini duyduğunda lokumun Türkiye ye ait olduğunu tescilliyordu. Özdoğru, ardından yaptı yapacağını ve teşekkür etmek amacıyla, Madonna nın Amerika da Maverick Films, 9348 Civic Center Dr. 3rd Floor Beverly Hills, CA USA adresindeki fan kulübüne kendi üretimi olan özel Oskar lokumu ndan kargoyla bir kutu gönderdi. Lokum kutusuna, Türk lokumu üreticilerine desteğiniz için teşekkür ederim şeklinde İngilizce bir not da iliştirerek. (Bu bizim cin fikirliliğimizdi.) Adnan Ağabey e göre şarkısını dinleyen, Nijerya daki, Hindistan daki, dünyanın her ucundaki hayranları, Türk lokumunu merak Madonna edecekler, hemen internetten arayacaklar ve tatmak isteyeceklerdi. Türkiye yi de tanıyacaklardı. Bundan da önemlisi, Yunanlı lokum üreticilerinin iddiaları, evrensel bir isim tarafından çürütülmüş olacaktı. Bu şarkı tüm dünyanın lokumu Türk lokumu olarak bildiğinin de bir kanıtıydı. Adnan Özdoğru bu girişimiyle o kadar çok gazete ve TV kanalında çıktı ki sayısını o bile bilmiyor. Bir anda herkes bu lokumcuyu konuşmaya başladı. Hürriyet inden Zaman a kadar tüm gazeteler boy boy Madonna ile kendi fotoğrafına yan yana yer verdiler. Özdoğru, aynı zamanda evrenselleşti, basınla kurduğu güzel diyalog, önerilere kulak vermesi, dost canlısı olması, akıllılığı ve 100 yılı aşkın süren esnaf kültürüyle The Times ta yer alabilen sayılı Türkler arasına da girdi, Adana Büyük Saat nire? Londra nire? diye diye. (Lokumcu Adnan, Madonna ve The Times, Ercan Halıcı, Destek Yayınları, 254 s.) Özdoğru, aynı zamanda evrenselleşti, basınla kurduğu güzel diyalog, önerilere kulak vermesi, dost canlısı olması, akıllılığı ve 100 yılı aşkın süren esnaf kültürüyle The Times ta yer alabilen sayılı Türkler arasına da girdi, Adana Büyük Saat nire? Londra nire? diye diye

17 18 28 EYLÜL 2012 CUMA YENİ ÇIKANLAR Do u Perinçek- sviçre Davas Karga Zarif Unutu u Arayanlar Ayk r Kad nlar Pulat Tacar, Kaynak Yay nlar, 264 s. Murat Yalç n, Can Yay nlar, 144 s. Isabelle Eberhardt, Alakarga Sanat Yay nlar, Çev: Ay egül Demir, 80 s. Hüseyin Akyol, mge Kitabevi Yay nlar, 231 s. Pulat Tacar, Türkiye nin deneyimli ve seçkin diplomatlarından biridir. Mesleki kariyerinin büyük bir bölümünü, Türkiye nin Avrupa ülkelerindeki Konsolosluk ve Büyükelçilik düzeyindeki temsilcilik görevleri oluşturmuştur. Tacar bu kitapta, Batı merkezli Ermeni soykırımı iddiasını ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek in, bu iddiayı kabul etmemenin suç sayıldığı İsviçre deki yalan çiğneme eylemi nedeniyle yargılanıp cezaya çarptırılması davasını incelemektedir. Perinçek, 1915 in acı olaylarını değil, bunların hukuksal anlamda soykırım olduğu iddiasını reddetmiştir. Soykırım suçunun varlığını saptamada, bu konuda herhangi bir toplumda oydaşma bulunduğu savını yeterli saymak, uluslararası kaos yaratır. 90 larla birlikte canlanan genç öykücülüğümüzün en önemli yazarlarından Murat Yalçın, yeniden okurunun karşısında. Karga Zarif te yer alan öykülerin ortak yanı, insanın sonsuz neşeye de, sınırsız hüzne de açık yüzüne ayna tutması. Murat Yalçın a göre ne insanın ne de edebiyatın sınırlarla ve katılaşmış tanımlamalarla işi var; göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor yaşam. Anlaşılır kılmaya kalkışmak, boşuna bir çaba. Yalçın, modern öykünün de, Anadolu anlatılarının da el verdiği, bilgelikle ironinin iç içe geçtiği öykülerinde, zengin ve derin bir dille yaşadığımız çağın (ya da çırpınışın) etkileyici bir manzarasını çiziyor. Aramak, bulamamak mıdır? Yirmi yedi yaşında hayatını kaybetmiş kâşif, gezgin ve yetenekli bir yazar olan Isabelle Eberhardt, Cezayir e yerleşerek, kendisine Si Mahmoud Essadi takma adını almış, erkek kılığına bürünerek Afrika çöllerinde dolaşıp araştırmalar ve keşif gezileri yapmıştır. Yaşamı âdeta başkaldırı ve direnişin simgesi olan yazar, genç yaşına rağmen ardında birçok kitap ve günlükler bırakmıştır. Unutuşu Arayanlar yazarın tek öykü kitabı. İlk kez Türkçe'ye çevrilen öyküleri okurken, önünüzde bambaşka bir dünya açılacak. Yalnızlığın, kederin ve çaresizliğin insafsız yüzünü daha da çıplak bir biçimde göreceksiniz. Yazarın, Göçebe adı altında toplanan günlüklerini de önümüzdeki aylarda yayımlanacak. Gazeteci-yazar Hüseyin Aykol, sol örgütlerle ilgili yıllar süren araştırmaları sırasında can sıkıcı bir gerçekle karşılaştı. Yazar, araştırmaları sonucu Türkiye de verilen toplumsal mücadele tarihinin aslında kadınlarla dolu olduğunu, fakat erkek tarih in onları ya görmezden geldiğini ya da öykülerini kısaltıp önemsizleştirdiğini fark etti. Yoksa solun yaşadığı başarısızlıkların temel nedeni kadınların hep geri planda kalmaları mıydı? Bu sorudan hareket eden Hüseyin Aykol, bir kez daha ismi tarih kitaplarında geçen kadınların peşine düştü. Lider olarak öne çıkan kadınların yanı sıra, eşini yaratan, ama onun gölgesinde kalan kadınların da mücadele ve katkılarıyla anlatıldığı Aykırı Kadınlar, bütün bu düşünce ve çabaların ürünü olarak ortaya çıktı. arap Rengi Deniz Andre Malraux Karain Levinas Leonardo Sciascia, Yap Kredi Yay nlar, Çev: Neyyire Gül I k, 144 s. Perrine Simon-Nahum, leti im Yay nevi, Çev: Canan Özatalay, 280 s. Joseph Conrad, Alt n Bilek Yay nlar, Çev: Ça la Ba, 100 s. Özkan Gözel, Say Yay nlar, 528 s. İtalyan edebiyatının en çarpıcı kalemlerinden Leonardo Sciascia gününün Sicilya sını toprak ağası zenginlerinin umursamazlığı, yoksullarının çaresizliği, mafyanın amansızlığıyla, insanları ve toplumuyla görüntüleyerek, bilgece buruk bir gülümsemeyle irdelerken tarihsel boyutu hiç gözden kaçırmıyor. Sicilya yı Sciascia dan dinlemek, bu eski uygarlık adasını, açıkça dile getirilmediği anlarda bile, tarihsel derinliğiyle izlemek, hatta duyumsamak anlamına geliyor. Şarap Rengi Deniz, Leonardo Sciascia nın kıvrak, şaşırtıcı anlatımından aşk, inanç, kurnazlık, şüphe, kıskançlık, umursamazlık, masumiyet ve öç alma duygusuyla örülü trajikomik hikâyeler içeriyor. Malraux, bizi büyüleyen ve aynı zamanda çok sıkı eleştirdiğimiz 20. yüzyılın artı ve eksilerini birçok özelliğiyle ortaya koymaktadır. 20. yüzyılın son ahlakçısı, 21. yüzyılın ilk filozofu Malraux, bugün hâlâ bu denli ilgimizi çekiyorsa, bunun nedeni yalnızca büyük tarihsel olayların birçoğuna aktif olarak katılmış ya da yakından tanık olmuş olması, dönemin siyasi kahramanlarının, edebiyat yelpazesinde Victor Hugo yla Sartre ın yanında bulunmuş olması değil, aynı zamanda, bizi yaratan asrın yüzüne ve belirsizliklerine bürünmesidir. Edebiyatından felsefesine, kişisel hayatından politik angajmanına, derinlikli bir Malraux biyografisini entelektüel tarih uzmanlığıyla kendine has bir tarzı olan Perrine Simon-Nahum un kaleminden okuyacaksınız. Karain, Conrad ın en büyük, en görkemli ve en içsel öyküsü olmayabilir ama yine de Conrad ın yazını içinde tartışılmaz bir önemi vardır. Conrad, yazdığı deniz, denizcilik ve donanma temalı öykü ve romanları ile tanınmış ve hayal gücü ile ünlenmiş büyük bir yazardır. Karain, on dokuzuncu yüzyılın son dönemlerinde bir gemi reisidir. Kendisine adeta tapılan ve adamlarının gönüllüce kölelik ettikleri bir gemi kaptanın ilişkilerini yönetişi, anlaşılabilir tavırları ve özellikle de yazarın döneme ait yorumlarıyla Karain, Conrad ın kaleminden çıkma müthiş bir macera olduğu gibi, aynı zamanda o döneme ait önemli bir kayıttır da. Evden uzak kalmayı, kimse Conrad dan daha iyi anlatamamıştır. Emmanuel Levinas çağdaş Fransız felsefesinin en önde gelen simalarından biridir. Etiğin filozofu olarak anılan Levinas, Aynı nın hükümranlığı olarak gördüğü tüm Batı felsefesi geleneğini eleştirir. Fikir Mimarları dizisinden çıkan elinizdeki kitap, Emmanuel Levinas ın metinlerinden oluşan bir seçki mahiyetinde. Bununla birlikte, mevcut derlemede filozofun kendi metinleri dışında onun düşüncesi üzerine kaleme alınmış bazı makalelere de yer verildi. Seçkide, filozofun politik ve dini görüşlerini ihtiva eden metinler de bulunuyor ki bu yolla onun felsefi düşünüşünü belirleyen kültürel ve dini kaynaklara kısmen de olsa dikkat çekme amacı gözetildi. Sonuç olarak, Levinas ta her şey temelini ve nihai anlamını etikte ve etikten itibaren kazanır; Levinas ın felsefesi işte bu anlamda bir ilk felsefedir.

18 YENİ ÇIKANLAR 28 EYLÜL 2012 CUMA 19 Hayaller çinde Bir Dü Dünyan n En Harika Fikri Ülkem, Topra m ve Halk m Öteki Ya Da De il Ne Fark Eder? - zzet Keribar Umut Can Çeppio lu, Potkal Kitap Yay nlar, 90 s. John Farndon, NTV Yay nlar, Çev: Duygu Ak n, 296 s. Pablo Miranda, Evrensel Bas m Yay n, Çev: Tonguç Ok, 232 s. Rahime Sezgin, Do an Kitap, 180 s. Umut Can Çeppioğlu sürükleyici öyküleriyle okurunu şiirsel bir atmosferin içine sürüklüyor. Hayaller İçinde Bir Düş adını verdiği ilk öykü kitabında 5 uzun öyküye yer veriyor genç yazar. Ayrıntıların titizlikle işlendiği, yaşam tanıklıklarının ustalıkla öykülere sindiği bu özel kitap, öyküseverler için oldukça iyi bir okuma önerisi. Gerçekle düş, aşkla yalnızlık, uyku ile ölüm kadar size yakın öyküler var bu kitapta, sıkı bir edebiyat yolculuğuna davetlisiniz. Her taraf siyaha bürünüyordu. Hızlı bir şekilde, bir örtü gibi her yeri kaplayarak çöktü üzerine karanlık. Karaltının içindeki beyaz bir tondu artık Derya. Yanlış ve doğrunun, gerçek ve hayalin ötesindeydi. Soruların cevaplarının bittiği yerde, nedenlerin sorgu odasında, yokluk ile varlık arasında. Zeki Olduğunu Düşünüyor musun? kitabıyla bilinen John Farndon, bu sefer insanlık tarihinde çığır açan en harika fikirleri, bu fikirlerin diğerleri arasından nasıl sıyrıldığını anlatıyor. İnsanoğlu ateş, çiftçilik hatta şarap olmasa ne yapardı? Harika fikirlerin tarihin gidişatını değiştirdiği bir gerçek, ama bir fikrin harika olduğuna kim, nasıl karar verebilir? 50 fikrin bulunduğu bu liste bir internet sitesinde insanların verdiği oylara göre hazırlandı. Peki, ama siz oy verenlerle hemfikir misiniz? Hangisi sizin için daha önemli: Kapitalizm mi yoksa Marksizm mi, bankacılık mı yoksa çay içmek mi, ekmek pişirmek mi yoksa internette dilediğiniz gibi gezinmek mi, kuantum teorisi mi yoksa çömlekçilik mi? Pablo Miranda nın Ülkem, Toprağım ve Halkım adıyla yayınlanan bu çalışması, bize anlatılan tarih diye başlıyor ve egemenlerin yapıp ettikleriyle başlayıp biten bir tarih anlayışını eleştiriyor. Ardından, okul sıralarında okutulan resmî tarih yerine Ekvador halklarının tarihini yazmaya koyuluyor; Ekvador un doğal güzelliklerinin, verimli topraklarının içinde yoksul bırakılan, sömürülen halkların tarihini. Ve bu tarihi, bütün bir insanlık tarihinin bir parçası olarak kurguluyor. İnsanlığın daha güzel bir yaşam için verdiği mücadele, yarattığı değerler Ekvador halklarının mücadelesinin bir parçasına dönüşüyor. Çünkü bu tarih, insanlığın ortak mücadelesinin tarihidir. Bu bizim tarihimizdir. Fotoğraf sanatçısı İzzet Keribar, çocukluğundan başlayarak tüm yaşamını anlatıyor. Keribar ın kamerası, 75 yılın panoramasını sunuyor, Öteki yoksa, aslında biz de yokuz! gerçeğini akıcı bir dille bir kez daha kanıtlıyor. Ailesi, İstanbul, Büyükada, Musevi olmanın getirdiği öteki olma duygusu, Varlık Dergisi, 6-7 Eylül Olayları, Vatandaş Türkçe Konuş kampanyası, Kore Savaşı, Japonya, fotoğraf tutkusu, fotoğrafçılığı profesyonel bir yaşam tarzı olarak benimsemesi, yakın tarihimize ve insan olmaya dair her türlü ayrıntı var bu anılar denizinde. Keribar, Öteki Ya Da Değil Ne Fark Eder de kendisiyle yüzleşiyor, bizi kendimizle, öteki yle ve Türkiye yle yüzleştirerek gerçeği akıcı bir dille bir kez daha kanıtlıyor. Türk ün Türk ten Ba ka Dostu Yoktur Robert Ludlum un Bourne Aldatmacas Amida, E er Sana Gelemezsem Yabanc lar, Tanr lar ve Canavarlar Metin Gülbay, thaki Yay nlar, 328 s. Eric van Lustbader, Alt n Kitaplar, Çev: Taner Yenido an, 480 s. Özcan Karabulut, K rm z Kedi Yay nevi, 302 s. Richard Kearney, Metis Yay nlar, Çev: Bar Özkul, 352 s. Cumhuriyet nesilleri Türk ün Türk ten başka dostu yoktur anlayışıyla yetişti. Oysa yüzlerce uluslararası örgüte üye olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin, çok dinli bir yapıyı bu kadar budamaya rağmen yine de sona erdiremeyen bir ülkenin halkı olarak, kime dost kime düşman diyebiliriz ki? Metin Gülbay, Türk ün Türk ten başka dostu yok mu? sorusunu, Türkiye nin önde gelen isimlerinden bazılarına yöneltti: Yrd. Doç. Dr. Rula Baysan, Ahmet Ümit, Prof. Dr. Arus Yumul, Em. Koramiral Atilla Kıyat, Prof. Dr. Aydın Uğur, Doç. Ferhat Kentel, Gündüz Vassaf, Prof. Dr. Mehmet Altan, Prof. Dr. Murat Belge, Murat Kapkıner, Oral Çalışlar, Osman Arolat, Serdar Kaya, Prof. Dr. Yaşar Çoruhlu. Jason Bourne için kovalamaca devam ediyordu. Jason Bourne kendisini bir anda, her adımını takip eden tehlikeli bir kiralık katille, ölümcül bir kedi fare oyunu içinde bulur. Savunmasız bir halde kaçarken, kim olduğunu ve kimliğinin ne kadarının Bourne kimliğiyle bağlantılı olduğunu sorgulamaya başlar. Tüm bunlar olurken, bir uçağa yapılan füze saldırısı sonrası başlayan soruşturma, Bourne un kendisine saldıran kişiyi bulma çabalarıyla kesişir ve Bourne bir anda, o güne kadar karşısına çıkan en ölümcül ve zorlu durumla yüz yüze gelir. Yeni bir dünya savaşı tehdidinin ufukta gözüktüğü bir sırada, can düşmanı tarafından takip edilen Bourne, gerçeği ortaya çıkarmak zorundadır. Usta öykücü Özcan Karabulut un ilk romanı. Amida, Eğer Sana Gelemezsem, Türkiye nin son yıllarına, siyasal ve toplumsal değişikliklere derinden bir pencere açıyor. Romanın kahramanı Arat, çocuk işçilerle ilgili bir çalışma için Diyarbakır a gider. Orada tanıştığı ve etkilediği bir kadına bir zamanlar kente hükümdarlık etmiş Amida nın adıyla seslenir. Yasak aşk, kimlik ve aidiyet sorunu, kent yaşamının gizemi, siyasal çatışmalar arasında Arat ı zor günler beklenmektedir. Bugün Türkiye de çatışan her kesime seslenen ve hiçbirini memnun etmeyeceği daha ilk satırlarında ortaya çıkan can yakıcı bir roman bu; tartışma yaratacak bir yapıt. Yabancılar, tanrılar ve canavarlar gibi büyük muammalar insanın dünyaya bakışını nasıl şekillendiriyor? Richard Kearney yabancıların, tanrıların ve canavarların mit veya fantaziden ibaret olmadığını, bilakis kültürel bilinçdışımızın önemli bir bölümünü oluşturduğunu ortaya koyuyor. Canavar imgesini derinlemesine inceleyen Kearney, antik minotauruslardan ortaçağ demonlarına, oradan günümüzün postmodern düşmanlarına kadar uzanan güçlü örneklerin de yardımıyla, insan benliğinin canavarca bir tarafı olduğunu ortaya koyuyor. En basit korku ve arzularının dış dünyada nasıl tezahür ettiğini görmek ve bunlarla yaşamayı öğrenmek isteyenlere.

19 20 28 EYLÜL 2012 CUMA ÇOCUKLAR İÇİN Çirkinsen kaybettin! Suzan Geridönmez, Adil isimli çirkin ve yeteneksiz bir gencin kalabal k ailesinin içinde kaybolu unu, ya am ve ili kileri sorgulay n ve bu umutsuz günlerde kendi gibi standart lara ayk r insanlarla tan mas n anlat yor İREM HALIÇ irem.halic@hotmail.com Üç beş kitap çevirip çocuk edebiyatını ticarete dönüştüren yayınevleri arasında, fikirleri ve projeleriyle farkını belli eden Günışığı Kitaplığı, güvenilirlik açısından sayıları bir elin parmağını geçmeyen yayınevlerinden biri. Çocuklarınızı bir şekilde kitaplara emanet ediyorsunuz, iş güç arasında belki bu kitapları inceleyemiyorsunuz bile. Onların dünyaya açılmalarını, ama bir o kadar da özlerine bağlı kalmalarını istiyorsunuz. Hem kültürlü olsunlar, hem kötü alışkanlıklardan uzak dursunlar, hedefleri olsun ama hayatın acımasızlıklarını da öğrensinler, yine de çok üzülmesinler diyorsunuz. Ama okudukları kitapların onlara ne kadarını verdiğinden emin olamıyorsunuz. Bu bakımdan çocuğu kitaba emanet etmek, bakıma muhtaç bir bebeği bakıcıya emanet etmek kadar zor. Çocuk ve gençlik edebiyatına gönül veren, uzmanlarla işbirliği içinde bu alandaki gediklerimizi kapamak için dünya edebiyatını özenle takip eden, genç ve dinamik yazarlarla usta yazarları bir arada tutabilen ve bu işi meslekten öte yaşam biçimine dönüştüren Mine Soysal ve tüm yayıncı ekibine, bu vasıtayla bir kez daha teşekkür ediyoruz. DÜPEDÜZ Ç RK N M! Çirkin bir genç için hayat daha mı zordur? Elbette daha zordur, hele de yeni bir okul dönemi başlangıcında ise. İlk intiba önemlidir ya, kısa boylu, yelken kulaklı, etli burunlu, iri dişli, pörtlek gözlü ve bol kaşlıysanız, kabul edin baştan kaybettiniz. Neden mi? Çünkü siz toplum için çirkin siniz. Suzan Geridönmez, Adil isimli çirkin ve yeteneksiz bir gencin kalabalık ailesinin içinde kayboluşunu, yaşamı ve ilişkileri sorgulayışını ve bu umutsuz günlerde kendi gibi standart lara aykırı insanlarla tanışmasını anlatıyor. Karanlıktan aydınlığa kavuşan, eğitici öğretici bir kitap değil, sadece bir gencin kendi hayatı hakkındaki samimi itirafları. Suzan Geridönmez 1966 yılında Almanya nın Kaiserslautern kentinde doğmuş. İstanbul Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü nü bitirdikten sonra Avrupa'da çağdaş kütüphanecilik eğitimi almış. Uzun süre kütüphaneci olarak çalışan ve çeviriler yapan yazar, bir yandan da kağıt hamuru sanatı ve kukla yapımıyla da ilgileniyormuş. Kolaysa Ağlama, Ötesi Yok ve Uzayda Bir Yatılı Okul isimli üç kitabı daha olan yazar, genç okurları yaşam, ölüm, çirkinlik, dostluk gibi kavramlar üzerinde düşünmeye davet ediyor. İyi okumalar diliyoruz. (Hiç Adil Değil, Suzan Geridönmez, Günışığı Kitaplığı, 176 s. S n ftan Yükselen Sesler Yedi çocuk. Bir sınıf. Olağanüstü bir öğretmen. Ve hayatlarını değiştiren bir okul yılı. Snow Hill Okulu nun yedi öğrencisi için 5. sınıf hiç de kolay başlamamıştır. Okulun yenisi, uyum sorunu yaşayan akıllı ve hoşgörülü Jessica... Dostunuz gibi görünüp arkanızdan iş çevirebilen baş belası Alexia... Sürekli hınzırlık peşinde koşan sınıfın en yaramazı Peter... Gözlerinden zekâ fışkıran Luke... Çekingen yapılı, en ufak şeyden kırılabilen Danielle... Ailesi nedeniyle arkadaşlarınca dışlanan utangaç Anna... Ve okuldan ölesiye nefret eden aksi yaradılışlı Jeffrey. Fakat yeni öğretmenleri Bay Terupt, yaşa ve öğren adını verdiği alışılmadık eğitim metoduyla, azarlamak yerine davranışlarının sonuçlarıyla yüzleşmelerini sağlayarak onlarla nasıl başa çıkacağını biliyor gibidir. Ancak belki de bu metodun da bir sınırı olmak zorundadır. Çünkü karlı bir günde yaşanan korkunç bir kaza herkesi ve her şeyi değiştirecektir. Rob Buyea nın bu sıra dışı romanı yedi çocuğun dilinden ayrı ayrı aktarılıyor. Her birinin değişik bir hikâyesi ve öğretmenlerini eşsiz kılan niteliklere farklı bir bakış açısı var. Sınıftan Yükselen Sesler, olumlu düşünmeyi öğreten, öğrenmek için çaba göstermek gerektiğini anlatan, bizi biz yapan en büyük değerler olan yardımlaşmayı ve dostluğu yücelten muhteşem bir roman. Ruhlar Gölü Korku ve vampir edebiyatının çağdaş ustası Darren Shan ın, Saga olarak adlandırdığı on iki kitaplık vampir serisinin sabırsızlıkla beklenen onucu kitabı Ruhlar Gölü raflardaki yerini aldı. Tüm dünyada milyonlarca hayranı bulunan, onlarca farklı dile çevrilen ve 2009 yılında beyazperdeye de uyarlanarak tüm dikkatleri üzerine çeken Ucubeler Sirki serisinin onuncu kitabıyla büyük finale adım adım yaklaşırken, tüyler ürpertici yepyeni bir serüvenle serinin ritmi yeniden yükseliyor. Darren, gecenin çocuğu olarak yeniden doğdu. Darren ve Harkat, Ruhlar Gölü ne doğru yaptıkları zorlu yolculukta karşılarına çıkan inanılmaz engelleri aşmak zorunda kalırlar. Ölülerin gezdiği karanlık sularda onları ne bekliyor olabilir? Kahramanlarımız bu maceradan sağ çıkabilecekler mi dersiniz? Rob Buyea, Alt n Kitaplar, Çev: Eda Aksan, 272 s. Darren Shan, Tudem Yay nlar, Çev: Arif Cem Ünver, 224 s. Zeynep Cemali Edebiyat Günü Edebiyatçılar, yayıncılar ve çocuklar bu konferansta! Günışığı Kitaplığı tarafından bu yıl ikinci kez düzenlenen çocuk ve gençlik edebiyatı konferansı Zeynep Cemali Edebiyat Günü, 6 Ekim de Kadir Has Üniversitesi nde gerçekleşecek. Çocuk ve gençlik edebiyatına emek veren yazarlar, editörler, akademisyenler, yayıncılar, illüstratörler, çevirmenler, grafik tasarımcılar, kütüphaneciler ve eğitimcilerin katılacağı tamgünlük konferansta çocuk ve gençlik edebiyatı, yayıncılığın önemli konuları ve le biçimlenen yeni eğitim döneminde edebiyat kitaplarının yeri tartışılacak. Adını, 2009 da yaşama veda eden usta öykücü Zeynep Cemali den alan konferansın konuşmacıları arasında Selim İleri, Yalvaç Ural, Müge İplikçi, Behçet Çelik, Aslı Tohumcu ve Semih Gümüş gibi edebiyatçıların yanı sıra Prof. Dr. Üstün Ergüder, Zekeriya Kaya, Dr. Müren Beykan gibi eğitim ve yayıncılığımızın önde gelen isimleri bulunuyor. Konferans, ülke genelinde büyük bir katılımla sonuçlanan Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2012 Ödül Töreni ne de ev sahipliği yapacak. İlköğretim 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin katıldığı öykü yarışmasında 2012 de dereceye giren ilk üç öğrenci ödüllerini usta edebiyatçılarımızın elinden alacaklar. Çocuklar, severek okudukları pek çok yazarla tanışma fırsatı bulacaklar.

20 SAHAF 28 EYLÜL 2012 CUMA 21 Celâl Bayar ın Ben de Yazdım ı ERCAN DOLAPÇI Celâl Bayar! Orta yaş ve üzeri kuşak onu genellikle Demokrat Parti dönemindeki Cumhurbaşkanlığı yla hatırlar. O dönem de 27 Mayıs ihtilaliyle sonlanmış ve ortaya trajik bir son çıkmıştır. Oysa Celâl Bayar ı DP döneminin ötesinde; Atatürk dönemindeki İktisat Bakanlığı, Başbakanlığı ve ondan da önce İttihatçı bir kimliğiyle tanımak ve değerlendirmek gerekir. Hatta o dönemleri, onu daha iyi tarif eder. Ben İttihatçı Celâl Bayar ı daha çok seviyorum. O dönemi için Partizan Celâl Bayar diyorum. Bankacı ama gizli komitacı aynı zamanda Meşruti Devrimi'ni hazırlayanlardan ve onu yaşatmaya ve geliştirmeye çalışan kadrodan sonunda herşeyin bitti denildiği bir sırada ise yılmayan ve eline silah alıp dağa çıkan bir ihtilalci! Kemalistlerle buluşan kahraman... HAR KA TAR H DERS Celâl Bayar ın en meşhur eseri 8 ciltlik Ben de Yazdım isimli kitabıdır. Eser ilk olarak yılları arasında yayımlanır. Büyük ilgi görür. 30 yıl sonra Sabah Kitapları tarafından 1997 yılında tekrar yayımlanır. Kitap tarih meraklıları için tam bir şölendir. Bir solukta okunan ve elden düşürülmeyen başucu kitabı gibi. Harika da tarih dersi vardır içinde. Bayar, kitaba 1918 yılı İttihat ve Terakki Kongresi hazırlıkları ve genel durum başlığıyla başlıyor. Kurtuluş Savaşı başında Ankara ya vekil olarak gidişiyle bitiyor eser. İçinde neler yok ki; haliyle ağırlıklı olarak İttihat ve Terakki dönemi, Balkan Harbi, Balkanlar, Osmanlı nın dağılması süreci ve olayları, Cihan Harbi ve sonuçları, çöküş ve kurtuluş için dağa çıkma... Bolca dipnot ve belgeyle desteklenmiş... DA A ÇIKAN PART ZAN! Celâl Bayar Bursa da yabancı bir bankada memurken devrimci fikirlerle tanışır ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ne girer. Tam bir militandır. Talat ve Enver Paşa larla meşhur Bab-ı Ali Baskını na bile katılır. Peşlerinde hafiyeler kol gezer. Onlar ise buna aldırmadan hedefine doğru emin adımlarla yürür. 31 Mart 1909 gerici ayaklanmasında ise yine iş başında. Olayın ilginç yanlarına şahit olur. Bunları genişçe kitapta yazar... Cihan Harbi içinde İzmir de Parti sekreteridir. Savaş öncesi dağdaki efelerle görüşür ve onları düze indirir. Onlara Artık büyük devletlerle savaş halindeyiz. Silahınızı onlara çevirin der. Öyle de olur. Gökçen Efe yle dağda görüşmüştür. Cihan Harbi sonrası ise yine dağa çıkar bu sefer roller değişmiştir. Artık o da silahlanmış ve efelerle birlikte düşmana karşı savaşacaktır. Gökçen Efe yle görüşür ve onu iknâ ederek silah başı yapar. Akhisar dan sonra Aydın a geçer. Demirci Mehmet Efe yi mücadeleye katar. Onun kurmay başkanıdır. Ankara yla temas kurar. Sonrası malum. Bakanlık, Başbakanlık, Reisicumhurluk! Hepsini de bileğinin hakkıyla kazanmıştır. Ölene kadar da İttihatçı/komitacıdır. Başı dik ve gururlu... ATATÜRK STED BEN DE YAZDIM 103 yaşında kaybettiğimiz Bayar, Türk devriminin önemli isimlerinden birisi. Saygıyla anarken kitabın yazılma öyküsünü de kitabında şöyle anlatır: Çankaya toplantılarında eski günlerden bahsedilince bir gün Bayar Adam sen de, bunlar da mesele mi? der ve çekilen sıkıntılardan ve onların nasıl halledildiğini anlatır. Bunu duyan Atatürk de Bunları yazdınız mı? diye sorar. Hayır cevabını alır. Atatürk Rica ederim, yazınız der. O da bunu vasiyet bilir: O zaman bu benim için bir emirdi. Nur içinde yatsın, irtihalinden sonra bir vasiyet olmuştu. Bunun içindir ki bu kitabı yazmaya başladım ve Ben de Yazdım adını verdim. Not: Geçen haftaki yazımda İbrahim Olcaytu yu yanlışlıkla Doğu Perinçek in de kayınpederidir yapmışım. Baba Sadık Perinçek le karıştırdım. Doğrusu dedesi olacak. Özür dilerim. BİZİM KİTAP KAFE / İSTANBUL Onlarca Dilde On Binlerce Kitap DENİZ TOPRAK Son dönemde internetin yaygınlaşmasıyla insanlar artık bilgisayar başında kitap arar oldu. Oysa sahaflara gide gele birbirinizi daha iyi tanır, dost olursunuz. Kimi zaman kitap aramaya değil, sadece sohbet için bile gittiğiniz olur. Bu sırada sahaf da Tam senlik bir kitap var deyip, önünüze koyar. Ya da siz merak ettiğiniz konuyu söylerken hemen uygun bir kitabı getirir. Bizim Kitap Kafe de işte tam böyle bir yer. Sadece eski kitap almaya gitmezsiniz, içeride hoş bir şekilde döşenmiş koltuklarda çay-kahve içebilir, aperatif bir şeyler de yiyebilirsiniz. Bizim Kitap Kafe de altı yüze yakın Osmanlıca eser, onlarca dilde on binlerce kitap bulmak mümkün. Sadece kitap da değil eski radyo, daktilo, saat gibi antika eşyaları da bulabileceğiniz bir yer. Kadıköy Rasimpaşa Mahallesi Karakolhane Caddesi (Yeldeğirmeni) ndeki yüz elli yıllık Tevfik Tura Apartmanı nın giriş katında hizmet veriyor Bizim Kitap Kafe. Sahaflık mesleğinin elbette birçok anlamı vardır. Ama bunlardan birisi kısaca kitap elden ele diyerek özetlenebilir. Kimi zaman bir okurdan başka bir okura, bir kitaplıktan başka bir kitaplığa kimi zaman ise depolara, çatı katlarına kaldırılmış, okursuz bırakılmış kitapları okurlarına kavuşturur, zevklerin ve mutlulukların yüzeyselleştiği ve maddileştiği bir çağda daha derin bir mutluluğun yayılmasını özendirir. Kitaplara, ilk baskı eserlere, imzalı kitaplara ilgi toplumun bilgiye, edebiyatçıya, tarihçiye özünde insana verdiği değeri gösterir. Örneğin bir kitaptaki imzaya verilen değer aslında yazar ile kurulan bağdır. Yazar ile okur arasında kurulan çıkarsız bağdır. İşte Beyoğlu İstiklal Caddesi Abdullah Sokak ta bulunan Martı Sahaf da bir imzaya verilen değerin hatıralara verilen değer olduğundan hareketle her eve bir kütüphane sloganıyla kitapseverlerin hizmetinde olmaya devam ediyor. MARTI SAHAF / İSTANBUL Kitap Elden Ele

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3

KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 KİTAP GÜNCESİ VIII. GELENEKSEL KİTAP GÜNLERİ SAYI:3 Issue #: [Date] MAVİSEL YENER İLE RÖPOTAJ 1. Diş hekimliği fakültesinden mezunsunuz. Bu iş alanından sonra çocuk edebiyatına yönelmeye nasıl karar verdiniz?

Detaylı

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN

JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI. Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES PIERRE MENARD A GÖRE DON QUIXOTE & HOMER İN BAZI UYARLAMALARI Hazırlayan: Rabia ARIKAN JORGE LUIS BORGES (1899-1986) ARJANTİNLİ ŞAİR, DENEME VE KISA ÖYKÜ YAZARIDIR. 20. YÜZYILIN EN ETKİLİ

Detaylı

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan

Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Hazırlayan: Tuğba Can Resimleyen: Pınar Büyükgüral Grafik Tasarım: Ayşegül Doğan Bircan Mart 2009 Kendi Yaşam Öykünüzü Yazın Diyelim ki edebiyatla uğraşmak, yazı yazmak, bir yazar olmak istiyorsunuz. Bu

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim,

Detaylı

MATBAACILIK OYUNCAĞI

MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI ÇAĞDAŞ TÜRK EDEBİYATI Roman 1. basım Yiğit Bener MATBAACILIK OYUNCAĞI Resimleyen: Özlem Isıyel cancocuk.com cancocuk@cancocuk.com Yayın Koordinatörü:

Detaylı

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir?

Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Anneye En Güzel Hediye Olarak Ne Alınması Gerekir? Hayatımızın en değerli varlığıdır anneler. O halde onlara verdiğimiz hediyelerinde manevi bir değeri olmalıdır. Anneler için hediyenin maddi değeri değil

Detaylı

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan

KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan KOLEJ - FEN LİSESİ - ÇAMLICA ORTAOKULU XXVI. EDEBİYAT ve KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİĞİ Okuyan insan, yaşayan insan USTALARA SAYGI-ANMA SOKAK AÇILIŞI F.DOSTOYEVSKİ SÖYLEŞİ / DİNLETİ - İMZA ATAOL BEHRAMOĞLU

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz?

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bugüne kadar hangi okullarda okudunuz? İlk kitabı KAPAN AĞZI Eylül'de raflarda yer alacak olan, üniversite öğrencisi Muhammed Şimşek büyük hedefleri olan bir yazar!' Söyle söylüyor hedefini: : "Ben yazacağım kitapların çok beğenileceğine ve

Detaylı

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik

> > ADAM - Yalnız... Şeyi anlamadım : ADAMIN ismi Ahmet değil ama biz şimdilik KISKANÇLIK KRİZİ > > ADAM - Kiminle konuşuyordun? > > KADIN - Tanımazsın. > > ADAM - Tanısam sormam zaten. > > KADIN - Tanımadığın birini neden soruyorsun? > > ADAM - Tanımak için. > > KADIN - Peki...

Detaylı

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI

11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI 11. HAFTA 2.ARAŞTIRMA İNCELEME YAZILARI A. RAPOR: Herhangi bir konuyu, olayı veya incelenmekle görevlendirilen kişi veya kişilerin, yaptıkları araştırmanın sonuçlarını ilgili yere bildirmek üzere yazdıkları

Detaylı

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi

66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi. 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 66 Fotoğrafçı Etkinlik Listesi 52 Haftalık Fotoğrafçılık Yetenek Sergisi 2019 yılında kendimize daha fazla zaman ayırmak istiyoruz. Fotoğrafla olan iletişimimizi artırmak istiyoruz. Fotoğrafın bir sanat

Detaylı

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI

ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ÖZEL ATACAN EĞİTİM KURUMLARI ANAOKULU PSİKOLOJİK DANIŞMANLIK VE REHBERLİK SERVİSİ VELİ BÜLTENİ MAYIS -2012 ÇOCUK VE KİTAP "EĞİTİM YAŞAM İÇİNDİR" 2 ÇOCUK VE KİTAP Önceleri çocuk için kitap bir oyuncaktır.

Detaylı

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...

İÇİNDEKİLER. 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım... İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...5 GİRİŞ...9 1. BÖLÜM İSLÂMCILIK VE YENİ İSLÂMCI AKIM Yeni İslamcı Akımın Entelektüel Zemini Olarak İslâmcılık...17 Yeni İslâmcı Akım...38 3 2. BÖLÜM ÖNCÜLER Necip Fazıl Kısakürek ve

Detaylı

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN

YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN YOL AYRIMI SENARYO ALĐ CEYLAN 2011 PAZARTESĐ SAAT- 07:42 Sahne - 1 OTOBÜS DURAĞI Otobüs durağında bekleyen birkaç kişi ve elinde defter, kitap olan genç bir üniversite öğrencisi göze çarpar. Otobüs gelir

Detaylı

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın

AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA. Kalsın. Mutsuz etmeye çalışmayacak sizi aslında, sadece gerçekleri göreceksiniz Cemal Süreya nın Irmak Tank Tank 1 Vedat Yazıcı TURK 101-40 21302283 AŞKI, YALNIZLIĞI VE ÖLÜMÜYLE CEMAL SÜREYA Yalnız, huzurlu bir akşamda; şiire susadığınızda huzurunuzu zorlayacak bir derleme Üstü Kalsın. Mutsuz etmeye

Detaylı

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3

R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3 1886 ÖZEL GETRONAGAN ERMENĐ LĐSESĐ R E H B E R L Đ K B Ü L T E N Đ - 3 2010 2011 Kız olursa Sarin, erkek olursa Masis Erkek olursa doktor, kız olursa öğretmen KENDĐNĐ TANIMA VE MESLEK SEÇĐMĐ Sevgili veliler,

Detaylı

"ben sana mecburum, sen yoksun."

ben sana mecburum, sen yoksun. Ad-Soyadı: Kübra Nur Akkoç Numara: 21302138 Ders - Şube: Türkçe 101-19 Öğretmen: Başak Berna Cordan Tarih: 17.11.2014 "ben sana mecburum, sen yoksun." Kavuşulamayandı. Erişilemeyen hedefti, sonu mutlu

Detaylı

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat

Melih Güler. - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011. Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat - şiirler - Yayın Tarihi: 11.9.2011 Yayınlayan: Antoloji.Com Kültür ve Sanat Yayın Hakkı Notu: Bu e-kitapta yer alan şiirlerin tüm yayın hakları şairin kendisine ve / veya yasal temsilcilerine aittir.

Detaylı

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları.

alternatif cevabı olabilir fakat anlatmak veya vurgulamak istediğim konu insanların alışveriş merkezlerine ihtiyacı olsun olmasın gitme durumları. HASTA İŞİ İnsanların içlerinde barındırdıkları ve çoğunlukla kaçmaya çalıştıkları bir benlikleri vardır. O benliklerin içinde yaşadıkları olaylar ve onlardan arta kalan üzüntüler barınır, zaten bu yüzdendir

Detaylı

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya

Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Budist Leyko dan Müslüman Leyla ya Hiroşima da büyüdüm. Ailem ve çevrem Budist ti. Evimizde küçük bir Buda Heykeli vardı ve Buda nın önünde eğilerek ona ibadet ederdik. Bazı özel günlerde de evimizdeki

Detaylı

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz

Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz Sayın Başkanım, Sayın Müdürüm, Protokolümüzün Değerli Mensupları, Çok kıymetli Hocalarım, Değerli Öğrenci Arkadaşlarım, Velilerimiz ve Özellikle Canım Annem 1 Üniversite tercihlerini yaptığımız zaman,

Detaylı

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK

KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK KİTABININ GELİRİNİ, İHTİYACI OLAN KIZ ÇOCUKLARINA VERECEK Sosyal ve siyasi yaşamda Bodrum un tanınmış simalarından biri olan Nuran Yüksel yaşamını kitap haline getirdi. Nuran Yüksel kitabının sadece kendi

Detaylı

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller

Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller Duygusal ve sosyal becerilere sahip Genç profesyoneller Y jenerasyonunun internet bağımlılığı İK yöneticilerini endişelendiriyor. Duygusal ve sosyal becerilere sahip genç profesyonel bulmak zorlaştı. İnsan

Detaylı

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi

www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi www.turkceciler.com Türk Dili ve Edebiyatı Kaynak Sitesi OKUMA GELİŞİM DOSYASI 204 OKUMA ALIŞKANLIĞININ KAZANDIRILMASI Okuma; kelimeleri, cümleleri veya bir yazıyı bütün unsurlarıyla görme, algılama, kavrama

Detaylı

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU

TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TİYATRO AKADEMİ BAŞVURU FORMU TARİH: / /2017 1. Öncelikle adınız nedir? Adınızın anlamı nedir? 2. Annenizden doğma, babanızdan olma, sizden başka evde yaşayan biri var mı? Varsa sizden büyük mü küçük mü?

Detaylı

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar.

Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum. Sevgiler, saygılar. MESLEĞE VEDA From: Güney Dinç Sent: Wednesday, April 16, 2014 1:56 PM To: Subject: [ÇEHAV] Mesleğe Veda Sevgili dostlar. 53 yıldan sonra avukatlığı bırakmak zorunda kaldım. Sizlere son bir anımı sunuyorum.

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı

Metin Edebi Metin nedir?

Metin Edebi Metin nedir? Metin Nedir? Metin, belirli bir iletişim bağlamında, bir ya da birden çok kişi tarafından sözlü ya da yazılı olarak üretilen anlamlı bir yapıdır. Metin çok farklı düzeylerde dille iletişimde bulunmak amacıyla

Detaylı

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( )

MEHMET RAUF - Genç Gelişim Kişisel Gelişim ( ) (1874-1931) Servet-i Fünun akımının önemli romancılarından biri olan Mehmet Rauf, 1875 de İstanbul da doğdu. Babası Hacı Ahmet Efendi, bir sağlık kurumunda çalışan bir memurdu. Önce Balat ta ki Defterdar

Detaylı

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu!

Gülmüştü çocuk: Beni de yaz öyleyse. Yaz ki, kaybolmayayım! Ben babamı yazmamıştım, kayboldu! Kaybolmasınlar Diye Mesleğini sorduklarında ne diyeceğini bilemezdi, gülümserdi mahçup; utanırdı ben şairim, yazarım, demeye. Bir şeyler mırıldanırdı, yalan söylememeye çalışarak, bu kez de yüzü kızarırdı,

Detaylı

www.astromedya.com Örnek Tarot Okuması

www.astromedya.com Örnek Tarot Okuması Örnek Tarot Okuması Bir tarot okuması, bilinçaltına atılmış bir oltadır. Bizler yani tarot okuyucuları, sizin zihninize, bilinçaltınıza olta atarak, sebeplerini ve sonuçlarını zaten sizin biliyor olduğunuz

Detaylı

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz

Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz Hocam Prof. Dr. Nejat Göyünç ü Anmak Üzerine Birkaç Basit Söz PROF. DR. 133 Prof. Dr. Alaattin AKÖZ SÜ Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Hiç unutmadım ki! Akademik olarak hem yüksek lisans, hem de doktora

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

Belmin Dumlu SAVAŞKAN,

Belmin Dumlu SAVAŞKAN, Belmin Dumlu SAVAŞKAN, 1973 yılında İstanbul da doğdu. Ortaöğrenimini Özel Fransız Lisesi Notre Dame Sion de tamamlamasının ardından, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema

Detaylı

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden

SEVGİNİN GÜCÜ yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden Kavrama 1 ECE KAVRAMA 21102516 TURK 101 Ali TURAN GÖRGÜ SEVGİNİN GÜCÜ 1918 yılında Manisa da doğan İlhan Berk, Türk şiirinin en üretken, usta şairlerinden biridir. Şiirlerinde genellikle değişim içinde

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ İSMEK İN USTALARI ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ SANATA ADANMIŞ BİR ÖMÜR ETEM ÇALIŞKAN ETEM ÇALIŞKAN KALİGRAFİ SERGİSİ 10-17 MART 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan eserlerin hiçbiri zahmetsiz,

Detaylı

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç

O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç O sabah minik kuşların sesleriyle uyandı Melek. Yatağından kalktı ve pencereden dışarıya baktı. Hava çok güzeldi. Güneşin ışıkları Melek e sevinç katıyordu. Bulutlar gülümsüyor ve günaydın diyordu. Melek

Detaylı

EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI BURÇAK EYÜBOĞLU ORTAOKULU 28. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİKLERİ 8-9 0CAK 2019

EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI BURÇAK EYÜBOĞLU ORTAOKULU 28. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİKLERİ 8-9 0CAK 2019 EYÜBOĞLU EĞİTİM KURUMLARI BURÇAK EYÜBOĞLU ORTAOKULU 28. EDEBİYAT VE KİTAP GÜNLERİ ETKİNLİK İÇERİKLERİ 8-9 0CAK 2019 FANTASTİK EDEBİYAT, DİSTOPYA VE FELSEFE 8 OCAK 2019, SALI 14.30 /BURÇAK EYÜBOĞLU ODİTORYUMU

Detaylı

Güzel Bir Bahar ve İstanbul

Güzel Bir Bahar ve İstanbul Güzel Bir Bahar ve İstanbul Bundan iki yıl önce 2013 Mayıs ayında yolculuğum böyle başladı. Dostlarım, sınıf arkadaşlarım ve birkaç öğretmenim ile bildiğimiz İstanbul, bizim İstanbul a doğru yol aldık.

Detaylı

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir.

SIFATLAR. 1.NİTELEME SIFATLARI:Varlıkların durumunu, biçimini, özelliklerini, renklerini belirten sözcüklerdir. SIFATLAR 1.NİTELEME SIFATLARI 2.BELİRTME SIFATLARI a)işaret Sıfatları b)sayı Sıfatları * Asıl Sayı Sıfatları *Sıra Sayı Sıfatları *Üleştirme Sayı Sıfatları *Kesir Sayı Sıfatları c)belgisizsıfatlar d)soru

Detaylı

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI

TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN MAKİNENİN ARKASI TURK101 ÇALIŞMA 6 ZEYNEP OLGUN 21400752 MAKİNENİN ARKASI Fotoğraf uzun süre düşünülerek başlanılan bir uğraş değil. Aslında nasıl başladığımı pek hatırlamıyorum, sanırım belli bir noktadan sonra etrafa

Detaylı

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular

Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular Ateş Ülkesi'nde Ateşgâh Ateşgâh ı anlatmak istiyorum bu hafta sizlere. Ateş Ülkesi ne yolculuk ediyorum bu yüzden. Birdenbire pilot, Sevgili yolcular hazır olun düşüyoruz diyor. Düşüyoruz ama ben dâhil

Detaylı

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor...

Onceki izlenimdeki sevgi titresimleri sevgili Ugurcan'in izleniminde devam ediyor... 23 Nisan gecti hala kendimizi toparlayamadik; bir sure daha ruyalarimizi susleyecekler... Ama her zaman onlarin en guzel basarilarla buraya gelmelerini heyecanla bekleyecegiz... Onceki izlenimdeki sevgi

Detaylı

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti

Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti Hatıraların Masumiyeti SİNOPSİS Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Orhan Pamuk, 2012 de İstanbul da, 2008 yılında yayınladığı Masumiyet Müzesi romanı ile aynı adı taşıyan bir müze açar. Müzenin içindeki eşyalar, romana konu olan ve

Detaylı

SAGALASSOS TA BİR GÜN

SAGALASSOS TA BİR GÜN SAGALASSOS TA BİR GÜN Çoğu zaman hepimizin bir düşüncesi vardır tarihi kentlerle ilgili. Baktığımız zaman taş yığını der geçeriz. Fakat ben kente girdiğim andan itibaren orayı yaşamaya, o atmosferi solumaya

Detaylı

Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor.

Kadir Akel Dert Etme Allah Yeter diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor. Kadir Akel "Dert Etme Allah Yeter" diyor. Bunu da neden dediğini bize böyle açıklıyor. Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız hocam? Hangi okullarda okudunuz? Nerede çalıştınız bugüne kadar? 1975 Kahramanmaraş

Detaylı

Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi

Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi FURKAN ŞAHİN Sanatta Doğa ve İnsan İlişkisi Yaşadığımız evren ve doğa ile olan ilişkimiz geçmişten bugüne bizlerin üzerinde ihtiyatla durduğu bir konu. İhtiyatlı yaklaşma sebebimiz ise kadim zamanlardan

Detaylı

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ

BÖLÜM 1. İLETİŞİM, ANLAMA VE DEĞERLENDİRME (30 puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKAYESİ BÖLÜM. İLETİŞİM, NLM VE DEĞERLENDİRME ( puan) Metni okuyunuz ve soruları cevaplayınız. MUTLULUK HİKYESİ 8 Hayatı boyunca mutlu olmadığını fark eden bir adam, artık mutlu olmak istiyorum demiş ve aramaya

Detaylı

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı

4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ Öğretim Yılı 4. SINIF - 3. SORGULAMA ÜNİTESİ VELİ BİLGİLENDİRME BÜLTENİ 2017-2018 Öğretim Yılı DİSİPLİNLERÜSTÜ TEMA Fikirleri, duyguları, doğayı, kültürü, inançlar ve değerleri keşfetme ve ifade etme yollarımızla ilgili

Detaylı

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum.

Bir gün Pepe yi görmeye gittim ve ona : Anlayamıyorum her zaman bu kadar pozitif olmak mümkün değil, Bunu nasıl yapıyorsun? diye sordum. PEPE NİN HİKAYESİ Pepe, herkesin olmak isteyeceği türden bir insandı. Her zaman neşeli olup, her zaman, söyleyeceği pozitif bir şey vardı. Birisi istediğinde hemen gidiyor, daima : Daha iyisi olamaz! diye

Detaylı

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ

EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ EDEBİYATIN İZİ 86. İZMİR ENTERNESYONAL FUARI NA DÜŞTÜ Oya Baydar, Mine Söğüt, Özcan Yüksek, Ercan Kesal, Arif Keskiner ve Melih Güneş konuklarla sohbet etti 86. İzmir Enternasyonal Fuarı nda bu yıl ilk

Detaylı

Yönetmen: Nicolas Winding Refn Oyuncular: Ryan Gosling, Kristin Scott Thomas, Vithaya Pansringarm Senaryo: Nicolas Winding Refn Görüntü Yönetmeni:

Yönetmen: Nicolas Winding Refn Oyuncular: Ryan Gosling, Kristin Scott Thomas, Vithaya Pansringarm Senaryo: Nicolas Winding Refn Görüntü Yönetmeni: ÖZET Senenin en merakla beklenen filmlerinden " Only God Forgives / Sadece Tanrı Affeder", 2012 nin olay yaratan filmi Drive ın yönetmeni Nicolas Winding Refn ve başrol oyuncusu Ryan Gosling i tekrar bir

Detaylı

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ

6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ 6. SINIF TÜRKÇE DERS BİLGİLERİ OKUMA KÜLTÜRÜ (5 EYLÜL - 21 EKİM) - Konuşmacının sözünü kesmeden sabır ve saygıyla dinler. - Başkalarını rahatsız etmeden dinler/izler. - Dinleme/izleme yöntem ve tekniklerini

Detaylı

YAZ DEMEDEN ÖNCE. Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni. gulseminkucba@terakki.org.tr. Terakki Vakfı Okulları 2. Yazma Becerileri Sempozyumu

YAZ DEMEDEN ÖNCE. Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni. gulseminkucba@terakki.org.tr. Terakki Vakfı Okulları 2. Yazma Becerileri Sempozyumu YAZ DEMEDEN ÖNCE Gülsemin ERGÜN KUCBA Türkçe Öğretmeni gulseminkucba@terakki.org.tr AMACIMIZ Okuma ve yazma eylemlerini temellendirmek, Yaratımla ilgili her aşamada yaratıcılığın bireyin gözlem ve birikimlerine

Detaylı

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması

Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması Kitap Okuma Alışkanlığı ve Tercihleri Araştırması Tüketicilerin kitap okuma alışkanlıklarını ölçmek ve bu alışkanlıkların kazanımında ailelerin ne kadar etkili olduğunu öğrenmek için yapılmıştır 1 Kitap

Detaylı

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI

EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU BAŞKANLIK İÇİN ADAYLIĞINI AÇIKLADI EMRE KÖROĞLU CHP BODRUM İLÇE BAŞKANLIĞINA YENİLİKÇİ VE BAŞARI ODAKLI BİR SİYASET İÇİN ADAY OLDUĞUNU AÇIKLADI Emre Köroğlu 29 Kasım 2015 Pazar günü yapılacak

Detaylı

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ

YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ i YAKIN DOĞU ÜNİVERSİTESİ FEN-EDEBİYAT FAKÜLTESİ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ LİSANS TEZİ ÖZKER YAŞIN NIN 1969-1972 YILLARI ARASINDAKİ SAVAŞ GAZETESİNDEKİ KÖŞE YAZILARI BEYTULLAH TOPALOĞLU 20082978 LEFKOŞA,

Detaylı

... SINIF TEMA ESASINA DAYALI YILLIK PLAN TASLAĞI

... SINIF TEMA ESASINA DAYALI YILLIK PLAN TASLAĞI ... İLKÖĞRETİM OKULU TÜRKÇE İ... SINIF TEMA ESASINA DALI YILLIK PLAN TASLAĞI 1. TEMA: DOĞA VE EVREN TEMEL DİL BECERİLERİ VE 1. Okuma kurallarını uygulama: 1.5 2. Okuduğu metni anlama ve çözümleme: 2.1,

Detaylı

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır.

Aruzla şiire başlayan sanatçılar, Ziya Gökalp in etkisiyle sonradan hece ölçüsüyle yazmaya başlamışlardır. BEŞ HECECİLER Milli edebiyattan etkilenen Beş Hececiler, milli kaynaklara dönmeyi ilke edinmişlerdir. Şiire I. Dünya Savaşı Milli Mücadele yıllarında başlayıp Mütareke yıllarında şöhret kazanan edebi topluluktur.

Detaylı

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi

Murat Çokgezen. Prof. Dr. Marmara Üniversitesi Murat Çokgezen Prof. Dr. Marmara Üniversitesi 183 SORULAR 1. Ne zaman, nasıl, hangi olayların, okumaların, faktörlerin veya kişilerin tesiriyle ve nasıl bir süreçle liberal oldunuz? 2. Liberalleşmeniz

Detaylı

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden,

Şiir. Kategori: Şiir Cuma, 23 Nisan 2010 16:15 tarihinde yayınlandı. Gösterim: 4075. 1 / 7 Phoca PDF 1. SEN (1973) Senden, senden, hep senden, Çemberlitaş taki dedesinin konağında büyüyen şair, Amerikan ve Fransız kolejlerinde başladığı ilk ve lise öğrenimini Deniz Lisesi nde tamamladı. İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü nü 1924 te bitirince

Detaylı

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye:

Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: Bilinen hikayedir. Adamın biri, akıl hastanesinin parmaklıklarına yaklaşmış. İçeride gördüğü deliye: - Deli, deli, diye seslenmiş. Siz içeride kaç kişisiniz? Deli şöyle bir durup düşünmüş: 1 / 10 - Bizim

Detaylı

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ

fizik güncesi ALBERT EINSTEIN DAN 10 HAYAT DERSİ Haftalık E-bülten MARMARİS KAMPÜSÜ fizik güncesi MARMARİS KAMPÜSÜ Haftalık E-bülten Sayı: 3 / 13.03.2015 Hazırlayanlar Defne TÜRKER Herkes zekidir. Ancak bir balığı ağaca tırmanma kabiliyetine göre değerlendirirseniz tüm hayatını aptal

Detaylı

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI

İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI İLERİ DÜZEY SENARYO YAZARLIĞI SERTİFİKA PROGRAMI İSTANBUL AYDIN ÜNİVERSİTESİ ile ARDEV Vakfı nın birlikte düzen-lediği ileri düzey senaryo yazarlığı atölyesi 10 hafta sürecektir. Program hafta içi yapılacaktır.

Detaylı

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Ekşi, 1 Buse Ekşi 21502152 TURK 101-74 Ali Turan Görgü Final Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Yaşadıkları çevrenin sorunları ile ne kadar ilgili hiç düşündünüz

Detaylı

BABA NERDESİN KAYBOLDUM

BABA NERDESİN KAYBOLDUM BABA NERDESİN KAYBOLDUM YÖNETMEN GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ SENARYO KURGU MÜZİK SANAT YÖNETMENİ SES SES TASARIM YAPIMCI OYUNCULAR TÜR SÜRE ÇEKİM FORMATI GÖSTERİM AHMET KARAMAN CEM CENEŞKE AHMET KARAMAN AZİZ İMAMOĞLU

Detaylı

Sevgili Yol Arkadaşım Hasan ERÖKSÜZ; Kaybedilmiş bir dostun ardından yazı yazmak

Sevgili Yol Arkadaşım Hasan ERÖKSÜZ; Kaybedilmiş bir dostun ardından yazı yazmak -B İ Z D E N Sevgili Yol Arkadaşım Hasan ERÖKSÜZ; Kaybedilmiş bir dostun ardından yazı yazmak Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, cümlelerin bağlanamadığı, boğazınıza bir şeyin düğümlenip oturduğu o an İnsan

Detaylı

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5

Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Magozwe Lesley Koyi Wiehan de Jager Leyla Tekül Turkish Level 5 Kalabalık bir şehir olan Nairobi de, sıcak bir yuvası olmayan bir grup evsiz çocuk yaşıyormuş. Her gün onlar için yeni ve bilinmeyen bir

Detaylı

İSMEK İN USTALARI SANATIMIZ YAŞAMIMIZ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ

İSMEK İN USTALARI SANATIMIZ YAŞAMIMIZ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ İSMEK İN USTALARI İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ İSMEK MİNYATÜR SANATÇILARI SERGİSİ 24-30 Mayıs 2014 / Dolmabahçe Sanat Galerisi Başkan dan Değerli Sanatseverler, İnsan olarak iyiye, güzele, maddi

Detaylı

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair

WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair WILHELM SCHMID Arkadaşlıktaki Saadete Dair WILHELM SCHMID 1953 te Almanya da Bavyera-Süebya (Schwaben) bölgesinde doğdu. Berlin, Paris ve Tübingen de felsefe eğitimi aldı. Çeşitli Alman üniversitelerinde

Detaylı

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş?

Adı-Soyadı: Deniz kampa kimlerle birlikte gitmiş? 2- Kamp malzemelerini nerede taşımışlar? 3- Çadırı kim kurmuş? ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkokul1.com ilkok Benim adım Deniz. 7 yaşındayım. Bu hafta sonu annem ve babamla birlikte kampa gittik. Kampa

Detaylı

Zengin Adam, Fakir Adam

Zengin Adam, Fakir Adam Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Zengin Adam, Fakir Adam Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: M. Maillot ve Lazarus Uyarlayan: M. Maillot ve Sarah S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children

Detaylı

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz.

TATÍLDE. Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. TATÍLDE Biz, Ísveç`in Stockholm kentinde oturuyoruz. Yılın bir ayını Türkiye`de izin yaparak geçiririz. Ízin zamanı yaklaşırken içimizi bir sevinç kaplar.íşte bu yıl da hazırlıklarımızı tamamladık. Valizlerimizi

Detaylı

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf

http://www.ilkyar.org.tr/izlenimler/140717%20nasil%20destek%20olabilirsiniz.pdf ilk yar'larımızın sevgili dostları, ilkyar desteklerinizle giderek büyüyen bir aile olarak varlığını sürdürüyor. Yeni yeni ilk yar'larımızla tanışırken bir taraftan fedakar gönüllülerimizi, ve bir zamanlar

Detaylı

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası

Okuyarak kelime öğrenmenin Yol Haritası Kelime bilgimin büyük bir miktarını düzenli olarak İngilizce okumaya borçluyum ve biliyorsun ki kelime bilmek akıcı İngilizce konuşma yolundaki en büyük engellerden biri =) O yüzden eğer İngilizce okumuyorsan,

Detaylı

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri

Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri 1 Kızla İlk Buluşmada Nasıl Sohbet Edilir? Hızlı Bağ Kurma Teknikleri Bugün kızla tanışma anında değil de, flört süreci içinde olduğumuz bir kızla nasıl konuşmamız gerektiğini dilim döndüğünce anlatmaya

Detaylı

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, 17.00 Haberleri, 20.10.2013).

Takdim. Bu, Türkiye nüfusu göz önüne alındığından her 90 kişiden birinin aday olması anlamına geliyor (TV, 17.00 Haberleri, 20.10.2013). Takdim Biliyor musunuz? Bir televizyon haberine göre Türkiye de 2014 yerel seçimlerinde muhtar adaylarıyla birlikte 830 bin kişinin aday olması bekleniyordu. Bu, Türkiye de yaklaşık her 90 kişiden birinin

Detaylı

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ

KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ KAHRAMANMARAŞ PİAZZA DA AYDİLGE RÜZGARI ESTİ Türk pop ve rock müziğinin sevilen ismi Aydilge,mini konseri ve imza günü etkinliği ile Kahramanmaraş Piazza Alışveriş ve Yaşam Merkezi nde hayranlarıyla buluştu.

Detaylı

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım

Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım Çocuk ve Gençlik Romanları Yazarı Tokatlı Hemşerimiz İbrahim Ünsal Uçar İyi yazar olmak isteyen bir gencin 100 roman okuyup bir roman yazması lazım SORU- Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız Ünsal bey?

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

Editör Salih Gülerer. Çocuk Edebiyatı. Yazarlar Fatma Şükran Elgeren Hülya Yolasığmazoğlu Mustafa Bilgen Orhan Özdemir Safiye Akdeniz

Editör Salih Gülerer. Çocuk Edebiyatı. Yazarlar Fatma Şükran Elgeren Hülya Yolasığmazoğlu Mustafa Bilgen Orhan Özdemir Safiye Akdeniz Editör Salih Gülerer Çocuk Edebiyatı Yazarlar Fatma Şükran Elgeren Hülya Yolasığmazoğlu Mustafa Bilgen Orhan Özdemir Safiye Akdeniz Editör Salih Gülerer Çocuk Edebiyatı ISBN: 978-605-9498-16-6 Kitapta

Detaylı

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM

KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM KARANLIKTA FİLİZLENEN TOHUM ÊMILE ZOLA-GERMINAL Kara elmas Nice canlar yaktı, nice gülüşleri söndürdü yüzyıllardır. Milyonlarca madenci indi yerin derinlerine, kimisi çıkamadı, kimisi canının yarısını

Detaylı

Albert Camus Yabancı. Sevgisiz. Tolga İlikli

Albert Camus Yabancı. Sevgisiz. Tolga İlikli Tolga İlikli Albert Camus Yabancı Sevgisiz Kitabın isminin Yabancı olması ve kitabın 1957 Nobel Edebiyat ödülünü alması, anlayamadığım bir şekilde dikkatimi çekti ve tereddüt etmeden aldım. Belki de yabancı

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Akıllı Kral Süleyman Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Akıllı Kral Süleyman Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Lazarus Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2007 Bible for

Detaylı

Kadınlar Ne İster? Erkekler Ne Verir?

Kadınlar Ne İster? Erkekler Ne Verir? Kadınlar Ne İster? Erkekler Ne Verir? BU KİTABI OKUYUN VE İLİŞKİLERİNİZDE GÜÇLÜ, BAŞARILI VE SEVGİ DOLU OLUN İşte size NLP Lideri Mustafa KILINÇ tan sayfalarını peşpeşe çevireceğiniz bir kitap daha. İster

Detaylı

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar,

Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Bahadın, 2 Ağustos 2014 Sevgili Yoldaşlar, Canlar, Yol Arkadaşlarım, Devrimciler Diyarı Bahadın da buluşan güzel insanlar, Anadolu coğrafyasında bazı yerler vardır... O yerler, şehirler, kasabalar, beldeler,

Detaylı

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya

MOTİVASYON. Nilüfer ALÇALAR. 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya MOTİVASYON Nilüfer ALÇALAR 24. Ulusal Böbrek Hastalıkları Diyaliz ve Transplantasyon Hemşireliği Kongresi Ekim 2014, Antalya Motivayon nedir? Motivasyon kaynaklarımız Motivasyon engelleri İşimizde motivasyon

Detaylı

II) Hikâye Dışı düzlemi

II) Hikâye Dışı düzlemi HİKÂYE ETME DÜZLEMLERİ Prof. Dr. Rıza FİLİZOK Günümüz edebiyat araştırmalarında yeni bir bilim anlayışının derin izleri vardır. Özellikle yapısal metin analizinde artık temel kavramlar görecelilik ve fonksiyon

Detaylı

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ

OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ OKUL MÜDÜRÜMÜZLE RÖPORTAJ Kendinizden biraz bahseder misiniz? -1969 yılında Elazığ'da dünyaya geldim. İlk orta ve liseyi orada okudum. Daha sonra üniversiteyi Van 100.yıl Üniversitesi'nde okudum. Liseyi

Detaylı

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar

Serbest Yazma Konuları. Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar Serbest Yazma Konuları Yrd. Doç. Dr. Aysegul Bayraktar Biletinize piyango çıksaydı ne(ler) yapardınız? Favoriniz olan film nedir ya da favoriniz olan film karakteri kimdir? Neden? Hayalimdeki ev. Kendini

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ORTAOKULU DÜŞÜNME EĞİTİMİ DERSİ 8. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ORTAOKULU DÜŞÜNME EĞİTİMİ DERSİ 8. SINIF ÜNİTELENDİRİLMİŞ YILLIK PLANI 208-209 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI ORTAOKULU I. DÖNEM Amaç : Düşünme eylemi üzerine düşünmeleri, Kazanım:Düşünmenin gerekliliği, hayatımızdaki önemi hakkında düşünmek ve bilgi toplayarak yazmak Düşünme üzerine

Detaylı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı

Atatürk ün Kişisel Özellikleri. Elif Naz Fidancı Atatürk ün Kişisel Özellikleri Atatürk cesur ve iyi bir liderdir Atatürk iyi bir lider olmak için gerekli bütün özelliklere sahiptir. Dürüstlüğü ve davranışları ile her zaman örnek olmuştur. Gerek devlet

Detaylı

Yeşaya Geleceği Görüyor

Yeşaya Geleceği Görüyor Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Yeşaya Geleceği Görüyor Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Jonathan Hay Uyarlayan: Mary-Anne S. Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2010

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Yeşu Yetkiyi Alıyor

Çocuklar için Kutsal Kitap. sunar. Yeşu Yetkiyi Alıyor Çocuklar için Kutsal Kitap sunar Yeşu Yetkiyi Alıyor Yazarı: Edward Hughes Resimleyen: Janie Forest Uyarlayan: Ruth Klassen Tercüme eden: Nurcan Duran Üreten: Bible for Children www.m1914.org 2007 Bible

Detaylı

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. "dipnot

Ece Ayhan. Kardeşim Akif. Akif Kurtuluş'a Mektuplar. Hazırlayan Eren Barış. dipnot Ece Ayhan Kardeşim Akif Akif Kurtuluş'a Mektuplar Hazırlayan Eren Barış sı "dipnot Akif Kurtuluş: 1959, Ankara. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini 1981 yılında bitirdi. İlk şiiri, 1980 yılında Türkiye

Detaylı