PROGRAM. Konuşmacı: Abdulselam SUVAKÇI Geçmişe Bakabilmek, Hatırlamak Ve Yapabilir Olmak

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "PROGRAM. Konuşmacı: Abdulselam SUVAKÇI Geçmişe Bakabilmek, Hatırlamak Ve Yapabilir Olmak"

Transkript

1

2 TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ Açılış Konuşmaları PROGRAM 1.OTURUM OTURUM BAŞKANI: Nusret SUNA (İMO İstanbul Şube Başkanı) MESLEKİ SORUNLARIMIZ VE MESLEKİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZ Konuşmacı: Hakkı Nadir ÇELEBİ Ülkemizde İnşaat Mühendisliğinin Başlıca Mesleki Sorunları ve Nedenleri; TMMOB ve İMO nun Mesleki Sorunlarımızın Çözümündeki Yeri ve Rolü; İMO da Örgütlülüğümüzü ve Mesleki Dayanışmamızı Nasıl Daha Güçlü Kılabiliriz? Görüş ve Katkılar Konuşmacı: Abdulselam SUVAKÇI Geçmişe Bakabilmek, Hatırlamak Ve Yapabilir Olmak Görüş ve Katkılar Yemek arası 2. OTURUM OTURUM BAŞKANI: Murat Serdar KIRÇIL(İMO İstanbul Şube Sekreter Üyesi) İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİ, YETKİN MÜHENDİSLİK VE MESLEK ETİĞİ Konuşmacı: Prof. Dr. Güngör EVREN Etik ve Meslek Etiği Görüş ve Katkılar Konuşmacı: Zeki KARADENİZ Yetkin Mühendislik ve İMO nun Yetkin Mühendislik İle İlgili Çalışmaları Görüş ve Katkılar Çay-Kahve Arası Konuşmacı: Prof. Dr. Yalçın YÜKSEL İnşaat Mühendisliği Eğitiminde Durumumuz, Başlıca Sorunlarımız ve Çözüm Önerileri Görüş ve Katkılar 3. GENEL DEĞERLENDİRME OTURUM BAŞKANI: Cemal GÖKÇE (İMO Yönetim Kurulu Başkanı) Değerlendirmeler ve Kapanış TMMOB İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI İSTANBUL ŞUBESİ Tel: (0212) (Pbx) Faks : (0212) istanbul@imo.org.tr 1

3 İÇİNDEKİLER Hakkı Nadir ÇELEBİ Ülkemizde İnşaat Mühendisliğinin Başlıca Mesleki Sorunları ve Nedenleri; TMMOB ve İMO nun Mesleki Sorunlarımızın Çözümündeki Yeri ve Rolü; İMO da Örgütlülüğümüzü ve Mesleki Dayanışmamızı Nasıl Daha Güçlü Kılabiliriz? 3 Abdulselam SUVAKÇI Geçmişe Bakabilmek, Hatırlamak Ve Yapabilir Olmak 43 Prof. Dr. Güngör EVREN Etik ve Meslek Etiği 55 Zeki KARADENİZ Yetkin Mühendislik ve İMO nun Yetkin Mühendislik İle İlgili Çalışmaları 59 Prof. Dr. Yalçın YÜKSEL İnşaat Mühendisliği Eğitiminde Durumumuz, Başlıca Sorunlarımız ve Çözüm Önerileri 75 2

4

5 MESLEKİ SORUNLARIMIZ MESLEKİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZ İnş.Yük. Müh. Hakkı Nadir ÇELEBİ Giriş İnşaat mühendisliği, mesleğimiz, konutların, hastanelerin, okulların, fabrikaların, ibadethanelerin, yolların, demiryollarının, limanların, havaalanlarının, köprülerin, tünellerin, barajların, enerji santrallerinin, arıtma tesislerinin, kent planlamasının, proje, fizibilite ve yapım süreçlerinde temel önemde rolü ve sorumluluğu olan bir mühendislik dalıdır. İnşaat mühendisliği toplumsal gelişme ve ilerlemede tüm bu alanlardaki önemi ve rolü nedeniyle sivil mühendislik yani medeniyet mühendisliği olarak adlandırılmıştır. Aynı zamanda inşaat mühendisliği dünyadaki ilk mühendislik dalı veya dallarından biridir. Ne yazık ki bugün ülkemizde, bilim insanları, akademisyenler, öğretmenler, hukukçular, doktorlar, mühendisler, mimarlar, toplumsal insani gelişmede önemli rolleri olan, edebiyatçılar, sanatçılar ve aydınlar değersizleştiriliyor, toplumsal rollerini saygınlıklarını yitiriyorlar. Bütün bu mesleklere, meslek insanlarına gereken önemi vermeyen ve gerekli toplamsal saygıyı göstermeyen toplumların çağın bilimsel-teknolojik ve kültürel gelişmelerini yakalayabilmesi, çağın hızına ayak uydurabilmesi, var olan toplumsal ve ekonomik sorunlarını çözebilmesi, doğalarını koruyabilmesi olanaksızdır. İnsani, kültürel gelişmişliğin çağa uygun bir şekilde ileriye götürülebilmesi de olanaksızdır. İnşaat Mühendisleri Odası da, mimarlık ve diğer mühendislik dallarının Odaları gibi, TMMOB ye bağlı, Anayasa da ve TMMOB Yasası ndaki tanımı ile kamu kurumu niteliğinde meslek örgütüdür. Mesleğini yapabilmek için yasamız gereği serbest çalışan inşaat mühendislerinin odaya üye olması yasal bir zorunluluktur. Kamuda çalışan meslektaşlarımız isteğe bağlı olarak odaya üye oluyorlar.) Bu özellikleri ile odamız, meslek örgütümüz sivil toplum örgütlerinden ayrılır. Ancak yönetim organları seçimle oluşan, özerk yapısı ile Odalar Demokratik Meslek Örgütü olarak da tanımlanabilirler. Yukarıda sıralamaya çalıştığımız gerçekler ışığında, Örgütlenme Çalıştayımızın amacı: Çağa uygun bilgi birikimi ile inşaat mühendisliği mesleki hizmetini yerine getirebilmek için, Ülkenin bilimsel-teknolojik gelişmesine mesleki alanımızda katkı koyabilmek için, Haksız rekabete karşı mesleki emeğin ekonomik haklarını korumak ve meslek disiplinini sağlayabilmek için, Meslek etiğini yükseltmek, mesleğin toplumsal rolünü ve saygınlığını artırabilmek için, Mesleğimizi kamusal çıkarları gözeterek yapabilmek için, Ülkemizin ve toplumumuzun gelişmesine doğamız korunarak gerekli tüm mesleki katkımızı sunabilmek için, Bu hedeflerde ilerleme sağlamak ve anlamlı sonuçlar alabilmek için, Ülkemizde depremsellik riski yüksektir. Gerçekleşen depremlerde can ve ekonomik kayıplarımız da çok fazla olmaktadır. İnşaat mühendislerinin depreme dayanıklı yapı üretimindeki önemli rolü ve sorumluluğu yadsınamaz. İnşaat Mühendislerinin bu mesleki sorumluluğunu (kar güdüsü vb.) dış etkilerden bağımsız olarak proje üretimi, yapımı ve denetimi süreçlerinde yetkinlikle ve gerekli yetkilerle yapabilmesi gerekmektedir. Bunu sağlayacak 21. YY a uygun bir meslek yasamızın gerçekleştirilmesi için, 3

6 Meslek örgütümüzde güçlü ve aktif bir örgütlü birlik ve dayanışmaya ihtiyaç var. Bütün bu hedefleri, çağdaş hukukun, demokrasinin, adaletin ve özgürlüklerin var olduğu, bir toplumsal düzen içinde gerçekleştirebiliriz. Mesleğimizin, katkısını, etkinliğini, rolünü ve saygınlığını sağlayabilmek ancak böyle bir toplumsal düzende mümkündür. Bu bakımdan da meslek örgütümüzde örgütlü mesleki birlik ve dayanışmaya ihtiyaç var. Sonuç olarak örgütlenme çalıştayımızın amacı yukarıda belirttiğimiz gerçeklerin ve hedeflerimizin ışığında meslektaşlarımızın görüş ve önerilerini alarak, duyarlılıklarını, katkılarını artırarak hedeflerimizde ve tüm çalışmalarımızda anlamlı sonuçlar alabilmek için güçlü, örgütlü mesleki birlik ve mesleki dayanışmaya katkı koyacak bir etkinlik olmasıdır. Tablo-A 20. VE 21. YY TARİHSEL DÖNEMLERİ, BU TARİHSEL DÖNEMLERDE İNŞAAT MÜHENDİSLERİNİN/ MÜHENDİSLERİN VE MİMARLARIN SOSYAL DURUMLARI 20. ve 21.YY Tarihsel Dönemler (20. Yüzyıl) Mühendisler ve mimarların sosyal durumları Dönemi: ( ) 1. Dünya(paylaşım) Savaşı /Fordizm / Taylorizm/Keynesçilik Dönemi : ( ) ABD ve Dünya da Kapitalizmin Bunalımı /Buhranı Keynesçilik / Devletçi Kapitalizmi Dönemi: ( ) 2. Dünya (paylaşım) Savaşı / ABD Marshall yardımları / Dünya da Liberal Kapitalist kalkınma ve demokrasi rüzgarları kapitalist s./sosyalist sis Dönemi: (Kapitalist d.)/(sosyalist d.) Liberal Kapitalist ekonomi ancak Kamu kuruluşları varlığını sürdürüyor. Bilimsel Teknolojik Dev. (1978 lerden itibaren) Dönemi : Neoliberal kapitalist ekonomi 1989 Berlin Duvarı nın ve sosyalizmin yıkılışı, Kapitalizmin küreselleşmesi 21. YÜZYIL: Dönemi: Neoliberalizm /Küreselleşme / Ortadoğu ve Asya da paylaşım ve egemenlik savaşları. /(Irak-Suriye-Afganistan) Önümüzdeki Dönem: Küreselleşmenin geri çekilişi/gerilemesi Demokrasi ve insan haklarında gerileme kısmi paylaşım savaşında büyüme Bu dönem çok az sayıda müh. ve mimar değerli ve toplumsal ayrıcalıklı statüde Bu dönem çok az sayıda müh. ve mimar değerli ve toplumsal ayrıcalıklı statüde Sayıları artsada yine de azlar.savaşta teknoloji üretmede önemli rolleri var. Değerli ve ayrıcalıklılar Müh. Ve mimarların sosyal konumları ayrıcalıklı ve altın çağı Müh. Ve mimarların ayrıcalıklı sosyal statülerini yitirme yılları Mühendisler /mimarlar büyük çoğunluğu ile ücretli emekçi oluyor Mühendisler /mimarlar büyük çoğunluğu ile ücretli emekçi oluyorlar. Sosyal ve toplum Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği FORDİZMİN VE MÜHENDİSİN DÖNÜŞÜMÜ Ali Artun Temmuz 1999 Ankara 1970'lerde mühendis itibarının zirvesindeydi. Artık üretim kadar toplumun da rasyonelleşmesi mühendislikten soruluyordu. Hem Sovyet, hem de Amerikan hegemonyasının ideologları, sözbirliği etmişçesine, geleceklerinin anahtarını, teloslarının hakikatini 'bilimsel-teknolojik devrim'de görüyorlardı. Bu sayede, insanın doğa üstündeki egemenliğinin tamama erdiği, işbölümünün son bulmasıyla bedenle zihnin ideal bir armoni içine girdiği, dolayısıyla yabancılaşmanın dindiği, insanı ayırt eden yaratıcı yeteneklerin azamileşerek eşitleştiği ütopyalar sanki erişilebilir bir gerçeklik kazanmışlardı. Mühendis bu yolculuğun önderi gibi görünmenin yanı sıra, adeta erişilecek insanın prototipi gibi de hayal ediliyordu: İnsanla makinenin, tasarımla uygulamanın, bilimle tekniğin, emekle ürünün yek vücut olduğu bir güç. Ancak tam o yıllarda kozmosun yerini kaosa, ütopyanın da distopyaya terki başlamaktaydı. Ve mühendise yakıştırılan o zamanki iktidarın, onun üzerinde belki bir o kadar da tehdit barındırdığını ancak şimdi seziyoruz. Üretimin 4

7 örgütlenmesinde Fordizmin dönüşüme uğradığı sıradaki dönem, mühendisin 'öncesindeki' ve 'ötesindeki' kimi güçleri canlandırarak uyguladığı baskıyla onu da dönüşüme zorlamıştır. GİRİŞ MÜHENDİS Bir yüzyıl kadar önce, endüstrileşmenin belirli bir evresinde doğan, ancak, çağdaş kimliğine 1930'lardaki büyük krizle kavuşan mühendis, şimdi bir başka krizin ertesinde bu kimliğini yitirmektedir. İktisatçılardan kültür kuramcılarına her düşünce erbabının ilgi odağı haline gelen bu son krizin 1970'lerle birlikte başladığında uzlaşılmakta, ancak nedenleri farklı farklı açıklanmaktadır. Krizler bu yazının odağında değildir; gene de mühendisin varoluşunu belirleyen üretim süreçlerindeki köklü etkileri bakımından krizlere değinmeden geçmek olanaksız görünmektedir. OTUZLAR VE YETMİŞLER KRİZİ Ekonomik düzeyde krizin nedenleri arasında en belirleyici olarak görüleni aşırı birikimdir: Özellikle II. Dünya Savaşı ertesinde, yılları arasında Amerika'nın uluslararası hegemonyası altında gerçekleşen 'ekonomik patlama'nın sonunda yoğunlaşan atıl üretim kapasitesi, atıl para-sermaye, aşırı üretim, ve emek fazlası (yüksek işsizlik). Bunların sistem için zorunlu olan büyüme ve kârlılık üzerinde yarattığı baskılar krize yol açmaktadır. Aslında, kapitalizmin doğasındaki devrevi krizlerin hepsinin bu aynı belirtilerin nüksetmesiyle ortaya çıktığı varsayılmaktadır. Nitekim 1930'lardaki krize de dünya ekonomisine İngiltere'nin egemen olduğu 19. yüzyıl liberalizmiyle gelen aşırı birikim dalgası yol açmıştır. Ancak bu dalga, liberalizmin dizginlenerek, emek, sermaye ve politik güç arası ilişkilerin devlet müdahalesiyle ve ortak kabul esasında yeniden düzenlenmesini öngören Keynesyen 'talep yönetimi' rejimleriyle dindirilmiştir. Oysa şimdi, o zaman terk edilen modelin yeniden canlandırılmasında çare aranmaktadır. O da en kestirme ifadesiyle, liberalleşmenin yüzyılın ilk büyük krizinden başlayarak uğradığı müdahaleci sınırlamalardan arındırılması. Zaten kapitalizmin tarihinde bunun da tipik olduğu ve her krizle birlikte müdahaleci, korumacı, sınırlanmış, düzenlenmiş, denetimli dönemleri, bunların serbestleştirildiği dönemlerin izlediği bilinmektedir.1 Bu sırasıyla önce politikanın/devletin ve bürokrasinin, ardından ekonominin birbirine baskın olduğu dönemlerin çevrimi olarak da yorumlanabilir. Son krize ilişkin çözümlemeler, yukarıdaki temel etkenler kadar, türevleri sayılabilecek coğrafi ve jeopolitik konjonktürler üzerinde de aynı önemle durmaktadır. Bunlar arasında öncelikle kaydedilenler şunlardır: Devletleriyle örtüşen siyasal iktidarların ve devletlerarası egemenliğe dayalı uluslararası siyasal ilişkilerin koyduğu ve sermayenin sınırsızca hareket tutkunluğuna direnen zaman ve mekân kısıtları; Harvey'in sözleriyle, "zamansal ve mekânsal biçimlenme krizi". 1930'lardan beri artarak 1970'lerde doruğuna ulaşan kentleşmenin kırsal işgücünü terk etmesi, öte yandan, "yerkürenin hemen hemen en ücra köşelerinin bile dünya ekonomisine ilhak edilmesi sonucu sistemin coğrafi sınırlarına" ulaşılması nedenleriyle sermayenin yeni emek kaynaklarını harekete geçirme kabiliyetinin daralması. 1960'larda artık savaşın yıkımından toparlanarak, doyan pazarlarının dışına taşan Japonya ve Avrupa ile endüstri ithal eden işgücü ucuz ve örgütsüz çevre ülkelerinin yarattığı rekabetin ABD'nin dünya ekonomisi ve siyaseti üzerindeki hegemonyasını sarsması. KRİZ VE YOLCULARI: FORD, KEYNES Krizin karşısında en köklü dönüşüm, toplumsal yaşantının her bölgesini koşullandırmış olan Fordist- Keynesçi üretim/tüketim modelinin esnekleştirilmesi yolunda olmuştur. Fordizm, işin mümkün olduğu kadar 5

8 ayrıntılı bir işbölümüyle niteliksizleştirilerek denetlenmesini öngören Taylor'un 'bilimsel yönetim' ilkelerinin bir uygulama tarzıdır. Taylorizm, Henry Ford'un araçlarının seri üretimini gerçekleştirdiği montaj hattından çok önce endüstriyi yönlendirmeye başlamıştır. Ancak Ford'u ayırt eden, onun kitle üretiminin kitle tüketimi ve bunun da "akılcı, modernist ve popülist yeni bir demokratik toplum"5 demek olduğu konusundaki tasavvuruydu. Gramsci'ye göre bu, "kıyaslanmayacak bir bilinç ve görülmemiş bir hızla, yeni bir işçi ve yeni bir insan yaratmaya yönelik şimdiye kadarki en büyük toplu girişim"i oluşturacaktır. Fordist girişimin devlet/siyaset/bürokrasi katında dayattığı yeni programlan temsil eden Keynes oldu. Bu programlar, kitle üretimini tüketebilecek zamana ve imkana sahip olan, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları sağlanan, piyasa karşısında korunan, örgütlü/sendikalı bir çalışanlar kesimini esas alan bir 'refah devleti' öngörüyordu. Örneğin, Ford fabrikalarında 1913'te seri üretim devreye girdiğinde, 8 saatle sınırlandırılan işgününün karşılığı o zamanki asgari ücretin iki katını aşan 5 dolara yükseltiliyor ve bu sayede her Ford işçisinin bir de Ford araba edinmesi bekleniyordu. 1930'ların büyük krizine çare olarak da tasarlanan bu düzende emek ve sermaye, devlet müdahalesiyle uzlaşabilecekleri bir toplumsal anlaşmaya bağlanıyorlardı. Çağdaş proletarya kadar, çağdaş mühendis de II. Dünya Savaşı ertesinde doruğuna ulaşan bu ortamda olgunlaşmıştır. Şimdi yürürlükte olan, gerek endüstriyel işletmenin, gerekse bu işletme modelini toplumsallaştıran devletin işleyişlerinde sermayeye getirilmiş olan kısıtları hedef alan 'post-endüstriyel', 'post-fordist', neo-liberal programlardır. KRİZ VE YENİ COĞRAFYA İmparatorlukları ve sömürgeciliği izleyen dönemde dünya kapitalizmi, 'kendi kaderlerini tayin etme hakları' tanınmış, siyasal olarak egemen, ulusal devletler/ekonomiler coğrafyasında örgütlenmişti. Üstelik ulusal ekonomilerin evrenselliği, 'fabrika işçinin' olması kaydıyla Taylorist/Fordist üretim süreçlerini yücelten Sovyet politikalarınca da benimseniyordu. Ancak krizin arkasından güçlenen üretim ve tüketimin ulusal bağımlılıklarından arındırılarak şirketler hegemonyasında yekpareleştirilmesi, dolayısıyla mal, para ve bilgi dolaşımının sınırsızlaştırılması doğrultusundaki eğilimler, bu uluslararası coğrafyayı uluslar ötesine zorlamaya başlamıştır. Fabrika zeminindeki esnekleşme baskısı dünyaya taşmıştır. Sanki dünya, her köşesindeki işgücüne eşit koşullarla ve istenilen zamanda erişilebilen tek bir montaj hattına dönmüştür. Böylesine bir işbölümü, sermayenin devirlerine göre mekânını ve zamanını yeniden belirlemesi, yeniden yerleşmesi alışkanlığından öte, sürekli olarak yer değiştirme esnekliğine işaret eder. Farklı bir 'ölçek'le tanımlanamaz çünkü ölçeksizdir. Bu sistemde şirketler, üretimlerinin yanı sıra piyasalarını, nakliye, muhasebe, mühendislik, bilgi- işlem gibi hizmetlerini bütün yeryüzü bir işyeriymişçesine örgütleyebilmelidirler. Dolayısıyla, ulusal, hatta çokuluslu aidiyetlerini aştıkları ölçüde, ulusal politikalar/iktidarlar, kültürler ve hukuk düzenleri üstünde bir 'küresel yönetim'i de başarmak zorundadırlar. Her an, her yere ulaşabilmenin güdülediği bu yönetimi besleyen ve yayıldıkça yoğunlaşan, yoğunlaştıkça karmaşıklaşan, karmaşıklaştıkça merkezileşen küresel ağın sinir sistemini dijital teknolojiler oluşturmaktadır. 'Ülkeler coğrafyası'nın yerini, bulunduğu topraklardan çok, bu küresel ağın çekimine girerek birbirlerine kenetlenen metropoller coğrafyası almaktadır. Bu coğrafya, ekonomileri bütünleştirirken, siyasal ve toplumsal yapıları parçalamaktadır. Şimdilerde "dünya kapitalizmi ulusal kapitalizmlerin toplamı olmaktan" çıkmaktadır. Çevre ülkelerine özgü, üstelik iktidarlar kadar, muhalefetlerin de benimsediği, devlet öncülüğünde ve korumasında planlı sanayileşmeye dayalı, azgelişmişlikten gelişmişliğe yönelik, ulusal kalkınmacı ekonomiler hızla eskitilmektedir. Bu ekonomilerle birlikte inşa edilerek, evrensel ve modern ile yerel ve geleneksel arası değişken matrikslere göre tasarımlanmış kültürler sökülmekte, sosyal hak/sosyal adalet/sosyal dayanışma söylemleriyle beslenen yurttaşlık bilinci silinmektedir. KRİZ VE MALİ İKTİDAR Yetmişler krizini izleyen son 25 yıl boyunca kapitalizmin sürdürdüğü yeniden yapılanma, sermayenin zamanı ve mekânı kullanma tarzı kadar bileşimini de etkilemiştir. Bu, mali sermayenin 6

9 üstünlüğüyle sonuçlanmıştır. Sermaye birikimi, maddi büyümeden mali büyümeye yönelmiştir ve zaten öteden beri "mali büyümeler, kapitalist dünya ekonomisinin kriz ve kökten yeniden örgütlenme anları olmuştur. Önceki yüzyıllara ait bütün mali büyümelerde olduğu gibi, şimdi de sermayenin (işgücü, tesis, ekipman dahil.) malların alım ve satımından, borç alma/verme ve spekülasyona kaymasının ardındaki itici güç, dünyada üretim ve ticaretin şişmesi sonucu rekabetteki şiddetli yoğunlaşmadır". Ancak, Braudel'in on altıncı, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllardaki örneklerinden çıkarak belirttiği gibi, kapitalizmin altın çağı olarak anılan 1950 ve 60'larda izlenen dünya ticaret ve üretimindeki büyük patlamanın ardından 1970 ve 80'lerle birlikte mali büyümeye dönülmesi, bir olgunlaşma aşamasının veya, başka deyişle, güz mevsiminin habercisidir. Harvey'e göre, maliyenin iktidarı esnekleşmenin sonucu olmaktan çok, üretim, emek pazarları ve tüketimdeki esnekleşme krize mali çözüm arayışının sonucudur. "Mali sistem gerçek üretim karşısında kapitalizmin tarihinde görülmemiş bir özerklik kazanırken, kapitalizmi de bir o kadar görülmemiş mali tehlikelere sürüklemektedir". Bu ortamda parayla ilgili işlemler, asıl faaliyet alanları ne olursa olsun her işletmenin bünyesinde öncelik kazanmaya başlamıştır. Amerikan Çelik İşletmesi Başkanı James Roderick 1979'da "yönetimin görevinin çelik değil para yapmak" olduğunu ilan etmiştir. Girişimcilik zihniyeti resmi dairelerden, üniversitelere, vakıflara, müzelere pek çok kurumu ve giderek bireyleri fethetmiştir. Dünya para, kredi, döviz, bono ve hisse senedi piyasaları hacmi görülmemiş düzeylere tırmanarak adeta yekpare bir pazar halini almıştır. Böylece bankacılık hükümetler üstü bir güce erişmiş, korumacı dönemlere ait denetimlerden arındırılarak ancak kurtarma operasyonları çerçevesinde müdahaleye uğrayan bir dokunulmazlık kazanmıştır. Sermayenin yapısal dönüşümü şirket birleşmelerini de kışkırtmıştır. Örneğin, 1998'de bir veya birden fazla Avrupa şirketini içeren toplam şirket alım satımlarının sayısı 7966'ya, toplam değeriyse 642 milyar dolara erişmiştir.16 Birleşme hummasının sonucu mühendislerin de eksik olmadığı her kademeden binlerce, on binlerce emekçi işlerinden olmuştur. Bir örnek vermek gerekirse, bu rakam sadece Boeing için 'dir. Bu tür tensikatların, dünya işgücü üzerinde olduğu kadar, ulusal devletler ve refah toplumları üzerinde de oluşturduğu ekonomik ve siyasal tehdit açıktır. KRİZ VE EMEĞİN REENKARNASYONU Bu tür tehdidin bir başka yöntemi informelleşmenin yoğunlaştırılmasıdır, daha önce sermaye yoğun/emek yoğun ve kitle üretimine dayalı işletme bünyesindeki ücretli işlerin ayıklanıp işletme dışına kaydırılarak götürü yollarla, taşeronluk yoluyla veya fason olarak sağlanması. Yani, modern endüstriyel işbölümüyle 'aşılmış' varsayılan manüfaktür dönemine, zanaatkârlığa özgü üretimin yeniden canlandırılması; belirli işlerin fabrikadan geriye, evlere, kadın ve/veya çocuk emeğinin yoğunlaştığı atölyelere, parça- başı çalışan imalathanelere, hatta ünlü Levi's blucinlerin dikiminde olduğu gibi hapishanelere uzaklaştırılması. Dünya ekonomisinin merkez bölgelerinden türeyen bu gelişme sonucunda, informelleşmenin merkezlerden çevredeki 'marjinal sektöre' sürülen ve proleterleşmenin her türden emeği kuşatmasıyla zamanla eriyecek anakronik bir kalıntı değil, kapitalizmin kriz dönemlerinin bir bileşeni olduğu anlaşılmıştır. İnformelleşme, üretim örgütlenmesinde Fordizmi aşındıran esnekleşmeye, üretimin kapsamını da eklemlemiştir. Her iki süreç, sadece emeği ucuzlatmak ve baskı altına almak üzere, işsizliğin, ayrıca ücretdışı ve arizi çalışmanın azamileştirilmesine değil, emeğin toplumsal kimliğinin başkalaşmasına da yol açmıştır. Bu nedenle, A. Gorz gibi kimi düşünürler, tarihi öznesizleştiren post- strüktüralizmin etkisiyle de olmalı, daha 1'980'de proletaryaya elveda demişlerdir. KİTLESEL VE ESNEK ÜRETİM Dünya ekonomisinin son kriziyle baş gösteren dönüşümleri Fordizm üzerinden inceleyen yazarlar, başta D.Harvey olmak üzere, bu dönüşümlerin ortak niteliğini 'esnekleşme' ile betimlemektedirler. Yukarıda, mühendisin işyerini kuşatan atmosfere işaret etmek üzere değindiğim noktalar da sırasıyla, üretim 7

10 süreçlerinin ve coğrafyasının, sermayenin ve emeğin bileşimlerinin esnekleşmesi gibi düşünülebilir. İşyerine gelince, bu ortamı etkileyen başlıca etmenin de kitle üretiminden esnek üretime geçiş olduğu savlanmaktadır. Önceden aynı ürünün büyük miktarlarda ve toplu imalatına göre örgütlenmiş olan üretim, şimdi farklı ve değişken ürünlerin sınırlı miktarlarda ve ayrı ayrı partiler halinde imalatına ayarlanmaktadır. Ömürleri oldukça kısalan bu 'yeni' ürünlerde işlevin önceliğini tasarım almaktadır. Harvey'in ölçek ekonomisi yerine kapsam ekonomisi olarak tanımladığı bu sistemde üretim, kaynaklar yerine talep tarafından yapılandırılmaya başlamıştır. Ancak, hiç olmadığı kadar koşullandırılmakla birlikte, bu talep, artık Keynes'deki anlamıyla yönetilen, öngörülebilen bir talep değildir. Farklılığın yüceltildiği bir kültürün kurduğu, kitle tüketimine karşı oluşturduğu kutba doğru gittikçe bireyselleşen, sınır tanımayan ve sürekli devinen bir taleptir. İşyerindeki işbölümü ve teknolojiler de buna göre, yani, tür, miktar ve gerektirdiği üretim süresi bakımından değişken olan bir talebi eksiksiz, kusursuz ve zamanında karşılayacak biçimde yeniden tasarlanmaktadır. Elbette bu, artık bütün bileşenleri ve üretim aşamalarıyla hep aynı ürünün seri olarak üretildiği mekân değildir. Kitle üretiminin terk edilmesinin ardından, üretim örgütlenmesini saptıran ikinci boyut zamana ilişkindir, sürekli farklılaşan ve yenilenen talebin 'tam zamanında' ve 'sıfır-hata'yla karşılanabilmesi. Bu nedenle, üretim sürecinin değişik etaplarının kesintisiz olarak eklemlendiği ve durmaksızın akan, ana stoğun ve etaplar arası stokların/envanterlerin kaldırıldığı, kalite kontrolün başlı başına bir durak olmaktan çıkarılıp sürecin bütününe yedirildiği, aksamaların anında giderildiği sistemler tasarlanmıştır. FORD YERİNE TOYOTA: YENİ İŞYERİ İLÂNLARI Yeni sistemler Fordizmin seri üretiminin karşısına, Toyota fabrikalarında uygulanagelen rejimlerden örnek alınarak yetkinleştirilen Toyotizm'in esnek üretimini veya diğer yaygın adıyla lean üretimi koymuştur. Yönetimbilim'in 1980'lerle birlikte gözde olan rehberlerine göre, bu sayede emek yepyeni bir kimliğe kavuşmuştur: Tekrarlanan parça işlere bağımlılıktan kurtularak, ardı ardına farklılaşan başka başka işlere kayabilme olanağı veren nitelikleri geri kazanmıştır. Bunun gereği olarak işyerinde sürekli eğitime tabi tutulmaktadır. Önceden sadece yönetim kademelerinde temerküz eden bilgi, beceri ve denetim, tezgâh başındakilerle paylaşılmaya başlamıştır. Dolayısıyla, artık birçok işte uzmanlaşan işçiler, özellikle üretim anında, ancak zaman zaman karar ve tasarım düzeylerinde de, aksamaların, kusurların giderilmesi, verimliliğin arttırılması gibi konularda sorumluluk üstlenmekte, inisiyatif almaktadır. Bili Gates'in sözleriyle, "yeni örgütlenmede işçi artık makinenin bir dişlisi değil, tüm sürecin akıllı bir parçasıdır", "görev işçisinin" yerini "bilgi işçisi" almıştır. Böylece emek süreçlerinin dikey, hiyerarşik, merkezi örgütlenmesi yerini, yatay, ademi-merkezi bir düzene bırakmaktadır. Bu düzende her işçi, işbölümünün belirli bir birimini oluşturan bir 'takım'ın veya 'ekip'in üyesidir. Bu takımların kendi iç disiplinlerini sağlayan ve birbiriyle rekabete giren bağımsız şirketler gibi çalışmaları beklenir. Her şirkete, çalışanlarını vatandaşlık, hemşehrilik ötesinde birbirine kenetleyen, semboller ve törenlerle beslenen bir aidiyet kazandırılmaya çabalanır. Buna göre her şirket Japonlara özgü paternalist, pederşahi bir kültürün egemen olduğu bir ailedir. Bu ailede Gates'in deyişiyle 'biz', 'ben'den önemlidir. Ücretler ve güvenceler, her işçinin esnek üretime ayak uydurabilme ölçütlerine göre puan aldığı, bireysel pazarlığa ve takdire dayalı ayrıcalıklarla belirlenir. Esnek üretim süreçlerinin, siparişe ve bu siparişin 'tam zamanında teslimat'ına göre sürekli yeniden tasarlanması gerekir. Her yeni tasarımda, mümkün olduğu kadar çok iş ayıklanarak, geçici istihdamla ve/veya iş yeri dışına çıkarılıp fason olarak gerçekleştirilir. Emek yoğun teknolojiler arıtılır, işyerinin aralıksız ve hızla değişimini öngören "kesintili kaos" dijital teknolojilerle yönetilir. 8

11 Bilgi çağının 'babası' Bili Gates'e göre, "önümüzdeki on yılda iş hayatı, geçmiş elli yılda olduğundan çok daha fazla değişecektir". "Eski çalışma yöntemlerini yerle bir edecek" bu değişim dijitalleşme sayesinde olacaktır. Emek süreçleri, parça-süreçler, baştan aşağıya dijitalize edilecek, işyerinde kağıdın yerini dijital ortamlar alacaktır. Buna Fordizme özgü 'otomasyon'un, bilgi ve iletişim teknolojileriyle dekonstrüksiyonu diyebiliriz. KÜRESEL İŞYERİ VE EMEĞİN DENETİMİ Gerek yüzyıl kadar önce zirvesine çıkan Taylorizm, gerekse yüzyılın ortalarında üretime sindirilen sibernetik, ve nihayet hepsine meydan okuyan ikinci bin yıl arifesinin dijital harikaları, insanlığın doğayı fethinde, endüstri, bilim ve teknolojide büyük hamleler ya da devrimler olarak tanımlanmıştır. Üstelik sadece bu 'devrim'lerin mayalandığı kapitalist sistemin sözcüleri tarafından değil, bu sistemin devrimci muhalifleri tarafından da. Bunda evrensel bilim ve teknoloji kültüne değgin kavramlar ve olgular üzerindeki yakın zamanlara kadar gelen tabular önemli rol oynamıştır. Değişik söylemler içinden hükmünü sürdüren teknolojik determinizm ancak Fordizmin itibar yitirdiği yıllarda, Braverman'ın kapitalist işbölümü üzerine ünlü kitabını yayımlamasının (1974) ardından gelişen emek süreci araştırmaları veya sosyolojisi bağlamında büyük ölçüde teşhir edilebilmiştir. Bu birikim sayesinde son işletme/yönetim 'devrimi'nin savları daha baştan yoğun olarak eleştiriye uğramış, zaten bir bölümü sonradan sahiplerince de terkedilmiştir. Toyotizm uygulamaları yer yer şiddetli işçi direnişleriyle karşılaşmış, hatta model olarak kurulan bazı fabrikalar sonradan kapanmak zorunda kalmıştır. Fordizmin aşılmasını insanlık adına kutsayan parlak söylevleri reddeden karşı savlar, üretim örgütlenmesinde süregelen dönüşümün iddia edildiği gibi önceki rejimlere karşı veya alternatif olmak bir yana, ilkeleri bakımından onları yoğunlaştıran uygulamalar olduğunda birleşmektedirler: Öncelikle, işçiler çok-becerili değil, olsa olsa çok-görevli olmuşlardır. Üretim hattının farklı noktalarında görev alabilmeleri, bu noktalardaki işlerin daha da ayrıntılı bir işbölümüne uğrayarak parçalanmaları ve aşırı ölçüde standartlaştırılmaları sayesindedir. Örneğin, Toyota'da bir işçinin günde 6 millik bir yol kat ederek, 8 dakika 26 saniyelik bir sürede 35 farklı işi başarabilmesi, ancak bu işlerden her türlü maharetin arındırılarak, basitleştirilmesiyle, rutinleştirilmesiyle mümkündür. Yoksa, Fordizme özgü aşırı uzmanlaşmanın aksine, emeğin giderek nitelik kazanması sonucu değil. Üstelik esneklik, ayrıca, büyük bir süratle yararsızlaşan becerilerin yerine gene aynı süratle yenilerinin kazandırılmasını gerektirir. Emek nesneleştirilerek, nicelik olarak kodlanıp, ölçülebilmek ve "kullanılıp atılabilmeli"dir. İşyeri aynı çatı altından taşarak göçebeleşip, bütün yeryüzünü mekân edinirken, üretim de bu yeni coğrafyasına uygun bir işbölümüne uğramaktadır. Bu yeni işbölümüne göre, uzmanlaşma gibi, hiyerarşi de dünyayı bir uçtan ötekine saran şirket üsleri arasında bölüşülmüştür. Böylece çağdaş şirketler, yerel güçlerle bağlantılarını koparmış oldukları izlenimini verirler: "fabrika Meksika'da, büro Bombay'da, halkla ilişkiler aşağı Manhattan'dadır... Bugün yerel güçler, bir şirketi yerel olarak vergilendirmek ya da yönlendirmek gibi egemenlik hareketlerine kalkışırlarsa, şirketin kolayca... fabrikayı Meksika'dan alıp Kanada'ya, büroyu Manhattan'dan Boston'a taşıyıvereceklerinden korkarlar". Bunun sonucunda, aynı işyeri ortamında, emek süreçleri görece olarak daha ileri bir ahenk, işbirliği, özerklik ve ademi- merkeziyet gösterseler de, dijital ortamda eklemlendikleri karmaşık küresel şebeke bünyesinde çok daha merkeziyetçi ve otoriter bir denetim altına girmişlerdir. Dijital denetim işçiyi her hareketine varıncaya kadar izler. El bilgisayarlarıyla donatılarak "web tarzı çalışma"ya32 talim edilen işçiler, şirketin bilgi, yönetim, denetim 'intranet'ine girerler, 'dijital sinir sistemi'ne bağlanırlar. Bu sayede, örneğin, General Motors'a ait Satürn Corperation'a yerleştirilen " veri noktasından her biri, her altı saniyede bir denetlenir ve denetim raporu görevlilere grafik formatta iletilir". Önceden aynı işyerinin farklı birimleri arasında kutuplaşmış olan kavrama ve uygulama, zihinsel emek ve el emeği, kafa ve kol, artık ayrı dünyalardadır. Örneğin, Nike ayakkabı şirketinin "dünya çapındaki bordrosunda hemen hepsi yönetim, satış, tanıtım ve reklamcılıkta çalışan 8000 kişi bulunmaktadır. Asıl 9

12 üretim ise, sayıları 'i bulan Asya'lı fasoncuların elindedir". Şirketin Asya'dan Sorumlu Başkan Yardımcısı Neal Lauridsen şöyle der: "Biz üretimi bilmeyiz. Bizler tasarımcı ve pazarlamacıyız." Bu kadar kaotik bir çalışma evrenini, kendi köşesinden hayal etmesi bile mümkün olmayan işçinin işine/ürününe yabancılaşması azamileşmiştir. Bu yabancılaşmanın, 'takım ruhu', 'şirket ailesi' gibi söylemlerle beslenen yeni bir kültür, bir uyrukluk aracılığıyla dengelenmesi beklenir. Ayrıca, "modern yönetim retoriği... çalışanları kendi kendilerini yöneten failler olduklarına inandırarak"35 üzerlerindeki iktidarı gizlerken uyumlu ve itaatkar olmalarını gözetir. Esnek üretim, esnek istihdamı gerektirir. Esnek üretimde en az tezgâhlar kadar çalışanlar da 'çok amaçlı', 'çok-işlevli' olmalıdır. Şimdi geçerli olan, gerek aynı işletmede, gerekse değişik işletmeler arasında 'ne iş olursa olsun' becerecek ölçüde becerisizleşmek, göçebeleşmektir. Artık iş düzenli bir etkinlik ve bir gelecek değildir. Bu eğilim, çağdaş 'informel kesim'i de kapsayan kendi adına çalışanlar arasında da egemendir. Her çeşitten işi üstlenmesi beklenen ve Bili Gates'in 'bağımsız profesyoneller' dediği, iş ve işsizlik arasında dalgalanan bu 'havuz', bugün ABD'de 25 milyon kişiyi kapsamaktadır. Meslek anlamsızlaşmıştır. Mesleksizleştirmeyi bir tür ücretsizleşme izler. Ücret artık belirli bir iş karşılığı ödenen belirli bir tutar olmaktan çıkmıştır. Çünkü iş gibi tutar da belirsizleşmiştir. Ne kadar süreceği, kaç saatlik işgününü gerektireceği ve nasıl yerine getirileceği önceden bilinmeyen işlere, karmaşık ve değişken bir imtiyaz/ikramiye/taltif sistemine göre yapılan ödemeler ücretin yerini almıştır. Bu sistemin başında bulunan, gözde adıyla 'insan kaynakları' yöneticilerine göre zaten artık ücret değil 'ikame' (compensation) söz konusudur, ikameler, yarıştırılan çalışanlar arasında inceden inceye yapılan performans ölçümleri ve kıyaslamalarıyla hesaplanır. Yeni insan kaynakları rejimi ve değişken ödeme düzeni, yükselen farklılaşma kültürünü" işyerine de yansıtarak, ücreti de bireyselleştirmekle övünmektedir. Bu rejimin diğer sonuçlarına gelince, işbaşındaki zamanı olabildiğince yoğunlaştırmış, düzenli işgücü hacmini asgarileştirmiş, işgücünün kendi içindeki rekabetini şiddetlendirerek maliyetini düşürmüş ve ücretler arası kutuplaşmayı inanılmaz düzeylere tırmandırmıştır. Bu düzeye yönetim seçkinleri kutbundan bir örnek, General Electric'in başındaki Jack Welch olabilir: Jack Welch'in 1998 yılı ödemeleri şöyledir: Taban ücret 2,80 milyon, ikramiye 7,20 milyon ve şirketi tarafından verilen hisse senetleri geliri 261,54 milyon dolar. Keynesçi ekonomi, sistem dışı emeğin büyümeye güdümlü modern işletmeler tarafından emilerek ücretlileştirilmesiyle yayılıp pekişiyordu. Ücretliler mesleki-toplumsal katmanlararası hiyerarşideki yerlerini alırken, iş güvencesine, kimi toplumsal haklara, sendikal örgütlenme olanağına ve ilerleyip yükselecekleri bir geleceğe kavuşuyorlardı ('istikbâl sahibi' oluyorlardı). 1980'lerdenbaşlayarak üretkenlik/büyüme/birikim ile istihdam arasındaki bu denge bozulmuştur. Günümüzde işbölümü ve teknoloji artık 'daha azla daha çok' ilkesine göre yapılandırılmaktadır. Bu anlamda kapitalizmin içerme kuralı sanki yerini dışlamaya bırakmaktadır. Mesleksizleşme, ücretsizleşme ve durmadan değişen işbölümü bünyesinde işlevsizleşme, çalışanları topluma eklemlendikleri organlardan yoksun bırakmaktadır. Buna gelir dağılımını düzenleyen yasaların, kuralların, sendika gibi kurumların, toplu pazarlık/sözleşme gibi işlerliklerin erimesi de eklenince, kolektif, toplumsal bir bütüne ilişkin aidiyet, dayanışma iyice çözülmektedir. "Sonuç, çatışmaların çözümlendiği ve karşılıklı tavizlerin müzakere edildiği bir toplumsal dokuyu artık resmedemeyen sendika ve siyasal partilerin meşruiyet kaybıdır." BAŞKA MÜHENDİS Emek süreçlerinin yeniden yapılandırılmasını yansıtan son 25 yıla ait yukarıdaki senaryolardan mühendisin başkalaşan rolünü, saplandığı gerilim ve istikrarsızlığı okumak güç değildir. Mühendis, birbirine zıt gibi duran, oysa derinden birbirini besleyen iki akımın tehdidi altına girmiştir. Bu akımlardan birinin mühendisin öncesini, diğerinin ise mühendisin ötesini temsil ettiği söylenebilir: informalleşme ve 'dijitalleşme'. 10

13 Mühendisi var eden endüstridir, fabrikalardır, makinalardır. Oysa şimdi, endüstrinin çoktan eskittiği varsayılan manüfaktür ve zanaat türü üretimin yeniden yayılması, onun bu geleceğinden kuşku duymayan varlığına gölge düşürmektedir. Mühendis, emek, sermaye ve siyasal iktidarlar arasındaki Fordist sözleşmenin ürünüdür, modern bir olgudur; dolayısıyla, Fordizmin ve modernliğin sorgulanması doğal olarak ona da bulaşmaktadır. Diğer zıt tehdidin kaynağı bilgidir. Bu tehdidi, mühendisin temsil ettiği bilginin veya zihinsel emeğin de, aynı el emeğindeki gibi, kendi buluşu olan yöntemlerle parçalanarak, iletişim ve bilgi teknolojilerinin araçlarına aktarılması oluşturur. Eğer zamanında sibernetik, robotlarla el emeğini ikame ettiyse, şimdi de dijital teknolojiler zihinsel emeği ikame etmektedir. Bilim ve teknik her zaman endüstrinin önemli bileşenleri olmuştur. Ancak yaşadığımız 'endüstri-sonrası' zamanlarda bizzat bilgi anahtar meta halini almış ve bilginin üretimi, işlenmesi ve satışının kendisi müthiş bir endüstriye dönüşmüştür. Bu endüstrinin bugünkü imparatorunun sözleriyle artık bilgi hemen her şirketin merkezine yerleşmiştir. Böylece, "bütün bu şirketler önemli bir ders almıştır: bilgi teknolojisinin amacı para kazanmaktır!" Bilginin bu tırmanışı sonucunda, 'bilgi yönetimi' kendi bünyesinde örgütlenerek, işletmenin en hayati, en stratejik bölgesini işgal etmeye başlamıştır. Yeryüzündeki informel üretim topluluğundan sayısız insan, aile, atölye veya bilgisayar, aynı işyerinin küresel organizmasına bilgi yönetimi sayesinde eklemlenmektedir. Doğal olarak bilginin bu yükselişi, entelektüel emeğe olan talebi arttırmakta ve yeni mühendis de bu safta yer almaktadır. Ancak bu kesimle birlikte kitleselleşmekte, ulusal ekonomilerin korumasından yoksunlaşarak küreselleşmenin koşullandırdığı bir rekabete zorlanmaktadır. Öte yandan, bilginin süratle eskitildiği ve bir takım becerilerin hızla devre dışı bırakılıp yenilerinin türetildiği esnek üretim tarafından mesleksizleştirilmektedir. Yeni ekonominin istihdam hacmini asgarileştirme refleksi, mühendisin üzerindeki baskıları daha da yoğunlaştırmaktadır. Sonuçta mühendis, ayrıcalıklarını korumak şöyle dursun, giderek endüstrinin başındayken hükmettiği emeğin özelliklerini edinmektedir. Fordizm ertesinde, mühendislerin meritokrasi içindeki, yönetim seçkinleri arasındaki yerini ise, küreselleşmenin öncü gücü olan mali entegrasyonun41 temsilcileri doldurmaktadır. Mühendisin kendi kurduğu iktidar önce onu teslim almıştır. Belki de mühendis baştan beri kendi sonunu hazırlamıştır. MÜHENDİSLER - MİMARLAR YÜZYIL ORTALARINDAN SONRAKİ TEZLERE BİR BAKIŞ Kapitalist toplumun işbölümü, öncekilerden son derecede karmaşık olması ve giderek daha da karmaşıklaşmasıyla ayırt edilmektedir. II. Dünya Savaşı'nın dinmesiyle birlikte, bu karmaşıklığın çözümlenmesiyle uğraşan kuramsal çalışmaların hacminde belirgin bir büyüme gözlenmektedir. Bu büyümeye yön veren etmenlerin başında, bilim ve teknolojinin üretimde etkinleşmesini izleyen toplumsal farklılaşmaların, yeni toplumsal konumların ve yol açtıkları siyasal davranışların aydınlatılabilmesi geliyordu. Diğer etmenler arasında, emperyalizm ve azgelişmişlik kuramlarının öngördüğü kapitalizme veya sosyalizme 'geçiş' programları kadar, bu iki sistem arası yakınlaşma (convergence) ya da melezleşme (hybridisation) yolundaki kuramlar da kaydedilmek gerekir. 'Endüstriyel toplum' (R.Aron, J.K.Galbraith), 'endüstri ötesi toplum' (D.Bell), 'kollektivizm', 'halk kapitalizmi', 'devletçi olmayan sosyalizm' (A.Berle), 'refah toplumu' (RSamuelson), 'sibernetikoelektronik' veya kısaca 'teknolojik toplum' (Z.Brezezinski), bu son gruptan tasavvurların en gözde örnekleri arasındadır. Yüzyıl ortalarından sonraki bu birikim içinde mühendisin toplumsal konumuna ve siyasal rolüne ilişkin tezler tahmin edileceği gibi oldukça çeşitlidir. Bu tezler değişik açıdan, örneğin yöntemleri, kavramları, ya da yargıları açısından tipleştirilebilirdi. Ancak tartışmaya katılmaktan çok, bir tartışmayı sunmaya, açmaya yönelik çalışmamızın tipleştirme yerine, konusuyla ilgili çeşitliliği gözetmesi kuşkusuz daha tutarlıydı. Bu nedenle, izleyen bölümde, bazı temsili tezlerin temel kavram ve önermeleriyle yoğunlaştırılıp, özetlenmeleriyle yetinilmiştir. 11

14 BİLİMSEL-TEKNOLOJİK DEVRİM VE KAPİTALİST TOPLUM YAPISINDA GÖZLENEN DEĞİŞİMLER Sovyet toplumbilimcilerinin çağdaş kapitalist toplum yapısı üzerindeki analizlerini, üretici güçlerdeki ve üretimin toplumsallaşmasındaki niteliksel bir sıçramaya dayandırılan 'bilimsel ve teknolojik devrim' teziyle birlikte incelemek gerekir. Zaten, gelişmiş kapitalist ülkelerin toplumlarında yakın dönemlerdeki değişimi ele alan Sovyet kaynaklı hemen her çalışmada, bu değişimin maddi yönlendiricilerinin bilim ve teknolojideki devrimle açıklandığını, doğal olarak sınıfsal analizlerin de şu veya bu ölçüde, şu veya bu perspektiften o konuyla iç içe işlendiğini görüyoruz. Onun için burada da, 'bilimsel ve teknolojik devrim'in toplumsal yapıdaki etkilerine değinmeden önce, ilk olarak böyle bir devrimin evrensel özellikleri, sonra da kapitalist sistemdeki belli başlı ekonomik sonuçları üzerinde durmak zorunlu oluyor. Bu yüzden, genel yargılarında uyum gösteren bir grubun yazılarını bir arada ele alarak belirtilen çerçeve içinde yansıtmak, belirli bir çalışmayla sınırlı kalmaktan daha uygun görünmektedir. Bu grup, 'bilimsel ve teknolojik devrim'in toplumsal sorunları üzerinde Sovyetler Birliği'nde yürütülen çalışmaların kapsamını ve temel eğilimlerini anlatmak amacını taşıdığı belirtilen "Bilimsel ve Teknolojik Devrim: Toplumsal Etkileri ve Öngörüler" başlıklı kitapta makaleleri bulunan, S. Dalin, Y. Chekharin, N. Gausner, S. Trapeznikov, V Marakhov ve Y. Meleschenko'dan oluşuyor: "Bugün, bilim ve teknolojideki devrimci süreçler birbirleriyle iç içe geçmiştir ve bilimsel ve teknolojik devrim olarak tanımlanabilecek tek bir süreci oluştururlar." 20. yüzyıl ortalarında başlayan, tarihin bu ilk bilimsel ve teknolojik devrimi, niceliksel değişimlerin yeni bir niteliğe dönüşümüyle belirlenir. "Bu sadece bilim ve teknolojideki devrimin bir eş-zamanlılığı değildir. Böyle rastlaşmalar geçmişte de olmuştur. Ancak geçmiştekilerde eksik olan, bilim ve teknolojinin bugünkü gelişmesinin barındırdığı derin karşılıklı ilişki ve bağımlılıktır. İşte en genel niteliksel özellik budur." Bugün bilim, teknolojideki "devrimci değişimlerin" başını çekmekte, teknoloji ve üretimdeki gelişmelerin yolunu açmaktadır. Teknoloji ve üretim alanlarına göre, bilimde daha yüksek olan gelişme hızını ifade edebilecek şöyle bir formül önerilmiştir:... Ancak bilimdeki gelişme de, doğrudan teknoloji ve üretimin gerekleri tarafından etkilenmektedir. Teknoloji ve üretimin bilim üzerindeki bu belirleyiciliği de şu formülde simgeleştirilmiştir:... Her iki formül de bir ve aynı zaman içinde geçerlidir. İlki, aklın üretici ve yapıcı işlevinin ifadesi olan manevi faktörün maddi faktörlerin önünde gelmesini, ikincisi ise maddi faktörlerin (teknoloji ve üretim), manevi faktör (bilim) karşısındaki belirleyiciliğini açıklamaktadır. Devrim, bilim-teknoloji sisteminin bütününü, bu bütünlüğün her dalını ve her yönüyle kapsamaktadır. Aynı zamanda bu devrim, bilim-teknoloji-üretim ilişkisini temelli bir değişime uğratmaktadır. Bilim ve teknolojinin kendi alanlarında ve ikisinin birbirleriyle ve üretimle olan ilişkilerinde yer alan belli başlı 'devrimci değişimler şu noktalarda toparlanabilir: Olgusal bilgi birikiminin köklü bir yenilenmesi; Doğa, bilinç ve toplum yasalarını aydınlatacak yepyeni alanlara el atılması; Sibernetik ve matematik yöntemlerin geliştirilmesi ve geniş ölçüde kullanılmaya başlamasıyla bağlantılı olarak bilimsel araştırma metodolojisinin gösterdiği radikal değişim; Bilimlerin ayrışması ve bütünleşmesi süreçlerinin yoğunlaşması, değişik bilim dalları arasındaki karşılıklı ilişkilerin artması; Bilimin kendisinin endüstrileşmesi, teknik temelinin dönüşüme uğraması; Bilimsel buluşlardan hareket eden endüstriyel gelişmelerin yoğunlaşması, bilimsel bir buluşla onun pratikte uygulanması arasında yer alan sürenin giderek kısalması; Yeni malzemelerden veya özellikleri köklü bir değişime uğratılan önceki malzemelerden yararlanılmasıyla birlikte, teknik donatım ve sistemlerin malzeme temelinde izlenen radikal dönüşüm; Yeni enerji kaynaklarının kullanılması; 12

15 Denetleyici, yönetici ve düzenleyici aletlerin yapımının ve kullanılmasının, teknolojik sistemlerin yapısına getirdiği niteliksel değişim; Otomasyonla birlikte entelektüel türden faaliyetlerle bağdaşır hale gelen makinelerin işlevlerindeki köklü değişim. Üretimin otomatikleşmesinin ve sibernetikleşmesinin gelişmesiyle, makineler sadece iş araçlarını emekçinin elinden koparıp almakla kalmamakta, duyulara ve reflekse bağlı işlevleri de yerine getirebilmektedirler. "Makineleşme, iş araçlarının gücünü insanın fiziksel kapasitesinin çok ötelerine götürmüştür; otomatikleşme ve sibernetikleşme ise, bu gücü, onun duyumsal-refleks ve entelektüel kapasitesinin sahip olduğu sınırların ötesine götürmektedir." Böylece, insanı üretim süreciyle doğrudan ilişkili kılan son bir işlev de, yönetim, denetim ve düzenleme işlevi de, makinelerle geçmektedir. Sonuçta "bilimsel ve teknolojik devrim, insanın aydınlanması ve gelişmesi için şimdiye dek görülmemiş olanaklar getirmektedir". İnsanların insanlarla ve doğayla olan ilişkileri hiç bir zaman bu ölçüde etkilenmemiştir. Bu devrim, insanın ekonomik faaliyetlerin bir aracı olmaktan kurtularak bir hedefi durumuna geleceği, maddi bolluk yanında insanın entelektüel faaliyetlerinin sınırsız ölçüde gelişebileceği bir toplumsal sisteme geçişin teknik ön koşullarım hazırlamaktadır. Elbette bütün bu sözü edilenler yalnız sosyalizm koşulları altında geçerliliğe sahiptir. Bilimsel ve teknolojik devrim hem kapitalist, hem de sosyalist ülkelerde hüküm sürmekte, ancak birbirlerinin tam zıttı olan toplumsal-ekonomik sonuçlar doğurmaktadır. Kapitalizm koşullarında, bilimsel ve teknolojik devrim, sermayenin yoğunlaşması ve merkezileşmesini körüklemekte, toplumsal üretim-özel mülkiyet çelişkisini şiddetlendirmekte, burjuvazinin kâr, emekçilerin sömürü oranlarını büyütmekte, bir yandan öteden beri var olan çelişkileri keskinleştirirken, öte yandan bunlara yenilerini ekleyerek sınıf mücadelesinin daha da kızışmasına yol açmaktadır. Bilimsel ve teknolojik devrim kapitalizmin eşitsiz gelişimini belirginleştirmiştir. Örneğin, savaş sonrasında Japonya yüksek bir gelişme hızı gösterirken, İngiltere'deki gelişme, tersine ağır olmuş ve sık sık durgunluk dönemlerine girmiştir. Kapitalist ülkelerde bilimsel ve teknolojik devrimi kamçılayan en önemli faktörlerden biri de, tekellerin üretim maliyetlerini azaltmak için işgücü harcamalarını kısma çabası olmuştur. Bilim ve teknikteki ilerlemelerle birlikte, verimlilikte büyük patlamalar gözlenirken, istihdam kapasitesi düşüşler kaydetmektedir; göreli ve mutlak olarak işsizlik artmaktadır. Marx'ın öngördüğü gibi, maddi üretim alanındaki verimliliğin artışı, ekonominin üretici olmayan dallarının büyümesine yol açmaktadır. Her ne kadar makineleşme ve otomatikleşmenin üretici olmayan faaliyet alanlarına da girişi, bu büyümenin oranını yavaşlatabilirse de, böyle alanlarda otomasyon uygulamanın sınırlılığı ve daha da önemlisi, değişen tüketim biçimleri ve eğitim, turizm, eğlence gibi hızla artan yeni ihtiyaçlar göz önüne alınınca, üretici olmayan alanlardaki büyümenin gelecekte de maddi üretim alanındakinin üzerine çıkacağı tahmin edilebilir. Bilimsel ve teknolojik devrimin bir diğer etkisi de, üretim ve tüketim arasındaki uyumsuzluğu artırması ve sonucunda kapitalist ülkelerde fabrikaların kronik olarak kapasitelerinin altında faaliyet göstermelerine neden olmasıdır. Hükümetlerin, tekellerin çıkarları doğrultusunda bu durumu önleyebilme çabasıyla sürekli silah sipariş etmeleriyse, uluslararası arenada yarattığı sorunlar bir yana, halkın sırtındaki vergi yükünü ağırlaştırmaktadır. Bilimsel ve teknolojik devrim, emek ve sermayenin yoğunlaşmasına ivme katmakta, tekellerin ekonomik gücünün tırmanmasında etkin olmaktadır. Sermayenin çok büyük çaptaki yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini, tekellerin yapısındaki dikkate değer değişimler izlemektedir. "Bugünün tekelleri, emperyalizmin ilk döneminin tröstlerinden ve kartellerinden farklıdır." Günümüzün tekelleri yalnız mali bakımdan değil, teknoloji ve yönetim bakımından da üst düzeyde birbirleriyle iç içe girmiş olan büyük kuruluşların karmaşık birliğinden oluşmaktadırlar. Uluslararası tekel birliklerinin oluşmasında, değişik ülkelerin tekelleri arasındaki özel ilişkiler yerlerini tekeller adına davranan devletlerarası ilişkilere 13

16 bırakmaktadır. Tekellerin yapısındaki bu değişimlere paralel olarak üretimin çeşitlendirilmesi diye bilinen olaya tanık olun maktadır; yani tekellerin, birbirleriyle son derece ilişkisiz olan üretim alanlarına yayılmaları. Bunun en karakteristik biçimi, büyük tekellerin hemen hepsinin şu ya da bu ölçüde silah üretimine katılmalarıdır. Serbest rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçişi, tekelci kapitalizmin tekelci devlet kapitalizmine dönüşümü izlemiştir. Bu dönüşümün bir sonucu olarak, fiyatların tekeller yerine tekelci devlet tarafından saptanması, devlete, milli gelirin yemden dağılımını tekeller çıkarma düzenleyebilmesi için vergiler yanında yeni bir araç sağlamıştır. Tekelci kapitalizmin, tekelci devlet kapitalizmine doğru gelişmesinin ortaya çıkardığı yaygın olan diğer iki belli başlı sonuç, vergi yükünün ağırlaşması ve enflasyonun hızlanması olmuştur. Bilimsel ve teknolojik devrimin yaşandığı dönemde, banka ve endüstri sermayesinin birleşmesi daha yaygın ve daha pekişmiş olarak gerçekleşmekte, finans oligarşisinin egemenliği güçlenmektedir. Sermayenin yoğunlaşmasının yol açtığı, mülkiyet olarak sermaye ile sermayenin işlevi arasındaki ayrışma süreci hızlanmakta, özel kapitalistlerin yerini, sermayesini finans oligarşisinin emrine sunmuş bulunan ve üretim süreciyle doğrudan hiçbir bağı kalmayan hisse sahipleri doldurmakta, bu anlamda bir asalaklık kapitalist sınıfın büyük bölümünü sarmaktadır. Bilimsel ve teknolojik devrim kapitalizmin toplumsal yapısında önemli değişimlere yol açmıştır. Toplumsal ilişkiler, toplumsal sınıf ve tabakaların toplumda yer alışları ve bileşimleri, toplumsal-siyasal bilinç ve ideolojiler, toplumsal çelişkiler, nüfusun kırsal ve kentsel dağılımı, toplumsal ve teknolojik işbölümü, bu devrimle derinden etkilenmişlerdir. "Kapitalist üretim sürecinde yalnız değer ve sermayenin maddi unsurları değil, kapitalist ilişkiler de yeniden üretilir... Basit yeniden üretim, nasıl bir yanda kapitalist, diğer yanda ücretli işçiler olmak üzere kapitalist ilişkileri yeniden üretiyorsa, genişletilmiş yeniden üretim veya birikimde, bir kutupta daha büyük kapitalistler, diğer kutupta ise daha fazla sayıda işçiler olmak üzere kapitalist ilişkileri geniş ölçekle yeniden üretir." Bilim ve teknoloji alanında kaydedilen sıçramalar, sermayenin yoğunlaşmasını güçlendirirken, karşılığında, orta ve küçük mülk sahiplerinin mülksüzleşmelerini çabuklaştırmış, ücret karşılığı çalışan kesimlerin sayısındaki kabarmalara neden olmuştur; başka deyişle, bilimsel ve teknolojik devrim, kapitalist ilişkilerin yeniden üretilmesi sürecini daha da etkinleştirecek koşullar yaratmıştır. Savaş sonrasında, bütün gelişmiş kapitalist ülkelerde ücretli yığınların mutlak ve göreli olarak büyümesi olgusu, toplumdaki proleterleşme hızının artışını kanıtlamaktadır. Bilimsel ve teknolojik devrim koşullarında üretimin gereksindiği bilgi ve beceri düzeyi yükselmekte, eğitimin rolü artmakta, kas gücünün önemi azalırken emeğin entelektüel yanı gelişmekte, emek niteliklileşmektedir. Zihni ve fiziki emeğin bir hizaya gelmesi doğrultusunda bir yönelim belirmektedir. Bütün bunlar, ister kafa, ister kol emeğini temsil etsin, tüm ücretlileri bir yakınlaşmaya ve birleşmeye doğru itmektedir. Emeğin karakterinin gösterdiği bu değişim yanında, ekonominin üretici olmayan dallarındaki büyümeler; mülkiyet olarak sermaye ile sermayenin işlevi arasındaki ayrışma güçlendikçe yönetim personeline artan oranda duyulan ihtiyaç; araştırmaların toplumsallaşarak, büyük tekellerde ve devlet kuruluşlarında yoğunlaşması sonucu araştırmacığılın, öte yandan mühendisliğin ve teknisyenliğin kitlesel mesleklerin özelliklerini kazanmaları; üretici ve üretici olmayan alanlardaki beyaz yakalıların sayısının artmasına yol açmıştır. "Şüphesiz, beyaz yakalı grubun gösterdiği büyüme, mavi yakalılarınkinin üzerindedir ve böylesi bir eğilim gelecekte de geçerliliğini koruyacaktır." Ancak bu, mavi yakalıların sayısında bir gerileme olduğu anlamına gelmez; aksine, mavi yakalılar da sayıca artmaktadır ve "ücretli işçiler ordusunun bileşimi nasıl değişirse değişsin, endüstri işçileri bu ordunun en büyük bölümü olarak kalmaya devam etmektedirler." "Teknolojik çağın proletaryası, büyük çapta makineli endüstrinin öne çıkmaya başladığı çağın proletaryasından bir çok yönden farklılıklar gösterir. İşçi sınıfının yalnız bileşimi değil, teknik ve eğitimsel standartları, çalışma koşulları da değişmektedir; işçi sınıfı değişik bir yaşam yolu ve anlayış edinmektedir." İşçi sınıfını sadece kol işçileri veya endüstri işçileri oluşturmaz. Ağırlıklı olarak zihni çalışma yürütenlerle, 14

17 fiziki çalışma yürütenler arasındaki oranın değişmesi, kendi başına toplumun herhangi bir grubunun toplumsal konumunu belirlemez. Öte yandan kendi başına ücretlilik ilişkisi de işçi sınıfı üyeliği için belirleyici öğe olarak alınamaz. Eğer Lenin'in sınıf tanımında belirttiği ayrım ölçütleri uygulanırsa, beyaz yakalıların, içinde değişik sınıfların üyelerim barındıran toplumsal bakımdan karışık bir yığın oluşturdukları açıklık kazanır. Her şeye rağmen, "sermayenin artan yoğunlaşması, tekellerin ekonominin yeni alanlarına girmesi ve donatımın sürekli yenilenmesi beyaz yakalı işçilerin toplumsal tabakalaşma sürecini hızlandırmıştır. Beyaz yakalıların "önemli bir bölümü, kapitalist toplumun ana sınıfları, burjuvazi ve proletarya arasında yer alan orta sınıfları oluştururlar"; azınlıktaki bir bölümü ise, örneğin azami kârın sağlanması için hizmet sunan ve tekelci burjuvaziyle eklemli bulunan üst-yöneticiler (top- managers), ayrıca devlet örgütünde ya da tekellerin denetimindeki propaganda faaliyetlerinde aktif rol alanlar v.b., ayrıcalıklı duruma sahiptirler ve bu durumlarını korumaktadırlar. "Ancak, beyaz yakalıların gene önemli bir bölümü, 20. yüzyıl ve özellikle bu yüzyılın şu son on-yılları boyunca, kapitalist üretim sistemi içindeki rolleri, statüleri ve çalışma koşulları bakımından endüstri işçilerine giderek daha fazla yakınlaşmaktadırlar." Ticaret ve hizmetler alanlarında istihdam edilenlerle birlikte mühendisler ve teknisyenler, geçen yüzyılda ücretli olmalarına rağmen sahip oldukları ve başta eğitim ve ücret düzeylerinden doğan ayrıcalıklarım hızla yitirmekte, yönetimle (management) olan özdeşleşmelerinden sıyrılmakta ve büyük bölümü denetim ve gözetim işlevleriyle olan doğrudan bağlarını tamamen koparmaktadırlar. Hatta, üretim araçlarıyla ilişkileri yönünden bakıldığında, ücret karşılığı çalışan mühendis ve teknisyenler, "ücretli işçilerden zerre kadar ayırt edilemezler." "Bilim adamları, teknik uzmanlar ve diğer aydınların, üstlendikleri görevler ne kadar önemli olursa olsun, bağımsızlıkları son derecede sınırlıdır. Aydınlar sınıflı toplumun kategorik özellikteki zorlayıcı kurallarına tabidirler. Faaliyetleri, doğrudan veya bağlı oldukları devlet kuruluşları aracılığıyla dolaylı olarak, tekelci sermayenin denetimi altında yürür... Çağdaş tekelci devlet kapitalizminin bilim ve kültür üzerindeki insancıl amaçlarla açıkça çelişen emeller taşıyan ve aydın kesimin yaratıcılık ve tutarlılığını köstekleyen baskısı, aydınların da giderek artan tepkileriyle karşılaşmaktadır." Ayrıca, bilimsel ve teknolojik devrimin etkisiyle daha hızlı bir tabakalaşmaya uğrayan ve bir çoğu ücretlileşen aydınların, statü ve çıkarları itibarıyla da sürekli olarak işçi sınıfına yaklaşmakta olduklarını hatırdan çıkarmamak gerekir. Bütün bunlar gösteriyor ki, "aydınlar ancak işçi sınıfıyla ittifak içinde, çıkar ve yetenekleriyle uyumlu bir toplumsal rol oynayabilirler. İşçi sınıfındaki değişimler, özellikle de beceri ve eğitim düzeyinin yükselmiş olması ve emeğin entelektüel yanının gelişmesi, bu ittifakın yaygınlaşması ve pekişmesi için gerekli olan koşullan yaratmaktadır." Tekelci devlet kapitalizminin beyaz yakalıları işçilerden farklılaştıran arta kalan ayrıcalıkları da silip süpürmesi, son çözümlemede, bu kitlenin bazı bölümlerinin işçi sınıfının temel özelliklerini kazanacağı bir durum yaratacaktır. "Şimdilik, tüm ücretliler finans oligarşisinin egemenliğine karşı tek bir güç olarak birleşme yolundadır". Ne var ki, bu yol düz bir yol değildir; kafa- işçilerinin çoğunluğunun küçük-burjuva ve orta-sınıf ailelerinden gelmeleri nedeniyle burjuva ideolojisine bağlı kalmaları, mühendis ve teknisyenlerin bir bölümünün tekelci şirketlerin hisselerine sahip olmaları, ya da yönetimlerinde yer almaları ve yukarıda değinilen bunlara benzer diğer faktörler bu yoldaki engebeleri oluşturmaktadır. YENİ BİLİMSEL-TEKNİK DEVRİM VE YENİ TARİHSEL BLOK Garaudy'nin, üretici güçlerin 20. yüzyılın başından bu yana, özellikle de ortalarından itibaren daha hızlı bir biçimde, evrensel özellikler taşıyan önemli gelişmeler gösterdiği ve bu 'yem bilimsel ve teknik devrim'in kapitalizmin toplumsal ilişkilerinde bir değişime neden olduğu yolundaki düşünceleri özgün değildir. Ancak, toplumsal ilişkilerdeki bu değişimi inceleyen analizleri ve bunlardan kalkarak önerdiği stratejiler, ayrıca kullandığı kavramlarla ilgili olarak aynı kanıya varamayız. Bununla birlikte, 'sosyalizm örnekleri'ne ilişkin eleştirileri bir yana koyulursa, -ki şimdilerde bunlardaki ölçü bir zamanki partidaşları tarafından artık aşılmıştır- Garaudy'nin tezlerinin uyandırdığı geniş tepkiyle bağdaştırılabilecek bir düzeyde 'aykırılık' taşıdığını söyleyemeyiz; hele Batı Avrupa ve Amerika'da ortaya çıkan diğer tezlerle kıyaslayınca: 15

18 Bilim ve teknikteki söz konusu 'yeni devrim' belli başlı hangi gelişmelerce belirlenmektedir? 20. yüzyılın başından beri doğal ve toplumsal bilimlerdeki gelişmelerin yarattığı birikim bilimde devrimi hazırlamış, bilimdeki devrim de bilim kanalıyla bir devrime yol açmıştır. Bilimin doğrudan bir üretici güç olarak rolü artmaktadır; bilimsel bir buluşun gerçekleşmesiyle, bunun üretime uygulanması arasındaki sürenin gitgide daralması bunun bir görünümüdür. Bilimin teknikle ilişkilerinde bir değişim söz konusudur: 20. yüzyılın ortalarına kadar tekniğin ve üretimin ihtiyaçları bilimsel gelişmelere yön verirken, bu dönemden sonra "bilimsel ilerleme üretimde gelişmenin bir hareket öğesi" olmuştur. Diğer önemli bir gelişme de, endüstrileşme döneminde olduğu gibi iş sürecini sürekli ve ayrıntılı bir bölünmeye uğratan işin salt bir analizi yerine, sentezine de yönelinmesidir. Garaudy'ye göre, bu gelişmeler şimdiden belli sonuçlar doğurmakta, diğer bazılarını da öngörebilmeyi mümkün kılmaktadır: Otomasyon, iş ve işçinin nitelikli kılınmasını gerektirmektedir; Taylorizmin merkezi, otoriter ve hiyerarşik olan yönetim sisteminin yerini alacak, işçinin öznelliğini, özerkliğini ve inisiyatifini artıracak 'anti-taylorist' bir sistemi gerektirmektedir; bir 'teknolojik işsizlik bunalımı na yol açmak yerine, daha fazla sayıda nitelikli işçi gerektirmektedir. Ekonomik gelişme, şimdiye kadar olduğu gibi sermaye birikimi ve işçi sayısına değil, bilimsel araştırma düzeyine, otomasyonun yaygınlaşmasına, işçilerin üretimi tasarlayabilme, yönetebilme ve denetleyebilmesine bağımlı bir duruma girmiştir. Toplumsal ilişkilerin yeni üretim güçlerinin gelişimiyle uyumlu olması koşuluyla, otomasyonun, uzun dönemde iş gününü kısaltacağını, bunun yanı sıra işçinin gelişen öznelliğine uygun olarak iş-dışı zamanın da insan yaratıcılığını besleyecek yönde niteliksel bir değişime uğrayacağını, "insanlık tarihinde ilk kez serbest zamanın herkesin yaşamında çalışma zamanına üstün" geleceğini öngörmek olağandır. Son olarak, 'yeni bilimsel ve teknik devrim'in belirlediği bir perspektif içinde, 'olumsuzlamanın olumsuzlanması perspektifi' içinde, kafa ve kol emeği arasındaki zıtlaşmanın aşılarak, işbölümünün yol açtığı insanın parçalanmasının sona erişi ve insanın 'eksiksizliğini ve bütünlüğünü' kazanışı kristalleşebilmektedir. Bu sonuç ve öngörülerde Garaudy, bir 'insancıl imkân'ın yatmakta olduğunu belirtmektedir. "Tarihte ilk olarak ekonomik ve teknik gelişmenin gerekleri ile demokrasi ve insancıl gelişmenin gerekleri aynı yönde gitmektedir. Çünkü insanda özellikle insancıl olan özelliğin; yaratıcılığa karşı yatkınlıkta bütünsel gelişmesi, giderek ekonomik ve teknik gelişmenin ilk koşulu olmaktadır." Bu 'insancıl imkân' ancak üretici güçlerin gelişmesiyle toplumsal ilişkiler arasında bir uyum sağlanmasıyla ve sosyalist bir toplum içinde gerçekleşebileceğine göre, gelişmiş kapitalist ülkeleri sosyalizme götürecek bir devrim nasıl gerçekleştirilebilecektir ve bu uyumu sağlayacak 'sosyalizm örneği' hangisidir? Garaudy, sorusunun ilk bölümünün yanıtını, 'yeni bilimsel ve teknik devrim'in sınıflararası ilişkilerde yarattığı değişimi çözümleyerek vermektedir: "20. Yüzyılın ortasında, sibernetiğin üretime ve ekonomik yönetime uygulanmasının egemen olduğu yeni sanayi devrimi ile birlikte", ne Marx, ne de Lenin'in zamanında var olmayan "yeni çelişkiler" doğmuştur. Bu, Marx'ın belirlediği 19. yüzyıl zıtlaşmalarının ortadan kalkmasını değil, bu zıtlaşmaların "yenilerce etkili bir biçimde değiştirildiğini" ifade eder. Dolayısıyla, yeni bilimsel ve teknik devrimin gelişmiş kapitalist ülkelerin toplumları üzerindeki etkileri sadece çelişkilerin şiddetlenmesiyle, keskinleşmesiyle açıklanamaz. Aslında, böylesine bir saptama, eğer 19. yüzyıldan farklı olarak 20. yüzyıl çelişkilerini belirtmiyorsa, geçerli bile sayılamaz. Tüketici ihtiyaçlarının, kârın azamileştirilmesi ve tekelci gelişmenin diğer gerekleri tarafından koşullandırıldığı ve yönlendirildiği şu dönemde, giderek üretim pazar koşullarına göre değil, pazar üretim koşullarına göre belirlenmektedir. Pazar ekonomisi yasalarının yerlerini yeni yasaların aldığı kapitalizm, "Marx'ın yüzyıl önce İngiltere'de analiz ettiği kapitalizm değildir artık. Marx'ın Kapital'inin bütün analizleri mal teorisi üzerine kurulmuştur; yani, pazar için üretim ve onun artı-değer üzerindeki anahtar kavramları teorisi. Bunalımlar kapitalist pazarın iç sınırlamalarından doğuyor ve işçi sınıfının göreli ve mutlak yoksulluk yasası bundan çıkıyordu." Göreli yoksullaşma bugün de geçerlidir, ancak artık 19. yüzyıldaki gibi işçi sınıfını devrimci eylemlere, ayaklanmalara itecek toplu bir yoksullaşmadan söz etmenin imkânı yoktur. Bugünün gerçeği işçi sınıfının yoksullaşması değil, "işçinin sürekli bir ayrımı", bu "ayrım"ın insanı insanlıktan yoksun bırakması, 16

19 emekçilerin emek süreçleri üstünde hiç bir karara sahip olmamaları, hedeflerini bilemedikleri ve tartışamadıkları bir sistemin parçaları olmalarıdır. Bugünün gerçeği, işçi sınıfının daha şiddetli bir yabancılaşmaya tabi olması, "kapitalist sistemin yabancılaşmasının kurbanı" olmasıdır ve bu gerçeğin etkisi altında olan geleneksel tanımıyla salt kol işçilerini kapsayan bir işçi sınıfı değildir. Bugün "artık işçi sınıfından da kol işçilerinden meydana gelmiş gibi söz etmek mümkün değildir." Yeni bilimsel ve teknik devrim sonucunda, nitelikli işçilerin oranı, niteliksiz kol işçilerinin üstüne çıkmakta, araştırmacıların, teknisyenlerin, mühendislerin, öte yandan öğretim alanındaki personelin ve özel veya kamu kuruluşlarının yönetim kadrolarının sayıları hızla artmaktadır. Üretim sürecinde fikir emeğinin payının artmasının yanı sıra, fikir emeği ve niteliklilik tanımları da, yeniliklere ayak uydurabilmek için sürekli eğitim zorunluluğu ve "genel kültür"ün rolünün artması gibi nedenlerle değişime uğramaktadır. Bilimin üretici bir güç olduğu dönemde, "aydın tabakaları" Marx'ın tanımladığı "kollektif emekçi"nin bir bölümünü oluşturmakta ve onun "işçi sınıfını tanımlamak için kullandığı sınıf kıstaslarını vermektedirler." Aydınlar "kategorisi"ndeki tabakalar arasında büyük farklar bulunmasına rağmen, tekelci devlet kapitalizminin tarihsel koşulları içinde, başta bu tabakaların büyük bir bölümünü ve en tipik örneklerim oluşturan mühendisler, teknisyenler, araştırmacılar olmak üzere, özel ve kamu kuruluşlarının yönetici kadrolarının büyük bölümü "fikir emeğinin gücünü satmakta ve... doğrudan yâ da dolaylı olarak" artı-değer üretimine katılmaktadırlar, üretim araçlarının mülkiyetinden yoksundurlar ve yaşam düzeyleri ve ideolojileri ne olursa olsun, "işçi sınıfından değişik nesnel çıkarları yoktur. Aksine nesnel buluşma unsurları vardır." Kapitalizm geliştikçe gerileyen geleneksel orta sınıfların aksine daha hızla büyüyen bu aydın tabakalarını "bir blok halinde" orta sınıflara katmak veya "yeni orta sınıflar" olarak tanımlamak tarihi gelişmeye ters düşmektedir. Ayrıca, işçi sınıfının aydın tabakaları ile olan ilişkisi de, onun, çıkarları tekelci gelişme tarafından tehdit edilen "klasik" orta sınıflarla gerçekleştirebileceği "taktik" bir ittifak gibi ele alınamaz. "Geniş aydın tabakaları ile söz konusu olan, stratejik bir ittifak ve hatta sosyalizmin kurulmasına ve tam gerçekleştirilmesine kadar giden tedrici bir kaynaşmadır." Öte yandan, yaşamlarının burjuvazininkine benzemesi ve ideolojilerinin de onun izlerini taşıması nedenleriyle her ne kadar bunlar Marx'ın sınıf üyeliği için koyduğu ölçütlere girmese de- bu aydın tabakalarını işçi sınıfının içine katmak "tam bir bilimsel tanımlama olmayacaktır." Aydınlar ve geleneksel tanımıyla işçi sınıfı, "aynı ve bir tek sınıfı" oluşturamazlar. Bu toplumsal tabakaların, ne işçi sınıfına "yalın bir biçimde" katılabilmesinin, ne de onunla orta sınıflarla olduğu gibi bir ittifak içinde yer alabilmesinin imkânsızlığının ortaya koyduğu "bu çifte farka işaret etmek içindir ki," Gramsci'nin "tarihsel blok" kavramı "ona yeni bir içerik" verilerek yeniden ele alınmıştır. İki kavram arasında bir çatışma değil, bir süreklilik bağı mevcuttur. Gramsci'de "temel ile üst-yapı arasındaki diyalektik birliği" ifade eden kavram, burada "toplumsal tabakalar (özellikle işçiler ve aydınlar) arasındaki koalisyonu" ifade etmektedir. "Çıkış noktası Gramsci'ninkidir: Tarihsel konjonktür içinde, değişiklik ve zıtlaşma gösteren üst yapılarla yapı arasındaki organik bağların çözümlenmesi." Yeni bilimsel ve teknik devrim döneminde, alt yapılara ilişkin nesnel koşulların analizi ertesinde, üst yapılar düzeyinde işçi sınıfının örgütlenmesini, strateji ve taktiklerini, sınıflar arası ilişkilerin "yeni tarihsel gerçekliği" ile ahenkleştirme çabası, Gramsci'nin önerileriyle uyum içindedir, "ifadede 'yeni bir içerik' görülüyorsa, bu, Gramsci'nin daha çok teorik temeli hatırlatmakta ısrar etmesinden (temel ile üst yapı arasındaki diyalektik birlik), bizim ise, sonuçlara önem vermemizdendir (alt-yapıdaki değişmenin davet ettiği politik değişimi gerçekleştirmek için gerekli güçlerin bir araya gelmesine imkân veren bilinçlenme)". Bu ister istemez yenidir, çünkü 20. yüzyılın ortalarına doğru başlamış olan yeni bilimsel ve teknik devrimin sonucunda ortaya çıkmış olan "bazı aydın kategorilerinin yeni sınıfsal durumları, 1920 yıllarının kalyasında hiçbir biçimde yoktu." "Geleneksel tanımlaması ile işçi sınıfı ve değişik görünüşleri ile aydınlar"ın oluşturduğu "yeni tarihsel blok" içindeki birleşmede "mühendisler, teknisyenler, memur kadroları ve büyük sayıda aydın önde gelen bir rol oynayacaklardır. Bu nesnel nedenlere, üretici güçlerin yeni yapısına ve örgütlenmiş zekanın oynadığı birinci plandaki role dayanmaktadır." "Tarihsel blok"un bütün taleplerinin ortak paydası, üretim 17

20 kuruluşlarında alınan kararlara kol ve fikir işçilerinin katılımıdır. Diğer bütün talepler, toplayıcı bir özelliğe sahip olan ve kapitalizmi özünden tehdit eden bu "niteliksel" talebin içindedir. Bu, gene "tarihsel blok"un tümü için geçerli olan ekonomik taleplerin ("niceliksel" talepler) bir köşeye itilmesi veya küçümsenmesi olarak anlaşılmamalıdır. KOLEKTİF EMEKÇİ VE AYDINLAR Kosing ve Fedoseyev'in "Çağdaş Revizyonizmin Eleştirisi", esas olarak Garaudy'yi ve 'tarihsel blok' tezini hedef alıyor. Garaudy'ye yöneltilen temel eleştiri, onun işçi sınıfıyla aydınların ilişkilerini ele alan önermeleriyle, işçi sınıfının önderlik rolünü küçümsemesi, hatta yadsıması, ittifaklar siyasetini reddetmesidir. Kosing ve Fedoseyev'in eleştirileri içinde geliştirdikleri karşı tezin ağırlık noktasını, aydınların sınıfsal belirlenişinde kafa ve kol emeği ayrımına verdikleri rol oluşturuyor: Garaudy, Marx'ın 'kolektif emekçi' tanımını, aydınların da "işçi sınıfı kapsamı içinde görünmesine imkân veren bir ifade" ile ele almaktadır. Marx'ın, mühendisler ve uzmanlar gibi, üretim süreci içindeki fikir emeği temsilcilerini de, kol emekçileriyle birlikte bu tanımın kapsamı içine alması, onları işçi sınıfıyla bütünleştirdiği biçiminde yorumlanamaz. "Kollektif emekçi" işçi sınıfıyla özdeş tutulamaz. Bu deyim, maddi üretimde bulunmak için bir araya gelen, fakat "toplumsal bakımdan birbirinden ayrılmış ve birbirinden tamamen farklılaşmış", "birbirine taban tabana zıt" olan emek türlerini, fikir ve beden emeğini temsil eden kişilerin toplamını, onların bir işyerindeki birliğini tanımlar; sermayenin, artı-değer üretimi sürecinde fikir ve beden emeğini kendi yönetimi altında bir araya getirmesini ifade eder. Mühendis ve teknisyenler, üretim faaliyeti içindeki değişen konumlarına rağmen kapitalist için artıdeğer üreten ücretliler olmaları, maddi ürünlerin üretiminde doğrudan rol almaları nedenleriyle üreticidirler ve dolayısıyla da üretici emekçiler kitlesinin (kolektif emekçinin) bir bölümünü oluştururlar. Ancak, mühendis ve teknisyenlerin 'kolektif emekçi' kapsamında ve üretici olmaları, aydınların bir kesimini oluşturan bu grupla işçi sınıfı arasındaki fikir ve beden emeği çelişkisinden kaynaklanan toplumsal farklılaşmayı ortadan kaldırmaz. "Marx, teknik işbölümünü ele alırken, mühendis ve teknisyenleri kollektif emekçinin bir parçası olarak tanımlamaktadır. Fakat toplumsal işbölümünü incelerken, onlarla işçiler arasında bir ayrım yapmakta ve kapitalist toplumda fikir ve beden emeği arasındaki çelişkiyi göstermektedir. Marx, mühendislerin fikir çalışması yaptıklarını, bir mühendisin emeği ile üretilen nesne arasındaki ilişkinin işçinin emeği ile üretilen nesne arasındaki ilişkiden farklı olduğunu, mühendisin 'esas itibariyle kafasıyla çalıştığını' söylemektedir." Aydınlarla işçi sınıfı arasındaki ayrım, ilkinin çalışmasındaki fikir emeği payının daha büyük olması gibi nicel bir farklılıktan değil, fikir emeğinin niteliksel özelliklerinden kaynaklanır. "Üretici güçlerin gelişmesi sonucu olarak, toplumsal işbölümü çerçevesinde fikir ve beden emeğinin birbirinden ayrılması, sınıflara bölünmüş, özel mülkiyet temeline' dayalı toplumda oluşmuştur. Genel olarak fikir çalışması, ekonomik ve siyasal bakımdan egemen sınıfların ve onların bilgili hizmetkârlarının, eğitilmiş yardımcılarının tekeli haline gelmiştir. Fikir emeği ile beden emeği arasındaki toplumsal çelişkinin, toplumun uzlaşmaz sınıflara bölünmüş olmasından doğan çelişkinin temeli işte buradadır." "Toplum çeşitli insan gruplarının üretim araçlarıyla ilişkilerinin farklılığından ötürü sınıflara ayrılmıştır; bu temel ve belirleyici faktörün yanısıra, toplum bir de toplumsal kategorilere bölünür. Bu bölünme, toplumsal kategorilerin toplumsal işbölümünde oynadıkları role ve onların faaliyetlerinin mahiyetlerine göre olur." "Aydınlar, üretim araçlarıyla herhangi bir özgün ilişki içinde bulunmadıklarından, hiçbir zaman bir sınıf olmamışlardır ve olamazlar da." "Aydınlar, üretim aracı sahibi olmadıklarından, burjuvaziden kesinlikle ayrılmaktadır. Bununla birlikte aydınların yeri işçi sınıfının içinde de değildir. Toplumsal işbölümünde oynadıkları rolden, yani karmaşık fikir çalışmalarına profesyonel katkılarından ötürü, toplumsal iş organizasyonunda oynadıkları rolden ötürü, üretimde ve diğer toplumsal alanlardaki özel yönetici işlevlerinden ötürü, aydınlar ayrı bir toplumsal tabaka olarak ele alınabilir." Kosing ve Fedoseyev, işçi sınıfıyla aydınlar arasında, ilk sınıflı toplumun doğusuyla birlikte ortaya çıkan kafa ve kol emeği çelişkisine dayandırdıkları bir temel ayrımı vurgulamanın yanı sıra, tekelci dönem koşullarında ve 'bilimsel 18

21 ve teknolojik devrim'in etkisiyle işçi sınıfı aydınlar ilişkisinin önemli bir değişim geçirdiğini, ekonomik, siyasal ve ideolojik alanlarda bir yakınlaşmanın gerçekleştiğim belirtmektedirler: Aydınlar üzerindeki ekonomik sömürü her geçen gün artmakta, bir yandan otomasyon, öte yandan ekonomik buhranlar onları işsizliğin tehdidi altına sokmaktadır. Bu durum yanında, "aydınlar, tekellerin egemenliğine, emperyalizmin anti-demokratik ve hümanist anlayışa aykırı mahiyetine, egemen sınıfların saldırganlık siyasetine, ırkçılığa, şovenizme, kapitalist toplumun manevi sefaletine, bu toplumda olumlu ideallerin, ahlaki değerlerin kaybolup gitmesine gittikçe daha çok karşı çıkmaktadırlar." İşçi sınıfı-aydınlar ilişkisinde rol oynayan önemli bir diğer faktör de emeğin nitelikli kılınmasıdır, işçiler sayıca artarken, çalışmalarındaki fikir emeğinin düzeyi de yükselmekte,' çalışmaları büyüyen oranlarda genel öğrenimi ve uzmanlık eğitimini gerektirmektedir. Paralel bir gelişme de, bilimin doğrudan bir üretici güç halini almasıyla birlikte, üretim süreci içine, maddi üretimle doğrudan ilişkili olarak yer alan aydınların sayısının kabarması ve artık onların "fikri düzeydeki işlevlerinin, sömürünün işlevleri olmaktan uzaklaşması"dır. "Üretimin bazı kesimlerinde genel eğitim ve özel bilgi ihtiyacı o derece yüksektir ki, bir çok teknisyen ve hatta mühendis, sıradan işçiler gibi çalışmaktadır." Özünde, doğrudan bilimsel ve teknolojik devrimin değil de, onun kapitalizm koşullarındaki uygulamasının bu sonuçları, işçi sınıfı ile aydınlar arasındaki yakınlaşmanın öğelerini oluştururlar. Böyle bir yakınlaşma, burjuvaziye karşı mücadelesinde emekçi aydınları daima bir müttefik olarak kabul etmiş olan işçi sınıfının, bu müttefikiyle olan ilişkisinin çağımız koşullarındaki önemini ve güçlenişini ifade etmektedir. Ancak işçi sınıfının aydınlarla ilişkisi, salt yakınlaşmalarını belirleyen yanıyla incelenemez; aydınların bir bütün olarak koruduğu özelliklerin ve heterojen bir yapı arz etmelerinden doğan farklılıkların da önemle üstünde durulması gerekir. "Aydınlar, genellikle burjuva ve küçük burjuva olan toplumsal kökenlerinin ve öğrenimlerinin etkisi altında kalmaktadırlar. Bunun sonucu olarak, büyük ölçüde küçük burjuva davranışlardan kendilerini kurtaramamaktadırlar"; "işçi hareketi karşısındaki tutumları, bu harekete doğrudan katılmaktan, ileri bir düşmanlığa kadar" değişir. Ayrıca, dar bir kesim oluşturmakla birlikte, aydınların, egemen sınıf adına kol emekçilerinin sömürülmesine ve baskı altında tutulmasına katılan, maddi üretimle doğrudan bir bağı olmayıp artı-değerden pay alan tabakası (özel ve kamu kuruluşlarının üst yöneticileri, burjuva avukat, politikacı ve gazetecileri ve "kitlelerin ideolojik bakımdan biçimlendirilmesinde rol alan diğer uzmanlar"), işçi sınıfıyla uzlaşmaz bir çelişki içindedir. B T Y Bilimsel çalışmaları dünyayı ve evreni anlamak Teknolojiyi bilimin çıktılarından (verilerinden) yararlanarak mal ve hizmet üretmek ve bunları üretmek için gereken bilgi beceri ve süreçler Yeniliği ise yeni bir fikrin ticarileştirme bir ürün veya hizmeti ya da toplumsal hizmet yönetimine dönüştürülmesi olarak tanımlayabiliriz. Farklı amaçlarla farklı ortamlarda farklı süreçlerde gerçekleştirilen bilim yapma teknolojiyi geliştirme yeni yenilikçi ürün hizmet geliştirme faaliyetleri bütün bu farklılıklarına karşın günümüzde giderek iç içe geçen Bu nedenle bütünsel bir yaklaşımla yönetilmesi gereken bir dünyayı temsil ediyorlar. 1992'de Sony firmasının başkanı Akio Morita nın Queen s Award for Export ödül töreni deki konuşması tarihsel bir öneme sahiptir. Akio Morita nın konuşmasından bir bölüm şöyledir. Temel bilimsel araştırmaların daha önce bilinmeyenlerle ilgili sağladığı bilgiler bize yalnızca gelecekte ipuçları sunabilir. Bu teorileri ve temel yapı taşlarını alıp bunlardan teknoloji yaratan kişi ise mühendistir. Bence teknoloji, bilimin kavramlar süreçler ve araçlarla kullanılmasıyla ortaya çıkar Teknoloji gerçekleştirenler MÜHENDİSLER dir, bilim insanları değil 19

22 Teknolojiyi yakalayıp endüstrinin geleceğini planlayan gerçek vizyonerleri ben teknolojist olarak isimlendiriyorum. TEKNOLOJİST ile ben, bilim ve mühendislik alanında derin bir kavrayışı ve toplum gereksinimleri konusunda geniş görüşü olan, bu konuya odaklanmış çok az sayıdaki kişiyi kastediyorum Bu derinlikte anlayışa sahip kişiler teknolojiyi, hayal güçleri, akılları (bilgelikleri) ve insaniyetleri ile uyarlayabilir ve uygulayabilirler. Bu sunum Morita nın konuşmasını B T Y yi kaleme alan yazara aittir. (Müfit Akyol HTB Dergisi Sayı=41, 16/Ocak/2017) Başta yenilik sistemimizin siyasallarını (yasalarını) oluşturanlar olmak üzere sistemin bütün aktörlerine sunulur. RASYONEL AKIL Rasyonel Nedir? (TDK) Akla uygun adım kurallarına dayanan, ölçülü, hesaplı, akılcı. RASYONEL AKIL /Ölçülü, kurallı, hesaplı akıl İnsanın duygularının sesini hiç dinlememesini beklemek; insandan fıtratının /yaratılışını/ yapısını terk etmesini beklemektir. Ancak ortak kararlar alınması gereken konularda ortak veri tabanından hareket etmek zorunluluğu vardır. Bu anlamda duygular ortak değildir. Benzer olaylarda bile İnsanlar değişik duygularla hareket edebilirler. Ortak nokta da sadece ve sadece ortak akıldır. Statükoyu muhafaza etme çabası ise rasyonel aklın düşmanıdır. Rasyonel akıl değişimi öngörür ve kabul eder. Rasyonel akıl geçmişe ve statükoya bağlanmaz. Rasyonel aklın gelecek ile ilgili tahayyülleri olur. Rasyonalizm /Pozitivizm (olguculuk) felsefi akımları aydınlanmacı dönemin felsefi akımlarıdır. Marksizm de böyledir. Bu felsefi akımlar Avrupa'da aydınlanmanın ve Yeniçağ bilimlerindeki gelişmelerin sonucudurlar. ANALİTİK DÜŞÜNCE /DÜŞÜNMEK Analitik düşünmek bir problemi çözmek için bilgileri ayrıştırarak ve sorunu oluşturan öğeleri göz önüne alarak sonuca varmak için yürütülen sistematik düşünce tarzı Analitik düşünme yeteneğinin geliştirilmesi ilkokul eğitimi ile başlar. Üniversite eğitimi ile olgunlaşır.ancak rasyonel aklın egemen olmadığı, özgür düşüncenin /düşünmenin kısıtlandığı, yasaklandığı ilkokuldan itibaren çağdaş, laik demokratik ve bilimsel esaslarda bir eğitimin olmadığı toplumlarda analitik düşünme gelişemez. Analitik düşünme becerisi gelişmeden de bilimsel bilgi ve teknoloji üretilemez. Başta akademisyenlerde, bilim insanlarında, tüm mühendislik dallarında, mimarlıkta, hukukta ve diğer fen dallarında da analitik düşünme gelişmedikçe bir toplum çağı ayak uyduramaz 20

23 1.1. ÜLKEMİZDE İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ NİN BAŞLICA MESLEKİ SORUNLAR VE NEDENLERİ UZMAN / PROFESYONEL/ YETKİN MÜHENDİSLİK Tablo İnşaat Mühendisliği nin Başlıca Mesleki Sorunlar Uzman (Profesyönel/Yetkin) Mühendislik 2. Dünya Savaşı nın, büyük yıkımının ardından, 1946 yılından itibaren ABD kapitalizmi öncülüğünde ve yardımlarıyla Avrupa da ve dünyada liberal kapitalizm koşullarında yeni bir inşa süreci başlamıştır. Bu süreçte sayıları da az olan mühendisler, 1970 li yıllara kadar altın yıllarını yaşamışlardır. Bu durum ülkemizdeki mühendisler ve mimarlar için de geçerlidir. Bu süreçte, Batı Kapitalizminin rasyonalizmi (akılcılığı), mesleki yeterliliğin ve uzmanlığın önemini ve gerekliliğini görmüştür. Bu nedenle de belirli bir süre mesleki faaliyeti olan mühendisler, çok sıkı mesleki imtihanlardan geçirilmiş, başarılı olan mühendislere profesyonel mühendis Prof Engineer ünvanı verilmiştir. Böylece Profesyonel mühendisler ile diğer mühendislerin yetki ve sorumlulukları kademelendirilmiştir. Proje ve yapı denetimini profesyonel (uzman/yetkin) mühendisler Ayni dönemde, ülkemizde mühendislerin sayısı çok az olduğu için mühendislerin Mesleki Yeterlilik konusu gündemde olmamıştır. Ve mühendisler arasında böyle bir kademelendirme yapılmamıştır. Ancak ABD den esinlenilerek, 1954 yılında TMMOB Kanunu çıkarılmış TMMOB ile birlikte ihtisas dalları esas alınarak mühendislik ve mimarlık meslek odalarımız kurulmuştur yılında günün koşullarında bir Mühendislik ve Mimarlık Meslek Kanunu çıkarılmış ve 1938 de kanuna eklemeler yapılmıştır. Doğal olarak bu son derece yetersiz Meslek Yasası na, günümüze kadar bir daha hiç el sürülmemiştir. Bilimsel ve Teknolojik gelişmelerin baş döndüren bir hızla geliştiği günümüzde bu durum ülkeyi yöneten siyasi iktidarlar adına utanılacak bir durumdur. Bu durum ayni zamanda Ülke siyasetinin ülkenin teknik gücüne ne ölçüde önem verdiğinin de göstergesidir. Odamızın 35 yıldır savunduğu, gündemde tuttuğu, yasa taslak teklifleri hazırladığı, Mühendislik ve Uzmanlık/Yetkinlik Meslek Yasası nın çıkarılması, çok büyük can kayıpları ve ekonomik kayıplar verilen bir Deprem Ülkesi 21

24 olduğumuz gerçeği de düşünüldüğünde çok geç kalınmış ve artık ertelenemez bir zorunluluktur. Böyle bir yasa ile gerçek ölçümlü mesleki imtihanlar da yapılarak proje ve uygulama alanlarında uzman ( profesyonel / yetkin ) inşaat mühendislerinin belirlenmesi zorunluluktur. Uzman ( profesyonel / yetkin ) mühendislik konusu henüz tam bilince çıkarılmasa da inşaat mühendislerinin en temel sorunudur. Uzman / Yetkin mühendislik gerçekleşmeden Yapı Denetim Yasası temelsizdir. Yeterli ve güvenli proje üretimi ve haksız ekonomik rekabetsiz önlenemez. Ülkemizin teknoloji geliştirme şansı da olamaz. 1. Ülkemiz ekonomisinin her geçen gün dış pazarlara açık hale gelmesi, ulusal pazarlara kolayca erişim sağlanması sonucu, ülke dışı ekonomilere olan entegrasyonu artmakta ve küreselleşmenin etkileri hızlanmaktadır. Küreselleşme her alanda olduğu gibi inşaat mühendisliği alanında da sorunlar getirmektedir. Bunların en önemlisi, ilgili alanda iş ve işlemlerin planlanmasında, önceliklerin belirlenmesinde ve politikaların oluşturulmasında, uluslararası sermayenin, alınan kararları etkilemesi ve etkin olması, yerel ihtiyaçtan çok küresel ihtiyacın öne çıkması, öncelik almasıdır. Ülke dışı etkenlerin etkili olması, bu etkinliğin kararlarla birlikte düzenleme, gözetim ve denetimde olması sorunların ana kaynağını teşkil etmektedir. Küreselleşme ve onu yönlendiren çok uluslu şirketler, kendi ulusal çıkarlarını korumakta ve mühendisleri lehine korumacılık yapmakta, kendi mühendisine ve yatırımcısına iş vererek, haksız rekabetin artmasına neden olmaktadırlar. Dolayısıyla bu durum günümüz dünyasında çok fazla hissedilir hale gelmiş bulunmaktadır. Uluslararası rekabete karşı korumasız durumda bulunan ve yeterli alt yapıya kavuşmamış olan ülkemizde inşaat mühendisliği mesleği, emek-yoğun imalat ve hizmet sektörlerinin oluşturduğu reel sektör ile yeterli düzeyde olmayan yerli sermayenin, rekabete ve özellikle haksız rekabette zorlandığı görülmektedir. Hizmet sektörü özelinde ve mühendislik hizmetleri bağlamında, ülkemiz mühendisleri küresel pazardan yeterli iş alamamaktadır. Dolayısıyla inşaat mühendisleri dünya pazarlarından yeterli payı alamadığından mesleğini uluslararası düzeyde geliştirememektedirler. Ayrıca ülke mühendislerinin dış pazara girişte sertifikasyon, akreditasyon gibi engelleyici problemleri bulunması bu olumsuz durumu daha da arttırmaktadır. Eşit koşullarda olmayan rekabet, haksız rekabet ancak ülkemizin mühendislerine karşılıklık (mütekabiliyet) esasına göre yapılacak kolaylık ve korumacılıkla aşılabilecektir. Artık günümüz dünyasında bir ülkenin bilimsel-teknik gücünün düzeyi, teknoloji üretme kapasitesi o ülkenin toplumsal refah ve bağımsızlık düzeyini belirlemektedir. 2. Teknik eleman gücümüz, hem araştırma geliştirme (AR-GE) süreçlerinde, hem de mesleğini yaparken uluslararası rekabette, bilgi ve teknik donanımı, teknik alt yapısı ve küçük birimler (bürolar) halinde örgütlenişi ile güçsüzdür. Özellikle proje üretiminde mühendislik ve mimarlık disiplinleri, ayrı ayrı ve bireysel olarak mesleğini yapmaktadır. İnşaat mühendisi ve mimarın birlikteliği ise, meslek şövenizmi nedeniyle imkansız gibidir. Proje üretiminde küçük birimler arası haksız rekabet, piyasada kötünün iyiyi yok ettiği bir süreci yaratmaktadır. İnşaat mühendisliği emeği haksız rekabet koşullarında son derece ucuza kapatılırken, işsizlik sorunu çığ gibi büyümekte ve haksız rekabette önemli bir rol oynamaktadır. Çok düşük ücrete bile razı olabilecek kadar çaresizleşen inşaat mühendisleri, mesleki etik ve mesleki etkinlikte erezyona uğramaktadır. 3. Kamu kesimi ve yerel yönetimlerde 657 sayılı kanuna bağlı ve sözleşmeli çalışan inşaat mühendislerinin durumu, meslek, etik ve ücret bakımından ayrıca değerlendirilmelidir. Ülkemizdeki bu durum, küreselleşmenin etkilerine bağlı olarak ileride çözülecek ve değişecek yapılanmayı göstermektedir. Bu yapılanma ile uluslararası rekabet olanaklı değildir. Diğer yandan ülkemizde ancak 120 kadar mühendislik, müşavirlik firmasında tüm mühendislik / mimarlık disiplinleri birlikte çalışmaktadır. Bu firmalardaki inşaat mühendisi, diğer mühendislik disiplinleri ve mimar istihdamı yaklaşık 5000 kişidir. Buna karşılık Danimarka gibi küçük bir AB ülkesinde 6000 teknik eleman (mühendis/mimar/tekniker) çalıştıran firmalar bulunmaktadır. 22

25 Son yıllarda, ülkemizdeki mühendislik / müşavirlik firmaları teşvik almaya başlamıştır. Ama uluslararası kriterlerde bu teşvikler yetersizdir. Teşvikte de kayırmacılık değil, kalite ve bilgi birikimi ön planda tutulmalıdır. Özellikle İstanbul da, Boğazdan Avrupa Yakasına, Dolmabahçe Levent aksına bakılırsa ve kentsel dönüşüm gibi düzenlemeler düşünülürse inşaat mühendislerini, nasıl bir geleceğin beklediği görülebilinir. 4. Etik ve Meslek Etiği: Etik, öncelikle ahlakın temellerini inceleyen felsefe dalıdır. Ayrıca etik, kişinin davranışlarına temel olan ahlak ilkelerinin de tümüdür. Ahlak ve etik arasındaki fark, ahlak yöresel, etik evrenseldir. Etik evrensel kabul gören kurallardır. Doğru ve değerli eylem ve uygulama, büyük ölçüde bilgili olmaya ve iyi örneklerin arttırılmasına bağlıdır. Bugün inşaat mühendisliği mesleğine yeni bir anlam kazandırmak, mesleğin evrensel kurallarını ve değerlerini içselleştirmek, mesleğimiz için büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde etik sorunu, bugün mühendislere özgü bir sorun olmaktan öteye toplumun bütün kesimlerinin sorunudur. Sorununun temelinde, ekonomik, sosyal, kültürel sorunlar bulunmaktadır. Küreselleşme toplumsal yozlaşmayı arttırmaktadır. 5. İnşaat Mühendisleri ve İnşaat Yükleniciliği ülkemizde her isteyenin (AB normaları gözetilmeden) mühendis teknik gücüne dayanmadan, yüklenici (müteahhit) olabilmesi, bu konuda (AB normlarında) yasal bir mevzuat bulunmaması mesleki sorunlarımızın önemli nedenlerinden biridir. AB ülkeleri ile kıyas kabul etmeyecek şekilde civarında küçük yüklenici olduğu düşünülürse, bu durumunda çok acil çözülmesi gerektiği görülür. 6. İnşaat Mühendislerinin Ülke Ölçeğindeki Dağılımı Ve Bunun Mesleki Sorunlara Etkisi: Ülkemizde meslek alanlarında, mesleki faaliyette bulunan İMO üyesi inşaat mühendisi sayısı civarındadır. Bu sayıya, kamuda çalışan inşaat mühendislerinin tümü dahil değildir. Kamuda çalışan inşaat mühendisleri 1982 Anayasası nın sonucu meslek odalarına isteğe bağlı üye olmaktadır. ( Ek-2 Üye Tablosu) Batı illerimiz ile Doğu, Güneydoğu Anadolu illerimizde üye dağılımı incelendiğinde, 4708 sayılı Yapı Denetimi Yasası nın bu haliyle bütün illerde 2011 de nasıl hayata geçirileceği sorusu gündeme gelmektedir. Ayrıca meslektaşlarımızın meslek alanlarına göre dağılımları (proje, şantiye, müteahhit, kamu v.b) ve ülke ölçeğindeki dağılımlarının mesleki sorunlarımıza etkisi detaylı bir araştırmayı gerekli kılmaktadır. 7. İşsizlik Ve Düşük Ücret Sorunu: İnşaat mühendisleri, verimli bir mesleki faaliyet için gerekli ücreti, serbest veya (kamu/özel) maaşlı olarak alamamaktadır. Uluslararası (AB ülkeleri vb.) ölçekte bakıldığında ücretler kıyaslanamayacak ölçüde düşüktür. Yanlış politikalarla, teknik elemanların yeterli istihdam edilmemesinin yarattığı yoğun ve kronik işsizlik inşaat mühendislerinin başlıca sorunu olmaktadır. 8. İnşaat Mühendislerinin Mimar Ve Diğer Mühendislik Disiplinleri İle Yetki Çatışması: İnşaat mühendisliği mesleki ihtisas alanına, mimar ve diğer mühendislik disiplinlerinin müdahalesi sonucu (yasal boşluğunda bir sonucu olarak) yetki yitirmekte ve meslek tüzelliğini korumakta zorlanmaktadır. Yapım alanında; mimarlar, hatta makine ve elektrik mühendisleri şantiye şefliği yapabilmekte; inşaat mühendisinin birinci derecede sorumlu olduğu taşıyıcı sistem sorumluluğuna talip olmaktadırlar. Diğer yandan Jeoloji, Jeofizik ve Maden Mühendisliği disiplinleri ile inşaat mühendisleri arasında yapının projelendirilmesinde temel önemdeki Geoteknik (Zemin) raporu düzenlenmesi konusunda yetki çatışması söz konusudur. Çağa uygun, uluslararası (AB vb.) uygulamaları ve normları dikkate alınarak inşaat mühendisliği, diğer mühendislik disiplinleri ve mimarlık mesleği, mesleki hak ve yetkileri çağdaş meslek yasaları ile tanımlanmalıdır. İlgili meslek odaları, TMMOB çatısı altında, mesleki çıkarlılığı gözetmeden ülke gerçeklerini de gözeterek, bilimsel ve evrensel esaslarda meslek disiplinleri arası yetki çatışmasını, yasal düzenlemeye esas oluşturacak şekilde çözmelidir. 9. Akreditasyon Sorunu: Mühendis yetiştiren üniversitelerimizin bazı istisnalar dışında akreditasyon problemi bulunmaktadır. Gerek mesleki uzmanlığın yasal düzenleme ile çözümlenmemesi, gerekse akreditasyon sorunu uluslararası düzlemde (AB ülkeleri, ABD ve diğer ülkeler ) bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Akreditasyon olgusuna tüm yönleri ile ele alarak başta üniversitelerimiz olmak 23

26 üzere, TMMOB ve bağlı meslek odaları ile ilgili bakanlık ve kurumlar bu sorunu çözmek için birllikte çalışmalıdır. 10. Kentlerde Arsa Rantı Ve Mesleki Sorunlardaki Yeri: Ülke ölçeğinde makro/mikro planlama ile başta 13 milyon nüfuslu ve deprem riski altında bulunan İstanbul olmak üzere, tüm kentlerimizin çevre ve insan odaklı, uygar kentsel planlaması ne yazık ki rafa kaldırılmıştır. Kentsel Dönüşüm uygulamaları ve 3. Boğaz Köprüsü kararı ve bu köprünün yapılması İstanbul da yeni bir arsa rantı düzenini yaratacaktır. Bütüncül çevre ve insan odaklı modern kentsel planlama, yerini kent arazilerinin çok değerlendiği bölgelerdeki parçacı planlamalara bırakmaktadır. Bu durum var olan sorunların yanı sıra başta İstanbul olmak üzere, büyük kentlerimizi yaşanamaz hale getirme riski taşımaktadır. Diğer yandan siyasetin finansmanında da arsa rantına dayalı inşaat faaliyeti en büyük paya sahiptir. Bu durumda şehir plancılığı, mimarlık, inşaat mühendisliği ve diğer mühendislik dalları bu çıkara hizmet etmesi gereklidir. Şehir plancılığı, mimarlık, inşaat mühendisliği ve diğer mühendislik disiplinleri işlerini, görevlerini bilimsel ve etik kurallara bağlı yapıyorsa, bu çıkarların engeli olduğu için dışlanmaktadır. Temel sorunlarımızın en önemli yaratıcısı, bu nedenle kentsel arsa rantı/yağması sorunudur. 11. İnşaat Mühendisliği Mesleğinde Haksız Rekabet : İnşaat mühendisliğinde haksız rekabetin birinci etkeni kentsel arsa rantı/yağmasıdır. Diğer bir etken, mühendislikte mesleki yeterliliklerin, mesleki uzmanlığın yetki, sorumluluk ve hakların ülkemizde yasal düzenlemeye kavuşturulmamış olmasıdır. İşsizlik ve iş güvencesinden yoksunluk haksız rekabetin nedenleri arasındadır. Uluslararası ölçekte mühendislik/müşavirlik firmalarımız da haksız bir rekabetle karşı karşıya kalmışlardır. 12. Ülkemizde İnşaat Mühendisliği Eğitiminin Durumu Ve İMO Meslekiçi Eğitim: Öğretim kadrosu, altyapı ve donanım eksikliğine rağmen, ülke yönetimlerinin tercihleri ile gereğinden fazla açılan inşaat mühendisliği bölümleri; eğitim kalitesindeki düşüklüğe, meslektaşlarımızın mühendisliğin etkin prensiplerini yerine getirecek bilgi ve donanımdan eksik mezun olmasına neden olmaktadır. Kesinlikle bu duruma son verilmelidir. İMO ve TMMOB ye bağlı diğer odalar, Meslekiçi Eğitim de önemli mesafeler almışsa da, meslekiçi eğitimlerin amacı, üniversite, mühendislik eğitimindeki eksikliği tamamlamak değildir. Amaç, meslek alanındaki, hızlı bilimsel teknik gelişmelerin ortaya çıkardığı bilgiyi, sürekli eğitim ile üyelerine ulaştırmaktır. Mevcut koşullarda meslektaşlarının mesleki formasyonunu geliştirmek için İMO meslekiçi eğitim vermekle de yükümlü sayılmalıdır. 13. İnşaat Mühendisliği ve Planlama: Toplum için güvenli ve çağdaş yaşam ortamlarının oluşturulmasına, toplumda bilimsel düşüncenin ve çevre bilincinin yaygınlaştırılmasına, toplumsal işbirliği ve dayanışma kültürünün geliştirilmesine, sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına, böylece toplumun yaşam kalitesinin yükseltilmesine katkı sağlamak; inşaat sektöründe kalitenin uluslararası düzeyde arttırılmasına, araştırma ve geliştirme faaliyetlerine öncelik kazandırılmasına, standart ve yönetmelik bilincinin yerleştirilmesine, mesleki etik kurallarının hâkim kılınmasına öncülük etmek gerekmektedir. Yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda İnşaat Mühendisliği mesleği istihdam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi yeniden tanımlanarak meslek kanunu yardımıyla uygulamaya sokulmalıdır. Ayrıca, İnşaat Mühendisliği haklarını savunabilmek ve onların mesleğin etik kurallarına sahip çıkmalarını sağlayabilmek için kaliteli meslek standartlarını yönetmelikler ile tanımlamak gerekmektedir. Kalitenin öncelikli kurallarından biri yeterli bir arz talep dengesini sağlamaktır. Bu amaçla, ülkemizdeki inşaat sektörünün gelecekteki ihtiyaçlarını doğru belirleyerek, yeterli sayıda kaliteli mühendisleri yetiştirmek en gerçekçi adımdır. İnşaat sektörü, yüksek istihdam potansiyeli, ulusal sermaye ağırlığı, etkileşim içersinde bulunduğu sektörlerin çeşitliliği ve yurtdışı müteahhitlik hizmetleri aracılığıyla yarattığı katkılar açısından ekonominin en önemli sektörleri arasında yer almaktadır. 14. İnşaat Mühendislerinin sayısal durumu ( arz ihtiyaç ilişkisi ) ve nitelikleri: İnşaat mühendisliğinde arz fazlası görülmektedir. Gereğinden fazla açılan inşaat mühendisliği bölümlerinden, eğitim kalitesi düşük ve gerekli bilgi ve donanımdan yoksun mühendislerin yetişmesi tezi ile bu rapordaki 24

27 sayısal verileri birlikte değerlendirdiğimizde yetişen mühendislerin niceliğinden ziyade niteliğinin sorun olduğu, bir düzelme olmadığı takdirde daha da vahim bir duruma gidileceği görülmektedir. 15. AR-GE faaliyetleri: İnşaat sektöründe yeterli ar-ge nin yapılmadığı anlaşılmaktadır. Buda İnşaat sektörünün ulusal ve uluslararası rekabetçi düzeyini düşürmektedir. Özellikle, özel sektörün bu konudaki etkinliği artmalıdır. Müşavir mühendislik firmalarımız da AR-GE ye önem vermeli ve uluslararası ölçekte niteliklere ulaşmalıdırlar. Türkiye nin beyin göçü de mutlaka incelenmelidir. 16. Meslektaşlarımızın çalışma profiline baktığımızda (işsizler hariç) % 40 ının İşveren olarak, % 57 sinin ücretli/maaşlı olarak çalıştığı görülmektedir. Bu durum inşaat mühendislerinin yönetici ağırlıklı olarak çalıştığını göstermektedir. Yönetici olanlar % 80 olmayanlar % 20 civarındadır. Ücretli çalışanlar içinde üst düzey yönetici sayısına bakarak tüm çalışanların içinde üst düzey yönetici olarak çalışacak nitelikteki inşaat mühendislerinin 10,000 civarında olabileceği düşünülebilecektir. Diğer müh. mim. vb. mesleklerin genelinde bu oranlar inşaat mühendisliğinin yarısı mertebesindedir. Bu sayılar ve oranlar mesleki sorunlarının çözümünün yönetiminde potansiyelimizin yüksek olduğunu göstermektedir. Yeter ki bu gücü harekete geçirecek motivasyon yaratılabilsin. Çalışma profilimiz teknik bilgi yanında yöneticilik konusunda aldığımız bilgilerin de geliştirilmesi ve güncellenmesi ihtiyacının gerekliliğini hissettirmektedir. 17. İşsizlerin analizi: Yapılan bir ankete göre ülke genelinde işsizlik oranlarının % 10.5 civarında oluşuna bakacak olursak mühendislik dallarında % 3.6 inşaat mühendisliğinde % 1.5 olmaktadır. Bunun nedeni muhtemelen inşaat mühendisliği mesleğinin toplumun ihtiyacı yönünden önlerde yer almasındandır. İşsizlerin miktarı ülkenin ekonomik durumu ve piyasa koşullarına göre zamanla değişim gösterecektir. İşsizlik boyutları günümüzde daha artmış olabilir. 18. Emeklilerin durumu : Emekli mühendislerin genelin içindeki yüzdesi, mesleğe yeni girenlerin sayısı emekli olanlardan daha fazla olduğu için zamanla azalacaktır. Fakat emekli mühendis sayısı her yıl artan ve kendi içinde artış yüzdesi de artan bir grafikle seyredecektir. Bu konuya göstereceğimiz duyarlılık genç meslektaşlarımızın meslek yolunun başında iken yolun diğer ucunu, yarınlarını daha doğru görmelerine, bu süreçte meslek kuruluşu olarak odanın işlevinin katkısının önemini anlamalarına ve odaya daha katılımcı bir duyarlılık ile yaklaşmalarını sağlayacaktır. 19. İnşaat Mühendisliğinin Küresel Sorunları: Uluslararası düzeyde oluşan inşaat mühendisliği sorunlarının, ülkemiz inşaat mühendislerine yansıması kaçınılmaz olmaktadır. İnşaat mühendisliğinin bugünkü dünyadaki durumu, altyapı sistemlerinin birçok ülkede çok kötü durumda bulunması, dünya çapında mühendislikte ve yapı endüstrisinde ortaya çıkan yolsuzluklar, inşaat mühendisliğinin küresel ölçekte sorunlarını teşkil etmektedir. Gerek bu sorunların evrensel etik değerlerle giderilmesine yönelik sürdürülebilirliğin tam anlamıyla benimsenmesi ve mesleğin evrensel etik değerlerle en iyi şekilde uygulanmasının sağlanması, gerekse küresel vizyon oluşturulması çalışmaları yapılmaktadır. Bu itibarla İnşaat Mühendisliği için küresel bir vizyon belirleme, uluslararası meslek kuruluşlarının gündeminde bulunmakta olup, bu amacı gerçekleştirmek üzere bir araya gelerek toplantılar yapmaktadırlar. Belirlenecek vizyonun tüm dünyadaki politikalara, süreç ve ilerlemelere yol gösterici olması, yerel özellikler dikkate alınarak her ülkenin benzer çalışma yapması istenmektedir. Belirlenen vizyon dünya için çok farklı bir dünya profili öngörmekte, Kentsel alanlara göçün gittikçe artışı sürdürülebilir inşaat mühendisliği uygulamalarının yaygın şekilde benimsenmesi, Enerji, içme suyu, temiz hava, güvenli atık tasfiyesi ve ulaştırmaya duyulan ihtiyaç, Çevre koruması ve alt yapı sistemlerinin geliştirilmesi, Toplum, doğal olaylardan, kazalardan ve terörizm gibi diğer nedenlerden ötürü artan tehlikelerle karşı karşıya bulunması gibi ana çözüm başlıklarını oluşturmaktadır. 25

28 20. Diğer Mesleki Sorunlar: E-eğitim, teknik kitap yayınını teşvik etmek, yabancı teknik literatür ve standartların Türkçe çevirisi gibi konular sorunlarımız arasındadır. Bir ülkede mühendisler, bilim insanları ne kadar teknoloji üretiyorsa toplumun, mühendis ve bilim insanlarının refahı da o ölçüde olmaktadır. Teknoloji üretebilirlik, bilgi düzeyinin de kriteridir. Bu nedenle çağımızda inşaat mühendisliği içinde yaratıcılık (inovasyon) önemlidir. Dünyada yaratıcılığı destekleyen ve bastıran ülkeler var. Türkiye, yaratıcılığı destekleyen ve teknoloji üreten bir ülke olacaksa, yaratıcılığı teşvik etmeli ve ödüllendirmelidir. Eğitim sistemimiz de yaratıcılık esasında yeniden şekillendirilmelidir. Yerli program yazılımları teşvik edilmeli, ancak belirli normlar oluşturarak denetlenmelidir. 21. Mesleki Yasalar/İMO Yönetmelikleri: Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun (1938) Kanun No :3458/ Kanun Numarası : 3458 Kanun Kabul Tarihi : olup, tarih ve 3945 sayılı Resmi Gazetede yayınlanmıştır. On iki maddelik olan kanuna 1938 den bu yana ( tarih 5728 S.K. /94. Madde) hapis ve para cezaları ile ilgili sadece bir madde eklenmiştir. Bu durum bile ülkemizde iktidarların, ülkenin teknik gücü olan mühendislere ve mühendisliğe ne kadar önem verdiğinin göstergesidir. Artık ülkemizde dünyadaki bilimsel teknik gelişmelere uygun, çağdaş bir Meslek Yasası na acilen ihtiyaç vardır. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Kanunu (1954) Kanun no : 6235/ Mühendis ve Mimar Odalarını çatısı altında toplayan (TMMOB) nin Kanunu, demokratik bir içerik taşımakla birlikte, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra 1982 Anayasası na konulan antidemokratik hükümler ile 66, 85 Sayılı KHK ler hala iptal edilmemiş, kamu kesiminde çalışan mühendislerin de Odaya zorunlu üyeliği sağlanmalıdır Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameler 1999 Kocaeli Gölcük ve Düzce Depremlerinden sonra çıkarılan kararnameler, bazı doğruları içerse de, şirketleşme ve uygulama çerçevesinde ülke gerçeklerinde uygulanabilirlikten uzaktı sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun un de kabulü ile KHK ler iptal olmuştur. Yapı Denetimi Hakkında Kanun Kanun No : 4708/ Kanun No: 4708 Kabul Tarihi: olup, çıkarılan yasa, mühendislik disiplinleri uzmanlığı, yetki, hak ve sorumluluğu belirleyen çağdaş bir meslek yasası olmadığı için sorunlu bir yasadır. Uzman/ Yetkin mühendislik düzeni kurulmadan bu yasa aslında temelsiz ve işlevsizdir. Ayrıca kurulan sistem maliyeti yüksek bir sistemdir. İMO SİM Yönetmeliğinin ismi yeniden SMM Yönetmeliğine çevrilmelidir. İMO Referans Yönetmeliği uygulamaya konulan yeni yönetmeliktir ) Mesleki Sorunlarımızın Başlıca Kaynağı/ Ana Nedeni Türkiye de kapitalizm üretken ve rasyonel (akılcı) kapitalizme dönüşememiştir. Bunun tarihsel, sosyoekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel nedenleri vardır. Ülkeyi Yöneten siyasetçiler, Cumhuriyet in ilanından itibaren ( ) Tek Partili dönemde, rasyonel akılla ve aydınlanmacı bir politika ile yönetmeye çalışılmıştır. Tek Parti iktidarının bu dönemde baskıcı baskıcı uygulamaları da olagelmiştir. Ekonomi de Devlet Kapitalizmi ve planlı ekonomi modeli seçilmiş ve ulusal (milli) burjuvazi yaratılmak istenmiştir. Çağa ayak uydurmak için de yüzler batıya çevrilmiştir. 26

29 14 Mayıs 1950 de yapılan seçimleri kazanan Demokrat Parti (DP) iktidarıyla tek parti dönemi sona ermiştir. Ve çok partili düzen ve iktidarın seçimlerle belirlenmesi ile demokrasiye geçildiği savlanmıştır. DP iktidarıyla, ekonomide devletçi kapitalizmden liberal kapitalizme geçilmiştir. Bu tarihten günümüze kadar siyasi erkin, rasyonel (akılcı) yönetim örnekleri olmakla beraber. bunlar kısa dönemlerdir. Çok uzun yıllar ise, yönetime irrasyonalizm hakim olmuştur. Sonuçta siyaset, ülkedeki kapitalizmin ve toplumsal aklın ortalamasını temsil etmektedir. Elbette bu tarihsel dönemlerin tartışması bu sunumun konusunun dışındadır. Ancak burada günümüz açısından önem taşıyan bir soruyu da sormak gerekmektedir. Kurtuluş savaşını kazandık. 29 Ekim 1923 te Cumhuriyeti de ilan ettik. Neden 94 yıldır ( Burjuva) Çağdaş Hukuk Devleti ni, Demokrasi yi ve temel yurttaşlık /insanlık hak ve özgürlüklerini gerçekleştiremedik? Bu sorunun cevabı mesleki sorunlarımız açısından da önem taşımaktadır. Batı kapitalizminin rasyonel politikalarla çözdüğü sorunlar, ülkemizin içinde bulunduğu siyaseten irrasyonel politik tutum ve ülke kapitalizminin dışa bağımlı mevcut durumu nedeniyle, ( ) demokrasiye geçtik dediğimiz 67 yıllık süre içinde (çoğunlukla sağ muhafazakar iktidarlar ve her 10 yılda bir yaşadığımız askeri darbelere ilaveten 15 Temmuz 2015 Cemaat Darbesi girişimi ile OHAL ve KHK ler dönemi) fasit bir çember içinde dönülmüştür. Ve bu fasit çember bugün de bir türlü kırılamamaktadır. Akılcı olmayan, siyasi, ideolojik, ve tarihsel kısır siyasi kavgalarla, yıllar heba edilmektedir. Çok yakıcı toplumsal sorunlarımız, bilimde, teknolojide, eğitimde ve insani gelişmişlikteki geriliğimiz, 21. YY. ın 17. yılında da çözümsüz olarak kalmaya devam etmektedir. Bilim üretmesi gereken üniversitelerin ve ülke kalkınmasında çok önemli role sahip mühendislerin ve mimarların sorunları da bu fasit çemberin içinde çözümsüzlüğe terk edilmiştir. 21.YY ın ilk çeyreğinde, üniversitelere siyasal ve ideolojik baskı uygulanarak gerçek bilim insanları, üniversitelerden uzaklaştırılmaktadır. Üniversitelerimiz adeta bilimsizliğe mahkum edilmektedir. Ve ülkeyi yönetenler de bu uygulamalarını savunabilmektedirler. Batı da Papanın bile bilimsel olarak kabul ettiği Evrim Teorisi, traji- komik bir şekilde Gen Biliminin, gen tenolojisinin son derece hızlı geliştiği günümüzde, TUBİTAK tarafından ve bazı Prof. Ünvanlı İktidar Partisi sözcüleri tarafından bilim dışı sayılabilmektedir. KARŞI KARŞIYA BULUNDUĞUMUZ TABLO, ÜLKE ve TOPLUM AÇISINDAN ÇOK VAHİM BİR DURUMDUR. Mesleki sorunlarımızın başlıca kaynağı / ana nedeni de bu durumdur. 1.2) TMMOB / İMO NIN MESLEKİ SORUNLARIMIZIN ÇÖZÜMÜNDEKİ YERİ VE ROLÜ 1.2.1) (TMMOB) Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Kabul tarihli (Resmi Gazete ile İlanı: R. Gaz. Sayı: 8625) 6235 sayılı TMMOB kanunu ile kurulmuştur. 12 Eylül 1980 totaliter Askeri Yönetimi döneminde 66 sayılı (Res. G. Y. Tarih: 5 Ağustos 1983, Sayı:18126) ve 85 sayılı (Res. G. Y. Tarih : 16 Eylül 1983, sayı : 18167) KHK lerle 6235 sayıluı TMMOB kanununda bazı değişiklikler yapılmıştır. KHK lerle yapılan en önemli değişiklik, kamuda çalışan mühendis ve mimarların odalarına üye olma zorunluluğunun kaldırılmasıdır. Kabuda çalışan mühendis ve mimarların odaya üye olmaları, isteğe bağlı hale getirilmiştir. TMMOB Kanununa göre, yeni mühendislik ihtisas dallarının odalarının açılması, TMMOB tarafından, genel kurullarda karara bağlanmaktadır. Bugün TMMOB ye bağlı (24) Mühendislik ve Mimarlık Meslek Odası bulunmaktadır. (Tablo - 1) TMMOB ye bağlı odalar içinde, en fazla üyesi bulunan oda, İnşaat Mühendisleri Odası dır. Toplam üye sayısı ( ) tarihi itibarı ile dir. Aynı tarih itibarıyla, Mimarlar Odası nın üye sayısı , Makine Mühendisleri Odası nın üye sayısı , Elektrik Mühendisleri Odası nın üye sayısı ise, dir. 27

30 TMMOB ye bağlı tüm odaların toplam üye sayısı da ; ( ) tarihi itibarıyla dir sayılı TMMOB Kanunu 1954 yılında yasalaştığı ilk şekliyle oldukça demokratik bir yasadır. TMMOB ve bağlı odalara, yönetmelikler ile üye sorunlarına çözüm üretme ve yönetim imkanı sunmaktadır. Örgütün yarı kamu kurumu niteliğindeki özerk yapısı ile yasa, TMMOB ve bağlı odalara kanunla belirlenmiş konularda her türlü çalışmayı yürütme olanağı tanımaktadır. 12 Eylül 1980 Askeri Yönetiminin 1982 Anayasası na bağlı olarak 1983 yılında çıkarılan 66 ve 85 sayılı KHK lerle kamuda çalışan Mühendislerin isteğe bağlı üyeliği ve diğer bazı değişikliklerle TMMOB ve bağlı odalara kısıtlamalar getirilmiş, özerk yapıda bazı kırılmalar olmuştur TMMOB ve bağlı odaların, Mühendis ve Mimarların çalıştığı kamu kurum ve kuruluşlarında 12 Eylül 1980 Totaliter Askeri Yönetimine kadar oldukça güçlü işyeri temsilcilikleri bulunuyordu. Kamuda çalışan Mühendis ve Mimarların sorunlarının çözümünde TMMOB, Odalar ve iş yeri temsilcilikleri etkin bir rol oynuyordu. 12 Eylül 1980 yönetimi 66 ve 85 sayılı KHK lerle buna son vermiştir. TABLO TARİHİ İTİBARIYLA TMMOB'YE BAĞLI ODALARIN ÜYE SAYISI S.NO ODALAR TOPLAM 1 Bilgisayar Mühendisleri Odası Çevre Mühendisleri Odası Elektrik Mühendisleri Odası Fizik Mühendisleri Odası Gemi Mühendisleri Odası Gemi Makineleri İşletme Mühendisleri Odası Gıda Mühendisleri Odası Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası İç Mimarlar Odası İnşaat Mühendisleri Odası Jeofizik Mühendisleri Odası Jeoloji Mühendisleri Odası Kimya Mühendisleri Odası Maden Mühendisleri Odası Makina Mühendisleri Odası Metalurji ve Malzeme Mühendisleri Odası Meteoroloji Mühendisleri Odası Mimarlar Odası Orman Mühendisleri Odası Petrol Mühendisleri Odası Peyzaj Mimarları Odası Şehir Plancıları Odası Tekstil Mühendisleri Odası Ziraat Mühendisleri Odası TOPLAM ) İnşaat Mühendisleri, hem TMMOB kanununun hazırlanışında, hem de TMMOB nin kuruluşunda önemli öncü bir rol üstlenmiştir. TMMOB ye bağlı olarak 1954 yılında Ankara da İMO Genel Merkezi ni açılmıştır. O dönemde, bakanlık bürokrasileri ile kamu kesiminde çalışan İnşaat Mühendisleri bu kuruluşta aktif rol oynamıştır yılında, İMO İstanbul ve İzmir şubeleri de faaliyete geçirilmiştir. Günümüzde İMO, 26 şube ve 111 il, ilçe temsilcilikleriyle Türkiye ölçeğinde örgütlenmiştir. Toplam üye sayısı ise ( ) tarihi itibarıyla dır. (Bkz. TABLO -2 [1-4]) 28

31 TABLO- 3 S.NO ŞUBESİ TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI ADANA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI ADIYAMAN ELBİSTAN KAHRAMANMARAŞ 666 ADANA 4 KOZAN 44 5 NİĞDE OSMANİYE 278 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 4676 ANKARA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI AFYONKARAHİSAR BARTIN 79 3 BOLU ÇORUM DÜZCE KARABÜK ANKARA KASTAMONU KAYSERİ KDZ.EREĞLİ KIRŞEHİR NEVŞEHİR SİVAS ZONGULDAK 232 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI ANTALYA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI ALANYA BURDUR FİNİKE 90 ANTALYA 4 ISPARTA MANAVGAT SERİK 68 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 4176 AYDIN MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI DİDİM 99 2 KUŞADASI 143 AYDIN 3 NAZİLLİ SÖKE 79 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 1026 BALIKESİR MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI BALIKESİR ALTINOLUK 26 29

32 2 AYVALIK 73 3 BANDIRMA BURHANİYE 57 5 EDREMİT ERDEK 21 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 1242 BURSA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI BİLECİK 77 2 BOZÜYÜK 39 3 GEMLİK İNEGÖL BURSA KÜTAHYA M.KEMALPAŞA 64 7 SİMAV 20 8 TAVŞANLI 56 9 YALOVA 354 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 4002 ÇANAKKALE MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI AYVACIK 41 2 BİGA 50 ÇANAKKALE 3 ÇAN 33 4 GELİBOLU 16 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 463 DENİZLİ ŞUBE (TEMSİLCİLİĞİ YOK) 1315 DİYARBAKIR MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI BATMAN BİNGÖL ELAZIĞ MALATYA DİYARBAKIR MARDİN SİİRT ŞANLIURFA ŞIRNAK-CİZRE TUNCELİ 65 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 5707 ERZURUM MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI ERZİNCAN ERZURUM IĞDIR 77 3 KARS 126 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 1195 ESKİŞEHİR ŞUBE (TEMSİLCİLİĞİ YOK)

33 GAZİANTEP ŞUBE (TEMSİLCİLİĞİ YOK) 1697 HATAY MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI İSKENDERUN 437 HATAY 2 SAMANDAĞ 41 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 1191 İSTANBUL MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI BAKIRKÖY EDİRNE KADIKÖY İSTANBUL 4 KIRKLARELİ 98 5 LÜLEBURGAZ 73 6 SİLİVRİ 179 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI İZMİR MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI ALİAĞA BERGAMA 47 3 DİKİLİ 49 İZMİR 4 ÖDEMİŞ 69 5 SELÇUK 33 6 TİRE 57 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 7859 KOCAELİ MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI KOCAELİ GEBZE 708 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 2304 KONYA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI AKSARAY AKŞEHİR 51 3 BEYŞEHİR 37 4 KONYA EREĞLİ 73 5 KARAMAN KULU 25 7 SEYDİŞEHİR 59 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 2841 MANİSA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI AKHİSAR 92 2 ALAŞEHİR 52 3 MANİSA SALİHLİ 74 4 SOMA 52 5 TURGUTLU 69 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 820 MERSİN MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI

34 1 ANAMUR 34 2 MERSİN SİLİFKE 81 3 TARSUS 153 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 1618 MUĞLA MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI BODRUM DATÇA 30 3 FETHİYE 174 MUĞLA 4 MARMARİS 90 5 MİLAS ORTACA 100 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 1144 SAKARYA ŞUBE (TEMSİLCİLİĞİ YOK) 1096 SAMSUN MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI AMASYA ORDU SAMSUN SİNOP TOKAT YOZGAT 150 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 2672 TEKİRDAĞ MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI TEKİRDAĞ ÇORLU 298 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 704 TRABZON MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI ARTVİN GİRESUN 291 TRABZON 3 GÜMÜŞHANE RİZE 346 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI 2837 UŞAK ŞUBE (TEMSİLCİLİĞİ YOK) 349 VAN MERKEZ ADRESLİ ÜYE SAYISI AĞRI BİTLİS VAN HAKKARİ 53 4 MUŞ YÜKSEKOVA 30 ŞUBE+TEMSİLCİLİK ÜYE SAYISI TOPLAM ÜYE SAYISI İMO ŞUBE SAYISI 26 İMO TEMSİLCİLİK SAYISI

35 TABLO SİM BAŞVURU VE YENİLEME (31/12/2016) SİM BAŞVURU-ADET SİM YENİLEME-ADET ADANA ŞUBE Adıyaman 9 14 Elbistan 2 5 Kahramanmaraş Kozan 2 2 Niğde 7 8 Osmaniye ADANA TOPLAM ANKARA ŞUBE Afyon Bartın 4 2 Bolu 5 10 Çorum 6 16 Düzce 7 9 Kayseri KDZ Ereğli 5 4 Kırşehir 3 11 Karabük 3 14 Kastamonu 2 1 Nevşehir 3 6 Sivas 5 7 Zonguldak 5 8 ANKARA TOPLAM ANTALYA ŞUBE Alanya 6 22 Burdur Isparta Manavgat 6 21 Serik 2 12 Finike 2 7 ANTALYA TOPLAM AYDIN ŞUBE 9 36 Nazilli 1 4 Söke 1 0 Kuşadası 0 1 Didim 0 5 AYDIN TOPLAM BALIKESİR ŞUBE Altınoluk 0 2 Ayvalık 3 10 Bandırma 5 26 Burhaniye 3 6 Edremit 3 13 Erdek

36 BALIKESİR TOPLAM BURSA ŞUBE Bilecik 3 10 Bozöyük 0 2 Kütahya 5 28 Simav 0 9 Tavşanlı 1 1 Yalova 9 28 BURSA TOPLAM ÇANAKKALE ŞUBE Ayvacık 0 0 Çan 0 0 Gelibolu 0 0 ÇANAKKALE TOPLAM DENİZLİ TOPLAM DİYARBAKIR ŞUBE Batman 5 6 Bingöl 4 2 Elazığ 7 11 Malatya 6 11 Mardin 8 8 Şanlıurfa 9 6 Tunceli 1 4 Siirt 1 0 Şırnak-Cizre 1 1 DİYARBAKIR TOPLAM ERZURUM ŞUBE Erzincan 3 9 Kars 4 0 Iğdır 3 0 ERZURUM TOPLAM ESKİŞEHİR TOPLAM GAZİANTEP TOPLAM HATAY ŞUBE İskenderun 4 18 Samandağ 0 3 HATAY TOPLAM İSTANBUL ŞUBE Bakırköy Edirne 4 13 Kadıköy Kırklareli

37 Lüleburgaz 1 7 Silivri 3 13 İSTANBUL TOPLAM İZMİR ŞUBE Aliağa 0 0 Bergama 0 0 Dikili 0 0 Ödemiş 0 6 Tire 1 4 Urla 0 1 İZMİR TOPLAM KOCAELİ ŞUBE Gebze KOCAELİ TOPLAM KONYA ŞUBE Aksaray 10 9 Akşehir 2 3 Beyşehir 1 3 Ereğli 4 8 Karaman 5 11 Kulu 0 6 Seydişehir 2 2 KONYA TOPLAM MANİSA ŞUBE Turgutlu 0 4 Akhisar 2 6 Alaşehir 0 0 Soma 0 0 Salihli 5 4 MANİSA TOPLAM MERSİN ŞUBE Anamur 2 2 Tarsus 1 11 Silifke 0 0 MERSİN TOPLAM MUĞLA ŞUBE Bodrum Fethiye 4 14 Marmaris 2 1 Milas 6 12 Ortaca 1 5 Datça 1 6 MUĞLA TOPLAM SAKARYA TOPLAM

38 SAMSUN ŞUBE Amasya 8 10 Sinop 1 10 Yozgat 4 6 Ordu 9 4 Tokat 8 11 SAMSUN TOPLAM TEKİRDAĞ 5 17 Çorlu 8 23 TEKİRDAĞ TOPLAM TRABZON ŞUBE Giresun 5 27 Rize 4 12 Artvin 3 4 Gümüşhane 3 3 TRABZON TOPLAM UŞAK TOPLAM VAN ŞUBE Bitlis 3 2 Hakkari 0 0 Muş 2 2 Yüksekova 0 0 VAN TOPLAM Genel Toplam (31/12/2016) Genel Toplam 4183 Tablo- 5: Türkiye Geneli 2016 ve 2017 Yılında İTB sini yenileyen toplam firma sayısı : 4248 Bu İTB lerde kayıtlı olan SİM lerin uzmanlık alanları ; YAPI-5557 GEOTEKNİK-102 ULAŞTIRMA- 77 HİDROLİK VE SU KAYNAKLARI- 142 KIYI LİMAN-22 YAPI MALZEMESİ 15 YAPIM YÖN. VE YAPI İŞL

39 İnşaat Mühendisleri Odası (İMO),TMMOB nin kuruluşundan hemen sonra, inşaat mühendislerinin meslek örgütü olarak 1954 yılında kuruldu. İMO 63 yıllık uzun tarihinde ileriye giden, atılım yapan, meslektaşlarının sorunlarını, sorunların çözüm önerilerini sürekli gündemde tutan, çözüm önerilerinin gerçekleşmesi için ilgili bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarla çalışmalar yapmak için uğraşan bir meslek örgütü oldu. Meslektaşlarının ihtiyacı olan Meslek içi eğitim seminerleri, kurslar, sempozyum ve teknik kongreler düzenliyor. Meslek alanındaki kentleşme, deprem, ulaştırma, çevre, yatırımlar vb. konularda kamu yararı ilkesini esas alan görüş ve önerilerini, hem yetkili karar vericiler ile hem de kamuoyu ile paylaştı. İMO, ülkenin ve kendi kurumsal kimliğinin ileriye gidebilmesi için vazgeçilmez önemde olan hukuk devleti, demokrasi ve temel insan /yurttaş hak ve özgürlükleri için de uğraş veriyor. Bu konularda da uğraşına devam ediyor. TMMOB ve mühendislik, mimarlık meslek odaları anayasal kuruluşlar olarak kuruluş yasalarına göre kamu kurumu niteliğinde, mesleği yapabilmek için üyeliğin zorunlu olduğu, Yönetim Kurullarını, Denetim ve Onur kurullarını demokratik seçimlerle göreve getiren, nispi özerk yapıları ile Demokratik Meslek Örgütü olarak tanımlanabilecek örgütlerdir. Odalar, faaliyet amaçlarını ve tüzüklerini kendileri belirleyen, üyeliğin gönüllülük esasında olduğu sivil toplum örgütü değildir. Ancak ortak amaçlar için ilgili meslek odaları, sivil toplum örgütleri, yerel yönetimler, kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği, güç birliği yapabilirler. Odamız bu tür iş ve güç birliklerini sürdürmektedir. 1950, 60, 70 li yıllar, İnşaat Mühendislerinin, mühendis/mimarların sosyal konumları ve toplumsal statüleri bakımından ayrıcalıklı ve altın yılları oldu. Ancak 1980'lerden günümüze, İnşaat Mühendisleri, büyük firma sahibi, üst yönetici ve ast bürokrat çok küçük bir azınlık hariç, sosyal konumlarını ve ayrıcalıklı toplumsal statülerini yitirmişlerdir. İnşaat mühendislerinin çok büyük çoğunluğu özel sektör ve kamuda ücretli olarak çalışmaktadır. İnşaat mühendislerinin ağır sorunları ve bu sorunlara çözüm arayışında İMO vazgeçilmez bir yere ve öneme sahiptir. Aynı şekilde TMMOB de tüm mühendis ve mimarların ortak sorunlarının çözümünde ortak güç ve eylem birliği için vazgeçilmez bir öneme sahiptir. 37

40 1.3) İMO NDA ÖRGÜTLÜLÜĞÜMÜZÜ VE MESLEKİ DAYANIŞMAMIZI NASIL DAHA GÜÇLÜ KILABİLİRİZ? TABLO - 6 (1-2) İMO 06/02/2017 tarihi itibariyle aktif SİM ve İTB sayıları SİM SAYISI İTB SAYISI İL İL ÜYE SAYISI İL NÜFUSU İMO ŞUBE ADANA Şube ADIYAMAN AFYONKARAHİSAR AKSARAY AMASYA ANKARA Şube ANTALYA Şube ARDAHAN ARTVİN AYDIN Şube BALIKESİR Şube BARTIN BATMAN BAYBURT BİLECİK BİTLİS BOLU BURDUR

41 BURSA Şube ÇANAKKALE Şube ÇANKIRI ÇORUM DENİZLİ Şube DİYARBAKIR Şube DÜZCE EDİRNE ELAZIĞ ERZİNCAN ERZURUM Şube ESKİŞEHİR Şube GAZİANTEP Şube GİRESUN GÜMÜŞHANE HAKKARİ HATAY Şube IĞDIR ISPARTA İSTANBUL Şube İZMİR Şube KAHRAMANMARAŞ KARABÜK KARAMAN KARS KASTAMONU KAYSERİ KIRIKKALE KIRKLARELİ KIRŞEHİR KİLİS KOCAELİ Şube KONYA Şube KÜTAHYA MALATYA MANİSA Şube MARDİN MERSİN Şube MUĞLA Şube MUŞ NEVŞEHİR NİĞDE ORDU OSMANİYE RİZE SAKARYA Şube 39

42 SAMSUN Şube SİNOP SİVAS ŞANLIURFA ŞIRNAK TEKİRDAĞ Şube TOKAT TRABZON Şube UŞAK Şube VAN Şube YALOVA YOZGAT ZONGULDAK TOPLAM /12/2016 GENEL TOPLAM 4183 TABLO- 3 ve TABLO-6 ten yapılan şube kıyaslamalarına göre Kayseri nin Temsilcilik olması uygun değildir. Önümüzdeki kongrede Kayseri mutlaka Şube yapılmalıdır. Ayrıca özellikle Büyükşehir Belediyesi olan (nüfusu 750 bini aşan) illerimiz için de gerekli değerlendirmeler yapılarak, Şube olma potansiyeli olan iller de Şube yapılmalıdır. Tablo- 6 Kayıt oldukları dönemlere göre İnşaat Mühendisi Sayıları NO YIL ARALIĞI KAYITLI ÜYE SAYISI yılı sonu itibarıyla Odamızın üye sayısı dır yılı üye sayımız dir yılı kayıtlı üyelerimiz 42 yıllık meslek yaşamları nedeniyle emekli olmaktadırlar. Dolayısıyla aktif üye sayımız civarındadır. 1.Küçük proje büroları; 2016 yılında Odamızdan tescil belgesi olan İTB sayısı 3504 tür. SİM sayısı ise 4092 dir. Küçük büro sahibi inşaat mühendisleri yoğun emekle çalışmakta ve haksız rekabeti yoğun bir şekilde yaşamaktadırlar. Bu alanda adeta kötünün iyiyi piyasadan kovduğu bir düzen vardır. Odamızda bağları en fazla olan üye kesimidir. 2. Yapı denetim firmaları; Uzman/Yetkin Mühendislik altyapısı olmadan 4708 sayılı yasaya göre kurulan bu firmalarda işini çok iyi yapan firmalar bulunmakla birlikte, oldukça büyük bir kesim meslek ettiğinden uzak bir yapı denetim uygulaması yapmaktadırlar. Ve bu firmalarda imzacı yapı kontrol mühendisleri bulunmaktadır. Yapı denetim asgari ücretleri alınmayarak haksız rekabet de yapılmaktadır. Çevre ve 40

43 Şehircilik Bakanlığı'na bağlanmışlar ve Oda denetiminin dışına çıkarılmışlardır. Yapı denetim firması sayısı 2619 dur. Aktif firma sayısı 1661 cezalı firma sayısı ise 958 dir. 3. Mühendislik Müşavirlik firmaları; Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (TMMMB) ne kayıtlıdırlar. TMMMB, ve FIDIC e bağlı bir müşavir mühendis derneğidir. Bir çoğu Ankara'da kurulmuş 141 firma ve tüzel kişi kayıtlıdır. Bu kesimle bağlar kurulması gerekmektedir. AB ülkelerindeki Müşavirlik Mühendislik hizmetleri ve firmaların durumu kapsamlı bir araştırma konusu yapılmalıdır. 4. Küçük Müteahhit İnşaat Mühendisleri; Müteahhitlik firması başka bir ülkede var mıdır? Küçük müteahhit meslektaşlarımız böyle bir cangıl ormanında çok haksız rekabete karşı karşıya çalışmaktadırlar. Odamız bu meslektaşlarımızın sorunlarına da eğilmeli ve sorunlarına çözüm üretmeye çalışmalıdır. İl ticaret odalarına kayıtlı olan bu üyelerimizin sayıları ticaret odalarından bulunabilir. 5. Ücretli Çalışan İnşaat Mühendisleri; başta düşük ücret ve işsizlik ile neredeyse tatilsiz çalışma koşullarında işlerini yapmaktadırlar. Odamızda örgütlülüklerini güçlendirmeleri ve mesleki dayanışma ile sorunlara çözüm aramaları gerekmektedir. Kamu kesiminde çalışan inşaat mühendisleri isteğe bağlı üyelik nedeniyle oda bağları çok azalmıştır, sayıları bilinmemektedir. Kamu kesiminde 657'ye tabi ve sözleşmeli çalışan meslektaşlarımızın mesleki sorunları ve durumları araştırılmalıdır. Ayrıca kamu kesiminde de isteğe bağlı da olsa oda üyeliği arttırmak için sürekli çalışmalar yapılmalıdır. 7. Genç İnşaat Mühendisleri; geleceğimiz olan mesleki, düşük ücret, işsizlik şeklinde pek çok sorunu bulunan yeni mezun genç meslektaşlarımızın oda ile güçlü bir üyelik bağı kurmaları çok önemlidir. Sorunlarının ancak örgütlü meslektaş dayanışması ile ve odaları ile güçlü bağlar kurmaları ile mümkün olabileceği, genç meslektaşlarımıza her etkinlikte anlatılmalıdır. Genç meslektaşlarımızın Odada örgütlülüğü için özel bir önem gösterilmelidir. 8. diğer kesimlerle ilgili ve kapsamlı araştırmalar yapılmalıdır. Bütün bu çalışma ve araştırmalardan hareketle 2025 yılına dönük 8 yıllık bir projeksiyon yapılmalıdır. Türkiye inşaat mühendisleri için 4 yıllık (2+2) stratejik plan ve hedefler konulmalıdır, yönetimler bu plan ve hedefleri çalışmalarında esas almalıdırlar. 1.4) ÜLKEMİZDE İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ VE İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ UYGULAMALARI Ülkemizde inşaat sektörü ve inşaat mühendisliği uygulamaları ülkemize inşaat sektörünün durumu ve inşaat mühendisliği uygulamaları kapsamlı araştırma konusu olarak ele alınmalıdır. inşaat sektöründe yurt dışında ihaleler alan uluslararası ölçekte İnşaat firmalarımız vardır Bu firmalar Rusya'da Türki cumhuriyetlerde Türkistan Azerbaycan vb. ülkede uluslararası ölçekteki projelerin yapımını göstermektedirler yılında dünyanın en büyük 250 müteahhit listesinde Türkiye 43 firma ile Çin'den sonra ikinci sırada yer almıştır. Türk Müşavir Mühendisler ve Mimarlar Birliği (Fidic e) bağlı dernek statüsündedir. TMMMB'de çeşitli TMMMB'ye kayıtlı tüzel -kişi olarak çeşitli dallarda 141 Müşavirlik firması ve tüzel- kişi mevcuttur. TMMMB'de kişiler geliştirilmelidir kısa Birlik Mühendislik hizmetlerimizin ulusal ve uluslararası durumu ve ülkemizde AR-GE konusu daha kapsamlı olarak araştırılmalıdır. 41

44 42

45 GEÇMİŞE BAKABİLMEK, HATIRLAMAK VE YAPABİLİR OLMAK İnş. Müh. Abdulselam SUVAKÇI İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Örgütlenme Çalıştayı / 18 Şubat 2017 Giriş Psikoloji, insan davranışının altında yatan temel nedenleri bulmaya çalışan bilimsel çabaya verilen ad olarak tanımlanmakta. Doğan CÜCELOĞLU; bireyin psikoloji biliminin temel kavramlarını bilmesinin kişinin kendisine hem de yaşadığı topluma faydalarını iki şıkta belirtir. 1) Kendi davranışlarının nedenlerini daha iyi anlamaya, 2) Toplum olarak daha sağlıklı ve demokratik düzen oluşturmayı kolaylaştıran olarak belirtir. Öte yandan insan davranışının temellerini değişik açılardan belirleyen yöntemlerden bahseder. Bunlardan birisi de bilişsel yaklaşım yöntemidir. Bilişsel psikologlar insanı, edilgen bir yaratık olarak değil, algılayan, uyarıcıları işleyen, anlamlandıran etken(aktif) bir sistem olarak görürler. Diğer canlılardan ayıran belirli özelliğinin işleyebilme, anlamlandırabilme yeteneğini öne çıkarırlar. Dolayısı ile akla algılama, bellek ve düşünme gibi zihinsel bilgi işleme süreçlerinin insanın çevre ile ilişki kurar, kendi hakkında bilgilenir, hatırlar, sorun çözme yeteneklerini geliştirir ve gelecek hakkında da nasıl olması gerektiğinin ilişkilerini oluşturmaya çalışır. Demek ki; Birinci olarak diğer canlılardan ayıran özellik: İşleyebilme ve anlamlandırabilme yeteneğimiz, İkincisi bu yeteneğimiz ile çevre ile kurduğumuz ilişki, Üçüncüsü kurduğu ilişki ile kendini tanımlar, Dördüncüsü bu ilişkiler sonucu belirli şeyleri başkasından da duyduğunda yeniden hatırlamaya başlar, Beşincisi hatırlama ise kendisinin sorun çözme kapasitesini artırır, Altıncısı geliştirdiği bu yetenekleri sayesinde gelecek hakkında olması gerekenler için ne yapmalı sorusunu sorma ile birlikte "çare" aramaya başlar. Yukarıdaki saydıklarımı grup, topluluk, toplum, kurumlar vd. uygulanabileceğini düşünmekteyim. Bu yöntemden hareket ederek yaşadığımız dünyanın şimdiki zamandaki durumunu kısaca anlamaya çalışmak üzere özet denilecek bir başlangıç yapabiliriz. Daha sonra hatırlama anlamında meslek ile ilgili tarihsel bir özet vermek ve neler yaptıklarımızı ya da yapamadıklarımıza bakmak sonunda ise kısaca yapabilir olmanın görünmez çaresizliği ne değinmek olacak. 43

46 1) TARİHSEL ÇEVRİM TEKRARLANIYOR MU? Dünyada bir tartışma yürütülmekte. Bu tartışma iki tarafı bulunmakta; kabaca Andre Gunter Frank ve çevresi ile Immanuel Wallerstein ve çevresi diyebiliriz. Kabaca özetlersek; Frank ve çevresi 5000 yıllık bir sistemin var olduğu tezini ileri sürerek, dünyanın durumunu bir Dünya Sistemi olarak tanımlamakta; diğer kesim ise kapitalizmin geçmişle kıyaslanamayacağını ve kapitalizmin 1500 yıllarından itibaren kendine özgü bir sistem olduğunu ve geçiş aşamaları anlamında ve tanımlamalarında sorunlar bulunduğunu söyleyerek Dünya-Sistemi, ya da Dünya Sistemleri olarak tanımlamaktadır. Bu tartışma ile ilgili makaleler İMGE yayınevinin çıkarmış olduğu Dünya Sistemi (Beş Yüzyıllık mı, Beş Binyıllık mı?) kitapta bulunmaktadır(şekil 2). Kapitalizm bilgi birikiminin sonucunda, bilginin kullanımı, geliştirilmesi ve en önemli olanı yani gökte olan iktidar kavramını yeryüzüne indirebilmiş bir sistem olarak da tanımlanabilir. Sonuçta; Kapitalizmin gerekleri; sınıflar, toplumsal katmanlar arasındaki mücadeleler sonucu gelişme ile hak ve özgürlüklerin gelişimini üç ana kısım olarak tanımlayabiliriz. Kişi hakları ve siyasal haklar, Sosyal ve kültürel haklar, Dayanışma hakları. Her hak grubu gelişen mücadele tarihinin içinde oluşmuş haklar olarak görülebilir. Her tarihsel dönem ve kuşak sonucu gelişen hak kavramı insanlığın daha iyiye daha güzele daha özgürlüğe gidişinin de bir yolu olmuştur. Öte yandan: Mahfi Eğilmez'in 30 ekim 2010 tarihli "Dünya kimseye kalmıyor" yazısı ile Samir Amin'in kitapta bulunan makalesindeki MÖ 300 MS 1500 tarihlerindeki "Haraca bağlı sistemlerin" durumunu belirten ve ekonomileri karşılaştıran tablosu ile birlikte karşılaştırmak ilginç geldi. "Aşağıda 1500 ile 2009 yılları arasında dünya GSYH'sindeki paylar tablosunu (1500, 1913 ve 1973 yılı verilerini Angus Maddison'ın The World Economy: Historical Statistics adlı kitabından ve 2009 yılı verilerini IMF'nin World Economic Outlook kitabından derleyerek hazırladım.)" hazırladığını ve tabloyu hazırlarken hangi kaynaklara dayandığını belirtmiş ve Şekil 1'deki tablo ortaya çıkmış. Şekil 2 ye baktığımızda Amin'in göstergeleri ile şekil1 deki tablonun arasında bir bağlantı kuruluyor gibi görünüyor. Dünya GSYİH üretiminde ağırlık tekrar Asya kıtasına doğru gibi. 44

47 Şekil 1- Mahfi Eğilmez, Radikal, Şekil 2- MÖ 300-MS 1500 arasında haraca dayalı dünya sistemi (Samir Amin, Dünya Sistemi, sf 484,İMGE) Dünya sistemi kavramının etrafında tartışılan en önemli özelliği tarihsel olarak günümüzü nasıl tanımlayacağımız üzerinedir. Daha doğrusu iki görüş açısından da yapılan tartışmalardaki en kısa tanım olarak "bir bütünsel gelişmenin sürekliliği ile sistemlerin olduğu" arasındaki tartışmadır. Tarih boyunca "ticaret" her zaman olmuştur. Arkeolojik bulgular da bu ticareti teyit etmektedir. Kayseri'deki çakmaktaşı Mısır ve Tunus'ta bulunmuştur. Ancak iş üretim sorunlarına geldiğinde ise farklı sistemlerin olduğu genel kabul görmektedir. 45

48 Immanuel Wallerstein eğer Dünya Sistemi olarak adlandırırsak Kapitalist Sistemini algılayamayız demekte ve Dünya-Sistemi olarak tanımlamaktadır. Kapitalist sisteminin yapısını Marks açıklayarak ismini tarihe yazmıştır. 2) BUGÜNÜN GÖRÜNÜMÜ Gelişen kapitalizmin bugünkü durumunu da David Harvey ise aşağıdaki tablodan görüldüğü gibi tanımlamaktadır. Tablo 1 içinde ".(b)u fikre karşı akla hemen iki kayıt geliyor. Birincisi, pedagojik nedenlerle vurgulanan bu karşıtlıklar, gerçekte hiçbir zaman bu kadar çıplak olarak ortaya çıkmaz; herhangi bir toplumdaki "haleti ruhiye" her zaman ikisinin arasında bir yerde sentetik bir noktadır. İkincisi, bağlantılar hiçbir biçimde tarihsel nedenselliğin ya da zorunlu ve bütünsel ilişkilerin kanıtı olamaz. Bağlantılar makul görünse bile (ki bir çoğu öyledir) bunların anlamlı bir bütünsellik oluşturduğunu kanıtlamak için başka yol bulunmalıdır. Davit Harvey /Postmoderliğin durumu/metis, 4.basım, sf.374" belirtmektedir. Karşılıklar mevcut dünyamız durumundaki geçişkenliğin başlıklarını oluşturmakta. Dünyamız bir geçiş döneminde denilebilinir. Esnek postmodernite Fordist moderniteyi ters yüz etmekte gibi. Tablo 1 de gösterilen karşıtlıklara dayalı ilişkiler aynı zamanda "hep sermaye birikiminin dur durak bilmeyen dönüştürücü faaliyetine ve spekülatif"(harvey377) değişimine tabi olarak gelmiş olduğumuz bir noktayı gösterdiğidir. Gelinmiş olan bu ".. zaman ve mekan deneyiminde, finans sisteminde, genel olarak ekonomik krizler, kültürel ve politik değişim için koşul oluşturabilir ama yeterli koşullar düşünce ve bilgi üretiminin içselleştirilmiş diyalektiğine çok daha sıkı sıkıya bağlıdır. Marks'ın dediği gibi hala ve her zaman 'yapımızı gerçekte inşa etmeden önce hayalimizde inşa ederiz'."(harvey,378). Hayalimizde inşa edeceğimiz yapı için mevcut koşulların ya da zaman ve mekanın örtüştüğü bir dünyayı algılamak için ne kadar çaba göstermemiz gerekecek. Tablonun işaret ettiği aslında karma bir durumla karşı karşıya bir görüntü vermekte. Pratiğe baktığımızda ise modern olanla postmodern arasında felsefi anlamda bir çatışkı sürmekte denebilir. Kültürel kodlar açısından ve bunun pratiklerine baktığımızda hakim olan şey postmodern durum. Ancak bu durumdan "insanlığın hayali" olabilecek bir teorinin ipuçları daha görünmemekte gibi. Gelişen toplumsal hareketler, Latin Amerika deneyleri bizler için birer ipucu olabilir mi? Ya da Şükrü Argın'ın dediği gibi "neo-liberal politikaların hakim olduğu bir dünya kıpırdanmaya" izin verir durumda değil mi? 2008 finans krizi bu dünyanın gelinen noktada yaşanan toplumsal olaylar bu değişim ve dönüşümün karşı koyuşları anlamında söylem ile teorinin oluşumunda önemli ipuçları verdi diyebilir miyiz? Bu girişin girişi sonucunda soru ve bu çalıştayın konusunda da dünyanın olası çevrimine karşı bizler acaba varsa eğer bu döngüde ne yapmaktayız. 46

49 Tablo1. Fordist Modernlik/ Esnek Modernlik /Harvey/ Postmodernliğin Durumu FORDİST MODERNLİK KARŞISINDA ESNEK MODERNLİK, YA DA BİR BÜTÜN OLARAK KAPİTALİST TOPLUMDA KARŞIT EĞİLİMLERİN İÇ İÇE GEÇİŞİ Fordist modernlik Ölçek ekonomileri/bütünsel kod/hiyerarşi/ayrıntılı işbölümü Paranoya/yabancılaşma/belirti sosyal konut/tekelci sermaye Amaç/tasarlama/hâkim olma//belirlenmişlik/üretim sermayesi /evrenselcilik Devlet iktidarı/sendikalar/refah devletçiliği/metropol Etik/para meta/ Tanrı Baba/maddesellik Üretim/özgünlük/otorite/mavi yakalı/avangardcılık/ çıkar grubu politikası/semantik Merkezîleşme/bütünselleştirme/sentez/toplu pazarlık Operasyonel iş yönetimi/bütünsel kod/faillik/görev tekliği/köken Üst-teori/anlatı/derinlik/kitle üretimi/sınıf politikası/teknik-bilimsel rasyonalite Ütopya/ruhu arındıran sanat/yoğunlaşma/uzmanlaşmış çalışma/ toplu tüketim İşlev/gösterim/gösterilen/sanayi/Protestan çalışma ahlakı/ mekanik çoğalma Oluş/epistemoloji/düzenleme/kent yenileme/göreli mekân Devlet müdahaleciliği/ sanayileşme/ enternasyonalizm/kalıcılık /zaman Esnek posmodernlik Çeşit ekonomileri/kişisel dil/ anarşi/ çeşitlilik/ toplumsal işbölümü Şizofreni/merkezsizleşme/arzu/evsiz- barksızlık/ girişimcilik Oyun/raslantı/tükenme/belirsizlik/hayali sermaye/yerelcilik Finansal güç/bireycilik/yeni-muhafazakârlık/ kentsizleşme Estetik/kaydi para/ruhülkudüs/maddesel olmayan Röprodüksiyon/pastiş/eklektizm/beyaz yakalı/ticari mantık/ karizmatik politika/retorik Ademi merkezileşme/yapıbozum/antitez/yerel sözleşmeler Stratejik iş yönetimi/kişisel dil/androjin/görev çeşitliliği/iz Dil oyunları/imaj/yüzey/küçük deste üretimi/toplumsal hareketler/ çoğulcu ötekilik Heteropyalar/seyirlik/dağılma/esnek işçi/sembolik sermaye Kurgu/kendine gönderme/ gösteren/ hizmetler/ geçici sözleşme/ elektronik çoğalma Varlık/ontoloji/deregülasyon/kenti yeniden canlandırma/mahal Bırakınız yapsınlar/sanayisizleşme/jeopolitik/gelip geçicilik/mekân Bilişsel psikolojinin "Hatırlama" kısmından bir daha bir daha geçmişte yaptıklarımızı tekrarlamakla başlayabiliriz. Yani tarihsel olana söylediklerimize başvurabiliriz. 3) TARİHSEL OLARAK BİZİM VE DİĞERLERİNİN SÖYLEYEBİLDİKLERİ Şükrü Er, Türkiye'de ve Diğer Ülkelerde Mühendislik ve Mimarlık Yasaları isimli kitaptan iki paragraf aşağıdaki gibi: "Bir taraftan derneklerin iyi çalışamaması, diğer taraftan yabancı memleketlerde, derneklerden gayrı ayrıca mecburi üye olunan mühendis odalarının varlığı ve bunlarının kanunlarının tercüme edilmiş olması, mühendis odalarının kurulması fikrini yeniden alevlendirdi. Odaların kurulması çlışmaları T.Y. Mühendisleri birliğinde hemen hemen yıllarca her kongrede ele alınmıştır tarihli Birlik kongresinde, Odalar Kanunu çalışmalarını yeniden gözden geçirmek ve sonuçlandırmak üzere Abdurrahman Naci Demirağ, Namık Sılay, Abdullah Hüsrev Güleman, Nazir Toğrul, Hulki Yanat, Hasan Halet Işıkpınar, Muhittin Teköz, Halit Arıoğul ve Nejat Atsan'dan ibaret bir komisyon kurulmuş. Aynı tarihlerde T.Y.Mimarlar Birliği de (Türk Yüksek Mimarlar Birliği Odaları) Kanunu projesi Nafia Vekâletine vermiştir. Yabancı mevzuatının Türkçeye çevirilerinde rahmetli Prof. Abdullah Türkmen'de bir kısmında faydalı çalışmalar yapmıştı. Odalar gerekliymiydi tartışmaları, Odalar kurulduktan çok sonraları 47

50 dahi devam ettiğinden tercüme edilmiş yabancı mühendislik mevzuatını toparlıyarak 1958'de bir kitap olarak yayınlattım." Bu sözler böylece tarihe bir giriş/ya da hatırlamanın başlangıcı anlamında alınabilir. a) TMMOB'nin Kuruluşu, Odaların Oluşumu ve Mesleği Düzenleme Çalışmaları TMMOB'nin ve Odaların kuruluşundan itibaren kurumlaşma ve üyelerin odalara üye olmalarına dönük çalışmalar önemli bir çaba göstermek olmuştur. Odaların oluşması ve örgütlenme için şube çalışmaları yapılmış ve bir düzen kurulmaya başlanmıştır. a.1) Mesleğin kurumsallaşması Şubeler ilk önce üyelerinin hangi alanda faaliyet yaptıklarını öğrenmek ve faaliyetlerini bildirmeleri istemişlerdi. Daha çok devlet memurlarının üye olmalarının ve dışarıda serbest çalışan, ücretli çalışanların şubelere üye olmaları içim çaba gösterilmiştir. İmar Nizamnamesi yürürlüğe girdiğinden itibaren mevzuatın imar hareketlerinde uygulama konuları da devreye girmekte. Parsellenmemiş yerlerde inşaata izin verilmemekte ve yıkım kararları gündeme gelmektedir. TMH, Ağustos57 a.2) Yapılarda sorumluluk Fen Adamlarının Salahiyet ve Fenni Mesuliyetlerine dair Talimatname yürürlüğe girerek, fen adamlarının yapı büyüklüğüne göre proje üretimi, uygulaması ve onarım hakları verilmiştir. Bu talimatname çerçevesinde görev, yetki ve sorumluluk üzerine senelerce sürecek bir çekişme de gündeme gelmiştir. 1970'lere kadar bu çekişme sürecektir. TMH Tem57 TMH Temmuz 1961 tarihindeki sayısında mesul fen adamlarının belediyece sicillerinin tutulması ile ilgili bir genelge yayımlandığını belirtmektedir. Bu tebliğ'de Mimarlar Odası ile İnşaat mühendisleri Odasına kayıtlı olanlar Mimarlık, İnşaat ve statik projesi yapmaya yetkili olduğu belirtilmektedir. TMH Haziran 1962 tarihli İMO 8. Genel Kurul kararlarında en önemli karar ise: Proje ve fenni mes'uliyet belgelerinin Odamızca verilmesi usulünün bütün Türkiye'de geçerli olması için kararıdır. İstanbul ve Ankara'da yürürlükte olan "sicil" tutma işlemlerinin tüm belediyelerde geçerli olması yönünde çalışma yapılması için çaba gösterilmesi ve uygulanması doğrultusunda temsilcilikler açılmaya başlanır. TMH Kasım 1962 tarihinki sayısında Odanın artık "Binalara ait Betonarme Projeleri Hakkında Minimum Standartlar Yönetmeliğinin" yayımlandığını belirtmektedir. Projelerdeki kalitesizliğin de belirli bir standarda bağlanma dönemine gelinmiştir. Yönetmelik bir geçiş dönemi ile1 Haziran 1962 tarihinde yürürlüğe gireceği belirtilmiştir. TMH Nisan 1964 Tarihinde "İMO Mühendislik Bürolarının Proje Yönünden Tescili Yönetmenliği" yayımlanır ve böylece projelerin kimler tarafından yapıldığı tescil işlemi bir yönetmelik ile tamamlar. TMH Kasım 1964 sayısında İmar ve İskan Bakanlığı Tetkik Kurulu Başkanlığınca yayımlanan 6785 sayılı İmar Kanunun Uygulanması ile genelgeyle İMO, MO, EMO ve MMO'sının "vize edecekleri projelerin kabul edilmesi için gönderilir. Literatürümüze böylece "proje denetimi" kavramının ilk adlandırması gündeme gelir. Senelerce "vize" olsun mu olmamasın mı" tartışması da gündeme gelmiş olur. İlk tartışma İMO İstanbul Şubesi 22. Dönem Çalışma Raporunda Mimarlar Odası İstanbul Şubesi ile yayımlanan bildiriyle sorun gündeme gelir: Ortak Mesleki Denetim Uygulaması sorunlar rağmen devam eder tarihinde 4 Odanın yapmış olduğu OMDU(Ortak Mesleki Denetim Uygulaması) uygulanması Belediye tarafından uygulaması durdurulmuş buna karşı ise mücadele başlamıştır. 48

51 a.3) 1961 yılında yapılan bir tartışma ve komisyon ön raporu ile Yapı Polisi gündeme gelmiştir. Ayrıca "Prüfingenieur" kavramı ile " Serbest proje onay büroları" kavramı ile ilgili raporlar hazırlanmış, kurullarda tartışılmıştır. İMO İstanbul Şube 11 Dönem Çalışma Raporu Yine bu sıralarda İnşaat Mühendisi ile Mimar arasında da "İhtisas Ayrımı" gündeme gelmiş sorun ancak İmar Kanunun 14. Maddesindeki "iştigal" kelimesi 1989 tarihinde kaldırılarak yaşama geçmesi sağlanmıştır. İmzacılık Kendi adına çalışanın kendisinin yapmadığı projeye imza koyması sonucu verilen isim olarak 1960'lardan beri dillendirilen bir kavram. TMH Mayıs 59 sayısında Nafia Vekaletinden yayımlanan bir tebliğ bulunmakta ve İMO Haysiyet Divanından başkalarının yapmış olduğu" bir çok projeye imza atmak ve bu işi adet haline" getirdiğinden 2 ay süreyle faaliyetten men edilgini belirtmektedir. Bu dönemde sadace inşaat mühendislerinde bu durum yoktur. Niyazi Duranay tarih söyleşilerinde bir mimarın 1 yıl içinde birkaç yüz projeye imza attığını belirtmektedir. Bu dönemde en büyük çatışma mimar veya mühendis olmayanların kurduğu mühendislik ve mimari büro sorunları üzerine tartışmalar bulunmakta ve bu konuda nasıl tedbir alınması üzerine çalışmalar yapılmaktadır. a.4) Yapı süreci ve Mevzuat gelişimi Tablo 2. Osmanlı dan Günümüze Yapı Süreci ve Mevzuat gelişimi ( Murat TAŞ «Osmanlıdan günümüze yapı üretiminde mimarlık» faydalanılarak eklemeler yapılmıştır) Dönemler Aşamalar Kurumlar Yasalar Cumhuriyet Öncesi Dönem (Osmanlı Dönemi) Cumhuriyet Sonrası Denem 1839 Tanzimat Fermanı (Batılılaşma Hareketi) Öncesi Dönem 1839 Tanzimat Fermanı (Batılılaşma Hareketi) Sonrası Dönem Arası Dönem Arası Dönem Arası Dönem Arası Dönem Hassa Mimarlar Teşkilatı Nafia Nezareti (Bayındırlık İskan Bakanlığı) Nafia Nezareti (Bayındırlık İskan Bakanlığı) Bayındırlık Bakanlığı İmar ve İskan Bakanlığı İmar ve İskan Bakanlığı Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Şehremaneti Şehremaneti Şehremaneti Belediye Belediye Belediye Belediye Fermanlar Ebniye(Yapı) Nizamnamesi Ebniye Nizamnamesi 642 Sayılı Belediyeler Kanunu Yapı Yollar Kanunu 3458 Sayılı mimarlık ve Mühendislik Kanunu 1580 Sayılı Belediyeler kanunu 4585 Sayılı Resmi ve Hususi Binalarda Fen adamlarının Sorumlulukları TMMOB Yasası 6985 Sayılı İmar Kanunu 1605 Sayılı Kanun 3194 Sayılı İmar Kanunu Mülga 601 ve 595 Sayılı KHK ler 4708 Sayılı YD Kanunu 49

52 b) Kanun taslakları b.1) 601 Sayılı KHK: Mühendislik ve Mimarlık Hakkında Kanun ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanununda değişiklik yapılması; 4484 sayılı Kanunla değişik 27/8/1999 tarihli ve 4452 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu'nca 9/6/2000 tarihinde kararlaştırılmıştır. b.2) Yetkin Mühendislik Yasa Tasarısı (İMO 1997): AMAÇ Madde 1- Bu yasanın amacı çağdaş tekniklere uygun, kaliteli ve güvenilir mühendislik hizmetlerinin tüm ülkede kişiler ve toplum yararına sunulmasını ve bu hizmetlerle ilgili yanlış uygulamaların önlenmesini sağlamak üzere oluşturulan Yetkin Mühendislik Kurumunun ve işleyiş esaslarının tanımlanmasıdır. b.3) ODTÜ'nün hazırladığı Taslak (1999): AMAÇ: Madde 1 - Bu kanun mühendislik ve mimarlık hizmeti yapan meslek mensuplarına mesleki yeterlilik belgesi ve imza yetkisi verilmesi amacıyla düzenlenmiştir. b.4) TMMOB'nin hazırladığı Taslak (2005): YETKİN TEKNİK ELEMAN KANUNU TASARISI TASLAĞI AMAÇ Madde - 1 Bu Kanunun amacı, ülke ve toplum yararları doğrultusunda meslek alanları ile ilgili denetimin yapılabilmesi, yetkili üyelerin tanımlanması, üyelerin mesleki ve bilimsel çalışmalarına yaptıkları işlere ve tamamlayıcı eğitimlerine dayanan uzmanlıklarının Meslek Odalarınca belirlenmesi, belgelendirilmesi ve gerektiğinde yetkili üyelerin kamuoyuna önerilmesinin sağlanmasıdır. b.5) Mimarlar Odasının hazırladığı Mimarlık Hakkında Kanun (Çerçeve Tasarı) (2005) AMAÇ Bu kanunun amacı; Anayasa'nın 135. maddesindeki kamu niteliğinde meslek kuruluşları için öngörülen yükümlülüklerin mimarlık alanında yaşama geçirilmesinde katkıda bulunulmak üzere; ülkedeki yapılaşma ve kentleşme sürecinde mimarlığın katkı ve etkinliğinin güçlendirilmesi; mimarlık sanatı ve mesleğini icra edebilmek için mesleki ehliyetlerin kazanılması; meslek mensuplarının mesleki sicillerinin tutulması, sürekli mesleki gelişimlerinin ve denetimlerinin sağlanması; mesleki etik kurallarının belirlenmesi ve bunlara uyulmasının sağlanması; mesleki hizmet alanlarının tanımlanması; mimarlığın kamu ve toplum yararına icrasının ve gelişmesinin sağlanması; mimarlık eğitiminin gelişmesinin sağlanması; Toplumda ve kamu yönetiminde mimarlık kültürünün yaygınlaşması ve mimarlık mirasının korunmasının da gözeten bir mesleki ortamın ülke düzeyinde yaygınlaştırılması ile ilgili usul ve esasları belirlemektir. b.6) Harita ve Kadastro Mühendisleri Odasının Lisanslı Harita Kadastro Mühendisleri ve Büroları Hakkında Kanun(2005) Amaç ve kapsam MADDE 1.- Bu Kanunun amacı, kadastro teknik hizmetlerinin yerine getirilmesini sağlayacak lisanslı harita ve kadastro mühendislerinin faaliyet, denetim ve sorumluluklarına ve kuracakları harita ve kadastro bürolarına dair esas ve usulleri belirlemektir. Kadastro teknik hizmetlerinden tescile tabi olmayan işlemlerin yapım ve kontrolü, tescile tabi olan işlemlerin yapım sorumluluğu lisanslı harita kadastro mühendislik bürolarınca yerine getirilir. Ancak, kamu kurum ve 50

53 kuruluşları ile lisans sahibi harita ve kadastro mühendislerinin diğer kanunlar ve ilgili mevzuata göre hak, görev ve yetkileri devam eder. b.7) Orman Mühendisleri Odasının; Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği Ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanun (2006) Amaç MADDE 1 - Bu Kanunun amacı; Türkiye'deki orman fakültelerinden ve ağaç işleri endüstri mühendisi yetiştiren en az dört yıllık lisans düzeyinde yüksek öğretim kurumlarından ya da denkliği onaylanmış yurt dışı yüksek öğretim kurumlarından mezun olup, mühendis unvanını haiz olanların, 4 üncü maddede belirtilen faaliyet konularıyla ilgili işlemlerin ilgili mevzuata uygun olarak, sağlıklı ve güvenilir bir şekilde işleyişini ve gerçekleştirilmesini sağlamak, faaliyet sonuçlarını ilgili mevzuat çerçevesinde denetlemek, değerlendirmeye tâbi tutarak gerçek durumu ilgililerin ve resmî mercilerin istifadesine tarafsız bir şekilde sunmak, orman, ormancılık ve ağaç işleri endüstrisi işlerinin meslekî standartlarını gerçekleştirmek üzere ormancılık ve orman ürünleri bürolarının kurulması, faaliyet ve denetimleri ile uzmanlık alanlarına uygun mühendislik meslekî faaliyetlerindeki hak, yetki, sorumluluk ve çalışma esaslarını düzenlemektir. b.8) Deprem Şurası yılında yapılan Deprem Şurası MYİ ve YDK Raporu Mesleki Yeterlilik ve Yetkin Mühendislik başlığı (sf 48) altında tartışmış ve sorunun çözümlenmesinde yol göstermekte. Yine MK Raporu komisyonunun Deprem Mevzuatı Alt Komisyon Raporu (sf. 54) DEPREMLE İLGİSİ NEDENİYLE yetkin mühendislik sisteminin sadece inşaat mühendisleri ile ilgili olarak tanımlanmasını istemiştir. 4) DÜNYADA MESLEĞİN VE EĞİTİM SİSTEMLERİ NE DURUMDA, NASIL TANIMLANMAKTA 4.a) DTÖ'nün Yeterliliğe Bakışı Hizmetin serbest dolaşımı konusunda hem AB hem de DTÖ çeşitli direktifler yayınlamaktadır. DTÖ'nün yayınlarından birisi olan ve muhasebe sektörü için yayınlanan yeterlilik koşulları-prosedürleri, teknik standartlar ve lisans koşulları-prosedürlerinin aynı zamanda her sektörün kendisi için uygulanabileceği doğrultusunda üye ülkelerden incelemesini istemektedir. Yayınlanmış bu belgede yeterlilikler konusunda; Mesleki yeterliliklerin tanınması konusunda koşulların, izlenecek prosedürün ve yetkili kurumların her bir DTÖ üyesi tarafından ilan edilmesi; Mesleki yeterliliklerin tanınmasında eğitim, deneyim ve/veya sınav koşullarının temel alınması; ek olarak getirilecek eğitim, sınav, staj, deneyim veya dil becerisi gibi koşulların yalnızca lisansın talep edildiği hizmet türü dikkate alınarak yapılması; Mesleki hizmetin sunulması için gereken lisansın alınması konusunda koşulların, izlenecek prosedürün ve yetkili kurumların ilan edilmesi; Hem yeterliliklerin tanınması hem de lisans verme prosedürlerinde işleyişi zorlaştırıcı birtakım koşulların sürdürülmesi için, bunların tüketici yararı, hizmet kalitesi, mesleğin bütünlüğü ve/veya mesleki yetkinlik anlamında endişelerden dolayı getirildiğinin kanıtlanması; Mesleki hizmetlere ilişkin teknik standartlar konusunda ilgili meslek alanının temsilcilerinden oluşan uluslararası kuruluşa başvurması. denilmekte ve hizmetin serbest dolaşımındaki uygulamalar ilkesi olarak ulusal düzeyde düzenlenmesi istenilmektedir. Tüm bu düzenlenmeler hizmetin serbest dolaşımını düzenlemek amacıyla yapılmaktadır. 4.b) Mesleki Yeterliliklerin Tanınmasına İlişkin AB Direktifi 51

54 Avrupa Birliği'nde ise İç Pazarda Hizmetler (SIM) Direktifi ile Yeterlilikler Direktifleri hem tanınırlık hem de hizmette yeterlilik anlamında pazarın düzenlenmesini öngörmektedir. Avrupa Yeterlilik Direktifi 7 Eylül 2005 tarihinde 2005/36/EC direktifi olarak Avrupa Birliği Resmi Gazetesi'nde yayımlanmıştır. Avrupa Komisyonunun yayımladığı bu direktif eskiden yayımlanmış bulunan 15 sektörel direktifi ortadan kaldırarak 402 meslek alanını tek bir direktifle düzenlemiştir. AB üyesi ülkeler kendi mevzuatlarını 2 yıl içinde bu direktife uyumlaştırmış olacaklardır. Direktifin genel amacı olarak Avrupa Birliği üyeleri arasında iç pazar ile iş kurma süreçlerinin öne çıktığı öne sürülebilir. Öte yandan Üye Ülkeler bu direktif ile sıralanan yüksek öğrenim mezunu mesleklerin alacağı eğitim süresini de belirlemişlerdir. Örneğin; "Mimarlık eğitimi, bir üniversite veya eşdeğer bir eğitim kurumunda, toplamda en az dört yıl tam gün eğitimden veya en az 3 yılı tam gün esasına dayalı altı yıl eğitimden oluşur. Bu eğitim üniversite düzeyinde bir sınavın başarıyla geçilmesi sonunda tamamlanır." denilmektedir. 4.c) Eğitimin Yeterliliği Tüm tanınırlıklarda gözlemlediğimiz gibi aynı zamanda eğitim kurumlarının da yeterliliklerinin düzenlenmesi istenmekte ve bu konularda gerekli görülen çalışmalar yürütülmektedir. Avrupa'da Eğitimin Yeterliliği AB'de yeterliliklerle ilgili çalışmalara baktığımızda Bologna süreci dediğimiz bir süreç ile başladığını görmekteyiz. Süreç 25 Mayıs 1998 tarihinde Fransa, Almanya, İtalya ve İngiltere'nin dört bakanının bir araya gelerek Sorbon'da "Avrupa Yüksek Öğrenim Sistemi Yapısının Uyumlulaştırılması İçin Ortak Deklarasyon"un yayınlanması ile başlamıştır. Bu süreçteki en son belge ise Mayıs 2005 yılında BERGEN BİLDİRİSİ olarak yayımlanmıştır. Geçen bu sürede önemli iki belge daha yayımlanmıştır. Bu belgelerden ilki Şubat 2005 yılında yayınlanan "Avrupa Yüksek Öğrenim Alanında Niteliklere Ait Bir Çerçeve" ile Avrupa Yüksek Öğretimde Kalite Güvencesi Birliği tarafından 16 Haziran 2005 tarihinde yayınlanan "Avrupa Yüksek Öğrenim Alanında Kalite Güvencesi İçin Standartlar ve İlkeler"dir. DTÖ ve Avrupa Birliği düzenlemelerine baktığımızda günümüz kapitalist üretim ilişkilerinin gerektirdiği düzenlemelerin sonucunu görebilmekteyiz. Yapılan tüm çalışmalar Toplumsal-Tarihsel süreçlerin günümüz koşullarına uyarlanması olarak alınabilir. 5) SORUNLARIMIZ VE DÜŞÜNCELER Dünyanın durumu, gidişi, kavramlaştırmalar, alanımızla ilgili (eğitim, yerel yönetim, merkezi) kısa bir tarihçe ve AB ve DTÖ'nün alanlarımızla ilgili bakışları kısaca verilmiştir. Kapitalist üretim sisteminin geldiği nokta olarak alındığında ise, artık çok özel yönetim kademeleri hariç işe alınacakların belgelenmesi(eğitimin, çalışacakların)ni ister duruma gelmiştir. Kendisi artık alacağı personele eğitim için ayrı bir kaynak ayırmak istememektedir. Öte yandan, eğer serbest dolaşım gündeme geldiğinde de uluslararası standartlara uygun işgücüne bu hakkı vermek istemektedir. Günümüzde sermayenin serbest dolaşım hakkının bulunmasına rağmen işgücünün serbestçe dolaşamamasının en önemli nedenlerinden biri, belgelendirme sistemine tüm dünyada tam olarak geçilememiş olmasından kaynaklandığı ileri sürülmekte. Bu sistemin yerine oturmasıyla kaliteli işgücünün daha ucuza mal edileceğinin yolları aranmaktadır. Eskiden göçmenler ile elde edilen eğitimsiz ucuz işgücü şimdi eğitimli işgücüne dönüşmesi ile elde edilecektir. Orta Doğu daki ve çeşitli bölgelerdeki çatışmalar 52

55 sonucu oluşan göç dalgasına karşı geliştirilen ırkçı tutumlar ile bu sorunun da güçlüklerle dolu olduğunun altı çizilmelidir. Türkiye'nin AB süreci yukarıda izah edilmeye çalışılan süreç yolunda yürüyen bir ülkedir/ülkeydi?... Bu konuda gecikmeli de olsa bu sürece dahil olacak/olacaktır? O yüzden YÖK eğitimde yeni kararlar almakta, Mesleki Yeterlilik Kurumu (teknisyenler için) oluşturulmuş durumda, üniversitelerin akreditasyonu yolunda kurum ve kuruluşlar oluşturulmakta, bölümler uluslararası kuruluşlar tarafından akredite edilebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Bu cümleleri kurarken "şimdiki durum Türkiye/Dünya" açısından olumsuz olarak görünse bile uluslararası kapitalizmin geldiği durum çok alt/üstlük (Savaş) olmadığında sürecin devam edeceği öne sürülebilir SAYILI MÜHENDİSLİK VE MİMARLIK HAKKINDA KANUN DAN (1938) İTİBAREN Hatırlama anlamında; Mesleğimizi; 1957 de Fen Adamlarının Salahiyet ve Fenni Mesuliyetlerine dair Talimatname yürürlüğe, 1961 de mesul fen adamlarının belediyece sicillerinin tutulması ile ilgili bir genelge yayımlandığını, Büro Tescilinin 1962 yılından itibaren yapıldığını, artık "Binalara ait Betonarme Projeleri Hakkında Minimum Standartlar Yönetmeliğinin" yayımlandığını, 1964 Tarihinde "İMO Mühendislik Bürolarının Proje Yönünden Tescili Yönetmeliği" yayımlandığını, imzacılıkla mücadele, 6785 sayılı İmar Kanunun Uygulanması ile genelgeyle İMO, MO, EMO ve MMO nun "vize edecekleri projelerin kabul edilmesini, İhtisas ayrımı tartışmalarını, 1970 lerde Ortak Mesleki Denetimini, İhtisas Ayrımının 1989 da kanundan sadece İştigal kelimesinin kaldırılmasıyla çözüldüğü, çeşitli zamanlarda çeşitli ülkelerde Mesleki Yeterlilikler tartışılmasına rağmen ancak ciddi olarak 1992 de İMO İstanbul Şubesi nin Sertifikalı Mühendis kavramıyla gittikçe tartışılır duruma geldiği, vb kısaca başlıklarla 80 seneye yakın bir zamanı özetlemiş oluruz gibime geliyor. Daha da tartışır konumdayız. Diğer arkadaşların sunduğu ve sunacakları ile de tartışmamız sürecek. Sorular; 1) arasında geçen sürede mesleğin gereklerini (ilkelerini, standartlarını, etiğini, vd.) yapabilir/belirleyebilir bir konuma/yapıya yükselemedik? 2) Ülke koşullarının buna etkisi ne kadar oldu? 3) Meslek adamları olarak hakikati aramada ne kadar istekli olduk/ ya da olamadık? 4) Özne nin, mevcut yapıdan mesleğinin kalitesi için bir isteği/arzusu bulunmakta mı? Ya da ne kadar istekli, ya da ülke koşulları buna ne kadar izin veriyor? 5) Kendi alanını düzenlemek konusunda özne-yapı özdeşliğinin koşulları, yapabilirlik kapasitesi ne kadar ya da yapabilir bir konuma geçebilmenin koşulları nelerdir? 6) Meslek odası yapısı bize neyi hatırlatmakta ya da hatırlatma zorunda? 7) Vb. Vb.? 53

56 Yukarıdaki sorulara ekleneceklerle birlikte ülke koşullarıyla birleştirip çözemediğimiz zaman yine aynı sorunları tartışıp duracak ve öğrenilmiş çaresizlik ile yaşayıp gideceğiz demektir. Doğan CÜCELOĞLU; bireyin psikoloji biliminin temel kavramlarını bilmesinin kişinin kendisine hem de yaşadığı topluma faydalarını iki şıkta belirtir. 1) Kendi davranışlarının nedenlerini daha iyi anlamaya, 2) Toplum olarak daha sağlıklı ve demokratik düzen oluşturmayı kolaylaştıran Belirttiği faydanın gerçekleşmesinin yaşama geçmesinin yaşamımızı ve topluma katkısının olumluluğunun yaşama geçmesinin önceliği bulunmakta. Tarihimizde yaptığımız tespitler ve verilen çabaların karşılığının olması en arzu edilecek bir durum. Toplum ve çevre ile kurulacak/kurulması gerekenlerde sorunlar var gibime geliyor. Aşacağımız inancını sonuna kadar korumak en büyük çabamız olmalı/olabilmeli. Cem KARACA nın bir şarkısının adıyla bitirmek gerekiyor gibime geliyor: Bu son olsun. NOT: Tarihsel bölüm; Yapı Denetim Süreci ve Şantiye Uygulamaları Paneli için oluşturulan Mevzuat Kaynaklı Sorunlar Çalışma Grubu toplantısına (25 Mart 2015 tarihli toplantı) tarafımdan sunulan yazıdan alıntıdır. 54

57 MÜHENDİSLİK ETİĞİ Güngör EVREN İLKE İlkelerin olacak. Seni satın alamayacaklar. Aptalların uydurduğu atasözlerine inanmayacaksın: Paranın satın alamayacağı şey yoktur. Herkesin fiyatı vardır. Gibi sözlere kanmayacaksın. Onurunla, kimliğinle ve beyninle akıllı yaşayacaksın. Üreteceksin, seveceksin, sevileceksin inançlarının arkasında duracaksın sevgilerin karşılıksız, yardımların gizli olacak. Seni attan, ottan ayıran özelliğin farkına varacaksın. Çünkü sen insansın. Ve bunu yakaladığın gün bembeyaz yaşayacaksın. Müjdat GEZEN Şiirim geldi bırakın beni Antik Çağ Filozoflarının yanıtını bulmaya çaba gösterdikleri ilk sorular: erdem nedir?, adalet nedir?, iyi nedir?, kötü nedir?, doğru nedir?, yanlış nedir?. Bu soruları yeni sorular izlemiştir : nasıl yaşamalıyız?, mutluluğu mu yoksa bilgiyi, erdemi ve güzellikleri yaşatmayı mı amaçlamalıyız?, mutluluğu seçersek, bu kendi mutluluğumuz mu, yoksa herkesin mutluluğu mu olmalıdır?, iyi bir amaca varmak için kötü bir yol izlenebilir mi?, bu gezegeni paylaştığımız öteki canlılara ve bizden sonra gelecek kuşaklara karşı sorumluluklarımız nelerdir? Etik kavramının temeli bu sorularda ve bu soruları yanıtlamaya yönelik düşünce açılımlarındadır. Etik, Aristotales den bu yana felsefi bir disiplinin adıdır. Sokrates in sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez sözü ve etik ilkelere dayalı yaşamı, etik kavramının anlamını aydınlatıcı niteliktedir. Aristotales, hem kişiler hem de toplumlar için iyi yaşamın erdemli yaşam olduğu görüşünü savunmuştur. Ayrıca insanın ancak aklını kullanarak mutlu olabileceğini ileri sürmüştür. Aristotales in etik yaklaşımı uzun bir süre geçerli olmuştur. Aristotales ten sonra Kant etik konusundaki önemli köşe taşlarından birini oluşturmuştur. Kant ( ) a göre, ahlâk kuralları kesin olmalı, yani insanların arzularından bağımsız bütün akıl sahibi olanlar için geçerli olmalıdır. Dolayısıyla, Kant bütün insanlar için geçerli olan bir ahlâk yasasını öngörüyordu. Kant bu konudaki görüşünü, Öyle hareket et ki, senin hareketlerin, aynı zamanda insanların hareketleri içinde bir ilke ve yasa olsun sözleriyle belirtmektedir. Kant a göre ahlâklılık ve ahlâk alanındaki bilgi, genel zorunluluk taşıyan bilgidir, yani ahlâklı davranmak bir zorunluluktur ve ahlâklı davranmak bir görevdir. Bu nedenle, Kant ın ahlâk anlayışı, görev ahlâkı yasası olarak bilinmektedir. Etik ile ilgili, tarih boyunca, toplumlardaki insan ilişkileri ve işbölümüne göre değişiklikler göstermiş ve filozoflar da değişik görüşler ve yasalar ortaya koymuşlardır. 55

58 Meslek Etiği Bugün meslek etiği çabalarıyla amaçlanan belirli davranış normlarının ortaya konmasıdır. Özel türden bu normların, söz konusu mesleği icra edenlerin hepsinin ve her yerde kararlarını ve eylemlerini belirlemeleri için yol gösterici olması bekleniyor. Bu normlar, kişilerin, sahip oldukları dünya görüşlerinden, kültürlerinden, ideolojilerinden, dinlerinden bağımsız olarak uygulanmaları beklenen normlardır. Evrensel bir etik veya global bir etik oluşturmaya çalışanlar da aynı anlamdaki normlar peşindedirler. Öngörülen davranış normları üzerinde bir uzlaşmanın sağlanabileceği normlardır. Bugün etik adı altında karşımıza çıkan ahlâkların ve ahlâklılık bildirgelerinin ya da meslek etiklerinin yaşamımızda önemli bir yeri vardır. Ama unutulmaması gerekir ki; mesleki etik felsefi bilgiyle oluşturulduğu ve değerlendirildiği takdirde ve özüyle, gerçek anlamıyla içselleştirildiği takdirde yaşamımızda çok önemli bir yere sahip olacaktır. Etik Kavramının Üç Farklı Kullanımı 1. Çoğunlukla günlük yaşamda, etik sözcüğü ahlâk anlamında kullanılmaktadır. Yani, belirli bir zamanda, belirli bir toplum içinde, kişilerin birbirleriyle ilişkilerinde değerlendirmeleri ve eylemlerini belirlemeleri beklenen davranış normları anlamında kullanılmaktadır. Yazılı olmayan bu normlara, ahlâk normları denilebilir. Bunlar, belirli bir zamanda ve belirli bir kültürde, neyin iyi neyin kötü olduğuna ilişkin norm sistemleridir. Dolayısıyla kişilerin genel olarak neleri yapmaları neleri yapmamaları gerektiğini belirten değişken norm sistemleri niteliğini taşımaktadır. 2. Etik sözcüğü bir başka anlamda, bir grup insanın belirli amaçlarla oluşturduğu norm bütününü anlatmak üzere kullanılmaktadır. Bu normlar yazılıdır. Böyle belgeler/kodlar, grup üyelerinin anlaşması sonucunda ve evrensel olarak geçerli olması düşünülen belgelerdir. Ne var ki; bu belgelerdeki normların, çoğu zaman felsefi olarak değerlendirilmemiş ve felsefi dayanakları bulunmayan, evrensel olmaları tartışmalı normlar niteliğini taşıdıkları görüşü yaygındır. Bugün için etik sözcüğünün en çok kullanılan anlamı budur. Grubun çoğunluğunun onayı alınmış olsa bile, bu tür etik normlarının dayatma olduğunu ve bu nedenle de uygun olmadığını ileri sürenler de vardır. Belki bu kaygıdan dolayı, TMMOB mühendislik etiği kurallarını, Mühendislik Mimarlık Davranış Kuralları olarak tanımlamayı yeğlemiş bulunmaktadır. Bu tür normlar, bütün insanların başka insanlara nasıl muamele etmeleri ve bütün insanların nasıl muamele görmeleri gerektiğine ilişkin kurallar getiren normlardır. Bu bağlamda, evrensel insan hakları bildirgesi bu tür temel etik normlar getirilme niyetiyle oluşturulmuştur. Bu bakımdan da, evrensel ahlaklılık bildirgesi ya da evrensel etik sayılabilir. 3. Etik sözcüğünün üçüncü anlamı, insan ilişkileriyle ilgili etik konuları doğrulanabilir-yanlışlanabilir bilgi üretmesi beklenen bir felsefe dalını belirtmek için kullanılmaktadır. Buna ahlâk felsefesi denilmektedir. Yani, yalnızca ilgili felsefe dalı için, etik olayları konu edinen ve bütün olarak aydınlatan, insanlar arası ilişkilerde etik değerin ve etik değerlerin bilgisini ortaya koyma amacını güden felsefe alanıyla ilgilidir. Burada belirtilmesi gereken önemli nokta, Prof. Dr. İoanna KUÇURADİ ye göre, ahlaklılık bildirgelerinin geliştirilmeleri ve uygulanmaları konusunda, etik değer ve etik değerlere ilişkin felsefi bilgiler, onsuz olamayacak bir koşuldur. Ayrıca, günlük yaşamda belirli durumlarda, insan onuruna zarar vermeden eylemde bulunabilmenin de ana koşuludur. Sonuçta, meslek etiklerinin yaşamımızda önemli bir yeri vardır, ancak felsefi bilgi ile oluşturdukları ve değerlendirildikleri takdirde ve kendilerine özgü işlevleri bilindiği takdirde yaşamımızda anlam taşıyacaktır. Bu evrensel ahlâklılık normları yazılı normlardır. 56

59 Normlar, kişiler eylemde bulunmak zorunda oldukları, ama hakkında yeterince bilgi sahibi olmadıkları durumlarda, insan onurunu koruma olasılığını arttırabilmektedir. Ne var ki; normlar, her zaman etik değer koruyucu kararlar almaya veya eylemde bulunmaya yeterli değildir. Bunun nedeni, eylemde bulunmak zorunda olunan durumun, tek ve özel bir durum olmasıdır. Bir durumda, bir norma uygun davranmak, ama etik bakımdan değersiz davranmak mümkündür. Kişiler normlara uygun davranmaya zorlanabilirler. Buna karşılık, insanlar öyle eğitilebilirler ki; bazıları böyle bir bir gerekliliği duyma yeteneğini edinebilir ve yaşamlarında veya meslek yaşamlarında, değer koruyarak eylemde bulunabilirler. Etik değer koruyarak yaşayabilmek ve mesleğimizi etik değer koruyarak yapabilmek için, normlardan çok, etik değerin ve etik değerlerin felsefi bilgisine dayanan, felsefi bir eğitime ihtiyaç vardır. Çünkü böyle bir eğitim, karşılaşılan durumlarda, insan onurunun nerede tehlikede olduğunu gören bir göz ve duyumsama yeteneğinin kazanılmasına yardımcı olabilir. Platon un diyaloglarındaki, Sokrates in hiç kimse isteyerek kötü olmaz kabulüne ve erdem ile erdemlerin bilgisine olan ihtiyacı, ısrarla vurgulamasını iyi anlamaya çalışmak gerekmektedir. Sonuçta, etik kavramların ortak paydası, felsefenin alanı olan etik, bir başka deyimle ahlâk felsefesidir.(kuçuradi) Niçin Mühendislik Etiği? Öncelikle meslek etiği açısından bakarsak, bu konudaki ilk örneğin tıp alanında ortaya çıktığını görürüz. Hipokrat (M.Ö ) ın ortaya koyduğu yemin, tıp mensupları için günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Ülkemizde Tıp Fakültelerinden mezun olan bir doktor, aşağıdaki Hipokrat yeminini yaparak meslek yaşamına başlar: Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın, bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma; hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma; insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhine kullanmayacağıma; mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma; hastanın sağlığını baş kaygım olarak sayacağıma; hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime; din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime; mesleğimi dürüstlükle ve onurla yapacağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ederim. Meslek etiği anlamında ilginç bir örnek de, ülkemizdeki önemli bir ahlâk düzenlemesi olan ahilik tir. Ticaret ve küçük sanat ile ilgili bireyleri bir araya getiren bu örgüt, 8. yüzyılda Horasan ve Türkistan da kurulmuş ve 1180 yılından itibaren Anadolu ya gelmeye başlamış ve Anadolu da daha çok gelişme olanağını bulmuştur. Bazı kaynaklara göre, ahi Arapçada kardeşlik anlamına gelmektedir, bazıları tarafından ise akıl sözcüğüyle de ilişkisi bulunduğu ileri sürülmektedir. Ahiliğin dört ilkesi bulunmaktadır. Bunlar; akıl-ahlâkbilim-çalışma dır. Buradan alınteri ile haketmek kuralı geliştirilmiştir. Bu çok anlamlı deyim, dürüst, kusursuz çalışmayı ve kazancının karşılığını tam olarak vermeyi belirtmektedir. Mühendislik Etiğine Gereksinim Duyulmasının Gerekçesi Mühendislik etiğinin gerekliliği konusundaki en temel noktayı, Prof. Dr. Betül Çotuksöken çok özlü biçimde şöyle açıklamaktadır: Mühendis, mesleğini uygulama alanına soktuğu andan itibaren, kendisi de içinde olmak üzere, her insanın çevresi ile sanal ya da gerçek dünyasıyla olan ilişkilerini, olağan ya da olağanüstü her durumda belirleyen, düzenleyen, dönüştüren kişi oluvermektedir. Mühendis, yaratıcısı ve uygulayıcısı olduğu teknik aracılığıyla insanın içinde yer aldığı ortamı değiştirir, farklılaştırır. Mühendis farklı kılma işlemini, bir yandan gereksinimler doğrultusunda yapar, ancak bir yandan da mühendis, yine tekniğin yaratıcısı ve uygulayıcısı olarak yeni gereksinimlerin oluşmasında da katkılı olur. Doğal gereksinimler ve yeni yaşam biçimleri doğrultusunda yaratılan gereksinimler, mühendise sürekli olarak sorumluluklar yükler. Öyleyse mühendis aklını, yaratma etkinliğini insanı ve insanın çevresi ile olan ilişkisini ölçü alarak kullanmak durumundadır; bu, aklın toplumsal ve kamusal kullanımından başka bir şey değildir. Bu bağlamda da, çok yönlü düşünmek, insana saygıyı öne çıkarmak, insanın doğal ve kültürel çevresi ile olan ilişkilerinde 57

60 gelecek boyutunu sürekli bir biçimde gündeminde saklı tutmak, hesaba katmak önemli yönleri oluşturmaktadır. Mühendisin tasarım görevi, elbette uygulama için gerekli bilgi, belge ve çizimlerin üretildiği sıradan bir iş değildir. Tasarımı bilimsel araştırmalarla tasarımcıyı, bilim insanları ile karşılaştıran Theodore von Karman Bilim insanları neyin ne olduğunu tanımlar, mühendisler olmayanı yaratırlar ifadesini kullanmaktadır. Her tasarım test edilmemiş bir hipotezdir sözü de benzeri bir anlam taşımaktadır. Ayrıca, tasarım mühendisin bireysel tercihlerine olanak veren ve yaratıcılık gerektiren bir özelliği de bulunmaktadır. Yani her tasarım onu gerçekleştiren mühendisin kişisel yargılarını ve damgasını taşır. Mühendisin yarattığı eserlerin etkileri nedeni ile çevreye ve topluma karşı sorumluluğu mühendislik etiğinin başlı başına yeterli gerekçesi olabilir. Dünyada yetersiz bilgiye sahip meslek adamları ve sorumsuz davranışlar sonucu mühendislik alanında yaşanan facialar belleklerdedir. Ülkemizde inşaat mühendisliği katkılarıyla ortaya konan birçok uygulamanın doğaya ve çevreye etkileri konusunda örnekler çoktur. Şantiyelerdeki çalışanların yaşamlarını kaybetmelerine ve yaralanmalarına neden olan olaylar da diğer bir konudur. Depremlerde ölenler, yararlananlar, maddi kayıplar da konumuz açısından değerlendirilmesi gereken olaylardır. Mühendis aynı zamanda işverene ve müşteriye karşı da sorumludur. Müşterisine karşı mesleki beceri ve deneyimlerini sonuna kadar kullanarak, uygun ve düzgün bir iş standardı ile çalışmak durumundadır. Mühendisin bir başka sorumluluğu da mesleğine ve meslektaşlarına karşıdır. Mühendis, elbette ki, mesleğinin saygınlığına özen göstererek çalışmalarını sürdürmelidir. Yalnızca yeterli oldukları alanlarda hizmet vermeye ve danışmanlık yapmaya özen göstermelidir. Tüm meslektaşlarına karşı saygılı, dürüst ve yardımcı durumunda olmalıdır. Mühendisin kendisine karşı sorumlulukları da bulunmaktadır. Mesleki bilgilerini sürekli geliştirmek, meslektaşlarıyla görüş alışverişi yapmak, meslektaşlarından yönelen dürüst ve nesnel eleştirileri dikkate almak ve gerektiğinde onları eleştirmekten kaçınmamak konumundadırlar. Etik bilincini geliştirmek amacıyla üniversitelerde mühendislik etiği dersinin verilmesi kuşkusuz yararlıdır. Son dönemde inşaat mühendisliği ders planlarına eklenen birkaç dersten başta geleni mühendislik etiği dir. Dersin nasıl verilmesi gerektiği konusu da tartışılmaktadır. Ancak, bu dersler etik sorununun çözümü anlamında yararlı ama yeterli değildir. Bu bakımdan, konunun felsefi temeline inilerek etik kuralları içselleştirmek önemli bir katkı sağlayabilir. Bütün bunların ötesinde, yalnızca bireysel değil, grupsal ve ulusal düzeydeki duyarlılığın artması elbette ki çok önemli husustur. Bu duyarlılığı arttırmak açısından bireysel davranış ve çabaların yanında meslek örgütlerinin, dolayısıyla TMMOB, Mühendis Odaları, ve İnşaat Mühendisleri Odası na önemli bir görev düşmektedir. Bu vesileyle, konuya ilişkin küçümsenmeyecek çalışmaların yapıldığını belirtmek gerekir. Mühendislik Andı İ.T.Ü. mezunları diplomaları veya geçici öğrenim belgelerini alırken, mühendislik etiğinin ana ilkeleri denilebilecek bir kapsamda bir ant içmektedirler. Mühendislik etiği bağlamında bir söz veriş niteliği taşıyan bu andın metni 24/04/1980 günlü İ.T.Ü. Senato Toplantısında kabul edilmiştir. Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından da benimsenen bu andın metni şöyledir: Bugün bana verilmiş olan Mühendis ünvanına daima lâyık olmağa; onun bana kazandırdığı yetki ve sorumlulukların her zaman bilincinde olarak, hangi koşullar altında olursa olsun, onları ancak iyiye kullanmağa, yurduma ve insanlığa yararlı olmağa, kendimi ve katıldığım mesleği maddi ve manevi alanda yükseltmeğe çalışacağıma namus ve şerefim üzerine yemin ederim. 58

61 BATI AVRUPA DA VE TÜRKİYEDE MÜHENDİSLİK EĞİTİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ; ABD VE ALMANYA DA MÜHENDİSLİK YAPILANMASI İnş. Yük. Müh. Zeki Karadeniz 1)-MÜHENDİSLİK EĞİTİMİ VE TARİHSEL GELİŞİMİNİN KISA ÖZETİ 11. yüzyıldan itibaren, Avrupa da şehir hayatı canlandı. Tarım ekonomisi hızla para ekonomisine dönüştü. Toplumsal yapılar da değişmeye başladı.18. yy denizaşırı sömürgeciliği geniş pazarlar yarattı. Bu nedenle işlenmiş mal talebi hızla arttı. Kapitalizm, nitelik değiştirdi ve aşama yaptı. Tüccar ve küçük üreticinin yerini sanayiciler aldı. Sömürgelerden sağlanan olağanüstü ucuz emek, hammadde ve değerli madenler sayesinde sermaye birikimi sağlandı. Pazarlar için üretim, bilim ve teknoloji arasında ilişkileri daha organik hale getirdi. Bilim ve teknik birbirini durmadan etkiledi. Bilim üreten kurumlara ihtiyaç duyuldu ve bu ihtiyacı karşılamak için çalışmalara başlandı. 19. yy sonunda sanayileşen ülkelerde üniversiteler araştırma merkezi haline geldiler. Akademik bilimle sanayi arasındaki ilişkiler güçlendi. 20.yy dan itibaren sanayi sonrası toplum yapılanması ortaya çıktı. Daniel BELL göre sanayi sonrası toplumlarda en gözde kurumlar fabrikalar değil üniversiteler ve araştırma kurumlarıdır. Bunlar kazanmış oldukları toplumsal önem ve güçle toplumu sürekli değişime zorlamaktadırlar. Nitekim sanayi sonrası topluma geçiş yapmış ülkelerin tümünde, nüfusun artan bir oranı, yüksek öğretim kanalıyla toplumsal yapıya katılmak zorunda bırakılmışlardır. Bilimin ve bilimsel bilginin toplumsal yapıdaki öneminin artmasına bağlı olarak, mühendislik türünden profesyonelleşmiş mesleklere talep artmış ve genişleyen hizmet sektörü, bu tür profesyonelleşmiş bilim temelli meslek sahipleri için geniş istihdam olanakları sağlamıştır. Eğitim, bilim ve mühendislik alanlarındaki gelişmeler formel eğitim kurumları dışına taşmış, toplumun bütününde bilgi üretimi ve kullanımı yaygınlaşmıştır. Bunun sonucunda beyaz yakalı çalışanlardan oluşan gerçek bir bilgi toplumu oluşmuştur. (A. Haşim Köse, A. Öncü, Kapitalizm, insanlık ve mühendislik. Türkiye de mühendisler, mimarlar. TMMOB, s.84) Bilim ve üretim arasında organik bağ varsa, bilim ve üniversite altyapı tarafından desteklenir. Toplumun üstyapısının gerçek elemanı olurlar. Bilim ve üretim arasında ilişki yoksa, bilim ve bilimle ilgili kurumlar, örneğin üniversite toplumun üstyapısında yer alamaz. Ve toplumun bünyesinde aksesuar görevi yapan kurumlar olarak kalır. Mühendisliğin birçok tanımı yapılabilir. Ancak en genel olarak mühendis insanların ihtiyaç duyduğu maddeleri doğrudan elde eden veya yapay olarak üreten insanlardır. Bu tanım bilim adamlarını da kapsar ancak bilim adamının ilk işi bir şeyin nasıl yapılacağını bulup çıkarmaktır. Mühendislik ise o işi yapmaktır. Mevcut bilgilere göre, mühendislik eğitimi 18. yy da Fransa da başladı. İlk inşaat mühendisliği okulu olan Ecole der Ponts et Chausse es 1747 de eğitime başladı. Bu okul eğitimde büyük oranda, usta-çırak yöntemini uyguladı. Teorik dersler yok denecek kadar azdı. Kapitalizm ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine dönüşmeye başlamıştı. Bu dönüşüm fabrika (sanayi) üretiminin gelişmesine neden oldu. Artık büyük çaplı üretim için bilimsel ve teknik araştırmaların, icatların yapılması gerekliydi. Bu sosyo-ekonomik koşullar altında, usta-çırak yöntemi ile mühendislik eğitimi yetersiz kaldı. Çünkü bu yöntem, mühendise düşünme ve uygulamada özgür davranma olanağı vermiyordu. Bu yetersizliği yenmek için mühendislik eğitiminde değişiklikler gerçekleşti. Fransız devriminden sonra, yılında Ecole Polytechnique, Ecole de Wines, vs gibi okullar açıldı.bu okullarda ilk iki yıl matematik, mekanik, fizik, kimya gibi temel bilimler ve sonra mühendislikle ilgili meslek dersleri okutuldu. 59

62 19. yy ilk yarısında Alman ekonomisi gelişmeye başlamıştır. Örneğin 1826 yılında Krupp fabrikası, 1834 de Bavyera, 1938 de Leipzig bankası kurulmuştur yılında 17 Alman devleti aralarında anlaşarak Alman ulusal birliğini kurmuşlar ve pazarı dışarıya karşı korumuşlardır. Alman mühendislik okulları, örneğin Berlin, Karlsruhe, Munich, Dresden politeknik bu yıllarda açılmıştır. Bu okullarda Fransız mühendislik okullarının ders planı aynen uygulanmıştır. Öğrencilerin, pratik yönden iyi yetişmeleri sağlandı. Özellikle makina dizaynına önem verildi. Eğitim programı, endüstriyi destekleyecek şekilde düzenlendi. Endüstri devrimi, özellikle ilk başlarda bilimden yararlanamadı. Nitekim bu devrimin yaratıcıları bilim adamları değil zanaatkarlardı. Örneğin, İngiltere yi kanal ağı ile ören Brindley gençliğinde değirmenci çırağı idi. İngiltere ilk endüstri ülkesi olmasına karşın bu ülkede mühendislik problemleri kendi kendini yetiştirmiş ve bilimle ilişkisi olmayan işçi ve teknisyenler tarafından çözüldü. İngiltere de mühendislik okulları 1855 yılından sonra açıldı. Mühendislik okullarının tarihinin ortaya koyduğu gerçek şudur. Mühendislik eğitimi yapan kurumlar canlı ve gelişen ekonomik düzende, bilimle tekniğin, başka bir deyişle teori ile pratiğin işbirliğine duyulan ihtiyacı karşılamak için kurulmuştur. 18. yy da kurulan bu okullar zaman içinde gelişerek bugünün mühendislik eğitimi yapan kurumlarını meydana getirmişlerdir. Avrupa daki mühendislik okulları tarihinin her evresinde bilimle tekniğin, teori ile pratiğin işbirliği yaptığı kurumlardır. Bu kurumların gelişmelerinin dinamiği bu işbirliğidir. 2)-TÜRKİYE DE MÜHENDİSLİK EĞİTİMİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ Türkiye de ilk kurulan teknik öğretim kuruluşları 1773 de açılan, Mühendishane-i Bahr-i Humayun (Deniz Harp Okulu) ve 1795 de açılan Mühendishane-i Berr-i Humayun dur (Kara Harp Okulu). Bu kurumlar, ordu için teknik eleman yetiştirmek amacıyla kurulmuştur de Hendese-i, Mülkiye kuruldu. Bu kurum 1908 de Mühendis Mekteb-i Alisi adını aldı. Bu okulda önce Fransız daha sonra da Alman eğitim sistemi etkili olmuştur. Bu kurumlar sivil hizmetler için teknik eleman yetiştirmiştir. Bu kısa tarihçe, Türkiye de mühendislik eğitimi yapan kurumların fizik bilimlerinin ve sanayinin yok denecek kadar zayıf olduğu bir dönemde kurulduğunu göstermektedir. Avrupa da kurulan mühendislik okulları ile Türkiye de kurulanların kuruluş koşulları karşılaştırılınca görülen durum şudur; Türkiye de mühendislik okulları, somut sosyo-ekonomik ön koşulları oluşmadan kurulmuştur. Başka bir deyişle bu mühendislik okulları sosyo-ekonomik koşulların ihtiyaç duyduğu kurumlar değildir. Sosyo-ekonomik düzenle organik bağları yoktur. Çaresizliğe düşmüş devletin, kurtuluş umuduyla Avrupa dan kopya ettiği kurumlardır. Mühendislik okulları, önceleri sadece mühendislik eğitimi yapan kurumlar olarak kalmıştır. Bu eğitim, Avrupa daki bilgi birikiminin öğrenciye iletilmesinden ibarettir. O zamanların ders kitaplarındaki bilgi, Avrupa daki bilgi düzeyinde olmuştur. Bugünkü teknik üniversiteler bu kurumların gelişmiş biçimidir. Öğrenciye verilen bilgi, gelişmiş ülkelerdeki bilgi düzeyine çok yakındır. Ayrıca teorik düzeyde de araştırmalar yapılmaktadır. Bugün üniversitelerde, uluslararası üne ulaşmış araştırmacılar vardır. Gerek eğitim, gerek araştırma faaliyetleri sonunda, bugün teknik üniversitelerde büyük bir bilgi birikimi meydana gelmiştir. Bu olumlu özelliklere rağmen, bugün teknik üniversiteler içine kapalı, statik eğitim kurumlarıdır. Üniversitelerin güçlü akademik kadroları, laboratuvarları vs. olmalarına rağmen ülkenin sorunlarıyla yeterince ilgilenmemektedir. Pratikle ilişkileri zayıftır. Bu büyük potansiyeli ülkenin yararına kullanmak ve teknik üniversitelere atılım yaptırmak için gereken şey, bu okullarla pratik arasında organik bir bağ kurmak ve üniversiteleri ülkenin somut sorunlarının içine sokmaktır. Çünkü teori ile desteklenmeyen teknik gelişmez. Teknikten ilham almayan bilim atılım yapamaz. Çünkü bilmek yapabilmektir. Hendese-i Mülkiye nin ilk açılışında ancak 25 öğrenci güçlükle bulunabilmiş ve okul için öngörülen 100 öğrenciyi sağlamak üzere İstanbul sokaklarından Hendese-i Mülkiye mektebinde öğrenciler parasız okuyacağı gibi yemek, yatmak, elbise ve her şeyde parasızdır. Şeklinde tellallar bağırtılmış ve yine de fazla 60

63 öğrenci bulunmayınca Mülkiye Mektebinden devlet hesabına okuyan 25 öğrenci Hendese-i Mülkiye ye aktarılarak ilk sınıf oluşturulabilmiştir. Hendese-i Mülkiye Mektebi, dört yıllık bir öğretim vermek üzere kuruldu. İlk mezunlarını beş yıllık bir öğretimden sonra verdi. Daha sonra öğretim yılı altı yıla çıkarıldı de ilk altı yıllık mezunlar verildi yılında mezun verilmeyerek öğretim yedi yıla çıkarıldı. Hendese-i Mülkiye mektebi 1909 yılında Nafia Nezareti ne devredildi, Mühendis Mektebi oldu. Öğretim tekrar altı yıla indirildi. Böylece sivil yetiştiren okul, askeri yönetimden tamamen ayrıldı yılında kurulan Hendese-i Mülkiye Mektebi 1909 yılına kadar 229 mezun verebildi. Böylece yılda ortalama 11 mezun vermiş oluyordu. Mühendis Mektebi nin ilk yıllarında kaydolan öğrencilerin yüzde ellisinden fazlasının diploma alamadan ayrıldığı anlaşılmaktadır.( yılına kadar olan sürede mezun olan mühendislerin sayısı ile ilgili bir bilgi bulunamamıştır.) Hendese-i Mülkiye; 230 mezun, Mühendis Mekteb-i Alisi; 202 mezun, Cumhuriyet devri: Mühendis Mekteb-i Alisi ve 1928 den itibaren Yüksek Mühendis Mektebi; 740 mezun. Cumhuriyetin ilanından sonra çok sayıda mühendise ihtiyaç duyuldu. Bundan dolayı mektebin (Yüksek Mühendis Mektebi) genişletilmesine karar verildi yılında mektep Bayındırlık Bakanlığından alınarak Maarif Bakanlığına bağlandı ve adı Yüksek Mühendis Okulu oldu, 1944 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi haline geldi. 3)-GÜNÜMÜZ TÜRKİYE SİNDE İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ VE YAPISAL PROBLEMELERİ İnşaat mühendisliğinin üniversite eğitimi sonucu elde edilen bir meslek olması nedeniyle, bu konuda bir değerlendirme yapılırken, başlangıç noktası olarak mühendislik eğitimi alınmalıdır. Türkiye de 1960 lı yıllara kadar, bu dalda öğretim yapan fakülte ve bölüm sayısı oldukça sınırlı kalmıştır. Buna paralel olarak da kurumlardan mezun inşaat mühendisi sayısı da sınırlı kalmıştır. Benzer düzeyde eğitim gören bu az sayıdaki inşaat mühendisleri, 1950 li yıllarda başlayan hızlı şehirleşme ve inşaat sektöründeki canlanma karşısında önemli mühendislik hizmetlerini tek başlarında üstlenmek zorunda kalmışlardır. Bu da doğal olarak etkin bir denetim ve kontrol mekanizmasının oluşmasını engellemiştir. Böyle bir geleneğin oluşmaması bugün yaşanan sorunların altında yatan en önemli nedenlerden biridir lı yılların başında hissedilmeye başlayan inşaat mühendisliği açığı, bu alanda eğitim veren kurumların sayılarının hızla artmasına yol açmıştır. O dönemdeki politik dengeler ve siyasi tercihler sonucu Özel Mühendislik Yüksek Okulları açılmış, daha sonra da sayıları hızla artan üniversiteler kurulmuştur Türkiye sinde 73 devlet ve 40 tanesi de vakıf üniversitesi olmak üzere toplam 113 üniversitede inşaat mühendisliği eğitimi verilmektedir. Bu üniversitelerde eğitim gören öğrenci sayısı dir. (6) Sayıları hızla artan inşaat mühendisliği bölümleri ve fakültelerinde ister istemez eğitim kalitesinde de bir düşüş görülmeye başlanmıştır. Yeni açılan kurumlarda çalışabilecek öğretim üyesi sayısının ve mühendislik eğitimi için gerekli alt yapının çok sınırlı olması nedeniyle, yeterli ve gerekli eğitimi alamayan mühendisler ordusu mezun olmaktadır. Var olan sanayi üretim teknolojilerinin -tek başlarına ya da yabancı sermaye ile ortaklık biçiminde- dışarıdan alınıyor olması nedeniyle, Türkiye mühendisliği, imalat sektöründe mühendislik hizmetlerini uygulayamamış, yeni teknoloji geliştirememiş, gelişmesine katkıda bulunamamış sonuçta mühendislik tecrübesi kazanamamıştır. Gelişmiş ülkelerde bulunan şirketler sürekli daha fazla kar etmek, varlıklarını sürdürüp, rekabet edebilmek için araştırma yapmak zorundadırlar. Bu da Ar-Ge çalışmalarında daha fazla mühendisin bulunması demektir ki; örneğin Mercedes otomobil fabrikası Ar-Ge bölümünde 8.000, Bosch firmasının sadece otomobil parçası üreten fabrikasında mühendis ve bilim adamı çalışmaktadır. (TMH Sayı: 373, sayfa: 22-23) 61

64 2017 yılı ocak ayı itibarıyla Türkiye genelinde tasarım faaliyeti gösteren adet inşaat mühendislik firması vardır.(işyeri tescil belgesi ITB- olan şirket sayısı) Bu işyerlerinde adet inşaat mühendisi (SİM, serbest inşaat mühendisi) çalışmaktadır. Bunlardan yapı dalında 5557,geoteknik alanında 102,kıyı liman yapılarında 22,hidrolik ve su kaynaklarında 142,ulaştırma alanında 77,yapı malzemeleri alanında 15, yapım yönetim ve işletmesi alanında 100 inşaat mühendisi faaliyet göstermektedir. Tasarım işi yapan toplam mühendislerin %92.3 ü yapı bina, konut- alanında faaliyet göstermektedir. Mühendislik örgütlenmesinin küçük ölçekte olması nedeniyle, kurumsallaşma oluşmamakta dolayısıyla, mesleğe yeni giren kişilere deneyim, tecrübe ve bilgi aktarılması çok sınırlı olmaktadır. Bunlara ilave olarak bir de mühendisliğin uygulama dayanakları olan standartların, şartnamelerin, yeterince içselleştirilmiş çağdaş mühendislik literatürünün olmaması eklenince ülkemize özgü ortalama bir mühendis tipolojisi ve mühendislik uygulaması çıkmaktadır. Bunun en somut göstergesi dünyanın en büyük 100 müteahhit firması arasına yerli şirketler yer alırken bunlardan hiç birisi yurtdışına modern, gelişmiş tasarım hizmeti satamamaktadır. Sonuç olarak ülkemiz bilim ve teknoloji üretemediği sürece yurtdışına gelişmiş mühendislik hizmetleri ihraç etmesi mümkün değildir. Aşağıdaki örnek sadece barajlar ile ilgili bir istatistiktir. Ülkemizdeki önemli sanat yapıları için de durum bundan farklı değildir. Önemli mühendislik yapıları olan barajlar ile ilgili yapılan bir çalışmaya göre ülkemizdeki; Toplam baraj depolama hacminin %80 inin, Enerji santrali barajlar depolama hacminin %86 ısının, Barajların toplam elektrik gücünün %81 inin yabancı mühendislerce inşa edildiği hesaplanmıştır. (TMH Sayı: 373, sayfa: 22-23) 4-ALMANYA DA MÜHENDİSLİK 4.1)-Alman Sistemine Genel Bakış Dünyadaki çeşitli yapı denetim mekanizmaları arasında ülkemiz teknik çevrelerinde en sık anılan ve referans gösterileni Federal Almanya da yürürlükte olan sistemdir. Aslında bu sistemin kendi içindeki özgünlükleri nedeniyle, ülkemizdeki muhtemel bir uygulamaya birebir aktarılabilmesi mümkün değildir. Ancak yukarıda sözü edilen sık anılma özelliği nedeniyle, Almanya daki uygulamanın ayrıntısıyla kavranıp tanıtılmasında yarar görülmektedir. Alman yapı üretim ve denetim sisteminin kökleri Prusya devlet geleneğine kadar uzanır. Prusya da önceleri Türkiye de olduğu gibi sadece belediyelerin yapı ruhsatı verme yetkileri bulunmaktaydı ve taşıyıcı sistemleri basit, malzeme ve inşa yöntemleri klasikleşmiş yapılar olduğu sürece belediyeler söz konusu görevlerini yerine getirebilmekteydi. Ancak, 20.yy başından itibaren statik yönden eskiye oranla karmaşık sistemlerin ortaya çıkması, belediyeler açısından artık yapıların stabilite ve yük kapasiteleri hakkında tecrübe ve ampirik denklemlere dayanarak karar verilememesine neden oldu. Sonuçta komplike yapı ve sistemlerin statik hesaplarının yeni kurulacak özel kontrol mercileri tarafından denetlenmesi zorunlu oldu. İlk defa 1926 yılında yapı statiği için kontrol mühendisi ibaresiyle bu kurumun temeli atıldı. (Denetim mühendisi ile yapı statiği için kontrol mühendisi aynı anlamındadır.) Sistemin özü, tasarım aşamasından başlayarak inşaatın bitimine kadar süren çok sıkı bir denetime dayanmaktadır. Başarılı bir şekilde yürütülen bu denetim mekanizması, toplum için de yeterli bir saygınlık ve güvence sağlamıştır. Toplumun sisteme olan güveni, sistemin sigortacılık boyutunun sınırlı kalmasına neden olmuştur. Bu durum diğer ülke uygulamalarından ayrılan en önemli kısımdır. Bununla birlikte sistem, mal sahibi ve müteahhit arasında farklı bir koşul belirlenememiş ise, yapının iskan ruhsatı alındığı tarihten itibaren beş yıl süreyle herhangi bir hasara karşı garanti edilmesini öngörmektedir. Bu süre içinde oluşabilecek hasarlar, başta müteahhit olmak üzere, bu hasarların oluşmasında sorumluluk taşıyan kişi ve kurumlar tarafından giderilmek zorundadır. Sistem, ayrıca sorumluluk sigortası kavramını getirmiş olup yasalarca da zorunlu kılmıştır. 62

65 Bu denli sıkı denetime dayalı bir sistemin başarılı bir şekilde yürütülüşünde, denetimin bürokratik işlemlerden arındırılıp, devletçe tanınan ve bağımsız olarak çalışan özel denetim mühendisleri (prüfıngenierur) tarafından yapılmasının payı büyüktür. Günümüz Alman sisteminin temeli dayanağı olan denetim mühendisliği nin kurumlaşması 1930 lara dayanmaktadır. Oturma izni de, yapım sürecinde denetimi yapan kurum tarafından düzenlenen raporlar doğrultusunda verilmektedir. Bunların gereği olarak, Alman yapı denetim sisteminin en güçlü yanını oluşturan denetim mekanizması çalışma alanları, işlevleri ve sorumlulukları birbirinden farklı bir dizi kişi ve kurumları içermektedir. Genel çizgileri aynı olmakla birlikte, bölgesel şartların değişimine uygun olarak, her eyalet kendi sınırları içinde yapılacak yapılarda denetim kapsamına zorunlu olarak giren konuları, çeşitli yasa ve yönetmeliklerle belirlemiştir. Devlet yapılarının proje kalitesini yükseltmek amacıyla, projecilik hizmetlerini, devlet adına bağımsız olarak çalışan özel denetim mühendislerine yaptırmaları da hemen hemen bir gelenek halini almıştır. Bu tür projecilik hizmetlerinin denetim mühendisleri arasında adil bir sırayla dağıtılmasına da özen gösterilmektedir. Proje kontrolü ise, kamu kurumlarının inşaat müdürlükleri eliyle yapılmaktadır. 4.2)- Sistemde yer alan asal kurum ve kişiler Her mühendislik yapısının denetimi yasal bir zorunluluktur, ancak daha önce de belirtildiği gibi bazı eyaletlerde önemsiz yapılar (tarım binaları, koruma kulübeleri,vb) muaf tutulmuştur. Denetim mühendisi ilgili imar ve yapı müdürlüğü namına çalışır, yani kamu görevi yapar. Bu görevini tarafsız olarak ilgili standart,norm,yönetmelik ile tekniğin ve yapı sanatının genel kabul görmüş kuralları ve metotları doğrultusunda, ehliyet ve ahlaki çerçeve içinde yapmakla, ayrıca bilgi ve becerilerini devamlı olarak güncel ve yüksek tutmakla yükümlüdür. Denetim mühendisi, attığı imza ile önüne konulan hesap ve boyutlandırmayla ilgili dökümanların ve çizimlerin yapı tekniğinin genel kabul görmüş kurallarına uygunluğunu ve nümerik sonuçların doğruluğunu tasdik eder ve sorumluluğu yüklenir. Alman imar mevzuatının temel prensibi, herhangi bir yapının inşası, kullanım değişikliğine uğraması ya da yıkılması halinde iş sahibi, proje müellifi, müteahhit ve şantiyeden sorumlu mimarın birlikte sorumlu olmasıdır. Yasal düzenlemeler ve içtihat bu genel ilkeyi hayata geçirecek şekilde gelişmiştir. İnşaat işlerinde taraf olan bu kişi ve kuruluşlar kendi menfaatlerinin korunması amacıyla genel ve mesleki sorumluluk sigortası ile donatılmışlardır. Alman yapı denetim sistemini oluşturan kişi ve kurumların işlevleri, yasal sorumluluk sınırları aşağıda detaylandırılmıştır. Mimari proje Büroları: Yapının mimari tasarım sorumluluğunu taşımanın yanı sıra, çoğu kez yapıyı mal sahibi adına mali yönden kontrol eden tüzel kişilikli teknik kurumlardır. Mimari proje büroları, yapı denetçilerinin istemleri doğrultusunda hareket etmek zorundadır. Statik proje Büroları: Yapının statik proje sorumluluğunu taşımaktadır. Statik proje büroları, inşaat müdürlükleri adına denetim işini üstlenen ve aşağıda işlevleri ayrıntısıyla açıklanacak olan denetim daireleri ve denetim mühendisleri nin istekleri doğrultusunda hareket etmek zorundadırlar. Denetim mühendisi ya da bürolarının projeleri kontrol etmesi, proje bürolarını sorumluluk taşımaktan alıkoymamakta ve yapıda oluşabilecek bir hasarda sorumluluk onlarca da paylaşılmaktadır. Yerel yönetimlerin inşaat müdürlükleri (alt denetim kurumları): Belediyeler kendi idari sınırları içinde yapılacak, yasalarca belirlenmiş bazı önemsiz özel yapıların her türlü onay ve denetim işlerini yürüten kurumlardır. Denetim işini bir yandan kendi bünyesinde çalıştırdığı yapı denetçileri eliyle yaparken, öte yandan devlet tarafından resmen tanınan ve bağımsız olarak çalışan denetim mühendislerine yaptırmaktadır. Denetim daireleri: Büyük belediyelerin bünyelerinde oluşturdukları, devlet tarafından resmen tanınan deneti kurumlarıdır. Almanya da uygulanmakta olan inşaat yönetmeliği denetim dairesini yöneten kişi için, inşaat mühendisliği alanında çok iyi yetişmiş, idari hizmet kademesinde görev yapmış deneyimli mühendislerinden 63

66 seçilmesini zorunlu kılmıştır. Denetim dairelerinin çalışma alanı, hacim olarak küçük ve fazla özellik göstermeyen yapıların denetim işleri ile sınırlanmıştır. Yapı Denetçileri: İnşaat müdürlükleri bünyesinde görevlendirilen teknik elemanlardır. Yapı denetçileri bölgeyi çok iyi bilen (yerleşim planı, bina cepheleri, bölgenin tüm alt yapı özellikleriyle birlikte) teknik elemanlardan seçilmektedir. Bunlar, proje aşamasında, mimari projeleri kontrol ederler. Projeye uygun olmayan bir imalat varsa, inşaatı durdurma yetkileri vardır. Denetim mühendisleri: Almanya da denetim işlerinin büyük bir bölümü denetim mühendisleri tarafından yapılmaktadır. Eyalet statik Büroları: İnşaat nizamnamesince yüksek ve özelliği bulunan yapılar ile çok tekrarlanacak tip projelerin denetimini eyalet statik büroları yapmaktadır. Bu kurum aynı zamanda bilimsel yayınları incelemek yoluyla, yeni hesap yöntemleri ve detayların kullanılabilirliğinin araştırıldığı bir merkez olma özelliği de taşımaktadır. Öte yandan, denetim mühendisleri, denetim daireleri ve projeciler arasında çıkabilecek herhangi bir ihtilafta hakemlik görevini de üstlenirler. 4.3)-Denetim mühendislerinin sistem içindeki yeri, işlevi ve yasal konumları Denetim mühendisleri uzmanlık bilgileri ve deneyimlerinin yanı sıra kişisel özellikleriyle de devletçe resmen tanınan ve bağımsız olarak çalışan inşaat mühendisleridir. Denetim mühendisleri, denetim işlerini inşaat müdürlükleri adına yürütürler. Diğer bir deyişle, denetim mühendisliği yasalara dayalı özel küçük birimlerden oluşmakla birlikte, ülkenin toplumsal geleneklerinin bir ürünü olarak belirlenmiş inşaat düzenindeki resmi makamlara çok önemli katkıları olan bir kurum durumundadır. Denetim mühendisliği anlayışı, doğrudan inşaat iznini resmi makamlardan alan ve (mal sahibinden ya da tasarımcıdan değil) her inşaat olayını denetleme görevine dayanır. Yapılacak denetim, doğrudan bu makam aracılığıyla kamu hukukunun icrası olarak verildiği bir olay niteliği taşıdığı için, denetim kamu hukuku niteliğindedir. Devletin bir yüksek görevi kendisine verilmiştir. Denetim mühendisi kurum adına denetimi yürütür )- Denetim mühendisi (yapı statiği denetim mühendisi) olabilmek için şartlar Bir mühendisin inşaat denetim mühendisi olabilmesi için Eyalet Yüksek İmar ve Yapı Dairesinden yetki alması gerekir. Yetkinin verilmesi için mühendisin aşağıdaki şartları yerine getirmesi istenir. a-bağımsız ve serbest statüde çalışan müşavir mühendis olmak, b-yapı statiği, taşıyıcı sistemler, konstrüktif esaslar hakkında bilgi sahibi olmak, c-meslekte fiilen en az 10 yıl çalışmış olmak, d-yapı standartları ve kanunları hakkında bilgi sahibi olmak, e-yapı malzemeleri hakkında bilgi sahibi olmak, f-ekonomi ve ekolojik çevre hakkında bilgi sahibi olmak, g-eyalet sınırları içinde ikamet ediyor olmak, h-35 yaşından küçük olmamak. Denetim mühendisi adayı dilekçesinde referanslarını gösteren bir liste sunar, bunlar o ana kadar yaptığı işler hakkında bilgi verebilecek kimseler, üniversite diplomasının fotokopisi, polisten alınmış iyi hal kağıdı ve özgeçmiş olarak belirlenmiştir. Eyaletlerin bazıları ayrıca yazılı bir sınava girmeyi de şart koşar. Bunun arkasından bir ihtisas komisyonu ile mülakat şeklinde gelişen ve daha çok adayın mesleki bilgisinin ve dünya görüşünün tartıldığı bir sözlü sınav daha yapılır. Gösterilen referanslar ve sınav sonucu yeterliyse müracaat eden şahsa yapı statiği Denetim Mühendisi unvanı verilir. Yetkisi 5 yıl sürelidir, ancak bu süre uzatılabilir. Halen, Almanya da 800 kadar denetim mühendisliği görevi yapan kişi (gerçek veya tüzel) bulunmaktadır. Denetim mühendisi ancak inşaat ruhsatı vermeye yetkili belediyenin kendisine bir proje havale edip görevlendirmesiyle kamu adına denetim yapan bir şahıs durumuna gelir. Yani kamu hizmeti proje 64

67 bazındadır. İş sahibi veya proje müellifi ile arasında herhangi bir ticari anlaşma olamaz. Ancak bürokrasiyi azaltmak için çoğu zaman projenin zorluk derecesine göre fiyatlandırılmış denetim harçları mal sahibi tarafından denetim mühendisine doğrudan ödenir. Diğer taraftan, denetim mühendislerine resmi veya özel girişimciler tarafından da denetim görevi verilebilir. Bu durumda denetim mühendisi özel bilirkişi sıfatıyla hareket eder ve kamu tarafından ona aktarılmış otoriteden yoksun bağımsız bir müşavir mühendis gibi hukuken sorumluluk taşır. Bu şartlarda denetim mühendisleri denetimi zorunlu olmayan resmi binalar ve diğer yapılar (köprüler, askeri tesisler, vb.) için de denetim yaparlar )- Sorumluluk Denetim mühendisi, kendisine havale edilmiş yapılarla ilgili olarak yaptığı zorunlu denetimden memurin kanunu uyarınca sorumludur. Bilirkişi veya uzman mühendis olarak denetimi zorunlu olmayan yapıların denetiminden dolayı taşıdığı sorumluluk her projeci ve müşavir mühendisinki gibidir. Denetim mühendisleri görevlerini yerine getirmek için kalifiye mühendisler istihdam edebilirler )- Denetim mühendislerinin faaliyet alanları ve sorumlukları Denetim mühendisinin yetki alanlarını şu başlıklar altında özetlemek mümkündür, Yük taşıma kapasitesi kontrolü, işletme durumu ve dayanıklılık irdelemeleri, yangın mukavemeti, ısı ve ses yalıtım hesapları, enerji tasarrufu, çevre, periyodik kontroller, bakım, onarım ve restorasyon, sağlık ve hijyen ve şantiyede koordinasyon. Denetim mühendisleri mesleki ve iktisadi bağımsızlık, tarafsızlık ve itina, mesleki bilgisini devamlı olarak yüksek tutma, reklam yapmama, iş ilanı vermeme gibi kısıtlamalara tabidir. Ayrıca, mesleki faaliyetlerden doğan risklere karşı her zaman geçerli yönetmeliklere uymak suretiyle kendini emniyete almak ve bu riske uygun bir kasko sigortası yaptırmak zorundadır. 5. AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ NDE MÜHENDİSLİK 5.1)- ABD Sistemine Genel Bakış A.B.D, kapitalist ekonominin en serbest ve en özgür biçimde uygulandığı ülkedir. ABD tüketicinin korunması bakımından en fazla yol kat etmiş bir ülkedir. Tüketim ve talep standartlarının çok yüksek olması yüzünden kötü, standart altı, normların ve teknik gereklerin yerine getirilmediği bir binanın, tasarlanması, inşası, kabul ve itibar görmesi çok zordur. Serbest ticaret ve teşebbüs kavramlarının gücü ve eyaletlerin bu konularda kendi özel mevzuatını yaratmaktaki tercihi nedeniyle bazı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi tek bir mevzuat bütünlüğünü ABD de görmek mümkün değildir. İnşaat işlerinin yerine getirilmesinde bir planlama ve yönetim grubu (construction developing group) devreye girer. Bu şirket mal sahibi adına işin planlanması, müteahhit ve taşeronların belirlenmesi, bunların kendi aralarında ve ilgili projecilerle koordinasyonun sağlanması ve hak edişlerin düzenlenmesinde hizmet verir. Bu arada belediye adına denetim süreci de işlemeye başlar. Küçük işler dışında belediye imar dairesi projenin denetimini ve onay verilmesine ilişkin değerlendirmesini serbest profesyonel müşavirlik bürolarına yaptırır. Bu tür büro açabilmek için mühendisin profesyonel, lisanslı mühendis olması şarttır. Profesyonel mühendislik farklı kademelerdeki sınav ve eğitim adımlarının geçilmesi ile elde edilir. Eyaletler bu unvanı verme yetkilerine sahiptir. Bazı eyaletler karşılıklı olarak bu unvanı kabul etmiştir. Denetim büroları, ilgili eyalette veya belediye sınırları içinde hangi yapı şartnamesi geçerliyse ona uygun olarak görevlerini yerine getirir. ABD nin birçok eyaletinde adına Uniform Building Code,UBC denilen bir bina şartnamesi uygulanır. UBC, malzeme, ısı yalıtımı, yangın, asansör, çatı kaplaması, özetle bir binanın ortaya çıkmasında uyulması gerekli ne kadar husus varsa onlara ilişkin hükümleri içinde barındırır. 65

68 (Not: Ülkemizde betonarme veya çelik yapılara ilişkin şartnameler TSE tarafından, deprem hesap şartları Çevre ve Şehircilik Bakanlığı nca, mimari gerekler ise belediye imar daireleri tarafından düzenlenmiştir.) Projenin teknik ayrıntılarını incelemek zorunluluğundan kurtulan belediye imar dairesi ise yapının imar durumuna uygunluk değerlendirmesini yapar. Denetimler sonunda inşaat ruhsatı alınır. Artık sıra inşaat sırasındaki mesleki kontrole gelmiştir. Fazla özelliği olmayan konut, vb. işlerde belediye; yatırım projesinin mimarını profesyonel olarak denetimle görevlendirir. Bu durumda mimar beraber çalıştığı mühendisler ile birlikte çalışarak, yapının teslimine kadar denetim işini sürdürür. Özelliği olan, önemli ve büyük işlerde ise belediye kontrol sorumlusu olarak mesleği ve sorumluluğu bina inşaat denetimi (building inspector) olan özel denetim şirketine ihale eder. Yapı faaliyetinde taraf olan bütün kişi ve kuruluşlar mesleki sorumluluk sigortası yaptırmak zorundadır. Mesleki sorumluluğun yerine getirilmesinde herhangi bir kusurun tespiti halinde kusuru işleyen taraf bunu tazminle yükümlüdür. Sigorta primleri ise tarafların mesleki ehliyeti ve performansı ile yakından ilintilidir. Bütün bu işlemelerin yanı sıra ürünün genel kalitesine ilişkin olarak planlama ve yönetim şirketi (construction developing company) çeşitli risk ve belirsizliklere karşı sigorta yaptırmıştır. Özellikle şu konular sigorta kapsamında bulunur: a) İş sırasında meydana gelebilecek zarar-ziyan, b) İşin kalitesizliğinden dolayı tazminat ödeme riski Tasarım projesi sorumlusu mimar-mühendis firmaları da sürekli sigortalıdır. Müteahhit ve taşeron şirketler ise bunlara ek olarak inşaat sırasındaki kaza, sabotaj ve benzeri aksiliklere karşı da sigortalıdır. Sigorta poliçesi bazı durumlarda yasal bir belge olarak da talep edilir. Aynı şekilde belediye tarafından şantiye ve arazi işlerini kontrolle görevlendirilen özel denetim şirketleri çoğu zaman müteahhit ve taşeronlarını sigortalanmış olmaları kaydıyla kabul eder. Tüm bu karmaşık görüntü içinde tarafların ayrı ayrı pek çok riske karşı kendilerini koruduğu, gerek özel gerekse genel sigorta poliçeleri vasıtasıyla menfaatlerini denge içinde tutulduğu, sigorta hukuku ve özel uzmanlıkların gelişmiş olduğunu görmekteyiz. Yani ABD de yapı denetim sistemi, projesinden itibaren tüketici hakları çerçevesinde sigorta sistemi içinde gerçekleştirilir. 5.2)-AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ NDE MÜHENDİSLİK Temel olarak ABD de mühendislik lisansı eyalet bazında belirlenmektedir. Her eyaletin konu ile ilgili kendine özgü yasa ve uygulamaları bulunmaktadır. ABD de 50 eyalette Profesyonel Mühendislik Lisansı uygulanmaktadır. Bu uygulamaya ek olarak 14 eyalette Yapı Mühendisliği lisans uygulamaktadır. Örneğin, California ve Illinois eyaletinde yapı mühendisliği uygulaması vardır. Bu iki eyaletten California da deprem riskinin olması, Illinois de ise yüksek yapıların olması bu iki eyaletin ek önlemler almasına neden olmuştur. ABD de mühendisin lisans alma süreci aşağıda kısaca özetlenmiştir. The Fundamentals of engineering (FE)/Engineer in Training (EIT) Temel mühendislik / Stajyer mühendislik sınavları (National Council of Examiners in Engineering and Surveying (NCEES) ) adlı kuruluş tarafından ülke çapında aynı gün yapılmaktadır. 8 saatlik sınavda adayın temel mühendislik kavramları hakkındaki bilgisi ölçülmektedir. Bunlar akışkanlar mekaniği, termodinamik, katı mekaniği, mekanik/statik, malzeme, matematik ve kimya dallarını kapsamaktadır.4 saatlik öğleden önceki sınavda temel bilimler ve matematik ile ilgili soruları içerirken, öğleden sonraki 4 saatlik sınavda daha detaylı bilgi gerektiren sorular ile birlikte seçilen alana ait sorular sorulmaktadır. Yılda 2 defa yapılmaktadır. ABD de mühendislik programlarının standartlarını ve kalitesini değerlendirmek için ABET (Accreditation Board for Engineering and Technology-Mühendislik ve teknoloji akreditasyon kurulu ) adlı sivil toplum 66

69 kuruluşu vardır. Eğitim kurumlarını denetleyip akredite eden bu kurum Amerikan sisteminin en önemli ayaklarından biridir. 4 yıllık lisans eğitimi alan öğrencilerin büyük çoğunluğu eğitimlerinin son yılında bu sınava girip EIT unvanını almaktadır. Bu sınavdan geçmenin iki faydası vardır. 1-Bu sınavda başarılı olmakla aday temel mühendislik bilgisine sahip olduğunu ispatlamıştır. 2-Bu sınavı geçmekle aday profesyonel mühendislik sınavı için gerekli olan çalışma süresini kısaltmaktadır. Profesyonel mühendislik (PE) sınavına girebilmek için aşağıdaki koşullardan birini yerine getirmek gereklidir. EIT SERTİFİKASI OLAN ADAYLAR İÇİN: 1-ABET tarafından akredite edilmiş ve 4 yıllık (lisans derecesinde-bs) bir üniversiteden mezun olmak ve 2 yıllık çalışma deneyimi, Veya 2-ABET tarafından akredite edilmemiş ve 4 yıllık (lisans derecesinde -BS) bir üniversiteden mezun olmak ve 4 yıllık bir çalışma deneyimi, Veya 3-ABET tarafından akredite edilmiş ve 4 yıllık (lisansın BS) yanı sıra yüksek lisans veya doktora derecesine sahip olanlardan 1 yıl çalışma deneyimi Veya, 4-6 yıl çalışma deneyimi. EIT SERTİFİKASI OLMAYAN ADAYLAR İÇİN: 1-ABET tarafından akredite edilmemiş ve 4 yıllık (lisans derecesinde ) bir üniversiteden mezun olmak ve 17 yıl çalışma deneyimi, Veya 2-ABET tarafından akredite edilmiş ve 4 yıllık (lisans derecesinde) bir üniversiteden mezun olmak ve 15 yıl çalışma deneyimi Veya 3-ABET tarafından akredite edilmiş ve 4 yıllık (lisans) üniversiteden mezun olup master derecesine sahip olanlardan 14 yıl çalışma deneyimi, Veya 4-ABET tarafından akredite edilmiş 4 yıllık bir üniversiteden mezun olmak ve doktora derecesine sahip olmanın yanı sıra 6 yıllık çalışma deneyimi yılında Northride depremi sonucu California da ciddi deprem hasarları olmuştur. Hazırlanan değerlendirme raporunda California Eyaleti nin deprem bölgesinde olması nedeniyle diğer eyaletlerden ayrıldığı tespiti yapıldıktan sonra, deprem hasarlarının azaltılması, tüketici haklarının korunmasına ilave olarak mühendislik mimarlık mesleğinin saygınlığının yükseltilmesi hedef olarak belirlenirken Structural Engineer (Yapı Mühendisi) düzenlemesinin yapılmasına karar verilmiştir. Bunun için California eyaletinde yapılan profesyonel mühendislik sınavı yetersiz bulunmuş ve eyalette deprem ağırlıklı olarak ilave bir sınav yapılmasına karar verilmiştir. California da PE unvanını alan mühendis, 3 yıllık ilave bir mesleki deneyimden sonra yapılan sınavda da başarılı olursa; Yapı Mühendisi (Structural Engineer) olabilmektedir. California eyaletinde okul ve hastane tasarımı yalnızca yapı mühendisleri (Structural Engineer) tarafından yapılmaktadır. ABD de tüm ülke çapında PE uygulaması yapılırken yaklaşık 14 eyalette yapı mühendisliği uygulanmaktadır. PE sınavında, sınav süresi 8 saat iken, yapı mühendisliğinde (Structural Engineer) 16 saattir. ABD sisteminin en güçlü olduğu noktalardan bir tanesi de, ABET (Accreditation Board for Engineering and Technology-Mühendislik ve teknoloji akreditasyon kurulu ) gibi mühendislik eğitimi ve öğretimi yapan 67

70 kurumları denetleyen özerk bir kurulun olmasıdır. Modern kapitalist, sistem her türlü yatırımı teşvik ederken diğer yandan da ciddi denetlemeleri de beraberinde getirmektedir. Yukarıda açıklanan PE sınavına girme koşullarına bakıldığı zaman ABET tarafından akredite edilmeyen ve EIT sınavında başarılı olamayanlar için koşullar oldukça ağırdır. (Not: Ülkemizde her kasabada yeterli alt yapıları oluşturulmadan açılan vakıf veya devlet üniversitelerini denetleyecek böyle bir kuruma ihtiyaç vardır. Böyle bir kurumun yanında tüm mühendis adaylarının mezuniyet öncesi katılacağı ortak merkezi bir sınav kalitesiz eğitimi nispeten sınırladığı gibi apartman üniversitelerine talebi de düşürebileceği dikkate alınmalı, tartışılmalıdır. Bkz. dip not) 6.TÜRKİYE DE MÜHENDİSLİK Ülkemizde sayıları i aşan, önemli bir bölümü yeterli ve çağdaş bir mühendislik eğitimi görmemiş bir inşaat mühendisi ordusu bulunmaktadır. Ülkemizdeki çarpık ekonomik ve sosyal düzenin sonucu olarak ortaya çıkan bu mühendis arz fazlalığı, etkin bir denetim ve kontrol sisteminin oluşmasını yavaşlatmış, hatta engellenmiştir. Türkiye de ekonomik gelişmenin dışa bağımlı olması ve çarpık gelişmesi nedeniyle ne ilgili mühendislik fakülteleri, ne de mühendisler olması gereken deneyime sahip olamamışlardır. Ülkenin ihtiyaç duyduğu bilimsel çalışmaları yapacakları iddiası ile kurulan üniversiteler yeterince ülke sorunlarının içine girememiştir. Sorunlara çözüm önerseler de önerileri devlet kurumlarınca fazlaca dikkate alınmamaktadır. Gelişmiş ülke mühendisleri için en önemli çalışma alanlarından biri; deprem sonrası oluşan yapı hasarlarının nedenlerini araştırmak, irdelemek, gerekli dersleri ve sonuçları çıkarmak sonra da bu sonuçları yazılı kural, şartname veya yönetmelik haline getirip uygulamaya sokmaktır. Son 30 yılda doğal afetlerin neden olduğu can ve mal kayıpları konusunda gerek üniversiteler gerekse ilgili odalar onlarca rapor yazmışlardır, ancak bu raporlardan gerekli sonuçlar çıkartılıp ülkeye özgü yapı şartnameleri yazılamamıştır. Raporlar karşılığını bulamamakta, bir kağıt yığını olarak raflarda çürümeye bırakılmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak en küçük bir doğa olayı bile afet olmakta, hiç kimse sorumlu olmamaktadır körfez depreminde yaklaşık insanı ölmüş, binlerce insan yaralanmış, 15 milyar dolar ekonomik zarar görmüş bir ülkede çıkarılması gereken ilk ders üniversite eğitimi ile birlikte ülkeye özgü uygulanabilir bir mühendislik yapılanması ve yapı denetimi sistemi oluşturmaktır. Ancak 1999 depreminden 17 yıl geçmesine rağmen hala bu temel sorunları tartışmaya devam ediyor olmak vahim bir durumdur. 6.1)-1999 KÖRFEZ DEPREMİ SONRASI GELİŞMELER 1999 yılındaki Körfez ve Düzce depremlerinden sonra artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı ifadelerini sıklıkla duyduk. En azından mühendis ve mimarların, yerel ve merkezi yönetimin, tüketicilerin gerekli dersleri çıkaracağı varsayılıyordu. Ülkedeki çarpık yapılaşma, 1999 körfez depreminde gizlenemeyecek şekilde ortaya çıkıp neredeyse toplumsal travmaya dönüşürken, herkesin gerekli dersi çıkaracağı varsayılsa da süreç hiç de böyle gelişmedi. Sorunların yapısal sistemden kaynaklandığı ve bir bütün olarak ele alınmadıkça çözüm üretmenin olanaksız olduğu ortaya çıkmıştır. Bu sorunun çözülememesinin bir ayağı siyasi iktidarlar (TBMM) iken diğer ayağı da ilgili odalar ve TMMOB dir. Aşağıda kısaca bahsedilen sürece bakıldığı zaman, sorunun sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel ayakları olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunun için yaşanan deneyimler ışığında uygulanan sistemin olumlu ve olumsuz yanlarını da dikkate alarak sistem yeniden kurgulanmalıdır. Ülke gerçeklerine uygun, esnek, uygulanabilir, dinamik, bir yapı oluşturulmalıdır. Yapılması gerekenleri anlamak için var olan sistemin aksayan yanlarını bulup, somut olgulardan hareket etmek gereklidir. Bu çerçevede, 1999 depreminden sonra yaşanan süreç aşağıda kısaca özetlenmiştir )-1999 depremi sonrası ilgili Bakanlığın yaptığı çalışmalar 68

71 Depremde hasar gören yapıların onarım ve güçlendirme projelerini yapıp kontrol etmeleri için Bayındırlık Bakanlığının direktifiyle İMO ile birlikte proje müşavirliği (PM) uygulamasına başlandı. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı onarım ve güçlendirme projesi yapacak mühendislerde 12 yıl aktif mesleki birikim ve verilen kurslardan sonra yapılacak sınavda başarılı olmasını istedi. Kursların düzenlenmesine kimse karşı çıkmaz iken sınava mühendislerin büyük kısmı karşı çıktı. ( hatta Ankara da sınavdan önce, sınav karşıtı bildiri dağıtıldı.) Oluşan tepkiler üzerine, ilgili bakan herkese A grubu PM belgesi vererek süreci tamamladı. Daha sonra kamuoyunda bir kısım PM lerin yaptığı işler alay konusu oldu. (Örneğin; İstanbul da bir ilanda şöyle yazıyordu: Bütcenize uygun güçlendirme yapılır.) İyi niyetli ama ülke gerçeklerine aykırı bir girişim de kendiliğinden sona erdi. PM uygulamaları sürerken ilgili bakanlık sorunu bir bütün olarak ele almaya başladı ve mühendislik hizmetlerini biçimlendirmek için 601, yapı denetimi ve zorunlu yapı sigortası ile ilgili olarak da 595 nolu kanun hükmünde kararnameleri çıkardı )-2000 yılında 595 ve 601 no lu KHK çıkarıldı. Bu yasalara karşı gelişen tepkiler ise şöyledir: Öncelikle sigorta firmaları mühendislerin yaptıkları işleri sigortalamayacaklarını belirterek yasaya uymayacaklarını açıkladılar. Hükümet sigorta firmalarıyla anlaşamayınca sigortadan öte bir vergi olan DASK ı (doğal afet sigorta kanunu) çıkartarak, kendince sigorta ayağını çözdü. 601 nolu KHK ile 12 yıllık mesleki deneyimi olmayanlara imza yetkisi kaldırılıyor proje ve yapı denetim yapma yetkisi sadece 12 yıl ve üstü mesleki deneyimi olanlara veriliyordu. Bu niteliklere sahip mühendisler uzman mühendis olarak tanımlanıyordu. Bakanlık Uzman Mühendis uygulamasına geçmek istemiş hatta bu konuda ilgili odalara da kısmi yetki vermiştir. PM uygulamasından gerekli dersleri çıkartan İMO uygulamanın sakıncalarını gördüğü için mesleki kurslar düzenleyip arkasından yapılan sınavda başarılı olanlara belge vermek istedi ancak, kursa katılan mühendislerin çok büyük kısmı sınavları protesto etmiş ve sınava girmemiştir. Sonuçta, ilgili bakanlık devreye girdi ve sınavsız belge vermeyen İMO şubelerine baskı yaparak, belgeleri kendisinin vereceğini bir genelge ile açıkladı. Bu KHK lara göre yapı denetim firmaları aynı zamanda tasarım da yapabilecekti. İMO genel merkezi, inşaat mühendisleri avantajlı duruma geçiyor ve yeni iş sahaları açılıyor diye bu yasaya karşı sessiz kaldı. Anayasa mahkemesi 601 ve 595 no lu KHK ları yasalara aykırı bularak iptal etti. 595 sayılı KHK nin en akılda kalan yanı; kurulacak olan ilçe yapı denetim komisyonlarına kaymakamları da dahi ederek çok enteresan (!) bir uygulama ortaya çıkarmasıdır )-2001 yılında 4708 no lu yapı denetim yasası çıkarıldı. Yasa çıktığında önemli kurum ve kuruluşlar yasayı eleştirmişler, eksiklikleri dile getirmişler ancak dikkate alınmamışlardır. Bu yasayla ilgili, 2002 yılında ulusal deprem konseyinin değerlendirmesi şöyledir: Deprem zararlarının azaltılmasına katkı sağlayacağı düşünülen 1999 sonrasındaki üst düzey düzenlemelerin başında yapı denetimi ve yapı alanında çalışan meslek adamlarına yetkinlik kazandırılması ve zorunlu deprem sigortası gelmiştir sayılı yasanın yürürlüğe sokulması durumu daha da karmaşık ve yetersiz kılmıştır. Yetkin mühendis, yetkin mimar gibi adlandırılan yetkin meslek adamı kavramı mutlaka hayata geçirilmelidir. Bu amaçla oluşturulacak sistem, çoğunluğu mutlu edecek kolaycı bir yaklaşıma değil, gerçekçi değerlendirmelere dayalı olmalı, verilen süreli yetkiler belirli aralıklarla değerlendirilmeli, başarıya bağlı olarak yenilenmelidir. Meslek içi eğitim geliştirilmeli, gerekirse zorunlu kılınmalıdır. Bir görevin yerine getirilmesi anlayışı içinde düzenlenen yüzeysel kursların fazla yararlı olmadığı bilinmelidir. 69

72 Ulusal deprem konseyi 4708 sayılı yasayı yetersiz bulmuş, değiştirilmesini önermiştir. (Ulusal deprem konseyi raporu, Bölüm 3; 4 Nisan 2002,Ankara) Geçen zaman ve yaşananlar Ulusal Deprem Konseyi nin öngörüsünü doğrulamıştır SAYILI YAPI DENETİM YASASASININ UYGULAMASININ KISA DEĞERLENDİRİLMESİ A-Proje Denetiminde eksiklikler: 1-Proje müelliflerince tasarlanan projeler, aynı donanımda veya daha eksik donanımlara sahip denetçilerce incelenmesi, 2-Proje denetimi yapacak olan mimar ve mühendislerden 5 (12 yıldan 5 yıla indirildi) yıllık kıdemden başka bir nitelik aranmaması, 3-Uzman olabilme koşullarının oluşturularak, uzmanlık sertifikası alınmasına yönelik yaptırımların bulunmaması, 4-Firmalarındaki proje denetçilerinin doğrudan sorumluluk taşımaması ve müteselsilen sorumlu olması, 5-Proje denetçilerinin için belirli bir ücret miktarı belirlenmemesi ve şirketin insafına (taktirine) bırakılması, 6-Proje denetçilerinde mesleki sorumluluk sigortasının aranmaması, 7-Yapı denetim işini %50 lere varan fiyat kırımlarıyla alarak tasarım hizmetlerini ücretsiz olarak yapmaları, 8-Yapı denetim kuruluşunun yan kuruluşu olarak taşeron tasarımcı mühendisler piyasası oluşmasına neden olmuştur. Bu da tasarım hizmetlerinin kalitesini çok düşürmüştür. B- Yapım (İnşaat) Denetiminde Eksiklikler 1-Sadece 5 yıllık (12 yıldan 5 yıla indirildi) kıdeme sahip mühendis ve mimar olması, 2- Yetkin mühendis ve mimar koşullarını sağlayacak düzeneğin bulunmaması ve bu koşula bağlı sertifikalılık belgesine bağlı sistemin olmaması, 3-Belirli bir ücret sisteminin olmaması, 4-Yapı denetim sürecinde TUS da olduğu gibi imzacılığın ön planda bulunması, Sadece beton, kalıp ve demir donanımı üzerinden denetimin etkin kılınması yerindelik denetimine ilişkin bir düzeneğin olmayışı, 5-Mesleki sorumluluk sigortası zorunluluğunun bulunmaması ve aranmaması, İşin ciddiyetini anlatmak ve yukarıda eksikleri sıralanan uygulamaları somutlamak için aşağıda verilen örnek yeterli olacaktır yılında İMO İstanbul Şubesi nde 1031 adet Proje incelenmiştir. Bu projelerin hepsi yapı denetim kuruluşlarınca incelenip onaylanmış projelerdir. Projelerin %33 ünde düşey yükler eksik alınmıştır,%38 inde taşıyıcı sistem modeli yanlış seçilmiş, %17 sinde yatay analiz ve %16 sında düzensizlik kontrol hatası olduğu tespit edilmiştir. Bunlara ilave olarak projelerin %22 sinde minimum boyut, %21 inde minimum donatı koşullarının sağlanmadığı,%34 ünde zemin etüdü ile temel tasarımı arasında sıkıntıların olduğu tespit edilmiştir.(tmmob, İMO, Yapı Denetim Sempozyumu,2009, Sf )) Aynı dönemde İMO İstanbul Şubesi nden adet sicil durum belgesi alındığı düşünüldüğünde yaklaşık 2400 (yaklaşık %20) projenin hatalı olarak tasarlandığı düşünülebilir. Bu veriler sorunun en önemli ayağının tasarım mühendisliği olduğunu göstermektedir sayılı yasanın uygulama sonuçlarını aşağıdaki tablo net olarak ortaya koymaktadır.2619 adet yapı denetim kuruluşundan 958 tanesinin cezalı olması sistemin çöktüğünün en somut göstergesidir. Bakanlık, kişiye bir yapı denetim kuruluşu olacak şekilde planlama yapmakta ve 3 yılda bir faaliyet belgelerini yenilemektedir. 70

73 ŞUBAT 2017 VERİLERİNE GÖRE KONU YDS DE KAYITLI TOPLAM SAYI CEZALI AKTİF YAPI DENETİM KURULUŞU DENETCİ İNŞAAT MÜHENDİSİ DENETCİ MİMAR DENETCİ MAKİNA MÜHENDİSİ DENETCİ ELEKTRİK MÜHENDİSİ KONTROL ELEMANI İNŞ. MÜH KONTROL ELEMANI MİMAR KONTROL ELEMANI MAK. MÜH KONTROL ELEMANI ELK. MÜH ŞANTİYE ŞEFİ TOPLAM KAYNAK: ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI 4708 sayılı yasanın değerlendirilmesi göstermiştir ki sorunun temelinde eksik ve yanlış kurgulanmış denetim mühendislik anlayışı bulunmaktadır. Uzman mühendislik olmadan ne proje denetimi nede yapı denetimi sağlıklı şekilde yapılamaz. 8-SONUÇ ve ÖNERİLER Toplum, tüketici olarak her konuda olduğu gibi bu konuda da kaliteyi aramaya başladığı zaman sorunun bir parçası çözülmüş olacaktır. Sorun genelde tüketici bilincinin yükseltilmesi ve tüketicinin korunması olup, bunun mekanizmalarının nasıl yaratılacağı konusunda düğümlenmektedir. Burada bir hususu da açmakta yarar var. Kalitesiz yapıların sorumlusu sadece mühendis ve mimarlar değildir. Kaliteye yeterli önemi vermeyen, kalitenin de belli bir bedeli olduğunun bilincinde olmayan tüketici kitlesi de sorumludur. Türkiye de mühendislik ve mimarlık hizmetleri 28 Haziran 1938 tarih ve 3458 sayılı mühendislik ve mimarlık hakkında kanun ile düzenlenmiştir. Adı geçen yasa çıkarıldığı yıllarda ihtiyacı karşılıyor olabilirdi ancak günümüzde bu yasa ihtiyacı karşılamaktan oldukça uzaktır. Her şeyin başında bu yasa 4 yıllık eğitimi bitirip mühendis unvanı kazanmış herkese herhangi bir sınırlama getirmeksizin imza hakkı vermektedir. Mesleki yeterliliği göz ardı eden bu yasanın bilimsellikle ilgisi olmadığı açıktır. Bu olgu, gerek teknik bilgi ve yeterli deneyim sahibi olmayan mühendislerin, gerek tasarım gerekse yapım aşamasında standart dışı yapılar üretmesine olanak vermektedir. Dolayısıyla tüketici mağdur olmakta ve kamusal düzen zarar görmektedir. Öncelikle ele alınması gereken sorun tasarım ve yapım hizmetlerinin yeterli teknik bilgi ve deneyim sahibi, diğer bir deyişle konusunda yetkin, profesyonel meslek adamlarınca verilmesini sağlamaktır. Özellikle tasarım denetimi yüksek düzeyde mesleki bilgi ve toplumsal sorumluluk bilincine sahip meslek adamları gerektirir. Kaliteli tasarım yapmak madalyonun sadece bir yüzüdür. Madalyonun diğer yüzü de etkin bir yapı denetimdir. 71

74 Önerimiz: Proje denetimi 4708 sayılı yapı denetim yasasından çıkarılıp ayrıca kurgulanmalı ve projeproje denetimi, yapı-yapı denetim ilkesi hayata geçirilmelidir. Bu görevleri ifa edebilmek için yeterli bir mesleki deneyimin yanı sıra sınavda başarılı olma koşulu mutlaka aranmalıdır. Dünya ve ülke deneyimlerin ışığında sistem yeniden kurgulanmalıdır yılında İMO nun yetkin mühendislik çalışmaları hakkında görüş belirten Prof. Dr. METE SÖZEN e göre yetkin mühendis uygulamasının en ince noktası SINAV Felsefesidir. Bunu profesörlere bırakırsanız T.C deprem yönetmeliğine benzer. Teorik kapsamı yüksek ama uygulanamaz. Mühendislerin eline bırakırsanız fazla tecrübeye kaçabilir. Onun için sınav kurallarını ve komitelerini çok dikkatli geliştirmek gereklidir. (TMH, sayı 424,sf.50) İMO nun önerdiği yetkin mühendislik çalışmasında hedef kitle tüm inşaat mühendisleridir. Sayıları den fazla olan bu kitleyi sınava sokmak ne derece gerçekçidir ve ne kadar uygulanabilir? Her ne kadar sadece tasarım yapanlar dikkate alınacağı iddia edilse de imza kısıtlaması potansiyel olarak tüm mühendisleri kapsamaktadır. Başlangıç için, böyle bir çözümü önermek yukarıdaki örneklerde olduğu gibi kendi üyelerimizin de tepkilerine neden olacağı için gerekli desteği bulamayacaktır. Bunun yerine başlangıçta, sadece proje denetimi yapmak isteyen mühendisleri sınavlara sokmak ve belirli süre için uzman denetim mühendisi unvanı vermek daha gerçekçi ve uygulanabilir olanıdır. Bunların sayısı ayrıntılı bir planlamayla bulunabilir. Yapılması gereken, 4708 nolu yasada var olan ama yanlış kurgulanmış, işlemeyen bir sistemi düzeltmek ve verimli hale getirmektir. İlk adım standartlara, yönetmeliklere uygun doğru bir proje denetimini yapmak için, gerekli olan mühendisleri yaratmak olmalıdır. Bunlara ilave olarak; ülkemiz için bir eksiklik de kullanılan şartname ve yönetmeliklerin yenilenmesi ve hazırlanmasıdır den beri deprem yönetmeliği çalışmaları tamamen iyi niyetli ve duyarlı akademisyenlerce yürütülmektedir. İlgili şartnameleri hazırlayacak, değiştirebilecek, yenileyebilecek, yapı malzemelerini test edecek, yeni hesap yöntemlerinin incelemelerini yapabilecek, kullanılan bilgisayar programlarını test edebilecek vb. gibi işler için sektörün tüm aktörlerinin temsil edildiği özerk ve kurumlaşmış bir yapı enstitüsü kurulmalıdır. DİPNOTLAR: AKREDEDİTASYONLA İLGİLİ OLARAK TÜRKİYE DE YAPILAN ÇALIŞMALAR. 1)-1999 yılında 4475 sayılı kanunla TÜRK AKREDİTASYON KURUMU (TÜRKAK) kurulmuştur. 2)-Mühendislik Değerlendirme Kurulu (MÜDEK) 2002 yılında Mühendislik Dekanları Konseyi (MDK) tarafından bağımsız ve sivil bir insiyatif olarak oluşturulmuştur ve 2003 yılından beri MDK bünyesindeki lisans düzeyindeki mühendislik programlarını değerlendirmektedir. Mühendislik programlarının standartlarının belirlenmesi ve kalitesinin değerlendirilmesi 75 yılı aşkın bir süredir uygulanmaktadır. Bu sistemlerden en eskisi ve en köklüsü A.B.D. deki mühendislik programlarının akreditasyonundan sorumlu olan ABET (Accreditation Board for Engineering and Technology, Inc.) mühendislikle ilgili bir çok mesleki kuruluş tarafından oluşturulmuş bir sivil toplum örgütüdür. Bazı ülkelerde benzer yapıda akreditasyon kuruluşları (örneğin:asiin -Almanya, RAEE -Rusya, CEAB - Kanada, CACEI-Meksika, JABEE-Japonya) görülmekle birlikte, diğer birçok ülkede akreditasyon yapılanmasında daha farklı yaklaşımlar da kullanılmaktadır. Bunlardan sıkça karşılaşılan ikisinde, mühendislik programlarının akreditasyonu: 1) ya mesleki kuruluşların bizzat kendileri tarafından yürütülmekte (Örneğin: ECUK (İngiltere), IEI (İrlanda), OE (Portekiz), IEAust (Avustralya), IPENZ (Yeni Zellanda), ECSA (Güney Afrika) ), 72

75 2) ya da devlet tarafından yönetilen veya desteklenen resmi akreditasyon kuruluşlarınca gerçekleştirilmektedir (Örneğin: CTI (Fransa), ANECA (İspanya), NVAO (Hollanda), OAQ (İsviçre), CONEAU (Arjantin) ). *) Örneğin: Türkiye de Mühendislik programlarının akreditasyonu, ülkenin önde gelen mühendislik fakültelerinin 1990 lı yılların başında programlarına kalite güvence arayışları ile gündeme gelmiştir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi (ODTÜ), eğitim sistemi büyük ölçüde Kuzey Amerika modeline dayandığından ve ülkemizde bu kapsamda oluşmuş bir kurumsal yapı bulunmadığından değerlendirmeyi yapacak kuruluş olarak ABET i benimsemiştir. İlk olarak, ODTÜ nün iki programı (Kimya Mühendisliği ve Maden Mühendisliği) gönüllü başvuru üzerine 1994 yılında ABET tarafından değerlendirilmiş ve A.B.D. dışındaki değerlendirmelerde kullanılan ABD de akredite olmuş benzer programlara büyük ölçüde eşdeğer (substantially equivalent) bulunmuştur. Bunu izleyen 11 yılda, Türkiye den dört (ODTÜ, Bilkent Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nden (KKTC) de bir (Doğu Akdeniz Üniversitesi) üniversitenin toplam 43 mühendislik programı ABET değerlendirme sürecinden geçerek bu akreditasyon eşdeğerliğini almış, süreleri dolanlar ise yenilemişlerdir. (Bülent E. Platin,(ODTÜ,makine mühendisliği), Ayşe Erdem-Şenatalar (Kimya Mühendisliği Bölümü İstanbul Teknik Üniversitesi), A. Erbil Payzın tarafından hazırlanan rapor) 3)-2006 yılında 5544 sayılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı nın yürütücülüğünü yaptığı Mesleki Yeterlilik Kanunu çıkarıldı. Faydalanılan kaynaklar: sayılı imar kanunu ve yönetmeliklerinin (yeni bir yapı kontrol sistemi ve afetlere karşı dayanıklılığı sağlayacak teknik önlemleri içermek üzere ) revizyon tasarısı.(1998 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı teknik araştırma ve uygulama Genel müdürlüğü adına ODTÜ tarafından hazırlanan rapor) Sertifikalı Mühendislik,tasarım denetimi,yapı denetimi,almanya da yapı denetimi,model önerileri (Mustafa Ürgüplü,İMO izmir Şubesi Yayın no:34) 6-TMMOB,İMO İnşaat mühendisliği nde eğitim. (Prof. Dr. Yalçın YÜKSEL, s.4) 73

76 74

77 İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ NDE EĞİTİM Prof. Dr. Yalçın YÜKSEL 1. Giriş 2. İnşaat Mühendisliği nde Eğitim 3. İnşaat Mühendisliği Eğitiminde Sorunlar 4. Araştırmaya Yapılan Yatırımları 5. Sonuçlar 75

78 Gelişmekte olan ve refah seviyesini yükseltmek isteyen toplumlar; Bunu sürdürülebilir sanayi ve kentsel gelişim (alt ve üst yapı) yatırımları ile mümkün kılabilmektedirler. ANCAK Bu yatırımlar, insanları mutlu edebilmesi için istenilen fonksiyonları doğa ile dost olacak biçimde yerine getirmelidirler. Bu yatırımlar sürekli eğitim bilincini kazanmış, etik, standart ve yönetmelikleri gözardı etmeyen, kaliteli eğitim sürecinden geçen, yeterli sosyal yaşam koşullarına erişmiş İNŞAAT MÜHENDİSLERİNİN yetiştirilmesi ile mümkündür. Yani BİLGİ toplumu olmak zorundayız. İnşaat Mühendisi Kimdir? İnşaat Mühendisi yaşadığı çevreyi planlayan ve tasarlayan, böylece modern yaşam alanları yaratmaya çalışan bir bilgi insanıdır. Alt displinleri; Yapı Mühendisliği Malzeme Mühendisliği Geoteknik Mühendisliği Hidrolik (Su Kaynakları) Mühendisliği Kıyı ve Deniz Mühendisliği Deprem mühendisliği Ulaştırma Mühendisliği Yapı İşletmesi 76

79 2-İnşaat Mühendisliği Eğitimi Üniversite öğretiminin temel hedefi; teknolojik gelişime uyum sağlayabilecek, bilgiyi üretip yönlendirebilecek, bilinçli mezunlar ve bilim insanları yetiştirmektir. Bu da ancak, sürekli gelişme ve yenilenmeyi benimsemiş, girdileri ve çıktıları ile bünyesindeki tüm proseslerde kaliteyi hedefleyen öğretim kurumları ile mümkün olabilir. Eğitim Temel Eğitim (Lisans ve Lisansüstü eğitimi) Sürekli Eğitim (Meslek içi Eğitim) Türkiye de inşaat mühendisliği eğitimi ve inşaat sektörü ile ilgili istatistiki bilgilere ulaşmak çok zordur. Zira, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), inşaat sektöründe iş gücü ile ilgili herhangi bir istatistik tutmamaktadır. Ayrıca, Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ise girdi kontrolü yapmakta ancak çıktılar ile ilgili bir istatistik tutmamaktadır. 77

80 yılları arasında inşaat mühendisliği bölümlerinin sayısındaki artış yılları arasında inşaat mühendisliği bölüm kontenjanlarındaki artış 78

81 3. İnşaat Mühendisliği Eğitimindeki Sorunlar Öğretimdeki sorunların giderilmesi için yapılması gereken öncelikle eksikliklerin gerçekçi yaklaşımlar ile belirlenmesidir. Öğretim kurumlarındaki sorunların teşhisinde, öğretimin farklı kademeleri göz önünde bulundurularak belirlenecek bir kalite değerlendirmesinin yapılması büyük önem taşımaktadır. Böylece, İnşaat Mühendisliği için, ulusal ve uluslararası düzeyde bilgi üreten ve teknoloji geliştirebilen, böylece toplumsal refahın gelişimesine katkı sağlayan etkin bir eğitim sağlamalıdır. 3. İnşaat Mühendisliği Eğitimindeki Sorunlar Öğretim Üyesi İstihdamı İMO Vizyon Raporu, 2016 Üniversitelerdeki öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı 79

82 İMO Vizyon Raporu, 2016 Üniversitelerdeki araştırma görevlisi başına düşen öğrenci sayısı İMO Vizyon Raporu, 2016 Tam zamanlı öğretim üyelerinin bir dönemde ortalama verdiği ders sayısı 80

83 Alt Yapı ve Laboratuvarlar Bölümlerdeki mevcut laboratuvarlar LİSANSÜSTÜ EĞİTİMİ Yüksek lisans yapılan anabilim dalları Doktora yapılan anabilim dalları 81

84 Yabancı Dilde Eğitim Yabancı dilde meslek eğitimi her zaman tartışılagelmiş bir konudur. Üniversitelerin yabancı dilde eğitimleri incelendiğinde, Şekil de görüldüğü üzere, ankete katılan üniversitelerin %45 inde hiç yabancı dille meslek dersi verilmediği anlaşılmaktadır. Buna karşın Üniversitelerin %32 sinde ise meslek derslerinin tamamı yabancı dilde işlenmektedir. Grafikten de anlaşıldığı üzere üniversitelerin %22 sinde meslek derslerinin sadece bir kısmı yabancı dilde işlenmektedir. Mesleki derslerden yabancı dilde verilen derslerin oranı Mezunlara Yönelik Ölçme ve Değerlendirme Mezunlara yönelik ölçme ve değerlendirme sistemi Öğrencilere yönelik ölçme ve değerlendirme sistemi Personele yönelik ölçme ve değerlendirme sistemi 82

85 Uygulanan eğitim programının mezunlarına kazandırdığı en güçlü özellik Uygulanan eğitim programının en zayıf olduğu alan Akreditasyon (Değerlendirme) Üniversitelerin bağımsız bir kurum tarafından değerlendirilmesi eğitim kalitesinin artırılması için önemli bir yaklaşımdır. Bölümlerimizin aldığı akreditasyonlar 83

86 Öğretim Üyesi Kalitesi Eğitimin en önemli aktörlerinden biri de öğretim üyesidir. Çok fazla sayıda yeni kurulan üniversite olduğu düşünülürse, bu üniversitelerin öğretim üyesi bulmada zorluk yaşayabilecekleri bir gerçektir. İstenilen niteliklerde bir öğretim üyesini bölümünüze getirebiliyor musunuz? İMO ile İlişkiler Ankete (2016) katılan üniversitelerin %94 ü İnşaat Mühendisleri Odası nın (İMO) mesleki ve sosyal etkinliklerini öğrencilere ve akademik personeline duyurduğunu bildirmiştir. Ayrıca, üniversitelerin %64 ü eğitim-öğretim plan, içerik, hedef ve yöntemlerini belirlerken İMO nun görüşüne başvurduğunu belirtmişlerdir. Üniversitelerin %52 si İMO ile olan ilişkilerini iyi olarak nitelendirirken %27 si orta ve %21 i ise zayıf olarak nitelendirmektedir. Üniversitelerin %79 u Genç-İMO örgütlülüğünün olduğunu belirtmişlerdir. 84

87 Öğrenciler Önemli bir çoğunluk ekonomik kaygılarla da bu bölümü seçmektedirler. Sevindirici bir sonuç ise en azından tercih eden öğrencilerin yaklaşık olarak üçte biri inşaat mühendisliğini saygın bir meslek olarak görmektedirler. Öğrencilerin İnşaat Mühendisliği Bölümü nü seçme sebepleri Öğrencilerin aldıkları eğitimi değerlendirmesi 85

88 Öğrencilerin sınavlara hazırlanırken yararlandığı araçlar Öğrencilerin öğrenme aktivitelerine harcadığı haftalık ortalama zaman 86

89 Anketi cevaplayan öğrencilerin %77 si Türkçe eğitim görürken %18 i İngilizce ve %5 i ise karışık eğitim görmektedirler. Bu öğrencilerin büyük bir çoğunluğu (%56) yabancı dil destekli ana dilde eğitimi tercih ettiklerini bildirmişlerdir. Bu öğrencilerin %20 si ise eğitimin tümüyle anadilde olması gerektiğini düşünmektedirler. Ankete katılan öğrencilerin sadece %11 i eğitimin tümüyle yabancı dilde olmasını desteklemektedirler. İlginç bir çıkarım ise şu anda tümüyle İngilizce eğitim alan öğrencilerin dahi sadece %20 si eğitimin tamamının yabancı dilde verilmesi gerektiğini savunmaktadırlar. İngilizce eğitim görenlerin diğer bir %20 si ise eğitimin tamamının anadilde verilmesi gerektiğini bildirmektedirler. Öğrencilerin lisans eğitim dili tercihleri Öğrencilerin meslek hayatlarındaki hedefleri 87

90 Mezunlar Mezunların çalıştığı alanlar Mezunların lisans eğitimi sonucundan aldıkları bilgi ve beceri 88

91 Mezunları lisans eğitiminin iş hayatına hazırlayıp hazırlamadığı Mezunların lisans eğitimini değerlendirmesi 89

92 Mezuniyet sonrası öğrenme gereği duyulan ve inşaat mühendisliği eğitimi içinde yer verilmesi gerektiği düşünülen konular SEKTÖR Firmalarda çalışan inşaat mühendislerinin performansı üzerinde mezun oldukları üniversitenin etkisi 90

93 Firmaların gözünden inşaat mühendislerinin gelişiminde önemli olan konular Firmaların yaşam boyu öğrenme ile ilgili çalışanları teşvik yöntemleri 91

94 Orta Eğitim PISA testi: Türkiye 72 ülke içinde 50'nci sırada. Uluslararası PISA testi sonuçlarına göre, Türkiye'deki öğrenciler bilim, matematik ve okumada OECD ortalamasının altında kaldı. Uluslararası eğitim değerlendirme testi, 72 ülke ve ekonomik bölgede 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapıldı. Bu 72 ülke ve ekonomik bölgeden 35'ini Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) ülkeleri oluşturuyor. Türkiye 72 ülke arasında 50. sırada yer alırken, önceki testlere göre de performansı geriledi. Okuma; OECD ülkeleri arasında Kanada ve Finlandiya başı çekiyor, Türkiye ve Meksika ise en sonda yer alıyor. OECD'nin yürüttüğü Pisa testi her üç yılda bir yapılıyor. 01 Singapur 02 Japonya 03 Estonya 04 Tayvan 05 Finlandiya 06 Çin: Macao 07 Kanada 08 Vietnam 09 Çin: Hong Kong 10 Çin: Pekin, Şangay, Jiangsu ve Guangdong 11 Güney Kore 12 Yeni Zelanda 13 Slovenya 14 Avustralya 15 İngiltere 16 Almanya 17 Hollanda 18 İsviçre 19 İrlanda 20 Belçika 92

95 Bölüm Başkanlarının Görüşleri 1. Teknoloji fakültelerindeki eğitim. 2. Orta öğretimin etkisi 3. Yabancı dilde eğitim ve sıkıntılar. 5. Yeni kuşak, teknolojiye çok yatkın olduğundan eğitim sistemi buna yönelik olarak evrilmelidir. 6. Öğrenci kontenjanları. 7. İkinci öğretimin sorunları. 8. Eğitim teknikleri ve ödevler. 9. Gelişen teknolojilere paralel olarak meslek dersleri çeşitlendirilebilir. 10. Vakıf ya da devlet üniversitelerinin kendi iç dinamikleri çerçevesinde farklı problemleri olabilmektedir. Her iki kurumun da çözülmesi gereken farklı problemleri bulunmaktadır. 11. Üniversitelerin bütçelerinin düşüklüğü. 12. Laboratuvarlarda teknisyen ve tekniker sorunu. 13. Yeni öğretim üyeleri oryantasyondan geçirilmeli ve nasıl eğitim verecekleri kendilerine öğretilmelidir. 14. Üniversiteler arasında büyük farklar olduğundan dolayı piyasadaki inşaat mühendisi kalitesinde de yayılım vardır. Bundan dolayı sadece inşaat mühendisliği diploması yeterli olmamalı ve yetkin mühendislik türevi bir belgelendirme mekanizması kurulmalıdır 93

96 9. Kalkınma Planı( ) 4. Araştırmaya Yapılan Yatırımları 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı Küreselleşme ve hızlı teknolojik gelişme sürecinde uluslararası piyasalarda uzmanlaşma ve teknoloji geliştirme yetkinliği rekabet gücünün önemli unsurları olmuştur. Rekabet avantajı unsurlarının hızla değiştiği bu süreçte, bilgi ve iletişim teknolojileri iş yapma biçimlerinde köklü değişiklikler meydana getirmiştir. Ekonomik gelişmede bilgi yoğun ve yüksek katma değerli mal ve hizmet üretimi ön plana çıkmış, özellikle işgücünün eğitim seviyesi ve gerekli yeteneklere sahip olması önem kazanmıştır. 94

97 95

98 96

99 97

100 98

101 4. Sanayi Devrimi? MIT was first founded in 1861 after an increase in demand for trained technology professionals in a fastindustrializing United States. Since then, MIT has become one of the most recognized and highly regarded universities in the world. The initial proposal for MIT was submitted and designed by William Barton Rogers who had a vision to create a new type of higher education that would deal with the increasing challenges involved in the rapidly increasing technology and science industries. A technology-driven college was a very new idea at the time, as most USA colleges were very classically oriented and graduates were not in a strong position to enter the science industry. 6-Sonuçlar Kalitenin öncelikli kurallarından biri yeterli bir arz talep dengesini sağlamaktır. Bu amaçla ülkemizdeki inşaat sektörünün gelecekteki ihtiyaçlarını doğru belirleyerek, yeterli sayıda kaliteli mühendisleri yetiştirmek en gerçekçi adımdır. Burada meslek odalarının yetki ve sorumlulukları iyi tartışılmalı ve yaptırım güçleri ortaya konmalıdır. Eğitimde akreditasyon çalışmaları ile asgari eğitim koşulları sağlanmalıdır. Eğitimde kaliteli akademik kadro başına düşen öğrenci sayıları azaltılmalıdır. İnşaat mühendisliği eğitiminde tasarım dersleri, laboratuvar çalışmaları ve ar-ge çalışmaları desteklenmelidir. Kaliteli genç öğretim üyelerinin üniversitelerde görev almaları teşvik edilmelidir. 99

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2 Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3 Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 Zygmunt Bauman: Modernlik ve Postmodernlik ÜNİTE:5 Tüketim Toplumu, Simülasyon

Detaylı

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK?

KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? KAPİTALİZMİN İPİNİ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER Mİ ÇEKECEK? Dünyada mal ve hizmet hareketlerinin uluslararası dolaşımına ve üretimin uluslararasılaşmasına imkan veren düzenlemeler (Dünya Ticaret Örgütü, Uluslararası

Detaylı

GİRİŞ MÜHENDİS

GİRİŞ MÜHENDİS ÖNSÖZ Mimarlar Odası 1975 yılında mühendis ve mimarların toplumsal konumlarına ilişkin bir araştırma başlattı. Ardından Türk Mühendis ve Mimarlar Odaları Birliği de, üyeleri arasında yürütülecek kapsamlı

Detaylı

İKİNCİ BÖLÜM ENDÜSTRİ DEVRİMİ, SOSYAL SORUN VE SOSYAL POLİTİKA İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI

İKİNCİ BÖLÜM ENDÜSTRİ DEVRİMİ, SOSYAL SORUN VE SOSYAL POLİTİKA İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI İKİNCİ BÖLÜM İÇİNDEKİLER Sayfa No ÖNSÖZ GİRİŞ...1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYAL POLİTİKA BİLİMİNİN KONUSU, KAPSAMI VE TEMEL YAKLAŞIMI I. EKONOMİ, TOPLUM BİLİMİ VE SOSYAL POLİTİKA...7 A. EKONOMİ BİLİMİ...7 B. TOPLUM

Detaylı

Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri

Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri Sanayi Devriminin Toplumsal Etkileri Bilgi toplumunda aktif nüfus içinde tarım ve sanayinin payı azalmakta, hizmetler sektörünün payı artmakta ve bilgili, nitelikli insana gereksinim duyulmaktadır. 16.12.2015

Detaylı

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 5. Hafta: Kitle Örgütlenmesinin Krizi ve Endüstri Sonrası Dönüşüm

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 5. Hafta: Kitle Örgütlenmesinin Krizi ve Endüstri Sonrası Dönüşüm CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ 5. Hafta: Kitle Örgütlenmesinin Krizi ve Endüstri Sonrası Dönüşüm UYARI Bu bir dinleyici notudur ve lütfen ders notu olarak değerlendirmeyiniz. Bu slaytlar ilgili ders kitabındaki,

Detaylı

Çalışma alanları. 19 kasım 2012

Çalışma alanları. 19 kasım 2012 Çalışma alanları 19 kasım 2012 Çalışma alanları Hizmet alanları Sanayi alanları Tarım tarımsal üretim tarım+ticaret kenti Sanayi imalat sanayi atölyeden hafif sanayi fabrikaya ağır sanayi seri üretim (fordizm)

Detaylı

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42

İÇİNDEKİLER KAPİTALİST ÜRETİM TARZI 41 I TEKEL-ÖNCESİ KAPİTALİZM 42 İÇİNDEKİLER 15 Ekonomi Politiğin Konusu 16 Toplum Yaşamının Temeli Olan Maddi Malların Üretimi 17 Üretici Güçler ve Üretim İlişkileri 23 Toplumun Gelişmesinin Ekonomik Yasaları 26 Ekonomi Politiğin Tanımı

Detaylı

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... vii İÇİNDEKİLER...xi KISALTMALAR... xvii GİRİŞ...1 Birinci

Detaylı

SANAYİ COĞRAFYASI. Hafta 9: Üretim Sistemi: Fordist Üretim Tarzı. Doç.Dr. Nuri YAVAN

SANAYİ COĞRAFYASI. Hafta 9: Üretim Sistemi: Fordist Üretim Tarzı. Doç.Dr. Nuri YAVAN SANAYİ COĞRAFYASI Hafta 9: Üretim Sistemi: Fordist Üretim Tarzı Doç.Dr. Nuri YAVAN Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Coğrafya Bölümü Beşeri ve İktisadi Coğrafya Anabilim Dalı nuri.yavan@ankara.edu.tr

Detaylı

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi

SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER. Modern Siyaset Teorisi SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ ZORUNLU DERSLER Modern Siyaset Teorisi Dersin Kodu SBU 601 Siyaset, iktidar, otorite, meşruiyet, siyaset sosyolojisi, modernizm,

Detaylı

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ 9. Hafta: Post-Endüstriyel Toplumlarda Emek UYARI Bu bir dinleyici notudur ve lütfen ders notu olarak değerlendirmeyiniz. Bu slaytlar ilgili ders kitabındaki, 173-220arası

Detaylı

Küreselleşme devam ediyo mu?

Küreselleşme devam ediyo mu? Küreselleşme devam ediyo mu? Küreselleşme-ulus devlet ilişkisine ilişkin görüşler 1.Küreselleşme modern ulus devleti zayıflatmış, yerine DÜZENLEYİCİ DEVLETi ikame etmiştir görüşü 2.Küreselleşmenin ulus

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 8. Hafta: Endüstri Sonrası Toplum ve Çağdaş Teoriler

CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ. 8. Hafta: Endüstri Sonrası Toplum ve Çağdaş Teoriler CAL 2302 ENDÜSTRİ SOSYOLOJİSİ 8. Hafta: Endüstri Sonrası Toplum ve Çağdaş Teoriler UYARI Bu bir dinleyici notudur ve lütfen ders notu olarak değerlendirmeyiniz. Bu slaytlar ilgili ders kitabındaki, 43

Detaylı

KÜRESELLEŞME VE BÖLGESELLEŞME

KÜRESELLEŞME VE BÖLGESELLEŞME Ankara Üniversitesi Avrupa Birliği ve Uluslararası Ekonomik İlişkiler Anabilim Dalı Uluslararası Ekonomik Bütünleşmeler ve Avrupa Birliği KÜRESELLEŞME VE BÖLGESELLEŞME Belgin Akçay Küreselleşmeye İlişkin

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL

BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU. Doç.Dr.Tufan BAL BÖLGE VE NÜFUSUN GENEL DURUMU Doç.Dr.Tufan BAL GİRİŞ Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılında kurulan, o tarihten bu güne kadar ekonomik ve sosyal yapısını değiştirme anlayışı içinde gelişmesini sürdüren ve gelişmekte

Detaylı

CAL 2302 ENDÜSTRI SOSYOLOJISI. 4. Hafta:Fordizm ve Çağdaş Endüstri Toplumu

CAL 2302 ENDÜSTRI SOSYOLOJISI. 4. Hafta:Fordizm ve Çağdaş Endüstri Toplumu CAL 2302 ENDÜSTRI SOSYOLOJISI 4. Hafta:Fordizm ve Çağdaş Endüstri Toplumu http://senolbasturk.weebly.com UYARI Bu bir dinleyici notudur ve lütfen ders notu olarak değerlendirmeyiniz. Bu slaytlar, ilgili

Detaylı

Dış Ticaret Politikasının Amaçları

Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ticaret Politikasının Amaçları Dış Ödeme Dengesizliklerinin Giderilmesi Bir ülkede fazla olan döviz talebinin azaltılması için kullanılabilir. Dış rekabetten korunma Uluslararası rekabete dayanacak

Detaylı

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Ekonomi II 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 13.1.Makroekonomi Nedir?

Detaylı

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA

TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA TÜRKĠYE DÜNYANIN BOYA ÜRETĠM ÜSSÜ OLMA YOLUNDA Nurel KILIÇ Türk boya sektörü; Avrupa nın altıncı büyük boya üreticisi konumundadır. Türkiye de 50 yılı aşkın bir geçmişi olan boya sektörümüz, AB entegrasyon

Detaylı

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI

EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR. Doç. Dr. Adnan BOYACI EĞİTİMİN SOSYAL TEMELLERİ TEMEL KAVRAMLAR 2017 Doç. Dr. Adnan BOYACI Neden Eğitimin Sosyal Temelleri Eklektik bir alan olarak Eğitim Yönetimi Büyük sosyal bilimler teorisi Eğitim yönetiminin beslendiği

Detaylı

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği

Dış Ticaret Politikası. Temel İki Politika. Dış Ticaret Politikası Araçları Korumacılık / İthal İkameciliği Dış Ticaret Politikası Temel İki Politika Korumacılık / İthal İkameciliği Genel olarak yurt dışından ithal edilen nihai tüketim mallarının yurt içinde üretilmesini; böylece dışa bağımlılığın azaltılmasını

Detaylı

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur.

Üretimde iş bölümünün ortaya çıkması, üretilen ürün miktarının artmasına neden olmuştur. Fabrika Sistemi Üretimde işbölümünün ortaya çıkması sonucunda, üretim parçalara ayrılmış, üretim sürecinin farklı aşamalarında farklı zanaatkarların (işçilerin) yer almaları, üretimde aletlerin yerine

Detaylı

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ

ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ ENERJİ TÜKETİMİ ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ Enerji, modern kişisel yaşamın, üretim ve iletişim süreçlerinin en önemli aktörlerinden biri. Enerjinin tüketimi küresel düzeyde hızla artmaya devam ederken üç ana ihtiyaç baş gösteriyor:

Detaylı

ALAN ARAŞTIRMASI II. Oda Raporu

ALAN ARAŞTIRMASI II. Oda Raporu tmmob makina mühendisleri odası TMMOB SANAYİ KONGRESİ 2009 11 12 ARALIK 2009 / ANKARA ALAN ARAŞTIRMASI II Türkiye de Kalkınma ve İstihdam Odaklı Sanayileşme İçin Planlama Önerileri Oda Raporu Hazırlayanlar

Detaylı

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE TEMEL KAVRAMLAR İnsan Kaynakları Yönetimi (İKY) İKY Gelişimi İKY Amaçları İKY Kapsamı İKY Özellikleri SYS BANKASI ÖRNEĞİ 1995 yılında kurulmuş bir

Detaylı

BÜRO YÖNETİMİ ve YÖNETİCİ ASİSTANLIĞI PROGRAMI - TÜRKİYE YÜKSEKÖĞRETİM YETERLİLİKLER ÇERÇEVESİ İLE PROGRAM YETERLİLİKLERİ İLİŞKİSİ

BÜRO YÖNETİMİ ve YÖNETİCİ ASİSTANLIĞI PROGRAMI - TÜRKİYE YÜKSEKÖĞRETİM YETERLİLİKLER ÇERÇEVESİ İLE PROGRAM YETERLİLİKLERİ İLİŞKİSİ Alana Özgü Yetkinlik YETKİNLİKLER İletişim ve Sosyal Yetkinlik Öğrenme Bağımsız Çalışabilme ve Sorumluluk Alabilme BÜRO YÖNETİMİ ve YÖNETİCİ ASİSTANLIĞI PROGRAMI - TÜRKİYE YÜKSEKÖĞRETİM YETERLİLİKLER ÇERÇEVESİ

Detaylı

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık

Türk Bankacılık ve Banka Dışı Finans Sektörlerinde Yeni Yönelimler ve Yaklaşımlar İslami Bankacılık İÇİNDEKİLER FİNANS, BANKACILIK VE KALKINMA 2023 ANA TEMA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA: FİNANS VE BANKACILIK ALT TEMALAR Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Finans Sektörü İlişkisi AB Uyum Sürecinde Finans ve Bankacılık

Detaylı

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR

ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR ENGELLİLERE YÖNELİK SOSYAL POLİTİKALAR III. Sınıf Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Risk Gruplarına Yönelik Sosyal Politikalar Dersi Notları-VI Doç. Dr. Şenay GÖKBAYRAK İçerik Engellilere

Detaylı

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği /

Ekonomik Rapor Kaynak: TÜİK. Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği / Grafik 92. Yıllara göre Doğuşta Beklenen Yaşam Süresi Erkek nüfus için, doğuşta beklenen yaşam süreleri 2000-2009 yılları arasında incelendiğinde 2000 yılında 68,1 yıl olan beklenen yaşam süresi 2001-2007

Detaylı

Ekonomi II. 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma. Doç.Dr.Tufan BAL

Ekonomi II. 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma. Doç.Dr.Tufan BAL Ekonomi II 24.Ekonomik Büyüme ve Ekonomik Kalkınma Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 24.Ekonomik Büyüme ve Kalkınma

Detaylı

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır.

YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır. YÖNETİŞİM NEDİR? Yönetişim en basit ve en kısa tanımıyla; resmî ve özel kuruluşlarda idari, ekonomik, politik otoritenin ortak kullanımıdır. Ortak yönetim- birlikte yönetmek anlamına gelir ve içinde yönetimden

Detaylı

HER TÜRLÜ MEKANIN YIKILIŞINI İŞİTİYORUM,PARÇALANAN CAMI VE ÇÖKEN

HER TÜRLÜ MEKANIN YIKILIŞINI İŞİTİYORUM,PARÇALANAN CAMI VE ÇÖKEN ZAMAN-MEKAN HER TÜRLÜ MEKANIN YIKILIŞINI İŞİTİYORUM,PARÇALANAN CAMI VE ÇÖKEN DUVARLARI, ZAMAN İSE SON BİR KIZGIN ALEV. JAMES JOYCE Küreselleşme sürecinde hız kazanan teknoloji, mesafelerin sesten bile

Detaylı

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA ve HAREKETLİLİK

TOPLUMSAL TABAKALAŞMA ve HAREKETLİLİK TOPLUMSAL TABAKALAŞMA ve HAREKETLİLİK TOPLUMSAL TABAKALAŞMA Ü s t S ı n ı f Orta Sınıf Alt Sınıf TOPLUMSAL TABAKALAŞMA Toplumsal tabakalaşma dünya yüzeyindeki jeolojik katmanlara benzetilebilir. Toplumların,

Detaylı

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ

2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ 2005 YILI İLERLEME RAPORU VE KATILIM ORTAKLIĞI BELGESİNİN KOPENHAG EKONOMİK KRİTERLERİ ÇERÇEVESİNDE ÖN DEĞERLENDİRMESİ TEPAV EPRI Dış Politika Etütleri AB Çalışma Grubu 9 Kasım 2005 Ankara Zeynep Songülen

Detaylı

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar

Sosyoloji. Konular ve Sorunlar Sosyoloji Konular ve Sorunlar Ontoloji (Varlık) Felsefe Aksiyoloji (Değer) Epistemoloji (Bilgi) 2 Felsefe Aksiyoloji (Değer) Etik Estetik Hukuk Felsefesi 3 Bilim (Olgular) Deney Gözlem Felsefe Düşünme

Detaylı

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ

İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ T.C. Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi vturker@marmara.edu.tr 2.DERS İnsan Kaynakları Yönetiminin günümüz organizasyonları için önemi 21. YÜZYILDA REKABETİN DİNAMİKLERİ KÜRESELLEŞME

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ...

BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE EKONOMİSİNE PANORAMİK BAKIŞ... 1-20 1.1. Temel Makro Ekonomik Göstergelere Göre Türkiye nin Mevcut Durumu ve Dünyadaki Yeri... 1 1.2. Ekonominin Artıları Eksileri; Temel

Detaylı

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR?

ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR? YEREL KALKINMA POLİTİKALARINDA FARKLI PERSPEKTİFLER TRC2 BÖLGESİ ULUSAL ÖLÇEKTE GELIŞME STRATEJISINDE TRC 2 BÖLGESI NASIL TANIMLANIYOR? BÖLGESEL GELIŞME ULUSAL STRATEJISI BGUS Mekansal Gelişme Haritası

Detaylı

Bölüm 3. Dış Çevre Analizi

Bölüm 3. Dış Çevre Analizi Bölüm 3 Dış Çevre Analizi 1 2 Çevre Analizi Ç E V R E A N A L İ Z İ D I Ş Ç E V R E İ Ç Ç E V R E Genel / Uzak Dış Çevre Analizi Sektör / Yakın Dış Çevre Analizi İşletme İçi Çevre Analizi Politik Uluslararası

Detaylı

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ

MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ VİZYON BELGESİ (TASLAK) Türkiye 2053 Stratejik Lokomotif Sektörler MESLEKİ EĞİTİM, SANAYİ VE YÜKSEK TEKNOLOJİ Millet Hafızası ve Devlet Aklının bize bıraktığı miras ve tarihî misyon, İstanbul un Fethinin

Detaylı

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YONT 101- İŞLETMEYE GİRİŞ I 1 İşletmeleri gruplandırırken genellikle 6 farklı ölçüt kullanılmaktadır. Bu ölçütler aşağıdaki şekilde sıralanabilir: 1. Üretilen mal ve hizmet çeşidine

Detaylı

TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ

TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ TEKNOLOJİ VE TASARIM DERSİ 7.A.1. Teknoloji ve Tasarım Öğreniyorum Burdur İl Koordinatörleri Teknoloji Nedir? Teknoloji, insanların gereksinimlerine(ihtiyaçlarına) uygun yardımcı araç ve aletlerin yapılması

Detaylı

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe)

MBA MBA. İslami Finans ve Ekonomi. Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe) MBA 1 MBA İslami Finans ve Ekonomi Yüksek Lisans Programı (Tezsiz, Türkçe) Neden ŞEHİR? Uluslararası yetkinliğe ve sektör tecrübesine sahip eğitim kadrosu 2 Disiplinel yaklaşım yerine, disiplinler arası

Detaylı

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I

YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I YÖNT 101 İŞLETMEYE GİRİŞ I İŞLETME BİRİMİ VE İŞLETMEYİ TANIYALIM YONT 101- İŞLETMEYE GİRİŞ I 1 İŞLETME VE İLİŞKİLİ KAVRAMLAR ÖRGÜT KAVRAMI: Örgüt bir grup insanın faaliyetlerini bilinçli bir şekilde, ortak

Detaylı

ENDÜSTRİ 4.0. Hazırlayan: Sündüz GÖKÇEN

ENDÜSTRİ 4.0. Hazırlayan: Sündüz GÖKÇEN ENDÜSTRİ 4.0 Hazırlayan: Sündüz GÖKÇEN Endüstri Devrimine Genel Bir Bakış Endüstri 4.0, yeni teknolojilere, endüstriyel üretime ve üretim dünyasına yeni bir bakış içeriyor. Sanayi devrimi sadece bir kez

Detaylı

BASIN DUYURUSU ENFLASYONDAKİ GELİŞMELER VE 2001 YILI NA BAKIŞ

BASIN DUYURUSU ENFLASYONDAKİ GELİŞMELER VE 2001 YILI NA BAKIŞ 5 Şubat 2001 BASIN DUYURUSU Sayı: 5 ENFLASYONDAKİ GELİŞMELER VE 2001 YILI NA BAKIŞ Gazi ERÇEL Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 5 Şubat 2001 Ankara Çeyrek yüzyıldır uygulanan politika yanlışlıklarının

Detaylı

DTO TURİZM VE ÇEVRE DERS NOTLARI ÖĞR.GÖR. ŞULE KIYCI

DTO TURİZM VE ÇEVRE DERS NOTLARI ÖĞR.GÖR. ŞULE KIYCI DTO TURİZM VE ÇEVRE DERS NOTLARI ÖĞR.GÖR. ŞULE KIYCI BİRİNCİ HAFTA 2 TURİZM OLAYI VE GELİŞİMİ Turizm kelimesinin Latincede dönmek, etrafını dolaşmak, geri dönmek anlamına gelen tornus kökünden türetildiği

Detaylı

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları

Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları Kamu Yönetimi Bölümü Ders Tanımları PA 101 Kamu Yönetimine Giriş (3,0,0,3,5) Kamu yönetimine ilişkin kavramsal altyapı, yönetim alanında geliştirilmiş teori ve uygulamaların analiz edilmesi, yönetim biliminin

Detaylı

BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM

BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM BURSA DA İLK 250 ŞİRKET VE İSTİHDAM Prof. Dr. Yusuf ALPER 1. GENEL OLARAK İSTİHDAM Ekonomik faaliyetin toplumsal açıdan en önemli ve anlamlı sonuçlarından birini, yarattığı istihdam kapasitesi oluşturur.

Detaylı

KAPİTALİZM, PİYASA BAŞARISIZLIĞI VE SAĞLIK HİZMETLERİ SUNUMU. Gülbiye Yenimahalleli Yaşar

KAPİTALİZM, PİYASA BAŞARISIZLIĞI VE SAĞLIK HİZMETLERİ SUNUMU. Gülbiye Yenimahalleli Yaşar KAPİTALİZM, PİYASA BAŞARISIZLIĞI VE SAĞLIK HİZMETLERİ SUNUMU Gülbiye Yenimahalleli Yaşar Kapitalizmin temel özellikleri: Özel mülkiyet Teşebbüs ve seçim özgürlüğü Kişisel çıkar Rekabet Piyasa mekanizması

Detaylı

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ

İÇİNDEKİLER. ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... iii GİRİŞ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM SOSYOLOJİYE GİRİŞ 1. Sosyoloji Nedir... 3 2. Sosyolojinin Tanımı ve Konusu... 6 3. Sosyolojinin Temel Kavramları... 9 4. Sosyolojinin Alt Dalları... 14

Detaylı

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM

SPORDA STRATEJİK YÖNETİM SPORDA STRATEJİK YÖNETİM 6.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER 1 STRATEJİNİN UYGULANMASI ÖRGÜTSEL YAPI Stratejik yönetim sürecinde; Analiz ve teşhisler aşamasında genel çevre, uluslararası çevre, endüstri çevresi

Detaylı

Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ

Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ Yazarlar Prof.Dr. Mustafa Talas Doç.Dr. Bülent Şen Doç.Dr. Cengiz Yanıklar Doç.Dr. Gülay Ercins Doç.Dr. Özgür Sarı Yrd.Doç.Dr. Aylin

Detaylı

«KUŞAK VE YOL» VİZYONU

«KUŞAK VE YOL» VİZYONU «KUŞAK VE YOL» VİZYONU MİLLİDEN KÜRESELE SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA Yüksel Görmez Kıdemli Ekonomist: 2013-2014 Pekin Ekonomi Müşaviri TEPAV Çin Büyükelçiliği Kuşak ve Yol Perspektifinde Türkiye- Çin Ekonomik

Detaylı

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018

ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018 ŞEHİR YÖNETİMİ Şubat 2018 nin hizmet ve sorumluluk alanları nelerdir? Küresel ve teknolojik değişimlerle birlikte Şehir Yönetimleri nasıl değişmektedir? İdeal nasıl sağlanmalıdır? Ajanda 1. Mevcut Durum

Detaylı

TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Katip Mustafa Çelebi Mah., İpek Sok., No: Beyoğlu/İstanbul Tel: Faks:

TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Katip Mustafa Çelebi Mah., İpek Sok., No: Beyoğlu/İstanbul Tel: Faks: SONUÇ BİLDİRGESİ TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Katip Mustafa Çelebi Mah., İpek Sok., No: 9 34433 Beyoğlu/İstanbul Tel: 0212 252 95 00 Faks: 0212 249 86 74 web: www.mmo.org.tr/istanbul

Detaylı

Üretim/İşlemler Yönetimi 2. Yrd. Doç. Dr. Mert TOPOYAN

Üretim/İşlemler Yönetimi 2. Yrd. Doç. Dr. Mert TOPOYAN Üretim/İşlemler Yönetimi 2 Sistem Kavramı Belirli bir ortak amacı elde etmek için birlikte çalışan bileşenlerden oluşan bütündür. Büyük sistemler kendilerini oluşturan alt sistemlerden oluşur. Açık sistem:

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK

İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK İŞLETME 2020 MANİFESTOSU AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK Daha kapsayıcı bir toplum için sözlerini eyleme dökerek çalışan iş dünyası ve hükümetler AVRUPA DA İHTİYACIMIZ OLAN GELECEK Avrupa da önümüzdeki

Detaylı

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU

4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU 4. TÜRKİYE - AVRUPA FORUMU Yeni Dönem Türkiye - AB Perspektifi Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı: Fırsatlar ve Riskler ( 21-22 Kasım 2013, İstanbul ) SONUÇ DEKLARASYONU ( GEÇİCİ ) 1-4. Türkiye

Detaylı

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ

YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ YILDIZ TEKNİKTE YENİ ANAYASA PANELİ Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü, 24 Kasım 2011 Perşembe günü Üniversitemiz Merkez Kampüsü Hünkar Salonu nda, hem Üniversitemizin

Detaylı

TÜRKİYE IX. TARIM EKONOMİSİ KONGRESİ ŞANLIURFA, 2010 Kadınların ekonomik alanda yer almaları, aile içi ekonomik refahı sağlaması yanında ülke ekonomisine yaptığı olumlu katkı ile ulusal kalkınmaya da katkıda

Detaylı

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2

İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 İktisadi Planlamayı Gerektiren Unsurlar İKTİSADİ PLANLAMA GEREĞİ 2 PLANLAMAYI GEREKTİREN UNSURLAR Sosyalist model-kurumsal tercihler Piyasa başarısızlığı Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma sorunları 2

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ekonomik düzen nedir? Ekonomik düzen, toplumların çeşitli gereksinimlerini karşılamak üzere yaptıkları

Detaylı

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ

2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 OCAK NİSAN DÖNEMİ HALI SEKTÖRÜ İHRACATININ DEĞERLENDİRMESİ 2010 yılına iyi başlayan ülkemiz halı ihracatı, yılın ilk dört ayının sonunda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 23,1 oranında artarak

Detaylı

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Medya Ekonomisi Kavram ve Gelişimi Ünite 1 Medya ve İletişim Önlisans Programı MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Nurhayat YOLOĞLU 1 Ünite 1 MEDYA EKONOMİSİ KAVRAM VE GELİŞİMİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

KENTSEL POLİTİKALAR II. Bölüm

KENTSEL POLİTİKALAR II. Bölüm MSGSÜ ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ PLN 703 KENTSEL POLİTİKALAR II. Bölüm 2014-2015 GÜZ YARIYILI Prof.Dr. Fatma ÜNSAL unsal.fatma@gmail.com TÜRKİYE NİN KENTLEŞME DİNAMİKLERİ Cumhuriyet öncesi Cumhuriyet

Detaylı

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı

Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı Polonya ve Çek Cumhuriyeti nde Tahıl ve Un Pazarı Polonya da 400-450 un değirmeni olduğu biliniyor. Bu değirmenlerin yıllık toplam kapasiteleri 6 milyon tonun üzerine. Günde 100 tonun üzerinde üretim gerçekleştirebilen

Detaylı

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu

izlenmiştir. Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulmuştur. IMF'ye bağlıbirimler: Guvernörler Konseyi, İcra Kurulu, Geçici Kurul, Kalkınma Kurulu DÜNYA EKONOMİSİ Teknoloji, nüfus ve fikir hareketlerini içeren itici güce birinci derecede itici güç denir. Global işbirliği ağıgünümüzde küreselleşmişyeni ekonomik yapının belirleyicisidir. ASEAN ekonomik

Detaylı

MESLEK KOMİTELERİ DURUM TESPİT ANKETİ

MESLEK KOMİTELERİ DURUM TESPİT ANKETİ SONUÇLARI DURUM TESPİT ANKETİ MESLEK KOMİTELERİ Temmuz 15 Ekonomik Araştırmalar Şubesi 1 1 1 s 8 6 97,6 SANAYİ GELİŞİM ENDEKSİ 66,3 81,4 18, 15,2 SANAYİ GELİŞİM ENDEKSİ (SGE) (Üretim, İç Satışlar, İhracat,

Detaylı

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014

ORTA VADELİ PROGRAM ( ) 8 Ekim 2014 ORTA VADELİ PROGRAM (2015-201) 8 Ekim 2014 DÜNYA EKONOMİSİ 2 2005 2006 200 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014 T 2015 T Küresel Büyüme (%) Küresel büyüme oranı kriz öncesi seviyelerin altında seyretmektedir.

Detaylı

TÜRKİYE NİN TOPLUMSAL YAPISI

TÜRKİYE NİN TOPLUMSAL YAPISI TÜRKİYE NİN TOPLUMSAL YAPISI KISA ÖZET KOLAYAOF 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 1. Ünite Toplumsal Yapıyı Açıklayan Kavram ve Kuramlar TOPLUMSAL YAPI KAVRAMI Toplum, insanları etkileyen gerçek ilişkiler

Detaylı

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir.

İKLİM MÜCADELELERİ. bu küresel sorunlarla yüzleşmede kilit bir rol oynayacak, eğitme, tecrübeye ve uzmanlığa sahiptir. İKLİM MÜCADELELERİ 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak, iklimdeki değişimler daha belirgin hale gelmiştir. Günümüzde, hava sıcaklığındaki ve yağış miktarındaki değişimler, deniz seviyesinin yükselmesi,

Detaylı

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256)

Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Demokrasi ve Sivil Toplum (SBK256) 12. Hafta Ders Notları - 03/05/2017 Arş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...v GİRİŞ... 1 Birinci Bölüm Antik Demokrasi I. ANTİK DEMOKRASİNİN

Detaylı

DENİZ TURİZMİNİN GELİŞİMİ İÇİN YÖNETİŞİM İHTİYACI: BODRUM BÖLGESİNDE NİTEL BİR ARAŞTIRMA. 24 Şubat 2018

DENİZ TURİZMİNİN GELİŞİMİ İÇİN YÖNETİŞİM İHTİYACI: BODRUM BÖLGESİNDE NİTEL BİR ARAŞTIRMA. 24 Şubat 2018 DENİZ TURİZMİNİN GELİŞİMİ İÇİN YÖNETİŞİM İHTİYACI: BODRUM BÖLGESİNDE NİTEL BİR ARAŞTIRMA 24 Şubat 2018 ÇALIŞMANIN YÖNTEMİ Çalışma deniz turizmi faaliyet alanlarının önemli bir kısmının icra edildiği Bodrum

Detaylı

Teorik bilginin nesneleştirilmesi üzerine

Teorik bilginin nesneleştirilmesi üzerine yetkin Uzmanlık Hakkı Atıl Teorik bilginin nesneleştirilmesi üzerine şekillenen mühendislik faaliyetleri teorik ve pratik süreçlerin iç içe geçtiği, kafa ve kol (zihni ve fiili) emeğinin birlikte kullanıldığı

Detaylı

TEKNOLOJİ KULLANIMI. Teknoloji ile Değişen Çalışma Hayatı

TEKNOLOJİ KULLANIMI. Teknoloji ile Değişen Çalışma Hayatı TEKNOLOJİ KULLANIMI Birinci Bölüm : Teknoloji ile Değişen Çalışma Hayatı Hazırlayan ÖĞR. GÖR. Hamza CORUT İŞLEYİŞ AŞAMALARI Birinci Aşama: İçerik Sunumu İkinci Aşama: İçeriğin Anlatımı Üçüncü Aşama: Gelecek

Detaylı

AHZIRLAYANLAR. 2009463008 Cemre Benan Arslan 2008463095 Burcu Şahin 2005463066 A. Eren Öztürk

AHZIRLAYANLAR. 2009463008 Cemre Benan Arslan 2008463095 Burcu Şahin 2005463066 A. Eren Öztürk AHZIRLAYANLAR 2009463008 Cemre Benan Arslan 2008463095 Burcu Şahin 2005463066 A. Eren Öztürk Bu araştırmamızda size kurumsal ve geleneksel olarak yönetilen iki firmanın ücret, ücret belirleme ve ücretin

Detaylı

GENEL BAŞKANIN MESAJI

GENEL BAŞKANIN MESAJI GENEL BAŞKANIN MESAJI Küresel ekonomik kriz, ekonomiyi kalıcı olarak küresel dünyanın birinci önceliği haline getirdi. İkibinli yılların ilk dönemine yıkıcı bir savaş olan ABD nin Irak işgali damgasını

Detaylı

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ İşsizlik ve İstihdam Raporu-Aralık 2017 15 Ağustos 2018, İstanbul İŞSİZLİK VE İSTİHDAM RAPORU- AĞUSTOS 2018 İŞSİZLİKTE KRİZİN AYAK SESLERİ MEVSİM ETKİLERİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ARTTI, İSTİHDAM DÜŞTÜ

Detaylı

SAĞLIK KURUMLARI YÖNETİMİ II

SAĞLIK KURUMLARI YÖNETİMİ II SAĞLIK KURUMLARI YÖNETİMİ II KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE-

Detaylı

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir.

Siyasi Parti. Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. SİYASAL PARTİLER Siyasi Parti Siyasi iktidarı ele geçirmek ya da en azından ona ortak olmak amacıyla örgütlenmiş insan topluluklarına siyasi parti denir. Siyasi partileri öteki toplumsal örgütlerden ayıran

Detaylı

İŞÇİLEŞEN MÜHENDİSLER ve SENDİKAL ÖRGÜTLENME

İŞÇİLEŞEN MÜHENDİSLER ve SENDİKAL ÖRGÜTLENME İŞÇİLEŞEN MÜHENDİSLER ve SENDİKAL ÖRGÜTLENME YASEMİN YAVUZ Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik-Haberleşme Mühendisliği Öğrencisi Mühendislerin üretim içindeki işlevleri bilimsellik, teknolojik gelişmeyi

Detaylı

Mimarlık Meslek Pratiği

Mimarlık Meslek Pratiği Mimarlık Meslek Pratiği Mimarlık Meslek Pratiği Mimarlık yapı sektörünün ayrılmaz bir parçasıdır. Yapı sektörü ise tüm dünyada diğer sektörler için itici güç oluşturan dinamik bir sektördür. Son elli yıldır

Detaylı

REKABET KURUMU, ÖZERKLİK VE İŞLEVSELLİK

REKABET KURUMU, ÖZERKLİK VE İŞLEVSELLİK REKABET KURUMU, ÖZERKLİK VE İŞLEVSELLİK Ersen YAVUZ Devlet kurma becerimiz, batırdıklarımızı bilinçle gözardı ederek, sürekli bir öğünme vesilesidir bizim için. Devlet kurmadaki beceri söylemini daha ileri

Detaylı

Toplam Erkek Kadin 20 35.9. Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu

Toplam Erkek Kadin 20 35.9. Ermenistan Azerbaycan Gürcistan Kazakistan Kırgızistan Moldova Cumhuriyeti. Rusya Federasyonu Doğu Avrupa, Orta Asya ve Türkiye de İnsana Yakışır İstihdamın Geliştirilmesi Alena Nesporova Avrupa ve Orta Asya Bölge Direktör Yardımcısı Uluslararası Çalışma Ofisi, Cenevre Sunumun yapısı Kriz öncesi

Detaylı

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ 1. YIL GÜZ DÖNEMİ İleri Makroiktisat I IKT801 1 3 + 0 6 Makro iktisadın mikro temelleri, emek, mal ve sermaye piyasaları, modern AS-AD eğrileri. İleri

Detaylı

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM

ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM ZANAATLA TEKNOLOJİ ARASINDA TIP MESLEĞİ: TEKNO-FETİŞİZM VE İNSANSIZLAŞMIŞ SAĞALTIM Prof. Dr. Ali ERGUR Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Türk Toraks Derneği XVII. Kış Okulu Antalya 14.02.2018 ZANAATLA

Detaylı

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI 2014-2015

TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI 2014-2015 TMMOB ŞEHİR PLANCILARI ODASI ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA ÖĞRENCİLERİ BİTİRME PROJESİ YARIŞMASI 2014-2015 ENDÜSTRİYEL YAPININ YENİLİKÇİ VE BİLGİ ODAKLI DÖNÜŞÜMÜNÜN BURSA ÖRNEĞİNDE İNCELENMESİ PROJE RAPORU İÇİNDEKİLER

Detaylı

ÖRGÜTSEL YAPI VE ÇALIŞANLARIN İŞLE İLGİLİ DAVRANIŞLARI

ÖRGÜTSEL YAPI VE ÇALIŞANLARIN İŞLE İLGİLİ DAVRANIŞLARI 1 ÖRGÜTSEL YAPI VE ÇALIŞANLARIN İŞLE İLGİLİ DAVRANIŞLARI İnsanların işle ilgili davranışlarını etkileyen örgütsel ve sosyal değişkenlerden biri, örgütlerin yapısı ve politikalarıdır. Örgüt yapısının çalışanların

Detaylı

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS

DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS DERS KODU DERS ADI İÇERİK BİLİM DALI T+U+KR AKTS 345000000000506 Çokuluslu Şirket Stratejileri Dersin amacı, katılımcılarla çokuluslu şirketlerin küresel YÖNETİM 3+0+3 6 rekabetlerle üstünlük sağlayabilecekleri

Detaylı

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN

İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGİN İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI İRAN IN BÖLGESEL FAALİYETLERİ VE GÜÇ UNSURLARI ABDULLAH YEGIN SETA Abdullah YEGİN İstanbul

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015

INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 INTERNATIONAL MONETARY FUND IMF (ULUSLARARASI PARA FONU) KÜRESEL EKONOMİK GÖRÜNÜM OCAK 2015 Hazırlayan: Ekin Sıla Özsümer AB ve Uluslararası Organizasyonlar Şefliği Uzman Yardımcısı IMF Küresel Ekonomik

Detaylı

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir.

Bu yüzden de Akdeniz coğrafyasına günümüz dünya medeniyetinin doğduğu yer de denebilir. Sevgili Meslektaşlarım, Kıymetli Katılımcılar, Bayanlar ve Baylar, Akdeniz bölgesi coğrafyası tarih boyunca insanlığın sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimine en çok katkı sağlayan coğrafyalardan biri

Detaylı