TC. SAĞLIK BAKANLIĞI BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN RUH SAĞLIĞI VE SİNİR HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 6. PSİKİYATRİ BİRİMİ.

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "TC. SAĞLIK BAKANLIĞI BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN RUH SAĞLIĞI VE SİNİR HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 6. PSİKİYATRİ BİRİMİ."

Transkript

1 TC. SAĞLIK BAKANLIĞI BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN RUH SAĞLIĞI VE SİNİR HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 6. PSİKİYATRİ BİRİMİ Şizofreni Hastalarında Aleksitimi; Negatif Belirtiler, İlaç Yan Etkileri, Depresyon ve İçgörü İle İlişkisi Uzmanlık Tezi Dr. Erdal YURT İstanbul

2 TC. SAĞLIK BAKANLIĞI BAKIRKÖY ORD. PROF. MAZHAR OSMAN RUH SAĞLIĞI VE SİNİR HASTALIKLARI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ 6. PSİKİYATRİ BİRİMİ Şizofreni Hastalarında Aleksitimi; Negatif Belirtiler, İlaç Yan Etkileri, Depresyon ve İçgörü İle İlişkisi Uzmanlık Tezi Dr. Erdal YURT İstanbul

3 Sağladıkları huzurlu, bilimsel, hasta yanlısı ve sıcak çalışma ortamı nedeniyle değerli hocalarım Doç. Dr. A.Solmaz Türkcan ve Doç. Dr. Doğan Yeşilbursa ya, Başhekim Doç. Dr. Medaim Yanık a, rotasyonlarım sırasında eğitimime katkıda bulunan Dr. Niyazi Uygur, Doç. Dr. Hüsnü Erkmen, Doç.Dr. Duran Çakmak, Doç.Dr. Sevim Baybaş, Doç.Dr Yüksel Altuntaş a, hastanemiz uzman doktorlarından Meltem Efe Sevim, Emrem Beştepe, Murat Erkıran ve Fatih Öncü ye, 6.Psikiyatri Kliniği ve Psikotik Bozukluklar Tedavi Eğitim ve Araştırma Merkezi çalışanlarına, birlikte çok şeyler yaşadığımız asistan arkadaşlarıma, tez hazırlama sürecinde sevgilerinden çaldığım sevgili eşim Deniz, ve kızım Nehir e, ama her şey den öte, bütün hastalarıma teşekkür ederim. 2

4 İÇİNDEKİLER GİRİŞ VE AMAÇ GENEL BİLGİLER DUYGU ALEKSİTİMİ ŞİZOFRENİ YÖNTEM VE GEREÇLER BULGULAR TARTIŞMA VE SONUÇ ÖZET SUMMARY KAYNAKLAR EKLER

5 GİRİŞ VE AMAÇ Bireyin sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmasında duygu, düşünce, davranış ve tepkilerinin bir bütün olarak işlev gördüğü bilinen bir gerçektir. Bu bütünlüğün bozulması, sosyal varlık olarak denge ve uyum arayışında olan insan için bir tehdit oluşturmaktadır. Sağlıklı ve dengeli ilişkiler kurmadaki bütünlüğü sağlayan en önemli unsurlardan birisi, belki de en önemlisi duygularımızdır. İnsan duygu ve düşüncelerini fark edip anlamlandırması ve sözel olarak ifade etmesiyle diğer canlılardan farklılaşmaktadır. Şizofrenideki çekirdek özellik, duygu, düşünce ve davranış arasındaki integrasyonun çökmesidir (intrapsişik ataksi). Sınıflandırma sistemleri ve tedavi stratejileri, genelde düşünce ve davranıştaki belirtilere odaklanarak yapılmakta, şizofreni pozitif ve negatif semptomlar olarak tek boyut üzerinde, iki kutupta ele alınmaktadır. Şizofreni hastası olan bireyin yaşantılarının öznel yanı bilimsel çalışmalarda genelde ihmal edilen bir alan olmakla birlikte, klinik uygulamalarda oldukça büyük bir öneme sahiptir. Öznel yaşantılar ve hastanın günlük yaşamındaki yansımaları ile ilgili ampirik çalışmalar şizofreni süreci ve tedavisi konusunda önemli ipuçları vermektedir. Psikososyal rehabilitasyon programları ile sosyal etkileşim ve duyguların ifadesinde sağlanan gelişme, şizofrenide yinelemeleri azaltmaktadır. Duyguların yokluğu veya anlaşılamaması olarak tanımlanan aleksitimi hakkında, 80 li yılların ortasına kadar yüz civarında yayın varken, şu an binlerce yayın bulunmaktadır. Aleksitimi kavramı, toplanan bilgiler çerçevesinde hızla gelişen duygu teorisi nin içinde değerlendirilmeye başlanmıştır. Aleksitiminin kognitif süreçte ve duyguların düzenlenmesinde bir defisiti yansıttığı, bu nedenle tıbbi ve psikiyatrik hastalıklarda görülen affekt regülasyon bozukluklarının gelişiminde rol oynadığı belirtilmektedir. Aleksitimik bireylerin olumlu duygusal tepki verme yetilerinin sınırlı olduğu, duygusal uyaranları işlemede, sözel olarak ve mimiklerle duyguları ifade etmekte ve tanımakta belirgin olarak zorlandıklarından söz edilmektedir. Anhedoni (ilgi kaybı, sosyal ilişkilerden ve fiziksel etkinliklerden zevk almama), küntleşmiş affekt (emosyonel dışavurumun miktarında belirgin bir azalma.) ve aloji (konuşma yoksulluğu) şizofrenideki negatif sendromun çekirdek özellikleri olup, aynı zamanda depresyon ve aleksitiminin de özellikleridir. Fenemonolojik (görünürde) olarak benzeşen bu özelliklerin, latemenolojik (altta yatan neden) olarak kesişip kesişmedikleri hakkında şu ana kadar herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır. 4

6 Şizofreni hastalarında aleksitimi ile ilgili yapılan çok fazla çalışma bulunmamakta, yapılan çalışmalarda ise bir takım çelişkili sonuçlar bildirilmektedir. Kesitsel olarak yapılan çalışmalarda aleksitimik özellikler daha çok negatif belirtilerle ilişkilendirilmiştir. Aleksitimik bireylerde ve şizofren hastalarda görülen benzer özelliklerden olan anhedoni ve kısıtlı afektin farklı nörobiyolojik ve psikolojik yollarla oluştuğu ve aleksitimik bireylerde kişilik boyutunun önemli olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmayla, şizofreni hastalarının duygularının farkında olma ve bunları ifade etme düzeylerinin, yani aleksitimi düzeylerinin belirlenerek; kullanılan ilaçlar ile ortaya çıkabilen etki ve yan etkilerin, içgörünün, negatif belirtilerin, eksiklik (defisit) sendromu özelliklerinin ve ek hastalık olarak bulunan depresyonun aleksitimi ile nasıl bir ilişki içinde olduğunun ortaya konması amaçlanmıştır. 5

7 1. DUYGU 1.1. Giriş İnsan beyni 100 milyar civarında nöron içerir. Bu nöronlar, son derece karmaşık şekillerde yaklaşık 100 trilyondan fazla sinaps yapmaktadır. Sinapslarda gerçekleşen elektriksel ve nörokimyasal süreçler sonrasında hatırlama, konuşma, düşünme, görme, işitme gibi birçok işlev ortaya çıkmaktadır(1). Bu işlevlerin en şaşırtıcı olanlarından birisi duygularımızdır. Duygular (emosyonlar) olmadan yaşamı zihinde canlandırabilmek olanaksızdır.duyguları fizyolojik işlevlerle ilişkilendirerek ilk duygu kuramını ortaya atmış olan William James ( ) Tüm duygularınızdan aniden sıyrılıverdiğinizi varsayın ve dünyayı şimdi umutlarınızla, kaygılarınızla, sevdiklerinizle, sevmediklerinizle değil; olduğu gibi, hiçbir kişisel değerlendirmeniz olmaksızın hayal edin. Böyle bir ölümcül dünyayı hayal etmek neredeyse olanaksız. Düşünün, evrenin hiç bir köşesinin sizin için bir diğerinden farkı yok. İçinde geçen tüm olaylar, içinde yer alan tüm nesnelerin artık birbirine herhangi bir üstünlüğü, tercih edilebilirliği, özelliği, ifade biçimi yok. Bakış açısı diye birşey de yok (2) diyerek, duygusuz kalmanın yaşamı ne kadar anlamsız ve sıkıcı hale getirebileceğini anlatmaya çalışmıştır. İnsan yaşamı deneyimler kazanarak şekillenmektedir. Bir deneyimin değeri, kişide oluşturduğu duygusal yoğunluk ile belirlenir. Duyguların kognitif süreçteki işlevleri kararı doğrudan vermek değil, kişi özelinde doğru karara yoğunlaşılmasına yardımcı olmaktır. Düşünce sürecinde sağlıklı çıkarımlar yapabilmek için gerekli olan üç unsur; kognisyon, motivasyon ve emosyondur(3). Herhangi bir duygunun tam olarak yaşanması toplam 3 4 dakikayı geçmez. Ancak bu duygunun daha düşük yoğunluklu hali olan duygudurum (mood) çok daha uzun süre yaşanmaya devam edebilir. Bunların ötesinde her insanın ayırt edici bir mizacı(temperament) vardır. Mizaç, belirli duyguları ortaya çıkarabilme eğilimi olarak da tanımlanabilir(4). Duygunun ne olduğu sorusuna basit bir yanıt vermek güçtür. Bilim duygular hakkındaki son sözü henüz söyleyebilmiş değildir. Patolojik bir duygudurumun önde olduğu klinik tablolar olarak depresyon ve mani hakkında, oldukça fazla literatüre sahip olan psikiyatri biliminin duygular için çok az şey söyleyebiliyor oluşu, bizim duygular konusunda ne kadar az yol aldığımızı gösteren dolaylı bir kanıttır( 5). 6

8 1.2.Tanım ve Tarihçe Duygu (emotion) sözcüğünün kökü, -motere dir. Latince hareket etmek anlamına gelen bu fiile, "e-" ön eki getirildiğinde anlamı uzaklaşmak olur. Bu her duygunun bir harekete yönelttiği fikrini vermektedir. Duyguların harekete dönüştüğüne, her duygunun bedeni birbirinden farklı tepkilere hazırladığına ilişkin, sayısı gitgide artan fizyolojik ayrıntılar ortaya konmaktadır(3). Duygu ilk olarak, diğer birçok meselede olduğu gibi felsefe alanında tanımlanmaya çalışılmıştır. Antik Yunan döneminden bu yana akıl-duygu çatışması en önemli tartışma konularından birisi olmuş ve bu tartışmaların sonucunda çoğu zaman aklın egemenliğine duyulan inanç pekişmiştir(6). İnsanlar, duygu ile düşüncenin birlikte olmasını kabullenemedikleri için, Ortaçağ'ın sonuna kadar, duyguyu kalbe, düşünceyi beyne görev olarak vermişlerdir. Duyguların insana zarar vereceği ve iyi bir yaşam sürebilmenin yolunun yalnızca akıl ve mantığın kullanılmasıyla mümkün olduğu düşüncesi Stoacılarla başlamıştır. Stoacılar; bilge kişinin hiçbir duygu ya da hissin etkisinde kalmayan kişi olduğunu savunmuşlardır(7). Platon duyguların alt düzeyde ve yönsüz olduklarını, mantık tarafından yönlendirilmelerinin gerekli olduğunu öne sürerek duyguları; at arabası sürücüsü olarak düşündüğü akıl tarafından, dizginlenmesi gereken vahşi atlara benzetmiştir. Ona göre tutku, arzu ve korkular düşünmemizi imkânsız kılmaktadır(1). Aristo duyguların bilinç işlevleriyle beraber ortaya çıktığını ve bu işlevlere eşlik ettiklerini ifade etmiştir. Nikomakus Etiği nde; Herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru ölçüde, doğru zamanda, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak, işte bu kolay değildir. diyerek Platon a benzer biçimde, duyguların zor olsa da kontrol altında tutulması gerektiğini, bunun bir erdem olduğunu anlatmaya çalışmıştır(8). Galen e göre ise duygular ruhun hastalıklarıdır(8). Descartes ( ) dönemine gelindiğinde, akılcılık yaklaşımının sistematik bir şekilde ifade edildiğini görmekteyiz. düşünüyorum öyleyse varım (cogito ergo sum), temel varsayımı ile hareket eden Descartes a göre duygular, kişilerin düşüncelerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır; örneğin ancak öfkeli olmaya değeceğini düşünüyorsak öfkeleniriz. Düşünüre göre; aklın kaynağını oluşturan zihinle, duyguların kaynağını oluşturan beden bir uçurumla ayrılmaktadır (dualizm). Bir diğer deyişle, zihnin incelikli işlemlerini, biyolojik 7

9 organizmanın işleyiş ve yapısından ayırmıştır. Kısacası Descartes ın da bağlı olduğu akılcı akım, duyguları kontrol edilmesi gereken ilkel unsurlar olarak tanımlamıştır(9). Spinoza bedende oluşan değişikliklerle, bu değişikliklerin zihindeki yansımasının bütünlüğüne dayalı bir duygu tanımı yapmıştır. İnsan bedeninin gücünü arttıran ya da eksilten pek çok sayıda duygulanışın varlığını kabul eden Spinoza, örneğin, öfkenin bizi tahrik ettiğini, kederin bizi engellediğini ifade eder(10). Her ne kadar sonraki dönemlerde, özellikle 18.yy da romantik akımın üyeleri, sezgi ve empatiye dayanan ve içinde duyguları içeren düşüncelerin gerekliliğini savunmuşlarsa da, sanayi devriminden itibaren aklın duygular üzerindeki mutlak egemenliği sorgulanmasına gerek bile duyulmayan bir gerçek olmuştur. Bu yüzden akılcılığın bütün sorunların çaresi olduğu ve duyguların akılcılığa engel unsurlar olduğu inancına dayanan akılcılık efsanesi insanların bilincine yerleşmiştir(11). Son dönem düşünürlerden olan Heidegger'e ( ) göre can sıkıntısı, keder, sevinç, eğlence, korku ve kaygı hep Dasein ın (şu an var olan varlık; Heidegger'in felsefesine temel yaptığı, insanı nitelemek için kullanabileceğimiz en kapsayıcı kavram) mizacının duygulanımsal çıkarımlarıdır ve genel olarak "verili" halde deneyimlenmektedirler. Heidegger için insan hep bir "ruh hali (state of mind) içindedir. Ona göre duygular, bizim beynimizin bir ürünü olmaktan ziyade bizim bir bütün olarak içine fırlatıldığımız "ruh halimiz içinde beliren durumlardır. Heidegger için, duygularımız, yalnızca ötekileri duygulandırmakla kalmaz, ötekilerin bizi duygulandırdığına da işaret eder; bu yüzden asla bizim tarafımızdan tam denetimleri mümkün değildir. Örneğin istediğimiz zaman veya istediğimiz yerde sevemez veya nefret edemeyiz. Belirli bir "ruh hali", Dasein ın hem dünyayı etkileyebilecek bir biçimde dünyaya açık olduğunu gösterir, hem de dünyada Dasein a etki eden şeyi açığa çıkarır. "Ruh hali" ne içeriden, içimizdeki dünyadan, ne de çevreden, dışımızdaki dünyadan gelir; o, Dasein ın "dünyada olma"sının bir tarzıdır(5). Crook, Stein ve Izard gibi bazı düşünürler duygunun tanımlanmasının mümkün olamayacağını, öncelikle duyguların bileşenlerinin saptanması gerektiğini savunarak, duygunun; 1-Nöro-biyo-kimyasal 2-Motor-duyusal 3-Davranışsal-güdüsel 4-Kognitif-öznel olmak üzere dört temel bileşen üzerinde incelenmesi gerektiğini belirtmektedirler(12). 8

10 1.3 Duyguların Toplumsal Rolü İnsan beyni evrim süresince içten dışa doğru bir gelişim göstermiştir. İlk olarak ortaya çıkan ilkel beyin vücudu kontrol etmeye ve etrafına tepki vermeye odaklanmıştır. Bu kökün üstüne ise duygu merkezleri gelişmiştir. Bu merkezler ise limbik sistemi oluşturmuştur. Limbik sistemin sağladığı hızlı tepki verme süreci atalarımızın ayakta kalmalarını sağlamış ve bu temellerin üstüne de neokorteks gelişmiştir. Son duygu kuramları göstermiştir ki, kişi bir tehlike algıladığında denetim neokorteksten limbik sisteme geçebilmektedir. Çünkü limbik sistem daha hızlı tepki verebilmektedir. Bu duruma duygusal korsanlık adı verilmektedir. Yani bazı duygusal tepkiler kognitif katkılar olmadan oluşabilmektedir. Limbik sistem içgüdüsel varoluşu getirirken, neokorteks ise mantıksal ve toplumsal varoluşu olanaklı kılmıştır(1). Sosyolojik açıdan irdelendiğinde duygusal ve akılcı süreçlerin birlikte hareket ettikleri gerçeği karşımıza çıkmaktadır. İnsan gerçekçi bir varlık olsa da, bir o kadar da duygusaldır. İnsanlık tarihini kapsayan 6 milyon yıllık dönem incelendiğinde, modern insan olan ve tam akılcılığı sağlayan prefrontal kortekse sahip Homo sapiens in yıl önce geliştiği görülmektedir. Bu durumda insanları insan yapan olgu önceden varolan bir duygusal tabanın üzerine akılcı süreçlerin eklenmesidir. Bu sürecin bir yerine geçme değil, bir eklenme olması çok önemli bir noktadır. Çünkü akılcı olan yetenekler daha önceden varolan ve eş zamanlı olarak gelişmeye devam eden duygusal özellikler ile birleşmiştir. Daha da önemlisi çok daha eski bir süreç olan duygusallığın hem zaman, hem de etki açısından toplumsal oluşumlarda akılcılığın yerini alma eğilimi göstermesidir(13). Dönemsel olarak hakim olan duygular, sosyolojik yapının gelişimine olumlu ya da olumsuz yön vermişlerdir. Ortaçağ döneminde Avrupa da skolastik hristiyan anlayışın da etkisiyle temel duygular şeytana ait kötü unsurlar olarak değerlendirilmişlerdir. Yedi ölümcül günahın karşısındaki yedi erdemin (sağduyu, ölçülülük, tahammül, adalet, inanç, umut, sevgi) içinde umut ve sevgi gibi duyguya dayanan erdemler olsa da, yine de duyguların pek çok zaman kötülüğe ve yıkıma yol açtığına inanılmıştır(13). Freud Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları adlı yapıtında toplumların, içinde serbestçe kabaran aşırı duygusallık dalgalarını yatıştırmak için dışarıdan bazı kuralları uygulamak zorunda kaldıklarını yazmıştır. İlk etik yasaları ve bildirileri (Hammurabi Kanunu, Yahudilerin On Emri, İmparator Aşoka'nın Fermanları) duygusal yaşamı yumuşatma, ehlileştirme, evcilleştirme çabaları olarak görülebilir(3). 9

11 1.4.Duyguların Gelişimi ve İfadesi Duygu, bebeklerde ayrışmamış bir enerji olarak başlar. Önceleri bu enerji organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için harcanır. Organizma çevredeki bazı unsurların yaşamın sürdürülmesi ve gelişim açılarından gerekli olduğunu, bazı unsurların ise gereksiz hatta zararlı olduğunu fark eder. Böylece zamanla bebek çevredeki hangi unsurların gereksinimlerini karşıladığı, hangilerinin karşılamadığı konularında daha seçici olmaya başlar. Bu seçicilik arttıkça değerlendirme ortaya çıkar. Başlangıçta ayrışmamış olan enerji artık nelerin gerekli olduğu, nelerin gereksiz ya da zararlı olduğu üzerinde yoğunlaşmaya başlar. Enerjinin spesifik ve değerlendirici bir biçimde kullanılması duygular yoluyla olur(14). Darwin, İnsan ve Hayvanlarda Duyuların İfadesi isimli kitabında insan ve daha alt düzeydeki hayvanlar tarafından sergilenen belli başlı eylemler doğuştan veya miras kalmıştır, yani birey tarafından öğrenilmemiştir diyerek duygusal doğuştanlığa bir delil olarak, tür içinde ve türler arasında tavırların benzerliğine dikkat çekmiştir. Darwin, özellikle duyguların yaşanması sırasında ortaya çıkan bedensel ifadelerin (özellikle yüzde) ırksal kökene veya kültürel mirasa bakmaksızın dünyanın her yerindeki insanlarda benzer olduğu gerçeğinden etkilenmiştir. Aynı zamanda kas hareketlerini başkalarından görerek öğrenme olanağından yoksun olan kör doğmuş insanlarda da, bedensel ifadelerin doğuştan olduklarını da göstermiştir(1). Evrimsel çizgide, yüz kaslarında belirgin bir artış olmuştur. Yüz, giderek karmaşıklaşan sosyal ilişkiler ağında bir iletişim aracı olarak görev yapmaya başlamıştır. Afrika yerlilerinden İzlandalılar a kadar tüm insanların sevinçli ve hüzünlü durumlardaki yüz ifadeleri benzerdir. İletişimde kullanılan yaklaşık 80 kadar farklı yüz kası kombinasyonundan söz edilmiştir(15). Yüz kaslarında belirgin artışa rastlanılan Homo erectus tan itibaren mimetik zekâ dönemi başlamaktadır. Mimetik zekâ, sağır-dilsiz bireylerde veya konuşmaya henüz başlamamış çocuklardakine benzeyen bir kognisyon türüdür. Grameri olan veya kelime içeren bir dil yoktur, ancak belirli vokal ve mimiklerle sosyal iletişim kurulabilmektedir. Sosyal ilişkiler ve yaşam koşulları giderek daha karmaşıklaştığında, mimetik iletişim yeterliliğini yitirmiş ve daha işlevsel bir dile ihtiyaç ortaya çıkmıştır. Konuşma sonrası dönemde korku ve şaşırma gibi duygu durumlarındaki vokal tonlarda da (prosodi) bir evrensellik söz konusudur(16). Duygusal davranışlarımızın ortaya çıkışında önemli rolü olan amigdalanın evrimsel gelişimi ilginçtir. Amigdala evrimsel gelişim açısından daha geride olan hayvan türlerinde daha önemli işlevler görür. Örneğin kuşlar, balık ve sürüngenlerde mental yaşamın önemli bir 10

12 kısmı amigdala ve talamusun etkileşimi ile ortaya çıkar(17). İnsan dünyaya geldiğinde amigdala kısmen gelişimini tamamlamış durumdadır. Yaklaşık 8. ilâ 12. ay civarında bu gelişim tamamlanır. Oysa bellek işlevlerinde önemli rolü olan hippokampus ve ilgili yapıların gelişimini tamamlaması 2. yaşın sonlarını bulur. Bu nedenle, yaşamımızın ilk iki yılına ait duygusal yaşantılar bugünkü kişiliğimizde etkili olmakla birlikte, o döneme ait anılarımız hippokampusun yeterince gelişimini tamamlamamış olması nedeniyle hatırlanamaz(18). Bu ilk duygusal anılar bebeğin yaşadıklarını henüz dile getiremediği bir dönemde yerleştikleri için, ileride çağrıştırıldıklarında bize egemen olan tepkiyi ifade edecek bir düşünce kümesi oluşturamamaktadır. Duygusal patlamalarımızın bizi o kadar şaşırtabilmesinin bir nedeni de, çoğu zaman, her şeyin karmakarışık olduğu ve olayları anlayabilmemizi sağlayacak sözcüklerden henüz yoksun olduğumuz erken bir dönemden kaynaklanmalarıdır. O karmaşık duygulara sahip olmakla birlikte, onları oluşturan anıları ifade edecek sözcüklerimiz bulunmamaktadır(3). 1.5 Duyguların Sınıflandırılması Duyguyu tanımlamak kadar sınıflandırmanın da zor olduğu bilinen bir gerçektir. Çünkü duygularımız birçok bileşeni içeren karmaşık süreçlerdir ve insan kısa bir süre içinde çok farklı duygular yaşayabilmektedir. Duyguların sınıflandırılması ile ilgili ilk etkili çalışma Arnold tarafından yapılmıştır. Arnold, duygularımızın en basit düzeyde nesnelere yaklaşmamızı ve uzaklaşmamızı sağlayışlarına göre sınıflandırılabileceğini söylemektedir(19). Ancak bu açıdan bakıldığında duygularımızı olumlu ve olumsuz gibi iki kategoriye ayırmanın çok zor olduğu görülmektedir. Çünkü duygularda, güdüler gibi basit yaklaşma kaçınma tepkilerinin çok ötesinde karmaşık davranışları harekete geçiren süreçlerdir. Kısacası karışımları, çeşitlemeleri, mutasyonları ve nüanslarıyla yüzlerce duygudan söz edilebilir(20). Bazı uzmanlar ise duyguların pozitif ve negatif olarak iki zıt kutup üzerinde sınıflandırılabileceğini ileri sürmektedirler. Onlara göre insanların duygusal yaşantıları bir çizgi üzerinde olumsuz (acı veren) ve olumlu (haz veren) kutuplar arasında gidip gelmektedir(21). Duyguları etkili bir şekilde tanımlama ve sınıflama girişimlerinden birisi de Plutchik tarafından yapılmıştır. Plutchik duyguları, insanları ve hayvanları uyum ve denge sağlayıcı davranışlara sürükleyen iç faktörler olarak tanımlayarak, sekiz temel kategoriye ayırmaktadır. Kendisinin duygu çemberi olarak adlandırdığı sekiz duygu kategorisinde; tiksinti, öfke, umut, korku, hayret, üzüntü, sevinç ve kabul yer almaktadır. Plutchik bu sayılan temel duyguların birleşmesi ya da karışmasıyla yeni duygular oluşabileceğini söylemektedir. 11

13 Örneğin üzüntü ve hayret birleşirse hayal kırıklığı duygusu yaşanabilir. Veya umut ve sevincin bir arada olmasıylada iyimserlik oluşabilir. Plutchik ayrıca şiddeti ve yaşandığı yoğunluğa bağlı olarakta duygu çeşitliliğinin artabileceğini belirtmektedir(22). Bazı araştırmacılar duyguların birincil ve ikincil olarak da sınıflandırılabileceğini, eğer birincil ve ikincil duygular diye bir tanımlama yapılacaksa, birincil duygular için en uygun adayların daha temel olan ve kendisine bağlı bir takım duygu grupları da içeren korku, utanç, haz, iğrenme ve sevgi olabileceği öne sürmüşlerdir. Örneğin korku, nefret ve tedirginlik duygularıyla, sevgi ise yakınlık, empati ve özgecilik (altruism) ile bağlantılıdır(18). Damasio, birincil duyguların limbik sistemle bağlantılı ve doğumsal olduğunu, ancak ikincil duyguların birey büyürken sosyal etkileşim yoluyla öğrenildiğini öne sürmüştür. Bu önermeyi destekleyen bazı biyolojik kanıtlar vardır. Örneğin frontal korteks ile limbik sistem arasındaki yolakların etkilendiği kafa travmaları ve tümöral oluşum gibi durumlarda birincil duygular (korku, kaçınma, saldırganlık, iğrenme) korunurken, yaşantı ve öğrenme ile ilişkili olan ikincil duygular kaybolmaktadır(9). Lazarus ise duyguları ; 1-Zararlardan ortaya çıkan duygular, 2-Faydalardan doğan duygular, 3-Sınırda olan duygular, 4-Duygu olmayanlar şeklinde dört temel kategoride sınıflandırmaktadır(23). 1.6 Duyguların işleyiş ve İşlevi Duyguların yokluğu veya anlaşılamaması (aleksitimi), mantıklı davranma ve karar verme yetilerimizi bozmaktadır. Duygular iki amaca hizmet ederler. Bunlardan birincisi, kişinin harekete geçmesi için enerji temin etmeleridir. İkincisi ise, kişinin kendi gereksinimlerini karşılayabilmesi için çevreyi yönlendirebilmesi ya da bu gereksinimleri karşılayacak uygun davranışları yapabilmesi için, yönlendirici ya da değerlendirici bir işlev göstermeleridir. Bu enerji, kişiyi gereksinimlerini karşılamak için harekete geçiriyor ya da çevreyi yönlendirebilmesine fırsat veriyorsa olumlu duygular, aksi durumlardaysa olumsuz duygular ortaya çıkmaktadır(14). Duygular, yaşamın akışı içinde alınabilecek sonsuz sayıda kişisel karar arasından seçim yapılmasında çok önemli bir rol oynarlar. Hangi mesleğin seçileceği, nerede yaşanacağı, kiminle evlenileceği vb. pek çok karar salt mantığa dayanarak alınamaz. Bu tip konularda salt biçimsel mantık işe yaramaz, doğru kararların verilebilmesi için kişinin güdülerine ve geçmiş 12

14 yaşantılarından derlenmiş duygusal tecrübelerine ihtiyacı vardır. Duyguların farkında olmamak ise, verilecek kararların seçiminde yanılgılara yol açabilir(14). Duygular, acil durumlar karşısında ne yapacağını ya da nasıl karşılık vereceğini düşünmeye zaman harcamadan tepki göstermek üzere insanı harekete geçirir. Duyguyu başlatan şeyle, duygunun yaşanmaya başlaması arasında geçen süre çok kısadır. Bu nedenle algıyı tartarak değerlendirmeye zaman kalmaz. Bu hızlı algılama tarzı hız uğruna isabetliliği feda eder, çünkü genel görüntüye ya da onun en çarpıcı yanlarına karşılık verir(24). Duygusal süreç çağrışımsaldır, bir gerçekliği simgeleyen ya da onun bir anısını çağrıştıran öğeleri, o gerçekliğin aynısı olarak kabul eder. Duygusal sürece göre önemli olan, bir şeyin nasıl algılandığı, nasıl göründüğüdür. Bir şeyin insana ne hatırlattığı, ne olduğundan daha önemli olabilir. Akılcı süreç, nedenlerle sonuçlar arasında mantıksal bağlantılar kurarken, duygusal süreç ayrım yapmadan sadece benzer çarpıcı özellikleri dikkate alır(25). Duygusal süreç birçok açıdan çocuksudur ve bu özelliği duygu güçlendikçe artar. Çocuksu tarz kendi kendini doğrular, inançlarını zayıflatacak anıları ya da gerçekleri bastırarak ya da göz ardı ederek, sadece destekleyenlere tutunur. Akılcı sürecin inançları geçicidir, yeni kanıtlar geldiğinde değiştirilebilir. Duygusal süreç (zihin) ise inançlarını mutlak doğrular olarak kabul eder ve bunlara ters düşen kanıtları kabul etmez(26). Duygunun mekaniğinde her duygunun kendine özgü düşünce, tepki ve hatta anılar içeriği vardır. Duruma bağlı bu içerikler, yoğun duygu anlarında en baskın hale gelirler. Bu tür bir içeriğin etkin olduğunun bir işareti de seçici bellektir. Düşünüş ve davranış biçimimiz kendimizi mutlu hissettiğimizde farklı, kızgın ya da canımız sıkkın iken farklıdır (24, 25, 26) 1.7. Duygu Kuramları James- Lange teorisi: Genel olarak filozofların ilgi alanında kalan duygu, 1884 yılında William James in Duygu nedir? diye bir makale yayınlamasıyla nöropsikoloji alanına taşınmıştır. Makale o zamanlar hiç psikoloji dergisi olmadığı için Zihin isimli bir felsefe dergisinde yayınlanmıştır. James duyguyu, uyaranların kışkırtması ile başlayan, bilinçli duygusal deneyimle son bulan olaylar dizisi olarak açıklamıştır. Duyguları araştırmasının ana gayesi, uyaran ve duygu arasında zihinsel işlemleri anlamaktır(3). James Duygu nedir? sorusuna cevap olarak, yeni bir soru ile işe başlamıştır. Bir ayıdan korktuğumuz için mi kaçarız, yoksa kaçtığımız için mi korkarız?. Kendisi doğru görünen cevabın (korktuğumuz için kaçtığımız) yanlış olduğunu ileri sürerek, kaçtığımız için korktuğumuzu söyleyerek duyguya ait kognitif deneyimin, fizyolojik deneyime ikincil olarak 13

15 ortaya çıktığını öne sürmüştür. James e göre tehlikeli bir durum karşısında, bilinçli duygu deneyimine yol açan şey, tehlikeli durumun (ayı ile karşılaşma) yaratmış olduğu korku değildir. Ayıdan kaçmaya başlayana dek korkuyu hissetmeyiz. İçgüdüsel olarak kaçmaya başlarız, bu sırada taşikardi ve taşipne gibi fizyolojik değişiklikler oluşur. Bu fizyolojik değişikliklerin geribildirim aracılığı ile korteks tarafından algılanması sonrasında korku oluşmaktadır. Bu varsayıma göre duygu (yani bilinçli duygu deneyimi), korteksin durumumuzdaki değişiklikleri algılamasından sonra oluşmaktadır. James ağladığımız için üzülürüz, vurduğumuz için kızarız, ürperdiğimiz için korkarız demiştir(27). Kısacası bu görüşe göre duygular çevreden gelen bilgilere karşı oluşturulan kognitif yanıtlardır. James- Lange kuramını destekleyen bazı deneysel çalışmalar yapılmıştır. Omurilik hasarı gelişen ve otonomik sinir sisteminden feedback alamayan hastalarda duyguların şiddetinde azalma gözlenmiştir(27). Ancak bu teori duygusal davranışın bazı yönlerini açıklamakta yetersiz kalmıştır. Örneğin bir kişide fizyolojik tepkilerin yatışmasına rağmen, duygusal canlılığın devam etmesi, yine bazı duygusal değişikliklerin vücutta fizyolojik değişiklik olmadan oluşması gibi durumlar James in teorisi ile açıklanamaz(1, 27) Cannon- Bard teorisi James in teorisine karşı en güçlü karşılık 1920 lerde Walter B. Cannon dan gelmiştir. Cannon a göre yoğun duygusal değişiklikler bir acil durum reaksiyonu olan savaş ya da kaç yanıtını ortaya çıkarmaktadır. Cannon bu yanıtın otonom sinir sisteminin sempatik bölümü ile ortaya çıktığını söyleyerek, duygusal değişikliklerin düzenlenmesinde iki subkortikal yapının, hipotalamus ve talamusun sorumlu olduğunu belirtmiştir(1). Bu kurama göre duygusal uyaran ilk olarak talamus tarafından işlenir. Bu nedenle bu teoriye talamik duygu teorisi de denilmektedir. Talamusta işlenen uyaran aynı anda hem serebral kortekse (Şekil-1 2b), hem de hipotalamusa (2a) iletilir. Hipotalamus aldığı bilgiyi bir taraftan otonom sinir sistemi aracılığı ile bedensel tepkilere dönüştürürken (3a), diğer taraftan serebral kortekse (3b) gönderir. Serebral korteks bu nöral devrede hem talamus hem de hipotalamus tarafından beslenmiş olur. Korteks de, uyaranın ne olduğuna dair (2b) ve duygusal anlamına dair (3b) mesajların etkileşimi, duygunun bilinçli deneyimi ile sonuçlanır(27, 3). Cannon ve Bard, korteksi duygusal tepkilere yol açan olaylar zincirinden çıkarsalar da, korteksin duygu ile ilgili bir rolü olduğunu tamamen inkâr etmemişlerdir. Gerçekte, Cannon 14

16 ve Bard duyguların bilinçli deneyimlerini, duyumların hipotalamustan yükselen lifler tarafından (3b) korteksin aktive edilmesine bağlamışlardır. Yani, korteksin yokluğunda saldırgan davranış üretilebilir, fakat bilinçli öfke hissi oluşamaz diyerek, bunu dekortike kedilerde yaptıkları deneylerle göstermeye çalışmışlardır. Dekortikasyon sonrası kedilerde duygusal yanıtların tam olarak devam ettiğini gözlemişler ve buna sahte çoşku (sham rage) adını vermişlerdir. Çünkü gözlenen bu yanıtlar, bilinçli bir deneyimin göstergesi olan içten ve doğal çoşkudan farklı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sahte çoşkunun diğer bir özelliği de orta şiddetteki bir uyaranla, bazen de kendiliğinden orataya çıkmasıdır. Uyaranın sona ermesiyle çabucak yatışması ise açıklanamayan bir başka özelliktir (27, 3). Şekil 1.1: Cannon-Bard duygu teorisi DUYGU 4 2b SEREBRAL KORTEKS 3b talamus 2a hipotalamus 1 3a Bedensel tepki Duygusal uyarı Schachter teorisi Schachter, duyguların kortekste yapılandırıldığını vurgulamıştır. James ve Lange in kuramından farklı olarak, korteksin periferden gelen uyarıları özgül duygulara dönüştürmekte 15

17 olduğunu, yani korteksin, kişinin beklentileri ve sosyal durumu ile uyumlu olarak, çevreden gelen uyarılara karşı kognitif yanıtlar yarattığını öne sürmüştür(27). Schacter, duygusal yaşantıların gerisinde kognitif etkinliklerin rol oynadığını ileri sürmüştür. Schacter e göre, çevremizi algılamamız ve anlamlandırmamız sonucunda, içimizdeki fizyolojik değişikliklerle ilgili duygulara belirli adlar veririz. Yani kognitif yaşantılarımız doğrultusunda duygusal yaşantılarımızı adlandırırız. Dolayısıyla farklı ortamlarda benzer uyarılara farklı tepkiler vermemizin ve birtakım çatışmalara girmemizin nedeni, duygularımızı farklı şekillerde yönlendiren, farklı kognitif durumlar içinde olmamızdır(26, 27). Bir çalışmasında Schachter, gönüllü deneklere epinefrin enjekte etmiş, bu bireylerin bir kısmı epinefrinin yan etkilerinden haberdar edilmiştir. Ardından tüm denekler hoş ve hoş olmayan bazı uygulamalara maruz bırakılmışlardır. Epinefrinin yan etkilerinin anlatıldığı bireyler daha az kızgınlık veya hoşnutluk göstermişlerdir. Schachter, bu durumun kişilerin hissettiklerinin ilaçtan kaynaklandığını düşünmeleri nedeniyle ortaya çıktığını belirtmiştir. Diğer grup ise uygulamalar karşısında daha şiddetli kızgınlık veya hoşnutluk göstermişlerdir(27) Arnold-Lindsey teorisi Aktivasyon kuramı adı verilen bu kurama göre, belli bir uyaran bir uygulama meydana getirmekte, bu da talamus ve hipotalamus üzerinden kortekse iletilmektedir. Korteks bu uyaran karşısında hipotalamustaki dinamik uyarı örneğini serbest bırakmakta ve bu da periferdeki duygu anlatımını açığa çıkarmaktadır. Bu arada periferdeki değişiklikte yine talamus-hipotalamus üzerinden kortekse bildirilerek olay algılanmakta ve bu algı korteks düzeyinde yerleşik olan duygusal tutumu oluşturmaktadır(27) Papez in Duygu Teorisi James Papez bir anatomi uzmanı olarak duyguların nöral devresi üzerine en etkili kuramlardan birini ortaya koymuştur. Papez in varsayımı, beyine iletilen duyusal girişlerin talamusta düşünce akışı veya deneyim akışı terminalleri düzeyinde ayrıldıkları fikriyle başlar. Bu akış boyunca, duyular algılara, düşüncelere ve anılara dönüştürülmektedir(1). Papez, Cannon a benzer biçimde, talamustan duygusal uyaran hakkındaki direkt duyu girişlerinin alımında, duygu esnasında bedensel tepkilerin kontrolünde ve kortekse çıkan lifler sayesinde duygusal deneyimin düzenlenmesinde hipotalamusun önemini vurgulamıştır(1, 27). Cannon hipotalamusu homojen bir yapı olarak ele almıştır. Ama Papez hipotalamik mamiller cisimlerin yerini tanımlamıştır (beynin tabanından göğüs gibi çıkıntı yapmaları 16

18 nedeniyle bu şekilde isimlendirmiştir). Papez, talamik duyusal girişleri alan ve sonra kortekse doğru mesajları yeniden ileten nöral yapının mamiller cisimcikler olduğunu ileri sürmüştür(1). Papez singulat korteksin duygunun algısı ile ilgili kortikal bölge olduğunu öne sürmüştür. Duyu sistemleri ile paralellik kurmaya devam ederek, mamiller cisimcikleri singulat kortekse bağlayan anterior talamik çekirdeğin duygusal sistemde talamusa ait bir anahtar olduğunu öne sürerek, singulat korteksin çıktılarını hipokampusa gönderdiği bir nöral devre tanımlamıştır(1). Papez in hipokampusu döngüye dahil etmesinin nedeni bazı klinik durumlardan edindiği gözlemlerdi. Örneğin kuduza (hastanın şiddetli ateş, dehşet ve öfke karışımı tablolar yaşadığı, yoğun duygusal, sarsıcı ve paralitik belirtilerle tanımlanan santral sinir sistemi enfeksiyonu) neden olan beyin hasarının hipokampusta oluştuğu o dönemlerde biliniyordu(1, 28). Papez, singulat kortekse merkezi bir rol vermişti, çünkü buradaki lezyonlar sonucu apati, uyuşukluk, delirium, depresyon, oryantasyon kusuru gibi klinik tablolar ortaya çıkabiliyordu. Papez singulat korteks için çevresel olayların duygusal bir bilinçle donatılmış olduğu yer diyerek bu bölgeyi tutkuların evi olarak tanımlamıştır(1, 29). Papez duygusal deneyimlerin iki şekilde üretilebildiğini öne sürüyordu. İlki duygusal nesneler aracılığı ile deneyim akışının uyarılmasıydı. Bu, talamusun duyusal alanlarından mamiller cisimlere ve sonra anterior talamusa ve singulat kortekse girdi akışını gerektirmekteydi. İkincisi uyaranın algılandığı ve uyaran hakkında ki anıların aktive edildiği yer olan serebral kortekse bilgi akışının gerçekleşmesiydi. Bu, algı ve anı ile ilgili kortikal bölgelerin sırayla singulat korteksi uyarması demekti(1). Papez in döngü teorisi duygu incelemelerinde çok önemli bir yerde durmaktadır. Çünkü daha sonradan geliştirilecek olan limbik sistem teorisinin temelleri Papez in döngü teorisi ile atılmıştır McLean ve limbik sistem Duyguların limbik sistemde oluştuğunu destekleyen ipuçları ilk olarak 1939 da Henrich Klüver ve Paul Bucy tarafından elde edilmiştir. Bu araştırmacılar, iki taraflı temporal lobu (amigdala+hipokampus) çıkarılan maymunların duygusal davranışlarında önemli değişiklikler gözlemişlerdir. Ameliyat öncesi oldukça hırçın ve vahşi olan maymunlar, ameliyat sonrasında uysallaşmışlardır. Bunun yanı sıra uygun olmayan cisimleri ağızlarına götürmüşler ve cinsel davranışlarında artış olmuştur(27). Paul McLean, Papez in teorisini yeniden canlandırıp, onu Klüver-Bucy Sendromu ve Freud un psikolojik yaklaşımı ile bütünleştirerek tekrar ele almıştır. Papez döngüsünün 17

19 bölgelerine ilaveten MacLean amigdala, septum ve prefrontal korteks gibi bölgeleri limbik sisteme dahil etmiştir(1, 27). Duygunun altında yatan serebral yapılar, McLean in görüşüne göre içgüdüsel beyinde (visceral) konumlanmıştır. MacLean hippokampustaki büyük sinir hücrelerini, şiirsel bir şekilde duygusal klavye olarak tanımlamış, (klavye tanımı bu bölgedeki hücrelerin çok düzenli bir şekilde yan yana sıralanmasından gelmektedir) ve bu klavyenin çaldığı melodiler deneyimlediğimiz duygularımızdır demiştir(30). McLean a göre duygunun merkezi olarak bütün yollar limbik sisteme çıkmaktadır. Bu sisteme dahil ettiği bazı yapıların uyarılması sonucu belirleyici otonomik tepkiler oluştuğunu fark ederek, bu bölgeyi aynı zamanda içgüdüsel beyin olarak ta tanımlamıştır. Freud un psikolojik yaklaşımı ışığında ele alınacak olursa bu bölge id e karşılık gelmektedir(1, 3). MacLean psikiyatrik sorunların limbik sistemle ilgili olduğunu, özellikle psikosomatik semptomları olan hastalarda patolojinin burada aranması gerektiği varsayımını savunmuştur. Psikosomatik hastaları duygusal olarak yürümeyi öğrenememiş kişiler olarak tanımlamıştır. MacLean duygusal deneyimlerin, beden kaynaklı iç organlardan gelen duyumlarla birlikte dış uyaranlardan gelen duyumların bütüneşmesi ile oluştuğuna inanmış ve bu bütünleşmenin limbik sistemde gerçekleştiğini öne sürmüştür(1, 30). Isaacson a göre limbik sistem, kişinin kendinin bilincine varmaya, bedeninin içsel durumunu ve hissettiklerini farketmeye yarayan, diğer bir tanımla insani, sistemlerin ilkidir(8) Son Duygu Araştırmaları Beynin sağ lobu, duyguların ortaya çıkışı ve anlamlandırılmasında daha etkin rol almaktadır(31). Örneğin sol hemisferdeki Wernicke alanının, sağ temporal lobdaki homologu olan beyin bölgesinin hasarı konuşmanın duygusal içeriğini anlamayı zorlaştırırken, Broca merkezinin sağ frontal lobdaki homolog bölgesinin hasarında konuşmanın duygusal içeriğini iletmede bir zorluğa yol açmaktadır(32). PET çalışmalarında anlamadıkları bir dile ait bir konuşmalar dinletilen deneklere, bu konuşmanın ne anlattığı sorulduğunda, sol hemisfer kan akımında artma saptanırken, bu konuşmanın duygusal tonunu tahmin etmeleri istendiğinde ise sağ hemisfer kan akımında artış gözlenmiştir(33). Benzer şekilde sol hemisfere projekte olan sol görme alanı yüzleri tanımada daha etkindir. Sağ hemisfere projekte olan sağ görme alanı ise yüz ifadelerinin duygusal içeriğini anlamamıza yardımcı olur(33). 18

20 Sol hemisfer işlev bozukluğu, sergilenen olumsuz duygulanımların sağ hemisfer tarafından aşırı derecede ifade edilmesine, davranış üzerinde dil yoluyla kontrolün azalmasına ve sözel iletişimin bozulmasına yol açar. Sağ hemisfer işlev bozukluğu ise prozodinin, yüz ifadesinin ve diğer sözel olmayan duygusal yanıtların intrahemisferik olarak kodlanması ve çözümlenmesinde bozulmaya, dolayısıyla semantik işlemede aşırı yüklenmeye neden olur(33, 34). Sıkıntı veren duyguları bastıran yapı, sol prefrontal lobdur. Frontal lobları kısmen hasar görmüş hastaların incelenmesinden elde edilen bulgular, sol frontal lobun bir sinirsel termostat gibi çalışıp hoş olmayan duyguları düzenlediğini göstermektedir. Sağ prefrontal loblar ise korku ve öfke gibi olumsuz duyguların yeridir. Sol loblar, sağ lobları domine ederek bu kaba duyguları kontrol eder. Örneğin bir grup inmeli hasta ile yapılan bir çalışmada, sol prefrontal korteksi hasarlı olanlar anksiyete ve korkularla uğraşırken, hasarı sağ tarafta olanların "beklenmedik ölçüde mutlu" oldukları gözlenmiştir(3, 9). Sağ temporal lob lezyonları veya sağ merkezli temporal epilepsilerde konuşmanın duygusal tonunu anlamada zorluk oluştuğu gibi, iletişim içerisinde olunan kişinin yüz ifadesinin duygusal tonu da anlaşılamaz(32). Bu durum, belirli tür epilepsilerde ortaya çıkan sosyal iletişim ve davranış bozukluklarının altında yatan neden olabilir. Orbitofrontal korteksin elektriksel uyarılması; kan basıncında artma, pupil dilatasyonu, GİS hareketlerinde artmaya neden olur. Bu bölgenin harabiyeti hayvanda duygusal yanıtları azaltır. Frontal lobun ventral bölgesinde meydana gelen lezyonlar sosyal açıdan uygunsuz davranışların ortaya çıkmasına neden olabilir. (Phineas Gage olgusu, frontal lob yaralanması) Aynı zamanda, kortikal yapılar bilinçli düşünme yoluyla bazı duygusal yanıtları baskılayabilir. Örneğin karanlıkta farkettiğimiz ayıya benzeyen bir gölgenin, ayı olmadığını biliyorsak korkumuz yatışmaktadır(3, 9) Amigdala Amigdala, latincede "badem" anlamına gelmekte olup, insanlarda limbik sistemin alt kısmında, beyin sapının üzerinde bulunan ve birbiriyle bağlantılı 10 farklı nükleus kompleksinden oluşan bir yapıdır. Amigdala, doğumsal ve edinsel duygusal yanıtların oluşmasına aracılık eder. İyi çalışılmış örneklerden bir tanesi klasik şartlandırılmış korku dur. Amigdalanın bazolateral kompleksinin bilateral lezyonu hayvanda öğrenilmiş korku yanıtında bozulmaya yol açmaktadır. Amigdala, bilinç dışı duygusal durum ve bilinçli duyguların ifade edilmesinde önemlidir. Dolayısıyla amigdalanın iki projeksiyonu mevcuttur: 19

21 1-Otonomik yanıtın doğuşu, amigdalanın hipotalamus ve otonomik sistemle yaptığı bağlantıların sonucudur. 2-Bilinçli duygular üzerindeki etkisi ise, singulat girus ve prefrontal kortekse yaptığı projeksiyonlar yoluyla olmaktadır(27). Amigdala beynin geri kalan kısmından ayrılırsa, olayların duygusal anlamını değerlendirmekte inanılmaz bir yetersizlik, hatta "duygusal körlük" denilen durum ortaya çıkar. İnsanlara özgü bir duygusal işaret olan gözyaşı, amigdala ve bağlantılı olduğu singulat girus tarafından başlatılır(3, 27). LeDoux, duygunun nöral devreleriyle ilgili olarak limbik sistem hakkında uzun zamandır beslenen bir kanıyı çürütüp amigdalayı eylemin merkezine yerleştirmiş, diğer limbik yapılara da çok farklı roller vermiştir. LeDoux'un araştırmaları, neokorteks henüz karar aşamasındayken, amigdalanın yaptığımız şeyi nasıl denetim altına aldığını açıklamaya çalışmaktadır(1, 3, 27). Eski kurama göre uyarıların neokorteksten limbik sisteme gönderildiği, oradan da uygun tepkilerin beyne ve bedenin geri kalan kısmına yayıldığına inanılmaktaydı. Ancak LeDoux, kortekse giden büyük nöron yolaklarının yanı sıra, küçük bir nöron demetinin talamustan direkt olarak amigdalaya yöneldiğini bulguladı. Bu kısa yolun, amigdalanın duyu sistemlerinden gelen uyarıları doğrudan almasını ve neokorteks tarafından tamamen kaydedilmeden önce bir tepki başlatmasına aracılık ettiğini gösterdi. Bu buluş amigdalanın tamamen neokorteksten gelen uyarılara dayanarak duygusal tepkiler geliştirdiği inancını çürütmekteydi. Çünkü kısa latanslı bu bilgiler özellikle acil ve tehlikeli durumlar için yararlı olabilen ilkel duygusal yanıtlara yol açmaktaydılar(1,3). LeDoux un bulgularına göre amigdala her durumu, her algıyı sorgulamakta, ancak bunu en ilkel bir soru biçimiyle, "Bu benim nefret ettiğim bir şey mi? Bana zarar verir mi? Benim korktuğum bir şey mi?" şeklinde yapmaktadır. Eğer bu soruların cevabı bir şekilde "evet" ise, amigdala adeta bir sinirsel alarm gibi anında tepki vermekte ve bir kriz var mesajını beynin geri kalan kısımlarına iletmektedir(3). Duygusal yükü olan (stres altındayken veya kaygı, hatta mutluluğun getirdiği yoğun heyecan hissedildiğinde) anıların kaydedilmesinde, merkezi sinir sistemi aracılığı ile adrenal bezden salgılanan adrenalin ve noradrenalinin rolü bulunmaktadır. Bu hormonlar nervus vagus aracılığı ile beyine gerekli bilgi akışını sağlarlar. Bu sinyallerin beyinde ulaştığı ana nokta amigdaladır. Bunlar olayın anısını güçlendirmek için beyindeki diğer alanları uyarmak amacıyla amigdaladaki nöronları harekete geçirir(9). 20

22 Amigdalanın uyarılması, duygusal uyarılma anlarının bellekte daha da kuvvetli bir şekilde yer etmesini sağlar. Amigdala ne kadar şiddetli uyarılırsa, olay o kadar güçlü bir biçimde yer eder; yaşamımızda bizi en fazla heyecanlandıran ya da korkutan olaylar, en silinmez anılarımız arasında yer alır (ABD de 11 Eylül saldırıları sırasında ne yaptığını hatırlayanların oranı %95 tir). Bu da aslında, beyinde iki bellek sistemi bulunduğu anlamına gelir; biri sıradan olaylar, diğeri ise duygusal açıdan yüklü olanlar için(3, 9). Duygusal anılar şimdiki zamanı yanlış yönlendirebilir. Duygusal belleğin saklandığı yer olan amigdala, deneyimleri tarar ve şimdi olanı geçmiştekiyle karşılaştırır. Karşılaştırma yöntemi ise bağlantı kurmaktır; şimdiki durumun ana unsurlarından biri geçmiştekine benziyorsa, buna "aynısı" diyebilir. İşte bu yüzden bu devre oldukça dikkatsizdir. Bir şey tam olarak kesinleşmeden harekete geçer. Bugün olup bitenlere, uzun süre önce geçerli olan bir tarzda bugünküne çok az benzeyen, ama amigdalayı uyaracak kadar yakın olaylardan öğrenilmiş düşünceler, duygular, tepkilerle karşılık vermemiz için kişiyi alarma geçirir(3). Bellek söz konusu olduğunda, amigdalayla hipokampus birlikte çalışırlar. Her biri kendi özel bilgisini bağımsız olarak depolar ve bulup çıkarır. Hipokampus bilgiyi ortaya çıkarırken, amigdala o bilginin duygusal bir değerinin olup olmadığını belirler(1, 3, 9) Prefrontal Korteks Duyusal bilgilerin bir kısmı talamustan sonra amigdalaya aktarılırken büyük bir kısmı da neokorteks ve onun birçok merkezine ulaşır. Bu bilgi ve bizim buna tepkimiz, duygusal hareketlerimizi bir hedefe yönelik olarak planlama ve örgütleme yeri olan prefrontal loblar tarafından düzenlenir. Kademeli bir devreler zinciri, bilgiyi neokortekse kaydeder, analiz eder ve prefrontal loblar aracılığıyla tepkiyi düzenler. Eğer duygusal bir tepki gerekiyorsa, prefrontal loblar, amigdala ve diğer devreler ile bu tepki oluşturulur(1). Tıpkı amigdala gibi, prefrontal lobların da duygusal yaşamımızda büyük bir rolü vardır. Prefrontal lobların duygular üzerindeki bu rolü, aslında, 1940'ların başında vahim ve yanlış yönlendirilmiş bir ameliyat olan prefrontal lobotomiyle ruh hastalıklarının (çoğu zaman özensiz bir biçimde) tedavi edilmeye başlamasından sonra anlaşılmıştır. Prefrontal lobların alınması veya prefrontal korteks ile alt beyin arasındaki bağlantıların kesilmesi demek olan bu cerrahi tedavi yöntemi, ruhsal rahatsızlıklara karşı etkili ilaçların ortaya çıkmasından önce ciddi duygusal sıkıntıların tek çözümü olarak görülüyordu. Prefrontal loblar ile beynin geri kalan kısmının bağlantıları kesilince, hastalar "rahatlıyordu". Ne yazık ki bunun bedeli de birçok hastanın duygusal yaşamının yok olup gitmesi oluyordu(9). 21

23 Bir işi ya da problemi çözebilmek için gerekli verileri akılda tutma yeteneği "işleyen bellek (working memory)" olarak tanımlanmaktadır. Prefrontal korteks işleyen bellekten sorumlu bölgedir(3, 9). Ancak limbik sistemden prefrontal loblara giden nöral yollar, kaygı, öfke ve benzeri duygu sinyallerinin sinirsel statik yaratabilmesine olanak verir. Bu da prefrontal lobun işleyen belleği koruma yeteneğini köreltir. Bu yüzden duygusal bakımdan altüst olduğumuzda, "doğru dürüst düşünemiyorum" şeklinde yakınırız. Duygusal sıkıntıların devam etmesi entelektüel yeteneklerin kullanılmasına engel olarak, öğrenme yetisini azaltmaktadır(3, 9). En "akılcı" kararlarda bile duyguların mutlak bir rolü bulunmaktadır. Damasio, prefrontal korteks-amigdala devresi hasar görmüş hastalarda neyin bozulduğunu inceleyen özenli araştırmalar yapmıştır. Bu kişilerin karar verme yetileri büyük ölçüde yetersizleşmiş olsa da, zekâ ya da diğer herhangi kognitif yetilerinde hiçbir bozulma görülmediğini ortaya koymuştur. Yani amigdala öneri gönderir, prefrontal lob tasfiye eder. Bu prefrontal-limbik bağlantıların rolü duygulara ince ayar yapmanın çok ötesinde, zihinsel yaşamımız açısından da yaşamsal bir öneme sahiptir. Yaşamda vereceğimiz en önemli kararlarda yönümüzü belirlememiz için bu aşamalar zorunlu olarak gereklidir(9). Düşünce ve duygunun buluştuğu nokta olan prefrontal korteks-amigdala devresi, yaşamımız boyunca hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız şeylere ilişkin bilgileri kullanmamıza olanak sağlayan önemli bir merkezdir. Amigdaladaki duygusal bellekle bağ kopuksa, neokorteks neyin üzerinde düşünüp taşınırsa taşınsın, geçmişte onunla bağlantılı olan duygusal tepkileri başlatamaz. Her şey belirsiz bir tarafsızlığa bürünür, ister sevilen bir hayvan, ister hiç hoşlanılmayan bir tanıdık olsun, dürtüler artık ne yakınlaşma ne de uzaklaşmaya yol açar. Bu hastalar bu tür duygusal derslerin hepsini "unutmuştur", çünkü amigdalada depolandıkları yere artık erişememektedirler. Bu tür bulgular Damasio'yu, sezgilerimize ters gelse de, hislerin akıllıca kararlar alabilmek için vazgeçilmez olduğu kanısına götürmüştür(9). 22

24 2. ALEKSİTİMİ 2.1. Tanım Aleksitimi, başlangıçta psikosomatik belirtilerle ilişkili durumları açıklamaya çalışmak amacıyla ortaya atılmış bir kavramdır(35). Ancak daha sonraları aleksitiminin sadece psikosomatik tablolara özgü bir durum olmadığı, ruhsal rahatsızlıkların hepsinde ve sağlıklı bireylerde de sıkça görüldüğü anlaşılmıştır. İlk olarak 1948 yılında Ruesch analitik terapiye aldığı psikosomatik hastalarda yaptığı gözlemlerde, bu hastaların diğer nevrotiklerden farklı olarak duygularını ve rahatsızlıklarını sözel yada sembolik olarak ifade edemediklerini belirtmiştir. Psikosomatik şikayetlerle gelen bu kişilerin duygularını veya gerilimlerini ifade etmelerinin tek yolu bedensel tepkiler aracılığıyla olmaktadır. Ruesch bu özellikleri psikosomatik hastalıkların temelinde yatan asıl sorun olarak görmüş ve bu özellikleri çocuksu kişilik (infantil personality) olarak kavramsallaştırmıştır. Ona göre çocuksu kişilik yapısı psikosomatik hastalıkların temelinde yatan sorunun özünü oluşturmaktadır (36). Kısa bir süre sonra 1949 yılında Mac Lean bir makalesinde psikosomatik hastaların duygularını söze dökmekte zihinsel bir yetersizlikleri olduğundan bahsetmiştir. Mac Lean psikosomatik kişilerde duyguların, neokortekse ulaşıp sözel yolla simgesel anlatım bulamadığını, otonom yollarla ifade edildiğini, yani organ diline çevrilerek bedensel belirtiler olarak kendini gösterdiklerini vurgulamıştır. Yani psikosomatiklerde yaşanan duygular hipotalamus dan geçerek neokorteks e ulaşamamakta, amigdalada takılıp kalmaktadır(1, 37). Freedman ve Sweet duygularını sözel olarak ifade edemeyen psikosomatik hastaları duygu cahilleri (emotional illiterates) olarak tanımlamışlardır. Bu kimseler kaygılarını bedenselleştirdiklerinden dolayı duygusal yaşantılarının da farkında değildirler(38) te ise Fransız psikanalistlerden bir grup, Marty ve M.Uzan psikosomatik şikâyetleri olan insanlarda fantezi kısıtlılığı, duygusal yaşamda kısıtlılık, işe-vuruk, pratik, faydacı düşünme eğilimi, hayal kurma ve sözel ifade güçlüğü gibi belirgin belirtileri tespit etmişlerdir (36). Fransa daki çalışmalardan habersiz olarak, 1968 yılında Krystal ve Raskin post travmatikler ve bağımlılığı olan kişilerde de psikosomatiklere benzer şekilde duygularını 23

25 tanıma ve ifade güçlüğü, fantezi ve hayal yaşantılarında azalma olduğunu tespit etmişlerdir(37) de Sifneos Londra da ki bir konferansında, o zamana kadar özellikle de psikosomatik hastalar üzerinde yıllardır çeşitli klinisyenler ve araştırmacılar tarafından tespit edilmiş olan, duygularını tanıma ve sözel ifade güçlüğü, hayal ve fantezi yaşamında kısıtlılık, işe vuruk düşünme eğilimi, çatışma ve engellenme durumlarındaki problemlerini bedensel belirtiler olarak yansıtma gibi özellikleri aleksitimik özellikler olarak tanımlamıştır. Ona göre bu kavramı kullanmasının temel nedeni, aleksitimik bireylerdeki en temel özelliğin duyguların ifade edilmesinde ki yetersizlik olduğu düşüncesidir(39). Kelime anlamı olarak aleksitimi Yunanca da _a; yok, _lexis; söz, _thymos; duygu anlamına gelen kelimelerin birleşmesinden meydana gelmiş bir kavramdır(40). Bu kavram Türkçe ye duygular için söz yokluğu şeklinde çevrilmiştir(40). Şahin ise aleksitiminin, sadece duygular için söz yitimi anlamına gelen duygulara karşı dilsiz olmakla sınırlandırılamayacağını, çünkü aleksitimik bireylerin aynı zamanda duygularına karşı sağır olduklarını vurgulamaktadır. Buradan hareketle aleksitimi için duygusal ahrazlık karşılığının kullanılmasını önermiştir(41) Aleksitimik Belirtiler ve Özellikler Aleksitimi kavramının yaratıcısı olan Sifneos, aleksitimik bireyler için şu ifadeleri kullanmaktadır; Aleksitimi öncelikle bireyin duygusal işlevlerinde ve kişiler arası ilişkilerinde güçlük çekmesi şeklinde ortaya çıkan bir sorundur. Duyguların merkezi bir öneme sahip olduğu toplumsal yaşantıda aleksitimikler yabancı, hatta başka bir dünyadan gelmiş izlenimi verirler. Aleksitimiklerin en belirgin özellikleri duygularını fark edip ifade etme güçlüğü çekmeleridir. Günlük yaşamda düşünebilen, anlatabilen, ilişkiler kurabilen kimselerdir. Ancak duygu ve düşünceleri arasında bağ kurup ayırt etmekte ve bunları ifade etmekte sorunlar yaşarlar. Zeki olabilirler fakat bu zekâlarını daha çok duygularından kaçmak için kullanırlar (42). Aleksitimi kavramına ilişkin farklı yaklaşım ve tanımlamalar, aleksitimik özeliklerin saptanmasında bir uzlaşma gereksinimine neden olmuştur. Üzerinde yapılan farklı yorum ve tanımlamalara rağmen konunun uzmanlarının, aleksitimik kişilik özellikleri ve belirtilerinin dört temel başlık altında toplanması konusunda fikir birliği içinde oldukları anlaşılmaktadır (36, 42, 43). Bu özellikler; 1-Duyguları fark etme, ayırt etme ve söze dökme güçlüğü. 2-Hayal kurma, fantezi yaşamında kıstlılık. 24

Dr. Halise Kader ZENGİN

Dr. Halise Kader ZENGİN Bilişsel ve duygusal zekanın farklı işlevlerinin olduğu ve birbirlerinden ayrı çalışmadıkları son yıllarda yapılan psiko-fizyoloji ve beyin MR çalışmalarıyla açıklık kazandı. Bilişsel ve duygusal zekası

Detaylı

BEYİN ANATOMİSİ TEMPORAL VE FRONTAL LOB

BEYİN ANATOMİSİ TEMPORAL VE FRONTAL LOB BEYİN ANATOMİSİ TEMPORAL VE FRONTAL LOB TEMPORAL LOB Üst temporal gyrus Orta temporal gyrus Alt temporal gyrus Temporal loblar; duyusal girdilerin organize edilmesinde, işitsel algılamada, dil ve konuşma

Detaylı

Tepki Örüntüleri Olarak Duygular Duyguların İletişimi Duyguların Hissedilmesi

Tepki Örüntüleri Olarak Duygular Duyguların İletişimi Duyguların Hissedilmesi Duygular Tepki Örüntüleri Olarak Duygular Duyguların İletişimi Duyguların Hissedilmesi Tepki Örüntüleri Olarak Duygular Duygusal bir tepki üç tip bileşen içerir: Davranışsal Otonomik Hormonal Tepki Örüntüleri

Detaylı

Web adresi. Psikolojiye Giriş. Bu Senin Beynin! Ders 2. Değerlendirme. Diğer şeyler. Bağlantıya geçme. Nasıl iyi yapılır. Arasınav (%30) Final (%35)

Web adresi. Psikolojiye Giriş. Bu Senin Beynin! Ders 2. Değerlendirme. Diğer şeyler. Bağlantıya geçme. Nasıl iyi yapılır. Arasınav (%30) Final (%35) Psikolojiye Giriş Web adresi Bu Senin Beynin! Ders 2 2 Değerlendirme Arasınav (%30) Diğer şeyler Bağlantıya geçme Final (%35) Haftalık okuma raporları (%15) Nasıl iyi yapılır Kitap inceleme (%20) Deneye

Detaylı

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem.

KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON. Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. KANSER HASTALIĞINDA PSİKOLOJİK DESTEĞİN ÖNEMİ & DEPRESYON Uzm. İletişim Deniz DOĞAN Liyezon Psikiyatri Yük.Hem. Onkoloji Okulu İstanbul /2014 SAĞLIK NEDİR? Sağlık insan vücudunda; Fiziksel, Ruhsal, Sosyal

Detaylı

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler.

DUYGUSAL ZEKA. Birbirinden tamamen farklı bu iki kavrama tarzı, zihinsel yaşantımızı oluşturmak için etkileşim halindedirler. 0212 542 80 29 Uz. Psk. SEMRA EVRİM 0533 552 94 82 DUYGUSAL ZEKA Son yıllarda yapılan pek çok çalışma zeka tanımının genişletilmesi ve klasik olarak kabul edilen IQ yani entelektüel zekanın yanı sıra EQ

Detaylı

Fizyoloji PSİ 123 Hafta Haft 8 a

Fizyoloji PSİ 123 Hafta Haft 8 a Fizyoloji PSİ 123 Hafta 8 Sinir Sisteminin Organizasyonu Sinir Sistemi Merkezi Sinir Sistemi Beyin Omurilik Periferik Sinir Sistemi Merkezi Sinir Sistemi (MSS) Oluşturan Hücreler Ara nöronlar ve motor

Detaylı

Santral (merkezi) sinir sistemi

Santral (merkezi) sinir sistemi Santral (merkezi) sinir sistemi 1 2 Beyin birçok dokunun kontrollerini üstlenmiştir. Çalışması hakkında hala yeterli veri edinemediğimiz beyin, hafıza ve karar verme organı olarak kabul edilir. Sadece

Detaylı

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri

ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı. ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri. ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri ÜNİTE:1 Psikolojinin Tanımı ve Kapsamı ÜNİTE:2 Psikolojide Araştırma Yöntemleri ÜNİTE:3 Sinir Sisteminin Yapısı ve İşlevleri ÜNİTE:4 Bilişsel Psikoloji 1 ÜNİTE:5 Çocuklukta Sosyal Gelişim ÜNİTE:6 Sosyal

Detaylı

Dr. Hakan Karaş. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi BARİLEM Evrimsel Psikiyatri Grubu

Dr. Hakan Karaş. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi BARİLEM Evrimsel Psikiyatri Grubu Dr. Hakan Karaş Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi BARİLEM Evrimsel Psikiyatri Grubu Araştırmacı: Yok Danışman: Yok Konuşmacı: Yok Grubun kollektif refahına katkı (Brewer&Kramer,1986) Gruplara

Detaylı

SİNİR SİSTEMİ VE BEYİN ANATOMİSİ 2

SİNİR SİSTEMİ VE BEYİN ANATOMİSİ 2 SİNİR SİSTEMİ VE BEYİN ANATOMİSİ 2 Bilgiyi işlemede büyük rol oynar HİPOKAMPUS Hafıza, öğrenme, bilişsel haritalama ve dikkat ile yakından ilişkilendirilmiştir Bu bölgeye zarar gelmesi öğrenme ve hatırlamada

Detaylı

Birey ve Çevre (1-Genel)

Birey ve Çevre (1-Genel) Birey ve Çevre (1-Genel) Prof. Dr. Turgut Göksu PA GBF Öğretim Üyesi tgoksu@hotmail.com Turgut Göksu 1 DAVRANIŞ NEDİR? İnsanların (ve hayvanların) gözlenebilen veya herhangi bir yolla ölçülebilen hareketlerine

Detaylı

Sosyal Beyin, Zihin Kuramı ve Evrim

Sosyal Beyin, Zihin Kuramı ve Evrim İçerik Sosyal Beyin, Zihin Kuramı ve Evrim Dr. Muzaffer Kaşar Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi BARİLEM Deneysel ve Evrimsel Psikiyatri Grubu Evrim sürecinde insan beyni Ayna nöronlar, dil ve

Detaylı

BEDENDE YAŞAYAN TRAVMA SOMATİZASYON. Prof Dr Süheyla Ünal İnönü üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD

BEDENDE YAŞAYAN TRAVMA SOMATİZASYON. Prof Dr Süheyla Ünal İnönü üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD BEDENDE YAŞAYAN TRAVMA SOMATİZASYON Prof Dr Süheyla Ünal İnönü üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Bilgi işleme süreci Tehdit ya da tehlike içermeyen durumlarda gelen uyaran bilinçli bilgi işleme

Detaylı

ALGI BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI

ALGI BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI ALGI BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI Hesap Yapan Beyin Uyaranların kodlanması, bilgilerin saklanması, materyallerin dönüştürülmesi, düşünülmesi ve son olarak bilgiye tepki verilmesini içeren peş peşe

Detaylı

BİLİŞSEL NÖROBİLİM BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI

BİLİŞSEL NÖROBİLİM BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI BİLİŞSEL NÖROBİLİM BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI Beyni Keşfetme Dünya üzerinde keşifler genelde coğrafi keşiflerle başlamıştır. Ortalama 1120 gr ağırlığındaki jelatinimsi yapısıyla beyni keşfetme

Detaylı

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD

Meslekte Ruh Sağlığı. A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD Meslekte Ruh Sağlığı A.Tamer Aker İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Ruh Sağlığı AD Çalışan Sağlığı Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından sağlık, kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal bakımdan tam

Detaylı

Arka Beyin Medulla Omuriliğin beyne bağlandığı bölge kalp atışı, nefes, kan basıncı Serebellum (beyincik) Kan faaliyetleri, denge Pons (köprü)

Arka Beyin Medulla Omuriliğin beyne bağlandığı bölge kalp atışı, nefes, kan basıncı Serebellum (beyincik) Kan faaliyetleri, denge Pons (köprü) SİNİR SİSTEMİ BEYİN Belirli alanlar belirli davranış ve özelliklerden sorumlu. 3 kısım Arka beyin (oksipital lob) Orta beyin (parietal ve temporal lob) Ön beyin (frontal lob) Arka Beyin Medulla Omuriliğin

Detaylı

AMİGDALA ve. Albert Long Hall, Boğazi. aziçi Üniversitesi 4-55 Nisan 2008. Limbik Sistem ve Emosyonlarımız antısı ve ifade edilmesinde

AMİGDALA ve. Albert Long Hall, Boğazi. aziçi Üniversitesi 4-55 Nisan 2008. Limbik Sistem ve Emosyonlarımız antısı ve ifade edilmesinde LİMBİK K SİSTEM S STEM AMİGDALA ve CİNSELLİK Prof. Dr. Ertan Yurdakoş İ.Ü.. Cerrahpaşa a Tıp T p Fakültesi Fizyoloji A.D. Limbik Sistem ve Emosyonlarımız Emosyonların yaşant antısı ve ifade edilmesinde

Detaylı

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ DAVRANIŞ BİLİMLERİ ve İLETİŞİM DUYGULAR - 1 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ Duygu ile ilgili alanyazında araştırmacıların, biyolojik temelli olan, diğer hayvanlarla paylaşılan, tüm kültürlerde görülen ve evrensel

Detaylı

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu)

Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) Zorlu Yaşantılar Sonrası Stres Belirtileri (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) Huriye Tak Uzman Klinik Psikolog Türk Kızılayı Bağcılar Toplum Merkezi Sağlık ve Psikososyal Destek Programı Asistanı İÇERİK

Detaylı

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Doç. Dr. Fatih Öncü. Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Doç. Dr. Fatih Öncü Bakırköy Prof. Dr. Mazhar Osman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikolojik taciz Bedensel Ruhsal Bedensel ve ruhsal Çalışma hayatında mobbing veya psikolojik

Detaylı

Albert Long Hall, Boğazi 4-55 Nisan 2008

Albert Long Hall, Boğazi 4-55 Nisan 2008 Ayna Nöronlarının İnsan Gelişimi ve İletişimindeki Önemi Cem Keskin Boğ Bilgisayar Mühendisliği Ayna Nöronlarının Keşfi Rizolatti ve ekibi tarafından 1996 senesinde makak maymunları üzerinde yapılan bir

Detaylı

Beyin Temelli ve Basamaklı Öğrenme S

Beyin Temelli ve Basamaklı Öğrenme S Beyin Temelli ve Basamaklı Öğrenme S.240-247 Kaynak II; Eğitimde Program Geliştirme Yazar;Ö.DEMİREL Hazırlayan; Abdurrahman İNAN 2005-2006 Ders Sor.; Doç. Dr. Nasip DEMİRKUŞ, 1-Önce Soruları Tıklayın Yanıtlamaya

Detaylı

DUYGULAR 3 DÜZEYDE INCELENEBILIR: Öznel yaşantı. Duygusal davranış. Fizyolojik olaylar

DUYGULAR 3 DÜZEYDE INCELENEBILIR: Öznel yaşantı. Duygusal davranış. Fizyolojik olaylar emotions DUYGULAR DUYGULAR OLMASAYDı? DUYGULAR 3 DÜZEYDE INCELENEBILIR: Öznel yaşantı Duygusal davranış Fizyolojik olaylar DUYGU KURAMLARı James-Lange Kuramı Önce fizyolojik değişiklikler sonra duygu Bir

Detaylı

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I

GÜDÜLENME. Doç.Dr. Hacer HARLAK - Psikolojiye Giriş I GÜDÜLENME Dersin konuları Güdülenme ile ilişkili kavramlar Güdülenme kuramları Biyolojik kuramlar İçgüdü Dürtü-azaltma Uyarılma Psikososyal Kuramlar Özendirici Bilişsel Biyopsikososyal kuram Maslow un

Detaylı

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Dr. Çağlayan Üçpınar Nisan 2005

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Dr. Çağlayan Üçpınar Nisan 2005 Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) Dr. Çağlayan Üçpınar Nisan 2005 Travma Nedir? Günlük rutin işleyişi bozan, Aniden beklenmedik bir şekilde gelişen, Dehşet, kaygı ve panik yaratan, Kişinin anlamlandırma

Detaylı

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ

ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ ÇOCUKLARDA VE ERGENLERDE İNTİHAR GİRİŞİMİ Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji www.gunescocuk.com Çocuk ve ergen psikiyatrisinde

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI 1 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI Örgütte faaliyette bulunan insan davranışlarının anlaşılması ve hatta önceden tahmin edilebilmesi her zaman üzerinde durulan bir konu olmuştur. Davranış bilimlerinin

Detaylı

Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres

Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres Sağlık Psikolojisi-Ders 8 Stres Öğr. Gör. Hüseyin ARI 1 Stres Nedir? Stres bir insan için baskı, gerginlik, rahatsız edici çevresel faktörler veya duygusal tepkiler anlamında gelmektedir. Kişinin bedensel

Detaylı

TRAVMA. Doç Dr. Onur POLAT Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı

TRAVMA. Doç Dr. Onur POLAT Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı TRAVMA Doç Dr. Onur POLAT Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı HEDEFLER Travmanın tarihçesi Travmanın tanımı Travma çeşitleri (Künt, Penetran, Blast,

Detaylı

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi

Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi Böbrek Hastalıklarında Yaşanan Ruhsal Sıkıntılar; Yaşamı Nasıl Güzelleştirebiliriz? Prof.Dr.Oğuz Karamustafalıoğlu Üsküdar Üniversitesi Hangi Böbrek Hastalarına Ruhsal Destek Verilebilir? Çocukluktan yaşlılığa

Detaylı

Özgüven Nedir? Özgüven Eksikliği Nedir?

Özgüven Nedir? Özgüven Eksikliği Nedir? Özgüven Nedir? Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik,

Detaylı

PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR. PSİ154 - PSİ162 Doç.Dr. Hacer HARLAK

PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR. PSİ154 - PSİ162 Doç.Dr. Hacer HARLAK PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR BU DERSTE ŞUNLARı KONUŞACAĞıZ: Anormal davranışı normalden nasıl ayırırız? Ruh sağlığı uzmanları tarafından kullanılan belli başlı anormal davranış modelleri nelerdir? Anormal davranışı

Detaylı

21.10.2009. KIŞILIK KURAMLARı. Kişilik Nedir? Kime göre?... GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ

21.10.2009. KIŞILIK KURAMLARı. Kişilik Nedir? Kime göre?... GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ KIŞILIK KURAMLARı GİRİŞ Doç. Dr. Halil EKŞİ Kişilik Nedir? Psikolojide kişilik, kapsamı en geniş kavramlardan biridir. Kişilik kelimesinin bütün teorisyenlerin üzerinde anlaştığı bir tanımlaması yoktur.

Detaylı

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM

YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM YAŞLILIKTA PSİKO-SOSYAL YAŞAM Yaşlıların Psiko-Sosyal Özellikleri İnsanın yaşlılığında nasıl olacağı ya da nasıl yaşlanacağı; yaşadığı coğrafyaya, kalıtsal özelliklere, Psiko-sosyal ve Sosyo-ekonomik şartlara,

Detaylı

Define Sandığı Beynimiz! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Define Sandığı Beynimiz! - Genç Gelişim Kişisel Gelişim Beynimizle ilgili günümüzde birçok gelişmiş bilimsel bilgiler mevcuttur ancak hala beyinle ilgili sırlar tamamen bilinmemekte ve araştırmalara konu olmaya devam etmektedir. İlk yapılan araştırmalarda,

Detaylı

Beynin Temelleri BEYNİN TEMELLERİ 1: BEYNİN İÇİNDE NE VAR?

Beynin Temelleri BEYNİN TEMELLERİ 1: BEYNİN İÇİNDE NE VAR? Beynin Temelleri Kitabın geri kalanının bir anlam ifade etmesi için beyinle ve beynin nasıl işlediğiyle ilgili bazı temel bilgilere ihtiyacınız var. Böylece, ileriki sayfalarda nöron gibi bir sözcük kullandığımda

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

İnsan beyni, birbiri ile karmaşık ilişkiler içinde bulunan nöron hücreleri kitlesidir. Tüm aktivitelerimizi kontrol eder, yaradılışın en görkemli ve

İnsan beyni, birbiri ile karmaşık ilişkiler içinde bulunan nöron hücreleri kitlesidir. Tüm aktivitelerimizi kontrol eder, yaradılışın en görkemli ve YAPAY SİNİRAĞLARI İnsan beyni, birbiri ile karmaşık ilişkiler içinde bulunan nöron hücreleri kitlesidir. Tüm aktivitelerimizi kontrol eder, yaradılışın en görkemli ve gizemli harikalarından biridir. İnsan

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİ DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN İNCELENDİĞİ SİSTEMLER

DAVRANIŞ BİLİMLERİ DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN İNCELENDİĞİ SİSTEMLER DAVRANIŞ BİLİMLERİ DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN İNCELENDİĞİ SİSTEMLER Doç. Dr. Mahmut AKBOLAT Davranış Bilimleri I. Fizyobiyolojik Sistem A Biyolojik Yaklaşım II. Psikolojik Sistem B. Davranışçı Yaklaşım C. Gestalt

Detaylı

NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ

NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ NİKOTİN BAĞIMLILIĞI VE DİĞER BAĞIMLILIKLARLA İLİŞKİSİ Doç. Dr. Okan Çalıyurt Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD, Edirne Temel Kavramlar Madde kötüye kullanımı Madde bağımlılığı Yoksunluk Tolerans

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ. Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu

DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ. Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu DAVRANIŞ BİLİMLERİ TIPSAL PSİKOLOJİYE GİRİŞ Doç. Dr. Lü)ullah Beşiroğlu DAVRANIŞ (Behavior): Organizmanın doğrudan veya dolaylı olarak gözlenebilen tüm etkinlikleridir. Duygular, tutumlar, zihinsel süreçler

Detaylı

TEMEL ALGISAL SÜREÇLER VE BİLGİ İŞLEMEDE ALGININ YERİ VE GESTALT PRENSİPLERİ BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI

TEMEL ALGISAL SÜREÇLER VE BİLGİ İŞLEMEDE ALGININ YERİ VE GESTALT PRENSİPLERİ BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI TEMEL ALGISAL SÜREÇLER VE BİLGİ İŞLEMEDE ALGININ YERİ VE GESTALT PRENSİPLERİ BİLGİ İŞLEME SÜREÇ VE YAKLAŞIMLARI ALGI Dünya ile ilgili tüm bilgilerimiz algısal süreçlere dayanmaktadır. Bu nedenle algı konusu

Detaylı

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER

DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER DERS : ÇOCUK RUH SAĞLIĞI KONU : KİŞİLİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER A) BİYOLOJİK ETMENLER KALITIM İÇ SALGI BEZLERİ B) ÇEVRE A) BİYOLOJİK ETMENLER 1. KALITIM Anne ve babadan genler yoluyla bebeğe geçen özelliklerdir.

Detaylı

SİNİR SİSTEMİ. Duyusal olarak elde edilen bilgiler beyne (yada tam tersi) nasıl gider?

SİNİR SİSTEMİ. Duyusal olarak elde edilen bilgiler beyne (yada tam tersi) nasıl gider? SİNİR SİSTEMİ SİNİR SİSTEMİ Descartes- İnsan vücudu bilimsel olarak (doğal yasalarla) açıklanabilecek bir hayvan makinesidir Bu makineyi araştıran, beyin ve davranış arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim

Detaylı

Sinir sistemi organizmayı çevresinden haberdar eder ve uygun tepkileri vermesini sağlar.

Sinir sistemi organizmayı çevresinden haberdar eder ve uygun tepkileri vermesini sağlar. SİNİR SİSTEMİ VE BEYİN ANATOMİSİ SİNİR SİSTEMİ Sinir sistemi organizmayı çevresinden haberdar eder ve uygun tepkileri vermesini sağlar. Çevresel ve Merkezi olmak üzere, sinir sistemi ikiye ayrılr, ÇEVRESEL

Detaylı

Tüketici Satın Alma Davranışı Tüketici Davranışı Modeli

Tüketici Satın Alma Davranışı Tüketici Davranışı Modeli Bölüm 6 Pazarları ve Satın alma Davranışı Bölüm Amaçları davranış modelinin unsurlarını öğrenmek davranışını etkileyen başlıca özellikleri belirtmek Alıcı karar sürecini açıklamak Satın Alma Davranışı

Detaylı

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları

Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları Palyatif Bakım Hastalarında Sık Gözlenen Ruhsal Hastalıklar ve Tedavi Yaklaşımları Doç. Dr. Özen Önen Sertöz Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Konsültasyon Liyezon Psikiyatrisi Bilim Dalı Ankara,

Detaylı

Bölüm 1. İletişimin ve Psikolojinin Gelişimi... 19

Bölüm 1. İletişimin ve Psikolojinin Gelişimi... 19 5 İÇİNDEKİLER Önsöz... 13 Giriş... 17 Bölüm 1. İletişimin ve Psikolojinin Gelişimi... 19 İletişimin gelişimi... 21 Psikolojinin Gelişimi... 23 Yapısalcılık ve işlevselcilik... 25 Psikodinamik bakış açısı...

Detaylı

Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fak. Nöroloji A.D. 11. Ulusal Uyku Tıbbı Kongresi 6-10 Kasım 2010, Antalya

Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fak. Nöroloji A.D. 11. Ulusal Uyku Tıbbı Kongresi 6-10 Kasım 2010, Antalya Prof. Dr. Erbil Gözükırmızı İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fak. Nöroloji A.D. 11. Ulusal Uyku Tıbbı Kongresi 6-10 Kasım 2010, Antalya Modern toplumlarda uykudan alacaklı olmak artık sıradan bir olaydır. Bunun karşılığında

Detaylı

Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır.

Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır. Katılımcı broşürü Depresyonda Metabiliş Çalışması (D-MCT) Sevgili Hastamız, Depresyonda Metakognisyon Çalışması (D-MCT) depresif evredeki hastaları hedefleyen bir grup çalışmasıdır. Bu broşür Depresyonda

Detaylı

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing)

EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME. (Eye Movement Desensitization and Reprossesing) EMDR GÖZ HAREKETLERİ İLE SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA VE YENİDEN İŞLEME (Eye Movement Desensitization and Reprossesing) Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Panik Atak ve Sınav Kaygısı ndan Kısa Sürede Kurtulmanın

Detaylı

AFET PSİKOLOJİSİ. GEA Acil Durum Yönetimi Eğitimleri

AFET PSİKOLOJİSİ. GEA Acil Durum Yönetimi Eğitimleri AFET PSİKOLOJİSİ GEA Acil Durum Yönetimi Eğitimleri Afet Sonrası Risk Altındaki Gruplar Doğrudan Etkilenenler Tanık olanlar İzleyiciler AFET SONRASI DUYGUSAL AŞAMALAR İLK VURMA AŞAMASI ACİL DURUM AŞAMASI

Detaylı

Öğrenme İle İlgili Kavramlar ABDÜLKADİR UÇAR

Öğrenme İle İlgili Kavramlar ABDÜLKADİR UÇAR Öğrenme İle İlgili Kavramlar ABDÜLKADİR UÇAR 154-165 Kaynak II; Eğitim Psikolojisi Yazar;B.YEŞİLYAPRAK Hazırlayan; Abdülkadir UÇAR 2005-2006 Slaytları Yeniden Düzenleyen; Doç. Dr. Nasip DEMİRKUŞ Ders Sor.;

Detaylı

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler

1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar. 2.Sanat ve Teknoloji. 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili. 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 1.Estetik Bakış, Sanat ve Görsel Sanatlar 2.Sanat ve Teknoloji 3.Fotoğraf, Gerçeklik ve Gerçeğin Temsili 4.Görsel Algı ve Görsel Estetik Öğeler 5.Işık ve Renk 6.Yüzey ve Kompozisyon 1 7.Görüntü Boyutu

Detaylı

Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar. Doç. Dr. Ersin KAVİ

Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar. Doç. Dr. Ersin KAVİ Çalışma Hayatında Psikolojik Sorunlar Doç. Dr. Ersin KAVİ Davranış Nedir? İnsan hem içten,hem dıştan gelen uyarıcıların karmaşık etkisi (güdü) ile faaliyete geçer ve birtakım hareketlerde (tepki) bulunur.

Detaylı

İş Yerinde Ruh Sağlığı

İş Yerinde Ruh Sağlığı İş Yerinde Ruh Sağlığı Yeni bir Yaklaşım Freud a göre, bir insan sevebiliyor ve çalışabiliyorsa ruh sağlığı yerindedir. Dünya Sağlık Örgütü nün tanımına göre de ruh sağlığı, yalnızca ruhsal bir rahatsızlık

Detaylı

Bilişsel Kaynaşma ve Yaşantısal Kaçınmayla Aleksitimi İlişkisi: Kabullenme ve Kararlılık Penceresinden Bakış

Bilişsel Kaynaşma ve Yaşantısal Kaçınmayla Aleksitimi İlişkisi: Kabullenme ve Kararlılık Penceresinden Bakış Bilişsel Kaynaşma ve Yaşantısal Kaçınmayla Aleksitimi İlişkisi: Kabullenme ve Kararlılık Penceresinden Bakış Sedat Batmaz 1, Emrah Songur 1, Mesut Yıldız 2, Zekiye Çelikbaş 1, Nurgül Yeşilyaprak 1, Hanife

Detaylı

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ

YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ YETİŞKİNLERDE MADDE BAĞIMLILIĞI DOÇ. DR. ARTUNER DEVECİ CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ PSİKİYATRİ A.D. Madde deyince ne anlıyoruz? Alkol Amfetamin gibi uyarıcılar Kafein Esrar ve sentetik kannabinoidler

Detaylı

UZ. DR. GÖNÜL ERDAL DAĞISTANLI

UZ. DR. GÖNÜL ERDAL DAĞISTANLI GÜRÜLTÜ = HOŞA GİTMEYEN SES GÜRÜLTÜNÜN SÜRESİ ŞİDDETİ ZAMANI TÜRÜ GÜRÜLTÜ FİZYOLOJİK TEPKİLER RUHSAL TEPKİLER FİZYOLOJİK TEPKİLER ANĠ GÜRÜLTÜDE KAS GERĠLMELERĠ BAġ DÖNMESĠ YORGUNLUK ĠġĠTME KAYIPLARI METOBALĠZMA

Detaylı

ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ. Doç.Dr.Aylin Ertekin Yazıcı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD

ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ. Doç.Dr.Aylin Ertekin Yazıcı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD ANKSİYETE BOZUKLUKLARININ KARDİYOVASKÜLER SİSTEM ÜZERİNE ETKİLERİ Doç.Dr.Aylin Ertekin Yazıcı Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Açıklama 2008 2010 Araştırmacı: Lilly Konuşmacı: Lundbeck Sunum

Detaylı

DUYGU. Yard. Doç. Dr. Aybala Sarıçiçek İzmir Katip Çelebi Üniversitesi 2012

DUYGU. Yard. Doç. Dr. Aybala Sarıçiçek İzmir Katip Çelebi Üniversitesi 2012 DUYGU Yard. Doç. Dr. Aybala Sarıçiçek İzmir Katip Çelebi Üniversitesi 2012 Alt başlıklar Duygu ile ilişkili kavramlar Birincil duygular Duygunun işlevleri Duyguların oluşum süreci, gelişimi, belirleyen

Detaylı

Economic Policy. Opening Lecture

Economic Policy. Opening Lecture Economic Policy Opening Lecture Neden buradasın? economic policy iktisat üniversite Neden buradasın? iktisat öğrenmek (varsayalım!) geleceğin için üniversite diploma bilgi Neden buradasın? bilgi bilmek

Detaylı

STRES. Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ

STRES. Doç.Dr. Hacer HARLAK - PSİ STRES Stresli mi? Sınava girmek Patrondan / müdürden zam istemek Ameliyat olmak Seyahate çıkmak Evlenmek Yeni bir şehirde yaşamaya başlamak Bu derste şu sorulara cevap arayacağız: Stres durumunda fizyolojik

Detaylı

Asistanlıkta Psikoterapi Eğitimi Neden Önemlidir? Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri Servisi

Asistanlıkta Psikoterapi Eğitimi Neden Önemlidir? Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri Servisi Asistanlıkta Psikoterapi Eğitimi Neden Önemlidir? Doğan Şahin İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Sosyal Psikiyatri Servisi Başta ABD olmak üzere birçok ülkede tıp ve uzmanlık eğitiminde (psikiyatri dışı)temel

Detaylı

Gelişim Psikolojisi Ders Notları

Gelişim Psikolojisi Ders Notları Gelişim Psikolojisi Ders Notları Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL www.gunescocuk.com Tanımlar Büyüme: Organizmada meydana gelen sayısal (hacimsel) değişiklikler Olgunlaşma: Potansiyel olarak var olan işlevin

Detaylı

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır

Ruhsal Travma Değerlendirme Formu. APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır Ruhsal Travma Değerlendirme Formu APHB protokolü çerçevesinde Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) tarafından hazırlanmıştır A. SOSYODEMOGRAFİK BİLGİLER 1. Adı Soyadı:... 2. Protokol No:... 3. Başvuru Tarihi:...

Detaylı

Fizyoloji ve Davranış

Fizyoloji ve Davranış Fizyoloji ve Davranış sorular sorular - sorular Farketmeden sıcak sobaya dokunduğunuzda hemen elinizi çekersiniz. Bu kısa sürede vücudunuzda neler olur? Kafein, esrar, alkol v.b.nin vücudunuzda ne tür

Detaylı

Ergenlikte Kimlik Gelişimi. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi

Ergenlikte Kimlik Gelişimi. Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi Ergenlikte Kimlik Gelişimi Doç. Dr. Şaziye Senem BAŞGÜL Hasan Kalyoncu Üniversitesi Ergenlik ruhsal bir süreç olmasına karşın, bu süreci başlatan olgu bedensel, başka bir deyişle fizikseldir. Hipotalamustan

Detaylı

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç

ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE. Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç ERGENDE AİLE KRİZLERİNE MÜDAHALE Prof. Dr. Emine Zinnur Kılıç Aile Krizleri 1. Normal gelişimsel krizler (Yaşam döngüsü aşamaları) 2. Aileye özgü krizler (Ailede hastalıklar, ölümler, boşanmalar, göç,

Detaylı

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş

Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi. Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Sosyal psikoloji bakış açısıyla İş Sağlığı ve Güvenliği İle İlgili Kurallara Uyma Durumunun İncelenmesi Prof. Dr. Selahiddin Öğülmüş Canlılar hayatta kalmak için güdülenmişlerdir İnsan hayatta kalabilmek

Detaylı

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ

İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ İZMİR YÜKSEK TEKNOLOJİ ENSTİTÜSÜ Sağlık Kültür ve Spor Daire Başkanlığı Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Hizmetleri DUYGULAR VE BEYİN Beyin, vücudun toplam ağırlığının sadece %2 sini oluştururken vücuda

Detaylı

Tıp ve Veteriner Fakülteleri Arasındaki Tek Fark Psikiyatri dir

Tıp ve Veteriner Fakülteleri Arasındaki Tek Fark Psikiyatri dir Tıp ve Veteriner Fakülteleri Arasındaki Tek Fark Psikiyatri dir İNSAN VE ŞİDDET İnsan davranışlarının kökünde biyolojik, psikolojik ve sosyal etmenler rol oynar. Bir davranışın kökenlerini anlayabilmek

Detaylı

Acil servislerde sağlık çalışanlarına şiddet. Dr. Mustafa ilker EDEBALİ Antalya eğitim ve araştırma hastanesi psikiyatri kliniği

Acil servislerde sağlık çalışanlarına şiddet. Dr. Mustafa ilker EDEBALİ Antalya eğitim ve araştırma hastanesi psikiyatri kliniği Acil servislerde sağlık çalışanlarına şiddet Dr. Mustafa ilker EDEBALİ Antalya eğitim ve araştırma hastanesi psikiyatri kliniği Şiddet nedir? Kendine ya da bir başkasına grup ya da topluluğa yönelik olarak

Detaylı

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak

PARKİNSON HASTALIĞI. Yayın Yönetmeni. TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü. Prof. Dr. Rana Karabudak PARKİNSON HASTALIĞI Yayın Yönetmeni Prof. Dr. Rana Karabudak TND Beyin Yılı Aktiviteleri Koordinatörü Türk Nöroloji Derneği (TND) 2014 Beyin Yılı Aktiviteleri çerçevesinde hazırlanmıştır. Tüm hakları TND

Detaylı

Öğrenme nedir? Büyüme ve yaşa atfedilmeyecek yaşantılar sonucunda davranış ve tutumlarda meydana gelen nispeten kalıcı etkisi uzun süre

Öğrenme nedir? Büyüme ve yaşa atfedilmeyecek yaşantılar sonucunda davranış ve tutumlarda meydana gelen nispeten kalıcı etkisi uzun süre Öğrenme nedir? Büyüme ve yaşa atfedilmeyecek yaşantılar sonucunda davranış ve tutumlarda meydana gelen nispeten kalıcı etkisi uzun süre değişimlerdir. Öğrenmede değişen ne???? İnsan ve hayvan arasında

Detaylı

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı REFLEKSLER. Dr. Sinan CANAN

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı REFLEKSLER. Dr. Sinan CANAN Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı REFLEKSLER Dr. Sinan CANAN scanan@baskent.edu.tr Bu Bölümde: Sinirsel refleksler: Tipleri ve yolları Otonom refleks yolları ve işlevleri İskelet

Detaylı

YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik

YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik YAŞAM BOYU GELİŞİM Ergenlik-Yetişkinlik ERGENLİK ERGENLİK Çocukluk ile yetişkinlik arasındaki geçiş dönemidir. Bu geçiş dönemi cinsel olgunlaşmaya yönelik fiziksel değişimlerle başlar, bağımsız yetişkin

Detaylı

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz.

Ana fikir: Oyun ile duygularımızı ve düşüncelerimizi farklı şekilde ifade edebiliriz. 2018-2019 Eğitim- Öğretim Yılı Özel Ümraniye Gökkuşağı İlkokulu Sorgulama Programı Kim Olduğumuz Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal

Detaylı

İçerik. Duygunun Tanımı Bileşenleri Sınıflandırması Duyguların ifadesi Duygular ve psikosomatik bozukluklar Duygusal Zeka testi

İçerik. Duygunun Tanımı Bileşenleri Sınıflandırması Duyguların ifadesi Duygular ve psikosomatik bozukluklar Duygusal Zeka testi DUYGULAR İçerik Duygunun Tanımı Bileşenleri Sınıflandırması Duyguların ifadesi Duygular ve psikosomatik bozukluklar Duygusal Zeka testi Duygu Nedir? Kişiye göre deneyimleme Öznel ifade biçimi Karmaşık

Detaylı

Kanserli Hasta Yönetiminde Danışman Hemşirenin Rolü

Kanserli Hasta Yönetiminde Danışman Hemşirenin Rolü Kanserli Hasta Yönetiminde Danışman Hemşirenin Rolü Yük. Hem. Gül Şav Özaydemir Danışman Hemşire EUKAM E.Ü.T.F. Radyasyon Onkolojisi ABD XIX. Ege Onkoloji Günleri 6-7 Nisan 2015 İzmir «Kanserle mücadele

Detaylı

İÇİNDEKİLER. BÖLÜM 1 EĞİTİM PSİKOLOJİSİ: ÖĞRETİM İÇİN YAPILANMA Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu - Dilek Pekince EĞİTİM ve PSİKOLOJİ... 3 İYİ ÖĞRETMEN...

İÇİNDEKİLER. BÖLÜM 1 EĞİTİM PSİKOLOJİSİ: ÖĞRETİM İÇİN YAPILANMA Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu - Dilek Pekince EĞİTİM ve PSİKOLOJİ... 3 İYİ ÖĞRETMEN... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1 EĞİTİM PSİKOLOJİSİ: ÖĞRETİM İÇİN YAPILANMA Prof. Dr. Ayşen Bakioğlu - Dilek Pekince EĞİTİM ve PSİKOLOJİ... 3 İYİ ÖĞRETMEN... 6 Yansıtıcı Öğretmen... 8 İyi Öğretmenden Sahip Olması Beklenen

Detaylı

Olaya Ġlişkin Potansiyel Kayıt Yöntemleri Kognitif Paradigmalar

Olaya Ġlişkin Potansiyel Kayıt Yöntemleri Kognitif Paradigmalar Olaya Ġlişkin Potansiyel Kayıt Yöntemleri Kognitif Paradigmalar Prof. Dr. Sacit Karamürsel İstanbul Tıp Fakültesi, Fizyoloji Anabilim Dalı sacit@istanbul.edu.tr Elektroansefalogram (EEG), merkezi sinir

Detaylı

DUYUSAL ve MOTOR MEKANİZMALAR

DUYUSAL ve MOTOR MEKANİZMALAR DUYUSAL ve MOTOR MEKANİZMALAR Duyu Algılama, Tepki Verme ve Beyin Algılama beyinsel analiz tepki Sıcaklık, ışık, ses, koku duyu reseptörleri: elektriksel uyarılara dönüşür Uyarı beyin korteksindeki talamus

Detaylı

MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET

MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ ÖZET D.E.Ü.İ.İ.B.F. Dergisi Cilt:22 Sayı:1, Yıl:2007, ss:105-121 MAĞAZA İMAJI, MAĞAZA MEMNUNİYETİ VE MAĞAZA SADAKATİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN TÜKETİCİLER AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Murat Selim SELVİ * Hatice ÖZKOÇ

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir?

11/26/2010 BİLİM TARİHİ. Giriş. Giriş. Giriş. Giriş. Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri. Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir? Bilim Tarihi Dersinin Bileşenleri BİLİM TARİHİ Yrd. Doç. Dr. Suat ÇELİK Bilim nedir? Ve Bilim tarihini öğrenmek neden önemlidir? Bilim tarihi hangi bileşenlerden oluşmaktadır. Ders nasıl işlenecek? Günümüzde

Detaylı

YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024

YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024 YAŞLANMA /YAŞLANMA ÇEŞİTLERİ VE TEORİLERİ BEYZA KESKINKARDEŞLER 0341110024 YAŞLANMA Hücre yapısını ve organelleri oluşturan moleküler yapılarından başlayıp hücre organelleri,hücre,doku,organ ve organ sistemlerine

Detaylı

Bu bozukluk madde kullanımına veya genel tıbbi durumdaki bir bozukluğa bağlı değildir.

Bu bozukluk madde kullanımına veya genel tıbbi durumdaki bir bozukluğa bağlı değildir. Psikiyatrinin en önemli hastalıklarından biridir. Bu hastalıkta gerçeği değerlendirme yetisinde bozulma, acayip tuhaf davranışlar, hezeyanlar ( mantıksız, saçma, olması mümkün olmayan veya olması mümkün

Detaylı

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS

GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS GİRNE AMERİKAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ OKUL ÖNCESİ ÖĞRETMENLİĞİ AKTS Dersin Adı Psikolojiye Giriş Dersin Kodu OKÖ105 Dersin Türü Zorunlu Dersin Seviyesi Lisans Dersin AKTS kredisi 4 Haftalık Ders

Detaylı

CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINDA DSM 5

CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINDA DSM 5 CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINDA DSM 5 NE GETİRDİ, NE GÖTÜRDÜ, NE EKSİK? Prof. Dr. Cem İncesu Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi CİNSEL BOZUKLUKLAR / DSM V Disiplinler arası standardizasyon Kanıta dayalı

Detaylı

Beynin Anatomik Açıdan İncelenmesi ve Beyin Sisteminin İşleyişi

Beynin Anatomik Açıdan İncelenmesi ve Beyin Sisteminin İşleyişi Beynin Anatomik Açıdan İncelenmesi ve Beyin Sisteminin İşleyişi - Ana Hatlarıyla Merkezi Sinir Sistemi - Sinir Hücrelerinin (Nöronlar) Temel İşleyişi - Hücre Gövdesi, Dendrit, Aksonlar, Sinaptik Ağlar

Detaylı

Kekemelik, konuşmanın akıcılığıyla ilgili bir iletişim bozukluğudur. Ses, hece ve sözcüklerde uzatmalar, tekrarlar veya duraklamalarla

Kekemelik, konuşmanın akıcılığıyla ilgili bir iletişim bozukluğudur. Ses, hece ve sözcüklerde uzatmalar, tekrarlar veya duraklamalarla Kekemelik Nedir? Kekemelik, konuşmanın akıcılığıyla ilgili bir iletişim bozukluğudur. Ses, hece ve sözcüklerde uzatmalar, tekrarlar veya duraklamalarla ortaya çıkan konuşmanın akıcılığının bozulduğu durum

Detaylı

O Dil; Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır.

O Dil; Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. DİL GELİŞİMİ O Dil; Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır. O Dil gelişimi; seslerin, kelimelerin, sayıların,

Detaylı

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR..

Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR.. Medeniyet Okulları REHBERLİK SERVİSİ SUNAR.. ÖĞRENCİLERDE PERFORMANS, MOTİVASYON VE BAŞARI GELİŞTİRME TEKNİKLERİ Skeçler, Testler, Video çekimleri Başarıya Ulaşmak İçin HEDEF BELİRLEMEK PLAN OLUŞTURMAK

Detaylı

TOPLUMSALLIK. Başkalarıyla Birlikte Olma Eğilimi

TOPLUMSALLIK. Başkalarıyla Birlikte Olma Eğilimi TOPLUMSALLIK Başkalarıyla Birlikte Olma Eğilimi Toplumsallık Toplumsallık, başkalarıyla birlikte olmayı yalnız olmaya tercih etme eğilimini ifade eder. İnsanlar grup içinde birlikte yaşarlar. Bunu iyi,

Detaylı

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir.

Yapılandırmacı anlayışta bilgi, sadece dış dünyanın bir kopyası ya da bir kişiden diğerine geçen edilgen bir emilim değildir. Yapılandırmacılık, pozitivist geleneği reddetmekte; bilgi ve öğrenmeyi Kant ve Wittgeinstein'nın savunduğu tezlerde olduğu gibi özneler arası kabul etmektedir. Bu bakış açısından yapılandırıcı öğrenme,

Detaylı

Duygusal Zekaya Önem Verin!

Duygusal Zekaya Önem Verin! Duygusal Zekaya Önem Verin! Çocuğunuz öfkeli, hırçın ve kavgacıysa, duygusal zekâsının düşük olabileceği hiç aklınıza geldi mi? Peki, neden yüksek IQ'lu çocuklar ortalama IQ'ya sahip arkadaşlarına göre

Detaylı

PSİKOLOJİ 9.11.2015. Konular. Psikolojinin doğası. Konular. Psikolojinin doğası. Psikoloji tarihi. Psikoloji Biliminin Doğası

PSİKOLOJİ 9.11.2015. Konular. Psikolojinin doğası. Konular. Psikolojinin doğası. Psikoloji tarihi. Psikoloji Biliminin Doğası Konular nin Doğası Tarihi Antik dönemler PSİKOLOJİ Biliminin Doğası psikolojinin başlangıcı Günümüz k ler Biyolojik perspektif Davranışçı perspektif Bilişsel perspektif Psikanalitik perspektif Subjektif

Detaylı