G. Ü. İ. F. adına sahibi Prof. Dr. Kadri Yamaç Sorumlu yazı işleri müdürü Prof. Dr. Korkmaz Alemdar Prof. Dr. İrfan Erdoğan

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "G. Ü. İ. F. adına sahibi Prof. Dr. Kadri Yamaç Sorumlu yazı işleri müdürü Prof. Dr. Korkmaz Alemdar Prof. Dr. İrfan Erdoğan"

Transkript

1 Sayı 23 Yaz-Güz 2006

2 Boş sayfa

3 G. Ü. İ. F. adına sahibi Prof. Dr. Kadri Yamaç Sorumlu yazı işleri müdürü Prof. Dr. Korkmaz Alemdar Editör Prof. Dr. İrfan Erdoğan Yardımcı editörler Araş. Gör. Aytül Tamer Dokt. Öğr. Esra Keloğlu-İşler Doç. Dr. Gamze Y. Özdemir Yrd. Doç. Dr. Cem Yaşın Araş. Gör. Özge Güven Yayın kurulu Prof. Dr. Levent Kılıç Prof. Dr. Bayram Kaya Prof. Dr. Merih Zıllıoğlu Prof. Dr. Sacide Vural Prof. Dr. N. Gürkan Pazarcı Prof. Dr. Seçil Büker Doç. Dr. Nazife Güngör Prof. Dr. Peyami Çelikcan Prof. Dr. Raşit Kaya Prof. Dr. Dan Schiller Prof. Dr. Vincent Mosco Prof. Dr. Stuart Ewen Gazi Üniversitesi Selçuk Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Anadolu Üniversitesi Ankara Üniversitesi Galatasaray Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Gazi Üniversitesi Maltepe Üniversitesi ODTÜ University of Illinois, USA Queen s University, Canada CUNY, USA Kapak ve sayfa tasarımı İrfan Erdoğan ISSN: x Copyright Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi. Tüm hakları saklıdır Yayın ve türü: Yılda iki kez basılan hakemli, yaygın, süreli bir dergidir. Yönetim merkezi ve adresi: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Emek, Ankara Tel: Fax: iletisimdergisi@gazi.edu.tr Yayın tarihi: 2 Ocak 2007 Basım yeri: Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Basımevi, Emek, Ankara.

4 Dergi Politikası 1983 yılından beri İletişim başlığıyla çıkan İletişim Dergisi iletişim kuram ve araştırmalarına odaklanan bir sosyal bilimler dergisidir. Dergi farklı kuramsal yaklaşımlara ve inceleme yönelimlerine açık bir karaktere sahiptir; Türkiye ve dünyada iletişim konularının akademik tartışması için bir forum oluşturur; iletişim alanında kuramsal ve yöntem bilimsel olarak zengin bilgi kazanımı ve gelişmesine katkıda bulunarak toplumsal bağlamda faydalı bilginin oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Journal s Policy The Journal of Communication Theory and Research, launched in 1983 and formerly published under the title Communication, is a social sciences journal focusing upon theory and research on communication. The journal is dedicated to present competing theoretical approaches and study orientations; to developing a forum for the scholarly discussion of communication issues in Turkey and around the world in order to further the field; to expand the frontiers of knowledge by contributing to the literature on communication; to perform its role in the development of theoretically and methodologically enriched multidisciplinary body of knowledge on communication. Makale Sunumu Makale göndermek isteyenler kesinlikle web sayfasındaki makale ve diğer yazıları sunma koşullarını okumalıdır. Makalenin bir kopyası PC word formatında hazırlanmalı ve iletisimdergisi@gazi.edu.tr adresine bir niyet mektubuna eklenerek gönderilmelidir. Editör makaleyi okuduktan sonra ya değerlendirmeleri için iki hakeme gönderir ya da değişiklik önerileriyle yazara geri yollar. Yazar, isterse yaptığı değişıkliklerle makaleyi göndererek süreci yeniden başlatabilir. Makelenin formatı kesinlikle Dergi nin belirlediği kurallara uymalıdır. Submissions Manuscripts submitted for publication consideration should be sent in digital form. Digital copy of a manuscript and inquiries of an editorial nature should be ed to (iletisimdergisi@gazi.edu.tr). Please insure that the digital version of the submission is virus-free and created in PC Word format. The manuscript should be double-spaced; references and formatting should follow the style guidelines of the APA (5th ed.). Please find the further information in the web page of the journal.

5 Editörün Notu Kitle iletişimi pratiklerinin doğasıyla ilgili etik konusu, yoğun bir şekilde işlenen ve akademik ve toplumsal gündemde daima kalan konulardan biridir. Etikle ilgili olarak herkesin daima bir söyleyeceği olmuştur. Benim ve benzeri düşüncede olanların bu konudaki söyledikleri ve söyleyecekleri daima egemen çıkar yapılarının belirlediği düşüncenin ve ana akım yaklaşımların kurduğu çerçevenin dışında olmuştur ve olacaktır. Bunun önde gelen nedeni asla karşı olmak veya eleştirmek değildir: Farklılık, insan faaliyeti ve bu faaliyetin örgütlü doğası ve ilişkilerinden hareket ederek konuyu ele almaktan kaynaklanmaktadır. Toplantılarda etik konusunun bu şekilde ele alınmasına, ne yazık ki, çok ender rastlanır. Bu nedenin de itici güç olduğu diğer önemli nedenlerle, Korkmaz Alemdar ın bu konudaki belirleyici ilgisi ve benim bazen Korkmaz Alemdar ı (ve bazen kendimi de) rahatsız edecek biçimde bir şeyi alışılagelenin dışında, sunulmayanı da ekleyerek sunma merakım ile birlikte, Medya ve Etik konusunu işleme fikri ortaya çıktı. Fikir UNESCO ya taşındı ve UNESCO da Arsın Aydınuraz ve Refik Erduran başta olmak üzere herkesin ilgi ve desteğiyle gelişti. Ardından TUBİTAK ın bilimsel girişime katkısı geldi. Böylece bu üç kurumun desteğiyle ULUSLARARASI MEDYA ve ETİK sempozyumu gerçekleşti. Bu uluslararası Sempozyuma Afrika dan, Asya dan, Avustralya dan, Avrupa dan ve Kuzey Amerika dan 40 a yakın akademisyen, gazeteci, sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. Konuşulan ve tartışılan konuların iletişim alanındaki önemi, konuşmacıların ve ilgilenenlerin bu sempozyumda konuşulan ve tartışılanların yayınlanması gerektiğini tekrar tekrar belirtmeleri, bizi sempozyumda sunulanları ve tartışmaları Türkiye deki İletişim camiasıyla paylaşmamız gerektiği düşüncesine götürdü. Dolayısıyla, İletişim dergimizin bu sayısını Medya ve Etik konusuna ayırdık. Derginin makaleler bölümüne sempozyumdaki sunumlar yerleştirildi. Bunu yaparken, önce etiğin ne olduğunu, ve medya ve etik arasındaki bağı irdeleyen eleştirel bir giriş yapıldı. Böylece, etik konusu ve medya ve etik bağı, yaygın anlatıların çerçevesini kırarak sunuldu ve okuyucuya bu konuda geniş bir perspektif sunmayı amaçlayan sempozyumun konuşmalarının daha iyi anlaşılması için bir temel oluşturulmaya çalışıldı. Bunu takiben, oturumlardaki sunumlar konuşma sırasına göre verildi. Dan Schiller, Ümit Atabek ve Vincent Mosco nun etiği toplumsal üretim tarzı ve üretim ilişkileri

6 içine yerleştiren konuşmalarıyla başlayan sunumlar, diğer konuşmacıların medyada etik sorunları hakkındaki sunumlarıyla tamamlandı. Sunumların akademik makale biçiminde olanları sunum-makale ve olmayanları da sunum başlığı altında hem Türkçe hem de sunum diliyle yayınlandı. Bu sayının özel doğası nedeniyle, sunumların biçimsel yapısında derginin politikasına uymayan farklılıklar olmasına izin verildi. Derginin Forum bölümü üç alt bölüme ayrıldı. Birinci alt-bölümde açılış konuşmaları sunuldu. İkincisinde, oturum başkanlarının sözleri verildi. Bunu, sorulan sorular, verilen yanıtlar ve tartışmalar takip etti. Son alt-bölümde ise, toplantının değerlendirilmesi ve sonuç bildirgesi önerisi sunuldu. Okuyanların büyük çoğunluğu içerikte sunulanları okuyarak bir şeyler öğrenmek isteyen iyi niyetli okuyuculardır. Bazıları da şurada cümle hatası yapmış, şurada alıntıya referans vermemiş, tercümede şurada yanlış yapmış, şu kavramı doğru kullanmayı bile bilmiyor gibi şikayetler üreten ve karalama kampanyasının bir parçası olan kötü niyetli okuyuculardır. Elbette en kötüleri de, okumayanlar ve habisliklerinden kudurdukları için inşa ettikleri kıskançlık, yalan, iftira ve baskı dünyasında, örneğin, bu dergiden tezlerinde veya ödevlerinde alıntı yapan öğrencileri bu ismi burada görmeyeceğim, çıkart! diye ezeceklerdir. Bu ezme, üniversitelerde yerleşmiş bazı rütbeli cahillerin, bilmek isteyene, bilgiye ve bilginin yayılmasına karşı düşmanlığını anlatır. Üniversiteleri dedikoduhaneye ve ticarethaneye çeviren, okumayan ve dolayısıyla okutmayan bu cahiller, ne yazık ki, kendileri gibi tembel, bilgiye ve bilene düşman insanlar yetiştirmektedir. Yetiştirdikleri kişiler, örneğin doktora yeterlilik ve doçentlik sınavlarında, alanlarıyla ilgili en temel bilgileri bilmedikleri, bilimsel yöntemler hakkında doğru bilgiden yoksun oldukları halde, kendilerini cahilleştirerek yetiştirenlerin karşılıklı çıkara dayanan dayanışması sonucu, üniversitelerde kadro almakta, bilmedikleri yöntemle araştırma yapmakta, bilmedikleri konuda dersler vermekte ve gerikalmışlığın yeniden-üretimini sürdürmektedir. Amacımız, varlığını ya düşünüyorum, o halde varım derken ezberlediği klişeleri sıralayarak egemenlik kuranların ya da tüketiyorum, o halde varım diyerek tüketici-sahiplikte nicel çokluğu ve gösteriş yarışında üstünlüğü elde edebilmek için önüne gelen herkesi ve her şeyi kendi çıkarı için kullananların baskın olduğu dünyada, kendini ve dışını soruşturan, kendini ve insanı seven vicdanlı insanların insanlığı geliştirme çabasına katkıda bulunmaktır. İrfan Erdoğan

7 Sayı 23 Yaz-Güz 2006 BAŞLARKEN İrfan Erdoğan Medya ve etik: eleştirel bir giriş... 1 SUNUMLAR Dan Schiller İletişim ve kriz: enformasyona dayalı kapitalizm ve kontrol devleti Communications and the crisis: informationalized capitalism and the control state Ümit Atabek Türkiye de bilgi iletişim teknolojileri: Bir etik tartışma alanı olarak yazılım korsanlığı Vincent Mosco Bilgi endüstrilerinde emeğin yöndeşmesi Labour convergence in the knowledge ındustries Hıfzı Topuz Alternatifler üzerine

8 ii İçindekiler Diomansi Bombote M. Diomansi Bombote'nin İletişim sentezi Synthese de la communication de M. Diomansi Bombote Robert Beckett İletişim etiği ve enformasyon: küresel dünyanın vatandaşları kendileri için düşünüyor Communication ethics & information: global citizens thinking for themselves Yehiel Hilik Limor Gazetecilik ve ek iş: uluslararası 242 etik ilkenin karşılaştırması Journalism and moonlighting: an ınternational comparison of 242 codes of ethics Raphael Cohen-Almagor Mahremiyetin sınırları: yararlı ayrımlar The bounds of privacy: helpful distinctions Ian Richards Felaket haberciliği, güven ve etik Marcello Foa Görünmez tehlike: Spin doktorları medya etik kurallarını nasıl atlarlar? The ınvisible threat: how spin doctors bypass media ethics rules Mehmet Yüksel Modernleşme,Toplumsal Yaşamın Hukuksallaşması ve Etik Süleyman İrvan "Gazetecilik etiği" dersi çerçevesinde etik sorunlara akademik yaklaşımlar

9 İçindekiler iii FORUM Forum hakkında İrfan Erdoğan Açılış konuşmaları Tuba Ongun Arsın Aydınuraz Oturum başkanlarının konuşmaları Hıfzı Topuz Korkmaz Alemdar Refik Erduran İrfan Erdoğan Soru, yanıt ve tartışmalar: birinci Gün İrfan Erdoğan Raphael Cohen-Almagor Dan Schiller Vincent Mosco İbrahim Bilici Dan Schiller Esra Keloğlu-İşler Vincent Mosco Dan Schiller Ümit Atabek Vincent Mosco Boris Novasardiyan Babacan Taşdemir Aytaç Yıldız Diomansi Bombote Konca Yumlu Yüksel Akkaya

10 iv İçindekiler Vincent Mosco Ümit Atabek Emre Aygen Refik Erduran Hülya Eraslan Boris Novasardian Ümit Atabek Boris Novasardian Refik Erduran Raphael Cohen-Armagor Vincent Mosco Bayram kaya Soru, yanıt ve tartışmalar: ikinci Gün İrfan Erdoğan Bayram Kaya Ahmet Akgül Aytaç Yıldız İrfan Erdoğan Süleyman İrvan Nermin Gedik İrfan Erdoğan Süleyman İrvan Raphael Cohen-Almagor Marcello Foa İrfan Erdoğan Mustafa Kılıç Marcello Foa İrfan Erdoğan Mehmet Yüksel Biterken Toplantının değerlendirmesi ve sonuç bildirgesi önerisi Katılımcılar

11 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Başlarken Medya ve etik: eleştirel bir giriş 1 İrfan Erdoğan Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Özet: Bu makale etik kavramını ve medya pratikleri ve etik bağını alışılagelen açıklamaların ötesinde ele alıp irdelemek, böylece, hem genel olarak etik konusunun hem de bu sayıda sunulanların daha geniş bir yelpazeden anlamlandırılmasına katkıda bulunmak için hazırlandı. Makale için kullanılan gerekli veriler var olan kayıtlı/yazılı bilgi birikimine başvurularak toplandı ve değerlendirildi. Önce etik felsefe içinde ele alınarak eleştirel olarak konumlandırıldı. Ardından, medya ve etik bağı yine eleştirel bir şekilde açıklandı. Anahtar kelimeler: Etik, törebilim, medya, medya etiği, gazetecilik etiği Media and ethics: a critical introduction Abstract: This article was designed to discuss the concept of ethics and the relationship between media and ethics beyond the prevailing explanations and approaches, thus, to make contributions for better understanding of the ethics issues and other presentations in this issue of the journal. Necessary information for the preparation of the article was collected by means of using written documents about the subject under discussion. The article started with critically positioning ethics in philosophy, and then, media and ethics issues were discussed in a critical perspective. Keywords: Ethics, media ethics, professional ethics, journalism ethics 1 Eleştirel kavramı, negatif bir yükle yüklenmiştir; aslında eleştirel demek, doğrunun, iyinin, haklının ve gerçeğin yerini alan sahteye, yanlışa, kötüye ve haksıza harşı doğru, iyi, haklı ve gerçek olanı sunmaktır; normallik ve vicdanlılık taslayanların anormalliğine ve vicdansızlığına karşı, normali ve vicdanı savunmaktır.

12 2 İrfan Erdoğan Bir CIA ajanından pragmatik etik: Yaşadığımız dünya ahlakı olmayan bir dünya. Bu dünya çok güç ve az güç, fazla mal ve az mal, fazla güvenlik ve az güvenlik dünyasıdır; savaşın final ahlaksızlık olduğu bir dünya. Milletler kaçınılmaz olarak şu deyişe kendilerini verirler: Kötü olmak ölmekten daha iyidir. Bu dünyada Amerika nın dış politikası pragmatik olmuştur ve böyle devam edecektir (Rositzke, 1988: 206). Liberal demokrat Karl Marks dan basında sansür ve etik: 2 Ahlaklı devlet, devletin üyeleri devletin bir organına veya hükümetine karşı gelse bile, devletin görüşünü ikinci plana alır. Fakat bir organın kendini siyasal muhakemenin ve siyasal erdemin tek ve biricik sahibi olarak düşündüğü bir toplum, kökeninde halka karşı olan ve, dolayısıyla, onların karşıtlığının evrensel olmasını, normal düşüncesini, bir hizipçinin kötü vicdanı sayan bir hükümet, Niyet Yasalarını, Öç Yasalarını icat eder. Niyet Yasaları vefasızlığa ve etiksel olmayan materyalist devlet anlayışına dayanır. Bu yasalar kötü vicdanın düşüncesiz bir protestosudur (Marks, 1842:99). GİRİŞ Televizyonlarda, sinemalarda, okullarda, kitaplarda, dergilerde ve etik sempozyumlarında yüceltilen ahlakın ve bununla kirletilmiş vicdanın doğası bir CIA şefi olan Rositzke nin yukarıda sunulan sözüyle özetlenebilir. Bu sözle, meşru gösterilen bir dayanak verilerek, ahlaksal ikilem hissedenler varsa, onların vicdanen rahatlamaları sağlanmakta ve ahlaksızın ahlakı toplumsal ve evrensel ahlak yapılmaktadır. Çok doğru görünen bu sözler, ABD nin dünyanın her yerinde açık ve gizli kirli faaliyetlerini haklı çıkartır ve ülkelerin yönetici sınıflarının ülke içindeki baskı ve sindirme politikalarını 2 Karl Marks ın bu düşünceleri liberal çoğulcu burjuva düşünce tarzıyla tümüyle örtüşmektedir. Nasıl olur? Örtüşemez! Bu, Marksizme ihanettir! Materyalist değil! diyerek bilime ve bilmeye hakaret edelim mi? Ayrıca, Marks asla maddeye tapmayı savunmadı. Hep insanın birey olmasını, bireyin özgürlüğünü savundu. Ama, Eric Fromm ın (1961) 50 yıl önce belirttiği Marks hakkında cahilce ifadeler ve çarpıtmalar, post-modern uydurularla süslenerek günümüzde hala sürmektedir.

13 Eleştirel Bir Giriş 3 meşrulaştırır. Bu meşrulaştıran anlatıya, Amerikan pragmatizm düşüncesine dayandırılan politikanın ahlakı denir. Bu dünyada, insan olmanın, ahlakın, insan haklarının, etiğin, doğrunun ve yanlışın, haklının ve haksızın, iyinin ve kötünün, değerlinin ve değersizin ne olduğu, dostların ve düşmanların kimler olduğu, model olarak alınacakların kimleri içereceği ve sorunların nasıl çözüleceği ile ilgili tanımlamalar, ne yazık ki, ahlak satan ahlaksızlar, Irak örneğinde olduğu gibi insan hakları şampiyonluğu yapan insan kasapları, etiği patolojik etik olanlar, doğruyu yanlış ve yanlışı doğru olarak gösterenler, iyiyi kötü ve kötüyü iyi yapanlar, öznel ihtiraslarının belirlediği hasta vicdan ve değerlere sahip olanlar, çarpık ruhlu insanımsıları gençlere model olarak gösteren insanımsılar tarafından yapılmaktadır (Erdoğan, 2006: 128). En yüksek seviyede hipokrasinin egemen olduğu, gerçeğin giysilerini çalıp giyen sahtenin imajlarla doğruluk ve dürüstlük tasladığı, vatanının maddi ve manevi değerlerini parça parça satanların vatanperverlik satışı yaptığı ve kendi öznel soygunlarını sürdürmek yolunda doğruyu söyleyenleri öldürtmek için meşrulaştırılmış cinayet işlemeye hazır potansiyel katiller yaratıp beslediği bu örgütlü egemenlikte, en yüce etiğe sahiplik iddia eden bu insanımsıların vatanı, milleti, doğruyu, iyiyi, onuru, haysiyeti ve her türlü değerli şeyleri temsil etmesi oldukça normaldir. Shakespeare in dediği gibi güçlünün sesi ne kadar cırtlak çıkarsa çıksın (ne kadar kötü, yanlış, etikten yoksun olursa olsun), orkestraya hakimdir. Karl Marks, yukarıda sunulan deyişinde, bu cırtlak hakimiyetin insana ve insan özgürlüğüne aykırı olduğunu vurguluyor. En eski imparatorluklardan beri insanların bilinçlerini biçimlendirme ve dolayısıyla davranışlarını yönlendirme işi, nicel olarak artan ve nitel olarak mükemmelleştirilen strateji ve taktiklerle yürütülmektedir. Materyal üretim tarzı ve ilişkilerinin oluşturduğu (örgütlenmiş güç ve çıkar ilişkilerinin oluşturduğu) dünya, kurulan meşrulaştırılmış baskı, boyunsunma, sindirme ve zorunlu katılma yolları, insanların bilişlerine sürekli bir şekilde işlenen imal edilmiş imajlarla, hayallerle ve sahte gerçeklerle desteklenmektedir. Bu destekleme işini yapan örgütlü yapıların başında, sunumlarının içerikleriyle kitle iletişimi ve eğitim kurumları gelmektedir. Kitle iletişimi medyası, küresel pazarın çıkarını destekleyen ve kitle üretim teknolojilerinin ürünlerini beyinsizce satın alma ve kullanmayı marifet sanan zeka yapısını (bilişleri gösteriş ve gösteri/teşhir seviyesinde dondurmayı) üretmede kullanılan bilinç yönetimi araçlarıdır. Bu araçları kullanarak yapılan günlük üretimler yoluyla, küresel pazarın çıkarları insanlığın çıkarları üzerine oturtulur ve sosyal

14 4 İrfan Erdoğan sorumluluk dahil her şey bu pazarın öznel çıkarlarına göre tanımlanır. Elbette, köleliğin, sahtenin, yanlışın, ahlaksızlığın ve yalanın egemen olduğu yerde, aynı zamanda etik konusu da önem kazanır: Toplumda bir şeyin belirmesi için temel olarak ona gereksinim duyulması gerekir. Elbette bu gereksinimi de herkes duymaz veya duymayabilir. Etik (erdem ve ahlak) için gereksinim duyma ve onun üzerinde konuşma ancak erdemsizlik, ahlaksızlık ve kötülük olarak nitelenecek üretim ve ilişki tarzının olması ve bu durumdan rahatsızlık duyulması ile oluşur ve gelişir. Bu oluşum aynı zamanda ahlaksızlığı üretenlerin de kendi ahlakını (ahlaksızlığını) korumak için ahlaka sahip çıkmasını, ahlakı da kendilerinin mülkiyetine ve güç ve kontrol alanı içine almasını (gasp etmesini) ortaya çıkartır. Bu yolla hem ahlakı kendilerine mal ederler hem de yeniden tanımlayarak ahlaksızlığı ahlak yaparlar: Birçok teorilerin, alt ve alt yaklaşımların olmasının nedenlerinden biri de budur. Aynı zamanda bu yolla, örneğin medyayı biliş üretim ve destekleme araçları olarak kullananlar ve sözcüleri, biz elitist değiliz, demokratız; biz halka istediğini veriyoruz gibi meşrulaştırıcı söylemler yoluyla kendi pratiklerinin etiksel doğasıyla ilgili sorumluluktan kendilerini arındırırlar. Bu savunu eğitim sisteminde de yapılır: Özellikle üniversite seviyesindeki eğitimde medya ve etik konusu derslerde ve akademik faaliyetlerde üzerinde durulan önemli konulardan biri yapılır. Diğer örgütlü siyasal, ekonomik ve kültürel güç yapıları da bu meşrulaştırma üretimine, çıkar hesaplarına paralel olarak çeşitli tarz ve yollarla katılırlar. Etik komisyonları, etik kurulları, etik toplantıları, etik sempozyumları, etik söyleşileri ve etik çalışmaları yapılır; medya etik cemiyetleri/dernekleri kurulur; etikle ilgili kararlar alınır; etik ilkeleri saptanır; etik kuralları konur; medyaya ilkeli ve etikli yayın ödülleri verilir. Böylece, binlerce yıldır sürdürülen biliş yönetimine devam edilir. Medya örneğiyle verilen bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi, örgütlü pratiklerle gereksinimler karşılanırken aynı zamanda gereksinimler de doğar. Etik gereksinimi çıktığında, etik kavramı üzerindeki mülkiyet kısa zamanda veya belli bir mücadele sonucu el değiştirir: Düşünsel üretim ve dağıtım olanaklarını ve gücünü ellerinde tutanların, dolayısıyla etik kavramının ve etik gereksiniminin çıkmasına neden olanların ellerine geçer. Güçlü yanlış güçsüz doğruyu gasp eder ve kendi yönetiminin bir parçası yapar. Böylece, teolojik günlük dille, şeytan şeytanlığını yaparken, aynı zamanda Şeytanlığın kötülüklerinden bahseder, Anadolu kültürel pratiklerinden (kötü gelenekler, erkek egemenliği, kadın dövme, çocuk dövme, töre cinayeti, muska yazma) ve İstanbul

15 Eleştirel Bir Giriş 5 Cehenneminden (tinerci çocuklar, E5 otoyolundaki hayat kadınları, kaza yapan sarhoş sürücüler, dükkan soyan gençler, kapkaççılar) bireysel şeytanlar gösterir ve şeytanlığa karşı tedbirler önerilir ve etik ilkeler geliştirir. Bu bilinç yönetimi o denli güçlüdür ki, örneğin medya ve etik toplantılarında medyanın üretim tarzı ve ilişkileri veya toplumsal üretim tarzı ve ilişkileri asla etik konusu olarak akla gelmez, ele alınmaz, asla etik ile ilişkilendirilmez, istense de ilişkilendirilemez. Sendikasızlaşmanın, asgari ücretin, fazla mesai ödememenin, haftada altı gün 70 saat çalıştırmanın, kötü iş koşullarının, özlüce üretim tarzı ve ilişkilerinin etikle bağını kurabilmek için bilişlerin ve vicdanların farklı bir şekilde biçimlendirilmesi gerekir. Elbette ahlak, hırsızlık, yalan, kandırma, dolandırma, haksızlık, moral, dürüstlük, doğruluk, haklılık vb ile ilgili kararlar ve uygulamalar etik konusudur. Fakat medya ve etik, tüm bunların kitle iletişim yoluyla milyonlarca insana gönderilen paketlenmiş ürünlerde nasıl ele alındığı ve nasıl işlendiğiyle ilgilidir. Yukarıda sunulan açıklamalardan hareket ederek, bu makalede birbiriyle bağıntılı birkaç konusal amaç gerçekleştirilmeye çalışıldı: Yukarıdaki anlatıdan da açıkça görüleceği gibi etik kavramı egemen/popüler etik anlayışından farklı olarak ele alınıp derlendirildi; bu değerlendirme bağlamında medya ve etik konusu irdelendi ve derginin bu sayısında ele alınan medya ve etik sempozyumundaki sunumlar için eleştirel bir başlangıç yazısı oluşturuldu. Bu çerçevede, önce, iletişim alanında etiğin felsefedeki yeriyle ilgili bilgi verilmesi gereğinden hareketle, mümkün olduğu kadar az irdelemelerle etik (töre bilim veya ahlak bilim) yaklaşımları, alandaki yazılı kaynaklardan faydalanılarak, açıklandı. Ardından medya pratikleri ve etik konusu irdelendi. ETİK TEORİLERİ Etik erdemin felsefi incelenmesidir. Etik araştırma alanına verilen isimdir; ahlaklılık veya erdem ise araştırmanın nesnesinin/konusunun ismidir. Erdem belli bir yer ve zamanda belli bir grupta, cemaatte veya toplumda kabul edilebilir davranış kodlarıdır. Birbiriyle ilişkili birkaç kod türü vardır: (a) Yasal: Yasal kodlar belli bir grupta minimum kabul edilebilir davranışı temsil ederler. (b) Ahlak/erdem kodları: Bu kodlar daha geniş davranışsal kontrol takımlarıdır. Toplum genellikle bu kodların ihlaline karşı, bir yasanın ihlalindekinden daha

16 6 İrfan Erdoğan toleranslıdır. (c) Görgü kodları: Toplumun çok daha geniş davranışsal beklentilerini temsil eden kodlardır (örneğin kibarlık, centilmenlik gibi). Tüm bu kodlar toplumda insanların davranışlarını kontrol etmek için vardır. Etikle uğraşanlar şu ve benzeri sorulara yanıt ararlar: (a) Ahlakın dayanakları nelerdir: Neden insanlar bir davranışı doğru ve diğerini yanlış, birini yapılabilir diğerini yapılmaması gerekir diye düşünmektedir? Ahlaksal önsezilerimizin kaynağı nedir? (b) Ahlaksal önsezilerimizi sistematik olarak haklı çıkartabilir miyiz? Hangi eylemler gerçekte doğru, yanlış ve izin verilebilir; onların doğru veya yanlış olduğunu nasıl biliyoruz? (c) Ahlak kodları/kuralları nesnel mi yoksa görece mi? (d) Ahlakın dili nasıl çalışır? Örneğin, doğru ve yanlış gibi kelimeler ne anlama gelir? Bu dört soru töre/etik bilimin temelini, ana sorunsallarını oluşturur. Etik (ahlak ve erdem) belli zaman ve yerde yaşayan bir grup, cemaat veya toplumda kabul edilebilir olan davranış kodlarını ifade eder. Felsefenin alt dalı olan etik iki ana dala sahiptir: (a) Normatif etik: Erdemli yaşamın nasıl olması gerektiğini belirten kodlardır. Normatif etik teorisi ahlaksal kodların sistemli açıklanması ve haklı çıkarılması ile ilgilenir. Normatif etik yukarıdaki ilk iki soruyu ele alır; ahlaksal önsezilerimizin kaynağı ve haklı çıkarılması ile ilgilenir: Ahlaklı yaşamın nasıl yaşanması gerektiğini anlatır. (b) Normatif olmayan etik: moral sistemlerin mantığının ve dilinin sistemli incelenmesidir; ahlak sistemlerinin nesnelliğinin sistemli incelenmesidir. Erdemli yaşamın nasıl olmasıyla ilgilenmez (Şekil 1). Etik Normatif Normatif olmayan Teleolojik Deontolojik Betimleyicilik Metaetik Erdem Şekil 1. Temel etik teorileri

17 Eleştirel Bir Giriş 7 Normatif etik üç gruba ayrılır: (a) teleolojik etik (consequentialism); (b) deontolojik etik: (c) Erdem etik. Teleolojik kavramı, sonuçlar hakkında rasyonel düşünme anlamına gelir. Teleolojik etik anlayışına göre, bir eylemin sonucu, onun ahlaksal statüsünü belirler (Şekil 2). Teleolojik etik Benlikçilik Faydacılık Hazcılık Eylem Kural Şekil 2. Temel Teleolojik etik yaklaşımları Dolayısıyla, sonuç kullanılan yolları ve araçları meşrulaştırır; eğer eylemin sonucuyla iyi gelirse, bu eylem doğrudur. Elbette burada ilk akla gelen sorular: İyi sonuç nedir? Kim buna nasıl karar verir? Bu iyi sonuç kimin için iyi sonuç? Bu sorulara yanıt farklı biçimlerde verilmiştir. İyi sonuç alınan zevk ile eşleştirilmiştir. Kimin için sorusuna birey ve çoğunluk yanıtı verilmiştir. Etiksel egoistler, hedonistler ve faydacılar ahlaksal sorumlulukların iyi sonuçlar tarafından belirlendiği konusunda hemfikirdirler, fakat neyin iyi sonuç olduğu hakkında aynı fikre sahip değildirler. Etik sorunu tartışmalarında, etiğin iyi sonuçlar ile ilişkilendirilmesi bir tesadüf değildir. Böylece, etiği belirleyen iyi sonuç amacı ve araçları soruşturmaya gerek duymadan meşrulaştırır. Teleologlar geleneksel olarak iyi sonuç konusunu, birbiriyle ilişkili, fakat üç ayrı teoriyle açıklamıştır: Etiksel egotizm/benlikçilik: bana mutluluk veren, benim için iyi olan, doğrudur. Bireysel etiksel egotizme göre, ben daima kendime en fazla mutluluğu elde edecek şekilde eylemde bulunmalıyım. Evrensel etiksel egotizme göre, herkes kendine en fazla mutluluk sağlayacak biçimde eylemde bulunmalıdır. Hedonizm /hazcılık: Bana en fazla zevk/haz veren, doğrudur.

18 8 İrfan Erdoğan Faydacılık: En fazla sayıdaki insan için mutluluk/zevk getiren doğrudur (Dolayısıyla, popüler kültürel ürünler büyük çoğunluğa mutluluk/doyum getirdiği için, doğrudur; Çoğunluğun veya genel toplumun çıkarı/ mutluluğu/ rahatlığı için en iyi komünistin veya en iyi Yahudi nin ya da en iyi A nın ölü olması doğrudur; Savaş filmlerinde yapılan da bu etiksel bağlamda doğrudur). Eylem Faydacılığı görüşüne göre, etik faydacı ilkeyi karşılayan eylemleri değerlendirmelidir. Kural Faydacılığına göre, faydacı prensipleri karşılamak için yapılmış kaideler üzerine odaklanılmalıdır. Faydacı düşünceye göre, Kantçı eylemin (nedenin, amacın) ahlaksallığıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Kant için, eylemin erdemsel/ahlaksal değeri, doğru nedene/amaca (ki o da görevdir) bağlıdır. Dolayısıyla, görev ahlaksal değerin tanımlayıcısıdır. Bu da görevi belirleyen gücün doğruluğunu getirir. İkinci tür normatif etik teori deontolojik etiktir: Normatif değerlendirmeler, bir yükümlülüğü veya görevi ortaya çıkaran bir eylemin kendinde olan karakterinde yatar (Şekil 3). Deontolojik Eylem Etik Kural Etik Durumsal İlahi emir Varoluşçuluk Kantçılık Şekil 3. Temel deontolojik yaklaşımlar Bu yaklaşım, eylemin sonucu iyi/faydalı olsun veya olmasın fark etmez, bir eylemin doğruluğu üzerine odaklanır: İyilik ahlaksal zorunlulukları/ yükümlülükleri idrak etme ve karşılama yeteneğimizde yatar. Kant kesinlikle etikte doğru olmayana hiçbir koşulda yer vermez. Kant ın kategorisel zorunluluklar olarak nitelediği bu evrensel yasada istisnasız, doğru amaçlı görev vardır: Örneğin, bu görev doğruyu söylemektir: yalan daima yanlıştır. Deontoloji iki ana akıma sahiptir: Durumsal etik anlayışı ve varoluşçuluğu içeren Deontolojik eylem teorileri ve kategorisel kaçınılmazlık/zorunluluk ve İlahi Emir yaklaşımlarını içeren Deontolojik Kural teorisi.

19 Eleştirel Bir Giriş 9 Üçüncü tür normatif etik kuramı erdem Etik kuramıdır. Yukarıdaki teoriler etiksel davranış ile ilgilenmişlerdir. Üzerinde durulan temel sorular bir eylemin iyiyi mi veya kötüyü mü ortaya çıkaracağı veya belli bir şeyi yapmak doğru mu yoksa yanlış mı üzerinde toplanmaktadır. Doğu filozofları ve bazı Yunan filozofları etik konusunu kişinin karakteri, iç doğası, kalbinin nasıl olduğu noktasından ele alırlar. Erdem Etik, iyiliği veya doğruluğu tanımlama yerine, karakterin gelişmesi üzerinde durur ve mutluluğu insanların en yüksek amacı olarak düşünürler. Bu kuramda doğruluk eylemin kendisi veya sonucu tarafından değil, aktörün (kişinin) karakteri tarafından belirlenir. Bu etiğin Yunan/Batı türünü, örneğin Aristo her iki yöndeki aşırılıktan kaçınan orta yol erdem ile açıklar. Örneğin yalan söyleme ile her şeyi olduğu gibi söyleme arasında doğru olan sözler söylemek; yani aşırıya kaçmadan orta yolu seçmek. Dikkat edilirse, bu da, erdem adı altında, aynı zamanda, boyunsunuyu, doğruyu veya yalanı ikna edilebilir yoldan sunmayı, tutuculuğu, retoriksel/söylemsel hipokrasiyi besler ve destekler. Martin Buber etik konusunu moral kodlar yerine insanlar arası ilişkide aramıştır. Ona göre, etiğin özü insanlar arası gerçek diyalogun olmasıdır. İnsanlar araç değildir, sonuçtur. Bizim etiksel sorumluluğumuz şeyleri kullanma ve insana değer vermedir; insanları kullanma ve şeylere değer verme değil. Buber in etik anlayışında, insanlar birbiri üzerinde olumlu imajlar yaratma ve sürdürme ile uğraşmazlar; gerçek, bireyin diğerleriyle şeffaf ilişkisinden çıkar gelir. Etik/töre bilimin ikinci ana teorik yaklaşımı normatif olmayan teorileri içerir. Normatif olmayan teoriler metaetik ve betimleyicilik üzerinde dururlar (Şekil 4) Normatif olmayan Betimleyicilik Metaetik Objektivizm Görececilik İdrakcilik Salıkvericilik Duygusalcılık Şekil 4. Normatif olmayan Teoriler

20 10 İrfan Erdoğan Betimleyicilik ahlaksal ilkeler dünyanın nesnel özelliği midir yoksa kişiye, kültüre ve türlere göre midir? sorusuna yanıt arayarak, ahlaksal prensiplerin ontolojik (varoluş) durumunu inceler. Bu sorunun ilk bölümünü destekleyenler, evrensel etik ilkeleri üzerinde duranlar objektivist ve ikinci bölümünü, evrensel ahlak prensipleri olmadığı varsayımını, destekleyenler ise relativist (göreselci, görececi) olarak isimlendirilir. Sübjektivist görececilikte birim birey olmaktadır ki bu hem herhangi bir eleştiri olasılığını ve eleştirinin geçerliliğini ve anlamlılığını ortadan kaldırır hem de sonunda ahlakın hiçbir anlama gelmediğiyle sonuçlanır. Herkesin kendine göre, doğrusu vardır; doğru veya gerçek tek değildir, herkese göre değişir; tek veya birkaç değil, sonsuz anlamlandırma vardır; herkes kendine özgü anlamlandırma/çözümleme yapar gibi ifadeler böyledir. Konvensiyonelist görececilerde ise görecelikte ölçüt cemaatin/ toplumun genel anlaşmasıdır. Bu anlayış da örgütlü bir egemenliğin çıkarının ahlak kodları olarak sunulmasını getirir; farklı olana izin vermez; fakat hiç değilse, yapısal bir gerçeğin ifadesi olarak anlamlıdır. Metaetik yaklaşımları dilin ve normatif etiksel sistemlerdeki mantıksal ilişkilerin felsefi incelemesini yaparlar. Bunlardan Cognitivist (idrakçilik) grubuna düşenlere göre ahlaksal dil semantiksel olarak zengindir. Naturalistlere göre, dil semantik olarak zengin olan dil iyilik ve doğruluk gibi natural olmayan temel karakterlere sahiptir. Dolayısıyla ahlaksal dili anlayabilmek için ahlaksal önsezilerimizi kullanmalıyız veya özel aydınlanmaya veya özel açıklamalara/vahiye/ilahi açıklamaya, mağarada Hz. Musa ya veya Hz. Muhammed e Tanrının verdikleri bilgilere, açıklamalara dayanmalıyız. İdrakcilik/cognitivist görüşlerin aksine, salıkvericilik ve duygulandırıcılık yaklaşımlarına göre, ahlaksal dil özünde anlamsızdır; çünkü ahlaksal göstergeler/işaretler kavrama sağlayan ve idrak ettiren içeriğe sahip değildir. Duygusalcılık yaklaşıma göre, moral önermeler insanın bir eyleme veya davranışa karşı duygusal yanıtını ifade etmek veya başkalarında benzer reaksiyonları ortaya çıkartmak amacını taşır. Salıkvericilere göre, ahlaksal dil sadece (yap veya yapma gibi) emir/zorunluluk biçimidir.

21 Eleştirel Bir Giriş 11 TEORİ, PRATİK, MEDYA PRATİĞİ VE MEDYA ETİĞİ İster etik ister başka tür teori olsun fark etmez, bir teorinin en önde gelen amacı açıklamak istediğini açıklayabilmektir. Dolayısıyla, birçok etik kuramları olmasının tüm durumlara uygulanabilecek etiksel standartların ne denli zor olduğuna işaret ettiğini söylemek alakasız ve geçersiz bir argümandır. Bazı kuramcıların standart koymanın imkansız olduğunu belirtmesi ve çözüm olarak belli bağlam içinde standartlarla ilgili kararların verilmesi gerektiği iddiası da bir o kadar geçersizdir. Açıkladığını veya açıklamak istediğini açıklayamadığını söyleyerek yakınan kuramcı, bu işten vazgeçmelidir, çünkü teorinin amacı, etikle ilgili olarak olası en doğru, geçerli ve güvenilir açıklamayı yapmaktır. Baskıcı ücret politikaları altında olan veya medya sahipliğinin öznel çıkarlarını her pahaya savunmaya soyunan bir gazetecinin etiğinin egemen doğası bu üretim ilişkileri içinde belirlenmiştir: Gazetecinin aynı anda ücretli kölelik koşulunu yeniden üretmesi ve bu koşulu sağlayan koşulu da yeniden üretmesi ekonomik geliri/karı en verimli biçimde gerçekleştiren üretim yapmasını zorunlu kılar. En genel ve kaba şekliyle bu, medyanın ekonomik politiğidir. Medyanın veya gazetecinin etiği bu ekonomik politiğin etiğidir. Daha basit bir deyişle, pazar payını tutmak ve mümkünse genişletmek için okuyucunun/izleyicinin tercihi olmak, dikkatini ve ilgisini çekmek çabasıyla yapılanlara bakıldığında, orada medyayı yönetenlerin neyi nasıl düşündüğü ve neden ve nasıl yaptığıyla ilgili önemli göstergeler ve ipuçları görülür; bu göstergeler aynı zamanda medyayı yönetenlerin etiğini (medya etiğini) anlatır. Dikkat edilirse, bunun bir diğer anlamı da, örneğin güven gibi düşünsel ve tekelleşme gibi ekonomik kavramların kendileri kendiliğinden etiği veya etik sorununu (veya etiksiz davranışı) hecelemezler. Örneğin, sahte imajlara ve biliş yönetimine dayanarak sağlanan güven ile etik arasındaki ilişki böyledir. Etik endüstriyel pratikler bağlamında ele alındığında, konu ilişkinin doğruluğuna indirgenir. Dolayısıyla, bir grubu veya bireyi yöneten ilişki prensipleri olarak etik tanımı profesyonelin pratiği araştırma, ölçme ve karar verme birimi olarak ele alınarak yapılır. Bu nedenle, çoğu derslerde, toplantılarda, makalelerde, kitaplardaki sunumlarda profesyonel etik nedir? sorusuna yanıt verilir. Bu profesyonel soruya en profesyonel örgütlerden birinin The American Association for the Advancement of Science cemiyetinin tanımı en tipik örnek olarak verilebilir: Profesyonel etik bilim adamlarının birbiriyle ve öğrenciler, müşteriler, araştırma konuları, işverenler vb dahil

22 12 İrfan Erdoğan diğer ilgililerle olan ilişkisindeki doğruları ve sorumlulukları belirlemeyi amaçlayan prensipleri kapsar. Diğer endüstriyel pratiklerde olduğu gibi, medya pratiklerinde de etik, yukarıdaki cümledeki öznenin yerine gazeteci, televizyoncu, muhabir yerleştirilerek yapılır. Bu durumda bir faaliyet olup bittikten sonra, eğer gerekiyorsa, etik konusu gündeme getirilir. Örneğin televizyonda sürekli cinsellik ve teşhir kullanılması sonucunda bazı insanlar bunu etik sorunu olarak gündeme getirirler. Mecliste etik komiteleri belli olaylar olduktan sonra kurulur. İnternet ile birlikte, bu tür reaktif etik anlayışı ve uygulamaları özel hayatı koruma, aşırma, korsanlık, telif hakkı, açık seçiklik, sansür, gizlilik vb tartışmalarla çok daha önem kazanır: bilişten geçerek durdurma ve bunun yasal cezalandırma yollarıyla desteklenmesi. Medya ve etikte ideolojik biçimlendirmeler Bir taraftan uluslar arası ve ulus içi ilişkilerde ve bu ilişkilerin haber olarak ve temsili sunumlarında öznel çıkarlar gerçekleştirilirken ve bu gerçekleştirmeyle ilgili çoğu sahte imajlar yaratılırken, aynı zamanda, aynı kişiler ve/veya akademideki ve medyadaki savunucuları çeşitli örgütlü mekanlarda aynı çerçeve içinde dönen etik dersleri verirler ve etik tartışması yaparlar. Bunlar ansiklopediler, dergiler ve kitaplarda da yansıtılır. The Encyclopedia Britannica, sanki yaşamı seçme özgür bir tercihmiş gibi, sanki mutluluk ve bilgi birbiriyle zıt iki şeymiş gibi, sanki iyi olan ile dürüst olma birbiriyle uyuşmuyormuş gibi, sanki mutluluğu amaçlarsak bilgi kaybına uğrarmışız ve bilgiden olurmuşuz gibi, etik ile ilgili açıklamasını şöyle yapıyor: Nasıl yaşamalıyız? Mutluluğu mu yoksa bilgiyi mi amaçlamalıyız? Eğer mutluluğu seçersek, kendimizin mi yoksa herkesin mutluluğu mu olacak? İyi bir dava için dürüst olmamak doğru mu? Yalan söyleme kötülüğü önlüyor veya iyi bir şey yapmayı mı getiriyor? 3 Dünyanın diğer yerlerinde insanlar açlıktan ölürken, zenginlik içinde yaşamayı haklı çıkartabilir miyiz? 3 O zaman, yalan söyleyebilirsin ve bunda bir etik sorunu yoktur; İyi şey ne? Örneğin kârını artırmadır, zararı önlemedir; kapanıyoruz, büyük indirim var veya % 30 indirim var diyerek, satışı artırmadır. Bu tür örnekler çok ender verilir, çünkü pazar etiğini bu tür değerlendirmek özgürlük, demokrasi, serbest ticaret ilkesine aykırıdır. Arıca pazar güçleri seni bu nedenle cebinden vurabilir. Pazar zehir üretir (örneğin sigara) ve bu etik konusu olmaz; etiksel ve davranışsal sorumluluk tüketici/kullanıcı birey üzerine yüklenilir. Özlüce, bu tür etikte daha en başta etiksel ciddi sorun var bu sorun da, örneğin, örgütlü güç yapıları ve ilişkileri ile doğrunun, gerçeğin, haklının, iyinin vb tanımlanması arasındaki belirleyici bağdır: Bunları kimin nasıl ne amaç ve sonuçlarla tanımladığı ve yeniden tanımladığıdır.

23 Eleştirel Bir Giriş 13 Dikkat edilirse, zaten bu, soruyla haklı çıkartılıyor, çünkü birinin zenginliğiyle, diğerinin açlığı arasındaki nedensellik bağı kopartılıyor; birileri fakir, çünkü şanssız, tembel, beceriksiz, yeteneksiz; birileri zengin çünkü şanslı, tanrının yürü kulum dediği çalışkan ve yetenekli kişi. Birilerinin zenginliğinin diğer birilerinin fakirliği arasında bağ yokmuş gibi, sahte bir dünya gerçeği sunuluyor. Gelişmişin gelişmesinin aslında azgelişmişliğin geliştirilmesinin bir sonucu olduğu bir kenara itiliyor. Batının zenginliğinin Güneyin ve Doğunun doğrudan, dolaylı ve yeni sömürgecilik yoluyla yoksun ve yoksul bırakmanın geliştirilmesinin sonucu olduğu gizleniyor. Cehalet beslenerek ve cehalete bilgiçlik taslattırılarak gerçek ve gerçeği söyleyenler düşman ilan ediliyor ve hatta öldürülüyor. Bunu ilan edenler aynı zamanda etik konuşuyor ve etik ilkelerini ve etikli ilişki kurma standartlarını da belirliyor: Bu iş yerinde asgari ücret ödenir ilkesi gibi meşrulaştırılmış haksızlık ve adaletsizlik soruşturulmuyor; İyi ve dürüst bir esnaf, sanayici veya iş adamı gibi iş yapma ilkeleri ile belirlenen etik kuralları üzerinde tartışılıyor. Bu da elbette birileri için çok verimli bir tartışmadır. Desteklemediğimiz bir savaş için askere alınırsak, yasayı çiğnemeli miyiz? Bu soruya da verilecek yanıt (birkaç vatan haini ve etikle uğraşanlar arasında belli bir yaklaşımı benimseyenler dışında!), hayır yanıtıdır, çünkü yasayı çiğnemek gibi ciddi bir karardan bahsediyoruz. Yasa meşrudur, herkes için ve her şey için doğruyu ve iyiyi temsil eder; dolayısıyla, tercih bu yönde olursa, doğru ve geçerli, dolayısıyla, etikli bir tercih olacaktır. Aksi durumda, yasayı ve etiği belirleyenler ve yayanların çalıştırdıkları ve çalıştırmadıkları iyi inançlılar veya vatanı sevenler tarafından, bu tür karar veren kişiler cezalandırılacaktır bir şekilde. Dolayısıyla, etik konusu, aynı zamanda, özgür bireylerin özgür bir şekilde, mantıksal nedensellik bağları kullanarak özgürce karar verip uyguladığı veya uygulamadığı bir konu değildir; var olan örgütlü materyal ve düşünsel üretim tarzı ve ilişkilerinin, eleştiriyor görünse veya olsa bile, bütünleşik bir parçasıdır; o tarzın ve ilişkilerin, o tarza ve ilişkilere belli amaçlar ve sonuçlarla karşılık veren bir sonucudur/ürünüdür. O tarzın ve ilişkilerin sonucu/ürünü olarak aynı zamanda kendini var eden içinde kendini ve var edeni yeniden üreten örgütlü yapıların (üniversiteler, medya, cemiyetler ve derneklerin) işlevsel parçasıdır. Dolayısıyla, etik yoluyla birileri eleştirerek ve yücelterek gücün ve güç uygulamasının meşrulaştırıcı propagandasını, halkla ilişkilerini, pazarlamasını ve promosyonunu yapar.

24 14 İrfan Erdoğan Felsefenin bir dalı olan etik yukarıdaki sorulardan da çıkartılabileceği gibi, insan faaliyetinin doğru veya yanlış olduğuna karar veren standartlar ve nihai değerin doğası üzerinde durur. Etikle ilgili farklı yaklaşımlar olarak sunulan gruplandırmalarda kullanılan temel varsayımlar veya kavramlar, faydacılık kavramı gibi, burjuva siyasal ekonomisinin varsayımları ve kavramlarının etik diline dönüştürülmüş şeklinden başka bir şey değildir. 4 Nasıl ki, tarih boyu insan topluluklarında ekonomik ve siyasal yönetim için çeşitli işlevsel mekanizmalar ve uygulamalar geliştirilmişse, bu mekanizmalar ve uygulamalar ile ilgili etik anlatılar da geliştirilmiştir. Bu anlatılar felsefenin etik dalı altında çeşitli etik yaklaşımları/teorileri olarak gruplandırılırlar. Nasıl ki sosyoloji veya epistemoloji denildiğinde, Batının burjuva bilimi ve burjuva bilgi kuramı akla geliyorsa, etik denildiğinde de idealist felsefenin giderek uzmanlık alanları içine ayrılmış bir dalı akla gelir. Etik konusunda burjuva toplumunun karakterine en uygun olan yaklaşım faydacılıktır (utilitarianism). Batı felsefesinde, faydacılığın, etiksel egotism (benlikçilik) olarak başlangıcı çok eskidir. Her ikisinde de etiksel karar vermede temel dayanak davranışın sonucunun ne olduğudur. Etiksel egotizme göre, herkes kendi çıkarını düşünmelidir; dolayısıyla, bu teoride etiksel sistemin sınırı bireyi içerir. İyi yaşam mümkün olduğu kadar zevk alınan yaşamdır: Ye, iç ve mutlu ol. Bu hedonist anlayışta, etik günümüz klasik kapitalist anlayışa oldukça uygundur: Yakalanmadıkça, hırsızlık yapabilirsin. Epicurus a göre, akıllı bir insan yakalanma riski yoksa yalan söylemeye hazırdır. Thomas Hobbes, aynı paralelde görüş sunmuştur. Adam Smith in teorisi de, aynı etik anlayışına dayanan, her bireyin kendi çıkarı peşinde koştuğu, kendi çıkarını gerçekleştirdiği ve bunun önünde engel konmaması gerektiği görüşü üzerinde kurulmuştur. Jeremy Bentham ve John Stuart Mill bu zevk egotizmini, günümüz küresel pazarının da yaydığı, daha kapsamlı olan faydacılık görüşüne dönüştürdü. Bu faydacılığın etiğinde, aynı zamanda, sen bir kişiyi, o cezayı hak etmese veya o ceza çok fazla bile olsa, genelin iyiliği için kurban edersin. Yani, sonuç aracı ve yapılanı meşrulaştırır. Bu anlayışlarda, bir eylemin (eylemi yapan için) sonucuna bakarak iyi veya kötü 4 Editörün notu: Benzer dönüştürmeyi sosyal psikoloji, sosyoloji ve siyaset bilimiyle ilgili kuramlarda da görürüz. Siyasal ekonominin dili sosyolojinin, sosyal psikolojinin, siyaset biliminin diline dönüştürülmektedir. Bu dönüştürme, örneğin kültürel incelemelerde, sosyal bilimlerin dili mistikleştiren kavramlarla anlamsız dönüştürmelere uğratılmaktadır.

25 Eleştirel Bir Giriş 15 olduğuna karar verilmektedir. Önemli olan sonuçtur. Bobby McFerrin s 20. yüzyılın sonlarının ruhunu yakalayan Üzülme, mutlu ol (don t worry, be happy) ile özetlediği benlikçi/faydacı tavsiye Grammy Ödülü aldı. Günümüzde reklamların büyük çoğunluğu fiziksel fayda sağlamayı insanın amacı yapmaktadır: En değerli kankan (arkadaşın) Kanki dir, çünkü Kanki alelade bir bisküvi değildir; ortasında çikolata olan iki bisküvidir. Sevgilini trene bindirip yolcu ettikten hemen sonra onu gizlice başkasıyla kandırırsın. O başkası sana şahane zevk veren Kankidir, çikolatadır, dondurmadır (herhangi bir popüler yiyecek, içecek veya giyecektir). Yiyemediğin, içemediğin veya giyemediğin ve sana fiziksel doyum sağlamayan arkadaş veya sevgili ne işe yarar ki! Elbette, en yakın arkadaşın Kanki yi karnın aç olduğu için, karnını doyurmak için yemezsin; ayrıca öyle alelade ısırarak ve çiğneyerek de yenilmez: Hiçbir ilişkiden almadığın seksüel zevki alarak (alıyor gibi yaparak) ve bunu da teşhir ederek yersin. Böylece, benlikçi fiziksel fayda seksüel zevk ve gösteriş kültürünün teşhirciliğinin sağladığı doyumla zirveye çıkartılır. Trene bindirip yolladığın sevgilin ile satın aldığın ve arzu ettiğin şekilde yediğin ve sana en yüksek zevki veren kankan Kanki arasında ne tür tercih yapmalısın? Tercihi yaptın zaten: Kullandın bitti, trene bindirip gönderirken bile sabırsızlıkla Kanki yi özlüyorsun. Epicirus ten şimdiye kadar gelen bu tür etik anlayışını sunanlar, aynı anlayış çerçevesinde ele alınırsa, bilinçli bir şekilde kendi çıkarını sağlama peşindedir; genelin çıkarını sağlama değil. Egotist zevk prensibi veya bireysel fayda üzerine kurulu etik anlayışında, zevkin ortadan kalktığı an, faaliyet de durur: Erkek parkta kızın yanında borsadaki durumu düşünüyor. Kız borsadan zevk aramıyor; kız için zevk yok orada, o parkta, o anda. Mutsuzca gidelim diyor. Her koyun kendi bacağından asılır anlayışındaki bencillik, dayanışma yoksunluğu, bahanecilik ve duyarsızlık da bu tür anlayışı destekler. Kapitalist üretim tarzı ve ilişkilerinin etiği, örneğin mülk edinme, sahiplik, satın alma, materyal zenginlik elde etme, maliyeti düşürme ve kârı artırma gibi sermayenin ihtiyaçlarını gidermeyle ilgilidir. Aynı etik çok çalışma, tutumluluk, motivasyon ve işine bağlılık ile çalışanların (serbest kölelerin) ihtiyaçlarını karşılamayla da ilgilidir. Aynı etik, aynı zamanda, yukarıda örnekleri verilen satın alma, kullanma ve tüketmeden geçerek zevk ve fayda sağlamayı insanın varlığının amacı yapmayla ilgilidir. Bu ve benzeri çerçevelerde kurulan inşalar yoluyla, iyi bilinç ve erdem zenginliği düşüncesi üzerinde durulur.

26 16 İrfan Erdoğan Binlerce yıldır insanlar üzerinde uygulanan bu tür ve benzeri işlemeler, hep yönetilenlerin üzerinde kullanılan ve yönetilenlerin uyduğu, kalplerinde, vicdanlarında ve düşüncelerinde taşıdıkları, dolayısıyla, ezme ve ezilmeye istekle katılmalarını sağlayan araçlardır. Bu katılmanın en hunhar yanı da, insanın kendi kendisini ve kendi gibileri bazı sakat ahlak, erdem, inanç ve doğrularla ezmesi, acı çekmesi ve acı çektirmesi olmuştur: Örneğin, istediğin an, istediğin biriyle dostça veya daha yakın ilişkiye girememenin getirdiği engellenmişliği, istediğin zaman istediğin yerde satın alacağın ve tüketeceğin bir malla karşılayabilirsin. Cosmopolitan gibi dergilerde promosyonu yapılan kadın özgürlüğü insan ilişkisinde araya endüstriyel çıkarları gerçekleştiren tüketimi yerleştiren, asgari ücreti garantiye alan ve değeri satın alma ve kullanıp atmaya indirgeyen pazar özgürlüğüdür. Yöneten ekonomik ve siyasal güç sahipleri için etik, kendi çıkarlarının belirlediği çerçeve içinde meşrulaştırılan ve kullanılandır. Dolayısıyla, etiğin konusunu ve içeriksel doğasını belirleyen, toplumsal üretim tarzı ve ilişkileri dışından oluşup gelen ilahi, üstün, nesnel, herkesin iyiliğini ve çıkarını düşünen, bağımsız ve yüce bir varlık veya güç değildir. Örneğin, Adam Smith in Moral Felsefe çalışmasından Ulusların Zenginliği ne gelmesi ve siyasal ekonomiyi etiğin nesnel bilimi olarak görmesi, Adam Smith in yapıtının doğasına bakıldığında, bilinçli olarak kapitalist pazar çıkarına uygun bir etiğin, dolayısıyla insan, toplum ve ilişki değerlendirmesi anlayışının inşa edildiği görülür. Bu tür geçersiz nesnelleştirme ve evrenselleştirmeyi Batı nın idealist filozoflarında yaygın bir şekilde görürüz. Hegel in ölümünden sonra, özellikle 1840 lardan beri etik konusu bilimsel bilgiden iyice soyutlandı, koparıldı ve bireysel yorumlama, vicdan, his, duygu, düşünce, karar alanına taşındı. Aynı anda kilisenin egemenliği dışına taşınan bilim de kapitalist üretim tarzı ve ilişkileri içinde hızla güç yapılarının parçası olmaya başladı. Bilimde kompartımanlaşmayla (uzmanlaşma adı altında gelen ve nicel olarak artan iş bölümüyle) sadece etik ile bilgi, siyasal ekonomi ile etik vb arasındaki bağ kopartılmadı, aynı zamanda ortaya çıkan veya yaratılan bilim alanları ve alt alanlarla bilim içi ve bilimler arası bağ da kopartıldı. Daha kötüsü, bu bölünme endüstriyel faaliyet türlerine uygun bir şekilde oluşturuldu ve üniversitelerde ve özel laboratuarlarda yapılan bilimin doğası endüstriyel çıkarların doğasına uygun bir şekilde biçimlendirilmeye başlandı. Böylece bir zamanlar teolojik çıkarlar için üretilen ve dağıtılan bilim ve etiği, şimdi kapitalist çıkarlar için yapılmaya başlandı.

27 Eleştirel Bir Giriş 17 Bilgiden ve üretimden soyutlanan etikçiler (araştırmacılar, bilimciler), sanki dışarıdan bir gözlemci, denetleyici, yüksek standartları getirici veya arayıcıymış gibi, üretim, dağıtım ve tüketim pratiklerine dışarıdan geliyormuş gibi kendine ve dışına bakmaya başladılar. Bu pratiklerin örgütlü insan üretim biçimiyle ilgili özüne ve var oluş doğasına hiç ilgi göstermeksizin, pratiğin sonuçlarının etiksel anlamları veya dilinin semantik yapısı ile ilgilenmeye başladılar. Etiksel amaçlar da herkes için iyi, doğru, haklı, dürüst vb pratikler olarak belirlendi. Bu belirlemenin karakterini (neye ve kime hizmet ettiğini) daha somut bir şekilde ortaya koymak için, çok az üzerinde durulan önemli konulardan biri örnek verilebilir: Asgari ücret politikasının etiğinin oluşum ve gelişim doğası asla soruşturulmaz, soruşturulması gereksiz görülür ve yanlış olduğu duygusu/düşüncesi verilir: Ücret politikasını belirleyen serbest pazardır ve serbest pazar doğallaştırılmıştır; normalleştirilmiştir; evrensel gerçek ve evrensel doğru olarak sunulmuştur; soruşturma ve soruşturanlar gayrimeşrulaştırılmıştır. Asgari ücret politikası soruşturulmaz, ama zorunlu kalındığında asgari ücretin belli sektörlerde veya belli yerlerde azlığı üzerinde tartışmalar sunulur veya asgari ücret ödemeyerek yasaları ve etik kurallarını çiğneyen bir şirketin yöneticisi kınanarak ele alınır. Yönetenler kapitalist ekonominin çıkar mantığıyla belirlenen etik ile düşünür, hisseder ve yaşarken; yönetilenler de kapitalist çıkar mantığına işlevsel olan emek, çalışma, boş zaman harcama (dinlenme ve eğlenme) pratiklerine uygun etik ile (duygular, inançlar, bilişler ile) donatılır. Birinci grubun etiği sadece kendisi için işlevselken (faydalıyken), ikinci grubun etiği daha çok birinci grup için işlevsel karakter taşımaktadır. İkinci gruptaki geniş insan nüfusu arasında bunun böyle olması için binlerce yıldır biliş ve bilinç yönetimi mekanizmaları kurulmuş ve yolları geliştirilmiş ve kullanılmaktadır. En büyük korkulardan biri elbette, insanlar arasında insan değerine dayanan etiğin egemen olması ve insanların bu etiğe göre günlük yaşamlarını düzenlemeye başlamasıdır; çünkü böyle olduğunda, bu tür etik ve anlayışla, geniş insan kitleleri kendi tarihini kendisi için yapmaya başladığında, imparatorluklar çökmeye başlar. Bu tür etiğin olma olasılığı var elbette, fakat egemenlik olasılığı çok azdır, çünkü egemen düşünceleri, ne yazık ki, belirleyen insanın nasıl hissettiği değil, bu hissettiğini de önemli ölçüde belirleyen, neyi nasıl yaptığıdır. Dolayısıyla, değişim olasılığı neyin nasıl yapıldığıyla ilişkili egemenlik ve mücadele koşuluyla birlikte gelir.

28 18 İrfan Erdoğan Sözlü ve yazılı gelenek: söz/mesaj ve etik Yazıdan önce, insan ve mesajı aynı mekan ve zamanda üretiliyordu. Sözlü gelenekte, sözü söyleyen oradadır. Zaman ve mekanda birlik vardır. Konuşan, öyküleyen ve dinleyen o yer ve mekandadır. Gerçekler ve imajlar doğrudan deneyim ve ilişkilerden geçerek oluşturulur. Egemenlik, yine meşrulaştırılmış kaba güce dayanarak ve doğaüstü metafizik anlatılar yoluyla gücü destekleyen örgütlü bilinç ve davranış yönetimiyle perçinlenir ve sürdürülür. Yazıyla egemen ve egemenlik altındakinin yönetme-yönetilme ilişkisi yazılı kurallar, yönetmelikler, yazılı direktifler kullanılarak düzenlenmeye ve yürütülmeye başlandı. Köle efendisini göremez ve hatta tanıyamaz oldu. Onun yerini, onun adına onun çıkarlarını gerçekleştiren ve örgütleri/şirketleri yürüten yönetici denen dolgun ücretli köleler doldurmaya başladı. Böylece köle her gün onu ezen yeni düşmanıyla tanıştı: Kendisi ve kendi gibiler. Taşıyıcı araç üzerine kaydetme gerektiren yazıyla birlikte, egemenliğin yazma ve okumayla desteklenmesi için bilginin üretimi ve dağıtımının kontrolu gereksinimi çıktı. Aynı zamanda, okuma sembolleri mantıklı olarak manipüle etmeyi getirdiği, nedensellik bağları kurup sonuçlar çıkartmayı desteklediği için, egemenliği soruşturan insanın artmasını da getirdi. Dolayısıyla, okuyan insan tehlikeli insandır. Bu soruna en modern çözümün ne olduğunu bulmak için herhangi bir kitapçıya gidip raflara, bestseller veya en çok satan kitaplara bakmak yeterlidir. Yazıyla, yazar ve ürünü birbirinden ayrıldı: Yazar, ürün ve okuyucu arasında zamansal ve mekansal farklılıklar doğdu. Yazıda okuyucu yazarla yazısından geçerek tanışır ve yazarın bundan haberi bile olmaz. Üründen bu tür yabancılaşmaya, kapitalizmde, yazara verilen telif ücreti yoluyla yazarın ürettiği ürün kapitalistin emtiası olduğunda yeni bir yabancılaşma eklendi. Yazıyı ve ardından elektronik kayıt etmeyi kullanan kapitalist sahiplik ile insanı gerçeğinden, mesajından ve ürününden ayırt etme arttı. Gerçek, mesaj ve ürün zaman ve yer bakımından kaynağından koparıldı ve mekaniksel olarak manipüle etme (değiştirme, dönüştürme ve çoğaltma) olasılığı ortaya çıktı. Bununla birlikte, sahilik ve gerçeklik konusunda şüpheler ve dolayısıyla yeni etik konuları önem kazandı. Bu da kaçınılmaz olarak, şüpheleri ortadan kaldırmayı amaçlayan sahte sahiliği, gerçekliği, etik ve erdemi pazarlayan ve sahteyi sahi gösteren inşaları yapan oluşumları (bilinç yönetimini, propagandayı, psikolojik savaşı, profesyonel halkla ilişkileri, reklamcılığı) yükseltti.

29 Eleştirel Bir Giriş 19 İnsanın kendi ürününden yabancılaşmasına, kendi düşüncesi ile kendi yaptığı arasında oluşan/oluşturulan gediğin uçuruma dönmesi eklendi: 21. yüzyılın günlük örgütlü yaşamı, söylenen ile yapılan arasındaki örtüşmeme ile karakterini kazanır (lütfen sorunu örgütsüz yer ve zamanda bireyler arası mesaj alışverişine veya ilişkiye indirgemeyelim, çünkü bireyler arası ilişkiler örgütlü yer ve zamanda, çıkar ve güç ilişkileri içinde olur), Söylenen ile yapılan arasındaki fark (yalan ve aldatma) elbette yeni değil. Yeni olan, örneğin, modern iletişim araçlarıyla sunulan imaj ile olay/gerçek arasındaki uyumsuzluğun çok ciddi bir şekilde artışıdır. K işinin deneyimine dayanan gerçekler, medya tarafından sunulan paketlenmiş gerçeklerle etkilenerek şekillendirilmektedir. Çoğu kez insanların bilgisi yetersiz olduğu için, bu boşluk yorumlarla, klişelerle, genelleştirmelerle, basitleştirilmiş sonuç ve çözümlerle doldurulmaktadır. Düşünce farklılıkları aynı zamanda yorum farklılıklarıdır. Yorum farklılıklarının kaynağı ise, egemen iddiaların aksine, enformasyon bolluğu veya azlığı değil, ilişkisel üretim bağlamının özelliklerinde insanın aldığı yer, güç, amaç ve çıkar farklılıklarıdır. Özellikle, bu bağlam örgütlü amaçların gerçekleştirilmesi amacını içerirse, o zaman iletişim planlı ve programlı olarak yürütülen üretim ilişkileri içinde anlam bulur. Örgütlü amaçlara hizmet eden iletişimle (örneğin reklamcılık ve turizmi teşvik faaliyetleriyle), eylem gerektiren dışsal durumu kontrol etme sağlanmaya çalışılır. Bu bağlamda etik, örgütlü amaç ve faaliyetler tarafından tanımlanır. Bu tür iletişim ve etikte (a) mekan ve zaman örgütlenir ve amaca göre ayarlanır; (b) insan emeğinin, enerjisinin ve gereksinimlerinin tayini, (c) bütçe ve diğer finans tahsisi, (d) teknolojik ve doğal kaynakların tahsisi ve (e) bütün bunların örgütsel gereksinimler için entegrasyonu örgütsel amaca göre biçimlendirilir. Bu biçimlendirmeyle gelen iletişim ve etikte, reklamcılar, propagandacılar ve PR uzmanları tarafından yorumlama, gerçekler bükülerek ve temel dürtüler gıdıklanarak yapılır. Bu yapışın etiği kitle iletişimi ve ticari iletişim etiğidir ve birçok eleştiriye açıktır. Bu biçimlendirmeye bilim yapanlar da katıldığında, bilimin, temsili iletişim olarak nitelediği etiğin yerini de ticari etik alır. Bu biçimlendirme, siyasal iletişim adı altında reklamcılar, halkla ilişkiler firmaları ve propaganda uzmanları tarafından seçim kampanyaları düzenleme, seçim araştırmaları yapma, imaj yaratma işiyle, etik siyasal pazarlama biçiminin etiğine dönüşür. Bütün bu biçimlendirmeler sonucu, egemenlik sağlanır ve yürütülürken, aynı zamanda etik ve güven sorunları da hızla artar.

30 20 İrfan Erdoğan İletişim, dil ve etik İletişim, dil ve etiğin kullanımı, insanlar arası paylaşma ve sosyal düzeni sağlama çerçevesinde ele alınır. İletişim, ancak ilişki kurabilmek için gerekli iletişim yapabilme olanaklarına ve koşullarına sahiplikle olur. Bunların başında da düşünebilme ve karar verebilme yeteneği ve bu yeteneği kullanabileceği koşulların varlığı gelir. Birbiriyle ilişkideki insanlar aynı anda kendi kendileriyle iletişimde bulunurlar. Hem kendi hem de diğerleriyle ilişkisinde neyi nasıl ve ne için yaptığını, kullandığı dilin özelliği belirlemez; belli örgütlü yer ve zamandaki çıkar ve güç ilişkilerinin doğası belirler. Halil Gibran a göre bir gerçeği oluşturmak için iki kişi gerekir. Birisi o gerçeği söyler ve diğeri ona inanır. Bir gerçek üzerinde uyuşma, basit bir konuşmada bile inanmamanın askıya alınmasını gerektirir. Benzer şekilde, bir savaş, barış, sevgi ve nefreti beslemek için ve inanmamanın askıya alınması için de, en az iki yan gerekir. Gibran ın söylediği, ilişkisel gerçektir. Bu gerçeği biz, diğeriyle olan örgütlü yer zaman ve amaçlar içindeki ilişkimizde hem kendimiz hem diğeri hem BİZ hem de isteyerek veya istemeyerek ONLAR için sürekli yeniden-üretiriz. İlişkisel olan ve olmayan gerçeği yeniden üretmek için, her zaman iki kişiye gereksinim yoktur. Aslında, bir gerçeği oluşturmak için bir kişi yeterlidir. O kişi ancak bir insan grubu, cemaati veya toplumu içinde kişidir, kendi başınadır veya diğerleriyledir. Dağ başındaki yalnız bir kişi, evinde yatağına uzanmış dinlenen biri veya iş yerinde çalışarak üretime katılan biri de kendi ve dışıyla olan ilişkileriyle kendisinin ve diğerinin gerçeklerini oluşturur. Kendini içinde bulduğu sosyal koşullarda diğerleri kişiye konuşurken ve kendisi de diğerleriyle konuşurken, aynı zamanda, her kişi kendisine konuşur ve kendi inanır. Dolayısıyla, örgütlü yapılar ve güç ilişkileri içinde, kişinin kendisinden ve kişiler arasından geçerek biçimlendirilen ve sürdürülen gerçeklerde inanma veya inanmamanın hangisi etikli/ahlaklı hangisi etiksiz/ahlaksızdır? Dikkat edilirse, farklı temellerden hareket edince, etik, iletişim ve dil bağı özel şekiller almaya başlar. Örneğin konuşmayı/ürünü, etiği veya aracı hareket noktası olarak ele alarak kurulan nedensellik bağlarında, etik ve iletişim, ilişkinin merkezine oturtulur ve insan merkezden edilir; ilgi insandan uzaklaşır, insanla ilgili olana insansız olarak odaklanır. İletişimde bir ilişkinin başlatılması, yürütülmesi veya sonlandırılması ancak gerekli olan etkinliklerin yapılmasıyla gerçekleştirilebilir. Bu etkinlik bir konuşma olabileceği gibi, herhangi bir üretim sürecinin gereğini yerine

31 Eleştirel Bir Giriş 21 getirme (örneğin makineyi çalıştırma, düğme dikme, parça yerleştirme) olabilir. İletişimle bireysel bilinç ve vicdan olarak beliren bireyin gerçeği ile, bu bireyin de içinde olduğu ve bireyin gerçeğini de taşıyan sosyal gerçek diyalektik olarak uzlaşabilir veya çatışabilir. Uzlaşma fikir birliğiyle, istekle veya zorunluluk nedeniyle katılma, tek taraflı veya karşılıklı vazgeçmeler ile olabilir. Bunun önemli anlamlarından biri de şudur: İletişimin ve ilişkinin etiği evrensel ilkelerle gelen evrensel gerçekler tarafından belirlenmez; etiği belirleyen ilişkinin doğasıdır. Dil ve etikte olduğu gibi, iletişimde de etik konusu uygun iletişim olarak özetlenebilecek, belli güç mücadelesinin dinamik bir sonucu olarak birileri tarafından belirlenmiş ve tanımlanmış değerler ve ilkeler çerçevesi içine sıkıştırılır. Örneğin, geçmişte erdemli ve ahlaklı olarak kabul gören etkili iletişim davranışı, bir grubun hayatta kalmasını garantileyen faaliyetleri desteklemeye hizmet ederdi. Şimdi günlük yaşamda iletişimin önemli bir kısmı, insanın veya örgütün kendisi hakkında, sosyal çevre ve üretilen ve tüketilen ürünler hakkında kabul edilebilir imajları yaratmaya hizmet etmektedir. Bu tür insan ve iletişim etiği, belli siyasal, ekonomik ve kültürel pazar çıkarlarına uygun düşünce, duygu ve davranış biçimleri yaratma görevini yapan manipüle edilmiş bir karakter taşır. Egemen pratiklerin teorik açıklamaları da doğal olarak o pratiklerin doğasını ve etiğini meşrulaştıracaktır. Örneğin, iletişim mühendisliğinden çıkıp gelen iletişim teorisi (Shannon ve Weaver modeli, enformasyon teorisi) hangi makinenin kullanıldığına, kimin tarafından kullanıldığına, neyin ne için yapıldığına, mesajın anlamsal veya ideolojik içeriğine bakmaz; önemli olan etkili bir şekilde kullanılmasıdır. Dolayısıyla iletişim/enformasyon teorisi, aracı etkili biçimde kullanmayla ilgilenir. Fakat araçla yapılan üretimin ne gibi sonuçlar veya amaçlara sahip olduğu, kimin çıkarına örgütlendiği, ne tür riskler ve ödüller taşıdığı, risk ve ödül dağıtımının doğasının ne olduğu ve bunlarla ilgili etik konuları üzerinde durmaz. Durmaz, öncelikle çünkü teorisyenlere ve pratisyenlere parayı veren örgütlü yapı onlardan bunu istememektedir. Bunu onlardan istediğinde de örgütlü çıkarların çerçeveleri çizilir ve bu çerçevelerin içi yapısal çıkarlara işlevsel olan destekleyici ve eleştirel açıklamalarla doldurulur.

32 22 İrfan Erdoğan Dil ve etik Etik kuramlarında veya herhangi bir kuramda dilin belirleyiciliği (örneğin dil dışında gerçek olmadığı ve insanı dilin biçimlendirdiği) egemen anlatı olarak sunulduğunda, kaçınılmaz olarak diğer ideolojik görevsel uydurular ön plana geçer: Bunların günümüzde önde gelenleri etik ve ahlak gibi kavramlardır. Bu kavramlar seks, ahlak, şiddet gibi diğer ilişkisel kavramlarla birleştirilerek kötü ve uygunsuz dil betimlemeleri yapılır. Bu betimlemelerden geçerek, örneğin televizyon programlarındaki ve filmlerdeki çok daha ciddi içerik yükleri bir kenara itilip, etik ve ahlak kıstaslarıyla yasaklama ve kontrol yoluna gidilir (örneğin Murphy, 1998; Ringold, 1998; Calhoun ve Oliverio, 1999; Cavanagh, 2000). Böylece dilsel belirleyicilikle gelen bir ideolojik yapı, kendine uygun bir diğer yapıyla (etikle) desteklenip, tamamlanmaya çalışılır. Bu sırada, elbette, egemen üretim biçimi ve ilişkileri etik tartışmaları arasında rahatça kendini sürdürmeye devam eder. Hatta çok duyarlı özel şirketler tarafından desteklenen etik toplantıları ve sempozyumları yapılır, etik kitapları basılır. Halkla ilişkiler, tanıtım, promosyon, reklam adı altında özü saklayan biçimi paketleme veya biçimi öz yapma faaliyetleriyle bilinçleri şekillendirme işi sürdürülürken, örneğin, halkla ilişkiler okulları ve halkla ilişkiler cemiyetleri, bu imajla pazarlama işini, halkla ilişkilerde etik ilkelerini sunarak ve çeşitli faaliyetlerde bulunarak halkla ilişkilerin halkla ilişkilerini ve propagandasını yaparlar. Bu yapılırken, halkla ilişkilerde sorun ve çözümler, faaliyetin örgütlü çıkar ilişkileri doğasından hareket edilerek değil, faaliyetin önceden betimlenmiş ve kurgulanmış amaçlarından ve etik ilkelerinden hareket ederek sunulur. Böylece, amaçlı olarak biçimlendirilmiş dil ve iletişim yoluyla, örgütlü ilişkilerle yaratılmış bir dünyanın programlanmış söylemiyle sistem satışı yapılır. Burada, dilin belirleyiciliği satışın başarısıyla sınırlıdır ve belirlenen de ilişkinin doğası değil ilişkinin doğası hakkında olandır. Bu, ilişkinin doğası hakkında olan, ilişkinin nasıl olduğunu değiştirmez. Onun yerine etik tartışmaları ve ilkeleriyle değerlendirmeler yapılır. Etik ilkeleri ise kapitalist pazarda en başarılı olanların çalışma biçimlerinin (örneğin New York Times gazetesinin, AP nin veya büyük tekellerin) ve Türkiye gibi ülkelerde ise Amerika daki cemiyetlerin etik ilkeleridir.

33 Eleştirel Bir Giriş 23 Medya etik politikası ve çözümleri Örgütlü çıkarları gerçekleştirmeye çalışanlar günlük pratikleri sırasında daima zorunlu kaldıkları veya zorunlu hissettikleri veya hissettirildiklerinde, kendilerine en işlevsel olan çözüm yollarının getirilmesi için çaba gösterirler. Bu çabada birincil amaç kendileri için işlevsel olan pratikleri, daha verimli bir alternatif gelmedikçe, asla değiştirmemek; eğer değiştirme yolunda baskı çok ise, değiştirdiği imajını vermek, fakat gene değiştirmemek; serbest teşebbüs ve özgürlük gibi kalkanları kullanarak, sorumluluğu, dolayısıyla çözümü başkasına (çoğu kez güçsüz bireylere) yüklemektir. Yasal zorunluluk ve uygulamadan kaçılamadığı durumunda (örneğin televizyonların RTÜK kararlarına uymasında; gazetelerin tekzipleri basmasında) bile, direnme çeşitli biçimde sürdürülür. Diğer endüstriyel pratiklerde bulunan işlevsel çözümleri medya endüstrisi de kopyalar. Etikle ilgili bu taklit çözüm etik kodları icat etme biçimindedir. Sahtenin ve gerçeği bükmenin yolları burada da uygulanır: Etik kodlar çalışan profesyonellerin uyması için konur. Hiçbir etik kodda işin örgütleniş biçiminin getirdiği koşullar hedef olarak alınmaz. Hedef, serbest köleler kitlesinin bilişlerini işleme işinde sermayenin kullandığı ücretli serbest kölelerdir ki bu kişiler (kendilerini kendileriyle özdeştirme yerine BİZ diye medya sermayesiyle özdeştirseler bile) her zaman harcanabilir ve yerlerine başkaları ikame edilebilir. Medya pratiklerinde etikle ilgili önde gelen sorunların başında doğruluk; nesnellik; yansızlık ve denge; doğru temsil; uyduru, gündem saptırma (haber olmayan haberler verme, haber düzenleme gibi), gerçeklik; kaynakların dürüstlüğü, geçerliliği ve uygunluğu; aynı görüntüyü durmadan tekrar tekrar sunma; biraz sonra gibi oltalarla kandırma, ortak ve olası çıkar bağı olan güçlerle iyi ilişkiler kurup onları iyi temsil etmek, yasal haklara, kişi haklarına uymamak gelmektedir. Bunlar standartlaşmış ve bu standartlara yenileri eklenen medya pratikleridir ve dolayısıyla medya etiğidir. Dolayısıyla, bu etik ve pratik standartları kuran ve geliştirenler, her tür farklı standartları da kurabilecek bilgi ve yeteneğe büyük olasılıkla sahiptirler. Medya etiğiyle ilgili çözüm olarak, örneğin ABD de News Councils denen örgütlenmeye gidilmiştir, fakat haber örgütlerinden destek bulamadıkları için, başarısız olmuşlardır.

34 24 İrfan Erdoğan Ombudsmanlık da işlevselliği medyayı sosyal sorumluluk yönünde etkilemekten çok medya pratiklerini meşrulaştırma görevini, istese de istemese de yapan, bir yapıdır. Artan rekabet medyadaki etik sorunlarının, özellikle eğlence ve haber adı altında sunulan nicel çöplüğün bolluğu için gerekçe olarak verilir; rekabet, teorik olarak, tam aksine nicel çöplüğü ortadan kaldıran ve nitel zenginliği kuran bir karaktere sahiptir. Sorun rekabet değil, rekabetin nicel çöplüğü üretme yarışı biçiminde şekillendirilmesi ve yürütülmesindedir. Sorun Anadolu insanının bu nicel çoklukla dolu çöplüğü sevdiği değil; Anadolu insanının televizyonda ve basında çöplükten başka bir şey bulamadığı, çöplüğün medya içeriğini üretenler tarafından yoğun bir şekilde üretilip insanların buna alıştırıldığıdır. Bu durum, medyayla ilgili en ciddi etik ve sosyal sorumluluk sorunlarından biridir. Medya (televizyon, gazete, dergi, sinema, radyo, müzik endüstrisi vb) sahipleri, medyayı yönetenler, günlük haberleri yapanlardan paparazi programlarına kadar her tür içeriği oluşturan kişiler Anadolu kültürünü, geleneğini, duygusunu, düşüncesini ve vicdanını kirlettikleri için sorumlu tutulmalıdır. Bu sorumluluk da, akıllı işaretler ve aktif izleyicinin sorumluluğu teziyle insanlara hakaret ederek ve endüstrileri her tür pisliği ve çöplüğü üretmede serbest rekabet ve serbest teşebbüs ilkeleriyle sorumluluktan kurtaran sahtekarlılarla ve, örneğin, RTÜK e yasal zorunlulukla izleyici araştırması diye reytinge benzer araştırmalar yaptırmayla asla gerçekleştirilemez. Etik aynı zamanda gönüllü, kendi rızasına dayanan insan davranışı varsayımını da içerir. Medya gibi örgütlü bir yapıda üretim yapan medya profesyonelleri için pratiklerinin doğasını şekillendirmede gönüllülük, en iyi şekliyle, kendini sahibi sanan veya sahibinin sesi olmayı en iyi biçimde başarmaya çalışanlar için bile, aslında anlamsız bir iddia, duygu ve düşüncedir: Kendi materyal koşullarını yeniden üretme olanaklarından yoksun bırakılan serbest kölelerin birkaçının kendi görece yüksek ücretine ve çalışma durumuna bakarak özgürlük taslaması, sahte BİZliklerden geçerek gönüllü ve rızayla katılma düşleriyle dolması ve kendini köleleştirenin yarattığı koşulları savunması, aslında, üzücü ve aynı zamanda kendisi ve kendi gibileri için çok tehlikeli bir insanlık durumunu anlatır. Bu insanlık durumunda, örneğin, güvercinler yerler.

35 Eleştirel Bir Giriş 25 SONUÇ 19. yüzyıldan beri medya pratikleriyle ilgili olarak ve özellikle sansasyonel gazeteciliğin çıkışıyla birlikte, medyada etik konusu da toplumsal gündeme gelmiş ve tartışmalara yol açmıştır. Medyada etik tartışmasının eleştirel olanında hedef, medyayı yönetenler ve biçimlendirenler olduğundan, onlar da kendilerine uygun savunma yolları ve çözümler geliştirmişlerdir. Bu savunma yolları ve işlevsel çözümler etiksel karar verme olarak sunulur. Bu sunumlara bakıldığında, hem bir ülke içinde hem de uluslararasında herkes tarafından kabul edilen ve uyulan bir standartlar ilkesi olmadığı görülür. Aynı zamanda, medyada etik konusuyla ilgili olarak medya profesyonellerini, akademisyenleri, kamu güçlerini, ilgili halkı, çeşitli baskı gruplarını (şimdi sivil toplum örgütlerini), aileleri vb grupları içeren tartışmalar sunulur. Medya nın sorumluluk anlayışı ve sorumluluk pratiklerindeki dengenin özellikle yeni-liberal politikalarla iyice bozulması ve özel çıkarların en seviyesiz bir şekilde temsiline kadar giden haber, enformasyon ve eğlence olarak nitelenen sunumlar sonucunda, son yıllarda, yeni bir döneme girildi. Bu dönemde, bir taraftan sosyal sorumluluk günlük egemen pratiklerde ortadan kaldırılırken, sanki bu ortadan kaldırma yokmuş gibi, örneğin, otokontrol demokratik çözüm olarak sunulmaktadır. Bu sunum yapılırken, medya sunumlarının var olan karakterinin aslında bu otokontrolün bir sonucu olduğu bir kenara itilmektedir; yani yapılanla otokontrol arasında bağ kopartılmakta ve ardından bu bağla ilişkisi olmayan sahte gündemlerle meşrulaştırıcı tartışmalar yapılmaktadır. Medya ve etik konusunda sosyal bilimlerle uğraşanların yaklaşımları birkaç kategori içine yerleştirilebilir: (a) umurunda bile olmadığı için ilgilenmeyenler; (b) özel şirketlerle ve kurumlarla araştırma vb çıkar ilişkisinde olduğu için savunanlar; (c) özel şirketlerle ve kurumlarla araştırma vb çıkar ilişkisinde olduğu için ilgilenmeyenler; (d) ilgilenip savunanlar; (e) ilgilenip savunan ve ilkeler ve öneriler getirenler; (f) ilgilenip çeşitli çerçevelerde eleştirenler. Bu yaklaşımların her biri etik bağlamında ele alınıp irdelenebilir. Fakat öncelikle irdelenmesi gerekenlerin başında etik üzerinde dersler veren, konuşan, konferanslar veren ve makaleler yazanların arasında bilimsel ihmal kategorisinde olanlardır. Bu kategoride olanları en azından ikiye ayırabiliriz: (a) bilgi yetersizliği ve özenle yapmama nedeniyle ortaya çıkan yanlış bilgilendirme: Bu durumda bilim adamı hem bizi hem de kendini farkında olmadan kandırmaktadır. ve (b) farkında olarak yanlış bilgilendirme:

36 26 İrfan Erdoğan örneğin reyting ile sorumluyken, reyting bilgileriyle oynayarak, sonuçları farklı gösterme; yoksulluk araştırması yaparken soruları ve seçenekleri bilinçli olarak yönlendirici bir şekilde hazırlama; aşırma/plagiarism; korsanlık, aldatma. Enformasyonun infotainment ve reklamın infomercial yapıldığı sahtenin ve yalanın gerçek ve dürüstlük olarak satıldığı bir ortamda etikten çok daha ciddi ve güçlü bir şekilde bahsetmek ve etiğin siyasal ekonomisi ile siyasal ekonominin etiğini birlikte ele almak gerekmektedir. Derginin bu sayısında, uluslararası akademisyenler ve uzmanlar tarafından sunulan bilgiler, bu makaledeki tartışmalar ışığında da değerlendirilirse, medya ve etik konusunu alışılagelmişin dışında kavrama ve düşünme gibi çok daha ufuk açıcı ve geniş perspektif kazandırıcı bir olasılık elde edilmiş olunur. KAYNAKÇA Belsey, A. and R. Chadwick (Der.) (1998) Medya ve Gazetecilikte Etik Sorunlar. (Çev. N. Türkoğlu) İstanbul: Ayrıntı. Bertrand, Claude-Jean (2004) Medya Etiği. Ankara: BYEGM. Calhoun, Charles H.; Oliverio, Mary Ellen (1999) Self-assessment of your ethics environment. The CPA Journal, 69 (1): Cavanagh, Gerald G. (2000) Political counterbalance and personal values: ethics and responsibility in a global economy. Business Ethics Quarterly, 10 (1): Cevizci, Ahmet (2002) Etiğe Giriş. İstanbul: Paradigma. Changeux, Jean-Pierre (Ed.) (2000) Etiğin Doğal Kökenleri (Çev. N.Acar), Ankara: Mavi Ada. Erdoğan, İrfan (2006) Kurtlar Vadisi Irak: Esli-göçebe Kabil in Yenı-emperyalist Habil den Öç Alışı. İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, 22, Kış-Bahar, Fromm, Eric (1961) Marx s Concept of men. New York: Frederick Ungar. Marks, Karl (1842) Remarks on the latest Prussian sensorship instruction. İçinde: Karl Marks (1974) On freedom of the press and censorship (Çev. Padover, S. P.). New York: McGraw-Hill. s Mosco, Vincent (1996) Political economy of communication. London: Sage. Murphy, Patrick E. (1998) Ethics in advertising: review, analysis, and suggestions. Journal of Public Policy & Marketing, 17 (2): Ringold, Debra Jones (1998) A comment on the Pontifical Council for Social Communications' Ethics in advertising. Journal of Public Policy & Marketing, 17 (2): Rositzke, H. (1988) The CIA s secret operations: Espionage, counterespıonage and covert action. New Jersey: Westview Press. Society of Professional Journalists: Code of Ethics. index.htm.

37 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum - makale İletişim ve kriz: enformasyona dayalı kapitalizm ve kontrol devleti 1 Dan Schiller University of Illinois at Urbana-Champaign Özet: Bu makale kapitalizmin insan, toplum, bilgi toplumu, toplum gelişmesi, uygarlaşma, demokratikleşme ve etik gibi kavramlaştırmalarla önde gelen varsayımlarının gerçek yaşam pratikleri ışığında irdelemekte ve gerçeğin egemen açıklamalardan çok farklı olduğunu, aslında kapitalist sistemin ABD de ve dünyadaki uygulamalarının insan ve toplum için kriz yarattığını belirtmektedir. Makale demokratik kendi kendine yönetimde ABD sisteminin egemen uygulamalarının istenmeyen bir kriz yarattığı kuramsal varsayımını destekleyen bir bir tartışma sunmaktadır. Bu bağlamda krizlerin sonuçları demokratik kendi kendine yönetimle ilişkili etik uygulamaları güçsüzleştirmektedir. Engelleyen baskılar ve karşıtlıklar kamusal enformasyon akışını sağlayan görevliler ve denetimciler için rutin hale gelmiştir. Resmi politikalara eklemlenmemeyi tercih eden muhabirlere ABD yönetim birimleri gözdağı vermekte ve rahatsız etmektedir. Tekelleşen basın daima kara odaklanır ve otodenetimi taahhüt eder; ama aynı zamanda da haber sunmayı azaltarak, haber sütunlarının boyutunu küçültüp reklamlara öncelik verir. Kapitalist birikimin karakterindeki büyük dönüşümler, tamamlayıcıları olan anti-demokratik baskıları kullanmaktadır. Denetim önlemleri sadece kriz yönetimi amacıyla değil aynı zamanda ekonomi politiğin yeniden gündeme gelmiş bir alanının içinde ortak bir kar elde etme amacını korumak için de yenilenmektedir. Enformasyonun düzenlenmesindeki krizin bizatihi kendisi direnci kışkırtırken, politik ekonomiye hakim olan kriz giderek daha da görünür hale gelmektedir. Demokratik kendi kendine yönetimin etiği için, egemen kurumlar tarafından benimsenen küçük görme tutumunu etkisizleştirmeye çalıştıkça ve farklı bir enformasyon toplumu için mücadele ettikçe farklı girişimlerin politik olarak birleşmeye başlayacağını umut ediyoruz. Anahtar kelimeler: kapitalist etik, medya etiği, sansür, enformasyon kontrolü 1 Çev. Araş. Grv. Aytül Tamer (Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü) ve Esra Keloğlu İşler (Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Ens. Doktora Öğrencisi.

38 28 Dan Schiller Ana akım söylem, gelişmekte olan enformasyon toplumunun, kurumlarımızı insanileştirdiğini ve daha demokratik bir düzeni başlattığını otuz yıldır dile getirmektedir. 2 Gerçek ise farklıdır: ABD enformasyon düzenleme sisteminin bizatihi kendisi, demokratik kendi kendine yönetimde, saklı derin anlamlar ile etik uygulamaların içinde istenmeyen bir kriz yaratmaktadır. Bu olumsuz iddianın kanıtı nedir? 1. Mevcut sosyalizmin yıkılışı, küresel bir uyuma yol açmamıştır. Kapitalizme yönelik seçeneklerin alanı daraldıkça ve dağıldıkça, tam aksine kapitalizm içindeki bunalımlar ve zorlanmalar da yeniden görünür hale gelmiştir. Böylece, eski ekonomik felaket yeniden ortaya çıkmıştır. Yeniden uyanan kapitalistler arası rekabet, aşırı üretimin istikrasızlığı durumuna neden olmuştur. 3 Mevcut piyasa üretilen tüm otomobilleri içine alamazken, hala yeni otomobil fabrikaları inşa edilmeye devam edilmektedir. Buna rağmen, bu durum gitgide genelleşir ve müzmin bir hal alırken, kar sıkıntısı ve hatta büyük bir ekonomik krize doğru bir eğilim gelişmektedir. Bunun cezasını kim çekecektir? Bu ceza kime verilebilir? Ticari ve mali dengesizlikler ve yüksek teknoloji spekülasyonlarındaki büyük dalgalanmalar, hızla ulusötesileşen kapitalizmi istikrarsızlaştırırken, bu soruların cevapları şiddetle acillik kazanmaktadır. 4 Elit kesim tarafından diğerlerinin üstüne yüklenen işler, bu kökleşmiş işlevsizliklerinin zararlı etkileri hem uluslararası hem de ulusal açıdan görünmektedir. Tarihçiler, ABD nin üç politik kaygısından hangisinin Irak taki savaş konusunda öncelikli neden olduğu hakkında anlaşmazlığa düşebilirler: bölgesel güç dengesini yeniden kurma girişimi; yavaş yavaş azalmakta olan enerji stokları için garantili bir erişime karar vermek; ya da tırmanışta olan kapitalistler arası rekabet ve ekonomik dengesizliklere cevap bulma çabası. Bu faktörlerden üçü de hayati öneme sahiptir, fakat üçüncüsü diğerlerinden ayrılmalıdır. Tırmanışta olan ticari dengesizlikler ve bütçe açıklarından 2 Daniel Bell, The Coming of the Postindustrial Society. New York: Basic Books, Sert bir yorum için bkz. Vincent Mosco, The Digital Sublime. Cambridge: MIT Press, Robert Brenner, The Boom and the Bubble. New York: Verso, Gabriel Kolko, Weapons of Mass Financial Destruction, Le Monde Diplomatique Ekim 2006: 1-3; Claudio Borio, Monetary and Prudential Policies at a Crossroads? New Challenges in the New Century, Bank for International Settlements, BIS Working Papers 216, Eylül 2006.

39 İletişim ve Kriz 29 kaynaklanan ABD savunmasızlığının gitgide artması, bölgenin enerji kaynakları için uluslararası erişim konusunda ABD nin kararını hızlandırmıştır 5. Başlıca amaç, yaygın ABD egemenliğinin temelini destekleyen kaynaktan çıkan petrol zengini ülkelerin (ve muhtemelen, olası rakip sponsorların) girişimlerini önceden satın almak olmuştur. Irak taki çöküntü, üstdüzey siyasetçiler arasında bile, giderek büyüyen bir şüphe ile dile getiriliyor, fakat Orta Doğu ve Orta Asya yı kuşatma stratejisi, ABD askeri üsleriyle birlikte, kesinlikle yerinde duruyor. 6 ABD nin ulusal koşulları nelerdir? Günümüzde her ulus, elitler tarafından ulus-ötesi sermaye birikimi yapısını desteklemek için kendi yerel sosyal ve politik ilişkilerini yeniden düzenleme görevi ile yükümlü tutulur. 7 ABD de, sosyalist muhaliflerin alt edilmesi, işçi sendikalarının gücünün zayıflatılması, sermayenin hareketinin artırılması, suç ortaklığı yapan holdingleşmiş medya ve politik açıdan iyi organize olmuş sağ kesim ile, elitler ulusal çoğunluğa ayrıcalık vermediler. ABD şirketlerinin karları kırk yıldır en yüksek değerlere ulaşınca, işçi sınıfının yaşam standartlarına, işçi haklarına, emeklilik sistemine, okullara, çevre koşullarına, sağlık sigortası sistemine ve kamusal sağlığa karşı sürekli olarak saldırı yapılmıştır. 8 Ülke dışındaki savaşlar ve içerideki sert (ekonomik) koşullar enformasyon düzeni sistemine zarar vermiştir. Propaganda ve ideolojik güdümleme, gözetim ve diğer tüm denetim tedbirleri tarihsel olarak doruk noktasına ulaşmıştır. Bu enformasyon denetiminin başlıca amacı, tahminen maddileştirilecek ve böylece, gerileyen politikaları takip etmesi için pazar sisteminin çıkarlarının serbest kalmasını sağlayacak ekonomik, politik, çevre ve halk sağlıyla ilgili krizleri idare etmek ve yönünü değiştirmektir. Bu bağlamda krizlerin sonuçları demokratik kendi kendine yönetimle ilişki halinde olan etik uygulamaları güçsüzleştirmektedir. 2. Engelleyen baskılar ve karşıtlıklar, kamusal enformasyon akışını temin eden demokrasinin oksijenini sağlamak için çalışan görevliler ve 5 Uzlaşımcı bir bakış açısı için bkz. Noam Chomsky, Beyond the Ballot, CounterPunch Chalmers Johnson, The Sorrows of Empire. New York: Jerry Harris, Globalization and Class Struggle in Germany, Nature, Society, and Thought, Vol. 18 No. 3 (2005): Francesco Guerrara and David Wighton, US Set for Record Run of Profits, Financial Times, 5 Temmuz 2006: 15.

40 30 Dan Schiller denetimciler için rutin hale gelmiştir. 9 Resmi politikalara eklemlenmemeyi tercih eden (özellikle sert misilleme ile karşılaşan El-Cezire başta olmak üzere yabancı haber ajansları tarafından çalıştırılan) muhabirleri ABD yönetim birimleri gözdağı vermekte ve rahatsız etmektedir. 10 Hükümet yetkilileri, kamusal söylemi sistematik yanlış enformasyon ile kirletmek için, bireysel çalışan muhabirlere ve halkla ilişkiler şirketlerine üstü örtülü ödemeler yapmaktadırlar. 11 Kütüphanecilere kullanıcı kayıtlarını polis güçlerine teslim etmeleri için gizlice emir verilmiştir. 12 Akademisyen bilgisayar mühendisleri ve matematikçiler, bilimsel konferanslarda algoritmanın şifrelenmesi konusunda araştırmalarını sunmaları için yasal eylemlerle korkutulmaktadırlar. 13 Farklı idari görevler için, otorite özel üstlenicilere taşeron olarak verildikçe, federal ve eyalet bilgi edinme hakkı yasaları atlanmış ve kamunun enformasyona erişimi tekrar daraltılmıştır. (Özellikle göze çarpan bir örnek, kar amacı gütmeyen bir Kaliforniya şirketi olan Tahsis Edilen İsimler ve Numaralar İnternet Şirketi nin (Internet Corporation for Assigned Names and Numbers) ABD Ticaret Bakanlığı na verileri rapor etmesidir. 14 ) Her zamankinden daha çok tekelleşmiş olan basın şirketleri, habere ayrılan yeri azaltırken, kâr üzerine odaklanmakta ve oto-kontrol ile meşgul olmaktadır: Öte yandan, 9 Robert W. McChesney, Rich Media, Poor Democracy: Communication Politics in Dubious Times. New York: New Press, 2000; John E. Buschman, Dismantling the Public Sphere: Situating and Sustaining Librarianship in the Age of the New Public Philosophy. Libraries Unlimited, Gazetecilerin gizli kaynaklara erişmesini engellemek için girişimlerde bulunan hükümet görünüşe göre New York Times, Washington Post, ABC News gibi önemli haber örgütlerinden edilen telefonların izlerini takip etmek için Patriot Act teki terröristlere karşı hazırlanmış olan bir düzenleme kullanıyor. Democracy Now, Freedom of the Press Under Attack, 16 Mayıs 2006, erişim 18 Mayıs James Bamford, The Man Who Sold the War, Rolling Stone erişim 20 Kasım 2005; Abby Doodnough, U.S. Paid 10 Journalists For Anti-Castro Reports, New York Times, 9 Eylül 2006: A9; Another Contract for Company that Planted News in Iraq, NewYork Times 28 Eylül 2006: A Leigh S. Estabrook, Public Libraries and Civil Liberties: A Profession Divided. Urbana: Library Research Center, Siva Vaidhyanathan, The Anarchist in the Library. New York: Perseus Publishing, 2004: Alasdair Roberts, Blacked Out: Government Secrecy in the Information Age. Cambridge University Press, 2006: 159.

41 İletişim ve Kriz 31 öndegelen gazeteler gazetenin boyutunu küçültmeyi ve reklama daha büyük yer ayırmayı planlarken, ABD basın endüstrisindeki çalışanların sayısı 1990 ile 2004 yılları arasında %18 oranında azalmıştır. 15 Mesleki erozyon tehlikesine vurgu yapan Reporters Without Borders/Sınır Tanımayan Gazeteciler, basın özgürlüğü açısından 2006 da ABD nin dünya listesinde 53ncü sırada tekinin dokuz sıra altında- olduğunu belirtmişlerdir. 16 Demokratik süreçlere yönelik aşağılama kurumsallaştırılmaktadır. İki partinin, polis-devlet gücünün sürekliliğini gerçekleştirmeye giden sinsice adlandırılmış ABD Vatanseverlik yasasının (Patriot Act) ivediklikle kabul ettiğini ve yeniden yetkilendirdiği- görüyoruz. 17 ABD NSA (Ulusal Güvenlik Konseyi) tarafından yurtiçi telekomunikasyonun ağlarının yetki almadan elektronik olarak izlendiği bildirilmiştir. 18 Daha az bilinen bir örnek ise ABD 15 Mark Crispin Miller, The Death of News, The Nation, 3 Temmuz 2006, erişim 6 Ekim 2006; Who Killed the Newspaper? The Economist, 26 Ağustos 2006: 9; Katharine Q. Seelye, Times to Reduce Page Size And Close a Plant in 2008, New York Times 18 Temmuz 2006: C5; Richard Waters, Hold the Front Page For Advertising Space, Financial Times 8 Ağustos 2006: 4; ayrıca bkz. James R. Compton, The Integrated News Spectacle: A Political Economy of Cultural Performance. New York: Peter Lang, 2004; Eric Klinenberg, U.S.: Here Isn t The News, Le Monde Diplomatique Ekim 2005; Adam Jones, Costly Kiosk: How French Dailies Are Struggling to Retain Their Savoir Faire, Financial Times 1 Ağustos 2006: Reporters Without Borders, Worldwide Press Freedom Index 2006, erişim 24 Ekim 2006, 17 Nancy Chang, Silencing Political Dissent. New York: Seven Stories, 2002; James X. Dempsey and David Cole, Terrorism and the Constitution. Washington, D.C.: First Amendment Foundation, Ocak 2002: U.S. Eavesdropping Is Allowed To Continue During Appeal, New York Times, 5 Ekim 2006: A lerin ortalarında ABD Senatosu, yılları arasında National Security Agency (Ulusal Güvenlik Konseyi) nin istihbarat çalışmaları sırasında, iş, sanat ve -bazı Kongre üyeleri de dahil- politika çevrelerinin önde gelen isimlerini de kapsayan Amerikalı hakkında National Security Agency bilgi toplamış olunduğunu buldu. Greg Lipscomb, Private and Public Defenses Against Soviet Interception of U.S. Telecommunications: Problems and Policy Points, Harvard Program on Information Resources Policy Working Paper W-78-6, Nisan 1978: 15, alıntı yapılan kaynak U.S. Senate, Supplementary Detailed Staff Reports on Intelligence Activities and the Rights of Americans. Final Report of the Selected Committee to Study Governmental Operations with Respect to Intelligence Activities. Book III. Washington, D.C., 1978: 778. Bu şatafatlı tarihi okumak için bkz. Patrick Radden Keefe, Chatter: Uncovering The Echelon Surveillance Network And the Secret World of Global Eavesdropping. New York: Random House, 2006.

42 32 Dan Schiller başsavcısına göre, Başkan Bush, şahsi olarak, Adalet Bakanlığı nın etik birimini, yurtiçi casusluk programının onaylanmasında hükümet avukatlarının oynadığı rolün incelenmesi konusunda engellemiştir. 19 İlk kez 1953 de yasal olarak kabul edilen devletin gizlilik hakkı, yargının enformasyonu kamu gözünden saklamak için saldırganca yeniden mevzilendirilmiştir. 20 Federal İletişim Komisyonu Başkanı, komisyon çalışanları tarafından hazırlanan bir çalışma taslağın bütün kopyalarının yok edilmesi emrini verdiği belirtilmektedir. Bu çalışma, medya sahipliği alanında büyük şirketlerin birleşmesi ile oluşan tekelleşmenin, yerel televizyon haber sunumuna zarar verebileceğini ileri sürmektedir. 21 Siyasal manipülasyonu kolaylaştırmakta kullanılan korkunun üretimi ticari medya kültürüne ve haberlere nüfuz etmektedir. 22 Terör savaşı ne mekansal ne de zamansal sınırlara saygı göstermezken, bazen işbirliği olarak maskelenen enformasyona dayalı denetimler uluslararası olarak da tasarlanmaktadır lerde, Başkan Carter ın, Intelsat yoluyla uluslararası telekomünikasyonunu kesmekle İran ı tehdit ettiği söylenmektedir. 24 ABD yönetiminin internet domain/alan isim sisteminin yönetimini ele geçirmesi, 19 Neil A. Lewis, Bush Blocked Ethics Inquiry, Official Says, New York Times 19 Temmuz 2006: A Louis Fisher, In The Name of National Security: Unchecked Presidential Power and the Reynolds Case. Lawrence: University Press of Kansas, John Dunbar, Lawyer Says FCC Ordered Study Destroyed, Associated Press 15 Eylül Yukarıda belirttiğim gibi, 2004 de 16,5 milyar dolarlık bir kültür endüstrisi holdingi olarak biçimlendirilen NBC Universal in yeni bütçesini çok küçültmek için kendisini yeniden konumlandırarak yeni dijital medyayı kendi çıkarına kullanmayı planladığı rapor edilmiştir. Brooks Barnes, NBC Universal to Slash Costs In News, Prime-Time Programs, Wall Street Journal, 19 Ekim 2006: A1. 22 David L. Altheide, Terrorism and the Politics of Fear. Lanham: AltaMira Press, 2006; Cultural Studies Vol. 20, No. 4/5, Temmuz-Eylül Philip S. Golub, The Will to Undemocratic Power, Le Monde Diplomatique, Eylül 2006, Muhafazakar politika uzmanı James Q. Wilson nın belirttiği gibi, Terör savaşı..benim hayatım boyunca olduğu gibi çocuklarımın hayatı boyunca da sürecektir. Wilson, Pre- Emptive Surveillance, Wall Street Journal 21 Ağustos 2006: A10. Newt Gingrich, ABD Temsilciler Meclisi nin eski sözcüsü, Kongre den III. Dünya Savaşı na girdiğimizi onaylayan bir yasanın geçmesi gerektiğini köşe yasızında dile getirmektedir. Newt Gingrich, Bush and Lincoln, Wall Street Journal 7 Eylül 2006: A Oswald H. Ganley-Gladys D. Ganley, To Inform or To Control? The New Communications Networks. New York: McGraw-Hill, 1982: 46.

43 İletişim ve Kriz de (Başkan Clinton yönetimi sırasında) iletişime erişimi reddeden ABD nin tek taraflı eylem korkularını canlandırmıştır. Bu korkuları ICANN ve ABD Ticaret Bakanlığı arasında yakın zamanlarda yeniden yapılan anlaşma bile hafifletememiştir. 25 Bir diğer etkin inisiyatif, büyük bir ölçüde içeriği düzeltilen - Bilgi Yönetme Haritası olarak adlandırılan Savunma Bakanlığı belgesinin gizliliğinin ortadan kalkması ile yüzeye çıktı. Bu raporda, BBC ye göre interneti anlamak düşmanın savunma sistemini çözmekle eşit gibi görünmekte ve siber saldırılar ve internet ile mücadele için elektronik savaş tedbirleri tasavvur edilmektedir. 26 Bu belgenin iki özelliği oldukça dikkate değerdir. Birincisi, spectruma dayalı sistem alanının tamamını hedeflemekte, ABD ordusu yeryüzündeki her telefonu, her net bağlantılı bilgisayarı, her radar sistemini kontrolü altında tutabileceği bir gücü araştırmaktadır. İkincisi, yabancı dinleyiciler için hazırlanmış enformasyonun giderek ülke içi dinleyicimiz tarafından tüketilmesinden dolayı, - Amerikan İç Savaşı ndan itibaren ilk kez Amerika kıtası askeri operasyonlara sahne olarak kullanılmakta- propaganda faaliyetleri kasıtlı olarak ABD halkını kapsamaktadır den bu yana ABD nin, Orta Doğu da yayın yapan radyo ve televizyon yayıncılarının yıllık saatini, maddi olarak desteklemesi rastlantısal değildir. 28 Tüm bu örnekler, yavaş bir biçimde, enformasyon üstünlüğünün sistematik olarak geliştirilmesine ve sömürüsüne dayanan yeni bir internet ağı merkezli savaş ekseni oluşturmak için ABD ordusunun stratejisinin devam edegelen dönüşümü ile uyumludur National Research Council, Committee on Internet Navigation and the Domain Name System, Signposts in Cyberspace: The Domain Name System and Internet Navigation. Prepublication Copy. Washington, D.C.: National Academies Press, 2005, 5-46; ICANN, New Agreement Means Greater Independence in Managing the Internet s System of Unique Identifiers, 29 Eylül 2006, erişim 9 Ekim 2006, Milton Mueller, ICANN s New MoU: Old Wine in a New Bottle, 30 Eylül 2006, _ Adam Brookes, US Plans to fight the net revealed, BBC News 27 Ocak 2006, erişim 1 Şubat 2006, stm 27 Robert Block-Jay Solomon, Pentagon Steps Up Intelligence Efforts Inside U.S. Borders, Wall Street Journal, 27 Nisan 2006: A1. 28 Lauren Etter, Five Years After 9/11: How Have Things Changed? Wall Street Journal, 9-10 Eylül 2006: A6. 29 Peter Dombrowski-Eugene Gholz, Buying Military Transformation: Technological Innovation and the Defense Industry. New York: Columbia University Press, 2006: 8-12 and

44 34 Dan Schiller 3. Daha kapsamlı bir denetim devleti oluşturmaya yönelik faaliyetler bugünün enformasyon kısıtlama politikasını açıklamak için yeterli olabilir. Ancak hikâye burada bitmemektedir, çünkü kapitalist sermaye birikiminin karakterindeki büyük dönüşümler, tamamlayıcı anti-demokratik baskıları kullanmaktadır. Bunu daha netleştirmek için enformasyonu emtialaştırmanın karmaşık sürecine kısaca bir göz atmamız gerekmektedir. Uzun zamandır iletişim ve enformasyon, refah tarım, madencilik ve imalat gibi yaratma kaynakları başka yerlerde olan politik ekonomiye gerekli olan yardımcı unsur olarak varolmuştur. Emtialaştırma, işçiliği ücretlendirerek ve kar arayışı içerisindeki işlemlerle üretim ve mübadelenin eski biçimleri ile yer değiştirmiş ve bu önce öteki ülkelerde yayılmıştır. Yüzyıllar önce, iletişim ve enformasyon zaman zaman kar amaçlı, temelde ekonomik olarak marjinal ve bölgesel olarak sınırlanmış sermaye birikimlerinin alanı olmuştur. Ancak 19. yüzyılda, emtialaştırma yayılmaya başlamıştır. Bu değişimin altında, uluslararası pazarın büyümesi, iletişim ve enformasyon emtialarının üretimi, işlenmesi, depolanması ve dağıtımına ilişkin olarak başarılı teknolojik icatlar yatmaktadır. Karar değişiklikleri, ancak İkinci Dünya Savaşı sonrası yirmi yıllık dönem içerisinde başlayabilmiştir. Benim hızlandırılmış emtialaştırma olarak adlandırdığım Piramitleştirme süreci yoluyla kapitalizmin merkezi, yaygın enformasyon ve kültürel üretim alanlarını kuşatmak için genişletilmiştir. 30 Bu tarihi dönüşümün üç niteliği üzerinde durulmayı hak etmektedir. İlki, daha önceki teknolojik sınırların aşılmasıyla, emtialaştırma dijital mikroelektronik alanında sürekli büyüyen müşterek bir kurumun üzerine oluşturulmuş ve inşa edilmiştir. Bu bağlamda, sermaye, üretim ile kültürel ve enformasyon kaynaklarının sirkülasyonunu, yeni kar yapıcı birikim bölgeleri içine dönüşümü için mücadeleler başlatabilirdi. Daha önce hükümet, okullar, üniversiteler, müzeler ve kütüphaneler tarafından oluşturulan çok büyük ölçekli kamusal enformasyonun kar yapma amacıyla, sermaye tarafından ele geçirilme çabaları bir dizi önemli çatışmaya neden olur. İkincisi, enformasyonun emtialaştırması aynı şekilde ülke devletler ve koloni imparatorluklar tarafından empoze edilen öncelikli uzamsal limitler yoluyla patlak verir. Neoliberal politikaların yükselişiyle birlikte, emtialaşmanın alanı 30 Başka bir yerde bu emtialaştırma eğilimini kuşatmayı açıklamaya başlamıştım: Bkz. Dan Schiller, How To Think About Information. Urbana: University of Illinois Pres, 2007 yılında basılacak.

45 İletişim ve Kriz 35 hızlı bir şekilde uluslararası şirketler aracılığı ile genişlemiş, Sovyet sosyalizminin çöküşü ve Çin'in piyasayı parsellemesi ile en sonunda gerçek anlamıyla küresel olmuştur. Üçüncüsü, iletişim ve enformasyon içerikli iş yapma eğiliminin ölçeği de bütünüyle sanayileşmedir: bütün ekonomik sektörlere uzanır ve sadece arz yönünde değil ayrıca talep tarafında da ortak kullanıcılar arasında yer alır. Bu konuda Microsoft gibi Wal-Mart da önemli bir rol üstlenmiştir. Bunlar birleştikçe, bu değişimler kapitalist politik ekonomiyi yeni bir gelişim döngüsüne sürüklemiştir. İletişim ve enformasyon böylece artık sadece ideolojik alanda işlememekte, ayrıca daha geniş ölçekte kapitalizmin doğrudan tekrar-üretimi için ekonomik girdilerde de işlemektedir. Kendileri için kar yapmanın temel merkezi haline gelmişlerdir. İşte tam burada enformasyon olarak ilan edilen gizli anlam yatmaktadır. Filmler ve bilgisayar oyunları ve TV programları, müzik kayıtları, fotoğraflar ve haberler ayrıca telefon konuşmaları muhasebe ve kelime işlemci programlar ve biyomedikal ve genetik materyaller gibi dijital biçime dönüştürülebilen veya soyutlanabilen her şey kuşatılmıştır. Buna ek olarak söz konusu tamamen farklı enformasyon akımlarının üretimi, işlenmesi ve değişimi için kullanılan bilgisayar donanım ve programları da yer almaktadır. Amerikan sermayeli şirketler bu hızlandırılmış emtialaştırma sürecine öncülük etmişlerdir. Bazıları bu yolda acı çekip yolda kalmış ancak Microsoft, Cisco, Intel, Google, Yahoo, ebay, Pfizer, Monsanto ve diğer yüksek teknoloji güçleri gibiler küresel pazar liderliğinin keyfini yaşamaktadırlar. Amerikan şirketleri uzun süredir emtialaştırma sürecinde kesintilere uğratıldılarsa da Amerikan hükümeti bu sürekli genişleyen uluslararası birikim bölgesinde sermayenin hükmetmesinde öncülüğünü sürdürmektedir. Bilhassa, devlet birimleri sermayenin daha çok kuşatan, izleme, tesis etme ve özel mülkiyet gibi enformasyonu koruma uygulamalarını idare etme ihtiyaçlarını savunmaktadır. 4. Bu bağlamda, günümüzün antidemokratik eğilimi belirli bir tarihsel özgüllüğü açıklar: Denetim önlemleri sadece kriz yönetimi amacıyla değil aynı zamanda ekonomi politiğin yeniden gündeme gelmiş bir alanının içinde ortak bir kar elde etme amacını korumak için de yenilenmektedir. Bu nedenle, 1998'de Michael Perelman'ın da belirttiği gibi, enformasyon ekonomisinin

46 36 Dan Schiller polis güçleri şimdiye kadar gördüğümüz bütün güçlerden daha güçlü olacaklardır. 31 Bir taraftan, telif, patent ve marka haklarının elde tutulmasını sağlayan uluslararası kanunları yaymak için yıllardır sistematik şekilde çalışan ve genellikle başarılı olan ABD`nin çabaları, diğer taraftan ABD'nin kendi içinde Millenyum Dijital Telif Hakkı Sözleşmesi ni korumak için kullanılan sistemleri tuzağa düşürebilecek teknolojinin kullanımını ve sirkülâsyonunu suç sayması; fikri mülkiyet alanını büyük ölçüde genişletmiştir. Devletin koruyucu şemsiyesi altında, şirketler enformasyon sirkülâsyonunda tamamen yeni bir kontrol seviyesi oluşturmak için dijital haklar yönetimi teknolojisi oluşturmaktadırlar. 32 Mal sahipliği için internet dağıtım kanallarının, paylaşılan enformasyonun kar esaslı formlarının önlenmesi amaçlanmaktadır. İçerik endüstrileri olarak adlandırılanlar ürünlerini telif hakkı, kontrat ve dijital kilit ile üçlü mühürlü veri kaynağı halinde sunmak için bir analistin de ifade ettiği gibi sızıntı korumalı satış ve teslimat sistemleri oluşturma niyetindedirler. Böylece, erişimi, kullanımı ve fikirlerin ve ifadelerin akışını sürekli olarak kontrol edebilirler. 33 Şirketler, tüketiciler ve çalışanlara karşı yeni enformasyon izleme ve düzenleme şekillerini de yönetmektedirler. Amerikan Yönetim Derneği tarafından yapılan şirket uygulamalarına ilişkin anket, örneklenen şirketlerin dörtte üçünün internet kullandığı, %55'inin depolayıp tekrar gözden geçirdiği, %51'inin video ile izlemeyi kullandığı ve %22'sinin telefon görüşmesi kaydettiği bilgisini vermiştir. 34 Gerekli program ve donanımları tedarik etmek; EMC, Cisco, Microsoft ve IBM gibi birçok büyük ileri teknoloji şirketlerinden oluşan bir sıcak pazar haline gelen yeni bir güvenlik endüstrisidir. 35 Benzer şekilde, biometriği, radyo frekansı tanımlama 31 Michael Perelman, Class Warfare in the Information Age. New York: St. Martin s Press, 1998: Michael Godwin, Digital Rights Management: A Guide for Librarians, OITP Technology Policy Brief. American Library Association Office for Information Technology Policy, Ocak 2006, erişim 15 Mayıs 2006, 33 Siva Vaidhyanathan, The Anarchist in the Library. New York: Perseus Publishing 2004: Phred Dvorak ve Vauhini Vara, At Many Companies, Hunt for Leakers Expands Arsenal of Monitoring Tactics, Wall Street Journal 11 Eylül 2006: B1, B3. 35 Charles Forelle and Vauhini Vara, IBM to Bulk Up in Internet Security, Wall Street Journal, 24 Ağustos 2006: B3.

47 İletişim ve Kriz 37 etiketleri, diğer otomatik tanımlama biçimleri ve veri tutmayı sundukları için 'şirketler yeni teknolojinin kullanılması ile artarak polis kuvvetleri haline gelmektedir. 36 Belirti olarak, şirket hassas enformasyon sızıntısı böylece Financial Times'ın "etik olarak şüpheli araştırma taktikleri" olarak adlandırılan, sadece yürütme organları birimleri tarafından değil, Hewlett- Packard gibi büyük şirketler tarafından da, muhabirlerin telefon kayıtlarını elde etmek ve bütün bir yıl boyunca yalnızca bir gazeteciyi izlemek için ücretli olarak özel araştırmacıların çalıştırılmasına yol açmaktadır. 37 Veri toplama 38, erişim denetimi, sistem bütünlüğü, şifreleme, denetim ve izleme, yapılanma düzenlemesi ve sağlaması ortak kullanıcılar tarafından zararsız hatta iyi olarak sunulmaktadır. 39 Fakat bu teknolojiler aslında merkezi mülki denetimin büyük ölçüde genişletti. 40 Enformasyonun özel bir mal olarak yükselişi aynı zamanda devlet birimleri ve iş dünyası arasında daha sıkı ilişkilerin başlangıcıdır, bu eğilimde "terör savaşı" retorik kılıf sağladığı için yeniden etiketlenen özel veri üzerindeki herhangi bir saldırıya izin verilmesi söz konusudur. 11 Eylül saldırılarından kısa bir süre sonra senatör Sam Brownback (Kansas) "terörizm savaşı, geniş anlamda, enformasyon savaşıdır" 41 iddiasında bulunmuştur. Bir 36 Preemptive Media, Surveillance Creep! New Manifestations of Data Surveillance at the Beginning of the Twenty-First Century, Radical History Review Spring 2006 (95): 80; Kelly Gates, Biometrics and Access Control in the Digital Age, NACLA Report on the Americas, Mart/Nisan 2006: Kevin Allison, HP Inquiry Finds Evidence Other Companies Used Spy Methods, Financial Times, 30 Eylül-1 Kasım 2006: 1; Nine Journalists Phone Records Targeted in H-P Probe of Leaks, Wall Street Journal, 8 Eylül 2006: A13; Pui-Wing Tam, A Reporter s Story: How H-P Kept Tabs On Me for a Year, Wall Street Journal, 19 Kasım 2006: A1, A Robert O Harrow, No Place to Hide. New York: Free Press, 2005; Walter M. Brasch, Fool s Gold in the Nation s Data-Mining Programs, Social Science Computer Review 23 (4) Kış 2005: U.S. Government Accountability Office, Technology Assessment: Cybersecurity for Critical Infrastructure Protection, GAO , 28 Mayıs 2004, Özet; U.S. Government Accountability Office, Critical Infrastructure Protection: Department of Homeland Security Faces Challenges in Fulfilling Cybersecurity Responsibilities, den alıntılanmıştır. GAO , 26 Mayıs 2005, İkisinin de erişimi 3 Haziran 2005, 40 Siva Vaidhyanathan, The Anarchist in the Library. New York: Perseus Publishing, 2004: Marjorie Valbrun, Senate Votes Overwhelmingly To Pass Border-Security Bill, Wall Street Journal, 19 Nisan 2002: A5.

48 38 Dan Schiller önceki yasaklamaları atlayarak, devlet birimleri ve şirketler büyüyen elektronik veri havuzunu kişilerin gündelik e-postalarından 42 geçerek rutin olarak erişmekte ve seçerek paylaşmaktadırlar. Federal, eyalet ve yerel polis güçleri tarafından müşteri verileri için Time AOL birimi sahasından yılda yaklaşık olarak 12,000 istek yapılmaktadır; AOL çalışanları günde 24 saat çalışarak bu tip isteklere ve bu amaca hizmet eden çağrı merkezine bilgi sağlamaktadırlar. 43 Genellikle Google'ın Çin devlet sansürcüleri ile olan işbirliği rapor edilmiştir ancak ABD gibi Google da "gayri resmi olarak hukuki icra birimleriyle çalışma geleneğindedir, kişilerin kendi isteklerini gösteren bir belge olmaksızın kimlik tespit bilgilerinin izini sürme işinde çalıştıklarını" kabul etmemektedir te Amerika nın en üst düzey yönetimini temsil eden 160 genel müdürden oluşan bir grup, sağlıklı bir internet alt yapısını güçlendirmek için hükümete çağrıda bulundu Şubatında Yurt Güvenliği (Department of Homeland Security) Bakanlığı, yedi farklı kurulu seviyesinde Intel, Microsoft, Symantec, Verisign ve diğer şirketlerin beraberce katılmasıyla bunlara ek olarak İngiltere, Avusturya, Yeni Zelanda ve Kanada hükümetlerinden de 42 Robert O Harrow, Jr., No Place To Hide. New York: Free Press, 2005; ve Alasdair Roberts, Blacked Out: Government Secrecy in the Information Age. Cambridge University Press, Bu girişimler anlamlı tanıtıma razı olmaktadır birkaç benzer vaka için bkz: Riva Richmond, Network Giants Join Campaign To Beef Up Security of Systems, Wall Street Journal, 27 October 2004: B2B; Riva Richmond, Job of Guarding Web Is Shifting To the Network s Infrastructure, Wall Street Journal, 19 Mayıs 2005: B4; Li Yuan, Companies Face System Attacks From Inside, Too, Wall Street Journal, 1 Haziran 2005: B1, B4; Robert Block, In Terrorism Fight, Government Finds a Surprising Ally: FedEx, Wall Street Journal, 26 Mayıs 2005: A1, A5; Gary Fields, Ten-Digit Truth Check, Wall Street Journal, 7 Haziran 2005: B1, B6; David Pringle, Security Woes Don t Slow Reed s Push Into Data Collection, Wall Street Journal, 3 Haziran 2005: C1, C4; 43 Robert Block, Requests for Corporate Data Multiply, Wall Street Journal, 20 Mayıs 2006: A4. 44 John Battelle dan aktarılmıştır, The Search: How Google and Its Rivals Rewrote the Rules of Business and Transformed our Culture. New York: Portfolio, 2005: İş dünyası yuvarlak masası, Essential Steps to Strengthen America s Cyber Terrorism Preparedness, Haziran 2006, publications

49 İletişim ve Kriz 39 gelen temsilcilerle bir simüle edilmiş siber saldırısına karşı koordinasyon mekanizmalarını ve buna karşı yanıtı test etmek için ilk "tam ölçekli siber güvenlik uygulaması" -"Siber fırtına"- yürütmüştür. 46 Kabaca, "kamu ve özel sektör arasında etkin ilişki" olarak kavramlaştırılarak açıklanan ve kurulan siber altyapının korunması olduğu apaçık bir öncelik olmuştur Son fakat can alıcı noktaya geldik: Şirket-devletin aciliyetlerini yönetmek ya da enformasyonu özel bir mal gibi güvenlik içine almak yollarından hangisini tutacağı konusunda kesinlik yoktur. Eğilim yekpare olmadığı için, her biri önemli kurumsallaşmış karmaşıklıklarla kendini gösterirken, kendi birleşmeleri bile teminat vermekten uzak, her ikisi içinde aynı şekilde pürüzlü ve sorunludur. Gerçi, ABD'de gerçek ve resmi demokrasi arasındaki gedik hızla açılmaktadır, 48 fakat açıkça otoriter toplumların özelliğini gösteren kamu ve özel gücün tümüyle kaynaşmasına şahit olduğumuzu iddia etmek yanlış olacaktır. 49 En önemlisi, enformasyonun düzenlenmesindeki krizin bizatihi kendisi direnci kışkırtırken politik ekonomiye egemen olan kriz giderek daha da görünür hale gelmektedir. 20 az gelişmiş ülkenin ulusun oluşturduğu örgüt "WTO'nun kendi neoliberal amaçlarının yerine getirilmesini hızla ilerletmek kudretinin sonunun geldiğini" Immanuel Wallerstein, 2003 başında Cancun'da, bilhassa bunların telif hakları ve patentlere 50 ait olduğunu vurgulamaktadır. Farklı ülkelerdeki çiftçiler, tohumların ve fidanların yeniden ekilmesi ve kullanılmasına getirilen sınırlamalara direnmeye başlamışlardır 51 ; aynı zamanda, yerli halkın yerel bitki örtüsünün tibbi özellikleri hakkındaki enformasyonun şirketler tarafından çalınmasına karşı mücadeleler 46 Anne Broache, Homeland Security Wraps Up First Mock Cyberattack, C/net News.com 27 Şubat 2006, wrps+up+first+mock+cyberattack/ html 47 Philip E. Auerswald, Lewis M. Branscomb, Todd M. La Porte, and Erwann O. Michel-Kerjan, (Eds.), Seeds of Disaster, Roots of Response: How Private Action Can Reduce Public Vulnerability. New York: Cambridge University Press, 2006: xv. 48 Golub, The Will to Undemocratic Power. 49 Robert A. Brady, The Spirit and Structure of German Fascism. New York: Immanuel Wallerstein, The Curve of American Power, New Left Review 40, Temmuz-Ağustos 2006: Siva Vaidhyanathan, Anarchist in the Library. New York: Perseus, 2004: 89.

50 40 Dan Schiller verilmektedir. Bunlar karşıtlığın tek kanıtı değildir. Yasalarca kontrol edilmeyen yüksek-teknolojik elektronik üretim, sosyal adalet için ısrarlı talepleri ortaya çıkarmıştır. 52 Farklı bir cephede, "pek çok ulus ABD'nin bütün dünyada temel internet politikalarını oluşturmasının derin bir adaletsizlik" olduğunu düşünmektedir. 53 ABD yürütme organının internet üzerindeki kontrolünü değiştirmek için internet yönetim mekanizmalarında daha fazla uluslararasılaşma talepleri seslendirilmeye başlanmıştır. Protestolar, kamu hizmetleri ilkeleri üzerindeki kazanç sağlayan şirket zorunluluklarına karşı devam etmektedir (mesela; arama işlemlerinde eşit muamele etme ve mülkiyetin olmaması gibi). Google gibi başlıca çevrimiçi arama motorlarının yapılanmasında bunun gibi arama motorlarında kimi zaman yeni ve iyileşitirilmiş teknik kurulum 54 ile ABD kültürel emperyalizminin sağlandığı görülmektedir. Demokratik kendi kendine yönetimin etiği için, egemen kurumlar tarafından benimsenen küçük görme tutumunu etkisizleştirmeye çalıştıkça ve farklı bir enformasyon toplumu için mücadele ettikçe politik olarak farklı girişimlerin birleşmeye başlayacağını umut ediyoruz. 52 Örneğin, bkz. Ted Smith, David A. Sonnenfeld ve David Naguib Pellow, Challenging The Chip: Labor Rights and Environmental Justice in the Global Electronics Industry. Philadelphia: Temple University Press, Goldsmith and Wu, Who Controls The Internet?: Jen-Noel Jeanneney, Google and the Myth of Universal Knowledge. Chicago: University of Chicago Press, 2007.

51 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Presentation Article Communications and the crisis: informationalized capitalism and the control state Dan Schiller University of Illinois at Urbana-Champaign Abstract: This article presents a discussion supporting the theoretical assumption that the dominant practices of the U.S. system are contributing to an unacknowledged crisis in democratic self-governance. For the ethical practices associated with democratic self-governance, the results have been debilitating. Disabling pressures and constraints have become routine for the caretakers and guardians of public information. U.S. executive branch agencies harass and intimidate reporters who elect not to embed with official policies. An ever-more concentrated corporate press fixates on profit and engages in self-censorship while cutting back on news reporting, reducing newspaper size and to giving still greater preferment to advertisement. Profound mutations in the character of capitalist accumulation are exerting complementary antidemocratic pressures. Control measures are being innovated not only for purposes of crisis management, but also to protect corporate profit-taking within a newly elevated area of the political economy. The crisis in information provision itself is provoking resistance as its dominative political economy becomes more explicit. We may hope that disparate initiatives will begin to be unified politically, as we work to neutralize the contempt held by dominant institutions for the ethics of democratic self-governance, and struggle to make a different (information) society. Keywords: Ethics, journalism ethics, capitalist ethics, political economy, media ethics, communication control

52 42 Dan Schiller For thirty years, mainstream discourse has trumpeted that an evolving information society is about to humanize our institutions and inaugurate a more democratic order. 1 The reality is different: the U.S. system of information provision itself is contributing to an unacknowledged crisis in democratic self-governance, with profound implications for ethical practice. What is the evidence for this unhappy assertion? 1. The collapse of existing socialism did not lead to global harmony. As alternatives to capitalism narrowed and collapsed, rather, stresses and strains reappeared within capitalism. Indeed, an old economic scourge has been reawakened. Resurgent inter-capitalist competition has induced a destabilizing condition of overproduction. 2 When existing markets are unable to absorb all the automobiles that are being produced, and yet new automobile plants continue to be built, and when this circumstance becomes increasingly generalized and chronic, there develops a secular tendency to profit-squeezes, even to full-fledged economic crisis. Who will absorb the resulting punishment? Who can be made to? As trade and financial imbalances and a spectacular surge in high-tech speculation further destabilize a rapidly transnationalizing capitalism, these questions acquire sharpening urgency. 3 Efforts by elites to offload onto others the hurtful effects of these deepseated dysfunctions are apparent both internationally and domestically. Historians may dispute which of three U.S. policy concerns is primarily responsible for the War on Iraq: an attempt to remake the regional balance of power; a fixation on guaranteeing access to dwindling energy stocks; or an endeavor to respond to mounting inter-capitalist rivalry and economic instability. All three factors are vital, but the third should be singled out. Increased U.S. vulnerability stemming from mounting trade imbalances and budget deficits has escalated U.S. resolve to broker the terms of international 1 Daniel Bell, The Coming of the Postindustrial Society. New York: Basic Books, For incisive commentary see Vincent Mosco, The Digital Sublime. Cambridge: MIT Press, Robert Brenner, The Boom and the Bubble. New York: Verso, Gabriel Kolko, Weapons of Mass Financial Destruction, Le Monde diplomatique October 2006: 1-3; Claudio Borio, Monetary and Prudential Policies at a Crossroads? New Challenges in the New Century, Bank for International Settlements, BIS Working Papers 216, September 2006.

53 Communications and the Crisis 43 access to the region s energy resources. 4 The key aim has been to preempt attempts by oil-rich nations (and, perhaps, any prospective rival sponsors) to bolt from the dollar-denominated order that helps underpin the wider U.S. hegemony. The debacle in Iraq is prompting growing doubt, even among top policymakers - but the strategy of ringing the Middle East and Central Asia with U.S. military bases remains firmly in place. 5 What of the domestic U.S. context? Each nation today is charged by elites with the task of re-arranging its local social and political relations to accommodate an emerging transnational structure of accumulation. 6 In the U.S., with socialist adversaries overcome, trade union power fractured, capital mobility enhanced, complicit corporate media, and politically well-organized right wing, elites are not disposed to grant concessions to the domestic majority. As U.S. corporate profits hit 40-year highs, 7 continual assaults are waged against working people s living standards, labor rights, pension systems, schools, environmental conditions, medical care and public health. Wars abroad and austerity at home also have taken a toll on the system of information provision. Propaganda and ideological manipulation, surveillance, and other top-down control measures have reached a historical highpoint. A primary purpose of this information clampdown is to deflect, contain, and manage the economic, political, environmental, and public health crises that will predictably materialize so that the market system s beneficiaries may remain free to pursue these regressive policies. For the ethical practices associated with democratic self-governance, the results have been debilitating. 2. Disabling pressures and constraints have become routine for the caretakers and guardians of public information, those whose work is to supply 4 See for a concordant treatment Noam Chomsky, Beyond the Ballot, CounterPunch Chalmers Johnson, The Sorrows of Empire. New York: Jerry Harris, Globalization and Class Struggle in Germany, Nature, Society, and Thought, Vol. 18 No. 3 (2005): Francesco Guerrara and David Wighton, US Set for Record Run of Profits, Financial Times 5 July 2006: 15.

54 44 Dan Schiller democracy s oxygen. 8 U.S. executive branch agencies harass and intimidate reporters who elect not to embed with official policies (journalists employed by foreign news agencies, notably Al Jazeera, face harsher retaliation). 9 Government officials make covert payments to individual reporters, and to PR companies, to pollute public discourse with systematic misinformation. 10 Librarians are covertly ordered to turn over patron records to police agencies. 11 Academic computer scientists and mathematicians are threatened with legal action for presenting research on encryption algorithms at scholarly conferences. 12 As authority for various governmental functions is outsourced to private contractors, federal and state disclosure laws are bypassed, and public access to information again is reduced. (One especially noteworthy instance pertains to the Internet Corporation for Assigned Names and Numbers, a nonprofit California corporation that reports to the U.S. Department of Commerce. 13 ) An ever-more concentrated corporate press fixates on profit and engages in self-censorship while cutting back on news reporting: the number of people employed in the U.S. newspaper industry fell by 18% between 1990 and 2004, while leading journals plan to reduce 8 Robert W. McChesney, Rich Media, Poor Democracy: Communication Politics in Dubious Times. New York: New Press, 2000; John E. Buschman, Dismantling the Public Sphere: Situating and Sustaining Librarianship in the Age of the New Public Philosophy. Libraries Unlimited, Attempting to suppress reporters access to confidential sources, the government is apparently using a provision in the PATRIOT Act aimed against terrorists to track phone numbers dialed from major news organizations such as the New York Times, the Washington Post, and ABC News. Democracy Now, Freedom of the Press Under Attack, 16 May 2006, retrieved 18 May 2006 from democracynow.org/article.pl?sid=06/05/16/ James Bamford, The Man Who Sold the War, Rolling Stone 2005 at retrieved 20 November 2005; Abby Doodnough, U.S. Paid 10 Journalists For Anti-Castro Reports, New York Times 9 September 2006: A9; Another Contract for Company that Planted News in Iraq, NYT 28 September 2006: A Leigh S. Estabrook, Public Libraries and Civil Liberties: A Profession Divided. Urbana: Library Research Center, Siva Vaidhyanathan, The Anarchist in the Library. New York: Perseus Publishing, 2004: Alasdair Roberts, Blacked Out: Government Secrecy in the Information Age. Cambridge University Press, 2006: 159.

55 Communications and the Crisis 45 newspaper size and to give still greater preferment to advertisement. 14 Reporters Without Borders, noting an alarming erosion, in 2006 ranked the United States 53d among nations down nine places since in terms of press freedom. 15 Contempt for democratic procedures is being institutionalized. We have seen summary bipartisan passage and reauthorization - of the cynically named USA Patriot Act, which goes far to actualize permanent police-state powers. 16 Warrant-less electronic monitoring of domestic telecommunications by the U.S. National Security Agency has been (belatedly) reported 17 ; less well-known is that according to the U.S. Attorney General, President Bush 14 Mark Crispin Miller, The Death of News, The Nation 3 July 2006 at accessed 6 October 2006; Who Killed the Newspaper? The Economist 26 August 2006: 9; Katharine Q. Seelye, Times to Reduce Page Size And Close a Plant in 2008, NYT 18 July 2006: C5; Richard Waters, Hold the Front Page For Advertising Space, FT 8 August 2006: 4; see also James R. Compton, The Integrated News Spectacle: A Political Economy of Cultural Performance. New York: Peter Lang, 2004; Eric Klinenberg, U.S.: Here Isn t The News, Le Monde diplomatique October 2005; Adam Jones, Costly Kiosk: How French Dailies Are Struggling to Retain Their Savoir Faire, FT 1 August 2006: Reporters Without Borders, Worldwide Press Freedom Index 2006, retrieved 24 October 2006 at 16 Nancy Chang, Silencing Political Dissent. New York: Seven Stories, 2002; James X. Dempsey and David Cole, Terrorism and the Constitution. Washington, D.C.: First Amendment Foundation, January 2002: U.S. Eavesdropping Is Allowed To Continue During Appeal, NYT 5 October 2006: A23. During the mid-1970s the U.S. Senate found that in the course of NSA s intelligence work between 1952 and 1974, NSA collected records on 75,000 Americans, including many prominent Americans in business, the performing arts, and politics, including member of Congress. Greg Lipscomb, Private and Public Defenses Against Soviet Interception of U.S. Telecommunications: Problems and Policy Points, Harvard Program on Information Resources Policy Working Paper W-78-6, April 1978: 15, quoting U.S. Senate, Supplementary Detailed Staff Reports on Intelligence Activities and the Rights of Americans. Final Report of the Selected Committee to Study Governmental Operations with Respect to Intelligence Activities. Book III. Washington, D.C., 1978: 778. For this tawdry history, Patrick Radden Keefe, Chatter: Uncovering The Echelon Surveillance Network And the Secret World of Global Eavesdropping. New York: Random House, 2006.

56 46 Dan Schiller himself personally blocked the Justice Department s ethics unit from examining the role played by government lawyers in approving this domestic spying program. 18 A so-called state secret privilege, first upheld by the judiciary in 1953, is being aggressively redeployed to withhold executive branch information from public view. 19 The Chairman of the Federal Communications Commission is reported to have ordered the destruction of all copies of a draft study by Commission staff a study suggesting that greater corporate concentration of media ownership would hurt local TV news coverage. 20 The production of fear permeates commercial media culture and news, in particular - fear that is being used politically to enable easier manipulation from above. 21 Sometimes masked as cooperation, information-based controls are also being projected internationally, as the war on terror respects neither spatial nor temporal boundaries. 22 As far back as 1980, President Carter is said to have threatened Iran with a cut-off of international telecommunications via Intelsat. 23 The US Executive 18 Neil A. Lewis, Bush Blocked Ethics Inquiry, Official Says, NYT 19 July 2006: A Louis Fisher, In The Name of National Security: Unchecked Presidential Power and the Reynolds Case. Lawrence: University Press of Kansas, John Dunbar, Lawyer Says FCC Ordered Study Destroyed, Associated Press 15 September As I write, it is reported that NBC Universal, a $16.5 billion culture industry conglomerate formed in 2004, plans to slash its news budget as it repositions itself to exploit new digital media. Brooks Barnes, NBC Universal to Slash Costs In News, Prime-Time Programs, Wall Sreet Journal 19 October 2006: A1. 21 David L. Altheide, Terrorism and the Politics of Fear. Lanham: AltaMira Press, 2006; Cultural Studies Vol. 20, No. 4/5, July-September Philip S. Golub, The Will to Undemocratic Power, Le Monde diplomatique, September 2006, at According to longtime conservative policy pundit James Q. Wilson, The war on terror.will last through my lifetime and that of my children. Wilson, Pre-Emptive Surveillance, WSJ 21 August 2006: A10. Newt Gingrich, former speaker of the U.S. House of Representatives, editorializes that Congress should pass an act that recognizes that we are entering World War III Newt Gingrich, Bush and Lincoln, WSJ 7 September 2006: A Oswald H. Ganley and Gladys D. Ganley, To Inform or To Control? The New Communications Networks. New York: McGraw-Hill, 1982: 46.

57 Communications and the Crisis 47 Branch s takeover of the Internet domain name system in (under President Clinton) renewed fears of unilateral U.S. action to deny access to communications fears that the recently renegotiated agreement between ICANN and the U.S. Department of Commerce does not alleviate. 24 Another far-reaching initiative surfaced with the declassification of a heavily redacted 2003 Defense Department document - a so-called Information Operations Roadmap which, according to the BBC, seems to see the Internet as being equivalent to an enemy weapons system and envisions cyber-attack and electronic warfare measures with which to fight the net. 25 Two features of this document are noteworthy. First, targeting the entire range of spectrumdependent systems, The US military seeks the capability to knock out every telephone, every networked computer, every radar system on the planet. Second, because "Information intended for foreign audiences is increasingly consumed by our domestic audience," the propaganda effort deliberately encompasses the U.S. public in keeping with policies which, for the first time since the U.S. Civil War, treat the continental U.S. as a theater of military operations. 26 Not coincidentally, the U.S. annually sponsors 50,000 hours of television and radio broadcasts to the broader Middle East, up fourfold since All this is loosely consonant with the ongoing transformation of U.S. military strategy to make its new pivot network- 24 National Research Council, Committee on Internet Navigation and the Domain Name System, Signposts in Cyberspace: The Domain Name System and Internet Navigation. Prepublication Copy. Washington, D.C.: National Academies Press, 2005, 5-46; ICANN, New Agreement Means Greater Independence in Managing the Internet s System of Unique Identifiers, released 29 September 2006, accessed 9 October 2006 at announcements/announcement-29sep06.htm Milton Mueller, ICANN s New MoU: Old Wine in a New Bottle, 30 September 2006 at Icann Wins Renewal of U.S. Contract To Help Manage Net, WSJ 17 August 2006: B4. 25 Adam Brookes, US Plans to fight the net revealed, BBC News 27 January 2006, retrieved 1 February 2006 at 26 Robert Block and Jay Solomon, Pentagon Steps Up Intelligence Efforts Inside U.S. Borders, WSJ 27 April 2006: A1. 27 Lauren Etter, Five Years After 9/11: How Have Things Changed? WSJ 9-10 September 2006: A6.

58 48 Dan Schiller centric warfare : the systematic cultivation and exploitation of information superiority Moves to institute a more comprehensive control state may be sufficient to account for today s information clampdown. But the story doesn t end here, because profound mutations in the character of capitalist accumulation are exerting complementary antidemocratic pressures. To clarify this we must briefly turn to the complex process of information commodification. For a long time, communications and information existed as necessary adjuncts to a political economy whose generative sources of wealth-creation lay mainly elsewhere, in agriculture, mining, and manufacturing. Commodification, whereby waged labor and profit-seeking transactions supplant other historical forms of production and exchange, swept through these other realms first. Communications and information did become sites of sporadic profit-based accumulation centuries ago - but on an economically marginal and territorially limited basis. During the 19 th century, however, commodification began to expand. Behind this change lay the growth of the international market, and successive technological innovations for producing, processing, storing, and distributing communications and information commodities. Only during the post-world War Two decades, however, did decisive alterations commence. Via a pyramiding process that I call accelerated commodification, capitalism s heartland was enlarged to encompass great swaths of informational and cultural production. 29 Three attributes of this historical transformation merit emphasis. First, transcending previous technological limits, commodification both engendered and built upon an increasingly comprehensive common foundation in digital microelectronics. On this basis, capital could initiate struggles to transform the production and circulation of cultural and informational resources into new zones of profit-making accumulation. One key set of battles stemmed from capital s efforts to take over for profit-making purposes enormous stocks 28 Peter Dombrowski and Eugene Gholz, Buying Military Transformation: Technological Innovation and the Defense Industry. New York: Columbia University Press, 2006: 8-12 and Elsewhere, I have begun to explicate this enveloping commodification trend. See Dan Schiller, How To Think About Information. Urbana: University of Illinois Press, 2007 in press.

59 Communications and the Crisis 49 of public information, which previously were produced by government, schools and universities, museums, and libraries. Second, information commodification likewise burst through prior spatial limits imposed by nation-states and colonial empires. With the rise of neoliberal policies, the territory of commodification was rapidly extended by and around transnational corporations and, with the fall of Soviet socialism and the embrace of the market by China, it became at last truly global. Third, the scale of the trend to make a business of communications and information is also pan-industrial: it stretches across every economic sector, and not only on the supply side, but also among corporate users on the demand side. Wal-Mart as well as Microsoft has played a potent role. As they cumulated, these changes propelled the capitalist political economy into a new developmental cycle. Communications and information thus no longer merely operate in the ideological sphere but, as well, function directly as economic inputs to reproduce capitalism on an expanded scale. In their own right, they have become a principal site of profitmaking. Herein lies the hidden import of the heralded information economy. Encompassed is anything that can be transformed or abstracted into digital form - and much else besides: films and computer games and TV programs, musical recordings, photographs, and news stories, but also telephone calls, accounting and word-processing programs, and biomedical and genetic materials. Included, too, are both the hardware and software used to produce, process, and exchange these once-disparate information streams. U.S.-based corporations have spearheaded this process of accelerated commodification. Some have been sacrificed along the way, but others think of Microsoft, Cisco, Intel, Google, Yahoo!, ebay, Pfizer, Monsanto and other high-tech powers enjoy global market leadership. Although U.S. companies have long since ceased to circumscribe the commodification process, the U.S. Government continues to spearhead capital s dominance over this stillexpanding transnational site of accumulation. Notably, state agencies are championing capital s need to institute more encompassing surveillance and policing practices as means of guarding information as private property.

60 50 Dan Schiller 4. Today s antidemocratic tendency therefore divulges a defining historical specificity: Control measures are being innovated not only for purposes of crisis management, but also to protect corporate profit-taking within a newly elevated area of the political economy. For this reason, as Michael Perelman anticipated in 1998, the police powers of the information economy will be stronger than anything we have yet experienced. 30 On one hand, after decades of systematic and broadly successful U.S. effort to broaden and extend international laws governing copyrights, patents and trademarks, within the U.S. itself the Digital Millennium Copyright Act has criminalized the use or circulation of technology that can circumvent systems used to protect this now greatly enlarged realm of intellectual property. Under the state s sheltering umbrella, companies are deploying digital rights management technology to establish a wholly new level of control over the circulation of information. 31 The goal is to preempt Internet distribution channels for proprietary, profit-based forms of information sharing. The so-called content industries are intent on creating what one analyst calls a leak-proof sales and delivery system, so that they can offer all their products as streams of data triple-sealed by copyright, contract, and digital locks. Then they can control access, use, and ultimately the flow of ideas and expression. 32 Companies also are directing new forms of information monitoring and management against both consumers and employees. A survey of corporate practices by the American Management Association revealed that threequarters of sampled companies monitored Internet usage; 55% stored and reviewed ; 51% used video surveillance; and 22% recorded telephone calls. 33 Supplying the requisite hardware and software is a new security industry which has become a hot market comprised of some of the largest 30 Michael Perelman, Class Warfare in the Information Age. New York: St. Martin s Press, 1998: Michael Godwin, Digital Rights Management: A Guide for Librarians, OITP Technology Policy Brief. American Library Association Office for Information Technology Policy, January 2006, retrieved 15 May 2006 at 32 Siva Vaidhyanathan, The Anarchist in the Library. New York: Perseus Publishing 2004: Phred Dvorak and Vauhini Vara, At Many Companies, Hunt for Leakers Expands Arsenal of Monitoring Tactics, WSJ 11 September 2006: B1, B3.

61 Communications and the Crisis 51 high-tech corporations: EMC, Cisco, Microsoft, IBM. 34 In consequence, corporations are increasingly becoming policing forces through the use of new technologies, as they introduce biometrics, radio frequency identification tags, and other forms of automatic identification and data capture. 35 Symptomatically, leaks of sensitive corporate information now prompt what the Financial Times calls ethically questionable investigative tactics not only by executive branch agencies, but also by large companies such as Hewlett-Packard which hired private investigators to obtain reporters phone records and monitored at least one journalist for an entire year. 36 Arcane technologies for data-mining, 37 access control, system integrity, cryptography, audit and monitoring, configuration management and assurance are presented by corporate users as innocuous, even benign. 38 But these technologies actually extend the sweep of centralized proprietary control. 39 The elevation of information as private property is also opening venues for tighter collaboration between state agencies and corporate businesses in 34 Charles Forelle and Vauhini Vara, IBM to Bulk Up in Internet Security, WSJ 24 Augujst 2006: B3. 35 Preemptive Media, Surveillance Creep! New Manifestations of Data Surveillance at the Beginning of the Twenty-First Century, Radical History Review Spring 2006 (95): 80; Kelly Gates, Biometrics and Access Control in the Digital Age, NACLA Report on the Americas, March/April 2006: Kevin Allison, HP Inquiry Finds Evidence Other Companies Used Spy Methods, FT 30 September-1 October 2006: 1; Nine Journalists Phone Records Targeted in H-P Probe of Leaks, WSJ 8 September 2006: A13; Pui- Wing Tam, A Reporter s Story: How H-P Kept Tabs On Me for a Year, WSJ 19 October 2006: A1, A Robert O Harrow, No Place to Hide. New York: Free Press, 2005; Walter M. Brasch, Fool s Gold in the Nation s Data-Mining Programs, Social Science Computer Review 23 (4) Winter 2005: U.S. Government Accountability Office, Technology Assessment: Cybersecurity for Critical Infrastructure Protection, GAO , 28 May 2004, Abstract; quote from U.S. Government Accountability Office, Critical Infrastructure Protection: Department of Homeland Security Faces Challenges in Fulfilling Cybersecurity Responsibilities, GAO , 26 May 2005, Abstract. Both retrieved 3 June 2005 from 39 Siva Vaidhyanathan, The Anarchist in the Library. New York: Perseus Publishing, 2004: 89.

62 52 Dan Schiller a trend for which the war on terror provides rhetorical cover by allowing any incursion on proprietary data to be relabeled. [T]he war on terrorism is, in large part, a war of information, 40 asserted Republican Senator Sam Brownback (Kansas) soon after the September 11 attacks. Overstepping prior restraints, state agencies and corporations routinely access and selectively share rapidly growing pools of electronic data to track individuals through their daily rounds. 41 Time Warner s AOL unit fields nearly 12,000 requests a year by federal, state, and local police agencies for customer data; AOL employees work 24 hours a day handling such queries and maintain a dedicated hotline for this purpose. 42 Google s cooperation with Chinese state censors has been widely reported, but in the United States as well Google reputedly works in an informal fashion with law enforcement agencies, tracking down personally identifiable information for authorities without notification to the person involved. 43 In 2005, the Business Roundtable a group of 160 CEOs representing the top echelons of corporate America called on government to fortify the Internet and the infrastructure that supports Internet health. 44 In February 2006, the Department of Homeland Security, joined by seven other cabinet 40 Marjorie Valbrun, Senate Votes Overwhelmingly To Pass Border-Security Bill, WSJ 19 April 2002: A5. 41 Robert O Harrow, Jr., No Place To Hide. New York: Free Press, 2005; and Alasdair Roberts, Blacked Out: Government Secrecy in the Information Age. Cambridge University Press, These initiatives have been accorded significant publicity; for a few recent instances, see Riva Richmond, Network Giants Join Campaign To Beef Up Security of Systems, WSJ 27 October 2004: B2B; Riva Richmond, Job of Guarding Web Is Shifting To the Network s Infrastructure, WSJ 19 May 2005: B4; Li Yuan, Companies Face System Attacks From Inside, Too, WSJ 1 June 2005: B1, B4; Robert Block, In Terrorism Fight, Government Finds a Surprising Ally: FedEx, WSJ 26 May 2005: A1, A5; Gary Fields, Ten-Digit Truth Check, WSJ 7 June 2005: B1, B6; David Pringle, Security Woes Don t Slow Reed s Push Into Data Collection, WSJ 3 June 2005: C1, C4; 42 Robert Block, Requests for Corporate Data Multiply, WSJ 20 May 2006: A4. 43 Quote from John Battelle, The Search: How Google and Its Rivals Rewrote the Rules of Business and Transformed our Culture. New York: Portfolio, 2005: Business Roundtable, Essential Steps to Strengthen America s Cyber Terrorism Preparedness, June 2006, at

63 Communications and the Crisis 53 level departments alongside Intel, Microsoft, Symantec, Verisign and other companies, as well as representatives of the governments of the UK, Australia, New Zealand and Canada, staged the first full-scale cyber security exercise Cyber Storm to test response and coordination mechanisms to a simulated cyber attack. 45 Defining and instituting what is blandly termed an effective relationship between the public and private sectors to guard the cyber-infrastructure has become an explicit priority A final point is, however, crucial: there is no certainty that the corporate state will succeed either in managing emergencies or in securing information as private property. Neither trend is monolithic; each shows considerable institutional complexity while, far from assured, their coalescence is likewise both uneven and problematic. Although the gap between real and formal democracy in the U.S. is rapidly widening, 47 furthermore, it would be incorrect to claim that we are witnessing a wholesale fusion of public and private power, such as that which typifies overtly authoritarian societies. 48 Most important, finally, the crisis in information provision itself is provoking resistance as its dominative political economy becomes more explicit. Immanuel Wallerstein underlines that, beginning in 2003 at Cancun, the organization of a group of 20 less-developed nations effectively end[ed] the ability of the WTO to press forward in implementing its neoliberal objectives, notably, those pertaining to copyrights and patents. 49 Farmers located in different countries have begun to resist limits on the use and replantation of seeds and plants 50 ; battles are also brewing over corporate ripoffs of indigenous peoples knowledge of the medicinal properties of local 45 Anne Broache, Homeland Security Wraps Up First Mock Cyberattack, C/net News.com 27 February 2006, at wrps+up+first+mock+cyberattack/ html 46 Philip E. Auerswald, Lewis M. Branscomb, Todd M. La Porte, and Erwann O. Michel-Kerjan, (Eds.), Seeds of Disaster, Roots of Response: How Private Action Can Reduce Public Vulnerability. New York: Cambridge University Press, 2006: xv. 47 Golub, The Will to Undemocratic Power. 48 Robert A. Brady, The Spirit and Structure of German Fascism. New York: Immanuel Wallerstein, The Curve of American Power, New Left Review 40, July- August 2006: Siva Vaidhyanathan, Anarchist in the Library. New York: Perseus, 2004: 89.

64 54 Dan Schiller flora. By no means are these the only evidences of opposition. Environmental and occupational hazards created by unregulated high-tech electronics manufacturing have sparked insistent demands for social justice. 51 On still a different front many nations view it as deeply unfair for the United States to set basic Internet policy for the whole world 52 ; demands are being voiced to replace control over the Internet by the U.S. Executive Branch with a more internationalized mechanism of Internet governance. Protests are also being waged against the primacy of corporate-commercial imperatives over public service principles (e.g., nondiscrimination and nonproprietary search procedures) in structuring major online search services like Google search services which are, to boot, sometimes seen as supplying U.S. cultural imperialism with a new and improved technical foundation. 53 We may hope that these disparate initiatives will begin to be unified politically, as we work to neutralize the contempt held by dominant institutions for the ethics of democratic self-governance, and struggle to make a different (information) society. 51 For example, see Ted Smith, David A. Sonnenfeld and David Naguib Pellow, Challenging The Chip: Labor Rights and Environmental Justice in the Global Electronics Industry. Philadelphia: Temple University Press, Goldsmith and Wu, Who Controls The Internet?: Jen-Noel Jeanneney, Google and the Myth of Universal Knowledge. Chicago: University of Chicago Press, 2007.

65 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum - Makale Türkiye de bilgi iletişim teknolojileri: bir etik tartışma alanı olarak yazılım korsanlığı Ümit Atabek Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Özet: Bu çalışmada, Türkiye nin Bilgi İletişim Teknolojileri parametreleri (BİT) ele alınarak mevcut durum değerlendirildi ve bu bağlamda ihmal edilen sosyal maliyetler konusu üzerinde duruldu. Bunu takiben, Türkiye nin BİT parametrelerinden biri olarak yazılım alanında, bazı kesimlerce etik açıdan tartışılan ve korsanlık diye etiketlenen pratik, siyasal-ekonomi bağlamıyla ele alındı ve bu örnek çerçevesinde etik konularının aslında bir siyasal ekonomi bağlamının olduğu açıklandı. Anahtar kelimeler: Bilgi İletişim Teknolojileri, etik, korsanlık, siyasal ekonomi ICTs in Turkey: Software piracy as an ethical discussion field Abstract: This study evaluated the existing situation on the parameters of Information and Communication Technologies in Turkey and explored the neglected issue of social costs. Then, the practice, which is labeled as piracy and discussed by some circles in terms of ethics, was studied from the political-economy perspective and explained that ethics has a political economy context. Keywords: ICT, ethics, piracy, political economy Bilgi İletişim Teknolojileri (BİT) üzerine yapılacak niceliksel bir değerlendirme, Türkiye nin bu alanda önemli başarılar elde etmiş ve bölgesindeki ülkelere kıyasal oldukça iyi durumda olduğunu ortaya çıkaracaktır. 1 Bu tür değerlendirmelerin yalnızca niceliksel bir açıdan 1 Burada bilgi sözcüğünü İngilizce information karşılığında kullanıyoruz. Dolayısıyla BİT kısaltması global/egemen söylemin yaygınca kullandığı ve literatürde de benimsenen ICT (Information and Communication Technologies) kısaltması karşılığındadır. Ancak bu kavramasallaştırma veri enformasyon bilgi kavramları arasındaki kapsam, içerik ve karmaşıklık boyutlarını içeren hiyerarşiyi göz ardı etmektedir.

66 56 Ümit Atabek yapılmasının eleştirilecek bir çok yönü olsa da, global/hakim BİT söyleminin politika yapıcılarını ve akademik literatürü niceliksel bir yaklaşıma teşvik ediyor olmasını göz ardı etmemeliyiz. Bu nedenle, Türkiye nin BİT açısından niceliksel konumunun global/hakim söylem tarafından alkışlanması ve başarılı bir örnek olarak gösterilmesi anlaşılabilir bir durumdur. Bu çalışmada önce, Türkiye nin BİT parametrelerini ele alarak mevcut durumu değerlendireceğim ve bu başarının bazı dile getirilmeyen sosyal maliyetlerini ortaya koymaya çalışacağım. İkinci olarak ise, Türkiye nin BİT parametrelerinden biri olarak yazılım alanında, bazı kesimlerce etik açıdan tartışılan ve korsanlık diye etiketlenen olguyu ekonomi politik bağlamıyla ele alacağım ve bu örnek çerçevesinde etik konuların bir ekonomi politik bağlamının olduğunu savunacağım. Türkiye nin BİT ile ilgili niceliksel değerleri genellikle dünya ortalamasının üzerindedir. Bu durum bir gelişmişlik göstergesi olarak değerlendirilebileceği gibi, global/hakim söylemin ne kadar BİT harcaması yaparsa o kadar gelişeceği söylemini sıkı bir şekilde takip ettiği olarak da yorumlanabilir ların iletişim ile kalkınma arasındaki ilişkiyi dile getiren yaklaşım yerini bugün, BİT harcamaları arttıkça gelişmişlik düzeyinin yükseleceği söylemine bırakmış görünüyor. Bu iki görüş arasındaki temel fark, ikincisinin niceliksel değerlere vurgu yapmasıdır. Bu nedenle global/hakim söylemin temel parametresi harcamalardır. Yine bu nedenle global/hakim söylem, piyasa odaklı bir BİT paradigmadır. Bu değişimin bir diğer görünümü de iletişim ve gelişme konusunda gündemin UNESCO dan, giderek Uluslararası Telekomünikasyon Birliği ne (ITU) kaymasıdır. Ancak 2000 lerden itibaren UNESCO nun Herkes İçin İletişim programı gibi girişimlerle yeniden gündemi belirleme çabası içine girdiği gözlenmektedir. Türkiye nin temel BİT parametrelerini şu şekilde özetleyebiliriz: 1. GSMH içinde BİT harcamalarının payı açısından Türkiye Avrupa ortalamasının önündedir. Türkiye nin GSMH içinde BİT harcamalarının payı 1992 de % 2.6 iken 2000 yılında bu pay % 8.6 ya çıkmıştır. 2 Bu oran Avrupa için % 5.5 tir. Hanelerin toplam tüketim harcamaları içinde haberleşme harcamalarının oranı 1994 de % 1.8 den 2002 de % 4.5 düzeyine çıkmıştır (Yükseler: 2003, s. 11). Türkiye deki BİT pazarı değerinin yıllık artış hızı % 15 civarındadır. Bu oran 2005 yılında Avrupa Birliği için % 3.6, tüm Avrupa 2 Bu oran Dünya Bankası na göre 2000 yılında % 7.9, 2004 yılında % 7.3 tür.(world Bank: 2006a).

67 Yazılım korsanlığı 57 için % 3.7, dünya ortalaması ise % 4.6 dır (EITO, 2006) yılında 18.7 milyar dolar olan Türkiye deki BİT pazarının değerinin % 21 lik bir artışla 2006 itibarıyla 22 milyar ABD doları bulması beklenmektedir. 2. Türkiye, bölgesinde en çok doğrudan yayın uyduculuğu (DBS) alanında en yüksek kapasiteye sahiptir. Yakın zamana kadar iki değişik geostationary konumda (42 derece Doğu ve 31.3 derece doğu) üç Türksat uydusunu işleten Türkiye, Orta Asya dan Orta Avrupa ya, Balkanlara, Orta Doğu ya ve Kafkaslara uzanan çok geniş ve stratejik önemi yüksek bir kapsama alanına sahiptir. Türksat uyduları ile bugün, Orta Asya dan Orta Avrupa ya iki yönlü sayısal iletim hem olanaklı hem de ekonomiktir. Uzunca bir süre kapasitelerinin altında kullanılan bu uydular, Türksat 1B nin erken dolan ömrü nedeniyle devre dışı kalması ve yeni fiyat politikası çerçevesinde yerel kanallardan gelen talep artışı nedeniyle artık normal kapasitelerde kullanılmaktadır (Atabek, 2006) içinde yeni bir uydunun yörüngeye yerleştirilmesi için adımlar atılmıştır. 3. Türkiye nin internetle tanışması Nisan 1993 te 64 Kbs lık bir ODTÜ- NSF hattının TÜBİTAK desteğiyle kamusal kullanıma açılmasıyla başlamıştır (Özgit ve Çağıltay: 1996). Daha önceki Earn, Bitnet ve TÜVAKA deneyimleri de düşünüldüğünde Türkiye bu alanda da bölgesinde öncü ülkelerdendir. Türkiye nin bugünkü toplam yurt dışı kapasitesi Ekim 2006 itibarıyla Gbsdir; bu değer birçok balkan ülkesinin toplam kapasitesinden daha yüksektir. Ancak nüfusun yüksekliği nedeniyle internet kullanıcıları oranı % 27 ile Avrupa ortalamasının (% 38.2) altında dünya ortalamasının (% 16.7) üstündedir. İnternetle ilgili çarpıcı bir başka veri ise Türkiye de internetin yaygınlaşma hızıdır. İnternet Türkiye de 2000/2006 arasında % 700 büyümüştür, bu dönem için dünya ortalaması ise % 200 dür. Kişisel bilgisayar (PC) kullanım oranı bakımından ise Türkiye % 25 lik bir yaygınlık oranına sahiptir. Bu oran 18.5 milyon kişisel bilgisayar kullanıcısı demektir. Kişisel bilgisayar pazarı ortalama 900 bin PC dir ve yaklaşık 4 milyon dolarlık bir büyüklüğe sahiptir. 4. Türkiye 1980 lerdeki politikalarının bir sonucu olarak bugün % 27 lik sabit telefon yaygınlık kapasitesiyle (Telekomünikasyon Kurumu: 2005, s. 16) dünya ortalamasının (% 19) üzerindedir. Mobil teknolojilere 1986 daki araç telefonu (NMT) deneyimi ile adım atan Türkiye (Atabek: 2001, s. 66), 1994 de başladığı GSM deneyiminde bugün üç operatörle % 67 lik bir

68 58 Ümit Atabek yaygınlaşma oranına sahiptir. Bu oranın da 2006 da % 35 civarında olan dünya ortalamasının üzerinde olduğunu tahmin ediyoruz..bu BİT parametreleri, bölgesindeki diğer ülkelerle kıyaslandığında Türkiye nin oldukça gelişmiş olduğu görülmektedir. Ancak bu gelişmenin bazı maliyetlerini tartışmak zorunluluğu bulunmaktadır. BİT altyapısıyla taşınan, iletilen ve toplumsallaşma süreçlerine katkıda bulunulan içeriğin niteliksel yönü ayrıca bir araştırma konusudur. Türkiye nin bu bakımdan çok da iyi bir görünümle karşı karşıya olmadığı ortadadır. Sadece yüzeysel bir değerlendirmeyle bile örneğin, Eylül 2006 başında Türksat uyduları üzerinde yayın yapan 134 televizyon kanalının günde ürettiği toplam 3216 saatlik içeriğin yaklaşık yalnızca % 9 unun (290 saat) haber, kültür-sanat ve diğer bilgisel içerik olduğunu saptayarak, yüksek teknolojinin her zaman yüksek seviyeli bir içeriği garantilemediğini söyleyebiliriz. Ancak biz burada söz konusu teknolojik gelişmişliğin ekonomi politik maliyeti üzerinde duracağız. Bu maliyet elektronik sanayinde giderek düşen ücretler, artan kayıt dışı emek ve büyüyen dış ticaret açığıdır. Bu durumu analiz edebilmek için Türkiye nin BİT alanındaki dış ticaretine ayrıntılarıyla bakmalıyız. Tablo yılları arasında Türkiye nin BİT dış ticaret durumunu göstermektedir. Tablo 1 Türkiye nin BİT dış ticareti Toplam BİT Elektronik Komponentler Tüketici Elektroniği İhracat 1,391 4, ,083 İthalat 6,577 10,835 1,146 2, ,056 Kaynak: TUİK ve TESİD Tablonun incelenmesinden de görüleceği üzere Türkiye toplam BİT dış ticaretinde önemli ölçüde açık vermektedir yılında dış ticaret açığı 42 milyar dolar olmuştur yılında bu rakamın 60 milyarı aşması beklenmektedir. Giderek ithalata bağımlı hale gelen bir ihracat stratejisi Türkiye nin ulusal ekonomisine değil, kendisine girdi satan dış dünyaya büyüme ivmesi vermektedir (BSB, 2006: 33-34). 100 birimlik mal ihracatı için ortalama yüzde 66 dolayındaki ithal girdi gerekmektedir. Türkiye nin dış ticaret açığının en önemli kaleminin petrol ve diğer enerji kaynaklarına ilişkin 3 Bu değer 2004 yılı ithalatıdır.

69 Yazılım korsanlığı 59 dış ticareti olduğu bilinmektedir. Ancak imalat sanayinde de önemli ölçüde dış ticaret açığı bulunmaktadır. BİT dış ticareti de Türkiye nin toplam dış ticaretine önemli ölçüde etki yapmaktadır. Örneğin, 2001 yılında radyotelevizyon cihazları imalatında dış ticaret açığı toplam dış ticaretin % sı idi (Yükseler ve Türkan: 2006: 28) dış ticaret verilerine göre, 100 birimlik ihracat için elektronik sanayinde 77 birimlik ithalat gerekmektedir (BSB, 2006: 35). Bu açığın nereden geldiği ve nasıl işlediği yine Tablo 1 de görülmektedir. Türkiye önemli ölçüde tüketici elektroniği ürünü ihraç etmektedir. 4 Tüketici elektroniği kalemi televizyon, radyo alıcı cihazları ile dvd-vcd-kaset gibi ses-görüntü elektroniği cihazlarını kapsar yılı itibariyle Avrupa Birliği içinde Türkiye menşeli renkli televizyonlarının pazar payı % 55 e ulaşmıştır (DEİK, 2006: 7). Bu alanda dünya markası olarak tanınan belirli sayıdaki Türk firmasının bu ihracatı önemli ölçüde gerçekleştirdiği anlaşılmaktadır. Ancak bu başarının arkasındaki diğer verileri göz önüne aldığımızda bazı sorunların olduğu görülecektir. Tabloda da görüldüğü gibi, tüketici elektroniğinde elde edilen ihracat gelirinin büyük kısmı elektronik komponentleri ithalatı ile kaybedilmektedir. Transistor, entegre devre, diyot, kapasitör vb. aktif ve pasif komponentler tüketici elektroniği imalatında çok önemlidir. Bunlar olmadan örneğin televizyon alıcısı imal edilemez. Türkiye çoğunlukla Avrupa ya ve Orta Asya ya yönelik tüketici elektroniği ihracatını Uzakdoğu menşeli komponentleri ithal ederek sürdürebilmektedir. Bu durumda Türkiye elde ettiği gelirin önemli bir bölümünü dış dünyaya vermektedir. Hatta tüketim elektroniği ithalatını da dahil edersek, bu süreçten hiçbir kazanç sağlamamaktadır. Bu durum iki şekilde finanse edilebilir: 1. Bu sektörde tekelleşme eğilimi çok yüksektir ve az ayıda firma pazarı kontrol etmektedir yılında, televizyon ve radyo alıcıları, ses ve görüntü kaydeden veya üreten teçhizat ve bunlarla ilgili araçların imalatı sektöründe CR4=98.64 ile yüksek bir yoğunlaşma oranı vardı (DİE, 2006). Bu oran, imalat sanayindeki en yüksek yoğunlaşma oranlarındandır. Dünya markası olarak bilinen belirli sayıdaki firma üretimin büyük çoğunluğunu kontrol etmektedir. Sayıları otuza yaklaşan küçük firmalar ise bir çeşit taşeronluk işlevi görmektedirler. Bunun dolaylı bir sonucu ise kayıt dışı istihdamdır. 4 Tüketici elektroniği dışında da önemli bir dış ticaret açığı öz konusudur. Özellikle cep telefonu yaygınlığının [çılgınlığının] yol açtığı ve telekomünikasyon cihazları sektöründe gözlenen açığın toplumsal faydası/maliyeti ayrıca tartışılmalıdır.

70 60 Ümit Atabek Kayıt dışı istihdam genel olarak imalat sanayinde % 21 dolaylarındadır (Güloğlu, 2006: 29). 2. Bu sektörde işçi ücretleri çok düşüktür ve giderek de düşmektedir. Emek maliyeti Türkiye de genel olarak çok düşüktür. İmalat sanayi için maliyet 2004 yılında % 27 dir. İspanya için bu maliyet 2004 yılında % 68 dir (World Bank, 2006: 22) döneminde radyo-tv cihazları imalatında çalışanların reel ücreti % 6.6 düşmüştür ki bu düşüş tüm imalat sanayi içindeki en büyük düşüştür (Yükseler ve Türkan, 2006: 45). Radyo-televizyon ve haberleşme cihazları özel sektör imalatında işçi ücretleri reel endeksi 1997=100 iken 2005 için endeks 56.6 olmuştur ve bu tüm imalat sanayindeki en kötü gerilemeye işaret eder (TÜİK, 2006). Görüldüğü gibi, Türkiye nin BİT başarısının ihracatla ilgili bölümü tekelleşme, kayıt dışı istihdam ve düşük ücret sorunlarını doğuruyor. Bu sorunlar Türkiye için önemli sosyal sorunlardır ve iletişim etiği tartışılırken göz ardı edilmemelidir. Her etik konunun bir ekonomi politik bağlamı vardır. Bu yaklaşımın, göreli bir etik konumu olduğunu kabul ediyoruz; bu konum teknolojinin toplumsal [ekonomik ve politik] ilişkilerden bağımsız bir değişken olmadığı konumuyla da uyumludur. Dolayısıyla burada, etik konuların, ekonomi politik bir perspektiften değerlendirildiğinde farklı ekonomik ve politik konumlara göre farklı yönleriyle görülebileceğini savunuyoruz. Buna bir örnek olarak da, iletişim etiği konusunda sıkça tartışılan korsanlık konusunu ele alacağız. Korsan yakıştırması fikri mülkiyet tartışmalarının bir sonucudur. Tıpkı mal ticaretindeki korsanlığa benzer şekilde fikir ticaretinde de bir korsanlıktan söz edilir hale gelmiştir. Fikri mülkiyet konusu başlangıçta bir Birleşmiş Milletler uzman kuruluşu olarak görev yapan Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü nün (WIPO) kontrolünde gelişmiş ancak, sonraları global dünya düzeninin idamesini sağlayan Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi ABD güdümündeki örgütlerce ısrarla önerilen Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Sözleşmesi (TRIPS) ile uluslar-üstü takibin olağan olduğu bir hale gelmiştir den itibaren TRIPS kurallarını iç hukuk kuralı haline getirmeye zorlanan ülkelerde, fikri haklar düzenlemeleri artık, fikirlerin ya da eserlerin gerçek sahiplerinin haklarının değil, daha çok bu fikirleri ya da eserleri satan, onlara sözleşmelerle ve patentlerle sahip olan global şirketlerin haklarının korunması anlamına geliyordu.

71 Yazılım korsanlığı 61 Fikrin mülkiyeti olabilir mi sorusunu cesaretle sormalıyız. Bugün global/hakim söylemin etkisindeki toplumsal yapılarda bu soru şüphesiz ki tedirginlik yaratacaktır, mülkiyetin doğal bir sonuç olduğuna yönelik inanış, fikri mülkiyete de taşınacaktır. Ancak kabul emeliyiz ki her fikir, kendisinden önceki fikirlerden beslenir ve bu görüşün fikir üretenlerce yadsıması olanaksızdır. Smiers in (2004: 57) önceki şiirler olmaksızın yaratılmış bir şiir düşünülebilir mi? sorusu bu bağlamda anlam kazanır. Himanen in (2005) Kendi ürettiği bütün bilgiyi gizleyip, başka herkesin ürettiği bilgiyi almak, etik bir açmaz getirir. Bu açmaz, ürünlerin büyük kısmı değerini öncesindeki araştırmadan aldığı için, bilgi çağının ilerlemesiyle daha da beter bir hal alır. (s ) değerlendirmesi, niçin fikri mülkiyet uygulamalarının özellikle günümüzdeki halinin etik olmayan sonuçlar doğurduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Son yıllarda, tüm yazılım rutinlerinin patentlerle korunması girişimine karşı ciddi karşı çıkışlar kamuoyunda dile getirilmeye başlandı. Bu girişim, tüm yazılımları şirketlerin kontrolüne sokacak, yeni yazılım gelişimini neredeyse bütünüyle ortadan kaldıracak bir yeni fikri haklar tehdidi olarak algılandı ve fikri haklar konusunun kamuoyunda yaygın şekilde sorgulanmasına neden oldu. Fikri haklar tartışmasının global/hakim söylemdeki yansıması, gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri korsanlıkla suçlaması olmaktadır. Örneğin gelişmiş ülkelerin 2003 yılı içindeki kayıplarının sadece müzik sanayi için 4.5 milyar dolar olduğu ifade edilmektedir ve Türkiye % oranında korsanlığa sahne olan ülke olarak ikinci grupta yer almaktadır. (IFPI, 2004). Türkiye ye yönelik korsanlık suçlamaları yeni yapılan WTO/TRIPS uyumlu düzenlemelere karşın sürmektedir. Hem AB hem de ABD resmi belgelerinde bu konuyla ilgili bir bölüm mutlaka yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerin Türkiye de tüm fikri mülkiyet ticareti kayıplarının 2004 yılı için 187 milyon dolar düzeyinde olduğu tahmin edilmektedir (IIPA, 2005). Gelişmiş ülkelerdeki elektronik kayıt ve müzik sanayinin mp3 indirmenin komünizmi davet etmek anlamına geldiği yönündeki afişli halkla ilişkiler kampanyaları, global/egemen söylemin korsanlık konusunu hangi politik [etik] bağlamda ele aldığını göstermektedir. Türkiye deki yazılım sektörü büyük ölçüde yoğunlaşmış ve pazarın % 51 i ikisi yabancı üç şirketin kontrolündedir (Özcivelek ve Zontul, 2004: 12). Yasal durumu tartışmalı uluslar ötesi bir dernek [sivil toplum örgütü] statüsündeki İş Yazılımları Biriliği nin (BSA), toplumu etik davranmaya davet eden girişimlerinin ekonomi politik bağlamı

72 62 Ümit Atabek işte milyonlarca dolarlık bu pazardır. Ancak asıl etik sorun, toplumsal bir bağlamda üretilen fikrin/bilginin şirket mülkiyetine geçmesiyle, giderek eğitimin kamusal niteliğinin tehdit edilir hale gelmesinde ve yeni fikirlerin/bilgilerin kontrol altına alınmak istenmesindedir. KAYNAKÇA Atabek Ü. (2001), İletişim ve Teknoloji: Yeni Olanaklar Yeni Sorunlar, Seçkin Yayınları, Ankara. Atabek Ü. (2006), Global Uydu Pazarında Yeni Yönelimler", Uluslararası İletişim Sempozyumu: Küreselleşme ve Yeni Medya Politikaları, Girne Amerikan Üniversitesi, 4-5 Mayıs 2006 Girne KKTC. BSB (2006), Bağımsız Sosyal Bilimciler 2006 Yılı Raporu: IMF Gözetiminde On Uzun Yıl, , ( ) DEİK (2006), Electronics and ICT in Turkey: Business and Investment Environment in Turkey. DİE (2006), 2001 Yılı Türkiye İmalat Sanayinde Yoğunlaşma, TURKISH/SONIST/IMALATYOG/270804h.htm ( ) EITO (2006), European Information Technology Observatory 2006 Report. Güloğlu T. (2005), Türkiye de Kayıt Dışı İstihdam Gerçeğine Bir Bakış, ( ). Himanen, P. (2005), Hacker Etiği: İş Hayatına Yıkıcı Bir Yaklaşım, Ayrıntı, İstanbul. IFPI (2004), The Recording Industry 2004 Commercial Piracy Report. IIPA (2005), International Intellectual Property Alliance Special 301 Report: Turkey. Özcivelek R. Ve Zontul H. (2004), Insigths into the ICT Industry in Turkey. IPTS. Özgit A. ve Çağıltay K. (1996), Türkiye de Internet: Dünü, Bugünü Yarını, ( ) Simers, J. (2004), Telif Haklarının Kaldırılmasına İlişkin Savunma: Fikri Mülkiyet Hırsızlıktır, Hukuk ve Adalet, Yıl: 1, Sayı: 4. Telekomünikasyon Kurumu (2005), 2005 Faaliyet Raporu, Ankara, TÜİK (2006), Dönemler İtibariyle İmalat Sanayi Üretimde Çalışılan Saat Başına Reel Ücret Endeksi, ( ). World Bank (2006a). ICT at A Glance: Turkey. ict/tur_ict.pdf World Bank (2006b), Turkey Labor Market Study. INTTURKEY/Resources/ /Labor_Study.pdf Yükseler Z. (2003), 2002 Hane Halkı Bütçe Anketi: Gelir Dağılımı ve Tüketim Harcamalarına İlişkin Sonuçların Değerlendirilmesi, Türkiye Ekonomi Kurumu. Yükseler Z. ve Türkan E. (2006), Türkiye nin Üretim ve Dış Ticaret Yapısında Dönüşüm: Küresel Yönelimler ve Yansımalar, TÜSİAD-Koç Üniversitesi, Ekonomik Araştırma Forumu, ( ).

73 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum - Makale Bilgi endüstrilerinde emeğin yöndeşmesi 1 Vincent Mosco Canada Research Chair in Communication and Society Professor of Sociology Queen s University Kingston, Canada moscov@mac.com Özet: Bu makale, yoğunlaşmaların arttığı ve yeni iletişim ve enformasyon teknolojileri ile küresel medyanın yaygınlaştığı günümüzde, Kuzey Amerikalı bilgi işçileri örneğinden hareket ederek, emeğin verdiği mücadele ve aradığı yeni yollar üzerinde durmaktadır. Küreselleşmenin kendini yeniden üretebilmesi için gerekli düşünceleri üreten ve dağıtan iletişim sektöründe, böyle bir gelişmenin olduğu ve önemi tartışıldı. Bunu yaparken, enformasyon ve iletişimin üretim ve dağıtımını yapanların kendi çıkarlarını ve toplumda demokratik iletişim sistemini amaçlayanların çıkarlarını savunmak için örgütlenme hakları üzerinde tartışma sundu. Anahtar kelimeler: Bilgi emekçileri, etik, siyasal ekonomi, sendikalaşma 1 Çeviren: Doç. Dr. Gamze Yücesan-Özdemir

74 64 Vincent Mosco Farklı disiplinler ve farklı yaklaşımlar doğrultusunda yapılan araştırmalar, modern ekonomide enformasyon ve bilgi emeğinin önemini göstermiştir (Dyer-Witheford, 1999; Huws, 2003; Terranova, 2004). Sendikal hareketin zayıfladığı, şirket yoğunlaşmalarının arttığı ve yeni iletişim ve enformasyon teknolojileri ile küresel medyanın yükseldiği bir dönemde, Kuzey Amerikalı bilgi işçileri emeğin mücadelesini arttırmak için yeni yollar aramaya başladılar. Özellikle, küreselleşmeyi mümkün kılan ekipmanlara sahip ve küreselleşmenin kendini yeniden üretebilmesi için gerekli düşünceleri üreten ve dağıtan iletişim sektöründe böyle bir gelişmeden bahsedebiliriz. Bu çalışma, oldukça önemli bir etik konu üzerinde yoğunlaşıyor: Enformasyon ve iletişimin üretim ve dağıtımını yapanların kendi çıkarlarını ve toplumda demokratik iletişim sistemini amaçlayanların çıkarlarını savunmak için örgütlenme hakları. Bir yaklaşım, sendikalar arası birleşmeleri amaçlamak olabilir. Sendikalar arası birleşme, sendikaların, üyelerinin istihdam edildiği şirketlerin yolundan giderek yeniden yapılanmasıdır. Enformasyon ve iletişim endüstrilerini de kapsayan ve sendikalar arası yöndeşme ve birleşmelerin değeri üzerine odaklanmış hatırı sayılır miktarda araştırmalar bulunmaktadır (Batstone, 1984; Katz, 1997; Stone, 2004). Yöndeşmiş sendikalar, Amerika Enformasyon İşçileri (CWA) ya da Kanada İletişim, Enerji ve Kağıt İşçileri (CEP), önceleri bağımsız olan ama şimdi çapraz-medya şirketlerinin parçası olan endüstrilerdeki gazetecilik, telekomünikasyon, haberleşme işçileri biraraya getirmişlerdir. Bu sendikalar, yalnızca işverenle sınırların bulanıklaşmasını değil; aynı zamanda dijital teknoloji ile bir zamanlar farklı olan işlerin sınırlarının bulanıklaşmasının da farkındadırlar. Emeğin yöndeşmesi, teknoloji ve firma odaklı yöndeşmeye etkili bir cevap ve iletişimde kamusal çıkarı sağlamak için bir fırsat olarak değerlendirilmektedir (McKercher, 2002; Swift, 2003; Bahr, 1998). İkinci bir yaklaşım, geleneksel bir sendikaya katılmayanlara ulaşmayı hedefleyen geleneksel-olmayan işçi örgütleri yaratmaktır. Bu tür örgütlenmeler, işçilere, ailelerine ya da bulundukları topluluklara bazı hizmetler ve destekler sağlamaktadırlar ama toplu pazarlığa dahil olmamaktadırlar. Kuzey Amerika da, bu tür örgütlenmelere özellikle yüksek teknoloji alanlarında rastlanmaktadır (Stone, 2004; Kline, Dyer-Witheford ve de Peuter, 2003; van Jaarsveld, 2004). Sendika yöndeşmesinde ve yeni işçi örgütlenmelerinde, bilgi sektörü işçileri,

75 Emeğin Yöndeşmesi 65 her zaman başarılı olamasalar da, demokratik iletişimin aşınmasına meydan okumakta ve demokratik iletişimin emeği de içerecek şekilde genişletilmesinin potansiyellerini aramaktadırlar. Çağrı merkezi çalışanları, üniversite profesörleri ve gazeteciler, oldukça az ortak noktaları olmalarına rağmen, bilgi endüstrisinde önemli yere sahiptirler. Bu sektör üzerine araştırma ve tartışma, İkinci Dünya Savaşı`nın hemen ardından sosyal bilimcilerin tarım ve sanayi sektörleri dışında artan istihdamı ve iş olanaklarını fark etmeleri ile başlamıştır. İlk yıllarda, akademisyenlerin ilgisi enformasyon sektörünün ekonomik bir güç olarak büyümesini ölçecek göstergeler geliştirmek üzerine yoğunlaşmıştır. Machlup (1962), ekonominin bileşenleri olarak veri ve enformasyonun genişlemesini tartışan liderler arasındadır ve Porat (1977), çalışmalarını, birincil (tarım) ve ikincil (sanayi) sektörlere dayanan bir ekonomiden üçüncül(hizmetler) ve dördüncül (enformasyon) sektörlere dayanan bir ekonomiye geçişi belgelendirmeye dayandırmıştır. Fakat, ne Machlup ne de Porat, Daniel Bell(1973) in teorik çözümlemesine benzer bir biçimde, bu dönüşümün siyasi, toplumsal ve kültürel boyutlarına ilgi göstermişlerdir. Bell e göre, yalnızca veri ve enformasyonda bir genişleme ve istihdam kategorilerinde bir kayma deneyimlemiyoruz. Daha ziyade, kapitalist toplumun doğasındaki dönüşümün ilk yıllarını yaşıyoruz. Yaklaşık iki yüzyıldır, kapitalizmde yönetici ve/veya yönlendirici kapitalist sınıfı sanayiciler ve finansçılar oluşturuyordu. Bugün, teknolojiye ve özellikle enformasyonun üretim ve dağıtımına dayanan bir toplumun yükselişiyle karşı karşıyayız. Bell, vasıflı bilimsel-teknik işçilerden oluşan bir bilgi sınıfının yükselişini ve post-endüstriyel kapitalizmin liderliğine yöneldiğini belirtmektedir. Bu toplum, yalnızca daha demokratik olmakla kalmayacak, aynı zamanda gücün geleneksel olandan bilimsel-teknik bilgiye geçişini gösterecektir. Bilgi işçileri, ekonomik gelişmenin yükselişine ve tarihi ideolojilerin düşüşüne sahne olacak bu yeni post-endüstriyel toplumunda, iktidar ve yönetici olacaklardır. Bell e göre, teknik algoritmaların ve bilgitabanlı göstergelerin yönetime geleceği bu dönemde, kamu politikası üzerine siyasi mücadeleler azalacaktır. Bu toplumda da gerilimlerin olacağı açıktır ama bu gerilimler ideolojik değil teknik olacaktır. Ciddi bir bölünme, ekonomik ve siyasi alanların dışında olacaktır. Bell (1976), daha sonra yazdığı ve daha karanlık olan kitabında, tüketici hedonizmi ve rasyonel olmayan inançlara yönelmiş bir kültürü, post-endüstriyel toplum için olası bir iç tehdit

76 66 Vincent Mosco olarak görmektedir. Görünüşte zıt eğilimlerin materyalizm ve karşı-kültürkesişmesi post-endüstriyelizmin temellerini tehdit edicidir; zira bu iki zıt eğilim, toplumu ayakta tutacak teknik rasyonalite için gerekli desteği tehdit etmektedir. Diğerleri için ise, post-endüstriyelizmi, kültürel noktaları dışarıda bırakarak, kendi içinde ilerleyici olarak görmeme noktasına gelmek çok uzun zaman almamıştır. Herbert Schiller (1973) e göre, post-endüstriyelizm, ulusötesi medya ve iletişimin, Amerikan değerlerini, askeri ve emperyalist tutkuları da içeren, destekleyerek yükselişini ve artan tekelci piyasa gücü ile alternatifleri yok edişini ifade eder. Harry Braverman (1973) e göre, hizmet ve bilgi işlerinde çalışan işçilerin büyük bir bölümü için, emek, daha önceleri sanayi sektöründe gerçekleşen montaj hattına benzer bir biçimde, vasıfsızlaşmaktadır. Bilgi işinin maddi olmayan özelliği dikkate alınırsa, endüstriyel döneme göre uygulama ve planlamanın ayrılması ve planlamanın egemen sınıfta toplanması daha kolay gözükmektedir. Bell, Braverman ve Shiller in konu üzerine tezler ürettikleri 1973 lerden bugüne yoğun bir tartışma devam etmektedir; ama bazı noktalarda anlaşma sağlanmıştır: Sanayi den bilgi sektörüne geçiş, gelişmiş toplumlarda yaşanmıştır ve gelişmekte olan ülkelerde yaşanmaya başlanmıştır. Sanayi ve tarım için gerekli bilginin önemini herkes kabul etmektedir. Fakat, bugünkü farklılık, enformasyon, iletişim ve bilginin üretim ve dağıtımı için gerekli iş miktarının her geçen gün artmasıdır. Ayrıca, mesleki hiyerarşi içerisinde dinamik süreç - vasıfsızlaşma, vasıflanma ve yeniden-vasıflanma - üzerinde de anlaşmaya varılmıştır. Farklı zamanlarda ve farklı sektörlerde bu süreçlerin biri ya da diğeri belirleyici olmaktadır ve emek süreci bu sürecin tekilliğine indirgenemez (Barley ve Kunda, 2004; Brint, 2001; Powell ve Snellman, 2004). Diğer yandan, firmaların işleri vasıfsızlaştırdıkları ya da işleri otomatik sistemlerle yer değiştirerek tümüyle ortadan kaldırdıkları üzerinde de bir görüş birliği vardır. Bu daha çok kadınlar tarafından yapılan işler için geçerlidir (Huws, 2003). Vasıfsızlaşma ya da işleri ortadan kaldırma mümkün değilse; firmalar aynı amaca ya işleri ülke içinde ucuz ücretli bölgelere ya da ülke dışına taşıyarak ulaşmaktadırlar. Özellikle bilgi işlerinin uzun mesafelerce hareket ettirilmesi önemli miktarda maddi şeylere ihtiyaç duymamakta (ör. çağrı merkezleri ve yazılım mühendisliği gibi) ve üretim süreci, teknolojik gelişme yılları içinde maliyetleri gittikçe düşen küresel telekomünikasyon sistemlerinden önemli ölçüde yararlanmaktadırlar. Bu

77 Emeğin Yöndeşmesi 67 süreç, örneğin bir Amerikan şirketinin, Çin de veri giriş işçilerini, Kanada da çağrı merkezi çalışanlarını ya da Hindistan da program yazımcılarını istihdam etme olanağı sağlamaktadır. Bu süreç, iş çevresi ve emek arasında 1950 ler ve 60 larda kurulan toplumsal sözleşmeyi (iyi ücretler ve sosyal haklara dayanan güvenceli işler), öncelikle iş çevresine lehine dönüştüren iş çevresi-güdümlü neo-liberal gündemin genişlemesi ile ilgilidir. Çünkü dışarıya iş verme, emeği ve sendikaları koruyan sosyal politikalara da saldıran geniş iş çevresi gündeminin bir parçasıdır. Dolayısıyla, çalışanlar için başarılı bir müdafaa gerçekleştirmek oldukça zor gözükmektedir (Economic Policy Institute, 2004). Diğer yandan, dışarıya iş verme, antimonilerden azade değildir. Bilgi ve enformasyon sektörlerinde dışarıya iş vermenin büyük bir bölümü gelişmiş ülkeler içinde gerçekleşmektedir; örneğin, Kanada, Kuzey Hollywood olmuştur ve İrlanda, vasıflı işgücünden yararlanmaya devam etmektedir. Ayrıca, Hindistan düşük ücretli bilgi emeğinin kaynağını oluştururken, önemli firmaları, örneğin ICICI, Tata, Infosys ve Wipro, dışarıya iş verme endüstrisinde lider konumda yer almaktadırlar. Bu firmaların Kuzey Amerika daki faaliyetleri ise mekanın ve kültürün önemli olduğunun altını çizmektedir. Sonuç olarak, işçi örgütlerinin direnişi büyümektedir; bu gerçeklik ise, bilgi ve enformasyon sektörlerinde yöndeşik sendikalar ve işçi örgütlerinin genişlemesi için önemli bir nedendir (Elmer ve Gasher, 2005; Mosco, 2006). Diğer yandan, Kuzey Amerika da sendika üyeliği üzerine veriler ise direnişin büyüdüğünü görmek isteyenleri cesaretlendirir nitelikte değildir yılında, ABD de ücretli ve maaşlı işçilerin yüzde 12.5 i sendika üyesidir. ABD deki Çalışma Bakanlığı nın Çalışma İstatistiklerine göre, 2003 te yüzde 12.9 olan oran, 2004 te yüzde 12.7 e düşmüştür. Sendika üyeliği 1983 teki yüzde 20.1 lik orandan hızlı bir düşüş yaşamıştır. Özel sektör üyeliği ise yüzde 7.8 dir ve kamu çalışanları için olan yüzde 36.5 lik oranla karşılaştırıldığında, oldukça düşüktür yılında, iki meslek grubu eğitim ve kütüphane ve koruyucu hizmetler sırasıyla yüzde 38.5 ve yüzde 37 ile en yüksek sendikalaşma oranına sahiptir. İlk grup çalışanlar bilgi endüstrisinde bulunmaktadır ve hızla büyüyen bir sektörde sendikalaşma potansiyeli için iyi bir göstergeye sahiptir (U.S. Bureau of Labor Statistics, 2006). Kanada da durum görece daha iyidir; 2004 te yüzde 30.4 olan oran, 2005 te 30.7 e yükselmiştir (Bédard, 2005) yılı hükümet raporlarına

78 68 Vincent Mosco göre, kamu sektöründe çalışanların yüzde 72 si ve özel sektörde çalışanların yüzde 18 i sendika üyesidir. Diğer yandan, Kanada da, 1990 da yüzde 35 olan sendika üyeliği bir düşüş göstermektedir (Statistics Canada, 2004). Bu oranları tarihsel bir süreç içinde değerlendirmeliyiz; sendikalaşma, 1920 lerde düşük oranlardadır, 1930 larda bir yükseliş yaşamış ve 1950 lerin başlarına kadar bu oranlar korunabilmiştir yılının sonlarında, Amerikan İktisat Birliği nde bir konuşma yapan Amerikalı çalışma iktisatçısı, Amerikan Emek Federasyonu nun, üyelerinin yüzde 40 ını kaybettiğini ve teknolojik gelişmelerin sendikal hareketin eski gücünü kazanmasını imkansız kıldığını belirtmiştir (Clawson, 2003). Diğer yandan, sendikalaşma oranları düşerken, gerçek sendika üye sayısı, ABD ve Kanada da işgücünün artmasına paralel olarak artmaktadır. ABD ve Kanada da sendikalar daha çok üyeye sahipken; sendikalaşma oranı düşmeye devam etmektedir. Bilim adamları/kadınları ve sendikacılar arasında bilgi ekonomisi işçileri için ciddi problemler olduğu konusuda fikir birliği vardır. Problemi çözmek yönünde birşeyler yapabilmek için iki strateji ile karşı karşıyayız. ABD ve Kanada da varolan sendikalar kaynaklarını daha iyi kullanabilmek ve harekete geçirebilmek için bir birleşme stratejisi benimsemelidirler. Bu, özellikle bilgi ve iletişim sektörleri için geçerlidir. Bu stratejiyi anlayabilmek ve bilgi ve medya sektörüne nasıl uygulanabileceğini kurgulayabilmek için, yöndeşme kavramını tekrar değerlendirmek gerekmektedir. Yöndeşme, iletişim endüstrisinin medya, telekomünikasyon ve enformasyon sektörlerinde yaşanan en önemli gelişmelerden birisidir. Genelde, bu endüstrilerdeki teknolojilerin ve kurumların entegrasyonunu tanımlamaktadır; daha özelde ise bu endüstrilerin kullandığı araçların entegrasyonunu ve bu araçlar eliyle ürettikleri ve dağıttıkları bilgilerin entegrasyonunu tanımlamaktadır (Babe, 1996; McKercher, 2002; Winseck, 1998). Bilgisayarların ve telekomünikasyonların entegrasyonu düşünüldüğünde, internet, bu teknolojik yöndeşmenin ikonik bir örneğini oluşturmaktadır. Bu tür bir yöndeşme, daha önce ayrı olan endüstrilerin, elektronik bilgi ve iletişim hizmetlerinin sağlandığı ortak bir alana yöndeşmeleri ile ilgilidir. Teknolojinin toplumsal ilişkilerinde yaşananlar doğrultusunda, 19. ve 20. yüzyıllarda yapılan kurumsal ve düzenleyici anlaşmalar, medyayı birbirini oldukça dışlayan alanlara bölmüş ve yazılı basın, elektronik medya, telekomünikasyon ve enformasyon hizmetleri arasında ve bu farklı alanlardaki emek süreci örgütlenmeleri ve sendikal

79 Emeğin Yöndeşmesi 69 örgütlenmeler arasında kalın duvarlar örmüştür. Bugün, özel iletişim firmalarının gücü, bu duvarları yıkmakta, bu sektörleri birbirinden ayıran özellikleri ortadan kaldırmakta ve büyük bir elektronik enformasyon ve iletişim hizmetleri alanı yaratmaktadır. Yöndeşme, yeni hardware sistemleri yaratan teknolojilerin karşılıklı etkileşimine ve yeni düzey hizmetlerin, Wi-Fi ve Wi-Max sistemlerinin kablosuz ağı gibi, yaratılmasına imkan vermektedir. Hardware yöndeşmesi, audio, video ve/veya veri dağıtımında farklılaşmayan bir ortak dijital dilin ortaya çıkması ve tüm iletişimin, elektronik iletişimin nicelik ve niteliğini arttıran bir ortak dile indirgenmesiyle gelişmiştir. Dijitalleşme, analog tekniklere dayalı elektronik iletişime göre iletme hızında ve esnekliğinde önemli kazanımlar sağlayan teknolojik avantajlara sahiptir (Longstaff, 2002). Fakat, dijitalleşme, gittikçe artan bir metalaşma sürecinde, diğer bir deyişle, tüm ürün ve hizmetlerin piyasaya aktarıldığı bir süreçte, gerçekleşmektedir. Bir yandan, meta formunun genişlemesi, dijitalleşmeyi kimin yönlendireceği ve nasıl kullanılacağı yönelik bir arkaplanı yaratırken; diğer yandan, dijitalleşme, bilgi ve eğlencenin metalaşma sürecini arttırmakta, iletişim ürünleri için olan piyasaları çoğaltmakta, bilginin üretim ve dağıtımındaki emeğin metalaşmasını derinleştirmekte ve elektronik iletişimi kullanan seyirci piyasasını da genişletmektedir (Mosco, 1996). Şirketler, kurumsal yöndeşmeler yaratarak teknolojik yöndeşmenin avantajlarından yararlanmaktadırlar. Bu gelişme, bilgi ve endüstri sektöründe yaşanan birleşmelerde gözlemlenebilir (Mosco, 2004; Nichols ve McChesney, 2005; Schiller, 1999). Yöndeşme, ürünleri ve hizmetleri birleştirme, çapraz promosyon yapma, daha önce ayrı olan eğlence ya da haber alanlarında çapraz pazarlama yapma ve geniş bir medya için çapraz üretim yapma gibi avantajlardan yararlanmak isteyen şirketleri bir araya getirmektedir. Kolektif yöndeşme, kendiliğinden, bir başarıyı garantilememektedir. Kısa vadede, firmaların bekledikleri sinerjileri, örneğin yazılı basın ve görsel basın kültürlerini entegre etmek gibi, yaratmamaktadır. Aynı zamanda, izleyiciye cazip gelmeyen içerikler üretmeleri de mümkündür. Bu gerçeklikler, AT&T, Bell Canada Enterprises ve AOL Time Warner gibi birleşen firmaların yaşadığı zorlukları açıklamak için de kullanılabilir. Gerçekte, Wall Street Journal a göre, Time Warner ın üst düzey yetkilileri sinerji lerden değil; yakınlıklar dan konuşmaktadırlar (Karnitschnig, 2006). Ayrıca, dijitalleşme, kendisi kusursuz bir süreç değildir ve gelişmesi teknik sorunlarla

80 70 Vincent Mosco yavaşlatmıştır. Teknolojik ve kurumsal yöndeşme süreci için diğer önemli bir tökezleme alanı ise hukuksal ve resmi düzenlemelerdir. Teknolojik ve kurumsal yöndeşme, ayrı teknolojilere dayanan ayrı endüstriler için oluşturulmuş düzenleyici politikalar açısından çok ciddi problemler ortaya çıkarmıştır. Fakat bunlar, yöndeşmenin başarısız olduğu anlamına gelmekten ziyade yükselen bir trend içinde dönemsel düşüşler yaratan kısa vadeli problemler olarak düşünülmelidir. Büyük üniteler, rekabetçi baskıları sınırlandırarak, çevrelerini çok daha iyi denetleyebilmektedirler. Yöndeşme, yalnızca teknolojik, siyasi ve örgütsel bir süreç değildir. Ayrıca, bilgisayar iletişiminin, teknolojiyi, siyaseti ve toplumu nasıl devrimci dönüşümlere uğrattığı yolunda bir hikaye ve/veya mit mevcuttur. Bu görüş, teknolojinin tarihin, coğrafyanın ve siyasetin sonunu yarattığı biçiminde ortaya atılan büyük görüşün bir parçasıdır (Mosco, 2004). Dolayısıyla, yöndeşme, yalnızca teknoloji ve örgütte yaşanan değişiklikleri açıklayan bir kavramdan ötede daha çok şey ifade etmektedir. Bu kavram, Nicholas Negroponte nin deyişi ile bizi dijital olmayı öğreneceğimiz bir atomlar dünyasına yönelten ütopik bir söylemin parçasıdır (Negroponte, 1996). Bu görüş, iletişimde kamusal çıkarı yoketmeyi, gözetim pratiklerini arttırmayı ve iletişim ve bilginin üretim ve dağıtımını bir kaç firmanın denetimine bırakmayı rasyonalleştirmek için kullanılmaktadır. Yöndeşmenin mit olduğunu söylemek yanlış olduğu anlamına gelmez. Mitler, ampirik gerçeklikleri alır ve bu ampirik gerçeklikleri, ampirik kanıtlar tarafından doğrulanmamış dönüştürücü toplumsal ve kültürel sonuçlar atfederek genişletirler. Siyasi ve kültürel bir süreç olarak yöndeşme, demokratik iletişimi destekleyenler, bilgi, enformasyon ve eğlencenin biçim ve içeriğindeki farklılaşmadan yana olanlar ve medyaya evrensel ve eşit ulaşımı savunanlar arasında karamsarlık yaratmaktadır (Artz ve Kamalipour, 2003; Herman ve Chomsky, 2002; Winter, 2005). Fakat sendika yöndeşmesi, iyimserlik için önemli zeminler hazırlamaktadır. ABD de, bir çok medya sendikası - the International Typographical Workers Union (ITU), the Newspaper Guild ve the National Association of Broadcast Employees and Technicians (NABET) Amerika İletişim İşçileri (CWA) (Communications Workers of America) ne katılmışlardır. CWA, yöndeşik bir sendika modeli olarak ya da CWA nın deyişiyle enformasyon çağının sendikası olarak, telekomünikasyon, görsel medya, kablolu TV, gazetecilik, basım, elektronik üretim ile havayolları müşteri hizmetleri, kamu

81 Emeğin Yöndeşmesi 71 hizmeti, sağlık, eğitim ve diğer alanlardaki işçileri temsil etmektedir. CWA nın en önemli işverenleri arasında AT&T, GTE, the Regional Bell telephone companies, Lucent Technologies/Bell Labs, the NBC ve ABC television networks, the Canadian Broadcasting Corporation (CBC) firmaları bulunmaktadır. Ayrıca önemli gazeteler de, the New York Times, Wall Street Journal ve the Washington Post gibi, CWA nın işverenleri arasındadır. Kanada da, İletişim, Enerji ve Kağıt İşçileri Sendikası (CEP) (the Communications, Energy and Paperworkers Union) da, aynı çizgiyi izlemektedir. CEP, ITU, Newspaper Guild ve Canadian NABET ile birleşmiştir. Üyeleri kağıt sektöründe, telefon şirketlerinde, gazetelerde ve radyo ve televizyon şirketlerinde çalışmaktadır. Üyeleri, grafik sanatçıları, otel işçileri, bilgisayar programcıları, kamyon şoförleri ve hemşireler olarak istihdam edilmektedir. Ayrıca, British Columbia da telefon işçilerini tarihsel olarak temsil eden, Telekomünikasyon İşçileri Sendikası (TWU) (the Telecommunications Workers Union), ülkenin diğer yerlerindeki telekomünikasyon işçilerine de ulaşmaya çalışmaktadır; çünkü Kanada da emeği düzenleyici kuruluş, CIRB, teknolojik ve endüstriyel yöndeşmenin en iyi yöndeşik bir sendika ile temsil edilebileceğini açıklamıştır. Sendikalar, çoğu noktada, mücadelelerini üyelerinin haklarını korumak adına savunmacı olarak tanımlamaktadırlar. Fakat emeğin yöndeşmesini de, işlerin doğasında yaşanan ve gittikçe artan yöndeşmenin yaratacağı sinerjiden yararlanmak için önemli bir adım olarak görmektedirler (Bahr, 1998). Bu sendikalar, yöndeşik elektronik hizmetler alanı için üretim yapan işçileri temsil gücü elde ederek; örgütlenme, pazarlık etme ve siyasi bir program geliştirme için önemli fırsatlar elde ettiklerini düşünmektedirler. İşin özünde, yöndeşik teknolojiler ve yöndeşik şirketler, bilgi endüstrisindeki işçileri biraraya getirmektedirler (McKercher, 2002). Bu strateji, her zaman başarılı olmamıştır. Örneğin, gün geçtikçe entegre olan video ve film endüstrilerine karşı mücadele etmenin anahtarlarında biri her iki sektörü de temsil eden sendikaların, örneğin işverenlerin Disney ve Fox un işçilerini denetlemek için birleşmiş güç kullanmaları gibi, birleşmeleridir. Birleşmiş işgücü olmadan, bu şirketler, aynı televizyon programı ya da aynı filmin farklı kullanımlarından yaratılan gelirlerin nasıl paylaşılacağı üzerine sözleşme maddelerini dikte ettirebilirler. Bu sektörde, sendika yöndeşmesi, Amerikan Televizyon ve Radyo Sanatçıları Federasyonu (AFTRA) (the American Federation of Television and Radio Artists) ve Ekran

82 72 Vincent Mosco Sanatçıları Derneği (SAG) (the Screen Actors Guild) nin birleşmesinden geçmektedir. Bunu gerçekleştirmek için çabalar, 1999 da ve 2003 te, küçük oy farklarıyla, sonuçsuz kalmıştır (McKercher ve Mosco, yayımlanacak). Kanada da, ülkenin önde gelen telekomünikasyon sendikaları arasında güçlü bağlar kurma çabaları da çok başarılı olamamıştır. İletişim Sendikaları Ulusal Birliği (the National Association of Communication Unions) nin kurulması, the CEP ve Telekomünikasyon İşçileri Sendikası (TWU)(the Telecommunications Workers Union) arasında formal federatif bağlar yaratmıştır. Fakat, CEP in radikal tarihi (1981 de bir grev sırasında Vancouver de telefon hatlarına el koymuşlardır) ve TWU nun yöndeşik sendika fikrine mesafeli durması, bu iki sendikanın yakın bir çalışma içinde olmasını engellemiştir (Mosco ve McKercher, 2006). Yöndeşme, aynı zamanda, sınırlar ötesi sorunlar da yaratmaktadır. Örneğin CBC işçilerinin deneyimlerinde olduğu gibi, pazarlığı kolaylaştırmak için CIRB, tüm sendikaların birleşmesini istemiştir. Bu zamandan önce, CBC nin gazetecileri CWA nın, teknisyenleri ise CEP in üyeleri idi. Bu, Kanada nın ulusal yayıncısında çalışanların bir bölümünün bir Amerikan sendikasının, diğerlerinin ise bir Kanada sendikasının üyesi olduğu anlamına geliyordu. Üyeler, oy kullanılırken, büyük CWA ile birleşmeye ve Kanada ulusal kamu yayıncılığında çalışanların tümünün bir Amerikan sendikası üyesi olmasına karar verdiler. Hiç şüphesiz ki; bu tür sınırlar ötesi yöndeşmeler, Ağustos 2005 te tıkanan görüşmelerde CBC işçilerinin yönetim karşısında sürpriz başarısına katkı sağlayarak, çok önemli ve gerekli olduklarını kanıtlamışlardır. Bu örnek, farklı bilgi işçilerininin, örneğin gazeteciler ve teknisyenler, bir arada çalışma ve güçlü bir sendika yardımıyla mücadele etme çabalarını göstermiştir (Mosco ve McKercher, 2006). Bu örnek, aynı zamanda göstermiştir ki; Kanada dışından bir iletişim çalışanları sendikası, emeğin çıkarları mücadelesi ile kamusal iletişim sisteminin ayakta kalma mücadelesini birbirine eklemleyerek, Kanada da kamuoyu desteğini kazanmıştır yılında ABD de birleşme konusu, gündemin sıcak konularından birisidir genel seçimlerindeki Cumhuriyetçilerin büyük zaferi ve sendikalaşma oranında sürekli düşüşler sonrası, ABD nin en büyük sendikalarından biri olan AFL-CIO, eğer federasyon yeni birleşmelerin ve örgütsel değişimlerin önünü açarsa, bu sürece büyük bir eylemle cevap vereceklerini tehditkar bir biçimde açıkladı. ABD nin hızla büyüyen

83 Emeğin Yöndeşmesi 73 sendikası, Hizmet Çalışanları Uluslararası Sendikası (SEIU) (the Service Employees International Union), federasyondan bazı sendika üyelerini konsolite etmesini ve kendi araştırma ve politik faaliyetlerinden tabanın örgütlenmesine bütçe ayırmasını talep etti. Bu noktada, SEIU, Teamster Sendikası tarafından da desteklendi. AFL-CIO bir uzlaşma önerdi ama başarılı olamadı ve birçok sendika, federasyondan ayrılarak Kazanmak için Değişim (Change to Win) koalisyonunu kurdular. 5.4 milyon üyeden oluşan bu yeni koalisyon, sendikal örgütlenmeye ivme kazandırmayı amaçlamaktaydı. Bu büyük kopmaya cevap olarak, AFL-CIO, sektörü koordine etmek için sanat, eğlence, medya ve telekomünikasyon endüstrilerinde örgütlü yaklaşık on sendikadan oluşan bir komite kurdu. Komite nin amacı, teknolojik değişimler ve kurumsal yoğunlaşma ile şekillenen endüstride emeğin gücünü örgütlemek ve bu gücü, endüstrilerde kamu çıkarı için mücadeleye yöneltmekti. Yöndeşme, bu örnekte görüldüğü gibi, bir örgütün üyelerini bir arada tutmada başarısızlığına karşı bir cevap olarak da düşünülebilir. Kuzey Amerika sendikaları arasında birleşmelerin önemi ve ciddiyetinin kavranması için ne kadar süre gerektiği konusu için net bir cevap vermek zor gözükmektedir. Acaba bir yüzyıl önce Emeğin Silahşörleri (Knights of Labor) ya da Dünyanın Sanayi İşçileri (Industrial Workers of the World) fikri ile gayet populer olan Bir Büyük Sendika fikri geri mi gelecektir? Son otuz yıldır sürekli geriye giden toplumun önemli bir bölümünü güçlendirecek bir yurttaşlık hareketini canlandırabilir ve toplumun demokratikleşmesine katkıda bulunabilir mi? Emek için yeni bir başlangıç mı yoksa son nefes mi? Bu soruları yanıtlamak için henüz çok erken. Diğer yandan, bu gelişmenin önemi üzerine farklı yaklaşımları değerlendirmek oldukça önemlidir. Bir yandan, işçi sendikalarının yöndeşmesi, güç ve bürokraside merkezileşmeyi arttıracaktır; dolayısıyla sendika liderlerinin tabanla yakın ilişkileri zedelenecektir. Aslında, Kuzey Amerika dışından deneyimler cesaretlendirici gözükmemektedir. Örneğin, 1990 larda Avustralya emek hareketi sendika sayısını azaltmayı başardı; fakat sendika üyeliğindeki erozyonun önüne geçemedi. Sendika yöndeşmesi, sendika demokrasisini sendika kartelleri karşısında feda etmek anlamına mı geliyor? Diğer yandan, yöndeşme, sendikaların pazarlık gücünü, son otuz yıldır büyük firmalarda yoğunlaşan gücü sınırlandırarak, arttırıyor. Bu görüşü desteklemek için, CWA nın kablosuz telekomünikasyon işçilerini örgütlemedeki ve CBC deki teknik ve hava personelinin haklarını

84 74 Vincent Mosco savunmadaki başarısına bakılabilir. Ayrıca, birleşmeler, sendikaların, bazen kendi içlerinden birinin dar çıkarları ile çelişebilecek kadar geniş toplumsal ve siyasi faaliyetler içinde yeralmalarının önünü açıyor. Örneğin, Swift (2003), CEP in, bir yöndeşik sendika örneği olarak, yöndeşik enformasyon endüstrisine açıldıktan bu yana, Kanada da medya sektöründe yoğunlaşmaya ya da medyada yabancı sermaye sahipliğine karşı mücadele gibi oldukça önemli politika alanlarına dahil olduğunu belirtiyor. Ayrıca, CEP Saskatchewan bölgesinde kamu telekomünikasyonu ve Ontario da kamu hidro-gücünü sürdürmeye dönük lobiciliğin ön saflarında yer almaktadır. Ayrıca, yöndeşik sendikanın avantajlarından biri de üyelerinden bazılarının dar çıkarlarının ötesine geçebilmektir. CEP enerji işçilerini kapsasa da, yeşil gazların artışını sınırlandırmak yönünde tümüyle Kyoto Accords u desteklemektedir. Diğer yandan, güçlü üretici Abititi ye karşı kağıt işçilerinin haklarını koruyabilmiştir; çünkü birleşme, CEP e, enerji ve telekomünikasyon sektöründeki üyelerin grev fonlarından yararlanma imkanı sağlamıştır. Ayrıca Quebec Dayanışma Fonu (Quebec Solidarity Fund) yaratacak kaynakları vardır ve bu fon gerileyen Quebec kağıt fabrikalarına yatırım yapmaya olanak vererek, onların kapanmasını engellemiştir. Dahası, CEP büyük ölçüde antiküreselleşme hareketine katılmış ve CEP, İnsanlık Fonu (Humanity Fund) yardımı ile Meksika da ve tüm Latin Amerika da sendikalaşmayı desteklemiştir. Bununla birlikte, Kiss ve Mosco (2005) tarafından işyerinde gözetime dönük sendikal stratejiler üzerine yürütülen bir araştırma, bilgi işçileri sendikalarının, özellikle CEP gibi yöndeşik sendikaların, işçilere toplu sözleşmelerde en iyi koruma koşulları sağladığını göstermektedir. Fakat, yöndeşik sendikaların bilgi, enformasyon ve iletişim sektörlerinde farklı işçileri bir araya mı getirdiği yoksa birbirine benzemez işçilerin federasyonları mı olduğu çok açık ve net değildir. Kuzey Amerika daki örgütlü emeğin krizine ikinci bir cevap ise; işçilere formal toplu iş sözleşmeleri hakkını içermeden fayda sağlayan işçi birliklerini ya da işçi hareketini örgütlemektir. Bu örgütlenme biçimi, sendikal örgütlenmenin oldukça zor olduğu yüksek teknoloji sektörü için özellikle geçerlidir. Quebec Çoklumedya Çalışanları Birliği (Association des Travailleurs du Multimedia du Quebec) gibi bazı Kanada girişimleri olsa da, bu girişimler yeterli destek görememişlerdir. Bu konuda, ABD, Kanada dan daha çok örneğe sahiptir. İşçi birlikleri, geleneksel sendikal tarafından örgütlenmesi zor olan yarı-zamanlı çalışanlar için de oldukça önemlidir. Bu

85 Emeğin Yöndeşmesi 75 birlikler, Kaliforniya daki Silicon Vadisi için de geçerlidir; zira bu Vadi de çalışanların yaklaşık yüzde 40 ı tipik olmayan istihdam içindedir. Microsoft un toprakları olan Pacific Northwest te sürekligeç (permatemp) gibi bir kavram ortaya çıkmıştır. Bu kavram, sürekli geçici işçi, tüm gün ama saat-ücretli çalışan ve fazla mesai ya da diğer hiçbir haktan yararlanamayan işçileri kapsamaktadır. Bu tür birliklerin temel amacı, çok hareketli olan işgücüne taşınabilir yararlar sağlamaktır: ömürboyu staj, iş değiştirme, bireysel işçilere yol gösterme, işçilere bilginin ulaşmasını sağlama ve sağlık hizmetlerine ulaşamayanlara sağlık hizmetleri sunma. Ayrıca, bu birlikler, teknoloji-yoğun işlerin düşük ücretli ülkelere kaydırılması gibi tartışmalı konularda da taraf olmaktadırlar. Bu tür birliklerin iki farklı biçimine bilgi sektöründe rastlanmaktadır: teknoloji-yoğun işçileri örgütleyenler ve içerik üretenleri örgütleyenler. Birincisi için en lider örnek, belki de, WashTech tir. WashTech, Seattle yüksek teknoloji endüstrisinde, ücretler ve sosyal haklar konusunda hukuki mücadelede başarılı olan ama geçici işçi kategorisinde oldukları için hakları şirket tarafından tanınmayan Microsoft un sürekligeçicileri tarafından CWA nın arka bahçesi olarak kurulmuştur (Brophy, 2006; van Jaarsveld, 2004). Yüksek teknoloji endüstrisinde yaşanan zorlukların en büyüklerinden biri ise, işçilerin yüksek teknoloji firmaları tarafından değil; bu firmalara işçi sağlayan Manpower gibi firmalar tarafından istihdam edilmiş olmalarıdır. Fakat, WashTech in oluşmasını sağlayan Microsoft un sürekligeçici kategorine karşı siyasi gücünü kullanmasıydı. Hukuki mücadale süreci ve CWA nın yol gösterici tavrı yeterli sayıda Microsoft çalışanının WashTech i kurmasına neden oldu. WashTech, daha iyi ücretler, sağlık koşulları, dinlenme, emeklilik koşulları ve işyeri eğitimi isteyen programcıları, web tasarımcılarını, sistem analistlerini ve mühendisleri bünyesinde toplamaktadır. Microsoft a yasal bir karşı çıkış göstermekle birlikte; WashTech üyeleri, teknik vasıflarını kullanarak çalışanların performansları ile ilgili gizli bir Microsoft veritabanını ele geçirmişler ve üyelere dağıtmışlardır tarihine kadar uzanan ve firmanın gizli tutmaya çalıştığı yüksek software mühendisliğini Hintli firmalara dışarıya iş verme biçiminde yapılandırma yönünde belgeler de WashTech tarafından ele geçirilmiştir. WashTech Microsoft ta başarılı olmuştur ve bu başarının ardında Değişen İşgücü Merkezi (the Center for a Changing Workforce) ve onun internet sitesi techsunite.org un da önemli

86 76 Vincent Mosco desteği vardır. WashTech, asıl başarıyı diğer bilgi sektörü işçilerine ulaşarak yakalamayı amaçlamıştır. Amazon.com un işçilerini örgütleme çabasında başarısız olmuş ama Cingular Wireless in işçilerini örgütlemede başarılı olmuştur. Bugün, WashTech, teknoloji işlerinin Hindistan ve Çin gibi ülkelere verilmesine karşı bir mücadele yürütmektedir. Ayrıca, bazı devlet yetkililerini, hükümetin teknolojik işlerinin, başka ülkelere yaptırılmaması konusunda ikna etmede başarılı olmuşlardır. IBM de CWA tarafından kurulmuştur ve WashTech gibi IBM şirketinde geçici işçi kategorisinde çalışanların haklarını savunmak amacını taşımaktadır. Şirket, işyerinde zehirli kimyasallar konusunda gerekli özeni göstermemiştir ve Alliance, mahkemelerde ve hukuksal süreçte, işyerinde mesleki sağlık ve güvenlik koşullarının uygulanması için aktif mücadele vermiştir. Ayrıca, Manpower ve IBM deki işçilerin formal temsiliyetini elde etmek konusunda da başarı kazanmıştır. Mühendislerle işçi hareketini birlikte düşünmek pek alışılmadık bir durumdur, fakat the Profesyonel Mühendislik Çalışanları Topluluğu (SPEEA) (Society of Professional Engineering Employees in Aerospace), Boeing te yönetimi bu şekilde düşünmek zorunda bırakmıştır. Topluluk, 2000 yılında, bu devasa işverene karşı Amerikan tarihinin en büyük beyaz yakalı çalışanlar grevini gerçekleştirmiştir. Gerçekte, SPEEA örneği, bilgi işinin farklı örgütlenme biçimlerine açık olduğunu düşünenler için ilginçtir; çünkü başarılarının önemli bir bölümü e-posta ve web kullanımına dayanmaktadır. Örneğin, topluluk, 2000 yılında Boeing e karşı grev için tüm ev e-posta adreslerine ulaşmayı başarmıştır. Veritabanının en etkin kullanımına örnek ise, SPEEA, yaklaşık 500 kişiye e-posta yoluyla 6 saat içinde ulaşarak, Boeing yöneticilerinin yerel bir otelde açıklanmamış, gizli bir toplantı yaptıklarını duyurmuştur. Yüksek teknoloji işçilerinin, dikkate değer, farklı örgütlenme çabaları da mevcuttur. Sistem İdarecileri Derneği (Systems Administrators Guilds) ABD de (İngiltere de ve Avusturya da) bilgisayar işçilerini örgütlemek ve tartışmalı konulara müdahale edebilmek için kurulmuştur. İşçi birlikleri, içerik üreticileri arasında da oldukça rağbet görmektedir. Bugün Çalışmak (Working Today), Silikon Vadisi gibi yüksek teknoloji patlamasıyla bilinen New York ta, kendi hesabına çalışan, danışman, sözleşmeli işçi ve geçici işçileri temsil eden bir gruptur. Üyelerine temel sağlık sigortası sağlamakta özellikle çok başarılı olmuştur. Grafik Sanatçıları Birliği (The Graphic Artists Guild) ise, çalışma koşullarını iyileştirmek ve

87 Emeğin Yöndeşmesi 77 telif hakkı, vergilendirme ve diğer önemli konulardaki tartışmalara dahil olabilmek için bir araya gelmiş web yaratıcıları ve tasarımcılardan oluşmaktadır. Yaratıcıların Federasyonu (The Creator s Federation), kendi hesabına çalışan yazarları temsil etmektedir. Federasyon, kendi hesabına çalışan yazarların çalışmalarını veritabanına koymadan önce yazarların onayını gerektiren bir davayı kazanarak ünlenmiştir. Ayrıca, ABD deki Ulusal Yazarlar Sendikası (the National Writers Union), 5000 den fazla üyesine model sözleşmeler sağlamakta, yayıncılarla pazarlıklar konusunda yol göstermekte ve güvencesiz insanlara faydalar sağlamaktadır. Tüm bu örgütler, telif hakkı konusundaki tartışmalarda oldukça aktif biçimde yer almaktadırlar. Yüksek teknoloji alanında yükselen işçi birliklerinin ardındaki en önemli neden geleneksel sendikaların örgütlenmede başarılı olamamış olmalarıdır. Diğer yandan, eski sendikalarda bazı başarılar elde etmişlerdir. Örneğin, Birleşik Yiyecek ve Ticaret İşçileri (the United Food and Commercial Workers), on-line hizmet sağlayan Peabody s ve Albrittons gibi süpermarketlerde çalışanları örgütlemişlerdir. Ayrıca, AFL-CIO, sendika üyesi olan ve olmayanları siyasi ve hukuksal mücadelede işbirliğine götürecek bazı birliktelikler, örneğin Çalışan Amerika (Working Amerika) gibi, kurmakta başarı elde etmiştir. Kurucularından, Karen Nussbaum, 1980 lerde Dokuz dan Beşe (Nine to Five) isimli bir grup kurarak, kadın ofis çalışanlarının ilk örgütünü yaratmıştır. Hizmet Çalışanları Uluslararası Sendikası (The Service Employees International Union), purpleocean.org isimli bir on-line üyelik örgütü yaratmışlardır; amaç ise sendikanın bakış açısını genişletmek ve işyeri dışında sosyal adalet aktivizmine dahil olmaktır. Aynı sendika yöndeşmesinde olduğu gibi, örgütlü emeğin karşı karşıya olduğu krizi aşmada işçi birliklerinin ne kadar başarılı olacağı konusu da belirsizdir. Bir yandan, yeni teknolojiyi kullanarak işçilere ulaşan yeni bir sendikal form yaratmaktadırlar. İşçi hareketine, bir sendikanın parçası olmayı özellikle istemeyenleri eklemlemektedirler. Ayrıca, gittikçe artan hareketlilik içinde toplu sözleşmenin çok da fazla bir şey ifade etmediğini belirtmektedirler. İşçi birlikleri, yaratıcıların kendi emeklerine karşı kendi haklarını savunacakları ve iletişim ve enformasyon içeriğine müdahalede hükümetin sorumluluklarını hatırlatan bir platform oluşturmaktadırlar. Ama aynı zamanda, kimileri, bu yeni birliklerin gelecek için çok çok ufak bir umut taşıdıklarını savlayabilir. İşçi birlikleri, toplu sözleşmeye dahil olmadıkları için, ücretler ve çalışma koşulları konularında çok az kazanım

88 78 Vincent Mosco sağlayabilmektedirler. Bunlar büyüyen bilgi sektöründe örgütlenemeyen sendikaların başarısızlık nedenlerine kanıt olarak ortaya atılabilir ve bu işler, geleceğin işleri ise, geleneksel sendikacılık için fazla umut vaat etmiyorlar. İşçi birlikleri, işçi hareketini yeniden inşa etmek için yeni bir başlangıç olarak görülebilirler, belki de eski modeli yeniden keşfederler ama örgütlü emeğin son nefesinden biraz daha fazlasına sahiptirler. Mülakatlara ve yazılı belgelere dayanarak, bu çalışma, Kuzey Amerikalı işçilerin yöndeşik bilgi ve iletişim endüstrilerinde yaşananlara ilişkin cevaplarını inceledi. Bir yandan, geleneksel sendikalar, bir zamanlar ayrı tanımlanan sektörlerdeki, gazetecilik, yayıncılık, telekomünikasyon, enformasyon teknoloji ve/veya elektronik hizmetler gibi, işçileri bir araya getirerek ve kendi yöndeşmelerini yaratarak sürece cevap vermektedirler. Alternatif olarak, bilgi endüstrisindeki diğer işçiler, teknik ve yaratıcı profesyoneller, toplu sözleşme süreci olmadan üyelerine faydalar sağlayabilecek işçi birliklerinin yeni formlarını deneyimlemektedirler. Araştırmamız, bu gelişmelerin önemli kazanımlar sağladığı yolunda kanıtlar içermektedir. CBC nin zaferi, teknik ve hava personelini bir araya getirme ve emeğe dair önemli bir tartışmada kamu desteğini alma gibi noktalarda çok önemlidir. Fakat tüm bunlar, Kuzey Amerika da emeğin düşüşünün önüne geçememiştir. Araştırmamızdaki bir sonraki adım ise emeğin yöndeşmesi sürecini ve işçi birliklerinin oluşumunu uluslararası alanda incelemek olacaktır. Daha net olarak, Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (International Federation of Journalists), Uluslararası Sendikal Ağ (the Union Network International) gibi örgütleri ve de Hindistan da İletişim Teknolojileri Profesyonel Forumu (IT Professional s Forum), Yeni Sendika İnisiyatifi (the New Trade Union Initiative) ve İletişim Teknolojileri ve Bağlı Hizmetler Profesyonelleri Sendikası (UNITES) (the Union for Information Technology & Enabled Services Professionals) gibi işçi birliklerini inceleyeceğimiz bir projeye başlamak üzereyiz. Kuzey Amerika işçi hareketindeki gelişmeler, özellikle bilgi ve iletişim sektörlerinde, hiç şüphesiz ilginç ve önemlidir. Fakat, eğer emek değişen uluslararası işbölümüne başarılı bir cevap üretecekse; bu cevap küresel ölçekte yeni yöndeşme formları ile olmalıdır. Küresel emek federasyonlarını, yeni işçi birliklerini ve karşılıklı ilişkilerini incelemek, emeğin küresel bilgi ekonomisine meydan okuma ve demokratik enformasyon toplumunu savunma gücünü saptamak için oldukça yaşamsaldır.

89 Emeğin Yöndeşmesi 79 KAYNAKÇA Artz, L. ve Kamalipour, Y. R. (Eds.) (2003), The Globalization of Corporate Media Hegemony. Albany: State University of New York Press. Babe, R. E. (1996), Convergence and the new technologies, Dorland, M. (Ed.), The Cultural Industries in Canada içinde, Toronto: Lorimer, pp Bahr, M. (1998), From the Telegraph to the Internet, Washington, D.C.: National Press Books. Barley, S. R. ve Kunda, G. (2004), Gurus, Hired Guns, and Warm Bodies: Itinerant Experts in a Knowledge Economy, Princeton, NJ: Princeton University Press. Batstone, E. (1984), Working Order: Workplace Industrial Relations over Two Decades, Oxford: Basil Blackwell. Bell, D. (1973), The Coming of a Post-Industrial Society, New York: Basic. Bell, D. (1976), The Cultural Contradictions of Capitalism. New York: Basic. Bédard, M. (2005), Union membership in Canada, Ottawa: Human Resources and Skills Development Canada, Labour Program, January 1. Braverman, H. (1973), Labor and Monopoly Capital, New York: Monthly Review. Brint, S. (2001), Professionals and the knowledge economy: Rethinking the theory of postindustrial Society, Current Sociology, Vol 49 No. 4, pp Brophy, E. (2006), System error: Labour precarity and collective organizing at Microsoft, Canadian Journal of Communication, Vol 31 No 3, pp. Clawson, D. (2003), Is Labor on the edge of a new upsurge, Labor Notes, September 2. Dyer-Witheford, N. (1999), Cyber-Marx: Cycles and Circuits of Struggle in High Technology Capitalism, Urbana and Chicago: University of Illinois Press. Economic Policy Institute (2004), Offshoring, Washington, D.C.: Economic Policy Institute, Available Elmer, G. ve Gasher, M. (Eds.) (2005), Contracting Out Hollywood: Runaway Productions and Foreign Location Shooting, Lanham, MD: Rowman and Littlefield. Herman, E. S. ve Chomsky, N. (2002), Manufacturing Consent, New York: Pantheon. Huws, U. (2003), The Making of a Cybertariat: Virtual Work in a Real World, New York: Monthly Review Press. Karnitschnig, M. (2006), Time Warner stops pushing synergy, The Wall Street Journal, June 2. [June ]. Katz, H. C. (ed.) (1997), Telecommunications: Restructuring Work and Employment Relations Worldwide, Ithaca, NY: ILR Press. Kiss, S. ve Mosco, V. (2005), Trade union protection Of workers privacy: A content analysis of English and French-language collective agreements in Canada, Canadian Journal of Communication, Vol 30 No 4, pp Kline, S., Dyer-Witheford, N. ve de Peuter, G. (2003), Digital Play: The Interaction of Technology, Culture and Marketing, Montreal: McGill-Queen s Press. Longstaff, P. F. (2002), The Communication Toolkit, Cambridge, MA: MIT Press.

90 80 Vincent Mosco Machlup, F. (1962), The Production and Distribution of Knowledge in the United States, Princeton, NJ: Princeton University Press. McKercher, C. (2002), Newsworkers Unite: Labor, Convergence and North American Newspapers, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield. McKercher, C. ve Mosco, V. (2006), Divided they stand: Hollywood unions in the Information Age, Work Organization, Labour and Globalisation, yayımlanacak. Mosco, V. (1996), The Political Economy of Communication, London: Sage. Mosco, V. (2004), The Digital Sublime: Myth, Power, and Cyberspace, Cambridge, MA: MIT Press. Mosco, V. (2006), Knowledge workers in the global economy: Antimonies of outsourcing, Social Identities, Vol 12, No 6, pp Mosco, V. ve McKercher, C. (2006), Convergence bites back, Canadian Journal of Communication, Vol 31 No 3, pp Negroponte, N. (1996), Being Digital, Cambridge, MA: MIT Press. Nichols, J. ve McChesney, R. W. (2005), Tragedy and Farce: How the American Media Sell Wars, Spin Elections, and Destroy Democracy, New York: The New Press. Porat, M.U. (1977), The Information Economy, Washington, DC: Office of Telecommunications, Department of Commerce. Powell, W. W. ve Snellman, K. (2004), The knowledge economy, Annual Review of Sociology, Vol 30, pp Schiller, D. (1999), Digital Capitalism, Cambridge, MA: MIT Press. Schiller, H. I. (1973), The Mind Managers, Boston: Beacon. Statistics Canada (2004), Study: The union movement in transition, The Daily, August 31. Stone, K. (2004), From Widgets to Digits: Employment Regulation for the Changing Workplace, Cambridge: Cambridge University Press. Swift, J. (2003), Walking the Union Walk, Ottawa: Communication Energy and Paperworkers Union of Canada. Terranova, T. (2004), Network Culture: Politics for the Information Age, London: Pluto. U.S. Bureau of Labor Statistics (2006), Union Members in 2005, Washington, D.C.: Bureau of Labor Statistics. Van Jaarsveld, D. D. (2004), Collective representation among high-tech workers at Microsoft and beyond: Lessons from WashTech/CWA, Industrial Relations, Vol 43, No 2, pp Winseck, D. (1998), Reconvergence: A Political Economy of Telecommunications, Hampton, NJ: Hampton Press Winter, J. (2005), Lies the Media Tell Us, Montreal: Black Rose Press.

91 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Presentation Article Labour convergence in the knowledge ındustries Vincent Mosco Canada Research Chair in Communication and Society Professor of Sociology Queen s University, Kingston, Canada moscov@mac.com Abstract: This paper addresses a central ethical issue: the right of those who produce and distribute communication and information to organize collectively to defend their interests and the interests of those who aspire to a democratic communication system in society. Keywords: Knowledge workers, ethics, political economy, labor unions Research from a variety of perspectives has demonstrated the importance of information and communication labour in the modern economy (Dyer- Witheford, 1999; Huws, 2003; Terranova, 2004). In an era characterized by declining trade union penetration, increasing corporate concentration, and the rise of global conglomerates that feed into and are fed by the spread of new communication and information technology, North American knowledge workers have begun to explore new ways to increase labour s power. This is especially the case in the communication sector, which provides the

92 82 Vincent Mosco equipment that makes globalization possible, and the production and distribution of the ideas that make it work. This paper addresses a central ethical issue: the right of those who produce and distribute communication and information to organize collectively to defend their interests and the interests of those who aspire to a democratic communication system in society One approach is to pursue trade union mergers, designed strategically to restructure labour unions along much the same lines as the corporations that employ their members. There is considerable research on the value of merger or convergence among trade unions, including in the communication and information industries (Batstone, 1984; Katz, 1997; Stone, 2004). Convergent unions like the Communications Workers of America (CWA) or the Communications, Energy and Paperworkers Union of Canada (CEP) bring together workers in what were once independent industries newspapers, telecommunications, sound recording, broadcasting but now are part of cross-media conglomerates. These unions also recognize that it is not just the boundaries between employers that have become blurred; the boundaries between what were once distinct forms of work have also been obscured through the spread of digital technology. Labour convergence, therefore, is seen as an appropriate response to technological and corporate convergence and an opportunity to advance the public interest in communication (McKercher, 2002; Swift, 2003; Bahr, 1998). A second approach is to create non-traditional worker organizations, which draw into the labour movement people who cannot or will not join a traditional trade union. Such groups provide a range of services and support for workers, their families and their communities but do not engage in collective bargaining. In North America, they are particularly prominent in the high-technology area (Stone, 2004; Kline, Dyer-Witheford and de Peuter, 2003; van Jaarsveld, 2004). In both union convergence and new worker organizations, knowledge sector workers are demonstrating that, although not always successful, they remain strong enough to challenge the erosion of democratic communication and, moreover, demonstrate the potential to enlarge it to include labour. Call centre employees, university professors, and journalists have very little in common but do share important places in the knowledge industries. Analysis and debate about this sector began in earnest shortly after World War II when scholars noticed growth in the number of njobs outside the agricultural and manufacturing sectors. In the early years, the academic

93 Knowledge Industries 83 emphasis was on developing measures to track the growth of the information sector as an economic force. Machlup (1962) was among the leaders in charting the expansion of the data and information components of the economy and Porat (1977) built on this work to document the shift from an economy based on the primary (agriculture) and secondary (manufacturing) sectors to one rooted in services (tertiary) and information (quaternary) occupations. Neither Machlup nor Porat addressed the political, social, and cultural implications of this transformation in anything approaching the theoretical sophistication of Daniel Bell (1973). According to Bell, we were not only experiencing expansion in data and information, nor merely a shift in the major occupational categories. Rather, we were in the early years of a transformation in the nature of capitalist society. Capitalism had been governed for two centuries by industrialists and their financiers who comprised the capitalist class. Now, with the rise of a society dependent on technology and particularly on the production and distribution of information, Bell maintained that a new class of leaders, a genuine knowledge class of well-trained scientific-technical workers was rising to prominence and ultimately to leadership of a post-industrial capitalism. Such a society would not necessarily be more democratic, but it did portend a shift in power from its traditional base in family inheritance to technical and scientific knowledge. The ranks of knowledge workers, chosen by merit, would literally power and manage this new post-industrial economy, leading to steady economic growth and the decline of historic ideologies. Political battles over public policy, Bell maintained, would diminish as technical algorithms and knowledge-based measures, would come to govern. There would no doubt be tensions in such a society, but these would be technical and not ideological. The only potential for serious division lay outside the economic and political spheres. As Bell (1976) would argue in his next far darker book, the only significant internal threat to post-industrial society was a culture sinking deeper into consumer hedonism and irrational beliefs. The conjunction of two seeming opposites - materialism and counterculture - threatened the foundation of post-industrialism because they challenged the delayed gratification and support for technical rationality that were required to maintain it. It did not take long for others to conclude that, cultural issues aside, postindustrialism itself was not inherently progressive. For Herbert Schiller

94 84 Vincent Mosco (1973), post-industrialism meant the rise of transnational media and communication businesses that would pump out support for American values, including its military and imperial ambitions, and eliminate alternatives through increasingly concentrated market power. According to Harry Braverman (1973), for the vast majority of workers in the service, retail, and knowledge professions, labour would be as regimented and ultimately deskilled, as their predecessors were in the era of assembly line manufacturing. Indeed, given the immateriality of knowledge work, it would be easier than in the industrial era to separate conception from execution, and to concentrate the power of conception (e.g., design and management) in a dominant class. There has been widespread debate ever since Bell, Braverman, and Schiller addressed these issues in 1973, but there is some agreement in key areas, including that a shift has occurred in developed societies, and that one is beginning in some less developed ones, from manufacturing to knowledge work. Yes, people agree, there was and still is considerable knowledge required in much of manufacturing as well as in agricultural work. But the difference today is that an increasing amount of work is taken up with the production and distribution of information, communication, and knowledge. Furthermore, there is agreement that a dynamic process of de-skilling, upskilling and re-skilling is taking place in the occupational hierarchy. At different times and in different sectors one or another of these processes predominates but the labour process, most concur, cannot be reduced to the singularity of one process (Barley and Kunda, 2004; Brint, 2001; Powell and Snellman, 2004). Nevertheless, there is also agreement that companies have benefited from reducing the skill component of jobs or eliminating jobs entirely and replacing them with automated systems. This especially applies to jobs traditionally filled by women (Huws, 2003). Where deskilling or job elimination is not possible, companies have accomplished the same objective by moving jobs to low wage areas within a country or by shipping them abroad. Since knowledge work typically does not require moving material things over long distances (e.g. call centres and software engineering contain little or no bulk), the production process requires the use of global telecommunications systems whose costs have been declining over years of technological development. This process, of outsourcing, enables, for example, an American company to use data entry workers in China, call centre employees in Canada, and software programmers in India and incur a

95 Knowledge Industries 85 fraction of the costs of employing workers in the United States. This process is by and large an extension of the general predominance of a business-led neo-liberal agenda that has transformed the business-labour social contract of the 1950s and 60s (guaranteed jobs at a living wage with a package of benefits) to a business-first agenda that, in the name of productivity, has made jobs, wages, and certainly benefits, far from a guarantee in today s developed societies. Because outsourcing is part of a wider business agenda which has also attacked the social policy instruments that protected labour and trade unions, it has been all the more difficult for working people to mount a successful defense (Economic Policy Institute, 2004). Nevertheless, outsourcing is not without its antimonies. A large share of outsourcing in the knowledge and communication sectors is contained within the developed world where, for example, Canada has become Hollywood North and Ireland continues to benefit from its skilled workforce and wage premium. Moreover, although India is a major source of low wage knowledge labour, its major companies such as ICICI, Tata, Infosys, and Wipro are taking a leading role in the outsourcing industry. Their activities in North America suggest that place still matters and that culture counts. Finally, resistance is growing from labour organizations and that is one reason why the expansion of convergent unions and worker associations in the knowledge and communication sectors is particularly important (Elmer and Gasher, 2005; Mosco, 2006). However, the data on general trade union membership in North America are not encouraging for those who would like to see this resistance expand. In 2005, 12.5 percent of wage and salary workers in the U.S. were trade union members. According to the U.S. Department of Labor s Bureau of Labor Statistics, this was down from 12.9 percent in 2003 and 12.7 in The union membership rate has steadily declined from a high of 20.1 percent in 1983, the first year for which comparable union data are available. The figures for private sector members are even lower, about 7.8 percent, compared to 36.5 percent of government workers. Two occupational groups education, training, and library occupations, on the one hand, and protective service occupations on the other had the highest unionization rates in 2004, at about 38.5 and 37 percent respectively. The first group of workers is centrally located in the knowledge industry and represents one indication that there is potential for union growth in this rapidly expanding sector (U.S.

96 86 Vincent Mosco Bureau of Labor Statistics, 2006). The situation is marginally better in Canada where, in 2005, 30.7 percent of workers were union members, an increase from 30.4 percent in 2004 (Bédard, 2005). According to a 2004 government report, 72 percent of Canadian public sector workers and 18 percent of employees in the private sector were union members. However, union density is also down in Canada from the 35 percent of workers who were union members in 1990 (Statistics Canada, 2004). Admittedly, we need to place these numbers in historical context because union density rates were at these low levels in the 1920s only to bounce up to highs in the 1930s that were maintained into the early 1950s. As late as 1932, an eminent American labor economist, speaking to a meeting of the American Economics Association, reflected on the American Federation of Labor s loss of 40 percent of its members and pronounced that technological change made it nearly impossible for the union movement to regain its earlier strength (Clawson, 2003). Furthermore, although union density is declining, the absolute number of union members is growing with overall expansion of the workforces in both the United States and Canada. While it is the case that the United States and Canada have more unionized workers than ever before, density rates continue to decline and there is general agreement among scholars and trade unionists themselves that workers in the knowledge economy face serious problems. Two strategies stand out for doing something to rectify the problem. Established trade unions in the United States and Canada have adopted a merger strategy to better mobilize and concentrate resources. This has especially been the case in the knowledge and communication sectors. In order to understand this strategy, as it applies to the knowledge and media sector, it is useful to consider the concept of convergence. Convergence is one of the central developments taking place across the media, telecommunications and information sectors of the communications industry. Generally speaking, it refers to the integration of technologies, arenas and institutions in these industries and more specifically to the integration of the devices that these industries use and to the information they process, distribute and exchange over and through these devices (Babe, 1996; McKercher, 2002; Winseck, 1998). By integrating computers and telecommunications, the internet is now an iconic example of technological convergence. This form of convergence is linked to, and partly responsible

97 Knowledge Industries 87 for, the convergence of once separate industries into a common arena providing electronic information and communication services. Differences in the social relations of technology, including corporate and regulatory arrangements negotiated in the 19th and 20th centuries that divided up the media into fields of mutually exclusive dominance, once erected thick walls between print media, electronic media, telecommunications, and information services and between the labour process and trade union structure in those industries. Now, owing largely to the power of private communication companies, the walls are breaking down, eliminating many of the distinctive features that divided these separate industries and creating one large electronic information and communication services arena. Convergence has enabled the interconnection of technologies to create new systems of hardware and new levels of service, such as wireless networking in Wi-Fi and Wi-Max systems. Hardware convergence has been greatly advanced with the development of a common digital language that does not distinguish among audio, video or data transmission, reducing all communication to one language that provides a manifold increase in the quantity and quality of electronic communication. Digitization has the technological advantage of providing enormous gains in transmission speed and flexibility over earlier forms of electronic communication, which were largely reliant on analog techniques (Longstaff, 2002). But digitization takes place in the context of, and greatly expands, the process of commodification, or the transformation of what amounts to a resource into a marketable product or service. On the one hand, the expansion of the commodity form provides the context for who leads the process of digitization and for how it is applied. On the other hand, digitization is used to expand the commodification of information and entertainment, specifically to enlarge markets in communication products, deepen the commodification of labour involved in the production, distribution and exchange of communication, and expand markets in the audiences that receive and make use of electronic communication (Mosco, 1996). Companies are taking advantage of technological convergence by creating corporate or institutional convergence. This is embodied in the scope of merger and acquisition activity that is most prominent within the knowledge and media industry, though not limited to this sector (Mosco, 2004; Nichols and McChesney, 2005; Schiller, 1999). Convergence is bringing together

98 88 Vincent Mosco communication firms seeking to take advantage of opportunities to integrate products and services, to cross-promote and cross-market in previously separate spheres like entertainment and news, and to cross-produce content for a range of media. Corporate convergence does not, in and of itself, guarantee success. In the short run, it sometimes does not produce the synergies that companies anticipate, such as integrating the cultures of the print newsroom and the broadcasting station. It also sometimes results in content that cannot attract audiences. These facts help to explain the difficulties experienced by convergent media firms like AT&T, Bell Canada Enterprises and AOL Time Warner. Indeed, according to the Wall Street Journal, Time Warner executives no longer talk about synergies but about adjacencies (Karnitschnig, 2006). Moreover, digitization itself is not a flawless process and technical problems do slow its development. Another stumbling block in the process of technological and institutional convergence is the state of government regulation. Technological and institutional convergence have raised fundamental problems for regulatory policies that were established for discrete industries based on discrete technologies. But these may be short-term problems, which can result in cyclical declines over the course of a secular trend, rather than as evidence that convergence has failed. Large units enable businesses to better control their environments, limiting competitive pressures even as they benefit by developing internal market competition among divisions. Convergence is not just a technological, political and organizational process. It is also a myth or a story about how computer communication is revolutionizing technology, politics, and society. As such it is part of a sublime vision that, in its strongest form, envisions the technology creating the conditions for the end of history, the end of geography, and the end of politics (Mosco, 2004). Convergence is therefore more than just a term to describe an ostensible change in technology and organization. It is part of a utopian discourse that aims to lead us from the course materiality of, in Nicholas Negroponte s terms, the world of atoms, so that we can learn to be digital (Negroponte, 1996). This affirmative vision is used to rationalize eliminating the public interest principle in communication, tightening surveillance practices, and the growing control of a handful of companies over the production and distribution of communication and information. To say that convergence is a myth is not to imply that it is false. Rather, myths take a

99 Knowledge Industries 89 basic empirical reality and enlarge it by attributing transformative social and cultural consequences that are not currently justified by empirical evidence. Convergence, as both a political and cultural process, creates considerable pessimism among those who support democratic communication, diversity in the form and content of knowledge, information and entertainment, and universal and equitable access to media (Artz and Kamalipour, 2003; Herman and Chomsky, 2002; Winter, 2005). But the growth of trade union convergence is creating some grounds for optimism. In the United States, a range of media unions -- the International Typographical Workers Union (ITU), the Newspaper Guild, and the National Association of Broadcast Employees and Technicians (NABET) -- have joined the Communications Workers of America (CWA). The model of a convergent union (or what the CWA likes to call itself a trade union for the information age ) the CWA represents workers employed in telecommunications, broadcasting, cable TV, newspaper and wire service journalism, publishing, electronics and general manufacturing, as well as airline customer service, government service, health care, education and other fields. Among the major employers of CWA members are AT&T, GTE, the Regional Bell telephone companies, Lucent Technologies/Bell Labs, the NBC and ABC television networks, the Canadian Broadcasting Corporation (CBC), and major newspapers such as the New York Times, Wall Street Journal and the Washington Post. In Canada, the Communications, Energy and Paperworkers Union (CEP) has pursued a similar pattern. It has merged with many of the Canadian units from the ITU, Canadian units from the Newspaper Guild, and Canadian NABET. Its members work in pulp and paper mills, telephone companies, newspapers, radio and television. They are also employed as graphic artists, hotel workers, computer programmers, truck drivers and nurses. Furthermore, the Telecommunications Workers Union (TWU), which historically represented telephone workers in British Columbia, was able to extend its jurisdiction over telecommunications workers in other parts of the country because the Canadian labour regulatory body, the CIRB, determined that technological and industry convergence was best represented by one converged union. To a degree, the unions see these actions as defensive, or as ways of protecting their members. But significantly, they also see labour convergence as an attempt to take advantage of synergies brought about by growing

100 90 Vincent Mosco convergence in the nature of their work (Bahr, 1998). Since these unions represent workers who are increasingly involved in producing for converging electronic information services arena, they see improved opportunities for organizing, for bargaining, and for advancing a political program. In essence, converging technologies and converging companies have led workers to come together across the knowledge industry (McKercher, 2002). This strategy has not always been successful. For example, one of the keys to mobilizing against the increasingly integrated video and film industries, encompassing mainly television and Hollywood, is to merge unions representing both sectors, just as companies like Disney and Fox have used their merged power to control their respective workers. For example, without a unified workforce, these companies can dictate the terms of contracts on how revenues from multiple uses of the same television program or film, are to be divided. Specifically, trade union convergence in this sector would mean bringing together AFTRA, the American Federation of Television and Radio Artists, and SAG, the Screen Actors Guild. But attempts to accomplish this have failed, most recently in 1999 and 2003, in very close votes (McKercher and Mosco, forthcoming). In Canada, attempts to build closer ties among its major telecommunications unions have also not been particularly successful. Setting up the National Association of Communication Unions created formal federation links between the CEP and the Telecommunications Workers Union. But perhaps because the latter has a history of radicalism (it once took over the telephone exchanges of Vancouver during a strike action in 1981) and because the TWU has eschewed the convergent union idea, the two unions have not worked closely together (Mosco and McKercher, 2006). Convergence also creates cross-border difficulties, as workers at the CBC experienced when, to facilitate bargaining, the CIRB ordered its unions to merge. Prior to this time the CBC s journalists had been members of the CWA (which won the right of representation when it merged with the Newspaper Guild) and its technicians were part of the CEP. This meant that some employees with Canada s national broadcaster were members of an American union while others were members of a Canadian union. In the ensuing vote, members decided to join the larger CWA making all the employees at Canada s national public broadcaster part of an American union. Nevertheless, this form of cross-border convergence has proven to be very

101 Knowledge Industries 91 useful, contributing significantly to the surprising success of CBC workers against its management which locked them out in August This case demonstrated the ability of different types of knowledge workers, e.g. journalists and technicians, to work together and maintain solidarity with the help of a strong union, even though that union is based in another country (Mosco and McKercher, 2006). It also demonstrated the ability of a communication workers union, even one based outside of Canada, win the support of the Canadian public by connecting their specific labour concerns (full time secure jobs at good pay with limited contracting out) to the survival of public communication systems in Canada. In 2005, the merger issue heated up in the United States when, in the wake of the big Republican victory in the 2004 general election and continued decline in union density rates, one of the major unions in the AFL-CIO threatened to pull out unless the federation permitted significant new mergers and other organizational changes. Specifically, the fastest growing major union in the United States, the Service Employees International Union (SEIU), demanded that the federation consolidate several of its member unions and shift funding from its own research and political activity to grass roots organizing. Holding out the threat of withdrawal, the SEIU was backed by the powerful Teamsters Union. The AFL-CIO proposed a compromise but was not successful and several unions left the federation to form their own Change to Win Coalition comprising 5.4 million members committed to stepped-up union organizing. Partly in response to this major defection, the AFL-CIO set up an industry co-ordinating committee made up of ten unions covering the arts, entertainment, media and telecommunications industries. The committee s goal is to build labour power in the industries that have been rocked by corporate concentration and technological change and to use that power to fight for the public interest in their industries. Convergence, therefore, may also be a response to the failure of an organization to maintain its membership. It is uncertain just how far the urge to merge or the convergence movement will take North American trade unions. Will it bring back the idea of One Big Union, once popular a century ago with the Knights of Labor and Industrial Workers of the World? Can it expand democracy and citizen engagement by empowering a segment of society that has declined over the past three decades? Is it a genuine new start for labour or a last gasp? It is too

102 92 Vincent Mosco early to answer these questions. But it is useful to consider different perspectives on the significance of this development. On the one hand, labour union convergence increases the centralization of power and of bureaucracy, thereby making it less likely that union leadership can maintain close contact with the rank-and-file membership. Indeed the evidence from outside North America is not encouraging. For example, in the 1990s the Australian labour movement succeeded in halving the number of its unions, but this did not stop the erosion of union density. Does trade union convergence mean sacrificing union democracy for various forms of cartel unionism? On the other hand, convergence does give unions greater clout in collective bargaining, thereby diminishing the power that has been concentrated in big companies over the past three decades. To support this view, one can point to the CWA s success in organizing wireless telecommunication workers and in defending technical and on-air staff at the CBC. Moreover, mergers allow unions to be more involved in a wide array of social and political activities that might even conflict with the narrow interests of one of its constituents. For example, Swift (2003) cites the CEP as a case in point of a converged communication union that has been more deeply involved in major policy issues since it expanded over the converged information industries including the struggle to limit media concentration in Canada, as well as in the fight against lifting restrictions on foreign ownership of Canadian media. The CEP has been in the forefront of lobbying to maintain public telecommunications in the province of Saskatchewan and public hydropower in Ontario. Moreover, one of the advantages of a converged union is its ability to rise above the narrow interests of some of its members. So even though the CEP represents energy workers, it is fully behind the Kyoto Accords to limit the expansion of greenhouse gasses. Furthermore, it was able to stand up for its paper workers against the powerful wood products company Abitibi because convergence permitted the CEP to draw from the strike funds of its energy and communication industry members. It also has the resources to create a Quebec Solidarity Fund that permitted it to invest in declining Quebec paper mills and keep them from closing. Furthermore, the CEP has been extensively involved in the anti-globalization movement and in supporting unionization in Mexico and throughout Latin America with the help of the CEP Humanity Fund. Additionally, research conducted by Kiss

103 Knowledge Industries 93 and Mosco (2005) on what unions are doing about surveillance in the workplace has demonstrated that knowledge worker unions, especially convergent unions like the CEP, provide the best protections for workers in their collective agreements. Nevertheless, it is not entirely clear whether converged unions are genuinely bringing together different kinds of workers in the knowledge, information and communication sectors, such as newsworkers and telephone operators, or are merely federations of dissimilar employees. A second response to the crisis in North American organized labour is the formation of worker associations or worker movements that provide benefits to workers without formally negotiating collective agreements. These have been especially prominent in the high tech sector where union organizing has been especially difficult. They are more evident in the United States than in Canada, though there have been some Canadian initiatives such as the Association des Travailleurs du Multimedia du Quebec, but these have not received substantial support. Worker associations are also more prominent among part-time permanent workers who are difficult to organize by traditional unions because they typically work for an employment agency, not the high tech company itself. These associations are prominent in California s Silicon Valley where fully 40 percent of workers are employed in nonstandard ways and in Microsoft s territory in the Pacific Northwest which gave rise to the term Permatemp or permanent temporary worker, so named because they work full time but on hourly contracts that contain practically no benefits or overtime pay. Among the specific goals of these associations are portable benefits for a highly mobile workforce, lifelong training, job placement, providing assistance to individual workers, dissemination of information to workers and offering health care plans to workers who are not eligible for employer paid benefits. But they also aspire to introduce public service principles into relevant policy debates such as the difficult issue of outsourcing technology-intensive jobs to low wage nations. Two types of such associations feature significantly in the knowledge sector, those that represent technology-intensive workers and those that primarily produce content. Perhaps the leading example and model of the former is WashTech, an offshoot of the CWA in the Seattle high tech industry formed by disgruntled Microsoft permatemps who were successful in a legal action against the company for salary and benefits denied them because they

104 94 Vincent Mosco were placed in the temporary worker category (Brophy, 2006; van Jaarsveld, 2004). One of the biggest difficulties workers face in the high tech industry is that many of them do not formally work for the high tech company itself but for companies like Manpower which provide high tech firms with workers. Nevertheless, what helped forge WashTech was Microsoft s use of its political power to create the permatemps category thereby denying a large group of otherwise full time employees the salary and benefits that would go to recognized full time workers. The lawsuit and the assistance of the CWA helped to galvanize a sufficient number of Microsoft workers to form WashTech. WashTech includes programmers, editors, web designers, systems analysts, proofers, testers and engineers who aim to win higher pay, health benefits, vacation, access to retirement plans, discounted stock options, and workplace training. In addition to taking legal action against Microsoft, WashTech members have used their technical skills to unearth a secret Microsoft database on employee performance and distribute it to members. It also found contract documents dating back to 2001 cementing deals to outsource high-end software architecture to Indian firms that the company hoped to keep secret. WashTech has been successful at Microsoft, helped by its association with research advocacy groups such at the Center for a Changing Workforce and its online site Techsunite.Org which provides information and online organizing for high tech workers. But it has at best enjoyed mixed success in expanding to other knowledge sector workers. It tried but failed to organize disgruntled workers at the online bookseller Amazon.com but did succeed in organizing workers at Cingular wireless. Today WashTech is especially involved in fighting the outsourcing of tech jobs to places like India and China and has been successful in convincing some state legislators to stop outsourcing government tech work. IBM was also formed by the CWA and, like WashTech, fought to win benefits that were initially denied to workers in the loosely defined temporary category from its employer, in this case, IBM. The company has been notorious for the concerns about toxic chemicals in the workplace and Alliance has been particularly active in fighting to bring public service principles to occupational safety and health cases before the courts. It has also been successful in winning some formal representation for workers at both Manpower and IBM.

105 Knowledge Industries 95 It is unusual to think of engineers and the labour movement in the same sentence but the Society of Professional Engineering Employees in Aerospace (SPEEA) has made it necessary for the management at Boeing to do so because in 2000 the Society led the largest white collar strike in U.S. history against the giant manufacturer. Indeed what makes the SPEEA particularly interesting to those who believe that knowledge work offers the potential for new forms of organizing is that much of their success was influenced by use of and the web. For example, the union managed to collect home addresses while building a communications network for their strike against Boeing in In perhaps the most effective use of its database, SPEEA was able to generate a picket line of 500 people in six hours by alone, to disrupt an unannounced meeting of the Boeing board of directors in a local hotel. There are other noteworthy high tech worker association organizing efforts as well. Systems Administrators Guilds have been set up in the U.S. (and in the U.K. and Australia as well) to organize computer workers and intervene in public policy debates. Worker associations are also increasingly prominent among content producers. Working Today is an advocacy group representing independent workers including freelancers, consultants, temps, and contingent workers based in New York, in the area known during the high tech boom as Silicon Alley. It has been particularly successful in providing basic health insurance to members. The Graphic Artists Guild represents web creators, illustrators, designers who come together to improve working conditions and intervene in the policy process dealing with copyright, taxation and other important policy issues. The Creator s Federation represents freelance writers and is credited with winning an important case requiring publishers to receive freelancers approval before putting their work on a database. Additionally, the National Writers Union in the United States boasts over 5000 members for whom it provides model contracts, advice on bargaining with publishers and benefits for people without insurance. All of these organizations have been active in public policy debates about copyright or who owns and controls their work. One of the primary reasons for the rise of worker associations in the high tech field is that established trade unions have simply not been successful in their organizing drives. Nevertheless, some of the old line unions did meet with some success in the heyday of the dotcom boom when unions like the United Food and Commercial Workers successfully organized dotcom

106 96 Vincent Mosco workers in the online delivery services of supermarkets like Peabody s and Albrittons. Moreover, the AFL-CIO has been successful in building community affiliates like Working America combining union and non-union members who pledge to cooperate with unions in political and legislative campaigns. Its founding director is Karen Nussbaum who created the first organization of women office workers in the 1980s with a group called Nine to Five. The Service Employees International Union has also created an online membership organization called purpleocean.org in an effort to expand the union s scope and influence beyond the workplace by engaging in social justice activism. As with trade union convergence, there is uncertainty over the likely success of worker associations in responding to the crisis facing organized labour. On the one hand, they provide a new form of unionism that makes use of new technology to reach workers who have little experience with unions. They bring into the labour movement people who do not necessarily want to be part of a trade union and represent a recognition that formal collective agreements do not mean as much in a world of accelerating mobility. Worker associations also provide a platform for defending the rights of creators to their own work and the responsibilities of government to ensure the widest possible access to communication and information content. But one can also make the argument that the new associations are providing little hope for the future. Since they are by and large not directly involved in collective bargaining, worker associations offer few, if any, guarantees for wages and working conditions. They are arguably evidence of the failure to organize unions in the rapidly growing knowledge sector and since these jobs embody the workplace of the future, they do not offer much hope for genuine trade unionism. Worker associations may provide a new start toward rebuilding the labour movement, perhaps by reinventing the old guild model, but they may also represent little more than organized labour s last gasp. Drawing on documentary evidence and interviews, this paper examined the response of North American workers in the converging knowledge and communication industries. On the one hand, traditional unions have reacted with their own form of convergence, bringing together workers across the once separate sectors of journalism, broadcasting, telecommunications, information technology and electronic services. Alternatively, other workers in the knowledge industry, including both technical and creative

107 Knowledge Industries 97 professionals, are experimenting with new forms of worker association that provide benefits for members without necessarily engaging in formal collective bargaining. Our research has provided evidence that these developments have produced some genuine achievements, include a victory at the Canadian Broadcasting Corporation that demonstrated the ability to bring together technical and on-air personnel and to advance the public interest in a major labour dispute. But these actions have not yet stemmed the tide of labour s decline in North America. The next step in our research is to examine the process of labour convergence and worker association formation into the international arena. Specifically, we are about to begin a project that will look at organizations like the International Federation of Journalists, the Union Network International, and workers associations in India like the IT Professional s Forum, the New Trade Union Initiative, and UNITES (the Union for Information Technology & Enabled Services Professionals). Developments in the North American labour movement, especially in the knowledge and communication sectors, are no doubt interesting, and potentially significant. But if labour is to respond successfully to the changing international division of labour then it must respond with new forms of convergence at the global level. Examining the state of global labour federations, new worker associations, and their relationships is therefore essential to determine if labour is able to meet the challenges of a global knowledge economy and to assert the ethical right to mobilize in defense of a democratic information society. Reference List Artz, L. and Kamalipour, Y. R. (Eds.) (2003), The Globalization of Corporate Media Hegemony. Albany: State University of New York Press. Babe, R. E. (1996), Convergence and the new technologies, in Dorland, M. (Ed.), The Cultural Industries in Canada, Toronto: Lorimer, pp Bahr, M. (1998), From the Telegraph to the Internet, Washington, D.C.: National Press Books. Barley, S. R. and Kunda, G. (2004), Gurus, Hired Guns, and Warm Bodies: Itinerant Experts in a Knowledge Economy, Princeton, NJ: Princeton University Press. Batstone, E. (1984), Working Order: Workplace Industrial Relations over Two Decades, Oxford: Basil Blackwell.

108 98 Vincent Mosco Bell, D. (1973), The Coming of a Post-Industrial Society, New York: Basic. Bell, D. (1976), The Cultural Contradictions of Capitalism. New York: Basic. Bédard, M. (2005), Union membership in Canada, Ottawa: Human Resources and Skills Development Canada, Labour Program, January 1. Braverman, H. (1973), Labor and Monopoly Capital, New York: Monthly Review. Brint, S. (2001), Professionals and the knowledge economy: Rethinking the theory of postindustrial Society, Current Sociology, Vol 49 No. 4, pp Brophy, E. (2006), System error: Labour precarity and collective organizing at Microsoft, Canadian Journal of Communication, Vol 31 No 3, pp. Clawson, D. (2003), Is Labor on the edge of a new upsurge, Labor Notes, September 2. Dyer-Witheford, N. (1999), Cyber-Marx: Cycles and Circuits of Struggle in High Technology Capitalism, Urbana and Chicago: University of Illinois Press. Economic Policy Institute (2004), Offshoring, Washington, D.C.: Economic Policy Institute, Available Elmer, G. and Gasher, M. (Eds.) (2005), Contracting Out Hollywood: Runaway Productions and Foreign Location Shooting, Lanham, MD: Rowman and Littlefield. Herman, E. S. and Chomsky, N. (2002), Manufacturing Consent, New York: Pantheon. Huws, U. (2003), The Making of a Cybertariat: Virtual Work in a Real World, New York: Monthly Review Press. Karnitschnig, M. (2006), Time Warner stops pushing synergy, The Wall Street Journal, June 2. Reprinted in the Pittsburgh Post-Gazette.com. Available [June ]. Katz, H. C. (ed.) (1997), Telecommunications: Restructuring Work and Employment Relations Worldwide, Ithaca, NY: ILR Press. Kiss, S. and Mosco, V. (2005), Trade union protection Of workers privacy: A content analysis of English and French-language collective agreements in Canada, Canadian Journal of Communication, Vol 30 No 4, pp Kline, S., Dyer-Witheford, N. and de Peuter, G. (2003), Digital Play: The Interaction of Technology, Culture and Marketing, Montreal: McGill-Queen s Press. Longstaff, P. F. (2002), The Communication Toolkit, Cambridge, MA: MIT Press. Machlup, F. (1962), The Production and Distribution of Knowledge in the United States, Princeton, NJ: Princeton University Press. McKercher, C. (2002), Newsworkers Unite: Labor, Convergence and North American Newspapers, Lanham, Maryland: Rowman and Littlefield. McKercher, C. and Mosco, V. (2006), Divided they stand: Hollywood unions in the Information Age, Work Organization, Labour and Globalisation, forthcoming. Mosco, V. (1996), The Political Economy of Communication, London: Sage. Mosco, V. (2004), The Digital Sublime: Myth, Power, and Cyberspace, Cambridge, MA: MIT Press.

109 Knowledge Industries 99 Mosco, V. (2006), Knowledge workers in the global economy: Antimonies of outsourcing, Social Identities, Vol 12, No 6, pp Mosco, V. and McKercher, C. (2006), Convergence bites back, Canadian Journal of Communication, Vol 31 No 3, pp Negroponte, N. (1996), Being Digital, Cambridge, MA: MIT Press. Nichols, J. and McChesney, R. W. (2005), Tragedy and Farce: How the American Media Sell Wars, Spin Elections, and Destroy Democracy, New York: The New Press. Porat, M.U. (1977), The Information Economy, Washington, DC: Office of Telecommunications, Department of Commerce. Powell, W. W. and Snellman, K. (2004), The knowledge economy, Annual Review of Sociology, Vol 30, pp Schiller, D. (1999), Digital Capitalism, Cambridge, MA: MIT Press. Schiller, H. I. (1973), The Mind Managers, Boston: Beacon. Statistics Canada (2004), Study: The union movement in transition, The Daily, August 31. Stone, K. (2004), From Widgets to Digits: Employment Regulation for the Changing Workplace, Cambridge: Cambridge University Press. Swift, J. (2003), Walking the Union Walk, Ottawa: Communication Energy and Paperworkers Union of Canada. Terranova, T. (2004), Network Culture: Politics for the Information Age, London: Pluto. U.S. Bureau of Labor Statistics (2006), Union Members in 2005, Washington, D.C.: Bureau of Labor Statistics. Van Jaarsveld, D. D. (2004), Collective representation among high-tech workers at Microsoft and beyond: Lessons from WashTech/CWA, Industrial Relations, Vol 43, No 2, pp Winseck, D. (1998), Reconvergence: A Political Economy of Telecommunications, Hampton, NJ: Hampton Press Winter, J. (2005), Lies the Media Tell Us, Montreal: Black Rose Press.

110 100 Vincent Mosco

111 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum Alternatifler üzerine Hıfzı Topuz Gazeteci, yazar Bir zamanlar insanlar medyanın dördüncü güç olduğuna inanıyorlardı, yani medya, yasa koyucu, yönetim, yargı gücünün yanında bir dördüncü güç olarak ortaya çıkıyordu ve medyanın tam bir yansızlık içinde, yürütme yargılama, yasama organlarını eleştirebileceği sanılıyordu. Büyük sermayenin, patronların, partilerin, bankaların, holdinglerin, kiliselerin ve tarikatların baskısı altında kalmadan görüşlerini açıklayabileceği sanılıyordu. Daha Birinci Dünya Savaşı öncesindeki yıllarda bu işin böyle olmadığı anlaşıldı. Ve insanlar düş kırıklığına uğradı medya dördüncü güç değilmiş. Burada medyanın gazetecilerin onurunu korumak için bazı girişimler oldu. Her ülkede gazeteciler türlü sorunlarla karşılaştılar, başları derde girdi. İkinci Dünya Savaşı`ndan sonra ise teknolojik gelişmeler ışığında, iletişim devrimi ile, medya yeni bir güç kazandı, etkileri arttı ama inandırıcılığını yitirdi. Böyle böyle bugünlere geldik. Bugün dünyada bir milyar kişi internet kullanıyor. Cep telefonu kullananların sayısı, iki milyarı geçti. Yeryüzünde insanların üçte ikisi birbirleriyle cep telefonlarıyla haberleşiyorlar. İnternette uzun yıllar İngilizce'nin egemenliği vardı, bugün İngilizce`nin oranı üçte iki onu Çince, İspanyolca, Rusça, Fransızca, Portekizce ve Korece izliyor. Globalleşme karşıtı örgütler, kişiler internet aracılığıyla birbirleriyle haberleşebiliyorlar. Bu yalnız bir örgüt konusu değil ama bütün bilgilerini, bu araçla birbirlerine aktarabiliyorlar. Amerika'da seçimlerde adaylar, interneti kullanıyorlar daha çok. İletişim araştırmacısı Manuel Castells'e göre, Güney Kore'de, Filipinler'de, Ukrayna'da, Tayland'da, Nepal'de, Ekvator'da, Fransa'da, İspanya'da son zamanlardaki başkaldırı olaylarında internet kullanıldı ve insanlar cep telefonlarıyla olayları birbirlerine duyurdular. Cep telefonları aynı zamanda bir protesto aracı olarak kullanılıyor ve bu araçta gittikçe gelişiyor. İtalya'nın Bologna kentinde kurulan Orfeo TVgibi başka yerlerde de böyle özgür televizyonlar var, radyolar var, Paris'te Zaléa TV,

112 102 Hıfzı Topuz Barcelona'da Occupen las Onlas, Buenos Aires'te TV Piqueteros bunun gibi bir takım örgütler kuruluyor bunlar alternatif örgütler. Böylece internet ve cep telefonu kullananlar, kendi aralarında, kişisel kitle iletişim şebekelerini yaratıyorlar. Yani eskiden yalnızca kitleseldi şimdi kişisel kitle iletişim şebekeleri kuruluyor. Bunlar böyle birbirleriyle haberleşiyor ve bu önem kazanıyor. Bunun örnekleri sms, bloglar, skype gibi internet şebekeleri, peer to peer gibi örgütler, bunlar birbirleriyle kolayca bilgi aktarabiliyorlar Ocak ayında dünyada 26 milyon blog varmış, bu sayı altı ay sonra otuz yedi milyona yükseldi. Dünyada her saniyede bir blog kuruluyor yani günde blog yani yılda otuz milyon blog kuruluyor. Blog sayısı altı ayda ikiye katlanıyor. Son yıllarda Türkiye'de bunun örneklerini gördük siz benden daha iyi bilirsiniz. Ekşi sözlük gibi örgütler ortaya çıktı. Türkçe blog yayın yapan şebekeler de kuruldu. Böylece insanlar yeni bir arayıştan yeni bir takım formüller buldular. Blog teknik bilgi aramadan, gerekmeden insanların kendi istedikleri şeyleri istedikleri biçimde yazarak birbirlerine oluşturdukları bir şey bu önemli bir şey büyük medyaya alternatifler çıkmış oluyor. Yani bunlarda bir gelişme var alternatif arayışları gittikçe güçleniyor. Bunların yanı sıra dünya'da özellikle Fransa'da medya rasathaneleri kuruldu bunlara "observatoire des médias" deniliyor. Yalnız bu rasathaneler değil bunun yanı sıra, haberlerin çarpıtılmasına karşı vatandaşlar derneği, gazeteciler vatandaşlar derneği, haber tartışma programları gibi örgütler kuruluyor programlar hazırlanıyor. Ve internette de bunlara benzer şebekeler oluşturuluyor. Yani böylece bir protesto eylemi var bütün dünyada. Nereden kaynaklanıyor bu bir defa, devlet baskısından. Ama her yerde değil tabi devlet baskısı bazı yerlerde yok, bazı yerlerde var, bazı yerlerde göreceli, gazetelerin, radyoların ve televizyonların bazı haberleri hiç vermemeleri, yahutta yanlış yansıtmaları gerginlik yaratıyor. Bunların her ülkede boyuna örneklerini görüyoruz ve medya baskı altında kalıyor. Bazı olaylardan hiç söz edemiyorlar. Özellikle Latin Amerika ülkelerinde, Şili'de Guatemala'da, Kolombiya'da, Pakistan'da, Tayland'da, Filipinlerde, Arap ülkelerinde Ortadoğu'da ve bizde, bunun çeşitli örneklerini gördük. Gazeteciler duydukları olayları yansıtamadılar. Afganistan olayları bir takım baskılarla bütün dünyaya doğru dürüst iletilemedi. Irak olayları aynı vaziyette, medya Amerika'da demin de arkadaşların söylediği gibi, hükümetin baskısı altında çalıştı. Fox news tam bir propaganda aracı oldu. Amerikalılar Irak'a saldırırlarken, Irak'ta gizli silahlardan söz ediyorlardı, kitle imha silahlarından

113 Alternatifler Üzerine 103 söz ediyorlardı. Bunların olmadığı açıklandı ama açıklandıktan bir yıl sonra, gazeteler, bazı yazarlar hala Irak'taki silahlardan söz etmeye devam ettiler. Yani öyle bir etkilemiş oluyor ki medya insanları, doğru olmadığı anlaşılmasına rağmen devam ediyorlar insanlar yazmaya niye? Yani inandırıcılığını yitiriyor. Washington Post, New York Times gibi gazeteler her gün bu haberleri verdiler sonra bunların doğru olmadığı anlaşılınca, özür diler gibi bazı yazılar yazdılar ama halk doğrunun nerede olduğunu pek anlayamadı. Lübnan'da buna benzer olaylar yaşandı, savaş ilan edildi adeta peki insanlar doğru bilgi aldılar mı bu konularda. Hiç sanmıyorum. Demokratik medyanın, demokratik medya etiğinin, gazetecilik etiğinin görevi bu mu, gerektirdiği şey bu mu? Demek ki böyle bir baskı var, devletten gelen bir baskı var. Sonra patronların özel çıkarları var, patronların özel çıkarları denince, patronların eskiden yalnızca kendileri söz konusuydu, bugün patronların arkalarındaki holdinglerin baskısı var. Holdinglerin baskısıyla gazeteci duyduğunu, düşündüğünü yazamıyor ve gazete patronlarından biri diyor ki, Serge d'assault Fransa'da meşhur, silah sanayinin başında, "ben, gazetemde bütün işletmelerimin en iyi bir biçimde değerlendirilmesinden yanayım. Bazı haberler bize yarardan çok zarar verebilirler. Böyle bir durum ülkemize zarar verebilir" Gazete, şirkete zarar verdiğinde ülkesine zarar vermiş oluyor. Liberal anlayış bu. Bunun dışında reklamcıların baskısı var bir takım baskılar var, dinsel baskılar var, yerine göre ülkesine göre değişik çapta rol oynuyor bunlar. İnsanlar bunları protesto etmeye kalktılar. Neleri protesto etmekle başladılar; medyada yoğunlaşmaları, tekelleşmeleri, arkasından haberlerin kirlenmesini, Fransa'da "la prostituation des nouvelles" deniliyor. Finans pazarları kültürünü protesto ettiler. Reklam kirlenmesini, "pollution de l'espace public" protesto ettiler. Enformasyonun magazin haberleri içinde yok olmasını protesto ettiler. Böyle bir duruma geldi birdenbire medya, demek ki görevlerinden kendi etiğinden çok uzaklaşmış, ve başka bir biçim almış. Egemen medya bunları görmezden geliyordu. Medya holdinglerinin görüşüne göre, bütün kötülüklerin başını başka yerlerde aramak lazımdı medyanın yapısında değil. Bu durum medyadaki kötülüklere karşın, insanların örgütlenmesine yol açtı. Medyanın bu durumu var, bu durumu yaşadıkları halde gazetecilere anlatamıyorlar, okuyucu bazı şeyler seziyor ama bunun nedenlerini bilemiyor, bir şeyler yapmak gerekliydi. Üver Monteri le Monde'un kurucusu vaktiyle şöyle demişti: "olaylar kutsaldır, düşünce

114 104 Hıfzı Topuz özgürdür." Şimdi öyle bir şey yok, kutsal olaylar da gazetelere yansımıyor, özgür düşünceler de yansımıyor, yahutta yansıyor ama çeşitli baskılar altında. Ama gazetecilerin yakın zamanlara kadar yakın zaman derken İkinci Dünya savaşı`na kadar izledikleri politika bu değildi. Le Monde Diplomatique'in patronu, Ignacio Ramonet, "haber almak üretici biliştir, çaba gösterilmeden olmaz, bu iş gerçek bir entelektüel seferberliği gerektirir." Demokrasilerde vatandaş, zamanının, parasının ve dikkatinin bir bölümünü buna ayırır. Enformasyon çağdaş eğlence furyasının bir parçası sayılamaz, bir parçası değildir, habercilik eleştirel bir meslektir ve amacı vatandaşı oluşturmaktır. Yani gazeteci yapacağı işlerin bilincinde olmalı ve medyadaki, kötülükleri önlemek için bir şeyler yapmalıdır. Peki gazeteci bunları yaparken ne gibi tepkilerle karşılaşıyor? Hükümetin baskısı, patronun baskısı, bir takım grupların baskısı, İbagnez diye bir Fransız gazetecisi var, bir kitabında diyor ki; "Liberal dünyada tilki de özgürdür tavuklarda ama özgür tilki tavukları yer, kendi özgürlüğüne dayanarak tavukları yer öbürleri de özgür özgür ölürler". Bugün de öyle halk özgür, medya özgür peki kim kimi yiyor? Yani güçlerde ve olasılıklarda eşitlik olmayınca, o zaman özgürlük lafta kalıyor. Fransa'da sosyalist partinin sözcülerinden Jules Grey, son seçimlerde bazı medya organlarını eleştirdiği için kendisini bir daha ekrana çıkarmadılar, sesini duyuramadı. Zeynep Atikkan, kitabında Irak olaylarından, Afganistan olaylarından çeşitli örnekler veriyor. Bazı atıflar yapmış. Erroll Pinter "Irak'ın işgali bir eşkiyalıktır, uluslar arası hukuk kurallarını hiçe sayan bir devlet terörüdür. İşgal arka arkaya yalanlar ile medyayı, halkı aldatarak düzenlenen keyfi bir askeri harekettir." Amerika'da bunları söyleyenler de oluyor, doğru görenler çıkıyor. Yine Pensylvania Üniversitesindeki bir toplantıda, bir İngiliz akademisyen şöyle demiş: "Dünyaya CNN'in penceresinden bakmayın biraz da The Guardian okuyun dünyanın Amerika'ya nasıl baktığını göreceksiniz; sorgulamayı öğrenin. Ne oldu bu savaş sırasında? İnsanlar Amerika'da yuttular bu olayları, sonra birdenbire aydınlandılar bir de baktılar ki, dünya, resmi yayın organlarının ve Amerika'nın, yayınlattığı duyurduğu gibi değilmiş; başka olaylar yaşanıyormuş. Medya Amerikan halkını uzun yıllar böyle eğitmiş ama sonsuza kadar da uyutmak mümkün olmuyor tabii ki. Montesqieu ne demiş "korku, despotların silahıdır." Demek ki iyi yönetebilmek için korkutmak lazım, korkuyu yaratmak lazım baskıyla yönetebilmek için. Medya, korkuyu yaratıyor, besliyor ve bunları okumaktan bıkıyor insanlar ve başka şey arayışına geçiyor.

115 Alternatifler Üzerine 105 Bir Amerikan köşe yazarı şöyle demiş :"İnsan seks ve yatak odası dedikoduları yazmak zorunda kalınca, kendisiyle övünemiyor eve dönünce çocuğumla paylaşabileceğim konular değil bunlar." Irak ve savaşlar hakkında fazla durmak istemiyorum; bununla ilgili sayısız örnek var. Fransa'da Jean Luc bir kitap çıkardı geçenlerde, "Information Responsable" isminde. O da uzun uzun bunlara örnekler veriyor ve medyanın nasıl soysuzlaştığını kokuştuğunu gösteriyor. Sosyolog Pierre Bourdieu'ye göre, iletişimde en korkunç şey heyecan verici ve olağanüstü haberlerin araştırılmasıdır. Eskiler bu gibi haberleri, spor basının ve cinayet haberlerini yayan gazetelere bırakırlardı. Şimdi öyle değil bütün medya bunlarla dolu, cinayet haberleriyle seks haberleriyle, rezaletlerle; bütün medyada bunların egemenliği var. Okuyucu ne televizyondan ne basından doğru dürüst haber alamıyor. Televizyonlar ne oldu? Eskiden, kamusal televizyon diye bir şey vardı bizde TRT bunun örneğiydi. Bizdeki TRT özel televizyonlarla boy ölçüşüyor, reyting yarışına giriyor ve reklam alabilmek için kalitesini düşürüyor. Kaliteyi ve doğru haberi arayan insanlar bunları bulamıyorlar. Biz UNESCO'da yıllar boyu, uluslar arası etik kurallarının saptırılması, ve onlara saygı gösterilmesi için çalıştık, yenik düştük savaşı global magazinciler kazandı. Bizim programlarımızı, projelerimizi torpillediler. UNESCO programlarında artık medyada ahlak kuralları yer almıyor. Albert Bayer bundan 60 sene evvel "gazeteciliği amacı, doğru haber vermek, düşünceleri savunmak, insanlığın ilerlemesine hizmet etmektir" demiş. Bugün, öyle bir şey var mı? Bugün eğlence ve uyutmak, dikkatleri başka yere çekmek var. Yani politik programlar giderek azalıyor, kültür programları azalıyor; bunu sürdürebilenler çok az. Dünyada bu soysuzlaşmaya karşı, bu kokuşmaya karşı bir takım hareketler başladı. Bu konuyu işleyen bir yığın kitap basıldı. Geçenlerde Paris'te beş kitap aldım beşi de bu konudaydı. "Medyanın ölümü", "merhum kamusal televizyon" gibi isimlerle kitaplar aldım. Fransa'da aklı başında düşünür insanlar medyanın bu hale geldiğini görüyorlar ve buna karşı bir takım önlemler almaya gidiyorlar. İlk eylem Fransa'da galiba Actimed, "Action Critique Médias" diye bir örgüt, bir derneğin kurulması oldu daha sonra işleri geliştirdiler, arkasından demin adını andığım rasathane, 2002 yılında, porto allegre'de toplanan globalleşmeye karşı örgütler, medyanın ne kadar yanlı haber verdiğini vurguladılar ve bunun için önlem alınmasını bir şeyler yapılmasını önerdiler. Bunun arkasından Paris'te bir sosyal forum düzenlendi bu sosyal forumda da, "Observatoire des Médias" diye bir örgütün

116 106 Hıfzı Topuz kurulması kararlaştırıldı. Bu medya kuruldu bir yıl sonra, "Observatoire nationale des Médias" diye yerel bir örgüt kuruldu. Bunlar bugün çalışıyorlar, bültenler yayınlıyorlar ve baskı altında kalan medyanın vermediği haberleri veriyorlar; ama yalnız o değil, eleştiriler yapıyorlar, medyaya eleştirel gözle bakılıyorlar. Bu rasathanelere kimler katılıyor? Bir defa gazeteciler, tarafsız gazeteciler, okuyucu, dinleyici, izleyici temsilcileri, ama patron temsilcileri değil, bir takım üniversite temsilcileri bunlardan oluşuyor. Şimdi artık medyaya dünyada dur demesini bilen örgütler var, insanlar var. Bu konu özellikle baskı altında kalan ülkelerde çok önemli. Medyanın özgürlüğü kesinlikle demokrasinin temeli olan kolektif anlatım özgürlüğü değil. Bu hakkın güçlü bir azınlığın eline geçmesine karşı koymak gerekir. Hak var ama bu hak küçük bir azınlığın elindeyse buna karşı koymak gerekli. Bu yalnızca bir etik sorunu değil bu bozulmanın ve kokuşmuşluğun temeli haberlerin ekonomik baskılar altında kalmasından ve yeni sömürgecilik anlayışından ve globalleşmeden kaynaklanıyor. Globalleşme medyada bu çöküntüyü yaratıyor bunun içinde herhalde harekete geçmek lazım. Basın konseyleri bir şikayet olursa onu inceliyorlar, rasathanenin, gözlem merkezlerinin yerini almıyor, kağıt üzerinde bir konuyu inceliyor, oysa benim ele aldığım bu rasathane konusu çok daha geniş ölçekli, dünyaya, medyaya genel bir bakış. Medya konseyleri bunu yapamıyorlar, zaten onların yürütme gücü de yok yürütme gücü de şart değil ama seslerini de duyuramıyorlar. Bir de ombudsmanlar var, bunlar bir gazetedeki haksızlığa, yanlışlıklara karşı gönderilen şeyleri inceliyor karar veriyor. Medyatörler var onlar da aynı şeyi yapıyorlar. Geniş çapta bir sosyal ve siyasal sorun buna karşı ne yapmak lazım? Harekete geçmek lazım bir şeyler yapmak lazım. Biz İletişim Araştırmaları Derneği olarak, bu konuyu geçen ay İstanbul'da ele aldık, ben birkaç yerde konuşma yaptım. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de bize katıldı, beraber yapalım dediler, etti iki, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi etti üç, İstanbul Üniversitesi aşağı yukarı, Galatasaray, Lefke Kıbrıs, Doğuş Üniversitesi beraber yapalım dedi. Bakın herkes, bu konuda çalışmak istiyor. Bizim bir araya gelmemiz birlikte çalışmamız lazım. Ankara'da, İzmir'de, İstanbul'da bir takım teşkilatlanmalar olur bunlar aralarında haberleşir ve ortak bir şeyler çıkarabilirler. Alternatif arayışlar içinde bu rasathanelerin oynayabileceği bir takım roller var. Bir taraftan internetten haberleşmek, bir taraftan blog şebekeleri, bir tarafta alternatif medyalar ama bunların üzerinde böyle bir rasathanenin yararlı olabileceğini düşünüyoruz.

117 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum M. Diomansi Bombote'nin iletişim sentezi 1 Diomansi Bombote Journalist, Mali Etik: Bir eylemin taşıdığı değerin yargısını oluşturan kurallar ve ilkeler topluluğudur. Etik bir vizyon, bir yönlendirme, bir yol bir doğrultudur Deontoloji (Meslek Ahlakı): Bir mesleği yöneten kurallar ve sorumluluklar topluluğudur, uyulması gereken tarifeler/reçeteler/usuller, davranış kuralları, uygulanması gereken kurallardır. Etik, herkesin en son kertede, kendi vicdanını değerlendirmesiyle ortaya çıkan tutumdur. Ahlak, bir toplumun kendini tanımlarken içinden çıkıp geldiği kültüre, inanışlara, yaşam koşullarına ve bağlama göre toplumun ihtiyaçları doğrultusunda değişen davranış kuralları setidir. Etik kişinin davranışlarının, düzenleyen yegane yoldur. Geleneksel ahlak yeniden düzenlenebilir bir yapıda değildir; hatta bu yeniden düzenlenebilir yapıya aykırıdır. Kendisini kuran dışsal gücün adına (Tanrı, Doğa, Vatan vb.), kişilerin davranışlarını "yapılması gereken vazifeler" koyarak iyiye ulaşmak ve kötüden kaçınmak üzere düzenler. O halde, etiğin her insanoğlu için eğitimle, kültürle kazanılan ilkeler olduğunu iddia edebiliriz. Yani insanların eğitim ve kültürden geçerek çeşitli ilkeleri, ahlak kavramını, moral değerleri edindiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu koşullar altında etik üzerinde herkes tarafından kabul edilen mutlak bir uzlaşma olmadığı söylenebilir. Elbette ki iyi ve kötü hakkında belirli 1 Çev. Esra İlkay Keloğlu İşler, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi

118 108 Diomansi Bombote malumatlar var ve bunlar insanın davranışlarını etkilemekte, insanın yapması gereken vazifelerini iyi olan lehine davranış olarak düzenlemesidir. Afrikalı bir gazeteci şu saptamada bulunmuştur: "Yasa ve deontolojinin işlevsiz kaldığı durumlarda son çare etiktir" Gazetecilik özellikle de internet gibi yeni iletişim teknolojileri nedeniyle giderek artan bir şekilde kendi gelişmesinde derin bir dönüşme süreci içindedir. O halde, gazetecinin kendisinin de "siber gazeteci olarak" mesleğin dönüşmesinde önemli bir rolü yok mudur? Bunun nedeni de çok büyük deontolojik sorunları taşıma riskiyle bile olsa gazetecinin giderek daha hızlı ve çok daha hızlı haber verme durumunda kalması yatmaktadır. Eğer kendimize hoşgörüyle bakmayı bir yana bırakırsak, acaba kendimizle ilgili hangi gerçekleri fark edeceğiz? Genellikle inançlarımız hakkında fazlaca emin değil miyiz? Peki ya sebeplerimiz ne olacak? Biz insanların en temel doğasında aynı zamanda günaha eğilim, içgüdüler, yükümlülük ve sorumluluklarımızı ihmal etme isteği bulunmuyor mu? Bu durumda, insani doğamızın karmaşıklığı, hesaplamaları, tutkuları, hırsları gazetecileri, göreceliliğe, mükemmel olmamaya, belki de bir ölçüde belirli bir kırılmaya sevk ederek kuvvetli karmaşıklıkların doğmasına sebep oluyor. Böylece kamusuna ilettiği haberlerde bir önyargı taşıdığı görülüyor. Etik ve etiğin gerekçesi, gazetecinin haberi işlemesindeki sorumluluğunun anlamını aydınlatmaya yöneliktir. Deontoloji adı altında gerekli pragmatik hükümlerin toplamıdır. Doğal olarak, benimsenen tutum, gazetecinin ifa ettiği etkinliğin sosyolojik bağlamına bağlıdır. Bu konuya Afrika'daki durum örnek olarak gösterilebilir. Demokratik kültür halen konuyu etkileyen pek çok unsur arasında en önemlilerinden biri olarak kalmaktadır. Bütün dünyadaki gazeteciler temelde aynı kurallara bağlı kalsalar da aynı tekniklerle aynı haberi işleseler de, durum kültürel intikal seviyesinden öteye geçmemektedir ve demokrasi anlamında gazetecinin halkına karşı tavrını büyük oranda belirlemektedir. Afrika'da gazeteciler ve izleyiciler arasındaki bu anlaşmazlıkların nedenlerinden birisi de bu demokratik evrimledir/dönüşümledir. "Oyunun kuralları her yerde aynı şekilde anlaşılmamaktadır. Mesleki formasyon seviyesi haber pratisyenleri için genellikle yetersizdir. Sosyal ilişkilerin sonsuza uzadığı yaşam tarzlarında görülen "topluluk-egemen" (komünokrasi) ilişki biçimi genellikle çatışmanın nedenini açıklamaktadır.

119 Bombote nin Sentezi 109 Batı Afrika'da son on yıl içinde, (yirmi kadar ülkede) farklı nedenlerle iki yüzün üzerinde dava kayıtlara girdi: Nedenleri onurun incinmesi, insanın özlük haklarına saygısızlık, iftira ve benzerleri olarak çok çeşitlidir. Bütün bu vakaların büyük bir çoğunluğunda, titrek ve korkak politik sorumlular gerçek nedendi ve basın suçlarının cezalandırılmaması bugün hala Afrikalı gazetecilerin seferberliği önünde başlıca nedenlerden birini oluşturmaktadır. Etiğe daha uygun bir deontolojiye ve gazetecilik ahlakına sıkı sıkıya sarılma kaygısı, Afrika ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda kendini hissettirir. Böylece de kendi kendini düzenleyici mekanizmaların gerekliliği ortaya konulur. Uluslararası Gazetecilik Federasyonu gibi örgütlenmeler buna benzer araçların vücuda getirilmesine çok fazla katkıda bulunmuştur. Elbette ki bazı etikle ilgilenen kadroların mesleğe etik kurallar koyma çabaları vardır. Bu kuralların işletilmesi kimi zaman bir teminat niteliğindedir, çünkü varlıklarının suçluların pek de hoşuna gittiği söylenemez. Kendi kendine düzenlemeler (auto regulation), tüzüğe uygun düzenlemeler ve yasal hükümlerin yanı sıra gazetecilik mesleğini icra etme koşullarını düzenlemek ve güvenliğe kavuşturmak üzere giderek daha fazla Afrikalı kamu kesimi yöneticisi çalışmalara başlamaktadır. Medyanın tamamen gelişmesi için, olgunlaşmış demokratik kültürün sonucu olan bir ortam gereklidir. Bu da yükümlülüklerinden ve medeni haklarından haberdar olan bilinçli vatandaşları gerektirir. O halde, medya ürünlerinin tüketicisi konumundaki kişilerin bireysel olarak örgütlenmenin gerekliliği konusunda bilinçli, ama aynı zamanda medyanın gücüne rağmen bunu kolektif olarak yapabilecek insanlar olmaları ideal durumdur. Bu şekilde, kendi hakları olan dürüst, doğru sözlü ve tam bir enformasyonu harekete geçirmeye katkıda bulunabilirler. Bildiğiniz gibi ben Malili bir gazeteciyim. Babam duvarcı ustasıydı ben de onun gibi duvarcı ustası olacaktım. Birazcıkta tesadüfle okula gittim. Bunun hangi koşullarda olduğunu açıklamama gerek yok ancak pek çok Afrika'lının benimle aynı durumda olduğunu söyleyeyim. Okula gitmek bizim için bir şans. Bu şans bize aynı zamanda da belli sorumluluklar yüklemektedir. Bu sorumluluklar aşırı derecede ağırdır ve çok önemlidir. Bir kere zirveye gelindiğinde, örneğin devlet yönetimindeysek kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi çok çabuk unutabiliriz ne yazık ki. Elbette ki toplumumuza bakarak bizlerin de aracı olmadığımızı göz önünde bulunduruyorum. Eğer ailem yükü üzerine almasaydı okulda bir sene bile

120 110 Diomansi Bombote geçiremezdim, burs sayesinde, köylülerin çabaları sayesinde buraya kadar gelebildim ve doktora eğitimi yaptım. Görüldüğü gibi burada da bir etik şekli var. Etik bir varoluş tarzıdır. Davranma biçimidir. Kişinin kendi vicdanıdır. Etik tanımlanamaz, yaşanır ve hissedilir. Belirli bir çıraklık döneminden sonra nasıl bir insan olacağımız ortaya çıkar. Bizim kişiliğimizi biçimlendiren bir dizi unsurlar vardır; bu da temeli oluşturur. O küçük yaşlarda nasıl bir insan olacağımıza benzemeye başlarız, belirli değerlere sahip bir insan olarak kişiliğimiz gelişir, bazense bazı şeyleri unuturuz. Hiçbir şekilde unutmayın ki insanın içindeki hayvan yukarıda bahsettiğim gibi bazı durumlarda uyanır. Hepimizin içinde belirli bir anda, acılı olaylarda ummadığımız kadar hızla ortaya çıkabilen bir hayvan uyanabilir. Bugün burada birbirimize gösterdiğimiz medeniyet bir şeyleri gizliyor olabilir mi? Etik'in tanımına hiçbir zaman kesinlikle ulaşılamaz Bu geliştirilen, kültürle öğrenilen bir şeydir. Gazetecinin, iletişimcinin trajedisi belirli şekilde bir yetersizlik, bir kibirden, kendisini yeryüzünün tam ortasında hissetmesinden kaynaklanır. Bir düşünürün de dediği gibi: Yeterli olması için, yeterli olmak yetmez. Gazeteci olma işi biraz korkutucu bir meslektir. Etik değerlerini dile getirip duruyoruz. Etiğin tanımını biliyorsunuz ama, izin verirseniz, ben size oldukça basit yeni bir tanım önereceğim: Etik bizim toplumla ilişkimizi belirleyen kuralların, ilkelerin toplamıdır. Bu benim varoluş tarzımdır, diğer mesleklerde deontolojide birleşmek mümkündür. Deontoloji ise, mesleğimizi daha iyi bir yere getirmek için konulmuş davranış kuralları, kaideler, değerlerdir. Peki aradaki fark nedir? Siz de deontoloji ve etik arasındaki farkı biliyor musunuz? Deontoloji ahlaktır; o halde, ahlak nedir? Ahlak pek çok alanın kaynağıdır. Müslümanlar için Kuran'ın dedikleri ahlakın temelini oluşturur. Bu ahlak anlayışına göre yaşamaya çalışırlar. O halde, bizim seçme hakkımızın olmadığı, dışarıdan verilen, kabul ettirilen şeylerdir. İnananlar, eğer bir Tanrıya inanıyorlarsa, eğer Müslümanlarsa soru sormazlar onlara kabul ettirilen kurallara boyun eğerler. Gazetecilik etiği buna biraz benzer ama etik ise böyle bir şey değildir çünkü Etik kişiseldir, etik kültürel bağlamda bir kişiden diğerine değişir. Etik mesleki vicdan değildir pek çok unsura göre değişebilir ama benim için olumlu olan şey bir başkası için olumsuz olabilir. Bu durumları hepiniz biliyorsunuzdur. Burada Türkiye'de Müslümanlık dini var Mali'de de bu din var temelde aynı ilkeleri sahip olsalar da her iki gruba göre de etik aynı şey değildir. Bu bir bireyden diğerine değişen bir şeydir. Size kendi kültürümden birkaç örnek vermeye

121 Bombote nin Sentezi 111 çalışayı. Ben ölürsem benim küçük erkek kardeşimin benim karımla yada karılarımla (bizde iki eş alma hakkı var benim olmasa da) evlenme hakkı var. Başka bir toplumda bu hoş karşılanmayabilir peki bizde neden var? Ekonomik meşrulaştırmalar var, çocuğun korunması var, aile birliğinin sağlanması var. Ama eğer küçük kardeşim "ben kardeşimin karısıyla evlenmem" derse bütün tamamen günah, yada bizim ülkemizde bir başka toplulukta bunun tam tersi bir durum var. Mesleğin uygulanmasında da belirlenmiş kurallar ilkeler var. Teorik olarak bulunduğumuz salon gibi yerlerde onları tanımlamak çok kolay. Bir politikacının dediği gibi "saf ve temizsiniz çünkü saf ve temiz olmama olanağına sahip değilsiniz". Her şeyden önce insanız, zaman zaman gazetecilerin de insan olduğunu, egoları olduğunu, hassasiyetleri olduğunu, kuşkuları olduğunu, kompleksleri olduğunu unutuyor muyuz? Bir kadın uğruna ihanet edebilirim, politik bir nedenle ihanet edebilirim, ailem için özellikle de ailem tehlike altında ise ihanet edebilirim. Aile konusuna gelince bir örnek vermek isterim. Dakar daki gazetecilik okulunda ders verirken okula girmek isteyen pek çok aday vardı. Ben de sınav düzenlettim. Beni yetiştiren teyzemin kızı da bu sınava girecekti. Herkes bu işe çok sevindi hiç sorun olmayacak ne de olsa Diomansi orada, problem olmaz dendi ancak kız sınavı başaramadı. Tahmin bile edemeyeceğiniz bir zorluk/şiddet başladı, son derece zalimce kızın başaramadığını çünkü benim kıskançlık nedeniyle onu başarısız ettiğimi, oysa onun başarısız olmasının olanaksız olduğunu söylemeye başladılar. Benim ailevi bağlarla ilgilenmediğimi iyi biri olmadığımı söylediler. Şimdi bir başka örneği anlatacağım. Bir arkadaşım pasaport ve kimlik kartları bölümünde müdür, benim de orada olduğum sırada yanına bir kadın geldi kızı ile beraber kız epeyce yaşlıydı ve kendinden çok genç biriyle evlenmek istiyordu bu nedenle yaşını 2,3, 5 sene küçük gösteren kimlik kartı çıkartılmasını rica ettiler. Arkadaşım onu bir saniye bile küçük gösteremeyeceğini söyleyerek eğlendi. Ancak bu durum büyük bir çoğunluk için bir kolaylık size gerçeği söyleyeyim Avrupa da futbol oynayan pek çok Afrikalının gerçek yaşını öğrenmek için on sene eklemelisiniz. Bu onların vicdanında bir problem yaratmamaktadır sonuçların ne olacağına ilişkin kendilerine soru sormamaktadırlar kendilerinin kötü bir şey yaptığına ilişkin bir hisleri yoktur. Belki de bunun vahşilik olduğunu söyleyenler çıkacaktır ama hayır onların vahşi olduğunu söylemek o kadar değil. Bu sadece değer ölçeğiyle, kriter ölçeğiyle ilgili bir sorun. O kültürde değerlerin nasıl değerlendirildiğiyle ilgili, bizler bize tamamen yabancı bir gelişme sistemi

122 112 Diomansi Bombote içine itilmiş olduğumuz ve onunla bütünleşemediğimiz için böyle referanslar var. Gazetecilik pratiğin de de belli bir sınırda yalan söyleme söz konusu, bu kadarı bir sorun yaratmıyor çünkü kötü bir şey yaptıklarını düşünmüyorlar, sonuçları üzerinde durmuyorlar.

123 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Presentation Synthese de la communication de M. Diomansi Bombote. Diomansi Bombote Journalist, Mali Ethique: ensemble l ensemble des principes et règles qui fondent le jugement de valeur porté sur un acte. L éthique, c est une vision, une orientation, une voie, une direction Déontologie: ensemble des règles et des devoirs qui régissent une profession, des recettes à respecter, des préceptes, des instructions à appliquer. L Ethique c'est la conduite de chacun relevant ultimement de sa seule conscience. La Morale est un ensemble de règles de conduite, de relations sociales qu'une société se définit et qui changent selon la culture, les croyances, les conditions de vie et les besoins de la société (le contexte). L'éthique est un mode (le seul) de régulation des comportements de l'individu. La morale traditionnelle est hété-régulatoire. Au nom d'une autorité extérieure qui la fonde (Dieu, la Nature, la Patrie etc.), elle régule les comportements en imposant aux individus des "devoirs" pour faire le bien et éviter le mal". On peut alors soutenir que l éthique est l affaire de chaque homme qui, par son éducation, sa culture, a acquis des principes, une morale, des valeurs ou ne les a pas acquis. Dans ces conditions on peut dire qu il n y a certainement pas de consensus absolu autour de l éthique. Il s agit d une science du bien et du mal qui soumet la conduite de l homme à des règles (devoirs) en vue du bien. «Quand la loi et la déontologie sont inopérantes,

124 114 Diomansi Bombote c est l éthique qui constitue l ultime recours à partir duquel le choix se fait» constate un journaliste africain. Le journalisme, de plus en plus, est en profonde mutation du fait de son développement, notamment à cause des nouvelles techniques de communication, en particulier l Internet. Du coup, c est le métier même de journaliste qui se transforme, les «cyberjournalistes» ayant à leur disposition d énormes possibilités pour informer plus et plus rapidement, avec toutefois le risque de soulever de graves problèmes déontologiques. En fait, si on veut vraiment se regarder en face sans complaisance, quelle image apercevons-nous de nous-même? Ne sommes-nous pas souvent trop sûrs de nos certitudes, de nos droits? De nos raisons? N avons-nous pas la tentation, la propension, la vanité de négliger nos obligations, nos exigences? Dans ces conditions, la complexité de la nature humaine, ses calculs, ses ambitions, expose le journaliste à la relativité, à l imperfection, à une certaine situation de fragilité qui, forcément, engendre des ambiguïtés lesquelles, à leur tout, portent préjudice à l information offerte à son public. L éthique et son corollaire, l ensemble des dispositions pragmatiques nécessaires à son expression sous la forme de la déontologie, sont destinés à éclairer le sens de la responsabilité du journaliste dans le traitement de l information. Le comportement à adopter est naturellement lié au contexte sociologique dans lequel le journaliste exerce son activité. Ce contexte, en Afrique, est marqué par plusieurs facteurs au nombre desquels le plus important reste la culture démocratique. Si tous les journalistes du monde entier sont soumis aux mêmes principes de base, aux mêmes techniques de traitement de l information, il n en demeure pas moins que le niveau dévolution culturelle, en termes de démocratie, détermine grandement l attitude du journaliste face à son public. En Afrique les frictions entre le journaliste et son audience sont à l aune de cette évolution démocratique. Les règles du «jeu» ne sont pas comprises de la même façon de part et d autre. Le niveau de formation professionnelle souvent insuffisant des praticiens de l information, le mode de vie «communaucratique» où les liens sociaux sont extensibles à l infini, expliquent souvent les rapports conflictuels. Au cours des dix dernières années en Afrique de l ouest (une vingtaine de pays), on a enregistré plus de 200 procès aux motifs divers : atteintes à la

125 Synthese de Bombote 115 dignité, non respect de la personne humaine, diffamation, etc. Dans la majorité des cas, ces procès sont le fait de responsables politiques frileux et la dépénalisation des délits de presse constitue aujourd hui un motif majeur de mobilisation des journalistes africains. Le souci de coller à une déontologie plus conforme à l éthique et à la morale du journaliste fait ressentir de plus dans la plupart des pays africains la nécessité de mettre en place des mécanismes d autorégulation. Les organisations professionnelles internationales comme la Fédération internationale des journalistes, ont beaucoup contribué à la mise en place de tels instruments. Il s agit en quelque sorte de cadres moraux destinés à relever les manquements aux règles morales de la profession. Leur fonctionnement est parfois sujet à caution parce que les décisions prononcées ne sont pas toujours du goût des coupables. A côté de dispositions d autorégulation d autres dispositions réglementaires et légales pour harmoniser et sécuriser les conditions d exercice de la profession de journaliste sont de plus en plus initiées par les administrations publiques africaines. Pour s épanouir pleinement les médias ont besoin d un environnement mur marqué par une culture démocratique conséquente. Cela implique des citoyens avertis et conscients de leurs obligations et de leurs droits civiques. L idéal serait donc que les consommateurs des produits médiatiques soient conscients de la nécessité se s organiser, individuellement, mais aussi collectivement pour faire pendant à la toute puissance des médias. De la sorte ils pourront contribuer à promouvoir leur droit à une information honnête, véridique et complète.

126 116 Diomansi Bombote

127 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum - Makale İletişim etiği ve enformasyon: küresel dünyanın vatandaşları kendileri için düşünüyorlar 1 Robert Beckett The Institute of Communication Ethics, U.K. Postgraduate research, Radbaud University at Nijmegen, Netherlands. Özet: Enformasyon teknolojisi, değişimi, insanlar tarafından daha önce hiç oluşturulmamış bir ölçekte küreselleştirmekte ve yerelleştirmektedir. Enformasyonun insanlar ve kurumlar üzerindeki etkisi, psikolojik ve sosyal istikrarın derin ve istikrarsız temel veçheleridir. Bu istikrarsızlıkla ilişkili olan ve sınırlı kaynakları ele geçirmek amacıyla hiç durmaksızın devam eden rekabet olgusu üzerine kurulu ekonomik sistemimiz ise, küresel sürdürülebilirlik endişelerinin gündeme getirdiği bir meydan okumayla karşı karşıya bulunmaktadır. Bu gelişmelere karşı verilmesi gereken cevap ise, hem ahlâki hem de enformasyonel gerçekliğin açık bir biçimde sergilenmesini sağlayan ve insanların, başlamış olan değişim sürecine katılmalarını mümkün kılan iletişim etiği disiplininin içinde yatmaktadır. İletişim Etiği Enstitüsü tarafından desteklenen ve türünün tek örneği niteliğini taşıyan bir enformasyonel sistem, enformasyon karmaşasını dile getirmek için elverişli bir araç sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Enformasyon, iletişim, etik, karar, sistemler Enformasyon-İletişim Teknolojisi (EİT), insan davranışlarını ve bilebilme potansiyelini (knowledgebility) farklılaştırmaktadır. Oluşum halindeki bu yeni bilgi paradigmasına gerekli karşılığı verebilmek içinse, hem konuşmacı, hem de dinleyiciler tarafından eşit bir biçimde paylaşılan farklı yeteneklere, anlayışlara ve yöntemlere gereksinim duyulmaktadır. Yeni iletişim etiği 1 Çev. Arş. Gör. A. Ersoy Kontacı, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı

128 118 Robert Beckett disiplini, aracılanmış gerçeklik olgusunun yeni dinamik koşullarını da dikkate almak suretiyle, bireysel/kolektif karar alma süreçlerinde kullanılabilecek eleştirel bir pusula işlevini görme imkânını sunmaktadır. Bugüne kadar kabul görmüş enformasyon üretim/değerlendirme tekniklerini ve iletişim etiği prensipleriyle desteklenen medya ve grafik tekniklerini kullanmak suretiyle, ahlâk temelli insanî iletişim becerilerini güçlendirmek ve bunların bir an önce teknolojik sistemlerle yakınlaşmasını sağlamak mümkün görünmektedir. Dolayısıyla iletişim etiği; enformasyon çağında bireysel ve kolektif enformasyon oluşturma pratikleri açısından anahtar bir disiplin haline gelmektedir. 1. EIT Tarafından Yönlendirilen Değişim Bireysel refahı anlamaya yönelik sosyal-ahlâk bir sorgulama, enformasyon çağı açısından potansiyel olarak faydalı bir görünüm arz etmektedir. Bu sorgulama, teknolojinin hem olumlu hem de olumsuz anlamda sahip olduğu imkânları doğal bir veri olarak kabul eden, enformasyonel değişimin altında yatan varsayımlara, ön koşullara ve ahlâk anlayışına karşı bir meydan okumayı ve özellikle de, insanların sistematik manüplasyon (Habermas 1989, Lyotard 1979, Innis 1972) biçimlerine karşı korunmasını öneren söylemler üreten bir sorgulama olacaktır. McLuhan s (1964) ortalama ile olan ilgisi, iletişimsel/enformasyonel sorunu eleştirel bir biçimde amaçlara (mesajlara) yönelik bir sorun olmaktan çıkarıp, araçlara (medyaya) yönelik bir sorun haline dönüştürmekte ve bu süreçte insanların aracılık işlevinin enformasyonel her yerdeliği nin bozucu etkilerini ortaya çıkarmaktadır. Eğer, bilim insanlarının ve teknoloji uzmanlarının da gittikçe daha çok hak verdiği üzere, statik bir evren (universe) yerine enerjik bir çoklu evrenler dizisinde (multiverse) yaşıyorsak; yaklaşmakta olan enformasyon çağında insan aklına ve bilgi üretimine yönelik imaların derin ve sürekli bir görünüm arz etmeye devam edeceğinden kuşku yoktur (Kaku 1996, Boisot 1996). Örneğin, mülkiyetin, her an yeniden üretilebilir, transfer edilebilir ve potansiyel olarak geniş ölçüde refah yaratabilir veya bunu azaltabilir nitelikteki enformasyonun içine yerleştiği bir durumda; dijital enformasyon konumuna indirgenmiş olan paranın nasıl olup da bir iktidar aracı olarak kullanıldığına ve birbiriyle bağlantılı küresel topluluklara hizmet ettiğine ilişkin genel ahlakî soruların yöneltilmesi, pekâlâ mümkündür. Enformasyonel dünyada ciddi bir biçimde modası geçmiş hale gelen

129 Küresel Dünyanın Vatandaşları 119 davranışların, rekabetçi, korumacı ve saldırgan bir ticarileştirmenin ve piyasalaştırmanın geleneksel pratikleri tarafından cesaretlendirilmeye devam edilmesi halinde; bu durum, tüketim çağından enformasyon çağına geçişi potansiyel olarak yavaşlatacaktır. Endüstri sonrası toplumlarda enformasyonalizm, giderek artan sayıda enformasyon ile alternatif medya ve mesaj iletim imkânlarının hızlı bir biçimde üremesiyle tanımlanmaktadır (Castells, 1996). Enformasyonel değişim, kendisini, insanların anılan bu fazlalaşmaya verdikleri tepkilerde, belirsizlikten kaynaklanan bazı gerilimlerde ve bireyler, topluluklar ve hatta Mcluhan ın ülkesizleştirilmiş ve mekansızlaştırılmış global köyünün tüm bölgelerinde ortaya çıkan istikrarsızlıklarda hissettirmektedir (Zengotita 2005). Foucault, söylemsel gerçek üzerine kurduğu, akılcılığın insancıl nedensellik varsayımlarının üstesinden gelen dilin ve söylemin analizin merkezi olduğunu kabul ettiği ciddi bir analizi kullanarak, insan düşüncesi ile eyleminin geçici ve süreksiz doğasına göndermeler yapmak suretiyle, bu gerilimi birbiriyle bağıntılı olan psikolojik ve metodolojik anlamda bir post modern zorluk olarak sunmaktadır (Foucault 1969, Shotter 2002). Sosyal bilimlerdeki bu dile dönüş, söylemsel (discursive) nitelikteki ve dil tarafından aracılık edilen bu yeni bilginin, insanın psikolojik ve toplumsal koşullarına, insanî bilim ve teknoloji gelenekleri tarafından üretilen ve değişmeyen biçimler halinde sunulan kesinliklere nazaran çok daha yatkın olduğunu teslim etmek suretiyle, kesinliğin çöküşüne tekabül etmektedir (Wittgenstein 1968, Austin 1962, Popper 1968). Lyotard a göre (1979) tarihsel hilekârlıklardan arındırılmış bir bilgi edinme ve değerlendirme süreci, görmezden gelinmesi mümkün olmayan bir ahlâki ödevdir; böyle bir eylemin en temel amacı, ahlakîdir, Bilgi, artık bir özne değildir, öznenin hizmetindedir: (tüyler ürpertici olmasına rağmen) tek meşruiyet kaynağı, ahlâkın gerçeklik haline gelmesine imkân tanımasıdır (s. 36). Enformasyon çağında anlam aramak için, anlamı ahlâki sınırlar içinde aramalıyız; aksi takdirde, makine benzeri bir düşünme biçiminin nihilistik bilimselliği içinde, insaniyetin alçalıp bozulmasına tanıklık etmek zorunda kalmamız kaçınılmaz olacaktır (Ellul 1964, Huxley 1934). Lyotard ın büyük anlatılarının artık hâkim konumda olmadığı ve her şeyin tehlikeli olduğu bir noktada (s. 343), Foucault (1984) enformasyonel dünyayı tartışmaya açmaktadır. Bireysel tartışmalı gerçekliği vurgulamak suretiyle enformasyonalizmin etkisi üzerine yeni bir yöntemsel sorgulama önerisini dile getiren Foucault, kendilerini etik

130 120 Robert Beckett kavramlarla arkeolojistler olarak çerçevelendiren bilgi araştırmacılarını ve sorgulayıcıları söylemin içine yeniden yerleştirmektedir (Foucault 1969, Rainbow 1994). Konuyla ilgili bir argümanında Foucault (1988), post modern aklın psikolojisini eğer post modern soyağacı tümüyle kendi bilgisini dikkate alıyorsa; o zaman, bilinen bu kendilik, tekil, birleşik bir tamlık ve bir bütünlük olmaktan ziyade; karmaşık, yaygın, serkeş ve kırılgan bir hal almaktadır sözleriyle tanımlamaktadır (s. 36-7). Foucault ve post yapısalcı eleştirinin gözünde, insan potansiyelinin giderek artan bir biçimde farkına varılması; insanların, geleneksel akıl anlatılarında genellikle küçümsenen yollarla ilham bulduklarını ve faaliyete geçtiklerini ortaya koyarak, insani duyguları, hisleri ve insanın sosyal güdülerini yeniden aktif hale getirmektedir. Foucault (1973) söylemden (discourse) arındırılmış bir insan potansiyelini şu sınırlar çerçevesinde tanımlamaktadır: akılların tek bir ve aynı etkileşimi sonucunda, bilginin alanı haline gelmesi gereken ve bilimin bir nesnesi olamayacak olan bir varlık (s ). Habermas, bireyi bir homme, insanı da bir citoyen olmaktan öte, bir etik varlık şeklinde tanımlamak suretiyle, bu yorumu post modern ahlâk alanından doğrulamaktadır (s. 128). Etik kapsamında yer alan sosyal sözleşme teorisinden hareketle düşünce geliştirenler için Liberal felsefe, devleti, insanlara, karşılıklı eşit sorumluluklarını belirlemelerine yarayan ve kazuist bir içtihat hukuku çerçevesinde, büyük zorlukların ardından rafine hale getirilebilen bir takım haklar bahşeden bir yapı olarak tanımlamaktadır. Bunun karşı kutbunda ise post yapısal eleştiri, usulî ve hukukî indirgemeciliği merkezden eden bir karşı-söylemi dile getirmektedir. Bu konuda Habermas la aynı görüşleri paylaşan İngiliz Filozof Mary Warnock (1998), hukukî hakların, diğer tüm haklar gibi, daha derin bir şeyler üzerine temellendirildiğini ifade etmektedir: eğer haklar yasal olmaktan ziyade ahlakî iseler ve onları bahşeden yasa bir ahlakî yasa ise, haklar söylemini kullanma gerekliliği ortadan kalkıyor gibi görünmektedir Bu, hiçbir hukukî vurgu olmaksızın, ahlak söyleminin kendisinin devreye sokulması demektir (s. 63). Öyleyse enformasyonel görev, insanların hangi durumlarda yeni enformasyonel gerçekliklerden yararlanabildiklerini ve hangi durumlarda geleneksel düşünce ve aracılık kapılarının ahlâki neticeleri sınırlamak amacıyla söz konusu bilgi akışını kestiklerini ve bu tarz etkilerin nasıl olup da ortadan kaldırılabileceğini ortaya çıkarmak olarak belirginleşmektedir.

131 Küresel Dünyanın Vatandaşları Yeni Medya ve Yeni Enformasyon Einsteinci relatiflik ışığında insan bilgisinin yeniden tanımlanışı, zamanın kritik bir bilimsel değişken olarak ortaya çıkışı ve maddenin enerji olarak yeniden tanımlanışı, doğa bilimlerinde ve sosyal bilimlerde kabul gören pek çok varsayımın sorgulanmasına yol açmıştır. Hem insan hem de madde bilimleri artık statik madde diyalektiğinin, görece, dönüşlü ve otoriter anlaşmalara karşı potansiyel olarak çok daha dayanıklı bir sosyal alan olan dinamik enerji diyalizi ile yer değiştirdiğini kabul etmektedir (Boisot 1995, Baudrillard 1981). İletişim araştırmaları açısından, hem insani hem de teknik nodüllere vücut veren bu yer değiştirme, maddi değerler üzerine odaklanarak analog prensipler kullanan arayışları bir tarafa bırakmakta ve bunların yerine diyalektik prensipleri, başka bir ifadeyle enformasyonel değerleri koymaktadır (Masuda 1981). Baudrillard a göre (1981): Sorgulama altında olan şey; tüm geleneksel nedensellikler dünyasıdır: perspektivist determinist tarz, aktif, eleştirel tarz ve analitik tarz başka bir ifadeyle; neden ve sonuç arasındaki, aktif ve pasif arasındaki, özne ve nesne arasındaki, amaç ve araçlar arasındaki ayrımlar gerçeğin ve bir yok oluş noktası olarak anlamın ufku ile birlikte. (s. 30) Castells (1996) yeni iletişim teknolojilerinin zaman algımızı değiştirdiği ve endüstri sonrası gerçeklik hakkındaki en bilinen kesinliklere karşı bir meydan okumayı gündeme getirdiği kanısını paylaşmaktadır. Zaman, yeni iletişim sistemi içinde silinmektedir Akışkanlıklar uzayı ve zamansız zaman, yeni bir kültürün maddi temelleridir gerçek sanallık kültürünün (s. 375). Dördüncü ve Beşinci boyut bilimsel devrimler (Kaku 1994, Buckminster Fuller 1975), salt birer bilimsel devrim olmanın çok daha ötesinde anlamlara sahiptir; bunlar, yansımalarını teknolojide bulan ve karşılığında, bilginin taşıdığı görecelik, dönüşlülük ve dinamik eleştirel pazarlık sürecinin sonucu olma özelliklerini bir kez daha vurgulamak suretiyle, dile özgü değerler üzerine inşa edilen bilişsel devrimleri başlatan toplumsal devrimlerdir. Baudrillard da (1981), yeni enformasyonel-bilim paradigmasının içine yerleşmiş değişimden emin görünmektedir: Komut, sinyal, tepki, mesaj : tüm bunlar, şey leri bizim için anlaşılabilir kılmaya teşebbüs etmektedirler, fakat belki kıyas yoluyla, bir vektörün yazı vasıtasıyla yeniden kopyalanması yoluyla veya hakkında hiçbir şey bilmediğimiz bir boyutun çözümlenmesi yoluyla aslında bu andan itibaren, gerçek manada bir boyut bile yoktur karşımızda, veya belki de bu (Einstinci

132 122 Robert Beckett relativism kuramında uzayın ve zamanın farklı kutuplarını yutan boyut olarak tarif edilen) dördüncü boyuttur (s.31). Kırık ve parçalı post modern söylemlerde değerler, dinamik dilbilimsel değerlerin içine yerleştirilmiş durumdadırlar ve ahlâki değerlerin, güvene, sırdaşlığa, bütünlüğe ve sorumluluğa yönelik enformasyonel gereksinimler ile yeniden ilişkilendirilmek suretiyle yeni anlamlar yüklendiği insan birliklerinin bağlantılarını tanımlamak ve tarif etmek için kullanılabilirler. Veya Bauman ın da (1993) belirttiği üzere: İnsan aklının sınırlarıyla ölçülen uzaysal mesafelerin ortadan kaldırılması ( ) ahlâki sorumluluğun sınırları tarafından ölçümlenen ahlâki sınırların ortadan kaldırılmasıyla denkleştirilmiş değildir; fakat böyle bir denkleştirmeye ihtiyaç bulunmaktadır. Öyleyse sorun, bütün bunların ne şekilde başarılabileceğidir, tabi eğer başarılabilecekse? (s. 219) İnsan ortaklıklarının, örneğin bir coğrafi yakınlık dolayısıyla değil, ama çıkar gruplarının parçası olma şeklinde belirlendiği ve giderek artan bir oranda görsel hale gelen bir dünyada, adalet/adaletsizlik ve hakkaniyet/önyargı gibi usulî diyalektikler, soysal alanda sezilen normatif gerilimler ile sürekli meydan okumalar ve sınavlarla karşı karşıya bulunan enformasyon-iletişim değerlerini tanımlamaktadır. Geleneksel kurumlar tarafından sunulan ve kusursuz olduğu düşünülen çözümler ile ve Batı rasyonalizminin şimdilerde açığa çıkarılan kendini beğenmişliğinin ardından, küresel insanlık, pek çok zorlu soruna küresel/yerel çözümler üretebilmek için yeni araçlara gereksinim duymaktadır. Psikolojik ve bilimsel olarak konuşmak gerekirse, küresel enformasyon çağında, eşit ölçülerde kesinlik ve ihtimam yaratabilmek amacıyla, bilgi oluşturmak ve değiş tokuş etmek için hem katılımcılara hem de katılımcı olmayanlara güvenilir araçlar sunacak yeni düşünme biçimlerine gereksinim duyulmaktadır. İşte bu gereksinimdir ki; yeni bir iletişimsel-enformasyonel etik önerisine biçilen yeni rolün altında yatan hayati teorik arka plânı oluşturmaktadır. 1.2 İnsanlar Üzerindeki Etkiler Yeniden ayarlanmış ve aracılanmış bir kamusal alanda, küresel adalet hususu özellikle vurgulanmaktadır. Yeni ve oldukça etkili sürdürülebilirlik söylemi, konuya yeni entegre olmaya başlayan toplumsal, çevresel ve ekonomik bilimler tarafından en üst düzeyde yüklenmiş enformasyon bilgisinin doğumunu saptamaktadır (Elkington 1997). Küresel çaptaki insan

133 Küresel Dünyanın Vatandaşları 123 etkinliklerinin üzerine yapılan hesaplar, çok da uzak olmayan bir gelecekte, insan ırkının kendisinden bile büyük bir uygarlık krizinin kapımızı çalmak üzere olduğunu savlamaktadır (Monbiot 2003, Suzuki and Dressel 1999). Önceden kâğıt hızında yayılmakta olan bilginin rolü, şimdi ışık hızlarında seyreden dünya çağında bilgi nodülü ağlarına eklemlenmiş bulunmaktadır. Bilgi akışları, insan eyleminin enformasyon alanları boyunca uzanan, iletilen komutlara anında cevap veren ve görünüşte, sürdürülebilir kalkınma koşullarına uygun olarak insanlığın ve eko sistemin devamını sağlamayı amaçlayan bilgisayar sistemleri içine yerleşmiş durumdadır. Enformasyon çağı hassasiyetlerinin endüstri çağının hegemonyasını yakalayıp yakalayamayacağı yönündeki sorular varlığını sürdüredursun; Castells (1996), sürdürülebilirlik meselesi açısından liderlik kurumunun önemine dikkat çekmektedir: Bir yanda sayıca az bazı ülkelerde ve şehirlerde kümelenmiş, göreceli olarak küçük, eğitimli ve varlıklı seçkinler ( ) siyasî katılım ve enformasyon gibi sıra dışı araçlara sahip bir biçimde gerçek manada vatandaşlık sıfatını taşırlarken; diğer yanda dünyanın ve söz konusu ülkelerin eğitimsiz ve geleceği karartılmış kitleleri, aynı Klasik Yunan da demokrasinin doğuş dönemlerindeki köleler ve barbarlar gibi yeni demokratik çekirdekten dışlanmış olarak yaşamaya mahkûm edilmektedirler. Sosyal adalet, yalnızca en güçlü olanların hayatta kalmasıyla (bugünün sosyal sistemlerinde halen tesiri olan bir yaklaşım) gerçekleşmiş olmaz. Prigogine nin eş-evrim prensibi gibi bir takım alternatif doğal seleksiyon yöntemlerinin varlığına rağmen, sosyal adalet, hâlihazırda risk altında bulunan geniş ve yoksun bırakılmış halk yığınlarının kendi kaderlerini belirleyebilmelerini icap ettirmektedir. Küresel nüfusun beşte üçü (ki bu rakamsal bölünme, aynı zamanda bir sosyal bölünmeye de tekabül etmektedir), halen küresel ekonomik sistemden büyük ölçüde dışlanmış haldedir ve rekabetçi - bencil davranışların dünyanın devamı için arz ettiği büyük tehlikeye karşın ekonomik sistemin hâkim prensibi olarak kalmaya devam eden kaynak rekabetinin neden olduğu yakın tehlikeye maruz bulunmaktadırlar. 21 yüzyılın içinde yol alındıkça ve gelişmekte olan ülkeler büyümeye devam ettikçe, onlar da birinci sınıftaki yolcularla aynı hizmeti görmeyi, aynı ölçüde tüketim yapabilmeyi talep edeceklerdir ve bu da, dünyadaki kaynakların ve bilimsel topluluğun karşılayamayacağı bir talep olacaktır. Bu bağlamda, İklim Değişikliği konusunda toplanan

134 124 Robert Beckett Hükümetlerarası Panel, krizin kapımızı çalmak üzere olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: Aşağıda imzası bulunan bizler, dünya bilimsel topluluğunun kıdemli üyeleri, tüm insanlığı yaklaşmakta olan tehlike hakkında uyarıyoruz. Eğer muazzam bir insani sefaletten sakınmak ve yaşadığımız gezegen üzerinde bulunan küresel evimizin geri dönüşü imkânsız bir biçimde tahrip edilmesinin önüne geçmek istiyorsak, Dünya yı ve üzerindeki yaşamı yönlendirme biçimimizde büyük bir değişikliğe gitmemiz kaçınılmazdır (Kasım 1992). Türlerin devamının sağlanması için yapılması gereken büyük sistem değişikliklerinin, çeşitli bölünmüşlüklerin ve çözülmesi olanaksız gibi görünen maddi sorunların pençesinde kıvranan bir dünyada ve Birinci-Dünya olarak anılan ülkelerin iki milyarlık nüfusu için bile karşılanması olanaksız derecede pahalı bir ekonomik tüketim modeliyle gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği sorusu, bulunması çok güç bir seri cevaba gereksinim duyan bir sorudur. Acaba yönetim hakkı, kendi varlıklarının devamı üzerinde karar alabilmelerini sağlamak amacıyla, en küçük topluluklara dâhi tanınacak mıdır? Acaba ulus-devletler, kontrol edilmemesi halinde, öyle demokratik prensipler için falan değil; ama su, toprak ve yiyecek için yaşanması kaçınılmaz olan binlerce savaşı engellemek üzere, kendi çıkarları üzerindeki boğucu hâkimiyetlerini azaltabilecekler midir? Acaba zengin ve ayrıcalıklı Birinci-Dünya, varlıkları Birinci-Dünya daki aşırı tüketim ve kirlilik nedeniyle ve yine buradan kaynaklanan yok olma tehlikesi tarafından tehdit edilen milyarlarca insana makul bir denge sağlayabilmek amacıyla, kendi tüketimini azaltabilecek midir? Enformasyon ve iletişim, milyarlarca dünya vatandaşını dünyadaki yaşamı sürdürmek için gerekli olan kaynaklar üzerinde birbirine bağlamak için bulunabilecek tüm çözümlerin merkezinde yatmaktadır. Bunun sonucu olarak da enformasyon bütünlüğü, bireysel yarar ve genel yararın 7 gün 24 saat üzerinden gerçek zamanlı olarak pazarlık konusu edildiği bir ortamda, hem bilimsel hem de genel algılama için bir gerilim noktası teşkil etmektedir.

135 Küresel Dünyanın Vatandaşları İletişim Etiği Sosyal bilimlerin insanlığın refahı ile ilgili mülahazaları üzerinde temellendirilmiş bir teorik/pratik perspektif olan iletişim etiği, daha dinamik hale gelmiş bir enformasyon ortamında bireysel ve toplu karar alma süreçlerinde kullanılabilecek bir ahlaki pusula işlevi görmeyi önermektedir (Christinas 1997, Mackau ve Arnett 1997). Bu disiplin, insanî mülahazalara ve toplumsal aktörler arasında gerçekleşen iletişimsel ilişkilere öncelik atfetmekte ve adalet/hakkaniyet, ihtimam/ilgi, iyi/kötü ve erdem/ödev gibi gerilimli konular ile ilgilenmektedir. Christinas a göre (1997) böyle bir yaklaşım, tartışmayı, evrensel akla ayrıcalıklı erişim noktasından, insan ilişkileri üzerine kurulan yorumsamayı (hermeneutic) bir ödev noktasına taşımaktadır. Eğer yorumsamacı alan dile ait ise ve dil de topluluğun matrisi ise; o zaman insan bağları mantık veya eylem içinde değil, ama hermenia içinde ortak anlamları keşfetme yoluyla inşa edilmektedir (s. 11). İnsan iletişiminin karakteri, insanların sahip olduğu konuşma yetisinin çok ötesine geçer ve yazılı, basılı, elektronik ve dijital seri üretim (ICE 2005) aşamalarına yükselirken karşımıza çıkan soru; insanî değerlerin, bütün bu yükselen teknolojik âlemler tarafından gündeme getirilen tehditlerden koruması bağlamında, insanlık âlemini ne şekilde ayrıcalıklı ve dokunulmaz kılacağımız sorusu olmaktadır (Gilligan 1982, Edgar 1997). Bu bağlamda, bilgi ve enformasyon kaynakları arasındaki farklılaşma, ana görevi olan topluluklar oluşturma ve bunların devamını sağlama ödevine odaklanmayı engelleyerek, toplulukları istikrarsızlaştıran ve anlamın ufalanmasına yol açan sistematik bilgi pratiklerine karşı çıkmaktadır. Her bir medya; internet ortamının, teşhir edici içerikleriyle web günlüklerinin, çok sık rastlanan kimlik hırsızlığı olgusunun, CCTV nin veya elektronik oylamalar gibi normatif yeniden üretim süreçlerinin içine gömülü sorular tarafından açığa çıkarılan kendi ahlâki anlam/alanlarına sahip bulunmaktadır (Bynum ve Rogerson 2005). İletişim etiği açısından karar alma noktasındaki karmaşa, bilgisayar/televizyon/radyo/basın/telefon (ICE 2003) tarafından, insan aklını karıştıran ve sosyal sözleşmenin var ettiği istikrarı bozan bir süreçte tetiklenerek enformasyonun ortaya çıkışını geometrik sıçramalar şeklinde dramatik oranlarda hızlandıran 7/24 lük dinamik bir enformasyon ortamının bulunduğu çoklu bir yakınsak/ıraksak medyasfer içinde fark edilebilmektedir. Hala modern-öncesi dönemden kalma varsayımlar üzerine inşa edilmiş

136 126 Robert Beckett epistemolojik ve teorik modellerden çıkarsanan ahlâki bir söyleme inanmaya devam eden iletişim toplulukları bize, sosyal normları muhtemelen, seçmiş oldukları nesnelerle aynı düzeye indirgeme amacını güden dikkatli bir çabanın ardından yeniden üreten kurumların ve medyanın sıklıkla öne çıkardığı taleplere rağmen, enformasyonel bilimler ve ilişkili bilgi alanları için mutlak bir gözden geçirilmiş ahlâk ihtiyacın ortaya çıkmış olduğunu göstermektedir. Bu durum, çeşitlilik ve aykırı görüşler problemlerinin açığa çıkarılması ve dışlanmış grupların enformasyon ve bilgi üretimine geniş bir meşruiyet sağlayan mekanizmaların içine sürekli bir biçimde dâhil edilmeleri ve buraya kabullerinin sağlanması için gerekli olan usulleri hayata geçirecek bir iletişim etiğine duyulan ihtiyacı gözler önüne sermektedir. Jürgen Habermas ve Karl Otto Apel, bu disiplin için anahtar niteliği taşıyan bir temel olarak kabul edilen bir akademik diyalogu geliştirmiş olmalarına karşın, uygulamalı bir disiplin olarak iletişim etiği, sosyal bilimlerin (dilbilim, psikoloji, felsefe, sosyoloji, antropoloji (ICE 2002) yöntem ve teorilerinden yararlanmaya devam etmektedir (McCarthy 1996). Sözü edilen bu diyalog, Apel in, antropolojik bir topluluktaki tüm insanları, iletişime yönelik insanî yeti aracılığıyla birbirlerine bağlayarak konumlandırdığı iletişim topluluğu anlayışını ortaya atmaktadır (Apel 1972). İletişim topluluğu, düşük bir temsil profiline sahip olan ve hatta bazı durumlarda varlıkları bile inkar edilen ve iletişim hakları, bir kez daha dışlanmaları ihtimali bulunan insan yapımı hukuk kurallarından değil, ama toplulukla olan ahlâki ilişkilerinden çıkarsanan grupların (ırk/din/etnik/bedensel engel ICE 2003) unutulmuş seslerini ve değerlerini içermektedir (Warnock op.cit.). Habermas ın geniş kabul gören söylem etiği, Shotter in ikinci bilişsel devrim olarak adlandırdığı (Shotter 2002) bu topluluk içinde yaşanan bir toplu dile dönüşü resmetmektedir. Bu, ortak ahlâk üzerine inşa edilen iletişim pratiği ile; herkesin kullanabileceği, derlenip toparlanmış etik değerlendirmeler için gereken temelleri sağlamaktadır. İletişimin geniş bir yorumu, ki Bateson Grubu tarafından yapılan bir tanımdır bu: yalnızca konuşma değil, tüm davranışlar iletişimdir ve iletişim kişilik dışı bir biçime bürünen iletişimsel davranışlar bile davranışları etkiler yaklaşımını gündeme getirmektedir (Watzlawick vd. s. 22). Bu yorum, insan ahlâkının bir davranış veçhesi olarak tüm insanlık kültürüne, gelenek ve adetlerine içkin olduğunu açığa çıkarmaktadır (Hinduizm, Konfüçyüs Dini, Taoculuk, Budizm, Hıristiyanlık, İslâm ICE 2004). Tüm bu

137 Küresel Dünyanın Vatandaşları 127 dinler, zaman zaman rekabet haline olan farklı yorum biçimlerine rağmen, insan ahlâkı üzerine yapılacak çalışmaların merkezini temsil etmektedirler (Russell 1926). Burada denetlenmiş ahlâk olarak kullanılan etik (ICE 2001), Kant ın ahlâkın metafiziği hakkındaki tanımına denk düşmektedir. Bununla birlikte, post modern enformasyonalizmle uyum içinde kalan etik, şeref duygusu için şeref kuralları ndan (Bourdieu 1977:12) bir adım uzaklaşmayı önermektedir. Rabinow a göre tam da düşüncenin verili bir unsur olmayıp bir eylem olması ve deneyimle desteklenerek düşünce tarafından formüle edilen davranışların da etik davranışlar olması nedeniyledir ki, enformasyonel deneyimin etik davranışların başlangıç noktasını temsil ettiği bu dünyada, etiğin açıklanması da dinamik bir nitelik arz etmektedir (Rabinow 1994:xxxv). Benzer şekilde, iletişimsel etiğin içinde yer alan dengenin detaylı bir incelemesini takiben, Benhabib de (1992) bu disiplini ahlâk temelli bir sosyal pazarlık süreci veya bir ahlâki meşrulaştırma teorisi olarak tanımlamaktadır (s. 73). Benhabib in ortaya attığı iletişim etiği türünde de (1992), yazar, sosyal söylemin anlamlı yapıtaşlarını tanımlamak ve bunlar üzerinde pazarlık yapmak için gerekli olan bir ortak perspektife duyulan ihtiyacı vurgulamak suretiyle, Habermas ın izinden gitmektedir: Pratik söylemlerin, ahlaki tartışma alanını önceden teorik olarak tanımlamıyor oluşu ve insanların, akıl yürütme süreçlerine adım atarken günlük bağlılıklarından ve inançlarından soyutlanmak zorunda olmayışları nedeniyledir ki; pratik söylemler evreninde yalnızca adalete ilişkin sorunların değil ama insanların iyi yaşam düşlerine ilişkin konuların da yer almasını ve söyleme ilişkin ön varsayımlarımızın çeşitli meydan okumalarla karşılaşmasını engelleyemeyiz (s. 74). Benhabib, Antik Yunan diyaloğunun çift boyutlarını, yine Yunanlılar dan miras kalan ve Batı felsefesinin ortaya attığı temel sorularda ifadesini bulan tanınmış bir diyalektik (doğru ve iyi) içindeki bir ahlaki sorgulama ile bir arada resmetmektedir. [Plato, Devlet, VI. Kitap, Plato Sempozyum, (211c-d), Aristo, Eudemian Ethics, böl. 8 (1217b.25-34)]. Bilginin tartışmalı doğası, doğru ve iyi ye ilişkin etik sorularda görünür hale gelmekte ve aynı zamanda, iletişimsel analizin karmaşıklık katmanlarına içkin bulunmaktadır. Bu durum, bilginin prensiplerin üzerinde anlaşmaktan bile öncelikli bir konuma sahiptir zira somut ahlâk, şu soruların içinde saklıdır: Sen kimsin? Benden ne istiyorsun? Beni ne şekilde incitebilirsin? Bu ayrım çerçevesinde, bilginin/enformasyonel sözleşmenin konumu, ahlak üzerine yapılan

138 128 Robert Beckett anlaşmaya göre ikinci plânda kalmaktadır. İkincil anlaşmazlıklar, enformasyon elde etme ve bunları işleme yönündeki eşsiz insanî yeteneklerle alâkalıdır. Bu durum, insan söylemlerinde/ilişkilerinde ve dilsel terimler, tanımlar ve kültürel kabuller arasındaki çözülemez anlam boşluğu nu, bir ölçüde de olsa açıklamaktadır (Wittgenstein 1968, Bakhtin 1981). Nietzche, iktidar arzusu ile iyi ve kötünün ötesi ni bir sosyal anlaşma için kilit aktörler olarak öne çıkarmak ve ahlak kurallarını, savunulabilir nitelikte olanı meşrulaştırma işlevine indirgemek suretiyle, ahlâki kategorinin sorgulanmasına yol açmıştır (Nietzsche 1973). Bu tez uyarınca bireysel öncelikler, ahlaktan yoksun, toplumdan soyutlanmış ve kendi bireysel çıkarını, hedeflediği rasyonel amaçlara ulaşabilmek için geçerli tek yol olarak kutsayan bir Süpermen in doğumuna yol açmaktadır. Diyalektik argümana sadık kalan Platonik ideal, etik kavramını ilk felsefe olarak konumlandırmakta ve iyi yi hayatın özü olarak algılamaktadır. Levinas (1999) ve Habermas (1996) ahlak değerlerinin gerçek birer biçimi olmasa bile, bunların antropolojik insan ilişkilerinin/dilinin ve dahası, hukuk, siyaset, din ve ticaret gibi toplumsal sözleşmelerin içinde gömülü olduklarını ortaya koyarak, kuşkucu argümanı dile getirmişlerdir (ICE 2002). Etik çalışmalarını topluca bir değerlendirecek olursak, tüm insan davranışlarının ahlâka ilişkin bir içeriğe sahip olduğu ortaya çıkmaktadır: giydiğimiz giysiler, yediğimiz yiyecekler, yaşadığımız yerler ve yaptığımız iş. Pratik olarak, her etiksel yargı için iki sorun kritik öneme sahiptir: a) bireyin ahlâksal sağlığının özgün koşullarının nasıl tanımlanacağı ve ayırt edileceği; yani yorumsamacı görev ve b) paylaşılan değerlerden birbirleriyle rekabet içindeki perspektif çokluğunun nasıl tercüme edileceği; başka bir ifadeyle anlaşma görevi. İletişim etiği, insanların kendi toplumsal ahlâki hayatlarıyla; oydaşma - ihtilaf, işbirliği - rekabet, kişisel - toplumsal, idealist - yararcı ve/veya evrensel - göreceli taleple nasıl ilişkiler kurduğu ile ilgilenmektedir. İşte, herkes tarafından anlaşılmak ve birlikte çalışabilmek üzere, yukarıda anılan tüm bu analizleri ortaya koyan iletişim etiği, bir yandan problemlerin çözümüne ve anlaşmazlıkların giderilmesine şeffaf ve söylemsel bir yaklaşımın önünü açmakta; diğer yandan da bireysel başarının büyük toplumsal iyiliklerin bir kazanımı olduğunu (en azından, toplumdaki diğerlerinin zararına elde edilmemişse) vurgulamak suretiyle, ortak anlaşmanın erdeminin, çoğu zaman bireysel başarının zaaflarından ödün verilmek suretiyle ortaya çıktığını ortaya koymaktadır.

139 Küresel Dünyanın Vatandaşları Teorinin Konferans Konusuna Uygulanması Aşağıda görülen iletişimsel ilişkiler modeli (PMOGI/2001), İletişim Etiği Enstitüsü tarafından, iletişimsel ilişkilerdeki gerilim noktalarını açığa çıkarmak amacıyla kullanılmaktadır. Model, iletişimsel beceriler içinde bulunan insan ilişkilerindeki değerlerin incelenmesini (etik) mümkün kılmaktadır. Bakış açısı teorisini (MacKau & Arnett 1997) kullanmak suretiyle, anılan model, insan ilişkilerini, davranışlarını ve iletişimini, bakış açım, görüş açımdır kuralına uygun bir biçimde ve birbirleriyle olan pratikahlâki ilişkileri çerçevesinde konumlandırmaktadır. kişilerarası siyasî Grup İletişimsel İlişkilerdeki Söylem medya örgüt Şekil. PMOGI İletişimsel İlişkiler Modeli PMOGI modeli, farklı çıkarların, dillerin ve iktidarların insanların iletişim kurma yollarını nasıl etkilediğini saptamakta ve iletişim teorilerinin en başta gelen prensiplerinden birinin; hiçbir iletişim, söz konusu iletişim meydana geldiği seviyede gerçekten tarif edilemez ve incelenemez diyen prensibin (Wilden 1972, s. 113) doğrulamasını yapmaktadır. Modelden çıkarılabilecek ilk sonuç; modelin boyutlarından herhangi birinin harekete geçirilmesi halinde, insan iletişimlerinin, sistemdeki diğer gruplar tarafından ciddi bir biçimde kısıtlanabileceğidir. Model, bakış açıları arasındaki diyalektik gerilimlerin (25) muntazam bir serisini sergilemektedir Örneğin, organizasyon-medya bakış açısı, ancak medya-örgüt bakış açısını takiben anlaşılabilir; ilki örgütsel biçimlerin/konuların medya biçimleri/konuları üzerindeki hâkimiyetini, ikincisi ise, medya bağlantılarının örgütsel bağlantılar üzerinde hâkimiyetini vurgulamaktadır. Bu gerilimlerin üzerine inşa edilen ve medya-medya ile örgüt- örgüt bakış açılarında bulunan

140 130 Robert Beckett çift kat diyalektik ilişkiler ise, aynı değer içinde yer alan alternatif sistemler arasındaki (The Guardian ile The Daily Mail arasındaki veya The Cooperative Bank ile Goldman Sachs arasındaki) gerilimi yansıtmaktadır. Örgüt Medya Medya Medya Medya Örgüt Örgüt Örgüt Tüm PMOGI modeli, meselelerin bir anahtarını elde edebilmek için vurgulanabilecek olan bir standart tablo formülünde gösterilmiştir. Bu bağlamda, aşağıdaki örnekte medya - örgüt iletişimsel ilişkileri vurgulanmış bulunmaktadır. Siyasî Medya Örgüt Grup Kişilerarası Siyasî - Siyasî Medya - Siyasî Örgüt - siyasî Grup Siyasî Kişilerarası - Siyasî Siyasî - Medya Medya - Medya Örgüt - Medya Örgüt Medya Kişilerarası - Medya Siyasî - Örgüt Medya - Örgüt Örgüt - Örgüt Grup - Örgüt Kişilerarası - Örgüt Siyasî Grup Medya - Grup Örgüt - Grup Grup Grup Kişilerarası - Grup Siyasî - Kişilerarası Medya - Kişilerarası Örgüt - Kişilerarası Grup - Kişilerarası Kişilerarası - Kişilerarası Şekil. PMOGI diyalektiği (Medya Örgüt İlişkileri vurgulanmaktadır) 1.5 Enformasyon ve İletişim Etiği Bu çalışma, değişen enformasyonel çoklu evren dizisi ile yeni bir iletişimsel bilinç arasında bir bağlantının var olduğunu iddia etmektedir. Paylaşılan bir insani ahlâk ve ortak iletişim pratikleri, küresel değişimin uçsuz bucaksız gerekliliklerine bir yanıt bulmak için kullanılabilir. Herkes tarafından eşit bir biçimde paylaşılan iletişim kurma yeteneğinin, sürdürülebilirlik çağındaki her bir bireyin, grubun, organizasyonun ve topluluğun hayatta kalabilirliğini mümkün olan en yüksek seviyeye çıkarmak

141 Küresel Dünyanın Vatandaşları 131 amacıyla, eşitlikçi ve adil bir biçimde dizginlenme si gerekmektedir. PMOGI iletişimsel modeli, incelenebilir nitelikteki değerlerle donatılmış tüm medyanın ve örgütlerin, içinde yaşamayı öğrenmek zorunda olduğumuz enformasyon çağı ekolojisinin bir parçası olduğunu öne sürmektedir. KAYNAKÇA Apel, Karl-Otto. (1972 [1980]) The a priori of the communication community and the foundation of ethics; The problem of a rational foundation of ethics in the scientific age. In Towards a Transformation of Philosophy (Trans., G. Adley & D. Frisby p.p ) [The International Library of Phenomenology and Moral Sciences]. London: Routeledge & Kegan Paul. Austin, J. L. (1962), How to do Things with Words. Oxford. Oxford University Press. Barnes, J. (1997) (edit) The Complete Works of Aristotle. Vol.1 and Vol 2. Boston. Princeton University Press. Barney, D. ( 2004) The Network Society. Cambridge. Polity. Bakhtin, M.M,1981. The Dialogic Imagination. Edit. Emerson, C. & Holquist,M. Austin,. University of Texas Press Benhabib, S Situating the Self: Gender, Community and Postmodernism in Contemporary Ethics. New York. Routledge. Buber, M Between Man And Man. Trans. Gregor Smith, R. London. Collins. Baudrillard, J. (1983b) In the Shadow of the Silent Majorities Or the End of the Social. New York. Semiotexte. Baudrillard J. (1981) For A Critique Of The Political Economy Of The Sign. (Trans) With An Introduction by C. Levin. St. Louis, Mo. Telos Press. Bauman, Z. (1993) Postmodern Ethics. Oxford. Blackwell. Benhabib,S. (1992) Situating the Self: Gender, Community and Postmodernism in Contemporary Ethics. New York Routledge. Boisot M. (1995) Information Space: A Framework for Learning in Organizations, Institutions and Culture. London. Routledge. Bourdieu, Pierre (1977). Outline of a Theory of Practice. Cambridge. Cambridge University Press. Buber, M. (1970) I and thou. Charles Scribner and Sons. New York. Buckminster-Fuller, R (1975) Synergetics: Explorations in the Geometry of Thinking. In Colaboration with E.J. Applewhite. Bynum T. W., Rogerson, S. (2004) Computer Ethics And Professional Responsibility. (eds.) Oxford. Blackwell Publishing. Bynum, T. W. Rogerson, S. (Eds) Global Information Ethics, special edition of Science and Engineering Ethics, Vol 2 No 2, 1996: Rogerson, S., Bynum, T.W., (1995) Cyberspace: The Ethical Frontier, The Times Higher Education Supplement, No 1179, 9 June, p iv.

142 132 Robert Beckett Castells, M. (1996) The Rise of the Network Society. Vol 1. Oxford. Blackwell. Castells, M. (1997) The Power of Identity. Vol. 2. Oxford. Blackwell. Christians, C and Traber, M (1997). Communication Ethics and Universal Values. London. Sage Publications. Cooper, J, M Plato Complete Works. Indianapolis, Indiana. Hackett Publishing Edgar, S., L. (1997) Morality and Machines; perspectives in computer ethics. London, Jones and Barnett Publishers. Elkington, J. (1997) Cannibals With Forks: The Triple Bottom Line Of 21st Century Business. Oxford. Capstone. Ellul, J. (1964) The Technological Society. Translated by J. Wilkinson. New York: Vintage. Ellul, Jacques. (1965) Propaganda: The Formation of Men s Attitudes. New York: Vintage Books-Random House. Evans C (1979) The Mighty Micro: The Impact of the Computer Revolution, Victor Gollancz Ltd, London. Foucault, M. (1994) Critique And Power: Recasting The Foucault/Habermas Debate. (Edit) M.Kelly. Cambridge, Mass: MIT Press. Foucault, M. (1988 [1965]) Madness And Civilization : A History Of Insanity In The Age Of Reason / (Trans.) Richard Howard. New York. Vintage Books. Foucault, M. (1975 [1973] The Birth Of The Clinic : An Archaeology Of Medical Perception. (trans) A. M. Sheridan Smith. New York. Vintage Books. Foucault, Michel (1970[1966]) The Order Of Things: An Archaeology of the Human Sciences. London. Tavistock Publications. Foucault, M (1969) The Archaeology of Knowledge. (trans) A. Sheridan. New York. Pantheon. Fukuyama, F. (1995).Trust, The Social Virtues and the Creation of Prosperity. London. Hamish Hamilton. Gadamer, H-G. (1993 [1975]) Truth and Method. 2nd Revised Edition. (trans) J. Weinsheimer and D. G. Marshall. London. Sheed and Ward. Gadamer, H-G. (1980) Dialogue and Dialectic. Trans. P. Christopher Smith. New Haven, London. Yale University Press. Gilligan, C. (1982) In A Different Voice : Psychological Theory And Women's Development. Cambridge, Mass. Harvard University Press. Habermas, Jürgen (1989 [62]) The Structural Transformation of the Public Sphere: A Inquiry Into A Category Of Bourgeois Society. (trans) Jurgen Burger and Frederick Lawrence. Cambridge. Polity Press. Habermas, J Communication and the Evolution of Society. London. Heinemann. Habermas, J The Theory of Communicative Action, Reasons and the Rationalization of Society. Vol. I. Trans. McCarthy, T. Cambridge. Polity.

143 Küresel Dünyanın Vatandaşları 133 Habermas, J The Theory of Communiactive Action, Lifeworld and System. A Critique of Functionalist Reason. Vol. II. Trans. McCarthy, T. Cambridge. Polity. Habermas, J. (1979) Communication and the Evolution of Society (trans. T. McCarthy), London: Heinemann. Habermas, J. (1996) inthe Cambridge Companion to Nietzsche ed. Bernd Magnus and Kathleen Higgins.Cambridge. Cambridge University Press, 403 pp Huang J and Fox M S (2004) Uncertainty in Knowledge Provenance. Proceedings of the 1st European Semantic Web Symposium, Heraklion, Greece, May 2004, Springer Lecture Notes in Computer Science. Huxley, A. (1932) Brave New World. London. Chatto & Windus. Innis, H. A. (1972) Empire and Communications. Toronto. University of Toronto Press. Kaku, M (1994) Hyperspace: A Scientific Odyssey Through Parallel Universes, Time Warps, And The Tenth Dimension / Illustrations By Robert O'Keefe. New York. Oxford University Press. Levinas, E. (1999) Alterity And Transcendence. (Trans.) Michael B. Smith. New York. Columbia University Press. Lyotard, Francois (1982[1979]) The Postmodern Condition: A Report on Knowledge. (trans) Geoff Bennington and Brian Massumi. Minneapolis. University of Minnesota Press. Makau, R. Arnett, C. (1997) Communication Ethics & Diversity. Illinois. University of Illinois Press. Masuda, Y The Information Society as Post-Industrial Society. Washington, DC: World Future Society McCarthy, T The Critical Theory of Jürgen Habermas. Boston. MIT Press. McLuhan, M. (1964) Understanding Media: The Extensions of Man. New York. Mentor. Monbiot, G. (2003) The Age Of Consent: A Manifesto For A New World Order. London. Flamingo. Moor, James, H. What is Computer Ethics? Metaphilosophy 16, no. 4 (October 1985), Mandke, V V and Nayar M K (2004) Beyond Quality: the Information Integrity Imperative, Total Quality Management and Business Excellence, Volume 15, Numbers 5-6 / July-August, pp McRobb, S. and Rogerson, S. Are They Really Listening? An investigation into published online privacy policies, Information Technology and People, Volume 17, Number 4, pp , Munford, Lewis. (1970) The Pentagon of Power. New York. Harcourt Brace Jovanovich. Nietzsche, F. (1973) Beyond Good And Evil : Prelude To A Philosophy Of The Future. Trans. With An Introduction And Commentary By R.J. Holling

144 134 Robert Beckett Harmondsworth. Penguin. Popper, Karl R. (1968[1935]) The Logic of Scientific Discovery. London. Hutchinson. Porat, M. U The Information Economy: Definition and Measurement. Vol. Washington DC: US Department of Commerce/Office of Telecommunication. Nicolis, G., Prigogine I. (1977) Self-Organization In Nonequilibrium Systems : From Dissipative Structures To Order Through Fluctuation. New York.Wiley. Rabinow, P. (1994) Michel Foucault: Essential Works of Foucault : Ethics Vol.1. London. Penguin Books. Shotter, J. (1993) Conversational Realities: constructing life through language. London. Sage. Suzuki, D., Dressel, H. (1999) From Naked Ape to Superspecies. Sydney. Allen & Unwin. Toffler A. (1970) Future Shock. New York: Bantam Books. Warnock, M. (1998) An Intelligent Person's Guide To Ethics. London. Duckworth. Watzlawick, P., Helmick Beavin, J., Jackson, D.D. (1967) Pragmatics Of Human Communication : A Study Of Interactional Patterns, Pathologies, And Paradoxes. New York. Norton. Wilden, A. (1972) System and Structure: Essays in Communication And Exchange. London. Tavistock. Wittgenstein, L. (1968) Philosophical Investigations. Oxford. Basil Blackwell Zengotita, T. (2005) Mediated: How the Media Shapes Your World and the Way You Live in It. London. Bloomsbury Web Siteleri World Scientists Warning to Humanity. November sciwarn.htm 9 accessed Nielsen J. (2003) Web guru fights info pollution, BBC News Online, October 13 at on 24/10/2006

145 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s Sunum - Makale Communication ethics & information: Global citizens thinking for themselves Robert Beckett The Institute of Communication Ethics, U.K. Postgraduate research, Radbaud University at Nijmegen, Netherlands. Abstract: Information-communication technology (ICT) is changing human behaviour and knowledgability. To successfully address a new knowledge paradigm, requires different capabilities, understanding and methods, equally for actors and audiences. A new discipline of communication ethics offers a critical/creative moral compass for individual/collective decision-making, taking into account new dynamic conditions for shared/mediated reality. Using accepted knowledge creation/evaluation techniques, media and graphic techniques underpinned with principles of communication ethics, it is possible to promote morally founded human communication skills and their immediate convergence with technological systems. Communication ethics thereby becomes a key discipline for individual and collective knowledge formation for an age of information. Keywords: information, communication, ethics, decision, systems Presentation summary (for translation) 1 Information technology globalises and localises change on a scale never engineered by humans before. 2 Effects of information on people and institutions are profound and destabilise fundamental aspects of psychological and social stability. 3 Related to this destabilisation is the threat posed by our economic system, founded in competition for limited resources, now challenged by global sustainability assessments.

146 136 Robert Beckett 4 A necessary response is located in the discipline of communication ethics, enabling the open presentation of both moral and informational reality and allowing people to participate in the changes underway. 5 A unique informational system, sponsored by the Institute of Communication Ethics, offers a means to address information complexity. 1. Change driven by ICT A social moral enquiry to investigate individual well-being is potentially useful for the information age. It is an enquiry that takes for granted both the positive and negative possibilities of technology, offering a discourse to challenge the assumptions, pre-conditions and morality underlying informational change and particularly to protect people from forms of systematic manipulation (Habermas 1989, Lyotard 1979, Innis 1972). McLuhan s (1964) concern with the medium, critically alters the communicative/informational question from one of ends (messages) to one of means (media) and in the process recognises the distorting effect of informational ubiquity on human agency. If, as scientists and technologists increasingly agree, we live in an energetic multiverse rather than a static universe, the implications for human reason and knowledge creation, in an emerging age of information, are profound and on-going (Kaku 1996, Boisot 1996). For instance, where property resides in information that is instantly reproducible, instantly transferable and potentially wealth creating or detracting on a vast scale, general moral questions can be applied to how money reduced to digital information is used as power, and serves new interconnected global communities? Whether traditional practices of competitive, protective and aggressive commercialisation and marketisation encourage behaviours that are essentially outmoded in the informational world; potentially slowing a move away from the age of consumption, towards an age of information. In post-industrial societies, informationalism is defined by increasing quantities of information and the proliferation of alternative media and messages(castells 1996). Informational change is signified in the human reaction to such proliferation, in some of the uncertainty stress and destabilisation experienced by individuals communities and even whole regions of McLuhan s de-territorialised, de-spatialised global village. (Zengotita 2005) Foucault casts this tension as the postmodern difficulty both in

147 Küresel Dünyanın Vatandaşları 137 psychological and methodological terms, relating one to the other, through an influential analysis founded in discursive reality and where language and discourse are considered the centre of dialysis/analysis overcoming rationalist assumptions of humanist reason, through a recognition of the impermanence and transitory nature of human thought and action (Foucault 1969, Shotter 2002). In the social sciences, the turn to language reflects this breakdown of certainty, recognising that new discursive and linguistically mediated knowledge is closer to human psychological and social conditions than certainties manufactured by humanist traditions of science and knowledge contained in unchanging forms (Wittgenstein 1968, Austin 1962, Popper 1968). For Lyotard (1979), knowledge acquisition and evaluation, freed from historic artifice is irreparably a moral task, its very purpose is moral, Knowledge is no longer the subject, but in the service of the subject: its only legitimacy (though it is formidable) is the fact that it allows morality to become reality. (p. 36). To look for meaning in the information age we must first search for meaning within moral boundaries, or face the degradation of humanness in the nihilistic scientism of machine-like thought (Ellul 1964, Huxley 1934). Foucault (1984) discusses the informational world, where Lyotard s famous master narratives no longer hold sway and where everything is dangerous. (p. 343). Proposing a new methodological investigation into the impact of informationalism emphasising individual discursive reality, Foucault re-situates knowledge investigators, who frame themselves in ethical terms as archaeologists and enquirers into discourse, (Foucault 1969, Rabinow 1994). In a related argument, Foucault (1988) describes the psychology of the postmodern mind, If the postmodern genealogy counts at all as self knowledge then the self that is thereby known turns out to be not single, unified complete and whole, but complex, disseminated, fractious and fragile. (p. 36-7) For Foucault and the poststructuralist critique, increasing recognition of human potential, reactivates the value of emotions, feelings and human social motivations, recognising that people are inspired and engaged in ways often reduced in traditional narratives of reason. Foucault (1973) describes subjective human potential freed from discourses that limit, a being who, by one and the same interplay of reasons, must be a positive domain of knowledge and cannot be an object of science. (p ). Habermas (1989) confirms this from the postmodern moral domain, defining the individual as homme, human as

148 138 Robert Beckett ethical being, rather than citoyen, human as state citizen (p. 128). For those arguing from the social contractarian tradition within ethics, Liberal thought defines the State as conferring rights on people, which are then used to define co-equal legal responsibilities, refined agonistically in casuist case law. Against this, poststructural critique produces a powerful counter-discourse that decentres procedural and legal reductionism. Mary Warnock (1998) the British philosopher concurs with Habermas, that legal rights, like all others, are founded on something more profound, if the rights are moral not legal, and if the law conferring them is a moral law, the necessity for using the language of rights seems to disappear This would be to adopt the language of morality itself, with no quasi legal implications. (p. 63). The informational task is therefore to identify where people are served by new informational realities and where traditional structures of thought and agency, including the law, impede the flow of information in order to reduce moral outcomes and how such affects can be ameliorated. 1.1 New media and new information The redefinition of human knowledge in light of Einsteinian relativity, the emergence of time as a critical scientific variable and the redefinition of matter as energy has called into question many assumptions in the natural and social sciences. Both human and material science now recognise that a, static-matter dialectic is replaced by a dynamic-energy dialysis, in the human sciences presenting a contingent, reflexive social domain, potentially far less susceptible to authoritative agreement (Boisot 1995, Baudrillard 1981). For communication enquiry, embodying both human/technical nodes, this moves the search using analogue principles concentrating on material values and replaces these with dialectical principles, or informational values (Masuda 1981). For Baudrillard (1981), It is the whole traditional world of causality that is in question: the perspectival, determinist mode, the active, critical mode, the analytic mode the distinction between cause and effect, between active and passive, between subject and object, between the ends and the means with the horizon of the real and of meaning as the vanishing point. (p. 30) Castells (1996) agrees that new communication technologies alter our perception of time and challenge fundamental certainties about post-industrial reality, Time is erased in the new communication system The space of flows and timeless time are the material foundations of a new culture the

149 Küresel Dünyanın Vatandaşları 139 culture of real virtuality. (p. 375). The 4th and 5th dimensional scientific revolution (Kaku 1994, Buckminster Fuller 1975) is more than a scientific revolution, it is a social revolution mirrored in technology, in turn releasing a cognitive revolution founded in linguistic values, reemphasising knowledge as contingent, reflexive and the outcome of dynamic critical/creative negotiation. Baudrillard (1981) is certain of the change involved in the new informationalscience paradigm: Order, signal, impulse, message : all of these attempt to render the thing intelligible to us, but by analogy, re-transcribing in terms of inscription, of a vector, of decoding, a dimension of which we know nothing it is no longer even a dimension, or perhaps it is the fourth (which is defined, however in Einsteinian relativity by the absorption of the distinct poles of space and time. (p. 31) In fractured and fragmented postmodern discourses, normative moral values are contained in dynamic linguistic values, and can be used to define and describe the concerns of human association, where moral values are given a new meaning and definition by being re-connected with informational requirements for trust, confidence, integrity and responsibility, or as Bauman (1993) states: The cancelling of spatial distance as measured by the reach of human action has not been matched by the cancellation of moral distance, measured by the reach of moral responsibility, but it should be so matched. The question is, how can this be done, if at all? (p. 219) In an increasingly virtual world, where human association is often dictated by interest group; rather than for example geographic community; procedural dialectics such as justice/injustice, fairness/prejudice identify normative tensions implicit in the social domain, information-communication values liable to be challenged and tested continuously. With the conceit of Western rationalism now exposed and solutions imposed by traditional institutions found wanting, global humanity requires new means to find satisfactory local/global alternatives to many intractable issues. Psychologically and scientifically, the global information age requires new ways of thinking to produce certainty and care in equal measure, offering both participants and non-participants the means to build and exchange knowledge that can be trusted. Such is the crucial theoretical background to the proposed role of a new communicational-informational ethics.

150 140 Robert Beckett 1.2 Impact on people In a recalibrated and remediated public sphere, global justice is highlighted. The powerful new discourse of sustainability identifies the emergent knowledge of information super-charged by newly integrating social, environmental, economic sciences (Elkington 1997). Calculating the impact of human activity globally, suggests a crisis of civilization that may not be long overtaking the human race itself (Monbiot 2003, Suzuki and Dressel 1999). The role of knowledge previously disseminated at paper speeds, is now linked to a worldwide network of knowledge nodes flowing at light speeds. Flows of information are located in computing systems that respond electronically across the information domains of human activity, ostensibly to ensure human and eco-system survivability under conditions of sustainable development. While questions remain whether information age sensibilities will overtake industrial age hegemony. Castells (1996) identifies the problem of leadership for the issue of sustainability: while a relatively small, educated and affluent elite in a few countries and cities have access to an extraordinary tool of information and political participation, actually enhancing citizenship, the uneducated, switched off masses of the world, and of the country, would remain excluded from the new democratic core, as were slaves and barbarians at the onset of democracy in classical Greece. Social justice requires not only survival of the fittest, a Darwinian principle that remains potent in social systems today. Despite alternative models of natural selection, such as Prigogine s principle of co-evolution (Nicholas and Prigogine 1977), social justice requires self-management by huge, deprived populations presently at substantial risk. Three fifths of the global population are still largely detached from the global economic system (the digital divide emphasises the social divide) and are immediately threatened by competition for resources that remain the dominant principle of economic organisation, despite the dangers posed by competitive and selfserving behaviours to world survival. As the 21st century matures and developing countries grow, they too will expect to consume at First World levels, an increase that the world s resources and indeed its scientific community cannot guarantee. In 1992, the Intergovernmental Panel on Climate Change made it clear that a crisis was at hand;

151 Küresel Dünyanın Vatandaşları 141 We the undersigned, senior members of the world s scientific community, hereby warn all humanity of what lies ahead. A great change in our stewardship of the Earth and the life on it is required if vast human misery is to be avoided and our global home on this planet is not to be irretrievably mutilated. (November 1992) Whether the massive system changes necessary to ensure species survival are in fact possible, in a world racked by division and apparently irresolvable material concerns, using a model of economic consumption that is impossibly expensive, even for the two billion members of the so-called First World, is a question with a variety of mostly difficult answers. Will governance be adapted to the smallest communities, thereby enabling people to make decisions about their own survivability? Can nation states reduce the stranglehold of self-interest that if not checked, will see a thousand wars start up, not over principles of democracy, but water, land and food? Can the rich and privileged First World reduce their consumption in order to offer a balance to the billions of people whose existence is threatened by First-World over-consumption, pollution and engineered extinction? Information and communication lie at the centre of any solution that connects billions of world citizens along with the resources necessary to sustain life on earth. Information integrity is thus a crucial tension point both for science and general understanding, information where self interest and common interest are transparently negotiated in 24/7 real time. 1.3 Communication ethics Communication ethics is a theoretical/practical perspective founded in social science concerns with human well-being, offering a moral compass for individual/collective decision making in a more dynamic information environment (Christians 1997, Mackau & Arnett 1997). It prioritises human concerns and communicative interaction, moving between actors in social relations, and concerned with tension issues of justice/fairness, care/concern, good/right virtue/duty etc. According to Christians (1997) this moves the debate from one of privileged access to universal reason, to an interpretive (Gk. hermeneutic) task founded in human relation: If the interpretative domain is lingual, and if language is the matrix of community, then human bonds are not constituted in reason or action but through finding common meaning in hermenia. (p.11)

152 142 Robert Beckett While the character of human communication has advanced beyond speech to include forms of writing, printing, electric and digital reproduction (ICE 2005) the question becomes one of how to privilege the human realm, in a sense protecting human values against the distortions imposed by these other, increasingly technological realms (Gilligan 1982, Edgar 1997). In this case, differentiating between knowledge and sources of information that distract from the central task of building and maintaining communities, against systematic knowledge practices that destabilise communities and disaggregate meaning. Each of the media have their own moral significance/domain, signified by questions embedded in their normative reproduction, such as those posed by the internet; revealing issues of blogging, flaming, identity theft, CCTV, or electronic voting (Bynum and Rogerson 2005). For communication ethics, complexity in decision making can be recognised in the multi convergent/divergent mediasphere - where computer/television/radio/press/phone ICE 2003) activate a 24/7 dynamic information environment, accelerating the emergence of information in dramatic geometric progressions, in the process unsettling the human mind and destabilising the social contract. With informational communities still relying on a moral discourse drawn from epistemological and theoretical models built up under pre-modern assumptions - and despite the often preferred claims of institutions and media that reproduce social norms, arguably after careful reduction in line with selected objects - there appears to have emerged an absolute requirement for a revised morality for informational sciences and related knowledge domains. This explains the need for a communication ethics that both reveals the problems of diversity and heterodoxy and enables procedures for continuous inclusion/reclusion of excluded groups, in mechanisms that give widespread legitimacy to information and knowledge creation. As an applied discipline, communication ethics draws from the methods and theories of the social sciences (linguistics, psychology, philosophy, sociology, anthropology ICE 2002), although Jürgen Habermas and Karl Otto Apel are credited with an academic dialogue acknowledged as a key foundation for the discipline (McCarthy 1996). This dialogue introduced Apel s concept of the community of communication situating all people in an anthropological community linked by the human ability to communicate (Apel 1972). The communication community includes the forgotten voices

153 Küresel Dünyanın Vatandaşları 143 and values of under-represented and sometimes unrecognised groups (gender/religious/ethnic/disability ICE 2003) whose right to communicate is implied in their moral relations to the community, not the man-made legal rights from where they might be excluded (Warnock op.cit.)the widely disseminated discourse ethics of Habermas draws together the turn to language with this community, in what Shotter refers to as a second cognitive revolution (Shotter 2002). This provides a foundation for a practice of communication founded in common morality and codified ethical evaluations that all can use. Defining communication broadly, in a definition by the Bateson Group (1967) all behaviour, not only speech, is communication, and communication even the communicational cues in an impersonal context affects behaviour. (Watzlawick et al p. 22) reveals that human morality - as an aspect of behaviour - is contained in all human culture, tradition and customs. The major religions (Hinduism, Confucianism, Taoism, Buddhism, Christianity, Islam ICE 2004) each represent centres for the study of human morality despite their sometimes competing interpretation (Russell 1926). Ethics, defined here as examined values (ICE 2001) reflects Kant s definition of the metaphysics of morals. However, in keeping with postmodern informationalism, ethics suggest a move away from rules of honour to the sense of honour (Bourdieu 1977:12) For Rabinow, the explanation of ethics is a dynamic one where informational experience is the start of ethical action Precisely because thought is not a given, thought is an action; and actions arising from experience and formed by thought are ethical ones. (Rabinow 1994:xxxv). Likewise, Benhabib (1992) makes a detailed examination of the balance in communicative ethics describing the discipline as a theory of social negotiation founded in morality or a theory of moral justification. (p.73) In Benhabib s (1992) version of communication ethics she follows Habermas by identifying the need for a common perspective to identify and negotiate the meaningful elements of social discourse: Since practical discourses do not theoretically predefine the domain of moral debate and since individuals do not have to abstract from their everyday attachments and beliefs when they begin argumentation, we cannot preclude that it will be not only matters of justice but those of the good life as well that will become thematized in practical discourses, or that the presuppositions of discourse themselves will be challenged. (p.74)

154 144 Robert Beckett Benhabib draws together the twin dimensions of Ancient Athenian dialogue with moral enquiry in the well known dialectic, the right and the good, inherited from the Greeks and presented in the founding questions of Western philosophy [Plato, Republic Book VI, Plato Symposium, (211c-d), Aristotle, Eudemian Ethics, Ch. 8 (1217b.25-34)]. The contested nature of knowledge appears in ethical questions of the right and the good and is also embedded in levels of complexity in the communicative analysis, requiring consideration even before the principles of knowledge are agreed - the concrete moral, goodwill, is inscribed in such questions as: Who are you? What do you want from me? How might you hurt me? In this distinction, the nature of knowledge/informational agreement is in fact secondary to an ontomoral agreement. Secondary disputes relate to unique human sense information and processing abilities. This explains, in some sense, the irresolvable meaning gap that exists in human discourse/relations and between linguistic terms, definitions and cultural assumptions.(wittgenstein 1968, Bakhtin 1981). Nietzsche put, the moral category under question, emphasising will to power, beyond good and evil, as key determinants for social agreement, with morals reduced to justifying the defensible (Nietzsche 1973) In this thesis. Individual primacy leads to the superman dislocated from society devoid of morality, justifying his own self-interest as the only means of achieving rational ends. Taking the dialectical argument, the Platonic ideal sets ethics as first philosophy, considering good as life essence. Levinas (1999) and Habermas (1996) have addressed the sceptical argument, demonstrating that while morals may not possess actual form they are embodied in anthropological human relations/language, and are embedded in social agreements such as the law, politics, religion, and commerce (ICE 2002). Taking up study of ethics, it becomes apparent that all human action has an onto-moral content: the clothes we wear, the food we eat, the place we live, the work we do. Practically, two problems are critical for each ethical judgement; a) how to describe and separate the unique conditions of individual moral well-being, the interpretive task and b) how to translate the multitude of competing perspectives from shared values, the agreement task. Communication ethics is concerned with how people communicate their social moral lives, agreements/disagreements, consensus/dissensus, cooperation/competition, personal/social, ideal/pragmatic and/or

155 Küresel Dünyanın Vatandaşları 145 universal/relative claims. By presenting these analyses for all to understand and work with, communication ethics encourages a transparent, discursive approach to problem solving and dispute resolution, understanding the virtue of common agreement is often compromised by the vice of individual success, while noting that individual success is the achievement of great social goods, at least when not achieved at the expense of others. 1.4 Applied to the conference theme The model of communicative relations (PMOGI/2001) below is used by the Institute of Communication Ethics to reveal tensions in communicative relations. The model enables the examination of values (ethics) within human relationships founded in communicative competence. Using standpoint theory (MacKau & Arnett 1997), it situates human relationships, behaviour and communication in practical-moral relation to one another, where my standpoint is my viewpoint. The PMOGI model identifies how different interests, language and powers affect the way people communicate and keeps true to one of communication theories overriding principles, stated by Wilden (1972) as no communication can be properly defined or examined at the level at which the communication occurs. (p.113 ) interpersonal group Domains of discourse in communicative relations political media organisation Fig. The PMOGI model of communicative relations

Prof. Dr. rfan Erdo an

Prof. Dr. rfan Erdo an Sayı 23 Yaz-Güz 2006 Bo sayfa G. Ü.. F. adına sahibi Prof. Dr. Kadri Yamaç Sorumlu yazı i leri müdürü Prof. Dr. Korkmaz Alemdar Editör Prof. Dr. rfan Erdo an Yardımcı editörler Ara. Gör. Aytül Tamer Dokt.

Detaylı

Medya ve etik: eleştirel bir giriş 1

Medya ve etik: eleştirel bir giriş 1 İletişim kuram ve araştırma dergisi Sayı 23 Yaz-Güz 2006, s. 1-26 Başlarken Medya ve etik: eleştirel bir giriş 1 Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Özet: Bu makale etik kavramını ve medya pratikleri

Detaylı

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2

Öğretmenlik Meslek Etiği. Sunu-2 Öğretmenlik Meslek Etiği Sunu-2 Tanım: Etik Etik; İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan

Detaylı

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI Ahlak ve Etik Ahlak bir toplumda kendisine uyulmaya zorlayan kurallar bütünü Etik var olan bu kuralları sorgulama, ahlak üzerine felsefi düşünme etkinliği. AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI İYİ: Ahlakça

Detaylı

İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal

İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal Test 5 1. İnsanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlaksal açıdan araştıran felsefi disipline ne denir?

Detaylı

MEDYA SOSYOLOJİ KISA ÖZET KOLAYAOF

MEDYA SOSYOLOJİ KISA ÖZET KOLAYAOF MEDYA SOSYOLOJİ KISA ÖZET KOLAYAOF DİKKAT Burada ilk 4 sayfa gösterilmektedir. Özetin tamamı için sipariş veriniz www.kolayaof.com 2 Kolayaof.com 0 362 2338723 Sayfa 2 İÇİNDEKİLER 1. ÜNİTE- Bilim, Toplum,

Detaylı

Sinema ve Televizyon da Etik. Meslek Etiği, İletişim (Medya) Etiği

Sinema ve Televizyon da Etik. Meslek Etiği, İletişim (Medya) Etiği Sinema ve Televizyon da Etik Meslek Etiği, İletişim (Medya) Etiği Etik ve Ahlâk Ayrımı Etik gelenek anlamına gelir ve törebilim olarak da adlandırılır. Bir başka deyişle etik, Bireylerin doğru davranış

Detaylı

GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR. Doç. Dr. İlhan YALÇIN

GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR. Doç. Dr. İlhan YALÇIN GRP 406 MESLEK ETİĞİ VE YASAL KONULAR Doç. Dr. İlhan YALÇIN SUNU PLANI Toplumsal Yaşamı Düzenleyen Kurallar Ahlak Etik Hukuk Meslek ve Etik İlişkisi Toplumsal yaşamımızı düzenleyen kurallar nelerdir? DOĞA

Detaylı

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik

1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik 1.4.Etik Sistemleri Etik ilkelerin geliştirilmesinde temel alınan yaklaşımlar hakkaniyet ilkesi, insan hakları, faydacılık ve bireysellik ilkeleridir. Hakkaniyet, bütün kararların tutarlı, tarafsız ve

Detaylı

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDYA ÇALIŞMALARI DOKTORA PROGRAMI

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDYA ÇALIŞMALARI DOKTORA PROGRAMI YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ MEDYA ÇALIŞMALARI DOKTORA PROGRAMI 1. PROGRAMIN ADI Medya Çalışmaları Doktora Programı 2. LİSANSÜSTÜ PROGRAMLARININ YENİDEN DÜZENLENMESİNİN GEREKÇESİ İlgili

Detaylı

Medya Metin Yazarlığı (PR 427) Ders Detayları

Medya Metin Yazarlığı (PR 427) Ders Detayları Medya Metin Yazarlığı (PR 427) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Medya Metin Yazarlığı PR 427 Güz 0 3 0 3 4 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili

Detaylı

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFENİN BÖLÜMLERİ A-BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ ) İnsan bilgisinin yapısını ve geçerliğini ele alır. Bilgi felsefesi; bilginin imkanı, doğruluğu, kaynağı, sınırları

Detaylı

Haber Yazma (PR 234) Ders Detayları

Haber Yazma (PR 234) Ders Detayları Haber Yazma (PR 234) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Haber Yazma PR 234 Bahar 3 0 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü Dersin

Detaylı

MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİ YÖNETİMİ YOĞUNLAŞMA ALANI BİLGİ PAKETİ

MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİ YÖNETİMİ YOĞUNLAŞMA ALANI BİLGİ PAKETİ MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI BÜTÜNLEŞİK PAZARLAMA İLETİŞİMİ YÖNETİMİ YOĞUNLAŞMA ALANI BİLGİ PAKETİ 1. Program Bilgileri Amaçlar: Medya ve İletişim Yönetimi Yüksek Lisans Programına

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Seminer MES

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Seminer MES DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Seminer MES 680 2 3+0 0 0 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Doktora Zorunlu Dersin Koordinatörü Dersi Verenler Doç.

Detaylı

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Medya Ekonomisi Kavram ve Gelişimi Ünite 1 Medya ve İletişim Önlisans Programı MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Nurhayat YOLOĞLU 1 Ünite 1 MEDYA EKONOMİSİ KAVRAM VE GELİŞİMİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U)

HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. HALKLA İLİŞKİLER (HİT102U) KISA ÖZET

Detaylı

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları Ders Adı İktisadi Düşünceler Tarihi Ders Kodu ECON 316 Dönemi Ders Uygulama Saati Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Bahar 4 0 0 4 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Medya Çalışmalarında Temel Metinler MES

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Medya Çalışmalarında Temel Metinler MES DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Medya Çalışmalarında Temel Metinler MES 600 2 3 + 0 3 10 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Doktora Zorunlu Dersin

Detaylı

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2. Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3. Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sosyolojiye Giriş ve Yöntemi ÜNİTE:2 Sosyolojinin Tarihsel Gelişimi ve Kuramsal Yaklaşımlar ÜNİTE:3 Kültür ve Kültürel Değişme ÜNİTE:4 Aile ve Toplumsal Gruplar ÜNİTE:5 1 Küreselleşme ve Ekonomi

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.1.216 Diploma Program Adı : MEDYA VE İLETİŞİM, ÖNLİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM) Akademik

Detaylı

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma İÇİNDEKİLER Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma 1. FELSEFE NEDİR?... 2 a. Felsefeyi Tanımlamanın Zorluğu... 3 i. Farklı Çağ ve Kültürlerde Felsefe... 3 ii. Farklı Filozofların Farklı Felsefe Tanımları... 5 b.

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. İleri Araştırma Yöntemleri MES

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. İleri Araştırma Yöntemleri MES DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS İleri Araştırma Yöntemleri MES 661 1 3 + 0 3 10 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Doktora Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS SİNEMADA SEÇME KONULAR RTC Sinemada dağıtım sistemi, sansür, ulusal sinema tezi

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS SİNEMADA SEÇME KONULAR RTC Sinemada dağıtım sistemi, sansür, ulusal sinema tezi DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS SİNEMADA SEÇME KONULAR RTC 580 2 3 + 0 3 6 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Master Seçmeli Dersin Koordinatörü

Detaylı

Lisans. Deskriptif Önermeler

Lisans. Deskriptif Önermeler Lisans c 2004-2015 H. Turgut Uyar Bilişim Etiği Etik Kuramları H. Turgut Uyar 2004-2015 You are free to: Share copy and redistribute the material in any medium or format Adapt remix, transform, and build

Detaylı

MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YOĞUNLAŞMA ALANI BOLOGNA BİLGİ PAKETİ

MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YOĞUNLAŞMA ALANI BOLOGNA BİLGİ PAKETİ MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YÜKSEK LİSANS PROGRAMI MEDYA VE İLETİŞİM YÖNETİMİ YOĞUNLAŞMA ALANI BOLOGNA BİLGİ PAKETİ 1. Program Bilgileri Amaçlar: Medya ve İletişim Yönetimi Yüksek Lisans Programı na bağlı

Detaylı

İşletmecilik ve Yönetimle İlgili Temel Kavramlar. Ekonomi, işletmeler ve ihtiyaçlar. İhtiyaç kavramını nasıl tanımlayabiliriz?

İşletmecilik ve Yönetimle İlgili Temel Kavramlar. Ekonomi, işletmeler ve ihtiyaçlar. İhtiyaç kavramını nasıl tanımlayabiliriz? İşletmecilik ve Yönetimle İlgili Temel Kavramlar Ekonomi, işletmeler ve ihtiyaçlar İhtiyaç kavramını nasıl tanımlayabiliriz? Karşılandığında haz, karşılanmadığında acı ve hüzün veren; karşılandıkça şiddetini

Detaylı

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine asif philosopy/mış gibi felsefe deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar varmış gibi hareket edeceksin. Diğer yazımızda belirttiğimiz gibi İmmaunel Kant ahlak delili ile Allah'a ulaşmak değil bilakis O'ndan uzaklaşmak istiyor. Ne yazık ki birçok felsefeci ve hatta ilahiyatçı Allah'ın varlığının delilleri

Detaylı

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) 2. Hafta Ders Notları - 25/09/2017 Araş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar Ahlâk Kavramı Yrd. Doç. Dr. Rıza DEMİR İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İnsan Yönetimine Etik Yaklaşım Dersi Etik Türleri Mesleki Etik Türleri 2017 Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim

Detaylı

MESLEK KAVRAMI. Dr. Tolgay Kara, Fen Bilimleri Enstitüsü Bilimsel Etik Ders Yansıları, Güz /17/2016

MESLEK KAVRAMI. Dr. Tolgay Kara, Fen Bilimleri Enstitüsü Bilimsel Etik Ders Yansıları, Güz /17/2016 MESLEK KAVRAMI Belli bir eğitim ile kazanılan sistemli bilgi ve becerilere dayalı, insanlara yararlı mal üretmek, hizmet vermek ve karşılığında para kazanmak için yapılan, kuralları belirlenmiş iş Ders

Detaylı

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 1 Sorumluluk-Ahlak-Etik-Etik Teorileri

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 1 Sorumluluk-Ahlak-Etik-Etik Teorileri Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 1 Sorumluluk-Ahlak-Etik-Etik Teorileri Öğr. Gör. Hüseyin ARI 1 Sorumluluk Sorumluluk; kişinin kendi davranışlarının veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını

Detaylı

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI

GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ STRATEJİK PLANI GAZİ ÜNİVERSİTESİ ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ 2007 2010 STRATEJİK PLANI 1. GİRİŞ 1982 yılında kurulan İlişkiler Bölümümüzün 2007 2010 yılları stratejik plan ve hedeflerini ortaya koymayı amaçlayan bu

Detaylı

İktisada Giriş II (ECON 102) Ders Detayları

İktisada Giriş II (ECON 102) Ders Detayları İktisada Giriş II (ECON 102) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS İktisada Giriş II ECON 102 Bahar 3 0 0 3 7 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin

Detaylı

Medya ve Siyaset (KAM 429) Ders Detayları

Medya ve Siyaset (KAM 429) Ders Detayları Medya ve Siyaset (KAM 429) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Medya ve Siyaset KAM 429 Her İkisi 3 0 0 3 8 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin

Detaylı

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 11.Hafta ETİK KAVRAMI, ETİĞİN SINIFLANDIRILMASI VE ETİK KURAMLARI (TEORİLERİ) Dr.

Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 11.Hafta ETİK KAVRAMI, ETİĞİN SINIFLANDIRILMASI VE ETİK KURAMLARI (TEORİLERİ) Dr. Tarım Tarihi ve Deontolojisi Dersi 11.Hafta ETİK KAVRAMI, ETİĞİN SINIFLANDIRILMASI VE ETİK KURAMLARI (TEORİLERİ) Dr. Osman Orkan Özer ETİK KAVRAMI, ETİĞİN SINIFLANDIRILMASI VE ETİK KURAMLARI (TEORİLERİ)

Detaylı

İş Yeri Hakları Politikası

İş Yeri Hakları Politikası İş Yeri Hakları Politikası İş Yeri Hakları Politikası Çalışanlarımızla olan ilişkilerimize değer veririz. İşimizin başarısı, küresel işletmemizdeki her bir çalışana bağlıdır. İş yerinde insan haklarının

Detaylı

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) Merkantilizm: 15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafî keşiflerde birlikte Avrupa ülkeleri dünyaya açılmaya

Detaylı

Küreselleşme ve Demokrasi (KAM 421) Ders Detayları

Küreselleşme ve Demokrasi (KAM 421) Ders Detayları Küreselleşme ve Demokrasi (KAM 421) Ders Detayları Ders Adı Ders Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Kodu Saati Saati Saati Küreselleşme ve Demokrasi KAM 421 Seçmeli 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4

ÜNİTE:1. Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2. Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3. Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 ÜNİTE:1 Sanayi Sonrası Toplum: Daniel Bell ÜNİTE:2 Alain Touraine: Modernlik ve Demokrasi ÜNİTE:3 Postmodern Sosyal Teori ÜNİTE:4 Zygmunt Bauman: Modernlik ve Postmodernlik ÜNİTE:5 Tüketim Toplumu, Simülasyon

Detaylı

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ- FELSEFE YÜKSEK LİSANS PROGRAMI BİLGİ PAKETİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ- FELSEFE YÜKSEK LİSANS PROGRAMI BİLGİ PAKETİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ- FELSEFE YÜKSEK LİSANS PROGRAMI BİLGİ PAKETİ ANABİLİM DALI BAŞKANI VE AKTS KOORDİNATÖRÜ Prof. Dr. Saffet Babür Tel: (0216) 578 08 87 Faks: (0216) 578 08 99 E-mail: sbabur@yeditepe.edu.tr

Detaylı

Araştırmacı Gazetecilik (PR 436) Ders Detayları

Araştırmacı Gazetecilik (PR 436) Ders Detayları Araştırmacı Gazetecilik (PR 436) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Araştırmacı Gazetecilik PR 436 Bahar 0 3 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin

Detaylı

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI

DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI 1 DAVRANIŞ BİLİMLERİNİN TEMEL KAVRAMLARI Örgütte faaliyette bulunan insan davranışlarının anlaşılması ve hatta önceden tahmin edilebilmesi her zaman üzerinde durulan bir konu olmuştur. Davranış bilimlerinin

Detaylı

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi FELSEFE NEDİR? philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi Felsefe değil, felsefe yapmak öğrenilir KANT Felsefe, insanın kendisi, yaşamı, içinde

Detaylı

1. Hafta: Giriş ve İletişim, Teknoloji ve Toplum İlişkisine Dair Temel Yaklaşımlar

1. Hafta: Giriş ve İletişim, Teknoloji ve Toplum İlişkisine Dair Temel Yaklaşımlar İletişim Teknolojileri ve Toplum Dersin Adı İletişim Teknolojileri ve Toplum Düzeyi Lisans Öğretim Elemanı Doçent Dr. Funda Başaran Özdemir Dersin Amaçları Teknolojik gelişmenin getirdiği, başta internet

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FELSEFEYE GİRİŞ DKB

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FELSEFEYE GİRİŞ DKB DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS FELSEFEYE GİRİŞ DKB211 3 2+0 2 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013

SWOT Analizi. Umut Al BBY 401, 31 Aralık 2013 SWOT Analizi Umut Al umutal@hacettepe.edu.tr - 1 SWOT Strengths Weaknesses Opportunities Threats İşletmenin güçlü ve zayıf yanları ile fırsat ve tehditlerin tespit edilmesi, stratejinin bu unsurlar arasında

Detaylı

Temel Kavramlar Bilgi :

Temel Kavramlar Bilgi : Temel Kavramlar Bilim, bilgi, bilmek, öğrenmek sadece insana özgü kavramlardır. Bilgi : 1- Bilgi, bilim sürecinin sonunda elde edilen bir üründür. Kişilerin öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile çaba

Detaylı

İLET 522 Avrupa Birliği Politikaları ve Medya Seçmeli 3 3 6

İLET 522 Avrupa Birliği Politikaları ve Medya Seçmeli 3 3 6 İLET 522 AVRUPA BİRLİĞİ POLİTİKALARI VE MEDYA EĞİTİM ÖĞRETİM METOTLARI Eğitim-öğretim yöntemleri Başlıca öğrenme faaliyetleri Kullanılan araçlar Yüksek lisans Derç içi öğretim Ders araçları Ders planı

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

T.C. Plato Meslek Yüksekokulu

T.C. Plato Meslek Yüksekokulu T.C. Plato Meslek Yüksekokulu Yayın Komisyonu Yönergesi Amaç ve Kapsam Madde 1. Bu yönerge, 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu nun ilgili hükümleri uyarınca düzenlenen "Üniversiteler Yayın Yönetmeliği" kapsamında,

Detaylı

Kelimenin en dar anlamıyla,neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir.

Kelimenin en dar anlamıyla,neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Çağrı ÖZGAN Kelimenin en dar anlamıyla,neyin doğru veya yanlış sayıldığı (sayılması gerektiği) ile ilgilenir. Terim genellikle kültürel, dinî,seküler ve felsefi topluluklar tarafından, insanların çeşitli

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 1.1.216 Diploma Program Adı : SOSYOLOJİ, LİSANS PROGRAMI, (AÇIKÖĞRETİM) Akademik Yıl : 21-216 Yarıyıl

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23 İÇİNDEKİLER Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23 I. Felsefe Eğitimi ve Öğretimi 23 A. Eğitim ve Öğretim 23 B. Felsefe Eğitimi ve Öğretimi 24 II.

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Doktora Tezi/S.Yeterlik Çalışması/Tıpta Uzmanlık Tezi Başlığı ve Danışman(lar)ı:

ÖZGEÇMİŞ. Doktora Tezi/S.Yeterlik Çalışması/Tıpta Uzmanlık Tezi Başlığı ve Danışman(lar)ı: 1. Adı Soyadı :Asuman KUTLU ÖZGEÇMİŞ 2. Doğum Tarihi :06 Nisan 1983 3. Unvanı :Doktor 4. Öğrenim Durumu: Derece Alan Üniversite Yıl Lisans İngiliz Dili ve Edebiyatı İstanbul Üniversitesi 2005 Yüksek Lisans

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.1.216 Diploma Program Adı : MEDYA VE İLETİŞİM, ÖNLİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM) Akademik

Detaylı

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi GERÇEĞİ TÜMÜYLE ELE ALIP İNCELEYEN VE BUNUN SONUCUNDA ULAŞILAN BİLGİLERİ YORUMLAYAN VE SİSTEMLEŞTİREN

Detaylı

Türkiye'de Yerel Medya (PR 329) Ders Detayları

Türkiye'de Yerel Medya (PR 329) Ders Detayları Türkiye'de Yerel Medya (PR 329) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Türkiye'de Yerel Medya PR 329 Güz 3 0 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili

Detaylı

Kapitalizmin Bilimi: Yönetimsel Bilgi ve İşlevsel Cehaletin Yeniden-Üretimi

Kapitalizmin Bilimi: Yönetimsel Bilgi ve İşlevsel Cehaletin Yeniden-Üretimi Kapitalizmin Bilimi: Yönetimsel Bilgi ve İşlevsel Cehaletin Yeniden-Üretimi Bilim ve Ütopya, sayı 180, haziran 2009, s.18-21 Eski imparatorluklardan beri, yöneten güçlerin çıkarlarına işlevsel olarak üretilen

Detaylı

Program Öğrenme Çıktıları/Yeterlilikleri:

Program Öğrenme Çıktıları/Yeterlilikleri: Program Öğrenme Çıktıları/Yeterlilikleri: İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ Kamu Yönetimi Bölümü DERS TANIM VE ÖĞRENİM YETERLİLİKLERİ 1 2 3 4 5 6 7 Yönetim bilimi, Türk kamu yönetimi

Detaylı

Örgüt Politikaları ve Çalışma Koşulları (PR 423) Ders Detayları

Örgüt Politikaları ve Çalışma Koşulları (PR 423) Ders Detayları Örgüt Politikaları ve Çalışma Koşulları (PR 423) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Örgüt Politikaları ve Çalışma Koşulları PR 423 Güz 3 0 0

Detaylı

KİŞİLİK GELİŞİMİ. Carl Rogers & Abraham Maslow

KİŞİLİK GELİŞİMİ. Carl Rogers & Abraham Maslow KİŞİLİK GELİŞİMİ Carl Rogers & Abraham Maslow 1 CARL R. ROGERS(1902 1987) 2 CARL ROGERS IN YAŞAMI Illinois de 8 Ocak 1902 de katı dini görüşleri olan çiftçi bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi.

Detaylı

Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar

Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar Pazarlama: Tanım, Tarihçe, Kavramlar Umut Al umutal@hacettepe.edu.tr - 1 Pazarlama - Tanımlar Tanım sayısının çokluğu Anlayış farklılıkları Tanımları yapanların özellikleri Dar ve geniş anlamda yapılan

Detaylı

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini öne sürmektedir. Her düzey kendi içinde iki ayrı aşamada

Detaylı

Pazarlama Yönetimi I (MGMT 301) Ders Detayları

Pazarlama Yönetimi I (MGMT 301) Ders Detayları Pazarlama Yönetimi I (MGMT 301) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Pazarlama Yönetimi I MGMT 301 Güz 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili

Detaylı

HUKUK FELSEFESİ AÇISINDAN YARARCILIK TEORİSİNİN ELEŞTİRİSİ

HUKUK FELSEFESİ AÇISINDAN YARARCILIK TEORİSİNİN ELEŞTİRİSİ Prof. Dr. Ahmet GÜRBÜZ Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Anabilim Dalı HUKUK FELSEFESİ AÇISINDAN YARARCILIK TEORİSİNİN ELEŞTİRİSİ Yenilenmiş ve Geliştirilmiş 2. Baskı (1.

Detaylı

Siyasal İletişim Kampanyası (PR 432) Ders Detayları

Siyasal İletişim Kampanyası (PR 432) Ders Detayları Siyasal İletişim Kampanyası (PR 432) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Saati Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Siyasal İletişim Kampanyası PR 432 Bahar 0 3 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ

DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ DOÇ. DR. DOĞAN GÖÇMEN DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ FELSEFE BÖLÜMÜ Felsefe neyi öğretir? Düşünme söz konusu olduğunda felsefe ne düşünmemiz gerektiğini değil, nasıl düşünmemiz gerektiğini öğretir. Mutluluk

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.1.216 Diploma Program Adı : MEDYA VE İLETİŞİM, ÖNLİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM) Akademik

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 5

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS. Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 5 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS Siyasal Düşünceler Tarihi PSIR 201 3 3 + 0 3 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 11.1.216 Diploma Program Adı : MEDYA VE İLETİŞİM, ÖNLİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM) Akademik

Detaylı

DERS PROFİLİ. POLS 338 Bahar 6 3+0+0 3 6

DERS PROFİLİ. POLS 338 Bahar 6 3+0+0 3 6 DERS PROFİLİ Dersin Adı Kodu Yarıyıl Dönem Kuram+PÇ+Lab (saat/hafta) Kredi AKTS Amerikan Dış Politikası POLS 338 Bahar 6 3+0+0 3 6 Ön Koşul Yok Dersin Dili Ders Tipi Dersin Okutmanı Dersin Asistanı Dersin

Detaylı

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) 12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) ÜNİTE: 2-KLASİK MANTIK Kıyas Çeşitleri ÜNİTE:3-MANTIK VE DİL A.MANTIK VE DİL Dilin Farklı Görevleri

Detaylı

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı Bologna Bilgi Paketi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı Bologna Bilgi Paketi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı Bologna Bilgi Paketi 1. Program Bilgileri 1.1. Amaç: Yeditepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Doktora Programı 2004 yılından

Detaylı

Marmara Üniversitesi Kurumsal İletişim ve Marka Yönetimi Sertifika Programı Marmara University Corporate Communication & Brand Management Program

Marmara Üniversitesi Kurumsal İletişim ve Marka Yönetimi Sertifika Programı Marmara University Corporate Communication & Brand Management Program Marmara Üniversitesi Kurumsal İletişim ve Marka Yönetimi Sertifika Programı Marmara University Corporate Communication & Brand Management Program Amaç Kurumsal iletişim bir kuruluşun hedeflediği kitleye

Detaylı

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi

T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi T.C. İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ MÜFREDAT FORMU Ders İzlencesi Sayı : Tarih : 8.9.216 Diploma Program Adı : MEDYA VE İLETİŞİM, ÖNLİSANS PROGRAMI, (UZAKTAN ÖĞRETİM) Akademik Yıl

Detaylı

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. İletişim 2007- Bilimleri/Radyo Marmara Üniversitesi 2010

ÖZGEÇMİŞ. Derece Alan Üniversite Yıl. İletişim 2007- Bilimleri/Radyo Marmara Üniversitesi 2010 Adı Soyadı: AYBİKE SERTTAŞ Unvanı: Ph.D Öğrenim Durumu: Doktora ÖZGEÇMİŞ Derece Alan Üniversite Yıl Doktora İletişim 2007- Bilimleri/Radyo Marmara Üniversitesi 2010 Televizyon Yüksek Lisans İletişim Bilimleri/Radyo

Detaylı

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı

Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı Mesleki Sorumluluk ve Etik-Ders 5 Çalışma ve Meslek Ahlakı Öğr. Gör. Hüseyin ARI 1 İş Ahlakı Çalışma Ahlakı Meslek Ahlakı 2 Çalışma Ahlakı Çalışma ahlakı, bir toplumda işe ve çalışma karşı geliştirilen

Detaylı

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Siyaset Bilimine Giriş I SBG Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS. Siyaset Bilimine Giriş I SBG Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli DERS BİLGİLERİ Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS Giriş I SBG103 1 3+0 3 5 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü Türkçe Lisans Yüz Yüze / Zorunlu / Seçmeli Dersin

Detaylı

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI

2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI Portal Adres 2. ISRAIL VE YAHUDILIK KONFERANSI BANDIRMA DA GERÇEKLESTI : www.salom.com.tr İçeriği : Gündem Tarih : 31.10.2018 : http://www.salom.com.tr//haber-108505-2_israil_ve_yahudilik_konferansi_bandirmada_gerceklesti.html

Detaylı

Bilişim Etiği ve Hukuku

Bilişim Etiği ve Hukuku Bilişim Etiği ve Hukuku Giriş Prof. Dr. Eşref ADALI 1 Bilişim Sistemlerinin Sağladığı Olanaklar Yer ve zaman kısıtlaması olmadan: Dünyada olan olayları anında öğrenebilme, Yeni Etik ve Dünyanın her yerindeki

Detaylı

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ

T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ T.C. İSTANBUL RUMELİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK HİZMETLERİ MESLEK YÜKSEKOKULU AMELİYATHANE HİZMETLERİ PROGRAMI 2. SINIF 1. DÖNEM DERS İZLENCESİ Kodu: KİT201 Adı: Kişilerarası İletişim Teorik + Uygulama: 2+0 AKTS:

Detaylı

Yardımlaşma ve Dayanışma Nedir? Yardımlaşma ve Dayanışmanın Önem ve Faydaları Nelerdir?

Yardımlaşma ve Dayanışma Nedir? Yardımlaşma ve Dayanışmanın Önem ve Faydaları Nelerdir? YARDIMLAŞMA, PAYLAŞMA, MERHAMET Yardımlaşma ve Dayanışma Nedir? Yardımlaşma ve Dayanışmanın Önem ve Faydaları Nelerdir? Yardımlaşma Nedir? Yardımlaşma; birlikte çalışmak ya da yardım etmektir. Takım çalışması

Detaylı

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ

1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK. Abdullah ATLİ 1.ÇAĞDAŞ EĞİTİM SİSTEMİNDE ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ VE REHBERLİK Geleneksel eğitim anlayışı bireyi tüm yönleri ile gelişimini sağlama konusunda sorunlar yaşanmasına neden olmuştur. Tüm bu anlayış ve

Detaylı

İktisat Semineri (ECON 407) Ders Detayları

İktisat Semineri (ECON 407) Ders Detayları İktisat Semineri (ECON 407) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS İktisat Semineri ECON 407 Güz 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin

Detaylı

MADDE 2) DESTEKLENECEK ETKİNLİKLERİN NİTELİKLERİ VE SAĞLANACAK DESTEKLER

MADDE 2) DESTEKLENECEK ETKİNLİKLERİN NİTELİKLERİ VE SAĞLANACAK DESTEKLER ULUSLARARASI BİLİMSEL ETKİNLİK DESTEK (UBED) İLKELERİ MADDE 1) AMAÇ VE DAYANAK 1.1. Bilimsel çalışma, araştırma ve yayınların nitelik-niceliğini arttırmak, Ankara Üniversitesi aidiyet bilincini güçlendirmek

Detaylı

Program Öğrenme Çıktıları/Yeterlilikleri:

Program Öğrenme Çıktıları/Yeterlilikleri: Program Öğrenme Çıktıları/Yeterlilikleri: İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ Kamu Yönetimi Bölümü DERS TANIM VE ÖĞRENİM YETERLİLİKLERİ 1 2 3 4 5 6 7 Yönetim bilimi, Türk kamu yönetimi

Detaylı

Siyaset Psikolojisi (KAM 318) Ders Detayları

Siyaset Psikolojisi (KAM 318) Ders Detayları Siyaset Psikolojisi (KAM 318) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Siyaset Psikolojisi KAM 318 Her İkisi 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili

Detaylı

Kamu Politikası (KAM 402) Ders Detayları

Kamu Politikası (KAM 402) Ders Detayları Kamu Politikası (KAM 402) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Kamu Politikası KAM 402 Bahar 3 0 0 3 5 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

AR-GE ANKETİ ANALİZ RAPORU

AR-GE ANKETİ ANALİZ RAPORU AR-GE ANKETİ ANALİZ RAPORU Eylül 2006 İÇİNDEKİLER Önsöz...3 TÜBİTAK Ar-Ge Anketi Soruları Analizi...4 1. Genel Bilgiler İle İlgili Sorular...4 2. Proje Sunum ve Destekler İle İlgili Sorular...12 3. Üniversite

Detaylı

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6

DERS BİLGİLERİ. Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl T+U Saat Kredi AKTS ULUSLARARASI POLİTİK İKTİSAT ECON 367 8 3 + 0 3 6 Ön Koşul Dersleri - Dersin Dili Dersin Seviyesi Dersin Türü İngilizce Lisans Zorunlu Dersin Koordinatörü

Detaylı

Halkla İlişkiler ve Reklamcılıkta Eleştirel Yaklaşımlar (PR 332) Ders Detayları

Halkla İlişkiler ve Reklamcılıkta Eleştirel Yaklaşımlar (PR 332) Ders Detayları Halkla İlişkiler ve Reklamcılıkta Eleştirel Yaklaşımlar (PR 332) Ders Detayları Ders Adı Ders Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Kodu Saati Saati Saati Halkla İlişkiler ve Reklamcılıkta Eleştirel

Detaylı

Çağdaş Siyaset Kuramları (KAM 401) Ders Detayları

Çağdaş Siyaset Kuramları (KAM 401) Ders Detayları Çağdaş Siyaset Kuramları (KAM 401) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Çağdaş Siyaset Kuramları KAM 401 Güz 3 0 0 3 6 Ön Koşul Ders(ler)i - Dersin

Detaylı

Akademik İngilizce III (ENG201) Ders Detayları

Akademik İngilizce III (ENG201) Ders Detayları Akademik İngilizce III (ENG201) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Uygulama Laboratuar Kredi AKTS Saati Saati Saati Akademik İngilizce III ENG201 Güz 3 0 0 3 3 Ön Koşul Ders(ler)i ENG101 & ENG102

Detaylı

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları

SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları Kentsel Siyaset - 2 Doç. Dr. Ahmet MUTLU SİYASET NEDİR? Araştırma Soruları 1. Siyaset ve politika ne demektir? 2. Siyaset ne zaman ortaya çıkmıştır? 3. Siyaset-devlet ilişkisi nasıldır? 4. Geçmişten bugüne

Detaylı

Pazarlamada Kullanılan Farklı Yaklaşımlar, Teoriler ve Analiz Teknikleri

Pazarlamada Kullanılan Farklı Yaklaşımlar, Teoriler ve Analiz Teknikleri Pazarlamada Kullanılan Farklı Yaklaşımlar, Teoriler ve Analiz Teknikleri Umut Al umutal@hacettepe.edu.tr - 1 Pazarlama Teorileri - 2 Rasyonel Seçim Teorisi Fayda fonksiyonu Fayda maksimizasyonu Faydanın

Detaylı

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ YÖNETİMİ

MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ YÖNETİMİ MÜŞTERİ İLİŞKİLERİ YÖNETİMİ Birinci Bölüm : Müşteri İlişkileri Yönetimi: Tanımı, Kapsamı ve Önemi Hazırlayan ÖĞR. GÖR. Hamza CORUT İŞLEYİŞ AŞAMALARI Birinci Aşama: İçerik Sunumu İkinci Aşama: İçeriğin

Detaylı

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ

AVRASYA ÜNİVERSİTESİ Ders Tanıtım Formu Dersin Adı Öğretim Dili Sosyal Psikoloji-II Türkçe Dersin Verildiği Düzey Ön Lisans () Lisans (X) Yüksek Lisans ( ) Doktora ( ) Eğitim Öğretim Sistemi Örgün Öğretim (X) Uzaktan Öğretim(

Detaylı

SCA Davranış Kuralları

SCA Davranış Kuralları SCA Davranış Kuralları SCA Davranış Kuralları SCA paydaşları ile değer yaratmaya, çalışanları, müşterileri, tüketicileri, hissedarları ve diğer iş ortaklarıyla saygı, sorumluluk ve mükemmelliğe dayanan

Detaylı

Töreler de yerel ya da bölgesel olup geleneklere dayanır

Töreler de yerel ya da bölgesel olup geleneklere dayanır Toplum birarada yaşayan insan kümeleridir İnsanları değerler birarada tutar kültür gibi Saygı gibi yazılı olmayan kurallar da bu değerlerdendir. Saygı e

Detaylı