T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ ve EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ ve EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI"

Transkript

1 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ ve EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI BENZOPYRENE UYGULAMASINDA DUCTUS EPİDİDİMİS VE DUCTUS DEFERENS TE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERE BİR ANTİOKSİDAN OLAN CURCUMİN İN ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ BETÜL İNCEBEYAZ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Celal ILGAZ ANKARA Şubat 2014

2 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ ve EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI BENZOPYRENE UYGULAMASINDA DUCTUS EPİDİDİMİS VE DUCTUS DEFERENS TE OLUŞAN DEĞİŞİKLİKLERE BİR ANTİOKSİDAN OLAN CURCUMİN İN ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ BETÜL İNCEBEYAZ TEZ DANIŞMANI Prof. Dr. Celal ILGAZ Bu tez Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi tarafından SBE 01/ proje numarası ile desteklenmiştir. ANKARA Şubat 2014

3 Kabul ve Onay i

4 İÇİNDEKİLER Sayfa no Kabul ve Onay... i İçindekiler... ii Resimler, Grafikler... v Tablolar... x Semboller Ve Kısaltmalar... xi 1. GİRİŞ VE AMAÇ GENEL BİLGİLER Testislerin Gelişimi Testislerin İnişi Testis Anatomisi Duktus Epididimis Anatomisi Duktus Epididimis in Damarlanması Duktus Epididimis in Lenf Drenajı Duktus Epididimis in Sinirleri Duktus Deferens Anatomisi Duktus Deferens in Damarlanması Duktus Deferens in Lenf Drenajı Duktus Deferens in Sinirleri Testis Histolojisi Spermatogenezis Duktus Epididimis Histolojisi Duktus Deferens Histolojisi ii

5 Duktus Ejakülatoryus Spermatik Kordon Testis Fizyolojisi Duktus Epididimis Fizyolojisi Duktus Deferens Fizyoloji Antioksidanlar Antioksidanların Sınıflandırılması Curcumin (Turmeric) Curcumin in Moleküler Özellikleri Curcumin in Metabolizması Curcumin in Farmakokinetik Özellikleri Curcumin in Etkileri ve Etki Düzenekleri Curcumin Ve Kanser Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH) Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ın Tarihçesi Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ın Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Polisiklik aromatik hidrokarbonların kökenleri ve elde edilişi Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlara Etkin Kalma Şekilleri Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ın İnsan ve Hayvan Sağlığı Üzerine Etkileri Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlardan Benzo[a]piren (BaP) ve Özellikleri GEREÇ VE YÖNTEM Deney Hayvanları ve Gruplama Deneyin Yapılışı iii

6 3.3. Işık Mikroskobik Yöntem Hematoksilen-Eozin Boyama Yöntemİ Masson' un Üçlü Boyama Yöntemi İstatistiksel Yöntem BULGULAR Işık Mikroskobik Bulgular İstatistiksel Bulgular TARTIŞMA SONUÇ ÖZET SUMMARY KAYNAKLAR EKLER TEŞEKKÜR ÖZGEÇMİŞ iv

7 RESİMLER, GRAFİKLER Resimler Resim 1. Kontrol grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), kollajen lifler ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor ( Hematoksilen-Eozin 400) Resim 2. Kontrol grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), spermiyum ( ),artık cisim ( ) dikkati çekiyor (Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 3. Mısır yağı grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) izleniyor ( Hematoksilen-Eozin 400) Resim 4. Mısır yağı grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000) Resim 5: BaP grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ) spermiyum ( ) görülüyor (Hematoksilen-Eosin 400) Resim 6: BaP grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), artık cisim ( ) izleniyor (Hematoksilen- Eosin 1000) Resim 7. DMSO grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 400) Resim 8. DMSO grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) gözlemleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000) Resim 9. Curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor (Hematoksilen- Eosin 400) v

8 Resim 10. Curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) dikkati çekiyor (Hematoksilen-Eosin 1000) Resim 11. BaP+curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 400) Resim 12. BaP+curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000) Resim 13. Kontrol grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) dikkati çekiyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 14. Mısır yağı grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 15. BaP grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) görülüyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 16. DMSO grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 17.Curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 18. BaP+curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) vi

9 Resim 19 A,B. Kontrol grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), lamina propria ( ), kollogen lifler ( ) dikkati çekiyor (A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 20 A,B. Mısır yağı grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) izleniyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 21 A,B. BaP grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) gözleniyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 22 A, B. DMSO grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) dikkati çekiyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 23 A,B. Curcumin grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) izleniyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 24 A,B. BaP+curcumin grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) görülüyor ( A- Hematoksilen- Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000) Resim 25. Kontrol grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 26. Mısır yağı grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) gözleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 27. BaP grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), lamina propria ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) vii

10 Resim 28. DMSO grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 29. Curcumin grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) dikkati çekiyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) Resim 30. BaP grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) görülüyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400) viii

11 GRAFİKLER Grafik 1. Gruplar arasında Wistar albino cinsi erkek sıçanların vücut ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Grafik 2.Gruplar arasında Wistar albino cinsi erkek sıçanların duktus epididimis dokusu ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi.. 90 Grafik 3. Gruplar arasında Wistar albino cinsi erkek sıçanların duktus deferens dokusu ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Grafik 4A. Gruplar arasında tüm duvar çapı ortalamalarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Grafik 4B. Gruplar arasında tüm duvar çapı ortalamalarında %5 lik hata çubukları ile betimleyici istatistikler Grafik 5A. Gruplar arasında epitel boyu ortalamalarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Grafik 5B. Gruplar arasında epitel boyu ortalamalarında %5 lik hata çubukları ile betimleyici istatistikler Grafik 6A. Gruplar arasında tübül çapı ortalamalarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Grafik 6B. Gruplar arasında tübül çapı ortalamalarında %5 lik hata çubukları ile betimleyici istatistikler ix

12 TABLOLAR Tablo 1. Öncelikli kirletici olarak değerlendirilen 16 polisiklik aromatik hidrokarbon bileşiği x

13 SEMBOLLER VE KISALTMALAR 5α-DHT ABP EC ECM EH ERalfa FN FSH GnRH GSH GSSG GST GÜDAM HCG LH MIF MMP MDA NO PAH SOD TBF : 5α-dihidrotestosteron : Androjen Bağlayıcı Protein : European Commission : Hücre Dışı Matriks : Epoksit Hidrolaz : Uterus Östrojen Reseptör : Fibronektin : Folikül Uyaran Hormon : Gonadotropin Serbestleştirici Hormon : İndirgenmiş glutatyon : Yükseltgenmiş glutatyon : Glutatyon-s-transferaz : Gazi Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Yetiştirme ve Deneysel Araştırma Merkezi : İnsan Koryonik Gonadotropin Hormonu : Luteinize Hormon : Müllerian Baskılayıcı Faktör : Matriks metalloproteaz : Malondialdehit : Nitrik oksit : Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar : Süperoksit dismutaz : Testis Belirleyici Faktör xi

14 1. GİRİŞ VE AMAÇ Toplumlarda gelişen ve değişen teknolojiye koşut modern insanın yaşam biçimi ve çevre kirliliğinden kaynaklanan sorunlar, insan sağlığını önemli boyutlarda tehdit etmektedir. Günlük yaşamda çevremizde etkin kaldığımız çoğu madde, insan sağlığına zararlıdır ve bunların başında "kimyasal maddeler" gelmektedir, zararlı kimyasalların listesi her geçen gün biraz daha uzamaktadır. Günümüzde gelişen teknolojiyle bağlantılı olarak kimyasal kirliliğe neden olan maddelerin başında poliaramotik hidrokarbonlar (PAH) gelmektedir. PAH lar endüstriyel işlemler ve insan etkileri sonucu organik maddelerin prolizi ya da daha fazla organik halka içeren karbon ve hidrojen atomlarından oluşmuşlardır. Kömür, yağ ve birçok organik maddenin yanması sonucu oluşan PAH lar; suda, havada ve toprakta bulunabilirler ve tüm bu yollar aracılığıyla insanları etkileyebilirler. PAH lardan en çok bilineni ise beş halkalı bir polisiklik aromatik hidrokarbon olan Benzo(a)piren dir. 1 Benzo(a)piren; kimyasal formülü C20H12, moleküler ağırlığı g/mol, kaynama noktası 495 C, erime noktası 179 C, yoğunluğu 1.24 g/cm 3 olan, sarı renkli, kokusuz bir hidrokarbondur. Benzo(a)piren suda çözünmez; alkol ve metanolde kısmen çözünmekle birlikte benzen, tolüen ve ksilende çözünür. 2 Benzo(a)piren immün sistemi baskılayıcı, toksik etkili ve canlıların farklı dokularında kanser oluşturabilme yeteneğine sahip bir maddedir. Benzo(a)piren organik malzemenin yanmasından kaynaklanan her türlü dumanda, sigara dumanında, yaz günlerinde asfaltla gelen sızıntılarda ve ızgarada pişirilmiş yiyeceklerde bulunur. 3 1

15 Deney hayvan çalışmalarında, Benzo(a)piren e soluma yoluyla etkin kalınmasının solunum sistemi tümörlerine, oral yolla etkin kalınmasının ise mide tümörü, lösemi ve akciğer tümörlerine neden olduğu bildirilmiştir. Ayrıca gebeliğin kritik evrelerinde uygulanan Benzo(a)piren in yavrulamayı ve gelişim etkilerini baskılayıcı sonuçları olduğu da rapor edilmiştir. Ayrıca deneklerde Benzo(a)piren e ağız yoluyla etkin kalmanın yeniden gebe kalmayı engellediği ve döllenmede azalmaya neden olduğu da gösterilmiştir. Aynı zamanda, Benzo(a)piren e ağız yoluyla etkin kalmanın laboratuvar deneklerinde bir kerede doğan yavru sayısını azalttığı ve doğan yavruların vücut ağırlıklarında azalmaya neden olduğu da bildirilmektedir. Curcimin ise, Zingiberaceae ailesine ait, sarı çiçekli ve büyük yapraklı Curcuma longa bitkisinin rizomlarından elde edilen bir antioksidandır. Curcumin portakal sarısı rengi nedeniyle gıda sektöründe boya olarak da kullanılmaktadır. Çok iyi bilinen ve sıklıkla kullanılan köri baharatının da esas bileşenidir. Beta konumunda bağlanmış iki keton grubu içermesi, antioksidan özellik taşımasında rol oynar. Bağırsaklardan emilerek, kana ve böylece dokulara dağılır ve safra ile atılır. Curcumin diyetle kolaylıkla alınabilen, kullanımı güvenli olan ve özellikle kanser gelişimini önlemede etkili olduğu bildirilmiş bir antioksidandır. 4 Curcumin, kuvvetli hidroksil radikal temizleyicisi olduğu gibi, süperoksit radikallerini de yakalar. Serbest radikalleri tutma özelliği nedeniyle DNA' yı oksidatif hasarlardan korur. Curcuminin antitümöral ve antiinflamatuvar farmakolojik etkileri de bulunmaktadır. 5 Bizim çalışmamızda günümüzde giderek daha çok etkin kalınan BaP ın sıçanların duktus deferens ve duktus epididimiste 2

16 oluşturabileceği olumsuz yapısal değişimlere karşı antioksidan özelliğinin yanı sıra anti-tümoral ve anti-inflamatuvar etkileri bilinen curcumin in olası koruyuculuğunun yapısal düzeyde incelenmesi amaçlandı. Bu erekle yapısal değişimleri değerlendirmek için duktus epididimis ve duktus deferens dokularına Hematoksilen-eozin ve Masson un üçlü boyama yöntemleri uygulandı. Epitel, tüm duvar kalınlıkları ve tübül çapları ölçülerek istatistiksel veriler elde edildi. Bulgular kaynak verileriyle karşılaştırılarak değerlendirildi. 3

17 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Testislerin Gelişimi Testisler karın boşluğunun arka duvarında retroperitoneal olarak yerleşmiş, intermediyer (ara) mezodermden köken alan organlardır. Embriyonun kromozomal ve genetik cinsiyeti ovumu dölleyen spermiyumla döllenme anında belirlenmektedir. XX ya da XY genotiplerinden birini içeren erkek ya da dişi embriyolar 1-6. haftalar arasında fenotipik olarak ayırt edilemezler; bu evre, farklanmamış evre, bu evredeki gonadlar da farklanmamış gonad olarak isimlendirilirler. Gonadların erkek ve dişiliğe farklanmaları embriyonal gelişimin 7. haftasında olur. Fenotipik farklanma 20. haftada tamamlanır. 6,7,8 Gonadlar üç kaynaktan köken alırlar: epitel) 1. Karın arka duvarını döşeyen mezotel (Mezodermal 2. Mezotel altındaki mezenşim (Embriyonik bağ dokusu) 3. İlkel cins hücreleri (Primordiyal germ hücreleri) Gonadlar embriyonal gelişimin 5. haftasında, mezonefrozun mediyalinde mezotelde bir kalınlaşma halinde izlenirler. Mezodermal epitel (kölom epiteli) ve altındaki mezenşim yoğunlaşır ve mezonefrozun medialinde genital şişkinlik ya da gonadal sırtlar biçimlenir. Gelişimin 6. haftasına değin bu şişkinliklerde germ hücreleri bulunmaz. 6,7,8,9 4

18 Cins hücreleri, embriyonal gelişimin 2.haftasında epiplast içinde oluşan ve vitellus kesesine göç eden primordiyal germ hücrelerinden köken alırlar. Gelişimin 4.haftasından sonra yaklaşık adet primordiyal germ hücresi vitellus kesesi duvarında, allantoisin başlangıç yerine yakın endoderm hücreleri arasında gözlenir. Embriyonun katlanması sırasında vitellus kesesinin dorsal parçası embriyonun içinde kalır. Primordiyal germ hücreleri de arka barsağın dorsal duvar mezenteri boyunca ameboit hareketlerle ilerler ve 5. haftanın başında ilkel gonadara ulaşırlar. 6. haftada da genital ya da gonadal kabarıklıklara yerleşirler. Bu olay gerçekleşmezse gonadlar gelişemez. 11,15,16 Genital kabarıklıkların kölom epiteli primordiyal germ hücrelerini çeken, TGF-β ailesinden bir kemotaktik faktör salgılarken aynı zamanda bu hücrelerin çoğalmasını da uyarır. Kölom epiteli alttaki mezenşime doğru dallanan epitel kordonları oluşturur. Bunlara ilkel seks kordonları denir. Bu kordonlar yüzey epiteliyle bağlantılıdır. Bu evreye değin dişi ve erkek gonadlar birbirinden ayırt edilemezler. Farklanmamış gonadlar dışta korteks, içte de medulladan oluşlar. Embriyo XX cinsiyet kromozomuna sahipse farklanmamış gonadların korteksi ovaryumlara; XY kromozomuna sahipse medullası testislere farklanır. Testise farklanmada korteks dejenere olur. 11,12,14,17 Embriyonal gelişimin 7. haftasından başlayarak embriyonun cinsiyeti belirginleşir. Cinsiyetin farklanmasında birçok gen etkilidir ve bu genlerin bazıları otozomaldir. Seksüel farklanmada Y kromozomunun kısa kolunda (Yp11) bulunan SRY geni (seks belirleyici bölge) belirleyicidir. Bu genin protein ürünü cinsiyet organlarının hangi yönde farklılaşacağını belirleyen testis belirleyici faktördür (TBF) ve bunun varlığında fötüsün cinsiyeti erkek; yokluğunda dişidir. 6,7,9 5

19 Testis belirleyici faktörün etkisi ile ilkel seks kordonları çoğalarak medullanın derinliklerine doğru inerler, birbirleriyle anastomozlar yaparak rete testisi oluştururlar. Gelişimin 12. haftasında kalın fibröz bir kapsül olan tunika albugineanın gelişimi ile ilkel seks kordonları yüzey epiteli ile bağlantılarını keserler ve seminifer ya da testiküler kordonlar olarak isimlendirilirler. 6,7,14 4. ayda testis kordonları at nalı şeklini alır. Bunların uçları birleşerek tubuli rektileri yapar. Bu evrede testis kordonları ilkel germ hücreleri ve bezin yüzey epitelinden köken alan Sertoli hücrelerinden oluşur. Testis kordonları arasında da genital kabarıklığın mezenşiminden köken alan Leyding hücreleri bulunur. Gelişimin 8. haftasından başlayarak testislerden androjenik hormonlar olan testosteron ve androstenodion salgılar. Bu mezonefrik kanallar ve dış genital organların erkek cinsiyeti yönünde gelişimini uyarır. 6,7,14 Testis kordonlarının puberteye değin lümenleri kapalıdır. Pubertede kordonlar kanalize olur ve tubuli seminiferi kontortileri oluştururlar. Kanalizasyon olaylanınca tubuli seminiferi kontortiler rete testis tübülleri ile birleşip duktuli efferenteslere açılırlar. Duktuli efferentesler boşaltım tübülleridir ve duktus epididimis ile rete testisi birbirine bağlarlar. 6,7,14 Gelişip büyüyen testisler aşamalı olarak gerileyen mezonefrozdan ayrılırlar ve kendi mezenteri olan mezorşiyum ile asılı hale gelirler. Testis gelişiminin son evresinde yüzey epiteli yassılaşır ve ergin testisin yüzeyini örten tek sıralı mezoteli oluşturur. 6 genital kanal içeririler. 6,7,8 Gelişimin 5-6. haftalarında erkek ve dişi embriyolar iki çift 6

20 Mezonefrik (Wolf) Kanal: Erkek genital sistemin gelişiminde işlev yaparlar. Her mezonefrik kanalın proksimal kısmı duktus epididimisi oluşturmak için katlanır. Mezonefroz dejenere olduğunda kanal kalıntıları duktus deferens ve ejakülatör kanalı yapar. 6,7,8 Paramezonefrik (Müller) Kanal: Kadın genital sistem gelişiminde işlev görür. Intrauterin evrede fötüste dolaşımdaki hormonların uyarımıyla erkek genital boşaltım yolları ve bezler gelişir. 6,7,8 Fötal testisler erkeklik hormonu testosteron ve Müller kanalını baskılayan faktör [Müllerian baskılayıcı faktör (MIF)] üretirler. Sertoli hücreleri gelişimin 6-7. haftalarında MIF, Leydig hücreleri ise haftalarda testosteron hormonu salgılamaya başlar. İnsan koryonik gonadotropin hormonu (hcg) uyarımıyla üretilen testosteron, mezonefrik kanalları uyararak, erkek boşaltım yollarını, penisin büyümesini, penil üretranın gelişmesini, skrotal şişkinliklerin birleşmesini, prostat, seminal vezikül ve bulboüretral bezlerin gelişmesini sağlar. MIF ise Müller kanallarının gelişimini baskılar. Mezonefroz gerilirken testislere yakın bazı mezonefroz tübülleri kalır. Bunlara epigenital tübüller denir ve duktuli efferentesleri oluştururlar. Testisin kaudal kutbu boyunca uzanan mezonefroz tübülleri, paragenital tübüller olarak bilinirler ve testislerle bağlantı kurmazlar. Paradidimis denilen kalıntı yapıları oluştururlar. Testosteron hormonu etkisiyle mezonefrik kanalın bir bölümü duktus epididimise dönüşür. 6,7,8 Leydig hücrelerince oluşturulan testosteron hedef dokulardaki hücrelere girip ya öylece kalır ya da 5α redüktaz enzimi ile dihidrotestosterona dönüştürülür. Testosteron ve dihidrotestosteron 7

21 hücre içinde bu hormona karşı özel ve yüksek çekiciliği olan bir almaç proteine bağlanır. Bu almaç kompleksi de dokuya özgü transkripsiyon genlerini ve bu genlerin protein ürünlerinin ortaya çıkabilmesi için DNA ya bağlanır. Testosteron almaç kompleksi mezonefrik kanalların erkekliğe farklanmasını sağlarken, dihidrotestosteron almaç kompleksi de erkek dış genital organların farklanmasına aracılık eder. 6,7 Mezonefrik kanalın büyük bir kısmı erkek genital boşaltım yollarını yapar. Mezonefrik kanalın kraniyal ucu geriler ve apendiks epididimis olarak adlandırılan kalıntı yapıyı oluşturur. Geriye kalan mezonefroz kanal parçası duktuli efferenteslerin giriş yerinin hemen altında uzar, son derece kıvrıntılı bir hal alarak ve duktus epididimisi yapar. Duktus epididimis kuyruğundan seminal vezikül tomurcuğuna değin mezonefroz kanalı kalın bir kas katmanı kazanır ve duktus deferensi oluşturur. 6,7,8 Her duktus deferensin kaudal ucundan yanlara doğru çıkan tomurcuklar, seminal vezikülü biçimlendirir. Bu bez ile üretra arasındaki mezonefroz kanalı duktus ejakülatoryusu yapar. Üretranın prostatik bölümünden dışa doğru birçok tomurcuklanma oluşup çevre mezenşime uzanır. Prostat bezi epiteli bu endodermal epitelden köken alır. Çevre mezenşimi ise prostatın stroma ve kas liflerine farklanır. Üretranın penil ya da spongiyoz parçasından bir çift tomurcuklanma gelişerek bezelye büyüklüğünde bulboüretral bezleri oluşturur. Bu bezlerin stroma ve düz kas lifleri çevre mezenşimden gelişir. 6,7,8 8

22 Testislerin İnişi Testislerin inişi şu faktörlere bağlıdır: 1.Testislerin büyüyüp, mezonefrik böbrekler atrofiye uğrayınca, testisler karın arka duvarı boyunca kaudal yönde hareket eder. 2. Paramezonefrik kanalların atrofisi ile testisler karın içinden derin inguinal halkaya doğru hareket ederler. 3.Prosesus vaginalis in büyümesi, testislerin kanalis inguinalis boyunca skrotuma ilerlemesine öncülük eder. 14 Testisler intrauterin yaşamda karın boşluğunda bel omurlarının iki yanında gelişmeye başlar. Gelişimin 12. haftasında inguinal bölgeye ulaşan testisler, 28. haftada kanalis inguinalisten geçerek, 33. haftada periton ve prosesus vaginalis arkasından geçip skrotuma inerler. Buna neden spermatogenezisin vücut sıcaklığından 2-3 derece daha düşük ısıda olaylanışıdır. 15 Testislerin skrotuma inişi karın içi basınca, androjen hormonlarına ve n.genitofemoralise bağlı olarak gerçekleşir. 6, Testis Anatomisi Testisler; iki uyluk arasında perineal bölgede skrotum denilen deri bir kese içinde, sağ ve solda yerleşik olan oval şekilli organlardır. Vücut dışında bulunan bu organlar spermiyum ve androjenleri üretirler. Testisler spermiyum üretimine pubertede başlarlar ve bu ileri yaşlara kadar sürer. 9

23 Erişkin bir erkekte testislerin her biri yaklaşık olarak 4-5 cm uzunluğa, 2-3 cm genişliğe ve 2-3 cm kalınlığa sahiptir. Ağirlığı ise gramdır. Testisler sert ve hareketli organlardır. 21,22,23 Skrotum derisi çok incedir ve melanin pigmenti fazlalığı nedeniyle kahverengidir. Az sayıda kıl folikülü ile ter bezleri kapsar. Yağ dokusu azdır. Bu özelliği ısı düzenlenmesinde önemli işlev görür. 24,25,26,27 Sağ ve sol testis skrotum içinde fibromüsküler bir sap olan funikulus spermatikus aracılığı ile asılıdır. 23 Funiculus spermaticus ta; ductus deferens, a.ductus deferentis, pleksus ductus deferentis, a. testikülaris, pleksus testikülaris, pleksus pampiniformis, a.cremasterica, n. genitofemoralis in ramus genitalis i ve lenf damarları bulunur. Skrotumun iç yüzeyi septum skroti ile ikiye ayrılır ve testisler bu şekilde oluşan boşluklarda bulunurlar. Sol testis skrotum içinde sağ testise karşın yaklaşık 1 cm daha aşağıda yerleşiktir. Bunun nedeni kan stazı nedeniyle sol testisin daha ağır olmasıdır. 11,21,22,23,26,29 Her testisin; facies medialis ve lateralis denilen iki yüzü, margo anterior ve posterior adı verilen iki kenarı, ekstramitas superior ve inferior denilen iki ucu bulunur. Margo anterior peritoneum viscerale nin uzantısı halindeki epiorchium ile sarılıdır. Margo posterior un ortasında testis damar ve sinirleri ile birlikte mediastinum testis bulunur. Ekstramitas süperior üst uçtur ve burada caput epididimis yerleşiktir. Ekstramitas inferior alt uçtur ve cauda epididimis ile örtülüdür. Testislerin uzun eksenleri tam vertikal yönde bulunmazlar. Üst ucu biraz önde ve dışta, alt ucu ise biraz arka ve içtedir. Konveks ön kenarı dışa aşağı doğru, daha düz olan arka kenarı ise biraz yukarı içe doğru bakar. 26,30,31 10

24 Fötal gelişimde karın boşluğunun arka duvarında retroperitoneal yerleşimli olarak bulunurlar. Doğumdan hemen önce canalis inguinalisten geçerek skrotuma inerken karın boşluğunda kendisini saran periton kesesini de (processus vaginalis) beraberinde taşır. Doğumdan sonra processsus vaginalisin periton boşluğu ile ilişkisi kesilir ve tunika vaginalis ismini alır Testise gelen ve çıkan damar ve sinirler de testisin skrotuma inişi sırasında onu izlerler. 25,30,31 Testisler dıştan içe tunika vaginalis, tunika albuginea ve tunika vasculosa olarak üç kılıf ile sarılıdır. 6 Tunika vaginalis; skrotumun iç yüzeyini döşeyen lamina parietalis (periorchium) ve testisin üzerini örten lamina visceralis (epiorchium) ten oluşur. Lamina visceralis ve lamina parietalis arasında az miktarda seröz sıvı bulunur. Bu sıvı nedeniyle testisler skrotum içinde hareket edebilirler. 25,29,30,31 Tunika albuginea, testisi dıştan saran sıkı bağ dokusundan yapılı bir katmandır. Bu tabaka testisin arka kenarında kıvrılarak testisin içine girer ve tam olmayan vertikal bir bölmeyi (mediastinum testis) oluşturur. Mediastinum testisten testisin içine doğru sokulan fibröz uzantılara septula testis denir ve bu yapılar testisi piramidal şekilli lobulu testis denilen lobçuğa ayırır. Tabanı dışa, tepe kısımları da mediastinum testise bakan, gevşek bağ dokusu ile sarılı olan her bir lobuli testis içinde tubuli seminiferi kontorti ismi verilen 3-4 adet tubul bulundurur. Tubuli seminiferi kontortiler mediastinum a girerken birleşip tubuli seminiferi rektileri oluştururlar. Sayıları kadar olan tubuli seminiferi rektilerde birbirleriyle anastomoz yaparak rete testis denilen bir ağ yaparlar. Rete testis mediastinum testisin üst bölümünde bulunur ve burada sayıları arasında değişen kanallarla devam eder. Duktuli efferentes testis ismi verilen bu kanallar, testisin arka üst kenarında, tunika albuginea yı delerek dışarı çıkarlar. Bu kanallar önce düz olarak uzanır, sonra 11

25 kalınlaşıp kıvrılarak lobuli koni epididimis denilen lopçukları oluştururlar. Bu lopçukların tepe kısmı testise, taban kısımları ise epididimise bakar. Duktuli efferentesler de duktus epididimise açılırlar 11,22,23,25 Tunika vaskulosa; tunika albuginea nın iç yüzünde bulunan damardan zengin bir katmandır. Damarlar arası boşlukları da bağ dokusu doldurur ve bu sayede testis içindeki tüm lobuli testisi de sarmış olur Duktus Epididimis Anatomisi Testislerin arka kenarında bulunan 4-6 metre uzunluğundaki kanaldır. Duktus epididimis baş (caput), gövde (corpus) ve kuyruktan (cauda) oluşmuştur. Baş, epididimis in genişlemiş üst kısmıdır. Sayıları arasında değişen duktuli efferentes testislerin kıvrıntılı uçları buraya açılır. Gövde, testisin posterolateral kenarında aşağı uzanan kısımdır ve duktus epididimis kıvrımlarından oluşur. Kuyruk ise testisin dip kısmında kıvrıntılı ve duktus deferens ile devam eder. Baş epididimis kalın ve testise yapışıktır. Gövde ve kuyruk testise perineum yaprağı ile tutunur. Duktus epididimisin baş ve kuyruk bölgeleri peritonla sarılıdır. Gövde ise arkada dar bir şerit biçimindeki bölümü dışında tümüyle peritonla kaplıdır. Duktus epididimis, testisin arka kenarının ortasına bir periton plikası ile bağlıdır. Bu nedenle gövde ve testisler arasında sinus epididimis adı verilen bir çıkmaz oluşur. Bu yapıyı yukarıdan ligamentum epididymis superiorus, aşağıdan ligamentum epididymis inferiorus sınırlar. 26,30 12

26 Epididimis in 3 esas işlevi vardır; 1- Spermiyumu ejakülasyona hazırlar ve olgun hale gelinceye değin depolar. 2- Spermiyumun testisten duktus ejakülatoryus a geçişi için bir kanal işlevi görür. 3- Duvarındaki enine düz kas liflerinin peristaltik kasılamalarıyla olgun spermiyumun penise ulaşmasını sağlar Duktus Epididimis in Damarlanması Testis ve epididimis a. testicularis tarafından kanlandırırlar. A. testicularis ler, a. renalis in hemen altında pars abdominalis aorta dan ayrılırlar. Uzun ve ince olan a. testicularis ler peritoneum un arkasında oblik olarak seyrederken üreteri ve a. iliaca externa nın alt ucunu çaprazlar. Bu arterler funiculus spermaticus a katılarak kanalis inguinalis ten geçer ve testislere ulaşırlar. A. testicularis ten ayrılan küçük dallar epididimis e de dağılırlar. 22,26,30,32 Testis ve epididimisten çıkan venler pleksus pampiniformis denilen bir ven ağı oluştururlar. Pleksus pampiniformis funiculus spermaticus içinde duktus deferens in önünde, a. testicularis etrafında bulunan 8-12 adet venden oluşur. İçindeki kan düşük ısıya sahip olduğu için a. testicularisten ısıyı emer. Bu sayede testislerin ısısı düzenlenir. Sol pleksus pampiniformisteki venlerin birleşmesinden oluşan sol v. testicularis, sol v.renalis e açılırken; sağ v.testicularis v.cava inferior a açılır. 22,26,30 13

27 Duktus Epididimis in Lenf Drenajı Testis ve epididimisin lenf damarları yüzeysel ve derin olarak iki grupta toplanır. Yüzeysel damarlar, tunika vaginalis in yüzeyinde, derin damarlar ise epididimis ve testis in içinde bulunur. Bunlar funiculus spermaticus ile birlikte karın boşluğuna girerler. v. testicularis i izleyerek aorta nın ön ve yan tarafında bulunan lenf düğümlerine açılırlar. 26, Duktus Epididimis in Sinirleri Testis ve epididimis in sinirlendirilmesi a. testicularis etrafında yerleşik pleksus testicularis ten sağlanır. Pleksus testicularis, n. vagus tan gelen parasempatik, medulla spinalis in T10-11 segmentinden gelen sempatik ve afferent lifleri barındırır Duktus Deferens Anatomisi Duktus deferens cm uzunluğunda, başlangıçta çapı 2 mm, sonlanma yerine yakın bölgede çapı 4 mm olan kalın duvarlı bir kanaldır. 21 Lümen çapı 0,5 mm dir. Dört bölüme ayrılır: 1- Pars Scrotalis: Önce kıvrıntılı, sonra düz bir seyirle, epididimisin orta ve medial tarafından yukarı doğru uzanır. Corpus epididimis in iç yan kenarının orta düzeyinde pars funicularis olarak ilerler. 2- Pars Funicularis: Bu bölüm funikulus spermaticus içinde düz bir yapı şeklinde yükselir. Funiculus spermaticus içindeki yapılarla yakın komşuluktadır. 14

28 3- Pars İnguinalis: Canalis inguinalis den funiculus spermaticus yapıları ile birlikte geçerek bu ismi alır. 4- Pars Pelvica: Anulus inguinalis profundus u geçerken bu ismi alır ve karın boşluğuna girer. Karın boşluğuna girer girmez de a. epigastrica inferior u üst-dış tarafından çaprazlar, dışa ve aşağı doğru yönelir. Daha sonra arkaya aşağıya doğru döner ve iliak damarların önünden geçip pelvise girer. Burada peritonun altında ilerler. İlerleyişi sırasında a. umbilicalis, a. obturatoria ve v. obturatoria ile n. obturatorius u medial tarafından çaprazlar. Sonrasında üreteri önden çaprazlayarak medial tarafından geçer. Mesane fundusunun arka yüzeyinde vesicula seminalis in iç kenarını izleyerek birbirlerine yaklaşıp aşağıya prostata doğru uzanırlar. Duktus deferens in son bölümü genişleyerek ampulla ductus deferentis adını alır. Ampulla nın distalinde kalan kısmı daralır ve vesicula seminalis in duktus excretoriusu ile birleşerek duktus ejakulatorius u oluşturur. 23,26, Duktus Deferens in Damarlanması Duktus deferensi arteria duktus deferentis besler. Kanal boyunca ilerlerken dallara ayrılır ve testis yakınlarında arteria testicularisin dallarıyla ağızlaşır. Ampullası arteria vesicalis inferior ve arteria rectalis mediadan gelen dallardan beslenir. Duktus deferensin venleri arterleri izler ve aynı adı alır. Venleri pleksus pampiniformis, pleksus prostaticus ve mesane venlerine açılır. 26,29, Duktus Deferens in Lenf Drenajı Duktus deferens lenfleri prostat ve vesicula seminalis gibi nodi lymphatici iliaci externiye açılır. 26,29,30 15

29 Duktus Deferens in Sinirleri Duktus deferens, plexus hypogastricus inferiordan gelen çok sayıda otonom lifler ile sinirlendirilir. Sinirlerin burada çok olması ile duktus deferens kaslarının hızla kasılmaları sağlanır. Böylece ejakülasyon sırasında spermiyumların atılımı kolaylaşır Testis Histolojisi Testisler embriyolojik gelişim cinsel olgunlaşma ve üreme işlevini etkileyen ekzokrin ve endokrin işlevleri olan bir çift organdır. Ekzokrin işlevini; puberteyle birlikte spermiyumları üreterek, endokrin işlevini de testosteron un sentezini, depolanmasını ve salınmasını sağlayarak yerine getirir. 33 Pubertede testislerden salınan testosteron hormonu spermiyum üretiminin başlaması ve ikincil seks özelliklerinin gelişimini sağlar. Erişkinlerde de spermiyum üretiminin sürekliliği, ikincil seks özelliklerinin korunması ve yardımcı bezlerin işlevlerini yerine getirmesi testislere bağlıdır. 34 Testisler skrotum içinde yerleşiktir ve dıştan içe üç katmandan oluşan bir kapsülle sarılıdır. -Tunika vaginalis: Peritondan köken alan, mezotel hücrelerinin oluşturduğu, çift yapraklı seröz bir zardır. -Tunika albuginea: Düzensiz yerleşmiş kollagen demetler içeren, yoğun fibroelastik bağ dokusu yapısındadır. Bağ dokusu içinde az sayıda kas lifleri bulunur. 16

30 3-Tunika vaskuloza: Kan damarlarından zengin, gevşek bağ dokusu yapısındaki en iç katmandır. 28,29,30,31 Tunika albuginea, testisin arka yüzünde kalınlaşarak, kan ve lenf damarlarının organa girişini ve boşaltım kanallarının organdan çıkışını sağlayan mediastinum testisi oluşturur. Mediastinum testisten testisin içine doğru sokulan fibröz bağ dokusu bölmeleri, testisi adet lopçuğa (lobuli testis) ayırır. Her lobuli testiste gevşek bağ dokusu ile sarılı 1-4 adet seminifer tübüller (=tubuli seminiferi kontorti) yer alır. Bağ dokusu içinde kan damarları, sinirler ve intersitisyel hücreler (= Leyding hücreleri) bulunur. 11,36,37,38,39,40 Seminifer tubuller, spermiyumların üretildiği cm uzunluğunda µm genişliğinde kıvrıntılı tübüllerdir. Spermatogenezis burada olaylanır. Lobüllerin mediastinum testise bakan tepe bölgesinde, seminifer tubuller birbirlerine yaklaşarak kısa, düz seyirli kanalcıklar olan tubuli rektiler ( tubulis seminiferi recti) ile devam ederler. Tubuli rektiler seminifer tubulleri mediastinumda yerleşik olan rete testis e bağlarlar. Rete testis de duktuli efferentes ile epididimis in baş kısmına bağlanır. Seminifer tubuller, fibröz bağ dokusu, bazal lamina ve çok katlı seminifer epitelden (epithelium spermatogenicum) oluşur. 11,33,34,36,37,38,39,40 Seminifer tübüllerin çok katlı epiteli Sertoli hücreleri (epitheliocytus sustenans) ve spermatogenik hücreleri (cellula spermatogenicae) içerir. 12,13 17

31 Spermatogenezis Spermatogenezis pubertede başlar ve spermatogonyumların spermiyumlara (spermatozoa) dönüşmesini içeren karmaşık bir süreçtir. Spermatogonyumlar hormonların denetiminde bir dizi yapısal değişiklik ve bölünmeler geçirerek olgun spermiyumlara dönüşürler. Erkek üreme hücreleri doğumda seminifer tübüller içinde Sertoli hücreleri arasında yerleşik büyük ve soluk renkli hücreler olarak görülürler. 38 Sertoli hücreleri seminifer epitelin germinal olmayan tek yapısıdır. Sınırları güçlükle ayırt edilebilen, prizmatik şekilli Sertoli hücreleri bazal membrandan seminifer tubul lümenine kadar uzanır. Apikalinde bulunan kripta benzeri girintilere spermatidler yerleşmiştir. Spermiyogenezis burada gerçekleşir. Sertoli hücrelerinin, sınırları düzgün olmayan ökromatik çekirdeği ve belirgin bir çekirdekçiği vardır. Sitoplazmalarında mikrotübüller ve ara filamanlardan oluşan gelişmiş bir hücre iskeleti yapısı, yassı mitokondriyonları, granülsüz endoplazmik retikulum tubulusları, lipit damlacıkları, lipofuskin pigmenti içeren lizozomlar, iyi gelişmiş Golgi kompleksleri bulunur. Sertoli hücrelerinin görevleri; spermatogenik hücrelerin desteklenmesini, korunmasını, beslenmesini ve spermiyogenezis sonucunda oluşan artık yapıların fagosite edilmesini sağlamaktır. Ayrıca olgun spermiyumların aktin aracılı kasılmalarla seminifer tübül lümenine atılmalarını kolaylaştırırlar. Sertoli hücreleri FSH ve testosteron hormon denetimiyle androjen bağlayıcı protein (=ABP) ve hipofiz bezi ön lobundan inhibin hormon salgısını sağlarlar. Anti-Müllerian hormon ve testiküler transferin salgılarlar. Kan testis bariyerini oluştururlar. 12,33,36,38,39 18

32 Komşu olan Sertoli hücrelerinin uzantıları arasında bağlantı birimleri bulunur. Sertoli hücreleri bu bölgelerde birbirlerine sıkı sıkıya tutunarak seminifer tübülü bazal ve adlüminal bölümlere ayırırlar. Bazal bölümde spermatogonyumlar, adlüminal bölümde ise, spermatosit, spermatit ve spermiyumlar bulunur. 35,38,39 Spermatogonyumlar ilkel germ hücrelerinin farklanmasıyla oluşurlar. Doğumdan puberteye değin testisteki spermatogonyumlarda ileri farklanma olmaz. Pubertede spermatogonyumlar ardarda mitoz bölünmeler geçirerek ve sayılarını arttırırlar. Spermatogonyumların A ve B olarak iki tipleri vardır. A tipi spermatogonyumlar bölünerek yeni A tipi spermatogonyumları oluştururlar. Bazıları ise B tip spermatogonyumları yaparlar. B tip spermatogonyumlar bölünerek primer spermatositleri oluştururlar. 38,39,40 Adlüminal bölgede yer alan primer spermatositler birinci mayoz bölünme ile sekonder spermatositleri, ikinci mayoz bölünme ile de 23 haploid kromozom içeren spermatitleri yaparlar. Başlangıçta küçük ve oval biçimli hücreler olan spermatitler şekil değişiklikleri ile spermiyumlara farklanırlar. Bu olaya spermiyogenezis denir. Spermiyogenezis sırasında akrozom oluşur, çekirdek yoğunlaşır ve uzar, kuyruk biçimlenir. 33,35,36,38,39 Spermatogenezis, Sertoli ve Leydig hücrelerini etkileyen FSH ve LH hormonlarının etkisiyle gerçekleşir. FSH, Sertoli hücrelerinden inhibin ve aktivin üretimini sağlar. Leydig hücreleri de LH etkisiyle testosteron salgılarlar. Testosteron salgısıyla Sertoli hücreleri uyarılır ve spermiyum olgunlaşmasını sağlayan androjen bağlayıcı protein (ABP) üretilip seminifer tübül lümenine verilir. ABP androjenleri 19

33 bağlar ve gelişen spermatogenik hücrelerin çevresinde yüksek androjen yoğunluğu oluşturur. 11,37,38,39, Duktus Epididimis Histolojisi Testislerin arka bölümünü örten 4-6 m uzunluğunda ve 400 µm çapında, sıkı paketlenmiş, kıvrıntılı bir kanaldır. Spermiyumların olgunlaştığı bölümdür. 11,35,37,38 Duktus epididimis baş (caput), gövde (corpus) ve kuyruk (cauda) bölümlerinden oluşur. Baş duktuli efferenteslerin sıkıca paketlenmiş bölümlerinden yapılıdır. Duktuli efferentesler stereosilyalı prizmatik epitelle döşelidir. Stereosilyaların hareket yönü epididimise doğrudur ve spermiyumların ilerlemesine yardımcıdır. Kuyruk bölümü ise duktus deferens ile devam eder. 11,35,37,38 Duktus epididimisin duvarı epitel katmanı ve kas katmanından oluşur. Epitel uzun dallanmış stereosilyalı yalancı çok katlı prizmatik epiteldir. Epitelde stereosilyalı esas, bazal, apikal ve açık hücreler olarak dört tip hücre bulunur. 11,35,37,38 Esas Hücreler: Bazal laminadan lümene uzanan prizmatik şekilli hücrelerdir. Apikal yüzlerinde dallanmış stereosilyalar bulunur. Epididimisin baş bölümünde stereosilyaların boyu uzunken, kuyruk bölümünde kısadır. Çekirdekleri uzun ve çentiklidir. Çekirdeğin üst bölgesinde Golgi kompleksi oldukça belirgindir. Sitoplazmalarında lizozomlar ve veziküller bulunur. Glikoproteinler zengin salgı oluştururlar. Ayrıca karnitin, siyalik asit ve gliserolfosforilkolin salgıladıkları da bilinmektedir. Endositoz ve pinositoz yeteneğine sahiptirler. Testiküler sıvının yaklaşık %90 ı efferent kanallar ve 20

34 epididimisteki esas hücrelerce emilir. Hücre yüksekliği baş bölümünden kuyruk bölümüne gidildikçe azalır. 35,38,39 Bazal Hücreler: Bazal laminaya oturan piramidal şekilli hücrelerdir. Esas hücrelerin farklanmamış öncülleri olarak kabul edilirler. 35,38,40 Apikal Hücreler: Duktus epididimisin baş bölgesinde izlenirler. Sitoplazmaları mitokondriyonlardan zengindir. 35 Açık Hücreler: Duktus epididimisin kuyruk bölgesinde görülürler. Spermiyumlardan sitoplazmik artıkların uzaklaşmasını sağlarlar. 35 Duktus epididimiste ayrıca intraepitelyal lenfositler (halo hücreleri) izlenir. Bunlar epididimis immünolojik engelinin önemli bileşenleridir. 35,40 Epitel ve bazal laminayı baştan kuyruğa doğru kalınlığı artan iç dairesel düz kas katmanı ve gövdeden başlayan iç ve dış uzunlamasına kas katmanları sarar. Kas katmanları kanal boyunca spermiyumların taşınmasını kolaylaştırmak için peristaltik hareket yaparlar. 35, Duktus Deferens Histolojisi Yaklaşık cm uzunluğunda 2 mm çapında, geniş lümenli ve çok kalın duvarlı bir kanaldır. Epididimisin kuyruğundan başlar, duktus ejakulatoriusu oluşturacak şekilde vesikula seminalisin 21

35 salgılayıcı kanalında sonlanır. Duktus ejakulatorius da prostatın içinden geçer ve üretranın prostatik bölümüne açılır. Duktus deferensin işlevi, spermiyumların taşınmasıdır. Duvarı içten dışa üç katmandan oluşur. 33,34,36,38,40 Tunika Mukoza: Mukoza uzunlamasına kıvrıntılar oluşturur. Çoğunlukla stereosilyalı yalancı çok katlı prizmatik epitelle örtülüdür. Stereosilyalı epitel hücreleri ile ilgili yapılan çalışmalar bu hücrelerin emilim ve salgılama işlevlerini yapabildiklerini göstermiştir. Hücrelerin apikalinde bulunan stereosilya ve lizozomlar emilim de işlev alırken apikal sitoplazmada izlenen lizozomlar fagozitoz erkiyle yükümlüdür. Epitel hücreleri aynı zamanda glikoproteinleri de içeren birçok maddenin sentez ve salgılamasından sorumludur. Stereosilyaların arasından dışarıya doğru çıkıntı oluşturan tepe bölgesindeki hücre sitoplazması apikal kabarcık adını alır ve apokrin salgıda işlev görür. Salgılama sonucu lümene yayılan proteinlerin spermiyumlarla etkileşerek hareketliliği etkilediği düşünülmektedir. Yine apikal sitoplazmada bulunan pek çok vezikül ve vakuol bu hücrelerin endositoz erklerinin göstergesidir. 33,34,36,38,40 Tunika Muskularis: Duktus deferens duvarında üç tabakalı kalın bir düz kas katmanı bulunur. İyi gelişmiş bu kas katmanının kalınlığı 1-1,5 mm kadardır. Ortada enine, iç ve dışta da uzunlamasına seyir gösteren kas katmanının kasılmasıyla spermiyumlar ileri itilirler. 33,34,36,38,40 22

36 dokusudur. 33,34,36,38,40 Tunika Adventisya: Damar ve sinirlerden zengin bağ Spermatik kordon duktus deferensin yanı sıra kremaster kası, spermatik arter ve pampiniform pleksus venlerini içermektedir. Duktus deferensin genişlemiş bölümü olan ampulla doğrudan prostat bezine girer. Ampullada epitel kalınlaşır ve kıvrımlar yapar. Lümeni geniştir. Burada spermiyumlar birikir. 33,34,36,38,40 Ampullanın alt ucuna vesiküla seminalisler açılır. Duktus deferens prostata girerek prostatik üretraya ulaşır. Prostata katılan bölüme duktus ejakülatoryus denir. Bu bölüm yalnızca duktus deferens mukozasından oluşur. Mukoza dışında kas katmanı bulunmaz. 33,34,36,38, Duktus Ejakülatoryus Basit prizmatik ya da yalancı çok katlı prizmatik epitel ile döşelidir. Duvarında kas katmanı bulunmaz, epiteli fibröz bağ dokusu sarar. 33,34,36, Spermatik Kordon Testisler, karın duvarından geçip skrotuma inerken duktus deferens, damar, sinir ve lenfatikleri de taşırlar. Bunlar internal inguinal halkadan testisin arka yüzüne değin funikulus spermatikus adı verilen kordon içinde yer alırlar. İnguinal kanalda eğik olan bu yapı kanaldan çıkıp skrotuma uzanır. Kordon içinde arteria testikülaris, pleksus testikülaris, vena testikülaris, duktus deferens, arteria duktus deferentis, pleksus duktus deferentis, nerves genitofemoralisin genital dalı ve lenf 23

37 damarları bulunur. Bunları dıştan fascia spermatica interna sarar. 33,34,36, Testis Fizyolojisi Testisler endokrin ve ekzokrin işlevleri olan organlardır. Erkeklik hormonlarını salgılayarak endokrin işlevini, seminifer tübüllerde spermatogenezis ile spermiyum üreterek de ekzokrin işlevini gerçekleştirir. Genital sistemin denetimi, hipotalamustan salınan Gonadotropin Serbestleştirici Hormon un (GnRH) etkisi ile başlar. Bu hormon, hipofiz bezi ön lobunu uyararak gonadotropik hormonlar olan Luteinize (=LH) ve Folikül Uyaran Hormon (=FSH) salınımını sağlarlar. LH, testislerden testosteron salınımını, FSH da özellikle spermatogenezisi uyarır. 41,42 Leydig hücrelerinde kolesterolden sentezlenen testosteron hormonu spermatogenezis için oldukça önemlidir. Testosteron ayrıca progesteron yoluyla 17- hidroksiprogesterondan da sentezlenir. Ancak insanlarda bu yoldan sentez oldukça azdır. Leydig hücrelerinin LH ile uyarılması c-amp yolu ile olur. C-AMP kolestrin esterden kolestrol şekillenmesini sağlar, protein kinazın aktive edilmesiyle de kolestrol, pregnenolona dönüştürülür, mitokondriyonlarda olaylanır. Pregnenolon mitokondriyondan ayrılarak mitokondriyal enzimlerle progesterona dönüştürülür. Leydig hücrelerinin endoplazmik retikulumunda progesteron önce androstenediona, androstenedion da testosterona dönüştürülür. Bu şekilde oluşturulan testosteron kan damarlarına ve intersitisyel dokuya verilir. Kan damarları yardımıyla yardımcı üreme bezlerine ve diğer birçok organa etki ederken, intersitisyel dokuya geçen kısım ise FSH ın etkisi ile Sertoli hücrelerinden salınan androjen 24

38 bağlayıcı proteine (=ABP) bağlanarak seminifer tübül lümenine ulaşır. Tübül lümeninde testosteron biriktikçe, spermatogenik hücreleri çevresinde androjen düzeyleri yükselir ve spermatogenezis için gerekli olan testosteron yoğunlaşmış olur. 41,43 Sertoli hücrelerinden FSH ın salınımını uyaran aktivin ve inhibe proteinler de üretilir. Ayrıca embriyonal gelişim sırasında Müller kanallarının gerilemesini sağlayan Müller Kanalı Baskılayıcı madde de Sertoli hücrelerinden salgılanır. Testosteron hormonu spermatogenezis için gerekli olmanın yanında vücuttaki belirgin erkek cinsiyetine ait özelliklerin oluşumundan da sorumludur. Fötal yaşam süresince, testisler plasentadan salınan insan koryonik gonadotropinlerle uyarılarak orta düzeyde testosteron salgılarlar. Bu hormon fötal yaşamda ve hatta doğumdan sonraki 10 hafta ya da daha fazla süreyle vücutta bulunur. Daha sonra çocukluk çağında yaklaşık yaşına kadar testosteron üretilemez. Puberteye gelindiğinde hipofiz bezi ön lobundan salınan gonadotropik hormonların uyarısı ile testosteron yapımı hızla artar. Bunun sonucunda da penis, skrotum ve testislerde 20 yaşına kadar yaklaşık sekiz kat büyüme görülür. Buna ek olarak; pubis çevresinde, göbeğe ve daha yukarıya doğru, yüzde, göğüste ve az oranda da sırt bölgesinde kıllanma olur. Seste kalınlaşma görülür. Deri kalınlaşır ve sivilceler oluşabilir. Vücutta protein ve kas kütlesi artar, kemik büyümesi ve kalsiyum depolanması fazlalaşır, bazal metabolizma hızı artar, böbrekte sodyum geri emilimi uyarılır. 50 yaşından sonra testosteron yapımı hızla düşmeye başlar. 41,42,43,44,45 25

39 Kanda testosteron düzeyinin artışı negatif geri bildirim ile hipofiz bezi ön lobundan LH salınımının engellenmesi ile düşürülür. 42,44, Duktus Epididimis Fizyolojisi Testislerde spermiyumların üretildikten sonra epididimiste geçmesi günler sürer. Seminifer tübül ve epididimisin ilk bölümünden geçen spermiyumlar hareketsizdirler ve fertilizasyon yeteneğine sahip değillerdir. Epididimiste saat kaldıktan sonra hareket yeteneği kazanırlar. Ancak ejakülasyona kadar epididimis sıvısında bulunan baskılayıcı proteinlerle hareketleri engellenir. 42 Testiküler sıvının % 90 kadarı duktuli efferentes ve duktus epididimiste üretilir. Bu sıvının emilim ve salgılanmasını sağlamanın yanında salgılama alanını arttıran stereosilyalı esas hücreler; gliserolfosforil kolin, proteinler, siyalik asit gibi diğer organik maddelerin salınımında görev alırlar. Bu spermiyumların olgunlaşması için gerekli olan ortamın oluşturulmasını sağlar. 42,46,47 Epididimis epitelinden siyalik asit, gliserolfosforil kolin, proteinler gibi organik maddelerin salınımı nedeniyle epididimis plazması hiperozmatiktir. Puberteye değin hiperozmatik olan epididimis plazması, puberteye gelindiğinde siyalik asit düzeyinin artışına koşut olarak spermiyumların epididimise girişiyle düşer. Ancak epididimisten geçiş sırasındaki siyalik asit oluşumu toplamın küçük bir parçası durumundadır. Epididimiste siyalik asit salınımı ve işlevsel bütünlük androjenlere bağımlıdır. 48 Epididimisin salgı oluşturması için yüksek düzeyde testosteron hormonuna gereksinim vardır. Rete testisten ya da 26

40 dolaşımdan gelen testosteron etkisini epididimal hücre çekirdeklerinde gösterir. Androjenler plazma zarını geçince sitoplazmada HSP-56, HSP-70, HS-90 gibi ısı şok proteinleri ve p23 gibi şaperonlarla birleşmiş olarak bulunan reseptörlere bağlanırlar. Reseptörler ligandlarıyla birleşince konformasyonel değişikliğe uğrarlar ve çekirdeğe girebilecek özellik kazanırlar. Bu düzenek ile çekirdeğe ulaşan androjenler dakika içinde bazı genlerin transkripsiyonunu, birkaç saat sonra da önemli düzeyde protein ifadesini sağlarlar. Androjenler ayrıca insan spermiyumunun olgunlaşmasında önemli role sahip olan protein ve/ veya glikoproteinlerin sentez ve salınmasında da işlev yaparlar. 49, Epididimisin bir görevi de testosteron gibi steroidlerin metabolize edilmesini sağlamaktır Duktus Deferens Fizyoloji Duktus deferens, duktus epididimis ile duktus ejakulatoriusu birbirine bağlayan kanaldır. Spermiyumları taşımanın yanında, sperm yapısı, olgunlaşması, canlılığının korunması için de önem taşıyan bir organdır. Bunların yanında steroit salgılama, fagositoz ve emilim işlevlerine de sahiptir. 52,53,54 Duktus deferensin epididimis kuruğuna yakın olan bölümü, uzak olan bölümüne karşın testosterona daha duyarlıdır. Bu bölüm tüm yapısal ve biyokimyasal bütünlüğün sağlanması için daha yüksek oranda testosterona gereksinim duyar. 52,53 Duktus deferenste en çok bulunan androjenin 5αdihidrotestosteron (5α-DHT) olduğu gösterilmiştir

41 Duktus deferensin orta ve distal bölümündeki esas hücreler bol miktarda granüllü endoplazmik retikulum içerirler. Bu da esas hücrelerde steroit yapıldığını göstermektedir. 55,56 İn vitro çalışmalarla epididimis başına karşın duktus deferenste testosteron üretiminin 1,5 kat fazla olduğu gösterilmiştir. Ayrıca duktus deferenste testosteronun çeşitli ana steroitlere metabolize edildiği gösterilmiştir. Duktus deferens epitelinin bazolateral zarından prostaglandinlerce sodyum bikarbonat taşınması sağlanır. Bikarbonat iyonu, spermiyumun gelişiminde ve döllenme yeteneği kazanmasında önemlidir. 52,53,54 Esas hücrelerdeki su kanalları ile hücre zarından su geçişi sağlanmaktadır. Bu sayede spermiyum yoğunluğu artırılır ve lümende bulunan maddelerle spermiyumların daha fazla etkileşmesi sağlanır. 52,53, Antioksidanlar Hücresel yaşamın sürekliliği karmaşık biyokimyasal tepkimelerin denge içinde yürütülmesine bağlıdır. 85 Vücudumuzda yağ, karbonhidrat ve aminoasitlerin yakıt olarak kullanılmaları için kimyasal bir işlem gerekir ve bunun için de oksijene gereksinim vardır. Vücut kullanacağı yakıttan hidrojen ve karbon atomlarını çıkartıp oksijen ekler. Daha sonra vücuttan karbondioksit ve su çıkar. Bu şekilde bir maddenin oksijen ile birleşirken bir elektron yitirmesine olayına oksidasyon denir. 8 Antioksidanlar, oksidasyon sonucu ortaya çıkabilecek olan serbest radikallerin oluşumunu engelleyici, yavaşlatıcı veya azaltıcı 28

42 özelliğe sahip moleküllerdir. 82 Reaktif oksijen türleri, kimyasal zincir tepkimeleriyle hücrelerin hasarına, apoptozis ile ölümüne ya da DNA nın yapısını bozarak hücrenin kanser hücresine dönüşmesine neden olurlar. Bu nedenle tüm hücreler bu hasarlardan korunmak ya da azaltmak için antioksidan içerirler. Aerobik organizmalarda serbest radikal oluşumunu denetim altında tutmak ve bu moleküllerin zararlarına engel olmak için antioksidan savunma sistemleri geliştirilmiştir. Serbest radikaller antioksidan savunma sistemleri ile dengede tutulurlar ve normal koşullar altında organizma kendini antioksidan düzeneklerle korur. Ancak bazı koşullarda mevcut antioksidan savunma sistemi serbest radikallerin etkisini tamamen önleyemez. Oksidan-antioksidan dengenin oksidan lehine bozulması durumunda oksidatif stres olarak ortaya çıkar. 88 Aşırı oluşan serbest radikaller membran lipidlerindeki çoklu doymamış yağ asitlerine hasar vererek lipid peroksidasyon ürünlerinin oluşuna neden olurlar. Hücre membranlarının bütünlüğünün yitirilmesi hücre akışkanlığının bozulmasına, membran potansiyellerinin değişimine ve hücrenin parçalanarak organellerinin dağılmasına yol açar Antioksidanların Sınıflandırılması Doğada bulunan antioksidanlar kökenlerine, çözünürlüklerine, yerleşimlerine ve yapılarına göre sınıflandırılırlar. Antioksidanlar kökenlerine göre endojen ve ekzojen olarak ikiye ayrılırlar. Süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz, bilirubin, ürik asit, sistein, histidin, albümin ve safra asitleri endojen antioksidanlardır. Ksantin oksidaz baskılayıcıları, NADPH 29

43 oksidaz baskılayıcıları, DMSO, lokal anestezikler, rekombinant süperoksit dismutaz ise ekzojen tiptedirler Antioksidanlar çözünürlüklerine göre suda ve yağda çözülenler olarak sınıflandırırlar. Glutatyon, C vitamini, ürik asit suda, A vitamini, E vitamini, ubikinonlar ise yağda çözünürler, Antioksidanlar yerleşimlerine göre hücre içinde ya da plazma ve diğer hücre içi sıvılarda bulunanlar olarak ayrımlanırlar. Yapılarına göre antioksidanlar enzimatik olanlar ve olmayanlar olarak sınıflandırılırlar. Sitokrom oksidaz, SOD, katalaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon S transferaz ve hidroperoksidaz enzimatik tipken, Glutatyon, askorbik asit, E vitamini, A vitamini, keratinoidler, ubikinonlar, flavanoidler, melatonin, ürik asit ve albümin enzimatik olmayan antioksidanlardır. Antioksidanlar, reaktif bileşiklerin indirgenmesini sağlayarak, peroksidasyon zincir tepkimesini engelleyip ve reaktif oksijen türlerini toplayıp, metal iyonlarını inaktive ederek lipid peroksidasyonunu özel enzim erkleriyle baskılayabilirler. Ayrıca, radikal ve toksinlerle doğrudan tepkime vererek enzimatik olmayan şekilde de etkili olabilirler. 90 Süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz, glutatyon redüktaz, katalaz, methemoglobin redüktaz ve glutatyon S transferaz insanda doğal olarak bulunan önemli enzimatik antioksidanlardır. Oksijenin hidrojen perokside dismutasyonunu SOD, hidrojen peroksidin dismutasyonunu ise katalaz katalizlemektedir. Glutatyon peroksidaz ise hidrojen peroksit ve lipid peroksidlerini indirger. Yükseltgenmiş 30

44 glutatyonun (GSSG), indirgenmiş glutatyona (GSH) dönüşümünü sağlayan glutatyon redüktaz, dolaylı yolla antioksidan etki gösterir. Enzimatik savunma sistemleri arasında NADH peroksidaz ile sitokrom c oksidaz da yer almaktadır. Sentetik antioksidanlar ve diyetle alınan vitamin ve mineralleri enzimatik olmayan antioksidanlardır. Enzimatik işlevi olmayan bu antioksidanlar metal bağlayan proteinler, diyetle alınan antioksidanlar ve diğer antioksidanlar şeklinde sınıflandırılabilirler. 86 Albumin, seruloplazmin, ferritin, transferrin, laktoferrin, haptoglobulin, hemoglobin, miyoglobin metal bağlayıcı; C vitamini, tokoferoller, karotenoidler, flavonoidler, selenyum, bakır, çinko, taurin ve hipotaurin, glutatyon diyetle alınabilen; L-Carnitin, biluribin, dihidrolipoat, fibrinojen, koenzim Q, nitrik oksit, ürik asit ve melatonin ise diğer antioksidanlardır Curcumin (Turmeric) Zingiberaceae ailesinin bir üyesi olan Curcuma longa çok yıllık bir bitki olup ana vatanı Güney Asya dır. 55 Asıl üreticisi Hindistan olmakla birlikte Bangladeş, Çin, Endonezya, Karayip adaları ve Güney Amerika nın birkaç ülkesinde de yetiştirilir. 56 Türmerik tozu olarak bilinen Curcuma longa rizomları, yemeklerde aroması ve sarı rengi nedeniyle yeğlenen köri baharatının üretiminde kullanılır. 57 Türmerik gıda endüstrisinde renklendirici, koruyucu ve aromatizan olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Japonya nın çeşitli bölgelerinde çay olarak da tüketilmektedir. 58 Ülkemizde Hint safranı, sarı boya, zerdeçal, zerdeçöp, safran kökü olarak adlandırılan türmerik daha çok baharat olarak 31

45 kullanılmaktadır. Safranbolu yöresinde yetişen zerdeçal Türkiye de soğuk algınlığında, hazımsızlığı gidermede ve gaz söktürücü olarak kullanılır. Piyasada parmak ve toz şeklinde bulunur ve acımsı bir tadı vardır. 59 Bitkinin rizomlarından elde edilen tozunun yaklaşık 1:30-1:100 kadarını curcumin oluşturur. Bir silme tatlı kaşığı zerdeçal 3 g dır ve ortalama mg curcumin içerir. 200 mg/gün' lük dozlarda (yaklaşık 2-4 silme tatlı kaşığı toz) zerdeçalın antiinflamatuar, antikanserojen, antiaterojenik, antiproliferatif ve antioksidan olduğu pek çok çalışma ile gösterilmiştir. 58,60 Vitamin E ve C ile kıyaslanabilecek kadar güçlü antioksidan özelliğe sahiptir. Curcumin in antioksidan özelliğinin bulunmasıyla birlikte, geniş farmakolojik etkileri ortaya konulmuştur Curcumin in Moleküler Özellikleri Curcumin polifenolik bir bileşiktir ve keto ve enol şekli bulunmaktadır. Kimyasal ismi 1,6-heptadien-3,5-dion-1,7-bis(4-hidroksi- 3-metoksifenol)-(1E,6E) ya da diferuloilmetan (C21H20O6) olan curcumin, yağda çözünen bir pigment olup asidik ve nötral koşullarda suda çözünmezken bazik koşullarda çözünür. 63,64 Moleküler Aseton, dimetilsülfoksit ve etanolde de çözülmektedir. 58 Moleküler ağırlığı g/mol ve erime noktasıda 183 C dır. Spektrofotometrik olarak metanolde 430 nm de, asetonda nm de en yüksek emilim gösterir. 57,65 Curcuminler genel olarak doğal ve yapay curcuminler şeklinde sınıflandırılmaktadır. Curcuma Longa üç farklı curcumin eşdeşi içerir.bunlar Curcumin, demetoksicurcumin ve bisdimeksicurcumin dir Bunlar doğal olarak bulunan bileşiklerdir. Suda erimez, etanol, keton, 32

46 asetik asit ve kloroform gibi maddelerle çözünürler. Yapılan araştırmalar sonucu doğal curcuminin kimyasal koruyucu, antioksidan ve benzeri olumlu etkilerinin kanıtlanması ile araştırmacılar benzer yapıda ancak farklı içerikteki sentetik curcuminlere de yönelmişlerdir. 67 Turmerik tuberlerinde % 4-8 oranında curcumin I bulunurken, kuru ağırlığında bulunma oranı sırasıyla % 77 curcumin I, % 17 ile curcumin II ve % 3 ile curcumin III' dür Curcumin in Metabolizması Curcumin suda çözünmez, hücre membranının hidrofobik ceplerinde yerleşir. Curcumin moleküler özellikleri nedeniyle hücrelere hızlıca penetre olmakta, plazma membranından kolayca geçerek sitozole girmektedir. Sitoplazmada biriken Curcumin çekirdeğe girmez. Lipofilik özelliklerinedeniyle plazma membranı, endoplazmik retikulum ve çekirdek zarı gibi memranöz yapıların içinde yoğunlaşmaktadır. Curcumin dolaşımda çok düşük düzeyde ya da hiç bulunmaz. 69 Curcumin bağırsaklardan emilimi sırasında renksiz ve daha az polar olan tetrahidrocurcumin isimli metabolitine dönüşmektedir. Tetrahidrocurcumin bağırsaklardan emilerek tüm dokulara dağılır. Tetrahidrocurcumin karaciğerde glukuronlanarak safra yolu ile atılır. 69 Ağızdan alınan curcuminin yaklaşık % 75 i feçesle, geri kalan kısmı idrarla atılmaktadır. İntraperitoneal uygulamalarda da vücuttan atılımı benzerdir, ancak % 11 i de konjuge olarak safra ile atılır

47 Curcumin in Farmakokinetik Özellikleri Curcumin in transformasyonu bağırsaklardan emilimi sırasında gerçekleşmekte ve oldukça polar renksiz ürünler oluşmaktadır. 72 Sıçanlara ağızdan curcumin verilerek yapılan bir çalışmada, curcumin in %60 ının emildiği ve idrar içerisinde glukuronid ve sülfat konjugatları olduğu, ayrıca curcumin in büyük oranda gaitayla atıldığı gösterilmiştir. Daha sonraki yapılan çalışmalarda ise farelere intraperitonel olarak uygulanan curcumin in (0.1 g/kg) ilk olarak dihidrocurcumin ve tetrahidrocurcumine biyotransformasyona uğradığı ve bu bileşiklerin hemen monoglukuronid konjugatları haline dönüştüğü gösterilmiştir. HPLC yöntemi ile yapılan çalışmalarda, sıçanlara ağızdan verilen ve plazma içerisinde az miktarda bulunan curcumin in yüksek oranlarda curcumin glukuronid ve curcumin sülfat, az miktarda ise heksahidrocurcumin, heksahidrocurcuminol ve heksahidrocurcumin glukuronid olabileceği gösterilmiştir. 58 Biotransformasyona uğramış olan curcuminin, stabil şeklinin tetrahidrocurcumin olduğu ve bunun curcumin in biyolojik etkileri üzerinde önemli role sahip olabileceği ayrıca redüksiyon ve glukuronidasyon gibi mikrosomal enzimatik tepkimelerle metabolik erk gösterebileceği bulunmuştur Curcumin in Etkileri ve Etki Düzenekleri Curcumin; baharat, yiyecek ve tekstilde de renk verici olarak kullanılmasının yanında birçok hastalıkta da tedavi amaçlı kullanılmaktadır

48 Curcumin in farklı farmakolojik erkleri ve biyolojik yararları son yıllarda önemli ölçüde dikkat çekmektedir. 58 Curcumin in antioksidan, anti-tümör, anti-inflamatuar, anti-karsinogenik, anti-alerjik, antidemans etkileri ve serbest radikal çöpçüsü olduğu yapılan birçok çalışmayla gösterilmiştir. Ayrıca curcumin in anoreksia, öksürük, diabetes, karaciğer rahatsızlıkları, romatizma, Alzheimer, safra ile ilgili rahatsızlıklar, sinüzit gibi hastalıklara karşı güçlü bir ajan olduğuna da inanılmaktadır. 60, Curcumin in Apoptotik/antiapoptotik Etkisi Curcumin antikanser etkileri ile son yıllarda çok araştırılan bir moleküldür. Curcumin in potansiyel antikanser etkinliği bazı araştırıcılar tarafından sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücrelerde apoptoz oluşturmasına bağlanmaktadır. Hidrofobik bir molekül olduğu için plazma membranından kolaylıkla geçerek sitozole giren curcumin, fosfatidilserin indüklenmesi, plazma membran permeabilite artışı, mitokondriyal membran potansiyelinde azalma ve hücre büzüşmesi gibi apoptotik hücrelerde gözlemlenen tipik özelliklere yol açmaktadır. Bir araştırmada AK-5 tümör hücrelerinin büyümeleri üzerine curcumin etkileri çalışılmış; kontrol grubunun tümünde peritoneal şişkinlik oluştuğu ve 10. günün sonunda %90 ölüm gerçekleştiği bildirilmiştir. Curcumin uygulanan grupta ise peritoneal şişkinlik %80 oranında izlenmiş ve denekler 40. günden sonraya değin hayatta kalmışlardır. Curcumin in 10 μm yoğunluğunda apoptozu 4. saat sonunda %40, 18' inci saat sonunda %100 uyardığı saptanmıştır Curcumin in Antikanser/Kanserojen Etkisi Kronik inflamasyon ve sitokinler, NO (nitrik oksit) sentezini uyararak DNA hasarına ve kansere yol açan peroksinitrit ve nitrit 35

49 oluşumuna yol açarlar. Çalışmalarda curcuminin NO sentezini baskıladığı gösterilmiştir. Böylece curcumin antikanserojen etki oluşturmaktadır. Ayrıca curcumin ROS un karsinojenik etkilerini önlemekte ve tedavi edici özellik göstermektedir. 76, Curcumin in Antianjiogenetik Etkisi Anjiogenez mekanizmaları tam olarak aydınlatılamasa da büyüme faktörlerinin, anjiogenezde önemli rol oynayan endotel hücrelerinde proliferasyonu arttırıcı etkilerinin olduğu bilinmektedir. Yapılan in vitro çalışmalarda curcumin in insan endotel hücrelerinde proliferasyonu azattığı, in vivo çalışmalarda da FGF-2 ile oluşan anjiogenik cevabın ortadan kalktığı görülmüştür Curcumin in Antienflamatuar Etkisi Curcumin in antienflamatuar etkisinin ortaya çıkmasında proinflamatuar genlerin ekspresyonunu denetleyerek NF-B nin etkisinin baskılanması, Cox-2 nin ekspresyonunun, proinflamatuar enzim olan 5- LOX un ekspresyonunun, inflamasyonla ilgili birçok yüzey adezyon molekülünün yapımının azaltılması, TNF, IL-1, IL-6, IL-8 gibi inflamatuar sitokinlerin yapımının baskılanması gibi düzenekler öne sürülmüştür Curcumin in Antitrombotik Etkisi Curcumin güçlü bir antitrombotik ajandır. Siklooksijenaz enziminin aktive ettiği sinyal yolağında hücre içi kalsiyum miktarı artmakta, trombositler aktive olmakta ve sonuçta trombotik etki oluşmaktadır. Curcumin siklooksijenaz erkini baskılayarak antitrombotik etki gerçekleştirmektedir

50 Curcumin in Yara İyileşmesi Üzerindeki Etkisi Zerdeçalın yerel uygulaması Hindistan da cilt hastalıklarında, böcek ısırmalarında ve su çiçeğinde kullanılmaktadır. 75 Uzun yıllardır yara iyileşmesinde alternatif tıbbi destek olarak yeglenmektedir. Curcumin ile tedavi edilmiş yaradaki miyofibroblastlarda yara kontraksiyonu daha hızlı olmaktadır. Curcumin tedavisi sonucunda fibronektin (FN) ve kollajen ekspresyonu artmaktardır. 76 Ayrıca granulasyon dokusunun biçimlenmesiyle yeni damaroluşumu ile yeni epitel yapımı diabetik ve hidrokortizon ile oluşturulmuş fare yara modellerinde curcumin ile artmaktadır. 77 Curcuminin insan keratinositleri ve fibroblastlarında hidrogen perokside bağlı hasarı azalttığı gösterilmiştir Curcumin in Antimikrobiyal Etkisi Yiyeceklerde ve giyim ürünlerinde renk verme amacının dışında E.Coli ve S.Aureus a karşı bakterisidal etkinlik göstermesi nedeniyle önerilmiş ve bu etkinliği mikrobiyolojik olarak da kanıtlanmıştır. 83 İnsan immun yetersizliği (HIV) tip 1 ve 2 de de Antiviral, Antimalaryal, Antifungal, Anti-protozoal (Leishmania major) etkilerinin olduğu gösterilmiştir. Antimikrobiyal özelliği ile Hindistan da halen kullanılmaktadır Curcumin in Antioksidan Etkisi Curcumin in antioksidan özelliği, in vivoda görüldüğü gibi, in vitro platinum oksit katalizörlüğünde THC dönüştürülerek de gösterilmiştir. 87,88 Her iki maddenin de lipid peroksidasyonu üzerinde baskılayıcı etkileri araştırılmış, THC' nin antioksidan düzeneğinin, β- diketon türevinden kaynaklandığı görülmüştür. Curcumin, kuvvetli 37

51 hidroksil radikal temizleyicisi olduğu gibi, süperoksit radikallerini de yakalar ve DNA' yı oksidatif hasarlardan korur. 94, Curcumin Ve Kanser Günlük yaşamda, çok sayıda karsinojenik kimyasallarla ve diğer uyaranlarla (UV ışınları, X ışınları, virüsler, asbest vb.) sıkça karşılaşılmaktadır. Buna karşın normal diyetle, çok sayıda antimutajenik ve antikarsinojenik özelliklere sahip maddeler alınmaktadır. Bunlardan baharat olarak kullanılan curcuminin, laboratuvar denekleri üzerinde yapılan çalışmalarda karsinogenezde baskılayıcı rol oynadığı gösterilmiştir. 96 Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda, Doğu Hindistan da adenomların ve kanserlerin dağılımının düşük olduğu saptanmıştır. Bunun, bu bölgede curcumin gibi doğal antioksidanların yüksek oranda kullanılmasına bağlı olduğu düşünülmektedir. 97 Birçok çalışma curcumin in aynı zamanda güçlü bir antikanser ajan olduğunu göstermekte ve deri, meme, ağız, özafagus, mide, bağırsak, kolon, akciğer ve karaciğerin tümörgenesisini baskıladığını ortaya koymaktadır. Curcumin in farklı tümörler üzerinde çok çeşitli mekanizmalarla anti-kanserogenik etki gösterdiği ifade edilmiştir. İnflamasyonu ve hücre çoğalmasını baskıladığı belli onkogenleri transkripsiyon faktörü NF-KB yi, COX2 enzimini, tümör gelişimini, karsinogenlerin biyotransformasyonunu baskıladığı ayrıca glutatyon-s-transferaz (GST) enzimini uyardığı çeşitli çalışmalar ile ortaya konulmuştur. 58,60 38

52 2.7. Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar (PAH) Polisiklik aromatik hidrokarbonlar iki ya da daha fazla benzen halkasını içeren hidrofobik özellikli organik bileşiklerdir. 98 PAH lar doğal ya da insan kökenli olarak organik bileşiklerin yanması sonucu oluşurlar. Doğal sekilde, orman yangınları ya da volkanik patlamalarla oluşur. İnsan kökenli oluşumları ise endüstriyel kaynaklar, motorlu taşıtlar ve sigara ile olmaktadır. Sigara ile ortaya çıkan PAH miktarı diğerlerine göre az olmasına karşın insan sağlığı açısında en fazla tehdit oluşturan kaynaklar arasındadır. 99 Endüstriyel kaynaklar, çöp yakma, çimento fabrikaları, petrol rafinerileri, kok ve asfalt üretimi, alüminyum, demir çelik üretiminden kaynaklanmaktadır. 100 Isınma ve enerji amaçlı kullanılan kömür, odun gibi katı yakıtlar ve fosil yakıtlar da PAH oluşumuna neden olmaktadır. 101 PAH ların, hidrofobik yapıları nedeniyle sudaki çözünürlükleri oldukça azdır. Ancak yüksek oranda lipofilik özelliğe sahiptirler. Yapısında dörtten az benzen halkası bulunduran PAH lar hafif PAH, dört ve daha fazla benzen halkası bulunduran PAH lar ise ağır PAH olarak tanımlanır. 97 Hafif PAH ların sudaki çözünürlükleri daha fazla ve buhar basınçları daha yüksektir. PAH ların molekül ağırlıkları arttıkça sudaki çözünürlükleri azalmaktadır. Ancak toksik ve kanserojenik özellikleri artmaktadır. 103 PAH lar toprakta, suda, havada ve gıda örneklerinde bulunurlar. 102 PAH ların mutajenik, toksik ve kanserojenik oldukları bilinmektedir. 104 Bu tehlikelerinden dolayı çevrede, yiyecek ve içeceklerde bulunan miktarları insan sağlığı açısından önemli hale gelmiştir. Evde PAH lar tütün dumanı, yanan odun dumanı, tahıl, ekmek, sebze, meyve, et, islenmis veya salamura ürünler, kirlenmiş inek sütü veya anne sütünde bulunurlar. Kirlenmiş toprak, hava ve suda 39

53 yetişen ürünler de PAH içerir. Et ya da diğer yiyecekleri ızgarada veya yanacak şekilde yüksek sıcaklıklarda pişirme yiyeceklerdeki PAH miktarının artmasına neden olur. 105 Doğada 100 ün üzerinde PAH bileşiği vardır. Ancak Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Birimi (United States Environmental Protection Agency, US EPA) tarafından bunların 16 tanesi öncelikli kirleticiler arasında sayılmaktadır. (Tablo 1) 101 Tablo 1. Öncelikli kirletici olarak değerlendirilen 16 polisiklik aromatik hidrokarbon bileşiği. nedenleri olarak ise; Bu bileşiklerin öncelikli kirleticiler arasında sayılmasının bilgiye sahip olunması, 1. Bu bileşikler hakkında diğerlerine karşın daha fazla 2. Söz konusu PAH ların daha fazla zararlı olduklarından şüphelenilmesi ve bunların zararlı etkilerinin gösterilmesi, çok olması, 3. Bu PAH lara etkin kalma olasılığının diğerlerinden daha 40

54 4. Amerika daki ulusal öncelikler listesinde (National Priorities List, NPL) bulunan atık alanlarında yapılan analizlerde en yüksek oranlarda bu PAH ların belirlenmesi sayılabilir Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ın Tarihçesi PAH ların ilk tanımlanması Londra da bir cerrah olan Percival Pott un baca temizlikçilerinde görülen cilt kanseri olgularını araştırdığı 1775 tarihine uzanır. Yaklaşık yüz yıl sonra Volkmann ve Bell, Alman ve İskoç parafin endüstrisinde çalışan işçilerde Pott tarafından belirlenen testislerde kitle oluşturan cilt kanseri teşhisini doğrulamışlardır de İngiltere İşçi Tazminat Yasası nın içeriğine baca işçilerinde görülen cilt kanserinin katran ve katran türevli bileşiklerin neden olduğu notu girilmiştir. Birkaç yıl sonra katrana ek olarak mineral yağları ve parafinle ilgili uyarılar da yasanın içeriğine eklenmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ve yirminci yüzyılın başlarında is nedeniyle oluşan cilt kanserinin değişik iş yeri koşullarındaki PAH bileşiklerinden oluştuğu doğrulanmıştır. O zamana dek doktorlar büyük ölçekli doğal deneylerin beklenmedik ve öngörülemeyen sonuçlarından sakınarak bunu endüstrileşmenin ortaya çıkışına bağlamışlardır. Ancak bundan sonra yapılması gereken hastalığı araştırma koşulları içerisinde tekrar oluşturmak ve ilgili kanser araştırmalarını yürütmekti. Birkaç başarısız denemeden sonra, Yamagiwa ve Ichikawa 1915 te insan bulgularını deney hayvanları üzerinde oluşturup tavşanlara kömür katranı bileşenlerini enjekte etmişler ve tavşan kulakları epitel hücrelerinde kötücül tümörler oluşturmayı başarmışlardır. Bu çalışma aynı zamanda PAH larla ilişkili modern kanser araştırmalarının başlangıcı olmuştur

55 PAH lar ve içerikleriyle ilgili pek çok çalışma gerçekleştirilmiş olup bu konudaki çalışmalar 1915 den günümüze değin sürdürülmektedir Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ın Fiziksel ve Kimyasal Özellikleri Yanmanın tam olarak gerçekleşmemesi sonucunda oluşan PAH lar genellikle tek bir bileşik olarak değil yanma ürününün karmaşık bir karışımı olarak ortaya çıkarlar. Ancak araştırma amaçlı saf bir bileşik olarak da üretilebilirler. Saf bileşik halinde PAH lar renksiz, beyaz, açık sarı yeşil renkli, katı halde ve hafif hoş bir kokuya sahiptirler. Araştırma amaçlı üretilen PAH lar dışında bu bileşiklerin çoğunluğunun bir kullanım alanı yoktur. Birkaç PAH bileşiği sağlık alanında ve pestisit, boya veya plastik yapımında kullanılmaktadır. 105 PAH lar azot oksit ve nitrik asit ile tepkimeye girerek nitro türevlerini, kükürt dioksitler ve sülfürik asitle reaksiyona girerek sülfürik, sülfonik asit şekillerini oluştururlar. Ayrıca ozon ve hidroksil radikalleri ile de tepkime verirler. 108 PAH lar nispeten yüksek erime ( C) ve kaynama ( C) noktalarına sahip olan, oda sıcaklığında katı maddelerdir. Sudaki çözünürlükleri çok azdır ve molekül ağırlığının artmasına koşut olarak sudaki çözünürlükleri azalır. Genel olarak daha küçük PAH ların ağır olanlara karşın suda çözünürlükleri daha fazladır. Bu nedenle biyolojik sistemler için molekül ağırlığı küçük PAH ların etkileri daha fazladır. Bununla birlikte PAH lar organik materyaller ve partiküllere yüksek ilgi gösterirler, oldukça lipofiliktirler ve bu nedenlerle çoğu organik çözücülerde çözünebilirler. Özellikle molekül ağırlığı yüksek olan PAH ların uçuculuğu çok azdır. 106,11 42

56 Polisiklik aromatik hidrokarbonların kökenleri ve elde edilişi Benzen ve aromatik bileşikler için en önemli endüstriyel kaynak taş kömür katrandır. Taş kömürü havasız ortamda kuru kuruya ısıtıldığında uçucu bileşiklerin ayrılmasıyla geriye kok kalır. Uçucu bileşikler ise kömür gazları ile taş kömürü katranıdır. Taş kömürü katranının destilasyonundan benzen, toluen, ksilen, naftalin, antrasen gibi aromatik hidrokarbonlar, arenler ile piridin ve türevleri, anilin ve benzeri gibi diğer aromatik bileşikler elde edilir. Bunlardan naftalin katranda en bol bulunan hidrokarbondur. Petrolden elde edilen alifatik hidrokarbonların katalizor ile ısıtılmasından ve dehidrogenasyon (hidrojen ayrılması) veya siklolizasyon (halka kapanması) ile aromatik hidrokarbonlar oluşur Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlara Etkin Kalma Şekilleri PAH ların hava partiküllerindeki bileşimi trafik ya da diğer yanma işlemleri gibi yayılma kaynaklarına göre önemli oranda değişiklik gösterir. İnsanlar zamanlarının büyük bir kısmını kapalı ortamlarda geçirdiğinden partiküler maddelere kapalı ortamlarda etkin kalmak önemli sağlık sorunları oluşturur. İnsan sağlığını ilgilendiren partiküllerin çapı 2.5 μm den daha küçüktür. Çoğu PAH bileşiği, bu ince partiküllerin üzerine atmosferik koşullar ve kimyasal reaktivitelerine de bağlı olarak yavaşça emilir. Bu şekilde uzak mesafelere taşınıp kirlilik oluşturabilir. PAH partikülleri yanmanın da bir sonucu olarak 1 μm dan daha küçük boyutlarda olabilir. İyi bilinen iki halkalı ve üç halkalı PAH lar atmosferde gaz fazında bulunurken, beş halkalı PAH lar katı partiküller halinde, dört halkalı PAH lar ise atmosfer sıcaklığına da bağlı olarak gaz ve katı partikül arasında bir evrede bulunur

57 Atmosferik PAH ların en yüksek derişimi, araç trafiğinin artmasından ve atmosferik kirleticilerin yayılmaları nedeniyle kent merkezlerindedir. 112 Şehirlerde evsel ısınma için iyi kalite kömürlerin kullanımı, yakıt olarak doğal gaz ve petrol kullanımı kentsel partiküllerin miktarını önemli oranda azaltmış olsa da kentsel nüfusun artışı beraberinde şehirleri birbirine bağlayan yolların da çoğalmasına ve olarak da araç trafiğinin artışına neden olmuştur. Sonuçta kentsel partikül kirliliği yeniden artma eğilimine girmiştir. Ayrıca arabaların ürettiği partiküller, kömürün ortaya çıkardığı partiküllere karşın daha küçüktür ve solunum yoluyla bunlara etkin kalmayı artırır. Çok halkalı PAH larla ilgili oldukça fazla bilgi bulunmasına karşın, yanıcı, buhar fazındaki PAH bileşenleri hakkındaki bilgiler ihmal edilmiştir. Bu yanıcı bileşikler düşük karsinojen/mutajen etkiye sahip olsalar da kent atmosferinde oldukça bol miktarda bulunur ve diğer kirlilik yapıcı maddelerle tepkimeye girerek daha toksik türevlerine dönüşürler. 113 Böylelikle insanlar tek bir PAH a maruz kalacakken pek çok maddeye birden etkin kalır. Yüksek oranda PAH dağılımı gösteren ve bazı kanser hastalıklarının önemli oranda artışına neden olan endüstriyel işyerleri vardır. Kömür işletmeleri, kömür katranı ve zift imalatı, alüminyum üretimi, demir ve çelik endüstrisi, katran ve kauçuk imalatı, mineral yağ ve is üretimi yapan yerler bu gruptan işyerlerine örnek verilebilir. Yüksek oranda PAH a etkin kalan meslek gruplarından baca temizleyicileri, asfalt ve zift kaplamacılığı yapan yol işçileri ve çatı işçileri yüksek risk grubunu oluşturmaktadır

58 Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlar ın İnsan ve Hayvan Sağlığı Üzerine Etkileri Genel olarak PAH ların çevrede dolaşımı, onların suda kolay çözünebilme ve havada kolay buharlaşabilme gibi özelliklerine bağlıdır. Havada partiküllere tutunmuş ya da buhar fazda bulunan bu bileşikler rüzgâr ile çok uzun mesafelere taşınabilirler. İnsanlar, kirlenmiş havayı soluduklarında genelde havada toz ya da partiküllere tutunmuş olan PAH lar insan vücuduna girebilir. İçme suyu, yiyecekler ve PAH içeren ürünlerin deri ile temas etmesi, bu kimyasalların insan vücuduna girmesinin diğer yollarıdır. Bu bileşikler oluşumları sırasında kompleks karışım halinde olduklarından için insanlar birçok PAH bileşiğine birlikte etkin kalırlar. PAH ların insan vücuduna girme oranı yeme, içme ile ya da deri ile teması sırasında başka kimyasal maddelerin varlığından etkilenebilir. PAH lar yağ içeren tüm vücut dokularımıza girebilir, çoğunlukla karaciğer, yağ ve böbrekte depolanma eğilimindedir. Küçük miktarları adrenalin bezlerinde, ovaryumlarda ve dalakta depolanır. 105 İnsan vücudu PAH ları uzaklaştırmak için onları yükseltger ve suda çözünebilir hale getirir. Oluşan bu oksidatif metabolizma ile yüksek verimli diolepoksit türevleri oluşur. Bu diolepoksit türevleri DNA ile kimyasal tepkime verir ve PAH ların DNA ile kimyasal bağ yapması kansere neden olur. 114 Benzo[a]piren bilinen en önemli kanserojen PAH olduğundan kanser araştırmalarında model bileşik olarak kabul edilmiştir. 107 Sigara içen insanlarda da bu bileşiklerin DNA mutasyonuna neden olduğu görülmüştür. PAH lar tümör başlatıcı, geliştirici ve ilerletici özellikleri olan bileşiklerdir. Laboratuvar denekleriyle yapılan çalışmalarda kısa ya da uzun sürede PAH lara etkin kaldıklarında bağışıklık sisteminde, 45

59 vücut sıvılarında sorunlara, akciğer, mesane ve deri kanserlerine neden olduğu görülmüştür. Yüksek miktarda BaP a etkin bırakılan hamile farelerde doğum zorlukları izlenmiş ayrıca bu farelerin yavrularında doğum bozuklukları, düşük kiloda doğum gibi sorunlar belirlenmiştir. 105 Yeni doğan farelerin yaşamlarının ilk 15 gününde karın zarlarına ve deri altlarına BaP ve diğer enjekte edildiğinde altı ay içerisinde akciğer ve karaciğer tümörleri oluşmuştur. 115 Ayrıca, nitro- PAH ların lösemi, meme bezleri ve kolon tümörlerine neden olduğu görülmüştür. Hayvanlar üzerinde yapılan diğer çalışmalarda fötal ve bebeklik döneminden yetişkinliğe kadar olan süreçte PAH lara etkin kalındığında çok yüksek oranda kanser oluşumu ile PAH ların ilişkili olduğu saptanmıştır. Plasenta ile yapılan biyolojik deneylerde ise bazı PAH ların çocuklarda karaciğer, akciğer, lenfatik doku ve sinir sistemi tümörlerine neden olabileceği görülmüştür Polisiklik Aromatik Hidrokarbonlardan Benzo[a]piren (BaP) ve Özellikleri Benzo[a]piren, C20H12, bes halkalı bir polisiklik aromatik hidrokarbon olup çok yüksek karsinojenik ve mutajenik etkiye sahiptir. Katı olan kristal yapısı sarı renklidir C sıcaklık aralığında tam yanmanın olmadığı durumda oluşan bir üründür. 19. Yüzyılda İngiltere de endüstri çalışanlarında görülen cilt kanseri vakalarının araştırılması sonucunda saptanmıştır. 20. yüzyılda ise canlılarda yapılan laboratuar araştırmalarında kötü huylu tümör oluşturduğu bulgularına ulaşılmıştır. Benzo(a)piren pratik olarak suda çözünmez; alkol ve metanolde kısmen çözünür; benzen, tolüen ve ksilende ise tümüyle çözünür. B(a)P atmosferde 1-6 saat, suda 1-8 saat, sedimentlerde 5-10 yıl, toprakta aydan daha fazla yarılanma ömrüne sahiptir

60 Benzo[a]piren Kaynakları B(a)P fosil yakıtların tam olarak yanmaması sonucu oluşur ve havada, içme, yeraltı, atık sularda ve ızgarada pişen yiyeceklerde bulunur. B(a)P ilk olarak havaya salınır sonra fotooksidasyon ile atmosferden yayılır, daha sonra toprakta ve suda kuru olarak çöker Izgarada pisirilen gıdalar 2. Otomobil eksoz dumanı (özellikle dizel motorlu taşıtlarda) 3. Sigara tütünleri 4. Kömür katranı öncelikli benzo[a]piren kaynaklarıdır Benzo[a]piren in DNA ile Etkileşimi Diol-epoksit formu alan benzoapiren nukleofilik guanin nukleo bazına N2 konumunda kovalent olarak bağlanır. X-ray kristalografik ve NMR yapı çalışmaları bu bağlanmanın çift sarmallı DNA nın yapısını bozduğunu göstermiştir. DNA nın eşlenmesini bozan ve mutasyonlara neden olan bu durum kanser oluşumu olarak açıklanır. Bu etkinin mekanizması aflatoksinin düzeneği ile eşdeştir ve guaninin N7 konumuna Benzo[a]piren diol epoksit özel olarak koruyucu p53 genini hedef alır. Tümör yok edici özelliği olan ve hücre yenilemesini düzenleyen bu gen bir transkripsiyon etki genidir. p53 geni içinde timinin guaninle yer değistirmesi benzoapiren diol-epoksiti bazı hücrelerin tümörü durdurma yeteneğini baskılayarak kansere neden olur Benzo[a]piren in Toksisitesi B(a)P ın insan ve hayvanlarda deri, akciğer, meme, özafagus, pankreas, mide, kolon, safra kesesi, prostat ve servikal kanserlere neden olan ajan olduğu gösterilmiştir. İnsanların B(a)P a; 47

61 besinlerle μg/kişi/gün dozda etkin kaldığı bildirilmiştir. B(a)P ile kontamine olmuş besinlerin sürekli alınımı çeşitli organlarda kanser riskini önemli oranda arttırmaktadır. 122 Deney hayvanı çalışmaları B(a)P a soluma yoluyla etkin kalmanın solunum sistemi tümörü ve ağızdan etkin kalmanın mide tümörü, lösemi ve akciğer tümörlerine neden olduğunu ortaya koymuştur. Son toksikoloji ve epidemiyolojik çalışmalara göre gebeliğin kritik evrelerinde PAH lara etkin kalma yavrulamayı ve gelişim etkilerini baskılayıcı sonuçlara neden olabilir. Çalışmalar B(a)P a ağızdan etkin kalmanın tekrar gebe kalmayı ve fertilitede azalmaya neden olduğunu gösterilmiştir. B(a)P a ağız yoluyla etkin kalma deneklerde bir defada doğan yavru sayısını azaltır ve ayrıca yavruların vücut ağırlıklarında düşüşe neden olmaktadır. 121 Bazı yiyecek türlerindeki B(a)P düzeylerinin 0.09 mg/kg dan 30 mg/kg a kadar olduğu bildirilirken özellikle mangalda pişirilen etlerde yüksek miktarlarda B(a)P bulunması nedeniyle (8 mg/kg) toplam PAH ların beslenmeyle ilgili girdinin hemen hemen 2 mg/kg-besin olduğu tahmin edilmektedir. Sudaki miktar 13 mg/l B(a)P a kadar değişebilir. 121 Besinlerde, çalışma ortamlarında ve çevrede bulunabilen çevresel kirletici olan B(a)P, sitokrom P450 ve epoksit hidroksilaz enzimlerince metabolik aktivasyona gereksinim duyan bir prokarsinojendir. 123 B(a)P biyolojik sistemlerde mutajenik ve karsinojenik etkilerini göstermeden önce reaktif ara ürünleri oluşturmak için metabolik aktivasyona uğrar. B(a)P ın mutajenik ve karsinojenik etkisinin karışık fonksiyonlu oksidazlar aracılığıyla ortaya çıktığı kabul edilir. Bu süreç sonunda karsinojenik B(a)P-diolepoksitler oluşur ve 48

62 bunlar hücresel makro moleküllere bağlanırlar. Bu bağlanma sonucunda B(a)P mutajenik ve karsinojenik etkiler göstermektedir. Buna ilaveten; B(a)P ın radikal katyonik formları hem metabolizma hem de metabolik aktivasyonda işe karışabilir. Bu durum tümör başlangıcının mekanizmasında anahtar rol oynayan DNA adduct larının oluşmasına yol açar. DNA adduct ları, DNA replikasyonundan önce onarılmazlarsa nükleotid değişimlerine, nükleotid eksilmelerine ve kromozomların yeniden düzenlenmesine yol açarlar. Bu mutasyonlar transkripsiyon ve translasyona uğrarlarsa protein yapısının ve fonksiyonunun değişimine ve sonunda kansere yol açacaklardır

63 3. GEREÇ VE YÖNTEM 3.1. Deney Hayvanları ve Gruplama Bu çalışmada duktus epididimis ve duktus deferens dokularındaki yapısal değişiklikleri incelemek amacıyla Gazi Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Yetiştirme ve Deneysel Araştırma Merkezi nden (GÜDAM) sağlanan Wistar Albino cinsi 36 adet, gram ağırlığında erkek sıçan kullanıldı. Deney süresince laboratuvar sıcaklığı ortalama 22 C, nisbi nem %50 olarak ayarlandı. Herbirine altı adet sıçan konulabilen özel kafesler kullanıldı. Kafesler düzenli olarak temizlendi. Deneklere içme suyu verildi ve standart yem ile sınırsız beslendiler. Işık 12 saat karanlık, 12 saat aydınlık olacak şekilde sağlandı. Denekler 6 gruba ayrıldılar: 1.Grup: Kontrol grubu (n=6) 2.Grup: Mısır yağı uygulanan Sham kontrol grubu (1ml/kg/gün) (n=6) 3. Grup: DMSO uygulanan Sham kontrol grubu (1ml/kg/gün) (n=6) 4. Grup: BaP uygulanan grup (10mg/kg/gün) (n=6) 5. Grup: Curcumin uygulanan grup (100mg/kg/gün) (n=6) 6. Grup: Curcumin+BaP uygulanan grup (10mg/kg/gün+100mg/kg/gün) (n=6) 50

64 3.2. Deneyin Yapılışı Benzo(a)piren mısır yağında, Curcumin ise DMSO içerisinde çözülerek deneklere gavaj yoluyla uygulandı. 0,6 gr Curcumin 15 ml DMSO içerisinde çözdürüldü. Curcumin 100 ml/kg/gün dozunda deneklere gavaj yoluyla verildi. 15 ml mısır yağı içerisine hassas terazi ile ölçülen 0.06 gram Benzo(a)piren karıştırılarak çözdürüldü. BaP 10ml/kg/gün dozunda deneklere gavaj yoluyla uygulandı. Tüm uygulamalar 6 hafta süresince her gün aynı saatte yapıldı. Deneklerin vücut ağırlıkları her gün ölçülerek kaydedildi. Son doz uygulamasını izleyen 6 haftalık süre bitiminde yüksek doz anestezi altında feda edilen deneklerin duktus epididimis ve duktus deferens dokuları alındı. Bu dokuların ağırlıkları ölçülerek kaydedildi. Dokular histolojik izleme yöntemlerinden geçirilerek parafin bloklar hazırlandı. Bloklardan alınan kesitlere Hematoksilen-Eozin ve Masson un üçlü boyaları uygulanarak resimlendirildi Işık Mikroskobik Yöntem Duktus epididimis ve duktus deferens doku örnekleri ışık mikroskobik inceleme için %10 luk nötral formaldehit solüsyonunda tespit edildi. Doku örnekleri 72 saat süren tespit işleminin ardından 24 saat akarsuda yıkandı. Dokular fazla suyun uzaklaştırılması için artan derecelerde etil alkol serilerinden (%70, %80, %90, %96, %100) geçirildiler. Dokular bunu izleyerek ksilolde şeffaflandırılıp, parafine gömüldüler. Parafin bloklardan mikrotom ile (Leica SM 2000,Germany) 4µm kalınlığında kesitler alındı ve inceleme için Hematoksilen-eozin ve Masson un üçlü boyama yöntemiyle boyandı. Tüm kesitler bilgisayar donanımlı kamera ataçmanlı foto ışık mikroskopta (DM 4000 B, Leica, 51

65 Weetlar, Germany, DFC 280 Plus Camera, Leica) genel histolojik yapı incelenerek resimleri çekildi Hematoksilen-Eozin Boyama Yöntemİ Boya Solüsyonlarının Hazırlanışı: 1-Harris in Hematoksilen Solüsyonu Hematoksilen 1 gr %96 lık Alkol 10 ml Potasyum Alüm (Alüminyum potasyum sülfat) 20 gr Distile su 200 ml Civa oksit 0,5 gr Glasiyal asetik asit 8 ml 2- Eozin Solüsyonu Eozin 1 gr Distile su 100 ml 1 küçük timol kristali Boyama Yöntemi: Bloklardan alınan 4 mikron kalınlığındaki kesitler 70 C etüvde 30 dakika bekletildikten sonra, 2 15 dakika ksilole alınarak parafinden arındırıldılar. Daha sonra lamlar sırasıyla azalan etil alkol serilerinden (%100, 96, 90, 80, 70 ve 60) geçirildiler. 10 dakika süreyle 52

66 akarsuda yıkanıp 10 dakika Harris Hematoksilende bekletilip tekrar akarsuda yıkandılar. %70 alkol ve 2-3 damla glasiyal asetik asitten oluşan karışıma batırılıp akarsuda 10 dakika yıkandılar. Sonrasında 5-10 dakika eozin ile boyanan lamlar 10 dakika akarsuda yıkanıp, artan dereceli etil alkol serilerinden geçirilerek 2 15 dakika ksilole alınıp entellan ile kapatıldılar Masson' un Üçlü Boyama Yöntemi Deney gruplarına ait duktus epididimis ve duktus deferens bloklarından lamlara 4-5 μm kalınlığında kesitler alındı. Kesitler 60 C etüvde 2 saat bekletildikten sonra, 2x5 dakika ksilole alınarak deparifizasyonları sağlandı. 2x3 dakika %100 geçirildikten sonra sırasıyla azalan etil alkol serilerinden geçirildiler. Kesitler daha sonra yıkanarak Harris hemotoksilene 15 dakika etkin bırakıldı. Süre sonunda fazla boyanın arındırılması için akarsuda 5 dakika yıkanan kesitlere Biooptika Masson trikrom (cat: , Lot: 0910, Bio-Optica Milano, ITALY via S. Faustino 58) kiti uygulandı. Kesitlere 10 damla pikrik asit alkol solüsyonu (regent C) damlatıldı ve 4 dakika bekletildi. Daha sonra, dokular hızlıca (3-4 saniye) distile suda çalkalanarak her bir kesite 10 damla asit fuksin (regent D) damlatılarak yine 4 dakika bekletildi. Camlar distile suyla yıkanarak, üzerlerine 10 damla fosfomolibitik asit solüsyonu (regent E) damlatılarak 10 dakkika bekletildi. Yıkama yapılmadan, camlar silkelendi ve 10 damla anilin mavisi (regent F) damlatılarak 5 dakika bekletildi. Son olarak, camlar distile suda yıkanarak artan etil alkol serilerinden geçirildi ve ksilol de bekletildi ve entellanla kapatıldı. 53

67 3.4. İstatistiksel Yöntem İstatistiksel değerlendirme yapabilmek ereğiyle tüm kontrol grupları ve deney gruplarının vücut ağırlıkları, deney başlangıcından sonuna değin her gün ölçüldü, deney bitiminde ise duktus epididimis ve duktus deferens kuru ağırlıkları ölçülerek kaydedildi. Verilerin analizi Windows için SPSS 18.0 paket programında yapıldı. Gruplar arasındaki vücut ağırlığı ile duktus epididimis ve duktus deferens kuru ağırlıklarının verileri karşılaştırılarak, sürekli ölçümlü değişkenlerin dağılımının normale uygun olup olmadığı Shapiro Wilk testi ile araştırıldı. Tanımlayıcı istatistikler ortanca (25-75) yüzde olarak gösterildi. Her denekten Hematoksilen-Eozin ile boyanan kesitlerden gelişigüzel seçilen altı alanda ve her doku için altı noktadan epitel boyu, tüm duvar kalınlığı ve tübül çapları ölçüldü. Gruplar arasındaki epitel boyu, tüm duvar kalınlığı ve tübül çaplarının kalınlıkları ortanca değerleri yönünden farkın önemliliği için Kruskal Wallis testi ile değerlendirildi. Normalite testinin sonuçlarına göre parametrik (ANOVA, Post hoc: Bonferroni) ya da parametrik olmayan (Kruskal Wallis Varyans Analizi, POST HOC: Bonferroni Düzeltmeli Mann Whitney U, Tukey Çoklu Testi) testler uygulandı. p<0,05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. 54

68 4. BULGULAR 4.1. Işık Mikroskobik Bulgular Duktus Epididimis Dokusuna Ait Hematoksilen-Eozin Boyama Bulguları: Kontrol grubuna ait küçük büyütmeli resimlerde epididimis epitelinin yalancı çok sıralı olduğu, üst yüzde stereosilyalar içerdiği, ara bağ dokusunda kollajen lifler ve kan damarları ile lümende spermiyumlar ilgiyi çekiyordu (Resim 1). Büyük büyütmelerde epitel yalancı çok sıralı prizmatikti ve üst yüzde stereosilyalar ayırt ediliyordu. Lümende spermiyumlar oldukça fazlaydı ve yer yer artık cisimler ayırt ediliyordu (Resim 2). Mısır yağı uygulanan grupta epididimis yapısının kontrollere eşdeş olduğu, küçük ve büyük büyütmeli resimlerde belirgindi (Resim 3,4). BaP uygulanan grupta epitel boyunun yer yer kontrol grubuna benzediği, buna karşın bazı bölgelerde biraz daha uzun olduğu dikkat çekiciydi. Ancak kontrol ve mısır yağı gruplarından ayrıcalıklı olarak lümen içeriğinin azlığı gözlemleniyordu. Lümenlerinde normal yapıdaki spermiyumların yanı sıra, artık cisimlerin diğer gruplara karşın daha fazla olduğu belirgindi. Yer yer spermiyumların epitel yüzeyine dönük konumlandığı da ayırt ediliyordu (Resim 5,6). DMSO uygulanan grupta da yapının kontrol ve mısır yağı uygulanan gruplara eşdeş olduğu ilgiyi çekiyordu (Resim 7,8). 55

69 Curcumin uygulanan grupta da epididimis yapısı kontrol grubuna benzerdi (Resim 9,10). BaP+curcumin uygulanan gruplarda yapının BaP uygulanan gruba karşın biraz daha normale döndüğü ancak epitel boy değişimlerinin bazı bölgelerde hala sürdüğü, yine lümende spermiyumların da kontrol gruplarına karşı biraz daha az olduğu gözlemlendi (Resim 11,12). Duktus Epididimis Dokusuna Ait Masson un Üçlü Boyama Bulguları Hematoksilen-eozin boyamalarındaki tüm grupsal değişimler Masson un üçlü boyama yöntemiyle de belirgin olarak ayırt ediliyordu. Bu boyamada da Hematoksilen-eozin boyamalarından daha belirgin olarak BaP uygulanan grupta normal epitel hücreleri arasındaki apoptotik cisim ve hücreler ilgi çekiciydi (Resim 13, 14, 15, 16, 17, 18). Duktus Deferens Dokusuna Ait Hematoksilen-Eozin Boyama Bulguları Kontrol grubuna ait duktus deferens dokusunda epitelin yalancı çok sıralı olduğu ve apikal yüzde stereosilyaların varlığı belirgin olarak ayırt edilirken, lamina propria da ince kollajen lifler ve bağ dokusu hücreleri belirgindi (Resim 19 A,B). Mısır yağı uygulanan grupta yapının kontrollere eşdeş olduğu dikkati çekiyordu (Resm 20 A,B). BaP uygulanan gruplarda diğer yapıların kontrollere benzemesiyle birlikte, epitel boy yüksekliği ve stereosilyaların daha 56

70 uzun olarak lümene ulaştıkları ve yer yer birbirleriyle birleştikleri ayırt ediliyordu (Resim 21 A,B). 22 A,B). DMSO uygulanan gruplarda yapı kontrole benzerdi (Resim Curcumin uygulanan gruplarda da histolojik yapının kontrole eşdeş olduğu gözleniyordu (Resim 23 A,B). BaP + curcumin uygulanan gruplarda da genel yapının bir parça normale döndüğü izlenirken, stereosilya düzenleniminin BaP uygulanan gruba benzediği ayırt ediliyordu (Resim 24 A,B). Boyama Bulguları Duktus Deferens Dokusuna Ait Masson un Üçlü Duktus deferens dokusuna ait tüm grupların üçlü boyamalarında yapının Hematoksilen-eozin boyamaları ile eşdeş olduğu dikkati çekiyordu (Resim 25, 26, 27, 28, 29, 30). 57

71 Resimler Resim 1. Kontrol grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), kollajen lifler ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor ( Hematoksilen-Eozin 400). 58

72 Resim 2. Kontrol grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), spermiyum ( ), artık cisim ( ) dikkati çekiyor (Hematoksilen- Eozin 1000). 59

73 Resim 3. Mısır yağı grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) izleniyor ( Hematoksilen-Eozin 400). 60

74 Resim 4. Mısır yağı grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000). 61

75 Resim 5. BaP grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ) spermiyum ( ) görülüyor (Hematoksilen-Eosin 400). 62

76 Resim 6. BaP grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), artık cisim ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000). 63

77 Resim 7. DMSO grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 400). 64

78 Resim 8. DMSO grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) gözlemleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000). 65

79 Resim 9. Curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler( )izleniyor (Hematoksilen-Eosin 400). 66

80 Resim 10. Curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) dikkati çekiyor (Hematoksilen-Eosin 1000). 67

81 Resim 11. BaP+curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), damar ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 400). 68

82 Resim 12. BaP+curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) izleniyor (Hematoksilen-Eosin 1000). 69

83 Resim 13. Kontrol grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollojen lifler ( ) dikkati çekiyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 70

84 Resim 14. Mısır yağı grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 71

85 Resim 15. BaP grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) görülüyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 72

86 Resim 16. DMSO grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 73

87 Resim 17. Curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) görülüyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 74

88 Resim 18. BaP+curcumin grubu duktus epididimis dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), spermiyum ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 75

89 A B Resim 19. A,B. Kontrol grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), lamina propria ( ), kollajen lifler ( ) dikkati çekiyor (A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000). 76

90 A B Resim 20 A,B. Mısır yağı grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) izleniyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen- Eozin 1000). 77

91 A B Resim 21 A,B. BaP grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) gözleniyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000). 78

92 A B Resim 22 A, B. DMSO grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) dikkati çekiyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen- Eozin 1000). 79

93 A B Resim 23 A,B. Curcumin grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) izleniyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen- Eozin 1000). 80

94 A B Resim 24 A,B. BaP+curcumin grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) görülüyor ( A- Hematoksilen-Eozin 400, B- Hematoksilen-Eozin 1000). 81

95 Resim 25. Kontrol grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), kollajen lifler ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 82

96 Resim 26. Mısır yağı grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) gözleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 83

97 Resim 27. BaP grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ), lamina propria ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 84

98 Resim 28. DMSO grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) izleniyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 85

99 Resim 29. Curcumin grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) dikkati çekiyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 86

100 Resim 30. BaP grubu duktus deferens dokusuna ait kesitlerde; epitel ( ), stereosilya ( ) görülüyor ( Masson un üçlü boyama yöntemi 400). 87

101 4.2. İstatistiksel Bulgular Çalışmamızda istatistiksel olarak vücut ağırlıkları ile duktus epididimis ve duktus deferens dokuları kuru ağırlıkları karşılaştırıldı. Yapılan ölçümler sonucunda vücut ağırlıkları değerlendirildiğinde, uygulanan yöntemlerin erkek vücut ağırlıkları üzerinde etkisi olduğu, curcumin gruplarının diğer gruplarla karşılaştırıldığında vücut ağırlıklarında azalma olduğu saptandı. (p<0,05) (Grafik 1). Gruplar arasında duktus epididimis ağırlıkları değerlendirildiğinde, istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık izlenmedi (p>0,05) (Grafik 2). Yine gruplar duktus deferens ağırlıkları yönünden değerlendirildiğinde, istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık görülmedi (p>0,05) (Grafik 3). Tüm duvar çapı yönünden yapılan değerlendirmede gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktu (p>0,05) (Grafik 4A,B). Gruplar arasında epitel boyu karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık görülmemişti (p>0.05) (Grafik 5A,B). Tübül çapları gruplar arasında değerlendirildiğinde ise yine anlamlı bir farklılık yoktu. (p>0.05) (Grafik 6A,B). 88

102 Grafikler AĞIRLIK AĞIRLIK Grafik 1. Gruplar arasında Wistar albino cinsi erkek sıçanların vücut ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi. 89

103 0,45 0,4 0,35 0,3 0,25 0,2 0,15 0,1 0,05 0 Epididimis Sağ Epididimis Sol Grafik 2.Gruplar arasında Wistar albino cinsi erkek sıçanların duktus epididimis dokusu ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi. 0,45 0,4 0,35 0,3 0,25 0,2 0,15 0,1 0,05 0 Deferens Sağ Deferens Sol Grafik 3. Gruplar arasında Wistar albino cinsi erkek sıçanların duktus deferens dokusu ağırlıklarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi. 90

104 Deferens Deferens Tüm Duvar , , , ,5 620 Grafik 4A. Gruplar arasında tüm duvar çapı ortalamalarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Tüm Duvar 800,00 700,00 600,00 500,00 400,00 300,00 200,00 100,00 0,00 Kontrol Mısır Yağı Bap DMSO Curcumin Bap+Curcu min Min. 583,48 590,88 601,34 593,94 589,86 610,95 1.Çeyrek 607,61 593,12 602,09 596,81 592,84 613,45 Median 621,54 617,53 619,10 615,80 617,24 621,28 3.Çeyrek 641,04 650,33 645,56 648,76 652,30 633,09 Max. 648,72 662,62 657,66 661,36 662,02 633,43 Grafik 4B. Gruplar arasında tüm duvar çapı ortalamalarında %5 lik hata çubukları ile betimleyici istatistikler 91

105 Deferens Deferens Epitel Boyu 40 39, , , ,5 Grafik 5A. Gruplar arasında epitel boyu ortalamalarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Epitel Boyu 60,00 50,00 40,00 30,00 20,00 10,00 0,00 Kontrol Mısır Yağı Bap DMSO Curcumin Bap+Curc umin Min. 30,49 34,26 36,71 34,47 34,27 33,62 1.Çeyrek 35,56 35,17 37,18 34,93 35,79 34,34 Median 38,10 37,94 40,19 38,23 37,92 35,93 3.Çeyrek 41,11 39,80 41,83 40,38 39,76 44,92 Max. 42,77 42,28 42,84 41,08 41,60 45,93 Grafik 5B. Gruplar arasında epitel boyu ortalamalarında %5 lik hata çubukları ile betimleyici istatistikler 92

106 Epididimis Epididimis Tübül Çapı 16,283 16,282 16,281 16,28 16,279 16,278 16,277 Grafik 6A. Gruplar arasında tübül çapı ortalamalarının istatistiksel olarak değerlendirilmesi Tübül Çapı 20,00 18,00 16,00 14,00 12,00 10,00 8,00 6,00 4,00 2,00 0,00 Kontrol Mısır Yağı Bap DMSO Curcumin Bap+Curcu min Min. 14,16 15,25 14,62 15,22 15,45 15,00 1.Çeyrek 15,88 15,60 15,29 15,45 15,57 15,71 Median 16,61 16,42 16,28 16,37 16,34 16,06 3.Çeyrek 16,89 16,87 17,27 17,01 16,89 17,29 Max. 16,99 17,06 17,96 17,29 17,12 17,35 Grafik 6B. Gruplar arasında tübül çapı ortalamalarında %5 lik hata çubukları ile betimleyici istatistikler 93

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI KRONİK CEP TELEFONU RADYASYONU VE KORUMA AMAÇLI UYGULANAN MELATONİN İN DUCTUS EPİDİDİMİS VE DUCTUS DEFERENS E ETKİSİ

Detaylı

Üreme (Reprodüksiyon)

Üreme (Reprodüksiyon) VEYSEL TAHİROĞLU ÜREME ORGANLARI Üreme organları üremeye ilişkin işlevlerin (gametlerin oluşumu, cinsel birleşme, gebelik, doğum vs.) gerçekleşmesini sağlayan organlardır. Üreme (Reprodüksiyon) Tüm canlıların

Detaylı

ÜREME SİSTEMİ (Systema genitalia)

ÜREME SİSTEMİ (Systema genitalia) ÜREME SİSTEMİ (Systema genitalia) Neslin devamında kadın genital organlarının görevi erkek genital organlarının görevinden daha komplekstir. Kadın üreme sistemine ait organlar hem dişi üreme hücresi olan

Detaylı

EŞEY ORGANLARI VE EŞEY HÜCRELERİNİN OLUŞUMU

EŞEY ORGANLARI VE EŞEY HÜCRELERİNİN OLUŞUMU ERKEK ÜREME SİSTEMİ EŞEY ORGANLARI VE EŞEY HÜCRELERİNİN OLUŞUMU ERKEK ÜREME SİSTEMİ Başlıca dört ana yapıdan oluşur; Testisler Genital kanallar Yardımcı bezler Penis TESTİSLER Testisler, hormon ve eşey

Detaylı

ÜREME SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ DOÇ.DR.MİTAT KOZ

ÜREME SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ DOÇ.DR.MİTAT KOZ ÜREME SİSTEMİ FİZYOLOJİSİ DOÇ.DR.MİTAT KOZ Kadın ve erkek üreme sistemi dölün üretilmesi amacı ile özelleşmiş özel organlardan oluşmaktadır. Bazı üreme organları cinsiyet hücrelerini üretir, diğerleri

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI CEP TELEFONU RADYASYONUNDA MELATONİN KULLANILMASININ TESTİS DOKUSUNA OLASI KORUYUCU ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Özlem

Detaylı

Hücre. 1 µm = 0,001 mm (1000 µm = 1 mm)!

Hücre. 1 µm = 0,001 mm (1000 µm = 1 mm)! HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücre Hücre: Tüm canlıların en küçük yapısal ve fonksiyonel ünitesi İnsan vücudunda trilyonlarca hücre bulunur Fare, insan veya filin hücreleri yaklaşık aynı büyüklükte Vücudun büyüklüğü

Detaylı

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111

HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ. YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111 HAYVANSAL HÜCRELER VE İŞLEVLERİ YRD. DOÇ. DR. ASLI SADE MEMİŞOĞLU RESİM İŞ ZEMİN KAT ODA: 111 asli.memisoglu@deu.edu.tr KONULAR HAYVAN HÜCRESİ HAYVAN, BİTKİ, MANTAR, BAKTERİ HÜCRE FARKLARI HÜCRE ORGANELLERİ

Detaylı

ERKEK EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ ve OLGUNLAŞMASI. Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU

ERKEK EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ ve OLGUNLAŞMASI. Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU ERKEK EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ ve OLGUNLAŞMASI Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU Embriyoloji, genel anlamıyla canlıların oluşmasını ve gelişmesini inceleyen bir bilim dalıdır. İnsan ve memeli hayvanların

Detaylı

GENİTAL SİSTEM EMBRİYOLOJİSİ

GENİTAL SİSTEM EMBRİYOLOJİSİ GENİTAL SİSTEM EMBRİYOLOJİSİ Prof. Dr. Bülent AHISHALI İstanbul Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Primordial germ hücreleri 2. haftada epiblastta oluşur 3. haftada yolk kesesi duvarına

Detaylı

DİŞİ EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ OLGUNLAŞMASI. Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU

DİŞİ EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ OLGUNLAŞMASI. Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU DİŞİ EŞEY HÜCRELERİNİN GELİŞMESİ OLGUNLAŞMASI Doç. Dr. A. Gürol BAYRAKTAROĞLU OVOGENEZİS Dişi eşey hücresinin gelişip olgunlaşmasına ovogenezis denir. Spermatogenezisteki gibi çoğalma, büyüme ve olgunlaşma

Detaylı

Prenatal devre insan ve memeli hayvanlarda uterus içerisinde geçer. Kanatlı hayvanlarda ise yumurta içinde kuluçkada geçen devredir.

Prenatal devre insan ve memeli hayvanlarda uterus içerisinde geçer. Kanatlı hayvanlarda ise yumurta içinde kuluçkada geçen devredir. Embriyoloji, genel anlamıyla canlıların oluşmasını ve gelişmesini inceleyen bir bilim dalıdır. İnsan ve memeli hayvanların doğumdan önceki, kanatlı hayvanların ise kuluçka dönemindeki hayatını inceler.

Detaylı

Epitel hücreleri glikokaliks denen glikoprotein örtüsü ile çevrilidir. Epitel hücrelerinin birbirine yapışmasını sağlar. Epitel hücrelerinin üzerine

Epitel hücreleri glikokaliks denen glikoprotein örtüsü ile çevrilidir. Epitel hücrelerinin birbirine yapışmasını sağlar. Epitel hücrelerinin üzerine EPİTEL DOKU EPİTEL DOKU Birbirine bitişik hücrelerden yapılmıştır. Hücreler arası madde çok azdır. Ektoderm, mezoderm ve endoderm olmak üzere her üç embriyon yaprağından köken alır. Epitel dokusu mitoz

Detaylı

Özofagus Mide Histolojisi

Özofagus Mide Histolojisi Özofagus Mide Histolojisi Sindirim kanalını oluşturan yapılar Gastroıntestınal kanal özafagustan başlayıp anüse değin devam eden değişik çaptaki bir borudur.. Ağız, Farinks (yutak), özafagus(yemek borusu),

Detaylı

Dr. Ayşin ÇETİNER KALE

Dr. Ayşin ÇETİNER KALE Dr. Ayşin ÇETİNER KALE İç genital organlar (Organa genitalia feminina interna) Ovarium Tuba uterina Uterus Vagina Tuba Uterina Ovarium Uterus Vagina Ovarium Dişi germ hücrelerini barındırır Östrojen ve

Detaylı

ÜREME FİZYOLOJİSİ 19/11/2015. ÜREME SİSTEMİ FiZYOLOJİSİ. Erkek Üreme Organları Fizyolojisi. ÜREME SİSTEMİ FiZYOLOJİSİ

ÜREME FİZYOLOJİSİ 19/11/2015. ÜREME SİSTEMİ FiZYOLOJİSİ. Erkek Üreme Organları Fizyolojisi. ÜREME SİSTEMİ FiZYOLOJİSİ ÜREME SİSTEMİ FiZYOLOJİSİ ÜREME FİZYOLOJİSİ Müge BULAKBAŞI Yüksek Hemşire İnsanların, nesillerini devam ettirebilmeleri için, kadın ve erkek cinsine ihtiyaç vardır. İnsanların üreme sistemi, ergenlik dönemiyle

Detaylı

LEPTİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN TESTİS GERM HÜCRELERİNE ETKİSİNİN IŞIK MİKROSKOBİ DÜZEYİNDE İNCELENMESİ

LEPTİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN TESTİS GERM HÜCRELERİNE ETKİSİNİN IŞIK MİKROSKOBİ DÜZEYİNDE İNCELENMESİ T.C. PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANA BİLİM DALI LEPTİNİN YENİDOĞAN SIÇANLARIN TESTİS GERM HÜCRELERİNE ETKİSİNİN IŞIK MİKROSKOBİ DÜZEYİNDE İNCELENMESİ (Yüksek

Detaylı

DİŞİ ÜREME ORGANLARI

DİŞİ ÜREME ORGANLARI DİŞİ ÜREME ORGANLARI Dişi üreme organları dişi gamet hücresi ovumu (yumurtayı) üreten ovaryumlar ile ovumun döllendiği, döllenme sonrasında gebeliğin şekillendiği ve gelişen yavrunun dışarı çıkarıldığı

Detaylı

MEZODERMDEN MEYDANA GELENLER

MEZODERMDEN MEYDANA GELENLER MEZODERMDEN MEYDANA GELENLER ÜROGENİTAL SİSTEMİN GELİŞMESİ İntermedier mezodermin ürogenital plak adı verilen bölgesinden meydana gelir.( Sidik kesesi ve üretra epiteli hariç ) Önce üriner sistem sonra

Detaylı

ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA DOKSORUBİSİN İLE OLUŞTURULAN TESTİS HASARI ÜZERİNE L-KARNİTİNİN ETKİSİ

ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA DOKSORUBİSİN İLE OLUŞTURULAN TESTİS HASARI ÜZERİNE L-KARNİTİNİN ETKİSİ T.C. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA DOKSORUBİSİN İLE OLUŞTURULAN TESTİS HASARI ÜZERİNE L-KARNİTİNİN ETKİSİ YÜKSEK

Detaylı

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM

GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM GENEL SORU ÇÖZÜMÜ ENDOKRİN SİSTEM 1) Aşağıdaki hormonlardan hangisi uterusun büyümesinde doğrudan etkilidir? A) LH B) Androjen C) Östrojen Progesteron D) FUH Büyüme hormonu E) Prolaktin - Testosteron 2)

Detaylı

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri

DOKU. Dicle Aras. Doku ve doku türleri DOKU Dicle Aras Doku ve doku türleri Doku Bazı özel görevler üstlenmiş hücre topluluklarıdır. Bir doku aynı yönde özelleşmiş hücre ve hücreler arası maddelerin bir araya gelmesiyle oluşmuştur. İntrauterin

Detaylı

II.Hayvansal Dokular. b.bez Epiteli 1.Tek hücreli bez- Goblet hücresi 2.Çok hücreli kanallı bez 3.Çok hücreli kanalsız bez

II.Hayvansal Dokular. b.bez Epiteli 1.Tek hücreli bez- Goblet hücresi 2.Çok hücreli kanallı bez 3.Çok hücreli kanalsız bez II.Hayvansal Dokular Hayvanların embriyonik gelişimi sırasında Ektoderm, Mezoderm ve Endoderm denilen 3 farklı gelişme tabakası (=germ tabakası) bulunur. Bütün hayvansal dokular bu yapılardan ve bu yapıların

Detaylı

07.11.2014. Fetus Fizyolojisi. 10.Sınıf Kadın Sağlığı Hastalıkları ve Bakımı

07.11.2014. Fetus Fizyolojisi. 10.Sınıf Kadın Sağlığı Hastalıkları ve Bakımı 10.Sınıf Kadın Sağlığı Hastalıkları ve Bakımı 8.Hafta ( 03-07 / 11 / 2014 ) FETUS FİZYOLOJİSİ 1.Embriyonun Gelişmesi 1.) Plasenta 2.) Amnion Kesesi ve Amnion Sıvısı Slayt No: 9 1.) EMBRİYONUN GELİŞMESİ

Detaylı

Örtü Epiteli Tipleri:

Örtü Epiteli Tipleri: Tek Katlı: Tek Katlı Yassı Epitel Tek Katlı Kübik Epitel Tek Katlı Prizmatik Örtü Epiteli Tipleri: Basit Kinosilyalı Çizgili Kenarlı Yalancı Çok Katlı( Psödostratifiye) Prizmatik Epitel Çok Katlı: Çok

Detaylı

ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA METOTREKSAT KAYNAKLI TESTİS HASARINDA KURKUMİNİN ETKİSİ

ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA METOTREKSAT KAYNAKLI TESTİS HASARINDA KURKUMİNİN ETKİSİ T.C. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA METOTREKSAT KAYNAKLI TESTİS HASARINDA KURKUMİNİN ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ

Detaylı

ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ. Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli

ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ. Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli ENDOTEL YAPISI VE İŞLEVLERİ Doç. Dr. Esra Atabenli Erdemli Endotel, dolaşım sistemini döşeyen tek katlı yassı epiteldir. Endotel hücreleri, kan damarlarını kan akımı yönünde uzunlamasına döşeyen yassı,

Detaylı

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler

ENDOKRİN BEZ EKZOKRİN BEZ. Tiroid bezi. Deri. Hormon salgısı. Endokrin hücreler Kanal. Kan akımı. Ter bezi. Ekzokrin hücreler ENDOKRİN SİSTEM Endokrin sistem, sinir sistemiyle işbirliği içinde çalışarak vücut fonksiyonlarını kontrol eder ve vücudumuzun farklı bölümleri arasında iletişim sağlar. 1 ENDOKRİN BEZ Tiroid bezi EKZOKRİN

Detaylı

Erkek genital sistem Dişi genital sistem

Erkek genital sistem Dişi genital sistem Genital Sistem Bu sistem, eşey (gonad) hücrelerini yapan ana organlar bu hücreleri ileten yollar bu yollara salgılarını akıtan bezler dış genital organlardan oluşur. Erkek genital sistem Dişi genital sistem

Detaylı

İNSANDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞME

İNSANDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞME İNSANDA ÜREME, BÜYÜME VE GELİŞME Canlıların kendine benzer yavrular oluşturmasına üreme denir. Üreme tüm canlılar için ortak özellik olup canlının neslinin devamlılığını sağlar. Canlılar neslini devam

Detaylı

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU

11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU 11. SINIF KONU ANLATIMI 32 DUYU ORGANLARI 1 DOKUNMA DUYUSU DUYU ORGANLARI Canlının kendi iç bünyesinde meydana gelen değişiklikleri ve yaşadığı ortamda mevcut fiziksel, kimyasal ve mekanik uyarıları alan

Detaylı

EMBRİYOLOJİ VE GENETİK DERSİNE GİRİŞ ARŞ. GÖR. KEVSER İLÇİOĞLU

EMBRİYOLOJİ VE GENETİK DERSİNE GİRİŞ ARŞ. GÖR. KEVSER İLÇİOĞLU EMBRİYOLOJİ VE GENETİK 1 DERSİNE GİRİŞ ARŞ. GÖR. KEVSER İLÇİOĞLU 2/16 EMBRİYOLOJİ NEDİR? Embriyoloji; zigottan, hücreler, dokular, organlar ile tüm vücudun oluşmasına kadar geçen ve doğuma kadar devam

Detaylı

ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA LİTYUM KARBONAT İLE OLUŞTURULAN TESTİS HASARI ÜZERİNE E VİTAMİNİNİN ETKİSİ

ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA LİTYUM KARBONAT İLE OLUŞTURULAN TESTİS HASARI ÜZERİNE E VİTAMİNİNİN ETKİSİ T.C. ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI ERİŞKİN ERKEK SIÇANLARDA LİTYUM KARBONAT İLE OLUŞTURULAN TESTİS HASARI ÜZERİNE E VİTAMİNİNİN ETKİSİ

Detaylı

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ...

BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ... BÖLÜM I HÜCRE FİZYOLOJİSİ... 1 Bilinmesi Gereken Kavramlar... 1 Giriş... 2 Hücrelerin Fonksiyonel Özellikleri... 2 Hücrenin Kimyasal Yapısı... 2 Hücrenin Fiziksel Yapısı... 4 Hücrenin Bileşenleri... 4

Detaylı

BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2

BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2 İÇİNDEKİLER Sayfa BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2 CANLILARIN OLUŞUMU... 5 CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ... 9 CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI... 11 SİSTEMATİK... 13 BİTKİ VE HAYVANLARIN

Detaylı

*Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir.

*Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir. Fen ve Teknoloji 1. Ünite Özeti Hücre Canlılarda Üreme, Büyüme ve Gelişme. *Canlıların canlılık özelliği gösteren en küçük yapı birimine hücre denir. *Hücrenin temel kısımları: hücre zarı, sitoplâzma ve

Detaylı

Ürogenital sisteme giriş

Ürogenital sisteme giriş Ürogenital sisteme giriş Dr. Ayşin ÇETİNER KALE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İSTANBUL TIP FAKÜLTESİ ANATOMİ ANABİLİM DALI SYSTEMA UROGENITALE ORGANA URINARIA (organa uropoetica) ORGANA GENITALIA Systema genitale

Detaylı

Anatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri

Anatomik Sistemler. Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri Anatomik Sistemler Hastalıklar Bilgisi Ders-2 İskelet-Kas-Sinir Sistemleri Anatomik Sistem İskelet Sistemi İskeletin Görevleri Vücuda şekil verir. Vücuda destek sağlar. Göğüs kafes ve kafatası kemikleri

Detaylı

MENSTURASYON VE HORMONLAR

MENSTURASYON VE HORMONLAR MENSTURASYON VE HORMONLAR İLK ADET KANAMASI" Çocukluk çağından ergenlik çağına geçiş döneminde, ortalama olarak 12.5 yaşında kız çocuğu ilk adet kanamasını görür. Bu "ilk kanama" henüz yumurtlama süreci

Detaylı

Şekil 1. Mitoz bölünmenin profaz evresi.

Şekil 1. Mitoz bölünmenin profaz evresi. KONU 9. HÜCRE BÖLÜNMESİ MİTOZ BÖLÜNME Mitoz bölünme tek hücreli canlılardan, çok hücreli canlılara ve insana kadar birçok canlı grubu tarafından gerçekleştirilebilir. Mitoz bölünme sonunda bölünen hücrelerden

Detaylı

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ

DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ DÖNEM 2- I. DERS KURULU AMAÇ VE HEDEFLERİ Kan, kalp, dolaşım ve solunum sistemine ait normal yapı ve fonksiyonların öğrenilmesi 1. Kanın bileşenlerini, fiziksel ve fonksiyonel özelliklerini sayar, plazmanın

Detaylı

KAS DOKUSU. Kontraksiyon özelliği gelişmiş hücrelerden oluşur Kas hücresi : Fibra muskularis = Kas teli = Kas iplikleri

KAS DOKUSU. Kontraksiyon özelliği gelişmiş hücrelerden oluşur Kas hücresi : Fibra muskularis = Kas teli = Kas iplikleri KAS DOKUSU Kontraksiyon özelliği gelişmiş hücrelerden oluşur Kas hücresi : Fibra muskularis = Kas teli = Kas iplikleri Kasın Fonksiyonu Hareket Solunum Vücut ısısının üretimi İletişim Organların kontraksiyonu

Detaylı

Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU

Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU EXTRAEMBRİYONAL KESELERİN MEYDANA GELİŞİ Zigottan sonraki gelişmelerle uterusa ulaşmış olan blastosist in intrauterin tesirlere ve dış basınçlara karşı korunması gerekir.

Detaylı

ÜREME SİSTEMİNİN FİZYOLOJİSİ

ÜREME SİSTEMİNİN FİZYOLOJİSİ ÜREME SİSTEMİNİN FİZYOLOJİSİ OVUM VE SPERM Bireysel genetik özellikler her vücut hücresinde vardır Genetik özelliklerin nesilden nesile geçişi ovum ve spermium tarafından olur. Oogonia ve spermatogonia

Detaylı

Erkek üreme sistemi. Prof. Dr. İlksin Pişkin

Erkek üreme sistemi. Prof. Dr. İlksin Pişkin Erkek üreme sistemi Prof. Dr. İlksin Pişkin Erkek üreme sistemi Testisler Spermatozoonları ileten yollar Tubuli rekti, rete testis, duktuli efferentes, duktus epididimis, duktus deferentes, duktus ejakülatoryus

Detaylı

Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Kliniği

Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Kliniği Ergenlik Dr. İhsan ESEN Fırat Üniversitesi Hastanesi Çocuk Endokrinoloji Kliniği Nelerden konuşacağız? Ergenlik nedir? Ergenlik sürecinde vücutta nasıl değişiklikler olur? Üreme organları nelerdir ve nasıl

Detaylı

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı

HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücrenin fiziksel yapısı. Hücre membranı proteinleri. Hücre membranı Hücrenin fiziksel yapısı HÜCRE FİZYOLOJİSİ Hücreyi oluşturan yapılar Hücre membranı yapısı ve özellikleri Hücre içi ve dışı bileşenler Hücre membranından madde iletimi Vücut sıvılar Ozmoz-ozmmotik basınç

Detaylı

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin

HİSTOLOJİ. DrYasemin Sezgin HİSTOLOJİ DrYasemin Sezgin HİSTOLOJİ - Canlı vücudunu meydana getiren hücre, doku ve organların çıplak gözle görülemeyen (mikroskopik) yapılarını inceleyen bir bilim koludur. - Histolojinin sözlük anlamı

Detaylı

ERKEK ÜREME SİSTEMİ HİSTOLOJİSİ

ERKEK ÜREME SİSTEMİ HİSTOLOJİSİ ERKEK ÜREME SİSTEMİ HİSTOLOJİSİ Prof. Dr. Bülent AHISHALI Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Erkek Üreme Sistemi Testis Genital kanallar İntratestiküler Ekstratestiküler Yardımcı bezler Seminal veziküller

Detaylı

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI

T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI GONADOTOKSİSİTEDE ASETİL L-CARNİTİN İN TESTİSTEKİ KORUYUCU ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ Neslihan COŞKUN Tez Danışmanı

Detaylı

ÜRİNER SİSTEMİ. Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP Yrd. Doç. Dr. Önder AYTEKİN

ÜRİNER SİSTEMİ. Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP Yrd. Doç. Dr. Önder AYTEKİN ÜRİNER SİSTEMİ Yrd. Doç. Dr. Kadri KULUALP Yrd. Doç. Dr. Önder AYTEKİN ÜRİNER SİSTEM Vücutta, hücresel düzeyde gerçekleşen kimyasal olaylar sonucunda ortaya çıkan başta üre olmak üzere diğer atık maddeler

Detaylı

GENİTAL SİKLUS Östrus Siklusu

GENİTAL SİKLUS Östrus Siklusu GENİTAL SİKLUS Östrus Siklusu Tanım Purbertiye ulaşan bir dişide hormonların kontrolü (hipotalamus, hipofiz ve ovaryum dan salınan) altında ovaryum ve uterusta meydana gelen değişiklikler Genital siklus

Detaylı

Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU

Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU Doç. Dr. Alev Gürol BAYRAKTAROĞLU EXTRAEMBRİYONAL KESELERİN MEYDANA GELİŞİ VE GÖBEK KORDONU Zigottan sonraki gelişmelerle uterusa ulaşmış olan blastosist in intrauterin tesirlere ve dış basınçlara karşı

Detaylı

Androjenler ve Anabolik Steroidler

Androjenler ve Anabolik Steroidler Androjenler ve Anabolik Steroidler Sentezleri Androjenler kolesterolden sentezlenirler. Testosteron, testisin interstisyel (leydig ) hücrelerinde, 5-Pregnonolon dan sentezlenir. Testosteron salındıktan

Detaylı

Mayoz Bölünmenin Oluşumu

Mayoz Bölünmenin Oluşumu MAYOZ BÖLÜNME NEDİR? 03 Ocak 2012, 23:39 Osman BEDEL MAYOZ BÖLÜNME NEDİR? Kromozom sayılarının nesiller boyu sabit tutulması mayoz bölünme ile sağlanır. Mayoz özel bir hücre bölünmesidir. Bu bölünme ile

Detaylı

Fertilizasyon ve Erken Embriyogenez

Fertilizasyon ve Erken Embriyogenez Fertilizasyon ve Erken Embriyogenez Prof.Dr. Alp Can Histoloji-Embriyoloji ABD Embriyoloji (Gelişim Bilimi) [embriyo=cenin, logos=bilim] Tanımsal (deskriptif embriyoloji) Gelişim mekanizmaları İnsanın

Detaylı

Sıkı bağ dokusu yapısında parankimi yada dalak pulpasını. birbiriyle devamlılık gösteren bölümlere ayıran trabekulaların

Sıkı bağ dokusu yapısında parankimi yada dalak pulpasını. birbiriyle devamlılık gösteren bölümlere ayıran trabekulaların Sıkı bağ dokusu yapısında parankimi yada dalak pulpasını birbiriyle devamlılık gösteren bölümlere ayıran trabekulaların uzandığı fibroelastik bir kapsülle sarılıdır. Dalağın orta çizgisindeki hilumda kapsül

Detaylı

Öğr. Gör. Dr. İlker BÜYÜK, Botanik, 3. Hafta: Bitkisel Dokular KOLONİ VE DOKULAŞMA

Öğr. Gör. Dr. İlker BÜYÜK, Botanik, 3. Hafta: Bitkisel Dokular KOLONİ VE DOKULAŞMA KOLONİ VE DOKULAŞMA Yeryüzünde çok sayıda tek hücreli canlı vardır ve bunlar basit yapılıdır. Oysaki çok hücreli olmak gelişmiş canlı olmanın gereklerindendir. Çünkü tek hücreli bir canlı (örneğin Euglena

Detaylı

Endokrin Sistem. Paratiroid Tiroid Pankreas Surrenal bez. Dr.Murat TOSUN

Endokrin Sistem. Paratiroid Tiroid Pankreas Surrenal bez. Dr.Murat TOSUN Endokrin Sistem Paratiroid Tiroid Pankreas Surrenal bez Dr.Murat TOSUN TİROİD VE PARATİROİD BEZLER Embriyolojik dönemde Tiroid bezi 4. hafta civarında farenks tabanında tuberculum impar ve copula arasındaki

Detaylı

Dr. Ayşin Çetiner Kale

Dr. Ayşin Çetiner Kale Dr. Ayşin Çetiner Kale Fascia superficialis- Camper fasyası Üst (dış) yaprak Yağ dokusundan zengin Scrotum da yağ dokusunu kaybeder ve düz kas liflerinden zenginleşerek, scrotum a buruşuk görünümünü veren

Detaylı

Seminifer kanalın en alt sırasında yerleşmiş ve aralarında mitoz bölünmeler geçirerek devamlı çoğalan hücreler spermatogonyum lardır.

Seminifer kanalın en alt sırasında yerleşmiş ve aralarında mitoz bölünmeler geçirerek devamlı çoğalan hücreler spermatogonyum lardır. SPERMATOGENEZİS Olgun erkek eşey hücresinin meydana gelişidir, (spermatogonyum, primer spermatosit, sekonder spermatosit, spermatid, sperm hücrelerinden ibarettir) Goniyogenezis, spermatositogenezis ve

Detaylı

Sayfa BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2

Sayfa BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2 İÇİNDEKİLER Sayfa BİYOLOJİ VE BİLİMSEL YÖNTEM... 1 Bilim ve Bilimsel Yöntem... 2 CANLILARIN OLUŞUMU... 6 CANLILARIN ORTAK ÖZELLİKLERİ... 11 CANLILARIN SINIFLANDIRILMASI... 13 SİSTEMATİK... 34 BİTKİ VE

Detaylı

Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları. Doç. Dr. Ahmet Özaydın

Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları. Doç. Dr. Ahmet Özaydın Hücre Nükleusu, Nükleus Membranı, Nükleus Porları Doç. Dr. Ahmet Özaydın Nükleus (çekirdek) ökaryotlar ile prokaryotları ayıran temel özelliktir. Çekirdek hem genetik bilginin deposu hem de kontrol merkezidir.

Detaylı

Bağ doku. Mezodermden köken alır. En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir)

Bağ doku. Mezodermden köken alır. En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir) Bağ doku Mezodermden köken alır En Yaygın bulunan dokudur ( Epitel, Kas, Kemik sinir) Bağ dokunun Fonksiyonları Diğer organ ve dokuların Fonksiyonal ve yapısal desteğini sağlar. kan damarları aracılığı

Detaylı

SİSPLATİN TOKSİSİTESİNİN SIÇAN TESTİSİNDE YARATTIĞI HİSTOLOJİK DEĞİŞİMLERE ÇİNKONUN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI (DENEYSEL ÇALIŞMA)

SİSPLATİN TOKSİSİTESİNİN SIÇAN TESTİSİNDE YARATTIĞI HİSTOLOJİK DEĞİŞİMLERE ÇİNKONUN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI (DENEYSEL ÇALIŞMA) T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ SİSPLATİN TOKSİSİTESİNİN SIÇAN TESTİSİNDE YARATTIĞI HİSTOLOJİK DEĞİŞİMLERE ÇİNKONUN ETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI (DENEYSEL ÇALIŞMA) Burcu GÜLTEKİN DOKTORA

Detaylı

Sperm sıvısı ve sperm sıvısının bileşimi

Sperm sıvısı ve sperm sıvısının bileşimi Sperm sıvısı ve sperm sıvısının bileşimi Çiftlik Hayvanlarında Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama Prof Dr Fatin CEDDEN Giriş Sperm sıvısı (semen) spermatozoa ve seminal plazmadan meydana gelir Seminal

Detaylı

Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama

Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama 4. Hafta Prof. Dr. Gürsel DELLAL Dişi üreme organları organları ve fonksiyonarı Dişi kanatlı hayvanların büyük çoğunluğunda, embriyonel dönemde salgılanan Anti Müllerian

Detaylı

a. Segmentasyon Gelişimin başlangıcında hızlı ve birbirini takip eden mitoz bölünmeler gerçekleşir. Bu bölünmelere segmentasyon denir.

a. Segmentasyon Gelişimin başlangıcında hızlı ve birbirini takip eden mitoz bölünmeler gerçekleşir. Bu bölünmelere segmentasyon denir. BÜYÜME VE GELİŞME Zigot ile başlayıp yeni bir birey oluşması ile sonlanan olayların tamamına gelişme denir. Embriyonun gelişimi sırasında, segmentasyon (bölünme), gastrula (hücre göçü),farklılaşma ve organogenez

Detaylı

Dr. Ezgi Öztaş. İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı

Dr. Ezgi Öztaş. İstanbul Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı STREPTOZOTOSİN İLE DİYABET OLUŞTURULAN SIÇANLARDA GLİKLAZİD VE ATORVASTATİN KOMBİNASYON TEDAVİSİNİN ERKEK ÜREME SİSTEMİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI Dr. Ezgi Öztaş İstanbul Üniversitesi, Eczacılık

Detaylı

EŞEYLİ ÜREME EŞEY HÜCRELERİ VE DÖLLENME (FERTİLİZASYON) Eşeysel üreme haploit ve diploit hücrelerin her ikisini de gerektirir.

EŞEYLİ ÜREME EŞEY HÜCRELERİ VE DÖLLENME (FERTİLİZASYON) Eşeysel üreme haploit ve diploit hücrelerin her ikisini de gerektirir. EŞEYLİ ÜREME EŞEY HÜCRELERİ VE DÖLLENME (FERTİLİZASYON) Eşeysel üreme haploit ve diploit hücrelerin her ikisini de gerektirir. Mayoz ve mitoz bölünmelerin olduğu yaşam evreleri vardır. EŞEYLİ ÜREMENİN

Detaylı

D.Ü TIP FAKÜLTESİ DERS YILIDÖNEM II ÜROGENİTAL SİSTEM VE HASTALIKLARIN BİOLOJİK TEMELLERİ DERS KURULU. Doç.Dr.

D.Ü TIP FAKÜLTESİ DERS YILIDÖNEM II ÜROGENİTAL SİSTEM VE HASTALIKLARIN BİOLOJİK TEMELLERİ DERS KURULU. Doç.Dr. D.Ü TIP FAKÜLTESİ 2012-2013 DERS YILIDÖNEM II ÜROGENİTAL SİSTEM VE HASTALIKLARIN BİOLOJİK TEMELLERİ DERS KURULU Doç.Dr.Engin DEVECİ ERKEK GENİTAL SİSTEMİ HİSTOLOJİSİ TESTİS Testis Testis içi genital kanallar

Detaylı

LYS ANAHTAR SORULAR #6. Mitoz ve Mayoz Bölünme Eşeyli ve Eşeysiz Üreme İnsanda Üreme

LYS ANAHTAR SORULAR #6. Mitoz ve Mayoz Bölünme Eşeyli ve Eşeysiz Üreme İnsanda Üreme LYS ANAHTAR SORULAR #6 Mitoz ve Mayoz Bölünme Eşeyli ve Eşeysiz Üreme İnsanda Üreme 1) 2n = 40 kromozomlu memeli türünde, Dişinin ovaryumlarında yumurta hücresi oluşurken anafaz I evresinde gonozomların

Detaylı

Dr. Ayşin Çetiner Kale

Dr. Ayşin Çetiner Kale Dr. Ayşin Çetiner Kale Fascia superficialis- Camper fasyası Üst (dış) yaprak Yağ dokusundan zengin Scrotum da yağ dokusunu kaybeder ve düz kas liflerinden zenginleşerek, scrotum a buruşuk görünümünü veren

Detaylı

ÜRİNER SİSTEM HİSTOLOJİSİ. Prof.Dr.Yusuf NERGİZ

ÜRİNER SİSTEM HİSTOLOJİSİ. Prof.Dr.Yusuf NERGİZ ÜRİNER SİSTEM HİSTOLOJİSİ Prof.Dr.Yusuf NERGİZ SUNUM PLANI Üriner sistem hakkında genel bilgi Böbrek kan dolaşımı Böbrek histofizyolojisi Böbreklerin morfolojik yapısı (Kapsula,korteks,medulla nefron ve

Detaylı

Reprodüktif Endokrinoloji. Prof. Dr. Mithat EVECEN

Reprodüktif Endokrinoloji. Prof. Dr. Mithat EVECEN Reprodüktif Endokrinoloji Prof. Dr. Mithat EVECEN TANIMLAR: Hormon: Yunanca = uyarma, canlandırma, harekete geçirme. Tanım: Bir hücre ya da dokuda sentezlenen ve buralardan kan, lenf ve sinir yoluyla vücudun

Detaylı

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur.

Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur. Kloroform, eter ve benzen gibi organik çözücülerde çözünen bunun yanı sıra suda çözünmeyen veya çok az çözünen organik molekül grubudur. Yağların suda çözünmemesi canlılığın devamı içi önemlidir. Çünkü

Detaylı

HÜCRE #6 HÜCRE İSKELET ELEMANLARI ÇEKİRDEK SELİN HOCA

HÜCRE #6 HÜCRE İSKELET ELEMANLARI ÇEKİRDEK SELİN HOCA HÜCRE #6 HÜCRE İSKELET ELEMANLARI ÇEKİRDEK SELİN HOCA HÜCRE İSKELET ELEMANLARI Sitoplazmanın içinde bulunan özel proteinlerdir. 3 çeşit hücre iskelet elemanı bulunur. Her iskelet elemanının görev ve yapısı

Detaylı

9. SINIF KONU ANLATIMI 5 CANLININ TEMEL BİLEŞENLERİ -İNORGANİK MADDELER 1- SU

9. SINIF KONU ANLATIMI 5 CANLININ TEMEL BİLEŞENLERİ -İNORGANİK MADDELER 1- SU 9. SINIF KONU ANLATIMI 5 CANLININ TEMEL BİLEŞENLERİ -İNORGANİK MADDELER 1- SU Canlıların yapısına katılan maddeler çeşitli özellikler nedeni ile temel olarak iki grupta incelenir. Canlının Temel Bileşenleri

Detaylı

Kabul ve Onay Ġçindekiler Resimler, Grafikler ve Tablolar Kısaltmalar ve Simgeler. 1. GĠRĠġ 1 2. GENEL BĠLGĠLER 5

Kabul ve Onay Ġçindekiler Resimler, Grafikler ve Tablolar Kısaltmalar ve Simgeler. 1. GĠRĠġ 1 2. GENEL BĠLGĠLER 5 OCAK 2011 OCAK 2011 ĠÇĠNDEKĠLER Kabul ve Onay Ġçindekiler Resimler, Grafikler ve Tablolar Kısaltmalar ve Simgeler i ii v x 1. GĠRĠġ 1 2. GENEL BĠLGĠLER 5 2.1Testis Embriyolojisi 5 2.2 Testis Anatomisi

Detaylı

SİNİR SİSTEMLERİ. SANTRAL SİNİR SİSTEMİ Beyin. Anatomik Olarak PERİFERİK SİNİR SİSTEMİ His Motor

SİNİR SİSTEMLERİ. SANTRAL SİNİR SİSTEMİ Beyin. Anatomik Olarak PERİFERİK SİNİR SİSTEMİ His Motor ANATOMİ Anatomi, vücut bölümlerinin yapısını ve gelişimini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı, vücut bölümlerinin yapılaşması ve biçimleri ile ilgilendiği için, Morfoloji'nin bir alt grubu veya

Detaylı

ADIM ADIM YGS-LYS 5. ADIM CANLININ TEMEL BİLEŞENLERİ -İNORGANİK MADDELER 1- SU

ADIM ADIM YGS-LYS 5. ADIM CANLININ TEMEL BİLEŞENLERİ -İNORGANİK MADDELER 1- SU ADIM ADIM YGS-LYS 5. ADIM CANLININ TEMEL BİLEŞENLERİ -İNORGANİK MADDELER 1- SU Canlıların yapısına katılan maddeler çeşitli özellikler nedeni ile temel olarak iki grupta incelenir. Canlının Temel Bileşenleri

Detaylı

ENDOKRİN SİSTEM. Selin Hoca

ENDOKRİN SİSTEM. Selin Hoca ENDOKRİN SİSTEM Selin Hoca HORMON NEDİR? Endokrin sistemi oluşturan iç salgı bezlerinin (endokrin bez) salgıladığı özel sinyal taşıyan salgılardır. Organik maddelerdir. Hormonların etki ettikleri doku

Detaylı

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ

SANKO ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ 2015-2016 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 102: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ 05-06 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI DERS KURULU 0: HÜCRE VE DOKU SİSTEMLERİ Ders Kurulu Başkanı: / Başkan Yardımcıları: / Histoloji Embriyoloji Yrd. Doç. Dr. Bahadır Murat Demirel / Üyeler: / Tıbbi / Dersin AKTS

Detaylı

Toraks; gövde nin boyun ile abdomen arasında yer alan parçasıdır. Toraks oniki çift kaburga, sternum, kıkırdak kaburgalar ve oniki torakal omur dan

Toraks; gövde nin boyun ile abdomen arasında yer alan parçasıdır. Toraks oniki çift kaburga, sternum, kıkırdak kaburgalar ve oniki torakal omur dan Toraks; gövde nin boyun ile abdomen arasında yer alan parçasıdır. Toraks oniki çift kaburga, sternum, kıkırdak kaburgalar ve oniki torakal omur dan oluşur. Bu kemik ve kıkırdak yapılar toraks kafesini

Detaylı

HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI. Doç. Dr. Meltem KURUŞ Yrd.Doç. Dr. Aslı ÇETİN

HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI. Doç. Dr. Meltem KURUŞ Yrd.Doç. Dr. Aslı ÇETİN HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI Program Yürütücüsü Programın Kadrolu Öğretim Üyeleri : Prof. Dr. Nigar VARDI : Doç. Dr. Mehmet GÜL Doç. Dr. Meltem KURUŞ Yrd.Doç. Dr. Aslı ÇETİN Programa Kabul İçin

Detaylı

HÜCRE BÖLÜNMESİ VE ÜREME. Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme 1

HÜCRE BÖLÜNMESİ VE ÜREME. Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme 1 HÜCRE BÖLÜNMESİ VE ÜREME Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme 1 Hücrenin bölünmeye başlamasından itibaren onu takip eden diğer hücre bölünmesine kadar geçen zaman aralığına hücre döngüsü denir. Hücreler belli

Detaylı

KAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN

KAS FİZYOLOJİSİ. Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN KAS FİZYOLOJİSİ Yrd.Doç.Dr. Önder AYTEKİN Uyarılabilen dokular herhangi bir uyarıya karşı hücre zarlarının elektriksel özelliğini değiştirerek aksiyon potansiyeli oluşturup, iletebilme özelliği göstermektedir.

Detaylı

KANATLILARDA ZYGOTE TAN SONRAKİ GELİŞMELER

KANATLILARDA ZYGOTE TAN SONRAKİ GELİŞMELER KANATLILARDA ZYGOTE TAN SONRAKİ GELİŞMELER Polylecithal tip olan kanatlı yumurtasında vitellus membranı ile sarılmış bulunan yumurta hücresi, yumurta sarısı, sitoplazma ve nükleustan ibarettir. Ovulasyonda,

Detaylı

Akıllı Defter. 9.Sınıf Biyoloji. vitaminler,hormonlar,nükleik asitler. sembole tıklayınca etkinlik açılır. sembole tıklayınca ppt sunumu açılır

Akıllı Defter. 9.Sınıf Biyoloji. vitaminler,hormonlar,nükleik asitler. sembole tıklayınca etkinlik açılır. sembole tıklayınca ppt sunumu açılır 9.Sınıf Biyoloji 1 Akıllı Defter vitaminler,hormonlar,nükleik asitler sembole tıklayınca etkinlik açılır sembole tıklayınca ppt sunumu açılır sembole tıklayınca video açılır 1 VİTAMİNLER ***Vitaminler:

Detaylı

Hücre canlının en küçük yapı birimidir.

Hücre canlının en küçük yapı birimidir. Hücre canlının en küçük yapı birimidir. Bitkilerde bulunan hücredir.bu hücrelerde hücre duvarı bulunduğundan hayvan hücresinden ayrılır. Hücre duvarı vardır. Kofulu büyük ve az sayıdadır. Şekli dikdörtgen

Detaylı

Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama

Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama Üreme Biyolojisi ve Yapay Tohumlama 3. Hafta Prof. Dr. Gürsel DELLAL 3.Hafta:Memeli erkek çiftlik hayvanlarında üreme organları (Organo genitale maskulina) Erkek üreme sistemi /organları; -İki adet testis

Detaylı

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar

Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar Kalbin Kendi Damarları ve Kan kaynakları; Koroner Damarlar Kalp kası beyinden sonra en fazla kana gereksinim duyan organdır. Kalp kendini besleyen kanı aortadan ayrılan arterlerden alır. Bu arterlere koroner

Detaylı

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #12

YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #12 YGS YE HAZIRLIK DENEMESi #12 1) İnsanda döllenme sırasında, I. Spermdeki çekirdek, sentrozomun yumurtaya geçmesi II. Spermdeki akrozomun patlayarak zona pellusidayı eritmesi III. Yumurtadaki salgı maddelerinin

Detaylı

KADIN ÜREME SISTEMI. Kadın üreme organları dış üreme organları ve iç üreme organları olmak üzere iki bölümde incelenir.

KADIN ÜREME SISTEMI. Kadın üreme organları dış üreme organları ve iç üreme organları olmak üzere iki bölümde incelenir. KADIN ÜREME SISTEMI Kadın üreme organları dış üreme organları ve iç üreme organları olmak üzere iki bölümde incelenir. KADIN ÜREME SISTEMI Dış üreme organları perinede (vulvada) yerleşmiştir. Dış üreme

Detaylı

2006 ÖSS BİYOLOJİ SORULARI VE CEVAPLARI

2006 ÖSS BİYOLOJİ SORULARI VE CEVAPLARI 2006 ÖSS BİYOLOJİ SORULARI VE CEVAPLARI 1. BÖLÜM 1. I. Adaptasyon II. Mutasyon III. Kalıtsal varyasyon Bir populasyondaki bireyler, yukarıdakilerden hangilerini "doğal seçilim ile kazanır? D) I veii E)

Detaylı

Bütün hücrelerin olmazsa olmazları. Plazma zarı Yarı-sıvı sitosol Kromozom Ribozom

Bütün hücrelerin olmazsa olmazları. Plazma zarı Yarı-sıvı sitosol Kromozom Ribozom Bütün hücrelerin olmazsa olmazları Plazma zarı Yarı-sıvı sitosol Kromozom Ribozom Hücre Ökaryotik hücre Nukleus var Zarla çevrili organeller var Genellikle prokaryotik hücreye oranla daha büyüktür. Ökaryotlardaki

Detaylı

Dişi Genital Sistem Anomalileri

Dişi Genital Sistem Anomalileri Dişi Genital Sistem Anomalileri KLEİNEFELTER SENDROMU 47,XXY karyotipine sahip (XXXY gibi diğer varyasyonlar da olabilir) 1:500 erkek insidanla cinsiyet farklanmasıyla ilgili anomaliler içinde en sık görülenidir.

Detaylı

GENİTAL SİSTEM Ünitede Ele Alınan Konular Erkek genital sistemi organları Kadın genital sistemi organları Ünite hakkında

GENİTAL SİSTEM Ünitede Ele Alınan Konular Erkek genital sistemi organları Kadın genital sistemi organları Ünite hakkında GENİTAL SİSTEM Ünitede Ele Alınan Konular Erkek genital sistemi organları Testis Epididymis Ductus deferens Scrotum Penis Prostat Vesicula seminalis Gl. bulbourethralis Funiculus spermaticus Ereksiyon-

Detaylı

Konu: Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme

Konu: Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme Konu: Mitoz Bölünme ve Eşeysiz Üreme Hücre bölünmesi tüm canlılarda görülen ortak bir özelliktir. Hücre büyüyüp gelişirken madde ve enerji gereksinimleri artar. Sitoplâzma hücre zarına oranla daha hızlı

Detaylı