EKONOMİ. Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "EKONOMİ. Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR"

Transkript

1

2 EKONOMİ Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR

3 NOBEL AKADEMÝK YAYINCILIK EÐÝTÝM DANIÞMANLIK TÝC. LTD. ÞTÝ. Yayın No.: 962 İktisat Ekonomi No. : 173 ISBN: Basım, Ağustos 2014 EKONOMİ Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR Copyright 2014, NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK EĞİTİM DANIŞMANLIK TİC. LTD. ŞTİ. SERTİFİKA NO.: Bu baskının bütün hakları Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık Tic. Ltd. Şti.ne aittir. Yayınevinin yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik, mekanik ya da fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltımı ve dağıtımı yapılamaz. Genel Yayın Yönetmeni: Nevzat Argun -nargun@nobelyayin.com- Dizi Editörü: Taliha Aslan - taliha@nobelyayin.com- Sayfa Tasarım: Prof. Dr. İsmet Daşdemir Kapak Tasarım: Ali Kuzu-İbrahim Edhem Ünal Baskı Sorumlusu: Halil Yeşil Baskı ve Cilt: Erek Matbaacılık Sertifika No.: Büyük Sanayi 1. Cadde Çim Sokak No.:17/1 İskitler/Ankara Dağıtım: Volkan Kurt -volkankurt@nobelyayin.com Emrah Dursun -emrah@nobelyayin.com Çetin Erdoğan -cetin@nobelyayin.com- Serhat Geçkaldı -serhat@nobelyayin.com- Tanıtım: Sadık Küçükakman -sadik@nobelyayin.com- Yavuz Şahin -yavuz@nobelyayin.com- Onur Uysal -onur@nobelyayin.comesatış: Emre Akkuş -emre@nobelkitap.com- Sipariş: -siparis@nobelyayin.com KÜTÜPHANE BİLGİ KARTI Daşdemir, İsmet. Ekonomi / İsmet Daşdemir 1.Basım, XII+238 s., 160x235 mm Kaynakça var, dizin yok. ISBN Ekonomi 2. Kıtlık 3. Tercih 4. İhtiyaç 5. Fayda 6. Mal ve hizmet 7. Ekonomik sistemler 8. Tüketici dengesi ve fayda analizi 10. Talep 11. Esneklik 12. Üretici dengesi ve maliyet analizi 13. Arz 14. Fiyat teorisi ve piyasalar 15. Üretim faktörleri 16. Milli gelir 17. Para 18. Enflasyon 19. İstihdam ve işsizlik 20. Ekonomik büyüme ve kalkınma. NOBEL AKADEMİK YAYINCILIK EĞİTİM DANIŞMANLIK TİC. LTD. ŞTİ. Ankara Dağıtım Kültür Mah. Mithatpaşa Cad. No.: 74 B-01/02 Kızılay / ANKARA Tel: Faks: / nobel@nobelyayin.com Merkez İOSB Abdülkadir Geylani Cad. No.: 2/A Ostim / ANKARA Tel/Faks:

4 Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR 1963 de Kars ın Selim ilçesinde doğdu yılında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği bölümünden fakülte birincisi olarak mezun oldu yılları arasında İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Hasılatı ve Biyometri Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak çalıştı yılında TÜBİTAK teşvik bursuyla İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Ormancılık Ekonomisi Programında Yüksek Lisans çalışmasını tamamladı yılları arasında Orman Bakanlığı Doğu Anadolu Ormancılık Araştırma Enstitüsüne araştırıcı ve yönetici olarak çalıştı yılında İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsünün Doktora Programını tamamlayarak hazırladığı Orman İşletmelerinin Başarı Düzeylerinin Belirlenmesi adlı tezi ile Ormancılık Ekonomisi dalında Doktor unvanı aldı. Ormancılıkta Ekonomik Araştırmalar, Bilgisayar Kullanımı ve İstatistik Metotlar konularında eğitim görmek amacıyla, Orman Bakanlığı tarafından 1995 yılında üç ay süreyle Yeni Zelanda ve Avustralya ya gönderildi de Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Bartın Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Ormancılık Ekonomisi Anabilim Dalına Yardımcı Doçent olarak atandı yılında Ormancılık Ekonomisi Anabilim Dalında Doçent oldu yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümünü derece ile bitirdi ve 2005 de Üniversite Profesörü unvanı aldı döneminde üç yıl süreyle Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu üyeliği yaptı yılında Bartın Üniversitesinin kurulmasıyla, bu üniversiteye kurumsal geçişi yapıldı döneminde Bartın Üniversitesi Senato Üyesi olarak görev yaptı. Halen Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölüm Başkanlığı ile Ormancılık Ekonomisi Dalı Başkanlığı görevlerini yürütmekte, Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yapmaktadır yılından beri çalıştığı üniversitede lisans ve lisansüstü düzeyde Ekonomi, Maliye, Pazarlama, Muhasebe, Ormancılık İşletme Ekonomisi, Ormancılık Yönetim Bilgisi, Planlama ve Proje Değerlendirme, Bilimsel Araştırma Yöntemleri, İleri Ekonomi Teknikleri, Genel Planlama, Orman Kaynakları Yönetimi ve iii

5 Ekonometri derslerini verdi. Çok sayıda Lisans ve Lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) düzeyde tez yönetti. Ayrıca TÜBİTAK, Bakanlıklar ve Üniversiteler tarafından desteklenen 15 adet bilimsel araştırma projesinde proje lideri-yürütücü, araştırıcı veya danışman olarak görev aldı ve halen bazı görevleri devam etmektedir. Ekonomi, ekonometri, orman kaynakları ekonomisi, orman işletmeciliği ve yönetimi, çok ölçütlü karar verme metotları, planlama, pazarlama ve proje değerlendirme konularında çalışan yazarın 17 si kitap olmak üzere, ulusal ve uluslararası düzeyde yayınlanmış 60 dan fazla eseri vardır. Yabancı dili İngilizce olup, evli ve iki çocuk babasıdır. iv

6 ÖNSÖZ Ekonomi bilimi ihtiyaçlarla bunları karşılayacak kaynaklar arasındaki dengesizlikten doğmuştur. İnsan davranışlarının iktisadi yönünü inceleyerek, kıt kaynaklarla ihtiyaçlar arasında dengeyi bulmaya ve böylece toplumsal refahı artırmaya yönelik kuralları ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu amaçla yapılan üretim, tüketim, değişim ve bölüşüm faaliyetleri ekonomik faaliyetler kapsamında ele alınmaktadır. Bu anlamda hemen her türlü faaliyetin iktisadi yönü bulunmaktadır. Ülke ekonomileri sektör faaliyetlerinin bileşkesi olup, bu sektörlerden birisi de ormancılıktır. Ormancılık toprak, emek ve kapitali yoğun olarak kullanan, ülke ekonomileri için vazgeçilmez bir sektördür. Ormancılık, orman kaynaklarından topluma sürekli ve optimal olarak mal ve hizmet sunmak amacıyla yapılan biyolojik, teknik, ekonomik, yönetsel, sosyal ve kültürel çalışmalardan oluşan çok yönlü bir etkinliktir. Bu anlamda ormancılık faaliyetlerinin iktisadi yönünün anlaşılması, sağlıklı kararlar verilmesi ve orman kaynaklarının toplum refahı doğrultusunda etkili bir şekilde yönetilmesi için, geniş anlamda ekonomi bilmeye gerek vardır. Bu ihtiyaçtan hareketle ekonomi, orman fakültelerinde temel bir ders olarak okutulmaktadır. Bu kapsamda 16 yıldır orman fakültesinde ekonomi derslerinde anlattığım bilgileri (genel ekonomi, mikroekonomi, makroekonomi) içerecek şekilde hazırlanan bu kitap, orman fakültesi öğrencilerinin ekonomi alanındaki bilgi eksikliğini gidermenin yanında, aynı zamanda diğer fakülte ve yüksek okul öğrencilerinin de ekonomi alanındaki bilgi ihtiyacını önemli ölçüde karşılayacaktır. Kitabın hazırlanması sırasında ekonomi alanında yazılmış ve kaynaklar listesinde verilen yayınların yanı sıra, Prof. Dr. A. Uçkun GERAY ın (1998) Ekonomi adlı eserinden büyük ölçüde yararlanılmıştır. Türkiye de Ekonomi adıyla bir dersin orman fakültelerinde okutulmasında emeği geçen ve bu konuda kitaplar yazan değerli hocalarım sayın Prof. Dr. İlhan GÜLEN, merhum Prof. Dr. Hayri BAYRAKTAROĞLU ile merhum Prof. Dr. A. Uçkun GERAY ı saygı ile anıyorum ve şükranlarımı sunuyorum. Ayrıca, yayınlarından yararlandığım yayın sahiplerine teşekkür ediyorum. Hazırlanan ders kitabının öğrencilerimize, genç araştırmacılara ve ülkemize yararlı olmasını dilerim. Bartın, 2014 Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR v

7 İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı Ekonomide Kıtlık ve Tercih Ekonominin Tanımı Ekonomi Biliminde Yöntem Ekonominin Diğer Bilimlerle İlişkisi Ekonomi Biliminin Tarihsel Gelişimi Ekonominin Temel Sorunları ve Ekonomik Sistemler Ekonominin Temel Sorunları Ekonomik Sistemler Kapitalist Ekonomik Sistem Sosyalist Ekonomik Sistem Karma Ekonomik Sistem Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler Doğal Faktörler Demografik Faktörler Türkiye nin Demografik Özellikleri Nüfus Teorileri Hukuki ve Sosyal Faktörler Teknolojik Faktörler Ekonominin Temel Kavramları ve Bölümleri İhtiyaç ve Özellikleri Mal ve Hizmet Kavramları Malların Sınıflandırılması Fayda, Değer ve Fiyat Üretim Üretim Faktörleri Ekonominin Ana Bölümleri Mikroekonomi Makroekonomi Mikroekonomi - Makroekonomi İlişkisi vi

8 MİKROEKONOMİ 5. Tüketici Teorisi: Tüketici Dengesi ve Fayda Analizi Tüketici Kavramı ve Dengesi Kardinal Yaklaşımla Tüketici Dengesi Tek Malın Tüketimi ve Marjinal Fayda Kuramı İki veya Daha Çok Malın Tüketimi ve Tüketici Dengesi Ordinal (Kayıtsızlık Eğrileri) Yaklaşımla Tüketici Dengesi Kayıtsızlık Eğrileri ve Özellikleri Bütçe Doğrusu ve Özellikleri Tüketici Dengesi Tüketici Dengesinin Değişmesi Gelirin Değişmesi ve Gelir-Tüketim Eğrisi Fiyatların Değişmesi ve Fiyat-Tüketim Eğrisi Fiyat Değişiminin Etkileri Talep Analizi Talep Kavramı ve Talebi Etkileyen Faktörler Bireysel ve Piyasa Talep Eğrisi Talep Kanunu ve Talep Kayması Talep Esnekliği Talebin Fiyat Esnekliği Tanımı ve Hesaplanışı Fiyat Esnekliğinin Yorumu Fiyat Esnekliğinin Mallarla İlişkisi Fiyat Esnekliğinin Toplam Harcama ve Gelir Üzerine Etkisi Talebin Gelir Esnekliği Çapraz Esneklik Esnekliğin Önemi ve King Kanunu Üretici Teorisi: Üretici Dengesi ve Maliyet Analizi Üretici Kavramı ve Üretim Fonksiyonu Üretimde Dönemler Kısa Dönem ve Azalan Verim Yasası Uzun Dönem ve Ölçeğe Göre Getiri Üretim Teknolojisinin Belirlenmesi Marjinal Verim Yaklaşımıyla Optimal Faktör Bileşimi Eş Ürün Eğrileri Yaklaşımıyla Optimal Faktör Bileşimi Eş Ürün Eğrileri ve Özellikleri vii

9 Eş Maliyet Doğrusu ve Özellikleri Üretici Dengesi Üretici Dengesinin Değişmesi ve Büyüme Üretim Ölçeğinin Belirlenmesi Üretim Maliyetleri Kısa Dönem Maliyetler Uzun Dönem Maliyetler İşletme Gelirleri Optimal İşletme Büyüklüğü Arz Analizi Arz Kavramı ve Arzı Etkileyen Faktörler Bireysel ve Piyasa Arz Eğrisi Arz Kanunu ve Arz Kayması Arz Esnekliği Arz Esnekliğini Etkileyen Faktörler Arz Esnekliğinin Önemi Fiyat Teorisi: Piyasa Dengesi ve Fiyatın Oluşumu Piyasa Kavramı ve Çeşitleri Tam Rekabet Piyasasında Fiyatın Oluşumu ve Denge Tam Rekabet Piyasasının Özellikleri Tam Rekabet Piyasasında Fiyatın Oluşumu Tam Rekabet Piyasasında Firma Gelirleri Tam Rekabette Kısa Dönem Firma Dengesi Tam Rekabette Kısa Dönem Sektör Dengesi Uzun Dönem Firma ve Sektör Dengesi Tam Rekabet Piyasasının Sonuçları Monopolde Fiyat Oluşumu ve Denge Monopol Piyasasının Özellikleri Monopol Çeşitleri Monopolde Firma Gelirleri Monopolde Kısa Dönem Denge Monopolde Uzun Dönem Denge Monopolde Fiyat Farklılaştırılması Monopol ve Tam Rekabet Piyasalarının Karşılaştırılması Monopole Yönelik Eleştiriler Monopollü Rekabette Fiyat Oluşumu ve Denge Monopollü Rekabet Piyasasının Özellikleri Monopollü Rekabette Kısa Dönem Denge Monopollü Rekabette Uzun Dönem Denge Monopollü Rekabet ve Tam Rekabet Piyasalarının viii

10 Karşılaştırılması Üretim Faktörleri Fiyat Analizi Faktör Piyasası Faktör Talebi Faktör Talebinin Özellikleri Faktör İstihdam Kararının Oluşturulması Faktör Arzı Üretim Faktörleri ve Fiyatları Toprak ve Rant Rantın Ortaya Çıkış Nedenleri Diferansiyel ve Mutlak Rant Emek ve Ücret Emek Arzı ve Talebi Piyasalara Göre Ücret Kapital ve Faiz Kapital Talebi ve Cari Faiz Oranı Kapital Arzı ve Denge Faiz Oranı Girişim ve Kâr Kârın Özellikleri Kârın Nedenleri (Kâr Teorileri) MAKROEKONOMİ 11. Milli Gelir Analizi Milli Gelir ve İlgili Kavramlar Gayri Safi Milli Hasıla Safi Milli Hasıla Milli Gelir Kişisel Gelir ve Harcanabilir Kişisel Gelir Kişi Başına Milli Gelir Nominal ve Reel Milli Gelir Milli Gelirin Hesaplanması Ekonomide Kesimler Arasındaki Akımlar Üretim Yöntemi Harcama Yöntemi Gelir Yöntemi Milli Gelirin Öğeleri Tüketim ve Tüketim Fonksiyonu Tasarruf ve Tasarruf Fonksiyonu Yatırım ve Yatırım Fonksiyonu Denge Milli Gelir Düzeyinin Belirlenmesi Devlet Faaliyeti Olmayan Kapalı Ekonomide Denge ix

11 Milli Gelir Düzeyi Çarpan ve Denge Milli Gelir Düzeyi Hızlandıran Devlet Faaliyeti Olan Kapalı Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi Devlet Harcamaları ve Milli Gelire Etkisi Vergiler ve Milli Gelire Etkisi Devlet Faaliyeti Olan Dışa Açık Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi Milli Gelirin Dağılımı Para Paranın Tanımı ve Gelişimi Paranın İşlevleri ve Özellikleri Para Çeşitleri Mal Para Madeni Para Temsili Para Kağıt Para Ufaklık (Bozuk) Para Kaydi Para Para Arzı Para Arzının Kontrolü ve Para Politikası Araçları Merkez Bankasının Görevleri Para Talebi Para Piyasasında Denge (Denge Faiz Oranı) Paranın Değeri ile İlgili Teoriler Klasiklerin Miktar Teorisi İşlem Açısından Miktar Teorisi Para Tutumu Açısından Miktar Teorisi Keynesin Para Teorisi Monetaristlerin Miktar Teorisi Devalüasyon ve Revalüasyon Enflasyon Enflasyonun Tanımı Enflasyon Türleri Talep Enflasyonu Arz Enflasyonu Enflasyonun Nedenleri Enflasyonun Sonuçları Enflasyonla Mücadale Araçları Deflasyon x

12 13.6. Stagflasyon İstihdam ve İşsizlik İstihdam ve İlgili Kavramlar İstihdam ve Nüfusla İlişkisi İşsizlik ve Türleri İşsizlik ile Enflasyon Arasındaki İlişki İstihdam Teorileri İstihdam ve Milli Gelirle İlişkisi İsithdam Düzeyi (Emek Piyasasında Denge) Klasiklerin Tam İstihdam Dengesi Keynesin Eksik İstihdam Dengesi Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Kavramları Ekonomik Büyümeyi ve Kalkınmayı Etkileyen Faktörler Az Gelişmiş Ülkelerin Özellikleri ve Kalkınma Ekonomik Büyümenin ve Kalkınmanın Ölçülmesi Ekonomik Büyüme Teorileri Harrod-Domar Modeli ve Dengeli Ekonomik Büyüme Türkiye de Ekonomik Kalkınmanın Planlanması KAYNAKLAR xi

13

14 BÖLÜM 1 EKONOMİNİN TANIMI VE KAPSAMI 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih İnsanoğlu, var olduğu günden beri daima birtakım ihtiyaçlara sahip olmuştur. Önceleri bu ihtiyaçları karşılayacak kaynaklar (araçlar) yeterli olduğundan, ihtiyaçların tatmininde fazla bir güçlükle karşılaşılmamıştır. Ancak zamanla nüfusun ve ihtiyaçların artması ve çeşitlenmesi karşısında, ihtiyaçları karşılayan araçlar yetersiz kalmış ve insanlar ihtiyaçlarını gidermek için emek harcamak, masrafa katlanmak, araç-gereç ve yöntem geliştirmek zorunda kalmışlardır. Tabi bunları yaparken rasyonel davranmaya ve en yüksek faydayı sağlamaya gayret edilmiştir. Günümüzde insanoğlunun ihtiyaçları çoktur ve sayıca sınırsızdır. Ancak, ihtiyaçları karşılayacak kaynaklar (araçlar ya da mal ve hizmetler) daima kıttır. Böylece gerek üretimde ve gerekse tüketimde kullanılan kaynakların kıt olduğu, buna karşılık ihtiyaçların sayısız ya da sınırsız olduğu bir süreç yaşanmaktadır. Eğer ihtiyaçları giderecek kaynaklar bol olsaydı, herkes istediğini kolaylıkla elde edebilseydi, ne çalışmaya ne ekonomiye ne de bilime gerek vardı. Aslında başta ekonomi olmak üzere bütün bilimlerin nihai amacı, insanoğlunun daha rahat ve refah içinde yaşamasına yardımcı olmaktır. Şu halde ekonomide ihtiyaçları gideren kaynaklar daima sınırlıdır, kıttır. Buradaki kıtlık kavramı, yoksulluğu ya da fakirliği anlatmamakta, var olan kaynakların toplumdaki tüm bireylerin ihtiyaçlarını gidermede sınırlı olduğunun veya yeterli olmadığını ifade etmektedir. Kaynakların ya da malların kıtlığının ölçüsü veya belirtisi ise, fiyattır. Kıt olmayan veya bol olan malların fiyatı yoktur. Aslında kıtlık göreli bir kavramdır. Kaynaklar kendilerine duyulan 1

15 İsmet Daşdemir ihtiyaç ölçüsünde kıttır. Bugün için kıt olmayan, yarın için kıt olabilir veya bir toplum için kıt olmayan başka bir toplum için kıt olabilir. Bununla beraber hemen her toplum değişik derecede kıtlık sorunuyla karşı karşıyadır. Dolayısıyla insanların ihtiyaçları sınırsız ve bunları karşılayacak kaynaklar kıttır. Yani ihtiyaçlarla kaynaklar arasında bir dengesizlik vardır ve insanoğlu kıt kaynaklarla sonsuz olan ihtiyaçlar arasında daima bir denge bulma arayışı içinde olmuştur. İşte kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçlar arasında denge bulma arayışı, ekonomi biliminin doğuşuna neden olmuştur (Şekil 1.1). Bu nedenle ekonomiye kıt kaynaklarla ihtiyaçlar arasında dengeyi bulma bilimi ve bu amaçla yapılan tüm faaliyetlere de ekonomik etkinlikler denilmektedir. Ekonomik etkinlikler (faaliyetler) temelde; üretim, tüketim, değişim (mübadele) ve bölüşüm olarak özetlenebilir. Kaynaklar (Kıt) İhtiyaçlar (Sonsuz) Dengesizlik.... n.. Şekil 1.1. Kaynaklarla İhtiyaçlar Arasındaki Dengesizlik. İhtiyaçları giderecek kaynaklar kıt olduğu için, bireyler ve toplumlar ihtiyaçları giderme noktasında bir tercih (seçim) yapmak, yani bazı ihtiyaçlara öncelik vermek, bazı ihtiyaçları gidermekten vazgeçmek ve böylece alternatifler arasından bir seçim yapmak ve karar vermek zorundadırlar. Örneğin bir birey veya aile sınırlı olan bütçesiyle, ihtiyaçlarının ancak belirli bir kısmını karşılayabilmekte, bu amaçla ihtiyaçları arasında bir seçim yapmakta ve bütçesini ihtiyaçlarına nasıl tahsis edeceğine ilişkin birtakım kararlar almaktadır. Tüketim aşamasında birey için geçerli olan bu kural, toplum için de geçerlidir. Benzer şekilde üretim aşamasında da, üreticiler ellerindeki kıt kaynaklarla neyi, nerede, ne kadar ve nasıl üreteceklerine ilişkin birtakım tercihlerde ve kararlarda bulunmaktadır. Bu tercihler yapılırken ve kararlar verilirken en 2

16 3 Ekonominin Tanımı ve Kapsamı yüksek doyuma veya faydaya ulaşma, en yüksek gelir elde etme, kıt kaynakları rasyonel kullanma, yani tercihlerde ve kararlarda rasyonel davranma hep temel ölçüt (kriter) olmuştur. Bu anlamda ekonomiye tercihte bulunma bilimi de denilmektedir. Böylece en iyi tercihi ve kararı oluşturma aşamasında alternatif maliyet hep gündeme gelmiştir. Kıt kaynakların bir ihtiyaca veya alana tahsisi halinde, diğer bir ihtiyaca ve alana tahsisi edilmemesi halinde, vazgeçilen faydaya veya getiriye alternatif maliyet veya fırsat maliyeti denilmektedir. Örneğin, bir bireyin futbol maçı yerine sinemaya gitme kararının alternatif maliyeti, maça gitmeyerek kaçırdığı faydadır. Benzer şekilde bir üreticinin tarlasına buğday ekmesi kararının alternatif maliyeti, aynı tarlaya korunga ekmeyerek vazgeçmek zorunda kaldığı hasılattır. Gerek tüketim aşamasında gerek üretim aşamasında birey için olduğu gibi, toplum için de verilen her kararın bir alternatif maliyeti vardır. Ekonomi kıt kaynakların alternatif kullanım alanları konusunda yapılan bu tercihlerin ve kararların nedenlerini araştırmaz, daha çok sonuçları üzerinde durmaktadır. Dolayısıyla ekonomimin doğuşunda ve temelinde kıtlık ve tercih kavramları yatmaktadır Ekonominin Tanımı Ekonomi kelimesinin kökeni Antik Çağ da kullanılan ve eski Yunanca da ev ve çiftlik idaresine ait kurallar anlamına gelen Oikonomia kelimesine dayanmaktadır. Gerek Antik Çağ da gerekse Orta Çağ da ev ve devlet idaresine ilişkin bazı kurallar konulmaya çalışılsa da, bunlara bakarak, bugünkü manada ekonomi biliminin temellerine ışık tutacak bir düşünce sistemini ortaya koymak ve bilimsel bir tanım yapmak zordur. Ancak tarihsel süreç içerisinde ekonomi biliminin kapsamı gelişmiş ve bugünkü bilimsel manasına kavuşmuştur. Günümüzde ekonomi bilimini çeşitli bakış açılarını esas alarak çok sayıda ve değişik şekillerde tanımlamak mümkündür. Bu tanımlardan bazıları aşağıda verilmiştir; - Kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçlar arasında denge bulma bilimidir. - Sınırlı kaynakların sınırsız ihtiyaçlara nasıl tahsis edileceğini ya da sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçların en iyi şekilde nasıl karşılanacağını inceleyen bilimdir.

17 İsmet Daşdemir - Ekonomik etkinlikleri (üretim, tüketim, değişim, bölüşüm) inceleyen bilimdir. - Çeşitli alternatifler arasından seçim veya tercihte bulunma bilimidir. - İnsan ihtiyaçlarını karşılayacak malların üretimi, tüketimi, değişimi ve bölüşümü faaliyetlerini inceleyen bilimdir. - İnsan davranışlarından hareketle, ihtiyaçları ve bunların tatminine yönelik faaliyetleri inceleyen bilimdir. - Ülkeler arası ticareti, para, bankacılık, sermaye ve serveti inceleyen bilimdir. Bütün bu tanımlarda genel olarak, insan, toplum, insan davranışları, kıtlık, ihtiyaç, tercih, tatmin, mal, üretim, tüketim gibi kavramların doğrudan yada dolaylı olarak ön plana çıktığı görülmektedir. Ayrıca bu tanımlardan hareketle ekonomi bilimi için şu temel özellikleri de vermek mümkündür; - Ekonomi kıtlık bilimidir, sosyal, nesnel ve analitik bir bilimdir, - İnsan davranışlarının iktisadi yönünü inceler, - Malların üretim, tüketim, değişim ve bölüşümüyle ilgilidir, - Tercihlerin ve kararların nedenlerinden ziyade, sonuçları üzerinde durur. Bütün bu açıklamalar ışığında ekonomi kısa ve öz olarak şöyle tanımlanabilir: İnsan davranışlarından hareket ederek, kıt kaynaklarla sonsuz ihtiyaçların en yüksek seviyede tatmin edilmesinin yollarını ve kuralları bulma bilimdir. Bu haliyle ekonomi; temelinde kıtlık ve tercih kavramları yer alan, analitik ve nesnel bir yapıya sahip olan, ekonomik etkinlikleri inceleyen ve kıt kaynaklarla insan ihtiyaçlarını en yüksek seviyede tatmin etmeye çalışan sosyal bir bilimdir Ekonomi Biliminde Yöntem Bütün bilimlerin amacı; olayların ve olguların neden-sonuç ilişkilerini araştırarak, o alanda geçerli olacak bilimsel kurallar ve yasalar koymaktır. Matematik, fizik, kimya, biyoloji ve astronomi gibi bilimlerde bilimsel yasaları kesin olarak ortaya koymak mümkün iken, ekonomi, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal bilimlerde ancak belli olasılıklar içinde geçerli olacak şekilde bilimsel yasalar ortaya 4

18 Ekonominin Tanımı ve Kapsamı koymak mümkündür. Çünkü sosyal bilimlerde ve bu kapsamda ekonomide bilimsel yasa koymada aşağıdaki güçlüklerle karşılaşılmaktadır: 1. Olayları ve olguları etkileyen değişken sayısı çoktur, 2. Değişkenler arasındaki ilişkiler tekdüze değildir, 3. Olayları ve olguları tekrarlamak ve kontrol etmek, yani deney yapmak olanaklı değildir. Bilimler yasa koymada deney ve gözlem yapma yollarından yararlanırlar. Ekonomide deney yapma olanağı yoktur. Buna karşılık gözlem yapma (inceleme, anket yapma, kayıtlı veri kullanma vb.) olanağı genişçe mevcuttur. Dolayısıyla ekonomide belirli koşullar ve olasılıklar içinde geçerli olacak bilimsel kuralları ve yasaları ortaya koymak için, olabildiğince çok gözlem yapmak ve çok sayıda değişkeni dikkate almak gerekmektedir. Örneğin, bir bireyin ne zaman ve ne kadar kitap satın alacağını tahmin etmek güçtür. Ancak kişinin eğitim ve kültür düzeyi, gelir düzeyi, geçmişte satın aldığı kitaplar ve mensup olduğu sosyal sınıf gibi değişkenler dikkate alınmak suretiyle, belirli olasılıklar dahilinde tahmin edilebilir. Ekonomide bilimsel yasalar ortaya konulurken, çok sayıda değişkene sahip ve aralarında değişken ilişkiler bulunan son derece karmaşık sistemler, olaylar ve olgular söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla önce karmaşık olayları ve olguları ana hatlarıyla ve yalın olarak temsil eden ekonomik modeller veya teoriler kurulur. Bu modeller üzerinde gözlemler ve diğer veriler yardımıyla hipotezler (varsayımlar) test edilir. Hipotezlerin doğrulanması halinde teori kabul edilir ve bilimsel yasa olarak ortaya konulur. Genel olarak hipotezlerin kanıtlamasında ve yasaların konulmasında bilimlerin izledikleri, mantıktan bilinen, iki akıl yürütme yolu veya yöntemi vardır: Tümdengelim (Dedüksiyon), Tümevarım (Endüksiyon). Tümdengelim yönteminde; genel bir kuraldan hareketle, tekil olaylar gözlemlenir, incelenir ve genel kurala uyup uymadıkları kontrol edilir. Yani genelden özele varılarak hipotez test edilir. Tümevarım yönteminde; önce olaylar ve olgular incelenir, gözlemlenir, analiz edilir ve sonra bunlar yardımıyla genel kural elde edilir. Yani özelden genele varılarak hipotez test edilir. 5

19 İsmet Daşdemir Aslında tümevarım ve tümdengelim yöntemleri birbirlerini tamamlayan yöntemlerdir. Dolayısıyla bu iki yöntemi birleştiren bir üçüncü yol olarak da Uzlaştırıcı (Olumlu) Yöntem söz konusudur. Yani önce olaylar ve olgular incelenir, gözlemler yapılır, genel bir kural ortaya konulur, sonra bu genel kuralın tekil olaylara uyup uymadığı kontrol edilir. Uyum olması halinde hipotez doğrulanmış ve bilimsel kural veya yasa olarak ortaya konmuş olur. Ekonomide tümdengelim ve tümevarım yöntemlerinden yararlanılmakla beraber, bu iki yöntemin bileşkesi olan, ekonomimin özüne uygun düşen ve sağlıklı bir şekilde bilimsel yasalar ortaya koymaya elverişli olan Uzlaştırıcı Yöntem yaygın olarak kullanılmaktadır. Ayrıca iktisadi teorilerin geliştirilmesinde ve bilimsel yasaların ortaya konulmasında, ekonomi bilimine uygun olan Büyük Sayılar Kanunu ile Homoeconomicus İnsan modelinden de yararlanılır. Büyük Sayılar Kanunu; çeşitli etkenler karşısında çoğunluğun aynı yönde ve beklenen davranış kalıbına, yani genel eğilime uygun hareket etmesidir. Örneğin, kış aylarında ısınma amacıyla odun, kömür ve doğal gaz satışlarının artacağını önceden söylemek, çoğunluğun eğilimi ve beklenen davranış tarzı olacaktır. Buna karşılık bazı istisnaların olması veya bazı ailelerin bu kurala uymaması genel eğilimi ve beklenen davranış tarzını bozmaz. Homoeconomicus İnsan (Ekonomik İnsan) ise; çıkarlarını azamiye çıkaran insandır. Yani ihtiyaçlarını bilen, bunları sıraya koyabilen, kısıtlı olanaklarıyla maksimum fayda sağlayabilen, rasyonel, faydacı ve ekonomik bir insan tipidir. Ekonomik olayları açıklamada Klasik Liberalizm düşünce tarzının yarattığı veya varsaydığı insan modelidir. Bu model sayesinde tüketici davranışları, üretici davranışları ve dengeleri açıklanabilmektedir Ekonominin Diğer Bilimlerle İlişkisi Bilimlerin sınıflandırılmasında tam bir görüş birliği olmamakla beraber, tüm bilimleri içeren, en yaygın sınıflandırma Çizelge 1.1 de verilmiştir. Buna göre ekonomi, sosyal bilimler içerisinde yer almaktadır. Ekonomi bilimi iktisadi olayları ve olguları anlamak, açıklamak, sonuç çıkarmak, bilimsel kavramlar, ilkeler ve yasalar ortaya koymak için diğer bilim dallarıyla yakından ilişkilidir. Onların verilerinden, kavramlarından, yöntemlerinden, ilkelerinden ve 6

20 Ekonominin Tanımı ve Kapsamı esaslarından yararlanılır ve etkilenir. Bu bilim dallarının başında; matematik ve istatistik, psikoloji, sosyoloji, antropoloji, tarih, hukuk ve politika gelmektedir. Çizelge 1.1. Bilimlerin Sınıflandırılması. BİLİM Formal (Biçimsel) Doğal Sosyal Beşeri (İnsani) Mantık, Felsefe, Matematik, İstatistik vb. Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi, Jeoloji, Jeofizik, Fiziki Coğrafya vb. Sosyoloji, Psikoloji, Ekonomi, Hukuk, Tarih, Maliye, Politika vb. Dil Bilgisi, Antropoloji ve Etnoloji, Arkeoloji, Ahlak, Sanat Tarihi vb. Ekonomi matematik ve istatistik biliminin ilke ve esaslarından geniş ölçüde yararlanır. Ekonomik modellerin kurulmasında ve çözülmesinde matematiksel ve istatistiksel yöntemler başarı ile kullanılmaktadır. Örneğin, ekonominin bir alt dalı olan ekonometri, matematiksel ve istatistiksel yöntemlerle iktisadi olayların formüle edildiği ve çözüldüğü bir disiplin olarak gelişmiştir. Ekonominin en çok ilişkili olduğu bir bilim dalı da psikolojidir. Ekonominin temelinde, hem üretici hem de tüketici özelliğiyle psikolojik bir varlık olan insan yer almaktadır. Dolayısıyla tüketici davranışları, talep ve emek arzı analizinde psikoloji biliminden de yararlanılmaktadır. Örneğin, tersine dönen emek arz eğrisi psikoloji bilimin bulgularıyla açıklanmaktadır. Sosyoloji de ekonominin en çok ilişkili olduğu bilimdir. Toplumsal olaylar ve olgular insanların ekonomik kararlarını, üretim ve tüketim tercihlerini, eğilimlerini ve taleplerini önemli ölçüde etkilemektedir. Diğer yandan kültürel ve dini değerlerin birikimi ve bileşkesi olan antropoloji de ekonomik etkinliklere yön vermektedir. Örneğin, o toplumun kültürel ve dini değerlerine ters düşen bir malın üretimi söz konusu değildir. İktisadi olayları okuma ve anlamada tarih biliminin katkısı vardır. Örneğin, paranın ortaya çıkması ve zamanla enflasyonla ilişkisinin anlaşılması ve açıklanması, tarihi olayların incelenmesi tarih biliminin verileriyle mümkün olmuştur. 7

21 İsmet Daşdemir Ayrıca bir ülkede geçerli olan hukuk kuralları, politik (siyasi) yapı ve siyasi kararlar da ekonomik etkinlikleri yönlendirmekte ve etkilemektedir Ekonomi Biliminin Tarihsel Gelişimi Kökeni, Antik Çağda kullanılan Oikonomia kelimesine dayanan ekonomi kelimesi Türkçe ye ilk defa 16. yüzyılda Menzil terimiyle girmiş, daha sonra İlmi Mali şeklinde kullanılmıştır. Gerek Antik Çağ da gerekse Orta Çağ da bazı gelişmeler olsa da, bugünkü ekonomi biliminin temellerine ışık tutacak bir ekonomik düşünce sistemi ve bilgi birikimi görülmemiştir. Ekonomi biliminin asıl gelişimi, 16. yüzyıl ve sonrasında olmuştur. İlk defa 16. ve 17. yüzyıllarda Merkantilizmle başlayan ekonomik düşünce sisteminin, 18. ve 19. yüzyılda Liberalizm ile birlikte bugünkü manada temelleri atılmıştır. Daha sonra Keynesgil görüş, Sosyalizm ve Çağdaş Ekonomik Düşüncelerle gelişimi devam etmiş ve böylece ekonomi bilimi, bugünkü ekonomik düşünce sistemine ve bilimsel bilgi birikimine kavuşmuştur. Buna göre ekonomi biliminin tarihsel süreç içerisinde geçirdiği bu gelişmeler ve akımlar aşağıda verilmiştir (Çizelge 1.2). Çizelge 1.2. Ekonomi Biliminin Gelişimi. 1. Merkantilizm (16. ve 17. yy) a) Fizyokrasi 2. Liberalizm (18. yy) b) Klasik Liberalizm c) Neo-Klasik Liberalizm Mikroekonomik Akım Makroekonomik Akım (Keynesgil Görüş) 3. Sosyalizm a) Monetarizm 4. Çağdaş Ekonomik b) Rasyonel Bekleyişler Teorisi Düşünceler c) Arz Yanlı Ekonomi Görüşü d) Yeni Keynesgil Görüş 1. Merkantilizm: 16. yüzyılda keşiflerin ve ticaretin genişlemesi, altın ve gümüşün Amerika dan Avrupa ya akışıyla birlikte enflasyon olgusunun yaşanması, Rönesans ve Reform hareketlerinin laiklik ve rasyonellik üzerindeki etkileri nedeniyle ticari ve mali kapitalizmin oluşumu başlamıştır. Bu koşullar içerisinde 16. ve 17. yüzyıllarda Merkantilizmin temelleri atılmış ve yaklaşık iki 8

22 9 Ekonominin Tanımı ve Kapsamı yüz yıl boyunca Avrupa daki çoğu milli devletin ekonomi politikasına yön veren bir akım olmuştur. Merkantilizm zenginlik unsuru olarak altın ve gümüşü kabul etmiş, ülke içine altın ve gümüşün girişini artırıcı politikalara önem vermiştir. Bunun için ucuz üretim yapılarak ihracata, deniz üstünlüğüne ve sömürgeci politikalara, altın ve gümüş madenlerinin bulunup işletilmesine önem verilerek ülke içinde kıymetli madenlerin artırılması ve böylece zenginleşmenin yolları aranmıştır. Merkantilizm ve bu görüşü savunan Merkantilistler ekonominin tümünü ilgilendiren sorunlar üzerinde kapsamlı ve tutarlı bilimsel çözümler getirememiş, daha çok dağınık ve kısmi bazı görüşlerle bir ülkenin nasıl zenginleşebileceği üzerinde durmuştur. Bu nedenle bugünkü ekonomi biliminin temellerine ışık tutmaktan uzaktır. Ancak Liberalizmin doğuşu ve gelişimi üzerinde önemli etkisi olmuştur. 2. Liberalizm: 18. yüzyılda keşiflerin ve buluşların artması endüstriyel kapitalizmin doğuşuna neden olmuştur. Böylece 18. yüzyılda önceleri İngiltere ve Fransa da kabul gören, daha sonra ABD yi etkisi altına alan, devleti ekonomik hayata müdahaleden tamamen arındıran, bireysel çıkarları ve özgürlüğü, piyasa mekanizması ile serbest rekabeti esas alan Liberalizm ortaya çıkmıştır. Liberalizm; Fizyokrasi, Klasik Liberalizm ve Neo-Klasik Liberalizm şeklinde gelişmiştir. a) Fizyokrasi: Merkantilizme bir tepki olarak doğmuş ve çok kısa ömürlü olmuştur. Fizyokratlar dünyada değişmez ve evrensel doğal yasaların, yani doğal düzen bulunduğunu, bu nedenle devletin ekonomik düzene müdahale etmemesi gerektiği ve bireysel kararların esas olduğu görüşünü benimsemişlerdir. Ayrıca ulusların zenginliğinin asıl kaynağının altın ve gümüş değil, toprağın işlenmesi, yani tarımsal üretim olduğunu savunmuşlardır. Fizyokratlara göre asıl üretim faktörü toprak ve tek verimli üretim alanı tarımdır, sanayi ve ticari faaliyetler kısır alanlardır. Dolayısıyla toprakla uğraşanlar üretken sınıfı, sanayi ve ticari faaliyetlerle uğraşanlar ise kısır sınıfı oluşturmaktadır. b) Klasik Liberalizm: 18. yüzyılda İngiltere de başlayan sanayi devrimiyle birlikte üretim biçiminde ve toplumsal alan da görülen değişmeler ekonomik düşünceleri de etkilemiştir. Bu yeni ekonomik düşüncelerin en büyük temsilcisi ve ekonomi biliminin kurucusu Adam Smith ( ) Ulusların Zenginliği (The Wealth of Nations) adlı eserinde; devletin ekonomiye müdahalesi olmaksızın,

23 İsmet Daşdemir toplumsal zenginliğin ve refahın, bireysel çıkarlarla ve özgürlüklerle sağlanabileceği, birey için iyi olanın toplum için de iyi olduğunu ve özel çıkarlarla genel çıkarların özdeş olduğunu savunmuştur. Smith ulusların zenginliğinin temelinde; toprak ve kapitalin yanında asıl olarak emek faktörünü, üretimde örgütlenme, işbölümü ve uzmanlaşmayı, bireysel istekleri ve çıkarları, özgürlüğü, fiyat ve piyasa mekanizması ile serbest rekabeti görmüştür. Smith bu düşünceleriyle ülke içinde laissez faire (bırakınız yapsınlar), ülkeler arasında laissez passer (bırakınız geçsinler) ilkelerini benimsemiştir. Adam Smith in görüşleriyle benzer düşünen, ancak onun görüşlerini başka bir felsefi temele dayalı olarak açıklayan veya yorumlayan Thomas Robert Malthus ( ), David Ricardo ( ), John Stuart Mill ( ) ve Jean Baptiste Say ( ) gibi Klasikler de vardır. Aslında klasik liberalizm kişisel çıkar, serbestlik ve ekonomide bencillik düşüncesidir. Homoeconomicus insan modeli de bu düşüncenin ürünüdür. Ayrıca bu dönemde her arz kendi talebini yaratır şeklinde J. B. Say tarafından ifade edilen Mahreçler Yasası da geçerli olmuştur. c) Neo-Klasik Liberalizm: Klasik liberalizm tam olarak işlememiş ve teoride kalmıştır. Buna karşı tepkiler ve eleştiriler iki yönlü gelişmiştir. Birincisi işçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep den sosyalist iktisatçılardan, diğeri de marjinal fayda kavramını ortaya koyan Marjinalistler den gelmiştir. Klasik liberalizm eksiklerinin tamamlanması amacıyla yıllarında kendilerine Marjinalistler adı verilen üç iktisatçı (Avustralya lı Carl Menger, Fransız Leon Walras ve İngiliz Stanley Jevons), fayda ve değer kavramlarıyla bunların psikolojik yanları üzerinde durmuştur. Daha sonra Marjinalistleri de içine alan Neo- Klasikler veya Yeni Klasikler, klasik ekonomik düşüncenin eksikliklerini gidermek amacıyla yeni iktisadi düşünceler geliştirmişlerdir. Klasik düşüncede ön planda olan üretim, arz ve maliyet kavramlarının yerini, tüketim, talep, fayda ve değer kavramları almıştır. Daha sonra Marjinalistler arasında meydana gelen farklı eğilimler sonucu Neo-Klasikler üç ayrı okul halinde gelişim göstermiştir: 1) Viyana Okulu (C. Menger, E. Böhm-Bawerk, F. Weiser), 2) Lozan Okulu (L. Walras, V. Pareto), 3) Cambridge Okulu (A. Marshall, A. Pigou, J.B. Clark). 10

24 11 Ekonominin Tanımı ve Kapsamı 20. yüzyılda toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıdaki görülen yapısal değişiklikler ekonomi biliminin kapsamını ve yöntemini de değiştirmiştir. Bu koşullar altında, liberal ekonomik düşünce sistemi içinde kalmak kaydıyla, ekonomi biliminde mikroekonomik akım ve makroekonomik akım şeklinde iki ayrı gelişim ortaya çıkmıştır. Mikroekonomik akım; esas olarak Marshall ın düşüncelerine dayanmaktadır. Neo-Klasik düşüncenin önde gelenlerinde Alfred Marshall ( ), klasik düşünce sisteminin eksikliklerini tamamlamak amacıyla matematiksel analiz teknikleriyle emeğin değer içindeki yerini, fiyat konusunu, eksik rekabet pazarlarını incelemiş, talep esnekliği ile uzun ve kısa dönem analiz yöntemlerini ekonomiye sokmuştur. Klasiklerin ve Marjinalistlerin teorilerinin gerçekle bağdaşmadığını gören ekonomistler 1930 lu yıllarda itibaren Marshall ın yaklaşımlarını çağdaş firmalara uygulamaya, bu bağlamda firmalara ilişkin karar teorileri geliştirmeye ve optimal firma büyüklüğünü (ölçeğini) belirlemeye çalışmışlardır. Makroekonomik akım ise, John Maynard Keynes ( ) tarafından başlatılmıştır. Keynes 1936 yılında yayınladığı İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi adlı eserinde liberal ekonomi ve mikroekonomik düşünceyi terk etmeden yeni bir ekonomik düşünce sistemi ileri sürmüştür. Klasiklerin ve Neo-Klasiklerin yaptığı gibi tüketici ve üretici bazında mikro kararları analiz etme yerine, ekonominin tümüne ilişkin makro kararları çözümlemeye çalışmıştır. Bunun için de toplum bazında gelir, talep, harcama, tasarruf, yatırım para ve istihdam analizine önem vermiş, eksik istihdam da ekonomimin dengeye gelebileceğini ve tam istihdama ulaşmak için devletin yatırımlara yön vermesi, yani devletin ekonomiye müdahalesi gerektiğini savunmuştur. Keynes in bu düşünceleri çağdaş ekonomi biliminin gelişmesine damgasının vurmuş ve önemli katkılar sağlamıştır. Zamanla bazı ekonomistler Keynes e karşı çıkmıştır. Ancak I. Dünya Savaşı ve özellikle 1929 Büyük Dünya Ekonomik Buhranından sonra Klasiklerin ileri sürdüğü tam istihdamda denge görüşünün gerçekçi olmadığı anlaşılınca, Keynes in görüşleri önem kazanmış ve ekonomik analizlerde temel olmuştur. 3. Sosyalizm: Klasik liberalizme yapılan yoğun eleştirilerden neticesinde gelişen akımlardan birisi de sosyalist düşünce akımı, yani sosyalizm olmuştur. İdeolojik anlamda ve düşünce sistemi itibariyle liberal düşünce sistemine tamamen ters olan sosyalizmim kurucusu

25 İsmet Daşdemir ve en önemli temsilcisi Karl Marx dır ( ). Karl Marx ünlü eseri Das Kapital de (1867) sosyalist düşünce sisteminin ve bilimsel sosyalizmin temellerini açıklamıştır. Onun düşünceleri sosyalizmin gelişmesinde önemli rol oynamış ve çeşitli ülkelerdeki sosyalist devrimlerine öncülük etmiştir. Marx, David Ricardo (emek-değer teorisi) ve George Hegel in (diyalektik teorisi) iktisadi düşünce ve felsefi görüşlerinden etkilenerek, kendi teorilerini geliştirmiştir. Özellikle Hegel in diyalektik felsefesini (tez, anti tez, sentez), farklı bir yaklaşımla ele alarak ekonomik ve toplumsal gelişmenin aşamalarını açıklarken kullanmıştır. Karl Marx, bir toplumun gelişmesinin üretim ilişkilerine ve maddi koşullara bağlı olduğu, diğer bir deyimle toplumsal üst yapının veya kurumsal çerçevenin (hukuk düzeni, mülkiyet ve devlet şekli), alt yapı (iktisadi düzen) tarafından belirlendiği ve değiştirildiği yönündeki teorisini, Hegel in diyalektik felsefesinin etkisinde geliştirmiştir. Ayrıca Karl Marx, Ricardo nun görüşlerinde bazı değişiklikler yaparak emek-değer teorisini ve buna bağlı olan artık-değer teorisini ve sınıfsız bir toplum yaratma tezini ortaya koymuştur. Marx a göre artık-değer, emek (işçi) tarafından yaratılan değer ile emeğe ödenen değer arasındaki pozitif fark olup, kapitalistler tarafından bir sömürü aracı (kâr) olarak kullanılmakta ve işçi sınıfının yoksullaşmasına neden olmaktadır. Böylece bilimsel sosyalizmde, klasik liberalizmde geçerli olan bireycilik, piyasa mekanizması, rekabet, fiyat ve kâr kavramlarından farklı olarak, emek-değer, artık-değer, insan unsuru ve toplumsal refah, adil gelir bölüşümü, sosyal adalet ve sınıfsız toplum gibi kavramlar ve yaklaşımlar esas olmuştur. 4. Çağdaş Ekonomik Düşünceler: Özellikle 1935 den itibaren ekonomi biliminin gelişmesine kısmi manada ve iktisadi düşünce bazında hizmet eden ve katkı sağlayan bazı görüşler ve düşünceler ileri sürülmüştür. Bunlardan en önemlileri aşağıda açıklanmıştır. a) Monetarizm (Paracılık): 1950 li yıllardan itibaren Keynes in müdahaleci görüşleri ekonomilerde istenen sonucu sağlayamaması üzerine, paranın ve para politikasının ekonomideki önemini yeniden tesit etmeye çalışan ve devletin ekonomiye müdahalesinin minimum olması gerektiğini ön plana çıkaran görüştür. 12

26 Ekonominin Tanımı ve Kapsamı b) Rasyonel Bekleyişler Teorisi (Yeni Klasik Görüş): 1970 li yıllarda yaşanan yüksek enflasyon ve işsizlik sorununun, aktif iktisat politikası yerine, piyasalarda en iyi şekilde çözüleceğini savunmuştur. Bu görüş, ücretlerin ve fiyatların esnekliğini, halkın hükümetin izleyeceği politikaları anlayacağını, halkın beklentileri karşısında istikrar (para ve maliye) politikalarının etkisiz kalacağını ve dolayısıyla beklentilerin üretime, tüketime, yatırımlara ve istihdama etkili olduğunu varsaymaktadır. c) Arz Yanlı Ekonomi Görüşü: 1980 li yıllarda ABD de de hakim olan bu görüşe göre, talep yerine vergi oranlarını düşürerek arzı artırmak üretimde, istihdamda ve makroekonomik gelişmelerde daha önemli ve etkilidir. d) Yeni Keynesgil Görüş: li yıllarda bazı iktisatçılar, Keynesgil görüşte hakim olan her talep kendi arzını yaratır varsayımını terk ederek, para arzı ile toplam talep ve reel ekonomi arasındaki ilişkiyi fiyatların tam esnek olmadığı tezine bağlamıştır. Özellikle firmaların uzun dönemde üretim-maliyet ilişkisine dayalı olarak fiyatlarını sabit tutmasının rasyonel olmayacağını savunarak, fiyat yapışkanlıklarının sebeplerini tam olarak ortaya koymaya çalışmışlardır. 13

27

28 BÖLÜM 2 EKONOMİNİN TEMEL SORUNLARI VE EKONOMİK SİSTEMLER 2.1. Ekonominin Temel Sorunları Tüm ekonomik faaliyetler kıt kaynaklarla ihtiyaçlar arasındaki dengesizliği gidermeye ve böylece toplumsal refahı artırmaya yöneliktir. Şüphesiz, ekonomik faaliyetler ve ekonomik kapsamlı kararlar uygulanan ekonomik ortamın veya sistemin özelliklerinden etkilenmektedir. Ancak uygulanan ekonomik sistem ne olursa olsun, genel olarak her ekonominin cevaplandırmak zorunda olduğu üç temel sorun vardır; 1. Tam İstihdam Sorunu: Bir ekonomide mevcut kaynakların tümünün üretimde kullanılmasıdır. Eğer bir ekonomideki mevcut kaynakların veya üretim faktörlerinin bir kısmı üretime katılamıyorsa, yani atıl durumdaysa (örneğin işsizlik, boş arazi vb. varsa), bu durumda eksik istihdam söz konusudur. Eksik istihdam arzu edilmeyen bir durumdur ve toplum refahının düşmesine neden olur. 2. Kaynakların Etkin Kullanım Sorunu: Bir ekonomide üretime sokulan kıt kaynakların, alternatif kullanım alanlarını da dikkate alarak, ne derecede etkin kullanıldığı ya da bunların kullanımı ile ilgili olarak ne derece isabetli kararlar alındığı sorunudur. Kıt kaynakların etkin kullanımını sağlamak için aşağıdaki sorulara cevap vermek gerekmektedir: a) Ne üretilecek? b) Ne kadar üretilecek? c) Nasıl (hangi teknoloji ile) üretilecek? d) Bölüşüm nasıl olacak (veya üretim kimler için yapılacak)? e) Nerede üretilecek? 15

29 İsmet Daşdemir 3. Ekonomik Büyüme ve Gelişme Sorunu: Bir ekonomide kişi başına düşen milli gelir artışı (büyüme) yanında, kıt kaynakların miktarını artırma, kalitelerini iyileştirme, üretim teknolojisini değiştirme, üretim olanaklarını (kapasitesini) artırma ve dolayısıyla ekonomik, sosyal ve kurumsal çerçevede olumlu yapısal değişimler meydana getirmek (gelişme) suretiyle daha yüksek üretim düzeylerine ulaşma sorunudur. Böylece daha çok üretim yapılması ve toplumsal refahın artması mümkün olacaktır. Gelişmiş bir ekonomide kaynakların tam istihdamı ve büyüme en önemli sorun iken, az gelişmiş bir ekonomide ekonomik gelişme (kalkınma) en önemli sorundur. Diğer yandan kaynakların etkin kullanımı sorunun mikroekonominin konusunu oluştururken, kaynakların tam istihdamı, ekonomik büyüme ve gelişme sorunu makroekonominin konusunu oluşturmaktadır. Aslıdan, bütün ekonomik sorunlar birbiriyle iç içe girmiş durumdadır. Dolayısıyla, bu sorunlara kısmi çözümler aramak yerine, bir bütün olarak en uygun çözümü bulmak gerekmektedir Ekonomik Sistemler Ekonomik etkinliklerin yürütüldüğü ve kararların alındığı birtakım ekonomik sistemler vardır. Ekonomik sistemin özellikleri ekonomik etkinlikleri ve kararları şu veya bu şekilde etkilemektedir. Bütün ekonomik sistemlerin amacı, yukarıda açıklanan ekonominin temel sorunlarına, bir bütün olarak en uygun çözümü bulmaktır. Ancak amaca ulaşma yolları, felsefeleri ve yaklaşımları farklıdır. Dünya üzerinde ekonominin temel sorunlarına çözüm bulmak amacıyla kararların alındığı başlıca üç ekonomik sistem vardır. Bunlar; Kapitalist Ekonomik Sistem, Sosyalist Ekonomik Sistem ve Karma Ekonomik Sistemdir. Bu ekonomik sistemlerin özellikleri genel hatlarıyla aşağıda açıklanmıştır Kapitalist Ekonomik Sistem Liberal ekonomik düşünceye (liberalizme) ve serbest piyasa ekonomisine dayanan bir ekonomik sistemdir. Bu ekonomik sisteminin temel ilkeleri ve araçları şunlardır; Bireycilik, Özgürlük (girişim kurma, sözleşme yapma, meslek seçme vb.), 16

30 Ekonominin Temel Sorunları ve Ekonomik Sistemler Özel mülkiyet ve miras hakkı, Devlet müdahalesi olmayan özel ekonomi, Fiyat ve piyasa mekanizması. Kapitalist ekonomik sistemin temelinde; bireyin çıkarları ön planda tutularak, bireysel çıkarlarla toplumsal çıkarların çelişmediği, bireysel çıkarların azamiye çıkarılması sonucunda toplumsal refahın da artacağı düşüncesi vardır. Bunun için bireylerin yasaların belirlediği çerçevede çıkarları doğrultusunda girişim kurabilme, sözleşme yapabilme, meslek seçebilme vb. konularda tam bir özgürlüğe (serbestliğe) sahip olması, çıkarlarını (fayda, kâr) artırmaya yönelen bireylerin üretim ve tüketim malları ile varlıklar üzerinde sınırsız özel mülkiyet ve miras (veraset) hakkına sahip olması gerekmektedir. Kapitalist ekonomik sistemde ekonominin temel sorunlarına, tam rekabet koşullarında çalıştığı ve devlet müdahalesinin olmadığı varsayımına dayanan piyasa mekanizması içinde çözüm aranmaktadır. Böyle rekabetçi bir piyasada tüketicilerin talepleri ve üreticilerin arzlarının karşılaşması sonucunda oluşan fiyatlar sayesine, görünmez bir el gibi, ekonominin temel sorunlarına, yani ne, ne kadar, nasıl ve kimler için üretileceği, tam istihdamın ve ekonomik büyümenin nasıl sağlanacağı sorunlarına çözüm bulunacağı varsayılmaktadır. Buna karşılık kapitalist sistemde merkezi bir plan bulunmadığı için kıt kaynakların rasyonel kullanılamayacağı, üreticilerin asıl amacı kâr olduğu için tüketicilerin sömürülmesinin mümkün olduğu, bireysel çıkarlarla toplumsal çıkarların çelişebileceği, gelir farklılıklarının derinleşebileceği ve işsizlik olabileceği gibi iddialar da söz konusudur. O halde, yukarıda anlatılmaya çalışılan ve dünya üzerinde görülmeyen pür kapitalist sistemin dayandığı kavramlar; çıkarcı insan, özgürlük, özel mülkiyet ve miras hakkı, rekabet ve piyasa mekanizması olmaktadır Sosyalist Ekonomik Sistem Sosyalist ekonomik düşünceye (sosyalizme) ve devlet otoritesi altında merkezi planlamaya dayanan bir ekonomik sistemdir. Bu ekonomik sisteminin temel ilkeleri ve araçları, kapitalist ekonomik sistemdekilerin tamamen tersidir. Bunlar; 17

31 İsmet Daşdemir Toplumculuk, Kamu mülkiyeti, Merkezi planlama, Devlet otoritesidir. Sosyalist ekonomik sistemde; bireysel çıkarlar yerine toplum çıkarları (toplumcu düşünce) ön plandadır ve ancak bu şekilde toplumsal refahın artırılabileceği esastır. Bireysel girişimler, özgürlükler, özel mülkiyet ve miras hakkı, rekabet, kâr ve piyasa mekanizması yoktur. Bütün üretim araçları ve varlıklar kamu mülkiyetindedir ve kamu girişimciliği esastır, tüketim mallarının mülkiyeti ise serbesttir. Devlet merkezi ve emredici planlamayla tüketim, tasarruf, üretim, dağıtım, yatırım, istihdam vb. konuları planlar, ücretleri ve fiyatları belirler. Böylece emredici merkezi planlama sayesinde toplumcu düşüncenin hakim kılınacağı, sosyal adaletsizliklerin kalkacağı, kıt kaynakların toplum yararı doğrultusunda tam ve etkin kullanılacağı, işsizliğin olmayacağı, ekonomik büyümenin sağlanacağı ve ne, ne kadar, nasıl ve kimler için üretileceği sorularına en iyi çözüm bulunacağı varsayılmaktadır. Buna karşılık insan doğasına ters düştüğü, insan hak ve özgürlüklerine önem vermediği, özel mülkiyet, miras ve kâr amaçlı girişimler söz konusu olmadığı için üretimde etkenliğin azalacağı ve siyasal demokrasi ile bağdaşmadığı iddia edilmektedir. Aynen pür kapitalist sistemde olduğu gibi, yukarıda anlatılan pür sosyalist ekonomik sistemin de bu haliyle dünya üzerinde uygulandığı söylenemez Karma Ekonomik Sistem Yukarıda teorik olarak anlatılan her iki ekonomik sisteminin faydaları ve sakıncaları tartışılabilir. Ancak bu iki ana sistemin olumlu yanlarını birleştiren, yani hem serbest piyasa mekanizmasının işlemesini hem de devletin ekonomiye düzenleyici araçlarla müdahalesini öngören bir ekonomik sistem daha vardır ki, buna Karma Ekonomik Sistem denilmektedir. Bu ekonomik sisteminin temel ilkeleri ve araçları şunlardır; Özgürlük, Birey-toplum ilişkilerinde denge, 18

32 Ekonominin Temel Sorunları ve Ekonomik Sistemler Sosyal güvenlik, Sınırlandırılmış ve yaygın özel mülkiyet + kamu mülkiyeti, Demokratik planlama ve sosyal devlet anlayışı, Piyasa mekanizması + devlet müdahalesi. Karma ekonomik sistemde bireylere özgür yaşama olanağı sunulmakta, bireysel çıkarlarla toplum çıkarlar arasında denge sağlanmakta ve sosyal güvenliğe önem verilmektedir. Böylece toplumsal refahın en yüksek düzeye çıkarılacağı tezine dayanmaktadır. Karma ekonomik sistem, özel sektör yanında kamu sektörünün de önemli bir yer tuttuğu ve devletin ekonomiye müdahale ettiği bir sistemdir. Bu sistemde üretim, sınırlandırılmış özel mülkiyet hakkına sahip girişimciler tarafından yapılabildiği gibi, bazı alanlarda kamu tarafından da gerçekleştirilmektedir. Bu ekonomik sistemde temel ekonomik sorunların çözümü rekabetçi piyasa mekanizmasına bırakılmıştır. Ancak piyasa mekanizması ekonominin temel sorunlarını çözmede yetersiz kalacağı için, özellikle az gelişmiş ülkelerde devlet, sosyal adaleti sağlamak, yüksek bir büyüme hızına ulaşmak, ödemeler bilançosunu dengelemek, kaynak dağılımını düzenlemek, hangi malların, ne kadar, nasıl ve kimler için üretileceğini saptamak amacıyla birtakım düzenleyici araçlarla (sınırlandırılmış ve yaygın mülkiyet, demokratik planlama vb.) rekabetçi piyasa mekanizmasına ve ekonomiye müdahale etmektedir. Bu sistemde özgür yaşama arzusu, bireysel ekonomik kararlarda ve girişimcilikte serbestlik ve özel mülkiyet hakkı vardır. Ancak özgürlük ve özel mülkiyet hakkının toplumsal çıkarlarla çatışması, tüketicinin sömürülmesi ve kötüye kullanılması durumunda sınırlandırılması ve devlet müdahalesi esas alınmıştır. Bu sistemde söz konusu olan demokratik planlama ise kamu kesimi için emredici, özel kesim için yönlendirici niteliktedir. Karma ekonomik sistemde; piyasa mekanizmasına sosyal devlet anlayışı içinde yapılan müdahaleyle, sosyal adaletin ve sosyal güvenliğin sağlanacağı, kaynakların rasyonel biçimde yönlendirileceği, gelir dağılımın düzeleceği, işsizliğin önleneceği, tam istihdamın ve hızlı kalınmanın sağlanacağı ve dolayısıyla ekonominin temel sorunlarının çözüleceği iddia edilmektedir. 19

33 İsmet Daşdemir Bugün Türkiye dahil pek çok ülkenin ekonomisi karma ekonomik sisteme dayanmaktadır. Fakat her ülkenin kendi koşullarına bağlı olarak farklı uygulamalar görülmektedir. 20

34 BÖLÜM 3 EKONOMİK FAALİYETLERİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER Ekonomik faaliyetler belirli ortamlarda oluşmaktadır. Bu ortamların sahip olduğu özellikler ve koşullar ekonomik faaliyetleri etkilemektedir. Ekonominin temel sorunlarına, bir nevi bu ortamın özellikleri ve koşulları çerçevesinde cevap verilmektedir. Çok çeşitli olan bu özellikleri ve koşulları; doğal faktörler, demografik faktörler, hukuki ve soysal faktörler, teknolojik faktörler olarak sınıflandırmak mümkündür Doğal Faktörler Doğal faktörler denilince, doğanın insana sağladığı bütün olanaklar anlaşılır. Bunlar; iklim, jeolojik yapı ve yeraltı zenginlikler, fizyografik faktörler, coğrafi konum, yerüstü zenginlikler vb. şeklinde sayılabilir. Bu faktörler üretime, tüketime, emeğin ve diğer üretim faktörlerinin verimliliğine, böylece ekonomik faaliyetlerin genel çerçevesine, yapısına ve düzeylerine etkili olmaktadır. İklim kavramı; yağış, sıcaklık, nem, rüzgar vb. şeklinde sayılan meteorolojik olayların tümünü kapsamaktadır. Bunlar bir taraftan bitki ve hayvan varlığına, diğer taraftan insan ihtiyaçlarına, endüstrinin şekillenmesine ve emeğin verimliliğine etki etmektedir. Örneğin, soğuk ve karlı günleri fazla olan bir bölgede bitki ve hayvan çeşitliliği azaldığı gibi, insanların beslenme, giyim vb. ihtiyaçları farklılaşmakta ve üretimin bunlara göre şekillenmesi söz konusudur. Jeolojik yapı ve yeraltı zenginlikler; toprağın yapısını ve türünü, anakayanın özelliklerini, yer altındaki madenleri, fosil yakıtları, yeraltı sularını vb. içermektedir. Toprağın yapısı ve verimliliği, yeraltı madenlerinin düzeyi ve çeşitliliği ekonomide bazı sektörlerin öne çıkmasına ve gelişmesine etki yapacaktır. Örneğin, 21

35 İsmet Daşdemir İran ve Azerbaycan ın doğal gaz zenginliklerine sahip olması, bu ülkelerde doğal gazı öne çıkarmış ve ihracat gelirleri içerisinde önemli bir pay almıştır. Fizyografik faktörler; arazinin rakımını, eğimini, sarplık derecesini, yeryüzü şekillerini vb. özelliklerini ifade etmektedir. Bunlar toprağın verimliliğine, enerji üretimine, ulaşıma, turizme ve dolayısıyla ürün çeşitliliğine ve düzeyine etki etmektedir. Örneğin, düz arazilerin sulanabilir tarıma uygun olması, yüksek rakımlı ve eğimli arazilerde ise orman yetiştirilmesi, yüksek platoların otlatmacılığa uygun olması, dağlık bir bölgede dağ sporlarının yapılması ve ulaşım zor ve maliyetli olması fizyografik faktörlerin bir sonucudur. Coğrafi konum; bir ülkenin veya ekonominin bulunduğu kıtayı ve yarı küreyi, denizlere yakınlığını ve sahillerinin yapısını, transit yolların üzerinde bulunup bulunmadığını ve dolayısıyla dünya üzerindeki konumunu ifade etmektedir. Coğrafi konum faktörleri dış ticaret, ulaşım, turizm vb. alanlarda etkilidir. Örneğin, denizlere açık olan, doğal limanları bulunan ve transit yollar üzerinde bulunan bir ülke, bu özelliklere sahip olmayan ülkelere göre daha avantajlıdır. Yerüstü zenginlikler; orman, bitki ve hayvan varlığı ve çeşitliliği, akarsular, göller vb. unsurları içermektedir. Bunlar üretimin miktarına ve çeşitliliğine, ihracat gelirlerine ve ekonominin gelişmesi üzerinde olumlu etki yapan faktörlerdir. Örneğin, orman bakımından zengin olan İskandinav ülkelerinin ihracat gelirlerinin büyük bir kısmı orman ürünlerinden elde edilmektedir. Benzer şekilde bir ülkede akarsuların ve göllerin varlığı enerji üretimine, tarımda verimliliğin artmasına ve buna bağlı olarak diğer sektörlerin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Aslında doğal faktörler, ekonomik faaliyetler üzerinde tek tek etkili olmaktan ziyade, birbirleriyle bağlantılı ve bir bütün halinde üretim, tüketim, mübadele ve bölüşüm üzerinde etkili olmakta ve ekonomik faaliyetlerin gerçekleşmesinde genel ortam koşullarını oluşturmaktadır Demografik Faktörler Demografi, kısaca halkın yazılması demektir. Geniş anlamda bir bölgede yaşayan nüfusun miktarını, özelliklerini ve değişimlerini inceleyen bir bilim dalıdır. Demografik faktörler kapsamında; 22

36 Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler nüfusun miktarı ve yoğunluğu, nüfusun yaş, cinsiyet ve medeni durum itibariyle bileşimi, nüfus artış hızı, doğumlar, ölümler ve göçler incelenmektedir. Ayrıca nüfusun medeni hal, evlenmeler, boşanmalar ve eğitim gibi özellikler bakımından incelenmesi de demografik faktörler kapsamındadır. Nüfus sorunlarıyla ilk defa Çinliler ve özellikle Konfüçyüs ilgilenmiştir. Eski Yunan da nüfus sorunlarıyla ilgilenen bazı düşünürler (Platon, Aristo) olmuştur. Metafizik ve teolojik görüşlerin hakim olduğu Orta Çağ da ise nüfus sorunlarına karşı ilgi azalmıştır. Daha sonra Merkantilistler nüfusun artması yönünde bir eğilime sahip olmuş, bazı Klasikler (özellikle Malthus) nüfusun azalması gerektiğini ileri sürmüş, bazıları (Marshall ve Keynes) ise nüfusun artmasından yana olmuştur. Sosyalizm kurucusu Karl Marx da nüfusun artmasından yanadır. Günümüzde de nüfusun miktarı ve artış hızı konusunda tartışmalar devam etmektedir. Nüfus, öteden beri iktisatçıların ilgilendiği konularından birisi olmuştur. Çünkü nüfus, bir yandan ihtiyaçların miktarına ve çeşitlerine, yani tüketime, diğer yandan üretim miktarına ve üretim olanaklarına etki yapmaktadır. Yani üretim ve tüketim miktarı ve çeşitliliği nüfusun miktarına ve çeşitli özelliklerine bağımlıdır. Bu anlamda üretim ilişkileri bakımından nüfusu; üretici nüfus ve tüketici nüfus şeklinde ikiye ayırmak da mümkündür. Üretim miktarındaki artış bir dereceye kadar nüfus miktarına bağlıdır. Ancak üretimin gerçekleşmesinde nüfus tek başına yeterli olamayıp, diğer üretim faktörlerinin varlığı da gerekmektedir. Ayrıca nüfus miktarı; ekonomide belli sektörlerin öne çıkmasına, belli malların ve hizmetlerin üretilmesi için uygun ortamların oluşmasına, üretim maliyetine, işsizliğe ve kişi başına düşen gelire etki eden önemli bir faktördür. Nüfus yoğunluğu da bir ülkede kilometrekareye düşen insan sayısıdır. Ülkenin alanıyla, nüfus miktarıyla ve nüfus artış hızıyla yakından ilgilidir ve ekonomik faaliyetler üzerinde etkilidir. Nüfus yoğunluğu ülkelere göre, aynı ülkede zamana ve bölgelere göre değişim göstermektedir. Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre 2013 yılı itibariyle dünya nüfusu 7.2 milyar olup, bazı ülkelerin nüfus miktarları ve nüfus yoğunlukları aşağıda verilmiştir. Türkiye, nüfus miktarı bakımından 227 ülke içinde 18. sıradadır (Çizelge 3.1). 23

37 İsmet Daşdemir Çizelge 3.1. Bazı Ülkelerin Nüfus Miktarları ve Yoğunlukları (Vikipedi, 2013). Ülkeler (nüfus yılı) Nüfus Dünya Nüfusuna Yoğunluk (bin) Oranı (%) (kişi/km 2 ) Çin (2013) ,4 138 Hindistan (2013) ,4 336 ABD (2013) ,51 31 Endonezya (2011) , Brezilya (2013) ,82 22 Pakistan (2012) , Rusya (2012) ,05 47 Japonya (2011) , Filipinler (2010) , Almanya (2012) , İran (2012) ,09 42 Türkiye (2012) ,07 96 Fransa (2012) , İngiltere (2011) , Nüfusun yaş ve cinsiyet açısından bileşimi de ekonomide önemlidir. Çünkü nüfusun yaş ve cinsiyet açısından bileşimi ihtiyaçların miktarına ve çeşitliliğine, tüketime, üretime, emek arzına ve emeğin verimliliğine, evlenme sayısına, doğum oranlarına, tasarrufların miktarına, girişim yeteneklerine ve dolayısıyla ekonomik faaliyetlere etkilidir. Nüfusun yaş ve cinsiyet itibariyle dağılımını analiz etmek amacıyla nüfus piramitleri oluşturulmaktadır. Nüfus piramitleri, cinsiyetler itibariyle veya cinsiyet ayrımı yapmaksızın her yaş kademesinde bulunan nüfus miktarının grafikle gösterilmesine yaramaktadır. Nüfus piramitleri o ülkedeki emek gücü, aktif nüfus, ortalama yaşam süresi, beslenme ve sağlık koşulları, doğurganlık ve ölüm oranları hakkında bilgi vermektedir. Ekonomik analizler açısından yaş kademeleri olarak genellikle; a) 0-14 yaş (çocuklar), b) yaş (çalışma çağındakiler), c) 65 ve daha yukarı yaş (yaşlılar) grupları alınmaktadır. Ancak değişik amaçlarla yapılan detaylı analizlerde 5 şer veya 10 ar yaş kademeleri de alınabilmektedir (Şekil 3.1). Nüfusun doğal gelişimine müdahale olmadığı zaman, nüfus piramidinin taban kısmı geniş olur ve yukarı doğru çıktıkça daralan, adete koni şeklini andıran bir gelişim gösterir. Nüfus piramidinin yüksekliği o ülkede ortalama yaşam süresini veya ömrü verir. Nüfus piramidinin yüksek olması, o ülkenin gelişmiş, sağlık ve beslenme koşullarının iyi olduğunu gösterir. Nüfus piramidinin tabanının geniş olması, o ülkede doğum oranının yüksek olduğunu, çocuk ve tüketici 24

38 Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler nüfusun fazla olduğunu gösterir. Orta ve üst bölümlerinin geniş olması ise doğum oranının düşük, buna karşılık aktif ve yaşlı nüfusun fazla olduğu anlamına gelir. Genellikle az gelişmiş ülkelerde doğum ve ölüm oranları çok yüksek ve ortalama ömür kısadır. Bu nedenle nüfus piramidinin tabanı geniş ve yüksekliği azdır (basıktır). Gelişmiş ülkelerde ise tabanı dar ve yüksekliği fazladır (diktir). ERKEK KADIN Nüfus (milyon) (a) Şekil 3.1. Nüfus Piramidi Örnekleri. Nüfus artış hızı da ekonomik faaliyetleri etkilemektedir. Nüfus artış hızı ihtiyaçların miktarını ve çeşitliliğini, emek arzını ve esnekliğini, yeni iş ve girişim alanlarının ortaya çıkmasını, üretimi ve tüketimi etkilemektedir. Nüfus artış hızı, medeni durum, ölümler, doğumlar ve göçlerle yakından ilişkilidir. Evlenmelerin ve doğum oranlarının artması, buna karşılık ölüm oranlarının azalması hızlı bir nüfus artışı demektir. Bir ülkedeki doğum sayısından ölüm sayısının çıkarılmasıyla bulunan farka iç ve dış göçlerin farkının eklenmesi suretiyle nüfus artışı bulunur. Nüfus artışı hızı veya oranı ise bir yıl içindeki nüfus artışının, o yılın ortalama nüfusuna oranlanmasıyla bulunur. Genellikle gelişmiş ülkelerde hem doğum hem de ölüm oranları ve dolayısıyla nüfus artış hızı düşük olduğu halde, az gelişmiş ülkelerde bu oranlar daha yüksektir. Son on yıllık verilere göre bazı ülkelerin nüfus artış hızları şöyledir: ABD nin %0.89, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin %0.16, Japonya nın %0.2, Rusya nın -%0.06, Çin in %0.57, İran ın %3, Afganistan ın %2.67, Hindistan %1.38 ve Türkiye nin %1.20 dir. Benzer şekilde bazı ülkelerin doğum oranları da şöyledir: Türkiye 17.5, İrlanda 16.5, Almanya 8.3, ABD 15, Japonya 9, Çin 17, Hindistan 30, Brezilya 21 ve Kenya 43 dür (Vikipedi, 2013). 25 (b)

39 İsmet Daşdemir Hızlı nüfus artışı, toplumda gençlerin ve çalışanların payının artacağı, azalan nüfus ise yaşlıların payının artacağı anlamındadır. Eğer bir toplumda çocuk ve yaşlılar fazla ise, çalışan nüfus azdır. Böyle bir toplumda yatırımlar ve üretim azdır, tüketim fazladır. Eğer toplumda genç ve çalışan nüfus fazla ise, emek arzı esnektir, yatırım ve üretim fazladır. Diğer yandan hızlı nüfus artışı, kısıtlı ekonomik kaynaklar üzerinde bir baskı oluşturabilmekte ve bu baskı daha çok tüketime, ithalata, doğal kaynakların tahribine, azalan verim yasasının da devreye girmesiyle üretimin ve yaşam standardının düşmesine neden olabilmektedir. Bir başka demografik özellik göçlerdir. Göçler ülke içinde (iç göç) olabileceği gibi ülkeler arasında (dış göç) da olabilir. Ekonomik, sosyal, politik ve diğer nedenlerden kaynaklan göçler, aynı zamanda ekonomik, sosyal, çevresel, çarpık kentleşme, yetersiz fiziksel alt yapı gibi sorunları da beraberinde getirmektedir. Göçler, hem göç alan yerde hem de göç veren yerde nüfusun yaş ve cinsiyet itibariyle bileşimi, nüfus yoğunluğu, emek arzı ve işgücünün dağılımı, dolayısıyla tüketim ve üretim üzerinde etkilidir Türkiye nin Demografik Özellikleri 2012 yılı itibariyle Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre; Türkiye nin nüfusu tür. Bunun %50.18 i erkeklerden, %49.81 i kadınlardan oluşmaktadır. Türkiye de ilk nüfus sayımı 1927 yılından yapılmış olup, yılları arasında, 85 yılda, nüfus yaklaşık 5,5 kat artmıştır. Başlangıçta %2.29 olan nüfus artış hızı, II. Dünya Savaşı ( ) yıllarında, hem doğumların azalması hem de ölümlerin artması nedeniyle hızlı bir düşüş göstermiş, 1945 ten sonra hızlanarak arasında en yüksek seviyeye çıkmıştır ten sonra Türkiye nin nüfus artış hızı düzenli bir şekilde düşerek, 2012 yılında %1.2 olmuştur (Çizelge 3.2). Türkiye nin 1927 yılında 17 kişi/km 2 olan nüfus yoğunluğu, 2012 yılı itibariyle 96 kişi/km 2 ye ulaşmıştır. Nüfus yoğunluğunun bölgelere dağılımı ise şöyledir: 1) Marmara 250, 2) Ege 100, 3) Akdeniz 98, 4) Güneydoğu Anadolu 88, 5) İç Anadolu 64, 6) Karadeniz 59 ve 7) Doğu Anadolu 36 kişi/km 2 dir yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yaş grubu ve cinsiyete göre dağılımı ve nüfus piramidi ise Çizelge 3.3 de verilmiştir. 26

40 Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler Çizelge 3.2. Türkiye nin Yıllar İtibariyle Nüfusu ve Nüfus Artış Oranları (TÜİK, 2013). Yıllar Nüfus Yıllık Nüfus Artışı (%) , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,20 Çizelge 3.3. Türkiye nin 2012 Yılı İtibariyle Yaş Grubu ve Cinsiyete Göre Nüfusu ve Nüfus Piramidi (TÜİK, 2013). Yaş Grubu Erkek Kadın Toplam Nüfus Piramidi Toplam

41 İsmet Daşdemir Türkiye de nüfusun yıllar itibariyle, ekonomik bakımdan önem arz eden yaş gruplarına yüzde dağılımı da Çizelge 3.5 de verilmiştir. Çizelge 3.5. Türkiye Nüfusunun Yaş Gruplarına Yüzde Dağılımı (TÜİK, 2013). Yaş Grubu Çocuklar (0-14) 41,8 38, ,8 25,0 Çalışma Çağındakiler (15-65) 53,8 57,2 60,7 64,5 67,5 Yaşlılar (65+) 4,4 4,5 4,3 5,7 7,5 Toplam Görüldüğü gibi zaman içerisinde çocukların oranı gittikçe azalmış, çalışma çağındakilerin ve yaşlıların oranı artmıştır. Türkiye de nüfus planlaması, eğitim, sağlık ve beslenme koşullarının iyileşmesi ve doğurganlık oranının azalması gibi nedenlerle, toplam nüfus içerisinde çocukların payı azalmakta, yaşlıların payı ise artmaktadır. Hızlı iç göç nedeniyle özellikle kırsal kesimde yaşlı nüfusun payı daha da artmaktadır. Zaman içinde doğurganlık ve ölüm oranlarında azalma görülmüşse de, göç hareketi hızını fazla kaybetmemiştir. Türkiye de göçün yönü genellikle kırdan kente ve doğudan batıya doğrudur yılında nüfusun %75.8 i kırsal alanda (belde ve köyler) ve %24.2 si kentsel (il ve ilçe merkezleri) alanda yaşarken, bu oranlar 85 yıl içinde tam tersine dönmüştür yılı itibariyle Türkiye nüfusunun %22.7 si kırsal alanda yaşarken, %77.3 ü kentsel alanda yaşamaktadır (Çizelge 3.6). Çizelge 3.6. Türkiye de Yıllar İtibariyle Kırsal ve Kentsel Nüfus. Yıl Kır Kent Miktar % Miktar % , , , , , , , , , , , , , , , , , , , ,3 28

42 Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler Kentsel nüfustaki artış özellikle 1950 den sonra kırdan kente göçün artmasıyla hızlanmış ve 1980 lerden sonra ivme kazanmıştır. Kırsal alanda doğurganlık yüksek olmasına karşın, kentsel nüfusun doğurganlığı daha azdır. Buna karşılık kentsel nüfusun artışı büyük ölçüde kırdan kente göç ve beraberinde kırsal nüfusun getirdiği doğurganlık oranına bağlıdır. Türkiye de göç hareketleri köy, kasaba ve küçük şehirlerden büyük şehirlere doğru olmaktadır. Çoğunlukla ekonomik, sağlık, eğitim ve daha iyi yaşam koşullarına kavuşma amaçlarıyla gerçekleşen göçler, büyük şehirlerde konut, altyapı gibi fiziksel sorunlara neden olurken, kırsal alanda özellikle tarım ve hayvancılıkla uğraşan üretici nüfusun azalmasına neden olmaktadır Nüfus Teorileri Nüfusun doğal kaynaklar, tüketim, üretim, işsizlik, ücret ve gelir gibi ekonomik değişkenlerle olan ilişkisi pek çok düşünürün dikkatini çekmiş ve bu konuda bazı teoriler geliştirilmiştir. Bunlardan en önemlileri; 1) Malthus un Nüfus Teorisi, 2) Optimal Nüfus Teorisidir. 1. Malthus un Nüfus Teorisi: Klasik ekol taraftarı olan Malthus ( ), orta halli aileden gelen bir papaz ve bilim adamıdır. Yaşadığı dönem İngiliz ekonomisinin bunalımda olduğu, kıtlıkların ve yoklukların yaşandığı, halkın ağır vergi yükü altında ezildiği, yaşamın pahalı olduğu, ihracatın tıkandığı, iflasların olduğu, tarımsal üretimin düştüğü ve işsizliğin çoğaldığı yıllardır. Malthus yaşadığı bu olgulardan etkilenerek ve gözlemlerine dayanarak, nüfus konusundaki düşüncelerini 1798 yılında yayınlanan Essay on the Principle of Population adlı eserinde ortaya koymuştur. Modern ve bilimsel anlamda nüfus sorunuyla ilgilenen ilk düşünce sistemi olması nedeniyle Malthus un nüfus teorisi önemlidir. Malthus un nüfus teorisi şu şekilde özetlenebilir: Nüfus geometrik dizi (1, 2, 4, 8, 16, ) şeklinde, buna karşılık beslenme olanakları veya gıda maddeleri aritmetik dizi (1, 2, 3, 4, ) şeklinde artmaktadır. Dolayısıyla başlangıçta nüfus ile beslenme olanakları arasında bir denge olsa da, zamanla nüfus artış hızı ile gıda maddeleri artış hızının farklı olması nedeniyle bir dengesizlik oluşmakta, yetersizlikler, kıtlıklar ve yoksulluklar ortaya çıkmaktadır. Malthus halkın sefaletinin asıl nedenini kaynak dağılımda ve sosyal düzende aramak yerine, gıda maddeleri ile nüfus artış hızı arasındaki dengesizlikten kaynaklandığını ifade etmiştir. Sefaletin önlenebilmesi 29

43 İsmet Daşdemir için nüfus artış hızının azaltılması gerektiği sonucuna varmış ve bunun için de aşağıdaki önlemleri sunmuştur: a) Ölüm oranları yükseltilmeli (insan ömrü kısaltılmalı, savaş ve hastalıklar çıkarılmalı vb.), b) Doğum oranları düşürülmeli (evlenmeler azaltılmalı ve geciktirilmeli, çok çocuk yapmaktan kaçınılmalı ve bakılabilecek kadar çocuk yapılmalı, çeşitli sınıflara sosyal yardım yapılmamalı vb.). Malthus, bu önlemlerden birincisini kendisi de yapılabilir ve ahlaki bulmamaktadır. Ancak asıl ikinci önlem üzerinde durmuş ve doğum oranlarının azaltılması hususundaki tedbirlerin uygulanması gerektiğini savunmuştur. Malthus un nüfus teorisi zamanında destekleyenler ve eleştirenler de olmuştur. Malthus, kıtlığın, yoksulluğu ve sefaletin nedenini dengesiz servet dağılımına değil de, hızlı nüfus artışına, işçinin ve köylünün bakamayacağı kadar çok çocuk yapmasına bağladığı için kapital sahipleri tarafından büyük destek görmüştür. Malthus un teorisine yönelik eleştiriler ya da teorinin sahip olduğu yanılgılar ise iki noktada toplanabilir; 1) Malthus, teknolojinin gelişmesiyle birlikte tarımsal üretimde azalan verim yasasının ertelenebileceği ve dolayısıyla tarımsal üretimin artacağı olgusunu öngörmemiştir, 2) Nüfus artış hızı Malthus un savunduğu gibi geometrik dizi şeklinde artmamaktadır. Nitekim 19. ve 20. yüzyıldaki gelişmeler ve yapılan araştırmalar doğum oranlarının düştüğünü, nüfusun geometrik dizi şeklinde artmadığını ve çoğu ülkede nüfus artış hızı ile gıda maddeleri artışı hızı arasında bir dengesizliğin olmadığını ortaya koymuştur. 2. Optimal Nüfus Teorisi: Malthus un nüfus teorisindeki çelişkilerden ve yanılgılardan hareketle 20. yüzyıl başlarında ortaya atılmış bir teoridir. Kıt kaynakların (doğa, kapital, emek) tam kullanımıyla nüfus artış hızı arasında ilişki kuran bir teoridir ve optimal nüfus kavramına dayanır. Teoriye göre optimal nüfus; bir ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginliklerini (servetlerini ve kaynaklarını) harekete geçirebilecek ve onlardan tam olarak yararlanabilecek bir nüfustur. Yani veri olan koşullar altında kaynakları en verimli şekilde kullanarak, kişi başına en yüksek geliri sağlayacak nüfustur. Optimal nüfus göreli bir kavramdır. Ülkelere göre, hatta aynı ülkede zamana göre, teknolojik bilgi, iş bölümü ve 30

44 Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler yeni buluşlara göre devamlı değişir, sabit ve durağan bir kavram değildir. Aşırı nüfus, kişi başına düşen toprak ve kapital miktarının az olması ve işsizliğin varlığı ile kendini gösterir. Genellikle az gelişmiş ülkelerde bu durum görülmektedir. Diğer yandan, bir ülkede kaynakların tam kullanım durumu ortaya çıkmadıkça, nüfus artışının herhangi bir sakıncası olmadığı ve hatta faydalı olduğu söylenebilir Hukuki ve Sosyal Faktörler Bilindiği gibi ekonomik faaliyetler belirli bir hukuki ve sosyal yapı içerisinde gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bir ülkede geçerli olan hukuk kuralları ve sosyal yapının özellikleri ekonomik faaliyetleri doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Hukuk kuralları bir taraftan ekonomik faaliyetlerin gerçekleşmesine uygun ortam hazırlarken, diğer taraftan ekonomik faaliyetleri etkilemektedir. Hukuk kurallarının başında; anayasa, vergi yasaları, medeni kanun, borçlar kanunu, ticaret kanunu vb. yasalar gelmektedir. Ekonomik faaliyet yasal düzenlemelere uygun olarak ve onların belirlediği çerçevede gerçekleşmektedir. Yasal düzenlemelere aykırı bir ekonomik faaliyet söz konusu olamaz. Örneğin, vergi yasalarının belirlediği vergi oranları, indirimler ve teşvikler, ticaret kanunu ile belirlenen sözleşmeler, iş ortaklıkları vb. düzenlemeler ekonomik faaliyetleri doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Benzer şekilde toplumun sosyal yapısı ve bu yapıya ilişkin sosyal kurumlar da ekonomik faaliyetleri etkilemektedir. Çeşitli sosyal kurumlardan bahsedilebilir. En önemli sosyal kurumlar olarak; meslek örgütleri, işverenler, din, mülkiyet, veraset, aile, çıkar grupları vb. sayılabilir. Bunların bir kısmı hukuk kurallarıyla yasal düzenlemeye kavuşturulmuş, bir kısmı kavuşturulmamış olabilir. Dolayısıyla sosyal kurumlar bazen hukuk aracılığıyla, bazen doğrudan ve dolaylı olarak ekonomik kararları ve faaliyetleri etkilemektedir. Ekonomik faaliyetler açısından analiz edilmesi gereken en önemli sosyal kurumlar şunlardır; 1. Mülkiyet Kurumu, 2. Veraset Kurumu, 3. Özgürlük Kurumu, 4. Aile Kurumu, 5. Din Kurumudur. 31

45 İsmet Daşdemir 1. Mülkiyet Kurumu: Mülkiyet, somut servetler üzerinde sahip olma hakkıdır. Mülkiyetin kamuya ve bireylere ait olmasına göre kamu mülkiyeti ve özel mülkiyet ayrımı söz konusudur. Ancak kamu ve özel mülkiyetin karma şekli de olabilir. Özel mülkiyetin ve kamu mülkiyetinin sınırları, önem ve ağırlıkları zamana ve mekana göre değişmektedir. Özel mülkiyet bireylerin psikolojik, ahlaki ve bireysel yetenek durumlarıyla ilişkili olup, kaynakların rasyonel kullanımını, somut servetlere sahip olmayı ve servet biriktirmeyi teşvik edici bir role sahiptir. Bu nedenle bireysel ve toplumsal yaşamın gelişmesine uygun ortam hazırlamaktadır. Liberalizm ve kapitalist ekonomik sistemin vazgeçilmez kurumlarından birisi özel mülkiyettir. Bu sistemde, özgürlük ve veraset kurumuyla birlikte, özel mülkiyet kurumu bireyleri çalışmaya, ekonomik etkinliklerde bulunmaya ve yeteneklerini kullanmaya teşvik ettiği için, rekabetin ve kâr motiflerinin oluşmasında önemli bir faktördür. Ayrıca özel mülkiyet, üretim faktörlerinin üretim sürecinde hangi oranlar dahilinde kullanılacağını da belirlemektedir. Dolayısıyla kapitalist sistemde üretim araçları ve gelirleri bazı istisnalar dışında bireylere aittir. Buna karşılık sosyalist ekonomik sistemde kamu mülkiyeti esastır. Karma ekonomik sistemde ise, her iki mülkiyet şekli vardır ve sınırları yasalarla belirlenmiştir. 2. Veraset Kurumu: Veraset, bireylerin sahip oldukları mal varlıklarını kanuni mirasçılara (varisler) bırakma hakkıdır. Veraset kurumu, özel mülkiyet kurumunun devamlılığını sağlayan, çalışmayı ve servet biriktirmeyi teşvik eden, rekabeti ve tasarrufları artıran, böylece ekonomik faaliyetleri etkileyen önemli bir sosyal kurumdur. Kapitalist sistemde, özel mülkiyet ve özgürlük kurumlarıyla birlikte, veraset kurumu da vardır. Bunlar birbirlerini tamamlayan kurumlardır, biri olmadan ötekisi düşünülemez, yani özel mülkiyeti ve özgürlüğü kabul edip, veraseti kabul etmemek mümkün değildir. Sosyalist ekonomik sistemde ise, veraset kurumu yoktur. 3. Özgürlük Kurumu: Özgürlük, başkasına zarar vermeme koşuluyla, bireysel tercihlerde ve kararlarda bulunmadır. Ekonomik anlamda özgürlük kavramı ise; meslek ve iş özgürlüğünü, girişim özgürlüğünü ve sözleşme özgürlüğünü kapsamaktadır. Ekonomik özgürlükler beraberinde seyahat ve ikamet etme, dernek ve şirket kurma vb. özgürlükleri de getirmektedir. Ekonomik özgürlükler sayesinde serbestçe işletmeler kurulmakta, mal ve hizmet üretilmekte ve tüketilmekte, alışveriş yapılmakta, iş ve meslek seçilmekte, sözleşme yapılmakta, borç alacak ilişkileri doğmakta, üretim 32

46 Ekonomik Faaliyetleri Etkileyen Faktörler faktörleri bölgelere ve sektörlere dağılmakta, rekabet oluşmakta, tasarruf, yatırım vb. etkinlikler yapılmaktadır. Kapitalist sistemin temelinde özgürlük kurumu vardır. Fakat bazen kamu yararı doğrultusunda ekonomik özgürlükler de kısıtlanabilir. Sosyalist ekonomik sistemde ise, özgürlük kurumu yoktur. 4. Aile Kurumu: Ekonomik faaliyetleri etkileyen diğer bir kurum, ailedir. Aile, bireylerin doğup büyüdüğü ve birtakım değer yargılarına sahip oldukları en küçük, fakat ilk ve en önemli sosyal kurumdur. Dolayısıyla ailenin büyüklüğü, eğitim düzeyi ve geliri, yaşam standardı, tüketim alışkanlıkları, kararların alınma şekli, aile reisinin tutumu, aile bireylerinin birbirlerine bağımlılık duygusu, tasarruf anlayışı, ailenin yaşadığı yer, sahip olduğu gelenek ve görenekler vb. özellikler ekonomik faaliyetleri ve özellikle üretimi ve tüketimi doğrudan ve dolaylı olarak etkilemektedir. Buna karşılık ekonomik faaliyetlerdeki yapısal değişimler de aile kurumuna biçim vermektedir. 5. Din Kurumu: ekonomik yaşama etki eden, özellikle üretime ve tüketime yön veren bir başka sosyal kurum dindir. Dinin ekonomik faaliyetler üzerindeki etkileri zaman ve mekana göre değişmektedir. Nitekim Orta Çağ da çok fazla olan bu etkiler, zamanla modernleşme ve toplumsal değişimlerle beraber nispeten azalmıştır. Dinin ekonomik faaliyetler üzerindeki etkileri; doğrudan etkiler ve dolaylı etkiler şeklinde ortaya çıkmaktadır. Dinin doğrudan etkileri, dinlerin ekonomik kapsamlı emir ve yasakları çerçevesinde oluşmaktadır. Örneğin, İslamda ve Yahudilikte domuz etinin tüketimi yasaklandığı için, Müslüman ve Yahudi ülkelerde bu sektör gelişmemiş, fakat bunun yerine koyun ve keçi yetiştiriciliği teşvik edilmiştir. Hıristiyanlıkta böyle bir yasak olmadığı için, Hıristiyan ülkelerde domuz yetiştiriciliği gelişmiştir. Dinin dolaylı etkileri denince, çeşitli dinlere mensup insanların, dinin etkisinde kalarak sahip oldukları değer yargılarının ve hayata bakış açılarının ekonomik faaliyetler üzerindeki etkileri anlaşılmaktadır. Örneğin, Hıristiyanlıkta söz konusu olan Katolik ve Protestan mezhepleri, bu mezheplere mensup bireylere farklı ekonomik tutum ve tercihler aşıladığı için, ekonomik faaliyetler de farklı şekillerde etkilenmektedir. Katolikler emeği hakir gören, durgun bir ekonomik yaşamı seven, hırslı ve canlı kişilikten ve yaşam tarzından uzak bireylerdir. Oysa Protestanlar hırslı, canlı ve hareketli 33

47 İsmet Daşdemir kişiliklere ve yaşam tarzına sahip olduklarından kapitalizm gelişmesinde önemli rol oynamışlardır Teknolojik Faktörler Ekonomik faaliyetler üzerinde etkili olan bir başka faktör, teknolojidir. Ekonomide teknoloji; toprak, emek ve kapital gibi üretim faktörlerinin hangi oranlar dahilinde bir araya getirilerek üretim yapılacağına ilişkin teknik bilgi ve donanım demektir. Teknoloji üretim faktörlerinin verimliliğini artıran bir unsurdur. Teknoloji, özellikle yatırım ve üretim üzerinde etkilidir. Kapitalin oluşması ve biçimlenmesi, doğal kaynakların kullanılması teknolojiye bağlıdır. Her yatırım ve üretim süreci beraberinde teknoloji seçimini ve uygulanmasını gerektir. Dolayısıyla teknoloji, doğrudan veya dolaylı olarak ekonomik faaliyetleri etkilemekte ve yönlendirmektedir. Teknolojik gelişme ise; aynı düzeyde girdi ile daha çok çıktı elde etmek ya da aynı düzeyde çıktıyı daha az girdi ile elde etmek demektir. Teknolojik gelişme üretim faktörlerinin daha verimli kullanılmasına, daha kaliteli ve kitle halinde üretim yapılmasına, daha önceleri hammadde ve enerji olarak kullanılmayan bazı kaynakların üretimde kullanılmasına olanak vermektedir. Teknolojik gelişmenin olumsuz yanı ise, teknolojik işsizlik yaratmasıdır. Bu olumsuzluğa rağmen, teknolojik gelişme artan bir hızla devam etmektedir. 34

48 BÖLÜM 4 EKONOMİNİN TEMEL KAVRAMLARI VE BÖLÜMLERİ Ekonomide yer alan bazı temel kavramlar vardır. Bunlar; ihtiyaç, mal ve hizmet, fayda, değer, fiyat ve üretim kavramlarıdır İhtiyaç ve Özellikleri İhtiyaç; insanların herhangi bir şeye karşı içlerinde duydukları eksikliktir. Giderilmediği zaman acı ve üzüntü veren, giderildiği zaman doyum, zevk ve mutluluk veren duygulardır. İhtiyaçları çeşitli açılardan sınıflandırmak mümkündür. Örneğin, ekonomik-ekonomik olmayan ihtiyaçlar, zorunlu-lüks ihtiyaçlar, devamlı-geçici ihtiyaçlar vb. şeklinde sınıflandırmak mümkündür. Ancak bu şekilde bir sınıflandırma yapmak ekonomide pek isabetli görülmemektedir. Çünkü ekonomide tıp, hukuk, din ve ahlak bakımından dışlanan ve hatta karşılığında birtakım yaptırımları bulunan ihtiyaçlar, ekonomide ihtiyaç kavramının kapsamına girmektedir. Bu nedenle ihtiyaçları sınıflandırmaktan ziyade ihtiyaçların özelliklerini incelemek daha yararlıdır. İhtiyaçların Özellikleri 1. İhtiyaçlar sayıca sınırsızdır, gün geçtikçe ekonomik, teknolojik ve kültürel gelişmeyle birlikte sayıları artmaktadır. 2. İhtiyaçların her biri farklı şiddettedir. 3. İhtiyaçlar giderildikçe şiddetleri azalır ve belirli bir tatmin düzeyinden sonra doygunluğa ulaşırlar. 4. İhtiyaçlar birbirinin yerine geçebilirler, birinin giderilmesi halinde diğerinden vazgeçilebilir. 35

49 İsmet Daşdemir 4.2. Mal ve Hizmet Genel olarak insan ihtiyaçlarını doğrudan veya dolaylı olarak karşılayan her türlü araca mal denir. İktisat teorisinde ise, insanların ihtiyaçlarını gideren, elde edilmesi için üretken faktör harcamasını gerektiren, kıt olan, fiyatı veya değeri bulunan her türlü araca mal denilmektedir. Buna göre iktisat teorisinde maddi veya maddi olmayan, somut veya soyut vb. ayrım yapılmadan, ihtiyaçları gideren her türlü hizmetler de mal tanımı içerisinde kabul edilmektedir. Ancak bazı iktisat ve işletme literatüründe mal ve hizmet ayrımına gidilmekte, daha çok somut olan maddi varlıklar mal kabul edilirken, soyut nitelikte olan, ancak bir ihtiyaca cevap veren bankacılık, iletişim, doktorluk, avukatlık, öğretmenlik vb. faaliyetler de hizmet kabul edilmektedir. Mal ve hizmet ayrımında önemli noktalardan birisi de; malların üretildikten sonra stok edilebilmesi ve mülkiyetinin başkasına devredilebilmesi mümkünken, hizmetlerin stok edilmesi ve mülkiyetinin başkasına devredilmesi mümkün değildir. Diğer yandan, işletmecilikte mal ve hizmet kavramları yerine ürün kavramı da kullanılmaktadır. Ancak iktisat teorisinde bu şekilde mal veya hizmet ayrıma gitmenin pek anlamlı olmadığı, mal denilince hizmetlerin de bu kapsama girdiği anlaşılmaktadır Malların Sınıflandırılması Malları çeşitli açılardan sınıflandırmak mümkündür. Bunlardan en yaygın olan beş değişik sınıflandırma aşağıda verilmiştir. 1. Ekonomik Mal - Serbest Mal Ekonomik mal; insan ihtiyaçlarını karşılayan, elde edilmesi için bir çaba harcanmasını veya bedel ödenmesini gerektiren, kıt olan ve fiyatı veya değeri bulunan mallardır. Örneğin, ekmek, benzin, şeker vb. Ekonomik malların en önemli özelliği kıt olmaları ve kıtlığın bir ölçüsü olarak fiyatlarının bulunmasıdır. Serbest mal; ihtiyaçları giderdiği halde, elde edilmesi için bir çaba harcamasını veya bedel ödenmesini gerektirmeyen, kıt olmayan ve bir fiyatı bulunmayan mallardır. Örneğin, güneş enerjisi, hava vb. Ekonomide mal denilince, ekonomik mallar anlaşılır. Bu yüzden iktisat teorisinde ve ekonomik analizlerde sadece ekonomik 36

50 Ekonominin Temel Kavramları mallar dikkate alınmaktadır. Üretim, mübadele, kıtlık ve fiyat ancak ekonomik mallar için söz konusudur. Dolayısıyla malların sınıflandırılması da ekonomik malların çeşitli özellikleri dikkate alınarak yapılmaktadır. 2. Tüketim Malları - Üretim (Yatırım) Malları Tüketim malları; insanların ihtiyaçlarını doğrudan doğruya karşılamaya yarayan, böylece tüketime ve son kullanıma hazır olan mallardır. Bu mallara aynı zamanda nihai mallar da denilir. Örneğin, ekmek, peynir, su, meyve, kitap, elbise, gözlük, mobilya, yakacak maddeleri, buzdolabı, otomobil vb. Bunlar; ihtiyaçları giderirken tek kullanımla tükenen dayanıksız tüketim malları (örneğin ekmek, peynir, meyve vb.) ya da uzun süre kullanılabilen dayanıklı tüketim malları (örneğin halı, buzdolabı, otomobil vb.) şeklinde bir ayrıma da tabi tutulabilir. Üretim malları; insanların ihtiyaçlarını dolaylı olarak karşılamaya yarayan, böylece başka malların üretiminde kullanılan mallardır. Örneğin, binalar, taşıtlar, makinalar, enerji, hammaddeler vb. Bunlara yatırım malları da denilir. Üretim malları; hammaddeler ve ara malları şeklinde olabilir. Hammaddeler; ara mallarının veya nihai malların üretiminde kullanılan, işlenmemiş haldeki mallardır. Örneğin, odun hammaddesi, işlenmemiş petrol, taş kömürü vb. Ara mallar ise; öteki malların üretiminde kullanılan ve kısmen işlenmiş mallardır. Örneğin, pamuk ipliği, torna makinası, yakıt vb. Tüketim ve üretim malı ayrımında en önemli kriter; malın kullanılma amacıdır. Örneğin, bir otomobil bireyin ve ailesinin ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kullanılıyorsa tüketim malı, bir firmanın personel servisi hizmetlerinde veya pazarlama işlerinde kullanılıyorsa üretim malı olmaktadır. Aynı değerlendirme, buzdolabı, mobilya vb. mallar için de yapılabilir. 3. İkame Mallar - Tamamlayıcı Mallar İkame mallar; aynı ihtiyacı karşılamak üzere birbirlerinin yerine kullanılabilen mallardır. Bunlara rakip mallar da denilir. Örneğin, kırmızı et-beyaz et, tereyağı-margarin, portakal-mandalina, reçel-pekmez vb. 37

51 İsmet Daşdemir Tamamlayıcı mallar; birlikte kullanılmaları halinde bir ihtiyacı karşılayan mallardır. Örneğin, oje-aseton, çay-şeker, otomobilbenzin, dolma kalem-mürekkep, soba-kömür vb. 4. Normal Mal - Düşük Mal Normal mal; insanların gelir düzeyi ile bağlantılı olan, gelir düzeyi arttıkça talep düzeyi artan mallardır. Örneğin, kırmızı et, otomobil, cep telefonu vb. Düşük mal; insanların gelir düzeyi arttıkça talep düzeyi azalan mallardır. Örneğin, patates, tahıl ürünleri, un vb. 5. Bağlı Mal Bağlı Olmayan Mal Bağlı mal; üretimin amacı ve üretim yöntemi (teknolojisi) gereğince, belirli oranlar dahilinde birlikte üretilen mallardır. Örneğin, buğday-saman, kereste-kapak, tomruk-yakacak odun vb. Bağlı olmayan mal; üretiminde diğer malların üretimiyle bir ilişkisi olmayan ve tek başına üretilebilen mallardır. Örneğin, saat, gözlük, ekmek vb Fayda, Değer ve Fiyat Mal ve hizmetlerin ihtiyaçları tatmin etme (doyurma) özelliğine fayda denilmektedir. Ekonomide yer alan çeşitli nitelikteki işletmeler vasıtasıyla mal ve hizmet üretilmekte, insanların ihtiyaçları giderilmekte ve fayda sağlanmaktadır. Malların kullanımı ile birlikte ihtiyaçlar tatmin edilmekte ve şiddetleri düşmektedir. Tüketilen ilk mal birimi ile ikinci, üçüncü vb. mal birimlerinin sağladığı faydalar birbirine eşit değildir. Mal tüketimi ile birlikte her mal biriminin sağladığı fayda (marjinal fayda) bir öncekine göre gittikçe azalmakta ve belirli bir miktarın tüketimi ile tüketici doyum noktasına ulaşmaktadır. İhtiyaç bireye bağlı olduğu için malların tüketimi ile sağlanan fayda da bireye bağlıdır. Aynı mal her birey için aynı faydayı sağlayacak diye bir kural yoktur. Bireyler mallara verdikleri önem ve onlara duydukları ihtiyaç düzeyine göre farklı fayda sağlarlar. Dolayısıyla fayda, malın özelliklerinden kaynaklanan objektif ve sabit bir kavram değildir. Fayda, bireylerin mala duydukları ihtiyaç 38

52 39 Ekonominin Temel Kavramları ve ondan bekledikleri doyum düzeyine göre, bireyden bireye değişen sübjektif bir kavramdır. Ayrıca fayda, değer yargılarına bağlı olmayan nötr bir kavramdır. Din, ahlak, hukuk ve tıp bakımından dışlanan birtakım ihtiyaçların giderilmesiyle sağlanan fayda da ekonomi kapsamındadır. Değer, ihtiyaçların tatmini için mallara verilen nispi önemi ifade eder. Bir malın değeri onun kullanım değeri ile mübadele (değişim) değerinin toplamına eşittir. Kullanım değeri (subjektif değer) malın bireylere sağladığı faydası ile, mübadele değeri (objektif değer) ise onun kıtlık derecesi ile ilişkilidir. Dolayısıyla malların değeri, ihtiyaçlarımızı gidermedeki faydalarından ve kıt oluşlarından ileri gelmektedir. Bireylerin aynı mala verdikleri önem ve aynı maldan sağladıkları fayda farklı olduğundan, faydayı malların değerinin ortak ve kararlı bir ölçüsü olarak kabul etmek zordur. Oysa fiyat, malların değerinin parasal olarak ifadesidir ve pazarda oluşmaktadır. Her birey için sabit olup, malların değerinin objektif, ortak ve kararlı bir ölçüdür. Dolayısıyla fiyat hem malların kıtlığının bir ölçüsüdür, hem de bir malın ötekilerden ne kadarıyla değişim yapılabileceğini gösterir. Ancak bazı mallar ihtiyaçları tatmin ettiği halde, pazarda bir fiyatı oluşmamaktadır. Bununla beraber bu tür malların bir değeri vardır ve bu değer dolaylı yöntemlerle tahmin edilebilmektedir Üretim İnsanların ihtiyaçlarını doğrudan ya da dolaylı olarak karşılayan kıt malların miktarını yada faydalılık derecesini artırmak amacıyla yapılan tüm çabalara üretim denilir. Kısaca fayda yaratmaktır. Bir toplumun ekonomik gelişmesi üretime bağlıdır. Üretimin amacı, insan ihtiyaçlarının tatmin etmektir. İnsan ihtiyaçlarının artması ve çeşitlenmesi karşısında üretim de değişik şekillerde yapılmaktadır. Ekonomik anlamda üretim şu şekillerde yapılmaktadır; 1. Malların şeklini ve yapısını değiştirmek suretiyle üretim. Malların kimyası ve fiziksel yapıları değiştirilerek yaratılan faydadır. Örneğin, deri ve köseleden ayakkabı yapılması, domatesten salça yapılması, sütten yoğurt ve peynir yapılması vb. bu kapsamda düşünülecek üretimlerdir. 2. Malların bulunduğu yeri değiştirmek suretiyle üretim. Buna mekan faydası yaratılarak yapılan üretim de denilir. Bir malın

53 İsmet Daşdemir nispeten bol olan veya üretimi yapılan bir yerden, ihtiyaç sahibi tüketicilerin bulunduğu mekanlara götürülmesi (taşınması) suretiyle yapılan üretimdir. Örneğin, kapuzun Diyarbakır dan Erzurum a veya domatesin Antalya dan İstanbul a taşınması gibi. 3. Malların arzında zaman değişikliği yaparak üretim. Buna zaman faydası yaratılarak yapılan üretim de denilir. Örneğin, peynirin veya karpuzun depolarda bekletilip kışın arz edilmesi gibi. 4. Malların mülkiyetini değiştirmek suretiyle üretim. Buna mülkiyet faydası yaratılarak yapılan üretim de denilir. Üretilmiş bir malın ona ihtiyaç duyanların mülkiyetine geçmesi bir üretimdir. Örneğin, büyük bir konakta tek başına yaşayan birinin, konağı öğrenci yurdu olarak kullanılmak üzere devlete bağışlaması, mülkiyet faydası yaratan bir üretimdir. 5. Hizmet meydana getirmek suretiyle üretim. Doktorluk, avukatlık, öğretmenlik, danışmalık, taşımacılık hizmetleri gibi. Aslında uygulamada bu üretim şekillerinin birbirileriyle kesin sınırlarla ayrılmadığı, birbirleriyle içiçe girmiş ve birbirlerini tamamlar şekilde çeşitli kombinasyonlar halinde gerçekleştiği görülmektedir Üretim Faktörleri Kıt malların miktarını yada faydalılık derecesini artırmak, yani üretim yapmak amacıyla kullanılan girdilere üretim faktörleri denilir. Doğal kaynaklar, enerji, işgücü, sermaye, yönetim, hammadde, bilgi, eğitim, araç-gereç vb. gibi değişik adlarla ifade edilen bu faktörler, ekonomide Toprak, Emek, Kapital ve Girişim şeklinde dört ana başlık altında toplanmaktadır. Dolayısıyla ekonomide dört üretim faktörüne dayalı olarak temel üretim fonksiyonu (Q); Q = ƒ(toprak, Emek, Kapital, Girişim) (4.1) şeklinde yazılmaktadır. 1. Toprak (Doğa): Üretim esnasında doğanın sağladığı bütün olanakları (toprak, ormanlar, madenler ve diğer yeraltı kaynaklar, akarsular, göller, denizler, iklim, güneş enerjisi vb.) içeren geniş kapsamlı bir terimdir. Doğanın en önemli temsilcisi toprak olduğundan, bu faktöre kısaca toprak denilmektedir. Toprağın belirli 40

54 41 Ekonominin Temel Kavramları bir süre üretimde kullanılması karşılığında yapılan ödemeye veya toprağın gelirine (fiyatına) rant denir. Toprağın üretime etkisi iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi yapısındaki maddelerle bizzat üretime katılması, ikincisi işletmelere kuruluş yeri oluşturmasıdır. Ekonomistler öteden beri toprak faktörü üzerinde durmuşlardır. Toprağın en önemli üretim faktörü olduğunu ortaya koyan ilk düşünce akımı Fizyokrasidir. Klasik iktisatçılara ve özellikle David Ricardo ya göre toprağın en önemli özellikleri şunlardır; a) Sonradan üretilmemiş orijinal bir üretim faktörüdür ve oluşumunda insanın hiçbir katkısı olmamıştır, b) Miktarı sınırlıdır ve çoğaltılamaz, c) Diğer bütün üretimlerde olduğu gibi, toprağa dayalı üretimlerde de azalan verim yasası geçerlidir, d) Taşınmaz ve heterojen bir yapıdadır, e) Üretime kendiliğinden katılmadığından pasif bir faktördür. 2. Emek (İşgücü): Mal ve hizmet üretmek amacıyla harcanan insana özgü fiziksel ve zihinsel çabadır. Emek tanımı içerisinde profesyonel yöneticilik yer aldığı halde, insanların girişim yetenekleri yer almaz. Belirli bir zaman diliminde harcanan emek karşılığında yapılan ödemeye veya emeğin fiyatına ücret denir. Emek faktörünün en önemli özellikleri şunlardır; a) Toprak gibi orijinal olup, ancak aktif bir üretim faktörüdür, b) Depo edilemeyen bir üretim faktörüdür, c) İnsan psikolojisine bağlı olan bir faktördür, d) Hareket yeteneği az olan ve miktarı kolaylıkla artırılamayan bir üretim faktörüdür. Bir ülkenin toplam emek arzı; a) o ülkenin toplam nüfusuna, b) çalışma çağındaki nüfusa ve faal nüfusa, c) çalışma sürelerine, d) ücretlere, e) sosyal kurumlara, f) ekonomik gelişmeye, g) kültür seviyesine vb. faktörlere bağlı olarak değişir. Emeğin verimliliğine etki eden pek çok faktör vardır. Bunlar; emek sahibinin zihinsel ve fiziksel yeteneği, bilgisi ve becerisi, çalışma azmi ve iradesi, işyeri koşulları (güvenlik, düzen, motivasyon vb.), doğal koşullar, ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyi, kültür

55 İsmet Daşdemir seviyesi, teknolojik bilgi seviyesi ve işbölümü, sosyal güvenlik mevzuatı ve diğer yasalar vb. olarak sayılabilir. Emek faktörü denince işbölümü üzerinde biraz durmak gerekmektedir. İş bölümü, emeğin verimliliğini ve dolayısıyla üretimi artıran önemli bir faktördür. İşbölümü; coğrafi, mesleki ve teknik işbölümü olarak başlıca üç şekilde ortaya çıkmaktadır. Ekonomide işbölümü denince asıl olarak teknik işbölümü akla gelmektedir. Teknolojik gelişmeyle birlikte üretim sürecinin farklı aşamalardan oluşması, işbölümünü ve uzmanlaşmayı gerekli kılmıştır. Örneğin, klasik liberalizmin kurucusu Adam Smith, The Wealth of Nations adlı eserinde bir toplu iğne imalathanesinde 10 işçinin ayrı ayrı iğne imal etmesi halinde günde 100 iğne yapabildiklerini, oysa işbölümü sayesinde günde iğne yapabildiklerini ifade etmektedir. Böylece işbölümü sayesinde emeğin verimliliği ve üretim miktarı 48 kat artmıştır. Diğer yandan Frederick Winslow Taylor bir duvarcının tek başına saatte 120 tuğla ördüğünü, işbölümü sayesinde bunun üç katına (360 a) çıktığını saptamıştır. Benzer şekilde Henry Ford da, bir arabanın tek bir işçi tarafından yapılması yerine işbölümü uygulanarak yapılması halinde verimin üç kat arttığını göstermiştir. Dolayısıyla temel olarak teknik işbölümünün faydaları şu şekilde ortaya çıkmaktadır; a) Uzmanlaşmaya, dolayısıyla emeğin verimliliğinin ve üretimin artmasına olanak sağlar, b) Farklı yeteneklerin ve becerilerin ortaya çıkması ve herkesin yeteneklerine uygun işlerde çalışması mümkündür, c) Daha önce insan emeği ile yapılan pek çok işin makinelere yaptırılması, böylece emeğin daha az yıpranması ve risklerin azalması söz konusudur. Diğer yandan işbölümünün sakıncaları ise şöyle sırlanabilir; a) İşbölümü monotonlaşmaya, işe duyulan ilginin azalmasına, beden ve ruh sağlığının bozulmasına yol açmaktadır, b) Toplumda bireyleri aşırı ölçüde birbirlerine bağımlı kılmaktadır, c) Teknolojik işsizliğe neden olmaktadır. 42

56 43 Ekonominin Temel Kavramları İşbölümünün faydaları sakıncalarından daha çok olduğu için, işbölümü yönünde gelişmeler olmuştur. Ancak, işbölümüne gidebilmek için; yeterli bir pazar genişliğinin, teknolojik bilgi birikiminin ve kapitalin bulunması gerekmektedir. 3. Kapital (Sermaye): İnsanlar tarafından üretilmiş ve tekrar üretimde kullanılan mallardır veya servetin (mal stoku) üretimde kullanılan bölümüdür. Dolayısıyla orijinal olmayan, yani sonradan insanlar tarafından üretilmiş bir faktördür. O halde toprak, insanlar tarafından üretilmediği için, kapital tanımı dışında kalmaktadır. Ayrıca kapital, kendiliğinden harekete geçmeyen pasif bir faktördür. Kapitalin kaynağı, gelirin tüketilmeyen ve tasarruf edilen kısmıdır. Bu tasarrufların finansal varlıklara (ev, arazi, hisse senedi, tahvil, bankadaki para vb.) bağlanması, iktisatçı açısından kapital sayılmaz. Ancak bunların mal ve hizmet üreten, istihdam yaratan gerçek yatırımlarda kullanılması halinde iktisadi anlamda kapitalden bahsedilir. Kapital öteki faktörlerin verimliliğini artırarak üretimi artıran ve refaha önemli katkılar yapan bir faktördür. Kapitalin giderek artan oranlarda üretimde kullanılması sonucunda daha çok mal üretilmekte, yeni malların üretimi gerçekleştirilebilmekte ve zamandan tasarruf edilmektedir. Kapitalin belirli bir süre kullanılması sonucunda yapılan ödemeye veya kapitalin gelirine (fiyatına) faiz denir. Kapitali çeşitli açılardan sınıflandırmak mümkündür. Ancak en yaygın olan sınıflandırma, sabit kapital ve döner kapital sınıflandırmasıdır. Sabit kapital, uzun süre üretimde kullanılan, bir kez kullanımla yok olmayan, ancak aşınmaya ve eskimeye uğrayan kapitaldir. Örneğin makineler, demirbaşlar vb. Döner kapital ise, bir kez kullanımla tükenen veya şekil değiştiren kapitaldir. Örneğin elektrik enerjisi, tohum, gübre vb. Bunların dışında taşınır kapital ve taşınmaz kapital, likit kapital ve likit olmayan kapital, canlı kapital ve cansız kapital gibi sınıflandırmalar da söz konudur. 4. Girişim (Teşebbüs): Orijinal olmayan, katalizör ve aktif bir üretim faktörüdür. Girişim, öteki üretim faktörlerini bir araya getirme, yönlendirme, hangi malın, ne kadar üretileceğine ve nasıl üretileceğine karar verme, yeni iş olanakları ve yeni buluşlar yaratma ve bu işlerin belirsizlik riskini üstlenme konusunda insana özgü özel yeteneklerdir. Girişim fonksiyonunu üstlenmiş gerçek ve tüzel kişiye veya kişiliklere girişimci denir. Girişimcinin üretimin tüm risklerini

57 İsmet Daşdemir üstlenmesi, üretim faktörlerini organize etmesi, yeni buluşlar yaratması vb. yetenekleri karşılığında sağladığı gelire kâr denir. Girişimci bir yandan belirsizlik riskinin sorumluluğunu taşırken, diğer yandan yönetim etkinliklerini de yürütmektedir. Belirsizlik riski kapsamında iki tür riskten bahsedilebilir; a) devredilebilen riskler, b) devredilmeyen riskler. Örneğin, işletmenin binalarını, araç ve gereçlerini yangına, depreme ve her türlü zarara kaşı sigorta şirketlerine sigorta ettirmesi, devredilebilen risklerdendir. Ancak işletmenin kâr-zarar sorumluluğu riskini hiçbir sigorta şirketi sigorta edemeyeceği için, bu tür riskler devredilemez ve girişimci ile özdeşleşmiştir. Küçük işletmelerde girişimci hem işletmenin sahibi ve hem de yöneticisi olabilir. Ancak büyük işletmelerde girişimci ve yönetici ayrı olup, profesyonel yöneticilik girişim kavramı içerisinde yer almaz Ekonominin Ana Bölümleri Ekonominin iki ana bölümü veya alt dalı vardır. Bunlar; Mikroekonomi ve Makroekonomidir. Mikroekonomi birey veya firma bazında kararların alınmasıyla ilgilenirken, makroekonomi bir bütün olarak ekonominin işleyişle ilgilenmektedir Mikroekonomi Mikroekonomi; insan davranışlarını, insanların piyasa, endüstri, firma ve birey gibi küçük birimlerle olan ilişkilerini, tercihlerini ve kararlarını inceler. Mikroekonominin temel konuları arasında; birey veya firma bazında ekonomik kararların oluşturulması, tüketici tercihleri ve kararları, talep analizi, üretici kararları ve üretim, arz analizi, piyasalar, fiyatın oluşumu yer almaktadır. Bir bütünü oluşturan bireysel kararların detaylarıyla ilgilendiği için, mikroekonominin analiz aracı mikroskoba benzetilebilir. Mikroekonominin en önemli konusu Fiyat Teorisi olup, bu teorinin nihai amacı; serbest piyasa koşullarında arz ve talebe dayalı olarak fiyatın oluşumunu açıklamaktır (Şekil 4.1). Piyasada fiyatların oluşabilmesi her şeyden önce tüketici ve üretici birimlerin varlığı gerekmektedir. Tüketicilerin aldığı kararların birleşmesiyle oluşan toplam piyasa talebi, üretici birimlerin aldığı kararların birleşmesiyle oluşan toplam piyasa arzıyla, piyasalarda karşılaşmakta ve fiyat ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Fiyat Teorisinin genel algoritmasında, geniş kapsamlı analizinde ve arka planında; tüketici 44

58 Ekonominin Temel Kavramları davranışları ve fayda analizi, talep analizi, üretici davranışı ve maliyet analizi, arz analizi, piyasaların yapısı ve piyasalar itibariyle fiyatın oluşumu gibi konular yer almaktadır. Fiyat Teorisi Tüketici Üretici Talep Arz Piyasa Fiyat Şekil 4.1. Fiyat Teorisinin Genel Algoritması Makroekonomi Makroekonomi, ekonomiyi bir bütün olarak ele alır ve ekonominin tümüne yönelik tercihleri ve kararları inceler. Bu kapsamda; milli gelir, para, istihdam ve işsizlik, toplam talep, toplam üretim, toplam tasarruf, toplam yatırım, enflasyon, bankacılık, ekonomik büyüme ve kalkınma gibi konular makroekonominin en önemli inceleme konularıdır. Yani makroekonomi, bireysel ekonomik kararların bileşkesinden oluşmuş ve fakat bireysel kararlardan farklı bir işleyişe ve yapıya sahip olan ekonomiyi bir bütün olarak incelediği için, analiz aracı teleskopa benzetilebilir Mikroekonomi - Makroekonomi İlişkisi Bireysel ekonomik kararlar ve davranışlar, en sonunda bir bileşke halinde ekonominin tümüne yönelik davranışlar ve sonuçlar şeklinde ortaya çıkmakta ve çoğu kez makroekonomik ilişkilere altlık 45

59 İsmet Daşdemir oluşturmaktadır. Benzer şekilde makro bazda ekonominin tümüne yönelik alınan kararlar da, o ekonomideki bireysel kararları ve davranışları etkilemektedir. Bu nedenle mikroekonomi ve makroekonomi birbirlerinden bağımsız iki alan değildir, aralarında ilişki vardır. Dolayısıyla makroekonomik alanda oluşan değişiklikler ve kararlar mikro düzeyde etkili olabildiği gibi, mikroekonomik kararlar ve değişiklikler de makro düzeyde etkili olabilmektedir. Ancak mikro bazda geçerli olan bireysel ekonomik kararlar ve ilişkiler analizler, makro bazda ve ekonominin bütünü için geçeli veya yeterli olmayabilir. Çünkü çoğu kez bireysel ve toplu davranışlar ve kararlar birbirleriyle uyuşmamaktadır ve sonuçları farklı etkiler yapabilmektedir. Örneğin, ekonomi içindeki bir birey tasarruf yapmadan yatırım yapabilir. Fakat toplum, dış borçlanma imkanı dışında tasarruf yapmadan yatırım yapamaz. Benzer şekilde bir birey para biriktirerek zenginleşebilir. Oysa bir toplumun zenginleşmesi, tasarruf ederek değil, tasarruflarını mal ve hizmet üreten ve istihdam yaratan gerçek yatırımlara bağlamasıyla mümkündür. Onun için mikro bazda doğru olan her ilişki ve karar, makro düzeyde geçerli olmayabilir ve bu nedenle ki, makroekonomik bakış açısına gereksinim vardır. 46

60 BÖLÜM 5 TÜKETİCİ TEORİSİ: TÜKETİCİ DENGESİ VE FAYDA ANALİZİ 5.1. Tüketici Kavramı ve Dengesi Serbest piyasa koşullarında piyasa talebinin ortaya çıkmasında ve fiyatın oluşmasında en önemli aktörlerden birisi tüketicidir. Üretimin asıl nedeni de tüketici ihtiyaçları ve talepleridir. Ancak tüketicinin ihtiyaçları çok, geliri sınırlıdır. Sınırlı geliri ile ihtiyaçlarını gidererek en yüksek faydayı elde etme, böylece optimal tüketici davranışında bulunarak dengeye ulaşma amacındadır. Bunu açıklayan kuramsal düşünceye tüketici teorisi denilmektedir. O halde, tüketici teorisi kapsamında tüketici davranışı ve dengesi incelenirken aşağıdaki varsayımlar çerçevesinde tüketici şöyle tanımlanmaktadır: 1. Tüketici çok sayıda ihtiyacı olan rasyonel bir bireydir, 2. En yüksek faydayı elde etme amacındadır, 3. Sınırlı bir geliri vardır, 4. Gelirinin tamamını ihtiyaçlarını gidermek amacıyla kullanmaktadır ve gelirinden tasarruf düşünmemektedir. Bu varsayımlara göre; tüketicinin çok sayıda ihtiyacı, ancak bu ihtiyaçları gidermede kullanacağı sınırlı bir geliri vardır. Bu nedenle bütün ihtiyaçlarını giderememektedir İhtiyaçlarını önem derecesine göre sıralamak ve mallar arasında bir seçim yapmak durumundadır. Böylece, önem sırasına konulmuş ihtiyaçlarını sınırlı geliriyle giderek en yüksek faydayı sağlamakta ve buna uygun mal bileşimini seçmektedir. Bu duruma optimal tüketici davranışı veya tüketici dengesi denmektedir. Tüketici dengesi, faydanın ölçülebilir (kardinal) veya sıralanabilir (ordinal) olduğu varsayımlarına göre iki farklı yaklaşımla ortaya konulmaktadır: 1. Kardinal Yaklaşım (Marjinal Fayda Yaklaşımı), 47

61 İsmet Daşdemir 2. Ordinal Yaklaşım (Kayıtsızlık Eğrileri Yaklaşımı) Kardinal Yaklaşımla Tüketici Dengesi Bu görüşe göre fayda mutlak bir büyüklüktür ve util denilen bir birimle sayısal olarak ölçülebilmekte ve bu sayede malların faydaları objektif olarak karşılaştırılabilmektedir. Örneğin, A malı 5 util, B malı 10 util fayda sağlar gibi. Neoklasik iktisadi düşünce akımına göre; bir malın kullanım miktarıyla ulaşılan fayda düzeyi toplam fayda ve marjinal fayda şeklinde kardinal olarak ölçülebilmektedir. Toplam fayda (TF); herhangi bir X malından kullanılan toplam miktara karşılık tüketicinin sağladığı toplam doyum düzeyidir. Marjinal fayda (MF) ise, X malının tüketim miktarında bir birimlik artışa karşılık, toplam faydada görülen artış miktarıdır veya sonuncu mal biriminin tüketimi ile sağlanan faydadır. Tek malın ya da iki veya daha çok malın tüketime konu olması halinde, kardinal yaklaşımla tüketici dengesi farklı şekillerde açıklanmaktadır Tek Malın Tüketimi ve Marjinal Fayda Kuramı Gossen (1854), Marshall (1890) ve Menger (1921) gibi iktisatçılara göre tüketicinin amacı, mal tüketimi ile sağlayacağı toplam faydayı azami kılmaktır. Bir malın tüketimi halinde, her mal birimi başına sağlanan marjinal fayda (MF) farklılık göstermektedir. Tüketilen mal birimlerinin homojen olduğu varsayımı altında, ilk birim en yüksek marjinal fayda (MF 1 ) sağladığı halde, ikinci, üçüncü,. ve nihayet n. birim gittikçe azalan miktarlarda marjinal fayda sağlarlar. Yani mal tüketimi arttıkça, MF ler azalarak devam eder. Bu durumda MF 1 >MF 2 >MF 3 > >MF n yazılabilmektedir. Dolayısıyla tek malın tüketimi halinde toplam fayda fonksiyonu, marjinal faydaların toplamı olarak, açık S eğrisi şeklinde gelişim göstermektedir. TF fonksiyonunun türevi veya eğimi anlamına gelen MF fonksiyonu ise, pozitif en yüksek bir değerden başlayarak azalan bir eğilime sahiptir. TF fonksiyonunun maksimum olduğu, yani eğiminin sıfır olduğu noktada MF fonksiyonu X eksenini kesmekte (sıfır değerini almakta) ve mal tüketimine devam edilmesi halinde, negatif değerler alan bir gelişim göstermektedir (Çizelge 5.1 ve Şekil 5.1). İşte MF fonksiyonunun X eksenini kestiği bu noktaya doyum (işba, gına) noktası denmektedir. Bu nokta ihtiyacın tamamen doyurulduğu, toplam faydanın maksimum olduğu 48

62 Tüketici Teorisi ve mal tüketimine devam edilmesi halinde TF nin düşeceği ve MF nin negatif değerler alacağı anlamındadır. İhtiyaç-mal tüketimifayda ilişkisinin bu şekilde açıklanmasına Azalan Marjinal Fayda Kuramı, Gossen veya Gına Kanunu denilmektedir. Çizelge 5.1. Tüketilen Mal Birimleri ile TF ve MF İlişkisi. Tüketilen Mal (X) Birimleri (Örnek; köfte) Toplam Fayda (TF) 1. Birim Birim Birim Birim Birim Birim Birim Birim Birim 46-3 Marjinal Fayda (MF) TF TF α X F TF nin Eğimi = tg α = MF= F X X Malı MF MF İşba (doyum) noktası X Malı Şekil 5.1. Tüketilen Mal Birimleri ile TF ve MF İlişkisi. Normal koşullarda bireylerin, tek malın tüketimi halinde, gelirlerinin yettiği ölçüde, doyum noktasına kadar mal tüketimine devam etmesi beklenir. Doyum noktasından sonra tüketime devam

63 İsmet Daşdemir edilmesi halinde, bireyde rahatsızlık yaratır ve zararlı sonuçlar doğurur. Bu durum en iyi şekilde köfte örneğiyle anlatılabilir. Aç olan bir kişinin köfte yemeğe niyetlendiğini düşünelim. İlk köfteyi yediği zaman, yüksek bir haz, yani yüksek bir marjinal fayda sağlayacaktır. Köfte yemeye devam ettikçe, gittikçe azalan miktarlarda haz alacak ve nihayet 8 köfte ile doyduğunu düşünürsek, 9., 10. ve sonraki köfteler rahatsızlık, mide bulantısı vb. şeklinde kötü sonuçlar doğuracaktır. Aynı yaklaşım tüketilen her mal çeşidi ve her tüketici için geçerlidir İki veya Daha Çok Malın Tüketimi ve Tüketici Dengesi İki veya daha çok malın tüketimi halinde de, tüketici sınırlı gelirini mallara tahsis ederek azami fayda sağlamak amacındadır. Bunun için malların Marjinal Fayda (MF)/Fiyat (P) oranlarını eşit kılacak şekilde bir mal kombinasyonu tüketecektir. Tüketici ilk olarak en fazla ihtiyacı olan ve kendisine en yüksek fayda sağlayan mal birimden satın alacaktır. Daha sonra tüketilen mal birimi arttıkça, malın marjinal faydası azalacak ve marjinal faydası diğer malların marjinal faydalarının düzeyine inince, diğer mallardan da satın almaya başlayacaktır. Böylece tüketici sınırlı olan geliriyle her maldan farklı miktarda alım yaparak, malların MF/Fiyat oranlarını eşitleyecek ve toplam faydayı azami kılacaktır. Bu durumda tüketicinin gelirinin son birimini (TL sini) bir maldan ötekisine kaydırması halinde, toplam faydada artış olmaması gerekir. Başka bir deyişle malların fiyatlarının (P 1, P 2,, P n ) ve tüketici gelirinin sabit olduğu varsayımı altında; tüketici gelirinin son birimini malların MF/Fiyat değerlerini eşit kılacak şekilde kullanarak, buna uygun bir mal kombinasyonu tüketmesi ve toplam faydasını azami kılması en uygun davranış şeklidir. Tüketici dengesi olarak adlandırılan bu durumu, n sayıda mal tüketimi için aşağıdaki gibi formüle etmek mümkündür: MF P 1 1 MF P 2 2 MF n (5.1) P n Yukarıdaki açıklamaları somutlaştırmak amacıyla iki malın (A ve B) tüketimini konu alan Çizelge 5.2 deki sayısal örnek verilmiştir. Çizelge 5.2 de bir tüketicinin harcamaları için 10 TL gelirinin ve mal fiyatlarının sabit olduğu varsayılmıştır. Tüketime konu edilen A ve B mallarının fiyatları ve marjinal faydaları farklıdır. Bu koşullar altında 50

64 Marjinal Fayda (2) MF/Fiyat (3) Marjinal Fayda (4) MF/Fiyat (5) MF/Fiyat Değerlerinin Karıştırılması (6) Mal Tüketimi (7) Gider (TL) (8) Tüketici Teorisi tüketicinin 10 TL nin tamamını harcayarak, en yüksek faydayı sağlamak amacıyla hangi maldan ne kadar tüketmesi gerektiği sorusuna cevap aranmaktadır. Çizelge 5.2. Tüketilen Mal Birimleri ile TF ve MF İlişkisi (Geray, 1998-a). 1.Mal (A) 2.Mal (B) (Fiyatı 1 TL) (Fiyatı 3 TL) Mal Birimleri (1) 1.Birim >8 1A 1 2.Birim >8 2A 2 3.Birim =8 3A+1B 6 4.Birim =7 4A+2B 10 5.Birim =6 6.Birim <5 Tüketici bu soruya, mal birimlerinin MF/Fiyat değerlerini adım adım karşılaştırarak cevap bulacaktır. Çizelge 5.2 deki verilere göre tüketici ilk aşamada, A malının MF/Fiyat değeri ile B malının MF/Fiyat değerini karşılaştıracak (6. sütun) ve A malının daha yüksek olduğu için A dan bir birim tercih edecek (7. sütun) ve 1 TL harcamış olacaktır (8. sütun). İkinci aşamada yine A malından bir birim kullanacaktır. Üçüncü aşamadan malların MF/Fiyat değerleri eşit olduğundan ve bütçesi yettiğinden her iki maldan da birer birim kullanacak ve 6 TL harcamış olacaktır. Dördüncü adımda da malların MF/Fiyat değerleri eşit olduğundan ve bütçesi yettiğinden, mallardan birer birim daha kullanacak ve toplam mal tüketimi 4A+2B olacak ve 10 TL nin tamamı harcanacaktır. Bu aşamada toplam fayda 79 birimdir (4A malı= =34; 2B malı=24+21=45). Bir an için 4. aşamada tüketicinin 3A+2B mal kombinasyonunu tükettiği düşünülürse, 72 birim ( ) fayda sağlayacak ve 9 TL harcayacaktır. Kalan 1 TL yi B ye tahsis ettiğini varsayarsak, yani 3A+3B şeklinde bir mal kombinasyonu tercih ederse, 3. aşamada B nin MF/Fiyat değeri 6 birim olduğundan 72+6=78 birim fayda sağlayacaktır. Dolayısıyla toplam faydası daha yüksek olduğu için, tüketici 4A+2B mal kombinasyonunu tercih edecektir. Toplam faydayı maksimum yapan bu mal kombinasyonun özelliği, malların MF/Fiyat değerlerinin eşit olmasıdır. 3A+3B mal kombinasyonunda bu eşitlik yoktur. Zira bu kombinasyonun toplam faydası daha düşüktür. 51

65 İsmet Daşdemir Böylece tüketici hangi maldan ne kadar tüketeceği veya en uygun mal kombinasyonunun ne olacağı soruna cevap vermiş, sınırlı gelirinin tamamını harcamış ve veri olan koşullarda en yüksek toplam faydayı sağlanmıştır. Malların marjinal faydalarının kişilere göre değiştiği dikkate alındığında, her tüketicinin dengesinin de diğerinden farklı olacağı açıktır. Fakat malların MF/Fiyat değerlerinin eşitliği kuralı aynıdır Ordinal (Kayıtsızlık Eğrileri) Yaklaşımla Tüketici Dengesi Bu yaklaşım faydanın ölçülemeyeceği, ancak malların fayda yönünden sıralanabileceği ilkesine dayanmaktadır. Tüketici, malları fayda yönünden karşılaştırarak faydası fazla olanı tercih edecek veya aynı faydayı sağlıyorlarsa, mallar arasında kayıtsız kalacak, mallardan birisini seçmekte fark görmeyecektir. İki veya çok malın tüketiminde de aynı faydayı sağlayan mal kombinasyonlarından birini seçmekte kayıtsız kalacak, fakat sınırlı geliriyle daha yüksek toplam fayda düzeylerine ulaşacak mal kombinasyonlarını tercih edecektir. Bu davranış şekli kardinal yaklaşımla ulaşılan malların MF/Fiyat değerlerinin eşitliği sonucuna (tüketici dengesi) götürecektir. Yani gerek kardinal yaklaşım ve gerekse ordinal yaklaşımla tüketici dengesi olarak ulaşılan sonuç aynıdır. Fakat her iki yöntemin amaca ulaşma yolları farklıdır. Ordinal veya kayıtsızlık eğrileri yaklaşımında iki analiz aracı kullanılmaktadır: 1. Kayıtsızlık Eğrisi, 2. Bütçe Doğrusu Kayıtsızlık Eğrileri ve Özellikleri Farklı faydalara sahip mallar veya mal kombinasyonları olduğu gibi, aynı faydayı sağlayan mallar veya mal kombinasyonları da söz konusudur. Tüketici böyle durumlarda mallardan veya mal kombinasyonlarından birisini ötekisine tercih etmekte kayıtsız (farksız) kalacaktır. İşte aynı faydayı temsil eden, fakat farklı mal kombinasyonlarını gösteren noktaların birleştirilmesiyle elde edilen eğriye kayıtsızlık, farksızlık veya eş fayda eğrisi denilmektedir. Faydanın ölçülemeyeceği ilkesinden hareketle Pareto tarafından formüle edilen kayıtsızlık eğrileri yardımıyla tüketici tercihleri grafik olarak gösterilmektedir. Şekil 5.2 de X ve Y mallarının tüketimine ilişkin kayıtsızlık eğrisi örnekleri verilmiştir. Kayıtsız eğrilerinin çizilmesinde temel varsayım olarak, malların birbirlerinin yerlerine 52

66 Tüketici Teorisi ikame edilebilir oldukları ve mal tüketiminde azalan marjinal fayda kuramının geçerli olduğu kabul edilmiştir. Y Malı K 1 K 2 K 3 y 2 B y 1 ΔY α ΔX C 0 x 1 x 2 4 Şekil 5.2. Kayıtsızlık Eğrisi Örnekleri. X Malı Aslında her biri farklı fayda düzeyini temsil eden çok sayıda kayıtsızlık eğrisi vardır ve bu eğrilerden oluşan bir kayıtsızlık paftası söz konusudur. Kayıtsızlık eğrilerinin temel özellikleri şunlardır: 1. Kayıtsızlık eğrilerinin her biri farklı fayda düzeyini temsil ettiği için, birbirlerine paralel olarak seyrederler ve birbirlerini kesmezler, 2. Kayıtsızlık eğrileri orijine göre dışbükeydir. Bu durum mallar arasında ikame yapılırken, düzeyi artan malın marjinal faydası azaldığı için daha çok ikame edilmesinden, yani azalan marjinal ikame oranı kuralının geçerli olmasından kaynaklanmaktadır. Azalan marjinal ikame oranı kuralının geçerli olmaması halinde, kayıtsızlık eğrileri azalan doğrular şeklinde paftada yer alır ve bu durumda tam veya sabit ikame söz konusudur, 3. Bir diğerinin üst-sağında yer alan, yada paftada kuzey-doğu istikametine göre en üst sırada yer alan kayıtsızlık eğrisi daha yüksek toplam fayda veya doyum düzeyini temsil eder, 4. Kayıtsızlık eğrileri negatif eğimlidir. Bu durum mallar arasındaki ikamenin varlığından kaynaklanmaktadır. Kayıtsızlık eğrilerinin eğimi; aynı fayda düzeyinde kalmak için, iki mal arasındaki ikamenin hangi oran çerçevesinde olduğunu gösterir ve Marjinal İkame Oranı (MİO) olarak adlandırılır. 53

67 İsmet Daşdemir Şekil 5.2 den hareketle, herhangi bir kayıtsızlık eğrisinin eğimi veya MİO şöyle hesaplanır: Örneğin, K 1 kayıtsızlık eğrisi üzerinde B den C ye giderken tüketici ΔY kadar Y malının tüketiminden vazgeçmiş, bunun yerine aynı fayda düzeyinde kalmak için ΔX kadar X malı ikame etmiştir. Bu durumda vazgeçilen ve kazanılan faydaların eşit olması gerekmektedir. Vazgeçilen ΔY kadar Y malının yarattığı toplam fayda düşüşü (-ΔTF) şöyle yazılabilir; -ΔTF = -ΔY. MF y İkame edilen ΔX kadar X malının yarattığı toplam fayda artışı (ΔTF) ise; ΔTF = ΔX. MF x şeklinde olmaktadır. Kaybedilen ve kazanılan toplam faydalar birbirine eşit olması gerektiğinden, -ΔY. MF y = ΔX. MF x eşitliği yazılabilir. Buradan; Y MF tg α = MİO xy = - = - X MF 54 x y (5.2) sonucuna ulaşılır. Yani K 1 kayıtsızlık eğrisinin eğimi veya MİO, ilgilenilen noktada X ve Y mallarının marjinal faydalarının birbirine oranıdır. Kayıtsız eğrileri dışbükey eğriler oldukları için, eğimleri her noktada değişmekte ve dolayısıyla MİO da kayıtsızlık eğrisi üzerinde her noktada farklı olmaktadır. Örneğin, MİO xy = ½ olması halinde, 1 birim Y malından vazgeçilmesi durumunda, aynı faydayı elde etmek için 2 birim X malı ikame etmek gerektiği anlaşılır. Eğer vazgeçilen ΔY kadar Y malı yerine ΔX kadar X malı ikame edilmezse, tüketici aynı fayda düzeyinde kalamayacak ve daha düşük fayda sağlayacaktır Bütçe Doğrusu ve Özellikleri Diğer koşulların veri ve sabit olduğu varsayımı altında; tüketiciyi istediği maldan istediği kadar tüketmekten ve böylece daha yüksek bir doyum noktasına ulaşmaktan alıkoyan en önemli kısıt; sınırlı geliri veya bütçesidir. Keza kayıtsızlık eğrileri tek başına tüketicinin hangi noktada veya hangi mal kombinasyonunu tüketerek

68 Tüketici Teorisi dengeye geleceğini belirlemekte yetersizdir. Bunun için tüketicinin sınırlı gelirini veya satın alma olanaklarını yansıtan bütçe doğrusunun kayıtsızlık paftasına eklenmesi gerekmektedir. Bütçe doğrusu tüketicinin sınırlı geliri ile satın alabileceği mal kombinasyonlarını gösteren noktaların birleştirilmesiyle elde edilir ve tüketicinin satın alma olanaklarını gösterir. Bütçe doğrusunun oluşturulması için, tüketicinin sınırlı gelirinin (R) ve temel alınan X ve Y mallarının fiyatlarının (P x ve P y ) bilinmesi gerekmektedir. Tüketicinin gelirinin ve mallarının fiyatlarının sabit olduğu varsayımı altında; tüketici R gelirinin tamamını X malına harcarsa ve Y den hiç kullanmazsa R/Px=Q x kadar X malı, R nin tamamını Y malına harcarsa ve X den hiç kullanmazsa R/P y =Q y kadar Y malı alabilecektir. Bir grafik üzerinde Q x ve Q y noktalarının doğrusal bir biçimde birleştirilmesiyle bütçe doğrusu elde edilir (Şekil 5.3). Y Malı Q y R B C y 1. A 0 x 1 Şekil 5.3. Bütçe Doğrusu. α Q x X Malı 0Q y Q x noktalarının birleştirmesiyle elde edilen üçgen içinde kalan her noktadaki mal kombinasyonu tüketicinin satın alma olanakları içerisindedir. Örneğin, B noktası tüketicinin satın alabileceği, ancak gelirinin tamamının harcanmadığı mal kombinasyonunu gösterir. R bütçe doğrusu üzerindeki noktalar ise, örneğin A noktası, tüketicinin satın alabildiği ve gelirinin tamamının harcandığı mal kombinasyonunu (y 1 x 1 ) verir. C noktası ise, veri olan R geliri, P x ve P y fiyatları çerçevesinde satın alamayacağı mal kombinasyonunu gösterir. 55

69 İsmet Daşdemir Negatif eğimli olan bütçe doğrusunun eğimi; tg α = - Q y y = - Q x R/Px R/P Px = - Py (5.3) şeklinde hesaplanır. Yani, bütçe doğrusunun eğimi malların fiyatlarının birbirine oranıdır. Malların fiyatlarının sabit kalması ve sadece tüketici gelirinin artması halinde başlangıçtaki bütçe doğrusu (R 1 ) sağa doğru (R 2 ), tüketici gelirinin azalması halinde ise sola (orijine) doğru (R 3 ) kayacaktır. Malların fiyatlarının birbirlerine karşı oranları değişmeksizin meydana gelen fiyat değişimleri de benzer sonuç verecektir (Şekil 5.4-a). Diğer yandan tüketici geliri ve mallardan birinin fiyatı sabitken, diğerinin fiyatının değişmesi de bütçe doğrusunun yer değiştirmesine neden olacaktır. Örneğin, R ve Py sabitken, P x in düşmesi sonucu bütçe doğrusu X eksenini kestiği noktadan sağa doğru (R 2 ), P x in yükselmesi sonucu ise sola doğru (R 3 ) kayacaktır (Şekil 5.4-b). Y Y R 2 R 1 R 3 0 X (a) R 3 R 1 R 2 0 X (b) Şekil 5.4. Gelirin Değişmesi (a) ve Mal Fiyatının Değişmesiyle (b) Bütçe Doğrusunun Kayması Tüketici Dengesi Ordinal yaklaşımla tüketici dengesi, kayıtsızlık eğrileri paftası (Şekil 5.2) ile bütçe doğrusunun (Şekil 5.3) aynı şekil üzerinde birleştirilmesiyle elde edilmektedir (Şekil 5.5). Tüketici dengesi kayıtsızlık eğrisi (K 2 ) ile bütçe doğrusunun (R) teğet olduğu, dolayısıyla eğimlerinin eşit olduğu A noktasında oluşmaktadır. B noktasında da kayıtsızlık eğrisi (K 1 ) ile bütçe doğrusunun eğimi 56

70 Tüketici Teorisi birbirine eşittir. Ancak B noktası A ya göre daha düşük bir fayda düzeyini temsil eden kayıtsızlık eğrisi üzerinde olduğu için, tüketicinin tercih edeceği bir denge noktası değildir. Y Q y R K 1 K 2 K 3.B y 1. A 0 x 1 Q x X Şekil 5.5. Ordinal Yaklaşımla Tüketici Dengesi. Dolayısıyla A noktası bir denge noktası olup, özellikleri şunlardır; A noktasında; tüketici sınırlı gelirinin tamamını harcayarak en yüksek doyumu sağlayan mal kombinasyonunu ortaya koymuştur. Yani tüketici R bütçesi, ve P y ve P x mal fiyatları çerçevesinde 0y 1 kadar Y malı, 0x 1 kadar X malı tüketerek en yüksek faydayı sağlamıştır. A noktasında; kayıtsızlık eğrisinin eğimi ile bütçe doğrusunun eğimi birbirine eşittir ve bu da iki mal arasındaki marjinal ikame oranını (MİO xy ) gösterir. Yani; MİO xy = - MF x P = - x MFy Py ya da - MF MF x = - P Pyy x yazılabilir. (5.4) Tüketici dengesi olarak adlandırılan bu durum, malların MF/Fiyat değerlerinin eşit olması halinde gerçekleşmektedir ve n sayıda malın tüketimi halinde aşağıdaki eşitlik yazılabilmektedir: MF P 1 1 MF P 2 2 MF n (5.5) P n 57

71 İsmet Daşdemir Burada ordinal yaklaşımla ulaşılan denge (Formül 5.5) daha önce kardinal yaklaşımla ulaşılan tüketici dengesinin (Formül 5.1) aynısıdır ve dolayısıyla her iki yöntem de aynı sonucu vermektedir Tüketici Dengesinin Değişmesi Tüketici dengesinin değişmesi, ya tüketici gelirinin değişmesi ya da mal fiyatlarının değişmesi veya bunların her ikisinin birlikte değişmesi sonucu oluşur Gelirin Değişmesi ve Gelir-Tüketim Eğrisi Tüketicinin zevkleri ve malların fiyatları sabitken, sadece tüketicinin gelirinin artması halinde, bütçe doğrusu birbirine paralel olarak sağa doğru kayacak ve A 1, A 2, A 3, gibi denge noktaları ortaya çıkacaktır. Benzer şeklide tüketici gelirinin azalması halinde de, bütçe doğrusu sola doğru kayacak ve yeni denge noktaları ortaya çıkacaktır. Bu şekilde ortaya çıkan denge noktalarının birleştirilmesiyle elde edilen eğriye Gelir-Tüketim Eğrisi (GTE) denir (Şekil 5.6). GTE, tüketicinin geliri değiştiğinde, talep edilen mal bileşimlerinin nasıl değiştiğini gösterir. Tüketicinin geliriyle talep ettiği mal miktarının ilişkisini gösteren eğriye de Engel Eğrisi veya Gelir-Talep Eğrisi denmektedir. Y R 3 R2 K 2 K 1 K 3 R 1 GTE y 3 y 2 y 1. A 1. A 3. A 2 0 x 1 x 2 x 3 Şekil 5.6. Gelir-Tüketim Eğrisi. X Eğer GTE, X eksenine doğru eğiliyorsa, tüketicinin gelirinin artması halinde X malından daha çok tüketiyor demektir. Bu durumda X malı normal, Y malı düşük maldır (GTE 1 ). GTE, Y eksenine doğru eğiliyorsa, bu durumda Y malı normal, X malı düşük maldır (GTE 2 ). 58

72 Tüketici Teorisi Eğer GTE, X ve Y eksenlerine eğilmeden doğrusal olarak seyrediyorsa, her iki mal da normal maldır (GTE 3 ) (Şekil 5.7). Y GTE 2 GTE 3 GTE 1 0 X Şekil 5.7. Farklı Gelir-Tüketim Eğrileri Fiyatların Değişmesi ve Fiyat-Tüketim Eğrisi Tüketicinin zevkleri ve geliri sabitken, mal fiyatlarından birinin veya ikisinin değişmesi halinde, bütçe doğrusu değişecek ve tüketici yeni denge noktalarına ulaşacaktır. Örneğin, tüketici zevkleri, geliri ve Y malının fiyatı sabitken, X malının fiyatının düşmesi sonucunda tüketicinin reel geliri artmakta, bütçe doğrusu X eksenini kestiği noktadan sağa doğru kaymakta ve daha yüksek faydayı temsil eden kayıtsızlık eğrileri üzerinde denge noktaları oluşmaktadır. Benzer şeklide tüketici zevkleri, geliri ve X malının fiyatı sabitken, Y malının fiyatının düşmesi de yeni denge noktaları ortaya koyacaktır (Şekil 5.8). Malların fiyatlarının artması da yeni denge noktalarına neden olacaktır. Y K 2 K 1 K 3 R 3 R 2 R 1 FTE A 2 A 1 A 3 0 x 1 x 2 x 3 Şekil 5.8. Fiyat-Tüketim Eğrisi. X 59

73 İsmet Daşdemir İşte diğer tüm koşullar sabitken, mallardan birinin fiyatının değişmesi sonucunda ortaya çıkan A 1, A 2, A 3, gibi denge noktalarının birleştirilmesiyle elde edilen eğriye Fiyat-Tüketim Eğrisi (FTE) denir (Şekil 5.8). FTE, bir malın fiyatı değiştiğinde her iki maldan talep edilen mal bileşimlerinin nasıl değiştiğini gösteren bir eğridir Fiyat Değişiminin Etkileri Tüketicinin zevkleri ve geliri sabitken, mallardan sadece birinin fiyatının değişmesi halinde iki ayrı etki meydana gelmektedir. Bunlar; ikame etkisi ve gelir etkisidir (Şekil 5.9). Örneğin, X malının fiyatının düşmesi sonucu, malların birbirinin yerine ikame edilebilir olduğu varsayımı altında, tüketici, fiyatı düşen X malından daha fazla talep edecek ve fiyatı değişmeyen, nispeten pahalı olan Y malı yerine X malını ikame edecektir. İşte bir malın fiyatındaki değişiminden dolayı, talep düzeyindeki değişim oranına ikame etkisi denir. Şekil 5.9 da tüketici dengesinin A 1 den A 2 ye kaymasının nedeni, ikame etkisidir. Burada tüketici Y malının talebini y 2 -y 1 kadar kısarak, bunun yerine fiyatı düşen X malından x 2 -x 1 kadar ikame etmiş ve aynı kayıtsızlık eğrisi üzerinde A 2 noktasında dengeye gelmiştir. İkame etkisi X malının fiyatının azalması ve buna karşılık talep düzeyinin artması, yani malın fiyatıyla ile miktarı arasında negatif bir ilişki şeklinde gelişmiştir. Y R 3 R 1 R 2 K 1 K 2 y 3 y A 1 2 y 1 A 2 A 3 R 1 : İlk bütçe doğrusu, A 1 : İlk denge noktası, R 2 : X malının fiyatının düşmesiyle oluşan bütçe doğrusu, A 2 : X malının fiyatının düşmesiyle oluşan yeni denge noktası Nedeni: İkame Etkisi (-) R 3 : Reel gelir artışı sonundaki bütçe doğrusu, A 3 : Reel gelir artışı sonundaki yeni denge noktası Nedeni: Gelir Etkisi (+) 0 x 1 x 2 x 3 Şekil 5.9. İkame ve Gelir Etkisi. X Diğer yandan, X malının fiyatının düşmesi sonucunda, aynı kayıtsızlık eğrisi (K 1 ) üzerinde kalınması halinde, tüketicinin elinde 60

74 Tüketici Teorisi harcanmayan bir gelir kalacağı, yani bir reel gelir artışı olacağı açıktır. Artan gelirin X ve Y mallarına tekrar harcanması halinde R 3 bütçe doğrusu elde edilecek ve daha yüksek doyumu temsil eden K 2 kayıtsızlık eğrisi üzerinde A 3 denge noktasına ulaşılacaktır. İşte bir malın fiyatının düşmesi sonucu oluşan reel gelir artışıyla birlikte malın talep düzeyinin artmasına ve yeni denge noktalarına ulaşmasına gelir etkisi denilmektedir. Böylece gelir etkisi, tüketicinin reel gelir artışıyla fiyatı düşen maldan daha çok talep edilmesine (0x 3 ) neden olmuş, yani tüketicinin geliriyle mal talep miktarı arasında pozitif bir ilişki şeklinde gelişmiştir (Şekil 5.9). Genellikle normal mallarda geçerli olan bu kural, özellikle düşük mallar söz konusu olduğunda geçerli değildir. Düşük mal fiyatındaki azalmalar, reel gelirde bir artışa neden olsa bile, bu reel gelir artışı düşük mala yönelmemekte ve nispeten pahalı olan mala yönelmektedir. Hatta reel gelir artışı düşük malın başlangıçtaki talebini de düşürebilmektedir. Böylece gelir etkisi negatif sonuçlara ve paradoksalara (Giffen Paradoksu) neden olabilmektedir. Dolayısıyla, düşük mallarda fiyat düşmesi o mala yönelik talebi azaltabilmektedir. Normal mallarda ise bir malın fiyatının düşmesi halinde, ikame ve gelir etkisi sonucunda bu malın talebi çoğalmaktadır. Yani normal mallarda fiyat değişimi ile talep değişimi arasında negatif bir ilişki vardır. 61

75

76 BÖLÜM 6 TALEP ANALİZİ 6.1. Talep Kavramı ve Talebi Etkileyen Faktörler Ekonomide talep denince, diğer tüm koşulların sabit olduğu (Ceteris Paribus) varsayımı altında, bireylerin veya grupların belirli bir mal veya hizmeti, farklı fiyatlardan farklı miktarlarda satın alma istekleri ve yetenekleri anlaşılır. Burada diğer tüm koşullar sabit olduğu ve talebin sadece malın fiyatından etkilendiği kabul edilmiştir. Aslında talebi, sadece mal veya hizmetin fiyatı değil, çok sayıda faktör etkilemektedir. Bunlar; başta malın fiyatı olmak üzere, tamamlayıcı malların fiyatı, ikame mallarının fiyatı, tüketicilerin geliri, zevkleri ve tercihleri ve diğer faktörlerdir. Talep, bu faktörlerin bir fonksiyonu olarak gerçekleşmektedir. O halde X malına yönelik talep miktarını belirleyen, dolayısıyla talebi etkileyen faktörleri bir talep fonksiyonu şeklinde aşağıdaki gibi yazmak mümkündür: Burada; Q x = ƒ(p x, P t, P i, R, ZT, DF) (6.1) Q x : X malının talep miktarını, P x : X malının fiyatını, P t : Tamamlayıcı malların fiyatını, P i : İkame (rakip) malların fiyatını, R : Tüketicilerin gelirini, ZT : Tüketicilerin zevklerini ve tercihlerini, DF : Diğer faktörleri (beklentiler, yaşam standartı, tüketim eğilimi, gelir dağılımı, nüfus vb.) göstermektedir. Ancak talebin sadece malın fiyatına bağlı olduğu kabul edildiğinde, talep fonksiyonu şu hale gelmektedir: Q x = ƒ(p x ) (6.2) 63

77 İsmet Daşdemir 6.2. Bireysel ve Piyasa Talep Eğrisi Diğer tüm koşullar sabitken (Ceteris Paribus), malın fiyatı ile talep miktarı arasında ters (negatif) ilişki vardır. Yani malın fiyatı düştükçe talep miktarı artmakta ya da fiyatı arttıkça talep miktarı azalmaktadır. İşte herhangi bir malının değişik fiyatları (P i ) karşısında, tüketicinin talep ettiği mal miktarlarını (Q i ) gösteren noktaların koordinat sisteminde birleştirilmesiyle elde edilen eğriye bireysel talep eğrisi denmektedir. Malın fiyatı ve talep miktarı arasındaki ters ilişkiden dolayı, bireysel talep eğrisi sol yukarıdan sağ aşağıya doğru inen negatif eğimli bir eğridir, yani fiyatın azalan bir fonksiyonudur (Şekil 6.1). Bireysel talep eğrisi, tüketicinin çeşitli fiyatlardan talep edeceği mal miktarlarını ya da hangi fiyattan ne kadar mal satın almak istediğini göstermektedir. P (Fiyat) p 3 p 2 p 1 Q (Miktar) 0 q 1 q 2 q Şekil 6.1. Bireysel ve Piyasa Talep Eğrisi. T Bireysel bazda geçerli olan bu kural, piyasadaki tüm tüketiciler için de geçerlidir. O halde belirli bir piyasadaki tüm bireylerin, çeşitli fiyatlar için belirli bir mala olan talep miktarlarını gösteren noktaların koordinat sisteminde birleştirlmesiyle elde edilen eğriye de piyasa talep eğrisi denir. Piyasa talep eğrisi de, bireysel talep eğrisine benzemektedir. Ancak tek fark, bireysel talep eğrisinde X ekseninde tek bir tükecinin talep miktarı yer almasına karşın, piyasa talep eğrisinde X ekseninde piyasadaki tüm tüketicilerin o mala yönelik taleplerinin toplamı yer almaktadır. Yani piyasa talep eğrisi, belirli bir dönemde, çeşitli fiyatlar için, bir mala yönelik bireysel taleplerin yatay olarak toplanması suretiyle elde edilmektedir (Şekil 6.1). Piyasa talep eğrisi, diğer tüm koşullar sabitken, fiyatın azalan bir fonksiyonu olarak gelişmekte ve çeşitli fiyat düzeylerinde, piyasada o maldan 64

78 Talep Analizi talep edilecek veya satın alınabilecek toplam mal miktarlarını göstermektedir. Gerek bireysel talep eğrisinin ve gerekse piyasa talep eğrisinin normal seyiri Şekil 6.1 deki gibi olmasına rağmen, genellikle ekonomik analizlerde azalan doğrular şeklinde gösterilmektedir Talep Kanunu ve Talep Kayması Normal mallarda talep eğrileri daima sol yukarıdan sağ aşağıya doğru inen negatif eğimli eğrilerdir. Talep eğrilerinin bu özelliği, malın fiyatı ile talep edilen miktarı arasındaki ters (negatif) ilişkiden kaynaklanmaktadır. İşte diğer tüm koşullar sabitken, mal fiyatı arttıkça talebinin azalması ya da mal fiyatı düştükçe talebinin artması şeklinde ifade edilen bu özelliğe Talep Kanunu denilmektedir. Ancak, düşük (inferior) mallarda talep kanununa ters düşen bazı istisnai durumlar da vardır. Bilindiği gibi düşük mallarda fiyatlar düştükçe, talep edilen mal miktarı da düşebilmekte veya tersi durum söz konusu olabilmektedir. Talep kanununa ters düşen bu duruma Giffen Paradoksu denilmektedir. Talep eğrileri birtakım nedenlerden dolayı zamanla yer değiştirebilir. Mal fiyatı sabitken, herhangi bir nedenle talebi etkileyen faktörlerde bir değişme olması halinde, aynı fiyat düzeyinden talep edilen mal miktarı değişir ve bu durumda talep eğrisi sağa ve sola doğru yer değiştirir. Buna Talep Kayması denir. (Şekil 6.2). Örneğin, tüketicilerin zevklerinin ve tercihlerinin malın talebini artırıcı yönde değişmesi, gelirlerin artması, ikame malların fiyatının artması, tamamlayıcı malların fiyatının düşmesi, alıcı saysının artması, gelir ve fiyat artışı beklentileri gibi nedenlerden dolayı başlangıçtaki talep eğrisi (T) sağa doğru kayar (T 1 ), tersi yönde değişimler olması halinde sola doğru kayar (T 2 ). P T 2 T T 1 p 0 0 q 1 q 2 q 3 Şekil 6.2. Talep Kayması. 65 Q

79 İsmet Daşdemir 6.4. Talep Esnekliği Talep konusunda esneklik kavramı, talep edilen mal miktarının malın fiyatı, tüketicinin geliri ve öteki malların fiyatı karşısındaki duyarlılığının veya hassasiyetinin derecesini ifade etmektedir. Buna göre üç tür esneklikten bahsedilebilir: 1. Talebin Fiyat Esnekliği, 2. Talebin Gelir Esnekliği, 3. Çapraz Esneklik. Bununla birlikte eknomide talep esnekliği veya elastikiyeti denince, genellikle talebin fiyat esnekliği anlaşılmaktadır Talebin Fiyat Esnekliği Tanımı ve Hesaplanışı Talebin fiyat esnekliği ya da kısaca fiyat esnekliği; malın fiyatında meydana gelen değişimlerin, talep miktarı üzerinde yarattığı değişimleri ifade eder. Buna göre talebin fiyat esnekliği; herhangi bir malın talep miktarındaki nispi değişimin ( Q/Q), o malın fiyatındaki nispi değişime ( P/P) oranı şeklinde tanımlanır ve aşağıdaki gibi formüle edilir: Q Q E = P P Burada; Q Q P P Q P P Q E : Talebin fiyat esnekliğini, Q : Q 2 -Q 1 şeklinde hesaplanan talepteki değişim miktarını, Q : Başlangıçtaki talep miktarını, P : P 2 -P 1 şeklinde hesaplanan fiyattaki değişim miktarını, P : Başlangıçtaki fiyatı göstermektedir. (6.3) Talep miktarındaki değişim ile fiyat değişimi ters yönde gerçekleştiği için, esneklik negatif işaretli bir değer olarak hesaplanır. Ancak, yorumlanırken çoğu kez mutlak değeri kullanılır. Talebin fiyat esnekliği; 1) Nokta Esnekliği ve 2) Yay (Ark) Esnekliği olarak iki şekilde hesaplanır. Nokta ve yay esnekliklerinin hesaplanışı Şekil 6.3 den yararlanılarak aşağıda açıklanmıştır. 66

80 P Talep Analizi 1. Nokta Esnekliği: Şekil 6.3 de gösterilen talep eğrisi üzerinde yer alan A veya B noktalarından, herhangi birinin başlangıç noktası alınması ve buna göre esnekliğin Formül 6.3 yardımıyla hesaplanması halinde, nokta esneklik değerleri bulunur. P 1 =5 P 2 =4 P A Q B Q 0 Q 1 =10 Q 2 = Şekil 6.3. Talebin Nokta ve Yay Esnekliği. Eğer fiyatın düşmesiyle A noktasından B ye gelinmişse başlangıç fiyat ve miktar değerleri P 1 ve Q 1 olmaktadır. Tersi durumda, fiyatın yükselmesiyle B den A ya gelinmişse başlangıç fiyat ve miktar değerleri P 2 ve Q 2 olmaktadır. Buna göre A noktasının esneklik değeri: T Q P E = P Q B noktasının esneklik değeri: 1 Q P E = P Q (6.4) (6.5) şeklinde hesaplanır. Örneğin, P 1 = 5 TL, P 2 = 4 TL, Q 1 = 10 birim, Q 2 = 20 birim olması halinde; A noktası için Q = Q 2 -Q 1 =20-10=10 birim ve P = P 2 -P 1 =4-5= -1 TL olacağından, Formül 6.4 yardımıyla A noktasının esneklik değeri: 10 5 E = =

81 İsmet Daşdemir B noktası için Q = Q 1 -Q 2 =10-20= -10 birim ve P = P 1 -P 2 =5-4= 1 TL olacağından, Formül 6.5 yardımıyla B noktasının esneklik değeri: E = = -2 olarak hesaplanır. 2. Yay veya Ark Esnekliği: Talep eğrisi üzerinde yer alan A ve B noktalarının arasında yer alan yayın veya arkın esnekliği, her iki noktaya ait fiyat ve miktar değerlerinin birlikte dikkate alınması suretiyle aşağıdaki gibi hesaplanır: Q E = P 2 2 Q P 1 1 P1 P 2 Q Q 1 2 (6.6) Yukarıdaki örnekte verilen değerler Formül 6.6 da yerine konulacak olursa; E = = -3 bulunur Fiyat Esnekliğinin Yorumu Talebin fiyat esnekliği, eğim ile aynı anlamda değildir. Hatta esneklik formülünde eğimin tersi olan Q/ P ifadesi yer almaktadır. Doğrusal talep eğrisinde bu değer ve eğim sabit olduğu halde, doğrusal olmayan talep eğrisinde değişiklik göstermektedir. Ancak ister doğrusal olsun, ister doğrusal olmasın, talep eğrisi üzerindeki her noktanın esneklik değeri farklıdır. Genelikle yüksek fiyat düzeylerinde esneklik katsayısı yüksek olduğu halde, düşük fiyat düzeylerinde tüketicilerin duyarlılığı azaldığı için, esneklik katsayısı düşüktür. Talebin fiyat esnekliği katsayısı (E), mutlak değer olarak 0 ile + arasında değişmektedir. Eğer; E=0 ise tam inelastik (hiç esnek değil), E= ise tam esnek, E=1 ise birim esneklikli, E<1 ise esnek olmayan (inelastik), E>1 ise esnek talep yapısı söz konusudur. Doğrusal ve doğrusal olmayan talep eğrileri üzerinde E=1, E<1 ve E>1 durumlarını topluca bir grafikle göstermek mümkündür (Şekil 6.4). Geometrik olarak esneklik; talep eğrisi üzerinde ilgilenilen 68

82 P Talep Analizi noktadan geçen teğetin, teğet noktadan X eksenine olan uzaklığının, Y eksenine olan uzaklığına oranı şeklinde bulunmaktadır. Burada, 0 merkezli ikizkenar dik üçgen oluşturacak şekilde çizilen doğrusal talep eğrisinin (T d ) orta noktasının, doğrusal olmayan talep eğrisine (T e ) teğet olduğu A noktasında esneklik 1 e eşittir (E=1). Çünkü A noktasında AC=AB olduğundan E= AC/AB = 1 olacaktır. Dolayısıyla her iki talep eğrisinin A noktasının sol yukarı kısımlarında esneklik 1 den büyük (E>1) ve sağ aşağı kısımlarında esneklik 1 den küçüktür (E<1). B T T e d E>1 P 1. A E=1 E<1 0 Q 1 Şekil 6.4. Doğrusal ve Doğrusal Olmayan Talep Eğrileri Üzerinde Farklı Esneklikler. Diğer yandan E=0, E=, E=1, E<1 ve E>1 değerli talep eğrilerinin ayrı ayrı grafiklerle gösterimi de Şekil 6.5 de verilmiştir. C Q P P E=0 E= E=1 0 Q (a) P 0 Q (b) P E<1 E>1 0 Q (c) 69 0 Q (d) Şekil 6.5. Çeşitli Talep Esnekliklerin Grafikle Gösterimi.

83 İsmet Daşdemir Aslında herhangi bir talep eğrisinin esnekliğini bu şekilde çizmek yerine, çeşitli fiyatlara ilişkin esneklikleri konu etmek daha doğrudur. Çünkü her fiyat düzeyinde farklı esneklikler vardır. Ayrıca bu şekilde gösterimler esnekliğin eğim ile aynı anlama geldiği sonucunu doğurmamalıdır. Sadece çeşitli malların talebinin fiyatı karşısındaki duyarlılık derecesini açıklayabilmek için bu tür grafik çizime başvurulmuştur Fiyat Esnekliğinin Mallarla İlişkisi Talebin fiyat esnekliğiyle malların özellikleri arasında ilişki vardır. Fiyata duyarlı olan, yerine ikamesi mümkün olan, lüks tüketime yönelik ve nispeten pahalı olan mallarda esneklik değeri büyüktür (E>1). Buna karşılık zorunlu olan, yerine ikamesi mümkün olmayan, bütçe içerisinde düşük paya sahip ve nispeten ucuz olan mallarda esneklik değeri düşüktür (E<1). Çünkü böyle mallarda tüketicilerin fiyat değişimleri karşındaki duyarlılıkları azdır. Bu konuda ekstrem bir örnek olarak tuz verilebir. Tuz, yerine ikamesi olmayan ve nispeten ucuz olan zorunlu bir maldır. Dolayısıyla fiyat düşüşleri veya artışları karşısında tüketicilerin talep miktarları fazla değişmemektedir. Bu nedenle tuzun esneklik değeri genellikle E=0 olarak verilmektedir. Bununla beraber ekmek, peynir, sağlık hizmeti, yakıt, tomruk vb. malların esneklik değerinin E<1 olduğu, televizyon, bilgisyar, cep telefonu, otomobil vb. malların esneklik değerinin E>1 olduğu ifade edilebilir. Yukarıdaki açıklamalardan hareketle talebin fiyat esnekliğini etkileyen faktörleri şöyle özetlemek mümkündür: 1. Mala karşı duyulan ihtiyacın şiddeti ve malın özelliği: Tüketimi ertelenmesi güç olan zorunlu malların esnekliği düşüktür (E<1). Zorunlu olmayan lüks tüketime yönelik mallarda ise esneklik yüksektir (E>1). 2. İkame olanakları: İkamesi mümkün olan malların talebi esnektir (E>1), ikamesi mümkün olmayan malların ise esnek değildir (E<1). 3. Mala harcanan miktar veya tüketici bütçesinde alacağı pay: Eğer mala harcanan miktar tüketici bütçesinde önemli bir paya sahip değilse malın talebi esnek değildir (E<1), önemli bir paya sahipse malın talebi esnektir (E>1). 70

84 Fiyat Esnekliğinin Toplam Harcama ve Gelir Üzerine Etkisi Talep Analizi Talep eğrisi üzerinde çeşitli fiyat düzeylerinde toplam harcama (TH); bu fiyatlarla (P i ) bunlara karşılık talep edilen mal miktarının (Q i ) çarpımına eşittir. Yani; TH=Q i P i yazılabilir. (6.7) Tüketicilerin yapacağı bu harcama, piyasa koşulları içinde ya tek firmanın veya çok sayıda firmanın gelirini oluşturacaktır. Dolayısıyla firma veya firmaların toplam geliri (TG); mal fiyatlarıyla (P i ) satılan mal miktarlarının (Q i ) çarpımına eşit olacaktır. Yani; TG=P i Q i (6.8) Buradan görüldüğü gibi TH=TG yazılabilir. Bu noktada fiyat esnekliğinin toplam gelir veya toplam harcama üzerinde birtakım etkilerinin olacağı açıktır. Fiyat esnekliğin toplam gelir ve toplam harcamalar üzerindeki etkilerini açıklamak için Çizelge 6.1 ve Şekil 6.6 verilmiştir. Çizelge 6.1. Esnekliğin Toplam Harcama veya Gelirle İlişkisi (Geray, 1998-a). Fiyattaki Değişim Esnek Değil E<1 Birim Esnek E=1 Esnek E >1 Düşme Harcama Azalır Harcama Sabit Harcama Artar Yükselme Harcama Artar Harcama Sabit Harcama Azalır P P 1 =5 P 2 =4 T P T E<1 İnelastik P 1 =5 E>1 Esnek P 2 =4 0 Q Q 1 1 =10 Q 2 =12 0 Q 1 =10 Q 2 =20 Q (a) (b) Şekil 6.6. Farklı Esnekliklere Göre Fiyat Değişimlerinin Toplam Harcama veya Gelire Etkisi. 71

85 İsmet Daşdemir E<1 olması halinde fiyatta bir birimlik düşüş, toplam harcamada veya gelirde eskiye göre azalış gösterecektir. Şekil 6.6 (a) da verilen örnekten de anlaşıldığı gibi başlangıçta fiyat 5 TL iken, 10 birim mal talep edilmiş ve toplam harcama veya gelir; TH=TG=5x10=50 TL, olmuştur. İkinci aşamada fiyat 4 TL ye düşmüş ve talep edilen mal miktarı 12 birim olmuştur. Bu durumda toplam harcama veya gelir; TH=TG= 4x12=48 TL olmuştur. Dolayısıyla başlangıç noktasına göre 50-48=2 TL toplam haramada veya gelirde azalma olmuştur. Tersi durumunda, yani fiyat yükselmeleri halinde ise toplam harcamada ve gelirde eskiye göre artış olacaktır. E>1 olması halinde ise, fiyatta bir birimlik düşüş toplam harcamada veya gelirde eskiye göre artış gösterecektir. Şekil 6.6 (b) den anlaşıldığı gibi başlangıçta fiyat 5 TL iken, 10 birim mal talep edilmiş ve toplam harcama veya gelir; TH=TG=5x10=50 TL, olmuştur. Bilahare fiyat 4 TL ye düşmüş ve talep edilen mal miktarı 20 birim olmuştur. Bu durumda toplam harcama veya gelir; TH=TG=4x20=80 TL olmuştur. Dolayısıyla başlangıç noktasına göre 80-50=30 TL toplam harcamada veya gelirde artış söz konusudur. Aksi durumda, yani fiyat yükselmeleri de, toplam harcamada ve gelirde azalışa neden olacaktır. E=1 olması halinde ise, ne bir fiyat artışı ne bir fiyat düşüşü, toplam harcama veya gelirde bir değişmeye neden olmamaktadır. O halde eksik rekabet veya monopol koşullarda zorunlu mallarda ve ikamesi mümkün olmayan mallarda (E<1) fiyat artışları firma gelirlerinde bir artışa neden olduğu halde, zorunlu olmayan lüks tüketime yönelik mallarda ve ikamesi olan mallarda (E>1) fiyat artışları firma gelirlerinde azalışa neden olmaktadır. Bu bağlamda pratikte sürümden kazanmak şeklinde kullanılan ifade, aslında esnekliği yüksek (E>1) olan mallarda satıcıların fiyat indirimi yoluyla 72

86 73 Talep Analizi daha çok mal satarak, toplam gelirlerini artırdıklarını ifade etmektedir. E<1 olan mallarda ise fiyat indirimi yoluyla, sürümden kazanmak veya toplam geliri artırmak mümkün değildir. Tam tersine, bu tür mallarda fiyat indirimi toplam geliri azaltmaktadır Talebin Gelir Esnekliği Talebin gelir esnekliği diğer tüm koşullar sabitken, tüketicinin gelirindeki değişimler ile malların talep miktarındaki değişimler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Dolayısıyla talebin gelir esnekliği; herhangi bir malın talep miktarındaki nispi değişimin ( Q/Q), tüketicinin gelirindeki nispi değişime ( R/R) oranı şeklinde tanımlanır ve aşağıdaki gibi formüle edilir: Q Q E r = R R Burada; Q R R Q E r : Talebin gelir esnekliğini, Q : Talepteki değişim miktarını (Q 2 -Q 1 ), Q : Başlangıçtaki talep miktarını, R : Gelirdeki değişim miktarını (R 2 -R 1 ), R : Başlangıçtaki tüketici gelirini göstermektedir. (6.9) Hesap sonucunda E r değeri pozitif veya negatif çıkacaktır. E r nin yorumu, genellikle bu pozitif veya negatif değere göre yapılmaktadır. Buna göre hesaplamalar sonucunda; Eğer E r >0 bulunursa, tüketicinin geliri arttıkça, ilgili malın talep miktarı artmaktadır. Yani tüketicinin geliri ile malın talep miktarı arasında pozitif bir ilşiki vardır. Bu durumda talep konusu olan mal, normal maldır. Eğer E r <0 bulunursa, tüketicinin geliri ile malın talep miktarı arasında negatif bir ilşiki vardır. Yani tüketicinin geliri arttıkça, ilgili malın talep miktarı azalmaktadır. Bu durumda talep konusu olan mal, düşük maldır. Bu tür mallara fakir mal, inferior mal veya Giffen malı da denilmektedir. Ayrıca mutlak değer olarak E r =1 ise birim esneklik, E r >1 ise fazla (yumuşak) esneklik ve E r <1 ise az (sert) esneklik söz konusudur.

87 İsmet Daşdemir Çapraz Esneklik Çapraz esneklik, diğer tüm koşullar sabitken, herhangi bir X malının talep miktarındaki nispi değişimin ( Q x /Q x ), buna neden olan bir başka Y malının fiyatındaki nispi değişime ( P y /P y ) oranı şeklinde tanımlanır ve aşağıdaki gibi formüle edilir: Burada; E xy = Qx Qx Py Py Q P x y Py Qx E xy : Çapraz esnekliği, Q x : X malının talebindeki değişim miktarını, Q x : X malının başlangıçtaki talep miktarını, P y : Y malının fiyatındaki değişim miktarını, P y : Y malının başlangıçtaki fiyatını göstermektedir. 74 (6.10) Hesaplanan E xy değeri, pozitif veya negatif çıkacaktır. Aslında bu değer söz konusu X ve Y mallarının ikame (rakip) ya da tamamlayıcı mal olup olmadıklarını ve eğer böyle bir ilişki varsa bunun derecesini göstermektedir. Buna göre hesaplamalar sonucunda; Eğer E xy >0 bulunursa, X ve Y malları birbirlerinin yerine kullanılabilen ikame mallardır. Mallardan birinin fiyatı arttığında tüketici bu maldan vazgeçerek, yerine fiyatı daha ucuz olan öteki malından ikame etmiştir. Böylece bir malın fiyat artışları karşısında rakip mal olan öteki malın talep miktarı arttığı için çapraz esneklik değeri pozitiftir. Eğer E xy <0 bulunursa, X ve Y malları tamamlayıcı mallardır. Ancak birlikte kullanılmaları halinde bir ihtiyaca cevap verirler. Dolayısıyla birinin fiyatının yükselmesi halinde, tüketici hem bu maldan hem de tamamlayıcısı olan öteki maldan daha az talep edeceği için çapraz esneklik değeri negatif olacaktır. Eğer E xy =0 bulunursa, X ve Y malları arasında herhangi bir tamamlayıcılığın ya da ikamenin olmadığı, yani ilişkisiz mallar olduğu anlaşılır. Diğer yandan mutlak değer olarak E xy =1 ise birim esneklik, E xy >1 ise fazla esneklik ve E xy <1 ise az esneklik vardır şeklinde yorumlar da yapılabilir.

88 Talep Analizi 6.5. Esnekliğin Önemi ve King Kanunu Öncelikle üreticiler ve satıcılar ürettikleri malların talep esnekliğini bilmesi gerekmektedir. Çünkü talep esnekliği bir yandan üretime yön vermede, diğer yandan ihracat, stok yönetimi ve firma gelirlerini artırmada önemli bir karar aracıdır. Bilindiği gibi zorunlu ve ikamesi mümkün olmayan mallarda fiyat esnekliği düşük (E<1) olduğu için, bu tür mallarda fiyat indirimleri, fazla bir talep artışı doğurmamakta ve firma gelirlerinde azalışa neden olmaktadır. Buna karşılık zorunlu olmayan ve ikamesi mümkün olan mallarda fiyat esnekliği yüksek (E>1) olduğu için, bu tür mallarda fiyat indirimleri daha çok mal satışına ve firma gelirlerinde artışa neden olmaktadır (Şekil 6.6). Ayrıca malların gelir esnekliğinin de yüksek olması, yani normal mal olmaları halinde, fiyat indirimleri yoluyla daha çok mal satılmakta ve firma gelirleri artmaktadır. O halde fiyat esnekliği ve gelir esnekliği yüksek olan mallarda fiyat indirimi yoluyla, hem stokta bulundurmanın maliyetini azaltmak hem de firma gelirlerini ve kârı artırmak mümkündür. Aynı şekilde talep esnekliği yüksek olan malların ihraç edilmesi ve bu tür mallarda yapılacak fiyat indirimleri de ihracat ve dolayısıyla döviz gelirlerini artıracaktır. Bu anlamda talep esnekliği yüksek olan malların üretimine önem ve öncelik vermesilmesi ve piyasa koşulları içinde fiyat indirimlerinin yapılması uygun bir üretici davranışı olmaktadır. Diğer yandan hem fiyat esnekliği hem de gelir esnekliği düşük olan mallarda (ki bunlara düşük mallar denilmektedir) herhangi bir sebeple oluşacak fiyat düşüşleri, firma gelirlerinin azalmasına neden olmaktadır. Düşük malların başında tarımsal ürünler ve özellikle tahıllar gelmektedir. Tarımsal ürünlerin hem fiyat esnekliği hem de gelir esnekliği düşük (E<1) olduğu için, bu ürünlerin fiyatının düşmesi veya tüketici gelirinin artması önemli bir talep artışını doğurmamaktadır. Bu durumda bazen bol tarımsal ürün yıllarında arzdaki artıştan kaynaklanan fiyat düşüşleri nedeniyle, üreticilerin (çiftçilerin) gelirlerinde büyük ölçüde azalma olmaktadır. Kıt ürün yıllarında ise, arzdaki azalıştan kaynaklanan fiyat yükselmeleri nedeniyle üreticilerin gelirleri artmaktadır. Bu durum çiftçinin bol üretim yıllarında zarar ettiğini, kıt üretim yıllarda ise gelirini arttırdığını göstermektedir. İşte tarımsal ürünlerin arzı ile üretici gelirleri arasında görülen bu ters ilişkiye King Kanunu veya Bolluk Paradoksu denilmektedir. Hatta bu kanun bazen tarımda bol ürün 75

89 İsmet Daşdemir kötü hasılat, kıt ürün iyi hasılat demektir şeklinde de ifade edilmektedir. Günümüzde pek çok tarımsal üründe King Kanunu yaşanmakla birlikte, özellikle fındık üreticleri bununla sık sık karşılaşmaktadır. Bu durumda King Kanunun etkilerini azaltmak ve üreticileri korumak amacıyla, çoğu kez devletin destekleme alımı ve depolama yaptığı, fiyat düşüşlerine müdahale ettiği, üretim miktarlarına kısıtlamalar getirdiği, ihracatı teşvik ettiği ve ithalatı azalttığı bilinmektedir. 76

90 BÖLÜM 7 ÜRETİCİ TEORİSİ: ÜRETİCİ DENGESİ VE MALİYET ANALİZİ 7.1. Üretici Kavramı ve Üretim Fonksiyonu Serbest piyasa koşullarında fiyatın oluşmasında bir diğer aktör üreticidir. Üretici, sınırlı olanaklarının tamamını kullanarak üretim yapmak isteyen, böylece maliyetlerini minimize ederek kârını azami kılmaya çalışan bir davranış içinde ve amacındadır. Bunu açıklayan kuramsal düşünceye üretici teorisi veya üretim teorisi denilmektedir. Üretici teorisinin temelinde; üretim, üretim fonksiyonu ve maliyet ilişkileri vardır. Kısaca fayda yaratmak şeklinde tanımlanan üretim, esas olarak girdilerin çıktılara dönüştürülmesi sürecidir. Bu süreçte pek çok etken rol oynamakta ve pek çok girdi veya üretim faktörü kullanılmaktadır. İşte, üretim miktarı (Q) ile üretimde kullanılan faktörler (X 1, X 2, X 3,..., X n ) arasındaki ilişkinin bir fonksiyonda gösterilmesi suretiyle, üretim fonksiyonu elde edilmektedir. Buna göre kapalı haliyle temel üretim fonksiyonu; Q = ƒ(x 1, X 2, X 3,..., X n ) şeklinde yazılmaktadır. (7.1) Üretim, üretim faktörlerinin bir fonksiyonu olarak gerçekleşmektedir. Üretimin meydana gelebilmesi ve üreticinin amacına ulaşbilmesi için, üretim faktörlerinin en uygun şekilde bir araya getirilmesi ve maksimum kârı veren üretim düzeyinin belirlenmesi gerekmektedir. O halde üretici, iki aşamalı bir soruyla karşı karşıyadır; 1. Üretim faktörleri hangi oranlar dahilinde bir araya getirilecektir? Ya da üretim faktörlerinin en uygun bileşimi (optimal faktör bileşimi) veya üretim teknolojisi ne olacaktır? 77

91 İsmet Daşdemir 2. Maliyetleri minimize ve kârı maksimize eden üretim düzeyi ne olacaktır? Başka bir deyişle optimal üretim ölçeği veya işletme büyüklüğü ne olacaktır? Birinci soru, esas itibariyle işletmenin üretim teknolojisinin seçimiyle, ikinci soru ise üretim ölçeğinin veya işletme büyüklüğünün belirlenmesiyle ilgilidir. İşte, üretici teorisi kapsamında bu iki soruya en uygun cevaplar bulunmaya çalışılmakta ve böylece optimal üretici davranışı ve dengesi açıklanmaktadır. Ancak bu iki sorunun cevaplanmasına geçmeden önce, üretimle ilgili dönemlerden bahsetmekte fayda vardır Üretimde Dönemler Üretim teorisi açıklanırken üretim teknolojisi ve maliyetler kadar, üretim miktarının ve işletme ölçeğinin ayarlanabilmesine olanak sağlayan sürelerin (dönemlerin) de önemi vardır. Buna göre üretim faktörlerinin değiştirilmesindeki geçen süreler veya esneklik dereceleri esas alınarak üç dönem söz konusudur: 1. Piyasa Dönemi: Hiçbir üretim faktörünün değiştirilemediği, dolayısıyla üretimin sabit olduğu çok kısa dönemi ifade eder. Sadece üretilen ürünlerin piyasada satıldığı dönemdir. Üretim teorisi açısından fazla önemi olmayan bir dönemdir. 2. Kısa Dönem: Sadece bir üretim faktörünün değişken ve diğerlerinin sabit olduğu, dolayısıyla üretim ölçeği veya işletme büyüklüğü değişmeden, üretim miktarının belli sınırlar içinde değişebildiği dönemdir. Azalan verim yasasının geçerli olduğu gerçek üretim dönemidir. 3. Uzun Dönem: Hiçbir faktörün sabit olmadığı, yani tüm üretim faktörlerinin, üretim teknolojisinin ve işletme büyüklüğünün (kapasitesinin, ölçeğinin) değiştiği bir planlama dönemdir. Uzun dönem gerçek üretim dönemi olmayıp, ölçeğe göre getirinin söz konusu olduğu bir dönemdir Kısa Dönem ve Azalan Verim Yasası Kısa dönem; sadece bir üretim faktörünün değiştiği, diğerlerinin ve işletme ölçeğinin (büyüklüğünün) sabit kaldığı dönem şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre değişken üretim faktörünün sabit faktörlerin yerine ikame edildiği varsayımı altında, üretim miktarının belirli sınırlar içinde değiştirilebildiği dönemdir. Böylece değişken 78

92 Üretici Teorisi üretim faktörünün veriminin izlenebildiği ve bunu açıklayan azalan verim yasasının geçerli olduğu bir dönemdir. Azalan Verim Yasası: Bu yasa diğer tüm koşullar sabitken, değişken üretim faktörüne karşılık, toplam üretimdeki artışın (marjinal üretimin veya verimin) sabit olmadığını, marjinal üretimin önce arttığını ve bir maksimuma ulaştıktan sonra azaldığını ifade etmektedir. Bu yasa açıklanırken aşağıdaki varsayımlar yapımaktadır; 1. Sadece bir faktör değişken, diğerleri sabittir, 2. Üretim teknolojisi sabittir, 3. Değişken faktörünün bütün birimleri homojendir. Azalan verim yasasını açıklamak üzere, buğday tarlasına verilen gübreye ilişkin hipotetik bir örnek aşağıda verilmiştir (Çizelge 7.1, Şekil 7.1). Diğer tüm koşullar sabitken (tarla alanı, tohum orijini, sulama sistemi, toprağın işleniş şekli vb.), sadece tarlaya verilen gübrenin dozunun (X g ) değiştiği varsayımı altında, ilk başlangıçta gübrenin dozu arttıkça, bu artış sabit üretim faktörlerinin yerine ikame edilecek ve böylece üretimde bir artış olacaktır. Ancak belirli bir düzeye ulaştıktan sonra doz artışıyla birlikte ikame gittikçe güçleşecek, bunun sonucunda üretim (verim) azalacak ve hatta negatif değerlere ulaşacaktır. Yani azalan verim yasası, üretimde kullanılan tüm faktörler arasında optimal bir bileşim oranının veya dengenin varlığına dayanmaktadır. Başlangıçta gübre dozu arttıkça ikame ile birlikte bu denge sağlanabildiği için verim artmakta, ilerleyen düzeylerde ikamenin zorlaşmasıyla bu denge bozulmakta ve verim azalmaktadır. Çizelge 7.1. Sayısal Olarak Azalan Verim Yasası. Gübrenin Dozu (X g, ; kg/da) Toplam Üretim (TÜ; kg/da) Ortalama Üretim (OÜ, kg) 1 3 3, , , , , , , , , , ,3-3 Marjinal Üretim (MÜ, kg) 79

93 İsmet Daşdemir Buna göre tarlaya verilen gübre dozundaki değişimle toplam üretim (TÜ), ortalama üretim (OÜ) ve marjinal üretim (MÜ) miktarlarındaki değişimler ile bunlara ilişkin fonksiyonların gelişimi Çizelge 7.1 ve Şekil 7.1 de görülmektedir. Fiziki değerler olarak verilen TÜ, OÜ ve MÜ ifadeleri aynı zamanda birer verimliliktir. Şekil 7.1 den görüldüğü gibi azalan verim yasasının belirtisi olarak, TÜ fonksiyonu açık S eğrisi biçimde gelişim göstermektedir. Azalan verim yasasının geçerli olmadığı durumlarda ise, değişken üretim faktörü öteki üretim faktörlerinin yerine sabit oranlar dahilinde ikame olacağı için, TÜ fonksiyonu doğrusal gelişim gösterecektir. TÜ F T TÜ S TÜ X β X g OÜ MÜ I II III IV MÜ OÜ X g Şekil 7.1. Azalan Verim Yasası ve Aşamaları. Belirli bir dönemdeki toplam üretim miktarının (TÜ), o dönemde kullanılan üretim faktörüne (X) bölünmesi suretiyle Ortalama Üretim (OÜ=TÜ/X) elde edilir. Geometrik olarak OÜ, TÜ eğrisi üzerindeki her noktaya orijinden çizilen doğrunun X ekseniyle yaptığı açıdır (β). En yüksek açı F noktasında elde edildiği için OÜ bu noktada maksimumdur. 80

94 81 Üretici Teorisi Marjinal Üretim (MÜ) ise; toplam üretimdeki artışın değişken faktördeki artışa oranı (MÜ=ΔTÜ/ΔX) ya da TÜ fonksiyonunun değişken üretim faktörüne göre türevi (veya eğimi) olarak ifade edilir. Geometrik olarak TÜ eğrisinin eğiminin en yüksek olduğu S noktasında MÜ maksimum ve TÜ eğrisinin eğiminin sıfır olduğu T noktasında ise MÜ sıfırdır ve X eksenini kesmektedir. Bu noktadan sonra gübre dozunun artırılması halinde marjinal üretimin (verimin) negatif değerler alacağı açıktır. Diğer yandan MÜ eğrisinin maksimum olduğu kısımda kısa da olsa sabit bir verim aşamasının olduğu bilinmektedir. İşte MÜ eğrisinin bu gelişim seyrinden hareketle azalan verim yasasının; (I) artan, (II) sabit, (III) azalan ve (IV) negatif marjinal verim şeklindeki 4 aşaması Şekil 7.1 de gösterilmiştir. Diğer tüm faktörler sabitken, değişken faktörün marjinal parasal üretimi (MPÜ) faktörün fiyatına (P f ) eşit oluncaya kadar, yani MPÜ P f olduğu sürece üretici değişken faktörü üretim sürecinde kullanmaya devam eder. Bu da, üretici için en uygun (optimal) faktör bileşiminin III. aşamada oluşacağı anlamına gelmektedir. Azalan verim yasası bütün üretim süreçlerinde geçerlidir. Ancak tarım ve ormancılık gibi toprağa dayalı üretim süreçlerinde kendisinin belirgin şekilde göstermektedir Uzun Dönem ve Ölçeğe Göre Getiri Daha önce de ifade edildiği gibi uzun dönem; tüm üretim faktörlerinin değiştiği, hiçbir faktörün sabit olmadığı ve işletmenin üretim ölçeğinin (büyüklüğünün, kapasitesinin) değiştiği dönemdir. Dolayısıyla uzun dönemde üretim planlamasına gidilerek, üretim ölçeğinde istenilen değişiklik yapılabilir. Yani uzun dönemde üretici, değişik kapasitede veya ölçekte işletme kurma şansına sahiptir. Bu dönemde tüm üretim faktörlerinin aynı oranlarda artırılması, yani teknoloji sabit kalmak koşuluyla üretim ölçeğinin değişmesi sonucu işletme ölçek ekonomisi veya içsel ekonomiden yararlanmakta ve böylece ölçeğe göre artan-sabit-azalan getiri veya verim ortaya çıkmaktadır. Eğer üretim artış oranı, üretim faktörleri artış oranından daha fazla ise ölçeğe göre artan verim (getiri), üretim artışı ile faktör artışları aynı oranda ise ölçeğe göre sabit verim, üretim artışı faktör artışından daha küçükse ölçeğe göre azalan verim durum söz konusudur. Yani işletme büyüklüğü veya üretim ölçeği arttıkça artan-sabit-azalan verim aşamaları ve bunlara karşılık

95 İsmet Daşdemir azalan-sabit-artan maliyet aşamaları ortaya çıkmaktadır (Şekil 7.2). Buna göre en uygun üretim ölçeği, verim-maliyet farkını azami kılan ve dolayısla ortalama maliyeti minimum yapan ölçektir. Verim Maliyet Artan Verim Sabit Verim Azalan Verim Maliyet Verim Azalan Maliyet Sabit Maliyet Artan Maliyet Şekil 7.2. Uzun Dönemde Ölçeğe Göre Getiri Üretim Teknolojisinin Belirlenmesi Üreticinin en önemli amaçlarından birisi, belirli bir üretimi en az maliyetle gerçekleştirecek faktör bileşimini veya teknolojiyi belirlemektir. Yani üretici, üretim faktörleri hangi oranlar dahilinde bir araya getirilecektir veya en uygun faktör kombinasyonu (optimal faktör bileşimi) ne olacaktır? şeklindeki bir soruya cevap bulmak zorundadır (Bölüm 7.1). Bu husus, esas itibariyle işletmenin üretim teknolojisinin belirlenmesiyle ilgili bir konu olup, üretim teorisinde bu konuda üretici dengesi, iki farklı yaklaşımla ortaya konulmaktadır: 1. Marjinal Verim Yaklaşımı, 2. Eş Ürün Eğrileri Yaklaşımı. Üretim Ölçeği (Q) Marjinal Verim Yaklaşımıyla Optimal Faktör Bileşimi Üretimde optimal faktör bileşimini veya teknolojiyi belirlemek için, üretim fonksiyonu tek başına yeterli değildir. Bunun için üretimde kullanılan her bir faktörün verimliliğinin ve maliyetinin (fiyatının) de bilinmesi gerekmektedir. Üretici, hangi faktörden ne kadar kullanacağına karar verirken, üretim faktörlerinin üretime yaptıkları nispi katkılarını, yani marjinal fiziki üretimlerini dikkate alır. Bunun için üretim faktörlerinin 82

96 Üretici Teorisi marjinal fiziki üretimlerinin fiyatlarına oranlarını karşılaştırır. Bu oranları eşitlemek suretiyle optimal faktör bileşimini belirlemeye çalışır. Örneğin, üretimde sadece X 1 (kapital) ve X 2 (emek) şeklinde iki üretim faktörünün kullanıldığını ve bu faktörlerin marjinal fiziki üretimlerinin (verimlerinin) MÜX 1 ve MÜX 2, fiyatlarının da PX 1 ve PX 2 olduğunu varsayalım. Buna göre üreticinin dengeye geleceği optimal faktör bileşimi için aşağıdaki koşul gerekmektedir; MÜX MÜX 1 = 2 PX1 PX2 (7.2) Eğer MÜX 1 MÜX > 2 2 ise faktör bileşimi optimal değildir, X1 PX1 PX (kapital) faktörünün X 2 (emek) faktörüne göre üretime katkısı daha fazladır ve bu yüzden X 1 in payı artırılmalı, X 2 nin payı azaltılmalıdır. Yani faktörlerin aldığı paylar, bu oranlar eşitlenecek şekilde oluşturulmalıdır. Dolayısıyla n sayıda faktör kullanılması halinde üretici dengesi; MÜX PX 1 1 MÜX PX 2 2 MÜX n (7.3) PX n şeklinde yazılır. Bu eşitliğin sonucu ne kadar yüksekse, üretim faktörlerinin marjinal verimleri veya üretime yaptıkları nispi katkıları da o kadar yüksektir. Eğer faktörlerin marjinal parasal üretimleri dikkate alınıyorsa; bu durumda faktörün marjinal parasal üretimi, fiyatına eşit veya MPÜ büyük (MPÜ P f veya 1) olduğu sürece, bu faktör üretimde P f kullanılabilir. Dolayısıyla marjinal parasal üretimler söz konusu ise, eşitliğin soncunun 1 den büyük olması arzu edilir ve en düşük 1 olabilir. Böylece yukarıdaki eşitliği sağlamaya yönelik bir davranış içinde olan üretici, her bir faktörden ne kadar kullanacağını, yani maliyetleri minimize eden optimal faktör bileşimini ve dolayısıyla üretim teknolojisini belirlemiş olacaktır. 83

97 İsmet Daşdemir Eş Ürün Eğrileri Yaklaşımıyla Optimal Faktör Bileşimi Üretim teknolojisini veya optimal faktör bileşimini belirlemek amacıyla kullanılan ikinci yaklaşım; Eş Ürün Eğrileri Yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda üretici, sınırlı harcama olanaklarıyla iki veya çok faktör kullanarak, en az maliyetle en fazla üretimi sağlayan optimal faktör bileşimini belirlemektedir. Bu yaklaşımla da üretim faktörlerinin MÜ/Fiyat değerlerinin eşitliği sağlanmakta ve birinci yaklaşımla (marjinal verim yaklaşımı) elde edilen üretici dengesi sonucuna (Formül 7.3.) ulaşılmaktadır. Fakat her iki yaklaşımın sonuca ulaşma yolları farklıdır. Eş ürün eğrileri yöntemiyle üretici dengesini saptarken iki analiz aracına ihtiyaç vardır: 1. Eş Ürün Eğrisi, 2. Eş Maliyet Doğrusu Eş Ürün Eğrileri ve Özellikleri Herhangi bir üretim sürecinde farklı üretim düzeylerini sağlamaya imkan veren girdi (faktör) bileşimleri olduğu gibi, aynı üretim düzeyini sağlayan farklı faktör bileşimleri de söz konusudur. İşte, aynı üretim düzeyini temsil eden, fakat farklı faktör bileşimlerini gösteren noktaların geometrik yerlerinin birleştirilmesiyle elde edilen eğriye eş ürün eğrisi denmektedir. Buna göre farklı üretim düzeyini sağlayan faktör bileşimlerinin yerleri, farklı eş ürün eğrileri üzerinde olacaktır. O halde her biri farklı üretim düzeyini temsil eden çok sayıda eş ürün eğrisi vardır. Üretimde sadece X 1 (kapital) ve X 2 (emek) şeklinde iki üretim faktörünün kullanıldığı varsayımı altında değişik eş ürün eğrisi örnekleri Şekil 7.3 de verilmiştir. X 2 (Emek) E 1 E 2 E 3 x 22 B x 21 ΔX 2 α ΔX 1 C 0 x 11 x 12 Şekil Eş Ürün Eğrisi Örnekleri. 84 X 1 (Kapital)

98 85 Üretici Teorisi Eş ürün eğrilerinin çizilirken, üretim faktörlerinin birbirlerinin yerlerine ikame edilebilir oldukları ve faktör kullanımında azalan verim yasasının geçerli olduğu varsayılmıştır. Eş ürün eğrilerinin iki boyutlu grafikte (paftada) yer alışları ve özellikleri kayıtsızlık eğrilerine benzemektedir (Şekil 7.3). Ancak kayıtsızklık eğrileri paftasında (Şekil 5.2) eksenler tüketilen malları ve kayıtsızlık eğrileri de tüketicinin sağladığı toplam fayda düzeyini gösterirken, eş ürün eğrileri paftasında (Şekil 7.3) eksenler üretim faktörlerini ve eş ürün eğrileri de üreticinin elde ettiği toplam üretim düzeyini göstermektedir. Eş ürün eğrilerinin temel özellikleri şunlardır: 1. Eş ürün eğrilerinin her biri farklı üretim düzeyini temsil ettiği için, birbirlerine paralel olarak seyrederler ve birbirlerini kesmezler. 2. Eş ürün eğrileri orijine göre dışbükeydir. Bu durum faktörler arasında ikame yapılırken, düzeyi artan faktörün marjinal verimi azaldığı için daha çok ikame edilmesinden, yani azalan marjinal ikame oranı kuralının geçerli olmasından kaynaklanmaktadır. Azalan marjinal ikame oranı kuralının geçerli olmaması halinde, eş ürün eğrileri azalan doğrular şeklinde paftada yer alır ve bu durumda tam veya sabit ikame söz konusudur. 3. Bir diğerinin üst-sağında yer alan, ya da paftada kuzey-doğu istikametine göre en üst sırada yer alan eş ürün eğrisi daha yüksek üretim düzeyini temsil etmektedir. 4. Eş ürün eğrileri negatif eğimlidir. Bu durum üretim faktörleri arasındaki ikamenin varlığından kaynaklanmaktadır. Eş ürün eğrilerinin eğimi; aynı üretim düzeyinde kalmak için, iki faktör arasındaki ikamenin hangi oran çerçevesinde olduğunu gösterir ve Marjinal Teknik İkame Oranı (MTİO) olarak adlandırılır. Şekil 7.3 den hareketle, herhangi bir eş ürün eğrisinin eğimi veya MTİO şöyle hesaplanır: Örneğin, E 1 eş ürün eğrisi üzerinde B den C ye giderken üretici ΔX 2 kadar X 2 faktörünün kullanımından vazgeçmiş, bunun yerine aynı üretim düzeyinde kalmak için ΔX 1 kadar X 1 faktörü ikame etmiştir. Dolayısıyla aynı eş ürün eğrisi üzerinde kalabilmek için vazgeçilen ve kazanılan üretim miktarlarının birbirine eşit olması gerekmektedir. Vazgeçilen ΔX 2 kadar X 2 faktörünün neden olduğu toplam üretim düşüşü (-ΔTÜ) şöyle yazılabilir;

99 İsmet Daşdemir -ΔTÜ = -ΔX 2. MÜX 2 İkame edilen ΔX 1 kadar X 1 faktörünün yarattığı toplam üretim artışı (ΔTÜ) ise; ΔTÜ = ΔX 1. MÜX 1 şeklinde olmaktadır. Kaybedilen ve kazanılan toplam üretimler birbirine eşit olması gerektiğinden, -ΔX 2. MÜX 2 = ΔX 1. MÜX 1 eşitliği yazılabilir. Buradan; tg α = MTİO x1x2 = - sonucuna ulaşılır. X X 2 1 = - MÜX MÜX 1 2 (7.4) Yani E 1 eş ürün eğrisinin eğimi veya MTİO, ilgilenilen noktada X 1 ve X 2 üretim faktörlerinin marjinal verimlerinin birbirine oranıdır. Eş ürün eğrileri dışbükey eğriler oldukları için, eğimleri her noktada değişmekte ve dolayısıyla MTİO da eş ürün eğrisi üzerinde her noktada farklı olmaktadır. Örneğin, MTİO x1x2 = ½ olması halinde, 1 birim X 2 faktöründen vazgeçilmesi durumunda, aynı üretimi elde etmek için 2 birim X 1 faktörü ikame etmek gerektiği anlaşılır. Eğer vazgeçilen ΔX 2 kadar X 2 faktörü yerine ΔX 1 kadar X 1 faktörü ikame edilmezse, aynı üretim düzeyinde kalınmayacak ve daha düşük üretimler sağlanacaktır. 5. Aynı eş ürün eğrisi üzerindeki her nokta eşit üretim düzeyini göstermesine karşın, her bir noktadaki faktör bileşimi farklı olduğu için, her nokta farklı bir üretim teknolojisini göstermektedir. Üretici faktörlerin birbirlerine karşı oranlarını değiştirmeden (teknolojiyi değiştirmeden), faktör kullanım miktarını artırmak suretiyle üst üretim düzeylerine ulaşabilir. Dolayısıyla orijinden kuzey-doğu istikametinde çizilen doğruların (ışınların) her biri ayrı bir üretim teknolojisini temsil etmektedir. Bu anlamda eş ürün eğrileri paftasında çok sayıda üretim teknolojisinden bahsetmek mümkündür. Ancak hepsi uygulanabilir ve optimal değildir. Şekil 7.4 de örnek olarak üç ayrı ışınla üç ayrı üretim teknolojisi (ÜT 1, ÜT 2, ÜT 3 ) gösterilmiştir. 86

100 Üretici Teorisi 6. Eş ürün eğrileri paftasında orijinden kuzey-doğu istikametine doğru gidildikçe, eş ürün eğrilerinin önce gittikçe azalan aralıklarla, sonra sabit aralıklarla ve tekrar artan aralıklarla yer alması, üretimde ölçeğe göre artan-sabit-azalan getirinin (verimin) söz konusu olduğunu gösterir (Şekil 7.4). X 2 (Emek) ÜT 1 ÜT 2 ÜT 3 0 Artan verim Sabit verim Azalan verim Şekil 7.4. Üretim Teknolojileri ve Ölçeğe Göre Getiri Eş Maliyet Doğrusu ve Özellikleri X 1 (Kapital) Üretici, en az maliyetle en fazla üretim yapmak amacındadır. Üretim faktörlerinin fiyatı bulunduğundan ve üreticinin harcama olanakları kısıtlı olduğundan, üretici optimal faktör bileşimini ve dolayısıyla üretim teknolojisini ve üretici dengesini belirlemek durumundadır. Bu iş için eş ürün eğrileri tek başına yeterli değildir. Bunun için üreticinin elindeki kaynakları veya harcama olanaklarını temsil eden eş maliyet doğrusunun da analizlere katılması gerekmektedir. Eş maliyet doğrusu (EM), diğer tüm koşullar ve faktör fiyatları sabitken üreticinin kısıtlı bütçesi ile satın alabileceği üretim faktörlerinin azami düzeyini gösteren bir doğrudur. Dolayısıyla eş maliyet doğrusu, üretici için maliyet veya bütçe kısıtı olarak görev yapmaktadır. Üreticinin sadece X 1 ve X 2 faktörlerini kullanarak üretim yaptığını, faktör fiyatlarının PX 1, PX 2 ve üretici bütçesinin ÜB olduğunu varsayalım. Üretici bütçesinin ve faktör fiyatlarının sabit 87

101 İsmet Daşdemir olduğu varsayımı altında; üretici bütçesinin tamamını X 1 faktörüne harcarsa ÜB/PX 1 =QX 1 kadar X 1 faktörü, X 2 faktörüne harcarsa ÜB/PX 2 =QX 2 kadar X 2 faktörü satın alabilecektir. Bir grafik üzerinde QX 1 ve QX 2 noktalarının doğrusal bir biçimde birleştirilmesiyle eş maliyet doğrusu (EM) elde edilir (Şekil 7.5). X 2 (Emek) QX 2 EM B C x 21. A 0 x 11 Şekil 7.5. Eş Maliyet Doğrusu. α X 1 QX 1 (Kapital) 0QX 1 QX 2 üçgeni içinde kalan her noktadaki faktör bileşimi üreticinin satın alma olanakları içerisindedir. Örneğin, B noktası üreticinin satın alabileceği, ancak bütçesinin tamamının harcanmadığı faktör bileşimini gösterir. EM doğrusu üzerindeki noktalar ise, örneğin A noktası, üreticinin satın alabildiği ve bütçesinin tamamının harcandığı faktör bileşimini (x 11 x 21 ) verir. C noktası ise, veri olan ÜB, PX 1 ve PX 2 fiyatları çerçevesinde satın alamayacağı faktör bileşimini gösterir. Eş maliyet doğrusunun eğimi negatiftir ve şöyle hesaplanır; tg α = - QX 2 = - 2 QX1 ÜB/PX1 ÜB/PX PX = - 1 PX2 (7.5) Yani eş maliyet doğrusunun eğimi faktör fiyatlarının birbirine oranına eşittir. 88

102 Üretici Teorisi Üretici Dengesi Optimal faktör bileşimine ilişkin üretici dengesini belirlemek için, eş ürün eğrileriyle (Şekil 7.3) eş maliyet doğrusunun (Şekil 7.5) aynı grafikte birleştirilmesi gerekmektedir (Şekil 7.6). Şekil 7.6 da eş ürün eğrisi (E 2 ) ile eş maliyet doğrusunun (EM) teğet olduğu, dolayısıyla eğimlerinin eşit olduğu D noktasında optimal faktör bileşimi ve üretici dengesi oluşmaktadır. D noktası üretici bütçesinin tamamının harcanarak, PX 1 ve PX 2 faktör fiyatları çerçevesinde ulaşılabilecek en yüksek üretim miktarını vermektedir. Üretici bütçesinin tamamının harcandığı ve eş ürün eğrisi (E 1 ) ile eş maliyet doğrusunun eğimlerinin birbirine eşit olduğu G noktasında ise D ye göre daha düşük bir üretim miktarı sağlandığı için, optimal faktör bileşimi söz konusu değildir. X 2 (Emek) QX 2 EM E 1 E 2 E 3. G x 21. D X 1 (Kapital) 0 x 11 QX 1 Şekil 7.6. Eş Ürün Yaklaşımıyla Üretici Dengesi. Dolayısıyla D noktası maliyetlerin minimize ve üretimin maksimize edildiği tek denge noktası olup, özellikleri şunlardır; D noktasında; üretici bütçesinin tamamını harcanarak en yüksek üretim miktarını veren x 11 ve x 21 şeklinde optimal faktör bileşimi ortaya konmuştur. D noktasında; eş ürün eğrisinin eğimi ile eş maliyet doğrusunun eğimi birbirine eşittir ve bu eşitlik iki faktör arasındaki marjinal teknik ikame oranını (MTİO x1x2 ) gösterir. Yani; 89

103 İsmet Daşdemir MÜX MTİO x1x2 = - 1 PX = - 1 MÜX ya da - 1 MÜX = - 2 MÜX2 PX2 PX1 PX2 yazılabilir. n sayıda faktörün kullanımı halinde optimal faktör bileşimini veren üretici dengesi; MÜX PX 1 1 MÜX PX 2 2 MÜX n şeklinde yazılabilir. (7.6) PX n Yani üretici, üretim faktörlerinin MÜ/Fiyat değerlerini eşit kılacak şekilde bir faktör bileşmini tercih ederek, en uygun üretim teknolojisini belirlemiş olacaktır. Böylece marjinal verim yaklaşımıyla ulaşılan üretici dengesine (Formül 7.3) burada da ulaşılmıştır Üretici Dengesinin Değişmesi ve Büyüme Diğer koşullar sabitken, faktör fiyatlarının veya üreticinin harcama olanaklarının (bütçesinin) değişmesi halinde, üretici dengesi değişmekte ve yeni denge noktaları oluşmaktadır. Diğer koşullar ve üretici bütçesi sabitken, faktör fiyatlarından birinin değişmesi halinde, eş maliyet doğrusunun eğimi ve pafta içersindeki yeri değişeceği için, yeni denge noktaları oluşacaktır. Aynı şekilde diğer koşullar ve faktör fiyatları sabitken, üretici bütçesinin artması veya azalması halinde de, eş maliyet doğrusu kendisine paralel olarak sağa veya sola doğru kayacaktır. İşte sadece üretici bütçesinin artması ve buna bağlı olarak eş maliyet doğrusunun orijinden birbirine paralel olarak sağa doğru kaymasıyla ortaya çıkan D 1, D 2, D 3, gibi denge noktalarının geometrik olarak birleştirilmesiyle elde edilen eğriye Büyüme Yolu (BY) veya Genişleme Yolu denir (Şekil 7.7). BY eğrisi, işletmenin üretim teknolojisini göstermesi bakımından önemlidir. Aslında bu eğri, işletmenin uzun dönemde üretim ölçeği artarken, yani işletme büyürken veya genişlerken, üretim faktörlerinden hangi oranlarda kullandığını, diğer bir deyimle hangi üretim teknolojisine yöneldiğini göstermektedir. Şekil 7.7 den görüldüğü gibi, BY eğrisi X 1 (kapital) eksenine doğru eğiliyorsa kapital-yoğun teknoloji (KYT), X 2 (emek) eksenine doğru eğiliyorsa emek-yoğun teknoloji (EYT) söz konusudur. Eksenlerden herhangi birine eğilmeden orijinden çıkan 45 o lik bir doğru halinde 90

104 Üretici Teorisi seyrediyorsa emek ve kapitali eşit yoğunlukta olan bir üretim teknolojisi kullanılıyor demektir. X 2 (Emek) EYT. D 4 BY. D 3. D 4. D 2. D 3. D 1. D 2. D 1. D. D 3 2. D 1. D 4 KYT Şekil 7.7. Büyüme Yolu ve Üretim Teknolojisi İlişkisi. Buradan açıkça anlaşıldığı gibi, üretim teknolojisinin değişmesi eş ürün eğrileri sisteminin yer değiştirmesi veya biçim değiştirmesiyle mümkündür. Faktör fiyatlarının veya üretici bütçesinin değişmesi ise, eş maliyet doğrusunun eğiminin veya yerinin değişmesine neden olmaktadır Üretim Ölçeğinin Belirlenmesi Teknoloji belirlendikten sonra, üretici ikinci aşamada; maliyetleri minimize ve kârı maksimize eden üretim düzeyi, yani optimal üretim ölçeği veya işletme büyüklüğü ne olacaktır? sorusuyla karşılaşmaktadır. O halde üretici, kârını maksimize eden üretim düzeyini veya ölçeğini belirlemek durumundadır. Bu aslında uzun dönemle ilgili bir konu olup, kâr maksimizasyonu çözümüne dayanmaktadır. Kâr = Toplam Gelir - Toplam Maliyet olduğundan, bu sorunun cevaplandırılması için için öncelikle üretim maliyetlerinin ve işletme gelirlerinin bilinmesi gerekmektedir Üretim Maliyetleri Üreticinin amaçları doğrultusunda, üretim faktörlerini üretim sürecinde kullanması karşılığında katlandığı mali yüke veya bedele genel anlamda maliyet denilmektedir. İktisat teorinde maliyet denince açık ve gizli maliyetlerin tümü anlaşılır. 91 X 1 (Kapital)

105 İsmet Daşdemir Açık maliyet; üreticinin öteki işletmelerden ve faktör sahiplerinden aldığı girdilere karşılık yaptığı ücret, faiz ve rant ödemeleridir. Gizli maliyet ise üreticinin kendi kaynaklarını üretim sürecinde kullanması karşılığında ortaya çıkan ücret, faiz ve rant ödemeleridir. Örneğin, işletme sahibinin kendi fabrikasında bir işçi gibi çalışmasından dolayı alacağı ücret, işletmenin sahip olduğu taşınmazlar (bina, arazi vb.) için tahakkuk ettirilen kira giderleri veya makineler için ayrılan amortisman giderleri birer gizli maliyettir. Eğer üretici sahip olduğu bu kaynakları, kendi işletmesinde değil de, bir başka işletmenin kullanımına sunsaydı, karşılığında bir gelir elde edecekti. İşte gizli maliyet, elde edilmesi muhtemel olan ancak kaçırılan getirilerin veya fırsatların (alternatiflerin) maliyetini de göstermektedir. Bundan dolayı gizli maliyetlere, fırsat maliyeti, alternetif maliyet veya örtük maliyet de denilmektedir. İşletmenin kârlılığı hesaplanırken, dolayısıyla optimal üretim ölçeği belirlenirken açık ve gizli maliyetlerin birlikte dikkate alınması gerekmektedir. Üretici teorisinde önemli olan dönemlerde göz önüne alınarak üretim maliyetleri aşağıdaki gibi kısa dönem ve uzun dönem şeklinde ayrılarak analiz edilmiştir Kısa Dönem Maliyetler Sadece bir üretim faktörünün değişken ve diğerlerinin sabit olduğu dönemde karşılaşılan maliyetlere kısa dönem maliyetler denir. Üretim miktarıyla bağlantılı olarak kısa dönem maliyetleri aşağdaki gibi sınıflandırılmaktadır; 1. Sabit Maliyet (SM), 2. Değişken Maliyet (DM), 3. Toplam Maliyet (TM), 4. Ortalama Maliyet (OM), 5. Marjinal Maliyet (MM), 6. Ortalama Değişken Maliyet (ODM). Her bir maliyet türünün özellikleri ve bunlara ilişkin eğrilerin gelişimi aşağıda açıklanmıştır (Şekil 7.8). 1. Sabit Maliyet (SM): Kısa dönemde üretimde kullanılan sabit girdilere ilişkin bir maliyettir. Üretim miktarına bağlı olmayan, üretim miktarının artması veya azalmasıyla değişmeyen maliyetlerdir. Hiç üretim yapılmasa dahi işletmenin katlanmak zorunda olduğu maliyetlerdir. Kiralar, faizler, sigorta primleri, yönetici ve bekçi 92

106 Üretici Teorisi maaşları, amortismanlar ve patent ödemeleri sabit maliyetlere örnek oluşturmaktadır. SM gelişimi, üretim eksenine (Q) paralel doğru şeklinde seyreder. M (Maliyet) TM DM D SM 0 α Q (Üretim) M MM OM ODM 0 Q 0 Q (Üretim) Şekil 7.8. Üretime Bağlı Olarak SM, DM, TM, OM ve MM İlişkisi. 2. Değişken Maliyet (DM): İşletmenin üretim miktarına (Q) bağlı olarak değişen ve onun bir fonksiyonu (ƒ(q)) olarak gerçekleşen maliyetlerdir. Hiç üretim yokken bu tür maliyetler sıfırdır. Bu tür maliyetlere örnek olarak hammadde, işçilik, enerji, hasat, taşıma vb. masraflar gösterilebilir. 3. Toplam Maliyet (TM): İşletmenin belli bir dönemdeki üretim faaliyetlerini gerçekleştirmek amacıyla katlanmak zorunda olduğu masrafların tümüdür. Yani sabit maliyet ile değişken maliyetin toplamıdır (TM=SM+DM). Şekil 7.8 den görüldüğü gibi gerek DM nin ve gerekse TM nin üretim miktarının değişen bir fonksiyonu (toplam üretim fonksiyonunun tersi) olarak gerçekleşmesi, üretimde azalan verim yasasının geçerli olduğunu göstermektedir. Azalan verim yasasının geçerli olmaması halinde TM 93

107 İsmet Daşdemir fonksiyonu orijinden geçen bir doğru şeklindedir. Bazen ekonomik analizlerde (başabaş analizi gibi) doğru şeklinde alınabilmektedir. 4. Ortalama Maliyet (OM): Belirli bir dönemdeki toplam maliyetin üretim miktarına bölünmesiyle bulunan maliyettir (OM=TM/Q). Buna birim maliyet veya parça başına maliyet de denilir. Ortalama maliyet, birim ürünün işletmeye maliyetini gösterir ve gizli maliyetleri de kapsamaktadır. Üretim miktarı arttıkça OM eğrisi önce azalarak gelişir ve orijinden TM eğrisine en küçük açıyla çizilen doğrunun teğet olduğu D noktasında veya Q 0 üretim düzeyinde minimum olur ve daha sonra tekrar artar (Şekil 7.8). 5. Marjinal Maliyet (MM): Ek olarak üretilen bir birimin maliyetidir. Diğer bir deyişle, üretimdeki bir birimlik artışa karşılık toplam maliyette görülen artış miktarıdır. Yani, toplam maliyetteki değişim miktarının üretim miktarındaki değişim miktarına oranıdır (MM=ΔTM/ΔQ). Benzer şekilde TM fonksiyonunun üretime göre birinci türevi veya eğimi de MM yi verir. Üretim miktarı arttıkça MM eğrisi önce azalarak gelişir ve OM ye göre daha önce minimum olur. Daha sonra artan bir gelişim göstererek OM nin minimum olduğu noktada onu keser ve üzerinde seyreder. 6. Ortalama Değişken Maliyet (ODM): Belirli bir dönemdeki değişken maliyetin üretim miktarına bölünmesiyle bulunan maliyettir (ODM=DM/Q). Üretim miktarı arttıkça ODM eğrisi önce azalarak gelişir ve D teğet noktasına denk gelen Q 0 üretim düzeyinde minimum olur ve daha sonra tekrar artar. Yani geometrik olarak, OM eğrisinin SM kadar altında ve ona paralel seyreder (Şekil 7.8) Uzun Dönem Maliyetler Bütün üretim faktörlerinin, dolayısıyla üretim teknolojisinin ve üretim ölçeğinin değiştiği dönemde karşılaşılan maliyetlere uzun dönem maliyetler denir. Uzun dönemde aşağıdaki maliyet türleri söz konusudur; 1. Uzun Dönem Toplam Maliyet (UTM), 2. Uzun Dönem Ortalama Maliyet (UOM), 3. Uzun Dönem Marjinal Maliyet (UMM). Bu maliyet türlerinin özellikleri ve grafikle gösterimi aşağıda verilmiştir (Şekil 7.9). 94

108 TM 1 TM 3 Üretici Teorisi 1. Uzun Dönem Toplam Maliyet (UTM): Uzun dönemde bütün faktörler değişken olduğundan, SM yoktur. Kısa dönemde TM=SM+DM şeklinde yazılırken, uzun dönemde sıfır üretim düzeyindeki sabit maliyetler noktasından başlamak kaydıyla bütün maliyetler değişkendir. Dolayısıyla değişken maliyetler toplam maliyete eşittir (TM=DM). Uzun dönemde üretici değişik ölçekte veya büyüklükte işletme kurma fırsatına sahiptir. Her bir işletme büyüklüğünü temsil eden açık S fonksiyonun tersi şeklindeki kısa dönem TM 1, TM 2,, TM n eğrilerine orijinden en küçük açıyla çizilen doğrunun teğet olduğu noktalarının birleştirilmesiyle elde edilen eğriye UTM eğrisi denir. Uzun dönemde değişik işletme büyüklüklerine ilişkin çok sayıda maliyet eğrisi söz konusu olmasına rağmen, Şekil 7.9 da üç işletme büyüklüğüne (küçük, orta, büyük) ilişkin toplam ve ortalama maliyet eğrileri ve bunlardan hareketle UTM, UOM ve UMM eğrileri gösterilmiştir. M TM 2 UTM D M α UMM Q (Üretim) OM 1 OM 2 A B OM 3 UOM 0 Azalan Maliyet Sabit Mal. Artan Maliyet Q 0 Şekil 7.9. Uzun Dönem Maliyet Eğrileri. Q (Üretim) 95

109 İsmet Daşdemir 2. Uzun Dönem Ortalama Maliyet (UOM): Değişik işletme büyüklüklerini temsil eden OM 1, OM 2,, OM n şeklindeki kısa dönem ortalama maliyet eğrilerinin minimum olduğu noktalara teğet olacak şekilde geçirilen eğriye Uzun Dönem Ortalama Maliyet (UOM) Eğrisi veya Zarf Eğrisi denir (Şekil 7.9). UOM eğrisi, üreticinin değişik işletme büyüklüklerinde veya ölçekte üretilebileceği üretim miktarlarının en düşük birim maliyetlerini gösterir. Sayısal olarak UOM, UTM nin üretim miktarına bölünmesiyle bulunur. 3. Uzun Dönem Marjinal Maliyet (UMM): İşletme büyüklüğünde veya ölçekte bir birimlik artışa karşılık toplam maliyette görülen artış miktarıdır. UMM eğrisinin gelişim seyri kısa dönem marjinal maliyet eğrisi ile aynıdır. Önce hızlı bir düşüş gösterir, sonra yükselir ve UOM eğrisinin minimum olduğu noktada onu keser ve üstünde seyreder. Yani UMM eğrisi ile UOM arasındaki ilişki, kısa dönemdeki ilişkiye benzemektedir (Şekil 7.9). Uzun dönemde işletme büyüklüğü (ölçeği) arttıkça, işletme ölçek ekonomisi veya içsel ekonomilerden yararlanmakta ve böylece ölçeğe göre azalan-sabit-artan maliyet aşamaları ortaya çıkmaktadır. Şekil 7.9 da UOM eğrisi üzerinde A noktasına kadar azalan maliyet, A ile B arasında sabit maliyet ve B noktasından sonra artan maliyet aşamaları söz konusudur. İşletme büyüklüğü veya ölçeği arttıkça ortaya çıkan azalan-sabit-artan maliyet aşamalarına karşılık, bu aşamaların tam tersi olarak, ölçeğe göre artan-sabit-azalan getiri (verim) aşamaları vardır. Şekil 7.9 daki UOM eğrisinde bu maliyet aşamalarının belirgin şekilde çizilmesi ve getiri (verim) aşamalarını gösteren eğrinin de bu grafiğe eklenmesi suretiyle, daha önce verilen Şekil 7.2 elde edilmiştir. Buna göre en uygun işletme büyüklüğü veya ölçeği, verim-maliyet farkını azami kılan ve dolayısla ortalama maliyeti minimum yapan ölçektir. İşletme, kısa dönemde en az maliyetle en çok üretimi sağlayan bir faktör bileşimi (optimal faktör bileşimi) kullanırken, uzun dönemde ortalama maliyeti minimum yapan bir üretim ölçeği (işletme büyüklüğü) ile üretimi gerçekleştirmeye çalışmaktadır İşletme Gelirleri İşletme (firma); insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla mal veya hizmet üreten (ekonomik değer yaratan) ve ihtiyaç sahiplerine sunan teknik, ekonomik, sosyal ve yönetsel bir birimdir. 96

110 Üretici Teorisi İşletmelerin faaliyetleri sonucunda elde edilen ekonomik değerlere gelir veya hasılat denilir. İşletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmesi ve amaçlarına ulaşması için, gelir akışlarının maliyetlerinden fazla olması gerekir. Aksi halde işletmenin faaliyetleri aksayabilir ve sürekliliği tehlikeye düşer. Optimal üretim ölçeğinin veya işletme büyüklüğünün saptanması ve bazı iktisadi analizlerin yapılması için, işletme gelirleri aşağıdaki gibi üç başlık altında açıklanmıştır: 1. Toplam Gelir, 2. Ortalama Gelir, 3. Marjinal Gelir. Toplam Gelir (TG); işletmenin üretim veya satış miktarı (Q) ile satış fiyatının (P) çarpımına eşittir (TG = P x Q). Ortalama Gelir (OG); işletmenin belirli bir dönemde elde ettiği toplam gelirin o dönemdeki üretim (satış) miktarına bölünmesiyle bulunan birim üretim başına gelirdir (OG=TG/Q). Marjinal Gelir (MG); üretimdeki bir birimlik artışa karşılık toplam gelirde görülen artış miktarıdır (MG=ΔTG/ΔQ). Benzer şekilde TG fonksiyonun Q ya göre birinci türevi veya eğimi de MG yi vermektedir (MG=dTG/dQ=P). Ya da üretilen son birimin TG de yarattığı artış miktarıdır. İlerleyen bölümlerde açıklanacağı üzere, üretim maliyetlerinin yapısı içinde bulunan piyasa koşullarına göre pek değişmese de, işletmenin gelirleri içinde bulunduğu piyasa koşullarına (tam rekabet, eksik rekabet) göre farklılık göstermektedir (Şekil 7.10). Ancak gelirlerinin yapısı hem kısa dönemde ve hem de uzun dönemde aynıdır. Tam rekabetteki bir işletmenin TG fonksiyonu, fiyat sabit olduğu için, fiyatın büyüklüğüne bağlı olarak orijinden çıkan artan bir doğru şeklindedir. OG, MG ye ve P ye eşittir ve yatay eksene paralel olan talep doğrusu ile temsil edilir. Dolayısıyla tam rekabetteki bir işletmenin talep fonksiyonu (T), OG ve MG fonksiyonları aynı olup, yatay eksene paraleldir ve bu durumda T=P=OG=MG eşitliği yazılabilmektedir (Şekil 7.10-a). 97

111 İsmet Daşdemir Eksik rekabetteki (monopol ve monopollü rekabet) bir işletme değişik fiyatlardan mal satabildiği için, TG eğrisi orijinden çıkan bir parabol veya çan eğrisi biçimindedir. OG, daima P ye eşittir ve talep eğrisi aynı zamanda işletmenin OG eğrisini temsil etmektedir. MG, P ye eşit değildir ve daima P den küçüktür. MG, üretimin sıfır olduğu noktada OG ile aynı fiyat düzeyden başlar ve azalan bir doğru şeklinde seyreder ve TG nin maksimum olduğu noktada sıfır değerini alır, yani X eksenini keser. Dolayısıyla tam rekabetin aksine, eksik rekabetteki bir işletme için T=P=OG=MG eşitliği yazılamaz (Şekil 7.10-b). P G TG P G TG P T=P=OG=MG 0 Q (a) MG T=OG=P 0 Q (b) Şekil Tam Rekabette (a) ve Eksik Rekabette (b) İşletme Gelirleri Optimal İşletme Büyüklüğü Optimal işletme büyüklüğü bütün üretim faktörlerinin değişken olduğu uzun dönemle ilgili olup, maliyetleri minimum yada kârı maksimum yapan üretim ölçeğidir. Dolayısıyla uzun dönem ortalama maliyet eğrisinin (UOM) minimum noktasındaki üretim düzeyini sağlayan işletme büyüklüğüdür. Zamana, ülkelere, bölgelere, sektörlere, alt sektörlere ve yörelere göre değişmekle beraber optimal işletme büyüklüğünü; teknoloji, pazar genişliği, pazarın özellikleri, kurumsal yapı, faktör maliyetleri ve ürünün standartları gibi pek çok faktör etkilemektedir. Optimal işletme büyüklüğü iki yöntemle saptanır: 1. Matematiksel (Sayısal) Yöntem, 2. Grafik Yöntem. 98

112 Üretici Teorisi 1. Matematiksel (Sayısal) Yöntem: Bu yöntemde işletmenin kârını maksimize eden üretim ölçeğinin koşulu sayısal olarak ortaya konulur. Yani K=Kârı, TG=Toplam geliri, Q=Üretim düzeyini ve TM=Toplam maliyeti (DM+SM) göstermek üzere; K=TG-TM maksimum yapan işletme büyüklüğü aranmaktadır. Bunun için K=TG-TM fonksiyonunun Q ya göre birinci türevinin sıfıra eşit olması gerekmektedir. Burada; TG = P x Q TM=SM+DM DM=ƒ(Q) olduğundan kâr fonksiyonu; K = P x Q - SM - ƒ(q) şeklinde yazılabilir. Bu fonksiyonun Q ya göre 1. türevi alınıp sıfıra eşitlenirse; dk = P - ƒ'(q) = 0 dq MG = P ve MM=ƒ'(Q) olduğundan P=MG=MM (7.7) sonucuna ulaşılır. O halde işletmenin kâr maksimizasyonunun koşulu; marjinal gelir ile marjinal maliyeti birbirine eşitleyen (MG=MM) üretim ölçeği veya büyüklüğüdür. 2. Grafik Yöntem: Burada işletmenin daha önce verilen maliyet ve gelir fonksiyonlarından yararlanılarak optimal işletme büyüklüğü grafik olarak belirlenmeye çalışılmıştır (Şekil 7.11). Bunun için işletmenin fiyata etkili olamadığı ve dolayısıyla TG fonksiyonunun doğrusal olduğu tam rekabet koşulları esas alınmıştır. Şekil 7.11 de Q 1 üretim düzeyine kadar işletmenin maliyetleri gelirlerinden daha fazla olduğu için zarar söz konusudur. Q 1 üretim ölçeğinde, yani A noktasında işletmenin toplam geliri ve toplam maliyeti birbirine eşittir (TG=TM). Bu noktada işletme ne kâr ne de zarar etmektedir, yani kâr sıfırdır. Dolayısıyla A noktasında işletmenin devamlılığını sağlayabileceği minimum işletme büyüklüğü 99

113 İsmet Daşdemir (Q 1 ) söz konusudur. Bu noktaya başabaş noktası (BBN) veya kâra geçiş noktası (KGN) denmektedir. Bu noktadan sonra işletme kâra geçmektedir. TG-TM farkının, yani kârın azami olduğu Q 0 üretim düzeyinde (B noktasında) optimal işletme büyüklüğü ortaya çıkmaktadır. Optimal büyüklük, birim üretim başına düşen ortalama maliyetin en az olduğu, yani UOM eğrisinin minimum olduğu Q 0 üretim düzeyine denk gelen büyüklüktür. Tam rekabet koşullarında firma fiyata müdahale edemediği için maliyetlerine, üretim teknolojisine ve ölçeğine müdahale ederek optimal büyüklüğe ulaşır. O halde Q 0 ölçeğinde işletme en etkin üretim teknolojisi kullanıyor demektir. Bu noktada TG doğrusunun eğimi veya türevi (MG=P) ile TM eğrisinin eğimi veya türevi (MM) birbirine eşittir. Dolayısıyla kâr maksimizasyonu açısından optimal işletme büyüklüğünün koşulu; P=MG=MM=UOM şeklinde yazılabilir. (7.8) M G TM TG Zarar BBN A Kâr B 0 α Q (Üretim) M P MM P 0 P=MG UOM 0 Q 1 Q 0 Şekil Optimal İşletme Büyüklüğü. Q (Üretim) 100

114 BÖLÜM 8 ARZ ANALİZİ 8.1. Arz Kavramı ve Arzı Etkileyen Faktörler Arz, üreticilerin belirli bir malı farklı fiyatlardan üretme ve satma konusundaki arzu ve yetenekleridir. Öteki faktörlerin sabit olduğu varsayımı altında bir malın şatış fiyatı ile arz miktarı arasında pozitif bir ilişki vardır. Yani malın fiyatı arttıkça, arz miktarı artmakta, ya da tersi söz konusu olmaktadır. Klasik anlamda arz eğrisi, fiyatın bir fonksiyonu olarak ifade edilmektedir. Ancak fiyatın dışındaki faktörlerin de arz miktarı üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Genel olarak X malının arzını (Q x ) etkileyen faktörler şunlardır; 1. Malın fiyatı (P x ), 2. Diğer malların fiyatı (P d ), 3. Girdi fiyatları (P g ), 4. Teknoloji (T), 5. Üretici Sayısı (Ü), 6. Vergiler (V), 7. Sübvansiyonlar (S), 8. Beklentiler (B). Bu faktörlere dayanarak arz fonksiyonu şöyle yazılabilir; Q x = ƒ(p x, P d, P g, T, Ü, V, S, B) (8.1) Ancak öteki faktörlerin sabit olduğu (Ceteris Paribus) ve arzın sadece malın fiyatına bağlı olduğu kabul edildiğinde, arz fonksiyonu şu hale gelmektedir: Q x = ƒ(p x ) (8.2) 101

115 İsmet Daşdemir 8.2. Bireysel ve Piyasa Arz Eğrisi Arz eğrisi, herhagi bir malın fiyatıyla ile üretim miktarı arasındaki ilişkinin grafikle gösterimidir. Bu ilişki pozitif olduğu için, arz eğrisi de pozitif eğimlidir. İşte herhangi bir malının değişik fiyatları (P i ) karşısında, tek bir üreticinin veya işletmenin (firmanın) üretim miktarını (Q i ) gösteren noktaların koordinat sisteminde birleştirilmesiyle elde edilen eğriye bireysel arz eğrisi denilmektedir (Şekil 8.1). Bireysel arz eğrisi, tek bir üreticinin hangi fiyattan ne kadar mal arz etmeye hazır ve istekli olduğunu göstermektedir. P (Fiyat) A p 3 p 2 p 1 0 q 1 q 2 q 3 Q (Miktar) 4 Şekil 8.1. Bireysel ve Piyasa Arz Eğrisi. Diğer yandan piyasada aynı malı üreten tüm üreticilerin (sektörün) üretim miktarlarının toplamıyla malın fiyatı arasındaki ilişkinin grafikle gösterilmesi suretiyle de piyasa arz eğrisi elde edilir. Piyasa arz eğrisi de, bireysel arz eğrisine benzemektedir. Ancak tek fark, bireysel arz eğrisinde X ekseninde tek bir üreticinin üretim miktarı yer alırken, piyasa arz eğrisinde X ekseninde piyasadaki tüm üreticilerin (sektörün) üretim miktarlarının toplamı yer almaktadır. Yani bireysel arz eğrilerinin yatay toplamı, piyasa arz eğrisini vermektedir. Örneğin, bir sektörde aynı malı üreten 50 firma varsa, herbirinin belirli fiyat düzeylerindeki arz miktarlarının toplamı alınarak, piyasa arz eğrisi elde edilmektedir (Şekil 8.1). Piyasa arz eğrisi üzerindeki her nokta, aynı malı üreten firmalar topluluğunun (sektör), hangi fiyattan ne kadar mal üretmeye hazır ve istekli olduğunu göstermektedir. 102

116 Arz Analizi 8.3. Arz Kanunu ve Arz Kayması Gerek bireysel arz eğrisinin ve gerekse piyasa arz eğrisinin normal seyiri ve genel yapısı Şekil 8.1 deki gibidir. Ancak, bazen açıklamalarda kolaylık sağlamak amacıyla doğrusal olduğu varsayılmaktadır. İster doğrusal ister eğrisel olsun, bir malın fiyatı arttıkça arz miktarı artmakta ya da fiyatı düştükçe arz miktarı azalmaktadır. İşte malın fiyatı ile arz miktarı arasındaki bu ilişiye Arz Kanunu denir. Arz kanununa göre malın fiyatı ile miktarı arasında pozitif bir ilişki vardır. Ancak bunun bir istisnası olarak, bazen bir malın fiyatı arttıkça arz miktarı azalabilmektedir. Bunun en iyi örneğini emek faktörünün arzında görmek mümkündür. Emek sahibi, başlangıçta ücret artışları karşısında emek arz miktarını (veya çalışma süresini) artırıken, yani boş vakitleri çalışarak geçirirken (ikame etkisi, 0-q 2 ), ücret ile arz miktarı arasında pozitif bir ilişki vardır ve emek arz eğrisi artan eğimlidir. Ancak belirli ücret düzeylerinden sonra daha az çalışarak aynı geliri elde ettiğinden, ayrıca hem dinlenmeye hem de geliri harcamaya vakit ayırması gerektiğinden ücret ile emek arzı arasında negatif bir ilişki söz konusu olmakta ve azalan bir arz eğrisi ortaya çıkmaktadır (gelir etkisi, q 2 -q 1 ). Bu istisnai durumu ifade eden eğriye tersine dönen emek arz eğrisi denilmektedir (Şekil 8.2). Fiyat (Ücret) P Gelir Etkisi p 2 p 1 0 q 1 q 2 Miktar (Q) (Çalışma Süresi) İkame Etkisi Şekil 8.2. Tersine Dönen Emek Arz Eğrisi. Arz eğrileri birtakım nedenlerden dolayı zamanla yer değiştirebilir. Mal fiyatı sabitken, arzı etkileyen faktörlerden birinin 103

117 İsmet Daşdemir değişmesi halinde, aynı fiyat düzeyinden arz edilen mal miktarı değişir ve bu durumda arz eğrisi sağa ve sola doğru kayar. Buna Arz Kayması denir (Şekil 8.3). Fiyat sabitken, arz miktarı artıyorsa başlangıçtaki arz eğrisi (A) sağa doğru kayar (A 1 ), arz miktarı azalıyorsa sola doğru kayar (A 2 ). P A 2 A A 1 A p 0 0 Q q 1 q 2 q 3 Şekil 8.3. Arz Kayması Arz Esnekliği Arz esnekliği; herhangi bir malın arz miktarındaki nispi değişimin ( Q/Q), o malın fiyatındaki nispi değişime ( P/P) oranı şeklinde tanımlanır ve aşağıdaki gibi formüle edilir: Q Q E a = P P Burada; Q P P Q E a : Arz esnekliğini, Q : Arzdaki değişim miktarını, Q : Başlangıçtaki arz miktarını, P : Fiyattaki değişim miktarını, P : Başlangıçtaki fiyatı göstermektedir. (8.3) Talebin fiyat esnekliği gibi arz esnekliği de; Nokta Esnekliği ve Yay Esnekliği olarak iki şekilde hesaplanmaktadır. Nokta ve yay esnekliklerinin hesaplanışı Şekil 8.4 den yararlanılarak aşağıda açıklanmıştır. 104

118 Arz Analizi P (Fiyat) A P 2 P 1 L P K Q 0 Q 1 Q 2 Q (Miktar) 4 Şekil 8.4. Arzın Nokta ve Yay Esnekliği. Şekil 8.4 de arz eğrisi üzerindeki her nokta için hesaplanan esnekliğe nokta esnekliği denir. Örneğin, eğer fiyatın artmasıyla birlikte eğri üzerinde K noktasından L ye gelinmişse, başlangıçtaki fiyat ve miktar değerleri P 1 ve Q 1 alınarak, K noktası için arz esneklik değeri; Q P E a = P Q 1 1 Tersi söz konusu olmuşsa, L noktasının arz esneklik değeri: Q P E a = P Q 2 2 (8.4) (8.5) şeklinde hesaplanır. Arz eğrisi üzerindeki K ve L noktalarının arasında yer alan yay için hesaplanan esnekliğe de yay esnekliği denilir. Yay esnekliği her iki noktaya ait fiyat ve miktar değerlerinin birlikte dikkate alınması suretiyle aşağıdaki gibi hesaplanır: Q E a = P 2 2 Q P 1 1 P1 P 2 Q Q 1 2 (8.6) Arz esnekliği, malın fiyatındaki değişimler karşısında üretim miktarındaki duyarlılığı göstermektedir. Arz esnekliği eğim değildir. Zira esneklik formüllerinde eğimin tersi olan Q/ P ifadesi yer almaktadır. Talep esnekliğinin tersine arz esnekliği pozitif değerlidir. Arz esnekliği katsayısı (E a ), 0 ile + arasında değişmektedir. Eğer; 105

119 İsmet Daşdemir E a =0 ise tam inelastik, E a = ise tam esnek, E a =1 ise birim esneklikli, E a <1 ise esnek olmayan (inelastik), E a >1 ise esnek arz yapısı söz konusudur. Doğrusal olmayan arz eğrisi üzerinde E a =1, E a <1 ve E a >1 durumlarını göstermek amacıyla Şekil 8.5 çizilmiştir. Doğrusal olmayan arz eğrisi üzerinde her noktada esneklik katsayısı farklıdır. Geometrik olarak arz eğrisi üzerinde ilgilenilen noktaya çizilen teğetin X eksenini kesmesi halinde E a <1, Y eksenini kesmesi halinde E a >1 ve orijinden geçmesi halinde E a =1 değerleri söz konusudur. Buna göre Şekil 8.5 de orijinden geçen doğrunun arz eğrisine teğet olduğu M noktasında E a =1, bu noktanın solunda E a >1 ve sağında E a <1 değerleri söz konusudur. P A E a =1 E a <1 E a >1 M Q 0 Şekil 8.5. Doğrusal Olmayan Arz Eğrisi ve Esneklikler. Yukarıdaki şekilden hareketle doğrusal arz eğrilerinin esneklikleri de ortaya konulabilir. Buna göre orijinden geçen doğrusal arz eğrisinin esneklik katsayısı 1, Y ekseninden başlayan doğrusal arz eğrisinin esneklik değeri 1 den büyük ve X ekseninden başlayan doğrusal arz eğrisinin esneklik değeri 1 den küçüktür. Bunların dışında X eksenine dik olan doğrusal arz eğrisinin esnekliği sıfır ve X eksenine paralel olan doğrusal arz eğrisinin esnekliği sonsuzdur (Şekil 8.6). Q 106

120 Arz Analizi P P E a =0 E a >1 E a =1 E a <1 E a = Q Q Şekil 8.6. Farklı Esneklikteki Doğrusal Arz Eğrileri Arz Esnekliğini Etkileyen Faktörler Arz esnekliği, üreticilerin fiyat değişiklikleri karşısında üretim miktarını ayarlama duyarlılığını yansıtmaktadır. Dolayısıyla arz esnekliğini etkileyen başlıca faktörler şunlardır; 1. Üretim sürecinin özelliği, 2. Malın özellikleri, 3. Üretim dönemleri. 1. Üretim sürecinin özelliği: Eğer değişen fiyatlar karşısında üretim sürecine müdahale edilerek, üretimi kısa sürede talebe göre ayarlama olanağı varsa, bu tür malların arz esnekliği yüksektir. Özellikle üretim süresi uzun olan tarım ve orman ürünlerinde, fiyat değişimleri karşısında üretimi hemen talebe göre ayarlama mümkün olmadığı için, bu tür malların arz esnekliği düşüktür (E a <1). Buna karşılık sanayi mallarında üretimi kısa sürede talebe göre ayarlama olanağı bulunduğu için, bu tür malların arz esnekliği yüksektir (E a >1). 2. Malın özellikleri: Depolanma imkanı olan ve çabuk bozulmayan malların arz esnekliği yüksektir (E a >1). Buna karşılık depolanamayan ve çabuk bozulan malların arz esnekliği arz esnekliği düşüktür (E a <1). 3. Üretim dönemleri: Üretimde piyasa dönemi, kısa dönem ve uzun dönem olmak üzere başlıca üç dönem söz konusudur (Bölüm 107

121 İsmet Daşdemir 7.2). Piyasa döneminde üretimi piyasa koşullarına göre ayarlama olanağı olmadığı için, arz esnekliği sıfırdır. Kısa dönemde firmalar üretim kapasiteleri dahilinde nispeten üretimi talebe göre ayarlayabildikleri için, arz daha esnektir. Uzun dönemde ise firmalar kapasite veya ölçek değişikliği yaparak, üretimi talebe göre ayarlayabildikleri için arz esnekliği oldukça yüksektir Arz Esnekliğinin Önemi Arz esnekliği firma gelirleri açısından büyük bir öneme sahiptir. Çünkü farklı arz esnekliğine sahip olan mallar, firma gelirlerini farklı şekilde etkilemektedir. Bu nedenle, arz esnekliği farklı olan iki malın (A 1 ve A 2 ), fiyat artışları karşısında firma gelirlerine yaptığı etkilerini incelemek için Şekil 8.7 verilmiştir. P (Fiyat) A 1 P 2 P 1 K E a <1 E a >1 A 2 0 Q 1 Q 2 Q (Miktar) 4 Şekil 8.7. Farklı Arz Esnekliklerinin Toplama Gelire Etkisi. Buna göre A 1 malı inelastik bir arza (E a <1), A 2 malı ise esnek bir arza (E a >1) sahiptir. P 1 fiyat düzeyine denk gelen K noktasında her iki maldan sağlanan toplam gelir birbirine eşit (TG=P 1 xq 1 ) olduğu halde, fiyatın P 1 den P 2 ye yükselmesi halinde arz esnekliği düşük olan A 1 malından sağlanan Toplam Gelir = P 2 xq 2 kadar, arz esnekliği yüksek olan A 2 malından sağlanan Toplam Gelir = P 2 xq 3 kadar olmaktadır. P 2 xq 3 > P 2 xq 2 olduğu için arz esnekliği yüksek olan A 2 malı, fiyat artışları karşısında daha çok toplam gelir artışı yaratmıştır. Tersine, yani fiyatın P 2 den P 1 e düşmesi halinde ise arz esnekliğ fazla olan A 2 malında daha çok toplam gelir kaybı olacaktır. Bu nedenle üreticiler, üretikleri malların arz esnekliğini bilmek zorundadır. Q 3 108

122 BÖLÜM 9 FİYAT TEORİSİ: PİYASA DENGESİ VE FİYATIN OLUŞUMU 9.1. Piyasa Kavramı ve Çeşitleri Liberal ekonomik düşünceye (liberalizme) ve serbest piyasa ekonomisine dayanan kapitalist ekonomik sistemde; arz ile talebin karşılaştığı, fiyatın oluştuğu ve alışverişin yapıldığı ortamlara piyasa denilmektedir. Yani piyasa, alıcılar ile satıcıların oluşturduğu bir alışveriş veya mübadele ağıdır. Buna göre alıcılar ile satıcıların bir coğrafi mekanda veya yerde bir araya gelmeleri ya da iletişim araçları ve sanal ortam yardımıyla anlaşmaları halinde piyasa oluşmaktadır. Sosyalist ekonomik sistemlerde ise, fiyatlar devlet otoritesi tarafından merkezi planlama ile belirlendiği için piyasa kavramı yoktur. Piyasaları, çeşitli kriterleri dikkate alarak değişik şekillerde gruplandırmak mümkündür. Örneğin, kapsamlarına göre; yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası piyasalar şeklinde bir gruplandırma yapılabildiği gibi, alışverişe konu olan malın niteliğine göre de mal piyasaları ve faktör piyasaları şeklinde de bir ayrım yapılabilmektedir. Ancak iktisat teorisinde asıl önemli olan rekabetin gerçekleşme derecesine göre, yani yapıları yönünden yapılan bir piyasa ayrımıdır. Buna göre serbest piyasa ekonomisinde yapıları yönünden başlıca iki tür piyasa ayrımı yapılmaktadır: 1. Tam Rekabet Piyasası, 2. Eksik Rekabet Piyasaları (Monopol ve Monopollü Rekabet). Aşağıda sırasıyla bu piyasa türleri ele alınarak; özellikleri, talep, gelir ve maliyet yapıları, fiyatın oluşumu, kısa ve uzun dönemde firma ve sektör dengesi analiz edilmiş ve birbirleriyle karşılaştırılarak açıklanmaya çalışılmıştır. 109

123 İsmet Daşdemir 9.2. Tam Rekabet Piyasasında Fiyatın Oluşumu ve Denge Tam Rekabet Piyasasının Özellikleri Tam rekabet piyasası, devlet müdahalesi olmayan serbest rekabetin en üst düzeyde (ideal veya tam olarak) temsil edildiği, gerçek hayatta pek rastlanmayan ve birtakım varsayımlara dayanan, iktisatçıların geliştirdikleri teorik bir piyasa türüdür. Tam rekabet piyasası yerine bazen pür rekabet piyasası kavramı da kullanılmaktadır. Tam rekabet piyasasının dayandığı varsayımlar şunlardır: 1. Alıcı ve satıcı sayısı o kadar çok ki, hiç biri tek başına piyasa fiyatını etkileyemektedir. Dolayısıyla, veri olan piyasa fiyatından mal almak ve satmak durumundadırlar (Atomizite). 2. Alışverişe konu olan ve aynı ihtiyaca cevap veren mallar birbiriyle aynı özelliklere sahiptir (Homojenlik). 3. Alıcılar ve satıcılar piyasadaki tüm işlemlerden bilgi sahibidirler (Saydamlık). 4. Piyasalara giriş ve çıkışlar tamamen serbesttir (Özgürlük). 5. Ürünler ve üretim faktörleri bir yerden diğerine hiçbir engelle karşılaşmadan akmaktadır (Akıcılık). Bu koşullardan bir veya bir kaçının gerçekleşmemsi halinde tam rekabet piyasasından bahsedilemez. Bu durumda eksik reabet piyasaları söz konusu olmaktadır Tam Rekabet Piyasasında Fiyatın Oluşumu Tam rekabet piyasasında fiyat, piyasa arz eğrisi ile talep eğrisinin kesiştiği noktada oluşmaktadır, Dolayısıyla piyasa dengesi arz edilen mal miktarının talep edilen mal miktarına eşit olduğu noktada ortaya çıkmaktadır (Şekil 9.1). Arz ile talebin eşit olduğu D noktasına denge noktası, bu noktadaki fiyata denge fiyatı veya piyasa fiyatı (P 0 ) ve miktara da denge miktarı (Q 0 ) denilmektedir. Herhangi bir nedenle denge fiyatının üstünde bir P 2 fiyatı uygulanırsa, piyasa arz miktarı Q 2, talep miktarı da Q 1 kadar olacak ve Q 2 -Q 1 kadar arz fazlası oluşacaktır. Bu durumda satıcılar, rekabet sonucu fiyatları, P 0 denge fiyatı seviyesine kadar düşürerek mal satmaya çalışacaktır. Tersi durumda, yani denge fiyatının altında bir 110

124 Fiyat Teorisi P 1 fiyatı uygulanırsa piyasadaki talep miktarı Q 2 kadar olacak, buna karşılık arz miktarı Q 1 düzeyine inecektir. Talep arzdan fazla olduğu için piyasada Q 2 -Q 1 kadar arz yetmezliği veya açık oluşacaktır. Bu durumda piyasada yapay kıtlıklar yaşanacak ve malın gizli olarak P 1 den daha yüksek fiyatlarla satıldığı ortamlar (karaborsa) ortaya çıkacaktır. Böylece talebin arzdan fazla olması ve alıcılar arasındaki rekabet fiyatları artırarak, piyasa dengesinin tekrar D noktasında oluşmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla tam rekabet piyasasında oluşan P o denge fiyatı tektir, alıcılar ve satıcılar için sabit ve veridir. Ancak koşulların değişmesi halinde denge fiyatı değişmektedir. Satıcılar denge fiyatından mal satmakta, alıcılar da bu fiyattan mal almaktadır. Tam rekabet piyasasında fiyatının tek olması, denge fiyatından daha yüksek fiyatla mal almaya hazır olan alıcılar ile denge fiyatının altında bir fiyatla mal satmaya hazır olan satıcılar için bazı kazançlar sağlamaktadır. Bu kazançlara tüketici rantı ve üretici rantı denilmektedir. P B Arz Fazlası A P 2 P 0 D P 1 C 0 Q 1 Arz Yetmezliği (Açık) Q 0 4 Şekil 9.1. Tam Rekabet Piyasasında Fiyatın Oluşumu. Tüketici rantı; denge fiyatından daha yüksek fiyatlardan mal almaya hazır olan alıcıların, P 0 denge fiyatından mal almaları halinde daha az ödeme yaparak sağladıkları kazançtır. Tüketici rantı Şekil 9.1 de P 0 BD üçgeniyle gösterilmiştir. Üretici rantı ise; denge fiyatından daha düşük fiyatlarla mal satmaya hazır olan satıcıların, P 0 denge fiyatından mal satmaları sonucu sağladıkları kazançtır. Üretici rantı P 0 CD üçgeniyle gösterilmiştir. Tam rekabet piyasasında tüketicilerin ve üreticilerin sağladığı toplam rant ise, tüketici ve üretici rantlarının toplamı olarak CBD alanı kadardır. 111 Q 2 T Q

125 İsmet Daşdemir Tam Rekabet Piyasasında Firma Gelirleri Tam rekabet piyasasında hiçbir firma tek başına piyasa fiyatını değiştiremediği için, fiyat firmalar için veridir. Her firma sabit ve veri olan P 0 denge fiyatından mal üretmek ve satmak durumundadır. Bir firmanın denge fiyatının altında veya üstünde bir fiyattan mal satması mümkün değildir. Eğer denge fiyatının üstünde bir fiyattan mal satmaya kalkarsa alıcı bulamayacak, altında bir fiyatla mal satarsa maliyetlerini karşılayamayacaktır. Dolayısıyla tam rekabet piyasasında bir firmanın karşılaştığı talep eğrisi, piyasa talep eğrisinden farklı olup, X eksenine paralel ve sabit bir doğru şeklindedir. Daha önce açıklandığı gibi firma gelirleri; toplam gelir (TG), ortalama gelir (OG) ve marjinal gelir (MG) olarak tanımlanmakta ve içinde bulunulan piyasa koşullarına (tam rekabet, eksik rekabet) göre farklılık göstermektedir (Bölüm ve Şekil 7.11). Buna göre tam rekabet piyasasında bir firmanın karşılaştığı talep eğrisi, TG, OG ve MG fonksiyonları Şekil 9.2 de verilmiştir. P T A P TG P 0 P 0 OG=MG=P 0 =T 0 (a) Q Şekil 9.2. Tam Rekabet Piyasasında Denge Fiyatı (a), Firma Talep Eğrisi ve Firma Gelirleri (b). TG=P 0 xq şeklinde ifade edilen TG fonksiyonu, fiyat sabit olduğu için, fiyatın büyüklüğüne bağlı olarak orijinden çıkan artan bir doğru şeklindedir. TG fonksiyonunun eğimi ya da Q ya göre birinci türevi fiyatı vermektedir. Fiyat arttıkça, TG fonksiyonunun X ekseniyle yaptığı açı artmaktadır. OG=TG/Q=(P 0 xq)/q şeklinde ifade edilen OG fonksiyonu, aynı zaman P o denge fiyatına ve talebe eşittir. 112 (b) Q

126 113 Fiyat Teorisi MG=ΔTG/ΔQ ya da MG=dTG/dQ şeklinde ifade edilen MG fonksiyonu, TG fonksiyonun Q ya göre birinci türevi veya eğimi olup, P 0 denge fiyatına ve talebe eşittir. Dolayısıyla tam rekabetteki bir firmanın OG ve MG eğrileri birbirine eşittir ve yatay eksene paralel olan talep (T) veya P 0 fiyat doğrusuyla temsil edilirler. Bu durumda OG=MG=P 0 =T eşitliği söz konusudur Tam Rekabette Kısa Dönem Firma Dengesi Tam rekabet piyasasındaki bir firma, kısa dönemde kârı maksimum yapan üretim düzeyinde dengeye gelmektedir. Bölüm de sayısal ve grafik olarak açıklandığı gibi, kâr (K) maksimizasyonu K=TG-TM farkını maksimum yapan, dolayısıyla TG nin eğimi veya türevi olan MG nin, TM nin eğimi veya türevi olan MM ye eşit olduğu üretim düzeyinde oluşmaktadır. Bunun için K=TG-TM fonksiyonunun Q ya göre birinci türevinin sıfıra eşit olması gerekmektedir. Bu işlem Bölüm 7.4.5'de yapılmış ve MG=MM bulunmuştur. Bu koşuldan hareketle firmanın TG, TM, MG, MM ve OM eğrileri aynı grafikte gösterilerek, kısa dönem firma dengesi ortaya konulmuştur (Şekil 9.3). Şekil 9.3 de TG-TM farkının, yani kârın azami olduğu, dolayısıyla K=TG-TM fonksiyonunun birinci türevinin sıfıra eşitlenmesiyle bulunan MG=MM eşitliğinin sağlandığı üretim düzeyinde (Q 0 ) firma dengesi oluşmuştur. Q 0 üretim düzeyinde firmanın elde ettiği TG= P 0 xq 0 kadarken, TM=P 1 xq 0 kadardır. TM, üretim faktörlerine yapılan ödemelerin (ücret+rant+kâr+faiz) toplamı olarak hesaplandığı için, aslında TM içinde normal kâr vardır. Dolayısıyla TG-TM farkını gösteren P 0 DEP 1 taralı alanı, aşırı kâr alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durumda firmanın kısa dönem firma dengesi için; MG=MM=P 0 =OG=T eşitliği yazılabilmektedir. O halde firma kısa dönemde P 0 denge fiyatından aşırı kâr elde edecek, fiyatın P 1 e inmesi halinde aşırı kâr alanı ortadan kalkacaktır. Dolayısıyla, fiyatın P 1 e eşit ve daha büyük olması halinde firma faaliyetlerine devam edecek, P 1 in altında olması halinde zararla karşılacağı için, uzun süre bu durumun devam etmesi halinde, maliyetlerini karşılayamayacak ve piyasadan çekilmesi (kapanması) söz konusu olacaktır.

127 İsmet Daşdemir Burada dikkat edilirse OM eğrisinin P 0 doğrusunun altında kaldığı alanda ve OM nin minimum olduğu Q 0 üretim düzeyinde denge ortaya çıkmaktadır. OM eğrisinin P 0 doğrusunu kestiği Q 1 üretim düzeyi bir denge noktası olmayıp, TG=TM=0 yani kârın sıfır olduğu ve firmanın kâra geçtiği minimum üretim düzeyini gösteren başabaş noktasıdır. Benzer şekilde Q 2 üretim düzeyi bir denge noktası olmayıp TG-TM=0 olduğu maksimum üretim düzeyini gösterir. M G TM TG C BBN A Kâr B Zarar 0 α Q M P MM P 0 P=MG D OM P 1 E 0 Q 1 Q 0 Q 2 Q Şekil 9.3. Tam Rekabette Kısa Dönem Firma Dengesi. Tam rekabetteki bir firma, MM nin OM yi kestiği ve üzerinde seyrettiği fiyat düzeylerinde mal arzını gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla firmanın dengeye geldiği fiyat düzeyleri MM eğrisi üzerinde bulunmaktadır. Bu nedenle MM eğrisi, firmanın çeşitli fiyat düzeylerinde ne kadar mal arz edeceğini gösteren, firma kısa dönem arz eğrisi olarak düşünülmelidir. Tam rekabet piyasasında kısa dönemde normal kârla veya aşırı kârla çalışan ya da zarar eden firmalar olabilir. Normal kârla çalışan 114

128 115 Fiyat Teorisi bir firmanın OM eğrisi minimum noktasında P 0 a teğet ve MM ile MG ye eşit olacağı açıktır. Ancak ister normal kârla, ister aşırı kârla çalışsın, kısa dönemde firma dengesi için gerekli asgari koşul; MG=MM=P 0 olmaktadır. (9.1) Tam Rekabette Kısa Dönem Sektör Dengesi Aynı malı üreten firmalar topluluğuna sektör (endüstri) denilmektedir. Bir sektörün arzı ya da o mal için piyasa arzı, aynı üretim alanında faaliyette bulunan tüm firmaların arzlarının toplanması suretiyle elde edilir. O halde aynı üretim alanında çalışan firmaların arz eğrilerinin yatay olarak toplamı, sektör ya da piyasa arz eğrisini vermektedir (Bölüm 8.2 ve Şekil 8.1). Örneğin, bir sektörde aynı malı üreten 50 firma varsa, herbirinin belirli fiyat düzeylerindeki arz miktarlarının toplamı alınarak, sektör veya piyasa arz eğrisi elde edilir. Sektörün karşılaştığı talep eğrisi ise, piyasa talep eğrisidir. Dolayısıyla tam rekabette kısa dönem sektör dengesi, piyasa dengesine (Bölüm ve Şekil 9.1) benzer şekilde, piyasa arz ve talep eğrilerinin keşiştiği noktada oluşmakta, denge fiyatı ve denge miktarı belirlenmektedir Uzun Dönem Firma ve Sektör Dengesi Tam rekabet piyasasında kısa dönemde normal kârla, aşırı kârla çalışan ve zarar eden firmalar olabildiği halde, uzun dönemde piyasaya giriş-çıkışların serbest olması ve firmaların üretim ölçeklerini artırıp-azaltmaları sonucunda aşırı kâr ve zarar durumu ortadan kalkmakta, bütün firmalar normal kârla çalışmak zorunda kalmaktadır. Böylece hem firma hem de sektör dengesi sağlanmış olmaktadır. Daha önce verilen Şekil 7.10 ve 7.12 nin alt veya ikinci kısımları birlikte ele alınıp, değerlendirildikten sonra oluşturulan uzun dönem firma ve sektör dengesi Şekil 9.4 de gösterilmiştir. Buna göre uzun dönem ortalama maliyet (UOM) eğrisinin minimum olduğu ve fiyata (P 0 ) eşit olduğu Q 0 üretim ölçeğinde firma ve sektör dengesi oluşmaktadır. UOM nin minimum olduğu noktada uzun dönem marjinal maliyet eğrisi (UMM) veya firma arz eğrisi onu kesmekte ve üzerinde seyretmektedir. Fiyatın, UOM nin minimumundan veya P 0 dan daha düşük olması halinde firma zarar ettiği için üretime devam edemeyecek, ancak P 0 ve üzerindeki fiyatlardan arz yapabilecektir. Ayrıca UOM nin minimum olduğu

129 İsmet Daşdemir noktada; UMM, kısa dönem ortalama maliyet (KOM) ve kısa dönem marjinal maliyet (KMM) biribirine eşitir. Dolayısıyla bu grafikten de yararlanılarak tam rekabette uzun dönem firma ve sektör dengesinin koşulu; P 0 =MG=OG=UMM=UOM=KMM=KOM (9.2) şeklinde yazılabilir. M P G UMM=KMM KOM UOM P 0 P=MG=OG 0 Q 0 Şekil 9.4. Uzun Dönemde Firma ve Sektör Dengesi. Q Şekil 9.4 den görüldüğü gibi uzun dönemde aşırı kâr alanı ortadan kalkmıştır. Firmalar normal kâr elde edecek şekilde optimum üretim ölçeğine veya büyüklüğüne sahiptirler. Sektördeki firma sayısı, ölçek ve fiyat yukarıdaki denge oluşuncaya kadar değişmektedir. Denge oluşunca da firmalar bu eşitliği devam ettirecek şekilde çalışmaktadır Tam Rekabet Piyasasının Sonuçları Teorik olan, ancak ulaşılmak istenen tam rekabet piyasasının doğurduğu bazı sonuçlar vardır. Tamamı olumlu olan bu sonuçlar aşağıda özetlenmiştir: 1. Firmalar optimum ölçekte ve tam kapasiteyle üretim yapmaya zorlandığı için, mallar en düşük maliyetle üretilmekte ve buna eşit fiyattan satılmaktadır. 116

130 Fiyat Teorisi 2. Uzun dönmede aşırı kârlar ortadan kalktığı için, gelir dağılımında adaletin sağlanmasına hizmet etmektedir. 3. Üreticiler fiyata müdahale edemedikleri için, kârı artırmak amacıyla maliyetleri minimize etmek ve verimliliği artırmak isteyeceklerdir. Böylece en etkin teknoloji ve kaynaklar etken kullanılacaktır. 4. Malların homejen olması ve hiçbir firmanın fiyatı tek başına etkiliyememesi nedeniyle, firmaların reklam vb. masrafları olmayacaktır Monopolde Fiyat Oluşumu ve Denge Monopol Piyasasının Özellikleri Monopol (tekel) piyasası, serbest rekabet koşullarında ikamesi güç olan bir malın tek bir firma tarafından üretildiği ve satıldığı, buna karşılık çok sayıda alıcının bulunduğu bir piyasadır. Tam rekabet gibi gerçek hayatta gerçekleşme olasılığı az olan monopol piyasası, tam rekabetin aksine serbest rekabet piyasalarının öteki ucunda yer alan ekstrem bir piyasa türüdür. Monopol piyasası yerine bazen tam monopol piyasası kavramı da kullanılmaktadır. Monopol piyasasının en önemli özelliği; ikamesi mümkün olmayan bir malın tek firma tarafından üretilmesi ve satılması ve piyasaya başka firmaların girememesidir. Dolayısıyla monopol piyasasında sektör tek firma tarafından temsil edilmektedir. Buna karşılık alıcı çok sayıdadır ve bu yüzden monopolcü firmanın karşılaştığı talep eğrisi, piyasa talep eğrisidir. Yani monopolcü firmanın karşısında aynı malı farklı fiyatlardan satın almaya hazır bir alıcı kitlesi vardır. Şu halde monopolcü firma aynı malı farklı fiyatlardan farklı miktarlarda satma özelliğine sahiptir. Tam rekabet piyasasında fiyat veri ve sabitken, monopolde firma tarafından değişik fiyatlar belirlenmektedir Monopol Çeşitleri Monopolün kurulabilmesi için ikamesi mümkün olmayan (örneğin, tuz) bir malın söz konusu olması ve piyasaya başka firmaların girmemesi gerekmektedir. Buna göre monopol çeşitleri, ortaya çıkış şekillerine göre aşağıda verilmiştir: 117

131 İsmet Daşdemir 1. Doğal Monopol: Belirli bir bölgeye veya ülkeye özgü olarak bulunan yeraltı veya yerüstü zenginliklerinin (maden, bitki, enerji vb.) tek bir firma tarafından üretilmesi ve satılmasıyla ortaya çıkan monopol çeşitidir. 2. Yasal Monopol: Bazen mali açıdan devlete bir gelir sağlamak veya sosyal açıdan belirli bir kamu hizmetini daha etkin sunmak amacıyla bazı malların ve hizmetlerin üretilmesi ve satılması hakkının yasalarla tek bir firmaya veya kuruluşa verilmesi suretiyle ortaya çıkan monopoldür. Örneğin, ülkemizde devlete bir gelir sağlamak amacıyla kurulan Tekel Genel Müdürlüğü ile belirli bir kamu hizmetini sunmak amacıyla kurulan Devlet Demir Yolları birer yasal monopoldür. 3. Fiili Monopol: Optimal üretim ölçeğine ve teknolojiye sahip olan bir firmanın, diğer firmalara göre daha düşük maliyetle üretim yapması ve piyasaya sunması ile oluşan monopol türüdür. Yani aynı malı üreten firmaların üretim ölçeği, teknoloji, pazar vb. avantajlarını kullanarak birbirlerini piyasadan uzaklaştırmaları sonucu ortaya çıkan monopol biçimidir. 4. Kolektif Monopol: Aynı sektörde çalışan firmaların belirli bir sözleşmeye dayanarak birleşmesi veya aralarında anlaşarak piyasaya hakim olmaları sonucunda ortaya çıkan monopol türüdür. Kolektif monopollerin en iyi örneğini Karteller ve Tröstler oluşturmaktadır: Kartel; firmaların ekonomik ve hukuki yapılarını kaybetmeden bir araya gelerek tekleşmeleridir. Tröst ise; firmaların ekonomik ve hukuki yapılarını kaybederek yeni bir tüzel kişilik içinde birleşmeleri suretiyle tekleşmeleridir. Her ikisi de istenmeyen bir durum olup, işletmeler arasında rekabeti engellemektedir. Dolayısıyla çoğu kez tüketiciyi korumak amacıyla kartel ve tröst oluşumunu engelleyen antikartel ve antitröst yasaları çıkarılmaktadır. 5. Psikolojik Monopol: Halk üzerinde olumlu etki uyandırmış bir firmanın mallarının fiyatı yüksek olsa bile, alıcılar tarafından tercih edilmesi ve alıcıların firmanın mallarına psikolojik yönden bağımlı olması sonucunda ortaya çıkan monopoldür Monopolde Firma Gelirleri Tam rekabette olduğu gibi monopolde de firma gelirleri; TG, OG ve MG şeklinde ifade edilmektedir. Monopolcü firmanın TG, OG ve MG eğrileri topluca Şekil 9.5 de gösterilmiştir. 118

132 Fiyat Teorisi Monopolde tek firma olduğu için, firmanın karşılaştığı talep eğrisi piyasa talep eğrisidir. Bu durumda firmanın fiyat belirleme ve değişik fiyatlardan değişik miktarlarda mal satma olanağı vardır. Dolayısıyla değişik fiyatlar karşısından firmanın TG eğrisi orijinden çıkan bir parabol veya çan eğrisi biçimindedir (TG=P i xq i ). TG eğrisi, talep esnekliğinin E>1 olduğu bölgede artan eğime, E=1 noktasında maksimuma ulaşarak sıfır eğime ve E<1 olduğu bölgede azalan eğime sahiptir. P G E>1 TG 0 MG E=1 E<1 T=OG=P Q Şekil 9.5. Monopolde Firma Gelirleri. TG nin Q ya bölünmesiyle OG bulunmaktadır. Monopolcünün karşılaştığı piyasa talep eğrisi, çeşitli fiyat düzeylerinden ne kadar mal satılacağını veya tersi olarak çeşitli mal düzeylerine karşılık uygulanacak fiyatları göstermektedir. Dolayısıyla piyasa talep eğrisi aynı zamanda firmanın OG eğrisini temsil etmekte ve P ye eşit olmaktadır (T=OG=TG/Q=(PxQ)/Q=P). TG fonksiyonunun eğimi ya da Q ya göre birinci türevi MG yi vermektedir (MG=ΔTG/ΔQ ya da MG=dTG/dQ). MG, üretimin sıfır olduğu noktada OG ile aynı fiyat düzeyden başlar ve azalan bir doğru şeklinde seyreder. TG nin maksimum olduğu noktada X eksenini keser ve sıfır değerini alır. MG, E>1 bölgesinde pozitif, E=1 noktasında sıfır ve E<1 bölgesinde ise negatiftir. Monopolde MG, P ye eşit değildir ve daima P den küçüktür. Monopolcünün gelirleri ile tam rekabet koşullarında çalışan bir firmanın gelirlerini karşılaştırmak amacıyla, Bölüm de bazı açıklamalar yapılmış ve Şekil 7.10 çizilmiştir. Buna göre TG eğrisi; tam rekabette orijinden çıkan bir doğru şeklinde olduğu halde, monopolde orijinden çıkan bir paraboldür. Ayrıca tam rekabetteki firmanın OG ve MG eğrileri biribirine eşit olup yatay eksene paralel 119

133 İsmet Daşdemir olan talep veya fiyat doğrusuyla temsil edilirken, monopolde OG ve MG eğrileri birbirinden ayrılmış ve azalan doğrular şeklindedir. Dolayısıyla tam rekabette firma için T=P=OG=MG eşitliği yazılırken, monopolcü için sadece T=P=OG eşitliği yazılabilir (Şekil 7.10 ve Şekil 9.5) Monopolde Kısa Dönem Denge Monopolde kısa dönem dengeyi açıklayabilmek için, monopolcünün gelirlerinin ve maliyetlerinin bilinmesi gerekmektedir. Yukarıda açıklandığı gibi firma gelirleri içinde bulunulan piyasa (tam rekabet, eksik rekabet) koşullarına göre değiştiği halde, maliyetler piyasa koşullarına göre değişmemektedir. Dolayısıyla tam rekabetteki bir firmanın kısa dönem maliyetleri ile monopolcü firmanın kısa dönem maliyetleri birbirine benzemektedir. Tam rekabetteki gibi monopolde de denge koşulu; kârı maksimum yapan üretim düzeyidir. Bunun için K=TG-TM farkını maksimum yapan, dolayısıyla TG nin eğimi veya türevi olan MG nin, TM inin eğimi veya türevi olan MM ye eşit olduğu üretim düzeyinde kısa dönem dengesi oluşmaktadır. MG=MM koşulundan hareketle monopolcü firmanın gelir ve maliyet eğrilerinin (TG, OG, MG, TM, OM, MM) eğrilerinin aynı grafikte gösterilmesi suretiyle ortaya konulan mopolde kısa dönem dengesi Şekil 9.6 da verilmiştir. Buna göre MG=MM olduğu Q 0 üretim düzeyinde maksimum kâr elde edilmiş ve firma dengesi oluşmuştur. Q 0 üretim düzeyinde firmanın elde ettiği TG= P 0 xq 0 kadarken, TM=P 1 xq 0 kadardır. TM içinde normal kâr yer aldığı için TG-TM farkını gösteren P 0 DEP 1 taralı alanı, aşırı kâr alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Yani TG-TM farkını ya da kârı azami kılan ve TG ile TM eğrilerinin eğimlerinin biribirine eşit olduğu B noktasına denk gelen Q 0 üretim düzeyinde denge oluşmaktadır. Bu durumda firmanın kısa dönem firma dengesi için; MG=MM eşitliği yazılabilmektedir. (9.3) TG ve TM eğrilerinin eğimlerinin birbirine eşit olduğu A ve C noktaları ise BBN olup, kâr veya zarar söz konusu değildir. Ayrıca bu noktalarda sadece OG=OM eşitliği sağlandığı için denge noktası değildirler. 120

134 Fiyat Teorisi TG TM TM BBN A Kâr B C TG Q M G P P 0 P 1 MG E>1 D E MM OM E=1 E<1 T=OG 0 Q 1 Q 0 Q 2 Şekil 9.6. Monopolde Kısa Dönem Denge. Q Burada dikkat edilirse kârı maksimum yapan fiyat ve miktar düzeyi veya firmanın denge koşulu; talep veya OG fonksiyonun esnekliğinin E>1 olduğu bölgesindedir ve firma en fazla esnekliğin E=1 olduğu noktaya denk gelen Q 2 kadar üretim yapabilir. Mopolde sektörü tek firma oluşturduğu için, kısa dönemde firma ve sektör dengesi aynıdır Monopolde Uzun Dönem Denge Kısa dönemde monopol durumda olan bir firmanın uzun dönemde de monopol özelliğini sürdürmesi halinde, uzun dönem dengesi kısa dönemdekine benzer şekilde MG=MM eşitliğinin sağlanmasıyla ortaya çıkmaktadır (Şekil 9.6). Böylece monopolde uzun dönemde aşırı kâr alanı devam etmektedir. Uzun dönemde sektör dengesi de aynıdır. 121

135 İsmet Daşdemir Monopolde Fiyat Farklılaştırılması Daha önce ifade edildiği gibi monopolde firmanın karşılaştığı talep eğrisi piyasa talep eğrisidir. Dolayısıyla monopolcü firmanın karşısında farklı fiyatlardan mal almaya hazır bir alıcı kitlesi vardır. Monopolcü firma toplam kârını artırmak için, bütün alıcılara mal satmak isteyecektir. Bunun için aynı malı farklılaştırarak ya da olduğu gibi farklı fiyatlardan faklı alıcılara satacaktır. İşte aynı malın tek bir üretici tarafından, farklı fiyatlardan farklı alıcılara satılmasına monopolde fiyat farklılaştırılması denir. Hava yolu taşımacılığında farklı fiyatların uygulanması, fiyat farklılaştırılmasına en iyi örnek oluşturmaktadır. Fiyat farklılaştırılması sonucunda aynı mal farklı fiyatladan satıldığı halde, malın üretim maliyetlerinde fazla bir farklılık yoktur. Fiyat farklılaştırılmasının yapılabilmesi için aşağıdaki koşullar gereklidir: 1. Satıcının monopol özelliğe sahip olması ve alıcıların aldıkları malı başka alıcılara satma olanağının bulunmaması, 2. Piyasaların talep yapısının ve dolayısıyla talebin fiyat esnekliğinin farklı olması, 3. Fiyat farklılaştırılması için yapılan masrafların elde edilecek gelirden fazla olmaması gerekmektedir. Fiyat farklılaştırılması beş değişik şekilde yapılabilmektedir: 1. Alıcıların özelliklerine göre: Alıcıların gelir, eğitim, meslek, yaşadığı yer, bulunduğu sosyal grup vb. özellikler dikkate alınarak aynı malı farklı fiyatlardan satmak mümkündür. 2. Mal veya hizmetin özelliklerine göre: Mal veya hizmetin özelliklerinde (kalitesinde, ambalajında vb.) bazı farklılıklar yaratmak suretiyle fiyat farklışatırması yapılabilir. 3. Bölgelere göre: Bölgelerin gelişmişlik derecesi, nüfus, eğitim ve gelir düzeyi gibi kriterler dikkate alınarak her bölgede farklı fiyat uygulaması yapılabilir. 122

136 Fiyat Teorisi 4. Dönemlere göre: Talep durumu dikkate alınarak aynı malın farklı dönemlerde farklı fiyatlardan satılmasıdır. Örneğin, soğuk içeçeklerin yazın farklı, kışın farklı fiyattan satılması. 5. Pazar koşullarına göre: İç pazara ve dış pazara göre de fiyat farklılaştırması yapılmaktadır. Genellikle dış pazarlarda tam rekebete yakın piyasa koşulları hakim olduğundan, iç pazarlara göre daha düşük bir fiyat uygulanmaktadır Monopol ve Tam Rekabet Piyasalarının Karşılaştırılması Monopol ve tam rekabet piyasalarının karşılaştırılması kısa dönem ve uzun dönem olmak üzere iki şekilde yapılmıştır. 1. Kısa Dönemde Karşılaştırma: Monopol ve tam rekabet piyasalarına ilişkin piyasa arz, talep, MG, MM ve OM eğrilerinin aynı şekil üzerinde gösterilmesi suretiyle, monopol ve tam rekabet piyasalarına ilişkin kısa dönem denge üretim miktarı ve denge fiyatı karşılaştırılmıştır (Şekil 9.7). M G P MM=Arz P 2 P 1 M 2 M 1 0 D Q 2 E B C MG Q 1 Şekil 9.7. Kısa Dönemde Monopol ve Tam Rekabet Piyasalarının Karşılaştırılması. Burada açıklamalara kolaylık getirmek amacıyla, bir an için belirli bir sektörde tam rekabet koşullarında çalışan çok sayıda firmanın aralarında anlaşarak monopolcü gibi davrandıkları varsayılmıştır. Bu durumda piyasa arz eğrisi (A), firmaların MM eğrilerinin yatay olarak toplanmasıyla elde edilir (MM=A). Talep eğrisi ise, piyasa talep eğrisi olacaktır. Dolayısıyla tam rekabette denge; MM eğrisi ile T eğrisinin kesiştiği B noktasında oluşmaktadır. 123 OM T=OG Q

137 İsmet Daşdemir B noktasına karşılık gelen P 1 ile Q 1 denge fiyatını ve üretim düzeyini vermektedir. Tam rekabette toplam gelir P 1 BQ 1 0 alanı kadar, toplam maliyet M 1 CQ 1 0 alanı kadar ve aşırı kâr alanı P 1 BCM 1 alanı olarak ortaya çıkmaktadır. B noktasında oluşan P 1 denge fiyatı MG ye ve MM ye eşittir. Aynı şekil üzerinde monopolcünün dengesi; MG ile MM eğrisinin kesiştiği noktada oluşmaktadır. Bu noktadan T eğrisine çizilen doğrunun Y eksenine dik indirilmesiyle denge fiyatı (P 2 ) ve X eksenine dik indirilmesi suretiyle de denge üretim miktarı (Q 2 ) bulunur. Monopolcünün toplam geliri P 2 DQ 2 0 alanı kadar, toplam maliyeti M 2 EQ 2 0 alanı kadar ve aşırı kâr alanı P 2 DEM 2 alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Kısa dönemde hem mopolde hem tam rekabette aşırı kâr alanı vardır. Her iki piyasa için denge koşulu MG=MM olduğu halde, tam rekabette denge fiyatı daima MG ve MM ye eşittir, monopolde ise denge fiyatı her zaman MG ve MM den büyüktür. Ayrıca monopolde tam rekabete göre fiyat daha yüksek, üretim daha az ve pahalıdır. Zira monopolde üretim OM eğrisinin minimum olduğu noktadan uzaktır. 2. Uzun Dönemde Karşılaştırma: Monopol ve tam rekabet piyasalarına ilişkin uzun dönem denge üretim miktarı ve denge fiyatı Şekil 9.8 de karşılaştırmalı olarak gösterilmiştir. P M MM P M MM P 0 0 (a) B Q 0 UOM MG=P 0 Q P 1 M 1 P 0 D E B Q 1 Q 0 MG (b) UOM T=OG Şekil 9.8. Uzun Dönemde Tam Rekabet (a) ve Monopol (b) Piyasalarının Karşılaştırılması. Q Şekil 9.8 e göre uzun dönemde tam rekabet piyasalarında aşırı kâr alanı ortadan kalkmıştır. Denge fiyatı (P 0 ) ve denge üretim 124

138 125 Fiyat Teorisi miktarı (Q 0 ) UOM nin minimum olduğu B noktasında oluşmuştur. Dolayısıyla mallar en düşük maliyetle üretilmekte ve satılmaktadır. Monopolde ise uzun dönemde aşırı kâr alanı (taralı alan=p 1 DEM 1 ) halen devam etmektedir. Üretim maliyeti, UOM eğrisinin henüz iniş aşamasında ve minimum olduğu noktadan daha yüksektir. Ayrıca daha az üretim ve yüksek fiyat söz konusudur. Sonuç olarak uzun dönemde monopolcü firma tam rekabete göre daha az ve pahalı üretim yapmakta ve daha yüksek fiyatla satmaktadır (Şekil 9.8-b) Monopole Yönelik Eleştiriler 1. Monopol kaynak dağılımını bozmaktadır. Monopolde OM minimum olmadan, yani az ve pahalı üretim yapıldığı için firma eksik kapasite ile çalışmaktadır. Kaynakların önemli bir kısmı bu eksik kapasite nedeniyle üretim dışında kalmaktadır. Ayrıca yüksek fiyat kaynakların sektörler arasında etkili dağılımını önlemektedir. 2. Monopol gelir dağılımına bozucu etki yapmaktadır. Tam rekabette uzun dönemde aşırı kârlar ortadan kalktığı halde, monopolde devam etmektedir. Dolayısıyla monopolde maliyetleri düşürmek yerine, fiyata müdahale ederek ve daima MM den yüksek bir fiyat uygulayarak aşırı kâr sağlama düşüncesi ön planda olduğundan, monopolcü firmanın tüketicileri sömürmesi ve haksız yere zenginleşmesi söz konusudur. Bu durum toplumdaki gelir dağılımını bozmaktadır. 3. Monopol modern teknolojinin kullanımını engellemektedir. Çünkü monopolde maliyetleri düşürerek kâr sağlama düşüncesi ön planda olmadığı için, üretim faktörlerinin en uygun bileşimi (optimal faktör bileşimi) ve dolayısıyla en uygun teknolojisinin kullanımı söz konusu değildir. 4. Monopol ekonomik gelişmeyi ve refah artışını olumsuz yönde etkilemektedir. Monopolde az ve pahalı üretim yapıldığı için, kaynaklar etkili kullanılmamakta, ekonomik gelişme ve toplumsal refah artışı yeterli düzeyde gerçekleşmemektedir Monopollü Rekabette Fiyat Oluşumu ve Denge Monopollü Rekabet Piyasasının Özellikleri Tam rekabet piyasası ile monopol piyasası arasında yer alan ve gerçek hayatta en çok görülen bir piyasa türüdür. Bir kısım özellikleri

139 İsmet Daşdemir tam rekabet piyasasına bir kısım özellikleri de monopol piyasasına benzemektedir. Monopollü rekabet piyasasında aynı malı üreten tek bir firma yerine, mal farklılaştırması yapan ve dolayısıyla aralarında rekabet bulunan firmalar yer almaktadır. Bu piyasaya tekelci rekabet piyasası da denilmektedir. Monopollü (tekelci) rekabet piyasasının başlıca özellikleri veya varsayımları şunlardır: 1. Satıcı ve alıcı sayısı çoktur. Monopollü rekabetin bu özelliği tam rekabet piyasasına benzemektedir. Ancak bu piyasada satıcılar (firmalar) birbirlerinin kararlarından az veya çok etkilendikleri ve mal farklılaştırması yaparak değişik fiyatlar uygulayabildikleri için, tam rekabetteki kadar firma sayısı çok değildir. Diğer yandan alıcı sayısı tam rekabetteki gibi çok sayıdadır. 2. Mallar homojen değildir. Aynı ihtiyaca cevap veren mallar firmalar tarafından mal farklılaştırılması yapılarak sunulmaktadır. Dolayısıyla firmalar belirli bir monopol gücüne sahiptir. Diğer yandan mallar, tam rekabetteki kadar olmasa da, az veya çok birbirlerinin yerine ikame edilebilmektedir. Bu nedenlerden dolayı firmanın karşılaştığı talep eğrisi, pür monopol koşullara göre esnekliği daha yüksek olan piyasa talep eğrisidir. 3. Piyasaya girişler ve çıkışlar serbesttir. Bu konuda herhangi bir yasal veya fiili engel yoktur. İsteyen firma istediği alanda iş kurabilir ve mal üretip satabilir. 4. Piyasada saydamlık yoktur. Alıcılar piyasadaki tüm işlemler hakkında tam bir bilgiye sahip değildir. Bu yüzden alıcıları yönlendirmede mal farklılaştırması, tanıtım ve reklam önemli bir araçtır. Dolayısıyla firmanın satış miktarı, büyük ölçüde mal farklılaştırması, tanıtım ve reklam gücüne bağlıdır. Bu nedenle mal farklılaştırması ve rekabet (tanıtım, reklam vb.) giderleri firmanın maliyetleri içinde önemli bir paya sahiptir Monopollü Rekabette Kısa Dönem Denge Monopollü rekabette her rekabetçi firma sattığı malın fiyatını belirli oranda kontrol etme gücüne sahip olduğu ve az veya çok malların birbirinin yerine ikamesi söz konusu olduğu için, karşılaştığı talep eğrisi, pür monopol koşullara göre esnekliği daha fazla olan piyasa talep eğrisidir. Monopollü rekabet piyasasında firma maliyetlerinin yapısı tam rekabet ve monopol piyasalarıyla aynı 126

140 Fiyat Teorisi olmasına karşın, gelirlerinin yapısı monopolcü firmaya benzemektedir. Dolayısıyla monopollü rekabet piyasasında kısa dönem firma dengesi, monopol piyasasına benzer şekilde MM eğrisi ile MG eğrisinin kesiştiği noktada oluşmaktadır (Şekil 9.9). M G P MM P 1 M 1 0 D Q 1 E B MG Şekil 9.9. Monopollü Rekabette Kısa Dönem Denge. Buna göre denge koşulu MG=MM olmaktadır. MG ve MM eğrilerinin kesiştiği noktadan T eğrisine çizilen doğrunun Y eksenine dik indirilmesiyle denge fiyatı (P 1 ) ve X eksenine dik indirilmesi suretiyle de denge üretim miktarı (Q 1 ) bulunur. Firmanın toplam geliri P 1 DQ 1 0 alanı kadar, toplam maliyeti M 1 EQ 1 0 alanı kadar ve P 1 DEM 1 taralı alanı aşırı kâr alanı olarak ortaya çıkmaktadır. Görüldügü gibi monopollü rekabette denge fiyatı daima MG ve MM den büyüktür ve denge OM nin henüz minimum olmadığı azalan aşamasında oluştuğu için üretim maliyeti yüksektir. Mopollü rekabet piyasasında kısa dönem firma ve sektör dengesi aynıdır Monopollü Rekabette Uzun Dönem Denge Kısa dönemde aşırı kâr olması nedeniyle uzun dönemde piyasaya yeni firmalar girmektedir. Piyasaya yeni giren her firma bir kısım alıcıları kendisine çekerek, öteki firmalara yönelik talebin azalmasına neden olmaktadır. Bir taraftan piyasadaki toplam arzın artması diğer taraftan firmalara yönelik talebin azalmasıyla, yani talep eğrisinin sola doğru kayması (T 1 den T 2 ye) ile birlikte, fiyatlar uzun dönem ortalama maliyete eşit oluncaya kadar düşmektedir (P 1 den P 2 ye). Böylece uzun dönemde firma ve sektör dengesi MM=MG ve P=UOM olduğu üretim düzeyinde gerçekleşmekte ve aşırı kâr alanı ortadan kalkmaktadır (Şekil 9.10). Firma P=UOM oluncaya kadar sektörde kalmaya ve üretime devam edebilmektedir. 127 OM T=OG Q

141 İsmet Daşdemir Uzun dönemde firma Q 2 kadar üretecek ve P 2 fiyatından satacaktır. P 2 den daha düşük bir fiyat, firmanın zarar etmesine ve piyasadan çekilmesine neden olacaktır. Ayrıca monopollü rekabette uzun dönemde denge fiyatı MG ve MM den büyüktür ve UOM nin henüz minimum olmadığı noktada denge oluştuğu için üretim maliyeti yüksektir. M G P MM UOM P 2 D T 1 0 Q 2 MG Şekil Monopollü Rekabette Uzun Dönem Denge Monopollü Rekabet ve Tam Rekabet Piyasalarının Karşılaştırılması Her iki piyasa türünde kısa dönemde aşırı kârlar söz konusu olduğu halde, uzun dönemde aşırı kârlar ortadan kalkmaktadır. Bu nedenle her iki piyasanın uzun dönemde karşılaştırılması daha faydalı olacaktır. Bu karşılaştırmayı yapabilmek için daha önce tam rekabet için verilen uzun dönem dengesi (Şekil 9.4) ile monopollü rekabette ilişkin uzun dönem dengesi (Şekil 9.10), Şekil 9.11 de birlikte gösterilmiştir. Buna göre her iki piyasa modelinin birlikte kaşılaştırılması suretiyle aşağıdaki sonuçlara ulaşılmış, böylece monopollü rekabet piyasasının fayda ve sakıncaları ortaya konulmaya çalışılmıştır: 1. Tam rekabet piyasasında denge fiyatı ve miktarı UOM eğrisinin minimum olduğu B noktasında gerçekleşirken, monopollü rekabette UOM nin henüz minimum olmadığı azalan aşamasındaki D noktasında gerçekleşmektedir. Dolayısıyla monopollü rekabette tam rekabete göre hem az miktarda ve pahalı üretim yapılmakta, hem de yüksek fiyattan satılmaktadır. T 2 Q 128

142 Fiyat Teorisi P M MM P M MM UOM UOM P 0 B MG=P 0 P 2 P 0 D B 0 (a) Q 0 Q Q 2 MG Q 0 T=OG Şekil Uzun Dönemde Tam Rekabet (a) ve Monopollü Rekabet (b) Piyasalarının Karşılaştırılması. 2. Monopollü rekabette Q 0 -Q 2 kadar kullanılmayan kapasite sorunu vardır. Monopollü rekabette UOM minimum olmadan, yani az ve pahalı üretim yapıldığı için firmalar eksik kapasite ile çalışmaktadır. Eksik kapasite ve yüksek fiyat kaynak dağılımına ve etkili kullanımına olumsuz yönde etki yapmaktadır. 3. Uzun dönemde aşırı kârlar ortadan kalktığı için, monopollü rekabet piyasasının gelir dağılımını bozucu etkisi söz konusu değildir. Ancak, mopollü rekbette tam rekebete göre daha az üretim düzeyinde ve yüksek fiyatla dengeye gelindiği için, toplumsal refah olumsuz yönde etkilenmektedir. 4. Mopollü rekbatte mal farklılaştırması, tanıtım, reklam vb. amaçlarla yapılan rekabet giderleri firmanın maliyetleri içinde önemli bir paya sahipken, tam rekabette bu tür giderler söz konusu değildir ve mallar minimum maliyetle üretilmektedir. Bu tür giderler daha çok firmaların kendilerine bağımlı bir alıcı kitlesi oluşturmak amacıyla yapıldığı için, israf olarak görülmektedir. 5. Monopollü rekabet piyasasında firmalar arasındaki rekabet, mal farklılaştırılması ve tüketici taleplerine uygun özelliklerde mal üretilmesi gayretleri teknolojij yenilikleri beraberinde getirmektedir. (b) Q 129

143 İsmet Daşdemir 130

144 BÖLÜM 10 ÜRETİM FAKTÖRLERİ FİYAT ANALİZİ Faktör Piyasası Mal ve hizmet piyasalarından farklı olarak, üretim faktörlerinin alınıp satıldığı piyasalara veya ortamlara faktör piyasası denilmektedir. Üretim faktörlerinin fiyatları, faktör arzına ve faktör talebine bağlı olarak faktör piyasalarında oluşmaktadır. Üretim faktörlerinin fiyatları bir taraftan girişimcinin maliyetlerini oluştururken, diğer taraftan faktör sahiplerinin gelirlerini oluşturmaktadır. Bu nedenle üretim faktörlerinin fiyatlarının bilinmesi; gelir dağılımı (bölüşüm), üretim faktörlerinin sektörler arasında dağılımı ve en uygun teknolojinin seçimi (optimum faktör bileşimi) açılarından önem taşımaktadır Faktör Talebi Faktör Talebinin Özellikleri Üretim faktörlerinin fiyatının belirlenmesi için öncelikle söz konusu üretim faktörüne yönelik talebin oluşması gerekmektedir. Üretim faktörünün talebi ise, söz konusu faktörün kullanıldığı mal veya hizmetin talebine bağlıdır. Dolayısıyla mallara yönelik talep düzeyi, bu malların üretiminde kullanılan faktörlerin talep düzeyini de etkilemektedir. Buna göre faktör talebi, mal veya hizmet talebine bağlı olarak bir türev talep veya dolaylı taleptir. Faktör talebi; başta faktörün kendi fiyatı olmak üzere, faktörün kullanıldığı malın talep düzeyinden, faktörün verimliliğinden, faktörler arasında ikame olanaklarından ve diğer üretim faktörlerinin fiyatlarından etkilenmektedir. Buna göre faktörün fiyatı azaldıkça, faktörün kullanıldığı malın talep düzeyi ve faktörün verimliliği 131

145 İsmet Daşdemir arttıkça faktör talebi de artmaktadır. Ayrıca faktörler arasında ikamenin olması halinde diğer faktörlerin fiyatındaki artış veya azalış da faktörün talep düzeyini etkilemektedir Faktör İstihdam Kararının Oluşturulması Üretici firma hangi faktörden ne kadar talep edeceğine karar verirken veya faktör istihdam kararını oluştururken öncelikle faktörlerin fiyatını ve verimliliğini dikkate almaktadır. Bunun için üretici firma kâr maksimizasyonu açısından faktörün fiyatı (veya marjinal maliyeti) ile faktörün marjinal parasal üretimini (verimini) karşılaştırmaktadır. Üretici firmanın tek faktör veya çok faktör talep etmesine göre de faktör istihdam kararının nasıl oluşturulduğu aşağıda açıklanmıştır: 1. Tek Faktör İçin Faktör İstihdam Kararı: Tek üretim faktörünün söz konusu olması halinde, firmanın ne kadar faktör talep edeceğini veya faktör istihdam kararını nasıl oluşturucağını açıklamak amacıyla Şekil 10.1 verilmiştir. Burada faktörün fiyatı veya marjinal maliyeti (P f ) ile faktörün marjinal parasal üretim (MPÜ) eğrileri aynı grafikte gösterilmiştir. MPÜ P f MPÜ MPÜ=P f P f Faktör Fiyatı D 0 MPÜ>P f Şekil Tek Faktör İçin Faktör İstihdam Kararının Oluşturulması. Faktör piyasalarında tam rekabet koşullarının geçerli olduğu varsayımı altında, piyasada oluşan faktör fiyatları (P f ) üretici firma için sabit ve veridir. Dolayısıyla firmanın karşılaştığı faktör arz eğrisi X eksenine parelel olacaktır. Yani üretici firma sabit bir fiyattan istediği kadar faktör satınalabilecektir. Faktör fiyatı, aynı zamanda Q 0 Faktör Miktarı 132

146 133 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi faktörün marjinal maliyeti olup, ek bir birim faktör istihdam edilmesiyle firmanın toplam maliyetinde görülen artış miktarıdır. Diğer yandan üretimde kullanılan her bir faktörün marjinal parasal üretim (MPÜ) değerlerinin de ayrı ayrı saptanması gerekmektedir. Bunun için daha önce azalan verim yasası (Bölüm 7.2.1) ve optimal faktör bileşimi (Bölüm 7.3.1) bölümlerinde açıklandığı gibi, tüm faktörlerin sabit, sadece bir faktörün değişken olduğu varsayımı altında her bir faktör için verimlilik analizleri yapılmaktadır. Buna göre her bir faktör için bulunan marjinal fiziki üretim (MFÜ) değerleri, yine tam rekabet koşullarında oluşan mal fiyatlarıyla çarpılmak suretiyle marjinal parasal üretim (MPÜ) değerlerine ulaşılmaktadır. MPÜ, ek bir birim faktörün üretimde kullanılması sonucu, firmanın toplam gelirinde görülen artış miktarıdır, yani faktörün marjinal geliridir. MPÜ eğrisi, azalan verim yasasının etkisiyle önce hızlı bir artış göstererek maksimuma ulaşmakta ve daha sonra azalan bir seyir izlemektedir. Buna göre kâr maksimizasyonu açısından üretici firma faktörün fiyatı (P f ) ile faktörün marjinal parasal üretimini (MPÜ) karşılaştıracak ve MPÜ>P f olduğu sürece faktör talep (istihdam) edecektir. MPÜ>P f olması faktörün marjinal parasal verimin, marjinal maliyetinden daha yüksek olduğu anlamındadır. Üretici firma en fazla MPÜ=P f olana kadar faktör talep edecektir. Bu durum faktörün marjinal maliyeti ile marjinal gelirinin eşit olduğunu gösterir. MPÜ=P f eşitliğinin sağlandığı D noktasında firma kârını maksimum kılacak ve Q 0 kadar faktör istihdam ederek dengeye gelmiş olacaktır. MPÜ<P f olması halinde ise firma zararla kaşılaşacaktır ve faktör talep etmeyecektir. Dolayısıyla sadece bir faktörün istihdam edildiği varsayımı altında, faktör istihdan kararının koşulu; MPÜ=P f olmaktadır. (10.1) Dikkat edilirse MPÜ eğrisi, aynı zamanda firmanın faktör talep eğrisidir. Çünkü diğer koşullar sabitken faktör fiyatının düşmesiyle, talep edilen faktör miktarının artacağını veya faktör fiyatının artmasıyla talep edilen faktör miktarının azalacağını göstermektedir. Yani talep yasasına uygun biçimde, faktörün fiyatı ile talep miktarı arasında negatif bir ilişki vardır. Diğer yandan P f sabitken, faktörün verimliliğinin artması halinde MPÜ eğrisi sağa doğru kayacak ve talep edilen faktör miktarı artacaktır. Piyasanın faktör talep eğrisi ise, piyasadaki bütün firmaların faktör taleplerinin yatay olarak toplanması suretiyle elde edilir.

147 İsmet Daşdemir 2. Çok Faktör İçin Faktör İstihdam Kararı: Üretici firma, n sayıda faktörü talep etmesi ve faktörlerin birbirlerinin yerine ikame edilebilir olması halinde, faktörlerin marjinal parasal üretim değerlerinin fiyatlarına bölümünü (MPÜ/P f ) eşit kılacak şekilde bir davranış içinde olacaktır. Böylece hangi faktörden ne kadar talep edeceğine ve dolayısıyla optimal faktör bileşiminin ne olacağı sorusuna cevap vermiş olacaktır. Esasen bu sorunun cevabı 7.3. Üretim Teknolojisinin Belirlenmesi bölümünde verilmiştir. Dolayısıyla n sayıda üretim faktörüne ilişkin marjinal parasal üretimlerin MPÜ 1, MPÜ 2, MPÜ n ve bunların fiyatlarının P 1, P 2,, P n olması halinde, firmanın faktör istihdamı kararının veya optimal faktör bileşiminin koşulu; MPÜ P 1 1 MPÜ P 2 2 MPÜ n =1 olmaktadır. (10.2) P n Bu eşitliğin sonucu ne kadar yüksekse, üretim faktörlerinin marjinal verimleri veya üretime yaptıkları nispi katkıları da o kadar yüksektir. Ancak sonucun 1 e eşit olması faktörlerin marjinal parasal üretimlerini fiyatlarına ya da marjinal gelirlerini marjinal maliyetlerine eşitleyen (MPÜ=P f ) ve aynı zamanda azami kârı veren bir denge durumudur Faktör Arzı Faktör fiyatlarının oluşması için, faktör talebi yanında faktör arzının da bilinmesi gerekmektedir. Faktör arzı, belirli bir dönemde çeşitli fiyatlardan satılmak istenen üretim faktörü miktarıdır. Faktör arzı firma, sektör ve tüm ekonomi için farklı yapıda olup, firma, sektör ve tüm ekonomi için faktör arz eğrileri Şekil 10.2 de verilmiştir. P f Firma Sektör Tüm Ekonomi A A A 0 T T T Faktör Miktarı Şekil Firma, Sektör ve Tüm Ekonomi İçin Faktör Arzı. 134

148 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi Buna göre yukarıda da ifade edildiği gibi, tam rekabet piyasasındaki bir firma piyasa fiyatı düzeyinde sonsuz esnekliğe sahip bir faktör arz eğrisi ile karılaştığı halde, ekonominin tümü açısından inelastik bir arz eğrisi söz konusudur. Çünkü ekonomide üretim faktörlerinin (toprak, emek, kapital vb.) miktarı ve dolayısıyla arzları sınırlıdır. Sektörler için de yarı esnek bir arz eğrisi söz konusudur. Diğer yandan firma, sektör ve tüm ekonomi fiyatın azalan bir fonksiyonu şeklinde aynı talep eğrisine sahiptir (Şekil 10.2) Üretim Faktörleri ve Fiyatları Üretim faktörlerinin fiyatları bir tarftan firma maliyetlerini, diğer taraftan faktör sahiplerinin gelirlerini oluşturmaktadır. Bu nedenle faktör fiyatlarının bilinmesi pek çok açıdan gerekli ve önemlidir. Normal olarak faktör fiyatları, faktör arzı ile faktör talebinin karşı karşıya geldiği faktör piyasalarında oluşmaktadır. Dolayısıyla faktör fiyatları, piyasaların ve üretim faktörlerinin özelliklerine göre farklılık gösterebilmektedir. Burada üretim faktörlerinin (toprak, emek, kapital, girişim) özellikleri ve faktör piyasalarında tam rekabet koşullarının bulunduğu varsayımı dikkate alınarak, üretim faktörlerinin fiyatlarının nasıl oluştuğu aşağıdaki gibi ayrı ayrı açıklanmıştır Toprak ve Rant Bölüm 4.6 da da ifade edildiği gibi ekonomide toprak denilince; doğanın üretim için sağladığı bütün olanaklar (toprak, ormanlar, madenler ve diğer yeraltı kaynaklar, akarsular, göller, denizler, iklim, güneş enerjisi vb.) anlaşılmaktadır. Toprağın en önemli özellikleri miktarının kıt olması, çoğaltılamaması, heterojen yapıda olması ve başka yere taşınamamasıdır. Bu nedenle tüm ekonomi açısından arz esnekliği sıfır olan bir üretim faktörüdür. Toprak faktörünün doğadaki orijinal haliyle belirli bir süre üretimde kullanılması karşılığında yapılan ödemeye veya toprağın gelirine (fiyatına) rant denilmektedir Rantın Ortaya Çıkış Nedenleri Rant, herhangi bir toprağın üretimde kullanılması sonucu elde edilen toplam gelirden, bu gelirin elde edilmesi için kullanılan öteki faktörlerin karşılıklarının (ücret, faiz vb.) düşülmesi suretiyle bulunmaktadır. Yani rant, hiç emek ve sermaye sarfedilmeden sadece 135

149 İsmet Daşdemir toprağın özelliklerine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla rantın ortaya çıkış nedenleri şunlardır: 1. Toprağın kıt oluşu, 2. Toprağın verimliliği, 3. Toprağın pazara olan uzaklığı. Eğer toprak, dünya nüfusunun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kadar bol olsaydı, rant söz konusu olmazdı. Ancak kıt olduğu için rant ortaya çıkmıştır. Toprağın kıtlık düzeyine bağlı olarak ortaya çıkan rant düzeyleri Şekil 10.3 de gösterilmiştir. Bu şekilde A doğrusu dünyadaki toprak arzını, T 1, T 2, T 3, eğrileri ise çeşitli dönemlerdeki toprak talebini göstermektedir. Belki dünya nüfusunun az olduğu zamanlarda kıtlık henüz oluşmadığı için, T 1 talebi karşısında bazı toprakların rantı söz konusu değildi. Ancak nüfus artışı vb. nedenlerden dolayı, kıtlığın derecesine bağlı olarak T 2, T 3 talepleri karşısında giderek artan rant düzeyleri (R 2, R 3, ) ortaya çıkmıştır. Toprağın Fiyatı (Rant) A R 3 T 3 R 2 T 1 0 Q 0 T 2 Toprağın Miktarı Şekil Kıtlığa Bağlı Olarak Rantın Gelişimi. Benzer şekilde verimliliği yüksek olan ve pazara yakın olan toprakların rantı, verimsiz ve pazara uzak topraklardan daha büyüktür. Rantın büyük çıkması; toprağın verimli, pazara yakın ve düşük maliyetle üretim yapılabilecek bir toprak olduğunu gösterir Diferansiyel ve Mutlak Rant Toprakla ilk ilgilenenler Fizyokratlar olmuştur. Klasik iktisatçılardan David Ricardo ise diferansiyel ve mutlak rant kavramlarını geliştirmiştir. 136

150 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi Topraklar arasındaki nitelik (verimlilik, pazara uzaklık vb.) farklarından kaynaklanan rantlara, diferansiyel (farklılık) rant denir. Yani marjinal veya en kötü durumdaki (pazara uzak, verimsiz) toprakların rantı ile iyi durumda olan toprakların rantı arasındaki farktır. David Ricardo diferansiyel rantın açıklanmasında; azalan verim yasasının, nüfus artışına paralel olarak giderek daha az verimli topraklarda üretim yapılmasının ve piyasalarda tek fiyatın geçerli olduğunu temel varsayımlar olarak kabul etmiştir. Marjinal durumdaki bir topraktan elde edilen toplam gelirden öteki faktörlere (emek, sermaye vb.) yapılan ödemeler düşüldükten sonra kalan artık pay (rant) sıfır ve çok düşük düzeyde iken, bu pay toprakların niteliklerine bağlı olarak değişik düzeylerde diferansiyel rant olarak ortaya çıkmaktadır. İşte marjinal veya en kötü durumda olan topraklarda oluşan ranta mutlak rant denilmektedir. Mutlak rant toprağın ihtiyaçlara göre kıt olmasından kaynaklandığı için, buna kıtlık rantı da denilmektedir Emek ve Ücret Emek, mal ve hizmet üretmek amacıyla harcanan fiziksel ve zihinsel insan gücüdür. Buna göre bedensel güce ve zihinsel bilgiye bağlı çalışmalar ile profesyonel yöneticilik emek tanımı içerisinde yer aldığı halde, girşim yetenekleri yer almaz. Emek, çalışanın (işçinin) özelliklerine bağlı, hareketliliği az olan ve depo edilemeyen bir üretim faktörüdür. Emeğin belirli bir süre üretimde kullanılması karşılığında aldığı paya ücret veya emeğin fiyatı denir. Ücret, firma açısından bir maliyet unsuru iken, emek sahibi açısından bir gelirdir. Ücretin satın alma gücü dikkate alınarak, nomimal ücret ve reel ücret kavramlarından bahsedilebilir. Nominal ücret; işçiye emeği karşılığında yapılan parasal (nakdi) ödemeyi gösteriken, reel ücret; nominal ücretin mal ve hizmet satın alma gücünü göstermektedir. Piyasadaki fiyat hareketliliğinden arındırılmış olan reel ücret, işcinin gerçek ücretidir. Nominal ücret ile reel ücretin ilişkisini belirlemede fiyat endekslerinden yararlanılır. Buna göre; NominalÜcret Reel Ücret= x100 Fiyat Endeksi (10.3) 137

151 İsmet Daşdemir eşitliği kullanılır. Böylece reel ücret, enflasyondan arındırılmış ve belirli bir baz yıla indirgenmiş gercek ücrettir Emek Arzı ve Talebi Serbest piyasa koşullarında ücret, emek arzı ile emek talebine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle emek arzının ve emek talebinin özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Emek arzı denince bireysel emek arzı ve piyasa emek arzından bahsetmek mümkündür. Bireysel emek arzı, diğer koşullar sabitken işcinin belirli ücret düzeyleri karşısında çalışma istek ve yeteneğini göstermektedir. Bireysel emek arzı başta ücret olmak üzere, işin cinsine ve özelliklerine (süreklilik, güvenirlik, yoruculuk, saygınlık vb.), işcinin çalışma istek ve gücüne, yaşam tarzına vb. faktörlere bağlıdır. Bireysel emek arzının ücret artışları karşısında gelişimi Şekil 10.4 de verilmiştir. Buna göre ücret artışları karşısında emek arzı iki tür etki yaratmaktadır. Bunlar; ikame etkisi ve gelir etkisidir. Bu iki tür etki tersine dönen emek arz eğrisinin oluşmasına neden olmaktadır. Ücret (W) Gelir Etkisi w 2 w 1 0 q 1 q 2 Miktar (Q) (Çalışma Süresi) İkame Etkisi Şekil Tersine Dönen Emek Arz Eğrisi. Emek sahibi, başlangıçta ücret artışları karşısında emek arz miktarını (veya çalışma süresini) artırarak, yani boş vakitlerini çalışarak geçirerek 0-q 2 kadar ikame etkisi yaratmıştır. Yani işci w 1 ücret düzeyine kadar olan ücret artışlarına daha çok çalışarak cevap vermiştir. q 2 noktasına kadar ücret ile emek arz miktarı arasında 138

152 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi pozitif bir ilişki vardır ve bu noktaya kadar emek arz eğrisi artan eğimlidir. Ancak w 1 ücret düzeyinden sonra ücret artışları karşısında işci daha az çalışarak aynı geliri elde ettiğinden, ayrıca hem dinlenmeye hem de geliri harcamaya vakit ayırması gerektiğinden, ücret ile emek arzı arasında negatif bir ilişki söz konusu olmakta ve azalan bir emek arz eğrisi ortaya çıkmaktadır. Bu durumda w 1 ücret düzeyinin üstündeki ücretler işcinin daha az çalışmasına neden olmaktadır (Şekil 10.4). Burada ücretin w 1 de w 2 ye yükselmesi sonucunda çalışma süresinin veya emek arzının q 2 den q 1 e düşmesi gelir etkisinin bir sonucudur. Emek piyasalarında esasen emek arzının tersine dönmesini sağlayacak kadar yüksek ücretlere ulaşılmadığı için, azalan arz eğrisine pek rastlanmaz. Bu nedenle bireysel emek arz eğrisi de arz kanunu gereğince ücretin artan bir fonksiyonu şeklinde ifade edilmektedir. Piyasa emek arzı eğrisi ise, belirli ücret düzeylerinde bireysel emek arzlarının yatay olarak toplanması suretiyle elde edilir. Bir ekonomideki toplam (piyasa) emek arzı belirli ücretler karşısında çalışmak isteyenlerin oluşturduğu toplam işgücünü ifade eder. Toplam emek arzı, başta ücretler olmak üzere, ülkenin nüfusuna, nüfusun yaş ve cinsyet itibariyle dağılımına, çalışma çağındaki nüfusa, faal nüfusa, işcilerin çalışma istek ve yeteneklerine, çalışma sürelerine, sosyal kurumlara, ekonomik ve sosyal gelişmeye vb. faktörlere bağlıdır. Emek talebi, çeşitli ücretlerden istihdam edilmek istenen emek miktarıdır. Emek talebi üretici firmalar tarafından oluşur ve ücretin belirlenmesinde önemli rol oynar. Ücret, fimanın işgücü maliyetini oluşturduğu için, emek talebi ücretin azalan bir fonksiyonudur. Bölüm 10.2 de de açıklandığı gibi, firmanın bir üretim faktörü olan emek talebi, büyük ölçüde emeğin marjinal verimliliğine bağlıdır. Emeğin marjinal verimliliği marjinal maliyetinden büyük olduğu sürece emek talep edilir. Emeğin verimliliği başta emek sahibinin zihinsel ve fiziksel yeteneği, bilgisi ve becerisi, çalışma azmi ve iradesi olmak üzere, doğal koşullardan, ekonomik ve sosyal gelişmişlik düzeyinden, işbölümü ve işyeri koşullarından, teknolojik bilgi seviyesinden, sosyal güvenlik mevzuatı ve diğer yasalardan etkilenmektedir. Piyasa emek talebi de belirli ücret düzeylerinde firmaların emek talep miktarlarının yatay olarak toplanması suretiyle elde edilir. 139

153 İsmet Daşdemir Piyasalara Göre Ücret Klasik liberalizme göre, tam rekabet piyasasında hiçbir müdahale olmaksızın emek arzı ile emek talebinin birbirine eşit olduğu, ya da emek arz ve talep eğrilerinin kesiştiği noktada piyasa denge ücreti (W 0 ) ve denge istihdam düzeyi (N 0 ) oluşmaktadır (Şekil 10.5). W 0 ücret düzeyi işciler ve işverenler için veridir. Hiçbir işveren W 0 ücretinin altına işci çalıştıramayacak ve hiçbir işçi W 0 ücretinin üstünde iş bulamayacaktır. W 0 denge ücretinin üstünde uygulanacak bir ücret işçiler arasında, altında uygulanacak bir ücret ise işverenler arasındaki rekabet sonucunda tekrar W 0 seviyesine gelecektir. Dolayısıyla tam rekabet koşullarında çalışmak isteyen herkes iş bulacak ve istek dışı işsizlik olmayacaktır. Ücret (W) A W 2 W 0 W 1 T 0 Emek Miktarı N 1 N 0 N 2 (N) Şekil Tam Rekabet Emek Piyasasında Denge. Herhangi bir nedenle (işci sendikaları, asgari ücret politikaları vb.) W 0 ücretinin üstünde bir ücret (örneğin W 2 ) uygulaması varsa ve bunun W 0 denge ücreti seviyesine düşmesi engelleniyorsa, emek piyasasında eksik rekabet koşulları var demektir. Bu durumda N 2 kadar emek arzına karşılık N 1 kadar emek talep edilmekte ve N 2 -N 1 kadar arz fazlası, yani işsizlik veya eksik istihdam söz konusudur. Bunun aksine, herhangi bir nedenle W 0 denge ücretinin altında W 1 ücreti uygulanırsa, emek talebi N 2 ve emek arzı da N 1 kadar olacaktır. Bu durumda N 2 -N 1 kadar emek talebi fazlası olacak, buna karşılık emek arzı azalacak, durgunluk olacak ve firmalar ücretleri W 0 denge ücreti seviyesine kadar yükselteceklerdir. Aslında emeğin homojen olmamasından ve firmaların farklı verimliklere sahip olmalarından dolayı, emek piyasalarında denge 140

154 141 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi ücreti belirli bir aralık içerisinde oluşmaktadır. Denge ücretinin üst sınırı, emeğin marjinal verimliliğine bağlıdır. Alt sınırı ise yasalarla, gelenek ve göreneklerle belirlenmektedir Kapital ve Faiz Kapital (Sermaye), insan tarafından üretilmiş ve tekrar üretimde kullanılan mallardır veya servetin üretimde kullanılan bölümüdür. Dolayısıyla orijinal olmayan ve kendiliğinden harekete geçmeyen pasif bir üretim faktördür. Kapital, öteki faktörlerin verimliliğini, üretimi ve toplumsal refahı artıran önemli bir faktördür. Kapitalin kaynağı, gelirin tüketilmeyen ve tasarruf edilen kısmıdır. Tasarrufların finansal varlıklara (ev, arazi, hisse senedi, tahvil, bankadaki para vb.) bağlanması, iktisatçı açısından kapital sayılmaz. Ancak bunların mal ve hizmet üreten, istihdam yaratan gerçek yatırımlarda kullanılması halinde iktisadi anlamda kapitalden bahsedilir. Kapitalin belirli bir süre kullanılması karşılığında yapılan ödemeye veya kapitalin gelirine (fiyatına) faiz denir. Kapitalin ödünç verilmesi veya başkası tarafından kullanılması karşılığında faiz oluştuğu gibi, bizzat sahibi tarafından kullanılması halinde de faiz oluşmaktadır. Ödünç verilen kapital karşılığında alınan faiz, kapital sahibi için bir gelir unsuru iken, ödünç alan için bir maliyet unsuru olmaktadır. Aynı şekilde kapitalin bizzat sahibi tarafından kullanılması halinde de faiz, sahibi için bir gizli maliyet unsurudur. Belirli bir dönemde 100 birim kapitalin kullanım karşılığına faiz oranı (haddi) denilir ve yüzde cinsinden ifade edilir. Tüm kapital kullanımlarında ortak ve tek bir faiz oranı yoktur. Çünkü faiz oranını etkileyen çeşitli faktörler vardır. Faiz oranı; sektörlere, risk veya belirsizlik derecesine, likiditeye, süreye ve enflasyona bağlı olarak değişmektedir. Bir yatırımın riski ne kadar büyükse, faiz oranı o kadar yüksektir. Likiditesi ne kadar küçük ise, faiz oranı da o kadar büyüktür. Süre kısaldıkça ve enflasyon oranı yükseldikçe faiz oranı da yükselmektedir. Pür faiz oranı ise kapitalin risksiz ve enflasyonsuz bir ortamdaki temel fiyatıdır Kapital Talebi ve Cari Faiz Oranı Sermaye piyasasında kapital arz ve talebine göre oluşan faiz oranına cari faiz oranı (i) denilmektedir. Girişimciler kapital talepleri

155 İsmet Daşdemir veya fon talepleri büyük ölçüde piyasada geçerli olan cari faiz oranından etkilenmektedir. Çünkü cari faiz oranı girişimciler için borçlanmanın maliyetini belirlemektedir. Bunun yanında girişimciler borçlanarak aldıkları kapitali ne derece etken kullandıklarını da bilmeleri gerekmektedir. Borçlanma maliyetine ve yatırımın gelirlerine dayanarak hesap yoluyla bulunan ve yatırımın kârlılığını gösteren bu faiz oranına da kapitalin marjinal etkenliği (r) denilir. Yani r, kapitalin borçlanma maliyeti ile kapitalin sağladığı gelirleri birbirine eşitleyen faiz oranıdır. Girirşimci kapital talep ederken ve yatırım kararı veriken i ile r yi karşılatırır. Eğer r i ise kapital talep edilir ve yatırım yapılır. Aksi halde yapılmaz. Ancak kısa dönemde r nin değişmediği varsayımı altında, girişmcinin kapital talebinin piyasadaki cari faiz oranına (i) bağlı olduğu açıktır. Dolayısıyla i nin yüksek olması halinde kapital talebi az, düşük olması halinde çok olacaktır. Böylece kapital talebi (T k ) ve yatırım kararı i nin azalan (negatif) bir fonksiyonu olarak ortaya çıkmaktadır (Şekil 10.6) Kapital Arzı ve Denge Faiz Oranı Yatırımların finansmanında kullanılan kapitalin veya fonların ana kaynağı tasarruflardır. Tasarruflar ve yatırımlar cari faiz oranına karşı duyarlıdır. Cari faiz oranı (i) arttıkça tasarruflar artmakta, buna karşılık yatırımlar azalmaktadır. Yani tasarruflar ve dolayısıyla kapital arzı (A k ) i nin artan, yatırımlar veya kapital talebi (T k ) ise i nin azalan bir fonksiyonudur. Denge faiz oranı (i 0 ) ise, kapital arzı (tasarruf) ile kapital talebinin (yatırım) eşitlendiği noktada oluşmaktadır (Şekil 10.6). Faiz Oranı (i) A k i 0 T k 0 M 0 4 Şekil Denge Faiz Oranı. 142 Kapital Miktarı (M)

156 143 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi Tam rekabet piyasalarında denge faiz oranının oluştuğu bu noktada, tasarruflar (S) ile yatırımlar (I) birbirine eşittir. Herhangi bir nedenle i nin düşmesi, kapital talep edenler arasında veya i nin yükselmesi, tassarruf yapanlar ve kapital arz edenler arasında rekabet yaratacak ve tekrar i 0 düzeyinde denge faiz oranı oluşacaktır. Diğer yandan eksik rekabet koşullarında devletin ekonomiye müdahale araçlarından birisi de faiz oranıdır. Ekonomik kalkınma ve istikrar için cari faiz oranının tasarrufları hızlandıracak kadar yüksek, fakat yatırımcıları caydırmayacak veya maliyetlerini fazla yükseltmeyecek kadar düşük tutulması gerekmektedir Girişim ve Kâr Girişim hangi maldan, ne kadar ve nasıl üretileceğine karar veren, bunun için öteki üretim faktörlerini tedarik ve organize eden, etkin kullanımlarını sağlayan, yeni iş olanakları yaratan ve bu çalışmalarından doğacak belirsizlik riskini üstlenen aktif bir üretim faktörüdür. Girişim işlevini üstlenmiş gerçek ve tüzel kişiye veya kişiliklere girişimci denir. Girişim faktörü insana özgü bilgi, beceri, deneyim, yaratıcılık vb. kişisel yeteneklerin bir bütünüdür, devredilemez ve öteki üretim faktörleri gibi piyasada alınıp satılamaz, dolayısıyla piyasada fiyatı oluşmaz. Ancak girişimcinin üretimin tüm risklerini üstlenmesi, üretim faktörlerini organize etmesi, yeni buluşlar yaratması vb. yetenekleri karşılığında sağladığı gelire kâr denir. Bu nedenle profesyonel yönetici ile girişimci arasında fark vardır. Yönetici emeğinin karşılığında ücret elde ettiği halde, girişimci faaliyetleri karşılığında kâr elde etmektedir. Girişimcinin amacı en yüksek kâr elde etmektir. İyi bir girişimci çok kâr elde ettiği halde, kötü bir girişimci zararla karşılaşabilir. Yani girişim bir risk işidir ve kişisel yeteneklere bağlıdır. Dolayısıyla girişimcinin geliri olan kâr, kapitalist ekonomik sistemde riskin ve kişisel yeteneklerin karşılığı olup, üretime yön veren önemli bir motivasyon aracıdır Kârın Özellikleri Kâr, toplam gelirden toplam giderler düşüldükten sonra hesap yoluyla bulunan artık bir gelirdir. Bakış açısına göre üç tür kârdan bahsedilebilir: Muhasebe Kârı, Ekonomik Kâr ve Normal Kâr.

157 İsmet Daşdemir Muhasebe kârı; toplam gelirden açık maliyetler düşülmek suretiyle bulunur. Ekonomik kâr; toplam gelirden açık ve gizli maliyetlerin toplamının düşülmesi suretiyle bulunur. Normal kâr ise, girişimciyi üretimde tutabilmek için gerekli olan asgari getiri veya ödemedir. Yani bir üretim faktörü olan girişimin üretimden alması gereken paydır ve aynı zamanda bir maliyet öğesidir. Buna karşılık ekonomik kâr, normal kârı da içine alan ve bütün üretim faktörlerinin paylarından sonra kalan net bakiye olmaktadır. Ekonomik kârın başlıca özellikleri şunlardır: 1. Belirsiz bir gelirdir: Serbest piyasa ekonomisinde öteki üretim faktörlerinin fiyatları (rant, ücret ve faiz) piyasada oluştuğu halde, kâr piyasada oluşmaz. Ancak bir üretim sürecinin sonucunda toplam gelirden toplam gider düşülerek bulunur. Bu nedenle belirsiz bir gelirdir. 2. Bağımsız bir gelirdir: Her ne kadar ekonomide A. Marshall a kadar girişimci ile kapitalin aynı kişide bir araya geldiğinden ve üç üretim faktöründen (toprak, emek, kapital) söz edilmiş ise de, bugün için girişim kendine özgü önemli bir üretim faktörü kabul edildiği için, kâr öteki üretim faktörlerinin gelirlerinden bağımsızdır. 3. Diferansiyel bir gelirdir: Her girişimci aynı düzeyde kâr elde edemez. Girişimcilerin kişisel yeteneklerinin ve risk almalarının bir karşılığı olarak farklı kâr düzeyleri ortaya çıkmaktadır. İyi bir girişimci çok kâr elde ettiği halde, kötü bir girişimci zararla karşılaşabilir. Bu anlamda diferansiyel bir gelirdir Kârın Nedenleri (Kâr Teorileri) Kârın orataya çıkış nedenlerini açıklamak amacıyla çeşitli çeşitli teoriler geliştirilmiş ve bazı görüşler ileri sürülmiştür. Klasik iktisatçılar, kâr ile faizi birleşik düşündükleri için bu konuda herhangi bir teorileri yoktur. Amerikalı iktisatçı F. H. Knight ( ) kârı, riske girmenin ve belirsizliğin bir kaşılığı olarak görmektedir. Girişimci birtakım faaliyetlerinin sonucunda ne olacağını bilmediği için, aslında riskle ve belirsizlikle karşı karşıyadır. Riskin ve belirsizliğin sonucunda zarar da olabilir. Dolayısıyla kâr, bu riskin ve belirsizliğin karşılığında girişimcinin sağladığı bir ödüldür. 144

158 Üretim Faktörleri Fiyat Analizi Alman ekonomisti V. Thünen kârın, külfetin bedeli olduğunu ileri sürmüştür. Girişimcinin geleceğe yönelik tahminleri, planları, üretimi yönledirmesi vb. etkinlikleri külfet gerektirdiğinden, kâr bu külfetin bedeli olarak ortaya çıkmaktadır. J. A. Schumpeter e göre kârın varlık nedenini, yeniliklere ve yaratıcılığa bağlamaktadır. Girişimcinin yeni bir mal üretmesi, yeni buluşları üretime uygulaması, yeni piyasalara yönelmesi, yeniden örgütlenmesi, yeni hammaddelerden yararlanması gibi ekomiye dinamizm kazandıran yenilikleri ve yaratıcılıkları karşısında kâr oluşmaktadır. Bu konuda bir başka görüş kârı, kişisel yeteneklerin (kalitenin) bir karşılığı olarak kabul eden görüştür. Aynı alanda çalışan girişimcilerin farklı düzeyde kâr elde etmelerinin nedeni, girişimcilerin kişisel bilgi, beceri, deneyim vb. yeteneklerinden kaynaklanmaktadır. İşte kâr bu yeteneklerin veya kalitenin karşılığıdır. K. Marx ve diğer sosyalist ekonomistlere göre, kâr kapitalist ekonomik sistemde işçilerin sömürülmesinden kaynaklanmaktadır. Sosyalist ekonomik sitemde kâr diye bir kavram yoktur. Kapitalist ekonomik sistemde işcinin yarattığı değer fazla, tükettiği değer ise azdır. Aradaki fark artık-değer olarak işciden sömürülerek alınmış bir paydır. 145

159 İsmet Daşdemir 146

160 BÖLÜM 11 MİLLİ GELİR ANALİZİ Buraya kadar verilen bilgiler, genel ekonomi, mikroekonomi ve faktör piyasalarına ilişkin konulardır. Mikroekonomi ile makroekonominin ilişkisi, benzerlikleri ve farklılıkları Bölüm de açıklanmıştır. Burada ekonominin tümünü birlikte ele alan makroekonominin konularına yer verilecektir. Bu kapsamda makroekonominin en önemli konularından olan milli gelir, para, enflasyon, istihdam, ekonomik büyüme ve kalkınma konuları ele alınacaktır Milli Gelir ve İlgili Kavramlar Milli geliri açıklayabilmek için öncelikle Gayri Safi Milli Hasıla ve Safi Milli Hasıla kavramlarının bilinmesi gerekmektedir Gayri Safi Milli Hasıla Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH); ulusal bir ekonomide ülke vatandaşlarının bir yıl içerisinde ürettikleri nihai mal ve hizmetlerin miktarının piyasa fiyatları ile çarpılıp toplanmasıyla bulunan değerdir. GSMH aşağıdaki özelliklere sahiptir: 1. GSMH belli bir dönemi, genellikle bir yılı temel almaktadır. 2. GSMH durağan değil, dinamik (akım) bir kavramıdır. 3. GSMH nın hesaplanmasında nihai mallar dikkate alınır. Ara mallar dikkate alınmaz. 4. GSMH, nihai malların piyasa fiyatları üzerinden hesaplanır. Piyasada fiyatlandırılmayan bir kısım nihai mal ve hizmetler de tahmin edilerek GSMH hesaplarına katılabilmektedir. Ayrıca GSMH yı üretimin her aşamasında yaratılan katma değerleri 147

161 İsmet Daşdemir toplamak suretiyle de hesaplamak mümkündür. (*) 5. GSMH hesaplanırken amortismanlar (aşınma ve eskime payı) düşülmez. 5. GSMH, üretimin ve gelirin dağılımı hakkında bilgi vermez. 7. GSMH ulusal bir ekonominin cari (kısa) dönemdeki brüt üretim gücünü göstermektedir. GSMH ile ilgili bir diğer kavram, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) kavramıdır. GSMH, ülke vatandaşlarının bir yıl içinde ürettikleri nihai mal ve hizmetlerin parasal değerini ifade ederken, GSYH vatandaş ayrımı yapılmaksızın o ülkenin sınırları içerisinde üretilen nihai mal ve hizmetlerin parasal değerini ifade etmektedir. Yani GSYH ya yurt dışında çalışan vatandaşların ülkeye gönderdikleri faktör gelirleri eklenmek ve ülkede çalışan yabancıların kendi ülkelerine gönderdikleri faktör gelirleri düşülmek (Net Dış Alem Faktör Gelirleri) suretiyle GSMH bulunmaktadır. GSMH ülke vatandaşını esas alırken, GSYH ülke sınırlarını esas almakta ve ülkede faaliyet gösteren yabancıların ürettiği nihai mal ve hizmetleri de kapsamaktadır. Buna göre GSMH ile GSYH arasında aşağıdaki gibi bir ilişki vardır: GSMH = GSYH ± Net Dış Alem Faktör Gelirleri (11.1) Son yıllarda küreselleşme süreciyle makroekonomik analizlerde GSYH değerleri kullanılmaya başlanmıştır. Bununla beraber GSMH, ülkeleri karşılaştırmada ve makroekonomik analizlerde kullanılan hala önemli bir araçtır Safi Milli Hasıla GSMH yı oluşturan mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan sermaye, araç ve gereçlerdeki aşınma ve eskime payının (amortisman), GSMH dan çıkartılması suretiyle SMH ya ulaşılır ve şöyle formüle edilir: SMH = GSMH Amortismanlar (11.2) (*) İlerleyen bölümlerde her iki yöntemle GSMH nın hesabına ilişkin basit bir örnek verilmiştir. 148

162 149 Milli Gelir Analizi SMH bu haliyle ulusal bir ekonominin kısa dönemdeki net üretim gücünü veya net başarısını göstermektedir. Ancak amortisman hesabında izlenen yollar ülkelere göre farklı olduğu için, uluslararası karşılaştırmalarda daha çok GSMH veya GSYH dikkate alınır Milli Gelir SMH dan vasıtalı vergiler çıkartılmak suretiyle milli gelire (MG) ulaşılır ve şöyle formüle edilir: MG = SMH Vasıtalı Vergiler (11.3) Vasıtalı vergiler, bireylerin gelir ve servetlerinden araya bir araç (vasıta) sokmak suretiyle dolaylı yoldan alınan vergilerdir. Örneğin; katma değer vergisi (KDV) ve özel tüketim vergisi (ÖTV) vasıtalı birer vergidir. Vasıtalı vergiler üretim faktörlerinin gelirleriyle ilgili olmayıp, malın satış fiyatına dahil edilen devletin aldığı bir paydır. Dolayısıyla faktör fiyatlarıyla MG hesaplanmak istenirse, SMH dan vasıtalı vergilerin düşülmesi gerekmektedir. MG, bir yılda üretilen nihai mal ve hizmetlerin net değeri olup, ülke vatandaşlarının gelirini ve refah düzeyini açıklamada yararlı bir araçtır. Ekonomik gelişmenin en belirgin ve doğru ölçüsüdür. Servete göre refah düzeyini daha iyi temsil eder. Uluslararası karşılaştırmalar yapmaya olanak sağlar Kişisel Gelir ve Harcanabilir Kişisel Gelir GSMH dan amaortismanlar ve vasıtalı vergiler çıkarılarak bulunan MG, artık piyasa fiyatları üzerinden değil, faktör fiyatlarıyla ulusal üretimin değerini vermektedir. Ancak bu haliyle MG, kişilerin mutlak anlamda harcayabilecekleri bir gelir değildir. Bunun üzerinde bazı düzeltmeler (ekleme ve çıkarma) yapılarak, kişisel gelire ve harcanabilir kişisel gelire ulaşılır. Kişisel gelir; MG den dağıtılmayan şirket kârları, sosyal güvenlik ödemeleri ve kurumlar vergisi çıkartılarak, buna karşılık devletin yaptığı transfer ödemeler ile sübvansiyonlar eklenerek bulunur. Harcanabilir kişisel gelir ise; kişisel gelirden vasıtasız vergilerin çıkarılması suretiyle bulunur. Özetle aşağıdaki eşitlikler yazılabilir; Kişisel Gelir (KG)= MG - Dağıtılmayan Şirket Kârları - Sosyal Güvenlik Ödemeleri - Kurumlar Vergisi + Transfer Ödemeler + Sübvansiyonlar (11.4)

163 İsmet Daşdemir Harcanabilir Kişisel Gelir (HKG) = Kişisel Gelir - Vasıtasız Vergiler = Tüketim + Tasarruf (11.5) Vasıtasız vergiler; bireylerin gelir ve servetleri üzerinden araya hiçbir araç (vasıta) sokmadan, doğrudan doğruya alınan vergilerdir. Bunlar; gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, veraset ve intikal vergisidir. Transfer ödemeler (harcamalar); gerçek anlamda bir üretim ve gelir artışı olmaksızın, bir kısım kaynakların toplumun bir kesiminden diğer bir kesimine devlet tarafından aktarılmasıdır. Örneğin, devletin yoksul yurttaşlara yeşil kart uygulaması, düşük gelirli öğrencilere karşılıksız burs vermesi, işsizlik sigortası, devlet tahvillerine faiz ödenmesi, ihracatta vergi iadesi vb. uygulamalar birer transfer ödemedir. Sübvansiyon ise, devletin üreticilere yaptığı ekonomik amaçlı yardımdır. Örneğin, ucuz girdi sağlamak, yüksek fiyattan destekleme alımı yapmak gibi. GSMH dan hareketle harcanabilir kişisel gelirin hesaplanmasına kadar geçen süreçte, milli gelirle ilgili kavramların faktör gelirleriyle hesaplanışını açıklamak amacıyla Şekil 11.1 oluşturulmuştur. Amortismanlar Vasıtalı Vergiler Kurumlar Vergisi Dağıtılmayan Kârlar Sosyal Güvenlik Ödemeleri Vasıtalı Vergiler Kurumlar Vergisi Dağıtılmayan Kârlar Sosyal Güvenlik Ödemeleri Kurumlar Vergisi Dağıtılmayan Kârlar Sosyal Güvenlik Ödemeleri Transfer Ödemeler ve Sübvansiyonlar Vasıtasız Vergiler Vasıtasız Vergiler Vasıtasız Vergiler Vasıtasız Vergiler Transfer Ödemeler ve Sübvansiyonlar Kâr Kâr Kâr Kâr Kâr Rant Rant Rant Rant Rant Faiz Faiz Faiz Faiz Faiz Ücret Ücret Ücret Ücret Ücret GSMH SMH MG KG HKG Şekil MG ve İlgili Kavramların Faktör Gelirleriyle Açıklanması 150

164 Milli Gelir Analizi Kişi Başına Milli Gelir Buraya kadar açıklanan GSMH, SMH, MG, KG ve HKG değerleri, ülkeleri gelişmişlik düzeyi ve ekonomik refah bakımından karşılaştırmada fazla yararlı değildir. Onun için milli gelirle ülke nüfusunun ilişkiye getirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla milli gelirin ülke nüfusuna bölünmesiyle bulunan kişi başına milli gelir, yaygın bir ölçü olarak kullanılmaktadır. Kişi başına milli gelirin hesaplanması kolaydır. Kişi başına milli gelirin yükselmesi ekonomik gelişmişliğin ve refahın arttığını göstermektedir. Ancak kişi başına milli gelir ülke ortalaması olup, ülkelerin gelişmişlik durumları hakkında kaba bir fikir vermektedir. Keza, milli gelirin ülke içindeki toplum katmanları arasında dağılımı (paylaşımı) hakkında bir fikir vermemektedir. Kişi başına düşen milli gelir arttığı halde, adil bir paylaşım olmaması halinde bazı katmanların fakirleşmesi ve rehafın düşmesi söz konusu olabilir. Oysa Pigou ya göre; milli gelir aynı kalsa bile gelirin zenginden fakire aktarılması, yani adil bir gelir dağılımının sağlanması toplumsal refahı artırabilmektedir. Diğer yandan uluslararası karşılaştırmalarda, ülkelerin kişi başına milli gelir rakamlarının genel kabul gören ortak bir parayla ifade edilmesi gerekmetedir. Bu amaçla en çok ABD doları kullanılmaktadır. Ancak bu durumda da ülkelerin iç fiyatları aynı olmadığından veya aynı dolar miktarıyla her ülkede farklı miktarda mal satın alınabileceğinden, ülkelerin refah düzeyleri hakkında tam sağlıklı sonuçlar elde edilmeyebilir. Bunun için ülkelerin iç fiyatlarındaki farklığı ortadan kaldıran satın alma gücü paritesinin (*) kullanılması daha sağlıklıdır Nominal ve Reel Milli Gelir Nominal milli gelir; milli gelirin oluştuğu yıldaki cari fiyatlarla hesaplanmasıyla bulunan parasal (nakdi) değeridir. Reel milli gelir ise; nominal milli gelirin baz alınan yılın fiyatlarıyla (sabit fiyatlarla) ifade edilen değeridir. Reel milli gelir piyasadaki yıllık fiyat artışlarından (enflasyondan) arındırılmış olduğundan, yıllar itibariyle (*) Satın Alma Gücü Paritesi (SAGP); ülkeler arasındaki fiyat farklılıklarını ortadan kaldıran para birimi dönüştürme oranıdır. Tüm ülkelerde aynı sepetteki mal ve hizmetlerin satın alınmasını sağlayan bir dönüştürme oranıdır. 151

165 İsmet Daşdemir ekonomik gelişmenin değişimi hakkında gerçek bilgi verir. Reel milli gelirin hesaplanmasında fiyat endekslerinden yararlanılır. Buna göre nominal milli gelir ile reel milli gelirin ilişkisi şöyle ifade edilmektedir: NominalMilli Gelir Reel Milli Gelir = x100 Fiyat Endeksi (11.6) Fiyat endeksi olarak; ülkemizde Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından üretici fiyat endeksi (ÜFE) ile tüketici fiyat endeksi (TÜFE) hesaplanmaktadır. ÜFE üretim malları, TÜFE tüketim malları esas alınarak hesaplanmaktadır. Duruma göre ÜFE, TÜFE veya her ikisinin ortalaması kullanılmaktadır Milli Gelirin Hesaplanması Milli gelir üç farklı yöntemle hesaplanmaktadır. Bunlar; 1. Üretim Yöntemi, 2. Harcama Yöntemi, 3. Gelir Yöntemi. Her üç yöntem de aynı sonucu vermektedir. Ancak bugün için en çok kullanılan yöntem, üretim yöntemidir. Türkiye de de üretim yöntemi kullanılır. Milli gelirin yukarıdaki yöntemler itibariyle hesaplanmasını açıklayabilmek için, öncelikle bir ekonomide yaratılan değerlerin o ekonominin kesimleri arasındaki dolaşımlarının (akımlarının) bilinmesi gerekmektedir Ekonomide Kesimler Arasındaki Akımlar Burada devletin ve finans kesiminin olmadığı, dışa kapalı ve sadece üretici ile tüketicinin bulunduğu iki kesimli basit bir ekonomik model üzerinde ekonomik akımlar incelenmiş ve yöntemler itibariyle milli gelirin nasıl hesaplandığı açıklanmıştır. Ancak ekonominin tümünü içeren gerçek hesaplamalarda, iki kesimli bu basit modele devletin, finans kesiminin ve dış alemin (ihracat, ithalat) de katılması gerekmektedir. Her ekonomi en basit şekliyle iki kesime ayrılabilir. Bunlar mal ve hizmeti üretenler (üretici kesim, firmalar) ve mal ve hizmeti satın alarak tüketenler (tüketici kesim, ev halkı). Tüketici kesimin aynı 152

166 Milli Gelir Analizi zamanda üretim faktörlerinin de sahibi olduğu varsayılmaktadır. Bu iki kesim arasında ikisi para cinsinden ve ikisi de reel olmak üzere 4 akım vardır (Şekil 11.2). Devletin, finans kesiminin ve dış alemin katıldığı ekonomik modellerde bu akımların sayısı ve karmaşıklığı artmaktadır. Ancak milli gelir hesaplama mantığı temelde aynıdır. Şekil 11.2 de mal ve hizmet akımı (1 nolu akım) ile üretim faktörleri akımı (4 nolu akım) reel akım, mal ve hizmetlere yapılan harcamalar (2 nolu akım) ile üretim faktörlerinin gelirleri (3 nolu akım) de parasal akımdır. Bu akımların bir yıllık tutarları veya değerleri biribirine eşit olup, milli gelirin farklı bakış açılarından hesaplanmasından başka bir şey değildir. (1) Mal ve Hizmet (Üretim) Akımı (2) Mal ve Hizmetlere Yapılan Harcama Akımı TÜKETİCİ KESİM ÜRETİCİ KESİM (3) Üretim Faktörleri Gelirleri (4) Üretim Faktörleri Akımı Şekil İki Kesimli Bir Ekonomide Ekonomik Akımlar. Şekil 11.2 de 1 nolu akım gereğince; üretici kesimin ürettiği mal ve hizmetler tüketiciler içindir. Bu mal ve hizmetlerin miktarıyla piyasa fiyatlarının çarpılıp, toplanması suretiyle bulunan değer aslında üretim yöntemine göre milli gelirin değerini vermektedir. 2 nolu akım gereğince tüketici kesim, üretici kesimin ürettiği mal ve hizmetlere sahip olmak için, üretici kesime ödeme yapmak zorundadır. Dolayısıyla 2 nolu akım, tüketici kesimin üretilen mal ve hizmetlerin piyasa fiyatları üzerinden yaptığı ödemeyi (harcamayı) göstermektedir. Aslında 2 nolu akım ile bulunan değer, 1 nolu akımdaki değere eşit olup, harcama yöntemine göre milli geliri vermektedir. 3 nolu akım tüketici kesimin, üretici kesime arz ettiği üretim faktörleri karşılığında elde ettiği gelirleri (rant, ücret, faiz ve kâr) 153

167 İsmet Daşdemir göstermektedir. Yani üretici kesimin, üretim faktörleri için tüketici kesime yaptığı ödemeleri temsil eder. Tüketici kesim aynı zamada girişimci de olabildiği için kâr da faktör gelirleri arasında yer almaktadır. 3 nolu akım da gelir yöntemine göre milli geliri vermektedir. 4 nolu akım da tüketicilerin sahip olduğu üretim faktörlerinin (toprak, emek, sermaye, girişim) arz miktarını göstermektedir. Üretici kesimin üretim yapabilmesi için bu faktörlere ihtiyacı vardır. Tüketici kesimin mal ve hizmetlere yaptığı harcamalar, tüketicilerin gelirleri ile sınırlı olduğu için 2 nolu akımla 3 nolu akım birbirine ve dolayısıyla 1 nolu akımla gösterilen mal ve hizmetlerin değerine eşittir. O halde yukardaki şekilde verilen 1, 2 ve 3 nolu akımlar dikkate alınarak, sırasıyla üretim, harcama ve gelir yöntemlerine göre milli gelirin nasıl hesaplandığı aşağıda açıklanmıştır Üretim Yöntemi Üretim yöntemiyle GSMH nın, dolayısıyla milli gelirin hesaplanması, Şekil 11.2 de 1 nolu akımla temsil edilen mal ve hizmetlerin değerinin belirlenmesine dayanmaktadır. Bunun için iki yol izlenir: 1. Nihai mal ve hizmetlerin toplam değerinin hesaplanması, 2. Katma değerlerin toplanması. Birinci yolla milli gelir hesaplanırken; üreticilerin bir yıl içerisinde ürettikleri nihai malların miktarlarıyla piyasa fiyatları çarpılıp, toplanır. Bir ekonomide bir yıl içerisinde n tane mal üretiliyorsa ve bunların miktarları (q i ) ile piyasa fiyatları (p i ) belirli ise, GSMH nın hesaplanması şöyle formüle edilebilir; GSMH = n pi x qi p1 x q x 1 p2 x q 2... pn q n (11.7) i Nihai mal ve ara malı ayrımında en önemli kriter ise, malın talep edilme amacıdır. Örneğin un, evde tüketilmek üzere talep ediliyorsa nihai maldır, fırında ekmek üretmek amacıyla talep 154

168 Milli Gelir Analizi ediliyorsa ara maldır. Bir malı hem ara mal hem de nihai mal olarak hesaplara katmak, GSMH nın aslından büyük çıkmasına neden olur. Eğer nihai mal-ara malı ayrımıda zorluklar varsa, ikinci yolla da GSMH hesaplanabilir. Bu yöntemde üretimin her aşamasında yaratılan katma değerler toplanır. Katma değer; üretim sürecinin her aşamasında üretim faktörlerine yapılan ödemelerden veya faktör gelirlerinden (rant, ücret, kâr ve faiz) oluşmaktadır. İster nihai malların piyasa fiyatlarıyla, ister katma değerler yardımıyla hesaplansın, her iki yöntemde aynı sonucu vermektedir. Bir malın üretim sürecinin her aşamasına yaratılan katma değerler ya da nihai malın piyasa değeri yardımıyla GSMH nın hesaplanmasına ilişkin basit bir örnek aşağıda verilmiştir: Sadece nihai mal olarak elbise üreten bir ekonomide GSMH nın hesaplanmak istendiğini varsayalım. Böyle bir ekonomide ya nihai mal olarak elbisenin piyasa satış fiyatı esas alınır ya da elbise üretiminde her bir aşamada yaratılan katma değerlerin toplamı dikkate alınır. Bu örneğe ilişkin sayısal değerler Çizelge 11.1 de verilmiştir. Çizelge Elbise Üretiminde Nihai Mal Fiyatı-Katma Değer İlişkisi. Üretim Aşaması Üretilen Mal Satış Fiyatı (TL) Katma Değer (TL) Yün Üreticisi Yün İplik Fabrikası İplik Kumaş Atölyesi Kumaş Elbise Fabrikası Elbise Toplam Nihai mal olarak elbisenin satış fiyatı 300 TL dir. Elbise üretimindeki her bir aşamada yaratılan katma değerlerin toplamı da 300 TL dir. Dolayısıyla nihai malın değeri=katma değerler toplamı eşitliği sağlanmış olup, her iki yöntemle de GSMH 300 TL dir. Eğer GSMH hesabında hem ara malların (yün, iplik, kumaş) hemde nihai malın (elbise) satış fiyatlarının toplamı dikkate alınacak olursa, 300 TL lik elbise 775 TL lik bir değer kazanmış olacak ve GSMH aslından daha yüksek çıkacaktır Harcama Yöntemi Bu yöntemle milli gelir hesaplanırken, Şekil 11.2 deki 2 nolu akımdan yararlanılır. Yani bir yıl içerisinde nihai mal ve hizmetlere 155

169 İsmet Daşdemir yapılan harcamaların tutarı hesaplanır. Bu harcamaların tutarı tüketicilerin üretim faktörlerinden elde ettikleri gelirlerine (yani 3 nolu akıma) eşittir. Tüketiciler gelirlerinin bir kısmını tasarruf edip, bunları bir sonraki aşamada yatırıma dönüştürdükleri için, aslında yatırım da bir harcama biçimi olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla tüketicilerin harcamaları; tüketim (C) ve yatırım (I) amaçlı olmaktadır ve bu harcamaların toplamı faktör gelirlerinin toplamına eşittir. Yani; GSMH = C+I yazılabilir. (11.8) Bu iki kesimli modele devletin harcamaları (G) ile dış alemin, yani ihracat (X) ve ithalat (M) farkının da katılmasıyla birlikte harcamalar yönüyle GSMH şöyle formüle edilebilir; GSMH = C+I+G+(X-M) (11.9) Gelir Yöntemi Bir ekonomide üretim faktörlerine sahip olanların, bu üretim faktörlerini arz ederek bir yılda elde ettikleri gelirlerin (rant, ücret, faiz, kâr) toplamıdır. Yani Şekil 11.2 de 3 nolu akımdan hareket edilerek hesaplanan değerdir. Bu değer aynı zamanda 2 nolu akımla temsil edilen harcamaların toplamına eşittir. Gelir yöntemi, gerçek ve tüzel kişilerin bir yılda elde etikleri (kazandıkları) faktör gelirlerinin toplanmasına dayandığı için, buna kişisel yöntem de denilmektedir. Ayrıca bu yöntem, gelir beyannamesine dayandığı için az gelişmiş ülkeler için uygun değildir Milli Gelirin Öğeleri Milli gelirin öğeleri, temel alınan ekonomik modele göre değişmektedir. Milli gelir analizlerinde üç değişik ekonomik model esas alınmaktadır. Bunlar; 1. Devlet faaliyeti olmayan dışa kapalı ekonomi, 2. Devlet faaliyeti olan dışa kapalı ekonomi, 3. Devlet faaliyeti olan dışa açık ekonomi. 1. Devlet faaliyeti olmayan dışa kapalı ekonomide milli gelirin öğeleri Bu tür ekonomilerde devlet faaliyeti yoktur ve ekonomi dışa kapalıdır, yani ihracat veya ithalat söz konusu değildir. Dolayısıyla 156

170 157 Milli Gelir Analizi Şekil 11.2 de verilen iki kesimli basit bir ekonomik model söz konusudur. Bu tür ekonomilerde milli gelirin iki temel öğesi vardır. Bunlar; özel tüketim (C) ve yatırımdır (I). Yatırımın kaynağı tasarruflar (S) olduğu için ve tasarrufların tamamı hiçbir sızıntıya uğramadan yatırımlara dönüştüğü varsayıldığı için S=I yazılabilir. Buradan hareketle GSMH ve dolayısıyla milli gelir Y ile gösterilecek olursa; Y = C+I = C+S yazılabilir. (11.10) 2. Devlet faaliyeti olan dışa kapalı ekonomide milli gelirin öğeleri Bu modelde devlet faaliyeleri söz konusudur. Devletin modele dahil edilmesiyle devletin yaptığı birtakım harcamalar ve elde ettiği gelirler (büyük ölçüde vergilerden elde edilir) vardır. Devletin yaptığı harcamalar G ile gösterilecek olursa, harcamalar yönünden milli gelirin öğeleri; Y = C+I+G şeklinde yazılabilir. (11.11) 3. Devlet faaliyeti olan dışa açık ekonomide milli gelirin öğeleri Bu modelde hem devlet faaliyeti vardır, hem de dış alemle mal alışverişi söz konudur. Dolayısıyla dış aleme yapılan mal satışlarının (ihracat) ve dış alemden mal alışlarının (ithalat) modele eklenmesi gerekmektedir. Yani ihracat (X) ve ithalat (M) farkının da modele katılmasıyla birlikte milli gelirin öğeleri şöyle formüle edilebilir; Y = C+I+G+(X-M) (11.12) Burada öneminden dolayı öncelikle milli gelirin iki temel öğesi, yani tüketim (C), tasarruf ve yatırım (S, I) öğeleri ve fonksiyonları açıklanacaktır. Daha sonra denge milli gelir düzeyi belirlenirken diğer öğeleri tanıtılacaktır Tüketim ve Tüketim Fonksiyonu Milli gelirin bir bölümü tüketilir, bir bölümü ise tasarruf edilerek yatırımlara dönüştürülür. Buradaki tüketim; toplumdaki bireylerin ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetlerin satın alınması için harcama yapılması anlamındadır. Tüketim ve tasarruf birbirini

171 İsmet Daşdemir tamamlayan ve milli geliri oluşturan iki temel öğedir. Dolayısıyla tüketim artışı, milli gelir artışı anlamına geldiği gibi, milli gelir artışı da tüketim anlamına gelmektedir. Bireylerin tüketim harcamalarını başta harcanabilir gelir olmak üzere pek çok faktör etkilemektedir. Tarihsel süreç içerisinde tüketim ile milli gelir arasındaki ilişkiyi, ilk defa sistemli bir şekilde açıklayan Keynes ( ) olmuştur. Keynes e göre tüketim harcamaları milli gelirin bir fonksiyonudur ve tüketim harcamalarını etkileyen faktörleri subjektif ve objektif faktörler olarak iki grupta toplamıştır. Subjektif faktörler, insanın yapısıdan kaynaklanan yaşam tarzı, alışkanlıklar, güven, ihtiyat, kazanç sağlama, miras bırakma gibi faktörlerdir. Objektif faktörler olarak da; faiz oranları, vergi oranları, para ve maliye politikaları, gelecekle ilgili beklentiler vb. sayılabilir. Ancak kısa dönemde tüketim harcamalarını etkileyen faktörlerin değişmediği varsayımı altında, tüketim harcamaları (C) harcanabilir milli gelirin (Y) bir fonksiyonu olarak ifade edilebilir; C = ƒ(y) (11.13) veya fonksiyonun parametreleri belirtilerek şu şekilde yazılabilir; C = c.y (11.14) Bu fonksiyonda Y sıfır iken tüketim söz konusu olmayacaktır. Oysa gelir sıfırken de, borçlanarak veya eski tasarruflar kullanılarak tüketim yapılmaktadır. Gelirden bağımsız olarak yapılan bu harcamaların (C o ) da yukarıdaki fonksiyona eklenmesiyle; C= C o + c.y (11.15) şeklinde tüketim fonksiyonu elde edilir. Bu fonksiyonda; C o : Otonom tüketimi, c ise marjinal tüketim meyilini gösterir. Marjinal tüketim meyili; milli gelirdeki bir birimlik artışa karşılık, tüketimde görülen artışı ifade eder ve c= C Y şeklinde hesaplanır. (11.16) Yukarıda verilen tüketim fonksiyonu (11.5) eğrisel veya doğrusal olabilir. Ancak kısa dönem analizlerde doğrusal kabul edilmektedir. Dolayısıyla doğrusal bir tüketim fonksiyonunda c oranı 158

172 Milli Gelir Analizi hep sabit kalacaktır (Şekil 11.3). c aynı zamanda tüketim fonksiyonun eğimidir ve şeklide görüldüğü gibi tg α ya eşittir. C C = C o + c.y C o 0 4 α 4 Y 4 C 4 Y 1 C o 4 Şekil Tüketim Fonksiyonu. Y Diğer yandan orijinden başlayarak yatay ve dikey eksenin tam ortasından 45 o lik açıyla geçen ve eğimi (marjinal tüketim meyili, c) 1 e eşit olan özel bir tüketim doğrusu da söz konusudur (Şekil 11.4). C C=Y 4 Arz C = C o + c.y Talep 4 D 4 C o o 4 Y 1 4 Şekil Toplam Talebi Toplam Arza Eşitleyen Özel Tüketim veya Arz Doğrusu. Bu doğru, bir ekonomide toplam arz (üretim) ile toplam talebin (harcama) birbirine eşit olduğu noktaları temsil eder. Dolayısıyla yatay eksendeki Y değerleri ile dikey eksendeki C değerlerini birbirine eşitleyen özel bir tüketim fonksiyonudur. Ekonomide hiç 159 Y

173 İsmet Daşdemir tasarrufun olamadığı ve elde edilen gelirin tamamının tüketildiği varsayımı altında, 45 o lik doğru üzerindeki her noktada C=Y dir. Yani her noktada harcama (talep) ile gelir (üretim veya arz) biribirne eşittir. Denge milli gelir düzeyi oluşturulurken bu doğru aynı zamanda toplam arz doğrusu olarak kullanılmaktadır. Harcanabilir gelir Y 1 e ulaşıncaya kadar kişiler gelirlerinden daha fazlasını tüketmektedir. Yani Y 1 in solunda tüketim gelirden büyüktür (C>Y) ve negatif tasarruf söz konusudur. Genellikle geri kalmış ülkelerde görülen bir durumdur. Y 1 in sağında ise gelir tüketimden fazladır (C<Y) ve pozitif tasarruf vardır. Bu durum gelişmiş ülkeler özgü bir olgudur. D noktasında ise tüketim ile gelir biribirne eşittir (C=Y) ve gelirin tamamı tüketildiği için tasarruf sıfırdır (S=0). Orijin noktasındaki negatif tasarruf ise C o = -S o kadardır Tasarruf ve Tasarruf Fonksiyonu Harcanabilir gelirin tüketilmeyen kısmına tasarruf (S) denilir. Tüketim ile tasarrufun toplamı milli geliri oluşturduğu için, S=Y-C yazılabilir. Tüketimi etkileyen faktörler, aynı zamanda tasarrufu da etkilemektedir. Çünkü tüketim ile tasarruf birbirine bağlıdır. Biri arttıkça ötekisi azalmaktadır. Diğer faktörlerin sabit olduğu varsayımı altında nasıl ki, tüketim gelirin bir fonksiyonu olarak ifade ediliyorsa ise, tasarruf da gelirin bir fonksiyonu olarak şöyle yazılabilir; S = ƒ(y) (11.17) veya fonksiyonun parametreleri belirtilerek ve negatif tasarrufları ekleyerek şu şekilde yazılabilir; S = - S o + s.y (11.18) Burada; S o : Negatif (otonom) tasarrufu, s ise marjinal tasarruf meyilini göstermektedir. Marjinal tasarruf meyili; milli gelirdeki bir birimlik artışa karşılık, tasarrufta görülen artışı ifade eder ve s = S Y şeklinde hesaplanır. (11.19) 160

174 Milli Gelir Analizi Yukarıdaki açıklamalara dayanarak milli gelir, tüketim ve tasaruf fonksiyonları birbirleriyle uyumlu olarak Şekil 11.5 de gösterilmiştir. C C=Y 4 Arz C = C o + c.y Talep 4 D 4 C o 0 4 S 45 o 4 Y 1 4 Y S= -S o +s.y 0 4 -S o Y 1 4 Y Şekil Tasarruf Fonksiyonu, Tüketim ve Milli Gelirle İlişkisi. Milli gelirin temel olarak Y=C+S şeklinde ifade edildiği daha önce belirtilmiştir. Ancak milli gelirdeki artışın ne kadarının tüketime ne kadarının tasarrufa gittiğini bulabilmek için, milli gelirdeki artışın tüketim ve tasarruf artışları şeklinde ifade edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla milli gelirdeki artışların ( Y), tüketim artışları ( C) ve bunu tamamlayan tasarruf artışları ( S) şeklinde ifade edilmesiyle c yi ve s yi elde etmek mümkündür. Y = C + S (11.20) Her iki tarafın Y ye bölünmesiyle; Y C S = + Y Y Y 161

175 İsmet Daşdemir 1= C S + Y Y 1= c + s (11.21) sonucuna ulaşılır. Dolayısıyla marjinal tüketim meyili için 0 c 1 ve marjinal tasarruf meyili için de 0 s 1 yazılır. Yukarıdaki ilişkileri açıklamak amacıyla basit bir sayısal örnek vermek gerekirse; otonom tüketimin C o =25 birim ve milli gelirdeki artışın tüketim artışına dönüşme oranının, yani marjinal tüketim meyilinin c=0,7 olması halinde tüketim ve tasarruf fonksiyonları şöyle yazılır; C = ,7 Y S = ,3 Y Yatırım ve Yatırım Fonksiyonu Yatırım, tasarrufların üretime tahsis edilmesidir. Yatırım (I), mal ve hizmet üretmek amacıyla sermaye stoklarına yapılan ekler ve yenilemelerdir. Bu anlamadaki yatırım reel yatırım olup, makroekonomik analizler açısından önemlidir. Ancak günlük hayatta kaşılaşılan tahvil, hisse senedi, altın ve döviz gibi kıymetlerin satın alınması ise mali yatırım olup, makroekonomik analizlerde dikkate alınmamakta, daha çok mikroekonomik birimler için yatırım kabul edilmektedir. Makroekonomik analizler çerçevesinde yatırımlar; otonom yatırım ve uyarılmış yatırım olarak ikiye ayrılmaktadır. Otonom yatırımlar (I o ); milli gelir düzeyine bağlı olmaksızın yapılan yatırımlardır. Şekil 11.6 dan görüldüğü gibi, milli gelir düzeyi ne olursa olsun, değişmeyen ve dolayısıyla X eksenine paralel seyreden yatırımlardır. Devletin yaptığı alt yapı yatırımları (yol, köprü, baraj, havalimanı vb.) buna örnektir. Uyarılmış yatırımlar (I u ); milli gelir düzeyindeki artışa paralel olarak mevcutlara ek olarak yapılan yatırımlardır. Mal ve hizmet üretmek amacıyla, milli gelire ve faiz oranına bağlı olarak girişimciler tarafından yapılan yatırımlardır. Diğer faktörlerin sabit 162

176 Milli Gelir Analizi olduğu varsayımı altında, uyarılmış yatırımlar milli gelirin bir fonksiyonu olarak şöyle yazılabilir; I u = ƒ(y) (11.22) veya fonksiyonun parametreleri belirtilerek ve otonom yatırımlar eklenerek toplam yatırım fonksiyonu (I) şu şekilde yazılabilir; I = I o + i.y (11.23) Burada I o ; otonom yatırımları, I u ; uyarılmış yatırımları ve i marjinal yatırım meyilini göstermektedir. Marjinal yatırım meyili; milli gelirdeki bir birimlik artışa karşılık, yatırımlarda görülen artışı ifade eder ve i= I Y şeklinde hesaplanır. (11.24) Otonom, uyarılmış ve toplam yatırım fonksiyonları bütünleşik bir yapıda Şekil 11.6 da gösterilmiştir. I I = I o + i.y I u = i.y I o I o Y 0 4 Şekil Otonom, Uyarılmış ve Toplam Yatırım Fonksiyonları. Yatırımlar yalnızca milli gelirle değil, sermayenin fiyatı olan faiz oranıyla ve yatırımın marjinal verimliliğiyle bağlantılıdır. Borçlanma maliyetini gösteren faiz oranı (i) yatırımın marjinal verimliliğinden (r) küçük olduğu sürece yatırım yapılır. Ancak kısa dönemde r nin değişmediği varsayımı altında, yatırımların faiz oranına (i) bağlı olduğu açıktır. Dolayısıyla faiz oranı düştükçe 163

177 İsmet Daşdemir yatırım miktarı artacak ve yatırımlar faiz oranının azalan (negatif) bir fonksiyonu olarak gerçekleşecektir (Şekil 11.7). Faiz Oranı (i) I = ƒ(i) 0 Şekil Yatırım Talep Eğrisi. Yatırım Miktarı (I) Diğer yandan faiz oranı düştükçe, tasarruflar azalmaktadır. Yani tasarruflar faiz oranının artan bir fonksiyonu olarak oluşmaktadır. Yatırımların kaynağı tasarruflar olduğu için, devletin ekonomiye müdahale edebildiği eksik rekabet koşullarında faiz oranını tasarrufları hızlandıracak kadar yüksek, fakat girişimcilerin maliyetlerini fazla yükseltmeyecek kadar düşük tutulması gerekmektedir (Bölüm ) Denge Milli Gelir Düzeyinin Belirlenmesi Milli gelirin öğeleri açıklanırken üç değişik ekonomik modelin (devlet faaliyeti olmayan kapalı ekonomi, devlet faaliyeti olan kapalı ekonomi, devlet faaliyeti olan dışa açık ekonomi) esas alındığı daha önce ifade edilmiştir. Benzer şekilde denge milli gelir düzeyi, yani toplam taleple toplam arzı eşit kılan üretim düzeyi belirlenirken de bu üç ekonomik model temel alınmıştır Devlet Faaliyeti Olmayan Kapalı Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi Bu modelde milli gelirin öğeleri Y=C+I şeklinde ifade edilmektedir. Toplam talep (TT), tüketim ve yatırım harcamalarından oluşan talep fonksiyonu ile, toplam arz (TA) ise orijindan başlayan 45 o lik doğru ile temsil edilmektedir. Sadece otonom yatırımlar dikkate alındığında toplam talep; 164

178 Milli Gelir Analizi C+I = I o + C o + c.y (11.25) şeklinde ifade edilirken, hem otonom hemde uyarılmış yatırımlar birlikte dikkate alındığında toplam talep; C+I = C o + I o + (c+i).y (11.26) şeklinde yazılabilmektedir. Toplam talep ile toplam arzın biribirine eşit olduğu D noktasına denk gelen Y 1 üretim düzeyinde denge milli geliri oluşmaktadır (Şekil 11.8). C, I TA TT=TA I=S TT=C+I=C o +I o +(c+i).y D 4 C=C o +c.y C o +I o C o Talep Fazla Arz Fazla I>S I<S 45 o 0 Y 4 Y 1 4 Şekil Devlet Faaliyeti Olmayan Kapalı Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi. Y 1 noktasının solunda TT>TA olduğu için, enflasyonist bir baskı sonucunda milli gelir yükselmektedir. Y 1 noktasının sağında ise, TT<TA olduğu için, üretilen mal ve hizmetler alıcı bulamamakta, stoklar çoğalmakta, ilerleyen aşamada üretimin kısılması ve milli gelirin düşmesi söz konusudur. Y 1 denge noktasında tasarruflarla yatırımlar birbirine eşittir (S=I) ve bu noktada C+S=C+I eşitliği vardır. Y 1 in solunda yatırımlar tasarruflardan fazladır (I>S). Bu durum borçlanarak veya gömülerin kullanılmasıyla mümkün olmaktadır. Buna karşılık Y 1 in sağında yatırımlar tasarruflardan küçüktür (I<S) ve durumda tasarrufların yeni gömülere dönüşmesi söz konusudur. 165

179 İsmet Daşdemir Çarpan ve Denge Milli Gelir Düzeyine Etkisi Çarpan veya çoğaltan; toplam talepteki (harcamalardaki) bir birimlik değişimin denge milli gelir düzeyini kaç kat değiştireceğini gösteren bir katsayıdır. Yani harcamalardaki artışla milli gelir artışı arasında ilişkiyi kuran bir katsayıdır (k). İlk bakışta harcamalardaki bir birimlik artışın milli gelirde de bir birimlik artış yaratacağı düşünülebilir. Ancak gerçekte, harcamalardaki bir birimlik artış milli gelirde daha fazla artışa neden olmaktadır. Çünkü harcama artışları ilk aşamada kendisi kadar bir milli gelir artışı yaramakta ve ilerleyen aşamalarda bu geliri elde edenler bir kısmını tasarruf ettikten sonra diğer bölümünü harcayarak üreticilere ek gelir sağlamaktadır. Böylece bütün aşamalarda yaratılan gelir artışları toplandığında, harcamalardan daha büyük gelir artışı ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda çarpan, suya atılan bir taşın yaydığı dalgaların etkisine benzetilebilir. Devlet faaliyeti olmayan dışa kapalı iki kesimli bir ekonomide toplam talep ve milli gelir Y=C+I şeklinde ifade edilmektedir. Burada yatırım harcamalarında I kadar bir artış olduğunda, milli gelirdeki artış ( Y=Y 2 -Y 1 ) daha fazla ( Y> I) olmaktadır (Şekil 11.9). İşte çarpan (k); milli gelirde görülen artışın yatırım harcamalarındaki artışa oranıdır (k= Y/ I), yani Y = k. I eşitliğinde verilen k katsayısıdır. C, I TA C+I+ I D 2 C+I I D 1 Y 45 o 0 Y Y 1 4 Y Şekil Yatırım Artışlarının Denge Milli Gelir Düzeyine Etkisi. 166

180 167 Milli Gelir Analizi Sadece otonom yatırımlar veya hem otonom hem de uyarılmış yatırımlar birlikte dikkate alınmasına göre iki tür çarpan söz konusudur: 1. Basit Çarpan, 2. Süper Çarpan. 1. Basit Çarpan: Sadece otonom yatırımlardaki artışların milli gelir üzerindeki değişimini yansıtan bir katsayıdır. Otonom yatırımları dikkate alacak şekilde milli gelir formüle edilecek olursa; Y = I o + C o + cy yazılır ve bu formül ilerletilerek Y cy = I o + C o Y(1-c) = I o + C o 1 Y = (I o + C o ) (11.27) 1 c sonucuna varılır. Sadece otonom yatırımlardaki artışlarla milli gelir artışları dikkate alındığında yukarıdaki formül; 1 Y = I o şeklinde yazılabilir. (11.28) 1 c 1 Bu formüllerdeki k ifadesi basit çarpandır. Ancak daha önce 1 c C S ifade edilen 1 + c+s ilişkisinden yararlanılarak; Y Y c = 1- s, s = 1- c = 1- k C Y yazıldığından, ifadesi de basit çarpandır. (11.29) 1 c s S Y Dolayısıyla marjinal tüketim meyili (c) ne kadar büyükse, çarpan o kadar büyük olmakta, buna karşılık marjinal tasarruf meyili (s) ne kadar büyükse çarpan o kadar küçük olmaktadır. Örneğin, devlet faaliyeti olmayan kapalı bir ekonomide 50 bin TL lik bir otonom yatırım yapılması ve c=0,8 olması halinde, Y = x 5 = TL bulunur. 1 0, 8 Yani basit çarpanın değeri 5 dir ve otonom yatırımlar milli gelirde 5 katı artış yaratmıştır.

181 İsmet Daşdemir 2. Süper Çarpan: Hem otonom hem de uyarılmış yatırımların birlikte dikkate alınmasıyla, milli gelirde oluşacak değişimi açılayan bir katsayıdır. Her iki yatırım da dikkate alınarak milli gelirin öğeleri; Y = C o + cy + I o + iy şeklinde yazılır. Bu formül ilerletilerek Y=I o +C o +(c+i)y Y-(c+i)Y=I o +C o Y(1-c-i)=I o +C o 1 Y = (I o +C o ) elde edilir. Burada C o ihmal edilerek, 1 c i eşitlik yatırım ve milli gelir artışları şeklinde yazılacak olursa; Y = I o Formüldeki 1 1 c i sonucuna ulaşılır. (11.30) 1 = k s ifadesine süper çarpan denir. (11.31) 1 c i Yukarıda verilen devlet faaliyeti olmayan kapalı ekonomi örneğinde, I o =50 bin TL, c=0,8 ve i=0,1 olması halinde, Y = x 10 = TL bulunur. 1 0,8 0, 1 Yani basit çarpanın değeri 5 iken, süper çarpanın değeri 10 olmuştur ve yatırımlar milli gelirde 10 kat artış yaratmıştır. Süper çarpanın değeri her zaman basit çarpandan daha yüksektir. Ancak milli gelirin bu şekilde yatırımlar yoluyla artırılabilmesi, yani çarpan mekanizmasının etkin bir şekilde çalışması için şu koşullar gereklidir; 1. Ekonomi tam istihdam düzeyine ulaşmamış olmalı, yani üretim araç ve gereçlerinde boş kapasite ve atıl işgücü bulunmalıdır, 2. Ekonomide hammadde ve ara malı tedarikinde sorunlar bulunmamalıdır, 3. Yatırımlardan elde edilecek gelirler ülke ekonomisi içinde harcanmalıdır. Bu koşullara göre çarpanın etkin şekilde çalıştığı ekonomiler genellikle gelişmiş ekonomiler olmaktadır. Çünkü az gelişmiş ekonomilerde, marjinal tüketim meyili yüksek olmasına rağmen, gelir dağılımındaki dengesizlik, sermaye ve alt yapı yokluğu, kapasitenin 168

182 Milli Gelir Analizi geniş olmaması, hammadde darboğazları, modaya düşkünlük ve ithalat eğilimi, dönemsel ve tarımsal harcamaların yoğunluğu, tasarruf yatırım üretim gelir halkasının tamamlanamaması ve yaşanan kısır döngü, döviz kıtlığı vb. nedenlerden dolayı çarpanın etkinliği azalmaktadır Hızlandıran Hızlandıran; bir ekonomide tüketim harcamaları (tüketim malı talebi) ile yatırım harcamaları (yatırım malı talebi) arasında ilişkiyi kuran katsayıdır (h). Özellikle uyarılmış yatırım harcamaları tüketim harcamalarındaki veya tüketim malı talebindeki artışlara bağlı olarak, yani talep ile uyarılarak gerçekleşmektedir. İşte bu uyarılma etkisini ölçen katsayıya hızlandıran adı verilir. Milli gelir artışları ( Y), tüketim artışlarına ( C) neden olmakta ve bu da yatırımları teşvik etmektedir. Dolayısıyla cari dönemdeki yatırımlar (I t ) ile tüketim artışları ( C t ) arasındaki ilişki; I t = h. C t I t = h. (C t C t-1 ) şeklinde ifade edilebilir. Buradaki h katsayısı hızlandıran olup, şöyle hesplanır; I h t C C t t 1 I t C t (11.32) Tüketim harcamalarındaki artışlar tüketim malı talebini, dolayısıyla hasılayı (üretimi, Y) artırmaktadır. Bu da yatırım harcamalarını veya kapital malı (K) taleplerini artıracağı için, tüketim harcamalarının yatırım harcamaları üzerinde uyarıcı bir etkisi (hızlandıran etkisi) vardır. Dolayısıyla hızlandıran etkisi, aynı zamanda marjinal kapital/hasıla oranına (v= K/ Y) eşittir. Yani; K h v (11.33) Y eşitliği söz konusudur. Bu oran büyüdükçe tüketim harcamaları başına yatırım harcamaları artmaktadır. Hızlandıran mekanizmasının bu şekilde çalışması için; talep artışlarının sürekli olacağı, amortisman oranı ile kapital/hasıla 169

183 İsmet Daşdemir oranının (K/Y) sabit olduğu, ekonomide boş kapasitenin bulunmadığı, tüketim malı talebindeki artışların yatırım artışlarıyla karşılanacağı varsayılmaktadır Devlet Faaliyeti Olan Kapalı Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi Devlet kesiminin işin içine katıldığı bu modelde devlet, kamu düzenini sağlamak, savunma, adalet, eğitim sağlık ve altyapı hizmetlerini sunmak, gelir dağılımını düzeltmek, ekonomik kalkınmayı sağlamak, kaynakları etkin kullanmak gibi birtakım amaçlara ulaşmak üzere faaliyette bulunur ve bazı araçlarla ekonomik ve sosyal yapıya müdahale etmektedir. Bu amaçla kullanılan başlıca araçlar şunlardır; 1. Doğrudan müdahaleler (miktar ve fiyat kısıtlamaları, ekonomik kapsamlı emirler vb.), 2. Para politikaları (açık piyasa işlemleri, karşılık oranları, faiz oranları vb.), 3. Maliye politikaları (kamu harcamaları, vergiler vb.), 4. Kamu iktisadi teşebbüslerin faaliyetleri, 5. Merkezi planlar ve bütçeler. Devlet faaliyetleri ve müdahaleleri neticesinde çeşitli harcamalar (giderler) yapılmakta ve bazı gelirler elde edilmektedir Devlet Harcamaları ve Milli Gelire Etkisi Devletin yaptığı harcamalar denge milli gelir düzeyine etkileri bakımından ikiye ayrılır; 1. Gerçek Harcamalar (cari, yatırım), 2. Transfer Harcamalar. 1. Gerçek Harcamalar: Devlet faaliyetlerinin yürütülmesi amacıyla yapılan, karşılığında mal ve hizmet elde edilen harcamalardır. Bunlar; cari ve yatırım harcamalarından oluşur. Cari harcamalar; etkisi içinde bulunulan dönemle sınırlı olan, uzun dönemde üretimi artırıcı etkisi olmayan ve daha çok varolan üretim kapasitesini kullanmak için yapılan harcamalardır. Yatırım harcamaları ise; etkileri uzun dönemde de görülen, ekonominin 170

184 Milli Gelir Analizi üretim gücünü artırmak amacıyla mevcutlara ek yada yeni yatırımlar (yol, köprü, baraj, havalimanı vb.) için yapılan harcamalardır. 2. Transfer Harcamalar: Karşılığında gerçek anlamda bir üretim ve gelir artışı olmaksızın, bazı sosyal ve ekonomik amaçlara ulaşmak amacıyla yapılan harcamalardır. Örneğin, devletin yoksul yurttaşlara yeşil kart uygulaması, düşük gelirli öğrencilere karşılıksız burs vermesi, işsizlik sigortası, devlet tahvillerine faiz ödenmesi, ihracatta vergi iadesi vb. uygulamalar birer transfer harcamadır. 1. Gerçek harcamaların denge milli gelir düzeyine etkisi: Devletin yaptığı gerçek harcamlar ile transfer harcamalar milli gelir üzerinde farklı etkilere sahiptir. Devletin yaptığı gerçek harcamaların (G) toplam talebe ilave edilmesiyle milli gelirin öğeleri; Y = C + I + G olur. (11.34) Devlet (kamu) harcamalarının, Y=C+I şeklinde ifade edilen iki kesimli kapalı ekonomik modele eklenmesiyle, talep artacak ve denge milli gelir düzeyi Y 1 den Y 2 ye yükselecektir (Şekil 11.10). C, I, G TA C+I+G D 2 C+I G D 1 Y 45 o 0 Y Y 1 4 Y Şekil Devlet Faaliyeti Olan Kapalı Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi. Dikkat edilirse G kadar bir devlet harcamasına karşılık, milli gelirdeki artış ( Y) daha fazla olmuştur ( Y> G). Bunun nedeni çarpan etkisidir. İşte Y ile G arasında ilişkiyi kuran katsayıya kamu harcamaları çarpanı (k g ) denir. Devletin yaptığı gerçek 171

185 İsmet Daşdemir harcamalarının yarattığı çarpan etkisini bulmak için şöyle bir yol izlenir; Y= C + I + G eşitliğindeki C, otonom ve uyarılmış tüketime ayrılacak olursa; Y = C o + cy + I + G yazılır ve formül ilerletilerek; Y cy = C o + I + G 1 Y = (C o + I + G) elde edilir. (11.35) 1 c Formüldeki C o ve I değerlerinin değişmediği varsayımı altında, Y ile G arasındaki ilişkiyi artışlar cinsinden de yazmak mümkündür; 1 Y = 1 c G = k g. G (11.36) 1 Bu formüllerdeki k g ifadesi kamu harcamaları 1 c çarpanıdır. (11.37) Görüldüğü gibi kamu harcamaları çarpanı, daha önce verilen basit çarpanla aynıdır. 2. Transfer harcamaların denge milli gelir düzeyine etkisi: Devletin yaptığı transfer harcamalar da toplam talepte artış yarattığı için, denge milli gelir düzeyinde bir artışa neden olmaktadır. Ancak bu artış gerçek harcamaların yarattığı artıştan farklıdır. Çünkü gerçek harcamaların üretimi ve geliri artırma etkisi söz konusu olduğu halde, transfer harcamaların tüketimi ve talebi artırma etkisi vardır. Transfer harcamaların miktarı R ile gösterilecek olursa, transfer harcamalar tüketim harcaması niteliğinde olduğundan marjinal tüketim meyiline (c) bağlı olarak c.r kadar veya artışlar şeklinde ifade edilirse c.δr kadar milli geliri etkileyecektir. Buna göre R inin dikkate alınmasıyla, devletin bulunduğu kapalı ekonomi modelinde milli gelirin öğeleri; Y = C o + cy + I + G + cr yazılır ve formül ilerletilerek; Y cy = C o + I + G+ cr Y(1 c) = C o + I + G+ cr Y C o + I + G + cr 1 = (C o + I + G) 1 c 1 c + c 1 c R (11.38) 172

186 Milli Gelir Analizi elde edilir. Formüldeki c k r ifadesi transfer harcamları 1 c çarpanıdır. (11.39) Öte yandan milli gelirin diğer öğeleri sabit tutularak, Y ile R arasındaki ilişki artışlar cinsinden yazılacak olursa; Y = c 1 c R = k r. R elde edilir. (11.40) Buna göre transfer harcamaları çarpanı, kamu harcamaları c 1 çarpanın daha küçüktür (k r <k g < ). Çünkü transfer 1 c 1 c harcamaları elde edenler c ye bağlı olarak ancak gelirinin bir kısmını harcamaktadır Vergiler ve Milli Gelire Etkisi Devlet faaliyetleri ve müdahaleleri neticesinde çeşitli gelirler elde edilmektedir. Devletin başlıca gelirleri arasında vergiler önemli bir paya sahiptir. Vergiler; kurumlar vergisi, vasıtalı vergiler, vasıtasız vergiler vb. olarak sayılabilir. Devlet harcamaları talep yaratıcı etkiye sahipken, vergiler talep azaltıcı bir etkiye sahiptir. Vergiler, kamu harcamalarının aksine toplam talebi düşürdüğü için, denge milli gelir düzeyini azaltır. Vergiler, T ile gösterilecek olursa, marjinal tüketim meyiline (c) bağlı olarak c.t kadar denge milli gelir düzeyini azaltıcı etkiye sahiptir (Şekil 11.11). Burada T kadar bir vergi artışına karşılık, denge milli gelir düzeyi Y 2 den Y 1 e düşmüş ve T den daha fazla miktarda milli gelirde azalış olmuştur ( Y> T). Bunun nedeni vergi çarpanının etkisidir. İşte Y ile T arasında ilişkiyi kuran katsayıya vergi çarpanı (k t ) denir. Vergilerin yarattığı çarpan etkisini bulmak için şöyle bir yol izlenir; Devletin bulunduğu kapalı ekonomi modelinde T nin dikkate alınmasıyla milli gelirin öğeleri; Y = C o + cy + I + G ct yazılır ve formül ilerletilerek; Y C o + I + G - ct 1 c = (C o + I + G) T (11.41) 1 c 1 c 1 c 173

187 İsmet Daşdemir c elde edilir. Formüldeki k t ifadesi vergi çarpanıdır. (11.42) 1 c C, I, G, T TA C+I+G D 2 C+I +G-T T 45 o 0 Y Y 1 4 Y Şekil Vergilerin Denge Milli Gelir Düzeyi Üzerindeki Azaltıcı Etkisi. Milli gelirin diğer öğeleri sabit tutularak, Y ile T arasındaki ilişki artışlar cinsinden de; Y = c T = k t. T şeklinde yazılır. (11.43) 1 c Görüldüğü gibi, transfer harcamalar çarpanı ile vergi çarpanı benzerdir, ancak biri pozitif diğeri negatif işaretlidir. Yani devletin yaptığı transfer harcamalarla topladığı vergiler milli gelir üzerinde tamamen ters yönde, fakat aynı büyüklükte bir etkiye sahiptir. Transfer harcamalar milli gelir düzeyini artırırken, vergiler aynı oranda azaltmaktadır. Örneğin, marjinal tüketim meyili c=0,8 olan bir ekonomide devletin gelir dağılımı düzeltmek amacıyla bazı sosyal gruplara karşılıksız olarak TL transfers ödemesi (harcaması) yaptığını ve diğer yandan TL ek vergi geliri topladığını varsayalım. Bu durumda transfer harcamaların milli gelirde yaratacağı artış nolu formül gereğince; Y = D 1 Y c 1 c R= 0, = 4 x = TL 1 0, 8 174

188 175 Milli Gelir Analizi hesaplanır. Vergilerin milli gelirde yarattığı azalış ise nolu formül gereğince; c 0,8 Y = T = = 4 x = TL 1 c 1 0,8 olarak bulunur. Her iki durumda da çarpan aynıdır. Ancak transfer harcamalar çarpanı +4, vergi çarpanı 4 dür Devlet Faaliyeti Olan Dışa Açık Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi Devlet faaliyeti olan dışa açık ekonomi modelinde, diğer ülkelere mal ve hizmet satışı (ihracat) olduğu gibi, aynı zamanda diğer ülkelerden mal ve hizmet alışı (ithalat) da söz konusudur. İhracat (X); bir ülkenin veya ekonominin mallarına yönelik olarak diğer ülkelerden gelen talep anlamındadır. İhracat nedeniyle, ekonomideki toplam talep eğrisi yukarı doğru kayacak ve denge milli gelir düzeyi yükselecektir. İthalat (M) ise, ekonomideki toplam talebin bir kısmının yabancı ülke mallarına ayrılmasıdır. İthalat, ihracatın tam tersi olarak toplam talepte azalmaya, yani toplam talep eğrisinin aşağı doğru kaymasına ve denge milli gelir düzeyinin düşmesine neden olmaktadır (Şekil 11.12). Dolayısıyla ihracatın ve ithalatın dikkate alınmasıyla toplam talep ve aynı zamanda milli gelirin öğeleri şöyle yazılır; Y = C + I + G + X M (11.44) Buna göre ihracat-ithalat farkının (E=X-M) pozitif, yani X>M olması halinde denge milli gelir düzeyi Y 2 den Y 3 e yükselmiş ve X kadar ihracat artışına karşılık milli gelirde daha çok artış olmuştur ( Y> X). Buna karşılık ihracat-ithalat farkının (E=X-M) negatif, yani X<M olması halinde denge milli gelir düzeyi Y 2 den Y 1 e düşmüş ve M kadar ithalat artışına karşılık milli gelir daha çok azalmıştır ( Y> M). Yani, X>M olması halinde denge milli gelir düzeyi yükselmekte, X<M olması halinde de denge milli gelir düzeyi düşmektedir. Her iki durumda da milli gelirdeki artış veya azalış miktarının ( Y) ihracat veya ithalat artışından daha fazla olmasının ( Y> X; Y> M) nedeni dış ticaret çarpanının etkisidir.

189 İsmet Daşdemir C, I, G, X, M TA X>M C+I +G+(X-M) D 3 C+I+G X M D 1 Y D 2 C+I +G+(X-M) X<M 45 o 0 Y Y 1 Y 4 2 Y Şekil Devlet Faaliyeti Olan Dışa Açık Ekonomide Denge Milli Gelir Düzeyi. Dış ticaret çarpanının etkisini bulmak için Y = C + I + G + X M şeklinde verilen toplam talep veya milli gelir fonksiyonundan hareket edilir. İhracat, milli gelirden bağımsız (otonom) olarak gerçekleşirken, ithalat, milli gelire ve marjinal ithalat meyiline (m) bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Yani ithalat (M) için, M =ƒ(y) = m.y M yazılabilir. Buradaki m; marjinal ithalat meyili olup m= şeklinde Y hesaplanmakta ve milli gelirdeki bir birimlik artışa karşılık ithalatta görülen artış miktarını göstermektedir. İhracat ve ithalat değerlerinin de nolu eşitlikte yerine konulmasıyla; Y Y = C o + cy+ I + G + X (my) Y cy + my = C o + I + G + X Y(1-c+m) = C o + I + G + X 1 Y = (C o + I + G + X) 1 c m (11.45) elde edilir. formülde milli gelirin diğer öğeleri sabit tutularak, Y ile X arasındaki ilişki artışlar cinsinden ifade edilecek olursa; 176

190 Y = X Milli Gelir Analizi 1 = k d. X (11.46) 1 c m yazılır. Buradaki X; ihracattaki artış miktarını (aslında ihracat 1 ithalat farkını veya net export miktarını=e) ve k d ifadesi 1 c m de dış ticaret çarpanını göstermektedir. Buradan anlaşıldığı gibi dış ticaret çarpanı, marjinal tüketim meyili (c) arttıkça büyümekte, marjinal ithalat meyili (m) arttıkça küçülmektedir. Yani ithalat meyilinin yüksek olması milli gelirin düşmesine ve ekonominin küçülmesine neden olmaktadır. Sonuç olarak bir ekonomide yatırımlar, kamu harcamaları ve ihracat arttıkça milli gelir artmakta ve ekonomi büyümekte, buna karşılık tasarruflar, vergiler ve ithalat arttıkça milli gelir düşmekte ve ekonomi küçülmektedir Milli Gelirin Dağılımı Milli gelir ekonominin tümü için makro bir büyüklük olup, ülke içinde toplumun çeşitli kesimleri arasında nasıl dağıldığı veya paylaşıldığı hakkında bir fikir vermemektedir. Oysa toplumsal refah açısından milli gelirin miktarı kadar, toplumun çeşitli kesimleri arasında paylaşımı (bölüşümü) da önemlidir. Yani ekonomideki çeşitli sosyal grupların ve bölgelerin milli gelirden ne kadar pay aldığının bilinmesi gerekmektedir. Eğer milli gelirin büyük bir bölümü belirli bir sosyal gruba veya bölgeye gidiyorsa, milli gelir artışının yeterli ölçüde toplumsal refahı artırdığı söylenemez. Hatta milli gelir arttığı halde, adil bir paylaşım olmaması halinde bazı kesimlerin fakirleşmesi ve rehafın düşmesi bile söz konusu olabilir. Buna karşılık milli gelirin toplumun çeşitli kesimleri arasında adil bir şekilde dağılımı söz konusu ise, toplumsal refah maksimize edilir. Hatta Pigou ya göre; milli gelir düzeyi aynı kalsa bile gelirin zenginden fakire aktarılması, yani adil bir gelir dağılımının sağlanması toplumsal refahı artırabilmektedir. Bu durum mikroekonomide tüketici dengesi anlatılırken verilen azalan marjinal fayda kuramı ile açıklanmaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsizlik piyasanın rekabet yapısından, izlenen hatalı iktisat politikalarından, ücret farklılıklarından, toprak 177

191 İsmet Daşdemir mülkiyet yapısından ve bölgeler arası gelişmişlik farklarından kaynaklanabilir. Bir toplumda gelir dağılımındaki adaletisizliği (eşitsizliği) belirlemek amacıyla Lorenz Eğrisi ve Gini Katsayısı yöntemleri kullanılmaktadır. 1. Lorenz Eğrisi Yöntemi: Bu yöntemde ülkenin nüfusu %20 lik dilimler halinde X ekseninde ve bu nüfus dilimlerinin milli gelirden aldığı paylar da Y ekseninde gösterilmek suretiyle bir grafik sistemi oluşturulmaktadır (Şekil 11.13). Gelir (%) E 40 L 20 C Şekil Lorenz Eğrisi Yöntemiyle Gelir Dağılımı. Bu grafikte 45º lik doğru, ideal gelir dağılımını göstermekte olup, mutlak eşitlik doğrusu veya eş dağılış eğrisi (E) olarak adlandırılmaktadır. Bunun altındaki L eğrisi (Lorenz Eğrisi) ise, aktüel gelir dağılımını göstermektedir. İki eğri arasındaki fark (taralı alan) gelir dağılımındaki eşitsizliğin ölçüsüdür. Yani, L eğrisi ile E doğrusu arasındaki taralı alanın büyüklüğü arttıkça, gelir dağılımdaki eşitsizlik artmaktadır. Diğer bir deyişle, L eğrisi E doğrusuna yaklaştıkça, gelir dağılımdaki eşitsizlik azalmaktadır. Örneğin, C noktasında nüfusun %60 ı gelirin yaklaşık %25 ini almaktadır. Beklenen ideal durum ise, her bir %20 lik nüfus diliminin milli gelirden %20 lik pay almasıdır. 2. Gini Katsayısı Yöntemi: Bu yöntemde Şekil deki E doğrusu ile L eğrisi arasındaki taralı alan (TA), E doğrusu altında 178 Nüfus (%)

192 Milli Gelir Analizi kalan üçgenin alanına (ÜA) oranlanmaktadır. Böylece hesaplanan değere Gini Katsayısı (GK) denmektedir. Dolayısıyla Gini katsayısını hesaplamak amacıyla basit olarak GK=TA/ÜA eşitliği yazılabilir. Ancak GK yı hesaplamak amacıyla matematiksel formüller de kullanılmaktadır. GK, 0 ile 1 arasında değişmektedir. Gelir dağılımda eşitsizlik arttıkça, bu değer 1 e, azaldıkça 0 a yaklaşmaktadır. Avrupa Birliği ülkelerinde Gini katsayısı ortalama ve OECD ülkelerinde 0.33 iken (WB, 2009), Türkiye de olarak tespit edilmiştir. Türkiye de en zengin %20 lik kesim ile en fakir %20 lik kesimin milli gelirden aldıkları pay arasında 8 kat fark vardır (TÜİK, 2014). Gelir dağılımda adaleti sağlamak amacıyla devletler, sosyal devlet olmanın bir gereği olarak, gelir dağılımında adaletsizliği giderici politikalara ve uygulamalara başvurmaktadır. Bu amaçla yüksek gelir gruplarına daha fazla vergi yükü koyma, düşük gelir gruplarına ve bölgelere yönelik transfer harcamaları artırma, faiz oranlarına ve tarımsal ürün fiyatlarına müdahale, toprak reformu, ücret farklılıklarını azaltma, sermaye piyasalarının gelişimini sağlama, enflasyonla mücadele vb. politikalar ve uygulamalar izlenmektedir. Böylece devlet, L eğrisini E doğrusuna yaklaştırmaya veya diğer bir deyişle Gini katsayısını küçültmeye çalışmaktadır. 179

193 İsmet Daşdemir 180

194 BÖLÜM 12 PARA Paranın Tanımı ve Gelişimi Para; bir ekonomide malların, hizmetlerin ve üretim faktörlerinin alınıp satılmasında kullanılan genel kabul görmüş bir değişim aracıdır. Paranın gelişimi insanlık tarihi kadar eskidir. Tarihin ilk devirlerinde insanlar bir malı başka bir malla değiştirmek suretiyle, yani trampa veya takas yoluyla, para olmaksızın ticari faaliyetlerini yürütmüşler ve ihtiyaçlarını karşılamışlardır. Trampa veya takas yöntemiyle alışverişlerde malların değeri bir fiyata dayanmamakta, alıcı ve satıcının mallara duydukları ihtiyaçlara göre karşılıklı değişim yapılmaktadır. Dolayısıyla mal değişiminde ortak bir değer ölçüsü bulunmamakta ve denklik sağlamada güçlükler yaşanmaktadır. Ayrıca trampa ekonomilerinde vadeli işlemler yapılamadığı gibi, tasarruf etme güçlüğü de vardır. İşte trampanın sayılan bu sakıncalarını ortadan kaldırmak ve mal değişiminde ortak bir değer ölçüsü oluşturmak amacıyla para kullanılmaya başlanmıştır. Bu amaçla ilk olarak mal para, sonra madeni paralar, kağıt para ve temsili paralar kullanılarak günümüz para ekonomilerine gelinmiştir. Diğer yandan para, tarihsel süreç içerisinde egemenliğin ve gücün bir simgesi olarak da kullanılmıştır. Günümüz modern ekonomilerin ve ekonomik yaşamın can damarı ve gelişimi paraya bağlıdır. Para olmasaydı ticari faaliyetler gelişmez, ekonomik yaşam bu kadar canlı ve zevkli olmazdı Paranın İşlevleri ve Özellikleri Günümüz para ekonomilerinde, paranın işlevlerini dört başlık altında toplamak mümkündür: 181

195 İsmet Daşdemir 1. Değişim Aracıdır: Para hekesçe kabul edilen bir değişim aracıdır. Para sayesinde trampa ekonomilerinde yaşanan zorluklar ortadan kalkmış, mal değişiminde kolaylıklar sağlanmış, üretim hızla artmış ve ticari faaliyetler gelişmiştir. 2. Ortak Değer Ölçüsüdür: İster piyasada oluşsun ister oluşmasın ekonomik malların değeri para ile ifade edilmekte ve buna fiyat denilmektedir. Yani para bir ekonomideki mal ve hizmetlerin alışveriş değerini fiyat olarak ölçmektedir. Böylece mal ve hizmet değişimlerinde ortak ve standart bir ölçü oluşturmaktadır. Diğer yandan kredi ve borç hesaplarında kullanılan ortak bir değer ölçüsüdür. Ancak paranın ortak değer ölçüsü, zamana ve mekana göre değişebilmektedir. 3. Tasarruf Aracıdır: Malların saklanması güçlüğü, masraflı oluşu ve güvenli bulunmaması nedeniyle, paranın saklanması ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla para bir tasarruf ve servet biriktirme aracı olarak işlev görmekte ve değer saklamayı kolaylaştırmaktadır. Bu bakımdan para, servet biriktirmede en fazla likit olan ve nispeten daha güvenli olan bir saklama aracıdır. Ancak paranın bu işlevi yerine getirebilmesi için, istikrarlı bir değere sahip olması gerekir. 4. İktisat Politikası Aracıdır: Klasik iktisatçılara göre paranın ekonomik olaylar (üretim, tüketim, tasarruf, yatırım, istihdam, gelir vb.) üzerinde doğrudan bir etkisi yoktur. Oysa 1929 Büyük Dünya Ekonomik Buhranından sonra Keynes le birlikte paranın bir ülkedeki ekonomik faaliyetlerle doğrudan ilişkisi olduğu kabul edilmiştir. Dolayısıyla bir ülkede devlet faiz oranlarına ve para miktarına (para arzına) müdahale ederek tasarruf, yatırım, istihdam, üretim ve gelir düzeyini etkileyebilmektedir. Böylece belirli ekonomik amaçlara ulaşmada para, bir iktisat politikası aracı olarak önemli bir işleve sahiptir. Paranın yukarıda sayılan işlevleri yerine getirebilmesi için şu özelliklere sahip olması gerekmektedir: 1. Bir ülkedeki tüm bireylerce genel kabul görmelidir, 2. İstikrarlı bir değere sahip olmalıdır, 3. Taklidi zor olmalıdır, 4. Kolaylıkla tanınmalıdır, 5. Bozulmamalı ve dayanıklı olmalıdır, 6. Küçük birimleri olmalıdır (bölünebilmeli), 7. Kolay taşınabilmeli ve taşıma maliyeti sıfır olmalıdır. 182

196 Para Para Çeşitleri İnsanlık tarihi ve paranın tarihsel gelişimi incelediğinde ortaya çıkan para çeşitleri şunlardır: 1. Mal Para, 2. Madeni Para, 3. Temsili Para, 4. Kağıt Para, 5. Ufaklık (Bozuk) Para, 6. Kaydi Para Mal Para İlk çağlarda herkes tarafından kabul edilen bazı mallar, kendi değerinin dışında öteki malların alışverişinde (değişiminde) para olarak kullanılmıştır. Bu amaçla kullanılan çeşitli hayvanlar, hayvan derisi, kurutulmuş balık, tuz, deniz kabuğu, boncuk, kolye vb. mallara mal para denilmektedir. Mal paranın değeri, onun değişim değerine eşittir Madeni Para Mal para aşamasından sonra, madeni para aşaması gelmektedir. Kıymetli madenlerin (altın, gümüş, bakır, platin vb.) para olarak kullanıldığı dönemdir. Madeni paralar tarihte sikkeler halinde kullanılmıştır. Sikke devletin garantisi altında olan ve kullanımı kolay bir madeni paradır. M.Ö. 8. yüzyılda Çin de para yerine bazı malların kullanıldığı tespit edilmişken, ilk madeni para (sikke) M.Ö. 7. yüzyılda Anadolu da Lidyalılar tarafından icat edilmiştir. Madeni paraların üzerinde yazılan değeri ile maden olarak değeri birbirine eşittir. Eğer maden değeri, üzerinde yazılan değerin üstünde ise, bu para iyi paradır. Eğer altında ise kötü paradır. Halk iyi parayı elinde tutarak kötü parayla alışveriş yapacağı için, zamanla iyi para piyasadan çekilecektir. Bu olgu Thomas Gresham ( ) tarafından ortaya atılmış ve kötü para iyi parayı piyasadan kovar şeklinde ifade edilen Gresham Kanunu olarak adlandırılmıştır. 183

197 İsmet Daşdemir Temsili Para Kendiliğinden bir değere sahip olmayan, ancak madeni paraların aşınmasını ve çalınmasını önlemek amacıyla belirli bir yerde depo edilen madeni paralar karşılığında çıkarılan belgelerdir. Para olarak kullanılan bu belgeler gerektiğinde altın ve gümüş gibi değerli madenlere çevrilebilmektedir. Temsili paraların önceleri bir karşılığı varken, daha sonra karşılığı olmayan temsili paralarda çıkarılmıştır. Temsili paraların en iyi örneği altın ve gümüş karşılığı çıkarılan ve istenildiğinde altın ve gümüşe çevrilebilen kağıttan yapılmış banknottur. Yani banknot, özel ve resmi kurumlarca değerli madenler karşılığında çıkarılan bir nevi senettir. Ancak zamanla banknot çıkarma yetkisi Merkez Bankalarına verilmiştir Kağıt Para Maddi değeri kağıtın maliyetine eşit, fakat satın alma gücü daha yüksek olan ve tedavülü devlet tarafından zorunlu kılınan paradır. Ülkelerin merkez bankaları Birinci Dünya Savaşından sonra banknotun altın ve gümüşe çevrilme uygulamasına son verdikleri için, banknotun yerini zorunlu bir mübadele aracı olan kağıt para almıştır. Kağıt para, talep edilen para düzeyinin kıymetli madenlere karşılık gelen para düzeyinden fazla olması sonucu doğmuştur. Ayrıca devletin işlevlerinin artması, basımının ucuz ve kolay olması, hafif ve kolay taşınabilir olması nedeniyle tercih edilmiştir. Banknot ile kağıt para arasında bazı farklar vardır. Banknotun kıymetli madenler olarak karşılığı bulunduğu halde, kağıt paranın böyle bir karşılığı yoktur. Ancak kağıt paranın hacmi devletin bütçesine ve ekonominin büyüklüğüne bağlıdır. Ayrıca kağıt para, devlet veya devletin kontrolündeki Merkez Bankası tarafından çıkarıldığı halde, banknot özel ve resmi bankalar, kurumlar ve kişilerce çıkarılabilir Ufaklık (Bozuk) Para Bir ülkedeki kağıt paralara ek olarak, küçük ve küsuratlı ödemelere yardımcı olmak amacıyla, kağıt paranın belirli bir oranında çıkarılan madeni paralardır. Bunlara bozuk para da denilmektedir. Genelikle ufaklık paraların maden değeri, üzerinde yazılan değerin altındadır. Kağıt parayı çıkarma yetkisi Merkez Bankasına ait olduğu halde, madeni ufaklık parayı çıkarma yetkisi Hazineye aittir. 184

198 Para Kaydi Para Bankaların kredi işlemleri sonucu yaratılan ve mevduat parası veya banka parası olarak adlandırılan paradır. Kaydi para ilk defa 1742 de İngiltere de ortaya çıkmıştır. Kaydi para çek veya transfer emriyle kullanılan vadesiz banka hesaplarına dayanmaktadır. Bankalar kendilerine yatırılan vadesiz mevduatın bir bölümünü yasalar gereğince ihtiyat (yedek, karşılık) olarak tutmakta, kalan kısmını ise çek veya transfer emriyle kullandırmak (kredi vermek) suretiyle kaydi para yaratmaktadır. Kaydi parayı açıklamak üzere şöyle basit bir örnek verilmiştir. Bankalar sistemine TL yatırıldığını ve ihtiyat oranının %20 olduğunu varsayalım. İlk aşamada bu paranın 200 TL si ihtiyat olarak ayrılacak, kalan 800 TL si ise kredi verilecektir. Verilen kredinin vadesiz hesaba bağlı çekle kullanıldığı ve tamamının bankalar sistemine geri döndüğü düşünülürse, ikinci aşamada 800 TL nin 160 TL si yedek ayrılacak ve kalan 640 TL si tekrar kredi verilecektir. Devam eden aşamalarda da aynı oranlarda kredi verilecek ve sürecin sonunda verilen kredi miktarı sıfıra yaklaşacaktır (Çizelge 12.1). Böylece bütün aşamaların sonunda, %20 ihtiyat oranı karşısında TL lik vadesiz mevduat kendisinin 4 katı krediye ve 5 katı toplam vadesiz mevduata (kaydi paraya) dönüşmüş olacaktır. Çizelge Kaydi Para Yaratma Sürecine İlişkin Örnek. Aşamalar Mevduat (TL) İhtiyat (TL) Verilen Kredi (TL) Toplam Yukarıdaki örnekle açıklanan kaydi para miktarını bulmak amacıyla aşağıdaki formül de kullanılmaktadır: Burada; KP 1 M 1 g(1 (12.1) r) KP : Kaydi para miktarını, 185

199 İsmet Daşdemir M : İlk mevduat miktarını, r : İhtiyat veya karşılık oranını, g : Geri dönüşüm oranını göstermektedir. g=1 olması, yani verilen kredilerin hiçbir sızıntı olmadan bankalara sistemine tekrar geri döndüğü varsayımı altında yukarıdaki formül; 1 KP M şeklini alır. (12.2) r Formüldeki 1/r; ilk mevduatın kaç kat kaydi paraya dönüştüğünü gösteren bir katsayı olup, mevduat çarpanı veya kaydi para çarpanı olarak adlandırılmaktadır. Yukarıdaki örnekte g=1 olduğundan verilen değerler Formül 12.2 de yerine konulursa; 1 KP TL bulunur. 0,2 Buna göre ilk mevduatın 5 katı kadar kaydi para yaratılmıştır. Görüldüğü gibi yaratılan kaydi para miktarı, ihtiyatlar ile verilen kredilerin toplamından oluşmaktadır. Diğer yandan ilk mevduata dayalı olarak verilen kredi miktarı (K) hesaplanmak istenirse; 1 r K M formülü kullanılır. (12.3) r Bu formüldeki (1-r)/r katsayısına kredi çarpanı denilmektedir. Eğer sızıntı olursa, yani g<1 olursa kaydi para miktarı azalmaktadır. Benzer şekilde ihtiyat oranı büyüdükçe, verilen kredi ve dolayısıyla yaratılan kaydi para miktarı küçülmektedir Para Arzı Bir ekonomide belirli bir zamanda tedavülde (dolaşımda) bulunan para miktarına para arzı veya para stoku denir. Paranın bir yıl içinde el değiştirme sayısına paranın tedavül (dolaşım) hızı denir. Eğer insanlar ellerine geçen paraları hiç bekletmeden harcarsa tedavül hızı büyük, elde ne kadar uzun süre tutulursa tedavül hızı o kadar küçük olur. Bir ekonomideki toplam para arzı, tedavülde bulunan kağıt para ve ufaklık para ile kaydi para toplamından oluşmaktadır. Yani toplam para arzı; 186

200 Para - Merkez Bankasının çıkardığı kağıt para, - Hazinenin çıkardığı ufaklık para, - Bankaların yarattığı kaydi para miktarının toplamından oluşmaktadır. Dolayısıyla; Toplam Para Arzı (M a ) = Kağıt Para + Ufaklık Para + Kaydi Para şeklinde yazılmaktadır. Ancak günümüzde dolaşımdaki para miktarına vadesiz ve vadeli mevduat da ilave edilerek hesaplamalar yapılmaktadır. Buna göre TC Merkez Bankası dar anlamda para arzı ve geniş anlamda para arzı kavramlarını şöyle açıklamaktadır; Dar Anlamda Para Arzı (M 1 ) = Kağıt Para + Ufaklık Para + Bankalardaki Vadesiz Mevduat Geniş Anlamdaki Para Arzı (M 2 ) = M 1 + Bankalardaki Vadeli Mevduat + Merkez Bankasındaki Diğer Mevduat Kağıt para ve ufaklık para toplamına asli para, nakit para veya dolaşımdaki para da denilmektedir. Asli paranın piyasaya sürülmesine ise, emisyon denir. Toplam para arzı, bir ekonomide belirli bir zamanda tedavülde bulunan para miktarı olduğu için, miktarı belirlidir ve faiz oranına karşı esnekliği sıfırdır. Bu nedenle toplam para arzı (M 1 ve M 2 ), yatay eksene (X eksenine) dik bir doğrudur (Şekil 12.1). Faiz oranı i 1 den i 2 ye yükselse bile, arz miktarı aynı kalmaktadır, yani esnekliği sıfırdır. Faiz Oranı (i) M 1 M 2 i 2 i 1 0 M 1 Şekil Toplam Para Arzı. 187 M 2 Para Miktarı (M)

201 İsmet Daşdemir Para Arzının Kontrolü ve Para Politikası Araçları Bir ülkedeki para arzı, Merkez Bankası tarafından kontrol edilmektedir. Bu amaçla Merkez Bankası çeşitli araçlardan yararlanmaktadır. Para politikası araçları da denilen bu araçların başlıcaları şunlardır; 1. Açık Piyasa İşlemleri, 2. Reeskont Oranı, 3. İhtiyat veya Karşılık Oranı. 1. Açık Piyasa İşlemleri: Merkez bankası devlet tahvillerini ya da hazine bonolarını alıp satarak dolaşımdaki para miktarını kontrol edebilir. Merkez Bankasının devlet tahvili ya da hazine bonosu satın alması, piyasaya para sürmesi, para arzının artması, hükümete ve bankalara finans olanağı vermesi anlamındadır. Devlet tahvili ya da hazine bonosu satması ise, piyasadan para çekilmesi ve toplam para arzının azalması anlamındadır. 2. Reeskont Oranı: Ticari bankalar kendilerine iskonto ettirilmiş (kırdırılmış) senetleri, ikinci kez Merkez Bankasına kırdırtarak para ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Bir senetin Merkez Bankasına ikinci kez kırdırtılmasına reeskont işlemi ve işlem sırasında uygulanan faiz oranına da reeskont oranı denir. İşte Merkez Bankası reeskont oranını değiştirerek ekonomideki para arzını etkileyebilir. Reeskont oranının düşürülmesi bankaların faiz giderlerinin azalması, piyasa faiz oranlarının düşmesi ve para arzının artması anlamındadır. Reeskont oranının yükseltilmesi ise, para arzının azalmasına neden olmaktadır. 3. İhtiyat veya Karşılık Oranı: Ticari bankalar kendilerine yatırılan mevduatın belirli bir bölümünü yasalar gereğince bankalarında tutmak veya Merkez Bankasına yatırmak zorundadırlar. Bu miktarın ne kadar olacağını gösteren orana ihtiyat veya karşılık oranı denilmektedir. Merkez Bankası, karşılık oranını değiştirmek suretiyle ekonomideki para arzı kontrol edilebilr. Eğer karşılık oranı yükseltilirse, bankaların vereceği kredi miktarı, dolayısıyla yaratılan kaydi para miktarı ve para arzı azalacaktır. Tersi durumda ise para arzı artacaktır. 188

202 Para Merkez Bankasının Görevleri Para arzını kontrol eden Merkez Bankasının zamanla görevleri artmıştır. Bu anlamda Merkez Bankasının yerine getirmesi gereken temel görevleri şunlardır; 1. Devlet bankası olarak görev yapar. Kamu kurumlarının banka hesaplarını tutar. Devletin alacaklarını tahsil eder, giderlerini öder ve Hazineye kısa vadeli borç verebilir. Kısaca devletin hazinedarlığını yapar. 2. Ticari bankaların bankerliğini yapar. Ticari bankaların para ihtiyatlarını muhafaza eder. Onların ihtiyaç duyduğu para miktarını kısa vadeli borç olarak verir. Ayrıca ticari bankaların merkez bankasındaki hesapları üzerinden para, transfer, mahsup ve takas işlemlerini yapar. 3. Kağıt para basar ve piyasaya sürer. Bunu yaparken ülkenin üretim ve iş hacminin gerektirdiği ölçüde para miktarını ekonomide tutmaya çalışır. 4. Para arzını kontrol eder ve para poltikasını yürütür. Bu amaçla açık piyasa işlemlerini ve reeskont işlemlerini yürütür, karşılık oranını kullanır ve faiz oranlarını belirler. Ayrıca ticari bankaların vereceği kredilere üst sınır koyar ve sektörel dağılımını yönlendirir. 5. Mali ve ekonomik konularda devlete danışmalık yapar. Özellikle para ve maliye politikalarının başarı ile yürütülmesi konusunda hükümete bilgi verir ve danışmanlık yapar Para Talebi Para talebi, bir ekonomide bireylerin ve kurumların likidite (nakit para) ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla ellerinde veya vadesiz banka hesaplarında bulundurmak istedikleri para miktarıdır. Para talebi, mallara ve üretim faktörlerine yönelik talepten farklıdır. Çünkü para ne tüketim, ne de üretim malıdır. Bireyler ve kurumlar hazır satın alma gücüne sahip olma ve böylece likitide ihtiyacını karşılama amacıyla ellerinde para bulundurmayı arzu ederler. Para talebi üzerinde çeşitli faktörler etkili olmaktadır. Keynes e göre bu 189

203 İsmet Daşdemir faktörler; işlem, ihtiyat ve spekülasyon öğesi (güdüsü) şeklinde üç başlık altında toplanmaktadır: 1. İşlem Güdüsüyle Para Talebi: Bireyler ve kurumlar günlük işlemleri yürütmek ve alışveriş yapmak için para talep ederler. Bu amaçla elde tutulmak istenen para miktarı büyük ölçüde gelire bağlıdır. Bireylerin ve kurumların gelirleri arttıkça, işlem güdüsü nedeniyle ellerinde tutmak istedikleri para miktarı (M i ) artmaktadır (Şekil 12.2). Aynı şekilde fiyatlar genel düzeyi yükseldikçe, işlem güdüsüyle para talebi artmaktadır. Faiz oranının ise, işlem güdüsüyle para talebi üzerinde fazla bir etkisi yoktur. 2. İhtiyat Güdüsüyle Para Talebi: Bireyler ve kurumlar gelecekteki belirsizlikler karşısında ortaya çıkacak riskleri ve beklenmedik durumları önlemek amacıyla, bir miktar parayı ellerinde ihtiyat olarak tutmak isterler. İşlem güdüsüyle para talebinde olduğu gibi, ihtiyat güdüsüyle para talebi de gelire bağlıdır. Bireylerin ve kurumların gelirleri arttıkça, ihtiyat güdüsüyle para talebi (M i ) de artmaktadır (Şekil 12.2). Benzer şekilde fiyatlar genel düzeyi yükseldikçe, ihtiyat güdüsüyle para talebi artmaktadır. İhtiyat güdüsüyle para talebinin faize karşı duyarlılığı azdır. Talep Edilen Para Miktarı (M i ) M i =ƒ(y) 0 Gelir (Y) Şekil İşlem ve İhtiyat Güdüsüyle Para Talebi. 3. Spekülasyon Güdüsüyle Para Talebi: Spekülasyon, mevcut piyasa yapısı içinde beklentiler, riskler ve cari faiz oranı dikkate alınarak, fiyatların düşük olduğu zaman mal ya da tahvil ve hisse senedi gibi değerlerin satın alınmasını, yükseldiğinde satılmasını ve böylece kazanç sağlama çabalarını ifade eden bir kavramdır. Yani en yüksek kazanç sağlamak amacıyla, paranın alternatif alanlara tahsisi çabalarını ifade eden bir kavramdır. Alternatif alanlar olarak tahvil gibi değerli kağıtlar ile cari faiz oranı gelmektedir. İşte bireyler ve 190

204 Para kurumlar bu amaçla ellerinde belirli bir miktar para bulundurmak isterler. Bu işle uğraşanlara da spekülatör denilir. Spekülasyon güdüsüyle elde para tutmanın daima bir alternatif maliyeti vardır. O da cari faizden veya tahvillerden sağlanacak gelirdir. Spekülatörler ellerindeki parayı ya tahvile yatıracak ya da cari faize bağlayacaktır. Tahvil fiyatlarının düşük olduğu dönemlerde, daha sonra yükseleceğini ümit ederek tahvil satın alırlar ve tahvil fiyatları yükselince de satarlar. Cari faiz oranı ile tahvillerin fiyatları arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Cari faiz oranının düşük olduğu zamanlarda tahvil fiyatları yüksek, cari faiz oranının yüksek olduğu zamanlarda da tahvil fiyatları düşüktür. Dolayısıyla spekülatörler cari faiz oranının yüksek olduğu zamanlarda, ileride pahalıya satmak amacıyla ellerindeki paraları tahvillere bağlayacak ve elde tutulan para azalacaktır. Faiz oranı düşünce de tahvil fiyatları yüksek olduğu için, ileride tahvillerin fiyatının düşeceğini ümit ederek, o zaman satın almak amacıyla daha çok para talep ederler. Elde tutulan para faiz geliri getirmediği için, bir kayıp (zarar) veya alternatif maliyet söz konusudur. Bu maliyet cari faiz oranının yüksek olduğu dönemlerde daha fazladır. Cari faiz oranı düştükçe elde para tutmanın alternatif maliyeti de azalacaktır. Dolayısıyla, spekülasyon güdüsüyle para talebi ile cari faiz oranı arasında ters yönlü (negatif) bir ilişki vardır. Yani spekülasyon güdüsüyle para talebi (M s ) cari faiz oranının (i) azalan bir fonksiyonudur (Şekil 12.3). Cari Faiz Oranı (i) M s =ƒ(i) 0 Talep Edilen Para Miktarı (M s ) Şekil Spekülasyon Güdüsüyle Para Talebi. 191

205 İsmet Daşdemir Para Piyasasında Denge (Denge Faiz Oranı) Bir ekonomide para piyasasında denge veya denge faiz oranı, para arzı ile para talebininin birbirine eşit olduğu noktada oluşmaktadır. Para piyasasında dengenin oluşumunu ve buna bağlı olarak denge faiz oranını açıklamak amacıyla Şekil çizilmiştir. Burada toplam para arzı M a gösterilmiş olup, yatay eksene dik bir doğrudur. Toplam para talebi (M t ) ise işlem ve ihtiyat güdüsüyle para talebi (M i ) ile spekülasyon güdüsüyle para talebinin (M s ) toplamından oluşmakta (M t = M i + M s ) olup, negatif eğimli bir doğru şeklinde gösterilmiştir. Buna göre para piyasasında denge M a =M t koşulunun gerçekleştiği A noktasında oluşmaktadır. Bu noktada ortaya çıkan faiz oranı (i 0 ) ise denge faiz oranıdır. Gelir, fiyatlar, para arzı ve diğer koşullar sabit kaldığı sürece, bu nokta istikrarlı bir denge noktasıdır. Faiz Oranı (i) i 2 i 0 Arz Fazlası M a Arz A i 1 M t =M i +M s Talep Talep Fazlası Para Miktarı 0 M 0 (M) Şekil Para Piyasasında Denge. Reel gelirde, fiyatlar genel düzeyinde ve para arzında meydana gelen değişmeler denge noktasının yer değişmesine sebep olmaktadır. Toplam para arzı sabitken bireylerin ve kurumların gelirleri arttıkça ve fiyatlar genel düzeyi yükseldikçe, para talebi artacak ve talep eğrisi de kendisine paralel olarak sağa kayacaktır (M t1 M t2 ). Bu durumda denge noktası A dan B ye geçecek ve denge faiz oranı da i 0 dan i 2 ye yükselecektir (Şekil 12.5-a). Tersine, toplam para talebi sabitken, yani bireylerin ve kurumların gelirleri ile fiyatlar genel düzeyi sabitken, toplam para arzının artması sonucunda para arz eğrisi sağa doğru kayacaktır (M a M a1 ). Bu durumda denge noktası A dan C ye kayacak ve denge faiz oranı da i 0 dan i 1 e düşecektir (Şekil 12.5-b). 192

206 Para i M a i M a M a1 i 2 i 0 0 M 0 B A M t1 M t2 M i 0 i 1 A C M 0 M 1 M t M (a) (b) Şekil Gelir ve Fiyat Değişimleri (a) ile Para Arzındaki Değişimlerin (b) Piyasa Dengesine Etkisi Paranın Değeri ile İlgili Teoriler Paranın değeri veya satın alma gücü, onun arzına ve talebine bağlıdır. Para talebi sabitken, para arzı artarsa değeri veya satın alma gücü düşmekte, aksi halde para arzı azalırsa değeri artmaktadır. Liberalizmle birlikte paranın değerini ve değişimini açıklamaya yönelik çeşitli teoriler geliştirilmiştir. Bu teoriler; klasiklerin miktar teorisi, Keynesin para teorisi ve monetaristlerin miktar teorisi şeklinde üç başlık altında toplanmaktadır: Klasiklerin Miktar Teorisi Klasik ekolde yer alan iktisatçılar (klasikler) tarafından geliştirilmiş ve benimsenmiş bir teoridir. Klasiklere göre ekonomi tam istihdam düzeyinde sürekli dengededir ve para miktarının tüketim, üretim, istihdam ve faiz oranları üzerine etkisi yoktur. Ancak para miktarındaki değişimler doğrudan doğruya ve aynı oranda fiyatlar genel düzeyini etkilemektedir. Buna göre miktar teorisi, paranın değerini, ekonomideki para miktarına bağlamaktadır. Para miktarındaki değişimlerle paranın değeri ve fiyatlar genel düzeyi arasında ilişki kurmaktadır. Teori basit olarak; fiyatlar genel düzeyinin (P), para miktarının (M) bir fonksiyonu olduğu şeklinde aşağıdaki gibi ifade edilmektedir; P = ƒ(m) (12.4) 193

207 İsmet Daşdemir Miktar teorisinin başlıca varsayımları ise şunlardır; 1. Piyasaya arz edilen mal ve hizmet miktarı sabittir, 2. Paranın tamamı piyasada harcanmak (işlemlerde kullanılmak) üzere talep edilmektedir, 3. Para miktarının tüketim, üretim, istihdam ve faiz oranları üzerine etkisi yoktur, 4. Ekonomi tam istihdam düzeyinde sürekli dengededir. Daha sonra klasik iktisatçılardan I. Fisher ( ) miktar teorisine işlem açısından ve A. Marshall ( ) ise para tutumu açısından bazı eklemeler yapmıştır. Buna göre miktar teorisi temel iki yaklaşım açısından aşağıdaki gibi açıklanmıştır İşlem Açısından Miktar Teorisi Miktar teorisi, Amerikalı iktisatçı Fisher in piyasadaki işlemler açısından teoriye yaptığı eklemeleri esas alan mübadele (değişim) denklemi veya Fisher denklemi yardımıyla şöyle açıklanmaktadır; Burada; M.V = P.T (12.5) M : Para miktarını, V : Paranın işlem (değişim, tedavül) hızını, P : Fiyatlar genel düzeyini (ödemelere esas olan işlemlerin ortalama fiyatını), T : İşlem hacmini veya sayısını göstermektedir. Bu denkleme göre bir ekonomide belirli bir dönemde (genellikle bir yılda) yapılan tüm ödemeler sol tarafta, işlemlerin değeri ise sağ tarafta yer almakta ve birbirine eşittirler. Yani ekonomideki işlem hacminin parasal değeri (MV), bu işlemlere yapılan ödemelerin toplamına (PT) eşittir. Bir ekonomide kısa dönemde V ve T değerleri sabit kabul edildiğinde; denklemin sol tarafında yer alan para miktarındaki (M) değişimlerin, doğrudan doğruya aynı oranda ve yönde sol taraftaki fiyatlar genel düzeyine (P) bağlı olduğu açıktır. 194

208 Para Para Tutumu Açısından Miktar Teorisi Marshall ve Cambridge ekolü iktisatçıları bireylerin gelirlerinin tamamını piyasada harcamayıp, bir kısmını ellerinde tuttuklarına dikkat çekerek, miktar teorisine yeni bir yaklaşım getirmişlerdir. Bu yaklaşımda; gelirin para olarak elde tutulan oranı (k) ile paranın 1 değişim hızı (V) arasında k şeklinde ters yönlü bir ilişkinin V olduğu kabul edilmektedir. Buna göre Marshall ın miktar denklemi; M = k. P.T V 1 P.T şeklini yazılmaktadır (12.6) Buradan hareketle M.V = P.T şeklinde Formül 12.5 de ifade edilen miktar teorisi eşitliğine ulaşılmaktadır Keynesin Para Teorisi 1929 Büyük Dünya Ekonomik Buhranından sonra İngiliz iktisatçı Keynes 1936 yılında yayınladığı İstihdam, Faiz ve Paranın Genel Teorisi adlı eserinde ekonomik düşüncelerini açıklamıştır. Keynes bu eserinde, Klasiklerin aksine, para miktarının tüketim, üretim, istihdam ve faiz oranları üzerine etkili olduğunu ve ekonominin eksik istahdam da dengeye gelebildiğini ileri sürmüştür. Keynes e göre; bir ekonomide tam istihdam düzeyine ulaşılmadıkça para miktarındaki artış tek başına fiyatlar genel düzeyini yükseltmez. Fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi için, paranın tüketim ve yatırım harcamaları şeklinde harcanması ve ekonominin tam istihdam düzeyine ulaşmış olması gerekmektedir. Keynes bir taraftan para miktarındaki artışın ne kadarının harcandığı (talep edildiği) üzerinde önemle dururken, diğer taraftan paranın üretim üzerindeki etkilerini açıklamıştır. Böylece Keynes para teorisini şu iki temele dayandırmıştır: 1. Para talebi, 2. Paranın üretim üzerine etkileri. Keynes e göre bireylerin para talebi, daha önce açıklandığı gibi, işlem, ihtiyat ve spekülasyon güdüsüyle ortaya çıkmaktadır. Bireylerin geliri (Y) ve fiyatlar genel düzeyi (P) arttıkça para talebi (M t ) artmakta, faiz oranı (i) arttıkça azalmaktadır. Para miktarının bir 195

209 İsmet Daşdemir taraftan tüketim meyiline bağlı olarak tüketim harcamalarına, diğer taraftan faiz oranına ve sermayenin marjinal verimliliğine bağlı olarak yatırım harcamalarına yönelmesi, ancak tam istihdam düzeyinden sonra fiyatlar genel düzeyini yükseltmektedir. Eksik istihdam koşullarında para miktarındaki artış, tüketim ve yatırım harcamalarına bağlı talep artışı ve beraberinde üretim artışı olarak gerçekleşmektedir. Yani bir ekonomide para miktarındaki artış, Klasik görüşün aksine, para talebine ve üretim miktarına bağlı olarak tam istihdam koşullarına varılmadıkça fiyatlar genel düzeyini yükseltmez. Çünkü eksik istihdam koşullarında ekonomideki atıl işgücü ve kapasite kullanılarak, artan talebi karşılayacak bir arz (üretim), istihdam ve gelir artışı sağlanmaktadır. Böylece fiyatlar artmamakta ve ekonomi eksik istihdamda da dengeye gelmektedir. Ancak tam istihdam düzeyinden sonra para miktarı arttıkça, faiz oranlarının düşmesiyle para talebi artacak ve talebi karşılayacak arz artışları olmayacağı için, artan para miktarı kadar fiyatlar genel düzeyi yükselecektir. Görüldüğü gibi Keynes e göre klasiklerin miktar teorisi tam istihdam düzeyinden sonra geçerli olmaktadır Monetaristlerin Miktar Teorisi 1970 li yıllarda Amerikalı iktisatçı Milton Friedman ın ( ) öncülüğünü yaptığı ve kendilerine monetaristler (parasalcılar) denilen bir grup iktisatçı tarafından geliştirilmiş bir teoridir. Bu teoriye modern miktar teorisi de denilmektedir. Teoride, klasiklerin miktar teorisi ve Fisher in denklemi esas alınmakla birlikte, para talebi konusu Keynes in analizine daha yakındır. Monetaristler, klasiklerin miktar teorisinin temel ilkelerini kabul etmekle birlikte, iki farklı nokta üzerinde durmuşlardır. Birincisi para tutumu, diğeri paranın dolaşım hızıdır. Para tutumu konusunda Keynes in analizindeki gibi bireylerin ellerinde belirli bir miktar para tutacakları ve para tutumuna (talebine) neden olan faktörlerin, herhangi bir aktifin talebini etkileyen faktörlerle aynı olduğu ifade edilmiştir. Bu faktörler Friedman ın portföy tercihi toerisine dayalı olarak; mevcut servetlerin, paranın ve diğer aktiflerin (tahviller, hisse senetleri) beklenen getirileri ile enflasyon oranı olarak verilmiştir. Servetin ölçüsü olarak da sürekli gelirin kullanılması esas alınmıştır. Para talebi bu faktörlerin bir fonksiyonu olarak gerçekleşmektedir. 196

210 197 Para Monetaristlerin üzerinde durduğu ikinci husus ise; paranın tedavül hızının (V) istikrarıdır. Para arzındaki artışa bağlı olarak V nin değişken olduğu kabul edilmiştir. Gelirin sürekli olması, para talebinin ve dolayısıyla V nin istikraralı olacağı anlamına gelmektedir. V nin bilinmesi halinde para miktarında meydana gelecek değişikliğin yaratacağı toplam harcama da (ödeme) bulunabilmektedir. Yani V değişken kabul edilmesine rağmen, para arzı, klasiklerin miktar teorisinde olduğu gibi burada da temel faktördür. Dolayısıyla monetaristlerin miktar teorisi aslında klasik miktar teorisinin farklı bakış açısıyla yeniden yorumlanmasından ibarettir. Monataristler klasik miktar teorisinden farklı olarak, V nin kısa dönemde değişken olduğunu kabul ettikleri için, para arzındaki değişimin aynı yönde ancak daha yüksek oranda fiyatlar genel düzeyini yükselteceğini düşünmektedir. Yine motetaristler, klasik miktar teorisinden farklı olarak para arzındaki artışın faiz oranı, gelir ve istihdam üzerindeki etkilerini de analizlere katmıştır Devalüasyon ve Revalüasyon Paranın değeri göreli bir kavram olup, daha çok paranın değişim (mübadele) gücünün yansıtmaktadır. Bu nedenle paranın değeri satın alabileceği mal ve hizmetlerin fiyatına, yani fiyatlar genel düzeyine büyük ölçüde bağlıdır. Bu amaçla ekonomideki mal ve hizmetlerin fiyatları izlenerek fiyat endeksleri oluşturulmaktadır. Paranın değeri bir ekonomide değişen koşullara göre zamanla değişebildiği gibi, ülkeden ülkeye yabancı paralar karşısında da değişebilmektedir. İşte bir ülkenin resmi parasının yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesine devalüasyon denir. Bir ülkedeki toplam para arzının ekonominin hacminden fazla olması halinde, bir yandan fiyatlar genel düzeyi (enflasyon) yükselmekte, diğer yandan paranın değeri düşmektedir. Bu durumda para arzını ekonominin hacmine eşitleyecek oranda devalüasyon yapılır. Devalüasyon nedeniyle ithal malları pahalılaştığı için ithalat azalmakta, yerli malların fiyatı düştüğü ve dış talep arttığı için ihracat artmaktadır. Böylece dış ticaret açığı azalmakta ve ülkenin milli geliri artmaktadır. Ülkemizde Merkez Bankası ihracat-ithalat dengesini sağlamak amacıyla devalüasyonu bir araç olarak kullanmaktadır. Türkiye de ilk

211 İsmet Daşdemir devalüasyon 1946 yılında yapılmış olup, tarihsel süreç içerinde yapılan devalüsayonlar ve büyüklükleri aşağıda verilmiştir: 7 Eylül 1946 da %54.3, 4 Ağustos 1958 de %68.9, 10 Ağustos 1970 de %40, 21 Eylül 1977 de %9.1, 1 Mart 1978 de %23, 10 Haziran 1979 da %43.7, 24 Ocak 1980 de %32.7, 5 Nisan 1994 de %51, 22 Şubat 2001 de %28.4, Revalüasyon ise bir ülkenin resmi parasının yabancı paralar karşısında değerinin artmasını ifade etmekte olup, revalüasyon sonucu ülkenin ithalatı artmakta, buna karşın ihracatı azalmaktadır. 198

212 BÖLÜM 13 ENFLASYON Enflasyonun Tanımı Latincede şişkinlik anlamına gelen enflasyon, bir ekonomideki fiyatlar genel düzeyinin sürekli ve hissedilir olarak artış göstermesidir. Buna göre sürekli olmayan, hissedilmeyen ve malların büyük çoğunluğunu kapsamayan fiyat artışları enflasyon değildir. Enflasyon para ekonomisine ait bir kavram olup, fiyatlar genel düzeyinin yükseldiği ve paranın satın alma gücünün azaldığı bir süreçtir. Ekonomilerde istenmeyen bir olgudur. Bazen enflasyonun durumunu ifade etmek amacıyla kronik enflasyon, ılımlı enflasyon, kızgın enflasyon, hiper enflasyon gibi terimler de kullanılmaktadır. Bir ekonomideki yıllık enflasyon miktarı hesaplanırken, içinde bulunan yıldaki fiyat artışları bir önceki yılın fiyatlar genel düzeyine oranlanmaktadır. Yani; P Enflasyon Miktarı (%) t P (13.1) P0 şeklinde hesaplanmaktadır. Burada; P t : İçinde bulunulan yıldaki fiyatlar genel düzeyini, P 0 : Geçen yılın fiyatlar genel düzeyini göstermektedir. Benzer şekilde aylık enflasyon hesapları da yapılabilmektedir Enflasyon Türleri Enflasyona çeşitli faktörler neden olmakla birlikte, enflasyon ya toplam talebin artmasından ya da arzın (üretimin) azalmasından veya her ikisinden birlikte kaynaklanmaktadır. Buna göre enflasyonu 199

213 İsmet Daşdemir başlatan en önemli faktörler (talep artışı, arz azalışı) dikkate alındığında, temel olarak iki enflasyon türü vardır: 1. Talep Enflasyonu, 2. Arz Enflasyonu Talep Enflasyonu Bir ekonomide toplam arz miktarı sabitken, herhangi bir nedenle toplam talepte meydana gelen artışların yarattığı enflasyondur. Toplam talep artışları; para miktarının, kamu harcamalarının ve reel gelirin artmasından kaynaklanabilir. O halde bir ekonomideki para arzının, reel gelirin ve harcamaların ekonominin üretim kapasitesini aşması halinde, talep enflasyonu ortaya çıkmaktadır. Yani bu tür enflasyon, aslında tam istihdama ulaşmış ekonomilerde toplam talepteki artışı karşılayacak üretim faktörlerinin ve dolayısıyla arz (üretim) artışının olmayışından kaynaklanmaktadır (Şekil 13.1). Fiyatlar Genel Düzeyi (P) A P 2 D 2 P 1 D 1 T 2 T 1 0 Y 1 Üretim (Y) Şekil Talep Enflasyonu. Şekil 13.1 de tam istihdama ulaşmış bir ekonomide başlangıçta toplam arz (A) ve toplam talep eğrisinin (T 1 ) kesiştiği D 1 noktasında ekonomi dengeye gelmiştir ve fiyatlar genel düzeyi P 1 dir. Herhangi bir nedenle (para arzının, kamu harcamalarının ve reel gelirin artması) toplam arz değişmeksizin, toplam talebin artarak T 1 den T 2 konumuna gelmesi halinde, ekonomi D 2 noktasında dengeye gelecek ve fiyatlar genel düzeyi P 2 ye yükselecektir. 200

214 Enflasyon Arz Enflasyonu Bir ekonomide toplam talep sabitken, herhangi bir nedenle toplam arzın (üretimin) azalması durumunda ortaya çıkan enflasyondur. Toplam arzın azalması ya maliyet artışlarından ya da fiyat artışlarından kaynaklanabilir. Buna göre de maliyet enflasyonu ve fiyat enflasyonu kavramlarından söz edilmektedir. Maliyet enflasyonu; bir ekonomide toplam talep sabitken maliyet artışlarından kaynaklanan arz azalışları nedeniyle yaşanan enflasyondur. Maliyet artışları girdi-hammadde fiyatlarının ve ücretlerin yükselmesinden kaynaklanabilir. Herhangi bir nedenle girdi fiyatlarında ve ücretlerde meydana gelen artışlar, üreticilerin mal ve hizmet üretiminin azalmasına ve dolayısıyla ekonomide toplam arzın düşmesine ve toplam arz eğrisinin sola yukarı doğru kaymasına neden olacaktır. Başlangıçta D 1 noktasında dengede olan ekonomi, toplam arzın A 1 den A 2 ye düşmesi sonucunda bu kez D 2 noktasında dengeye gelecek ve fiyatlar P 1 den P 2 ye yükselmiş olacaktır (Şekil 13.2). Fiyatlar Genel Düzeyi (P) A 2 A 1 P 2 D 2 P 1 D 1 T Y 2 0 Y 1 Üretim (Y) Şekil Arz (Maliyet) Enflasyonu. Artan maliyetler karşısında üreticiler kâr marjlarını korumak için, maliyet artışlarını ürettikleri mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansıtacaklardır. Bu durumda işgücü sahipleri de sendikalar aracılığıyla ücretlerini tekrar artıracaktır. Bu şekilde girdi fiyatlarının ve ücretlerin tekrar artması, fiyatlar genel düzeyinin tekrar yükselmesine ve devamlılık arz etmesine yol açacaktır. Ekonomide bu duruma ücret-fiyat sarmalı denilmektedir. Fiyat enflasyonu; tam rekabetin olmadığı, eksik rekabet (monopol, monopollü rekabet) koşullarında, ücretlerde ve girdi fiyatlarında, yani maliyetlerde bir artış olmaksızın, üreticilerin mal ve 201

215 İsmet Daşdemir hizmetlerin fiyatlarını artırması sonucu oluşmaktadır. Ayrıca üreticiler kendi aralarında anlaşarak bazı malların fiyatlarını yapay olarak yükseltebilirler. Benzer şekilde bazı ülkelerde devlet, üretimi özendirmek ve üreticileri korumak amacıyla fındık, tütün, çay ve buğday gibi ürünlerde piyasa fiyatının üzerinden destekleme alımı yapmaktadır. Böylece rekabetin olmadığı bir ortamda fiyatlar yükseldiği için, satıcıların daha az üreterek daha fazla gelir elde etmesi söz konusudur. Bu da Şekil 13.2 deki gibi arz eğrisinin sola yukarı kaymasına (arzın azalmasına) ve fiyatlar genel düzeyinin P 2 ye yükselmesine neden olmaktadır. Uygulamada enflasyon türlerini kesin olarak birbirinden ayırmak güçtür, çoğu kez aynı anda ve birarada görülebilirler Enflasyonun Nedenleri Enflasyon temel olarak toplam talebin artmasından ya da arzın azalmasından kaynaklanmakla birlikte, enflasyonun nedenleri topluca aşağıda verilmiştir: 1. Para arzının artması: Devletin tahvil ya da hazine bonosu satın alması, reeskont ve karşılık oranlarını düşürmesi ve karşılıksız para basması tedavüldeki para miktarını artıracağı için enflasyona neden olmaktadır. Benzer şekilde bir ekonomiye karşılıksız olarak dış piyasalardan aşırı miktarda para, altın ve döviz girişleri de enflasyona neden olmaktadır. 2. Harcamaların artması: Vergilerin düşürülmesi, kamu harcamalarının ve özellikle transfer harcamaların artırılması ve böylece ekonomideki toplam harcama veya talep miktarının toplam gelirlerden fazla olması sonucunda fiyatlar genel düzeyi yükselmektedir. 3. Üretim (arz) miktarının azalması: Herhangi bir nedenle girdi maliyetlerinde ve ücretlerde meydana gelen artışlar, mal ve hizmet üretiminin (toplam arzın) azalmasına ve fiyatlar genel düzeyinin yükselmesine neden olacaktır. 4. Rekabetin azalması: Tam rekabetin olmadığı, eksik rekabet (monopol ve monopollü rekabet) piyasalarında üreticiler kâr maksimizasyonu için düşük maliyetle üretim, teknolojik yenilikler, verimlilik ve kitle üretimi yerine, malların fiyatlarını yükseltirler. Ayrıca üreticilerin kendi aralarında anlaşması veya devlet üreticileri 202

216 Enflasyon korumak amacıyla bazı malların fiyatını yükselmesi de enfalasyona neden olmaktadır. Dolayısıyla eksik rekabet koşulları enflasyona neden olmaktadır. 5. Demografik yapı: Aşırı nüfus ve nüfus artış hızı, köyden kente göç, çarpık kentleşme, işsizlik, üretici nüfusun az, çocuk ve yaşlı nüfusun fazla olması gibi faktörler enflasyonist baskı yapmaktadır. 6. Sosyoekonomik yapı: Bir ekonomide tasarruf eğiliminin düşük, tüketim eğiliminin yüksek olması, lüks tüketim mallarına ve modaya düşkünlüğün fazla olması, gösteriş harcamaların yüksek olması ve gelirin üstünde yaşama isteği gibi pek çok faktör enflasyonu etkilemektedir. 7. Ekonomide dışa bağımlılık: Özellikle üretimde kullanılan ara ve yatırım mallarında dışarıya bağımlı olma, dış fiyatların yükselmesi ve paranın değer kaybetmesiyle ithalatın pahalılaşması gibi faktörler enflasyonist baskı yapmaktadır Enflasyonun Sonuçları Enflasyon bir ekonomide istenmeyen bir olgudur, arızadır ve birtakım olumsuzluklara neden olmaktadır. Enflasyonun olumsuz etkileri şunlardır: 1. Enflasyon, gelir dağılımını bozmaktadır. Enflasyon sonucunda özellikle sabit gelirlilerin ve ücretlilerin (işçi, memur, emekli vb.) satın alma gücü azalmakta, serbest meslek ve sermaye sahiplerine doğru bir gelir transferi söz konusu olmaktadır. Böylece gelir dağılımı bozulmakta, en yoksul kesim ile en zengin kesim arasındaki gelir farkı atrmakta, toplumsal refah düşmekte, eşitlik ve sosyal adaletten uzak, huzursuz ve sağlıksız bir toplum oluşmaktadır. 2. Enflasyon, üretimi azaltmaktadır. Enflasyon oranı yükseldikçe düşük ve orta gelirlilerin tasarruf meyili azalmakta ve tüketim harcamaları artmaktadır. Yüksek gelirliler ise artan tasarruflarını daha çok mali yatırımlara (altın, döviz, gayrimenkul vb.) yöneletmektedir. Dolayısıyla enflasyon dönemlerinde bir taraftan tasarrufların azalması, diğer taraftan yüksek faiz oranları ve risk nedeniyle uzun vadeli reel yatırımlar yapılamamakta, üretim azalmakta ve ekonomik büyüme durmaktadır. 203

217 İsmet Daşdemir 3. Enflasyon, ödemeler dengesine olumsuz etki yapmaktadır. Enflasyon sonunda üretim azalacağı ve iç fiyatlar yükseleceği için, ihraç mallarının diğer ülkelerin malları ile rekabet etme gücü azalmakta ve böylece ihracat gelirleri düşmektedir. Diğer yandan ithal malların ülke içinde rekabet gücü ve dolayısıyla ithalat harcamaları artmaktadır. Böylece ithalatın artmasına ve ihracatın azalmasına bağlı olarak ödemeler dengesi borç (-) kalanı vermektedir. Benzer şekilde bütçe açıklarının artması ve bunu karşılmak için dış borçlanmanın artması da söz konusudur. 4. Enflasyon, toplumun sosyal, ahlaki ve kültürel yapısını olumsuz yönde etkilemektedir. Enflasyon sonucu gelir dağılımı bozulduğu için, toplumda yapay sınıflar oluşmaktadır. Bu durum manevi ve ahlaki değerlerin yok olmasına, rüşvet, yolsuzluk ve vurgunculuğun artmasına ve böylece sosyal, ahlaki ve kültürel yapının bozulmasına neden olmaktadır Enflasyonla Mücadale Araçları Enflasyon temel olarak toplam talep artışından ya da arz azalışından kaynaklandığı için, enflasyonla mücadelede de ya toplam talebi azaltmak ya da arzı artırmak veya her ikisini birlikte yapmak gerekmektedir. Bu amaçla kullanılacak politikalar ve araçlar şunlardır: 1. Toplam talebi azaltmaya yönelik politikalar: Bunlar iki başlık altına toplanmaktadır. a) Para Politikası: En önemli para politikası araçları; açık piyasa işlemleri, reeskonto ve karşılık oranlarıdır. Devlet, tahvil ya da hazine bonosu satarak, reeskont ve karşılık oranlarını yükselterek tedavüldeki para miktarını ve dolayısıyla toplam talebi kısmak suretiyle enflasyonla mücadele eder. Yani daraltıcı para politikası izlenerek enflasyon kontrol altına alınır. b) Maliye Politikası: En önemli maliye politikası araçları; vergiler ve kamu harcamalarıdır. Devlet kamu harcamalarını azaltarak ve vergileri artırarak toplam talebi kısabilir. Yani daraltıcı maliye politikaları izleyerek enflasyonla mücadele eder. Ancak kamu harcamalarının özellikle ücretlerin, transfer harcamaların ve sübvansiyonların kısılması bir taraftan üretimin (arzın) azalmasına diğer taraftan bazı sosyal sorunlara neden olabilir. Benzer sonuçlar yeni vergilerin konulması veya vergi oranlarının artırılması halinde 204

218 205 Enflasyon de ortaya çıkabilmektedir. O nedenle daraltıcı maliye politikalarını uygularken ihtiyatlı olmak gerekmektedir. 2. Toplam arzı artırmaya yönelik politikalar: Tedavüldeki para arzını artırmadan, gelir ve kurumlar vergisi oranlarının düşürülmesi ve üreticilere bazı teşvikler sağlanması suretiyle yatırımları ve toplam üretimi (arzı) artırmak mümkündür. Böylece atıl kapasite kullanılarak tam istihdama ulaşılması ve enflasyonun düşürülmesi sağlanacaktır. 3. Yapısal değişiklikleri gerçekleştirmeye yönelik politikalar: Gelişmiş ekonomilerde toplam talebi azaltıcı veya toplam arzı artırıcı tedbirleri uygulayarak enflasyonla mücadale etmek mümkündür. Ancak az gelişmiş ekonomilerde bu yolla enflasyonla mücadele etmek pek mümkün olmadığından, öncelikle enflasyona neden olan yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek gerekmektedir. Bu amaçla temel alt yapı çalışmalarını yapmak, sürdürülebilir ve planlı kalkınmayı gerçekleştirmek, nüfus planlaması yapmak, tasarruf ve tüketim eğilimlerini değiştirmeye yönelik tedbirler almak, teknolojik yenilikleri, verimliliği ve rekabeti geliştirmek, üretimde ve tüketimde dışa bağımlılığı azaltmak gibi bir dizi tedbir alınmalıdır. 4. Döviz kuru politikaları: Devalüasyon veya herhangi bir nedenle döviz kuru yükseldiğinde, özellikle temel girdiler bakımından dışa bağımlı olan ülkelerde girdi fiyatlarında (maliyetlerde) yükselme olacağı için, toplam arzın düşmesi ve buna bağlı olarak fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi söz konusudur. O nedenle ihracatı ve döviz girdilerini artırmak amacıyla yapılan devalüasyonların enflasyonu artırıcı etkisi vardır. Buna karşılık düşük döviz kurunda ise döviz gelirleri azalmakta ve döviz istikrarı sağlanamamaktadır. Dolayısıyla döviz kuru, döviz gelirlerini artırmada ve enflasyonla mücadelede bir araç olarak kullanılmaktadır. 5. İstikrarlı yönetim politikaları: Enflasyonla mücadele etmek için güçlü ve güven verici bir siyasi iktidarın yönetimde olması gerekmektedir. Eğer istikrarsız, güçsüz ve güven vermeyen bir iktidar varsa, bu durumda güvensizlik ve belirsizlik nedeniyle faiz oranları yükselecektir. Bu durumda girdi fiyatlarının ve borçlanma maliyetinin artması sonucu üretim azalacak ve fiyatlar genel düzeyi yükselecektir, yani maliyet enflasyonu yaşanacaktır. O halde enflasyonla mücadelede en önemli koşul güçlü ve güven verici siyasi iktidara ve bunun uygulayacağı istikrar politikalarına sahip olmak gerekmektedir.

219 İsmet Daşdemir Deflasyon Latincede daralma anlamına gelen deflasyon, bir ekonomide faaliyetlerin yavaşlaması, durgunluğun ortaya çıkması ve fiyatların düşmesi halidir. Bu durum, toplam üretimin (arzın) toplam talebi geçmesi ve piyasadaki para arzının azalması nedeniyle oluşmaktadır. Deflasyon dönemlerinde malların satılamaması ve stokların büyümesi sonucu fiyatlar düşmekte, yatırım yapılmamakta, üretim ve istihdam azalmaktatır. Deflasyon sonucu ücretler düşmekte, bireylerin gelirleri azalmakta, tüketim kısılmakta ve dolayısıyla toplumsal refah düşmektedir. Bu durumdan kurtulmak için faiz oranlarını düşürmek, devlet harcamalarını artırmak, gelir ve kurumlar vergisi oranlarını düşürmek, ücretleri yükseltmek ve tüketimi artırıcı tedbirler almak gerekmektedir Stagflasyon Stagflasyon, bir ekonomideki durgunluğun ve enflasyonun aynı anda yaşanması halidir. Bu durumda bir yandan ekonomide fiyatlar genel düzeyi yükselmekte, diğer yandan yatırımcılar kuşkulu oldukları için enflasyon dönemlerindeki gibi yeni yatırımlar ve dolayısıyla istihdam artışları söz konusu olmamaktadır. Yani stagflasyon, enflasyon ile işsizliğin, durgunluğun, düşük ekonomik büyümenin, atıl üretim kapasitesinin bir arada görüldüğü bir ekonomik bunalım halidir. Normalde enflasyon ve işsizlik oranı arasında ters yölü bir ilişki varken, stagflasyon ortamında pozitif bir ilişki (paradoks) vardır. Stagflasyonla mücadalede bir yandan işsizliği gidermek için üretimi teşvik edici ve toplam arzı artırıcı genişletici maliye politikası tedbirleri uygulanırken, diğer yandan fiyat artışlarını önlemek için daraltıcı para ve maliye politikalarının uygulanması gerekmektedir. 206

220 BÖLÜM 14 İSTİHDAM VE İŞSİZLİK İstihdam ve İlgili Kavramlar Kelime anlamıyla istihdam, çalıştırma veya kullanma demektir. Ekonomi biliminde istihdam, üretim faktörlerinin üretime dahil edilmesi ve kullanılması anlamındadır. Üretime dahil edilen üretim faktörlerinin mahiyetine göre de istihdam kavramı geniş ve dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır. Geniş anlamda istihdam, ekonomideki toprak, emek, sermaye, doğal kaynaklar, girişim gibi bütün üretim faktörlerinin üretime dahil edilmesi ve kullanılması halini ifade etmektedir. Geniş anlamda istidam ekonomideki bütün kaynakların kullanım sorunuyla ilgili bir kavramdır. Dar anlamda istihdam ise, üretim faktörlerinden sadece emeğin üretime dahil edilmesi ve kullanılması anlamındadır. Ekonomide istihdam kavramı geniş anlamıyla kullanılmakla birlikte, genellikle ve yaygın olarak dar anlamıyla kullanılmaktadır. Yani istihdam kavramından, genellikle hizmete hazır emek faktörünün üretimde kullanılması anlaşılmaktadır. Dar anlamda istihdam ile geniş anlamda istihdam arasında yakın bir ilişki vardır. Çünkü emek faktörü öteki üretim faktörlerinin tamamlayıcısı durumunda olduğu için, dar anlamda istihdam sağlandığında, yani çalışmak istek ve gücünde olan herkes iş bulduğunda, emek dışındaki öteki üretim faktörleri de büyük ölçüde üretimde kullanılacak ve böylece geniş anlamda istihdam sağlanmış olacaktır. Ekonomide istihdam kapsamında kullanılan diğer kavramlar, tam istihdam ve eksik (noksan) istihdamdır. Tam istihdam, mevcut kaynakların tümünün tam kapasiteyle üretimde kullanılmasıdır. Eğer bir ekonomideki mevcut kaynakların veya üretim faktörlerinin bir 207

221 Çalışma çağındaki nüfus (15-64 yaş) Faal nüfus (İşgücü) İşsizlik İstihdam hacmi İsmet Daşdemir kısmı üretime katılamıyorsa, yani atıl durumdaysa (örneğin işsizlik, boş arazi vb. varsa), bu durumda eksik istihdam söz konusudur. Eksik istihdamda üretilecek mal ve hizmet miktarı ve dolayısıyla milli gelir üst sınırın altında kalmakta ve bu da toplumsal refahın düşmesine neden olmaktadır İstihdam ve Nüfusla İlişkisi Ekonomide istihdam deyince, genellikle emeğin (işgücünün) üretimde kullanılması kastedilmektedir. Emek nüfusla ilişkili olup, bir ülkedeki emek arzı ve istihdamı ile o ülkedeki demografik, ekonomik, hukuki ve sosyal faktörler arasında yakın bir ilişki vardır. Dolayısıyla bir ülkedeki emek arzı ve istihdam düzeyi; başta nüfusun miktarına, yaş ve cinsiyet itibariyle bileşimine, çalışma çağındaki nüfusa, faal nüfusa, çalışma sürelerine, ücretlere, işbölümüne, sosyal kurumlara, ekonomik ve sosyal gelişmeye vb. faktörlere bağlı olarak değişmektedir. İstihdam açısından bir ülkenin nüfusu Şekil 14.1 de gösterildiği gibi analiz edilmektedir. Buna göre 0-14 yaş grubundaki nüfusa çocuk nüfus, yaş grubu arasındaki nüfusa çalışma çağındaki nüfus, 65 yaş ve daha büyük olan nüfusa yaşlı denmektedir. Çalışma çağındaki nüfus miktarından eğitim, sağlık, evlilik vb. nedenlerle emeğini arz edemeyenlerin (çalışma istek ve gücünde olmayanlar) miktarı çıkarılırsa, faal nüfus (işgücü) elde edilir. Faal nüfus içerisinde ise işsizler, gizli işsizler ve verimli çalışanlar vardır. Yaşlı Nüfus ( 65 yaş) Verimli Çalışanlar Gizli İşsizler Çalışma istek ve gücünde olanlar Açık İşsizler Ev hanımı, öğrenci, özürlü vb. Çalışma istek ve gücünde olmayanlar Çocuk Nüfus (0-14 yaş) Şekil İstihdam Açısından Nüfusun Analizi. 208

222 209 İstihdam ve İşsizlik Gerçekte çalışıyor görünen ancak toplam üretime hiçbir katkısı olmayan gizli işsizler ile verimli çalışanlar bir ülkedeki istihdam hacmini oluşturmaktadır İşsizlik ve Türleri Bir ülkede faal nüfus içerisinde bulunan, ancak cari ücret düzeyinden çalışmak isteyip de iş bulamayanlara işsiz ve ekonomide bu durumun var olması haline de işsizlik denir. İşsizlik oranı ise; bir ekonomideki işsizlerin miktarının faal nüfusa yüzde oranı şeklinde ifade edilir. Bir ülkede işsizliğin mevcudiyeti arızi bir durum olup, o ülkede eksik istihdamın varlığını göstermektedir. İşsizliğin ekonomik ve sosyal sakıncaları (maliyeti) vardır. İşsizlik nedeniyle ekonomi üretim kayıbına uğrar ki, bu kayba milli gelir açığı denilmektedir. Bunun yanında toplumun yaşam standartının düşmesi, hırsızlığın artması, huzurun bozulması, ailevi ve ahlaki değerlerin zarar görmesi gibi sosyal sorunlar da yaşanmaktadır. Tam istihdamda ise, arzu ve iradesi dışında iş bulamayan kimselere rastlanmaz. Ancak gönüllü işsizlik olabilir. Ekonomilerde görülen ve çeşitli adlarla ifade edilen belli başlı işsizlik türleri ise şunlardır: 1. Açık İşsizlik: Bir ekonomide cari ücret düzeyinden çalışmak isteyip de, iş bulamayanların oluşturduğu işsizliktir. Buna gayri iradi işsizlik veya gönülsüz işsizlik de denilmektedir. Bir ülkede işsizlik oranı belirlenirken, açık işsizlerin sayısı dikkate alınmaktadır. 2. Gizli İşsizlik: Görünürde çalışan, ancak toplam üretime hiçbir katkısı olmayan, yani marjinal verimleri sıfır veya negatif olan işgücünün oluşturduğu işsizliktir. Burada görünürde işsiz bir kitle yoktur. Ancak üretim için gerekli olan emek miktarından daha fazla istihdam vardır. Örneğin, 10 kişinin yapacağı bir işte 20 kişi çalıştırılması bir gizli işsizliktir. 3. Gönüllü İşsizlik: Bir ülkedeki cari ücret düzeyinden çeşitli nedenlerle çalışmak istemeyenlerin, yani emeğini arz etmeyenlerin oluşturduğu işsizlik türüdür. Buna iradi işsizlik de denilir. 4. Mevsimlik İşsizlik: Mevsimlere bağlı olarak ortaya çıkan işsizlik türüdür. Örneğin, yaz aylarında zirai faaliyetlerde ve orman

223 İsmet Daşdemir işlerinde çalışan işçilerin kış aylarında işsiz kalması bu tür işsizliğe örnektir. 5. Teknolojik İşsizlik: Teknolojinin gelişmesiyle birlikte daha önce insan tarafından yapılan birtakım işlerin makinalara yaptırılması sonucu ortaya çıkan işsizliktir. Tarımda emek-yoğun teknolojilerden kapital-yoğun teknolojilere geçişin yarattığı işsizlik, bir teknolojik işsizliktir. 6. Arızi İşsizlik: Çeşitli nedenlerle işyerini ve iş türünü değiştirmek için işinden çıkıp, yeni iş arayanların oluşturduğu işsizliktir. Emek faktörünün akıcılığından ve hareketliliğin doğan bu tür işsizliğe, geçici işsizlik de denilir. Hemen her ekonomide işgücünün yaklaşık %2-3 lük bir bölümünün yeni iş araması, iş yerini ve türünü değiştirmesi sırasında yaşanan bir işsizlik türüdür. 7. Yapısal İşsizlik: Bir ekonomideki üretim faktörleri arasındaki dengesizlikten kaynaklanan işsizlik türüdür. Yani ekonomideki kapital ve doğal kaynaklara oranla emek faktörünün daha fazla olmasından doğan bir işsizliktir. Genellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. 8. Konjonktürel İşsizlik: Bir ülkdeki ekonomik faaliyetler toplam talepteki değişimlere bağlı olarak zaman içerisinde konjonktürel (inişli-çıkışlı) dalgalanmalar göstermektedir. Özellikle sanayileşmiş ülkelerde talebin azalmasına bağlı olarak, depresyon (durgunluk) dönemlerinde yatırımların durması, üretimin ve milli gelirin azalması sonucunda ortaya çıkan işsizlik türüdür. Buna devri işsizlik veya eksik talep işsizliği de denilmektedir İşsizlik ile Enflasyon Arasındaki İlişki Toplam talepteki artışlar bir taraftan yatırımların, üretimin ve milli gelirin artmasına neden olurken, diğer taraftan fiyatlar genel düzeyinin (enflasyonun) artmasına neden olmaktadır. Aynı şekilde toplam talebin azalması yatırımların, üretimin, milli gelirin ve enflasyonun düşmesine ve dolayısıyla işsizliğin artmasına neden olmaktadır. Buna göre kısa dönemde enflasyonun düşürülmesi, ancak istihdamın ve milli gelirin azalmasıyla mümkündür. Dolayısıyla bir ekonomide işsizliği azaltmak ya da istihdamı artırmak için, enflasyona katlanmak gerekmektedir. Yani işsizlik ile enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki vardır. 210

224 İstihdam ve İşsizlik İşte toplam arz-toplam talep modeli mantığına dayalı olarak işsizlik ile enflasyon arasındaki bu ters yönlü ilişkiyi ilk defa İngiliz iktisatcı Alban William Phillips ( ) açıklamıştır. Bu ilişkiyi ortaya koyan eğriye de Phillips Eğrisi (PE) denilmiştir (Şekil 14.2). Enflasyon Oranı (%) E 2 A E 1 B PE 0 İ 1 İ 2 İşsizlik Oranı (%) Şekil Phillips Eğrisi. Phillips e göre işsizlikle enflasyon arasında ters yönlü bir ilişki vardır. Yani işsizlik azaltılmak istendiğinde, enflasyon artacak ya da enflasyon düştüğünde, işsizlik artacaktır. Örneğin, B noktasındaki işsizlik oranı İ 2 den, İ 1 e düşürülmek istendiğinde, enflasyon oranı E 1 den E 2 ye yükselecektir. Yani işsizliği düşürmek ya da istihdamı artırmak istendiğinde, belirli bir düzeyde enflasyonla yaşamaya razı olmak gerekmektedir İstihdam Teorileri İstihdam teorileri üretim miktarının (üretim kapasitesinin veya milli gelirin) hangi etkenlere bağlı olduğu üzerinde durmakta ve tam istihdamın hangi noktada gerçekleştiğini incelemektedir. Temel olarak iki istihdam teorisi söz konudur: 1. Klasik İstihdam Teorisi, 2. Modern (Keynesin) İstihdam Teorisi. 1. Klasik İstihdam Teorisi: Bu teoriyi geliştiren klasik iktisatçılara göre, düzenli işleyen piyasa mekanizması sayesinde üretim faktörlerinin tümünün üretimde kullanılacağı ve tam istihdamın kendiliğinden gerçekleşeceği kabul edilmektedir. Yine 211

225 İsmet Daşdemir kalsik iktisatçılar, ekonomiyi tam istihdamdan uzaklaştıran aksaklıkların geçici olduğunu ve herhangi bir müdahaleye gerek kalmaksızın, ekonominin otomatik olarak tekrar tam istihdamda dengeye geleceğini iddia etmiştir. Klasikler, tam istihdamı Mahreçler Yasası, Faiz Teorisi ve Ücret Teorisi ile açıklamıştır. a) Mahreçler (Say) Yasası: Fransız iktisatçı Jean Baptiste Say ( ) tarafından geliştirilen ve Say Yasası olarak da bilinen Mahreçler Yasasına göre her arz kendi talebini yaratmaktadır. Her arz kendi talebini yarattığı için, toplam talep toplam arza eşit olacaktır. Her arzın talebi olduğu için, talep yetersizliğinden kaynaklanan herhangi bir işsizlik de olmayacaktır. Böylece atıl kalan bir üretim faktörü olmayacak ve ekonomi tam istihdama kavuşacaktır. Mahreçler yasası üretilen bütün malların satılacağı ve elde edilen gelirin tamamının harcanacağı varsayımına dayanmaktadır. Ancak bu koşullar altında ekonomi dengededir. İnsanların gelirlerinin bir kısmını tasarruf etmesi halinde, ekonomide arz fazlası ve talep yetersizliği oluşacak ve buna bağlı olarak işsizlik hali ortaya çıkacaktır. Fakat klasik iktisatcılar bu durumun geçici olduğunu ve piyasa mekanizması sayesinde ekonominin kendiliğinden yeniden dengeye geleceğini savunmuştur. b) Faiz Teorisi: Bu teori, insanların tasarruf yapması nedeniyle Mahreçler yasasının aksayan yönlerini gidermeyi amaçlamaktadır. Buna göre, faiz tüketimden vazgeçmenin karşılığıdır, yani tasarrufun ve dolayısıyla kapitalin fiyatıdır. Denge faiz oranı ise, tasarrufu arz edenlerle talep edenlerin (yatırımcıların) karşılıklı etkileşimleri sonucu oluşmakta ve ekonomideki tasarruf arzı ile kapital talebini birbirine eşitlemektedir (Şekil 10.6). Tasarruflar faiz oranının artan, yatırımlar ise azalan bir fonksiyonudur. Faiz teorisine göre, tasarruflar nedeniyle azalan talep, yatırımcıların tasarrufları faiz karşılığında ödünç alarak yatırım (harcama) yapmaları sonucu yaratılan taleple ortadan kalkmış olmaktadır. Tasarruf yatırım eşitliğini ise piyasada oluşan faiz oranları otomatik olarak sağlamaktadır. c) Ücret Teorisi: Klasik iktisatçılara göre emek arz ile talebinin kesiştiği noktada denge ücret düzeyi ve istihdam miktarı belirlenmekte ve bu noktada ekonomi tam istihdamdadır. Emek arzını büyük ölçüde çalışma sonucu elde edilen marjinal gelir, emek talebini ise işçinin marjinal verimliliği belirlemektedir. Ekonomide firmaların 212

226 İstihdam ve İşsizlik arzı azaltması sonucu, bazı çalışanlar işsiz kalacak ve düşük ücret düzeyinden çalışmaya razı olacaklardır. Düşük ücret düzeyinden işci çalıştırmak firmalar açısından kârlı görüleceği için, ekonomide işsizlik ortadan kalkacak ve yeniden tam istihdam sağlanacaktır. 2. Modern (Keynesin) İstihdam Teorisi: Keynes, klasik iktisatçıların aksine, piyasa mekanizması sayesinde ekonominin kendiliğinden dengeye gelemeyeceğini, devletin ekonomiye müdahale etmesi gerektiğini ve ekonominin eksik istihdamda da dengeye gelebileceğini savunmuştur. Ayrıca Keynes, toplam arzın toplam talebe, gelirlerin harcamalara, tasarrufların yatırımlara, emek arzının emek talebine eşit olmasının geçici bir tesadüf olduğunu, tasarrufların faizin değil, gelirin bir fonksiyonu olduğunu, faizin kapital arz ve talebine göre değil, para arzı ve talebine göre oluştuğunu ileri sürmüştür. Keynes in görüşlerinden oluşan modern istihdam teorisine göre, bir ükedeki milli gelir düzeyi o ülkenin sahip olduğu üretim kapasitesine bağlıdır. İstihdam düzeyi arttıkça üretim kapasitesi daha çok kullanılacak, böylece daha fazla mal ve hizmet üretilecek ve milli gelir artacaktır. İstihdam düzeyini ise büyük ölçüde girişimcilerin beklentileri ve yatırım kararları belirlemektedir. Toplam talep ve toplam arz dengesi gerçekleştiğinde, eğer ekonomi tam istihdama erişmemişse, bu durumda milli gelir açığı oluşmaktadır. Bu açığı kapatmak ve ekonomide tam istihdamı sağlamak için de devlet müdahalesi öngörülmektedir İstihdam ve Milli Gelirle İlişkisi Bir ekonomide toplam üretim veya aynı anlama gelen milli gelir (Y), o ekonomide istihdam edilen veya üretimde kullanılan emek (N), kapital (K), doğal kaynaklar (D) ve teknoloji düzeyine (T) bağlıdır. Buna göre kapalı yazılışıyla üretim veya milli gelir fonksiyonu; Y= ƒ (N, K, D, T) (14.1) şeklinde yazılabilir. Dolayısıyla üretim faktörlerinin istihdam düzeyi ile milli gelir arasında pozitif bir ilişki vardır. Yani üretimde kullanılan emek, kapital ve doğal kaynakların miktarı arttığında, milli gelir de artmaktadır. Milli gelir artışı aynı zamanda ekonomik büyüme olarak kabul edildiği için, bu fonksiyona ekonomik büyüme 213

227 İsmet Daşdemir fonksiyonu şeklinde de bakılabilir. Diğer faktörlerin sabit kabul edilmesi halinde yukarıdaki fonksiyon; Y= ƒ (N) halini alır. (14.2) Kısa dönemde diğer koşullar ve üretim faktörleri sabitken, sadece emeğin istihdam düzeyini artırarak milli geliri artırmak mümkündür. Yani emek istihdamıyla milli gelir arasında aynı yönlü bir ilişki mevcuttur. Ancak, azalan verim yasasının etkisiyle, emek istihdamındaki artışlar hep aynı oranda gelir artışlarına dönüşmez. Çünkü emeğin marinal verimi önce artan, sonra sabit ve daha sonra azalan aşamalara sahip olduğu için, belirli bir düzeyden sonra öteki faktörlerin yerine ikamesi zorlaşmakta ve gelir artışları azalmaktadır. Böylece belirli bir düzeyden sonra daha çok emek istihdamı, kişi başına gelirin azalmasına neden olabilmektedir. Bu durum öteki üretim faktörlerinin artırılamadığı ve nüfus artışının çok yüksek olduğu az gelişmiş ülkelerde yoksulluğa ve geri kalmışlığa neden olabilmektedir. Uzun dönemde ise, tüm üretim faktörleri değişken olduğu için, emeğin verimliliği de değişebilmekte ve istihdam artışından daha yüksek milli gelir artışları sağlanabilmektedir Denge İsithdam Düzeyi (Emek Piyasasında Denge) Bir ekonomide makro düzeyde emek piyasasında denge, emek talebi ve emek arzına göre oluşmaktadır. Üretim faktörlerinin fiyat analizi bölümünde (Bölüm 10) açıklandığı gibi emek talebi, çeşitli ücretlerden istihdam edilmek istenen işgücü miktarıdır. Emek talebi üretici firmalar tarafından oluşur ve denge ücret düzeyinin belirlenmesinde önemli rol oynar. Emek arzı ise, belirli ücretler karşısında çalışmak isteyenlerin oluşturduğu toplam işgücünü ifade eder. Emek talebi ve emek arzına bağlı olarak emek piyasasında denge veya denge istihdam düzeyi iki farklı yaklaşımla açıklanmaktadır: 1. Klasiklerin Tam İstihdam Dengesi, 2. Keynesin Eksik İstihdam Dengesi. 214

228 İstihdam ve İşsizlik Klasiklerin Tam İstihdam Dengesi Klasik iktisatçılara (klasik yaklaşım) göre diğer koşullar sabitken emek talebi (N T ) ile reel ücretler (W r ) arasında ters yönde bir ilişki vardır. Yani makro düzeyde emek talebi, reel ücretler düştükçe artmaktadır. Dolayısıyla emek talebi (N T ), reel ücretlerin (W r ) azalan bir fonksiyonu; N T = ƒ (W r ) (14.3) şeklinde yazılabilmektedir. Emek piyasasında tam rekabet koşullarının bulunduğu varsayımı altında, kâr maksimizasyonu açısından firmalar, emeğin marjinal parasal üretim değerini (MPÜ) emeğin fiyatıyla veya reel ücretle (W r ) karşılaştıracak ve MPÜ W r olduğu sürece emek talep (istihdam) edecektir (Şekil 10.1). Bu nedenle emeğe ait MPÜ eğrisi aynı zamanda firmanın emek talep eğrisi (N T ) olmaktadır. Emek arzı (N A ) ise, reel ücretlerin (W r ) artan bir fonksiyonudur. Yani reel ücretler yükseldikçe, emek arzı da artmaktadır. Emek arzı ile reel ücretler arasında görülen pozitif yöndeki bu fonksiyonel ilişki; N A = ƒ (W r ) (14.4) şeklinde yazılabilmektedir. Klasiklerin düşüncesine göre, tam rekabet piyasasında hiçbir müdahale olmaksızın, emek talebi ile emek arzının birbirine eşit olduğu ya da emek talep ve arz eğrilerinin kesiştiği E noktasında piyasa denge ücreti (W r0 ) ve denge istihdam düzeyi (N 0 ) oluşmaktadır (Şekil 14.3). W r0 ücret düzeyi emek sahipleri ve firmalar için veridir. W r0 ücretinin üstünde veya altında uygulanacak bir ücret rekabet sonucunda tekrar W r0 seviyesine gelecektir. Dolayısıyla W r0 denge ücret düzeyinde ekonomi tam istidama ulaşmıştır ve istek dışı işsizlik yoktur. Ancak W r0 denge ücreti düzeyinden çalışmak istemeyen gönüllü işsizler olabilir. 215

229 İsmet Daşdemir Reel Ücret (W r ) N A W r2 W r0 E W r1 0 Emek Miktarı N 1 N 0 N 2 (N) Şekil Emek Piyasasında Tam İstihdam Dengesi Keynesin Eksik İstihdam Dengesi Keynes, emek talebi konusunda klasik iktisatçılarla aynı görüştedir. Yani eşitlik 14.3 de verildiği gibi emek talebinin (N T ), reel ücretlerin (W r ) azalan bir fonksiyonu olduğu ifade edilmektedir. Ancak, emek arzı konusunda klasik iktisatçılarla Keynesgil yaklaşım arasında fark bulunmaktadır. Keynesgil yaklaşım, emek arzı (N A ) konusunda iki noktada klasik iktisatçılardan ayrılmaktadır: 1. Keynesgil yaklaşımda emek arzının (N A ) reel ücretlere (W r ) değil, nominal ücretlere (W) bağlı olduğu esas alınmaktadır. Fiyatlar genel düzeyi P ile gösterilecek olursa, nominal ücretlerle reel ücretler arasında; N T W r W (15.5) P şeklinde bir ilişki vardır. Fiyatlar genel düzeyi sabit kabul edildiğinde, W r = W yazılabilmektedir. Keynesgil yaklaşıma göre emeğini arzedenler para hayaline kapılarak, fiyatlar genel düzeyinin yükselmiş olacağıyla ilgilenmeden, sadece ücretlerin nominal miktarına önem vererek emeklerini arz ederler (para aldanması). 2. Keynesgil yaklaşımda nominal ücretler düşme yönünde esnek değildir. Çünkü eksik rekabet koşullarında nominal ücretlerin 216

230 İstihdam ve İşsizlik saptanmasında sendikalar ve toplu sözleşme düzeni etkili olmaktadır. Genellikle minimum bir sınır konularak belirlenen nominal ücretlerin, bu sınırın altına düşmesi söz konusu değildir. Ayrıca emek arzı artsa bile, tam istihdama ulaşmadıkça ücretler yükselmez. Çünkü eksik istihdamda, piyasada geçerli olan ücret düzeyinde çalışmaya istekli kimseler vardır. Dolayısıyla Keynesgil yaklaşımda emek arz eğrisinin (N A ) reel ücretlerin (W r ) artan bir fonksiyonu olmadığı, ekonomi tam istihdama ulaşıncaya kadar nominal ücretlere (W) bağlı olarak yatay eksene paralel seyir eden (sonsuz esnekliğe sahip) ve daha sonra dirsek yaparak artan bir eğri olduğu kabul edilmektedir. Klasik yaklaşımın aksine, Keynesgil yaklaşımda ekonomi eksik istihdamda dengeye gelebilmektedir. Buna göre Keynesgil yaklaşım çerçevesinde, emek arzı ve emek talebi eğrilerine dayanarak emek piyasasında eksik istihdam dengesi Şekil 14.4 de gösterilmiştir. Reel Ücret (W r ) N A W0 P 0 E T N A1 W P Emek Miktarı N 1 N 0 (N) 4 4 Şekil Emek Piyasasında Eksik İstihdam Dengesi. Şekil 14.4 den görüldüğü gibi, eksik istihdamda minimum nominal ücret düzeyi W 0 ve fiyatlar genel düzeyi P 0 iken, ekonomi tam istihdama ulaşıncaya kadar emek arz eğrisi (N A ) yatay eksene paralel seyretmekte ve emek arz miktarı N 0 kadardır. N A ve N T eğrilerinin kesiştiği E noktasında eksik istihdam dengesi oluşmuştur ve ekonomide istihdam edilen işgücü miktarı N 1 kadardır. Oysa W 0 nominal ücret düzeyinden çalışmaya istekli işgücü miktarı N 0 olup, N 1 N 0 kadar eksik ishidam söz konusudur. Yani N 1 N 0 kadar gönülsüz (gayri iradi) işsizlik vardır. N T 217

231 İsmet Daşdemir N A1 arz eğrisi ile N T talep eğrisinin kesiştiği T noktası, emek piyasasında tam istihdam denge düzeyini göstermektedir. Eğer N T eğrisi N A eğrisini T noktasında kesmiş olsaydı, Keynesgil yaklaşımda da tam istihdam dengesi kurulmuş olacaktı. T noktasının solunda kurulan her denge noktası eksik istihdam dengesidir. Modelde dengenin T noktasında kurulmasının yolu, talebin artırılmasıdır. Talep artışları fiyatlar genel düzeyini yükselteceği için reel ücretler W 0 /P 0 dan W 1 /P 1 e düşecektir. Böylece emek arz eğrisi aşağı kayarak N T eğrisini T noktasında kesecek ve N 0 tam istihdam dengesi sağlanacaktır. Yani talep ve buna bağlı olarak fiyat artışları tam istihdam dengesi sağlayabilmektedir. 218

232 BÖLÜM 15 EKONOMİK BÜYÜME VE KALKINMA Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Kavramları Ekonomik büyüme, bir ülkede belirli bir dönemde üretimde ve dolayısıyla milli gelirde meydana gelen artış miktarıdır. Bu artışın dönem başındaki milli gelire oransal ifadesine de büyüme hızı denir. Büyüme hızından nüfus artış hızının çıkarılmasıyla net büyüme hızı bulunur. Dolayısıyla ekonomik büyüme, kişi başına düşen reel milli gelirdeki artışı ifade eden bir kavramdır. Örneğin, %5 lik bir büyüme hızı, kişi başına düşen reel gelirin %5 arttığı anlamına gelmektedir. Kalkınma kavramı ise, kişi başına düşen reel milli gelir artışı (büyüme) yanında, ekonomik, sosyal, kültürel, insani, çevresel ve kurumsal alt yapı alanlarında (eğitim, sağlık, turizm, çevre, sanayileşme, demokratikleşme, doğal kaynak yönetimi vb.) meydana gelen olumlu yapısal değişmeleri ve gelişmeleri içeren, yani büyümeyi de içine alan çok boyutlu bir süreçtir. Kalkınma, temel olarak ekonomik, sosyal (insani) ve çevresel şeklinde üç boyuttan oluşmakta olup, bunlardan en önemlisi ve vazgeçilmez olanı ekonomik boyuttur. İlk defa 1987 yılında Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından hazırlanan Ortak Geleceğimiz Raporunda (Brundtland Raporu) yer alan sürdürülebilir kalkınma ise, gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılama hakkını tehlikeye atmaksızın, bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını karşılamaktır şeklinde tanımlanmaktadır. Yani sürdürülebilir kalkınma, ekonomideki tüm kaynakların korumakullanma dengesine uygun olarak yönetilmesini gerekli kılmaktadır. Buna göre sürdürülebilir olmayan gelişmeler, kalkınma değildir. Dolayısıyla günümüzdeki kalkınma kavramı ile kastedilen, sürdürülebilir kalkınmadır. 219

233 İsmet Daşdemir Ekonomik büyüme ve kalkınma yaşamın kalitesini iyileştirmeye ve toplumsal refahı artırmaya yönelik bir süreçtir. Ekonomik büyüme, kalkınmanın içinde önemli bir paya sahip olduğu için, çoğu kez büyüme hızı ile kalkınma hızı ve dolayısıla büyüme ile kalkınma kavramları aynı anlamda veya bir arada kullanılmaktadır Ekonomik Büyümeyi ve Kalkınmayı Etkileyen Faktörler Ekonomik büyüme ve kalkınma makroeokonomik çerçevede aşağıdaki gibi bir üretim fonksiyonu olarak ifade edilmektedir; Burada; Y = ƒ (K, N, D, T, S) (15.1) Y: Belirli bir dönemdeki üretim miktarını, K: Kapital miktarını, N: Emek miktarını, D: Doğal kaynakların miktarını, T: Teknolojik bilgi düzeyini, S: Sosyal-kültürel koşulları göstermektedir. Buna göre belirli bir dönemdeki toplam üretim veya aynı anlama gelen milli gelir veya ekonomik büyüme ve kalkınma, o ekonomide üretimde kullanılan kapital, emek, doğal kaynaklar ve teknoloji bilgi düzeyi ile sosyal-kültürel koşullara bağlıdır. Bu anlamda fonksiyonda yer alan faktörlerin miktarındaki veya verimliliğindeki artışlar, ekonomik büyüme ve kalkınmayı artırmaktadır. Ancak doğal kaynakların miktarını ekonomik faaliyetlerle artırma olanağı yoktur. Keza doğal kaynaklar bakımından zengin olduğu halde kalkınmamış ya da doğal kaynaklar bakımından fakir olduğu halde gelişmiş pek çok ülke vardır. Ayrıca teknolojik bilgi düzeyi ve sosyal-kültürel koşullar özellikle az gelişmiş ülkelerde olumsuz olup, veri kabul edilmektedir. Dolayısıyla yukarıdaki fonksiyonda yer alan D, T ve S değerlerinin ülkeler için sabit olduğu kabul edildiğinde; Y = ƒ (K, N) yazılabilir. (15.2) 220

234 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Ancak az gelişmiş ülkelerde üretimi sınırlayan temel faktör emek değil, kapital olduğu için yukarıdaki fonksiyon (eşitlik 15.2); Y = ƒ (K) (15.3) halini almaktadır. Çünkü az gelişmiş ülkelerde genellikle nüfus miktarı ve artış hızı diğer üretim faktörlerine göre yüksek olup, atıl işgücü vardır. İşsizlik yapısal ve kronik bir sorundur. O nedenle az gelişmiş ülkelerde büyüme veya kalkınma hızı büyük ölçüde kapital miktarına (K) ve bunun verimlilik düzeyine bağımlıdır. Kapital miktarı ise tasarruflara bağlı iken, verimlilik düzeyi teknolojik bilgi düzeyi ile ilişkilidir. Ekonomik faaliyetlerle tasarrufların ve dolayısıyla kapitalin birikiminin ve verimliliğinin artırılması olanaklı olduğu için, genellikle büyümenin ve kalkınmanın anahtarı olarak kapital görülmektedir Az Gelişmiş Ülkelerin Özellikleri ve Kalkınma Gelişmiş ülkeler, kalkınma sürecini tamamladıkları için daha çok büyüme ile ilgilendikleri halde, az gelişmiş ülkelerde temel sorun kalkınmadır. Gelişmiş ülkeler nispeten tam rekabet piyasasına yakın koşullara sahip olduklarından, düzgün işleyen piyasa mekanizması ve ekonominin iç dinamikleri sayesinde öngörülen büyüme hızına herhangi bir müdahale olmaksızın kendiliğinden ulaşırlar. Oysa az gelişmiş ülkelerde, eksik rekabet piyasa koşullarının hakim olması, ekonomik ve sosyal allt yapı, sermaye ve teknolojik bilgi yertersizliği nedeniyle öngörülen büyüme ve kakınma hızı kendiliğinden gerçekleşmez. Ayrıca az gelişmiş ülkelerde düşük tasarruf, düşük yatırım, düşük üretim ve bunlara bağlı olarak düşük gelirden oluşan yoksulluk kısır döngüsü de söz konusudur. Genel yapıları yukarıda verilmeye çalışılan az gelişmiş ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma açısından dikkat edilmesi gereken pek çok özelliği vardır. Bu özellikler aynı zamanda ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı engelleyen faktörlerdir. Bunlar genel olarak ekonomik, demografik, sosyo-kültürel ve teknolojik özellikler başlığında toplanarak en önemlileri aşağıda verilmiştir: A) Ekonomik Özellikler 1. Kişi başına reel milli gelir düşüktür. 2. Tasarruf eğilimi düşük, harcama eğilimi yüksektir. 221

235 İsmet Daşdemir 3. Dengesiz bir gelir dağılımı vardır. 4. Kapital birikimi yetersiz ve yatırım oranı düşüktür. 5. Zorunlu tüketim harcamalarının payı yüksektir. 6. Tarım sektörünün milli gelir içindeki payı yüksektir. 7. Sanayi sektörü yeterince gelişmemiş ve milli gelir içindeki payı düşüktür. 8. Bankacılık, sermaye piyasası ve pazarlama mekanizmaları yeterince gelişmemiş ve ihracat gelirleri düşüktür. 9. Rekabet gelişmemiş ve devletin ekonomideki payı fazladır. 10. Ekonomide nispeten gelir düzeyi yüksek ve ileri teknolojiyi kullanan sanayi kesimi ile gelir düzeyi düşük ve geleneksel teknolojiyi kullanan tarım sektöründen oluşan ikili yapı (dualite) vardır. 11. Ekonomide hızlı nüfus artışı-düşük tasarruf-düşük gelirden oluşan yoksulluk kısır döngüsü söz konusu olup, tasarrufyatırım-üretim-gelir halkası tamamlanamamaktadır. B) Demografik Özellikler 1. Nüfus artış hızı, doğum ve ölüm oranları yüksektir. 2. Ortalama ömür kısadır. 3. Nüfusun büyük çoğunluğu tarımda çalışır. 4. Kırsal alandaki gizli işsizlik, şehirlerde açık işsizliğe dönüşmüştür. 5. Büyük kentlere göç ve sağlıksız kentleşme olgusu vardır. C) Sosyo-Kültürel Özellikler 1. Okur-yazar oranı, okullaşma oranı, eğitim ve kültür düzeyi düşüktür. 2. Geleneksel toplum yapısı önemlidir. 3. Sağlık, beslenme ve barınma koşulları yeterli değildir. 4. Kadın toplum içinde geri plandadır ve kırsal alanda ağır işlerde çalışmaktadır. 5. Demokratikleşme tam sağlanamamış ve siyasi istikrar yoktur. 6. Yüksek gelir gruplarında modaya düşkünlük, lüks tüketim ve ithal mallarına eğilim fazladır. 222

236 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma D) Teknolojik Özellikler 1. İşletme ölçekleri küçüktür ve aile işletmeciliği yaygındır. 2. İleri teknoloji kullanılmadığı için sermeyenin verimliliği (hasıla/sermaye oranı) düşüktür. 3. Ulaşım ve haberleşme araçları yetersizdir. Bütün bu özelliklerden ve nedenlerden dolayı az gelişmiş ülkelerde öngörülen büyüme ve kalkınma hızına ulaşmak için devletin ekonomik ve sosyal yapıya planlı müdahalesi gerekmektedir. Bu kapsamda büyük sermayeli sosyal ve kurumsal alt yapı yatırımlarının devlet tarafından yapılması, tasarrufların artırılması ve üretken yatırımlara yönlendirilmesi, üretim sonucunda elde edilen gelirin bir kısmının tüketilmeyerek tekrar tasarruf edilmesi ve üretken yatırımlara aktarılması, böylece tasarruf-yatırım-üretim-gelir halkasının tamamlanması (kısır döngünün kırılması) yönünde devletin müdahalesi ve planlama yapması gerekli olmaktadır Ekonomik Büyümenin ve Kalkınmanın Ölçülmesi Ekonomik büyümeyi ve kalkınmayı ölçmek amacıyla çeşitli ekonomik, sosyal ve çevresel kapsamlı göstergeler (kriterler) olmakla beraber, yaygın olarak kullanılan en önemli gösterge kişi başına düşen yıllık reel milli gelirdeki artış miktarıdır. Bu artış büyüme veya kalkınma hızı olarak ifade edilmektedir. Kişi başına düşen yıllık reel milli gelirdeki artış miktarı, hesaplanması ve kullanılması kolay bir göstergedir. Ortalama bir rakam olduğu için, milli gelirin dağılımı, ülke kaynaklarının kullanımı, teknolojik yenilikler, sektörlere göre verimlilik ve yapısal farklılıklar hakkında bilgi vermez. Bu yüzden ülkelerin ekonomik büyüme ve kalkınma durumları hakkında kaba bir fikir vermektedir. Büyüme ya da kalkınma hızı, brüt veya net olmak üzere iki şekilde hesaplanır. Brüt büyüme hızı; bir ülkede belirli bir yıldaki reel milli gelirin bir önceki yıla göre kaç kat arttığını ifade etmekte ve formül olarak şöyle gösterilmektedir: g = Burada; g Yt Y t 1 : t yılındaki brüt büyüme hızını, 223 (15.4)

237 İsmet Daşdemir Y t : t yılındaki reel milli gelir artışını (Y t - Y t-1 ), Y t-1 : Bir önceki yılın (t-1) reel milli gelirini göstermektedir. Net büyüme hızı ise, brüt büyüme hızından nüfus artış hızının çıkarılması suretiyle bulunmaktadır. Böylece bir ülkedeki kişisel refah düzeyindeki artışı ölçen bir değere ulaşılmakta ve şöyle formüle edilmektedir: Burada; g n = Yt Y t 1 N N t t 1 g n : t yılındaki net büyüme hızını, N t : t yılındaki nüfus artış miktarını (N t - N t-1 ), N t-1 : Bir önceki yılın nüfus miktarını göstermektedir. (15.5) Büyüme veya kalkınma hızı, anahtar faktör olan kapital miktarına ve verimliliğine (hasıla/kapital veya kapital/hasıla) büyük ölçüde bağlıdır. Kapital miktarı K ve hasıla (üretim veya milli gelir) miktarı Y ile gösterilecek olursa, kapitalin verimliliği ya ortalama (Y/K) ya da marjinal (k= Y/ K) olarak hesaplanıp kullanılabilir. Marjinal hasıla/kapital oranı veya çarpan (k) bir birim kapitalin ne kadar hasıla artışı yarattığı anlamındadır. Bu oranın tersi ise, bir birim hasıla artışı için ne kadar kapital gerekli olduğunu ifade eder. Büyüme ile yatırımlar arasında yakın ilişki olduğu için, belirli bir dönemde öngörülen büyüme hızına ulaşmak için ne kadar yatırım ve hatta tasarruf yapılması gerektiği ortaya konmalıdır. Buna göre belirli bir dönemde I kadar yatırım yapılmışsa bunun doğuracağı hasıla artışı; Y = k.i (15.6) kadardır. Diğer yandan Y ve marjinal tasarruf meyiline (s) bağlı olarak bir önceki dönemde (t-1) ortaya konulan tasarruf miktarı (S); S t-1 = s.y t-1 (15.7) olacaktır. Tasarrufların tamamının yatırımlara dönüştüğü varsayımı altında; S t-1 = s.y t-1 = I t-1 (15.8) 224

238 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma yazılabilir. Tasarruflar yada yatırımlar marjinal hasıla/kapital oranı (k) ile çarpılarak 15.6 nolu eşitlikte yerine konulacak olursa, bir dönem sonraki hasıla artışı; Y t = k. s.y t-1 (15.9) şeklinde bulunur. Buradan; Yt = s. k = g (15.10) Y t 1 şeklinde brüt büyüme veya kalkınma hızını (g) veren temel eşitlik (bknz. formül 15.4 e) elde edilir. Bundan nüfus artış hızı çıkarılarak net büyüme hızına ulaşılır. Buna göre büyüme ya da kalkınma hızı (g), marjinal tasarruf meyili (s) ile marjinal hasıla/kapital oranının (k) çarpımına eşittir. Böylece öngörülen büyüme hızına ulaşmak için ne kadar tasarruf ve dolayısıyla yatırım yapılması gerektiği; s= k g (15.11) formülünden yararlanılarak ortaya konulabilir. Örneğin, g= %5, k=0,2 ve Y= TL olması halinde; s= 0,05 = 0,25 0,2 bulunur ve %5 büyüme hızına ulaşmak için, S=I = 0,25x = TL tasarruf ve dolayısıyla yatırım yapılması gerektiği sonucuna varılır Ekonomik Büyüme Teorileri Dünyada gelişmekte olan ülkelerdeki büyüme ve kalkınma sorunlarını çözmek amacıyla çeşitli düşünceler ortaya atılmış ve bunlar literatürde büyüme teorileri veya modelleri olarak yerini almıştır. Bunlardan en önemlileri isim olarak aşağıda verilmiştir: 1. Klasik Büyüme Teorileri (Smith, Malthus ve Ricardo nun Görüşleri), 2. Noeo-Klasik (Solow) Büyüme Teorisi, 3. Schumpeter in Büyüme Modeli, 4. Rostow un Büyüme Modeli, 5. Rosenstein-Rodan ın Büyük İtiş Teorisi, 225

239 İsmet Daşdemir 6. Sosyalist (Marksist) Büyüme Teorisi, 7. Keynes in Statik Analizi, 8. Harrod-Domar Büyüme Modeli (Keynes Sonrası Büyüme Teorisi) Bu teorilerin sayısını artırmak mümkündür. Ancak bunlardan en yaygın olarak kullanılanı Harrod-Domar Büyüme Modelidir. Bu nedenle burada sadece Harrod-Domar büyüme modeli hakkında bilgi verilmiştir. Harrod-Domar modeli dengeli büyümeyi ve kalkınmayı amaçlamaktadır. Kapital birikimine dayanarak arz-talep eşitliğini, yani denge halinde tam kapasite ile büyüme oranını esas almaktadır. İngiliz iktisatcı Roy F. Harrod ile Amerikalı iktisatçı Evsey D. Domar ın birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirdikleri, sadece kapital/hasıla ve hasıla/kapital farklılığına dayanan bu iki ekonomistin çalışmaları, daha sonra iktisatçılar tarafından birleştirilerek Harrod-Domar Büyüme Modeli olarak adlandırılmıştır. Harrod büyüme modelinde marjinal kapital/hasıla oranını, Domar ise marjinal hasıla/kapital oranını esas almıştır. Fakat her ikisi de aynı sonuca ulaşmıştır Harrod-Domar Modeli ve Dengeli Ekonomik Büyüme Keynes sonrası büyüme modeli olarakta bilinen Harrod-Domar Büyüme Modeli, Keynes in statik analizinde ihmal ettiği, yatırımların kapasite yaratıcı etkisini analizlere katmıştır. Bilindiği gibi, yatırımların milli geliri artırma ve üretim kapasitesini artırma şeklinde iki tür etkisi vardır. Harrod-Domar modelinin temelinde ise, yatırımların kapasite artırıcı etkisi vardır. Çünkü içinde bulunulan dönemde arz talep dengesi sağlanmış olsa bile, gelecek dönemlerde bu dengenin bozulma olasılığı vardır. Bu nedenle yatırımların dönemler itibariyle izlenmesi ve toplam arz toplam talep eşitliğini sağlayacak yatırım harcamalarının yapılması gerekmektedir. İşte dengeli ekonomik büyümeyi hedef alan Harrod-Domar modeli, bir sonraki dönemde ortaya çıkan kapasiteyi tam kullanmak için gerekli yatırımların yapılmasını ve ekonominin ancak bu yolla denge halinde büyüyeceğini öngörmektedir. Bir ekonomide yapılan I ( K) kadar yatırım içinde bulunulan dönemde (t) yatırım çarpanının (1/s) etkisiyle gelir etkisi yaratacaktır. Bu etki talep artışı anlamındadır. Bir sonraki dönemde ise kapitalin marjinal verimliliğine (k) bağlı olarak kapasite artırıcı etkisi olacaktır. 226

240 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Bu etki de arz artışı anlamındadır. Dolayısıyla başlangıçta dengede olan, yani arz ve talebin eşit olduğu bir ekonomide, t dönemideki talep artışlarını o dönemdeki yatırım artışları, arz artışlarını ise t-1 dönemide yapılan yatırımlar yaratmaktadır. Bu durum formüllerle ifade edilecek olursa: Yatırım çarpanının (1/s) etkisiyle t döneminde yaratılan gelir veya talep artışı; Y Tt = s 1. It (15.12) Kapitalin marjinal verimliliğine (k) bağlı olarak t dönemindeki arz artışı ise; Y At = k. K t-1 = k. I t-1 (15.13) Yukarıdaki formüllerde; Y Tt : t dönemindeki talep artışını, Y At : t dönemindeki arz artışını, I t : t dönemindeki yatırım artışını, K t-1 = I t-1 : t-1 dönemindeki yatırım miktarını göstermektedir. göre; Dengeli ekonomik büyüme, arz-talep eşitliğini gerektirdiğine ya da Y At = Y Tt (15.14) k. I t-1 = s 1. It (15.15) yazılabilir ve buradan; It = s. k = r (15.16) I t 1 sonucuna varılır ki, r ye yatırım artış oranı denilmektedir. Yani yatırımlar s.k oranında artarsa gelecek dönemlerde arz-talep dengesi bozulmayacak demektir. Buradan hareketle büyüme hızı şöyle bulunur: Yatırım çarpanının etkisiyle t-1 dönemindeki milli gelir; 227

241 İsmet Daşdemir 1 Y t-1 =. It-1 (15.17) s Arz-talep eşitliğine dayalı olarak t dönemindeki milli gelir artışı; Y Tt = Y At = k. I t-1 (15.18) olduğundan; Büyüme hızı (g) = şeklinde bulunur. YTt Y Y t-1 At k.i t 1 k. s (15.19) 1 It 1 s Bu sonuçlara göre büyüme hızı (g), yatırım artış oranına (r) eşittir. Yani yatırımlar marjinal tasarruf meyili ile kapitalin marjinal verimliliğinin çarpımı (s.k) oranında artarsa, büyüme hızı da arz talep dengesini devam ettirecek şekilde aynı oranda olacaktır. Dolayısıyla Harrod-Domar büyüme modeli marjinal tasarruf meyili (s) ile kapitalin marjinal verimliliğine (k) bağlıdır. Bir ekonomide tasarrufların yatırımlara eşit olduğu kabul edildiğinde, o ekonomi s ve k katsayıları tarafından belirlenen oranda (g=s.k) büyüyecektir. Bu oranın altında yatırım yapılması talep yetersizliğine neden olurken, bu oranın üstünde bir yatırım yapılması da talep fazlalığına neden olmaktadır. Buna göre s.k oranının üstünde veya altında yatırım yapılması durumunda arz-talep eşitliği bozulmakta ve ekonomi dengeden ayrılmaktadır. Denge halinde büyüme ile maksimum büyüme kavramları birinden farklıdır. Eğer ekonomide tasarruf ve yatırım oranlarını artırmak ve yatırımların kapasitelerini ilerleyen dönemlerde doldurmak mümkünse, büyüme ve kalkınma hızı da yüksek olacak demektir. Harrod-Domar büyüme modeli toplam talebi toplam arza eşitleyecek ve tam istihdamı sağlayacak şekilde denge halinde büyümeyi hedef almaktadır. Model, sadece milli gelir artışını dikkate almamakta, aynı zamanda gelir artışıyla nüfus artışını da ilişkilendirmektedir. Dolayısıyla özellikle az gelişmiş ülkeler için uygun ve yararlı bir büyüme modelidir. Ülkemizde de bu model kullanılarak makro amaçlara bir plan dahilinde ulaşılmaya ve dengeler kurulmaya çalışılmaktadır. 228

242 229 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma Harrod-Domar büyüme modeli iktisatçılar tarafından başarılı bulunmasına karşın, modele yönelik bazı eleştiriler de söz konusudur. Her şeyden önce modelde kullanılan s ve k parametrelerinin sağlıklı bir şekilde hesaplanması zordur. Ayrıca ekonominin tümü homojen kabul edilerek, k parametresi global büyüklük olarak hesaplanmaktadır. Oysa bu parametre sektörlerin özel durumlarına göre fark etmektedir. O halde Harrod-Domar büyüme modeli az gelişmiş ülklerde sektörlerin özellikleri dikkate alınarak uygulanmalıdır. Diğer yandan modelde, emeğin verimliliğinin ve teknolojik gelişmelerin üretime katkısının olmadığı kabul edilmiştir. Oysa emeğin verimliliğinin ve teknolojik gelişmelerin üretime katkısı vardır. Ayrıca az gelişmiş ülkelerde eksik rekabet koşulları hakim olduğundan, yatırımların doğru alanlara yönledirilmesi bakımından devlet müdahalesi gerekmektedir Türkiye de Ekonomik Kalkınmanın Planlanması Ülkemizde 1963 yılından itibaren planlı kalkınma süreci başlamış olup, prensip olarak beşer yıllık dönemler itibariyle kalkınma planları hazırlanmakta ve halen Onuncu Kalkınma Planı ( ) uygulanmaktadır. Buna göre ülkemizde kalkınmanın planlanmasında üç aşamalı bir planlama yaklaşımı söz konusudur. Bunlar; 1. Makro Planlama Aşaması, 2. Sektör Analizi Aşaması, 3. Proje Analizleri Aşamasıdır. Her aşamada ayrı planlama modeli ve tekniği kullanılmakta ve entegre bir süreç içerisinde planlama yapılmaktadır. Bu süreçte en alt düzeyde projeler yer almaktadır. Proje amaçları sırasıyla sektör ve kalkınma planlarındaki amaçlara ve stratejilere ters düşmemelidir. Yani her düzeydeki planlar arasında amaçlar ve kaynak kullanımı yönünden hiyerarşik tutarlılığın sağlanması gerekmektedir. 1. Makro planlama aşamasında; ekonominin temel makroekonomik değişkenleri, bir büyüme modeli çerçevesinde ele alınıp, amaç büyüme hızına varmak için gerekli yatırım ve tasarruf oranları hesaplanmaktadır. Ekonominin tümüne ilişkin makro tahminler ve hedefler global ve tek boyutlu değerler halinde ortaya konmaktadır. Büyüme hızı, Harrod-Domar Büyüme Modeli esas alınarak; g = s. k (15.20)

243 İsmet Daşdemir şeklinde hesaplanmaktadır. Büyüme hızı, tasarruf ve tüketim meyili gibi birtakım makro tahminlerin temelinde ise; 1. Kaynaklar-harcamalar dengesi, 2. Yatırım-tasarruf dengesi, 3. Finansman dengesi, 4. Ödemeler dengesi bulunmaktadır. Ülkemiz kalkınma planlarında temel alınan makro amaçlar genellikle şunlardır: 1. Büyümenin hızlandırılması, 2. İşsizliğin önlenmesi, 3. Gelir dağılımında adaletin sağlanması, 4. Yapısal değişikliklerin gerçekleştirilmesi, 5. Döviz tutumunun geliştirilmesi, 6. Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanması. 2. Sektör analizleri aşamasında; ekonomi, çeşitli üretim sektörlerine bölünerek ele alınmaktadır. Ancak tüm sektörlerin amaç ve stratejilerinin makro amaçlarla tutarlılık arz etmesi gerekmektedir. Burada ekonomiyi oluşturan sektörlerin birbirleriyle ilişkilerini gösteren endüstrilerarası işlemler tablosu oluşturulmakta, teknoloji katsayıları matrisi ile sektörlerin geri ve ileri bağlantıları, üretim, gelir ve istidam düzeyleri ve ihracat-ithalat ilişkileri ortaya konmaktadır. Bu amaçla temeli kapalı yazılışıyla; X = (I-A) -1. Y (15.21) modeline dayanan Girdi-Çıktı Tekniği kullanılmaktadır. Burada; X : Sektörlerin üretim düzeyi vektörünü, Y : Nihai talep vektörünü, I : Birim matrisi, A : Teknoloji katsayıları matrisini, (I-A) -1 : Leontief Ters Matrisini göstermektedir. 3. Proje analizleri aşamasında; her sektördeki yatırım projeleri, uygulanabilirlik, kullanacakları kaynaklar ve makro amaçlara katkıları bakımından değerlendirilmektedir. Böylece ekonomik kalkınmanın planlanmasında, en önemli aşamayı yatırım 230

244 Ekonomik Büyüme ve Kalkınma projelerinin değerlendirilmesi oluşturmaktadır. Çünkü seçilen her proje, teknoloji seçimi ve teknoloji katsayıları matrisine müdahale demektir. Bu aşamada yatırım projelerinin değerlendirilmesi ve en uygun olanının seçilmesi amacıyla, net bugünkü değer, iç kârlılık oranı, fayda-masraf analizi, çok ölçütlü karar verme teknikleri gibi pek çok yöntem söz konusudur. Gerek ulusal kalkınma planlarının gerekse sektörel planların başarılı bir şekilde hazırlanması ve uygulanması için, tutarlı ve entegre bir süreç içinde yatırım projelerinin hazırlanması, değerlendirilmesi ve uygulanması gerekmektedir. 231

245 İsmet Daşdemir 232

246 KAYNAKLAR AÇIL, A. F Ekonomi I (Genel Ekonomi). AÜ, Ziraat Fakültesi Yayın No: 898, 352 s., Ankara. AÇIL, A. F. ve DEMİRCİ, R Tarım Ekonomisi. AÜ, Ziraat Fakültesi Yayın No: 880, 372 s., Ankara. AKALIN, G Kamu Ekonomisi. AÜ, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 486, 410 s., Ankara. ALKİN, E İktisat. İÜ, İktisat Fakültesi Yayını, 436 s., İstanbul. ALKİN, E Gelir ve Büyüme Teorisi. İÜ, İktisat Fakültesi Yayın No: 517, 367 s., İstanbul. AREN, S İstihdam, Para ve İktisadi Politika (Genişletilmiş 12. Baskı). Savaş Yayınevi, ISBN , 268 s., Ankara. AREN, S Ekonomi Dersleri. İmge Kitabevi, ISBN , 303 s., İstanbul. ATAÇ, B., ÖNDER, İ. ve TURHAN, S Maliye Politikası. AÜ, AÖF Yayın No: 475, 336 s., Eskişehir. BAŞOL, K., HAN, E., KARLUK, R., YILDIRIM, K. ve ŞIKLAR, İ Türkiye Ekonomisi. AÜ, AÖF Yayın No: 608, 396 s., Eskişehir. BATUMLU, E Genel Ekonomi (Giriş). 508 s., İstanbul. BOYES, W. ve MELVIN, M. (Çeviri Editörü: Erdinç Telatar) Ekonominin Temelleri. Nobel Yayınevi, ISBN , 440 s., Ankara. BULUT, E İktisat Analiz (2. Baskı). Gazi Kitabevi, ISBN , 1047 s., Ankara. BÜYÜKERŞEN, Y., DİRİMTEKİN, H., ERDEM, M. B. ve ÖZER, M İktisada Giriş. AÜ, AÖF Yayın No: 565, 434 s., Eskişehir. 233

247 CASE, K. E., FAIR, R. C. ve Oster, S. M Principles of Economics (Tenth Edition). ISBN 13: , Pearson Education, 816 p., USA. ÇOLAK, Ö. F. (Editör) İktisada Giriş. Gazi Kitabevi, ISBN , 844 s., Ankara. DAŞDEMİR, İ Orman Mühendisliği İçin Maliye. Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Yayın No: 01/18, ISBN , 141 s., Bartın. DAŞDEMİR, İ Orman Mühendisliği İçin Planlama ve Proje Değerlendirme (2. Baskı). Bartın Üniversite Yayın No: 6, Orman Fakültesi Yayın No: 4, ISBN , 169 s., Bartın. DAŞDEMİR, İ Ormancılık İşletme Ekonomisi (2. Baskı). Bartın Üniversitesi Yayın No: 10, Orman Fakültesi Yayın No: 6, ISBN , 407 s., Bartın. DİNLER, Z İktisada Giriş (Dokuzuncu Basım). Ekin Kitapevi Yayınları, ISBN , 560 s., Bursa. DİNLER, Z İktisat (Birinci Basım). Ekin Kitapevi Yayınları, ISBN , 260 s., Bursa. EREN, A Türkiye Ekonomisi (2. Baskı). Ekin Kitabevi, ISBN , 401 s., Bursa. ERTEK, T Makroekonomiye Giriş (4. Baskı). Beta Yayıncılık, ISBN , 428 s., İstanbul. ERTEK, T Temel Ekonomi (3. Baskı). Beta Yayıncılık, ISBN , 605 s., İstanbul. ERTÜRK, E İktisada Giriş (Birinci Basım). Nobel Yayın No: 872, 582 s., Ankara. FIRAT, F Ormancılık İşletme İktisadı. İÜ, Orman Fakültesi Yayın No: 156, 336 s., İstanbul. GERAY, A. U a. Ekonomi. İÜ, Orman Fakültesi Yayın No: 430, 292 s., İstanbul. 234

248 GERAY, A. U b. Ulusal Çevre Eylem Planı Orman Kaynakları Yönetimi. DPT Yayını, ISBN , 115 s., Ankara. GREGORY, M. N Principles of Economics. ISBN , 872 p., Australia. GÜLEN, İ. ve BAYRAKTAROĞLU, H Ekonomi Ders Kitabı. İÜ, Orman Fakültesi Yayın No: 2874/304, 252 s., İstanbul. GÜRLER, A. Z Genel Ekonomi (4. Baskı). Nobel Akademik Yayıncılık, ISBN , 240 s., Ankara. HAN, E İktisada Giriş (6. Baskı). Nobel Yayın No: 1007, 307 s., Ankara. HEATHER, K Economics: Theory in Action (Fourth Edition). Pearson Education Limited, ISBN , 516 p., Harlow, England. HİÇ, M Büyüme Teorileri ve Az Gelişmiş Ekonomiler. Sermet Matbaası, 182 s., İstanbul. HİÇ, M Büyüme ve Gelişme Ekonomisi. Filiz Kitapevi, ISBN , 263 s., İstanbul. İLKİN, A Kalkınma ve Sanayi Ekonomisi. İÜ, İktisat Fakültesi Yayın No: 343, 361 s., İstanbul. KARLUK, S., R Türkiye Ekonomisi (Sekizinci Baskı). Beta Basım, Yayın No: 607, 762 s., İstanbul. KAYNAK, M Büyüme Teorileri Giriş. Gazi Kitabevi, ISBN , 388 s., Ankara. KEYNES, J. M The General Theory of Employment, Interest and Money. Classic Books, ISBN , 332 p., New York. LEUSCHNER, W. A Introduction to Forest Resource Management. ISBN , 298 p., New York. LIPSEY, R. G., STEINER, P. O. ve PURVIS, D. D Economics (9th Edition). Harper & Row Publisher, 1009 p., New York. 235

249 MİRABOĞLU, M Ormancılık İşletme İktisadı. İÜ, Orman Fakültesi Yayın No: 340, 248 s., İstanbul. MÜFTÜOĞLU, T İşletme İktisadı. Olgaç Matbaası, 670 s., Ankara. NAUTIYAL, J. C Forest Economics: Principles and Applications. Canadian Scholars Press Inc. 581 p., Toronto, Canada. OKTAY, N., PARASIZ, İ., ŞIKLAR, İ. ve YILDIRIM, K İktisat Teorisi. AÜ, AÖF Yayın No: 579, 579 s., Eskişehir. ORHAN, O. Z. ve ERDOĞAN, S İktisada Giriş. Palme Yayıncılık, ISBN , 605 s., Ankara. ÖNEY, E İktisadi Planlama (5. Baskı). Savaş Yayınları, 308 s., Ankara. ÖZSABUNCUOĞLU, İ., H. ve UĞUR, A. A Doğal Kaynaklar: Ekonomi, Yönetim ve Politika. İmaj Yayınevi, ISBN , 525 s., Ankara. PARASIZ, İ Ekonomik Büyüme Teorileri (3. Baskı). Ezgi Kitabevi Yayınları, ISBN X,, 250 s., Bursa. PARASIZ, İ İktisada Giriş (10. Baskı). Ezgi Kitabevi Yayınları, ISBN , 600 s., Bursa. PARASIZ, İ Mikro Ekonomi (10. Baskı). Ezgi Kitabevi Yayınları, ISBN , 362 s., Bursa. PARASIZ, İ Makro Ekonomi (10. Baskı). Ezgi Kitabevi Yayınları, ISBN , 654 s., Bursa. SAMUELSON, P. A. (Çeviren: Demir Demirgil) İktisat. Menteş Kitapevi, 960 s., İstanbul. SAMUELSON, P. A. ve NORDHAUS, W. D Economics (19th Edition). Tata McGraw-Hill Education, 915 p., New York. 236

250 SAVAŞ, F. V İktisadi Analiz. İTİA Yayın No: 307/534, Sermet Matbaası, İstanbul. SAVAŞ, V. F., HAN, E. ve KAYA, A. A İktisadi Kalkınma. AÜ, AÖF Yayın No: 604, 387 s., Eskişehir. SEYİDOĞLU, H İktisat Biliminin Temelleri. Güzem Cem Yayınları, ISBN , 876 s. İstanbul. SMITH, A. (Çeviren: Metin Saltoğlu) Ulusların Zenginliği. Palme Yayıncılık, ISBN , 366 s., Ankara. SOLOW, R., M Growth Theory: An Exposition. Oxford University Press, 190 p., USA. ŞAHİN, H İktisada Giriş (8. Baskı). Ezgi Kitabevi, ISBN , 580 s., Bursa. ŞİMŞEK, S. ve AYDIN, K İktisat Bilimine Giriş (5. Baskı). Değişim Yayınları, ISBN , 342 s., İstanbul. TABAN, S., GÜNSOY, B., GÜNSOY, G., ERDİNÇ, Z. ve AKTAŞ, M. T İktisadi Büyüme. AÜ, AÖF Yayın No: 1855, 235 s., Eskişehir. TOMANBAY, M. ve GÜMÜŞ, T Genel Ekonomi. Gazi Kitabevi, ISBN , 445 s., Ankara. TUNAY, K. B Makro Ekonomi (Teori ve Politika). Arıkan Basım Yayım Dağıtım, ISBN , 594 s., İstanbul. TUNÇ, H Mikro İktisat. Alfa Yayınları: 1241, ISBN , 173 s., İstanbul. TÜİK, Türkiye İstatistik Kurumu, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması. Türkiye İstatistik Kurumu, Haber Bülteni, Sayı:13594, Eylül

251 TÜRKAY, O Mikroiktisat Teorisi (Cilt I). AÜ, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayın No: 551, 250 s., Ankara. TÜRKBAL, A İktisada Giriş. Aktif Yayınevi, ISBN , 471 s., İstanbul. UNAY, C Genel İktisat. Ekin Kitabevi, ISBN , 510 s., Bursa. UNAY, C Makro Ekonomi. Vipaş Yayın, ISBN , 426 s., Bursa. ÜLGEN, G İktisat Bilimine Giriş (3. Baskı). Der Yayınları, ISBN , 384 s., İstanbul. ÜLGENER, S. F Milli Gelir İstihdam ve İktisadi Büyüme. Der Yayınları, 462 s., İstanbul. ÜNSAL, E. M Makro İktisat (9. Baskı). İmaj Yayıncılık, ISBN , 664 s., Ankara. ÜSTÜNEL, B Ekonominin Temelleri (5. Baskı). 376 s., İstanbul. VİKİPEDİ, Özgür Ansiklopedi. Ülkelere Göre Nüfuslar ve Nüfus Yoğunlukları. WB, World Bank. 2007/2008 Human Development Report, GINI Index YILDIRIM, K., BAKIRTAŞ, İ. ve YILMAZ, R Makro İktisada Giriş (4. Baskı). Ekin Basım Yayın Dağıtım, ISBN , 322 s., Bursa. 238

252

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2.

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. İÇİNDEKİLER Sayfa ÖNSÖZ... v İÇİNDEKİLER... vi GENEL EKONOMİ 1. Ekonominin Tanımı ve Kapsamı... 1 1.1. Ekonomide Kıtlık ve Tercih... 1 1.2. Ekonominin Tanımı... 3 1.3. Ekonomi Biliminde Yöntem... 4 1.4.

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR...

İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1: EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER VE TEMEL KAVRAMLAR... 1 1.1. EKONOMİ İLE İLGİLİ DÜŞÜNCELER... 3 1.1.1. Romalıların Ekonomik Düşünceleri... 3 1.1.2. Orta Çağ da Ekonomik Düşünceler...

Detaylı

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 13 1.1.İktisadın Konusu ve Kapsamı 14 1.2. İktisadın Bölümleri 15 1.2.1.Mikro ve Makro İktisat 15 1.2.2. Pozitif İktisat ve Normatif İktisat

Detaylı

DOĞRUSAL REGRESYON ANALİZİNE GİRİŞ INTRODUCTION TO LINEAR REGRESSION ANALYSIS

DOĞRUSAL REGRESYON ANALİZİNE GİRİŞ INTRODUCTION TO LINEAR REGRESSION ANALYSIS DOĞRUSAL REGRESYON ANALİZİNE GİRİŞ INTRODUCTION TO LINEAR REGRESSION ANALYSIS DOĞRUSAL REGRESYON ANALİZİNE GİRİŞ Beşinci Basımdan Çeviri Çeviri Editörü: PROF. DR. M. AYDIN ERAR INTRODUCTION TO LINEAR

Detaylı

TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ

TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ TEDARİK ZİNCİRİ YÖNETİMİ ARKA PLANI, GELİŞİMİ VE GÜNCEL UYGULAMALARI Doç. Dr. M. Hakan KESKİN NOBEL AKADEMÝK YAYINCILIK EÐÝTÝM DANIÞMANLIK TÝC. LTD. ÞTÝ. YAYIN NO.: 1166 İşletme

Detaylı

Öğrenen Okullar. Schools That Learn

Öğrenen Okullar. Schools That Learn Öğrenen Okullar Schools That Learn PETER SENGE NELDA CAMBRON McCABE TIMOTHY LUCAS BRAYAN SMITH JANIS DUTTON ART KLEINER Çeviri Editörü PROF. DR. MÜNEVVER ÇETİN Öğrenen Okullar Eğitimciler, Veliler ve Eğitimle

Detaylı

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar)

İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) İKTİSADÎ DÜŞÜNCENİN EVRİMİ (Başlangıcından Neoklasiklere) (İktisada Giriş I dersi için yardımcı kısa notlar) Merkantilizm: 15. ve 16. yüzyıllardaki coğrafî keşiflerde birlikte Avrupa ülkeleri dünyaya açılmaya

Detaylı

İçindekiler kısa tablosu

İçindekiler kısa tablosu İçindekiler kısa tablosu Önsöz x Rehberli Tur xii Kutulanmış Malzeme xiv Yazarlar Hakkında xx BİRİNCİ KISIM Giriş 1 İktisat ve ekonomi 2 2 Ekonomik analiz araçları 22 3 Arz, talep ve piyasa 42 İKİNCİ KISIM

Detaylı

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU

1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MAKRO EKONOMİNİN DOĞUŞU ve TEMEL KAVRAMLAR 11 1.1.Makro Ekonominin Doğuşu 12 1.1.1.Makro Ekonominin Doğuş Süreci 12 1.1.2.Mikro ve Makro Ekonomi Ayrımı 15 1.1.3.Makro Analiz

Detaylı

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR

1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER III Bölüm 1 TEMEL İKTİSADİ KAVRAMLAR 11 1.1. İktisat Biliminin Temel Kavramları 12 1.1.1.İhtiyaç, Mal ve Fayda 12 1.1.2.İktisadi Faaliyetler 14 1.1.3.Üretim Faktörleri 18 1.1.4.Bölüşüm

Detaylı

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 İKTİSAT İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 9 1.1.İktisadın Konusu ve Kapsamı 10 1.2. İktisadın Bölümleri 11 1.2.1.Mikro ve Makro İktisat 11 1.2.2. Pozitif İktisat ve Normatif İktisat

Detaylı

Editörler Yrd.Doç.Dr. Bülent Altay & Yrd.Doç.Dr. Temur Kurtaslan GENEL EKONOMİ

Editörler Yrd.Doç.Dr. Bülent Altay & Yrd.Doç.Dr. Temur Kurtaslan GENEL EKONOMİ Editörler Yrd.Doç.Dr. Bülent Altay & Yrd.Doç.Dr. Temur Kurtaslan GENEL EKONOMİ Yazarlar Yrd.Doç.Dr. Bülent Altay Yrd.Doç.Dr. Gülay Hız Yrd.Doç.Dr. Musa Türkoğlu Yrd.Doç.Dr. Oktay Aktürk Yrd.Doç.Dr. Temur

Detaylı

Metamorfik Kayaçların Petrojenezi. Petrogenesis of Metamorphic Rocks

Metamorfik Kayaçların Petrojenezi. Petrogenesis of Metamorphic Rocks Metamorfik Kayaçların Petrojenezi Petrogenesis of Metamorphic Rocks NOBEL AKADEMÝK YAYINCILIK EÐÝTÝM DANIÞMANLIK TÝC. LTD. ÞTÝ. YAYIN NO.: 1241 Çevre ve Yer Bilimi No.: 007 ISBN : 978-605-320-146-5 8.

Detaylı

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ

BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ İÇİNDEKİLER BÖLÜM I MAKROEKONOMİYE GENEL BİR BAKIŞ Giriş... 1 1. Makroekonomi Kuramı... 1 2. Makroekonomi Politikası... 2 2.1. Makroekonomi Politikasının Amaçları... 2 2.1.1. Yüksek Üretim ve Çalışma Düzeyi...

Detaylı

Genel Ekonomi Dersi. Dr. Osman Orkan Özer

Genel Ekonomi Dersi. Dr. Osman Orkan Özer Genel Ekonomi Dersi Dr. Osman Orkan Özer 1. Ekonomi nin Konusu ve Ekonomik Düşüncenin Gelişimi 1.1. Ekonominin Tanımı 1.2. Pozitif Ekonomi-Normatif Ekonomi 1.3.Mikro Ekonomi-Makro Ekonomi 1.5. Ekonomik

Detaylı

On Birinci Basımdan Çeviri. Eleventh Edition. Güncel Lojistik. Contemporary Logistics

On Birinci Basımdan Çeviri. Eleventh Edition. Güncel Lojistik. Contemporary Logistics On Birinci Basımdan Çeviri Eleventh Edition Güncel Lojistik Contemporary Logistics On Birinci Basımdan Çeviri Eleventh Edition Güncel Lojistik Contemporary Logistics Paul R. Murphy, Jr. A. Michael Knemeyer

Detaylı

4)Yukarıdaki 3 temel varsayım altında ekonomi daima tam istihdamdadır ve fiyatlar genel seviyesi istikrarlıdır.

4)Yukarıdaki 3 temel varsayım altında ekonomi daima tam istihdamdadır ve fiyatlar genel seviyesi istikrarlıdır. KLASİK İKTİSAT OKULU Klasik iktisadın felsefi temelini «doğal düzen» ve «faydacı felsefe» oluşturur. Klasik iktisadın temel ilkeleri şu şekilde özetlenebilir: 1) Piyasada tam rekabet koşulları geçerlidir

Detaylı

İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR

İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER Önsöz BİRİNCİ BÖLÜM İKTİSAT BİLİMİ VE İKTİSATTAKİ TEMEL KAVRAMLAR 1.1.İktisat Bilimi 1.2.İktisadi Kavramlar 1.2.1.İhtiyaçlar 1.2.2.Mal ve Hizmetler 1.2.3.Üretim 1.2.4.Fayda, Değer ve Fiyat

Detaylı

ERGENLiK ADOLESCENCE JOHN W. SANTROCK ÇEVİRİ EDİTÖRÜ: DOÇ. DR. DİĞDEM MÜGE SİYEZ

ERGENLiK ADOLESCENCE JOHN W. SANTROCK ÇEVİRİ EDİTÖRÜ: DOÇ. DR. DİĞDEM MÜGE SİYEZ ERGENLİK, ERGENLiK On Dördüncü Basımdan Çeviri (Düzenlenmiş Yeni Türkçe Basım) ADOLESCENCE Fourteenth Edition JOHN W. SANTROCK Çeviri Editörü: Doç. Dr. Diğdem Müge SİYEZ Dokuz Eylül Üniversitesi TM NOBEL

Detaylı

İktisada Giriş I. 17 Ekim 2016 II. Hafta

İktisada Giriş I. 17 Ekim 2016 II. Hafta İktisada Giriş I 17 Ekim 2016 II. Hafta Ekonomilerdeki Temel Sorunlar İktisat Biliminin ortaya çıkış nedeni kıtlıkla savaştır. Tam kullanım sorunu: Tam istihdam Eksik İstihdam Etkin kullanım sorunu: Hangi

Detaylı

1. Giriş Giriş...19

1. Giriş Giriş...19 İÇİNDEKİLER ikinci baskıya önsöz...v birinci baskıya önsöz...vıı İÇİNDEKİLER... Xı BİRİNCİ KİTAP ANALİZİN ÇERÇEVESİ I. YÖNTEM SORUNLARI...3 1. Giriş...3 2. Neden yöntem tartışıyoruz?...4 3. Mantıki Bilimler

Detaylı

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL

Ekonomi II. 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Ekonomi II 13.Bölüm:Makroekonomiye Genel Bir Bakış Doç.Dr.Tufan BAL Not:Bu sunun hazırlanmasında büyük oranda Prof.Dr.Tümay ERTEK in Temel Ekonomi kitabından faydalanılmıştır. 2 13.1.Makroekonomi Nedir?

Detaylı

İÇİNDEKİLER. 1. Bölüm Kamu Ekonomisi Disiplinine Tarihsel ve Analitik bir Perspektiften Bakış,

İÇİNDEKİLER. 1. Bölüm Kamu Ekonomisi Disiplinine Tarihsel ve Analitik bir Perspektiften Bakış, İÇİNDEKİLER Önsöz v Giriş 1 1. Bölüm Kamu Ekonomisi Disiplinine Tarihsel ve Analitik bir Perspektiften Bakış, 1.1. Kamu Ekonomisi Analizinin Ardında Yatan Doktriner Görüşler: 5 1.1.1. Sosyal Sözleşmeci

Detaylı

Bartın Üniversitesi Yayın No: 17 Orman Fakültesi Yayın No : 08. Orman Mühendisliği İçin MALIYE. (2. Baskı)

Bartın Üniversitesi Yayın No: 17 Orman Fakültesi Yayın No : 08. Orman Mühendisliği İçin MALIYE. (2. Baskı) Bartın Üniversitesi Yayın No: 17 Orman Fakültesi Yayın No : 08 Orman Mühendisliği İçin MALIYE (2. Baskı) Prof. Dr. İsmet DAŞDEMİR Bartın Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Mühendisliği Bölümü Ormaneılık

Detaylı

Okul Öncesi/İlkokul Çocukları İçin Sosyal Bilgiler Öğretimi

Okul Öncesi/İlkokul Çocukları İçin Sosyal Bilgiler Öğretimi Okul Öncesi/İlkokul Çocukları İçin Sosyal Bilgiler Öğretimi DOKUZUNCU BASIMDAN ÇEVİRİ Çeviri Editörü Social Studies for the Preschool/Primary Child NINTH EDITION Carol Seefeldt Sharon Castle Renee C. Falconer

Detaylı

2009 VS 4200-1. Gayri Safi Yurt içi Hasıla hangi nitelikte bir değişkendir? ) Dışsal değişken B) Stok değişken C) Model değişken D) kım değişken E) içsel değişken iktist TEORisi 5. Kısa dönemde tam rekabet

Detaylı

YEDİNCİ BÖLÜM MAKROEKONOMİ: TANIM, KAPSAM VE GELİŞİM

YEDİNCİ BÖLÜM MAKROEKONOMİ: TANIM, KAPSAM VE GELİŞİM YEDİNCİ BÖLÜM MAKROEKONOMİ: TANIM, KAPSAM VE GELİŞİM Neler Öğreneceğiz? Makroekonominin tanımı Makroekonomi ve Mikroekonomi Ayrımı Makroekonominin Gelişim Süreci ve Tarihi Düşünce Okullarının Makroekonomik

Detaylı

İKTİSAT ECONOMICUS TAMAMI ÇÖZÜMLÜ SORU BANKASI DİLEK ERDOĞAN KURUMLU TEK KİTAP. Mikro İktisat Makro İktisat Para-Banka-Kredi Uluslararası İktisat

İKTİSAT ECONOMICUS TAMAMI ÇÖZÜMLÜ SORU BANKASI DİLEK ERDOĞAN KURUMLU TEK KİTAP. Mikro İktisat Makro İktisat Para-Banka-Kredi Uluslararası İktisat ECONOMICUS İKTİSAT TAMAMI ÇÖZÜMLÜ SORU BANKASI Mikro İktisat Makro İktisat Para-Banka-Kredi Uluslararası İktisat Büyüme ve Kalkınma Türkiye Ekonomisi İktisadi Doktrinler Tarihi KPSS ve kurum sınavları

Detaylı

Dr. Öğretim Üyesi Yasemin TELLİ ÜÇLER

Dr. Öğretim Üyesi Yasemin TELLİ ÜÇLER Dr. Öğretim Üyesi Yasemin TELLİ ÜÇLER J.MAYNARD KEYNES(1883-1946 Radikal düşünceleriyle ekonomide çığır açan Britanyalı iktisatçıdır. Başlangıçta öğrencisi olduğu Alfred Marshall in etkisi altında kalan

Detaylı

Ünite 3. Ana Ekonomik Sorunlar Ve Ekonomik Düzen. Büro Yönetimleri Ve Yönetim Asistanlığı Önlisans Programaı EKONOMİ. Ögr. Öğr.

Ünite 3. Ana Ekonomik Sorunlar Ve Ekonomik Düzen. Büro Yönetimleri Ve Yönetim Asistanlığı Önlisans Programaı EKONOMİ. Ögr. Öğr. Ana Ekonomik Sorunlar Ve Ekonomik Düzen Ünite 3 Büro Yönetimleri Ve Yönetim Asistanlığı Önlisans Programaı EKONOMİ Ögr. Öğr. Sinan EMİRZEOĞLU 1 Ünite 3 EKONOMI Ögr. Öğr. Sinan EMİRZEOĞLU İçindekiler 3.1.

Detaylı

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA

SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA SORU SETİ 11 MİKTAR TEORİSİ TOPLAM ARZ VE TALEP ENFLASYON KLASİK VE KEYNEZYEN YAKLAŞIMLAR PARA Problem 1 (KMS-2001) Kısa dönem toplam arz eğrisinin pozitif eğimli olmasının nedeni aşağıdakilerden hangisidir?

Detaylı

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri

İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri İktisat Anabilim Dalı- Tezsiz Yüksek Lisans (Uzaktan Eğitim) Programı Ders İçerikleri 1. Yıl - Güz 1. Yarıyıl Ders Planı Mikroekonomik Analiz I IKT751 1 3 + 0 8 Piyasa, Bütçe, Tercihler, Fayda, Tercih,

Detaylı

SAY 203 MİKRO İKTİSAT

SAY 203 MİKRO İKTİSAT SAY 203 MİKRO İKTİSAT YRD. DOÇ. DR. EMRE ATILGAN 1 Ders Planı Kıtlık, Tercih ve Piyasa Sistemi Arz Talep Analizi Tüketici Dengesi Üretici Dengesi Maliyet Teorisi Piyasalar Tam Rekabet Piyasası Tekel Piyasası

Detaylı

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması

3. Keynesyen Makro İktisat Teorisi nin Bazı Özellikleri ve Klasik Makro İktisat Teorisi İle Karşılaştırılması BOCUTOĞLU 109 yemek pişirirken yağı, salçayı, soğanı, eti, sebzeyi, suyu aynı anda tencereye doldurmaz; birinci adımda yağı ve salçayı hafifçe kızartır, ikinci adımda soğanı ve eti ilave ederek pişirmeye

Detaylı

A İKTİSAT KPSS-AB-PS / 2008 5. Mikroiktisadi analizde, esas olarak reel ücretlerin dikkate alınmasının en önemli nedeni aşağıdakilerden

A İKTİSAT KPSS-AB-PS / 2008 5. Mikroiktisadi analizde, esas olarak reel ücretlerin dikkate alınmasının en önemli nedeni aşağıdakilerden 1. Her arz kendi talebini yaratır. şeklindeki Say Yasasını aşağıdaki iktisatçılardan hangisi kabul etmiştir? A İKTİSAT 5. Mikroiktisadi analizde, esas olarak reel ücretlerin dikkate alınmasının en önemli

Detaylı

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120

Makro İktisat II Örnek Sorular. 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Makro İktisat II Örnek Sorular 1. Tüketim fonksiyonu ise otonom vergi çarpanı nedir? (718 78) 2. GSYİH=120 Tüketim harcamaları = 85 İhracat = 6 İthalat = 4 Hükümet harcamaları = 14 Dolaylı vergiler = 12

Detaylı

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI

DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI 1 DURGUNLUK VE MALİYE POLİTİKASI Durgunluk Tanımı Toplam arz ile toplam talep arasındaki dengesizlik talep eksikliği şeklinde ortaya çıkmakta, toplam talebin uyardığı üretim düzeyinin o ekonominin üretim

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Önsöz... iii. KİTABIN KULLANIMINA İLİŞKİN BAZI NOTLAR ve KURUM SINAVLARINA İLİŞKİN UYARILAR... 1 BİRİNCİ BÖLÜM İKTİSATIN TEMELLERİ

İÇİNDEKİLER. Önsöz... iii. KİTABIN KULLANIMINA İLİŞKİN BAZI NOTLAR ve KURUM SINAVLARINA İLİŞKİN UYARILAR... 1 BİRİNCİ BÖLÜM İKTİSATIN TEMELLERİ İÇİNDEKİLER Önsöz... iii KİTABIN KULLANIMINA İLİŞKİN BAZI NOTLAR ve KURUM SINAVLARINA İLİŞKİN UYARILAR... 1 BİRİNCİ BÖLÜM İKTİSATIN TEMELLERİ 1. İKTİSATIN TEMELLERİ... 9 1.1. İKTİSADIN TANIMI... 9 1.2.

Detaylı

ÜNİTE:1. Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları ÜNİTE:2. Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri ÜNİTE:3

ÜNİTE:1. Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları ÜNİTE:2. Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri ÜNİTE:3 ÜNİTE:1 Maliye Politikası: Kavramlar, Etkinliği ve Sınırları ÜNİTE:2 Maliye Politikasının Makroekonomik Temelleri ÜNİTE:3 Maliye ve Para Politikalarının Nispi Etkinliği ÜNİTE:4 İradi Politikalar ve Otomatik

Detaylı

GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI

GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI GENEL EKONOMİ DERS NOTLARI 1. BÖLÜM Öğr. Gör. Hakan ERYÜZLÜ İktisadın cevap bulmaya çalıştığı temel amaçlarını aşağıdaki sorular ile özetleyebiliriz; Hangi mallar/hizmetler ne miktarda üretilmelidir? Hangi

Detaylı

İktisat Nedir? En genel haliyle İktisat bir tercihler bilimidir.

İktisat Nedir? En genel haliyle İktisat bir tercihler bilimidir. Giriş ve Kavramlar İktisat Nedir? İktisat insan davranışlarının iktisadi yönünü inceler En genel haliyle İktisat bir tercihler bilimidir. İktisat esas olarak insanın mal ve hizmetlerin üretim, değişim

Detaylı

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları

İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları İktisadi Düşünceler Tarihi (ECON 316) Ders Detayları Ders Adı İktisadi Düşünceler Tarihi Ders Kodu ECON 316 Dönemi Ders Uygulama Saati Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS Bahar 4 0 0 4 6 Ön Koşul Ders(ler)i

Detaylı

GDP FİYAT ENDEKSİ TÜKETİCİ FİYAT FEDERAL FAZLA/ AÇIK M1 ARTIŞ M2 ARTIŞ FEDERAL FON ORANI** SİVİL İŞ GÜCÜ İŞSİZLİK ORANI

GDP FİYAT ENDEKSİ TÜKETİCİ FİYAT FEDERAL FAZLA/ AÇIK M1 ARTIŞ M2 ARTIŞ FEDERAL FON ORANI** SİVİL İŞ GÜCÜ İŞSİZLİK ORANI GDP FİYAT ENDEKSİ TÜKETİCİ FİYAT ENDEKSİ ENFLASYON FEDERAL FAZLA/ AÇIK SİVİL İŞ GÜCÜ İŞSİZLİK ORANI M1 M1 ARTIŞ ORANI M2 M2 ARTIŞ ORANI FEDERAL FON ORANI** ENDEKS % MİLYAR $ MİLYON % MİLYAR $ % MİLYAR

Detaylı

Ayrım I. Genel Çerçeve 1

Ayrım I. Genel Çerçeve 1 İçindekiler Önsöz İçindekiler Ayrım I. Genel Çerçeve 1 Bölüm 1. Makro Ekonomiye Giriş 3 1.1. Ekonominin Tanımlanması ve Bir Bilim Olarak Ekonomi 4 1.2. Ekonomi Teorisi ve Politikası 5 1.3. Makro Ekonomi

Detaylı

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR 1.1 Ekonomi... 1 1.2 Gereksinme(ihtiyaç)... 1 1.3 Mal ve hizmet... 2 1.4 Fayda... 3 1.5 Gelir... 4 1.6 Tüketim... 4 1.7 Üretim... 5 1.8 Üretim

Detaylı

ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTİSADA GİRİŞ

ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTİSADA GİRİŞ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER... XI BİRİNCİ BÖLÜM MAKRO İKTİSADA GİRİŞ 1.Makro İktisat Nedir?...1 2. Makro İktisat Ne İle Uğraşır?... 4 3. Başlıca Makro İktisat Okulları...5 3.1.Klasik Makro İktisat

Detaylı

1.BÖLÜM GENEL TANIMLAR

1.BÖLÜM GENEL TANIMLAR İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...III İÇİNDEKİLER...V 1.BÖLÜM GENEL TANIMLAR 1.İktisat...1 2.Gereksinme...2 a)gereksinmenin Özellikleri...2 b)gereksinmenin Çeşitleri...4 3.Mal ve Hizmetler...5 4.Üretim Faktörleri...8

Detaylı

2018/1. Dönem Deneme Sınavı.

2018/1. Dönem Deneme Sınavı. 1. Aşağıdakilerden hangisi mikro ekonominin konuları arasında yer almamaktadır? A) Tüketici maksimizasyonu B) Faktör piyasası C) Firma maliyetleri D) İşsizlik E) Üretici dengesi 2. Firmanın üretim miktarı

Detaylı

2.BÖLÜM ÇOKTAN SEÇMELİ

2.BÖLÜM ÇOKTAN SEÇMELİ CEVAP ANAHTARI 1.BÖLÜM ÇOKTAN SEÇMELİ 1.(e) 2.(d) 3.(a) 4.(c) 5.(e) 6.(d) 7.(e) 8.(d) 9.(b) 10.(e) 11.(a) 12.(b) 13.(a) 14.(c) 15.(c) 16.(e) 17.(e) 18.(b) 19.(d) 20.(a) 1.BÖLÜM BOŞLUK DOLDURMA 1. gereksinme

Detaylı

Komisyon İKTİSAT ÇEK KOPAR YAPRAK TESTİ ISBN 978-605-364-577-1. Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

Komisyon İKTİSAT ÇEK KOPAR YAPRAK TESTİ ISBN 978-605-364-577-1. Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Komisyon İKTİSAT ÇEK KOPAR YAPRAK TESTİ ISBN 978-605-364-577-1 Kitapta yer alan bölümlerin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. 2014 Pegem Akademi Bu kitabın basım, yayın ve satış hakları Pegem Akademi

Detaylı

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS İKTİSAT ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA DERS İÇERİKLERİ 1. YIL GÜZ DÖNEMİ İleri Makroiktisat I IKT801 1 3 + 0 6 Makro iktisadın mikro temelleri, emek, mal ve sermaye piyasaları, modern AS-AD eğrileri. İleri

Detaylı

Para Teorisi ve Politikası Ders Notları

Para Teorisi ve Politikası Ders Notları Para Teorisi ve Politikası Ders Notları A. YASEMIN YALTA TÜRKİYE BİLİMLER AKADEMİSİ AÇIK DERS MALZEMELERİ PROJESİ SÜRÜM 1.0 (EKİM 2011) İçindekiler 1 Paranın Tanımı ve İşlevleri 1 1.1 Para Tanımı..............................

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü

TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1 Ekonomik düzen nedir? Ekonomik düzen, toplumların çeşitli gereksinimlerini karşılamak üzere yaptıkları

Detaylı

İktisada Giriş (TOUR 122) Ders Detayları

İktisada Giriş (TOUR 122) Ders Detayları İktisada Giriş (TOUR 122) Ders Detayları Ders Adı Ders Kodu Dönemi Ders Saati Uygulama Saati Laboratuar Saati Kredi AKTS İktisada Giriş TOUR 122 Güz 4 0 0 4 7 Ön Koşul Ders(ler)i Dersin Dili Dersin Türü

Detaylı

Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT

Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT Tufan Samet ÖZDURAK THEMIS MAKRO İKTİSAT İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... VII BİRİNCİ BÖLÜM Makro İktisat 1. MAKRO İKTİSATIN ANLAMI... 1 2. MAKRO İKTİSATTA KARAR BİRİMLERİ (SEKTÖRLER)... 2 3. MAKRO İKTİSATTA PİYASA

Detaylı

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü

Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı. Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü Dr. A. Tarık GÜMÜŞ Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku Anabilim Dalı Sosyal Devlet Anlayışının Gelişimi ve Dönüşümü İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... vii İÇİNDEKİLER...xi KISALTMALAR... xvii GİRİŞ...1 Birinci

Detaylı

Dersin Kaynakları. Ġktisat I. Ekonomi... Kıtlık...

Dersin Kaynakları. Ġktisat I. Ekonomi... Kıtlık... 1 Dersin Kaynakları Ġktisat I Doç.Dr. Erdal GÜMÜġ Herhangi bir İktisada Giriş ya da İktisat I ya da Ekonomi Bilimine Giriş ya da Ekonominin Temelleri adlı ders kitabı Bazı öneriler Besim Üstünel Ekonominin

Detaylı

SCHAUM'S. outlines. Mühendisler için. Termodinamik. Thermodynamics for Engineers. Çeviri Editörü. Prof. Dr. Hüsamettin Bulut. www.nobelyayin.

SCHAUM'S. outlines. Mühendisler için. Termodinamik. Thermodynamics for Engineers. Çeviri Editörü. Prof. Dr. Hüsamettin Bulut. www.nobelyayin. SCHAUM'S outlines Mühendisler için Termodinamik Thermodynamics for Engineers Çeviri Editörü Prof. Dr. Hüsamettin Bulut www.nobelyayin.com SCHAUM'S outlines Mühendisler için Termodinamik İkinci Basımdan

Detaylı

DERS PROFİLİ. İktisadi Düşünce Tarihi ECO419 Güz Yrd. Doç. Dr. Serhat Koloğlugil

DERS PROFİLİ. İktisadi Düşünce Tarihi ECO419 Güz Yrd. Doç. Dr. Serhat Koloğlugil DERS PROFİLİ Dersin Adı Kodu Yarıyıl Dönem Kuram+PÇ+Lab (saat/hafta) Kredi AKTS İktisadi Düşünce Tarihi ECO419 Güz 7 3+0+0 3 5 Ön Koşul Yok Dersin Dili Ders Tipi Dersin Okutmanı Dersin Asistanı Dersin

Detaylı

Yüzeysel Su Kalitesi Modelleme

Yüzeysel Su Kalitesi Modelleme Yüzeysel Su Kalitesi Modelleme Steven C. Chapra Tufts Universty Surface Water-Quality Modeling Çeviri Editörü WAVELAND PRESS, INC. NOBEL AKADEMÝK YAYINCILIK EÐÝTÝM DANIÞMANLIK TÝC. LTD. ÞTÝ. YAYIN NO.:

Detaylı

Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu

Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu Ders Planı - AKTS Kredileri: II. Yarıyıl Ders Planı Kodu Ders Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro İktisat Zorunlu 3+0 3 4 AKTS Kredisi Toplam 4 DERS BİLGİLERİ Ders Kodu Yarıyıl Z/S T+U Saat Kredi AKTS Mikro

Detaylı

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ

MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Medya Ekonomisi Kavram ve Gelişimi Ünite 1 Medya ve İletişim Önlisans Programı MEDYA EKONOMİSİ VE İŞLETMECİLİĞİ Yrd. Doç. Dr. Nurhayat YOLOĞLU 1 Ünite 1 MEDYA EKONOMİSİ KAVRAM VE GELİŞİMİ Yrd. Doç. Dr.

Detaylı

İLK GÖRÜŞME DÖRDÜNCÜ BASIMDAN ÇEVİRİ THE FIRST INTERVIEW FOURTH EDITION. James Morrison

İLK GÖRÜŞME DÖRDÜNCÜ BASIMDAN ÇEVİRİ THE FIRST INTERVIEW FOURTH EDITION. James Morrison İLK GÖRÜŞME DÖRDÜNCÜ BASIMDAN ÇEVİRİ THE FIRST INTERVIEW FOURTH EDITION James Morrison Çeviri Editörleri Doç. Dr. Sait Uluç Dr. İ. Volkan Gülüm Uzm. Psk. Ece Ataman NOBEL AKADEMÝK YAYINCILIK EÐÝTÝM DANIÞMANLIK

Detaylı

İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ

İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ 1 DR. NEVZAT ŞİMŞEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ 2017-2018 10.DERS İKT-3003 Gruplandırma Okul türlerine göre 1. İngiltere Cambridge Okulu 2.

Detaylı

DR. Caner Ekizceleroğlu

DR. Caner Ekizceleroğlu DR. Caner Ekizceleroğlu Ticaret Üretilen mal ve hizmetlerin belirli bir ücret karşılığı son kullanıcılara ulaştırılmasını sağlayan alım satım faaliyetlerinin tümü olarak tanımlayabiliriz. Dış Ticaret BİR

Detaylı

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457)

SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) T.C. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü SİYASAL İDEOLOJİLER (SBK457) 2. Hafta Ders Notları - 25/09/2017 Araş. Gör. Dr. Görkem

Detaylı

SPOR VE EGZERSİZ PSİKOLOJİSİNİN TEMELLERİ

SPOR VE EGZERSİZ PSİKOLOJİSİNİN TEMELLERİ SPOR VE EGZERSİZ PSİKOLOJİSİNİN TEMELLERİ ALTINCI BASIMDAN ÇEVİRİ FOUNDATIONS OF SPORT AND EXERCISE PSYCHOLOGY Robert S. Weinberg, PhD Daniel Gould, PhD Çeviri Editörleri Yrd. Doç. Dr. Ziya Koruç Human

Detaylı

AKÖREN ALİ RIZA ERCAN MYO

AKÖREN ALİ RIZA ERCAN MYO AKÖREN ALİ RIZA ERCAN MYO Ders: Genel Ekonomi II Konu 1: Makro İktisadın Doğuşu ve Makro Modeller Öğr. Gör. Refika BOYACIOĞLU ATALAY İktisadın Tanımı, Makro ve Mikro İktisat Ayrımı En çok kullanılan tanımı

Detaylı

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ

EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ EĞİTİMİN EKONOMİK TEMELLERİ Eğitimin Ekonomik Temelleri Ekonomi kökeni Yunanca da ki oikia (ev) ve nomos (kural) kelimelerine dayanır. Ev yönetimi anlamına gelir. Ekonomi yerine, Arapça dan gelen iktisat

Detaylı

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ

1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 TÜRKİYE CUMHURİYETİ DÖNEMİ (TÜRKİYE) EKONOMİSİNİN TARİHSEL TEMELLERİ 13 1.1.Türkiye Ekonomisine Tarihsel Bakış Açısı ve Nedenleri 14 1.2.Tarım Devriminden Sanayi Devrimine

Detaylı

TARIM EKONOMİSİ ve İŞLETMECİLİĞİ. Dr. Osman Orkan Özer

TARIM EKONOMİSİ ve İŞLETMECİLİĞİ. Dr. Osman Orkan Özer TARIM EKONOMİSİ ve İŞLETMECİLİĞİ Dr. Osman Orkan Özer osman.ozer@adu.edu.tr Ders İçeriği 1. Tarım Ekonomisinin Kapsamı 2. Tarımın Türkiye Ekonomisine Katkısı 3. Tarımsal Üretim Ekonomisi (3. ve 4. hafta)

Detaylı

DERSTE KAZANDIRILACAK ÖZELLİKLER KAPSAM HAFTALARA GÖRE DERS PROGRAMI ÖNERİLEN KAYNAKLAR

DERSTE KAZANDIRILACAK ÖZELLİKLER KAPSAM HAFTALARA GÖRE DERS PROGRAMI ÖNERİLEN KAYNAKLAR PROGRAM ADI TURİZM VE OTEL İŞLETMECİLİĞİ DERSİN KODU TUR / TRO 169 DERSİN ADI TEMİZLİK ÜRÜNLERİNİN KULLANIMI VE DENETİMİ DERSİN SORUMLUSU ÖĞR. GÖR. MELTEM BOZKURT DERSİN TÜRÜ Zorunlu x Seçmeli EĞİTİM DİLİ

Detaylı

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA)

MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA) MAKRO İKTİSAT KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ(KARMA) 1- Bir ekonomide işsizlik ve istihdamdaki değişimler iktisatta hangi alan içinde incelenmektedir? a) Mikro b) Makro c) Para d) Yatırım e) Milli Gelir

Detaylı

I. Tanışma-Dersin Gerekçesi ve Önemi-Dersin Kural ve Gerekleri II. Turizm Tanımı, Özellikleri ve Sınıflandırılması

I. Tanışma-Dersin Gerekçesi ve Önemi-Dersin Kural ve Gerekleri II. Turizm Tanımı, Özellikleri ve Sınıflandırılması Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Seviyesi Dersin AKTS Kredisi 5 Haftalık Ders Saati 3 Haftalık Uygulama Saati - Haftalık Laboratuar Saati - Turizm Ekonomisi Seçmeli Lisans Dersin

Detaylı

iktisaoa GiRiş 7. Ürettiği mala ilişkin talebin fiyat esnekliği değeri bire eşit olan bir firma, söz konusu

iktisaoa GiRiş 7. Ürettiği mala ilişkin talebin fiyat esnekliği değeri bire eşit olan bir firma, söz konusu 2009 BS 3204-1. şağıdakilerden hangisi dayanıksız mal veya hizmet grubu içerisinde ~ almaz? iktiso GiRiş 5. Gelirdeki bir artış karşısında talebi azalan mallara ne ad verili r? ) Benzin B) Mum C) Ekmek

Detaylı

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. 1.DERS Şubat 2013

TÜRKİYE EKONOMİSİ. Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü. 1.DERS Şubat 2013 TÜRKİYE EKONOMİSİ Prof.Dr. İlkay Dellal Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü 1.DERS Şubat 2013 DERS PLANI 1. hafta Ders planının gözden geçirilmesi, Türkiye nin dünyadaki yeri bazı

Detaylı

TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU

TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU TARIM ÜRÜNLERİ TİCARETİNİN ULUSLARARASI BOYUTU Dış ticaretin amacı piyasadaki ihtiyacın karşılanmasıdır. Temel neden uluslararası mal hareketliliği değil, ülkenin denge arayışıdır. Ülkedeki ürün yetersizliği

Detaylı

DERS ÖĞRETİM PLANI. Dersin Kodu

DERS ÖĞRETİM PLANI. Dersin Kodu Dersin Adı Dersin Kodu DERS ÖĞRETİM PLANI Dersin Türü (Zorunlu, Seçmeli) Dersin Seviyesi (Ön Lisans, Lisans, Yüksek Lisans, Doktora) Dersin AKTS Kredisi 5 Haftalık Ders Saati 4 Haftalık Uygulama Saati

Detaylı

1. Temel Kavramlar ve Tüketici Davranışı. 2. Arz,Talep ve Esneklik. 3. Üretim,Maliyetler ve Firma Davranışı. 4. Mal ve Faktör Piyasaları

1. Temel Kavramlar ve Tüketici Davranışı. 2. Arz,Talep ve Esneklik. 3. Üretim,Maliyetler ve Firma Davranışı. 4. Mal ve Faktör Piyasaları 1. Temel Kavramlar ve Tüketici Davranışı 2. Arz,Talep ve Esneklik 3. Üretim,Maliyetler ve Firma Davranışı 4. Mal ve Faktör Piyasaları 5. Makroekonominin Kapsamı ve Temel Makroekonomik Değişkenler 1 6.

Detaylı

Kredisi AKTS Mikro İktisat II Ön Koşul Dersleri

Kredisi AKTS Mikro İktisat II Ön Koşul Dersleri Dersin Adı Kodu Yarıyılı T+U Saat Kredisi AKTS Mikro İktisat II 4 3 + 0 3 5 Ön Koşul Dersleri Dersin Dili Dersin Türü Dersi Veren Dersin Amacı Dersin Öğrenme Çıktıları Dersin İçeriği Türkçe Zorunlu Tam

Detaylı

SORU SETİ 7 IS-LM MODELİ

SORU SETİ 7 IS-LM MODELİ SORU SETİ 7 IS-LM MODELİ Problem 1 (KMS-2001) Marjinal tüketim eğiliminin düşük olması aşağıdakilerden hangisini gösterir? A) LM eğrisinin göreli olarak yatık olduğunu B) LM eğrisinin göreli olarak dik

Detaylı

BÖLÜM 1... 1 EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR...

BÖLÜM 1... 1 EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR... İÇİNDEKİLER BÖLÜM 1... 1 EKONOMİ İLE İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR... 2 1.1. Ekonominin Tanımı... 2 1.2. Kıtlık Kavramı ve Alternatif Maliyet... 3 1.3. İhtiyaç Kavramı... 4 1.4. Mal ve Hizmet... 5 1.5. Fayda...

Detaylı

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK...

BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK... İÇİNDEKİLER BİRİNCİ BÖLÜM: KALKINMA VE AZGELİŞMİŞLİK... 1 Kalkınma Ekonomisine Olan Güncel İlgi... 1 Kalkınma Kavramı ve Terminolojisi... 1 Büyüme ve Kalkınma... 1 Kalkınma Terminolojisi... 2 Dünyada Gelir

Detaylı

Ekonomi Dersi (BSU 105) Doç. Dr. Türkmen Göksel e-posta: Ankara Üniversitesi / Siyasal Bilgiler Fakültesi / İktisat Bölümü

Ekonomi Dersi (BSU 105) Doç. Dr. Türkmen Göksel e-posta: Ankara Üniversitesi / Siyasal Bilgiler Fakültesi / İktisat Bölümü 1 Ekonomi Dersi (BSU 105) Doç. Dr. Türkmen Göksel e-posta: tgoksel@ankara.edu.tr Ankara Üniversitesi / Siyasal Bilgiler Fakültesi / İktisat Bölümü Ekonomi dersi 2 kısımdan oluşacak: Mikroiktisat Makroiktisat

Detaylı

ALAN BİLGİSİ YAYINLARI. SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ/ ALAN BİLGİSİ Editör: Doç. Dr. Yılmaz POLAT

ALAN BİLGİSİ YAYINLARI. SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ/ ALAN BİLGİSİ Editör: Doç. Dr. Yılmaz POLAT i ALAN BİLGİSİ YAYINLARI ALAN BİLGİSİ YAYIN NO. : 07 ISBN : 978-605-860-467-4 Güncellenmiş 3. Basım, Mart 2014 SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ/ ALAN BİLGİSİ Editör: Doç. Dr. Yılmaz POLAT Yazarlar: Doç. Dr.

Detaylı

İKTİSADİ BÜYÜME. (Teori, Model ve Türkiye Üzerine Gözlemler) Doç. Dr. Adem ÜZÜMCÜ

İKTİSADİ BÜYÜME. (Teori, Model ve Türkiye Üzerine Gözlemler) Doç. Dr. Adem ÜZÜMCÜ İKTİSADİ BÜYÜME (Teori, Model ve Türkiye Üzerine Gözlemler) Doç. Dr. Adem ÜZÜMCÜ 2 Yayın No : 2766 İşletme-Ekonomi Dizisi : 584 2. Baskı Ekim 2012 İSTANBUL ISBN 978 605-377 788 5 Copyright Bu kitabın bu

Detaylı

IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI

IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI IS-LM MODELİNİN UYGULANMASI IS ve LM eğrilerinin kesiştiği nokta milli geliri belirliyor. Birinin kayması kısa dönem dengeyi değiştiriyordu. Maliye politikası Hükümet harcamaları artışı IS eğrisi sağa

Detaylı

KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ VE ÖZELLEŞTİRME

KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ VE ÖZELLEŞTİRME Doç. Dr. Pınar Feyzioğlu Akkoyunlu İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Öğretim Üyesi KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ VE ÖZELLEŞTİRME Yay n No : 2578 İşletme-Ekonomi Dizisi : 531 1. Bask -

Detaylı

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS

MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS. Dersin Adı Kod Yarıyıl T+U AKTS MALİYE ANABİLİM DALI ORTAK DOKTORA PROGRAMI DERS İÇERİKLERİ 1. Yıl - GÜZ DÖNEMİ Doktora Uzmanlık Alanı MLY898 3 3 + 0 6 Bilimsel araştırmarda ve yayınlama süreçlerinde etik ilkeler. Tez yazım kuralları,

Detaylı

İleri Mikro İktisadi Analiz. Bahar Prof.Dr. Ertuğrul Deliktaş

İleri Mikro İktisadi Analiz. Bahar Prof.Dr. Ertuğrul Deliktaş Dersin Adı Dersin Kodu Dersin Türü DERS ÖĞRETİM PLANI İleri Mikro İktisadi Analiz Seçmeli Dersin Seviyesi Yüksek Lisans ( Bölgesel Kalkınma İktisadı ) Dersin AKTS Kredisi 6 Haftalık Ders Saati Haftalık

Detaylı

Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ

Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ Editörler Prof.Dr.Mustafa Talas & Doç.Dr. Bülent Şen EKONOMİ SOSYOLOJİSİ Yazarlar Prof.Dr. Mustafa Talas Doç.Dr. Bülent Şen Doç.Dr. Cengiz Yanıklar Doç.Dr. Gülay Ercins Doç.Dr. Özgür Sarı Yrd.Doç.Dr. Aylin

Detaylı

İKTİSAT SORU BANKASI E C O N O M I C U S TAMAMI ÇÖZÜMLÜ DİLEK ERDOĞAN KURUMLU TEK KİTAP

İKTİSAT SORU BANKASI E C O N O M I C U S TAMAMI ÇÖZÜMLÜ DİLEK ERDOĞAN KURUMLU TEK KİTAP E C O N O M I C U S İKTİSAT SORU BANKASI TAMAMI ÇÖZÜMLÜ Mikro İktisat Makro İktisat Para-Banka-Kredi Uluslararası İktisat Büyüme ve Kalkınma Türkiye Ekonomisi İktisadi Doktrinler Tarihi KPSS ve kurum sınavları

Detaylı

Çevre Mühendisliği ve Bilimi İçin KİMYA

Çevre Mühendisliği ve Bilimi İçin KİMYA Çevre Mühendisliği ve Bilimi İçin KİMYA Chemistry for Environmental Engineering and Science Fifth Edition Çevre Mühendisliği ve Bilimi İçin KİMYA Beşinci Basımdan Çeviri Clair N. Sawyer Perry L. McCarty

Detaylı

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER

EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER 4.bölüm EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI KAMU HİZMETLERİ DIŞSALLIKLAR KAMU HARCAMALARININ ARTIŞINA YÖNELİK GÖRÜŞLER EKONOMİK SÜREÇ İÇİNDE DEVLETİN FONKSİYONLARI 1.Kaynak Dağılımında Etkinlik:

Detaylı

İthalat 5 birim olduğuna göre, toplam talep kaç birimdir?

İthalat 5 birim olduğuna göre, toplam talep kaç birimdir? ÇALIŞMA SORULARI MAKRO İKTİSAT SORU ÇÖZÜMLER 1- Toplam tüketim fonksiyonu C = 120 + 0,8 (Yd) ve T = 50 + 0,2 Y ise, Gelir 2500 birim olduğunda toplam tüketim harcamaları kaçtır? (C: tüketim miktarı, Y:

Detaylı

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ

1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ III Bölüm 1 MALİYE BİLİMİNİN ESASLARI VE DİĞER BİLİM DALLARIYLA İLİŞKİSİ 11 1.1. Kamu Sektörü Ekonomisi 12 1.1.1. Kamu Maliyesinin Tanımı 13 1.1.2. Kapsam ve Konusu 14 1.1.3. Kamu Maliyesinin

Detaylı

Y R D. D O Ç. D R. M A H M U T M. B A Y R A M O Ğ L U

Y R D. D O Ç. D R. M A H M U T M. B A Y R A M O Ğ L U GENEL EKONOMİ Y R D. D O Ç. D R. M A H M U T M. B A Y R A M O Ğ L U İktisat Ekonomi İktisat;Arapça kökenli kasıtlı, bilinçli, ılımlı hareket Günlük dilde Türkçeye tutumluluk olarak geçmiş Ekonomi; eski

Detaylı

Tarım Ekonomisi. viii

Tarım Ekonomisi. viii İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ İÇİNDEKİLER iii v BİRİNCİ BÖLÜM 1. TARIM EKONOMİSİNE GİRİŞ 1 1.1. Ekonomik Faaliyetler 2 1.1.1. Üretim 2 1.1.2. Mübadele 3 1.1.3. Tüketim 4 1.2. Tarım Ekonomisi ve Kapsamı 4 1.2.1. Tanımı

Detaylı

KPSS. A Grubu. ezberbozan. serisi. KPSS Ders Notları. özetlenmiş içerik pra k bilgiler kri k notlar ilgi çekici görseller

KPSS. A Grubu. ezberbozan. serisi. KPSS Ders Notları. özetlenmiş içerik pra k bilgiler kri k notlar ilgi çekici görseller KPSS A Grubu ezberbozan serisi KPSS Ders Notları özetlenmiş içerik pra k bilgiler kri k notlar ilgi çekici görseller Komisyon ÖĞRENCİNİN DERS DEFTERİ MALİYE ISBN 978-605-241-112-4 Kitap içeriğinin tüm

Detaylı