Özet: V. Kitap, 471e son. Güzel şeylere inanan ama güzelliğin kendisine inanmayandan ne haber?

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Özet: V. Kitap, 471e son. Güzel şeylere inanan ama güzelliğin kendisine inanmayandan ne haber?"

Transkript

1 Özet: V. Kitap, 471e son Güzel şeylere inanan ama güzelliğin kendisine inanmayandan ne haber? Sokrates koruyucuların böylesi acayip bir hayata nasıl ikna olabileceklerini açıklamak zorundadır. Buna cevabı en köktenci olanıdır. Ona göre bu sistem ancak yöneticiler filozof ise olanaklıdır. Böylece filozof-kral kavramını öne sürer ki Devlet in bundan sonrasını bu kavram meşgul eder. Sokrates filozof terimi ile ne kastettiğini açıklamalıdır, zira bununla mevcut filozoflara gönderme yapıyor olamaz çünkü bunlar yönetmeye uygun görünmüyorlar. İlk olarak gerçek filozofu sözde-entelektüellerden ayırır ki Sokrates bunları görüntüleri ve sesleri sevenler diye niteler. Bunlar, estetler, sanat meraklısı amatörler, güzellik alanında uzmanlık iddia eden kişilerdir. Filozofları bunlardan ayırmada, İdealar Kuramı, Devlet te ilk olarak gündeme getirilir. Platon Sokrates e ideaların ne olduklarını açıklatmaz ve dinleyenlerin bu kurama aşina olduklarını varsayar. Başka diyaloglardan öğrendiğimize göre idealar ezeli-ebedi, değişmez, evrensel, mutlak fikirlerdir. İyi, Güzel ve Eşit gibi. Bunlar görülemezler, sadece zihinle kavranırlar ve çevremizde duyumsadığımız şeyleri oldukları türden şeyler kılan, asıl sebeplerdir. Kırmızı bir şey sırf Kırmızı İdeasından pay aldığı için kırmızıdır. İşte filozoflar bu ideaları anlayıp idrak ettikleri için diğerlerinden ayrılırlar. Görüntüleri ve sesleri sevenler, bütün güzel şeyleri bildiklerini iddia ederler ama Güzel İdeası hakkında bilgi iddiaları yoktur, hatta böyle bir şeyin var olduğunun bile farkında değildirler. Bu sözde-enteller, idealarla değil de sırf duyulur bireysellerle meşgul oldukları için Sokrates e göre, onların kanıları asla bilgi sayılamaz. Sadece filozoflar bilgiye sahip olabilir ki bu bilginin nesnesi idealardır. Bu radikal yargıyı, yani sadece filozofların bilgi sahibi olabileceklerini desteklemek için Sokrates, etkileyici bir metafizik ve epistemolojik bir resim çizer. Bütün varoluşları üç sınıfa ayırır: tam olanlar, olmayanlar, hem olanlar hem de olmayanlar. Tam olanlar tam olarak bilinirler, olmayanlar cehaletin konusudurlar, hem olanlar hem olmayanlar ise kanının veya inancın nesnesidirler. Tam olan yegane şeyler idealardır. Sadece Güzel İdeası tamamen güzeldir. Sadece Tatlı İdeası tamamen tatlıdır vb. Duyulur bireyseller hem öyledir hem böyle. En tatlı bir elma bile bir miktar acılık içerir, ya da tatlıolmayanlık. En güzel kadın bile bazı ölçülere göre sıradandır, yani güzel-olmayandır. Yani sadece ideaları bilebiliriz, duyulur bireyselleri değil. İşte bu yüzden sadece filozoflar bilgi sahibi olabilirler, çünkü idealara sadece onlar ulaşabilir. Analiz: V. Kitap, 471e son Eğer Devlet i felsefe etkinliğinin bir savunusu gibi okursak, bu yargı sadece filozoflar bilir yargısı bu eserin en önemli ve en merkezi yargısıdır. Felsefenin toplumu tehdit emesi bir yana kent için neden hayati önemde olduğunu açıklıyor bize. Kanıt kısaca şu: sadece tam olan tam olarak bilinebilir, sadece idealar tam olandır, sadece filozoflar idealara ulaşabilir, sadece filozoflar bilebilir. Sadece ideaların tam olanlar olarak nitelenmesi radikal ve tartışmalıdır. Güzel bir kadın tamamen güzel olabilir mi? Oysa gerçekte o, sadece belli ölçütlere göre güzel değil midir? Ve başka ölçütlere göre de çirkin? Bir tanrıçaya kıyasla mesela, sıradan görünebilir. Bu yüzden güzel kadın tam olarak güzel değildir. Hiçbir duyulur bireysel tam olarak bir şey olamaz, kimi ölçütlere göre hüküm verildiğinde veya belli bir açıdan onlar bu niteliği yitirirler. Her duyulur bireysel bu niteliğini zamanla kesinlikle yitirir. Hiçbir şey sonsuza dek tatlı kalamaz, meyveler bozulur, çürürler. Hiçbir şey sonsuza dek güzel kalamaz, nesneler eskir, yaşlanır ve dağılır. Güzel İdeası sonsuza dek değişmeden kalan saf güzelliktir. Bütün idealar kendi biricik niteliklerini tam olarak, ezeli-ebedi ve değişmeksizin taşırlar. 1

2 Sadece tam olanların tam olarak bilinebilir oldukları iddiasını onaylamak zordur, ideaları kabul ettiğimizde bile. Güzel kadını düşünelim, o hem güzeldir hem güzel-değildir ki güzelliği eninde sonunda solacaktır. Öyleyse o tam olarak ve kalıcı olarak güzel değilken, onun güzel olduğunu bilebilir miyiz? Onun güzel olduğunu düşünmek bilgiden geliyor olamaz, eğer bu bilgi kısmen yanlış ise. Ama onun hangi bakımdan güzel olduğunu ve hangi bakımlardan güzel olmadığını ve resmin bütününü bildiğimizi neden söyleyemeyelim? Bunun, yani böyle söylememizin sebebi, güzel kadının değişen bir öğe olmasıdır, bütün duyulur bireyseller gibi. Eğer o bir değişen öğe ise ve ona dair kavrayışımız da eğer doğru ise, değişmek zorundadır. Platon bilginin değişmez olduğu konusunda çok katıdır. Platon için bilgi, aynen Aristoteles için ve o zamandan bu yana gelen pek çok düşünür için de olduğu gibi, ezeli-ebedi, değişmez, mutlak doğruluklardan oluşur, bilimsel denilen doğruluklar. Bilgi ezeli-ebedi, değişmez ve mutlak doğruluklara sınırlandığı için duyulur dünyanın sürekli değişen ayrıntılarına tatbik edilemez. Sadece tam olanlara uygulanabilir, durağan ve ezeli-ebedi olana. Platon un burada bir hata yaptığı öne sürülebilir, bilginin sırf durağan değişmez doğruluklar için söz konusu olabileceği iddiasından, bilginin sadece idealar için mümkün olabileceği iddiasına sıçrarken. Öğrencisi Aristoteles de bilginin ezeli-ebedi ve mutlak doğruluklara sınırlı olması gerektiğine inanıyordu ama bilgiyi sınıflara ya da türlere has kılmak suretiyle, bilginin gözlemlediğimiz dünyaya da uygulanabilir olmasının bir çaresini bulmuştu. Aristoteles e göre insanlar hakkında bilgi sahibi olabiliriz, ama tek bir insan bireyi hakkında olamayız. Sınıflar, ona göre, durağan ve ezeli-ebedidir, onları oluşturan bireysel öğeler böyle olmasalar bile. Bu kısımda, önceki filozoflardan değişen yankılar buluruz. Bütün var oluşların üç sınıfa ayrılmasında ön- Sokratiklerden, onların kuramlarından alınan unsurlar vardır ve bunların tutarlı bir dünya görüşü içinde sentezlenmesi durumu söz konusudur. En fazla etkileyenlerden birisi Parmenides tir: tam olanlar ve olmayanlar konusunda. Parmenides neyin varolduğu ve neyin varolmadığı konusunda çok fazla şey söylemiştir. Ona göre var olan her şey, yani varlık, tek, değişmez, ezeli-ebedi bir şeydir, öyle ki bu şey pek çok bakımdan idealara benzer. Tek fark onun biricik olması, oysa ideaların birden fazla olmasıdır. Ona göre bunun dışında hiçbir şey yoktur. Parmenides Platon un bu iki ekstremine (tam olanlar ve olmayanlar) sempati ile bakmaktadır ama onun orta dünyasına şiddetle karşı çıkmaktadır, yani hem olanlar hem olmayanların dünyasına. Bu dünya, mantığı ciddi biçimde örselemekte/hırpalamaktadır. Ama yine bu orta dünya, bir başka ön-sokratik düşünürle güçlü bağlara sahiptir: Herakleitos ki onun ana öğretilerinden birisi, karşıtların birliğini ele alan bir kuram idi. Yani güzel olan aynı zamanda çirkindir, üstün olan aynı zamanda alçaktır vb. Ona göre bütün dünya karşıtların bu birlikteliklerinden oluşmuştur ve dünyayı anlamanın anahtarı bu karşıtların nasıl birbiri ile tutarlı hale geldiklerini, birbirlerine nasıl bağlandıklarını anlamaktır. Platon un bu düşünürlerden etkilenmesi şaşırtıcı değildir, zira Akademiyi kurmadan önce bu her ikisinin de öğrencileri ile birlikte çalışmıştır. Özet: VI. Kitap, 484a-502c VI. KİTAP Filozoflar bilgiye sahip olabilen yegâne kişiler olduklarına göre sadece onlar kent için neyin iyi olduğunu kavrayabilirler ve dolayısıyla kenti yönetmek için en uygun kişilerdir. Eğer onların sadece erdemli olduklarını bilseydik veya en azından erdem bakımından başkalarından aşağıda olmadıklarını, onların yönetmeye en uygun kişiler olduğuna emin olabilirdik. Ve bereket versin ki bunu biliyoruz, onlar herkesten daha erdemlidir. Bir filozof doğruluğu başka her şeyden daha çok sever (filozof, bilgeliği seven demektir) onun tüm ruhu doğruluğun peşinden koşar. Bu da onun ruhunun akılsal kısmının yönetici olması gerektiği demektir, yani onun ruhu adildir. Adeimantus, hiçbir filozofun böyle olmadığını söyleyerek itiraz eder. Birçokları işe yaramazdır, böyle olmayanlar da kötücüldürler. Sokrates de bunu kabul eder. Ama bunun sebebi mevcut filozof neslinin doğru şekilde 2

3 yetişmemiş olmasıdır. Filozof doğasına sahip doğanlar mert, cesur, işlek zihinli, çabuk öğrenen, hafızası kuvvetli vs. hemen ailesi ve dostları onun üstüne atlarlar ki bunlar onun doğal yeteneklerinden faydalanmak isterler. Onun politikaya girmesini özendirirler ki onun üstünden para ve güç elde etmeyi umarlar. Böylece felsefi hayattan uzaklaştırılırlar ve bunun yerine filozof doğasına sahip olmayanlar bu boşluğu doldurmaya başlarlar ki bu işe layık değillerdir ve bunlar kötücüldür. Çok az olan iyi filozoflar da (ki bunlar da ya sürgüne gittikleri için, küçük bir kentte yaşadıkları için, sağlıkları bozuk olduğu için ya da başka bir sebeple doğaları bozulmamış/korunmuştur) toplum doğru fikirler için çok çelişkili hale geldiği için faydasız kalırlar. Bu durumu bir gemideki duruma benzetir ki sahibi ağır işitir, gözleri zayıftır ve denizcilikten anlamaz. Gemideki tayfalar kimin kaptan olacağı konusunda çekişirler, oysa onlar da gemiyi idare konusunda bir şey bilmez. Gemi sahibini ikna etmek için kaba kuvvete veya zekice hilelere başvururlar, kim gemi sahibini ikna ederse o, denizci, kaptan ve gemilerden anlayan kişi oluverir. Diğerleri ise işe yaramaz oluverirler. Bu tayfaların denizcilik diye bir meslek olduğundan haberleri yoktur ve gemileri idare etmeye dair hiçbir bilgileri yoktur. İşte böyle bir senaryoda Sokrates e göre gerçek kaptan yani denizcilik mesleğini bilen kişi müneccim, bir işe yaramaz olarak görülecektir. Ve Atina daki durum bunun benzeridir, sahip olunması gereken gerçek bir bilgi yani bir yaşama sanatı bilgisi bulunduğundan kimsenin haberi yoktur, bunun yerine herkes zekice ve adil olmayan hilelerle işini görmeye çalışır. Bakışını idealara çevirmiş ve şeyleri gerçekten bilen az sayıdaki gerçek filozof ise işe yaramaz kabul edilir. Bu kentimizi mümkün kılmak için ihtiyacımız olan tek şey Sokrates e göre bir filozof-kraldır, yani doğru doğaya sahip, doğru şekilde eğitim görmüş ve ideaları kavrayan kişidir. Bu imkânsız değildir. Analiz: VI. Kitap, 484a-502c Platon a göre filozofun idealara olan bağlılığı onu erdemli yapar. Düzenli ve kutsal olana (idealar) bağlılığı sayesinde, ruhu da düzenli ve kutsal olur. O kendisine İyi İdeasını örnek/model alır. Platon a göre, filozof tümüyle doğrunun peşinden gittiği için onun öteki arzuları zayıflar, paraya, onura, zevke ve diğerlerine eğilim duymaz, ahlaksız davranışa yol açacak eğilimler onda yoktur, asla çalmaz, yalan söylemez, kölece davranmaz vb. Onun duyguları ve iştahları kötülüğe yönelik artık güçlü bir itilim sağlamaz. Bütün bu sebeplerden o erdemlidir. Ama bu betimleme filozofun ruhunu bir uyum/harmoni hali içinde değil, bir tekelden idare edilme hali içinde göstermektedir. İştah ve yüreklilik, akıl tarafından yönetilmek şöyle dursun, hiç yokturlar bile. Oysa Platon başka yerde adil insanın bütün arzu türlerine en gürbüz biçimde sahip olduğunu belirtiyordu. O en çok doğruluğu sevse de, zevk ve onuru da daha az derecede ister. Bunu yukarıdaki tablo ile nasıl telif edeceğiz? Belki de Platon filozofun doğruluğa olan dışında başka hiçbir eğilimi-itkisi olmadığını söylerken abartıyordu. Ama eğer filozof belli bir derecede onur, para ve zevk sevgisi taşıyorsa, o zaman onun asla kötücül davranmayacağının garantisi nedir? Bunun en olası cevabı, her ne kadar filozof da onu kimi zaman kötü eylemlere götürecek arzulara sahip olsa da, ruhunun öteki kısımlarının yöneticisi akıl olduğu için, ya hiç ya da çok nadiren bu arzulara uyar. Diğer yandan, filozofun erdemli olması çok acayip bir yoldan gerçekleşiyor. Onun erdemi idealarla meşgul olmasından kaynaklanıyor, yoksa normalde olması gerektiği gibi bir erdemli insandaki motivasyonlardan değil. Mesela, cesurdur çünkü sürekli ezeli-ebedi idealarla ilgilenmiştir ve sonuç olarak hayata karşı ilgisizdir. Ama neyden korkulacağını ve neyden korkulmayacağını belirten kent kurallarına uyduğu için cesur değildir. Yine o, ölçülüdür çünkü doğruluğu ölçüsüzce sever, yoksa arzularını dizginlediği için değil. Para işlerinde adildir çünkü para onun istediğini elde etmede çok az işe yarar, bu yüzden parayı umursamaz. Ama herkese alacağını verdiği için değil. Yorumcular buradan hareketle erdemi ikiye ayırıyorlar: sivil-yurttaş erdemi ve entelektüel erdem. Filozoflarda sadece ikincisi bulunur. Sivil erdemler kentin ihtiyaçlarından kaynaklanır, onların tipik özelliği kenti ve içindekileri korumayı amaç edinmeleridir. Entelektüel erdemler ise felsefenin ihtiyaçlarından kaynaklanırlar, onların tipik özelliği bilgi edinmeye dönük olmalarıdır. Platon, yorumculara göre, bunları ayırmayı başaramaz ve bu yüzden filozofun birinci anlamda erdemli olduğunu savunur oysa sadece ikinci anlamda erdemlidir. 3

4 Eğer gerçekten böyle bir hata varsa, acaba bu ne kadar önemlidir? Eğer filozof sadece ikinci anlamda erdemliyse ve birinci anlamda değilse, bu onu yöneticilik için uygunsuz yapar mı? Görünüşe göre evet. Her şeyden önce, eğer onda sivil erdemler yoksa, o zaman, kentin iyiliği için eylemesini sağlayacak erdemlere sahip değil demektir. Ama Platon bu itiraza karşı bağışıktır. Bir yönetici hangi erdemlere gerçekten ihtiyaç duyar? Erdemli davrandığı sürece, onu motive eden şey bizi neden ilgilendirsin? Eğer o kent sevgisi yerine sadece bilgelik sevgisi gereği hareket ediyorsa, bu, kente bir şekilde zarar verir mi? Filozofu ideal yönetici yapan şey, onun erdemleri değil bilgisidir. Onun ahlaki karakteri, iyiliği için somut bir tehdit oluşturmadıkça, bizler onun erdemlerinin kaynağını dikkate almayız. Özet: VI. Kitap, 502d son Sokrates adil kentin oluşturulmasındaki son aşamayı anlatır: filozof-krallar nasıl eğitilir? Koruyucular pek çok sınamaya tabi tutulurlar ve onlardan hangisinin kente en çok bağlı olduğu saptanır. Bir diğer önemli husus da hangisinin en önemli konuya dayanabildiğini saptamaktır. En önemli konu ise, İyi İdeasının çalışılması/incelenmesidir. İyi İdeasının anlaşılması yoluyladır ki kişi en üstün bilgiyi edinir ve bir filozof-kral olmaya layık hale gelir. Sokrates İyi İdeasının genelde iyi olarak bilinen şey olmadığını belirtir. Kimisi en yüksek iyinin zevk, kimisi ise bilgi olduğunu söyler. Oysa bunların ikisi de değildir, ama Sokrates onun ne olduğunu doğrudan söyleyemez. En fazla yaptığı, onu bir benzetme ile açıklamaktır: iyinin soyundan olan ve ona en çok benzeyen. Bu benzetme çok meşhur ve yoğun biçimde birbiri ile ilişkili üç tane metaforlar dizisinin birincisidir ki sonraki kitapta ele alınırlar. Güneş, çizgi ve mağara metaforları. Sokrates bu metaforları geliştirirken, bir yandan da, filozofun nasıl birisi olduğunu ve metafiziğini ve epistemolojisini de ortaya serer. Sokrates e göre, Güneş görülür alem için ne ise, İyi de bilinir alem için odur ve bu üç bakımdan böyledir. Birincisi, Güneş ışık ve dolayısıyla görürlürlüğün kaynağıdır, İyi de bilinirliğin-anlaşılırlığın kaynağıdır. İkincisi, Güneş bize görmeyi sağlar, çünkü ancak Güneş benzeri maddenin yardımı ile göz görebilir. Bunun gibi, İyi de bize bilgi için gereken yetiyi/kapasiteyi verir. Son olarak, Güneş şeylerin varlığının sebebidir, mevsimleri doğurur, çiçekleri açtırır ve hayvanları çoğaltır. İyi ise, ideaların varlığının sebebidir. Sokrates e göre İyi İdeası varlığın ötesindedir ve tüm varlığın sebebidir. Yine de bir sonraki benzetme olmadan İyi İdeasının bilgi için ne kadar önemli olduğunu anlayamayız. Çizgi analojisi dünyaya erişme biçimlerini, bilginin ve kanının dört düzeyini anlatır. Bir çizgiyi dört parçaya ayırdığımızı düşünelim, alttaki iki parça bizim görülür dünyaya olan erişimimizi, üstteki iki parça ise bilinir dünyaya erişimimizi temsil eder. İMGELEM İNANÇ DÜŞÜNCE ANLAMA YETİSİ [Bulanık [Algı] [Anlama [Akıl (Nous)] Görüntüler] (Dianoia)] Kanı (Sanı) Görülür Alem (Visible Realm) Bilgi Bilinir Alem (Intelligible Realm) 4

5 İdrak etmenin en düşük düzeyi imgelemdir. İmgeler ve yansılar en gerçek şeylerdir. Sanat bu sınıfa girer. Platon un imgelem ile neyi kastettiği tam açık değildir, ama birçok yorum verir. Çizgiden sonraki aşama inançtır. İnanç da görülür aleme bakar ama gerçek şeylerle temas kurar. Duyulur bireyseller en gerçek şeylerdir. Bundan sonra bilginin iki derecesi-düzeyi gelir: düşünme ve anlama. Düşünme idealarla meşgul olursa da, akıl yürütürken duyulur bireyselleri imgeler olarak kullanır ve bu imgelerden faydalanır, nasıl ki geometriciler üçgenlik üzerine düşünürken üçgen resminden yararlanırsa. Düşünme ayrıca hipotezlere yani kanıtlanmamış varsayımlara dayanır. Anlama bu desteklerden hiçbirini kullanmaz. Anlama tümüyle ve saf anlamda soyut bir bilimdir. İçerdiği akıl yürütme bilhassa İdealarla ilgilenir ve varsayımsal-olmayan bir ilk ilkeyle iş görür ki bu da İyi İdeasıdır. Anlamaya erişmek için kişi düşünme için zorunlu olan destekleri kullanarak felsefi diyalektik yoluyla İyi İdeasına doğru yönelir. İyi İdeasına bir kez erişildi mi, artık ilk ilkeyi yakalamış oluruz ki ispatlanmamış bütün varsayımları gereksiz kılan bir evrensel önerme gibidir. İyi İdeasını anlayınca bütün diğer ideaları da anlarız. Flaş gibi bir aydınlanma ile bilginin en üstün aşamasına varırız. Analiz: VI. Kitap, 502d son Platon doğrudan bir açıklama sunmaz, ama birçok yorumcu İyinin, Bir ile aynı olduğunu savunmuştur. Bir, birliği temsil eder ve birlik de, tespit ve tayin etme ve sınırlama ile yakın ilişkilidir. Bu yorumun avantajı, bilinebilirlik ile gerçeklik arasındaki bağlantıyı açıklamaya yardım etmesidir. Hiç şüphesiz, bir şey sadece birlikli bir şey ve Bir olması sayesinde gerçek ve belirli bir şeydir. Eğer bu karakteristik gerçekten İyinin kendisi ise o zaman İyinin bütün gerçekliğin kaynağı olması anlaşılırdır. Hiçbir şey bu karakteristik olmadan gerçek olamaz, varolamaz. Bu yorumu destekler biçimde, Platon birçok yerde, ruhta ve kentte birliğin önemini vurgular ve birliği olmayan bir kentin gerçek bir kent olmadığını söyler. İyi İdeası için çok daha olası bir seçenek ise uyumdur (harmony). Platon birliği övdüğü kadar, hatta daha çok, uyumu, düzeni ve dengeyi de över. Toplumun üç sınıfı arasındaki uyum sağlıklı, adil kenti doğurur ve ruhtaki uyum da sağlıklı, adil ruhu ortaya çıkarır. İdeaların üstünlüğünden bahsederken, sıklıkla onların en üstün düzeninden söz eder ve onların bu düzeni filozofun ruhuna ilham etmesi yoluyla filozofu erdemli kıldığını açıklar. Her bir şeyin iyiliği, basitçe, ona uygun gelen uyum, düzen, denge veya orantıdır. Peki, idealara uygulandığında kastedilen uyum hangisidir? Zira ideaların birbiriyle uyumlu olacak ayrık parçaları bulunmaz. Platon ideaların en düzenli şeyler oldukları konusunda daha açık olamadığı için, onları uyumlu kılmanın bir yolunun bulunduğunu düşünmek zorundadır. Belki de, ideaların uyum ve düzene nasıl sahip olabildiklerini anlayamama durumu, bu belirsizlik, Platon un elinden İyi İdeasını tanımlama imkânını almaktadır. Çizgi metaforunda en zor anlaşılan aşama imgelemdir. Dokuzuncu kitapta Platon sanatın bu kategoriye girdiğini belirttiği için, pek çokları imgelemin, sanat eserlerinin en geçek şeyler kabul edildiği bir zihin durumuna karşılık geldiğini düşünmüştür. Yine de bu çok imkânsız değil, kendisi ve dünyaya dair anlamı televizyon ve filmlerde gördüğü imgelerden edinen bir insan düşünmek mümkündür. Platon un zamanında bunun karşılığı epik şiir ve trajik tiyatro olmalıdır. Başka yorumcular ise sanatın bu kategoriye girdiği kanısında şüphelidirler. İmgelemin bir başka türlü anlaşılması söz konusu ki sanata hiçbir biçimde işaret etmez. Buna göre, imgelem, bizim dünyaya ilişkin algılarımızın hiç eleştirel olmadığı bir duruma işaret eder. Bu durumda iken bizler bir algıyı diğeri ile ilişkilendirmeye çalışmayız. Bir yansıma gördüğümüzde, bu yansıyı, yansıyan nesnenin kendisinden ayırt etmeyiz. İnanç, bu durumda, algılarımızı birbiriyle ilişkilendirdiğimiz, ama onları eleştirel analize tabi tutmadığımız bir aşama olabilir. Yine bununla bağlantılı 5

6 bir yorum, imgelem aşamasını, açıklamanın aranmadığı bir aşama ve inanç aşamasını ise, açıklamanın arandığı ama evrensel terimler cinsinden değil sadece bireysel terimler cinsinden bir açıklamanın arandığı aşama olarak görür. Düşünme ve anlamayı, detaylandırmak daha kolaydır çünkü Platon onlar hakkında daha açık ve nettir. Düşünme, imgeleri ve ispatlanmamış varsayımları kullanan soyut akıl yürütmedir. Geometri bunun mükemmel örneğidir. Anlama, bütün bilginin üzerinde temellendiği evrensel tek bir önermeyi kavrayıp edinme yoluyla, düşünmenin aksiyomlarını ve varsayımlarını gereksiz kılar. Özet: VII. Kitap, 514a-521d VII. KİTAP Yedinci kitapta Sokrates Batı Felsefesi tarihinin en güzel ve meşhur metaforunu sunar: mağara alegorisi. Bu alegori eğitimin insan ruhundaki etkilerini resmeder. Bu eğitim filozofu bölünmüş çizginin aşamaları boyunca ilerletir ve sonunda İyi İdeasına ulaştırır. Mağara allegorisinde Platon şu senaryoyu hayal etmemizi ister: Bir grup insan doğumlarından itibaren derin bir mağarada yaşamaktadırlar, gündüz ışığını asla görmemişlerdir. Bunlar bulundukları mağaraya o şekilde bağlanmışlardır ki ne yanlarına ne de arkalarına bakabilirler (mahkûmlar), sadece önlerini görürler. Arkalarında bir ateş vardır ve ateşin arkasında kısmi bir duvar vardır, duvarın üstünde çeşitli heykeller bulunur ki bunları yine görülemeyen bir başka grup insan yönetip hareket ettirmektedir. Ateş yüzünden heykellerin gölgeleri mahkûmların yüzünün dönük olduğu duvara yansımaktadır. Mahkûmlar bu gölgelerin oynadığı/sahnelediği hikâyeleri seyrederler ve görüp görebildikleri tek şey bunlar olduğu için de bu gölgelerin dünyadaki en gerçek/hakiki şeyler olduklarına inanırlar. Birbirlerine adam, kadın, ağaçlar, atlar vb. şeyler hakkında konuştuklarında hep bu gölgelere gönderme yaparlar. Şimdi bunlardan birinin serbest bırakıldığını düşünelim ve artık ateşe ve heykellerin kendisine bakabilsin. Başlangıçtaki acıdan ve şaşkınlıktan sonra bunların o gölgelerden daha gerçek olduklarını kavrayacaktır, ateşin ve heykellerin o gölgeleri nasıl ürettiğini kavrayacaktır ki bu gölgeler aslında gerçek şeylerin kopyalarıdır. Şimdi artık onun için ateş ve heykeller dünyadaki en hakiki şeyler olurlar. Sonra bu mahkûm mağaranın dışına çıkartılır, dışarıdaki dünyayı görür. Başlangıçta o kadar çok gözü kamaşır ki sadece gölgelere bakabilir, sonra yansımalara/yansılara bakmaya başlar ve sonunda gerçek nesnelere bakabilir hale gelir. Bunların heykellerden bile daha gerçek ve hakiki olduklarını görür ve o heykellerin sadece bunların kopyaları olduklarını anlar. Son olarak mahkûmun gözleri ışığa iyice alışınca göğe bakar ve güneşe göz atar. Güneşin gördüğü her şeyin gerçek sebebi olduğunu anlar/idrak eder. Işığın, kendi görme gücünün, çiçeklerin, ağaçların ve diğer bütün nesnelerin. Bu mahkûmun geçtiği aşamalar çizginin çeşitli düzeylerine karşılık gelmektedir. Çizgi, önce iki eşit yarıya bölünür: görülür âlem (ki duyular yoluyla erişiriz) ve bilinir âlem (ki sadece zihin yoluyla erişiriz). Mahkûm mağarada iken görülür âlemdedir. Gündüz ışığına çıktığında ise bilinir âleme girmiş olur. İdrak çizgisinin en düşük basamağı, imgelemdir. Mağarada bu düzey, ayakları ve kafası bağlanmış mahkûmun durumu ile temsil edilir ki sadece gölgeleri ve bayağı şekilleri görebilmektedir. En gerçek kabul ettiği şeyler aslında hiç de hakiki değillerdir, onlar sadece gölgelerdir. Burada bu gölgelerle aslında sanatın imgeleri/resimleri kastedilir. İmgelem aşamasında saplanıp kalmış bir adam kendi hakikatlerini epik şiir ve tiyatro alanından veya diğer kurgulardan seçip çıkarır. Kendisine ve dünyasına ilişkin kavrayışını gerçek dünyaya bakmak yerine bu sanat formlarından türetir. 6

7 Mahkûm özgürleşip de heykellere bakabilir hale geldiğinde, çizgideki sonra gelen aşamaya geçmiş olur: inanç. Heykeller ile duyularımızın gerçek nesneleri kastedilir/bunlara karşılık gelirler, gerçek insanlar, ağaçlar, çiçekler ve diğerleri. İnanç aşamasındaki adam, yine hatalı bir biçimde, bu duyulur bireyselleri en hakiki şeyler olarak görür. Bununla beraber, mağaranın dışına çıktığında, dışarıda daha gerçek bir şeylerin bulunduğunu görür: İdealar ki duyulur bireyseller bunların kusurlu birer kopyasıdır. Şimdi idrakinin düşünce aşamasındadır. Artık idealar üzerine akıl yürütebilir, ama yine de tam saf bir soyutlukla değil. İmgeleri/hayalleri/resimleri/şekilleri ve ispatlanmamış hipotezleri dayanak olarak kullanır. Nihayet bakışını güneşe çevirir ki bu nihai ideayı temsil eder, İyi İdeasını. İyi İdeası bütün diğer ideaların sebebi/kaynağıdır ve dünyadaki bütün iyiliğin, hakikatin ve güzelliğin membaıdır. O bilginin nihai amacıdır (ereğidir). Mahkûm bir defa İyi İdeasını edindi mi, artık idrakin en yüksek aşamasına erişmiş olur: anlama yetisi/kavrayış. Artık bundan böyle akıl yürütmek ve düşünmek için hiçbir imgeye veya ispatlanmamış hipoteze ihtiyaç duymaz. İyi İdeasına ulaşmakla, ona sahip olmakla felsefede hiçbir varsayıma veya imgeye gerek kalmadan her şeyi açıklayan ilkeye ulaşmış/elde etmiş olur. O şimdi İyi İdeasını kavramaktan türeyen bu anlama gücünü, daha önceki bütün düşüncesini anlayışa çevirmek/dönüştürmek için kullanır, artık bütün ideaları anlayıp/kavrayabilir. Sadece filozoflar bu aşamaya erişebilir ve bu yüzden sadece onlar yönetmeye uygundurlar. 7

8 Eğitimin amacı her kişiyi mağaradan olabildiğince uzaklaştırmaktır; eğitim bilgiyi ruha yerleştirmeyi değil ruhu doğru arzulara yöneltmeyi amaçlar. Zihin ve görme arasındaki benzetmeyi sürdüren Sokrates zeki, kötü bir adamın görüşünün (görme gücünün/yeteneğinin) en az filozofunki kadar keskin olabileceğini belirtir. Sorun onun bu keskin bakışını ne tarafa yönelttiğindedir. Kentin bütünüyle hedefi doğru doğada olanları eğitmektir ki böylece onlar zihinlerini keskince İyi İdeasına yöneltebilsinler. Bunu bir kere yaptıklarında, İyi İdeasını sonsuza dek temaşa halinde kalamazlar, periyodik olarak mağaraya geri dönmeli ve orayı yönetmelidirler. Diğer mahkûmlara yardım etmek için arada bir idealardan gölgeler âlemine dönmelidirler. Analiz: VII. Kitap, 514a-521d Mağara alegorisinin ve çizgi analojisinin sadece dört düşünme biçimini değil, aynı zamanda dört yaşama biçimini de betimlediğini görmek önemlidir. Bir örnek olarak, bir kişiye bu aşamalardan her birinde cesaretin ne olduğunun sorulduğunu düşünelim; cesaret anlayışı aşamadan aşamaya çok geniş biçimde değişecektir. Birinci aşamada kişinin cesaret anlayışı kültürün imgelerinden türetilir, mesela böyle bir kişi Luke Skywalker gerçekten cesura benziyor, dolayısıyla cesaret budur diyebilir. İnançlara sahip kişi ise belirli bir örneğe de müracaat edecektir ama bu örnek gerçek hayattan olacaktır, mesela New York itfaiyecileri veya Amerikan deniz piyadeleri gibi. Oysa düşünme aşamasındaki kişi cesaretin bir tanımını vermeye çalışacaktır. Belki de dördüncü kitapta Sokrates in yaptığı tanımı verecektir: neyden korkulması ve korkulmaması gerektiğinin bilgisi. Anlama aşamasındaki kişiyi düşünme aşamasındakinden ayıran şey, ikincinin kendi görüşlerini İyi İdeasının bilgisi ile destekleyememesidir; o, doğru ilk ilkeyle değil, ispatlanmamış varsayımlarla hareket eder. Tanım doğru olsa bile, saldırılara ve itirazlara açıktır, çünkü ilgili kavramlara dair anlayışı belirli bir noktaya kadardır. Anlama aşamasındaki kişi ise bir tanım sunduğunda tanımdaki bütün terimleri bilir-anlar ve her birini ilk ilkeye dayanarak savunabilir. İyi İdeası bir kez kavrandı mı bütün anlayışı-kavrayışı aydınlattığı için bilgi, holistiktir (bütünseldir). Bir şeyi anlamak için her şeyi anlamanız gereklidir ve tek bir şeyi anladığınızda her şeyi anlamaya kadar gidebilirsiniz. Tüm idealar birbirine bağlantılıdır ve birlikte kavranırlar: İyi İdeasına yönelmek için yola çıkar ve düşünme ile yolunuzu açarsınız-yol alırsınız, İyi İdeasını kavrayıncaya dek. Ve sonra her şey aydınlanır. 8

9 Mağaradaki aşamalar hayatın aşamaları olduğu için Platon, herkesin bu aşamalardan geçmesi gerektiğini düşünür. Herkes idrak etmenin imgelem düzeyi ile başlar ve herkes mağaradan olabildiğince uzaklaşmaya çalışır, herkes bütün yolu kat etmeye muktedir olamaz, zira bu yüzden kimileri üreten, kimileri savaşçı ve kimileri de filozofkral olurlar. Filozof-kralları mağara dışına çıktıktan sonra tekrar geri dönmeye zorlamak haksız ve adaletsiz görünür. Sokrates buna üç yoldan cevap verir. Birincisi, amacımız bir grup insanı mutlu etmek değil, bütün olarak kenti olabildiğince mutlu etmektir. İkincisi, filozof-krallar eriştikleri bu özgürlüğe kentin onlara sunduğu eğitim ile ulaşabilmişlerdir; onlar filozof-kral olmak için eğitildiler, öyleyse mağaraya geri dönüp orayı yönetmelidirler, kente borçludurlar. Üçüncüsü, onlar yönetmeyi isteyecektir, çünkü kenti bırakırlarsa onu kaybedeceklerini bilirler. Onlar ideaları sevdikleri için kentte düzen ve uyum meydana getirerek ideaları taklit ederler, kentte düzensizlik ve uyumsuzluk kaynağı olan herhangi bir şeyden nefret ederler. Sokrates son olarak şunu ekler ki, bir yöneticinin yönetmeye karşı olan ilgisizliği-direnci yöneticide aranması gereken en önemli en iyi kriterdir. Sadece en iyi yönetici yönetmeyi, güç ve kişisel çıkar gereği değil, görev ve zorunluluk gereği kabul eder. Sadece filozof böyle bir konumda bulunabilir, çünkü sadece o onur ve zenginliğe dönük zayıf arzulara sahiptir ve doğruluğu arzu eder. Özet: VII. Kitap, 521e son Şimdi artık filozof-kralı diğerlerinden ayıran şeyi biliyoruz: İyi İdeasını bilir ve böylece her şeyi anlar. Peki ama onlara verilecek eğitim nedir? Cevap basittir: onlar matematik ve felsefi diyalektik çalışacaklar. Bu iki konu onların ruhunu görünür âlemden bilinir âleme yöneltir. Bu iki konudan matematik hazırlıktır, diyalektik ise asıl çalışma konusudur. Diyalektik, duyusal algıları arkada bırakıp, İyinin kendisine ulaşmak için sırf soyut akıl yürütmeyi kullanır. Diyalektik sonunda varsayımlardan uzaklaşır ve giderek ilk ilkeye yaklaşır ki bu tüm bilgiyi aydınlatır. Sokrates diyalektiğe vurgun birisi olsa da, onda büyük bir tehlike bulunduğunu da dile getirir. Asla yanlış kişilere öğretilmemelidir, hatta genç yaşta iken doğru kişilere bile. Diyalektiğe hazır olmayan kişi onu bir çelişme oyununa çevirebilir. Sırf kanıtlama adına kanıt sunar hale gelir ve doğruluğa ilişkin tüm duygusunu yitirir. Bu eğitim için doğru doğaya sahip çocukları bulup çıkarmak gerekir- en cesur, dirençli, nazik, bu konulara ilgi duyan ve kolayca öğrenen, hafızası kuvvetli, sıkı çalışmayı seven ve erdem için potansiyel bir genel görünüşe sahip olanlar. Erken çocukluktan itibaren hesap, geometri ve diğer bütün matematik konuları öğretilir. Bu öğretim zorlama ile olmamalı, gönüllü ve oyunlaştırarak yapılmalı. Böylece bu konuları en çok seven-hoşlananlar da ortaya çıkacaktır, bunlar çalışma zorlama ile olmadığında bile kendilerini bu konulara adarlar. Sonra iki-üç yıl boyunca zorlama ile fiziksel egzersiz talimine odaklanacaklar ve başka hiçbir şeyle ilgilenmeyecekler. En iyiler bir listeye yazılır ve bunlar eğitime devam eder, diğerleri yardımcılar olurlar. Çocuklar şimdi yirmi yaşındadır ve bunlar içinden, daha önce bütün öğrendiklerini tutarlı bir bütün halinde tümleştirebilenler, iyi bir diyalektik doğaya sahiptirler, diğerleri ise zayıf. Hem bu konuda hem de savaş sanatı ve diğer etkinliklerde en iyi olanlar diğerleri arasından, otuz yaşına geldiklerinde seçilirler ve yine sınamadan geçirilirler, bu sefer, hangisinin duyularına dayanmayı/güvenmeyi terk edip sırf düşünme ile doğruluğu arayabildiğine bakılır. Burada da iyi olanlar beş yıl boyunca diyalektik çalışmak için seçilirler, diğerleri yardımcı olurlar. Beş yıl diyalektikten sonra genç filozoflar mağaraya geri döner ve gençlere uygun savaş ve diğer resmi görevlerde bulunurlar, siyasi yönetimde deneyim kazanırlar. Burada bile sınanırlar ve hangisinin bağlılığında ve bilgeliğinde direndiğine bakılır. Böyle onbeş sene deneyimden sonra elli yaşında iken bütün bu uygulamalarda başarılı olanlar ruhlarını kalkındırmış ve İyi İdeasına erişmiş olmalıdırlar. Artık birer filozof-kral olarak kendilerini, yurttaşlarını ve kenti İyi İdeasına göre biçimlendirmelidirler. Zamanlarının çoğunu felsefe ile geçirseler de sıra onlara geldiğinde siyasete girmek ve kentin iyiliği için yönetimde bulunmalıdırlar. 9

10 Üstlenmeleri gereken diğer görev de gelecek nesil yardımcı ve koruyucuları eğitmektir. Öldüklerinde onlara en büyük onurlar verilir ve kentin yarı-tanrıları olarak onlara hürmet edilir. Analiz: VII. Kitap, 521e son Platon un filozof-kralın eğitimi için söyledikleri, Akademide verilen eğitimin bir göstergesi olabilir. Akademide matematiğin ağırlıklı olduğunu biliyoruz ve o dönemde bu alana giren pek çok alt-dalda eğitim sadece burada veriliyordu. Matematikçi Theaetetus ve yine matematikçi ve astronom Eudoxus Akademide öğretmendiler ve antik dünyada bu konuları başkalarına öğretecek kadar yeterince iyi bilen yegâne düşünürlerdi. Ayrıca Platon un otuz yaşın altındaki hiç kimseye diyalektik öğretmediğine dair emareler vardır. Platon neden matematiğe bu kadar önem veriyor? Çünkü uygulamalı matematikten saf-kuramsal matematiğe doğru gittiğimizde ve sayılar üzerine ve sayılar arası ilişkiler üzerine derin düşünmeye başladığımızda, duyulur dünyadan bilinir dünyaya doğru çekiliriz. Sayılar da idealar gibi gerçekten varolan, duyularla algılanamayan öğelerdir ve onlara sadece soyut düşünme yoluyla erişiriz. Sayılar ve sayısal ilişkiler üzerine derin düşünme, demek ki bize duyulurun üstünde bir hakikat bulunduğunu ve bu hakikat duyulur olanı açıklayabildiği için ondan üstün olduğunu bize gösterir. Bu anlamda matematik filozofun eğitiminde olasılıkla iki rol üstlenir. Birincisi, öğrencinin bakışını duyulur dünyanın üstündeki doğruluklara yöneltir. İkincisi, öğrenci bu doğruluklar üzerine derin düşünme yoluyla soyut akıl yürütme yeteneğini geliştirir ve dünya hakkında duyularına güvenmekten vazgeçmeyi öğretir. Ayrıca matematik, öğrenciyi, son diyalektik çalışmasına hazırlar ki artık burada, matematiğin imgelerini ve ispatsız varsayımlarını sonunda tamamen terk eder ve artık iyice bilenmiş olan sırf soyut düşünme yeteneği ile yoluna devam eder. Platon insan duyularına az yer verir. Gerçek filozof hakikati arayışında duyularını görmezden gelme konusunda eğitilmelidir, sadece düşünceye dayanmalıdır. Gerçek filozof olasılıkla, deneysel araştırma da yapmaz, yani doğrulukları bulmak/keşfetmek için dünyayı gözlemlemez. Platon bilgiye dönük tipik bilimsel yaklaşıma ters düşer ki bunda gözlem en önemli şeydir. Platon ayrıca bu konuda en ünlü öğrencisi Aristoteles ile de ters düşer ki Aristoteles bilimsel araştırmada gözlemleme yönteminin öncüsüdür. Özet VIII. KİTAP Sokrates şimdi, adil kenti tasvir etmeyi bitirdikten sonra, adil olmayan dört kent ile anayasayı ve insan tipini ele alır. Altı kitap boyunca ele alınan aristokrasi ve buna karşılık gelen filozof-kralın karşısında şunlar vardır: timokrasi, ve onura eğilimli adam ki bu yönetim biçiminin idarecisidir, oligarşi ve zorunlu iştahlarına eğilimli adam, demokrasi ve gereksiz iştahlarına eğilimli adam ve son olarak tiranlık ve yasadışı iştahlarına eğilimli adam. Bunlardan sırayla biri ötekinden daha kötüdür ve en kötüsü tiranlıktır. Bu adaletsiz durumlar kuramsal olasılıklar değildir, bunlar adil kentin zaman içinde yüz yüze geleceği kaçınılmaz bozulma/yozlaşma aşamalarıdır. Adil kentin yöneticileri, gelecek nesil yöneticileri seçerken yanılabilir olan duyu algısına dayandıkları için, zamanla kaçınılmaz hatalar yaparlar. Kısa süre sonra yanlış kişiler gücü ele geçirir. Bunlar yürürlükte olan şeyleri değiştirmek isterler, öyle ki yönetenler özel mülk sahibi olabilsin ve servete odaklanabilsin, iyi olanlarsa eski düzeni sürdürmek isterler. Bu hizipler arası çekişmeler sonunda bir uzlaşma durumunu (anayasasını) doğurur: timokrasi. Kötücül olan hizbi tatmin etmek için yöneticiler kentteki bütün toprakları ve evleri özel mülk olarak aralarında paylaşırlar ve üretenleri köleleştirirler. Artık bütün enerjilerini, kendilerini kölelere karşı korumaya ve onlarla mücadeleye harcarlar. Yöneticiler hala saygı duyulan kişilerdir ve savaşçılar çiftçilik, el işi yapmazlar veya para getiren işlerde çalışmazlar. Savaşçılar yine ortaklaşa beslenir ve kendilerini fiziksel eğitime ve savaş hazırlığına veririler ama 10

11 artık bilge insanları yönetici olarak atamaktan çekinirler ve bunun yerine yürekli insanlarca yönetilmeyi tercih ederler ki bunlar barıştan çok savaşa eğilimli basit insanlardır. Parayı sevseler de, zafer ve onur aşkı üstün gelecektir. Bu yönetime karşılık gelen kişi yürekliliğin yönettiği kişidir. O bir aristokratın oğludur ki babası oğlunun ruhunun akılsal kısmını teşvik eder ama oğul kötü bir anne ve hizmetçilerce etkilenir ki onu para sevgisine yönlendirirler. Sonuçta ortada, iki tarafa da ait olmayan gururlu ve onur-sever bir kişi olur. Timokrasi de oligarşiye yozlaşır. Para ve zenginlik aşkı yayıldıkça yönetim tamamen zenginliğe dayanan bir hale gelir. Kim daha zengin ve varlıklıysa o yönetici olur ve daha az zengin olanlara yönetimde söz hakkı verilmez. Böyle bir kentin beş kusuru vardır. Birincisi, ehliyetsiz insanlar yönetir, ikincisi, o bir tek değil artık iki ayrı kenttir: zenginlerle yoksulların kentleri, bunlar hiçbir zaman birleşemezler ve aynı amaçları paylaşamazlar. Üçüncüsü, bu kent savaşamaz çünkü yöneticiler halkı silahlandıramaz, çünkü düşmandan çok halktan korkarlar. Dördüncüsü uzmanlaşma ilkesi burada yoktur. Yöneticiler para getiren yan işlerle uğraşırlar. Bu kent en kötü şeye izin veren ilk kenttir: kentte yaşayanlar belli bir sınıfa ait değildirler ve belli bir rolleri yoktur, insanlar ne üreten ne savaşçı ne de yöneticidir. Bunların içinde dilenciler ve suçlular vardır. Sokrates bunları asalaklar (bal yapmayan arı) olarak görür ve onları iki sınıfa ayırır: zararsız olanlar ve zararlılar/tehlikeli olanlar yani can yakanlar (sokanlar). Oligarşiye karşılık gelen kişi güçlü bir para-babasıdır. O bir timokratın oğludur ve başta onu taklit eder ama sonra babasının başına, gözden düşüren ayıp rezil hile dolu aksilik ve talihsizlikler gelir, sarsıntı geçiren ve direncini yitiren oğul hırslı bir şekilde para kazanma işine yönelir ve mal yığmaya başlar. Akıl ve yüreği, iştahlarının kölesi olur ve biricik dürtüsü para yapma arzusu olur. Aklı sadece nasıl para kazanacağı üzerine akıl yürütür, yüreği sadece zenginliğe kıymet verir ve tek hevesi daha çok zenginliktir. Bu adamın kötü eğilimleri vardır ama onları kontrol eder çünkü zenginliği konusunda tedbirli olmak ister. Oligarşi ise demokrasiye yozlaşır. Doymak bilmez para arzusu faizle borç vermeyi gündeme getirir. Kentteki insanların çoğu iyice fakirleşir, zenginler iyice azalır. Direncini yitirenler işsiz gezerler, zenginlerden nefret eder ve devrim isterler, bunun planını kurarlar. Zenginler ise hoşnutsuz kitleleri fark etmemiş numarası yaparlar. Sonunda zararlı asalakların kışkırttığı yoksullar isyan ederler, zenginlerin bir kısmını öldürür kalanını sürgüne gönderirler. Yeni bir anayasa yaparlar ve herkes kenti yönetmekte eşit hak sahibi olur. Güçlü konumları genellikle kura ve rastlantı ile dağıtırlar, kimin daha ehil olduğunu göz önüne almazlar. Bu kentte birinci ve yönetici öncelik özgürlüktür. Herkes istediğini söylemekte ve istediği gibi yaşamakta özgürdür. Tam bir serbestlik vardır. Bu yüzden en bol çeşitli karakterleri bu kentte görürüz. Ama düzen ve uyumdan eser yoktur. Kimse kendine uyan bir rol üstlenmez. Demokrasiye karşılık gelen kişiyi betimlemek için Sokrates gerekli ve gereksiz arzuları birbirinden ayırır. Gerekli arzular eğitim ve terbiye ile üstesinden gelemediğimiz arzulardır, insanın gerçek ihtiyaçlarına karşılık gelirler, hayatta kalmayı sağlayacak kadar beslenme gibi. Gereksiz/zorunsuz olanlarsa terbiye ile başa çıkılabilenlerdir, lüks şeylere düşkünlük ve yoz hayat tarzı gibi. Oligarşik adam zorunlu arzularınca yönetilir ama oğlu bir demokrattır ve kısa sürede gereksiz arzularına yenik düşer. Baba, sadece para istiflemek isteyen bir cimri iken oğul, paranın satın alabileceği bütün zevkleri değerlendirir. Kötü arkadaşlarının yönlendirmesiyle saygı-hürmet ve ölçülülüğü terk eder ve anarşiyi özgürlük, aşırılık-taşkınlığı ihtişam ve görkem, ve utanmazlığı da cesaret bilmeye/zannetmeye başlar. Yine de yaşlılığında kimi erdemlerini hatırlar ve bazen ölçülülüğe yönelir. Ama onun için hala bütün zevkler aynıdır (hem ölçülülükten gelenler hem de düşkünlükten gelenler) ve onu o anda hangisi çekerse onun peşinden gider. Hayatında düzen veya zorunluluğa yer yoktur. Demokrasi de yani en özgür kent de tiranlığa yozlaşır, en köle kente. Doymak bilmez özgürlük arzusu kentin gereği gibi yönetilmesi durumunu göz ardı eder/ihmal eder. Asalaklar yine mesele çıkarırlar, tahrik ederler, demokraside bu sınıf, oligarşiden çok daha şirret/vahşi, öfkeli olur, çünkü sonunda baskın siyasi kişilikler olup çıkarlar. Asalaklardan ayrı iki sınıf daha vardır demokraside: doğaları gereği daha örgütlü olanlar ve bu sayede 11

12 zenginleşenler ile, kendi başlarına çalışan ve siyasete pek girmeyenler. Asalaklar bu iki sınıfı birbirine düşürür, kışkırtırlar. Yoksulları, zenginlerin birer oligark oldukları konusunda kandırmaya çalışırlar, zenginleri de yoksulların isyan çıkaracağı konusunda. Zenginler korkunca, yoksulların haklarını, özgürlüğünü kısmaya kalkarlar ve böyle yapmakla tam oligarklara benzerler. Karşılığında yoksullar da isyan eder. Bu isyanın lideri, ki halkı galeyana getiren asalak kişidir o, yoksullar zafer kazandığında bir tiran olur. Korktuğu için bütün iyileri öldürür, diğerlerinin hepsini köleleştirir, müsrif ve şaşaalı hayat tarzını sürdürmek için onları sömürmeye başlar. Ayrıca sürekli savaş hali içinde olmaya, savaş yapmaya mecburdur ki insanların dikkatini dağıtabilsin. Toplumun en kötülerini kendi yanına çeker, onlara yaltaklanır ve onları kendi korumaları yapar. Buna karşılık gelen adam tipi sonraki kitapta anlatılır. Analiz Platon un demokrasiye olan eleştirilerini ciddiye almalı mıyız? Gerçekten de özgürlük feda edilemez bir şey midir? Yoksa özgürlükten vazgeçip karşılığında düzen ve uyumu elde etmek daha mı iyidir? Her iki halde de Platon un kutsal özgürlüklerimizden vazgeçtiğimizde ortaya çıkan teröre bakıp bize ne diyeceğini biliyoruz, sadece kişisel özgürlüğümüze umutsuzca sarıldığımızı çünkü ruhumuzun düzensiz ve sağlıksız olduğunu, önceliklerimizin çarpılmış olduğunu söyleyecektir bize. Platon un devletinde yaşamaktan ürküyor-çekiniyoruz çünkü yanlış arzulara kapılmışız, para arzusu, tensel zevk ve onur gibi. Eğer doğru/uygun arzular besleseydik, doğruluk, düzen ve uyum tutkusu gibi, ve bir bütün olarak toplumun iyiliğini isteseydik, Platon un yönetim sistemine uyum sağlamaya daha yatkın olurduk. Adil kentin neden kaçınılmaz olarak yozlaştığını açıklamak için bir mit kullanır. İnsan sayısı dediği bir sayıyı hesaplar ve bu sayının iyi ve kötü doğumların sayısını kontrol ettiğini/belirlediğini söyler. Yöneticiler bu sayıyı hesaplamanın matematiğinden yeterince haberdar olmadıkları için, sonunda hata yaparlar ve yanlış zamanlarda çiftleşirler. Bir sonraki nesil öncekinden daha kötü-geri olur ve içlerinden yönetici çıkmaz. İnsan sayısı herhalde insani iyiliği temsil etmektedir, yani İyi İdeasının insanlara uygulanmış biçimini. İdealar ve evrenin yasaları matematikseldir. Nasıl yıldız ve gezegenlerin hareketini betimleyen matematiksel formüller varsa, insanın bütün yönlerini betimleyenler de vardır. Platon, insan ve evren söz konusu olduğunda bu formüllere mükemmelen uyan tek bir sayı bulunmadığını kabul eder. Gerçekliğin bütün yönlerinin matematiksel olarak ifade edilebileceğine inanır ve insan, uzay ve zamana ilişkin bu matematiksel ifadenin, İyi İdeasının mutlak, aşkın gerçekliğinin hiç değilse bir kısmını oluşturduğunu düşünür. Özet: IX. Kitap, 571a-580a IX. KİTAP Dokuzuncu kitap, tiranın yani zorba adamın uzun ve derinden kavrayan bir psikolojik betimlemesi ile açılır. Zorba insan yasadışı arzuları tarafından yönetilen kişidir. Yasadışı arzuları kişiyi her türlü iğrenç, utanmazca ve kabahatli şeylere doğru sürükler. Sokrates in bu tür şeylere verdiği örnekler kişinin annesi ile yatması ve haince işlenen cinayettir. Sokrates e göre hepimizde böyle yasadışı arzular vardır. Bunun kanıtı bu arzuların fırsat bulduğunda ortaya çıkmalarıdır, mesela geceleri rüyalarda ki bu durumda akılsal tarafımız koruma işini yerine getirmez. Ama sadece zorba insan bu arzuların uyanıkken de ortaya çıkmalarına müsaade eder. Tiran, demokratik adamın oğludur, babası yasadışı değildir ama gereksiz arzulara düşkünlüğü vardır. Babası gibi oğlu da asalak tiplerle düşer kalkar, yasadışı arzulara sahip tiplerle. Ama baba kendi oligarşik babasının iradeliliğine sahip olduğu ve orta yol demokrasiye kendisini çekmeyi becerebildiği halde, oğul, demokratik ahlak/karakterle yetişmiştir ve yasadışılığa doğru daha çok kayar. Baba ve tüm ev halkı onu geri döndürmeye çalışırlar ama yasadışılığın nihai zaferi kaçınılmazdır. Asalak tiplerin kazanmasını getiren hamle, oğulda güçlü bir erotik aşk yerleştirmektir. Bu aşkın kendisi de bir asalak gibidir ve oğlu her türden yasadışılığa kışkırtır. Bu aşk onu 12

13 taşkın, çılgın ve deli eder ve her türden utanmayı ve ılımlılığı-ölçülülüğü defeder. Bu adam artık sırf bayramlar, eğlenceler, lüks ve zevk veren şeyler ve kız arkadaşlar için yaşamaya başlar. O kadar çok para harcar ki kısa sürede tüm sahip olduğunu yitirir ve borç almaya başlar. Ve artık kimse ona borç vermek istemediğinde yalana ve zora başvurur. Doymak bilmez erotik şehvetlerini tatmin etmek için, onu, tipik olarak adaletsiz olan tüm eylemleri işlerken görürüz. İlk olarak her türden fena yolları kullanarak anne babasından para edinmeye çalışır, başkalarının evlerinemeskenlerine tecavüz eder, tapınakları soyar ve nihayet cinayetler işler. Sadece uykuda iken yaptıklarını uyanıkken yapmaya başlamıştır, bir kâbusun içindedir. Bu kâbusu erotik aşk sürdürür-yönetir, onu tamamen anarşi-kargaşalık ve yasadışılık içinde boğar. Erotik aşkın ürettiği arzularını beslemek için her şeyi yapmaya cüret eder. Kısa süre sonra kimseye güvenmez olur ve dostu kalmaz. Ruhunun en aşağı kısımlarına, en kötü kısma köle olur ve bu yüzden tüm ruhu düzensizlik-nizamsızlıkla ve pişmanlıkla doludur ve gerçekten istediğini yapmak konusunda en az özgür kişidir. Devamlı fakir-zavallı ve tatmin olmamış haldedir ve korku içinde yaşar. Zorbaca hayatın bu dehşet veren tablosundan sonra herkes bundan daha perişan-sefil bir hayat olamayacağı konusunda hemfikirdir. Bununla beraber Sokrates böyle düşünmez, bundan da kötü bir hayat vardır: kendi özel hayatında tiran olmakla beraber, aynı zamanda fiili bir politik tiran olan kişi. Bu hayatın daha kötü olduğunu görebilmek için bizden şunu hayal etmemizi ister, bu özel-hayat-tiranı bütün ailesi ve köleleri ile birlikte terkedilmiş bir adaya yerleşiyor. İncittiği-kötü davrandığı kölelerinden, onu koruyacak bir yasa olmadığında kendi yaşamı ve ailesinin yaşamı için dehşetli bir korkuya kapılmayacak mıdır? Peki, ya kölelerine kötü davrananlara iyi gözle bakmayanlarla etrafı sarıldığında ne yapacaktır? Daha da fazla tehlikede olmayacak mıdır? Ama işte bu, tam da fiili bir tiran olmak demektir. Bir tiran, onları birer köleye çevirdiği idaresi altındakilere karşı işlediği tüm suçlar için intikam almak isteyenlerce sürekli öldürüleceği tehlikesi içindedir. Düşmanlarından korktuğu için evini yurdunu terk edemez. Bir esir-tutuklu haline gelir ve terör içinde yaşamaya başlar. Gerçek tiran ise, kendi tüm saçma arzu ve kaprislerine düşkün/müptela olmak için ve yozlaşmanın içine iyice batmak için daha iyi bir konuma sahiptir. Tiran, en adaletsiz insan, aynı zamanda en mutsuz insandır. Aristokrat, en adil insan ise, en mutlu insandır. Bu yüzden ikinci kitapta bunun tersine hükmederken hatalı idik. Bu, adil olmanın değerli ve olmaya değen bir şey olduğunu gösteren ilk kanıtımızdır. Analiz: IX. Kitap, 571a-580a Platon kendi ömrü boyunca, şehvet ve açgözlülüğün peşinden giden tiranlara şahit olmuştur, sadece. Eğer yirminci yüzyılın totaliter rejimlerini görmüş olsaydı acaba tiranca ruha ilişkin bu teşhisi aynı olur muydu? Buradaki sunduğu tiranın portresi, Yunan despotunun parlak ve dirayetli bir analizidir, ama bir Hitler in, bir Stalin in, bir Polpot un ruhunu bu portrenin içine sokmak zordur. Bu adamlar gerçekten iştahları ile mi hareket ettiler yoksa korkunç şekilde yanlış yöne giden bir akılla mı? Platon, aklın kendi başına, kötüye sebep olabileceğini asla düşünmez ve yakın tarihe tanıklık etse bile herhalde bu görüşünü yine sürdürürdü. Herhalde derdi ki, bu tiranların durumunda bile, asıl güdücü etken paraya ve güce duyulan aç gözlülüktür ve akıl her ne kadar onların işlerinde büyük bir rol oynuyorsa ve büyük bir yer tutuyorsa da, bu akıl sadece araçsal akıldır, kâbus gibi ve yasadışı bir iştahın emellerine hizmet eden bir akıl. Hatta bu iddiası için kanıt olarak bu adamların eriştikleri yüksek onur ve şaşaalı zenginliği örnek gösterebilirdi. Yine de böyle rejimlerin arkasında gerçek güdücü kuvvet olarak yoldan çıkmış/sapık bir fikir bulunduğu ve doymak bilmez bir iştah bulunmadığına ilişkin şüpheyi/vehimi göz ardı etmek zordur. Özet: IX. Kitap, 580d son Sokrates bize ikna edici bir sebep göstermişti, adaletin istenmeye değer olduğuna inanmak için. Bize adil insanın adaletsiz insandan ne kadar çok mutlu olduğunu göstermişti. Şimdi ikinci bir kanıt getiriyor ve adil bir yaşamın en hoşnut yaşam olduğu sonucuna varıyor. Kanıta göre dünyada üç çeşit insan vardır: doğruluk-sever, onur-sever ve para-sever. Bunlardan her biri en büyük hazzın en fazla değer verdikleri şeyde bulunduğunu kabul eder ve en iyi 13

14 yaşamın da bu söz konuş hazdan en fazla içeren yaşam olduğunu düşünürler. Yine de onların içinde tek birinin haklı olduğu gösterilebilir, hepsi birden haklı olamazlar. Sadece filozof bu yargıda bulunabilecek bir konumdadır, çünkü sadece o bu üç hazzı da fiilen tecrübe etmiştir. Bu yüzden doğruluğun aranmasının verdiği hazzın en büyük haz olduğunu söyleyen filozofa inanmamız gerekir. Eğer filozof haklı ise, o zaman adil bir ruh sahibi olmaktan ötürü kişinin duyduğu haz en iyi türden hazdır. Dolayısıyla yine adil olmanın değerli bir şey olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. Bir sonraki kanıt da hazları içerir. Sokrates filozofun duyduğu hazzın biricik haz olduğunu savunur. Diğer tüm hazlar aslında acının kesintiye uğramasıdır, olumlu bir haz değillerdir. Başka hazlar gerçek haz değildir çünkü başka arzular asla tamamen tatmin edilemezler. Tüm yaptığımız, bu arzuları geçici olarak tatmin etmektir, gidermektir, istemenin acısını yatıştırmak/hafifletmektir. Oysa felsefi arzu, İyi İdeasını edinmekle tamamen tatmin bulur. Bundan sonra Sokrates bir kralın bir tirandan 729 kat daha mutlu yaşadığını hesap eder. Bu hesap ciddiye alınması gereken bir hesap değil, ama adil insanın adaletsiz olandan çok daha fazla mutlu olduğunu vurgulamak içindir. Son olarak Sokrates bize adil insan ve adalesiz insanın yeniden çizilmiş portrelerini önümüze koyar ve ikinci kitaptaki yanlış portreleri bunlarla değiştirir. Her insanın içinde üç hayvanın bulunduğunu hayal etmemizi ister bizden: çok-başlı bir canavar, bir aslan ve bir insan. Eğer kişi adaletsiz davranırsa, Sokrates bize onun canavarı ve aslanı beslediğini/beslemekte olduğunu, onları güçlü kıldığını söyler ve insanı da aç bıraktığını ve zayıf düşürdüğünü söyler, öyle ki bu kişi diğerlerinin gittiği yöne doğru sürüklenir. Ayrıca bu kişi bu üç kısmı birbirine alıştırmayı da başaramaz, onları birbirine düşman eder. Adil kişide insan tarafı en fazla denetime sahip olandır. Bu kişi canavara bir çiftlik hayvanı gibi muamele eder, onun evcilleşmiş-uysal başlarını besler/bakar ve vahşi olanların büyümesini engeller. Aslanı kendi müttefiki yapar. Her üç taraf birbiri ile arkadaş olur. Sokrates ahlaksızlık ve korkaklık gibi türlü kötülüklerden bahsederek, bu üç kısmın nasıl da cinnet geçirmiş bir şekilde birbiri ile mücadele ederek bu kötülüklere sebep olduklarını gösterir. Sokrates herkes için kutsal akıl tarafından idare edilmenin en iyisi olduğunu ilan eder ve ideal olanın bu aklı kişinin kendi içinde taşıması olsa da, en iyi ikinci senaryo dışarıdan dayatılan bir akıl durumudur. Yasaların amacı da budur. Yasaların işlevi insanlara zarar vermek değildir, Thrasymachus un iddia ettiği gibi, ama insanlara yardımcı olmaktır. Yasalar, akılsal tarafı ruhunu yönetmeye yetecek derecede güçlü olmayanlara aklı dayatırlar. Analiz: IX. Kitap, 580d son Platon un ortaya koyduğu hedef, adaletin istenir bir şey olduğunu göstermekti, bu adaletin elde etmeye muktedir olduğumuz ödüller-kazanımların yokluğunda bile. Dokuzuncu kitapta adaletin sırf bu avantajlar için değer olduğunu savunur. Adalet en haz verici yaşamı getirecektir. Eğer kanıtı bu ise, o zaman verdiği sözleri tutmamışdoğrulamamış oluyor. Aslında Platon, adaletin istenir bir şey olduğuna dair kanıtı bundan çok önce ortaya koymuştur, yedinci kitapta. Adaletin gerçek değeri, bu yoruma göre, adaletin evrendeki tüm değerlerin kaynağı ile yani İdealarla olan bağlantısından kaynaklanır. İdealar nihai iyi oldukları için ve adalet de bunları aramayı, edinmeyi ve taklit etmeyi içerdiği için, adalet de iyidir ve adil yaşam istenir bir şeydir. Bu Aristoteles in de takdir ettiği/beğendiği bir yorumdur ve çağdaş yorumcular da bu okumayı yeniden canlandırmaya çalışmıştır. Buna göre adaletin değeri şu şekilde açıklanır. Platon için bir insan hayatını iyi kılan şey ve bir insani değeri istenir kılan şey, onun dışsal mutlak bir iyi ile olan bağlantısıdır, ki bu dışsal iyi varlık İdealardır. Bu Platon un bakış açısı, Tanrının en yüce iyi olduğunu ve Tanrıyı kişinin hayatı içine sokmanın bir hayatı istenir ve değerli kılan şey olduğunu savunan Hıristiyan dünya görüşü ile karşılaştırılır. Ayrıca bu bakış açısı ondokuzuncu yüzyılın Romantik anlayışları ile kıyaslanır, ki bunlara göre bir hayat sadece doğadan ve doğal düzenden kopartılmadığı/ayrı düşmediği zaman istenir ve değerli olur. Bütün bu hallerde, insani iyi, bizim dışımızdaki yüce üstün bir iyi ile kurulan bağlantıda yatar. 14

6 Sofistlerin O rtaya Ç ıkışın d a Etkili O lan Felsefe-D ışı N edenler ıo Felsefi N ed enler

6 Sofistlerin O rtaya Ç ıkışın d a Etkili O lan Felsefe-D ışı N edenler ıo Felsefi N ed enler İçindekiler xiii Önsöz ı BİRİNCİ KISIM Sofistler 3 1 Giriş 6 Sofistlerin O rtaya Ç ıkışın d a Etkili O lan Felsefe-D ışı N edenler ıo Felsefi N ed enler 17 K a y n a k la r 17 Sofistlerin G enel Ö zellikleri

Detaylı

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017)

12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) 12. SINIF MANTIK DERSİ SÖKE ANADOLU LİSESİ 1. ORTAK SINAVI KAZANIM TABLOSU (Sınav Tarihi: 4 Nisan 2017) ÜNİTE: 2-KLASİK MANTIK Kıyas Çeşitleri ÜNİTE:3-MANTIK VE DİL A.MANTIK VE DİL Dilin Farklı Görevleri

Detaylı

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK)

10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) 10. hafta GÜZELLİK FELSEFESİ (ESTETİK) Estetik, "güzel in ne olduğunu soran, sorguluyan felsefe dalıdır. Sanatta ve doğa varolan tüm güzellikleri konu edinir. Hem doğa hem de sanatta. Sanat, sanatçının

Detaylı

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ

7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ 7.Ünite: ESTETİK ve SANAT FELSEFESİ Estetik ve Sanat Felsefesi Estetiğin Temel Soruları Felsefe Açısından Sanat Sanat Eseri Estetiğin Temel Kavramları Estetiğin Temel Sorunlarına Yaklaşımlar Ortak Estetik

Detaylı

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ)

ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) ESTETİK (SANAT FELSEFESİ) Estetik sözcüğü yunanca aisthesis kelimesinden gelir ve duyum, duyularla algılanabilen, duyu bilimi gibi anlamlar içerir. Duyguya indirgenebilen bağımsız bilgi dalına estetik

Detaylı

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni

SANAT FELSEFESİ. Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni SANAT FELSEFESİ Sercan KALKAN Felsefe Öğretmeni Estetik güzel üzerine düşünme, onun ne olduğunu araştırma sanatıdır. A.G. Baumgarten SANATA FELSEFE İLE BAKMAK ESTETİK Estetik; güzelin ne olduğunu sorgulayan

Detaylı

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl

Tragedyacılara ve diğer taklitçi şairlere anlatmayacağını bildiğim için bunu sana anlatabilirim. Bence bu tür şiirlerin hepsi, dinleyenlerin akıl Platon'un Devleti-2 Platon, adil devlet düzenine ve politikaya dair görüşlerine Devlet adlı eserinde yer vermiştir 01.08.2016 / 15:01 Devlet te yer alan tartışmalar sürerken, Sokrates varoluştan varolmayışa

Detaylı

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ

FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ FK IX OFFER BENLİK İMAJ ENVANTERİ 1- Beni çok iyi tanımlıyor 2- Beni iyi tanımlıyor 3- Beni az çok iyi tanımlıyor 4- Beni pek tanımlamıyor 5- Beni zaman zaman hiç tanımlamıyor 6- Beni hiç tanımlamıyor

Detaylı

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma

Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma İÇİNDEKİLER Bölüm 1: Felsefeyle Tanışma 1. FELSEFE NEDİR?... 2 a. Felsefeyi Tanımlamanın Zorluğu... 3 i. Farklı Çağ ve Kültürlerde Felsefe... 3 ii. Farklı Filozofların Farklı Felsefe Tanımları... 5 b.

Detaylı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı

Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın Belirli Betimlemeler Kuramı Russell ın dil felsefesi Frege nin anlam kuramına eleştirileri ile başlamaktadır. Frege nin kuramında bilindiği üzere adların hem göndergelerinden hem de duyumlarından

Detaylı

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi

philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi FELSEFE NEDİR? philia (sevgi) + sophia (bilgelik) Philosophia, bilgelik sevgisi Felsefe, bilgiyi ve hakikati arama işi Felsefe değil, felsefe yapmak öğrenilir KANT Felsefe, insanın kendisi, yaşamı, içinde

Detaylı

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI Ahlak ve Etik Ahlak bir toplumda kendisine uyulmaya zorlayan kurallar bütünü Etik var olan bu kuralları sorgulama, ahlak üzerine felsefi düşünme etkinliği. AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI İYİ: Ahlakça

Detaylı

FELSEFE BÖLÜMÜ SOFİSTLER DERSİ DERS NOTLARI (3)

FELSEFE BÖLÜMÜ SOFİSTLER DERSİ DERS NOTLARI (3) DOĞRULUK / GERÇEKLİK FARKI Gerçeklik: En genel anlamı içinde, dış dünyada nesnel bir varoluşa sahip olan varlık, varolanların tümü, varolan şeylerin bütünü; bilinçten, bilen insan zihninden bağımsız olarak

Detaylı

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U)

SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U) DİKKATİNİZE: BURADA SADECE ÖZETİN İLK ÜNİTESİ SİZE ÖRNEK OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR. ÖZETİN TAMAMININ KAÇ SAYFA OLDUĞUNU ÜNİTELERİ İÇİNDEKİLER BÖLÜMÜNDEN GÖREBİLİRSİNİZ. SİYASİ DÜŞÜNCELER TARİHİ (TAR222U) KISA

Detaylı

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23

İÇİNDEKİLER. Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23 İÇİNDEKİLER Yedinci Baskıya Önsöz 15 İkinci Baskıya Önsöz 16 Önsöz 17 GİRİŞ 19 I. BÖLÜM FELSEFE ÖĞRETİMİ 23 I. Felsefe Eğitimi ve Öğretimi 23 A. Eğitim ve Öğretim 23 B. Felsefe Eğitimi ve Öğretimi 24 II.

Detaylı

D Kendiniz hakkındaki düşünceleriniz değişkenlik gösterir mi, yoksa her zaman aynı mıdır?

D Kendiniz hakkındaki düşünceleriniz değişkenlik gösterir mi, yoksa her zaman aynı mıdır? Adı Soyadı: ROSENBERG BENLİK SAYGISI ÖLÇEĞİ D 1 MADDE 1 1. Kendimi en az diğer insanlar kadar değerli buluyorum. 2. Bazı olumlu özelliklerim olduğunu düşünüyorum. 3. Genelde kendimi başarısız bir kişi

Detaylı

3. Genelde kendimi başarısız bir kişi olarak görme eğilimindeyim. 4. Ben de diğer insanların birçoğunun yapabildiği kadar bir şeyler yapabilirim.

3. Genelde kendimi başarısız bir kişi olarak görme eğilimindeyim. 4. Ben de diğer insanların birçoğunun yapabildiği kadar bir şeyler yapabilirim. ROSENBERG BENLİK SAYGISI ÖLÇEĞİ Aşağıdaki cümleleri okuyarak sizin için uygun olan şıkkı işaretleyiniz 1. Kendimi en az diğer insanlar kadar değerli buluyorum. 2. Bazı olumlu özelliklerim olduğunu düşünüyorum.

Detaylı

II.Ünite: KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI)

II.Ünite: KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI) II.Ünite: KLASİK MANTIK (ARİSTO MANTIĞI) A. KAVRAM, TERİM - Kavramlar Arası İlişkiler - İçlem - kaplam ilişkisi - Beş tümel - Tanım B. ÖNERMELER - Önermeler Arası İlişkiler C. ÇIKARIM Ve Türleri - Kıyas

Detaylı

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi

Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ. Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi Felsefe Nedir OKG 1201 EĞİTİM FELSEFESİ Felsefe: Bilgelik sevgisi Filozof: Bilgelik, hikmet yolunu arayan kişi GERÇEĞİ TÜMÜYLE ELE ALIP İNCELEYEN VE BUNUN SONUCUNDA ULAŞILAN BİLGİLERİ YORUMLAYAN VE SİSTEMLEŞTİREN

Detaylı

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ KASIM EKİM 2017-2018 EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF FELSEFE DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ Ay Hafta Ders Saati Konu Adı 1.ÜNİTE - FELSEFEYLE TANIŞMA A-Felsefe Nedir? Felsefenin

Detaylı

(CAL 2301 SOSYAL DÜŞÜNCELER TARIHI) 1. Hafta: Antik Yunan da Toplumsallık Düşüncesi

(CAL 2301 SOSYAL DÜŞÜNCELER TARIHI) 1. Hafta: Antik Yunan da Toplumsallık Düşüncesi (CAL 2301 SOSYAL DÜŞÜNCELER TARIHI) 1. Hafta: Antik Yunan da Toplumsallık Düşüncesi Dersin Materyali Swingewood, Alan (2010), Sosyolojik Düşüncenin Kısa Tarihi, (çev. Akınhay, O.), İstanbul: Agora Kitaplığı

Detaylı

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe?

Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Ekşi, 1 Buse Ekşi 21502152 TURK 101-74 Ali Turan Görgü Final Cesaretin Var Mı Adalete? Çocuklar günümüz haberleriyle, gündemle ne kadar iç içe? Yaşadıkları çevrenin sorunları ile ne kadar ilgili hiç düşündünüz

Detaylı

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I

İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I İÇİNDEKİLER BÖLÜM - I Eleştirel Düşünme Nedir?... 1 Bazı Eleştirel Düşünme Tanımları... 1 Eleştirel Düşünmenin Bazı Göze Çarpan Özellikleri... 3 Eleştirel Düşünme Yansıtıcıdır... 3 Eleştirel Düşünme Standartları

Detaylı

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ

FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFİ PROBLEMLERE GENEL BAKIŞ FELSEFENİN BÖLÜMLERİ A-BİLGİ FELSEFESİ (EPİSTEMOLOJİ ) İnsan bilgisinin yapısını ve geçerliğini ele alır. Bilgi felsefesi; bilginin imkanı, doğruluğu, kaynağı, sınırları

Detaylı

BİLGİ VARLIK İLİŞKİSİ VE DEĞİŞİM PROBLEMİ. -İki Gizli Müttefik: PARMENİDES ve HERAKLEİTOS-

BİLGİ VARLIK İLİŞKİSİ VE DEĞİŞİM PROBLEMİ. -İki Gizli Müttefik: PARMENİDES ve HERAKLEİTOS- BİLGİ VARLIK İLİŞKİSİ VE DEĞİŞİM PROBLEMİ -İki Gizli Müttefik: PARMENİDES ve HERAKLEİTOS- Ömer Faik ANLI * Bilgi, bir şeyin bilgisi ise, o şeyin varlık nitelikleri ile bilginin nitelikleri arasında belirleyici

Detaylı

Sevgili dostum, Can dostum,

Sevgili dostum, Can dostum, Sevgili dostum, Her insanı hayatta tek ve yegâne yapan bir öz benliği, insanın kendine has bir kişiliği vardır. Buna edebiyatımızda, günlük yaşantımızda ve dini inançlarımızda çeşitli adlar vermişlerdir.

Detaylı

Aristoteles (M.Ö ) Felsefesi

Aristoteles (M.Ö ) Felsefesi Aristoteles (M.Ö. 384-322) Felsefesi -Aristoteles 17-18 yaşlarındayken Platon un Akademisine girmiş ve filozofun ölümüne kadar (367-347) 20 yıl onun derslerini dinlemiştir. Platon un öğrencisi iken ruhun

Detaylı

Yaşam Boyu Sosyalleşme

Yaşam Boyu Sosyalleşme Yaşam Boyu Sosyalleşme Lütfi Sunar Sosyolojiye Giriş / 5. Ders Kültür, Toplum ve Çocuk Sosyalleşmesi Sosyalleşme Nedir? Çocuklar başkalarıyla temasla giderek kendilerinin farkına varırlar ve insanlar hakkında

Detaylı

KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK

KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK KARİYER GELİŞİMİ VE MESLEKİ REHBERLİK Kariyer gelişimi ve mesleki rehberlik bir süreçtir. Çünkü meslek seçimi insan hayatında ömür boyu sürecek tesirleri ile kendini hissettirir. İnsanlar Mesleklerini

Detaylı

"Satmam" demiş ihtiyar köylü, "bu, benim için bir at değil, bir dost."

Satmam demiş ihtiyar köylü, bu, benim için bir at değil, bir dost. Günün Öyküsü: Talih mi Talihsizlik mi? Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir adam yaşıyormuş. Çok fakirmiş. Ama çok güzel beyaz bir atı varmış. Kral bu ata göz koymuş. Bir zamanlar köyün birinde yaşlı bir

Detaylı

EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ. 3. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL

EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ. 3. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL EĞİTİMİN FELSEFİ TEMELLERİ 3. Bölüm Eğitim Bilimine Giriş GÜLENAZ SELÇUK- CİHAN ÇAKMAK-GÜRSEL AKYEL FELSEFENİN ANLAMI Philla (sevgi, seven) Sophia (Bilgi, bilgelik) PHILOSOPHIA (Bilgi severlik) FELSEFE

Detaylı

BİLİŞSEL AÇIDAN ÇOCUK GELİŞİMİNİN BASAMAKLARI

BİLİŞSEL AÇIDAN ÇOCUK GELİŞİMİNİN BASAMAKLARI BİLİŞSEL AÇIDAN ÇOCUK GELİŞİMİNİN BASAMAKLARI REYHAN SAĞLAM ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ÖĞRETMENİ BILIŞ NE DEMEKTIR? Biliş; düşünme, öğrenme ve hatırlama süreçlerine denir. Bilişsel gelişim neleri kapsar?

Detaylı

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler

kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler 1 Örgüt Kültürü Örgüt Kültürü kişinin örgütte kendini anlamlandırmasına fırsat veren ve onun inanış, düşünüş ve davranış biçimini belirleyen normlar ve değerler bütünüdür. 2 Örgüt kültürü, temel grupsal

Detaylı

İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ

İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ İKTİSADİ DÜŞÜNCELER TARİHİ DR. NEVZAT ŞİMŞEK DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ 2017-2018 2.DERS İKT-3003 Sokrates Sonrası: Aristoteles MÖ 384 MÖ 322 Platon un öğrencisi Makedonya

Detaylı

KOÇLUK NEDİR? İNCİ TOKATLIOĞLU Profesyonel Koç-Uzman Eğitimci

KOÇLUK NEDİR? İNCİ TOKATLIOĞLU Profesyonel Koç-Uzman Eğitimci KOÇLUK NEDİR? İNCİ TOKATLIOĞLU Profesyonel Koç-Uzman Eğitimci Neden Koçluk? İnsanların günlük koşuşturma içinde hayatlarının bazı yönlerinde dengenin kaçtığını fark edemez. (iş, aile, dostlar ve kendimiz

Detaylı

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine "asif philosopy/mış gibi felsefe" deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar var"mış gibi" hareket edeceksin.

Hatta Kant'ın felsefesinin ismine asif philosopy/mış gibi felsefe deniyor. Genel ahlak kuralları yok ancak onlar varmış gibi hareket edeceksin. Diğer yazımızda belirttiğimiz gibi İmmaunel Kant ahlak delili ile Allah'a ulaşmak değil bilakis O'ndan uzaklaşmak istiyor. Ne yazık ki birçok felsefeci ve hatta ilahiyatçı Allah'ın varlığının delilleri

Detaylı

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar

Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ. Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar Prof. Dr. OKTAY UYGUN Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi DEMOKRASİ Tarihsel, Siyasal ve Felsefi Boyutlar İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER...v GİRİŞ... 1 Birinci Bölüm Antik Demokrasi I. ANTİK DEMOKRASİNİN

Detaylı

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler Hani, Rabbin meleklere, Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Onlar, Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamd

Detaylı

Okul fobisi nasıl gelişir?

Okul fobisi nasıl gelişir? Eğer bir kelimenin sonuna "fobi" eklenmişse, hemen bir şeylerden korkulduğunu düşünürüz. Ancak okul fobisi gelişen çocukların okula gitmek istememelerinin tek nedeni okuldan korkmaları değil. Çocuğa bu

Detaylı

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS

ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS ORTAÇAĞ FELSEFESİ MS.476-1453 Ortaçağ Batı Roma İmp. nun yıkılışı ile İstanbul un fethi ve Rönesans çağının başlangıcı arasındaki dönemi, Ortaçağ felsefesi ilkçağ felsefesinin bitiminden modern düşüncenin

Detaylı

BILGI FELSEFESI. Bilginin Doğruluk Ölçütleri

BILGI FELSEFESI. Bilginin Doğruluk Ölçütleri BILGI FELSEFESI Bilginin Doğruluk Ölçütleri Bilimsel bilgi Olgusal evreni, toplum ve insanı araştırma konusu yapar. Bilimler; Formel bilimler Doğa bilimleri Sosyal bilimler olmak üzere üç grupta incelenir.

Detaylı

Matematik Ve Felsefe

Matematik Ve Felsefe Matematik Ve Felsefe Felsefe ile matematik arasında, sorunların çözümüne dayanan, bir bağlantının bulunduğu görüşü Anadolu- Yunan filozoflarının öne sürdükleri bir konudur. Matematik Felsefesi ; **En genel

Detaylı

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI SORGULAMA PROGRAMI 3-4 Aile bireyleri birbirlerine yardımcı olurlar. Anahtar kavramlar: şekil, işlev, roller, haklar, Aileyi aile yapan unsurlar Aileler arasındaki benzerlikler ve farklılıklar Aile üyelerinin farklı rolleri

Detaylı

Liderlikte Güncel Eğilimler. Konuşan Değil, Dinleyen Lider. Şeffaf Dünyada Otantik Lider. Bahçevan İlkesi. Anlam Duygusu Veren Liderlik

Liderlikte Güncel Eğilimler. Konuşan Değil, Dinleyen Lider. Şeffaf Dünyada Otantik Lider. Bahçevan İlkesi. Anlam Duygusu Veren Liderlik Video Başlığı Açıklamalar Süresi Yetkinlikler Liderlikte Güncel Eğilimler Konuşan Değil, Dinleyen Lider Son on yıl içinde liderlik ve yöneticilik konusunda dört önemli değişiklik oldu. Bu videoda liderlik

Detaylı

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM

EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) 2-6 EKİM EKİM AYI BÜLTENİ YARATICI DÜŞÜNME ATÖLYESİ (3 YAŞ) - Boynumuz zürafa boynu kadar uzun olsa şimdi yapabildiğimiz işleri yapabilir miydik? Sorusu üzerinden eğlenceli bir sohbet başlatıyoruz. - Ormanlar kralı

Detaylı

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος

İletişim Yayınları SERTİFİKA NO Κρατύλος PLATON Kratylos PLATON (Atina, MÖ 427/428 - MÖ 347), antik Yunan filozofu ve Batı dünyasındaki ilk yüksek öğretim kurumu olarak kabul edilen Atina Akademisi nin kurucusudur. Hocası Sokrates, en ünlü öğrencileri

Detaylı

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi Çocukları günlük bakımcıya veya kreşe gidecek olan vede başlamış olan ebeveynlere Århus Kommune Børn og Unge Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi Tyrkisk, Türkçe 9-14 aylık çocuklar hakkında durum ve

Detaylı

Temel Kavramlar Bilgi :

Temel Kavramlar Bilgi : Temel Kavramlar Bilim, bilgi, bilmek, öğrenmek sadece insana özgü kavramlardır. Bilgi : 1- Bilgi, bilim sürecinin sonunda elde edilen bir üründür. Kişilerin öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile çaba

Detaylı

DEVLET. Platon un Hayatı. Tarihsel Bağlam

DEVLET. Platon un Hayatı. Tarihsel Bağlam DEVLET Devlet (ing. The Republic, yun. Politeia) Platon un MÖ. 380 lerde kaleme aldığı bir Sokratik diyalogdur. Konusu, başta adaletin tanımı olmak üzere, adil kentin ve adil insanın nitelikleridir. Platon

Detaylı

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir.

Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, hareket halindeki enerjidir. Duygu, düşüncelere bedenin içsel olarak karşılık vermesidir. Başka bir deyişle, beyne kalbin eşlik etmesidir. Duygu, insanın yaşam kalitesini belirleyen en önemli kaynaktır.

Detaylı

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU

İNSANIN YARATILIŞ'TAKİ DURUMU 25 Ders 3 İnsan Bir gün ağaçtan küçük bir çocuk oyan, ünlü bir ağaç oymacısı hakkında ünlü bir öykü vardır. Çok güzel olmuştu ve adam onun adını Pinokyo koydu. Eserinden büyük gurur duyuyordu ama oyma

Detaylı

4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ. Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim.

4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ. Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim. 4.HAFTA/KONU: IMMANUEL KANT IN ETİK GÖRÜŞÜ: İNSANIN DEĞERİ Temel Kavramlar: Ahlak yasası, isteme, ödev, pratik akıl, maksim. Kazanımlar: 1- Immanuel Kant ın etik görüşünü diğer etik görüşlerden ayıran

Detaylı

Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli ni bilmek yararlı bir yaklaşımdır.

Ailenin çocuk yetiştirmedeki tutumunu ve çocuk yetiştirmeyle ilgili sorunlarını anlamak için aile tutum modeli ni bilmek yararlı bir yaklaşımdır. AİLE TUTUMLARI Eğitimciler olarak bizler çocukların gelecekte uyumlu ve başarılı olabilmeleri için en sağlıklı eğitim yollarının geliştirilmesi çabası içindeyiz. Öğrenci eğitiminde ve çocuğa karşı doğru

Detaylı

Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1

Mitoloji ve Animizm, Fetişizm. Dr. Süheyla SARITAŞ 1 Mitoloji ve Animizm, Fetişizm Dr. Süheyla SARITAŞ 1 Animizm Canlıcılık olarak da bilinin animizmin mitolojinin gelişmesinde önemli rolü vardır. İlkel devirde, eski insanlar her bir doğa olayının, eşyanın,

Detaylı

KİŞİLİK GELİŞİMİ. Carl Rogers & Abraham Maslow

KİŞİLİK GELİŞİMİ. Carl Rogers & Abraham Maslow KİŞİLİK GELİŞİMİ Carl Rogers & Abraham Maslow 1 CARL R. ROGERS(1902 1987) 2 CARL ROGERS IN YAŞAMI Illinois de 8 Ocak 1902 de katı dini görüşleri olan çiftçi bir ailenin ortanca çocuğu olarak dünyaya geldi.

Detaylı

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar

Ahlâk ve Etikle İlgili Temel Kavramlar Ahlâk Kavramı Yrd. Doç. Dr. Rıza DEMİR İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İnsan Yönetimine Etik Yaklaşım Dersi Etik Türleri Mesleki Etik Türleri 2017 Ruhumu kudret altında tutan Allah'a yemin ederim

Detaylı

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi

Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi Çocukları çocuk bakım evi yolunda olan ebeveynlere Århus Kommune Børn og Unge Çocuğunuzun uyumu, öğrenimi ve gelişimi Tyrkisk, Türkçe 2-3 yaşındaki çocuk hakkında durum ve gelişim görüşmesi Çocuk bakım

Detaylı

İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı. 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak

İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı. 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak İnsan-Merkezli Hizmet Tasarımı 21. yüzyılda mükemmel hizmet deneyimleri yaratmak Bana göre insani merkezli olmak, davranış ve anlayışın işbirliği içinde olduğu, insan yapımı her şeyin kullanıcıların kavradığı

Detaylı

Bilmek Bizler uzmanız. Müşterilerimizi, şirketlerini, adaylarımızı ve işimizi biliriz. Bizim işimizde detaylar çoğu zaman çok önemlidir.

Bilmek Bizler uzmanız. Müşterilerimizi, şirketlerini, adaylarımızı ve işimizi biliriz. Bizim işimizde detaylar çoğu zaman çok önemlidir. Randstad Group İlkesi Başlık Business Principles (Randstad iş ilkeleri) Yürürlük Tarihi 27-11 -2009 Birim Grup Hukuk Belge No BP_version1_27112009 Randstad, çalışma dünyasını şekillendirmek isteyen bir

Detaylı

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken

Üniversite Üzerine. Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken Engin Deniz İpek 21301292 Üniversite Üzerine Eğitim adı verilen şeyin aslında sadece ders kitaplarından, ezberlenmesi gereken formüllerden ya da analitik zekayı çalıştırma bahanesiyle öğrencilerin önüne

Detaylı

AŞKIN BULMACA BAROK KENT

AŞKIN BULMACA BAROK KENT AŞKIN BULMACA 18.yy'da Aydınlanma filozoflarıyla tariflenen modernlik, nesnel bilimi, evrensel ahlak ve yasayı, oluşturduğu strüktür çerçevesinde geliştirme sürecinden oluşur. Bu adım aynı zamanda, tüm

Detaylı

Dünyayı Değiştiren İnsanlar

Dünyayı Değiştiren İnsanlar Dünyayı Değiştiren İnsanlar MARIA MONTESSORI Hayatın en önemli dönemi üniversite çalışmaları değil, doğumdan altı yaşa kadar olan süredir. Çünkü bu, bir çocuğun gelecekte olacağı yetişkini inşa ettiği

Detaylı

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI FELSEFE

YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI FELSEFE YAZILI SINAV CEVAP ANAHTARI FELSEFE CEVAP 1: (TOPLAM 7 PUAN) Galileo Galilei Dünya yuvarlaktır dediğinde, hiç kimse ona inanmamıştır. Bir dönem maddenin en küçük parçası molekül zannediliyordu. Eylemsizlik

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 SÖZCÜ / AKP de bir kişi konuşur, diğerleri asker gibi bekler! Tarih : 06.01.2012 CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu hem AKP deki tek adamlığı hem de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ın üslubunu ve liderliğini

Detaylı

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER

MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER MİSYON, VİZYON VE DEĞERLER KURUMSAL KÜLTÜRÜMÜZ VE DEĞERLERİMİZ KURUMSAL KÜLTÜRÜMÜZ VE DEĞERLERİMİZ GÜVEN Dürüstlüğümüz, doğruluğumuz ve etik iş uygulamalarımız ile güven kazanırız. Doğruluk ve yüksek

Detaylı

A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti yüksek kişiliği temsil eder.

A: Algılama gücü ve mantık yürütme kabiliyeti yüksek kişiliği temsil eder. Karşınızdaki kişinin ismine bakarak onun hakkında fikir sahibi olabilirsiniz. Bunun için söz konusu isimdeki fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal enerji sembollerinin açıklamalarına bakmak gerek. İsimdeki

Detaylı

Ontolojik Yaklaşım (*)

Ontolojik Yaklaşım (*) DERS 2 İnanmak için Neden Tanrı Var mı/mevcut mu? 24.00 Felsefenin Sorunları Prof. Sally Haslanger Eylül 12, 2005 Ontolojik Yaklaşım (*) Soru ( ve cevaplar için çerçeve) -- Tanrı var mı? (Bu soruda,tanrının,

Detaylı

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER

İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER İMAN/İNANÇ ve TANRI TASAVVURU GELİŞİMİ JAMES FOWLER Fowler ın kuramını oluşturma sürecinde, 300 kişinin yaşam hikayelerini dinlerken iki şey dikkatini çekmiştir: 1. İlk çocukluğun gücü. 2. İman ile kişisel

Detaylı

İkinci Basımın Ön Sözü

İkinci Basımın Ön Sözü İkinci Basımın Ön Sözü Bu basım kısmen eleştirilerin sonucunda, kısmen öncekindeki belli boşluklardan dolayı ve içinde yer aldığım etkinliğin doğasına -eğitime ve özellikle eğitimde araştırmaya felsefenin

Detaylı

Fatma Atasever.

Fatma Atasever. Fatma Atasever fatmaatasever@windowslive.com Karar almak ne güç bir iştir. Çok zorlar insanı. Yorar. Takatsiz bırakır. Belki de yaşam içindeki en karmaşık zaman dilimidir karar alma süreci. Büyüklere danışırız,

Detaylı

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız

ÖZEL EGEBERK ANAOKULU Sorgulama Programı. Kendimizi ifade etme yollarımız Disiplinlerüstü Temalar Kim Olduğumuz Bulunduğumuz mekan ve zaman Kendimizi ifade etme Kendimizi Gezegeni paylaşmak Bireyin kendi doğasını sorgulaması, inançlar ve değerler, kişisel, fiziksel, zihinsel,

Detaylı

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin? - Mutasarrıf demiş adam kabara kabara. - Sonra ne olacaksın? diye

Detaylı

ÖDEV ETİĞİ VE İMMANUEL KANT

ÖDEV ETİĞİ VE İMMANUEL KANT 18. yüzyıl Aydınlanma Dönemi Alman filozofu ÖDEV ETİĞİ VE İMMANUEL KANT Yrd. Doç. Dr. Serap TORUN Ona göre, insan sadece çevresinde bulunanları kavrayıp onlar hakkında teoriler kuran teorik bir akla sahip

Detaylı

LİDERLİK (11) DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü.SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

LİDERLİK (11) DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü.SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ LİDERLİK (11) DOÇ.DR.HAKAN SUNAY A.Ü.SPOR BİLİMLERİ FAKÜLTESİ LİDERLİK Belirli amaçlara yönelmiş bulunan insan grubunun hedeflere doğru yönlendirilmesi ayrı bir beceri ve ikna etme yeteneğini gerektirir.

Detaylı

FELSEFİ YAPIDA EĞİTİM MODELLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ

FELSEFİ YAPIDA EĞİTİM MODELLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ FELSEFİ YAPIDA EĞİTİM MODELLERİ İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ FELSEFE Felsefe, kavramlar yaratmayı içeren bir disiplindir.

Detaylı

BİLGİ EDİNME İHTİYACI İnsan; öğrenme içgüdüsünü gidermek, yaşamını sürdürebilmek, sayısız ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve geleceğini güvence altına a

BİLGİ EDİNME İHTİYACI İnsan; öğrenme içgüdüsünü gidermek, yaşamını sürdürebilmek, sayısız ihtiyaçlarını karşılayabilmek ve geleceğini güvence altına a BİLİMSEL YÖNTEM Prof. Dr. Şahin Gülaboğlu Mühendislik Fakültesi -------------------------------------------------------------------- BİLİM, ETİK ve EĞİTİM DERSİ KONUŞMASI 19 Ekim 2007, Cuma, Saat-15.00

Detaylı

THALES. Hazırlayanın: Adı-Soyadı:Selin Selvi Şanlıtürk. Sınıfı-Numarası:10/A-434. Öğretmenlik Mesleğine Giriş Ödevi

THALES. Hazırlayanın: Adı-Soyadı:Selin Selvi Şanlıtürk. Sınıfı-Numarası:10/A-434. Öğretmenlik Mesleğine Giriş Ödevi THALES Hazırlayanın: Adı-Soyadı:Selin Selvi Şanlıtürk Sınıfı-Numarası:10/A-434 Öğretmenlik Mesleğine Giriş Ödevi Thales Kimdir? Miletli Thales Miletos doğumlu Sokrates öncesi dönemde yaşamış olan bir filozoftur.ilk

Detaylı

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim

Hayalindeki Kadını Kendine Aşık Etmenin 6 Adımı - Genç Gelişim Kişisel Gelişim on günlerde mevsimsel geçiş döneminin verdiği miskinlikle aklıma yazılabilecek bir yazı gelmiyordu. Bugün kardio antrenmanımı yaparken,aklıma sevgili olmamak için yapman gerekenler adlı yazım geldi. Bende

Detaylı

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini

Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini Kohlberg e Göre Ahlak Gelişimi Kohlberg ahlak gelişiminin gelenek öncesi, geleneksel ve gelenek sonrası olmak üzere üç düzey içinde gerçekleştiğini öne sürmektedir. Her düzey kendi içinde iki ayrı aşamada

Detaylı

Çevirenin Ön Sözü. vii

Çevirenin Ön Sözü. vii Çevirenin Ön Sözü Nel Noddings tarafından yazılan bu eser eğitim felsefesi alanına giriş niteliğinde bir kitap olmakla beraber son derece bilgilendirici ve derin düşünmeye yönlendirici bir kaynaktır. Yalnızca

Detaylı

Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz?

Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz? 1 2 3 DEĞERLER Yrd. Doç. Dr. Müge YURTSEVER KILIÇGÜN Sizin değerleriniz neler ve neden bu değerlerin önemli olduklarını düşünüyorsunuz? Neyin önemli olduğuna inanıyorsunuz? 4 5 6 7 8 Eğlenmenin mi? Arkadaşlar

Detaylı

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz.

Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz. CÜMLENİN ÖĞELERİ Bir duygu, düşünce veya durumu tam olarak anlatan sözcük ya da söz öbeklerine cümle denir. Şimdi birbirini tamamlayan öğeleri inceleyeceğiz. Bir cümlenin oluşması için en önemli şart,

Detaylı

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi

Nasıl Bir Zekâya Sahipsiniz? - Genç Gelişim Kişisel Gelişim. Ayın Testi Ayın Testi Prof. Gardner yıllar boyu hâkimiyetini sürdüren, insanların tek bir zekâya sahip oldukları IQ denen zekâ anlayışını kırdı. Gardner'a göre insanların sahip oldukları çoklu zekâların her biri

Detaylı

Ahlak Gelişimi. Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM

Ahlak Gelişimi. Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM Ahlak Gelişimi Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM Ahlaki Gelişim Bireyde var olan değerler sisteminin ortaya çıkışında da gelişimsel bir süreç izlenir. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış, güzel ya da çirkin şeklindeki

Detaylı

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran

Mitosta, arkaik anaerkil yapı Ay tanrıçalığı ile Selene figürüyle sürerken, söylencenin logosu bunun tersini savunur. Yunan monarşi-oligarşi ve tiran Ay tanrıçası Selene, Yunan mitolojisinde, Güneş tanrısı Helios un kız kardeşidir. Ay ı simgeler. Selene de Helios gibi bir arabayla dolaşırdı. Selene nin arabasını iki at, katır ya da boğa çekerdi. Zeus

Detaylı

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular

Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular 24.00/24.02 Güz Dönemi, 2005 Yazılı Ödeviniz Hakkında Kendinize Sormanız Gereken Bazı Sorular Bir Ödevi yazmaya başlamadan önce, hazırladığınız taslağınızı, bir de şu soruları aklınızda tutarak gözden

Detaylı

Toplumsal Etki ve Uyma

Toplumsal Etki ve Uyma Toplumsal Etki ve Uyma Aynı toplumda yaşayan bireyler arasında benzerlikler mi YOKSA farklılıklar mı daha fazladır? Davranışlarımızdaki benzerliklerin kaynağı nedir? UYMA İTAAT (Complianca) ÖZDEŞLEŞME

Detaylı

REHBERLİK VE İLETİŞİM 9

REHBERLİK VE İLETİŞİM 9 REHBERLİK VE İLETİŞİM 9 Yrd. Doç. Dr. M. İsmail BAĞDATLI mismailbagdatli@yahoo.com İletişim Süreci KAYNAK Kodlama MESAJ Kod Açma ALICI KANAL Geri Besleme KANAL Sözsüz İletişim Sözsüz İletişimde Alan Başka

Detaylı

HUNGER GAMES SERİSİNİN YARATICILARINDAN DIVERGENT UYUMSUZ 18 NİSAN DA SİNEMALARDA!

HUNGER GAMES SERİSİNİN YARATICILARINDAN DIVERGENT UYUMSUZ 18 NİSAN DA SİNEMALARDA! HUNGER GAMES SERİSİNİN YARATICILARINDAN DIVERGENT UYUMSUZ 18 NİSAN DA SİNEMALARDA! TEK BİR SEÇİM ARKADAŞLARINI BELİRLER TEK BİR SEÇİM İNANÇLARINI TANIMLAR TEK BİR SEÇİM SADAKATİNİ ŞEKİLLENDİRİR HEM DE

Detaylı

KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR

KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR KORKU HAYAL GÜCÜNÜN MUHTEŞEM BİR HEDİYESİDİR Korku, yaşamın olağan ve doğal bir parçası, kızgınlık, sevinç ya da üzüntü gibi bir duygudur. Korku insanların görünen ve görünmeyen tehlikeler karşısında gösterdikleri

Detaylı

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir.

kaza, hükmetmek, Terim anlamı ise kaza, yaratılması demektir. ÖRNEKLER DERS: DİN KÜLTÜRÜ VE AHL. BİLGİSİ ÜNİTE: 1. ÜNİTE (KADER İNANCI) KONU: KAZA VE KADER İNANCI KADER: Kelime olarak KAZA: Kelime olarak kader; bir şeye gücü kaza, hükmetmek, - Su 100 yetmek, biçimlendirmek,

Detaylı

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ

8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ 8-9 YAŞ ÇCUKLARININ YAŞ DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ VE OKUL-ÖDEV ÇALIŞMALARI ÖZEL ANTALYA ENVAR İLKOKULU 8-9 YAŞ ÇOCUKLARININ GELİŞİM DÖNEMLERİ ÖZELLİKLERİ ÇOCUKLARIMIZIN GELİŞİM DÖNEMİ ÖZELLİKLERİNİ BİLMEK NE

Detaylı

Yönetim ve Yöneticilik

Yönetim ve Yöneticilik Yönetim ve Yöneticilik Dersin Amaçları Öğrencinin Yönetim kavramını ve sürecini kavramasını Yönetim biliminin özelliklerini anlamasını Yöneticiliğin fonksiyonlarını ve gereklerini anlayıp gerekli bilgi

Detaylı

ZAMİR Varlıkların veya onların isimlerinin yerini geçici veya kalıcı olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu kelimelerle, bazı eklere zamir denir. Zamirlerin Özellikleri: İsim soyludur.

Detaylı

HOLLAND IN TEMEL VARSAYIMLARI

HOLLAND IN TEMEL VARSAYIMLARI MESLEK SEÇİMİ HOLLAND IN TEMEL VARSAYIMLARI 1. Bir çok insan,benzerleri dikkate alındığında altı kişilik tipinden birine yerleştirilebilir.bunlar ; Gerçekçi, Araştırıcı,Artistik,Sosyal Girişimci ve Gelenekçi

Detaylı

Mantıklı Düşünme aktifken bilim ve matematik gündemdedir, yani ölçer, hesaplar, karşılaştırır, olasılıkları tahmin etmeye çalışırız.

Mantıklı Düşünme aktifken bilim ve matematik gündemdedir, yani ölçer, hesaplar, karşılaştırır, olasılıkları tahmin etmeye çalışırız. DÜŞÜNME BİÇİMLERİ Mantıklı Düşünme: Bu bizim mantıklı yanımızdır. Gerçeklere bakarız, nesnel (objektif) değerlendirmeler yaparız ve eyleme nasıl geçeceğimize karar veririz. Örneğin bu durumda bir araba

Detaylı

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. Motivasyon Motivasyon Teorileri - 3 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ

ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ. Motivasyon Motivasyon Teorileri - 3 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ ÖRGÜTSEL DAVRANIŞ Motivasyon Motivasyon Teorileri - 3 YRD.DOÇ.DR. ÖZGÜR GÜLDÜ Motivasyon Kuramları Alfender in ERG Teorisi Clayton Alfender e göre, Maslow un kuramı gerçek hayata uygun değildir. Ona göre,

Detaylı

E.G.O. Grubu Kurumsal İlkeleri

E.G.O. Grubu Kurumsal İlkeleri E.G.O. Grubu Kurumsal İlkeleri 1. Müşterimizin hizmetindeyiz! 2. Yenilikçi bir kültüre sahibiz ve gelecek için fikirlerimiz var 3. EGO nun en değerli varlığı biz çalışanlarıyız 4. Tüm iş faaliyetlerimizde

Detaylı

Laboratuvara Giriş. Adnan Menderes Üniversitesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü TBT 109 Muavviz Ayvaz (Yrd. Doç. Dr.) 3. Hafta (03.10.

Laboratuvara Giriş. Adnan Menderes Üniversitesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü TBT 109 Muavviz Ayvaz (Yrd. Doç. Dr.) 3. Hafta (03.10. ADÜ Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü Laboratuvara Giriş Adnan Menderes Üniversitesi Tarımsal Biyoteknoloji Bölümü TBT 109 Muavviz Ayvaz (Yrd. Doç. Dr.) 3. Hafta (03.10.2013) Derslik B301 1 BİLGİ EDİNME İHTİYACI:

Detaylı

Milli Eğitim Bakanlığı Bünyesindeki Okullarda Yöneticilerin Yeterlilik Alanları -1 İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Ardahan Üniversitesi Siirt Üniversitesi

Milli Eğitim Bakanlığı Bünyesindeki Okullarda Yöneticilerin Yeterlilik Alanları -1 İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Ardahan Üniversitesi Siirt Üniversitesi OKULLARDA YÖNETİCİLERİN YETERLİLİK ALANLARI - 1 İNÖNÜ ÜNİVERSİTESİ / FIRAT ÜNİVERSİTESİ / ARDAHAN ÜNİVERSİTESİ / SİİRT ÜNİVERSİTESİ SEFA SEZER / İNGİLİZCE ÖĞRETMENİ YÖNETİCİ Yönetici, bir örgütün amaçlarını

Detaylı