Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar

Ebat: px
Şu sayfadan göstermeyi başlat:

Download "Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar"

Transkript

1 Tepe Home İşçileri Direniyor! N Kurtuluş Yolu/İstanbul akliyat-iş Sendikası nda örgütlenen ve en az 20 yıllık çalışma süresi olan 60 işçi, tarihinde işten atılmıştı. Bunun üzerine Tepe Home İşçileri 20 Ocak tan beri Tepe Home nin İstanbul daki büyük mağazalarını direniş alanına çevirerek, kasalarını kilitleyerek mücadeleye kararlı bir şekilde devam ediyorlar. Direniş, Tepe Home un Beylikdüzü nde bulunan deposu önünde başlamıştı. Ardından Tepe Home un bulunduğu her yeri eylem alanına çevirmeye başladı. İşçiler 23 Ocak Cuma günü Tepe Home Mobilyanın Cevahir Alışveriş Merkezi içerisinde bulunan mağazasını, 25 Ocak Pazar günü Kadıköy Tepe Nautilus taki mağazasına girerek mağazayı ve kasayı kilitledi. Yıl: 9 Sayı: 84 3 Şubat 2015 Eylem öncesi bir konuşma yapan DİSK Nakliyat-İş Genel Başkanı Ali Rıza Küçükoslanoğlu, Tepe Home işvereninin Anayasal haklarını kullanarak sendikaya üye olan işçilerin bir oldu bittiye getirilerek taşeron cehennemine peşkeş çekildiğini belirtti. İşverenin oldukça keyfi davrandığını ve her türlü kanunsuzluğu yaparak daha fazla kar etme uğruna işçileri işsizlik ve açlık cehennemine atığını ifade eden Küçükosmanoğlu konuşmasına şöyle devam etti. Taşeron cehennemine mahkum edilmek istenen, işinden ekmeğinden edilen işçi arkadaşlarımızın bu haklı ekmek mücadelelerine, sınıf kavgasına sahip çıkacağız. Bu haksızlıkları yapanlar bilsinler ki artık 15 te Siyasi Gazete 1 TL AKP nin Güvenlik Paketi halk düşmanıdır Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar GÜVENLİK PAKETİ: Tayyipgillerin Paralel Yargısından Sonra Paralel Soruşturma Rejimi ve Faşist Polis Devletine Son Dönemeç aşlangıç olarak, Paralel kavramını düzelterek, gerçek anlamlandırmasını yapmak gerekir. Kavramı ortaya atan Tayyip Erdoğan, bunu yalnızca devlet içerisinde bir gücü (Cemaati) ifade etmek için kullanmıştı. Elbette, idareyi, yargıyı ve devlet aygıtının diğer uzamlarını bir başka derin örgütlenmenin yönetmesi hukuk devleti varsayımı içinde kabul edilemez. Ancak mevcut egemen devlet yapılanmalarının tümünün, zaten bir sınıf ya da zümrenin paralel i olduğu gerçeğini yok sayamayız. Sınıflardan bağımsız ne bir devlet, ne bir hukuk, ne de devlet örgütlenmesi mevcut değildir. Bu bilimsel gerçekliği tespit ettikten sonra, bizzat burjuva sınıfının devrimleri sürecinde, tüm kuvvetlerin tek bir hegemonyaya (Feodal sınıflara -kilise ya da derebeyi-) bağlanmasına karşıt bir ılımlandırıcı olarak kuvvetler ayrılığı prensibinin tasavvur edildiği, bu tasavvurun günümüzün tüm burjuva devletlerince kâğıt üzerinde kabul edildiğini ifade etmek gerekir. Böylece, gerçekte aynı sınıfa bağlı iktidar paradigmalarının (yasama-yürütme-yargı), görünürde bir illüzyon yaratılarak ayrıldığını, devletin kuvvetler ayrılığına uyma taahhüdü altına girdiğini görmekteyiz. Reel durum değilse de, ideal durum budur. Türkiye nin siyasal/hukuksal düzeni ise, (Finans-Kapital ve Tefeci-Bezirgân ittifakı ve onların sermaye hukuku diyebiliriz) AKP iktidarıyla birlikte tümüyle bu taahhüdün inkârı üzerine kurulmakta. Siyasi iktidarın yürütme kanadı, Fetullah cemaati orijinli paralel yargıya karşı olma iddiasıyla, AKP orijinli bir paralel yargı yaratmış durumda. Bir paralele karşı, daha tehlikeli bir başka paralel Kuvvetler ayrılığı tasavvuruyla adlandırırsak: Yürütmeye Paralel Yargı inşa edilmekte ve bu inşa AKP nin polis devleti restorasyonuyla tamamlanmakta. Konu özeline gelince; yargının sacayağını oluşturan Savcılık kurumunun ve bu kurumun tekel yetkisi olan Soruşturma hukukunun da, bağımsız bir hukuksal reji- me tabi olması gereklidir. Öyle ki, Cumhuriyet Savcıları yürütmeden tümüyle bağımsız olmalı, kendi emirlerinde bağımsız bir soruşturmacı adli kolluk kurumu olmalı; soruşturma rejimi, hukuk gerektirdiğinde yürütme organına da karşı harekete geçebilsin diye, yürütmenin rejimi Elektrikte Vurgun (3) Çağdaş Galileo; Rennan Pekünlü Hoca Emperyalizm var olduğu sürece savaşlar kaçınılmazdır Tayyipgiller hangi Osmanlı yı düşlüyor? Şu Gökçek çok komik bir adem yahu... B 3 te 4 te 5 te 6 da 12 de 10 da Başyazı Onbeşler mücadelemizde yaşıyor 40 yılın Amerikan ajanı, vatan, millet ve halk düşmanı Nazlı Ilıcak tan bile daha onursuz çıkan Sorosçu-TESEV ci Kemal den ve Avanesinden hesap soracak bir tek yürekli, namuslu CHP li de kalmadı mı gayrı? Syriza nın seçim zaferi Yunan Halkının kurtuluşu mu? Mustafa Suphi ve Yoldaşları, Marks ın Paris komünarları için dediği gibi göklere sıçrayan kahramanlık timsalidirler. Yunanistan da sosyal devrim olmuş gibi yaygara koparmanın alemi yoktur. Fakat halkın eşitlik, adalet, iş ve ekmek isteği önünde durulamaz bir taleptir. Yunan Halkı bu taleplerini dile getirmiş ve hem yerli, hem yabancı Finans-Kapitalistlerden ödünler koparmıştır. Bunlar halkın kazanımlarıdır. Bir dizi reform getirmesi kaçınılmazdır. Onbeşler, bir dalga, bir hücum kıtası, akıncı bir deli seldiler. 9 da Öyleyse yazık. Adam gericileşmekte, Amerikancılaşmakta, laiklik, bağımsızlık ve Mustafa Kemal düşmanlığı yapmakta ve de utanıp arlanmamakta sınır mınır bırakmadı artık. İlkin, TR-705, Muhammet Çakmak, Mahmut Tanal, Engin Altay, Faruk Loğoğlu, Murat Özçelik, Mehmet Bekaroğlu, Şafak Pavey, Erdoğan Toprak ve benzerleri gibi Amerikancı, Fethullahçı kişileri parti yönetimine getirmekle yetinmiyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde o güne dek CHP ye tek oy vermemiş, Mutafa Kemal ve laiklik karşıtı Ortaçağcı Ekmeleddin İhsanoğlu nu aday gösteriyor, Kontrgerilla nın özel partisi MHP nin lideri Devlet Bahçeli yle birlikte. Çünkü kendisi de aynı yolun yolcusu. Yok onlardan bir farkı. Bakın namuslu araştırmacı-yazar Yılmaz Dikbaş nasıl anlatıyor bunları: YENİ CHP NİN YÖNETİCİLERİ CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kurultay da aldığı yetkiyle, partinin 80 kişilik Parti Meclisini (PM) ve 20 üyeli Merkez Yürütme Kurulunu (MYK) kendi isteği ve kendi tercihleri doğrultusunda oluşturdu. Günümüz CHP sinin PM, MYK ve milletvekillerine baktığımızda karşılaştığımız manzara şudur: CHP de çok farklı odakların ve kesimlerin temsilcileri bulunmaktadır. Sıralayalım. Fethullah Gülen Yanlıları-Laiklik Karşıtları PM üyesi Dr. Muhammet Çakmak konuşuyor: Fethullah Gülen bilgedir, 8 de

2 2 HKP, hırsızların ve ortaklarının peşini bırakmıyor Halkın Kurtuluş Partisi, TBMM Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu nun AKP li üyeleri hakkında görevi kötüye kullanma, suçluyu kayırma, suç delillerini yok etme gerekçesiyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına Suç Duyurusunda Bulunan: Halkın urtuluş Partisi Genel Başkanlığı Karanfil Sokak No:24/15 Kızılay/ NKARA Vekilleri: Av. Orhan ÖZER, Av. Metin AYYAR, Av. Ayhan ERKAN, Av. Ali Serdar ÇINGI, Av. Tacettin OLAK, Av. Sait KIRAN, Av. Ayça LPEL, Av. Halil AĞIRGÖL, Av. Pınar KBİNA, Av. Doğan ERKAN Ortak adres: Sezenler cad. 4/15 ıhhiye/ankara Şüpheliler: TBMM Yolsuzlukları oruşturma Komisyonu nun AKP li üyeeri: 1- Hakkı Köylü 2- Mustafa Akış 3- Yusuf Başer 4- Mustafa Kemal Şerbetçioğlu 5- Bilal Uçar 6- İlknur İnceöz 7- Ayşe Türkmenoğlu 8- İsmet Su 9- Yılmaz Tunç MASAK Bilirkişi Raporu na yaptıkları son dakika itirazları nedeniyle Yüce Divan oylaması yapamamıştı. Alınan bilgilere göre, toplantıda Komisyon Başkanı Köylü den önemli bir itiraf geldi. CHP li üye Erdal Aksünger in son dakikada yapılan itirazlara ve komisyonun yeterli oranda çalışmamasına tepki gösterip, Çok detaylı bir araştırma yapamadığımızı siz de biliyorsunuz, herkes biliyor yani. Ben, bunun çok ahlaki olmadığını düşünüyorum. sözlerine Komisyon Başkanı Köylü, İşte, iki sebebimiz var; birisi o, birisi de arkadaşlarımız hafta sonları kongreye gidiyoruz diye bu dosyaları inceleyemedik diyorlar. Yani bütün sıkıntımızın önemli bir kısmı da bu. şeklinde karşılık verdi. AKP Lİ ÜYELER: BAŞKA kayırma, delil yok etme eylemleri var demektir. Şüpheli bakanların Yüce Divan a sevk edilip edilmeyeceklerine genel kurul karar verecektir. Şüphelilerin eylemi bu nedenle, genel kurul iradesini de sakatlamaya dönük bir yetki gaspı ve anılan suçların sübutu anlamındadır. Şüphelilerin Yüce Divanda yargılanmaları sonucunda, ve burada beraat etmeleri durumunda, ANCAK YARGILAMA MAKAMI olan Anayasa mahkemesi delilleri imha kararı verebilecektir. Dolayısıyla bu suçun şüphelileri, kendilerini yargılama makamı yerine koyarak, FONKSİYON GASPI yaparak, görevi kötüye kullanmışlar ve diğer suçları işlemişlerdir. Bu andan sonra, haklarında soruşturma komisyonu kurulan bakanlar hakkında Genel Kurul, Yüce Divan a sevk kararı vermese ya da Yüce Divan da yapılacak yargılama sonucu beraat etseler bile bu imha işlemine karar verenler için TCK 281.madde deki Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçu varlığını koruyacaktır. Hatta, bu aşamanın akabinde bir kısım delillerin sahteliği iddia edildiğinden, bu sahtelik incelemesi yapılana kadar anılan deliller yine imha edilemez. Böyle bir araş- Halk Kurtuluşçu Liseliler in Herkes İçin Eşit Parasız Eğitim Mücadelesi Sürüyor Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi nin, 2015 yılının başında Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) başvuruları için ödenecek paralara zam yapıldığını açıklamasının ardından İzmir de Halk Kurtuluşçu Liseliler Sınav Bahanesiyle Toplanan Paralara Hayır! Herkese Eşit-Parasız Eğitim! sloganıyla bir eylem gerçekleştirdi. 17 Ocak Cumartesi günü saat da Karşıyaka İzban önünde toplanarak Çarşı boyunca Herkese Eşit Parasız Eğitim, Emek Hırsızı ÖSYM, Demokratik, Laik, Parasız Eğitim sloganlarıyla yürüyüş yapan Halk Kurtuluşçu Liseliler Çarşı girişinde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, yani asgari ücretle çalışan bir vatandaşın devlet eliyle aç bırakıldığı ülkemizde yıllardır ÖSYM, YÖK, MEB gibi eğitimden sorumlu kurumların el birliğiyle parası olmayan okumasın mantığıyla hareket ettiğine dikkat çekilerek herkesin yeteneklerine göre değerlendirileceği, eşit-parasız-demokratik-laik bir eğitim sistemi için mücadele edileceği vurgulandı. İzmir Halkı tarafından olumlu tepkilerle karşılanan eylem Eşit, Parasız, Bilimsel Eğitim, Yaşasın Gençliğin Devrimci Mücadelesi sloganlarıyla sonlandırıldı. Halk Kurtuluşçu Liseliler parasız eğitim mücadelesini daha da yükseltti, Ocak ayının son haftasında İzmir Karşıyaka da stant açıldı. Herkes için eşit-parasız eğitim sloganıyla, sınav başvuru ücretlerinin kaldırılması için imza toplamaya başlandı. Stant başta öğrenciler, veliler ve öğretmenler olmak üzere halktan olumlu tepkiler aldı. Standa gelen, imza veren vatandaşlar geçim sıkıntılarından yakınarak eğitimin gibi temel bir hakkın para karşılığı satılmasına tepkilerini dile getirdiler. Toplanan imzaların sayısı da eğitimin paralı olması sorununun halkımız için nasıl ya- zam yapıldığını açıkladı yılında 40 TL olan YGS Yükseköğretime Geçiş Sınavı ücreti 2015 yılında 50 TL oldu. Her oturum için ayrı ayrı alınan, 2014 yılında 25 TL olan LYS Lisans Yerleştirme Sınavı ücreti 2015 yılında 30 TL oldu yılında 10 TL olan Sınavsız Geçiş Başvuru Ücreti 2015 yılında 15 TL olarak %50 zamlanmış oldu. Bunlar da yetmiyormuş gibi ÖSYM, adaylar başvuru merkezi veya sınav koordinatörlükleri aracılığıyla başvuru yapacak olursa 3 TL ve şifre almak için 5 TL ödeyecek. Geçmiş yıllarda üniversite sınavlarına giren ve sistemde kaydı bulunan üniversite adaylarının da fotoğraf güncellemek için 10 TL ödemesi gerekiyor. Yani, YGS ve LYS nin tüm oturumlarına katılacak olan bir öğrenci 200 TL ödemek zorunda. Bunun haricinde şifre almak, başvuru yapmak, fotoğraf güncellemek için de 18 TL ödemek zorunda bırakılıyor. Sınava girmeyecek olanlar bile para ödemek zorunda. Asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, yani asgari ücretle çalışan bir vatandaşın devlet eliyle aç bırakıldığı ülkemizde yıllardır gerek ÖSYM, gerek YÖK gerek de MEB parası olmayanın okuyamayacağı bir eğitim sistemi için el ele vermiş çalışıyorlar. 12 yıllık eğitim hayatını birkaç saatlik sınavlarla ölçmek zorunda bırakılan, sınava hazırlanmak için birer yarış atına çevrilerek hayattan soyutlanmaya zorlanan, dershaneler aracılığıyla soyulup soğana çevrilen öğrenciler 2015 yılı itibariyle yine parası kadar okumaya teşvik ediliyor. Ortaçağcı düşüncelerle kafası bulandırılmış müritler yetiştirmek için günden güne gericileştirilen, laik bilimsel olmaktan uzaklaştırılan eğitim sistemi böylelikle Tayyipgillerin ve yandaşlarının küplerini dolduracakları bir fırsat oluyor aynı zamanda. ÖSYM nin bu piyasacı, soyguncu tavrına Suç: 1- Görevi Kötüye Kullanma (TCK 57/1) 2- Suçluyu Kayırma (TCK 283) 3- Suç Delillerini Yok Etme (TCK 281) Beyanlarımız: 1- TBMM de, AKP li eski baanlar Zafer Çağlayan, Muammer üler, Egemen Bağış ve Erdoğan ayraktar hakkındaki Aralık operasonlarını soruşturmak amacıyla bir komison kuruldu bilindiği gibi. Yolsuzluk suçlarının şüphelilerinden iri olan Tayyip Erdoğan a ulaşamadan askı-tehdit-sürgünle hasıraltı edilen ve ukuka aykırı biçimde kovuşturmaya yer lmadığı kararlarıyla sonuçlanan Savcılık oruşturmalarında, anılan takipsizlik kaarlarına müvekkil Halkın Kurtuluş Partisi dına itiraz edimiş ve reddedilen itirazlarıız sebebiyle konu tarafımızdan Anayasa ahkemesi ne taşınmıştı. 2- Bu kere, TBMM komisyonunda oğunluk olan AKP lilerin oybirliğiyle (9 yla), DOSYAYI ÇALIŞMADAN DAHİ arar vermeleriyle, suçlular kayrılmıştır. Eski bakanlarla ilgili yolsuzluk e rüşvet iddialarını inceleyen TBMM oruşturma Komisyonu ndaki AKP li yelerin, dosyaları incelemediği ortaya ıktı. AKP li üyeler bu gerçeği bizzat itiaf etti. Gerekçeleri ise parti kongreleri lması ve Genel Merkez in verdiği başa görevlerinin bulunması. Muhalefet partili üyelerin, AKP li azı üyeler soruşturma komisyonuna elen dosyaların kapağını bile açmaı. iddiası son toplantıda teyit edildi. omisyonun AK Partili üyelerinden Kongreler nedeniyle dosyaları inceleyeedik. itirafı geldi. Soruşturma Komisyonu, geçen hafa yaptığı toplantıda eski bakanların İŞLERİMİZ VARDI Toplantıda söz alan AK Partili üyeler, Komisyon Başkanı Köylü nün iktidar partisi mensubu üyelerin dosyaları yeterince incelemediğine yönelik sözlerini teyit etti. AK Partili Mustafa Akış, Ben 10 gündür İçişleri Komisyonu nda iç güvenlik paketi gibi kritik bir yasanın çalışması üzerine sabahtan akşama kadar orada görev yapıyorum. Onun dışında hiçbir şeye bakma imkanım olmadı. derken, İlknur Önceöz, Soruşturma Komisyonu çalışmalarımızı çok yoğun çalışmalar içerisinde, partimizin kongre süreci başladı. Hem illerimizin kongreleri hem de bizim Genel Merkez tarafından verilen görevlerimiz nedeniyle ciddi anlamda aslında çok da fazlasıyla mesai veremedik işin doğrusu. ifadelerini kullandı. (Basından) İşte böylesine görevi savsaklama hali içinde verilen bu karar, çok açık maddi kanıtları, banka hesapları, telefon görüşmeleri, aile üyelerinin ekonomik durumlarındaki hayatın olağan akışına aykırı limitsiz artış araştırılmadan, suçu örtme, TCK 283 bağlamında suçluyu kayırma niteliğinde bir görevi kötüye kullanma eylemidir. 3- Meclis soruşturma komisyonu, yine şüphelilerin görevi kötüye kullanmalarıyla, bir de suç delillerini imha etmeye karar vermiştir. Üstelik Türk Ceza Kanunu ndaki Tanıklara ilişkin düzenlemeyi kullanarak. Oysa; Dört bakan da isnat edilen suçun şüphelisidirler. Tanıklığa ve tanık konuşmalarına ilişkin hüküm kendilerine uygulanıyorsa, açıkça görevi kötüye kullanma, suçluyu tırma yaptırmış mıdır şüpheli komisyon üyeleri? Elbette Hayır! 4- CMK Madde 160/1 uyarınca Cumhuriyet savcısı, kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen İŞİN GERÇEĞİNİ araştırmaya başlar. Ceza Muhakemesi Kanunu nun 161/1 fıkrası uyarınca Cumhuriyet Savcısı her türlü araştırmayı yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir. Yine aynı kanunu 161/4 emredici hükmü çerçevesinde Diğer kamu görevlileri de, yürütülmekte olan soruşturma kapsamında ihtiyaç duyulan bilgi ve belgeleri, talep eden Cumhuriyet savcısına vakit geçirmeksizin temin etmekle yükümlüdür. Bu nedenlerle, CMK nın emredici hükümleri karşısında Cumhuriyet Savcılığının olayı soruşturma yükümlülüğü bulunmaktadır. Cumhuriyet Savcılığınız, dokunulmazlık hükümleri gerekçesiyle soruşturma yürütmekten imtina etmek yerine, meclise fezleke olsun gönderilmelidir. Sonuç ve İstem: Şüpheliler hakkında atılı suçlardan soruşturma yürütülerek ve gerekli usul işlemleri yapılarak cezalandırılmalarının sağlanmasını bilvekale arz ve talep ederiz. Saygılarımızla. SUÇ DUYURUSUNDA BULUNAN HALKIN KURTULUŞ PARTİSİ VEKİLLERİ Av. Metin BAYYAR Av. Sait KIRAN Av. Doğan ERKAN kıcı bir boyutta olduğunu gösteriyor. İmza kampanyası için stant çalışmaları önümüzdeki günlerde devam edecek. Açıklamanın tam metni aşağıdadır: Sınav Bahanesiyle Toplanan Paralara Hayır! Herkes İçin Eşit, Parasız Eğitim! Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, 2015 yılının başında Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) başvuruları için ödenecek paralara karşı bizler; temel insan haklarından biri olan eğitimin herkes için eşit ve parasız olması gerektiğini savunuyoruz. Sınav başvuruları için yapılan zamların geri alınmasını istiyoruz! Parası olsun olmasın herkesin yeteneklerine göre değerlendirilip yönlendirildiği bir sınav ve eğitim sistemi istiyoruz! Yaşasın Eşit-Parasız-Bilimsel-Laik Eğitim Mücadelemiz! Halk Kurtuluşçu Liseliler Selam olsun bizden önce geçene!.. Selam olsun savaşırken düşene!.. Orhan Alpay ( ) Sahibi ve Yazıişleri Müdürü: Değer Yıldız ISSN Yayın Türü: Yaygın Süreli Yönetim Yeri: İnebey Mah. İnkılap Cad. Otohan No: Basıldığı Yer: Gün Matbaacılık/Telsizler Mevkii Beşyol Mah. 43/514 Fatih-İSTANBUL Telefaks: (0212) Akasya Sok. No: 23/A K. Çekmece/ İstanbul. Tel: (0212) internet: e-posta: kurtulusyolu@kurtulusyolu.org facebook: twitter:

3 3 Elektrikte vurgun (III) Önce üretimin özelleştirmesiyle başladı. Dağıtım aşamasının tamamı özelleştirildi. Ve ardından perakende satış denerek, satışın da tamamının özelleştirilmesi süreci devam ediyor. Planlandığı gibi giderse önümüzdeki yıl bu alan da tamamen serbest olacak. Limitler sıfırlanacak ve herkes serbest tüketici konumuna, statüsüne geçecek. Yani böylece elektrik enerjisi sektörü atomlarına kadar parçalanmış olacak. Geçen iki sayımızda elektrik üretim ve dağıtımının özelleştirilmesinin ve yerli Parababalarına peşkeş çekilmesinin üzüntü verici hikâyesini anlatacağız demiş ve bu konuyu işlemiştik. Ayrıca da EPDK eski başkanı Yusuf Günay ın halk düşmanı yüzünü göstermiştik. Bu sayımızda da geçen yılki haberlerde, Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi ne göre bütün elektrik kullanıcıları için önce 2013 te sonra 2015 te başlayacağı söylenen perakende satış konusunu inceleyeceğiz. Daha doğrusu özelleştirmenin ardından gelen perakende satışla nasıl yeni vurgun alanları yaratılacağını, yerli-yabancı Parababalarına nasıl yeni kârlar aktarılacağını göreceğiz. Elektrikte Perakende Satış dönemi ve yeni vurgun alanı 4628 sayılı Elektrik Piyasası kanununda yapılan bir değişiklikle, 1 Ocak 2013 itibariyle elektrik dağıtım şirketlerine dağıtım ve perakende satış faaliyetlerini ayrıştırma zorunluluğu getirildi. Bu da kısa süre içinde yalnızca elektrik perakende satışı yapan 170 e yakın şirketin kurulmasına yol açtı. Aydınlanmak, ısınmak, yemek pişirmek, üretimde bulunmak vb. için enerji kullanıyoruz. Kullanılan enerji; elektrik, doğalgaz, petrol ya da LPG olabiliyor. Konumuz elektrik enerjisi. Evlerde, işyerlerinde, fabrikalarda, tarlalarda kısacası gerekli olduğu her yerde elektrik enerjisini kullananlar yani tüketiciler değişik kategorilerde olabiliyorlar. Şimdi kısaca bu kategorilere bir göz atalım: Tanımlar Tüketici: Elektriği kendi ihtiyacı için alan, serbest ve serbest olmayan tüketicileri ifade eder. Serbest olan ya da olmayan tüketici kimdir? 1- Serbest olmayan tüketici: Elektrik enerjisi ve/veya kapasite alımlarını sadece, bölgesinde bulunduğu görevli perakende satış şirketinden yapabilen gerçek veya tüzel kişi, 2- Serbest tüketici: Kurul tarafından belirlenen elektrik enerjisi miktarından daha fazla tüketimde bulunması veya iletim sistemine doğrudan bağlı olması nedeniyle tedarikçisini seçme serbestisine sahip gerçek veya tüzel kişidir. Serbest Tüketici limitini (elektrik enerjisi miktarını) kim belirliyor? Enerji Piyasasını Düzenleme Kurulu (EPDK). EPDK, her yılın 31 Ocak tarihine kadar belirliyor ve yayımlıyor limiti. Tüketicilere elektriği kimler satıyor? Tedarikçi diye adlandırılan elektrik enerjisi ve/veya kapasite sağlayan üretim şirketleri, otoprodüktörler, otoprodüktör grupları, toptan satış şirketleri ve perakende satış lisansına sahip şirketler. Bizim özel konumuz: Perakende Satış Şirketleri ve onlara yaptırılacak vurgunlar. Yukarıda da söylediğimiz gibi, her yılın tüketici limitini belirleyen EPDK bunu yayımlıyor ve tedarikçiler ona göre işlem yapıyorlar. EPDK tarafından 15 Ocak tarihinde duyurulan kararla, 2015 yılı için Serbest Tüketici limiti kwh olarak belirlenmiş. Yani, bir yıl içinde (örneğin 2015) toplam kwh (aylık kwh) nin üzerinde elektrik kullananlar, kullanacağını beyan edenler Serbest Tüketici oluyor. Bunun altında olanlar ise Serbest Olmayan Tüketici oluyor. Yukarıdaki tanımlarda yazdığımız gibi, Serbest Olmayan Tüketiciler elektrik enerjilerini, sadece bölgesinde bulunan perakende satış şirketlerinden alabilirler. Başka bir şirketten alamazlar. Bu rakamları aşanlar ya da aşacağını taahhüt edenler ise elektrik enerjilerini kendi istedikleri perakende satış şirketinden alabilirler. Yani bir bakıma özgür dürler. İstedikleri perakende satış şirketini seçebilirler. Zaten EP- DK ye özelleştirmeyle verilen görevlerden birisi de bu; tüketici limitini sıfırlayarak her kişi ya da kurumun Serbest Tüketici haline getirilmesi. Yani en küçük tüketicinin (konutun) da serbest tüketici haline getirilmesi amaçlanıyor. Bu Pazar büyük pazar Ve bu durum yerli-yabancı bütün şirketlerin iştahını kabartıyor. Perakende Satış işlemi yapmak üzere her gün neredeyse yeni bir şirket kuruluyor. Parababaları pastadan en büyük payı kapmak için ellerini ovuşturuyorlar, ona uygun düzenlemeler, örgütlenmeler yapıyorlar. Kısacası Allah Allah çekiyorlar... Ülkemizde şu anda Serbest Tüketici olarak 2,5 milyon dolayında kişi ya da tüzel kişi var. Ve 2014 yılı Ağustos ayı itibariyle bu pazarda oyuncu olarak 170 perakende satış yapmaya yetkili tedarikçi şirket var. Bu 2,5 milyonluk rakam yaklaşık 5 milyar TL lik bir pazara tekabül ediyor. Ortak Sayaç kullanan kimi meskenler, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ ler) ve tabiî büyük sanayi kuruluşları bu kapsama giriyor. Bu toplam içinde de sayıca en büyük yüzdeyi KOBİ ler alıyor. Ve perakende satış şirketleri başta KO- Bİ ler olmak üzere bu müşterileri kendilerine bağlamak için yoğun çaba harcıyorlar. Ağustos 2014 itibariyle de 2,5 milyon abonenin yine yaklaşık 1 milyona yakını elektriğini perakende satış şirketlerinden alıyor. Yani şu anda bile pazarda, elde edilmesi, kafeslenmesi gereken 1,5 milyonluk bir serbest tüketici var. Dolayısıyla bu 170 şirket arasında pazardan pay kapma yarışı var. Peki tüm Türkiye de tüketici limiti sıfırlandığındaki pazar ne olacak? Yaklaşık 35 milyon abone ve yaklaşık 60 milyar liralık bir rakam! Hangi Parababası Allah Allah çekmez bu rakamlar için... Hepsi çeker ve çekiyorlar da: BİNLERCE ACENTE ARANIYOR İşte bu nedenle şirketler ülke genelinde abone sayılarını arttırmak için acente ve bayilik ağını arttırma yoluna gidiyor. Bu firmalardan biri de Bisen Elektrik. Son iki yılda 41 şehirde 274 acente kuran şirket, 2015 e kadar bu sayıyı bine çıkarmayı hedefliyor. Bisen Elektrik CEO su Mesut Alparslan, 33 milyon sayacın 60 milyar TL lik bir pazarı olduğunu ifade ederek, çok hızlı bir gelişim var. Son 15 yılda 1,2 milyon abone ihtiyacını özel sektörden karşılamaya başlarken, bunun 500 bini son altı ayda abone oldu. Bu sayıyı hızla artırmak için müşterinin ayağına gidiyoruz diyor. Alparslan, yalnızca acente kanalı ile yetinmediklerini de belirterek, Metro marketleri ile yaptığımız anlaşmayla, ülke genelindeki mağazalarda KOBİ lerimiz raftan elektrik alabilecek. Kurduğumuz stantlarda onlara avantajlarımızı anlatacağız diye konuşuyor. (...) Sektörün önemli oyuncularından Cerean Genel Müdürü Onur Yazgan da şu anda 10 bin olan abone sayılarını gelecek yıl 100 bine çıkarmayı hedeflediklerini belirterek, 50 ye yakın bayimiz var. Gün geçtikçe bu sayı artıyor. Bayilik için çok başvuru alıyoruz. IC Enerji Grubu bünyesinde faaliyet gösteren Trakya Elektrik Dağıtım AŞ (TREDAŞ) Genel Müdürü Hikmet Sezer de ülke genelinde 33 kentte büyük sanayi, ticarethane ve kamu kuruluşlarına elektrik tedariki sağladıklarını belirterek, Şu an yaklaşık 1,5 milyon kişiye elektrik hizmeti veriyoruz. Önümüzdeki yıl 30 bin yeni abone kazanmayı hedefliyoruz diye konuşuyor. Merkezleri olan Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli de 26 hizmet noktaları bulunduğunu anlatan Sezer, şirketimiz Mayıs ayı itibariyle acente yapısını hayata geçirdi. İki aylık süreçte yedi adet acenteyi bünyemize kattık. Kısa vadede başta tüm büyük şehirler olmak üzere hedefimiz 25 adet acenteye ulaşmak diyor. KOBİ lere ulaşmak için piyasadaki her şirket acente ve bayi ağı kurmayı tercih etmiyor. Bazıları direkt iletişimi tercih ediyor. Bunlardan biri de Akenerji. Bugün itibariyle perakende elektrik satışı yaptıkları yaklaşık 400 müşterileri bulunduğunu ifade eden Akenerji Genel Müdürü Ahmet Ümit Danışman, Perakende elektrik satışı yaptığımız müşterilerimiz yanı sıra toptan elektrik ticareti gerçekleştirdiğimiz yaklaşık 50 müşterimiz de var. Bu müşterilerin bazıları merkez ofis üzerinden yönetilmekle birlikte, büyük bir kısmı bölge müdürlüklerimiz tarafından idare ediliyor. Sıfır hata paylı operasyon hedefimizin bir parçası olarak oluşan bu sistem, müşteri memnuniyetini en üst düzeye çekmeyi hedefliyor diyor. Hedef kitleleri olan büyük ve orta ölçekli firmalara acente ve bayiler aracılığı ile değil kendi bünyelerindeki uzman kadrolarla ulaşmayı tercih ettiklerini belirten Danışman, kendileri ile direkt iletişime geçerek işlerini, çalıştıkları sektörler ve önceliklerini yakından takip etmeye çalışıyoruz. Onların elektrik ihtiyacına göre, talep edilen süre ve kapasite temeline dayanarak, sayaç ve müşteri bazında analizler yapıyoruz diye konuşuyor. Danışman, KOBİ ler için de tüketim miktarlarını ve profillerini dikkate alarak müşteri bazlı özel optimum fiyat sunduklarının altını çiziyor. Zorlu Enerji Genel Müdürü Çözüm ortaklarımızın sayısı artacak Portföyümüzde yer alan büyük kurumsal müşteriler ve sanayi müşterilerine ek olarak, serbest tüketici limitleri düştükçe KOBİ ve mesken tarafında daha fazla kişiye ulaşmayı hedefliyoruz. Hedeflerimizi serbest tüketici limitlerinde yapılan yasal düzenlemelere göre sürekli güncelliyoruz. Müşterilerinin isteklerine doğru yanıt verebilen ve uygun fiyat avantajları sunan kurumlar kazançlı çıkacak. ( ) Müşteri odaklı bir satış stratejisi izliyoruz. Şu an farklı bölgelerde faaliyet gösteren 11 çözüm ortağımız var. Çözüm ortaklarımız bizim satış ekibimizin doğrudan ulaşamadığı noktalara ulaşarak bizim için elektrik satışı gerçekleştiriyor. İlerleyen dönemlerde çözüm ortağı sayısını artırmak istiyoruz. (Ekonomist, 3-9 Ağustos 2014 Sayı: 2014/31) Gördüğümüz gibi özelleştirmelerden de en büyük payı alan Finans-Kapital şirketleri olan Akenerji, Zorlu, IC Enerji vb.leri bu pazara da el atmış durumdalar. Bir yandan üretim ve dağıtım yapıyorlar diğer yandan da yasa gereği ayrıştırılan dağıtım işinin perakende bölümü için de yavru şirketler kurarak pazarın her alanını, tamamını ele geçirmek için piyasaya giriyorlar. Şu anda bir rekabet var gibi görünüyor. Ama bu sadece işin görünüşü. Özelleştirmelerden en büyük payı kapan 5-6 şirket, perakende satış işinde de en büyük payı kapacaktır. Çünkü en örgütlü olanlar onlar. Teknolojiye, elemana, bilgiye sahip olanlar onlar. Ve şimdi düşünün ki, hangi Finans-Kapital şirketi kaçak Saray a kaçak elektrik satmak için neler yapmaz, hangi komisyonları veremez... Perakende satış rekabet mi getirir tekelcilik mi? Bu ne anlama geliyor? Herhangi bir limit ya da rakam belirlenmeden herkesin istediği perakende satış şirketini seçebilmesini ifade ediyor. İyi denecek, ne güzel, böylece perakende satış şirketleri arasında rekabet olur, fiyatlar iner ve biz de elektrik giderlerimizi azaltırız. Ah, keşke böyle olsa... Ama asla olmaz! Fiyatlar asla düşmez! Niye mi? Çünkü kapitalizmin doğasına, işleyişine aykırıdır da ondan. Bildiğimiz gibi ekonomi bilimine göre bir üretim dalında, biriminde 20 ya da daha az şirket varsa o üretim dalında Tekel var demektir. Tekel ise bildiğimiz gibi, rekabetin tam tersidir. Yani orada rekabet ortadan kalkar, fiyatları var olan tekeller belirler. Bu evrensel bir kuraldır. Bunu Türkiye örneğinde de görüyoruz. Somut bir örnek olarak iletişim alanını gösterebiliriz. Bildiğimiz gibi iletişimde devlet tekeli vardı. Sonrasında devlet tekeli ortadan kalktı. Ve özel sektör şirketleri devreye girdi. Şu anda iletişim sektöründe kaç şirket var? Toplam dört şirket: Türk Telekom, Vodafone, Turkcell ve Avea. Yani sadece dört şirket bütün iletişimi kontrol ediyor. Neresinde var bunun rekabet? Hiçbir yerinde. Nihayetinde de biz bunu faturalarımıza yansıyan rakamlardan somutça biliyoruz. Ki bu şirketlerin de (tamamıyla ele geçirilemeyen Turkcell i bir kenara bırakırsak) hiçbirisi Türk değil yani yerli şirket değil. Tamamı yabancı Parababası şirketleri. Bu somut gerçeklik elektrik özelleştirmelerinde de kendini göstermiştir bildiğimiz gibi. Geçen sayılarımızda da yazdığımız gibi, elektrik dağıtımının özelleştirilmesi sonucu rekabet doğmadı aksine tekelcilik doğdu elektrik dağıtım alanında. Toplamda 6 şirket Türkiye pazarının çok büyük bir bölümünü ele geçirdi. Perakende satış alanında da ele geçirecektir kaçınılmazca. İşte somut bir örnek: Zorlu Enerji, Osmangazi Elektrik Dağıtım A. Ş. ve Osmangazi Elektrik Perakende Satış A. Ş. şirketlerinin yüzde 100 üne sahip olmak için teklifte bulundu. Zorlu Enerji, EPDK nın Ağustos ayı içerisinde TETAŞ a toplam 145 milyon liralık borcu ve yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle, yönetim kurulu başkan ve üyelerine görevden el çektirerek ve yerlerine yeni atamalar yaptığı Osmangazi Elektrik Dağıtım A.Ş. ve Osmangazi Elektrik Perakende Satış A.Ş. şirketlerinin yüzde 100 üne sahip olmak için teklifte bulundu. ( EPDK, tüketici limitini sıfırlamak istiyor demiştik yılında bu uygulamanın başlaması hedefleniyordu. Ancak bu yıl da başlatamadılar. Ama yıllardır, biz serbest olmayan tüketiciler ya da elektriği sadece meskenlerde kullananlar olarak bu uygulamayı bilmiyorduk. Ama zorunlu olarak, iletişim örneğinde olduğu gibi, öğreneceğiz ve o şirket senin, bu şirket benim diye en ucuz (!) elektriği almak için şirket peşinde, şirketlerin kampanyaları peşinde koşup duracağız. Perakende satış ve İngiltere de örneği Geçen sayımızda söz ettiğimiz ve TM- MOB nin düzenlediği panelde konuşan İngiliz Prof. Steve Thomas ın verdiği bilgilere göre, İngiltere de de süreç aynen bizim ülkemizde olduğu gibi işliyor. Amaçlar, hedefler ve sonuçlar aynen, neredeyse birebir tekrarlanıyor. Bu durumu, bu gerçekliği panele katılan Prof. Steve Thomas şöyle özetliyor: Perakende piyasaları pahalıdır ve küçük tüketiciler için avantajlı değildir. İngiltere de sistemini değiştiren tüketicilerin % 50 si daha kötü bir anlaşmayla karşı karşıya kalmıştır. İngiltere de elektrik fiyatları son 8 yıl içinde iki kattan fazla artmıştır. İngiltere de hanelerin yaklaşık % 25 i yakıt yoksulluğu çekmektedir, gelirin % 10 dan fazlası elektrik ve yakıta harcanıyor. (Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye, [Global Energy Policies and Turkey] 8. TMMOB Enerji Sempozyumu, İstanbul, Kültür Üniversitesi, Kasım 2011) İşte bir biliminsanının yaşadıkları sürecin sonuçlarını böyle aktarıyor. Yani bizim için de Perşembenin gelişi Çarşambadan belli. Farklı bir tabloyla karşılaşmamız mümkün değil. Çünkü aksi yani fiyatların ucuzlaması, kalitenin yükselmesi, işçilerin insanca yaşama şartlarına uygun ücret ve iş koşullarına kavuşması, aracılık yapacak şirketlerin, bayilerin, acentelerin ve oralarda çalışacak insanların hep bir arada kâr etmeleri mümkün değildir. Burada da vurgunu büyük Finans-Kapital Şirketleri ve onlara bağlı olanlar vuracaktır. Burada verilen rakamlar bizde çok daha korkunç olacaktır. Örneğin İngiltere ile Türkiye arasında gelir dağılımı açısından büyük farklar var. Oradaki Asgari ücretle bizim ülkemizdeki asgari ücret aynı değil. Orada daha fazla. Dolayısıyla bizim ülkemizde elektrik ve yakıta gelirin yüzde ından, kış aylarında yüzde 50 sinden aşağısı gitmiyor. Asgari ücret bildiğimiz gibi son zamla 949 TL ye çıktı. Oysa aylık elektrik faturamız en az TL geliyor. Yakıt olarak kullandığımız doğalgaz faturası ise kış aylarında , hatta TL yi buluyor. O durumda Asgari ücretin yarısı elektrik ve yakıt için harcanmış oluyor. Daha fazla karşılaştırma yapmayalım. Çünkü gereksiz... Yerli-yabancı Parababaları ve Tayyipgiller ortaklığı Süreç, önce üretimin özelleştirmesiyle başladı. (Ancak henüz tamamlanmadı. Üretimin tamamı henüz özelleşmedi ama hızla tamamlanmaya doğru gidiliyor.) Dağıtım aşamasının tamamı özelleştirildi. Ve ardından perakende satış denerek, satışın da tamamının özelleştirilmesi süreci devam ediyor. Planlandığı gibi giderse önümüzdeki yıl bu alan da tamamen serbest olacak. Limitler sıfırlanacak ve herkes serbest tüketici konumuna, statüsüne geçecek. Yani böylece elektrik enerjisi sektörü atomlarına kadar parçalanmış olacak. (Mahalle aralarına kadar girecek bayiler, acenteler vb.leri.) Tayyipgiller bu alanda da gözü kapalı olarak ve Finans-Kapital şirketleri gibi Allah Alah çekerek gidiyorlar. Bunun iki nedeni var: 1- Emir büyük yerden, Uluslararası Parababaları örgütlerinden (IMF den, Dünya Bankası ndan) geliyor. Dolayısıyla deliğe süpürülmemek için yerine getirilmek zorunda, 2- Vurgundan biz de pay alacağız. Bir de oradan vuracağız diyerek bu işi gönüllüce yapıyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar boş. Özelleştirilen bütün Kamu Mallarını er geç kuracağımız Demokratik Halk İktidarında yeniden Kamulaştıracağız. Ve onların o güne kadar vurdukları vurgunların hesabını kuruşuna kadar soracağız ve tahsil edeceğiz onlardan. Yaptıkları yanlarına kâr kalmayacak. Toplum nezdinde düştükleri onursuzluk da bizim için yetip artacak. İnsanlar, onlara gördükleri yerde Hırsız var, Vurguncu var diye bağıracaklar. Ve tabiî onları koruyacak binlerce koruma ordusu olmayacak peşlerinde o zaman. Ve ayaklarını sürüyerek yürüyüp gidecekler başları önlerinde. Ne onursuz bir durum olacak onlar için ya da insan olan için... Bu, mutlaka olacak. Bugün değilse yarın, yarın değilse öbür gün. Ama mutlaka olacak. Unutmasınlar bunu, yazsınlar bir köşeye... Tabiî bileklerine geçecek çelik bileziği de unutmasınlar...

4 4 Çağdaş Galileo; Rennan Pekünlü Hoca Rennan Hoca da astronomi bilimi profesörü. Ege Üniversitesinde, siyasal İslam ın simgesi Türbana karşı çıktığı için günümüz Ortaçağcılarınca hapse atılarak susturulmaya çalışılıyor. Ancak ziyaretine gittiğimiz Foça Cezaevi ndeki duruşu ile Rennan Hoca nın susturulamadığını gördük. alileo Galilei 17 nci Yüzyılda teleskopik astronominin kurucularındandı. Dünya güneşin etrafında dönüyor dedi, Ortaçağ Kilisesinin tepkisini çekti. Engizisyon yargılamaları sonunda idama mahkûm edilerek susturuldu. Rennan Hoca da astronomi bilimi profesörü. Ege Üniversitesinde, siyasal İslam ın simgesi Türbana karşı çıktığı için günümüz Ortaçağcılarınca hapse atılarak susturulmaya çalışılıyor. Ancak ziyaretine gittiğimiz Foça Cezaevi ndeki duruşu ile Rennan Hoca nın susturulamadığını gördük. Neymiş Rennan Hoca nın suçu? Sözde türbanlı öğrencileri derse almamış ve eğitim-öğretim hakkı nı engellemiş. Oysa Hoca nın yaptığı; derslere türbanla giren öğrenciler hakkında Anayasa da yazılı Laiklik ilkesi, Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM kararları uyarınca tutanak tutup dekanlığa bildirmekti. Öyle ki; Eğitim hakkı engellendi denilen ve Ortaçağcılar tarafından yönlendirildikleri çok açık olan bu zavallı kızların hiçbirisinin devamsızlığı olmadığı gibi, derslerinde herhangi bir başarısızlıkları da bulunmamaktadır. Fakat Mazlum-Der ve Zaman Gazetesi nce yönlendirilen organize bir hareketle; kendilerinin derse alınmadıklarını iddia ederek Hoca yı şikâyet etmeleri sağlandı. Aynı organizasyonun bir ayağı olan mahkeme tarafından da kasıtlı bir şekilde yasal alt sınır aşılarak verilen cezayla Hoca nın hapse atılması sağlanmış oldu. Oysa bunların inandıklarını söyledikleri İslam dini, yalan söylemeyi günah saymaktadır. Bunlar gerçek İslam a değil de CIA, Pentagon İslamı na inandıklarından hasmını bertaraf etmek için her yolu mubah saymaktalar. Ergenekon sürecinde de aynı yalanlar, sahtecilikler ve düzenbazlıklarla yüzlerce insanı zindana tıkan-tıktıran da bunlar değil miydi? Suriye de, Irak ta şeriat devleti kuracağını söyleyen IŞİD ci ruh hastası yaratıklar da tekbir sesleriyle insan kafası kesmiyorlar mı? Bu canilerin, Allah ın verdiği canı Allah tan başka kimse alamaz diyen gerçek İslam la ne ilgisi olabilir? Ortaçağcı güçler; başta üniversiteler olmak üzere tüm okullara türbanın girmesini sağladılar. Artık İlk ve Ortaöğretimde de türban serbesttir. Oysa yürürlükteki Anayasal-Yasal düzenlemelere ve Anayasa Mahkemesi (AYM), Danıştay ve AİHM kararlarına göre okullarda türbanın hâlâ yasak olması gerekir. Zira Anayasa nın Laiklik İlkesi ile ilgili düzenlemeler içeren; Başlangıç Bölümü, Cumhuriyetin Nitelikleri ni düzenleyen 2. maddesi, Eğitim ve Öğretim Hakkı ve Ödevi ni düzenleyen 42. Maddesi ve Devrim Kanunlarının Korunması nı düzenleyen 174. maddesi halen yürürlüktedir. Evet, bu Anayasa 12 Eylül Faşizmi tarafından hazırlanmıştır. İçeriğinde birçok gerici, antidemokratik hüküm bulunmaktadır. Ancak kırıntı babından da olsa Laiklikle ilgili bu düzenlemelere sahip çıkmak bile bizlere kalmaktadır ne yazık ki... Esasen 12 Eylülcüler de Laiklikle ilgili bu düzenlemelerde samimi değillerdi. Bilindiği gibi, 82 Anayasası ile Üniversite öğrencilerini cendere altına almak için YÖK ü getirdiler. İşte bu YÖK tarafından 80 li yılların ilk yarısında türbanı yükseköğretim kurumlarında serbest bırakmak için bir yönetmelik değişikliği yaptılar. Ancak Danıştay, 1984 yılında verdiği bir kararla, yapılan değişikliği Anayasa nın laiklik ve eşitlik ilkeleri ile Devrim Yasaları nın korunması amacına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti. Ardından Özal iktidarı döneminde YÖK yasasına eklenen yeni bir madde ile; Dini inanç nedeniyle boyun ve saçların başörtüsü ya da türbanla örtülmesi serbesttir. düzenlemesi getirdiler. Bu da Panelimizi Ayşe Küçükosmanoğlu yönetti. Panelimizin yöneticisi Ayşe Küçükosmanoğlu, AB-D Emperyalistleri ve Ortadoğu da Kadın Olmak başlığı altında, Ortadoğulu bir kadının nasıl yaşamaya çalıştığını anlattı. Panelimizin diğer konuşmacısı Mersin Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Özler Çakır ise Eğitimde Ortaçağcı Savruluş başlığı altında eğitim sistemini değerlendirdi. Özler Çakır, eğitim sistemin gün geçtikçe daha da gerici bir hal aldığını söyledi. Tayyipgiller in eğitim sistemini bilimsellikten uzak bir hale getirdiğini ve laik eğitimi yok etmeye çalıştıklarını dile getirdi. Yeni getirdikleri sistemiyle Tayyipgiller in çocuk gelinler yetiştirmek istediklerini söyledi. En son Osmanlıca derslerini zorunlu hale getirmeye çalışmalarıyla eskiden beri içlerinde sakladıkları düşmanlığı ortaya çıkardıklarını ve Cumhuriyeti yıkmak için uğraştıklarını söyledi. Özler Çakır, Tayyipgiller in ne yaparlarsa yapsınlar laik eğitimi yok edemeyeceklerini söyledi. Gerçek devrimciler olduğu sürece, bu ülkede şeriatçı anlayış asla hâkim olamayacaktır. Nasıl Tayyipgiller in dedeleri Cumhuriyet karşısında yok olduysa, bunlarda yok olmaya mahkûmdurlar dedi. Çakır, bu ülkenin gençliğinin vatanı için canlarını verdiğinin altını çizdi. Bu mücadelenin yüz yıllardır sürdüğüne vurgu yapan Özler Çakır, Gezi de gençlerimiz bu gerici, asalak sınıfın politikalarına karşı çıkmıştır. Gericiliğe karşı durmuşlardır diye konuştu. Konuşmasının sonunda mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi bir kez daha Çukurova 8. Tüyap Kitap Fuarı nda halkımıza ulaştık Baştarafı sayfa 16 da dile getirdi. Daha sonra Ortadoğu da Kadın Olmak başlığı altında konuşma yapan Ayşe Küçükosmanoğlu, kadın olmanın dünyanın her yerinde zor olduğunu söyledi. Bunun nedenini ise kadının ikinci sınıf konumuna getirilmesinden kaynaklandığı anlattı. Konuşmasının devamında kadının hep bu durumda olmadığı söyleyen Küçükosmanoğlu, Kadın İlkel Komünal Toplumda ikinci sınıf durumunda değildi. O dönemde kadın ile erkeğin arasında her hangi bir ayrım yoktu. Ne zaman sınıflı topluma geçildi işte o zaman kadın ezilmeye, eve hapsedilmeye başlandı ve ikinci sınıf insan durumuna düştü, düşürüldü. Bütün hakları yok edildi. Anayasa nın laiklik, hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı bulunarak 1989 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Yine pes etmediler, 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası na ek 17. madde ekleyerek; Yasalara aykırı olmamak kaydıyla yükseköğretimde kılık kıyafet serbesttir şeklinde bir düzenleme daha yaptılar. Buna karşı 1991 yılında açılan davada, Anayasa Mahkemesince verilen kararla; Kanunlara aykırı olmama koşulundaki kanunlar sözcüğünün Anayasayı da kapsadığı, Anayasa Mahkemesi nin 1989 yılında verdiği kararında, yükseköğretimde türbanın Anayasaya aykırı olduğunun kabul edildiği, dolayısıyla yükseköğretimde türban yasağını sürdürdüğü gerekçesiyle bu düzenleme de iptal edildi. Bu karar aynı zamanda, yükseköğretim kurumlarında türbanı yasaklayan bir yasa kuralı yok iddiasında bulunan Ortaçağ özlemcisi gericilere ve bazı akılsız liberallere de çarpıcı bir yanıt oldu. Çünkü Anayasa Mahkemesine göre, türbanı Anayasa yasaklamaktadır. Daha sonra, (1996 yılında) Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu; önüne gelen bir dava nedeniyle türban konusundaki hukuksal durumu yorumlamış; Anayasa nın başlangıcı, 2, 42, 174. maddeleri ve Anayasa Mahkemesinin yukarıdaki kararlarına dayanarak, Anayasa ya aykırılığı saptanmış olan, boyun ve saçların başörtüsü ve türbanla kapatılmasının, kılık kıyafet serbestisi dışında olduğuna karar vermiştir. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önüne taşınmış ve bu mahkeme de farklı tarihlerde verdiği birden fazla kararında, laik üniversitede okumayı seçen öğrencinin konulan kılık kıyafet kurallarına da uymak zorunda olduğu, öğrencilerin dinsel inançlarını açığa vurma özgürlükleri ile dinsel simgelerin ve törelerin sergilenmesinin sınırlandırılabileceği gerekçeleriyle; türban yasağının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi nin din ve inanç özgürlüğü ile eğitim alma hakkına ilişkin düzenlemelerine aykırı olmadığına karar vermiştir. Derken 2002 yılında Ortaçağcı Tayyipgiller Hükümeti kuruldu ve iktidarlarının ilk gününden başlayarak Yükseköğretimde türbanı serbest bırakmak hiç akıllarından çıkmadı. Ellerindeki iktidar gücüyle ve MHP nin de desteğiyle 2008 yılında Anayasa nın 10. ve 42. maddelerini değiştirdiler. Özellikle 42. maddeye Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez kuralını getirdiler. Ancak bu kural da, aynı yıl içinde, Anayasa nın değiştirilemez laiklik ilkesini zedeleyici bulunarak Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Bunları niçin yazıyoruz? Görüldüğü gibi, 2010 yılına gelene kadar yargı daha AKP nin hukuk bürosuna dönüşmemişti. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi de Danıştay da yürürlükteki Anayasal kurallara uygun kararlar verebilmekteydi. Ortaçağcı güçlerin Laiklik ilkesinin etrafından dolanılması için gündeme getirdiği binbir türlü oyunu boşa çıkartıyordu. Böylece Ortaçağcı irticacıların türban malzemesini kullanmaları biraz zayıflamıştı. Fakat Sorosçu Kılıçdaroğlu, gerici seçmenin oyunu alma hevesiyle, 12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu konuşmalarında hiç gündemde yokken; türbanı biz çözeriz diye bir çıkış yapınca, Ortaçağcı güçler ayaklarına gelen bu nefis pası kaçırmadılar. Böylece türban bir anda gündemin en önemli maddesi haline geldi. Ortaçağcılara gün doğdu. Başta Tayyip olmak üzere tüm Ortaçağcılar sabah akşam türbanı serbest bırakmayı konuşmaya başladı. YÖK başkanı üniversitelere yazdığı yazı ile Türban yasağının uygulanmamasını istedi. YÖK Başkanı Ortaçağcının bu kanunsuz emrini üniversitelerde kayıtsız şartsız uygulayan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen kürsü ötülgenleri kadar, ülkemizin Yeni Sevr e götürülmesine karşı çıkan, Cumhuriyet in en önemli kazanımlarından olan Laikliğe sahip çıkan dürüst, namuslu, cesur Biliminsanları da vardı. İşte Rennan Pekünlü bu nitelikle bir Hoca dır. Hakkını yemeyelim, o zamanlar Amasya Üniversitesi Rektörü Zafer Eren de Ben 2547 sayılı yasaya göre görev yapan özerk bir kurumun başındayım. Bana hiçbir kanun üniversitede türbanı serbest bırakmam konusunda bir yetki vermemiştir. YÖK Başkanı na da vermemiştir. diyerek tepkisini göstermişti. O da Rektörlük seçimlerinden çekilmeye zorlanarak tasfiye edildi. Bu arada yapılan 12 Eylül 2010 Referandumu ile AYM ve Yüksek Yargı nın yapısı tamamen değiştirildi. Artık yargı AKP nin hukuk bürosu haline gelmişti. Rennan Hoca da Mazlum-Der, Zaman Gazetesi gibi Ortaçağcıların örgütleyip uygulamaya koydukları haksız suç isnatlarıyla bu hukuk büroları önüne çıkartıldı. Ceza Usul Kanununda öngörülen; Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması sınırının üstünde, 2 yıl 1 ay ceza verilerek, Hoca nın hapis yatması amaçlandı. Öyle ki, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin kararını temyiz merci olarak inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi hızını alamamış, bir kat daha ağır ceza verilmeliydi diyerek bir de yerel mahkemeyi fırçalamıştı. Kararı inceleyen AYM ise bizzat kendisine ait yukarıda belirttiğimiz kararlarına ve bu kararların verildiği Anayasal düzenlemelerin aynen yürürlükte bulunmasına karşın, Hoca nın davasında hak ihlali yapılmadığı na karar verebilmiştir. Bu durumda AYM kararlarının hangisi doğrudur? Eğer son kararı doğruysa, önceki kararların ortadan kaldırılması ya da bu dosyaların imha edilmesi gerekir. At binicisine göre kişner diye bir halk sözümüz vardır. AB-D Emperyalizminin Yeni Sevr planı doğrultusunda ülkemizi hızla Ortaçağın karanlığına götürmek isteyen siyasal iktidar, artık kendine direnç noktası olacak kesimleri, kurumları tasfiye etmiştir. Dolayısıyla referandum sonrasında doldurdukları şeriatçılarla yapısı değiştirilen AYM nden; önceki gibi özgürlükçü, laik, hukukun üstünlüğünü savunan kararlar beklemek saflık olur. Artık bunların görevi geçmişin intikamını almaktır. İşte bu nedenle Rennan Hoca yı cezaevine gönderdiler. Bununla diğer öğretim üyelerine de gözdağı vermekteler. Bizzat bu yargılamayı takip eden Mazlum Der li avukatlardan biri; Bu demokratik ortamda hakimler daha cesur davrandılar ve bu kararı verdiler. Karar, 28 Şubat darbesine karşı verilmiş bir zaferdir diye basına açıklama yaparak bu amaçlarını açık etmiştir. Artık bunlar için demokratik ortam ; kadınlarımızın bırakalım türbanı, kara çarşaf ve peçeye büründürüldüğü ve bir erkeğin 4 eşinden biri, hatta sayısız cariyelerinden biri olduğu, yanlarında bir erkek olmadan sokağa çıkmalarının yasaklandığı bir düzendir. Bizzat Tayyip in kendisi; kadın erkek eşitliği yaradılışa ters diye bu Şeriat özlemini dile getirmekten çekinmemektedir, bildiğimiz gibi. Sonuç olarak; Ortaçağcı İrticacıların gemi iyice azıya aldıkları, yasa, mahkeme kararı gibi hiçbir kural dinlemedikleri bu zor günlerde, Cumhuriyet in en önemli kazanımlarından olan ve kadınımızın toplumsal yaşama katılmasını sağlamada en önemli unsuru oluşturan Laikliğe sahip çıkan Rennan Pekünlü Hoca ya sahip çıkmak bir yurtseverlik görevidir. Günümüzde kadının durumu daha da kötüye gidiyor. Kadın her geçen gün şiddete, baskıya, sömürüye maruz kalıyor. Şu anki hükümet kadını sadece çocuk doğuran bir varlık olarak görüyor. Kadının yapacağı her şeye karışıyor. Hamile kadın dışarı çıkmasın diyecek kadar ileri gidiyorlar, diye konuştu. Küçükosmanoğlu, bu insanlık dışı yaratıklar insanları köle olarak görüyorlar. Özellikle kadınları bir meta olarak görüyorlar. Biz bunların bu insanlık dışı düşüncelerine karşı hep mücadele ettik ve etmeye devam edeceğiz, diyerek konuşmasını sonlandırdı. *** Çukurova 8. Tüyap Kitap Fuarı her sene olduğu gibi bu sene de bizim için olumlu ve güzel geçti. Halkımızın bizi aradığını ve bunun için bizlerin daha fazla uğraşması gerektiğini anladık. Halkımızın bizlere daha kolay ulaşmasını sağlamak ve bu namussuz düzenin daha erken yıkılması için mücadelemizi devam ettireceğimizi bir kez daha söylüyoruz. Çukurova dan Kurtuluş Partililer

5 5 Emperyalizm var olduğu sürece savaşlar kaçınılmazdır Niye kaçınılmazdır? Çünkü insanlık henüz insanın insanı ezdiği, soyduğu, zulmettiği, işgücünü alıp sattığı, artıdeğer elde ettiği, üretim araçlarının özel mülkiyetinin hâkim olduğu Sınıflı Toplum konağında bulunuyor da ondan. Peki ne zamana kadar? Üretim araçlarının özel mülkiyetinin kamu mülkiyetine geçtiği, insanın insanı ezmediği, sömürmediği, soymadığı, zulmetmediği, insanlar arasında maddi ve toplumsal eşitsizliklerin olmadığı düzen olan Sosyalizme, Komünizme yani Sınıfsız Topluma ulaşıncaya kadar. Kapitalist ekonomi bildiğimiz gibi başlangıçta rekabete dayanıyordu. Pazara en ucuz, en kaliteli malı en kısa sürede ulaştıran pazardan aslan payını alıyordu. Ve bu, diğer şirketlerin de pazardan silinmesi anlamına geliyordu. Pazarda en güçlünün borusu ötüyordu. Ancak rekabet, gelişen şartlar içerisinde yerini tekelciliğe bıraktı. Bir üretim dalında pazarın büyük çoğunluğuna hakim 20 şirket kalmışsa o üretim dalında tekelcilik başlıyordu ve rekabet de bitmiş oluyordu. 20 şirket kolayca aralarında anlaşarak fiyatı belirliyorlar, tüketiciler de bu şartlara uymak zorunda kalıyorlardı. Ancak rekabet tümden bitmiş olmuyordu bu halde de. Eskiden çok sayıda şirket arasında geçen savaş, şimdi büyük tekelci şirketler arasında oluyordu. Ve yıkıcılığı da aynı oranda artıyordu. Yine bir ülkenin pazarını ele geçiren tekelci şirketler artık gözlerini başka ülkelerin pazarlarına dikiyorlar ve oralara mal satmak için harekete geçiyorlardı. Dolayısıyla bir ülke içinde başlayan rekabet artık ülkeler, kıtalar arasında olmaya başlıyor yani evrenselleşiyordu. Artık tüm ülkeler rekabet alanı haline gelmiş oluyordu. Dünya tek bir ülke haline geliyordu bir anlamda. Başka ülke pazarlarını ele geçirmek ise öyle kolay olmuyordu. Çünkü hiçbir ülke kendi pazarını bir başka ülkenin kapitalist tekelinin egemenliğine bırakmak istemiyordu. Ve savaşlar başlıyordu kaçınılmaz olarak. Yerel savaşları bir yana bırakırsak, dünyamız pazar savaşları için yapılan iki büyük, evren çapında savaş gördü bildiğimiz gibi: I. ve II. Emperyalist Evren Savaşları. Ve bu savaşlarda hangi emperyalist ülkelerin ekonomisi daha güçlü, silah gücü daha fazla, teknolojik olarak hangi ülkeler daha gelişkinse o ülkeler savaşı kazandı. İkinci Emperyalist Evren Savaşı ndan sonra en büyük kazancı da bu yönlerden en güçlü olan ABD, Emperyalist dünyanın jandarması unvanını alarak elde etti. Bu paylaşım savaşlarının sonuçlarına baktığımız zaman şu gerçek karşımıza çıkıyor; bir avuç büyük Batılı devlet (ABD, AB ülkeleri, Japonya, Kanada), dünyanın yaklaşık yüzde 85 ini sömürü ve zulmü altında inletiyor. Bu büyük emperyalist devletler, bir yandan kendi aralarında pazar savaşları sürdürürken (şimdilik, eskiden yaptıkları gibi, kendi aralarında açıktan savaşlara girmiyorlar), diğer yandan sömürge ve yarısömürge ülkelerde egemenliklerini devam ettirmek için ya o ülkeleri işgal, ilhak ediyor ya da yarısömürge ülkeleri kendi çıkarları için birbirleriyle savaştırıyorlar. Bunun sonucu olarak dünyanın neredeyse üçte ikisinde savaşlar yaşanıyor. Kimi iç savaşlar biçiminde, kimisi ülkeler arası savaş biçiminde, kimi ülkelerde de işgalci kuvvetler var. Milliyetçilik ve etnik farklılıklar, dinsel-mezhepsel farklılaşmalar da savaşların nedenleri arasında tabiî ki. Ancak bunları kışkırtan, azıtan ve savaşlara dönüştüren de emperyalist büyük devletler oluyor. Dolayısıyla Kapitalist ekonominin motor gücü bir anlamda savaş sanayidir. Konvansiyonel, kimyasal-bakteriyolojik ya da nükleer silahları üreten çokuluslu büyük şirketler, bu silahları üretmek için kullandıkları makine, yedek parça, teknoloji, program-yazılım üreten bilgi teknolojileri vb.ni kullanır. Bu üretim dallarıyla işbirliği içinde çalışır ve onlara iş verir. Silah teknolojisi bütün sanayi alanlarıyla bağlantılı, onlarla iç içe bir yapı arz etmektedir. Silah sanayine silah üreten şirketler aynı zamanda sivil amaçlar için de üretim yaparlar. Bayer gibi ilaç şirketleri bazen dolaylı bazen dolaysızca kimyasal-bakteriyolojik silahlar üretirler. Lockheed Martin, Boeing vb. gibi silah şirketler yolcu uçakları, helikopterler de üretirler. Yine uzay araç gereçleri üreten şirketler aynı zamanda uzayın askerileştirilmesi projelerinde yer alırlar. Dinleme uyduları, gözleme uyduları, lazer teknolojisi vb. gibi. Büyük ve sürekli kârların olduğu bir üretim dalı, savaşsız bir dünya ister mi? Elbette istemez. O yüzden de savaşların çıkmasıçıkartılması için her türlü girişimin, provokasyonun içinde olur. Ki bu olağanüstü kârları elde eden şirketler de başta ABD olmak üzere AB üyesi ülkelerin ve diğer birkaç ülkenin şirketlerinden oluşmaktadır. IŞİD ve silah şirketleri Sınıflı Toplumlarda savaşların kaçınılmaz olduğunu ve savaşların silah üreticisi şirketlere devasa kârlar getirdiğini, silah şirketlerinin savaşları bu yüzden sevdiğini, kışkırttığını güncel bir örnekle somutlayalım: IŞİD, silah şirketlerini uçurdu Her askeri müdahalede tavan yapan silah şirketlerinin hisseleri IŞİD kriziyle yine sıçrama yaşadı. Şirketlerin piyasa değeri son bir ayda 420 milyon-2.61 milyar dolar arttı. IŞİD e karşı Ortadoğu da başlatılan askeri harekât dünyanın önde gelen silah ve savunma sanayi şirketlerinin hisselerine ralli yaptırdı. Bu hisselerin kazançları genel piyasa performansını aşarken, geçen cuma tarihi rekor seviyelere çıktı. Uzmanlar savunma bütçelerinin artacağı beklentisiyle kazançların devam edeceğini öngörüyor. Savunma hisseleri en son geçen yıl Mısır da yaşanan siyasi gerilim sırasında sıçrama yaşamıştı. Dünyanın en büyük savunma şirketi ABD li Lockheed Martin geçen cuma yüzde 2.33 yükselirken, son bir aylık kazancı yüzde 2.87 ye ulaştı. Şirketin piyasa değeri son bir ayda 2.4 milyar dolar artışla 57.6 milyar dolara çıktı. Cuma günü hisseleri en çok yükselen şirket, yine ABD li L-3 Communications oldu. Şirketin hisseleri yüzde 4.57 ralli yaptı. Piyasa değeri son bir ayda 420 milyon dolar arttı. Piyasa değerini son bir ayda en fazla artıran şirket 2.61 milyar dolarla ABD li Raytheon oldu. Cuma günü hisseleri yüzde 1.33 yükselen şirketin piyasa değeri 31.5 milyar dolara çıktı. ABD li United Technologies in hisseleri ise son bir ayda yüzde 3.53, cuma günü yüzde 0.72 arttı. Şirketin piyasa değeri bir ayda 2.5 milyar dolar yükseldi. General Dynamics in hisseleri cuma yüzde 2.15, son bir ayda yüzde 2.99 arttı. Şirketin piyasa değeri bir ayda 1.49 milyar dolar artışla 42.7 milyar dolara çıktı. Northrop Grumman hisse değerini cuma yüzde 2.35 yükseltirken; piyasa değerini bir ayda 979 milyon dolar artışla 27.4 milyar dolara ulaştırdı. ABD li Boeing de ağustostan bu yana milyar dolar artışla 92.7 milyar dolarlık piyasa değerine ulaştı. İngiliz BAE Systems PLC nin hisseleri cuma günü yüzde 1.40 yükselirken, Hollanda merkezli EADS yüzde 2.12, İtalyan Finmeccanica nın hisse senetleri yüzde 1.7 yükseliş yaşadı. ( ISiD silah_sirketlerini_ucurdu.html) Böylesine büyük ve sürekli kârların olduğu bir üretim dalı, savaşsız bir dünya ister mi? Elbette istemez. O yüzden de savaşların çıkması-çıkartılması için her türlü girişimin, provokasyonun içinde olur. Ki bu olağanüstü kârları elde eden şirketler de başta ABD olmak üzere AB üyesi ülkelerin ve diğer birkaç ülkenin şirketlerinden oluşmaktadır. Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü nün (SIPRI) araştırmasına göre dünyadaki 200 e yakın ülkeden en çok silah satan ilk üçü, dünya pazar payı satış oranlarına göre ABD, Rusya ve Almanya dır. Sonra İngiltere, Fransa vb. Batılı ülkelerle Çin ve Hindistan gibi ülkeler gelmektedir. Sadece bu üç ülke, dünyadaki tüm askeri silahların neredeyse üçte ikisini üretiyor. SIPRI nin raporuna göre dünyanın 2012 yılında en fazla silah üreten ve askeri hizmet sunan 100 şirketi 2012 de 395 milyar dolar tutarında silah sattı. Listeye göre, satışların dörtte üçünü Kuzey Amerika ve Avrupa oluşturuyor. Çokuluslu silah şirketleri çok uyanıktır Silah üreten şirketler öylesine uyanıktırlar ki, olmayan gemilerin torpidolarını satarlar adama. Örnek mi? O kadar çok ki... Sadece bizim ülkemizden bir örnekle yetinelim: Güngör Uras ın, 29 Mayıs tarihli Milliyet Gazetesi ndeki köşesinde yazdığına göre, ABD den 179 milyon dolara yeni nesil denizaltılarda kullanılmak üzere 48 adet MK48 tipi torpido satın alıyoruz. Bu torpidolar Cerbe sınıfı 214 TN denizaltılarında kullanılmak üzere üretiliyor. Torpidolar alındığına göre bunları kullanacak denizaltılar da var demektir doğal olarak değil mi? Yok! Denizaltılar yok! Nasıl yok? Basbayağı yok yılında Alman Thyssen Krupp Technologies in alt firması olan Howaldtswerke-Deutsche Werft Ltd. (HDW) Kiel ile 6 adet Tip 214 sınıfı denizaltının ülkemizde 2013 yılı içinde üretim sürecinin başlaması için anlaşma imzalıyoruz ancak şirket gerekli malzemeleri göndermediği için üretime başlayamıyoruz. Projede sarkmaya neden olan gecikme sonucu denizaltıların teslim tarihi olarak yeniden belirleniyor. Yani şimdi torpidolar var, bunları kullanacak denizaltılar yok! İşte böyle... Gördünüz mü kara mizah ya da trajediyi?.. Üretilmemiş denizaltıya torpido satmak işini emperyalistlerden başka kim başarabilir?.. Uzatmayalım... Son 50 yılda AB-D Emperyalistlerinin dünyanın dört bir yanında (Afrika dan Ortadoğu ya, Asya dan Avrupa ya, Balkanlar dan Kafkaslar a, Kuzey Amerika dan Latin Amerika ya) çıkardığı savaşlar, işgaller, içsavaşlar sonucu 60 milyondan fazla insan öldü. Milyonlarcası yaralandı, sakat kaldı. Çocuklar ve kadınlar başta olmak üzere yüz milyonlarca masum insan savaştan etkilendi. Ana-babalar çocuksuz, çocuklar yetim-öksüz, eşler dul kaldı. Şu anda tüm dünyada 51 milyondan fazla mülteci var. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, toplam sayının 16.7 milyonunu mülteciler, 33.3 milyonunu kendi ülkelerinden göçe zorlananlar ve 1.2 milyonunu ise henüz iltica talebi karara bağlanmamış sığınmacılar oluşturuyor. Sadece Suriyeli 2,5 milyondan fazla mülteci var. Peki mülteci sorunu neden ortaya çıkıyor? Savaşlardan, işgallerden... Bunlar (mülteciler) var ama bu savaşların silah şirketlerine ve o silah şirketlerinin bulunduğu ülkelere, devletlere getirdiği tatlı kârlar da var. Savaş demek (eskisiyle-yenisiyle) silah demek. Silah demek, üretim demek. O silahları üreten ülkelerin ekonomilerinin büyümesi, güçlenmesi demek. O ülkelerde belli oranda da olsa işsizliğin azalması demek. O ülkelere beyin göçünün artması demek. Savaştan, çatışmadan sonra da o ülkelerin mahvolmuş şehirlerinin, köylerinin, ekonomilerinin, sanayisinin, tarımının yeniden işler hale getirilmesi için gerekli kaynakların (para, emek, teknoloji) harcanması demektir. Bu para, teknoloji kimde var? Yine AB-D Emperyalistlerinde. Onlar bu kez de yardım adı altında o ülkelere bir kez daha girerler ve hem gerekli yatırımları yaparak yine ve yeniden kâr elde ederler hem de o ülkelerin ekonomisine ve politikasına hâkim olurlar. O ülkelerin gerçek sahipleri haline gelirler. Yani bir taşla çok kuş vurur bu aşağılık emperyalist silah şirketleri, o şirketlerin bağlı oldukları emperyalist devletler. Geçtiğimiz günlerde Yıldız Holding e bağlı Ülker bisküvilerinin patronu Murat Ülker bir röportajında şöyle diyordu: (...) Irak ve Suriye ticaretinde geçen yılın ilk yarısı ile 2014 ün ilk yarısına ait satış ve ihracat rakamlarında Ülker açısından büyük fark olmadığını belirten Ülker; Irak ve Suriye deki karışıklıklar sebebiyle bölgeyle olan ticaret aksadı. Hatta Irak ta işler bir süre durdu. Ama şimdilerde yeniden açılmaya başladı. dedi. Ülker, bölgedeki sıcak çatışma ortamı ve tehditler sebebiyle yaşadıkları yerlerden kaçan insanların sattıkları ürünleri daha fazla tükettiğine dikkat çekerek, İnsanlar ne yazık ki böyle seyyal hale gelince bizim mallarımızı kullanmak zorunda kalıyorlar. Öğün geçiştirmek için buna mecbur oluyorlar. ifadelerini kullandı. Ülker, bölgede ticaretin şeklinin, iş yaptıkları insanların, tüccarların, aracıların değişmekte olduğunu vurgulayarak, birçok finansal aracın kullanılamadığını, mal almak isteyenin parayı getirip malı öyle alabildiğini belirtti. ( tr, Ali Demirhisar) Gördüğümüz gibi bir silah şirketi olmayan, gıda şirketi olan Ülker sıcak çatışma ortamı yani savaş bölgelerinde kârlarında bir eksilme olmadığını açıklıkla söylüyor. Ve bu ortamlarda, para peşin kırmızı meşin çalışıyoruz diyor M. Ülker. Yani hiçbir risk yok savaştan ötürü, risk almıyorlar şirketler. Peşin parayla satış yapıyorlar. Ve tabiî ki istedikleri fiyattan veriyorlar mallarını. Emperyalistler silah satamadıkları zamanlarda, uçaklar, gemiler, otobüsler, otomobiller, iş makineleri, tarım makineleri, ilaçlarlar satarlar. Yiyecek, giyecek satarlar. Satarlar oğlu satarlar. Hep satacak ve alacak birilerini bulurlar. Kimi zaman silah kimi zaman başka şeyler. Haa bu arada tabiî satılık insanlar da bulurlar bu aşağılık emperyalistler. O ülkelerin işbirlikçilerini bulurlar kendi ülkelerine ihanet eden, vatanlarını satan insanları... Emperyalist düzende savaşlar kaçınılmazdır, çünkü her savaş silah şirketleri için bir laboratuvardır Ve o laboratuvarda insan, hayvan, doğa üzerinde yani canlı ve cansız her alanda, denekler üzerinde (sanki laboratuvarda yapılıyormuşçasına) deneyler yapmak demektir savaş. Ürettikleri silahların öldürme derecelerinin, kapasitelerinin, çaplarının, etkilerinin denenmesi, sınanması demektir. Ve öldürücülüğünün etkisinin arttığı oranda da satışlarının artması, kârlarının patlaması demektir. Örneğin İsrail, Filistin Halkı üzerinde ABD silah şirketlerince üretilen ve deneme aşamasında olan DIME (Yoğun Ağırlaştırılmış Metal Patlayıcı) adlı yeni tip bir bomba kullanıyor. Söz konusu bomba yere 2 metre yükseklikte patlayınca vücut ikiye ayrılıyor, 8 metrede ise bacaklar kopuyor ve binlerce iğne deliği açılmış gibi yanıklar oluşuyor. DIME adlı bomba, 10 metreye kadar saçılarak muazzam bir patlama etkisi yapan volfram, kobalt, nikel veya demir alaşımından oluşan küçük karbon taneciklerinden meydana geliyor. Yaralıların vücudunda hiçbir şarapnel izine rastlanmıyor, fakat anlaşılamaz iç kanamalar oluşuyor. Bombanın bir maddesi damarları yakıyor ve ölüme sebep oluyor. ( Örneğin 19 Kasım 2007 tarihli bir habere göre, ABD tarafından 2001 yılında tasarlanmaya başlanan ve 2010 yılında seri üretime başlanması planlanan (dolayısıyla 2014 itibariyle silah şirketlerinin ve devletlerin envanterine girmiş olması gereken) ADS (Active Denial System) adlı Isı Silahı bunlardan bir tanesi. Ve ABD, bu yeni silahını Irak ta deneyecekmiş aynı gazete haberine göre. Denemiştir de... Bu son teknoloji harikası(!) silah vücuttaki suyu, derinlerine işleyerek buharlaştırma gücüne sahipmiş. ( ABD Emperyalistlerinin Vietnam da, Kore de ve diğer ülkelerde, yine Almanya, İngiltere gibi diğer batılı ülkelerin ve Rusya nın farklı bölgelerde denedikleri silahları da biliyoruz tabiî... Ustamız Hikmet Kıvılcımlı bu gerçekleri bundan on yıllarca önce somut kanıtlarıyla birlikte ortaya koymuştu Emperyalizmin deney hayvanları diyerek. Daha eskilere, Avrupalıların Amerika kıtasında denedikleri silahlara (virüs bulaştırılmış battaniyeler vb.), I. ve II. Emperyalist Savaşlarda denedikleri silahlara, bölgesel savaşlarda denedikleri silahlara hiç girmeyelim... Sözün özü Silah şirketleri sadece kendileri kâr elde etmekle kalmazlar, tüm üretim dallarındaki çokuluslu şirketlerin de kâr elde etmesine zemin hazırlarlar, neden olurlar. Kâr edecekleri alanları, ortamları yaratırlar. Eşitsizlikler artar sınıflar arasında. Bu eşitsizlikler, bu vurgunlar, bu kârlar ilânihaye devam etmez ama. İnsanlar uyanırlar ve bir kez daha savaşa girişirler. Ama bu savaş başka savaş olur: Haklı Savaş olur bu savaşın adı. Halklar, uluslar, insanlar eşitsizliklere son vermek, vurgunlara, adaletsizliklere son vermek için son bir savaşa girişirler ve yenerler o zalimleri. Yenerler o vurguncuları. Ve savaşlar son bulur o zaman bu yaşanası güzel dünyamızda. Nasıl her gecenin bir sabahı, her karanlığın bir aydınlığı varsa haksız savaşlara karşılık haklı savaşlar da vardır ve o meşrudur... Ve o savaşın sonunda insanın insanı ezmediği, soymadığı, zulmetmediği, insanların eşit kankardeşleri halinde yaşadığı bir toplum biçimi doğar. Ve orada insanlar lüküs hayat değil, insana yakışan bir hayat sürerler ömürleri boyunca. Ve gelecek kaygısı yaşamazlar. Savaşlardan, katliamlardan ötürü ana babalar çocuksuz, çocuklar babasız, eşler dul kalmazlar o toplumda. Yeneceğiz zalim Parababalarını ve onların zalim devletlerini. Kuracağız o insancıl düzeni. Sözümüzdür!

6 6 Tayyipgiller hangi Osmanlı yı düşlüyor? Osmanlı tartışmasının bu süreçte Tayyipgiller tarafından gündeme getirilmesi tesadüfî değildir. Halkın alınterini gasp ederek yapılan KaçAk Sarayının şatafatına kapılan Tayyip kendisini hükümdar, topyekûn Türkiye Halklarını ise kulları olarak görüyor. Gittiği yerlerde şakşakçıları tarafından Hoş geldin Padişahımız pankartlarıyla karşılanıyor. Sarayların olmazsa olmazı olan soytarılar, şaklabanlar ise Tayyip in bu hülyasına gazete köşelerinde, televizyon programlarında alkış tutuyor. Tabiî bunun karşılığını da ziyadesiyle alıyorlar, on binlerce dolarlık maaşlarla, ünle, şöhretle, koltukla. eçtiğimiz günlerin en yoğun tartışılan konularından biri, Tayyipgiller in Balıkesir Milletvekili Tülay Babuşçu nun sosyal medyada paylaştığı ve Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğu nun reklam arası olarak nitelendiren mesajıydı. Twitter ve Facebook ta paylaştığı mesajında aynen şu ifadeleri kullandı Babuşçu: Bu resim okunması gereken bir resim. Filistin i vermediği bahanesiyle yıkılan Osmanlı İmparatorluğu ve Filistin Devlet Başkanı yla Cumhurbaşkanı mızın arka plan görüntüsü. Muhteşem bir zekâ. Tabiî ki Sn. Cumhurbaşkanı mızın zekâsı. 600 yıllık İmparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi. T. Babuşçu nun bahsettiği o resmi çoğumuz basında görmüşüzdür. Bahsedilen resim, KaçAk Saray dan alınmış bir kare. Resim, KaçAk Saray ın gayrimeşru hükümdarı Tayyip in Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas ı kabul ettiği sırada çekilmiş. Hepimizin malumu olduğu gibi KaçAk Saray ın merdivenlerinde de tarihte kurulmuş 16 Türk Devletini temsil eden askerler var. T. Babuşçu nun ifadesiyle Sn. Cumhurbaşkanımızın muhteşem zekâsı sayesinde ortaya çıkan bu manzaranın kamuoyunda, iç ve dış basında nasıl yorumlandığıyla ilgili tartışmaları bir kenara bırakıp bu resmi konu edinen sosyal medya mesajına geri dönelim. T. Babuşçu resme ilişkin paylaştığı mesajında Tayyipgiller in ne denli azılı bir Cumhuriyet düşmanı olduklarını bir kez daha ortaya koyuyor. 600 yıllık imparatorluğun 90 yıllık reklam arası sona erdi derken kastedilen şey son derece açık: Tayyipgiller e göre Mustafa Kemal önderliğinde Batılı Emperyalistlere ve yerli işbirlikçilere karşı yürütülen kora kor mücadelenin zafere ulaştırılmasıyla kurulan Cumhuriyet artık sona erdi. Tayyipgiller in Ortaçağcı ideolojisini net biçimde yansıtan bu mesajlardan sonra kamuoyunda çeşitli tepkiler yükseldi, bildiğimiz gibi. Bu tepkiler üzerine Babuşçu yine sosyal medya kanalıyla bir mesaj daha yayımladı. İkinci mesajında da aynen şunları söylüyordu: Arkadaşlar reklam arası bitti, film başladı ve isteseniz de istemeseniz de 2023 te vizyona girecek. Bildiğimiz gibi son zamanlarda bir Osmanlı tartışmasıdır sürüp gidiyor. Tayyipgiller bu tartışmayı Osmanlıcanın çeşitli düzeylerdeki okullarda zorunlu ders olarak okutulacağını söyleyerek iyice körükledi. Osmanlı tartışmasının bu süreçte Tayyipgiller tarafından gündeme getirilmesi tesadüfî değildir. Halkın alınterini gasp ederek yapılan KaçAk Sarayının şatafatına kapılan Tayyip kendisini hükümdar, topyekûn Türkiye Halklarını ise kulları olarak görüyor. Gittiği yerlerde şakşakçıları tarafından Hoş geldin Padişahımız pankartlarıyla karşılanıyor. Sarayların olmazsa olmazı olan soytarılar, şaklabanlar ise Tayyip in bu hülyasına gazete köşelerinde, televizyon programlarında alkış tutuyor. Tabiî bunun karşılığını da ziyadesiyle alıyorlar, on binlerce dolarlık maaşlarla, ünle, şöhretle, koltukla. Peki Tayyipgiller in düşlediği, özlemini duyduğu Osmanlı nasıl bir Osmanlı dır? Tayyipgiller in kastettiği reklam arası yani Cumhuriyet sona er dikten sonra Tülay Babuşçu nun bahsettiği, 2023 yılında vizyona girecek olan film nasıl bir filmdir? Hep söylediğimiz gibi Tayipgiller, halkımızın temiz duygularla bağlandığı İslamiyet i hırsızlıklarına, yolsuzluklarına bir kalkan olarak kullanıyor Aralık geriz patlamalarında Selamünaleyküm le başlayan, Allah a emanet ol ile biten telefon görüşmelerinde, siyasi parti süsü verilmiş çıkar amaçlı suç örgütü nün nasıl rüşvetçilik yaptığının, kamu mallarına nasıl el koyduğunun, milletin anasına nasıl küfredildiğinin ibretlik hikâyesine hepimiz tanık olduk. Tayyipgiller in bundan başka şekilde davranması beklenemez. Çünkü onlar, sürekli ifade ettiğimiz gibi, Hz. Muhammed İslamı nın temsilcisi değillerdir. Hatta onlar Benim huzuruma ne ile gelirseniz gelin affederim, ancak kul hakkı ile gelmeyin, diyen Gerçek İslam ın en büyük düşmanlarıdır. Kendi dünyevi çıkarları için Gerçek İslamiyet in ilerici bütün yönlerine savaş açmış olan Muaviye ve Yezid gericiliğinin devamıdır onlar. Bu gerçekliği gün geçtikçe daha çok insanımız görmekte, din kisvesine bürünmüş bu suç örgütünün içyüzünü öğrenmektedir. Tıpkı Gerçek İslamiyet i istismar etmeleri gibi Osmanlı yı da istismar etmektedir Tayyipgiller. Ağızlarından düşürmedikleri Osmanlı dan kastettikleri, derebeylik batağına saplanmış, kokuşmuş, çürümüş çökkün Osmanlı dır. Bu Osmanlı da, tıpkı bugün olduğu gibi, insanlar arasındaki eşitsizlikler had safhaya ulaşmıştır. Halkın üzerindeki yük artık kaldırılmayacak düzeye erişmiştir. Padişahlar şatafatlı saraylarda gününü gün edip eğlenceler düzenlerken halk yoksulluk içinde boğulmaktadır. Her meseleyi olduğu gibi Osmanlı Tarihini de Gerçek Bilimin ışığında tahlil eden Usta mız Hikmet Kıvılcımlı dan, bu çökkün Osmanlı nın hainleşmiş yöneticilerinin ahlâki bakımdan ne kadar alçaldığını gösteren çarpıcı bir bölüm aktaralım: Osmanlı Ağa-Bey-Paşaları, İslam dininin haram ettiği faizciliği örtmek için yaptıkları Hile-i Şer iyye ler gibi, tefecilikten birikmiş akçalarını en kârlı işletme yeri olan hamam işletmelerine yatırınca, edep ve hayâ duyguları kabarmış olacak. Halk onlara Tüh! Koskoca Beyler, Paşalar, Ağalar, Eşraf, Ayan, Müteneffizan... şimdi de Hamamcılığa mı başladınız! tükrüğünü yapıştırmasın diye, yaptırdıkları ve işlettikleri (hem de hiç ağıza alınamayacak biçimlerde işlettikleri) HAMAM lara- ÜS değil SÜS, MEVZİ değil TESİS gibi - Hamam değil SULU MUKABELEHANE adını vermişlerdi. (Hikmet Kıvılcımlı, Deccal Kapımızı Nasıl Çalıyor?, Tarihsel Maddecilik Yayınları, 1975, s ) Sulu Mukabelehaneler Osmanlı Devleti nin gericileştiği, çöküşe doğru hızla yol aldığı, dolayısıyla da halk üzerindeki baskısını, sömürüsünü alabildiğine artırdığı bir dönemde yozlaşmanın boyutlarını gösteren sembollerden sadece biridir. Dönemin Osmanlı egemen sınıfları, İslamiyet in kati surette yasakladığı bütün tatlı kâr faaliyetlerini yürütmektedirler. Bunu da elbette kitabına uydurarak yapmaktadırlar. Bugünkü Tayyipgiller in, kara paralarını aklamak için Allah-Peygamber korkusu duymadan her türlü vurgunculuğu yapıp bunu da din kisvesine büründürmeleri gibi, o zamanın Tefeci-Bezirgânları da gariban halktan elde ettikleri faiz gelirlerini Sulu Mukabelehaneler e yatırmaktadırlar. Usta mızın hem de hiç ağza alınamayacak biçimlerde işlettikleri ifadesinden bu işletme lerde hangi faaliyet lerin yürütüldüğünü tahmin etmek zor olmasa gerek. Bu da göstermektedir ki ekonomik planda başlayan yozlaşma ve çürüme mantıksal sonucuna ulaşarak ahlâki boyuta da sirayet etmiştir. Şu gerçekliği de vurgulamak gerekir: Osmanlı daki bu çürüme devletin en tepesinden başlamaktadır. Bunun en somut kanıtı Sulu Mukabelehane Şehidi Sarı Selim in (II. Selim) ibretlik ölüm hikâyesidir. Konumuzun kapsamı dışında olduğu için bu noktaya girmeyelim. İşte Tayyipgiller in özlemini duyduğu Osmanlı, bu Osmanlı dır te vizyona sokmaya çalıştıkları film de böyle bir filmdir. Peki Osmanlı sadece bu mudur? Tabiî ki değildir. Bu, sadece Tayyipgiller in kurmaya çalıştıkları ve ne yazık ki büyük ölçüde de yol aldıkları bir toplum düzenini barındıran Osmanlı dır. Oysa Osmanlı, yüzyıllar boyunca adaletsizliğin var olmadığı bir toplumsal düzeni de yaşatmıştır. Bunu nasıl başarmıştır? Bu sorunun cevabını da Türkiye Devrimi nin ölümsüz Önderinden öğrenelim: Çünkü Osmanlı dediğimiz Türkler, İlkel Komunadan geliyorlar. Yani sınıfsız toplumdan geliyor. 400 aslan dediğimiz... Hani: Dört yüz aslandan bu vatan kaldı bize yadigâr şarkısını söylerdik biz çocukken. Doğrudur. 400 aslan kurdu. 400 kişilik, 400 ailelik bir oymak, bir Oğuz Oymağı geldi, Bilecik te oturdu. Ondan sonra, koca Osmanlı İmparatorluğu... Bunu nasıl kurdu? Yani, bugün düşünürsek biz, mutlaka bir Marksist olarak bunun bir dişe dokunur ekonomik maddecil nedenlerini aramak, bulmak zorundayız. İşte bu nedenlerin başında: onun kişi mülkiyetini tanımamış, Orta Barbar dediğimiz bizim, göçebe oluşundan ileri geliyor. Göçebe, sınıfsız bir toplumdur. Sınıfsız toplumda, göçebe insan, yalnız otlak arar. Otlak mı?.. Otlak da, hepimizin sürülerinin yayılacağı yerdir, der. İşte bu anlamda bir sosyal yapının kaçınılmaz sonucu olarak, Osmanlı: girdiği, zapt ettiği toprakların üzerinde, bildiğimiz şahsi mülkiyet düzeni kurmamış. Mülk Allah ındır demiş bir kere, felsefe olarak. Ama uygulamada: Bütün Müslümanların ortak malıdır 11 Ocak tarihli Milliyet Gazetesi nde bir haber başlığı var: Okumak için böbreğini 20 bin TL ye sattı diye. Haber şöyle devam ediyor: Antalya da bir organ çetesine düzenlenen operasyon korkunç bir gerçeği gözler önüne serdi. Maddi sıkıntı çeken üniversiteli M. D. nin 20 bin TL karşılığı böbreğini vermek üzereyken polisin olaya müdahale ettiği öğrenildi. Bu birinci haberimizdi. Şimdi ikinci haberi okuyalım. O haber Yurt Gazetesi nden ve o da 11 Ocak tarihli. Haberin başlığı şu: Bir yandan soğuk bir yandan açlık Kara kış Suriyeli sığınmacıları vurdu. Fatih te derme çatma bir evde yaşayan Suriyeli Ayşe Ahmet: Biz bir demiş: Beytülmal-i Müslüminindir demiş. (Hikmet Kıvılcımlı, Durum Yargılaması, Derleniş Yayınları, Birinci Baskı, Ocak 1999, s ) Osmanlı nın ilk kurucuları, bir devleti devlet yapan (tabiî o dönemlerde söz konusu olan feodal devletlerdir) tüm kavramlara yabancıdır. Dolayısıyla sınıfsız bir toplum dışında başka bir toplum biçimi bilmemektedirler. Bunun bir kanıtı olarak, Vergi kavramını ilk kez duyan Osmanlı nın kurucusu Osman Bey in verdiği tepki görülmeye değerdir. ( ) Germiyan vilâyetinden bir kişi Osman Gazi ye gelip eytti: Bu bazarın bacını bana satın. Osman Gazi eytti: Baç ne olur? (öteki) eytti: Bazara her kim getürse, andan akça alayın. Osman Gazi eytti: Bire kişi bu bazara gelenlerde alımun mu var ki bunlardan akça alursun? O kişi eytdi: Bu âdettür. Her vilâyette vardur ki, padişah içün her yükden akça alurlar. Osman eytdi: Bu tanrı buyruğu ve peygamber kavli midür, yoksa bunu her ilün padişahı kendü mi ihdas eder? didi. Ol kişi eytdi: Evvelden türei sultanidür. Osman Gazi gazaba gelüb eytdi: Yörü, ayrık bu arada turma ki sana ziyanım tokunur! Bir kişi ki, malını kendü eliyle kesbitmiş ola, bana ne borcu var ki râygân akça vire? Günümüz Türkçesiyle: Germiyan vilayetlerinden bir kişi Osman Gazi ye gelip dedi ki: Bu pazarın vergisini bana satın. Osman Gazi dedi ki: Vergi nedir? (Öteki) söyledi: Pazara kim mal getirirse ondan akça alayım. Osman Gazi dedik ki: Bre kişi bu pazara gelenden alacağın mı var ki bunlardan para alırsın? O kişi dedi ki: Bu adettir. Her vilayette vardır ki, padişah için her yükten para alırlar. Osman dedi ki: Bu Tanrı emri ve Peygamber sözü müdür, yoksa bunu her ilin padişahı kendisi mi oluşturur? O kişi cevap verdi: Eskiden beri sultan hukukudur. Osman Gazi öfkelenerek dedi ki: Yürü ayrık (çarpık) burada durma ki sana bir zararım dokunur! Bir kişi ki malını kendi eliyle çalışıp kazanmışsa bana ne borcu var ki bana karşılıksız para versin? (M. Neşri den aktaran: Hikmet Kıvılcımlı, Tarih Devrim Sosyalizm, Derleniş Yayınları, İkinci Baskı, Ekim 2006, s ) İşte Osmanlı nın gerçek kuruluş kökleri ve felsefesi budur. Ne var ki Osmanlı Devleti derebeyleşme batağına saplandığı ölçüde gericileşmiş, kastlaşmış, çürümüş ve yok olup gitmiştir. Özellikle Dirlik Düzeninden Kesim Düzenine geçiş bu çürümenin başta gelen nedenidir. Kapitalizmöncesi toplumlarda belirleyici üretim aracı olan Toprak, kamudan çalınıp Özel Mülkiyete ne oranda peşkeş çekilmişse, Osmanlı da aynı oranda çürümüştür. Kıvılcımlı Usta nın, Orijinal Tarih Tezi nin ışığında Osmanlı üzerine yaptığı çözümlemeleri kapsayan Osmanlı Tarihinin Maddesi eserlerinde bu trajik çürüyüşün ve yok oluşun dramatik hikâyesi didaktik bir dille anlatılır. Tayyipgiller işte yukarıda kısaca değindiğimiz Osmanlı nın ilerici, adaletli, kamu malı savunucusu, hakkaniyetli dönemlerini ağzına bile almazlar, görmek istemezler. Çünkü bugün Türkiye Halklarını soyan, alınterimizi gasp ederek milyar dolarları küpleyen Tayyipgiller, Osmanlı nın ilk dönemlerinde yaşattığı adil toplum biçiminin tam anlamıyla antitezidir. Osmanlı nın gerçek kuruluş felsefesinde Tayyipgiller in hakkı kılıçtır. Adaletsizliğin olmadığı bir düzende bu vurgunculara asla yaşam hakkı tanınmaz. Onların tarihteki muadilleri, bir taraftan halkı soyup soğana çevirirken diğer taraftan da Batılı Emperyalistlere hizmette sınır tanımayan Vahdettin lerdir, Damat Ferit lerdir. Onların, Beytülmal-i Müslimin i namus belleyen İlkel Komünal gelenekli Osmanlı halk önderleriyle hiçbir benzerlikleri yoktur. Sonuç olarak; T. Babuşçu nun bahsettiği, Tayyipgiller in de kirli hayal dünyasını süsleyen çökkün Osmanlı filmi, tarihsel olarak çoktan trajik bir sonla bitmiştir. O çökkün Osmanlı nın yerini ise M. Kemal önderliğinde giriştiğimiz ve zafere ulaştırdığımız Birinci Antiemperyalist Kurtuluş Savaşı mızla kurulan Cumhuriyet almıştır. Tarihin tekerlekleri asla geriye doğru dönmez. Biz Gerçek Devrimcilerin görevi ise Tarihin ileriye doğru dönen tekerleklerini daha da ivmelendirmek ve Birinci Kuvayimilliyecilerin kurduğu Cumhuriyeti, Demokratik Halk İktidarıyla doğal seyrine oturtmaktır. Ve en sonunda da insanlığın gözbebeği Sosyalizmi bu ülke topraklarında ve tüm dünyada egemen kılmaktır. Şunu da netçe vurgulamak gerekir ki Tayyipgiller in hayalindeki filmin senaristi, yönetmeni AB-D Emperyalistleridir. Onlar, o filmin sadece aşağılık figüranlarıdır. Ama bu ihanet senaryosu asla gerçekleşmeyecektir. Eninde sonunda mazlum dünya halklarının kanları pahasına yazdığı senaryo hayata geçecek ve insanların eşit, adil, kardeşçe yaşadığı bir dünya mutlaka kurulacaktır. Sözlerimizi, Usta mızın Türklerin Montesquieu su olarak nitelediği Koçi Bey in IV. Murat a sunduğu lâyihasındaki uyarıyla bitirelim. Böylece Türkiye yi bir Hırsızlar İmparatorluğu na çeviren Tayyipgiller in kurduğu bu zulüm ve rüşvet düzenini ve doğal olarak bu düzenin sahiplerini bekleyen sonu, bu kez de o çok sevdikleri Osmanlıca dilinden hatırlatmış olalım: Zulm ve rüşvet her kangı Devlette ki peydâ ü âşikar oldu, ol Devlet harab ü yebab ve bergeşte-i rüzgâr oldu. (Koçi Bey Risalesi, s. 73, Aktaran: Hikmet Kıvılcımlı, Osmanlı Tarihinin Maddesi, C. 1, Derleniş yayınları, 2. Baskı, Nisan 2010, s. 36) Ha Suriyeli ha Türkiyeli fark etmiyor... şekilde idare ediyoruz ama bebeğin kaç gündür sütü kalmadı. Bir yanda açlık bir yanda soğuk, çok zor durumdayız Gazeteler ayrı, bakarsanız haberler de ayrı ama aynı olan şu ki, fakirlik çeken insanların Suriyeli ya da Türkiyeli olması fark etmiyor. Türkiyeli de aç, yoksul, parasız, Suriyeli de. Türkiyeli genç, okumak için böbreğini satıyor. Üstelik kendi ülkesinde. Niye? Çünkü ülkesi AB-D Emperyalistlerinin yarısömürgesi durumunda ve Tayyipgiller in baskı ve zulmü altında. Suriyeli aile açlıkla boğuşuyor. Yaban ellerde. Niye? Çünkü AB-D Emperyalistlerinin ve Tayyipgiller in uyguladığı işgalci, talancı, yağmacı, insanlıkdışı, halk düşmanı politikalar sonucu mülteci, göçmen durumda. Yani Türkiyeli de Suriyeli de AB-D Emperyalistlerinin yarattığı sömürü cehenneminde baskı ve zulüm altında.

7 7 Bu kadarına da pes doğrusu... Türkiye de Tayyip: Sarayına karşı yapılan eleştiriler karşısında efeleniyor, celalleniyor, suçluların telaşıyla suçunu bastırmaya, örtbas etmeye çalışıyor. Böylelikle karşısındakileri susturmak istiyor. Uruguay da José Alberto Mujica Cordano ya da Pepe: Ülkesinin zenginliğini, itibarını saraylarda aramıyor. Halkının mutluluğunda, sağlığa, eğitime parasız ve kolayca erişiminde arıyor. Kişi Başı Milli Gelirin oranına bakarak arıyor... eçen sayımızda Usta mızın Osmanlı Tarihinin Maddesi Cilt I adlı eserinden bir aktarma yapmıştık. Orada Usta mız, sarayların sınıflar arasındaki zıtlıkların en net göstergesi olduğunu söylüyor ve gerçekte nasıl birer mezar olduğunu anlatıyordu. Usta mız sarayı şöyle tarif ediyor ve oralarda yaşamak isteyenler için son söz olarak şunları söylüyordu: Bugün bize saçma ve gülünç gelen çalım, poz, Saray heveslileri hâlâ az mıdır? Biz de, az olur mu? diye yazmıştık ve Tayyip i örnek vermiştik. Tayyip in benzeri Şimdi o hevesliler e yeni bir örnek vermek istiyoruz: Asya da Borneo Adası üzerinde küçük bir ülke olan Brunei Darussalam Sultanı Haji Hassanal Bolkiah Mu izzaddin Waddaula Bolkiah, 22 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin ikinci kralı. Dünyanın en büyük sarayı olan Istana Nurul Iman da yaşıyor. 200 bin metrekarelik alan üzerine kurulu sarayda 1788 oda, 290 banyo, 1500 kişilik bir cami ve 5 yüzme havuzu bulunuyor. Kubbeleri, kapı kulpları altın kaplama olan 1.4 milyar dolarlık sarayı, 51 bin ampul aydınlatıyor. 7 bin otomobili olan Brunei Sultanı nın garajında yer alan araçlardan bazıları şunlar: 1574 Mercedes, 604 Rolls Royce, 452 Ferrari, 382 Bentley, 209 BMW, 179 Jaguar, 134 Koenigsegg, 21 Lamborghini, 11 Aston Martin yılında kızını 14 gün süren bir düğünle evlendiren Brunei Sultanı nın altın kaplamalarla döşenmiş bir Boeing 747 si, 6 küçük uçağı ve 2 helikopteri de bulunuyor. ( com/dunyanin-en-zengin-2-krali-istanbulda html) Yani var mı Tayyip in benzerleri dünyada? Olmaz olur mu... Usta mız da zaten onu söylüyor çalım, poz, Saray heveslileri hâlâ az mıdır? diyerek... Bunların ikisi de Müslüman. Üstelik Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir diyen Hadis in sahibi Hz. Muhammed in diniyle dinli olduklarını söylüyorlar bir de utanmadan, arlanmadan bunlar. Siz kim Hz. Muhammed ve O nun dini kim?.. Siz, Halklarınızı Allah la aldatan zalimlersiniz. İblislersiniz. Şeytanlarsınız. Siz ancak CIA, Pentagon, Amerikan İslamı nın dindarısınız. Onların maşası, uşağısınız. Başka bir şey de değilsiniz. Zaten de olamazsınız bu yaptıklarınızla. İnsanlık bir Hz. Muhammed e ve O nun yaptıklarına, yaşayışına, anlayışına bakacak bir de sizinkine. Ve sizin, anlayışınızın, yaşayışınızın yüzüne tükürecek. Tarih sizi lanetle anacak. Muaviye lerin, Yezid lerin yanına koyacak Tarih sizi. Ama başka bir örnek de var! Dünyada bütün liderler böyle değil tabiî ki. Yine geçen sayımızda Küba dan, Fidel den örnekler vermiştik. Şimdi de bir başka ülkeden, Uruguay dan (Guarani dilindeki adıyla Boyalı Kuşlar Ülkesi nden) ve onun liderinden örnek vermek istiyoruz. Bu lider eski Uruguay Devlet Başkanı José Alberto Mujica Cordano ya da herkesin O na hitap ettiği adıyla Pepe. (Eski olmasının nedeni, Brunei Darussalam Sultanı Haji Hassanal Bolkiah Mu izzaddin Waddaula Bolkiah ın sarayı: Istana Nurul Iman. Uruguay Anayasasına göre ikinci kez aday olamadığı için. Seçilen yeni Başkan Tabare Vazquez de Geniş Cephe nin adayı. Ve ikinci kez seçilmiş durumda. Yani arasında da Başkan oydu.) Jose Alberto Mujica Cordano, 20 Mayıs 1935 de Montevideo da doğuyor. Dört yaşında yetim kalıyor. Yoksulluk içinde büyüyor. Ortaöğrenime devam edemiyor. O yüzden de yoksulluğun ve eğitimsizliğin ne olduğunu çok iyi biliyor On üç yaşından itibaren çeşitli partilerde görev yapıyor. Yirmili yaşlarında komünist dünyayı; Moskova, Pekin ve Havana yı geziyor. Fidel Castro ve Che Guevara ile tanışıyor te Raul Sendic ile birlikte TUPA- MARO lar diye bilinen Ulusal Kurtuluş Hareketi (Movimiento de Liberación Nacional-MLN) nin kurucularından oluyor. (Tupamaro adı 18 inci Yüzyılda İspanyol egemenliğine karşı girişilen ayaklanmanın önderi Túpac Amaru II den geliyor.) Yaşamının 14 yılını cezaevinde geçiriyor, vücudunda tam altı kurşun yarası var. Cezaevinden çıktıktan sonra yeni şartlara uygun olarak, birçok bileşeni bulunan ancak en önemli bileşenlerini Sosyalist Parti, Uruguay Komünist Partisi, Uruguay Meclisi ve Hıristiyan Demokratların oluşturduğu Geniş Cephe (Frente Amplio-FA) nın kurucularından oluyorlar Tupamaro lar olarak. Ve Pepe, Geniş Cephe nin adayı olarak girdiği seçimleri kazanarak Devlet Başkanı oluyor. Pepe, Devlet Başkanıyken yaptığı bir açıklamada şöyle diyor: Ben insanların geceleri yatacak saçak altı bile bulamadıkları bir dünyada, başkalarının 500 metrekarelik malikânelerde yaşamasını anlamıyorum. Evsizler için ev, suyu olmayanlar için su lazım, ekmek lazım. Sen böyle bir dünyada özel uçağım olsun, oraya buraya gideyim diyorsun. Eğer herkes daha fazlasını isterse, bir gün kimseye bir şey kalmayacak. Ve José Alberto Mujica Cordano, gerçekten söylediği gibi yaşayan birisi. Devlet başkanı seçildikten sonra da yaşadığı evi bırakmıyor, birkaç dönümlük bahçesindeki, ekinleriyle, köpeği Manuela, tavukları, horozlarıyla yaşıyor. Bahçesinde çiçekler, sebzeler yetiştiriyor. Suyunu kuyudan çekiyor, çamaşırlarını bahçede kurutuyor. Ve halkla iç içe yaşıyor. Göreve giderken 1987 model Volkswagen i bizzat kendisi kullanıyor. Arabasına binmezse toplu taşıma araçlarıyla gidiyor görevine. Şoförleri, etrafında koruma orduları yok. Evinin kapısında sadece iki polis var. Misafirlerini evinde ağırlıyor. Günlük giysileri buruşuk bir pantolon ve fermuarlı bir mont. Resmi görüşmelerinde de kravat takmıyor. Protokol kurallarına aldırış etmiyor. Biçime boş veriyor. Öze bakıyor. Devlet Başkanı olmadan önce nasıl yaşıyorsa yine öyle yaşıyor. Başkanlık konukevini ise Suriyeli yetim çocuklara açıyor. Üstelik devletin kendisine verdiği 12 bin dolarlık maaşının yüzde 90 ını yoksullara bağışlıyor. Mujica ya göre, senatör olan eşinin geliri kendilerine yetiyor. Ve kendisine fakir denmesini kabul etmiyor: Bana fakir denmesi yanlış, ben, tutumlu bir insanım. Gerçek fakirler, sürekli yaşamdan talepleri olan ve elde ettikleri ile yetinmeyen insanlardır. Ben elimde hafif bir bavulla dolaşıyorum. Bu, bana, istediğim yaşamı sürdürmek için yeterli zamanı veriyor. Asıl özgürlük, yaşamak için kazandığın zamandır. diyor. Ve bunları gösteriş olsun diye yapmıyor. Düşüncesiyle, inancıyla, yaşamıyla ve gerçekleştirdikleriyle bunu her açıdan kanıtlıyor. Uruguay bugün yaşam standartları ve halka verdiği özgürlüklerle dünyada örnek ülkelerden biri. Peki neler kazandırmış halkına Pepe ve onun lideri olduğu Geniş Cephe? (Aşağıdaki bilgiler Yurt Gazetesi nde Yunus Emre nin araştırmasından, Birgün Gazetesi ndeki bilgilerden ve internetteki haber portallarından derlenmiştir.) Geniş cephe iktidara geldiğinde Uruguay da Kişi Başı Milli Gelir dolar civarında te ise 16 bin doları aşmış. Uruguay da bütçe açığı milli gelirin yaklaşık yüzde 3,3 üne denk geliyor. Bu rakamlarla birlikte Uruguay artık yüksek gelirli ülkeler grubuna dâhil de yüzde 17 olan İşsizlik 2014 te 6,2 ye düşmüş te yüzde 39,9 olan yoksulların tüm nüfusa oranı 2013 te yüzde 11,5 e düşmüş te iktidara geldiklerinde Toplumsal Acil Ulusal Yardım Programı, daha sonra 2007 de Adalet Planı adı verilen uygulamalarla yüz binlerce insanın yaşam şartları iyileştiriliyor. 12 yaşına kadar olan çocuklar için çocuk başına aile yardımı 11,30 dolardan 30 dolara, yaş grubundaki çocuklar için ise yine 11,30 dolardan 43 dolara çıkarılıyor Adalet Planı yla. Ve yoksul aileler çocuklarının okula devam etmesi koşuluyla bu yardımı alabiliyorlar. Bir milyondan fazla Uruguaylı bu yardımdan faydalanıyor. Ki Uruguay ın nüfusu 3,4 milyon. Yani nüfusun 3 te 1 i bu yardımı alıyor. Bu ekonomik gelişmenin sırrı gelişme anlayışının değişmesinde yatıyor. Bütün dünyanın kemer sıkma politikaları uyguladığı bir dönemde Uruguay diet yapmak yerine beslenme alışkanlıklarını değiştirdi. Mujica nın başkanlığında Frente Amplio hükümeti alternatif bir kalkınma modelini hayata geçirmeye çalışıyor ve kamu hizmetlerinin uygulanmasında kapsayıcı yaklaşım izliyor. Mujica hükümeti, sosyal politikanın yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele aracı olduğunu vurguluyor. Eğitim, sağlık, barınma ve çalışmanın herkes için temel bir hak olduğunu savunuyor. Sosyal hizmetlerin teoriden pratiğe dönüşmesi için elbette maddi kaynak gerekiyor. Bu kaynağın sağlanması için vergi sisteminde köklü değişiklikler yapıldı. Artan oranlı vergilendirme uygulanıyor yani zenginler daha fazla vergi ödüyor. ( Uruguay İşçi Sınıfı da bu gelişmeden her yönüyle payını alıyor. Reel (Gerçek) Ücretler yüzde 25 artıyor. Sendika sayısı ve sendikalı işçi sayısında büyük artış oluyor. Bu oran Geniş Cephe (FA) döneminde 2 kat artıyor. Uruguay da eğitime ayrılan bütçe savunma bütçesinin 20 katı. Eğitim parasız ve laik. Öğrencilere bilgisayar dağıtılıyor. Hedef ülke genelinde bedava internet yayını Sağlık parasız, sağlık merkezleri yaygın Müzeler, parklar ve plajlar ücretsiz. Festivaller, bayramlar ve kutlamalar birbirini izliyor. Askerlik zorunlu değil, komşu ülkeler Arjantin ve Brezilya ile hiçbir sorun yaşanmıyor. İşte Pepe nin yukarıdaki açıklamasını okuduktan, Uruguay ın geldiği son durumu öğrendikten sonra davamıza olan inancımız bir kez daha güçlendi. Bir kez daha gördük ki, davamız, haklı bir dava ve halkın davası gerçekten. Ve enternasyonal bir dava. Çünkü, bu sözlerin, bu anlayışın, bu uygulamaların sahibi José Alberto Mujica Cordano-Pepe, bizim gibi bir devrimci. Bir yurtsever. Bir halksever. Bir antiemperyalist. Ülkesinin zenginliğini, itibarını saraylarda aramıyor. Halkının mutluluğunda, sağlığa, eğitime parasız ve kolayca erişiminde arıyor. Kişi Başı Milli Gelirin oranına bakarak arıyor... Mazlumlar, zalimlerden hesap sorar bir gün Hatırlayacağımız gibi, Tayyip, Saray daha inşaat halindeyken, yapılan eleştiriler karşısında 3 Mart ta şöyle konuşmuştu (Ancak o zaman adı bina ydı. Henüz saray olarak adlandırılmamıştı.): (...) Yeni başbakanlık binasının yapımı ile ilgili sıkıntı söz konusu değil, inşallah nisan, mayıs gibi beraber açılışını yapacağız. Hukuksuz olarak yaptığımız hiçbir şey yok. Güçleri yetiyorsa yıksınlar. Yürütmeyi durdurdular, bu binayı durduramayacaklar. Açılışını da yapacağım, içine de girip oturacağım demişti. Allah için oturdu da. Doğruya doğru. Ama neyin karşılığında? Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Bilgi Edinme Kanunu na istinaden Sarayı yapan TOKİ ye, Sarayın maliyetini soruyor. TO- Kİ nin verdiği cevap: Maliyet açıklanırsa ekonomi sarsılır oluyor. Yani maliyet o denli yüksek, o denli fazla... Bütün bu gerçekler karşısında Tayyip, Eğilme di, dik dur du(!) ve 3 Aralık ta şöyle efelendi: İşte şu anda çatısı altında bulunduğumuz Beştepe Cumhurbaşkanlığı Sarayı. Biliyorsunuz neler söylediler, neler söylüyorlar, neler söylemeye devam edecekler. Varsın söylesinler. Hiç umurumuzda değil. Biz, büyük bir devlet olmanın gayreti içerisindeyiz ve bu gayretimizi de sürdüreceğiz. (...) MİLLETİN SARAYI: Burası Tayyip Erdoğan ın sarayı değil. Burası Türk milletinin sarayıdır. Bu saray sadece Türk milletinin kendi imkânlarıyla inşa edilmiş olan bir saraydır. Orada efelenmesiyle kalmadı, 6 Aralık günü yine şöyle kükredi: (...) Bin odalı değil. Bin 150 küsur odası var. Bunu da bilin. Şimdi bütün bunlar neyin göstergesi? Suçluluğun! Tayyip, sarayına karşı yapılan eleştiriler karşısında efeleniyor, celalleniyor, suçluların telaşıyla suçunu bastırmaya, örtbas etmeye çalışıyor. Böylelikle karşısındakileri susturmak istiyor. Ancak elbet bir gün mazlumlar bunlar gibi zalimlerden yaptıklarının hesabını sorar. Çaldıkları, yedikleri onların burnundan fitil fitil getirilir. Halkın adaleti mahşere kalmaz! Yaptıklarının, ettiklerinin hesabını halk önünde, İşçi Sınıfı adaleti önünde verirler. Buna inancımız tam! Aradaki fark neden? Tayyip le Pepe arasındaki fark nereden kaynaklanır? Şundan: Tayyip ve benzeri-benzerleri, insanın insanı ezdiği, soyduğu, sömürdüğü, zulmettiği Sınıflı Toplum savunucusu insanlardır. Tayyip, Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfının siyasi plandaki temsilcisidir. Ve kişiliğini şekillendiren dünya görüşünü bu sınıf temeli belirler. O da özetçe şudur: Ezeni-ezileni, soyanı-sömürüleni, zulmedeni-zulme uğratılanı meşru gören, kabul eden, insanlar arasında eşitsizlikleri sürdüren bir anlayıştır. Halkı sevmezler, onları, kendi çıkarları için kullanılacak bir eşya, bir mal olarak görürler. O yüzden de onlarla aralarına Saraylar gibi, maddi eşitsizlikler gibi eşitsizlikler koyarlar. Yurtsever değillerdir. Hep kendi ve kendileri gibi olanların çıkarlarını düşünürler. Ona uygun davranırlar. Tayyip de bu yüzden böyle davranıyor. José Alberto Mujica Cordano-Pepe ve benzeri-benzerleri; insanın içinde yaşadığı kahredici adaletsizlikleri doğru bulmayan, insanlığının hakkını vermeye çalışan, eşitsizliğe, haksızlığa, adaletsizliğe, sömürüye, zulme karşı çıkan insanlardır. Halksever, yurtsever, namuslu insanlardır. Sadece kendilerinin değil tüm toplumun çıkarlarını gözetirler, ona uygun davranırlar. O ve onlar bu yüzden böyle davranıyorlar. Herkes kendi inancına, ideolojisine uygun davranıyor, yukarıda da somut örneklerini gördüğümüz gibi. Hz. Muhammed bir Hadisinde ne diyordu: Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir. Tayyip ve benzerleri, halkı (şimdilik) Uruguay Devlet Başkanı José Alberto Mujica Cordano ya da Pepe ne kadar Allah la aldatırlarsa aldatsınlar, Hz. Muhammed ehlinden değildirler. Çünkü onlar; Hz. Muhammed in Elçisi olduğu Kur an ın, söylediği durumdadırlar: Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar artık dönmezler. (Kur an, Bakara Suresi 18 inci Ayet, Yaşar Nuri Öztürk Meali) Tayyip ve Tayyipgiller için ne söylesek boş yaşayarak gördüğümüz gibi. O yüzden de Kur an ın sözünün üstüne söz söylemeyelim artık!

8 8 Başyazı 40 yılın Amerikan ajanı, vatan, millet ve halk düşmanı Nazlı Ilıcak tan bile daha onursuz çıkan Sorosçu-TESEV ci Kemal den ve Avanesinden hesap soracak bir tek yürekli, namuslu CHP li de kalmadı mı gayrı? Baştarafı sayfa 1 de saygıyla selamlıyorum. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu konuşuyor: Siyasete girmeyen tarikata saygılıyım Cuma akşamı Kemal Kılıçdaroğlu na, Habertürk televizyonunda katıldığı Türkiye nin Nabzı George Soros programında şu soru soruldu: Türkiye de irtica tehdidi var mı? Kılıçdaroğlu, anında, kendinden emin tok sesle, Hayır cevabını verdi. Eylül 2010 da Almanya ya yaptığı gezi sırasında bir Alman gazeteci Kemal Kılıçdaroğlu na sordu: Laikliğin tehdit altında olduğunu düşünüyor musunuz? Kılıçdaroğlu bu soruya şu yanıtı verdi: Hayır. Bugün için Türkiye de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Aynı günün öğle yemeğinde buluştuğu Türk gazetecilerden biri aynı soruyu bir kez daha sorunca, Kemal Kılıçdaroğlu şunları söyler: Gerçekten böyle bir tehlike görmüyorum. Aksini söylersem bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem. - Yeni CHP PM Üyesi ve Ankara milletvekili adayı Mason Bülent Kuşoğlu konuşuyor: Tekke ve zaviyeler yeniden açılsın. Bugün mühendis, doktor gibi çağdaş bilimleri bitirmiş insanların gidip bu tür kurumlarda (yani Tekke ve Zaviyelerde) mürit olarak bulunmaları gerekmektedir. Atatürk ün kurduğu parti olduğunu iddia eden bu kişilere hatırlatalım: Atatürk 1925 yılında, tekkelerin kapatıldığı gün Kastamonu da şöyle haykırmıştı: Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır. ( ) ( tr/default.asp?islem=sayfa&id=300) Evet, yoldaşlar; bunca halk düşmanını, ABD yandaşını, hizmetkârını partiye doldurmakla yetinmiyor. Bu yönde yeni girişimlerine olanca pervasızlığıyla devam ediyormuş adam. Besbelli ki yukarıdaki efendisi (ABD) böyle buyruk veriyor buna. Barış Yarkadaş Aferin oğlum Mehmet, sen bu yolda devam et, diyor. Bu da sanıyor ki ABD ye sadakatte kusur etmezse Tayyip i olduğu gibi, kendisini de iktidara getirir, başbakanlık koltuğuna oturtur. Ona oynuyor besbelli. Bunların halk umurlarında değildir. Halkın dertleri, sorunları, çektiği acılar, vatanın ve milletin şu anda karşı karşıya bulunduğu tehlikeler, Türkiye ye dayatılan Yeni Sevr Haritası-BOP Haritası hiç umurlarında değildir. Bunların tek düşündüğü Tayyip gibi koltuktur sadece. Tabiî Tayyip in vurgunculuğu da var. Korkunç bir iştiha ile Türkiye nin tüm varlıklarını talan ediyor Tayyipgiller. Bunlarsa koltuğa, makama razılar. Öyle bir farkları var Tayyip ten ve Tayyipgiller den. Ama Amerikan uşaklığında hiçbir farkları yok. Bilmiyor ki Sorosçu Kemal; Amerika nın kendisine biçtiği rol AKP ye payanda olmak, Mecliste muhalefet rolü oynamak ve süreç içerisinde de CHP yi eritmek, iyice etkisizleştirmek, küçültmek. Dikkat edersek, Tayyipgiller iktidarından bu yana CHP bu rolü kusursuz oynamakta ve kendisine verilen görevi eksiksiz bir biçimde yerine getirmektedir. Ş i m d i, CHP de ne olup bittiğini en yakından bilen ve CHP hakkında bugüne dek bizim en mahrem ve doğru bilgileri edindiğimiz Barış Yarkadaş ın şu sözlerine kulak verelim. Hepsi de doğrudan gözleme dayandığı için doğrudur Yarkadaş ın dile getirdikleri: CHP nin temel sorunu birilerine öykünmek, birilerini taklit etmek olmamalıdır. Bak ne oldu? Nazlı Ilıcak ismi dolaştı değil mi ortada? Bazı yöneticiler görüşmüş hiç kimse kendini kandırmasın. Nazlı Ilıcak la CHP ye gelmesi konusunda görüştüler. Bunu ilk yazan da benim. Öyle kimse, efendim olmadı molmadı, demesin. 200 tane isim belirlemişler sağdan. Gene fantezi dünyasındalar, hayal peşindeler. Ne oldu? Hemen reddetmek zorunda kaldılar. Çünkü CHP tabanı Nazlı Ilıcak ı kusar, kabul etmez, oy vermez. Kimse kendini kandırmasın. (Barış Yarkadaş, Halk TV de yayınlanan Yol Haritası Programından, 28 Ocak 2015) Görüyor musunuz yoldaşlar, ahlâksızlığın, namussuzluğun, gericileşmenin düzeyini ya da düzeysizliğini. Adam 200 isim belirliyor. Tabiî avanesiyle birlikte. Hem de nereden? Sağdan. Yani ABD-AB Emperyalizmine ömür boyu uşaklık etmiş, ajanlık etmiş tiplerden. Bugüne dek halk düşmanlığı etmiş tiplerden. Devrimcilere, sosyalistlere, antiemperyalistlere, Mustafa Kemalcilere, Tam Bağımsızlıkçılara ve laiklere azgın bir kin ve düşmanlık beslemiş, sergilermiş tiplerden. Sermayeye, yerli yabancı Parababalarına hizmette sınır tanımamış ve hiç kusur etmemiş kişilerden. Yahu senin kaç milletvekili seçtirme gücün var ki zaten? Ne kadar oy potansiyelin var? En fazla 150 diyelim. Sen 200 kişi belirliyorsun sağdan. Demek ki kendileri ve sağdan belirledikleri kişiler girsin Meclise, diyorlar. Peki ya gerçek CHP lilerden? Yani CHP ye gönül vermiş içtenlikli insanlarımızdan? Onları boş ver, diyorlar, onlardan kimse girmesin. Onlar bize oy getirsin yeter. Zaten ne demişti Amerikan uşağı ve ajanı, Mustafa Kemal ve laiklik düşmanı Ortaçağcı Mehmet Bekaroğlu, TESEV ci Kemal in utanmazca bir sahtekârlıkla genel başkan yardımcılığına getirdiği bu kaşar gerici? Ulusalcılar giderse parti güçlenir. Onun güçlenmekten anladığı, CHP nin siyasette güç sahibi olması değil tabiî. CHP nin tümden Mustafa Kemal ve laiklik düşmanı Ortaçağcılarca ele geçirilmesi. O bunu kast ediyor, öyle demekle aslında. İşte Sorosçu Kemal de buna uygun bir girişim başlatmış, yukarıda Yarkadaş ın söylediğine göre. Bir de yine utanıp arlanmadan bu ahlâksız girişimi inkâr ediyor CHP liler. Yeni CHP nin Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağababa inkâr ediyor böyle bir girişimde bulunduklarını. Hani ilk ortaya çıktığında Sorosçu Kemal in de TESEV kurucusu olduğunu inkâr etmişlerdi. Fakat sonradan Barış Yarkadaş belgesiyle birlikte ortaya koyunca bu gerçeği, direnemediler. Çıktı Sosrsçu Kemal, evet dedi, TESEV in kurucu üyesiyim. Görelim nasıl dedi bunu: TESEV den istifa etmeyeceğim. TESEV bir dernek değil ki istifa edeyim. Vakıf... Kurucularından biri de benim. Ben dilekçe verip üyelikten istifa ediyorum desem bile, bunun hukuken bir geçerliliği yok... Ben kurucu üye olduğum zaman ne Soros vardı ne de başka bir şey... TESEV e üye olmak CHP ye bir ömür samimiyetle hizmet etmiş ve CHP nin ilkelerine sahip insanları azgın bir saldırganlıkla tasfi ye et; partiyi, ömürlerini CHP ye ve sola düşmanlıkla geçirmiş olan gericilerle, Ortaçağcılarla, Amerikan ajanlarıyla doldur. Bu ahlâksızlık değil mi? Bal gibi ahlâksızlık. Ama sen ne bileceksin siyasi ahlâkı, utanmayı, sıkılmayı. suç değil. Ben sadece TESEV üyesi değilim ki. Ben aynı zamanda Vakıf 2000 in de üyesiyim. ( com/?p=429121) Kanıtlarıyla ortaya konunca TESEV ciliğini, Vakıf 2000 ciliğini inkâr edemiyor artık Kemal Efendi. Sadece bu suç değil, diyor. Evet, şu anki kanunlar çerçevesinde belki öyle görülebilir. Ama sadece biçimce. Yoksa vatana, millete ve halka düşman bir örgüt, CIA bağlantılı bir örgüt, en azılılarından bir suç örgütüdür aslında TESEV. Onun kurucusu olmak da, üyesi olmak da o suçu işlemektir. Kemal burada bir okkalı yalana daha başvuruyor. Ne diyor? Ben kurucu üye olduğum zaman ne Soros vardı ne de başka bir şey... Niye yokmuş Kemal Efendi? Henüz anasından doğmamış mıydı o zaman Soros? Ya da henüz tıfıl bir ergendi, bu işlerle uğraşmıyor muydu, he? Vardı, vardı. Bunu sen de adın gibi biliyorsun. Ama savunmaya cesaret edemiyorsun. Can Paker ve Liboş Mehmet konumunda değilsin çünkü. Onların sırtında yumurta küfesi yok. Sorosçu olduklarını söylemekte sakınca duymuyorlar. Ama sen bir Washington-Pentagon-CIA Operasyonuyla CHP nin başına getirilmiş düzenbazsın. Senin görevin yukarıda andıklarımız. Mustafa Kemal in ve Kuvayimilliyecilerin kurduğu CHP yi tümden öldürüp yerine bütünüyle Amerikancı, Sorosçu, ipleri tamamıyla CIA nın elinde Yeni CHP yi yaratmak. Yani Eski CHP yle hiç ilgisi olmayan bir zombi CHP ortaya çıkarmak. Onu da önemli ölçüde başardın. O yüzden böyle fırıldak çeviriyorsun, Soros yoktu filan, diyorsun. Ayıp ya, ayıp Gelelim Nazlı Ilıcak meselesine. Nazlı Ilıcak, Kemal in bu teklifine ne dediğini açıkça, doğrudan telaffuz etmedi. Ama buna cevap niteliği taşıyan şöyle bir karar bildirdi: Bu kadar erken söylenir mi bilemiyorum ama gerekçeleriyle birlikte, önümüzdeki seçimlerde kime oy vereceğimi açıklıyorum: Selahattin Demirtaş için oy kullanacağım. (Bugün Gazetesi, 28 Ocak 2015) Nazlı Ilıcak, durduğu yeri ve muhatabını açıklamış oluyor böylece. Yukarıdaki açıklama tabiî aynı zamanda İmralı yadır. ey Öcalan, beni gör artık. Senin adına Meclise girersem size hizmette kusur etmem, demektir bu mesaj. Kim bilir, belki de görür Öcalan Demek ki Nazlı Ilıcak CHP ile anlaşamamış. TESEV ci Kemal in teklifi bir uzlaşıyla noktalanmamış. Ilıcak ın oğlu dolandırıcı, her dönem iktidardan yana oynayan Mehmet Ali ılıcak da boş durmuyor. Kemal in teklifiyle ilgili o da düşüncesini belirtiyor: Medyada yeni bir iddia ortaya atıldı, Nazlı Ilıcak CHP den milletvekili adayı olacak diye... Hiç zannetmiyorum. Olmaz, yapamaz, annem CHP ye gitmez, yaparsa çok ayıp olur. Kendi düşüncesine ayıp etmiş olur. Sol bir partiden sanmıyorum. Annem olsa bile ben oy veremem. (Hadi Özışık ın yaptığı röportajdan, internethaber.com) Evet, yoldaşlar, ne diyor M. A. Ilıcak annesinin CHP den aday olmasına? Olmaz, yapamaz, annem CHP ye gitmez, yaparsa çok ayıp olur. Kendi düşüncesine ayıp etmiş olur. Bu dolandırıcı gerici bile böyle bir şeyin çok ayıp olacağını bir anlamda ahlâk dışı olacağını söylüyor. Annem bunu yapmamalı, diyor. Yaparsa ben oy vermem, diyor. Benim netçe bildiğim, bu kişi, bir zamanlar sahibi olduğu Tercüman Gazetesi nin kuponla halka televizyon vereceğini söyleyerek yoksul halkımızı dolandırmıştı. Bu dolandırılan mağdurlar arasında asgari ücretten emekli maaşıyla 3 çocuklu evini geçindirmeye çalışan benim kız kardeşim ve iki gözü de Behçet Hastalığından dolayı görmeyen eşi de vardı. Bu nedenle eminim yapılan aşağılık işin olduğundan. Ayrıca medyada da o günlerde geniş ölçüde yer aldı bu dolandırıcılık olayı. İşte bu kişi bile TESEV ci Kemal in Nazlı Ilıcak la iş tutmasını çok ayıp olur, kendi düşüncesine ayıp etmiş olur diye değerlendiriyor. Ama Kemal Efendi hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan bu aşağılık işleri yıllardır yapmakta hiç tereddüt etmiyor. Yapıyor. Bir de iki gün önce siyasi ahlâktan söz ediyordu. İktidara geldiğimizde ilk bir Geçenlerde CNNTürk televizyonunda Şirin Payzın ın programında SYRIZA nın Yunanistan da iktidara gelmesi tartışılıyor. Şirin Payzın sol neden iktidar olamıyor? u soruyor. Program konukları Mehmet Altan, Ufuk Uras, AKP li Erdinç Yazıcı, ÖDP Başkanı Alper Taş, KP den Kemal Okuyan ve yazar Enver Sezgin. Tartışma programları çok kafa ütülüyor. Programa katılan kendine sosyalist diyenler solu ve sosyalizmi savunamıyorlar. Bu programda da Mehmet Altan ve Erdinç Yazıcı sola akıl veriyor. Gezi İsyanı mız içinde olanlar, çok iyi bilirler ki sokağa çıkan vatandaş esas olarak Cumhuriyetin halka kazandırdığı laik yaşam tarzı değerlerini savunmak için eylemdeydi. O zaman bu televizyonlar penguen belgeselleri yayınlayıp, sokakta hiçbir şey yaşanmıyor havası yaratıyorlardı Haziran ayı boyunca vatandaş bu televizyonları hiç izlemedi. Bu televizyonlar kurumsal olarak, Gezi İsyanı nın karşısında yer aldılar. Burada program yapan, kendine demokrat süsü veren sunucular, Gezi İsyanı nı başka yönlere çekmek için uğraştılar. Şirin Payzın ın bu programdaki Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet karşıtı tutum da bu sürecin devamıdır. Olayın birinci yönü, kendine sosyalistim diyenlerin, o yıllarda Lenin Usta nın ve ülkesi Sovyetler Birliği nin desteklediği, Türk-Kürt bütün halklarımızla beraber verdiğimiz Kurtuluş Savaşı nı bilinçlice savunmamasıdır. hafta içinde siyasi ahlâk yasası çıkaracağız, diyordu. Sen hangi yürekle siyasi ahlâktan söz ediyorsun? Sadece Tayyipgiller in yaptığı vurgunculuk ve diğer bilumum yüz kızartıcı, akçeli işler değildir, siyasi ahlâksızlık. Senin yaptığın da siyasi ahlâksızlıktır. CHP ye bir ömür samimiyetle hizmet etmiş ve CHP nin ilkelerine sahip insanları azgın bir saldırganlıkla tasfiye et; partiyi, ömürlerini Can Paker CHP ye ve sola düşmanlıkla geçirmiş olan gericilerle, Ortaçağcılarla, Amerikan ajanlarıyla doldur. Bu ahlâksızlık değil mi? Bal gibi ahlâksızlık. Ama sen ne bileceksin siyasi ahlâkı, utanmayı, sıkılmayı. Amerikan Emperyalistleri yaptıkları operasyonlarla boşuna getirmedi seni ve tayfanı CHP nin yönetimine. CHP yi bu hale yani eskisiyle uzaktan yakından bağı kalmayan, olmayan Yeni CHP haline getiresiniz diye getirdi. Tayyipgiller gibi durmak yok, yola devam, diyerek devam edin bakalım ihanetlerinize, vatan millet ve halk düşmanlığına. Ne diyelim?.. Desek de sizler anlayacak insan olmaktan çoktan çıkmışsınız. Fakat unutmayın; bu halk koyun sürüsü değil. Bir gün uyanacak, bilinçlenecek, örgütlenecek. Tayyipgiller le birlikte sizden de ihanetlerinizin hesabını soracak. Bunu da aklınızın, belleğinizin bir kenarına not edin Bir kafadan silahsızlandırma örneği İkinci yön ise sunucunun fikirlerini konuklara empoze etmesi ve kabullendirmesi. 12 Eylül 1980 Faşist Darbesinden beri bu kafadan silahsızlandırma tezgâhını iyi görmek lazım. Mehmet Ali Birand, Ali Kırca ile başlayan açık oturumlarda vatandaşa, yaşanılan faşist düzeni kabullendirmek için programlar yapıldı. Mehmet Ali Birand kendi düşüncesini, sokakta bulduğu herhangi bir vatandaşın ağzından aktararak, Bakın sokaktaki adam böyle diyor diyerek halkı yaşadığımız zorbalıklara karşı koymamaya çağırıyordu. Ali Kırca 12 Eylül den sonra birkaç yıl Amerika nın Sesi (Voice Of America) da çalıştı. O da Siyaset Meydanı adlı uzun yıllar devam eden programında, güya herkesi konuşturuyor görünerek, vatandaşın ağzından kaptığı sözü tam tersine çevirerek ortaya koyardı. Sanki vatandaşın çoğu onun gibi düşünmüş olurdu. Şimdiki açık oturumlar, onların bile gerisinde. Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK davaları sürecinde de aynı tezgâhların daha da adileri yapıldı. Usta mız Hikmet Kıvılcımlı, halkı örgütsüz bırakmanın en önemli aracı olarak kafadan gayrımüsellah kılmayı (kafadan silahsızlandırmayı) pek çok yazısında anlatır. Günümüzde de aynı tezgâhlar geçiliyor. Uyanık olmamız gerekiyor. Çevremizde bu tezgâha takılan veya takılmak üzere olan arkadaşlarımızı bu tezgâhtan uzak tutmamız gerekiyor. Kurtuluş Partili Bir Eğitim Emekçisi

9 9 Syriza nın seçim zaferi Yunan Halkının kurtuluşu mu? Yunanistan da sosyal devrim olmuş gibi yaygara koparmanın alemi yoktur. Fakat halkın eşitlik, adalet, iş ve ekmek isteği önünde durulamaz bir taleptir. Yunan Halkı bu taleplerini dile getirmiş ve hem yerli, hem yabancı Finans-Kapitalistlerden ödünler koparmıştır. Bunlar halkın kazanımlarıdır. Bir dizi reform getirmesi kaçınılmazdır. Yunanistan da 26 Ocak 2015 tarihinde yapılan seçimlerde Hür Basın ının deyimiyle, Sol Radikal parti Syriza, zafer kazandı. 300 üyeli Yunan Parlamentosu nda 149 milletvekilliği kazandı. Tek başına iktidar olma olanağını 2 milletvekiliyle kaçırmış oldu. Bu başarısı tüm dünyada ve belki dünyadan da daha çok Türkiye de yankı buldu. Birçok kalem Komşuda pişer bize de düşer tarzında yazılar yazdı. Sol partilerin birçoğunun böyle düşündüğünü dile getirdi. Pekiyi Syriza gerçeği neydi? Bu başarıyı nasıl okumak gerekir? Syriza nın seçim zaferini anlayabilmek için iki şeye yakından bakmak lazım: 1- Syriza nedir, 2- Syriza yı zafere ulaştıran şartlar nedir? 1- Syriza nedir? Syriza, 10 dan fazla sol örgütten oluşan bir ittifak partisidir. Bu örgütlerin tamamının ortak özelliği sol olmakla birlikte, Leninist olmamaktır. Yani son tahlilde ideolojileri ve pratikleri anarşistliğe varacak; Troçkist, Maoist, bizzat kendi adıyla Anarşist, çevreci vb. eğilimlerdeki örgütlerin bir alaşımıdır Syriza. Bu haliyle de Sosyal Demokrasinin daha koyuca sosuna bulanmış bir sol partidir. Varacakları yer de: Kendi deyimleriyle; Zenginden alıp yoksula vermek, Çok kazanandan çok vergi, az kazanandan az vergi diye özetledikleri İskandinav tipi Sosyal Demokrasidir. Ha, bu arada AB ye, onun kemer sıkma politikalarına karşı olmak gibi, Uluslararası ve özellikle de AB finans örgütlerine olan borçların AB Parababalarının belirlediği şartlarda ödenemeyeceği gibi karşı çıkışları elbette vardır. Zaten bu politikalardan canı fena halde yanmış, tüm burjuva partilerinden yaka silkmiş, umut kesmiş olan Yunan Halkının Syriza ya böylesine kitlesel bir biçimde yönelmesinin sebebi de bu söylemleridir. Ama işte hepsi bu kadardır. Yani Syriza nın programı, proletarya öncülüğünde gerçekleştirilen ve sosyalist bir toplum yaratmayı hedefleyen Halk Demokratik Devrimi Programı değildir. Böylesine bir sınıfa dayanmadığı ve o sınıfın ideolojisi doğrultusunda politikalar uygulamadığı sürece varacağı son, Avrupa sosyalistlerinin ve sosyal demokratlarının vardığı son olacaktır. Yani sağcı, tekelci sömürü politikalarından bunalmış kitleleri biraz rahatlatarak, onların düzene tümden karşı çıkmalarının, proleter devrimler gerçekleştirmelerinin önüne geçmek. Syriza nın seçimlerden hemen 2 gün sonra sağcı Bağımsız Yunanlar Partisi (ANEL) ile koalisyon kurması geleceğin habercisi gibidir. Belli ki çok önceden bu koalisyon oluşturulmuş ve seçimlerden 2 gün sonra hemen ilan edilebilmiştir. Sağcı ve milliyetçi ANEL in genel başkanı Panayiotis Kammenos, Savunma Bakanlığı gibi kritik bir göreve getirilmiştir. Bu kişinin ilk icraatı da şudur: Kardak olaylarının 19 uncu yılı nedeniyle bugün Yunanistan ın yeni Savunma Bakanı Panos Kamenos bölgeye gidiyor. Yunanistan Savunma Bakanlığı ndan yapılan açıklamada, Kamenos un önce Atina yakınlarında Yunan Deniz Kuvvetleri nin Helikopter Üssü nü ziyaret edeceği ardından Kardak deniz bölgesine çelenk atacağı, sonra da Girit adasına gideceği duyuruldu. TÜRK HAVA KUVVETLERİ ALARMDA! Panos Kamenos un içinde bulunduğu helikopterin Türk hava sahasını ihlal etmemesi durumunda, çelenk atmasının hukuki bir sorun yaratmadığı ancak hava sahası ihlalinde durumun değişebileceği bildirildi. TÜRKİ- YE KARŞITI SÖYLEMLE- RİYLE BİLİ- NİYOR Panos Kamenos, Türkiye ye karşı sert tavrı ile biliniyor. (Sözcü, 30 Ocak 2015) Yani Yunan cephesinde yeni bir şey yoktur. Kitlelerin gözünü boyamak için sihirli değnek; Türk Düşmanlığı yine yürürlüktedir. Syriza nın bir diğer girişimi de Kostas Karamanlis i cumhurbaşkanlığı için aday göstereceğini açıklamasıdır. Yeni meclisin ilk işi Papulyas tan sonraki cumhurbaşkanını seçmek olacak. Sağ seçmenin de gönlünü kazanmak isteyen Çipras, Cumhurbaşkanlığı için eski Başbakan Kostas Karamanlis e teklif götüreceği konuşuluyor. Erdoğan ın kızına nikah şahitliği de yapan Karamanlis in döneminde Türkiye ile Yunanistan arasında sıcak ilişkiler yaşanmıştı. Ancak yakın çevresi, Karamanlis in görevi kabul etmeyeceğini düşünüyor. ( Bu Karamanlis ki, Yeni Demokrasi Partisi denen sağcı partinin lideri ve eski başbakanıdır. Yunanistan ın içine düştüğü felaketin baş mimarlarındandır. Ve yine bu partiden başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış Konstantin Karamanlis in yeğenidir. Yani aile boyu sağcı bir siyasetçidir. (CHP nin Ekmeleddin İslamoğlu nu Cumhurbaşkanı adayı göstermesini çağrıştırmıyor mu?..) 2- Syriza yı zafere ulaştıran şartlar nedir? Yunanistan, kendi yönetici sınıflarının yağmaları, daha çok da AB nin büyük patronlarının, özellikle de Alman Finans-Kapitalinin sömürüsü sonucu ekonomik bir bunalıma girmiş, ülke iflasın eşiğine gelmiş, hatta iflas etmiştir. Bunun üzerine AB daha rüştünü ispat etmeden yıkılıp gitmesin diye, AB ülkeleri tarafından Yunanistan ı kurtarma kredileri denilerek Yunanistan a yüz milyarlarca avro tutarında krediler verildi. Tabiî bu kredilerin biz Türkiye Halklarının da çok iyi bildiği gibi bir bedel i vardı: Emekçi halk kemerleri sıkacak tı. Ve hükümetler, kemerler sıkılıyor diyerek emekçi halkın bütün kazanımlarına saldırdı. Emekli maaşlarının aşağıya çekilmesine kadar vardırıldı, bu halk düşmanı uygulamalar. Bir diğer şart da, yine halklarımızın da çok iyi bildiği gibi, tüm kamu mallarının özelleştirilmesi ydi. Bu konuda da hükümetler, her türlü halk düşmanı politikayı hayata geçirmek konusunda birbirleriyle yarıştılar. Fakat Yunanistan ın Türkiye den önemli bir farkı vardı. Yunan Halkı, Türkiye Halklarına göre örgütlenme bilinci ve örgütlenme düzeyi bakımından hayli ilerideydi. O yüzden bu politikalara karşı bitmez tükenmez sokak eylemleri gerçekleştirdiler. Bu eylemler karşısında hiçbir hükümet uzun ömürlü olamadı. Burjuva partilerinin biri devrildi, diğeri iktidara geldi. Hiçbiri halkın derdine deva olamadı. Halk istemezük, Parababaları iktidarları da yapamazuk diyorlardı. Yani Yunanistan da devrim durumu oluşmuştu. İşte böylesine bütün burjuva partilerinin halkın sorunlarına çözüm bulamadığı derin ekonomik ve politik krizde, halkın hızla bir sosyal devrimi, yani sosyalist bir devrimi arzulayacak konuma gelmesi kaçınılmazdı. Bu durumda Syriza, kitlelerin Sosyal Devrime akmasını önleyecek son bir bent olarak kutsandı. İktidar olmasına göz yumuldu. Kitleler böylece düştükleri politik ve ekonomik krizden çıkacakları umuduna kavuştu. Gelinen noktada Syriza nın yapacağı bazı palyatif, günü kurtaran politikaları, bu psikolojik duruma gelmiş halkın tepkilerini yumuşatacaktır. Örneğin, borçların yeni bir takvime bağlanması (AB ile müzakere edilmeye başlandı bile), bazı özelleştirmelerin durdurulması (Pire Limanı özelleştirilmesinin durdurulması gibi), asgari ücretin arttırılması, emekli maaşlarından yapılan kesintilerin kaldırılması, bakanlıklarda işten atılan 595 kadın temizlik işçisinin işe başlatılması vb. uygulamalarla halkın gönlü alınacak ve sonrasında istenecek bazı fedakârlıklara halkın tahammülü sağlanacaktır. İşin özeti şudur ki: Yunanistan da sosyal devrim olmuş gibi yaygara koparmanın alemi yoktur. Fakat halkın eşitlik, adalet, iş ve ekmek isteği önünde durulamaz bir taleptir. Yunan Halkı bu taleplerini dile getirmiş ve hem yerli, hem yabancı Finans-Kapitalistlerden ödünler koparmıştır. Bunlar halkın kazanımlarıdır. Bir dizi reform getirmesi kaçınılmazdır. Bu reformların yaratacağı görece iyi durum, halkın devrimci atılımını amortize edebilir. Parababaları bunu sağlayamazlarsa, kitleler reformları yeterli bulmazsa sosyalizme yönelmesinin önünde durulamaz. O zaman gerçek devrimci Marksist-Leninist örgütlerde bir araya gelerek İşçi Sınıfı önderliğinde; sömürünün ve zulmün olmadığı sınıfsız toplumu, Sosyalist Toplumu kurma savaşına girebilir. O yüzden bu deneyimler, gelecekte sosyal devrim yani sosyalist devrim mücadelesinde yolu aydınlatacak kazanılmış paha biçilmez deneyimlerdir. Bu deneyim yalnızca Yunan Halkına ait de değildir. Tüm dünya halkları örgütlü mücadelenin neleri başardığını bir kez daha görmüştür. Bu da olayın en olumlu yanıdır. (30 Ocak 2015) Devrimler Kartalı Lenin Usta Ölümsüzdür! Bugün, kendini ve hayatını İnsanlığın Kurtuluş Mücadelesine adamış ve bunu tarihte ilk kez Şanlı Ekim Devrimi ile taçlandırmış olan Lenin Usta nın ölüm yıldönümü. 22 Nisan 1870 te doğan Lenin Usta, bundan 91 yıl önce, 21 Ocak 1924 te ömrünü adadığı İşçi Sınıfının kurtuluşu mücadelesini kazandıktan 4 yıl sonra hayatını kaybetti. Marks-Engels Ustaları en iyi şekilde anlamış olan Lenin Usta, onların öğretilerini pratiğe geçirerek, Rusya daki Kapitalist-Emperyalist düzeni alaşağı ederek Sosyalizmi kurdu. Emperyalizmin en iğrenç taraflarını görmüş ve göstermiş olan Lenin Usta ülkesine Sosyalizmi getirerek, ezilen Dünya Halklarına umut ışığı olmuştur. Lenin Usta bizlere çok büyük bir teorik ve pratik hazine bırakmıştır. Devrimci teori olmaksızın devrimci pratik olamaz diyen Lenin Usta, Kapitalizmin artık sonlarına gelindiğini ve onun ileri aşaması olan Emperyalizmin eşitsiz düzenini bizlere açıklamış ve insanlığın tek kurtuluşunun Sosyalizmde olacağını göstermiştir. Bizler Marks-Engels, Lenin Ustaların teorik ve pratik mücadelelerini gösterdikleri yoldan devam ettiriyoruz. Eninde sonunda dünyanın en haklı ve meşru mücadelesi olan İşçi Sınıfı mücadelesini başarıya ulaştıracağız! İşçi Sınıfının Büyük Önderi Lenin Usta Ölümsüzdür! Halk Kurtuluşçu Liseliler Bir o kalmıştı! Tayyipgiller in hayranı oldukları ve ataları saydıkları Vahdettin lerden gelen bir nitelik olsa gerek, Batılı büyük emperyalist devletlere (AB-D Emperyalistlerine) uşak oldular, işbirlikçi oldular, hain oldular. Ülkemizi yarısömürge haline düşürdüler. Kan ve gözyaşıyla kazandığımız bağımsızlığımızı bir avuç dolara, makama, saltanata, üne, poza satıp geçtiler. Yaptıkları bunca hainlikler, edindikleri onca sıfatlar yetmemiş ki, şimdi de ülkemizi, topraklarımızı Katarlıların bostanına çevireceklermiş: Yani CV lerine yeni nitelikler(!) ekliyorlarmış. Katara Bostan Oluyoruz Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Katar ın Türkiye den tarım arazisi kiralamak istediğini söyledi. Çavuşoğlu, Katarlılar tahıl, sebze ve meyve yetiştirmek istiyor. Hayvancılık alanında yatırım düşünüyorlar dedi. (Kadife Şahin, Milliyet, 22 Ocak 2015) Olmadığımız-oldurmadığınız bir o kalmıştı, onu da oluyormuşuz! Olsun bakalım. Onlarda bu uşaklık, işbirlikçilik, vatan düşmanlığı, Bizde bu vatanseverlik, yurtseverlik olduğu müddetçe bir İkinci Kurtuluş Savaşı daha yaşarız ve aynen Birincisinde olduğu gibi onları takım taklavatlarıyla birlikte süpürürüz atarız bu topraklardan. Kurarız Demokratik Halk Cumhuriyetini, kardeşçe yaşarız bu cennet vatanda. Onlar ve onlar gibiler gidecek bir zırhlı, yaşayacakları bir Avrupa ülkesi ya da Ortadoğu ülkesi bulurlar mı bilmeyiz. Ama onlardan bu vatana, bu halka, bu memlekete yaptıkları hainliklerin hesabını sorarız. Biz onlar gibi de yapmayız, soğukkanlılıkla canlarını almayız, düşüncedaşları IŞİD ciler gibi kafa kesmeyiz. Mahkûm ederiz onları Tarih önünde, Halk önünde ve onların Tarihe hain, işbirlikçi, vatan satıcı olarak geçmelerini sağlarız... Bu yeter bize, başka bir şey istemeyiz. Ama bundan da asla vazgeçmeyiz. Savaşırız bunun için ama mutlaka başarırız. Bilsinler bunu, unutmasınlar bunu. Kimler mi? Tayyipgiller ve onların sahibi AB-D Emperyalistleri!

10 10 Şu Gökçek çok komik bir âdem yahu... Gökçek kafaya koymuş bir kere. Tapunun, hukukun, adaletin, odaların, yığın örgütlerinin vb.lerinin söyledikleri bilimsel kanıtların hiçbir önemi yok. Çünkü karşımızda: (...) bitti o iş, kesinlikle halka açılacak. Biz ODTÜ yü her şartlarda halka açmaya kararlıyız. diyen bir Gökçek var. Bildiğimiz Gökçek, bizi yanıltmayan bir Gökçek: Yalancı, talancı, kamu malı aşırıcı, insan, doğa ve hayvan düşmanı bir Gökçek! Göller kamu malıdır., diyor Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek 8 Ocak ta katıldığı 17 radyonun ortak yayınında, Eymir Gölü nün ODTÜ den alınarak belediyeye verilmesiyle ilgili olarak açıklamalarda bulunurken. Breh breh breh... Gökçek ve: Göller kamu malıdır... Bu sözleri duyan da devrimci, yurtsever, demokrat birisi konuşuyor sanacak. Oysa konuşan bildiğimiz, Tayyipgiller den, insanlık düşmanı, küstah, terbiyesiz M. Gökçek. Ve devam ediyor Gökçek insanı şaşırtan konuşmasına: (...) Eymir Gölü nde arabanızı kapıda durduruyorlar ve Yürüyerek gidin diyorlar. ODTÜ lüler burayı kendi mülkleri gibi görüyorlar. Göller kamu malıdır. Dolayısıyla buranın da halka açılması lazım. Yeni ODTÜ planında DOP payı kamuya kalacağı için Konya Yolu na inerken sol taraf yani Eymir tarafı Çevre Koruma Kurulu na kaldı. ODTÜ nün mülkü değil, bitti o iş, kesinlikle halka açılacak. Biz ODTÜ yü her şartlarda halka açmaya kararlıyız. Ankara halkının ortak malı olacak. ( Kamu malı düşmanı Gökçek, kamu malcı kesiliyorsa bu işte bir iş, bir bit yeniği var demektir diye düşünüyor insan. Gerçekten de konuyu araştırmaya başlayınca Vehbi nin kerrakesi yani Gökçek in içyüzü, kamu malı düşmanı, doğa düşmanı yüzü tüm kirliliği, yalancılığıyla ortaya çıkıveriyor. Olay şu: Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), 1956 yılında özel kanunla kurulmuştur. Ve ODTÜ ye tahsis edilen (ayrılan, verilen) 45 kilometrekare büyüklüğündeki arazi, Eymir Gölü nü de kapsamaktadır. Eymir gölünün yüzey alanı Hektar (1.09 km²), ortalama derinliği 3.80 m., su yüzey kotu 969 m, göl çevresi uzunluğu 9 km, uzunluğu 4.2 km, genişliği ortalama 0.25 km dir. (...) Göl tepelerle çevrili olduğundan, şehir gürültüsünden ve kirliliğinden uzaktır. Yürüyüş ve bisikletle dolaşmak için ideal bir mekândır. (...) Göl herkese açıktır. Ancak, OD- TÜ den belirli kurallar çerçevesinde temin edilebilen Göl Giriş Kartı olmayanlar araçları ile giriş yapamazlar; araçlarını dışarıda bırakmak kaydıyla bu kişiler de göl bölgesine herhangi bir kısıtlama olmaksızın girebilirler. Göle bisikletle girişler ise serbesttir. Özellikle hafta sonları, Doğu Kapısı nda özel şahıslardan bisiklet kiralamak mümkündür. ( G%C3%B6l%C3%BC) Gördünüz mü Gökçek in yalancılığını? Bir; Eymir Gölü, yasal olarak OD- TÜ nünmüş! İki; Eymir Gölü ne giriş yasak değilmiş! Yasak olan neymiş? Arabayla giriş! Nesi kötü bunun? Neresi yanlış?.. Gökçek insanları nasıl aldatmaya kalkıyor? ODTÜ lüler burayı kendi mülkleri gibi görüyorlar. Göller kamu malıdır. Dolayısıyla buranın da halka açılması lazım. Oysa Gökçek in asıl derdi ne? Gökçek asıl neyi hedefliyor? Kamu malını aşırmak, Eymir Gölü ve çevresini (Mühye Köyü dahil) yapılaşmaya yani vurguna, talana açmak! Ki, 13 Ocak tarihli Yurt Gazetesi ndeki haber de bunu anlatıyor. Eymir Gölü ve çevresine 150 metre uzaklıkta Diplomatik Otel adı altında otel yapılması planlanıyormuş. Yani bölge yapılaşmaya açılıyormuş... Ancak Mimarlar Odası Ankara Şubesi, Çevre Mühendisleri Odası, Peyzaj Mimarları Odası, Şehir Plancıları Odası, ODTÜ Mezunları Derneği ve Başkent Dayanışması açıklıyor ki, bunun hiçbir hukuki zemini yokmuş. Bildiğimiz gibi bir yer yapılaşmaya açıldı mı arkası gelir. Bir, iki derken oradaki doğal ortam yok olur. Doğal ortamla birlikte orada yaşayan canlılar da birer ikişer terk eder orayı. Ve sonra binalardan ibaret bir alan kalır ortada. Başka bir şey kalmaz... Ama Gökçek kafaya koymuş bir kere. Tapunun, hukukun, adaletin, odaların, yığın örgütlerinin vb.lerinin söyledikleri bilimsel kanıtların hiçbir önemi yok. Çünkü karşımızda: (...) bitti o iş, kesinlikle halka açılacak. Biz ODTÜ yü her şartlarda halka açmaya kararlıyız. diyen bir Gökçek var. Bildiğimiz Gökçek, bizi yanıltmayan bir Gökçek: Yalancı, talancı, kamu malı aşırıcı, insan, doğa ve hayvan düşmanı bir Gökçek! Ne bitmez reformmuş bu... Uygulanan, gerçekleştirilen reformların sonucu ortada. Daha dün (22 Ocak günü) Türkiye Finans-Kapitalinin Kâbesi TÜSİAD ın Genel Kurulu nda konuşan eski Başkan Haluk Dinçer, hayata geçirilen-geçirttirilen onca reforma, uygulanan-uygulattırılan onca dönüşüm programına rağmen Türkiye ekonomisinin Orta Gelir düzeyine sahip bir ülke olduğunu söylüyor ve sahibinin sesi olduğunu kanıtlarcasına Kapsamlı bir Reform un gerektiğinin altını çiziyordu... 2 Ocak tarihli Yurt Gazetesi nde bir haber var. Başlığı şöyle: Türkiye nin yeni nesil reforma ihtiyacı var Kim söylemiş bunları? Dünya Bankası (DB) Türkiye Direktörü Martin Raiser. Raiser bu açıklamasını Bölgesel Rekabet Edilebilirliğin Geliştirilmesi ve Bölgesel Yatırım Ortamı Değerlendirmesi projelerinin açılış toplantısında yapmış. Raiser, toplantıya katılanların ağzına acı biberi sürmeden önce bir parmak bal çalmış: Türkiye ye gelen bir kişi, ilk izlenim olarak Ankara ve İstanbul gibi şehirlerin ne kadar gelişmiş olduğu konusunda şaşırabilir. Bana, bu şehirlerin dışına çıkıldığında durumun farklı olduğu söylenmişti. Erzurum, Kayseri, Mardin ve Gaziantep e gittim. Doğrusu oralarda bile çok önemli altyapı yatırımları ve gelişmiş yapılar gördüm. Yani atıl bırakılmış bölgeler doğrultusunda bana anlatılanlar doğru değil, diyerek. Ancak ardından taleplerini sıralamış: İş dünyasının güvenini, özel sektörün yatırımlarını artırmak ve rekabet edilebilirliği geliştirmek için ne yapmak gerekirmiş? Yeni nesil reformlar! Yeni TC gibi, Yeni CHP gibi her şeyimiz yeni ya, reformlarımız da yeni nesil olmalıymış... Yoksa? Bugün Türkiye, artık kritik bir kavşakta bulunuyor muş ve son 10 yılda elde ettiği çok büyük başarılar, eğer yeni reformlarla desteklenme zse bu başarılar sürdürülebilir olmaktan çıkarmış... Bu yarimin eski huyu! Uluslararası Parababalarının finans örgütleri olan Dünya Bankası (DB), Uluslararası Para Fonu (IMF) vb. kurumlar, bir ülke için ne zaman acı reçete sunacaklarsa önce ağızlarına bir parmak bal sürerler sonra da onları korkuturlar. Şunları şunları yapmazsanız şöyle olumsuz olur, yabancı sermaye gelmez, ülkenizdeki sıcak para şöyle kaçar, aman onları korkutmayın, onların isteklerini yerine getirin ki kaçmasınlar, sizin de büyümeniz sürdürülebilir olsun Ayrıca da uygulayacakları sömürü, zulme de Reform, Dönüşüm Programı gibi adlar vererek süslerler, cilalarlar o zalim uygulamaları. Yani bir Parababasından, onun CEO sundan, direktöründen vb.sinden ne zaman Reform, Dönüşüm Programı sözlerini duyarsanız korkun. Ve zalimlik olduğunu anlayın istenenin. Hani hatırlayacaksınız, 1999 yılında B. Ecevit-D. Bahçeli-M. Yılmaz ın başında bulunduğu 57 nci Hükümet döneminde de aynı zalim örgütler, kurucuları AB-D Emperyalistlerinin emirleri üzerine, Türkiye ye 15 günde 15 yasa dayatmışlardı. Eğer bu yasalar (reformlar) 15 günde çıkmazsa ekonomi batar demişlerdi de aynen emrettikleri gibi 15 günde 15 yasa çıkmıştı. İşçi Sınıfımızın ve halkımızın Mezarda Emeklilik yasası diye adlandırdığı yasa da bunlardan biriydi hatırlayacaksınız. Sadece 1999 dan bu yana mı? Cumhuriyet öncesinden, Osmanlı nın, Batılı büyük devletlerin isteğiyle-emriyle 1839 yılında uygulamaya başladığı Tanzimat Fermanı yla başlayan süreç, o zamandan bu yana sürüp gidiyor Türkiye üzerinde. Ve 1950 den bu yana da aynı oyun oynanıyor. Demokrat Parti iktidarından başlayarak, 1960 sonrası S. Demirel li AP hükümetlerine, 1970 ten sonra Milliyetçi Cephe hükümetlerine, T. Özal ın hazırladığı ve 12 Eylül Faşizmince uygulanması sağlanan 24 Ocak Kararlarına, 2001 Krizi nden sonra emredilen programlara, 2002 yılında iktidara getirilen Tayyipgiller hükümetlerinin hepsine emredilen şey aynıydı: reformları yapmazsanız batarsınız. AB ye alınmazsınız. Vb. vb... Uygulanan, gerçekleştirilen reformların sonucu ortada. Daha dün (22 Ocak günü) Türkiye Finans-Kapitalinin Kâbesi TÜ- SİAD ın Genel Kurulu nda konuşan eski Başkan Haluk Dinçer, hayata geçirilen-geçirttirilen onca reforma, uygulanan-uygulattırılan onca dönüşüm programına rağmen Türkiye ekonomisinin Orta Gelir düzeyine sahip bir ülke olduğunu söylüyor ve sahibinin sesi olduğunu kanıtlarcasına Kapsamlı bir Reform un gerektiğinin altını çiziyordu... Yani halkımız bir kez daha yokluğun, yoksulluğun ve kaçınılmazca zulmün artırılacağı bir reform programına itiliyor yerli-yabancı Parababalarınca. Bitmiyor, bu zalim Parababaları düzeni devam ettiği sürece de bitmez, istenen-emredilen reformlar. Reformları da, programları da çöpe atacak olan ve ihtiyacımız olan her şeyi gerçekleştirecek biricik güç başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere halkımızdır, emekçilerimizdir. Gençlerimizdir. Onların elbirliğiyle kuracağı Demokratik Halk iktidarıdır. Kuracağız o iktidarı, başaracağız o zor görevi! Mızrak çuvala sığmamış Ocak tarihli Milliyet Gazetesi nde Reçete yazdıran ilaç devine 39 milyon $ ceza başlıklı bir haber var. Habere göre Japonya nın en büyük ilaç şirketlerinden Daiichi Sankyo, ABD deki doktorlara kendi ürettiği ilaçları yazmaları için para ödemiş. Şirket ilaç yazılmasını sağlamak amacıyla doktorlara paralı konuşmalar ayarlamış, eğlenceler düzenlemiş. (Haberde yazmıyor ama doktorlara yurtiçi ve yurtdışı geziler de düzenlemişlerdir. Çünkü Türkiye de böyle yapıyorlar. Yine promosyon adı altında çeşitli ürünler veriyorlar doktorlara vb.) Olayın açığa çıkması üzerine ABD Adalet Bakanlığı Japon şirketine 39 milyon dolar ceza yazmış. Sadece haberde adı geçen Japon ilaç şirketi değil, ilaç şirketlerinin hepsi, dünyanın her yerinde bu yasadışı, ahlâksız, vicdansız işi yapıyorlar. Ve bunu da doğal buluyorlar. Bundan hiç rahatsızlık duymuyorlar. Yaptıkları ahlâksız işi, allıyor pulluyor ve herkesin gözü önünde yapıyorlar üstelik. Bu işin en masum biçimi Bilimsel Toplantılar düzenlemek şeklinde yapılıyor. Düzenlenen Bilimsel toplantıların büyük çoğunluğunun masraflarını ilaç şirketleri karşılıyor. Ya da başka kuruluşlarla birlikte Sponsorluk adı altında yine şirketler karşılıyor. Tabiî şirketler karşılıyor derken kastımız aslında kendimiz, halkımız, halklardır. Çünkü bu ilaçların alıcısı bizleriz. Çokuluslu ilaç şirketleri ürettikleri ilaçları çok yüksek kârlarla pazarlıyorlar ve bizlerin, halkların sırtından milyar dolarlar vuruyorlar. Yani, tam anlatımıyla doktorlara verilen rüşvetlerin karşılığı bizim cebimizden çıkan paralar oluyor. Yani bu haber, daha doğrusu bu habere konu olan olay, gelinin baltayı kapı arkasında bulması gibi bir şey. Ya da Amerika yı yeniden keşfetmek gibi bir şey... Emperyalist sistemde amaç kâr, daha çok kâr ve daha çok kâr olduğuna göre, bunu sağlamak için yapılan her şey de mubah görülüyor. Şirketlerce normal karşılanıyor, doktorlara ve topluma da normal gibi karşılatılıyor. Bu olayda ABD Hükümeti kendi pazarını ve kendi çokuluslu şirketlerini korumak istiyor bir de. Haa, bu ahlâksızlığı sadece ilaç şirketleri mi yapıyor? Hayır. Bütün sanayi kollarındaki şirketler yapıyor. Tabiî en çok ve en büyük oranda yapanlar da çokuluslu şirketler oluyor. En fazla çokuluslu şirkete sahip ülke hangisidir? ABD dir. Sonra habere konu olan Japonya dır. İngiltere dir, Almanya dır, Fransa dır, Hollanda dır, Kanada dır vb. dir. Yani Garp Cephesi nde yeni bir şey yok aslında. Sadece bu olayda anlaşılan mızrak çuvala sığmamış. Olay bundan ibaret.

11 11 İşverenlerde hiç insaf yok mudur? Ülkemizdeki işsizliğin nedeni kapitalizmdir. İşsizliğin bir nedeni çalışılacak iş bulamamaksa diğer bir nedeni de kapitalizmin Yedek İşsizler Ordusu yaratarak, ücretleri asgari düzeyde tutma, sosyal hakları ya hiç vermeme ya da en azını verme politikasının sonucudur. Böylece, düşük ücrete çalışmak istemeyenlerin yerine binlerce, on binlerce o ücrete çalışacak insanı yedekte tutma politikasıdır. Yoktur! Soruyu kendimiz sorduk kendimiz yanıtladık ama gerçek bu. Kanıtımız mı? Bildiğimiz gibi 1 Ocak itibarıyla Asgari Ücrete zam yapıldı. Hem de ne zam: Birinci 6 ay için yüzde 6, ikinci 6 ay için yüzde 6. Yapılan bu zamlarla, Bekâr bir işçinin aylık net Asgari Ücreti (Asgari Geçim İndirimi de dahil) Ocak-Haziran 2015 ayları arasında 949; Temmuz-Aralık 2015 ayları arasında ise 1000 TL oldu yılı Temmuz-Aralık döneminde 891 TL olan Asgari Ücret, 949 TL olan yeni asgari ücretle birlikte aylık 58, günlük 1,93 TL artmış oluyor. Ne denir? Bozdur bozdur harca! Bu günlük artışla her gün (üstüne 7 kuruş daha ekleyerek) iki simit alabilirsin örneğin ya da kilosu 10 TL den 193 gr peynir de alabilirsin. Bir bardak çayı kahvelerde içebilirsin ama pastanelerde, simit saraylarında çay-simit keyfi yapamazsın. Hele çay-simit-peynir zinhar yiyemezsin... Kilosu 32 TL olan kuşbaşı etten 60 gr alabilirsin ama onunla yemek yapamazsın... Uzatmayalım. Gerçek bu. Matematiksel rakam bu. Aylık 949 TL yi 30 güne bölersek ele geçen günlük ücret: 31,63 TL oluyor. İkinci 6 aydaki ele geçecek olan 1000 TL yi aya bölersek ele geçen günlük ücret: 33,33 TL oluyor. Üstelik de Asgari Ücret Tespit Komisyonunda yer alan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) temsilcisi bile bir işçinin geçimi için gereken tutarı net 1424 lira 70 kuruş olarak bildirmişken yapılan zam bu kadar. TÜİK rakamları da elbette bir işçinin geçimine yetecek ücret değildir. Asla değildir. Ama devletin kendi kurumu bile bu rakamı vermişken, yapılan zam günlük 1 lira 93 kuruşla, aylık ortalama 58 lirayla sınırlı kalmıştır. İşçisine bu rakamları reva gören Tayyipgiller hükümeti, emeklilere de farklı davranmadı. Onlara da acınası bir ücret zammını reva gördü: % Bu zam oranıyla en düşük emekli maaşına 24 TL zam yapılmış oldu. Bu rakam içinse konuşmaya bile değmez demekten başka bir şey yok doğrusu. İşçi Sınıfımıza ve emeklilerimize bu artışları, ücretleri reva gören işverenlerin kendileri ise ürettikleri ürünlere zam üstüne zam yapıyorlar, kârlarına kâr katıyorlar sürekli olarak yılı sonunda elde ettikleri kâr oranları yüzde dan aşağı düşmüyor istatistiklere göre... Kim belirliyor Asgari Ücreti? Bu komisyonda, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda kimler, hangi kurumların temsilcileri var? Asgari Ücret Tespit Komisyonu, 1 Ağustos 2004 tarihli Asgari Ücret Yönetmeliğine göre; 5 i işçi, 5 i işveren, 5 i de hükümet temsilcisi olmak üzere, toplam 15 kişiden oluşuyor. Bunların bileşimi de şöyle: Hükümeti temsilen: Bakanlık Çalışma Genel Müdürü veya Yardımcısı, Bakanlık İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü veya Yardımcısı, Devlet İstatistik Enstitüsü Ekonomik İstatistikler Dairesi Başkanı veya Yardımcısı, (İşgücü, Hizmetler, Fiyat İstatistikleri ve İndeksler Dairesi Başkanlığı), Hazine Müsteşarlığı Temsilcisi, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığından konu ile ilgili dairenin başkanı veya yetki vereceği bir görevli; İşçi tarafını: Bünyesinde en çok işçiyi bulunduran en üst işçi kuruluşunun (TÜRK-İŞ) değişik işkolları için seçeceği beş temsilci, İşveren tarafını: Bünyesinde en çok işvereni bulunduran işveren kuruluşunun (TİSK) değişik işkolları için seçeceği beş temsilci oluşturuyor. Komisyon, Bakanlığın çağrısı üzerine toplanıyor ve Bakanlıkça hazırlanan gündeme göre çalışıyor. Komisyon, en az on üyenin katılımı ile toplanıyor ve oylarının çoğunluğu ile karar veriyor. Karara katılmayan üye, isterse katılmama gerekçesini belirtiyor. Oyların eşitliği halinde, Başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılıyor. Komisyonun her toplantıda aldığı kararlar karar defterine yazılıyor ve başkan ve üyelerce imzalanıyor. İşte bizim bu yazımızda konu edeceğimiz işveren tarafının (TİSK) temsilcilerinden Metin Demir. Metin Demir kimdir? Asgari Ücret Tespit Komisyonundaki TİSK temsilcilerinden biridir. Ayrıca TİSK Yönetim Kurulu Üyesidir. Türk Sanayici ve İşadamları Vakfı Mütevelli Heyeti üyesidir. Ankara Ticaret Odası Meslek Komitesinde Başkanlık yapmaktadır. TOBB medikal sektör meclisinin kurulduğundan bu yana üyesidir ve son dönem Başkan Yardımcılığını yürütmektedir. Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası kurucuları arasında bulunmakta olup, Sendikanın Birinci ve İkinci dönem Yönetim Kurulu Başkanlığını yapmıştır. Halen üçüncü dönem Yönetim Kurulu Başkanlığını ve TİSK Yönetim Kurulu Üyeliğini yürütmektedir. ( tr/tisk-yonetim-kurulu) İşte bu M. Demir, asgari ücretin açıklandığı toplantıda aynen şunları söyledi-söyleyebildi: İşçi işveren iki taraf da memnun değil bu belirlenen ücretten. Ancak ülkemizin içinde bulunduğu pozisyon özellikle kuzeyimizde ekonomik kriz, Ortadoğu da siyasi kriz, Amerika dan Japonya ya kadar krizin olduğu bir 2015 yılında Türkiye nin özellikle ihraç pazarı çok ciddi anlamda sıkıntıda. Biz asgari ücret tespiti ile hükümetimizin Orta Vadeli Programındaki 3 + 3, özellikle bu noktada biz ısrarlıydık. Ancak enflasyondaki artış oranları, yeniden belirleme oranları, birçok parametreyi komisyonumuzun yapmış olduğu üç toplantı içerisinde aldığımız veriler doğrultusunda bu teklifimizi % 50 artırarak 4,5 + 4,5 a çekmiştik. Ancak tekrar görüşmeler neticesinde, çünkü bir tarafın anlaşması gerekiyor, işçi tarafının anlaşmaya hiçbir şekilde yanaşamaması bizi anlaşmaya zorladı ve bizim hiç hayal bile etmediğimiz % 6 artı oranlarına geldi komisyon kararı. Gerçekten bizim hiç düşünmediğimiz, aklımızdan ucundan bile olmayan oranlar. Bundan dolayı iş dünyasında inşallah 2015 yılında başarılar, ihracatında, işinde artış olur da istihdamımız etkilenmez diye düşünüyoruz. Asgari ücreti artırmak önemli değil. Arttırabiliriz ancak özellikle işsizlerin bu oranda, çift haneli rakamla artmış olduğu bir ortamda, genç işsizlerin % 20 lere yaklaştığı bir ortamda, gerçekten asgari ücreti arttırarak işe ulaşmayı zorlaştırabiliriz endişesini taşıyoruz. Ve var olan istihdamda çalışanların da işini kaybetme tehlikesini de düşünmek gerekiyor. Birçok parametreyi düşünerek hareket edersek daha sağlıklı olur. Halen arz talebe baktığımız zaman, halen işe talebin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda, asgari ücreti fazla arttırarak işsizliği daha da tırmandırmanın doğru olmayacağını düşünüyoruz. Özellikle de işverenin işyerinin de sürekliliğini sürdürebilmesinin sağla ması açısından da bu son derece önemli. Hayırlı uğurlu olsun 2015 yılı inşallah ülkemize. Asgari ücret tespit komisyonu olarak da bizler pozitif anlamda bir katkı yapmışızdır diye düşünüyorum. İstikrar açısından belki böyle bi r şeye ihtiyacımız var 2015 yılı zor bir yıl olacak hem ülkemiz açısından, hem dünya açısından. Biz üçlü, madem bu kadar yükselmişken üçlü anlaşmanın olmasını gerçekten çok arzuluyorduk. Ama maalesef gene işveren heyeti olarak biz kabul etmek durumunda kaldık. Keşke üçlü olsaydı hep beraber elimizi taşın altına koysaydık. Teşekkür ediyorum. ( php?id= &story_ fbid= ) Yalana bak! Tehdide bak! Neler söylüyor, nasıl yalanlar atıyor görüyor musunuz? İşçi tarafı fedakârlık yapmayınca, ülkenin âli (yüksek) menfaatlerini düşünerek kendileri işveren tarafı olarak fedakârlık yapmışlar ve hiç hayal etmedikleri, akıllarının ucundan bile geçmeyen bir rakama imza atmak zorunda kalmışlar... Ancak işsizliğin çift rakamlara çıktığı, genç işsizlerin oranının yüzde 20 lere yaklaştığı bir ortamda, işverenlerin hayal bile etmedikleri bu yüksek rakam karşısında, çalışanlar var olan işlerini kaybedebilirlermiş. işe talebin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda, asgari ücreti fazla arttırarak işsizliği daha da tırmandır mamak gerekiyormuş... İşçilerin ve sendikacıların bunu da düşünmeleri gerekiyormuş... Ya düşünmezlerse?.. Kendileri bilirmiş... Bir cümlede kaç yalan, kaç tehdit: Bir; ülkemizdeki işsizliğin nedeni asgari ücretin yüksekliğiymiş. Yalan! Hem de külliyen yalan! Allahtan kork, kuldan utan be insafsız, be vicdansız. Ülkemizdeki işsizliğin nedeni kapitalizmdir. İşsizliğin bir nedeni çalışılacak iş bulamamaksa diğer bir nedeni de kapitalizmin Yedek İşsizler Ordusu yaratarak, ücretleri asgari düzeyde tutma, sosyal hakları ya hiç vermeme ya da en azını verme politikasının sonucudur. Böylece, düşük ücrete çalışmak istemeyenlerin yerine binlerce, on binlerce o ücrete çalışacak insanı yedekte tutma politikasıdır. Kapitalizmin bir üst aşaması olan Emperyalizmin metropoller dışındaki tüm dünya ülkelerini kapitalizmce geri düzeyde tutarak, tüm yeraltı ve yerüstü servetlerini sömürme, yağmalama, talan etme ve o ülkeleri gerilik batağında, üretimsizlik kıskacında tutma politikalarının bir sonucudur işsizlik. İki; İşsizlik rakamları çift haneli rakamlardayken, genç işsizliği % 20 lerdeyken çok daha düşük ücretle işçi çalıştırmaları mümkünmüş. Elbette mümkün. Türk olmadı, Kürt, olmadı eski Sovyet ülkelerinin, Sosyalist kamp ülkelerinin insanları, olmadı savaşlar, işgaller sonucu mülteci durumuna düşürdükleri halkların (Irak, Suriye, Libya) insanları ne güne duruyor çok daha düşük ücretle, boğaz tokluğuna çalışmaya razı olan... Siz işverenlerin ülkede yatırım yapmayarak, var olan fabrikaları kapatarak, ya yabancı ülkelere yatırım yaparak ya da paranızı inşaatlara, AVM lere, sıcak para getiren alanlara yatırarak işsizliği çoğaltmanızın sonucudur bütün bunlar. Ha bir de bakanları, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik asgari ücret için İyi artış diyerek yalan söylüyor. Ve ülkemizdeki asgari ücretin, birçok Batı ülkesinden fazla olduğunu söylüyor F. Çelik. Yani yalanının üstüne yalan katıyor. Yalan. Külliyen yalan! Bizden daha düşük asgari ücret veren 16 Ocak tarihli Yurt Gazetesi nde bir haber var. Çokuluslu IBM şirketi günde 20 den fazla başvuru yaparak son bir yılda (2014) patent almış. Tayyipgiller in ifadesiyle Dünyanın 17 nci büyük ekonomisi (!) olan Türkiye nin 2014 teki yerli patent başvuru sayısı ise sadece Yanlış anlaşılma olmasın, Türkiye deki tüm yerli şirketlerin toplam patent sayısı yukarıdaki rakam. Bir tek şirket (IBM): Tüm Türkiye deki yerli şirketler; Bir iki rakam daha verelim bu konuyla ilgili olarak: Samsung; Canon; İşte dünyanın 17 nci büyük ekonomisi nin içler acısı gerçek durumu... Rakamlar, eğer yanlış kullanılmazlarsa, üstlerinde oynanılmazlarsa, gerçeği, hem de tüm gerçeği, böyle çırılçıplak ülkeler yok mu? Var elbette. Ama bunlar çok az. Ve yanlış örnek, örnek değildir. Bakalım rakamlara hangi Batı ülkesinden söz ediyorsunuz: Almanya dan mı? Fransa dan mı? İngiltere den mi? Norveç ten mi? Danimarka dan mı? Hangisinden?.. Letonya, Litvanya, Estonya, Romanya, Arnavutluk, Bulgaristan gibi yıkılmış, çökertilmiş, acze düşürülmüş eski Sosyalist Kamp ülkeleri mi? Hangisinden? Üstelik de rakamlar görecelidir. Aynı rakam değişik sonuçlar verebilir. Nasıl mı? Örneğin yukarıda adlarını saydığımız Doğu Avrupa ülkelerinde rakam olarak asgari ücret bizden düşük görünebilir. Ama o ülkelerde; elektrik, su, doğalgaz gibi hizmetler bedava. Dolayısıyla o rakamları da eklediğimizde o ülkelerdeki asgari ücretler de bizden fazla oluyor. Yani nereden baksan yalan... (Cem Kılıç, Milliyet, 31 Aralık 2014) Üstelik de rakamın şu ya da bu olması önemli değildir. Önemli olan o rakamın karşılık geldiği alım gücüdür. Eğer o parayla daha yüksek bir hayat standardı sağlanabiliyorsa mesele yoktur. O yüzden de hangi araştırmayı, hangi istatistiği ele alırsanız alın sonuç değişmiyor: çalışanlar, geçinemiyorlar ve hayatlarından memnun değiller. Örneğin, Türkiye nin mavi yaka ve ara kademede insan kaynakları sitesi eleman.net in gerçekleştirdiği 2015 Maaş zammı Memnuniyet Araştırması verilerine göre çalışanların yüzde 62 si zam almazken, yüzde 88 i ise aldığı zamdan memnun değil. (Yurt Gazetesi, 10 Ocak 2015) Yine WIN/Gallup International Association ın 2014 Yıl Sonu Raporu na göre Türkiye mutluluk derecesinde en mutsuz ülkeler kategorisinde. 65 ülke içinde 56 ncı sırada. (Milliyet, 6 Ocak 2015) Ama bunlar böyle. Bunların işleri güçleri yalan dolan, aldatma, hile hurda. Dara, zora düştüklerinde de Allah la aldatma. Başka bir şey değil... Ama bu böyle gitmez. Başta İşçi Sınıfımız gelmek üzere tüm emekçilerimiz, halkımız bu zulüm düzenine mutlaka son verecektir. Bu böyle biline! Bir IBM bile etmeyen Türkiye... bir şekilde gözler önüne seriverirler. Siz istediğiniz kadar gerçeği gizlemeye çalışın, laf kalabalığı yapın, allayıp pullayın, süsleyin ne yaparsanız yapın onlar soyut birer rakam olmaktan çıkıp gerçeği gösterirler. Kime? Görmek isteyenlere! Ya görmek istemeyenlere? Orada ünlü Rus atasözü geçerlidir: Hiç kimse görmek istemeyen bir göz kadar kör olamaz!

12 12 Korkuyorlar, korkacaklar, korksunlar Elbette, idareyi, yargıyı ve devlet aygıtının diğer uzamlarını bir başka derin örgütlenmenin yönetmesi hu-kuk devleti varsayımı içinde kabul edilemez. Ancak mevcut egemen devlet yapılanmalarının tümünün, zaten bir sınıf ya da zümrenin paralel i olduğu gerçeğini yok sayamayız. Sınıfl ardan bağımsız ne bir devlet, ne bir hukuk, ne de devlet örgütlenmesi mevcut değildir. Baştarafı sayfa 1 de dışında tutulmalıdır. Dolayısıyla soruşturma rejimi, Yürütmenin siyasal gündemlerine göre, Yürütmenin değişen güvenlik algısına göre değişememeli, Yürütmenin güdümünde ve hiyerarşisinde düzenlenememelidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ni üst hukuk normu olarak kabul etmiş bir hukuk düzeni nde, Ceza Yargısının başlangıç momenti olan Soruşturma Rejiminin belirleyici usul kurallarının tek ölçütü, ancak Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmeleri olabilmeli, bilcümle İnsan Hakları metinleri olmalıdır. Dolayısıyla Ceza Muhakemesi Kanununun ve soruşturma hukukuna dönük özel kanunların da bu uluslararası üst normlara uyarlığı olmalıdır. Bu bağlamda devletin bağlandığını söylediği hukuk kurallarına uymasını istemek bizim de hukuksal hakkımızdır. Yolsuzluk Soruşturması sebebiyle değişen soruşturma usullerinden geri dönülüyor AKP iktidarı aleyhinde yürütülen yolsuzluk soruşturmalarını zorlaştırmaya dönük CMK rejimiyle, 2014 Şubatında aslında temel özgürlüklerin kısıtlanması olan arama, el koyma, dinleme, teknik takip, yakalama, tutuklama gibi müesseselerde, değişikliklere, iyileştirmelere gidilmişti. AKP iktidarı, kendisini soruşturmadan kurtarırken, hakları iyileştirmek zorunda kalıyordu özetle Gelinen noktada, Yürütmeye Paralel Yargı inşası HSYK seçimleriyle şimdilik sağlanmış, soruşturma dosyaları takipsizliğe bağlanmış ve görünen o ki AKP iktidarı ceza yargılamasından bağışık olmayı bir süreliğine başarabilmiştir. Dolayısıyla, AKP hegemonyasıyla yürütülecek adli soruşturma - ların yoğunlaştırılması momenti gelmiştir. Hazırda Kobanê eylemlerinde yaşanan -esasen kolluk şiddetinden kaynaklandığı anlaşılan- görüntülerle toplum da ikna edilmiştir. Şubat 2014 (6526 sayılı Kanunun) öncesine dönme zamanı gelmiştir. Pakette neler var? Güvenlik ve Yargı paketinde, bir süreliğine zorlaşan soruşturma tedbirlerine yeniden kolaylık getirildiğini görüyoruz. Örneğin, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak suçundan teknik takip yapılabilecek artık. Tedbirlerden çıkarılan Katalog Suçlar ın bir kısmı yeniden getiriliyor. Katalog suç uygulaması, siyasi iktidarın soruşturma rejimiyle paralel liğinin en iyi göstergesidir. Çağdaş ceza hukukunda anlamlandırılması mümkün olmayan katalog suç uygulaması, suça özgü soruşturma ve kovuşturma düzenlemeleri yaratmak biçiminde özetlenebilir. Bu rejim ise Evrensel hukuk güvenliği ilkesiyle bağdaştırılamaz. Yürütmeye Paralel Yasama nın, kendi suç ve cezalandırma algısıyla, suç tiplerinde, dolayısıyla suçlu da bir seçim (öncelik) ya da makullük görmesi, Ortaçağın mubah cezalandırma algısından farksızdır. Tüm suç tiplerine uygulanabilir, bilinebilir, isnada göre değişmeyen objektif bir ceza muhakemesi rejimi şarttır. 17 Aralık soruşturmasında takipsizlik kararı veren savcının karar gerekçesinde ikrar etmek zorunda kaldığı gibi Son yıllarda ne yazık ki bir suç soruşturmasının başlangıcında örgütün varlığını iddia ederek, soruşturmaya başlamak delil toplamanın bir yolu gibi kullanılmaktadır. Hemen her suç soruşturmasında, suçun işlenmesi için örgüt kurulduğu iddia edilip, mahkemelerden iletişimin tespiti ve dinlenilmesi kararları alınmaktadır. Savcının bahsettiği bu durumu, yıllardır zorlama katalog suç isnadı olarak ifade ediyoruz. AKP nin paketi bu rejimi aynen sürdürüyor ve yolsuzluk operasyonu öncesine döndürüyor... Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarda gizli soruşturmacı görevlendirilmesini, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda Cumhuriyet savcısının soruşturmanın yapıldığı yer sulh ceza hâkiminden de karar alabilmesini düzenleyen maddelerin tekliften çıkarıldığını görüyoruz. Bunun siyasal sebeplerini ileride göreceğiz. Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlarda teknik takip yapılmasına ve malvarlığına el konulmasına imkân veren düzenlemeler ise benimseniyor. Bir katalog suç uygulaması daha Makul şüphe halinde üst ve yer aramasında, tümüyle Şubat 2014 öncesinde dönülüyor. Zaten makul şüphe düzenlemesi SOMUT DELİLLERE DAYALI KUVVETLİ ŞÜPHE olarak bu tarihte değiştirilmişti, eski düzenlemeye dönülüyor. AKP lilerin kendilerinin aranacakları korkusunu aştıkları görülüyor. Avukatların soruşturma dosyalarına erişiminin kısıtlanması yeniden getiriliyor. Şubat 2014 öncesi CMK nin 153. maddesinde vardı, Şubat ta kaldırılmıştı, şimdi geri getirildi. Avukatın soruşturmanın gizliliğini ihlal eden süje olduğu yönündeki devlet algısı değişmemişti zaten, yasal değişiklik de bu algıya yeniden uyarlanıyor. Oysa CMK nin 157. maddesinde savunma haklarına zarar vermemek koşuluyla soruşturma evresindeki usul işlemleri gizlidir denilmektedir. AKP ye Paralel Soruşturma rejiminden savunma hakkı na saygı beklemek mümkün müdür? Elbette Hayır Polise Gözaltı Yetkisi Tanımak Kabul Edilemez! Mevcut CMK nin 91. Maddesi, gözaltı kararı verme yetkisini Cumhuriyet Savcısına vermektedir. Hemen belirtelim, günlük dilde yakalama ve gözaltı kavramları yanlış kullanılmaktadır. Esasen kolluğun yaptığı eylemin adı gözaltı değil, yakalama dır. Yakalanan kişiyle ilgili başlatılacak soruşturma işlemleri sebebiyle gözaltına alınmasına (yani 24 saat süre ile hürriyetinden mahrum bırakılmasına -toplu suçlarda bu süre 48 saate kadar uzatılabilmektedir-) ancak Savcı karar verebilir. Getirilecek düzenlemede, savcı kararı olmadan da yakalama yapan polisin yakaladığı kişiyi 24 saat süre ile gözaltında tutabilmesi olanağı yaratılmaktadır. Ve bu süre, savcı kararıyla 48 saate kadar uzatılabilecek. Polisin bu 24 saatlik gözaltı yetkisini keyfi olarak kullanması ve bu 24 saat süre içinde yakalanan şâhısa ulaşılamaması gibi doğrudan pratik sorunlar taşıyan taslak, faili meçhuller ve işkence davaları gözümüzün önüne getirildiğinde, 12 Eylül Faşizminin soruşturma rejimi uygulamasına dönüş görmekteyiz. Hürriyetten yoksun bırakma hali, temel hakkın istisnası niteliğinde olduğundan, ancak mahkeme kararıyla sınırlanabilecekken, ehven-i şer olan savcı yetkisi, kolluğa devredilmekle polis devleti inşasına hız verilmektedir. Medyada anılan, toplumsal olaylarda Tasarının ceberrut devlet inşasına dönük en faşist hükümlerinden biri de işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara vb. yerlere saldıran veya saldırmaya teşebbüs eden kişilere karşı polise silah kullanma yetkisi verilmesidir. Mala karşı meşru müdafaa olmayacağı kuralı böylece yok edilmiş, mala zarar verme hatta ihtimaline karşı halkın yaşam hakkını ortadan kaldırma, öldürme yetkisi tanınmış olacaktır. Alman modeli ve diğer kolluk yetkileri tartışması hararetinin, bilgisizlikten kaynaklandığını zannediyoruz. Zira toplumsal olaylara yönelik aşırı kolluk yetkisi, esasen Anayasaya aykırı olan 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununda fazlasıyla mevcuttur. Şu kadarını söylemeliyiz ki, 2911 sayılı kanunun 32. Maddesi, kolluğa mevcut toplantıyı dağılma ikazı ile yasa dışı ilan etme yetkisi vermektedir. Bu ikaza uymayıp dağılmayanı polis dağıtır ve zorla dağıtılan kişi suç işlemiş sayılır. Alman yasalarına göre ise polisin toplumsal olaya mahkeme kararı olmadan müdahale etme yetkisi istisnalara bağlanmış durumda. Dolayısıyla bu karşılaştırma, negatif bir korelasyona delalet etmektedir, manasızdır, bir burjuva medya yanılsamasıdır. Güvenlik Paketi ile adli kolluk kavramının inkârı üzerine, adli soruşturmanın bir anlamda mülki amirlerce bypass edildiğini görüyoruz. İl Özel İdaresi kanunu değişikliği ile Mülki amirlere suç unsurunu belirleme yetkisi veriliyor. Böyle AKP diktatörlüğü yargıyı buradan da kuşatıyor. Polis Vazife ve Salahiyet Kanununda öngörülen değişiklikle ile acele hallerde polise mahkeme kararı olmaksızın yurttaşın üstü ve arabası aranabilecek. AKP polisinin bu acele hali nasıl yorumlayacağı bilinebilir mi? Elbette keyfi yoruma açık bir düzenlemedir söz konusu olan. Binalara Zarar Verilmesini Engellemek İçin Silah Kullanma Yetkisi! Tasarının ceberrut devlet inşasına dönük en faşist hükümlerinden biri de işyerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara vb. yerlere saldıran veya saldırmaya teşebbüs eden kişilere karşı polise silah kullanma yetkisi verilmesidir. Mala karşı meşru müdafaa olmayacağı kuralı böylece yok edilmiş, mala zarar verme hatta ihtimaline karşı halkın yaşam hakkını ortadan kaldırma, öldürme yetkisi tanınmış olacaktır. Ayrıca AKP polisinin muhtemel adam öldürme eylemlerine yasal kılıf hazırlanmış olmaktadır. camiye molotof atacaktı diyen bir polis, herhangi bir eyleme katılmış yurttaşı silahını çekip vurabilecektir, bu teşebbüs hali düzenlemesiyle Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa YASADIŞI TOPLULUK kavramı getirilmektedir. Bu kavramın hiçbir ceza normunda tanımlaması yoktur. Kimdir bu Yasadışı Topluluklar? Metin Terör Örgütü demiyor, dolayısıyla daha önce terör örgütü ilan edilmiş olmaya gerek yok. Bir araya gelen herhangi bir küme yasa dışı topluluk ilan edilebilecektir böylece polis tarafından. Elbette biz devrimciler, yurtseverler, yasadışı ilan edilecek topluluklar olacağız. Mevcut rejimde hiç mi çözüm yok? Mevcut Soruşturma Hukuku rejiminde derhal yapılması gereken, kavram olarak düzenlenen adli kolluk u aynı zamanda idari kolluk olarak düzenleyen ve idareye (yani yürütmeye) bağlayan CMK nin 164. maddesinin yeniden düzenlenmesidir. Adliyeye bağlı bir adli kolluk, soruşturma rejiminin hukuksallaşmasına dönük atılacak ilk adımdır. Ardından 2911 sayılı yasanın Anayasaya aykırı maddeleri iptal edilmelidir. Bunun için verdiğimiz hukuk mücadelesinin önemli bir aşamaya getirdik. Ama bunları AKP iktidarından beklemek ölü gözünden yaş beklemekle eşdeğerdir. Esaslı hukuksal değişiklikler ise, ancak demokratik bir siyasal sistemle, Demokratik Halk İktidarı ile olabilecektir. Halkın Hukuku, ulaşılmış tüm evrensel insan hakları kazanımlarının en adil Proletarya uygulamasıyla sentezlenmesini sağlayacak ve insancıl bir hukuk düzeni ancak bu insancıl iktidar ile mümkün olabilecektir. Küba da polisler yıllardır silah kullanmadılar. Küba nın gaz bombası stoku da yok. İnsanlar kardeşçe-eşit-adil bir yaşamı paylaşmaktalar. Dolayısıyla, sosyal-ekonomik düzeni görmeden, bir hukuksal model de tasarlanamaz. AKP nin tercih ettiği hukuksal modelin baskı ve şiddete dayanması, giderek artacak Faşizminin gidişin göstergesidir. Türkiye Halklarını daha çetin mücadele süreçleri beklemektedir. Lakin insanlık, Faşizmi eninde sonunda yenmiştir. Türkiye Halkları da bunun ispatlayıcısı olacaktır. Kurtuluş Partili Hukukçular Halk Kurtuluşçu Liseliler, Kadıköy de sınav bahanesiyle toplanan paralara karşı imza topladı Üniversiteye giriş sınavlarında toplanan paralara yapılan zamlar nedeniyle başlattığımız Sınav Bahanesiyle Toplanan Paralara Hayır! Herkese Eşit-Parasız Eğitim! imza kampanyamızı, 1 Şubat Pazar günü Halk Kurtuluşçu Liseliler olarak Kadıköy de stand açarak devam ettirdik. Halkımızın büyük ilgiyle karşıladığı standımızda sesli ajitasyon, bildiri dağıtımı ve gazete satışı yaparak çok sayıda imza topladık. Tayyipgiller in Eğitim Sistemi ile gerici ve laiklikten uzak bir Eğitim Sistemi yaratma mücadelesine karşı biz Halk Kurtuluşçu Liseliler olarak gericiliğe ve Ortaçağcılığa karşı mücadele ederek, sonuna kadar laikliği savunacağız. Yaptıkları uygulamaları 12 Eylül ün çocuğu YÖK ile meşrulaştırmaya çalışan Tayyipgiller e karşı Halk Kurtuluşçu Liseliler olarak mücadelemiz sürüyor, sürecek. İstanbul dan Halk Kurtuluşçu Liseliler

13 13 Öldürenlere Ali nin kısacık ömrü kadar bile ceza vermediler! Biz Bitti Demeden Bu Dava Bitmez! G ezi İsyanı mızın şehidi Ali İsmail imiz İnsan suretli vicdansızlar tarafından acımasızca döve döve katledilen fidanımız Nasıl da güzel bakıyordu geleceğe kara gözleriyle. İnsanın içini ısıtan bakışlarıyla Ne kocaman yürekli bir insandı! Babası anlatmıştı ilk duruşmada: Ali İsmail kadar insanları, doğayı, hayvanları seven kimse yoktu. O herkese yardım ederdi. Çocukları alır huzurevine ziyarete gider, engelliler için kapak toplar, yılana bile kıyamazdı. Biz onu Eskişehir e kefenle dönsün diye göndermedik. Bu dava sadece bizim değil tüm Türkiye nin davasıdır! Biz oğlumuzla gurur duyuyoruz! demişti. Evet bu dava hepimizin davasıydı! Davamıza sahip çıkmak için Avukatlarımız ve Yoldaşlarımızla 23 Ocak taki karar duruşması için Kayseri Adliyesindeydik. Şehir dışından destek için gelenler yine durduruldu Kayseri girişinde. Kayseri 3. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya onlarca avukat, milletvekilleri, gazeteciler, baro başkanları katılmıştı. Dışarıda da bekleyiş sürüyordu. Sanık polislerden Mevlüt Saldoğan hastalık bahanesi ile gelmemişti duruşmaya. Görüntülü yöntem ile katıldı duruşmaya. Hâkim: Öncelikle geçmiş olsun Mevlüt Bey diyerek başladı sözlerine. Bu bile davanın nasıl sonuçlanacağının işareti idi. Sanıklara son sözleri soruldu. Mevlüt Saldoğan: Gerçek bir katil aranıyorsa, katil halkı sokağa dökenlerdir dedi. Salondan tepkiler yükseldi. Bu Gezi İsyanı na duydukları nefretin göstergesiydi. Gezi İsyanı na öfkeleri dinmiyordu. Her fırsatta kusuyorlardı kinlerini. Diğer sanıklar da suçsuz olduklarını iddia ettiler en ufak bir utanç, pişmanlık duymadan Tayyipgiller gibi. Mahkeme karar vermek üzere 1 saatlik bir ara verdi ve kararını açıkladı: Polis olan sanıklar Mevlüt Saldoğan hakkında TCK 86/1-3 yollamasıyla 87/42 den neticeten 10 yıl 10 ay, Yalçın Akdoğan hakkında TCK 86/1-3 yollamasıyla 87/4-2 den neticeten 10 yıl, sivil ve esnaf olan sanıklar İsmail Koyuncu, Ramazan Koyuncu, Muhammet Vatansever hakkında TCK 86/1 yollamasıyla 87/4-1 den neticeten 6 yıl 8 ay, Ebubekir Harlar hakkında TCK 86/1 yollamasıyla 87/4-1 ve 39/1.2 uygulanmış haliyle neticeten 3 yıl 4 ay hapis cezası verilmiş, sanık polis- İnsan Öldürme suçundan müebbet hapis cezası verilmesi istendi. Oysa ki verilmesi gereken ceza eziyet çektirerek kasten adam öldürmek ten verilmeli idi. (10 yıl 10 ay hapis cezası verilen polis memuru Mevlüt Saldoğan 4 yıl 2 ay hapis cezası yattıktan sonra denetimli serbestlik kapsamında tahliye olacak.) Karar açıklanır açıklanmaz salondan tepkiler, sloganlar, çığlıklar yükseldi. İşkence ile adam öldürmek ödüllendirilmişti. Ancak Tayyipgiller in hukuk bürolarından başka ne beklenebilirdi ki? Oynanan bir tiyatroydu. Onu da başarıyla oynamışlardı. Şemsiyeleri de hazırdı. Kararın sonucunu bildikleri için önceden hazırlamışlardı şemsiyeleri. Öyle ki kimse bir şey yapmadan hâkimler şemsiyelerini açıp salondan kaçtılar. Yeni Türkiye nin yeni Şemsiyeli Adaleti! Hırsızları, katilleri Aklayan, ödüllendiren, şemsiyeyle kaçan Adalet! Mahkeme çıkışı avukatlar ve Ali İsmail in ailesi kitleye basın açıklaması yaptı. Emel Ana; Ben oğlumu kara toprağa verdim, onlar ellerini kollarını sallayıp birkaç yıl yatıp çıkacaklar. Türkiye de adaletin olduğuna inanmıyoruz. Adalet e olan güvenimiz sarsıldı. Bir gencin hayatı bu kadar ucuz olmamalı dedi. Emel Ana Evlat Acısının bir hançer gibi yüreğine saplandığı, her gün kanayan, 10 yıl 20 yıl birden yaşlanan Ama davanın başından beri dik duruşunu asla bozmayan, katilleri bakışlarıyla yargılayan, cezalandıran Emel Ana Sloganlar yükseldi: Ağlama Anne, Evlatların Burada!, Hepimiz Ali İsmail iz, Bir Gider Bin Geliriz!, Biz Bitti Demeden Bu Dava Bitmez! lerden Şaban Gökpunar ve Hüseyin Engin hakkında beraat kararı verildi, tutuksuz sanık polis Yalçın Akbulut hükümle birlikte tutuklandı, Ebubekir Harlar dışındaki diğer sanıkların tutukluluk hallerinin devamına karar verildi. Aslında Savcılık tarafından verilen esas hakkında mütalaada sanık polis Mevlüt Saldoğan için, Türk Ceza Kanunu (TCK) 81/1, 53/1 maddeleri gereğince Kasten Polis saldırdı vahşice yine. Gaza boğdu her tarafı. İki kişi yaralandı. Ama sloganlar dinmedi: Biz Bitti Demeden Bu Dava Bitmez! Bitmeyecek Halkın Adaleti gerçekleşene dek! Kayseri den Kurtuluş Partililer Zincirleri kıra kıra geliyoruz! dukları ABD ve AB (AB-D) Emperyalistleri var, yerli Antika ve Modern Parababaları var. Onların satılmış medyası var, örgütleri var, tarikatları var, cemaatleri var, halkı Allah la aldatan sahte din adamları var Var oğlu var... H G kat Orhan Özer, CHP Konya Milletvekili Atilla Kart, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı Hasan Kütük, DİSK Konya İl Temsilcisi ve Nakliyat-İş Sendikası Konya Bölge Temsilcisi Ali Özçelik katılarak konuşmalar yaptılar. Yerel ve ulusal basının yoğun ilgisiyle gerçekleşen eylemde sık sık Baskılar Bizi Yıldıramaz, Birleşe Birleşe Kazanacağız, Gezi şehitleri Ölüksüzdür, parti üyeleri ve DİSK/Nakliyat-İş Sendikası iki işyeri temsilcisi ifade verdi. Dava öncesi Konya Adliyesi önünde kitlesel basın açıklaması yapıldı. Basın açıklamasına HKP Konya İl Başkanı Avu- Berkin Elvan Ölümsüzdür sloganları haykırıldı. Duruşma 21 Nisan 2015 tarihine ertelendi. Kurtuluş Yolu/Konya ezi Direnişi sürecinde polisin hedef gözeterek attığı gaz fişeğiyle başından vurulan ve 269 gün komada kaldıktan sonra aramızdan ayrılan Berkin Elvan ın öldürülmesini protesto edenlere bir dava da Konya da açılmıştı. 14 Ocak günü üçüncü duruşması yapılan davada Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir, Eğitim-İş üyesi öğretmenler, siyasi Taksim Dayanışması ndan Gezi İsyanı Şehitleri için açıklama T 2015 Genel Seçimleri Açılış Bildirgesi alkın Kurtuluş Partisi olarak, 2015 seçimlerinde tüm Türkiye de, 81 ilde 550 milletvekili adayımızla seçim meydanına çıkıyoruz. Tabiî bu bizim açımızdan seçim filan olmayacak. Berkin Elvan Ölümsüzdür! Bizlerinse, halkın gerçek temsilcisi olan bir avuç fedainin ise yüreğindeki inançtan, kafasındaki bilinçten başka hiçbir şeyimiz yok. Çünkü biliyoruz, burjuva-bezirgân partileriyle kıyaslanamayacak ölçüde eşitsiz koşullarda yarışacağız. Onların sahip olduğu propaganda imkân ve araçlarının milyarda biri bile bizde yok. Onların arkasında çıkarlarını savun- Halkımızsa örgütsüz, darmadağınık Bilinçsiz... Karanlıklar içinde bırakılmış O sebeple dostla düşmanı ayırabilecek kavrayışta değil. Ama tabiî şimdilik Biz inançlı ve kararlıyız. Halkımız aksim-gezi İsyanı sırasında Eskişehir de katledilen Ali İsmail Korkmaz ın katillerinin yargılandığı duruşma öncesinde, Taksim Dayanışması Galatasaray Lisesi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylem sırasında Ölenlerin suçlu katillerin meşru görüldüğü bir ülkede yaşamak istemiyoruz yazılı pankart ve Taksim-Gezi Şehitlerinin fotoğraflarının bulunduğu dövizler taşındı. Basın açıklaması sırasında sık Sık Hırsız Katil AKP, Bu Daha Başlangıç Mücadeleye Devam, Faşizme Karşı Omuz Omuza, Her Yer Taksim Her Yer Direniş sloganları atıldı. Basın da uyanacak ve anlayacak bizi. Mutlaka anlayacak Vatanseverliğimizi, halkseverliğimizi, insanseverliğimizi, hayvanseverliğimizi, doğaseverliğimizi, fedakârlığımızı, dürüstlüğümüzü, mertliğimizi, yiğitliğimizi görecek ve takdir edecek. Bizim gerçek temsilcimiz bunlarmış diyecek. Meğer bunlar bizi ne çok severmiş diyecek. O günler de gelecek Sabırlıyız, inançlıyız, kararlıyız İşte bu düşüncelerle Seçim Ortamına girdik. Kolay olmadı Seçimlere katılabilme hakkımızı söke söke aldık. Resmi gayri resmi, sağlı sollu bütün ambargolara rağmen Geliyoruz! Zincirleri kıra kıra geliyoruz! Tam bağımsız Türkiye için, Halkımız için hayatı cehenneme çeviren işsizliği, pahalılığı ortadan kaldırmak için geliyoruz, açıklaması Taksim Dayanışması sözcüleri tarafından okundu. Açıklamada, Berkin Elvan, Ahmet Atakan ve Abdullah Cömert in katillerinin hâlâ bulunamadığı açıklandı ve diğer şehitlerin davalarında üst üste hukuksuzlukların yaşandığı ortaya konuldu. Basın açıklamasının okunmasının ardından, kitle Kayseri de yapılacak duruşma için yola çıkmak üzere Tepebaşı na kadar yürüdü. Halkın Kurtuluş Partisi olarak bizler de eylemde diğer kurumlarla birlikte yerimizi aldık. İstanbul dan Kurtuluş Partililer Yeni Sevrci kuşatmaya, Ortaçağcı gericiliğe karşı İkinci Kurtuluş Savaşı Bayrağını daha daha yukarılarda dalgalandırmaya geleceğiz! Dürüstlükler Hareketi, Yiğitlikler Hareketi, Fedakârlıklar Hareketi, Emekçi Halk Hareketi olarak geleceğiz! Yerli-yabancı büyük Parababalarının yani (AB-D) emperyalistler cephesinin ve yerli uşaklarının zulmünden, yolsuzluklarından, hırsızlıklarından, soygunlarından hesap sormaya geleceğiz! Vatan aşkını söylemekten korkar hale gelmektense ölmek yeğdir diyen- lerin partisi olarak, onur yaşamdan üstündür diyenlerin partisi olarak Şanlı GEZİ İSYANIMIZI Halkın Kurtuluşuyla taçlandırmaya geleceğiz! 5 Kasım 2014 Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi

14 14 Kemalpaşa/Akalan Köylüleri Doğa Düşmanı Tayyipgiller e karşı direniyor ara Tanrısına tapan Tayyipgiller, kasalarını biraz daha doldurabilecekleri yeni fırsatlar yaratmak için halkımızı hiçe sayarak doğal alanları gasp ediyor, yandaş Parababalarına peşkeş çekiyor. Buna karşılık da son yıllarda (özellikle Gezi İsyanı mızdan sonra) ülkemizin köylerinden parklarına kadar birçok yerde rant için doğayı katleden Tayyipgiller e karşı direnişler patlak veriyor. Bunun en son örneği de bugünlerde İzmir in Kemalpaşa ilçesine bağlı Akalan Köyü nde yaşanıyor. Köyün hemen yanına, kilometre bile değil, belki metre yakınına kurulmak istenen taş ocağına karşı Akalan köylüleri direniyor. İzmir-İstanbul karayolu yapımı için kullanılacak taş ocağının köyün hemen yakınına, köylünün geçim kaynağı olan tarlaların, kiraz bahçelerinin bulunduğu alana yapılıyor olmasına tepki gösteren Akalan köylüleri bir süre önce Yürütmenin durdurulması istemiyle İdare Mahkemesine dava açtı. Dava henüz sonuçlanmamış olmasına rağmen firmanın daha önceden demiryolu yapımı için kurulan şantiyeye iş makinelerini yerleştirerek hazırlıklara başlaması üzerine köy halkı harekete geçti. 8 Ocak günü, dozerlerin jandarma korumasında bölgeye gelmesi üzerine köylüler duruma tepki gösterdi ve bir eylem gerçekleştirdi. Eylem sonucunda iş makineleri bölgeden çekildi. Taş ocağının yapılacağı alanın girişine çadırlar kurarak direnişe geçen Akalan İzmir Turizm Dergisi nin 24 üncü sayısında yer alan Ege nin Saklı Cenneti isimli yazıdan aktardığımız kısa bir bölümde bakın tarihi Karaburun nasıl anlatılır ve Kurtuluş Partisi neden bu Cennetin korunmasını ister: Karaburun Yarımadası, 460 kilometrekarelik yüzölçümünde yüksek, engebeli ve hareketli coğrafyasıyla yakın çevresinden ayrılır. Karaburun yüksek oksijen oranı ve Akdeniz ikliminin nemini ve sıcaklığını dağıtan rüzgârı ile mitolojide de yer bulan özel bir iklime de sahiptir. Karaburun Yarımadası floristik açıdan oldukça zengin ve barındırdığı endemik/nadir türler göz önüne alındığında çok değerlidir. Yarımadada yüzlerce yıllık, bin civarında ağaç olduğu tahmin edilmektedir. Tehlike altındaki türlerin yaşam alanı Karaburun Yarımadası yaban hayatı açısından keçi, yabandomuzu, tilki, sansar, tavşan (Lepus capensis), sincap, bukalemun, kuş türleri, böcek ve kelebek türleri, tatlı su kaplumbağalarıyengeçleri ve deniz canlılarıyla son derece geniş bir yelpazeye sahiptir. Bu çeşitlilik, içinde uluslarası ölçekte koruma altına alınmış türleri de barındırmaktadır. Karaburun Yarımadası, uzun bakir kıyıları ve kıyı oluşumlarıyla, dünyanın en nadir 12 memelisinden biri olan ve Bern, Barselona ve CİTES Sözleşmeleri yle uluslararası düzeyde koruma altına alınan Akdeniz fokunun (Monachus monachus) dünyada kalan son üreme ve yaşam alanlarından biridir. İşte bu nedenden dolayı Karaburun Halkı Özel Çevre Koruma Alanı içinde olmak istiyor. İşte bu nedenden Karaburun Halkı, Rüzgâr Enerji Santrallerinin kısıtlı tarım arazilerinde ve saklı cennetlerinde kurulmasını istemiyor. Ayrıca Mordoğan gibi bir turizm cennetinin yerleşim birimleri, uygulanacak RES projeleriyle kuşatılmış durumdadır. Enka Holding ve Ayen Enerji nin aldığı üretim lisansı ile 21 türbinlik köylüleri, 10 Ocak Cumartesigünü direniş çadırlarının bulunduğu alanda bir eylem düzenledi. HKP İzmir İl Örgütü olarak biz de sabah saatlerinden itibaren direniş alanındaydık. Ocağın, okula 650 metre yakın bir alana kurulmasının insan (özellikle okula gidip gelen çocukların) hayatını tehlikeye sokan bir durum olduğunu söyleyen köy sakinleri, okulda 300 civarında öğrencinin bulunduğunu ve 1 haftadır hiçbirinin okula gitmediğini belirttiler. Köyde yaşayan herkesin geçimini tarlalarında ürettikleri ürünleri pazarda satarak sağladığını, taş ocağının mahsullere zarar vereceğini ve bunun zaten kıt kanaat geçinen köydeki insanları yoksulluğa iteceğini belirten köylüler, bu durumun aynı zamanda pazardaki ürünlerin fiyatlarına da yansıyacağını ve tüm İzmirlilerin bundan zarar göreceğini söylediler. Öğretmenler ve öğrenciler tarafından ağaçların dikildiği bölgenin de dâhil olduğu okul alanında taş ocağı yapılmasının doğa katliamı olacağının altını çizen Akalan köylüleri, 1995 yılında özel bir firma tarafından yine aynı bölgeye taş ocağı yapılmak istendiğini ama köy halkının mücadelesi sonucu vazgeçildiğini, yine aynı mücadeleyi vermekte kararlı olduklarını, köylerine taş ocağı yapılmasına izin vermeyeceklerini vurguladılar. Tüm Akalan köylülerinin ve çevre köylerden temsilcilerin de katıldığı eylemde, önce taş ocağı kurulmak istenen alana yürüyüş yapıldı ve burada bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Ardından direniş alanında konuşmalar gerçekleştirildi. HKP İzmir İl Örgütü adına konuşma yapan Yusuf Gençer, Bu mücadele yüreğinde insan sevgisi taşıyanların, doğa sevgisi, çevre sevgisi taşıyanların; gözleri sadece dolar görenlere karşı verdiği mücadeledir. Mücadelenizi sonuna kadar destekliyoruz. Hep beraber bu mücadeleyi zafere yapılmış durumdadır. Son olarak 2015 Ocak ayında Tayyipgiller in yandaş sermaye grubu olan Çalık Grubu na ait Sarpıncık RES Projesine, ÇED Olumlu raporu verildiği ilan edildi. Karaburun H alkı bu raporun derhal iptalini is tiyor. Enda Holding e ait Mordoğan RES Projesi Uygulama İmar Planı onaylandı ve askıya çıkarıldı. Halk bu imar izinin de iptalini istiyor. Turizm cenneti Mordoğan ı kuşatacak olan RES ler Mordoğan ın doğal görüntüsünü bozacaktır. Halkın Sarpıncık Projesi ne tepkisi yeni değildi, tepkisini örgütlü olarak göstermiştir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının isteğiyle düzenlenen Halkın Katılımı toplantısına halk katılarak RES projesini protesto etti ve toplantı yapılamadı. Halk istemezse proje olmaz. Sarpıncık RES Projesi Belediye Meclis üyeleri, Karaburun Kent Konseyi, Sarpıncık Mahallesi Muhtarınca imzalanan tutanakta Karaburun Yarımadası nda mevcut kurulu RES lere ilave olarak kurulacak yeni bir RES in çarpan kümülatif etkiyle Yarımada nın ve Sarpıncık-Hasseki bölgesinin sahip olduğu doğal/kültürel/ ekonomik değerlerin geri dönüşsüz biçimde yok olmasına neden olacağı belirtildi. Konuyla ilgili ayrıntılı raporlar Karaburun Belediye Başkanlığı ve Karaburun Kent Konseyi tarafından Çevre ve Şehircilik Bakanlığı na gönderilerek projeye olumlu ÇED Raporu verilmemesi gerektiği görüşü yinelendi. Halkın ve yerel yönetimin görüşleri yok sayılarak ÇED Olumlu Raporu verilen bu projeyle, Hasseki ve Sarpıncık köylerinde metre kare alanı kaplayacak türbinlerin Sarpıncık köyüne metre ve Hasseki köyüne 260 metre mesafede kurulması öngörülüyor. Bu proje, Salman RES ve Karaburun RES Projelerine komşu alanlardadır. Türbinlerin tarım arazisi ve çayır-mera alanlarının, zeytinlik amaçlı olarak kiralanan parseller üzerine kurulması öngörülüyor. Bu kabul edilemez. Yaşam alanlarının daraltılmasına halk izin vermez, vermemelidir. Gözlerini kâr hırsı bürümüş holdingler ulaştıracağız dedi. Konuşmaların ardından eylem sonlandırıldı. Eylemin en dikkat çeken yönüyse Akalan köylülerinin mücadeledeki kararlı duruşu ve kolektif çalışma ruhuydu. Bu arada köyün burnunun dibine okulun 650 metre uzağına taş ocağı kurulmak istenmesine karşı kararlı bir şekilde direnmesi sırasında 6 askerin yaralandığı, iş göremez raporu aldığı ve iş makinelerinin camlarının kırıldığı iddiasıyla Kemalpaşa savcılığı tarafından kimlikleri saptanan 19 kişi için soruşturma başlatıldı. Kemalpaşa Jandarma Komutanlığına çağrılan aralarında köylü kadınların da bulunduğu 19 kişi ifade verdi. İfade veren direnişçiler, nöbete kaldıkları yerden devam ettiler. Akalan köylülerinin mücadelesi hukuk alanında da devam ederken eylem devam ediyor. İzmir 5. İdare Mahkemesi tarafından ÇED raporu gerekli değildir kararı için Çevre ve Şehircilik Bakanlığından savunma gelinceye kadar yürütmeyi durdurma kararı vermesine karşılık köylüler meşru mücadelelerini sürdürüyorlar. Dayanışma için gelenlere geleneksel keşkeklerini sunan Akalan köylüleri partimizin ziyaret ettiği günde piknik yaparak mücadelelerinin aynı zamanda bir sosyal aktivite olduğunu gösterdiler. Yaşlısı, genci kadınlar hem mücadele ediyor, hem konukseverliklerini gösteriyorlar. Akalan köylülerinden Fatma Köken, Kesin sonuç alıncaya kadar mücadele sürecek. Biz yaşlansak da çocuklarımız ve torunlarımız için bu mücadele dedi. Yine köylülerden Elif Yüksel, Taş ocağında çocukları için hayatının tehlike yaratacağını, okula çok yakın olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra yıllarca büyük çabalarla yetiştirdikleri kirazlarının da yok olacağını öne sürdü. Kemalpaşa bölgesinin en güzel ovalarına taş ocağı yapmak halka, kiraz üreticilerine ihanettir. Bu nedenle taş ocağına karşı gece gündüz nöbet bekleyerek direnişlerini sürdüren yiğit Akalan Köylülerinin mücadelesi mücadelemizdir diyoruz. Doğa dostu parti olarak her zaman yanlarında olacağız İzmir den Kurtuluş Partililer Karaburun Halkı RES lere karşı ayakta Baştarafı sayfa 16 da kapasite artımı için Bakanlığa başvurmuşlar, onay bekliyorlar. Bu demektir ki Karaburun Yarımadası Türbinler Cenneti olacaktır. Halk buna karşıdır. Çünkü bu halk için işsizliktir, yoksulluktur. Kısıtlı tarım arazilerinin yok olmasıdır. Özünde halkın tek istediği şudur; Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü ( ) Mutlaka Özel Çevre Koruma Alanı olarak ilan edilmesi gereken ulusal ve uluslararası açıdan önemli bir yarımada olarak tanımladığı Karaburun Yarımadası nın, tüm karasal alanı ile çok önemli bir deniz alanının ÖÇKA ilan edilmesi için Bakanlar Kurulu na sunulmak üzere teklif raporu hazırladı. Bu rapora, ilgili tüm Bakanlık/kurumlar olumlu görüş verdiler. Bu teklif raporuna olumsuz görüş bildiren tek kurum Rüzgâr Enerji Santrali (RES) yatırımları nedeniyle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı. Bakanlık holdinglerin isteklerini değil, halkın isteğini kabul etmelidir. Halkın istediği bu projenin uygulanması yani Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmesi için onay vermesidir. RES ler için Enerji Piyasa Düzenleme Kurulu tarafından verilen Üretim lisanslarının iptal edilmesidir. Yeni verilen imar izinlerinin kaldırılmasıdır. Doğal yaşam alanlarının rantçıların kâr hırsına peşkeş çekilmemesidir. Bu uğurda ne yapılacaksa Karaburun Halkı yapmaya hazırdır ve mücadelesini sürdürmektedir. Dün Sarpancık Köyü nden esen protesto rüzgârı Karaburun yarımadasında esmektedir. Çünkü haklı olan yiğit Karaburun halkıdır. Doğasever parti olan Kurtuluş Partisi de Karaburun Halkının kararlı mücadelesini desteklemektedir. Rüzgâr Enerji santralleri yandaş sermayeyi zengin etme aracı değildir. Halkımızın temiz enerjiden yararlanması için doğru yer seçimi yapılmalı, enerji ihtiyacı karşılanmalıdır İzmir den Kurtuluş Partililer İztuzu Direnişinde zafer Yağma ve talanına yönelik politikalarına karşı halkımız hızla örgütleniyor, direnişin tohumlarını alıyor. İztuzu Plajı direnişle Tayyipgiller e peşkeş çekilmekten kurtarıldı. Tayyipgiller iktidarının özelleştirme adı altında uyguladığı doğanın yağma ve talanına yönelik politikalarına karşı halkımız hızla örgütleniyor, direnişin tohumlarını alıyor. İztuzu Plajı direnişle Tayyipgiller e peşkeş çekilmekten kurtarıldı. Muğla nın Ortaca ilçesinde bulunan, Caretta Carettaların yumurtlama alanı olan, dünyaca ünlü, mavi bayraklı İZTU- ZU PLAJI nın işletme hakkını 11 Haziran 2014 tarihinde devralan İngiliz ortaklı AKP nin Ortaca Belediye Başkanı adayı Ramzan Oruç un da bulunduğu Dalyan Çevre Geliştirme Turizm İnşaat Emlak ve Otelcilik Anonim Şirketi (DALÇEV) in 28 Aralık 2014 tarihinde havlu bile sermenin yasak olduğu bölgeye araçlarla girmesi üzerine halk bu devralma işlemine tepkisiz kalmadı. Burada yaklaşık on gün süren nöbet eylemlerine başladı. Kurtuluş Partililer olarak #diren caretta caretta, İnsan Doğadan Uzaklaştıkça Kalbi Katılaşır, İztuzu Halkın Plajıdır Satılamaz pankartlarımız ile İztuzu Nöbet eylemlerine bizler de katıldık. Direniş yerinde nöbet tutan eylemcilerle tanıştık, sohbet ettik. Zorlu doğa koşullarına karşı çevre nöbetini sürdüren halkımızın kararlılığını gördük. Direnişçilerle hemen kaynaştık. Yılbaşı gecesini bile plajın girişinde nöbet tutarak geçiren duyarlı halkın kurduğu bir oluşum olan İztuzu Kumsalını Kurtarma Platformu nun Sözcüsü Murat Demirci, Burası halkın, işletmesi de belediyenindir. Bariyerleri kırıp hukuk dışı uygulamayla İztuzu nu ele geçirmeye çalışan zihniyete karşı mücadele ediyoruz. Dalyan Halkı bu gece olduğu gibi mücadeleyi kazanana kadar burada nöbette duracak dedi. İztuzu nun DALÇEV firmasına verilmesiyle ilgili Muğla Çevre Eğitim Vakfı İktisadi İşletmesi (MUÇEV) tarafından açılan davada, Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesince plajın DALÇEV e devrini tedbiren durdurdu. Bu karar üzerine MUÇEV, firmaya yazı yazarak herhangi bir faaliyette bulunmamasını istedi. Plajın devriyle ilgili Muçev ile Dalçev arasında protokol imzalanmıştı. Mahkemenin kararını alan Muçev, şirket müdürü İbrahim Akoğlu imzasıyla Dalçev e gönderdiği yazıda şu ifadelere yer verdi: Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin şirketimiz ile yapılan tarihli Dalyanağzı günü birlik alan işletme protokolünün hükümlerinin uygulanmasının tedbiren durdurulmasına ait tarihli 2014/569 esas sayılı karar örneği ekte sunulmuştur. Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin aldığı kararlar doğrultusunda hassasiyet göstermeniz, herhangi bir faaliyet bulunmamanız ve hukuksal sürecin sonunda Çevre ve Şehircilik Bakanlığının talimatlarının doğrultusunda hareket edileceği hususunu bilgilerinize rica ederim. Ortaca 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin verdiği tedbir kararından sonra, bu protokolün yürütmesini durdurdu. Radikal in tarihli haberine göre: MUÇEV in İztuzu nun doğrudan doğruya kiralama kullanma izni, işletme hakkı verebilecek kurum, kuruluş ve kişiler arasında yer almadığı için ihalesiz olarak doğrudan doğruya işletme protokolü imzalayamayacağı belirtildi. Gerekçeli kararda, Hukuka aykırılığı ortaya konulan işlemlerin uygulanmaya devam edilmesi halinde söz konusu alanın anılan şirkete teslim edilmesi, protokolde verilen izin doğrultusunda anılan şirket tarafından başka şirketlere kiralama yapabileceği de dikkate alındığında, haksız kazançların oluşacağı, bu durumun kamunun zararına da yol açacağı göz önüne alındığında yürütmenin durdurulması kararı için gerekli ikinci şart olan, telafisi güç veya imkansız zararların oluşma şartının da olayda gerçekleştiği açıktır. Buna göre 2577 sayılı Kanunun 27 inci maddesi uyarınca teminat alınmaksızın Yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir denildi. Aslında halkın savunduğu, plajın ve Dalyanağzı günübirlik alanının işletme hakkının Belediye ye ait olması görüşü, İdare Mahkemesinin MUÇEV in kiralama yetkisinin olmadığı yönündedir kararı ile örtüşmektedir. Muğla Valiliğinin kurduğu bir iktisadi işletme değil kiralama ve kullanma yetkisinin Belediyede olması yönündedir. Son bir gelişme olarak, 30 Ocak günü, Hürriyet Gazetesi yazarı Fatih Çekirge Ve Büyük Müjde İztuzu Kurtuldu! yazısında şu bilgilere yer vermiştir: Şimdi büyük bir mutlulukla yazıyorum ki İztuzu konusu açılınca Bakan Güllüce Muğla Üniversitesi Rektörü Harmandar a döndü ve aynen şöyle dedi: Arkadaşlar, bilimadamlarının konuştuğu yerde biz susacağız. İşte burada da denizciler ve bilimadamları ile birlikteyiz. Şimdi ben buradan açıkça söylüyorum. Biz devlet olarak İztuzu nda bir kuruşluk ticaret aramıyoruz. İşte huzurunuzda şu andan itibaren İztuzu nu Muğla Üniversitesi ne teslim ediyorum. Tek şartımız var: Yeter ki burada ticari işletme olmasın. İsteyen özgürce denize girsin. Bu fikrime ne dersiniz? Biz şunu biliyoruz ki Çevre ve Şehircilik Bakanı nı bu kararı vermeye yönelten halkın kararlı ve onurlu mücadelesidir. Bu konuda katkı sunan tüm direnişçilerin, destekçilerin bu kararın alınmasında payı yadsınamaz. Tüm direnişçilerin ve doğaseverlerin bu toplantıda alınan kararın yaşama geçirilmesi konusunda uyanık olması ve plajın denetiminin şirkete peşkeş çekilmemesi için takipçisi olmaları gerektiği kanısındayız. Bu direniş, Antalya da Sedir ağaçlarını kesilmesine karşı yürütülen ve ülkenin birçok bölgesinde Tayyipgiller tarafından başlatılan doğa katliamlarına karşı halkımızın tepki vermesi, özellikle Gezi İsyanı ndan sonra halkımızda çevre bilincinin yerleşmeye başladığını göstermektedir. İztuzu nda elde edilen ve takipçisi olacağımız başarı, Gezi Eylemlerinin halk tarafından benimsendiğinin ve uygulamaya geçirildiğinin göstergesidir Zafer Direnen İztuzu Direnişçilerinindir! Ege Bölgesi nden Kurtuluş Partililer

15 15 AKP Metal İşçilerinin Grevini Erteledi Tayyipgiller ve Parababaları İşçi Sınıfımızdan ecellerini görmüşçe korkuyorlar Baştarafı sayfa 16 da Bu nedenle Birleşik Metal-İş Sendikasının grevi aynı zamanda tüm İşçi Sınıfının grevidir. Çünkü bu grev MESS Patronlarına, Parababaları düzenine, sarı-gangster sendikacılığı ve işçi sendika düşmanı AKP ye karşı verilen onurlu, haklı ve meşru bir mücadeledir. Birleşik Metal-İş Sendikası İşçi Sınıfının mücadele potansiyelini, İşçi Sınıfının tabandaki kararlığını iyi değer- lendirebilirse ve bu süreci fiili-meşru bir mücadeleye dönüştürebilirse bu yasağı ortadan kaldırabilir. Bu yasak ancak mücadeleyle aşılabilir. İşçi Sınıfı tarihi bunun örnekler ile doludur. Bizler de bu bilinçle Parti olarak Birleşik Metal-İş Sendikasının greve çıktığı ilk gün İstanbul, İzmir ve Konya da bulunan işyerlerinin önünde sınıf dayanışması için yerimizi aldık. Bizler Tayyipgiller in ciğerini biliyoruz. Onların geldikleri ve temsil ettikleri sınıfın davranışlarından başka türlü davra- namayacaklarını çok iyi biliyoruz. Ama biz şunu da çok iyi biliyoruz. Dünya tarihi, insanlık tarihi ve İşçi Sınıfı tarihi çok büyük mücadeleler, direnişler ve kazanımlarla doludur. Bu nedenle Metal işçilerinin grevi meşrudur. İşçi Sınıfının mücadelesi doğru önderlikle ve devrimci sınıf mücadelesi ile buluştuğu zaman aşamayacağı engel, başaramayacağı iş yoktur. Tayipgiller ve onların işbirlikçi sermayedarları bilsinler ki grevleri erteleyebilirler ama kendi sonlarını getirecek sınıf mücadelesinin zaferini erteleyemeyecekler. Er yada geç bu saltanat, bu parababaları düzeni yıkılacak ve işçi sınıfımız, halkımız iktidarda olacak. Buna inancımız tamdır D MESS MESS Şaşırma Sabrımızı Taşırma İSK e bağlı Birleşik Metal İş Sendikası üyesi metal işçileri Açlıktan Ölmeyiz Biz Bu Yoldan Dönmeyiz şiarıyla on ilde faaliyet gösteren 22 iş yerinde MESS (Türkiye Metal İşverenleri Sendikası) dayatmalarına karşı üretimden gelen güçlerini kullanarak greve çıktı. Konya da da 2. Organize Sanayi Bölgesinde faaliyet gösteren MAHLE işyeri çalışanı Birleşik Metal İş Sendikası üyesi metal işçileri, sloganlar ve davul zurna eşliğinde, coşkulu bir biçimde 29 Ocak Perşembe günü sabah saat da yasal İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek, MESS MESS Şaşırma Sabrımızı Taşırma, Yaşasın Sınıf Dayanışması sloganları eşliğinde grev çadırının da kurulmasıyla coşkulu bir biçimde başladı ve devam ediyor. Greve Kurtuluş Partili İşçiler, Nakliyat-İş Sendikası Temsilci ve Üyeleri, Genel-İş Konya Şube Yöneticileri, KESK e bağlı sendikaların üye ve yöneticileri yoğun destek verdiler. AKP hükümetinin ileri demokrasi si, metal işçilerinin bu onurlu hak arama mü- Yaşasın Metal İşçilerinin Haklı Onurlu Mücadelesi! Yaşasın Metal İşçilerinin Grevi! İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız! HKP İstanbul İşçi Örgütleri Komitesi Tepe Home İşçileri Direniyor! Baştarafı sayfa 1 de karşılarında DİSK Nakliyat-İş sendikasında örgütlü işçiler var. Tepe Home nin bulunduğu tüm mağazalar Tepe Home un ait olduğu Bilkent Holdingin bütün işletmeleri artık bizler açısından bir direniş alanıdır Direniş yerleridir, eylem alanıdır. Yani burada Tepe Home yöneticilerinin yapmış olduğu bu anayasa hak hukuk tanımaz işçi ve sendika düşmanı tavrını her yerde mahkum edeceğiz her yerde Tepe Home direnişçilerini DİSK ve Nakliyat-İş sendikasını karşılarında olacaktır. Bu nedenle de Salı günüde açılacak olan mobilya fuarında Tepe Home nin karşısına çıkacağız. Tepe Home nin bulunduğu yerlerde Bilkent Holding in bulunduğu diğer işletmelerde biz olacağız, bu hukuksuzluk ortadan kalkana kadar yani bu işçiler tekrar iş başı yapana kadar, toplu sözleşme hakkı tanınana kadar bu haklı mücadele devam edecek. Küçükosmanoğlu, bu mücadelenin başlamasından sonra Tepe Home nin Genel Yönetim Kurulu Başkanının istifa ettiğini, bu direnişin tüm Bilkent Holding ve Tepe Home çalışanların isteklerinde tercüman olduğunu belirtti. 27 Ocak 2015 Salı günü ise İstanbul Mobilya Fuarı nda Bilkent Holding e bağlı Tepe Home Mobilyanın da standının olması sebebiyle CNREXPO Fuar Merkezi önünde bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Dünya Ticaret Merkezi İstasyonunda saat da toplanan direnişçiler buradan CNREXPO Fuar Merkezi önüne doğru kitlesel ve coşkulu bir biçimde sloganlarla yürüyüşe geçti. Eylemde, Çevik Kuvvetin ve Fuar Merkezine ait özel güvenlik güçlerinin yoğun önlem aldığı göze çarptı. Fuar merkezi önünde özel güvenlikçiler basın açıklamasını engellemek istediler ancak Nakliyat-İş Sendikası Yöneticileri ve direnişçi işçilerin kararlı tutumu sonucunda özel güvenlikçiler geri adım atmak zorunda kaldılar. Tepe Home, işçilere açlık, zulüm getiriyor CNREXPO Fuar Merkezi önünde Nakliyat-İş Sendikası Örgütlenme Daire Başkanı Erdal Kopal, saat da bir basın açıklaması yaptı. Basın açıklamasında Erdal Kopal, Tepe Home da yaşanan süreci anlattı. İşçilerin çalışma koşullarını ağırlığını dile getiren Kopal, işçilerin asgari ücretle günde saat kölece çalışma koşullarında, fazla mesai ücreti almadan çalıştırıldıklarını ifade etti. Tepe Home patronun Tepe Home yi var eden yıldır çalışan işçileri bir gecede kapı önüne koyarak, sendikal örgütlenmeyi kırmak için daha fazla kâr, daha fazla sömürü için işlerini taşerona devrettiğini belirtti. Ancak Tepe Home İşçileri anayasal haklarını kullandıkları için işten atılmaları karşısında susmayarak direnişe geçtiklerini ifade etti. Bu direnişin kazanımla sonuçlanana kadar süreceğini vurguladı. Direniş zaferle sonuçlanana kadar Tepe Home neredeyse, Bilkent Holding neredeyse, DİSK orda olacak, Nakliyat-İş orda olacak, Tepe Home Direnişçileri orda olacak dedi. Tepe Home un reklam sloganında; Tepe Home evinize mutluluk getirir dediğini belirten Kopal, Hayır Tepe Home işçilere mutsuzluk getiriyor, açlık, zulüm getiriyor şeklinde konuştu. E. Kopal, Tepe Home ve Bilkent Holding in işçi ve sendika düşmanlığına son vermesini ve atılan işçilerin geri alınmasını istedi. Eyleme, Nakliyat-İş e üye oldukları için işten atılan ve 87 gündür direnişte olan Zet Farma Direnişçileri de katılarak destek verdi. Eylemde Taşeron Cehennemine Teslim Olmayacağız, Yaşasın Tepe Home Direnişimiz pankartı açıldı. Tepe Home da Taşeron Cehennemine İzin Vermeyeceğiz, Atılan İşçiler Geri Alınsın, İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız, İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek, Taşeron Cehennemine Teslim Olmayacağız, Yaşasın Zet Farma Direnişimiz sloganları atıldı ve dövizleri açıldı. haklarını kullanarak işyerini terk edip greve çıktılar. Grev pankartı bir basın açıklaması ile asılacaktı fakat Konya basını Organize Sanayi Başkanlığının baskısıyla metal işçilerinin bu en meşru mücadelesi olan ekmek mücadelesine gelmediler. Metal işçileri, Birleşik Metal İş Sendikası Anadolu Şube Sekreteri Satılmış Yılmaz ın süreci anlatan açıklamasının ardından grev pankartını fabrikalarının duvarına astılar. Grev, Açlıktan Ölmeyiz Biz Bu Yoldan Dönmeyiz, Kahrolsun Sarı Sendikacılık, İşçiyiz Haklıyız Kazanacağız, cadelelerini Bakanlar Kurulu kararı ile 2 ay ertelemesi, bu hükümetin halkın değil yerli yabancı Parababalarının hükümeti olduğunu başta İşçi Sınıfımız olmak üzere tüm halkımıza bir kez daha gösterdi. Biz Konya dan Kurtuluş Partili İşçiler olarak diyoruz ki, and olsun yerli yabancı Parababalarından da onların siyasi alandaki temsilcilerinden de bir gün hesap soracağız. Onları Tarihin çöplüğüne fırlatıp atacağız. Konya dan Kurtuluş Partili İşçiler Nerede bir İşgal, Grev ve Direniş varsa orada HKP vardır İ şçi Sınıfımızın başının sarı ve gangster sendikacılar tarafından bağlandığı günümüzde, Parababalarının amacı; DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) içerisindeki mücadeleci ve devrimci sendikaları yok ederek, sadece İşçi Sınıfını örgütsüz bırakmak değil aynı zamanda İşçi Sınıfımızın bugüne kadar dişiyle-tırnağıyla ve canı-kanı pahasına elde ettiği haklarını da bir bir gasp ederek yok etmektir. İşçi Sınıfımızın böylesine ağır ve zor orada olmayı şiar edinen Partimizin İzmir İl Örgütü de, Ege Bölgesinde 29 Ocak tarihinde greve çıkan MAHLE ve SCHNEİDER ELECTRİC İşçilerini yalnız bırakmadı. İşçilerin istediklerini elde edinceye kadar da her zaman yanlarında olduğumuzu, mücadelelerinin mücadelemiz olduğunu, üzerimize düşen her türlü dayanışmayı göstermeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtir ve tüm grevdeki işçi kardeşlerimizi selamlarız. günlerden geçtiği bir dönemde DİSK/ Birleşik Metal-İş Sendikası nın 22 işletmede bin işçinin ekmeğine sahip çıkarak, Parababalarının en önemli örgütü olan MESS in (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) uzlaşmaz, katı dayatmalarına karşı grev kararı alması tüm emekçiler için umut vericidir. Nerede bir işgal, grev, direniş varsa Çünkü bizler biliyoruz ki; İşçi Sınıfı Örgütlü İse Heptir, Örgütsüz İse Hiçtir! Örgütsüz İşçi Köle İşçidir, Örgütlü İşçi Yenilmez! İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek! İzmir den Kurtuluş Partililer Yaşasın Metal İşçilerinin Örgütlü-Birleşik Mücadelesi! DİSK/Birleşik Metal-İş Sendikası na: İşçi Sınıfımızın haklarının her geçen gün tırpanlandığı, geriye götürüldüğü, yok edildiği bir dönemden geçiyoruz. İşçi Sınıfının örgütsüz bırakıldığı; var olan özellikle de sendikanız gibi, DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) içerisindeki mücadeleci sendikaların yok edilmeye çalışıldığı böyle bir dönemde, Sendikanızda örgütlü binlerce işçinin ekmeğine sahip çıkarak MESS in (Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası) dayatma- larına karşı greve karar vermeniz tüm emekçiler için umut vericidir. Nerede bir işgal, grev, direniş varsa orada olmayı şiar edinen Partimiz grevinizi desteklemektedir. Bu konuda üzerimize düşen her türlü dayanışmayı sunmaya hazırız. Çünkü bizler biliyoruz ki: Örgütsüz İşçi Köle İşçidir, Örgütlü İşçi Yenilmez! İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek! Halkın Kurtuluş Partisi Genel Merkezi

16 AKP Metal İşçilerinin Grevini Erteledi Tayyipgiller ve Parababaları İşçi Sınıfımızdan ecellerini görmüşçe korkuyorlar Metal İşkolunda çalışan 110 bin işçi adına MESS ile grup toplu iş sözleşmesi için masaya oturan sendikalardan, sarı sendikacılıkta sınır tanımayan Türk Metal-İş Sendikası 90 bin işçi adına ve Hak-İş Konfederasyonu na bağlı Çelik-İş Sendikası da 5 bin işçi adına MESS in kölelik dayatmasını kabul ederek Toplu İş Sözleşmesi imzalamıştır. Bu sözleşmeler tamamen MESS in patronlarının dayattığı ve kabul ettirdiği sözleşmelerdir. İşçi hakları açısından hiçbir olumlu madde yoktur. Sözleşme süreleri iki yıldan üç yıla çıkartılmıştır. Aynı işi yapan işçiler arasında ücret farklılıkları artmış, metal işçilerinin alım güçleri de reel olarak düşmüştür. Sözleşmeleri zafer olarak değerlendiren Türk Metal İş sendikası bildiğimiz gibi 2008 krizinde örgütlü olduğu bazı işyerlerinde işverenin işçi çıkarma yerine, aylık ücretlerde indirime gitme dayatmasını kabul ederek çalışanların ücretinde % 35 indirim yapan, bunu kabul eden bir patron sendikasıdır. Yani zafer denilen sözleşmede de MESS in, metal patronlarının istekleri, dayatmaları kabul edilmiştir. Bu dayatmaları kabul etmeyen DİSK e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ise 15 bin üyesi ile 10 ilde, 22 işyerinde MEES dayatmalarına ve sarı sendikacılığa karşı 29 Ocak ta tabandaki işçilerin kararlı tutumu sonucunda greve çıkma kararı almıştır. Metal İşçileri İnsanca Çalışmak, İnsanca Yaşamak ve Çocuklarımızın Geleceği İçin Grevdeyiz dediler. Bu kararın ardından MESS içinde bulunan İzmir/Dephi, Manisa/Schneider, Kocaeli/Alstom, Kocaeli/Bekaert, İzmir/Schneider işverenleri MESS ten ayrılarak, toplusözleşme imzalamaya karar verdiler. Bu işverenler grevi göze alamayarak anlaşma yolunu seçmişlerdir. Anlaşma yolunu seçmeyenler ise AKP iktidarına sırtlarını dayayarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ın başkanlık ettiği Bakanlar Kurulu nun kararı ile altmış gün süreyle grevi erteletmişlerdir. Gerekçe olarak da grevin, milli güvenliği bozucu nitelikte olduğu belirtilmiştir. 15 bin işçiyi kapsayan bu grev yasağı işçi düşmanlığıdır. İşçi sınıfına ihanet olan bu dayatma kabul edilemez. İşçi düşmanı AKP AKP iktidarından zaten bundan başkası beklenemezdi. Çünkü AKP iktidarı işçi ve sendika düşmanıdır. AKP Türk Metal gibi sarı-gangster sendikalara dost ama mücadele eden, hakkını arayan işçilere-sendikalara düşmandır yılında 1886 işçi-emekçi iş cinayetlerinde katledildi. AKP iktidarı bütün bu iş cinayetlerine sebep olanlarla kol koladır. Soma da 301 işçiyi katleden Soma Holding patronu, Mecidiyeköy de 10 işçiyi katleden Torunlar İnşaat patronu, Karaman Ermenek te 18 işçiyi katleden ve daha nice katliamları yapanların hepsi AKP/Tayyipgiller iktidarı ile dosttur. Bütün bu iş cinayetlerinde hiçbir patron ceza almamış, tutuklanmamıştır. Ama ölenler ölmüş geride bıraktıkları aileleri, yakınları açlık, sefalet ve yoksulluk içinde yaşamaya devam etmektedir. İşte AKP budur. 949,07 TL lik asgari ücreti işçisine reva gören, kendisi saraylarda padişahlar gibi yaşayan bir Tefeci-Bezirgân zihniyetten başka türlü düşünmesi ve davranması beklenemezdi. 15 te Nazım Hikmet Ölümsüzdür! Devrimci Şair Nazım Hikmet i 113. doğum gününde bir kez daha saygıyla anıyoruz. Şehitler Şehitler, Kuvayi Milliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir! Şehitler, Kuvayimilliye şehitleri, Sakarya da, İnönü nde, Afyon dakiler Dumlupınar dakiler de elbet ve de Aydın da, Antep te vurulup düşenler, siz toprak altında ulu köklerimizsiniz, yatarsınız al kanlar içinde. Şehitler, Kuvayimilliye şehitleri, siz toprak altında derin uykudayken düşmanı çağırdılar, satıldık, uyanın! Biz toprak üstünde derin uykulardayız, kalkıp uyandırın bizi! uyandırın bizi! Şehitler, Kuvayimilliye şehitleri, mezardan çıkmanın vaktidir! Karaburun Halkı RES lere karşı ayakta Çukurova 8. Tüyap Kitap Fuarı nda halkımıza ulaştık Nazım Hikmet Ran Zet Farma ya kadın desteği mir in doğal güzellikleriyle, tarihte Şeyh Bedrettin in yoldaşlarının mücadelesiyle ünlü Karaburun un yiğit halkı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından ruhsat üstüne ruhsat verilerek RES ler (Rüzgar Enerjisi Santrali) için cennet ancak doğal güzellikleriyle ünlü köyler için mezar olacak politikaya karşı direniyorlar. Karaburun Yarımadası, Özel Çevre ve Koruma Alanı olarak belirlenmesi gereken bir bölgedir. Zeytinlikleriyle, mandalina, enginar yetiştiren tarım arazisiyle, keçi yetiştiriciliği ile ünlenmiştir, Nesli tükenmekte olduğu için koruma altına alınması gereken Ada Martısı, Yılan Kartalı ve Ada Doğanı nın yaşadığı bu yarımada 49 yıllık ömrü olan RES lere kurban edilecek mi? İşte Karaburun Halkı bu sorulara yanıt istiyor ve ÇED gerekli değildir raporlarına karşı mücadele veriyor. Çünkü Enerji Piyasa Denetleme Kurulu tarafından verilen üretim lisanslarıyla 415 kilometrenin 252 kilometresine RES yapılmak istenmesi halkın tepkisine yol açıyor. Çünkü Karaburun Yarım adasının arazisi engebeli, dağlık bir arazidir. Bu nedenle tarım arazisi yüzölçümü azdır. Bu arazilerin üzerine RES kurulması burada tarım yapan köylünün açlığa mahkûm edilmesi demektir. Yenilebilir enerji olarak RES i savunmamıza karşılık her zaman köy merasının, tarım arazilerinin ve zeytinliklerin üzerine RES yapılmasına karşı çıktık ve karşı çıkmaya devam edeceğiz. Türbin kuşatması altında kalan bu yarımadayı bekleyen tehlike çölleşme olacaktır. Bundan dolayı bu bölgedeki kısıtlı tarım arazisinde RES yapılmamalıdır. Aksine buradaki tarımın verimli yapılabilmesi için projeler üretilmelidir ki halk kalkınsın. 14 te 8. Çukurova Tüyap Kitap Fuar ına Derleniş Yayınları ve Kurtuluş Yolu Gazetesi olarak katıldık. Fuar süresince standımızda, Usta mız Hikmet Kıvılcımlı ve Genel Başkan ımız Nurullah Ankut un kitaplarını halkımıza ulaştırmaya çalıştık. Halkımızın standımıza ilgisi oldukça yoğundu. Çukurova halkına düşüncelerimizi anlattık. Başta liseli gençlik olmak üzere gençliğin ilgisi çok iyiydi. Gelen ziyaretçilerimizle güncel konularda konuşmalarımız oldu. Özellikle ülkemiz üzerinde AB-D Emperyalistleri tarafından uygulanmaya çalışılan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ne yönelik konuşmalar oldu. Halkımızın bizlere söyledikleri ise Bizleri sizi arıyoruz, size ulaşmak istiyoruz. Sizin düşünceleriniz Türkiye nin yapısına uygun şeklinde oldu. Fuarda, AB-D Emperyalistleri ve Ortadoğu da Kadın Olmak-Eğitimde Ortaçağcı Savruluş konulu panelimizi halkımızın yoğun katılımıyla gerçekleştirdik. 4 te 360 işçinin çalıştığı Esenyurt, Hadımköy, Kıraç ve Kağıthane de işyerleri olan Abdi İbrahim, Mustafa Nevzat vb. ilaç fabrikalarına hizmet veren Zet Farma Lojistik firmasında çalışan işçiler, anayasal haklarını kullanarak Nakliyat-İş Sendikası nda örgütlenmişler, ancak işveren 31 Ekim günü 10 u Nakliyat-İş üyesi olmak üzere toplam 12 işçiyi işten atmıştı. Bunun üzerine 3 Kasım Pazartesi günü saat den itibaren Zet Farma nın Hadımköy işyeri önü merkez olmak üzere direniş başlatılmıştı. Zet Farma İşçileri, 3 Kasım dan beri işleri, onurları, ekmekleri için soğuğa, yağmura, baskılara boyun eğmeden kararlıca direniyor. Partimizin Kadın-Çocuk komitesi de 89. gününde olan direnişi bir kez daha selamlamak ve Direnişçi Zet Farma İşçileri ile dayanışmak için 30 Ocak günü Direniş çadırına bir ziyarette bulundu. İşçilerin Birliği Sermayeyi Yenecek, Yaşasın İşçilerin Onurlu Mücadelesi ozaliti ve Yaşasın Zet Farma Direnişimiz Zet Farma ya Sendika Girecek Başka Yolu Yok, İşgal, Grev, Direniş Yaşasın Nakliyat-İş sloganlarıyla direniş alanındaki çadıra doğru kısa bir yürüyüşe geçen Komitemizi Direnişçi Zet Farma İşçileri sloganlarla karşıladı. Direniş Çadırında yakılan sobanın etrafında yapılan coşku dolu konuşmalar ve sıcak sohbetlerle ziyaretimiz sona erdi. Kurtuluş Partili Kadınlar

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000) 14.08.2014 SIRA SIKLIK SÖZCÜK TÜR AÇIKLAMA 1 1209785 bir DT Belirleyici 2 1004455 ve CJ Bağlaç 3 625335 bu PN Adıl 4 361061 da AV Belirteç 5 352249 de

Detaylı

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu..

Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. 28 Nisan 2014 Basın Toplantısı Metni ; (Konuşmaya esas metin) Hükümet in TSK İçinde Oluşturduğu Paralel Yapılar; Cumhurbaşkanı ve AYİM nin Konumu.. -- Silahlı Kuvvetlerimizde 3-4 yıldan bu yana Hava Kuvvetleri

Detaylı

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi ÖĞRENME HEDEFLERİMİZ - ADLÎ YARGI MAHKEMELERİ, BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİ, YARGITAY - İDARE MAHKEMELERİ, BÖLGE İDARE MAHKEMELERİ,

Detaylı

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi

MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi MAHKEMELER (TÜRK YARGI ÖRGÜTÜ) Dr. Barış TEKSOY Hukukun Temel Kavramları Dersi ÖĞRENME HEDEFLERİMİZ - ADLİYE MAHKEMELERİ, YARGITAY - İDARE MAHKEMELERİ, DANIŞTAY - UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ - ANAYASA MAHKEMESİ

Detaylı

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8

T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8 T.B.M.M. CUMHURİYET HALK PARTİSİ Grup Başkanlığı Tarih :.../..«. 8 Z ;... Sayı TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu ile Bankacılık Kanunu'nda Değ Yapılması

Detaylı

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR

TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 4.19.4 TMMOB TEMSİLCİLERİNE AÇILAN DAVALAR 1) Dosya No : 2013/551 E. : Ankara 17. Asliye Ceza si : 1- TMMOB YK Başkanı Mehmet Soğancı 2- TMMOB Genel Sekreteri N. Hakan Genç :2911 sayılı Toplantı ve Gösteri

Detaylı

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR

TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA. Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR TEMEL HUKUK DERS NOTLARI SON HAFTA Öğr. Gör. Erkan ÇAKIR ANAYASANıN TEMEL ILKELERI 2 1. madde Türkiye devleti bir cumhuriyettir. 2. Madde Cumhuriyetin nitelikleri Cumhuriyetçilik Başlangıç ilkeleri Atatürk

Detaylı

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x)

En İyisi İçin. I. Kanun-u Esasi gerçek anlamda anayasa bir monarşi öngörmemektedir. (x) Ne x t Le v e l Ka r i y e r 250ADET TAMAMIÖZGÜN ÇÖZÜMLÜAÇI KUÇLU SORU Kaymakaml ı k Sı navı nahazı r l ı k Anayasa Açı kuçl usor u Bankası En İ yi si İ çi n.. Necat i beycd.50.yı li şhanı Apt.no: 19/

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI

ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI ANAYASA MAHKEMESİ NE BİREYSEL BAŞVURU YOLU AÇILDI GENEL OLARAK Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 148. maddesinde yapılan değişiklik ile Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu açılmıştır. 23 Eylül 2012

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu: Gezi Parkından dünyaya yansıyan ses daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sesidir. Tarih : 15.06.2013 Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye de görev yapan yabancı

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43

İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43 T.C YARGITAY 22. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2014/1967 Karar No. 2014/1792 Tarihi: 10.02.2014 İlgili Kanun / Madde 6356 S. TSK/41-43 TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ TESPİTİNE İTİRAZ İŞYERİNE YENİ ALINAN İŞÇİLERİN

Detaylı

BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ

BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ BİR AVUKAT YANINDA AYLIKLI OLARAK ÇALIŞAN AVUKATIN DURUMUNUN AVUKATLIK YASASI AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Güneş GÜRSELER * Hiçbir planlama yapılmadan birbiri ardına açılan hukuk fakültelerinin yılda ortalama

Detaylı

Sayı: Ankara, 24 /03/2014 ANKARA İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI NA

Sayı: Ankara, 24 /03/2014 ANKARA İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI NA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEPLİDİR. DURUŞMA TALEPLİDİR. ANKARA İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI NA DAVACI VEKİLİ DAVALILAR : Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı : Oğuzlar Mah. Barış Manço Cad. Av. Özdemir Özok

Detaylı

TÜRKİYE DE CEZA VE ADALET SİSTEMİ

TÜRKİYE DE CEZA VE ADALET SİSTEMİ TÜRKİYE DE CEZA VE ADALET SİSTEMİ TÜRK HUKUK SİSTEMİ İdari Yargı Adli Yargı Askeri Yargı Sayıştay Anayasa Mahkemesi İDARİ YARGI SİSTEMİ İdarenin eylem ve işlemlerine karşı açılan davaların görüşüldüğü,

Detaylı

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN

TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN TEMEL HUKUK ARŞ. GÖR. DR. PELİN TAŞKIN TEMEL HUKUK BU DERSTE NELER ÖĞRENECEĞİZ? Yargı nedir? Türk hukukunda yargının bölümleri Anayasa Yargısı İdari Yargı Adli Yargı TEMEL HUKUK YARGI Yargı, devletin hukuk

Detaylı

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX ÖNSÖZ...VII İÇİNDEKİLER...IX BIRINCI BÖLÜM ANAYASA HUKUKUNUN KISA KONULARI 1. 1961 Anayasası ile 1982 Anayasası nın Hazırlanış ve Kabul Ediliş Süreçlerindeki Farklılıklar...1 2. Üniter, Federal ve Bölgeli

Detaylı

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19

T.C. YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI Basın Bürosu Sayı: 19 09/04/2010 BASIN BİLDİRİSİ Anayasa değişikliğinin Cumhuriyetin ve demokrasinin geleceği yönüyle neler getireceği neler götüreceği dikkatlice ve hassas bir şekilde toplumsal uzlaşmayla değerlendirilmelidir.

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI

ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI Sirküler Rapor 28.03.2013/84-1 ANAYASA MAHKEMESİNDEN VERGİ USUL KANUNUYLA İLGİLİ BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN YETKİSİZLİK KARARI ÖZET : Anayasa Mahkemesi, 5.3.2013 tarihli ve 2012/829 sayılı Başvuru Kararında,

Detaylı

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ

ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ 5 Aralık 2011 ANAYASA DEĞĠġĠKLĠKLERĠ HAKKINDA GÖRÜġ VE ÖNERĠLERĠMĠZ I.YENĠ BĠR ANAYASA MI? GENĠġ KAPSAMLI BĠR ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ MĠ? Anayasa hazırlığıyla ilgili olarak kamuoyunda önemli bir tartışma yaşanıyor:

Detaylı

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını

İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını İnsanların birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenleyen kurallara hukuk denir. Hukuk kurallarını koyan, uygulanıp uygulanmadığını denetleyen en yüksek organ ise devlettir. Hukuk alanında birlik

Detaylı

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız!

Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Hava-İş: İşten atılanlar işe alınana kadar mücadeleyi bırakmayacağız! Havacılık sektörüne grev yasağı getiren yasa tasarısı mecliste onaylandı. Hava-İş Sendikası, yasa mecliste görüşülmeye başlanmadan

Detaylı

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur.

İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA. : Şüpheli hakkında suç duyurusu dilekçemizin sunumudur. İSTANBUL ANADOLU CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI NA Müşteki Vekilleri Şüpheli Konu Müsnet Suç : (T.C.:.)./ 3 Ümraniye İstanbul : Av. Aytekin TETİK & Av. Ahmet AYDIN - Adres Antette :...T.C.:2...2 Üsküdar İstanbul

Detaylı

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI

CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CUMHURBASKANININ YETKİ VE SORUMLULUKLARI CİFT BASLILIK BİTİYOR Cumhurbaşkanı ile Başbakanın yetkileri birleştiriliyor. Cumhurbaşkanı yürütmenin başı oluyor. Yönetimde çift başlılık ortadan kalkıyor. Cumhurbaşkanları

Detaylı

«MOBBİNG»E UĞRAYANI KORUMAYA YÖNELİK YAPILABİLECEKLER

«MOBBİNG»E UĞRAYANI KORUMAYA YÖNELİK YAPILABİLECEKLER «MOBBİNG»E UĞRAYANI KORUMAYA YÖNELİK YAPILABİLECEKLER Mobbinge maruz kalan kişinin durumunu örneklemeye çalışırsak gözle gözükmeyen hapishane duvarları içinde korkunç acılar içinde yaşamak zorunda kalan

Detaylı

1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır?

1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır? 1-Hâkim ve Savcılar idari görevleri dolayısıyla aşağıdaki kurumlardan hangisine bağlıdır? A) Cumhurbaşkanlığı B) Başbakanlık C) Adalet Bakanlığı D) Halk E) HSYK 3-Aşağıdakilerden hangisi adli yargının

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 CHP İzmir de gövde gösterisi yaptı, Kılıçdaroğlu Gündoğdu Meydanı ndan gençlere, 140 karakterden korkan bir başbakan yarattınız, size şükran borçluyum diye seslendi. Tarih : 22.03.2014 - Baharda sandığa

Detaylı

Mevsimlik İşçiliğe Hayır Dedik

Mevsimlik İşçiliğe Hayır Dedik 12006 Mevsimlik İşçiliğe Hayır Dedik 2006 yılından beri Bütün öğretmenler kadrolu olmalıdır diyerek mücadelemizi, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya geçirilmesi yönünde yoğunlaştırdık. 2 22008 Bakan Hüseyin

Detaylı

Biz yeni anayasa diyoruz

Biz yeni anayasa diyoruz Biz yeni anayasa diyoruz Ocak 05, 2015-9:32:00 AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şentop, "Biz 'anayasa değişikliği' demiyoruz, 'yeni anayasa' diyoruz. Türkiye'nin anayasayla ilgili sorunu ancak

Detaylı

AKARYAKITTA SERBEST FİYAT UYGULAMASI

AKARYAKITTA SERBEST FİYAT UYGULAMASI AKARYAKITTA SERBEST FİYAT UYGULAMASI 20/12/2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5015 sayılı petrol piyasası kanunu çerçevesinde petrol ürünleri fiyatlandırılmasında yılbaşından itibaren

Detaylı

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir?

3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi şeklinde olan meclisin her zaman açık olması yasamanın hangi ilkesi ile ilgilidir? 1.Aşağıdakilerden hangisi Anayasa Mahkemesinin sadece şekil olarak incelediği bir konudur? A) Anayasa değişiklikleri B) İç Tüzükler C) KHK D) Kanunlar E) Tüzükler 3.Meclisin faaliyetlerine ara vermemesi

Detaylı

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü)

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü GENELGE NO: 2007/02....VALİLİĞİNE (Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü) IV- KREDİ KARTI ÜYELİK ÜCRETİ İLE İLGİLİ GENELGELER 1. GENELGE NO: 2007/02 Tüketicinin ve Rekabetin Korunması lüğü GENELGE NO: 2007/02...VALİLİĞİNE Tüketiciler tarafından Bakanlığımıza ve Tüketici Sorunları

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı Yargı Örgütü Dersleri Türk yargı teşkilatının genel görünümü ve bunu oluşturan çeşitli yargı kolları ANAYASA YARGISI Anayasa Yargısı-1 Anayasa

Detaylı

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA 25.5.2005 tarihli ve 5352 Sayılı Adli Sicil Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifim gerekçesi ile birlikte ektedir. Gereğini arz ederim. 29 Ocak

Detaylı

İ Ç İ N D E K İ L E R

İ Ç İ N D E K İ L E R İ Ç İ N D E K İ L E R ÖN SÖZ.V İÇİNDEKİLER....IX I. YURTTAŞLIK A. YURTTAŞLIĞI YENİDEN GÜNDEME GETİREN GELİŞMELER 3 B. ANTİK YUNAN-KENT DEVLETİ YURTTAŞLIK İDEALİ..12 C. MODERN YURTTAŞLIK İDEALİ..15 1. Yurttaşlık

Detaylı

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU

HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU HAKİMLER VE SAVCILAR YÜKSEK KURULU DEĞİŞİKLİK TEKLİFİ HAKKINDA BİLGİ NOTU HSYK Teklifi Teklif; 2797 sayılı Yargıtay Kanunu, 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, 4954 sayılı Türkiye Adalet

Detaylı

Komisyon. KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir.

Komisyon. KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Komisyon KPSS HUKUK Çek Kopar Soru Bankası ISBN 978-605-364-600-6 Kitap içeriğinin tüm sorumluluğu yazarlarına aittir. Pegem Akademi Bu kitabın basım, yayın ve satış hakları Pegem Akademi Yay. Eğt. Dan.

Detaylı

KPSS 2007 GK (50) DENEME 3 / 52. SORU 50. Aşağıdakilerden hangisi hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biri değildir? A) Yasal idare B) Devlet faaliyetlerinin belirliliği C) İdarenin mali sorumluluğu

Detaylı

10SORUDA AİLE SİGORTASI

10SORUDA AİLE SİGORTASI 10 SORUDA AİLE SİGORTASI T.C. ANAYASASI MADDE 60: Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar. 1. AİLE SİGORTASI Nedir? Aile Sigortası,

Detaylı

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR

TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR TÜRKĠYE DE ANAYASA DEĞĠġĠKLĠĞĠ: NEDENLER, YAġANANLAR VE SONUÇLAR 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) koşullarında, 16 Aralık 2016 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi

Detaylı

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin 30.11.2007 Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır

İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin 30.11.2007 Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesine İlişkin 30.11.2007 Tarihli Yönetmeliğin 11 ve 19. Maddeleri Anayasaya Aykırıdır Doç. Dr. Tuğrul KATOĞLU* * Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Ceza

Detaylı

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI

ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANAYASA DERSĐ (41302150) (2010-2011 GÜZ DÖNEMĐ YILSONU SINAVI) CEVAP ANAHTARI ANLATIM SORULARI 1- Bir siyasal düzende anayasanın işlevleri neler olabilir? Kısaca yazınız. (10 p) -------------------------------------------

Detaylı

1: İNSAN VE TOPLUM...

1: İNSAN VE TOPLUM... İÇİNDEKİLER Bölüm 1: İNSAN VE TOPLUM... 1 1.1. BİREYİN TOPLUMSAL HAYATI... 1 1.2. KÜLTÜR... 3 1.2.1. Gerçek Kültür ve İdeal Kültür... 5 1.2.2. Yüksek Kültür ve Yaygın Kültür... 5 1.2.3. Alt Kültür ve Karşıt

Detaylı

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012

İşten Atılan Asil Çelik İşçilerinin okuduğu basın açıklaması: 15/03/2012 15 Mart 2012 Perşembe günü işlerinden atılan Asilçelik işçileri Bursa nın Orhangazi ilçesi cumhuriyet meydanında basın açıklamasıyla İşimizi İstiyoruz talebini dile getirdikleri ve işlerine geri dönene

Detaylı

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem

ÖZETLE. Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem ÖZETLE Türk ye Cumhur yet Cumhurbaşkanlığı S stem MiLLETiN ONAYIYLA Mevcut Anayasa da Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti nin başıdır. Sistemin işleyişi, devletin bekası ve vatanın bütünlüğü, Türkiye

Detaylı

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi

LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi LAW 104: TÜRK ANAYASA HUKUKU 14 HAFTALIK AYRINTILI DERS PLANI Doç. Dr. Kemal Gözler Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1. HAFTA: OSMANLI ANAYASAL GELİŞMELERİ [Türk Anayasa Hukukukun Bilgi Kaynaklarının Tanıtımı:

Detaylı

ELEKTRİK BEDELİNDE TRT PAYININ KALDIRILMASI EKONOMİK KRİZİ ÖNLER Mİ?

ELEKTRİK BEDELİNDE TRT PAYININ KALDIRILMASI EKONOMİK KRİZİ ÖNLER Mİ? BASIN 009-6 7 Mart 009 BASIN AÇIKLAMASI ELEKTRİK BEDELİNDE TRT PAYININ KALDIRILMASI EKONOMİK KRİZİ ÖNLER Mİ? AKP nin TRT payı açıklaması elektrik zamlarının üzerini örtmeye yöneliktir. Piyasacı uygulamalarla,

Detaylı

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması

Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması Asgari ücret 1900 net! DİSK ten basın açıklaması 8 Aralık öğlen saat 12 de Mecidiyeköy de toplanan DİSK yönetimi ve işçiler asgari değil insanca yaşam, asgari ücret, bin dokuz yüz net taleplerini dile

Detaylı

10. Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç kaç gün içinde yeni bakan atanır? A) 5 gün B) 10 gün C) 15 gün D) 20 gün E) 25 gün

10. Herhangi bir sebeple boşalan bakanlığa en geç kaç gün içinde yeni bakan atanır? A) 5 gün B) 10 gün C) 15 gün D) 20 gün E) 25 gün 1. 1982 Anayasasına göre aşağıdaki organlardan hangisinin iptal davası açma yetkisi yoktur? A) Cumhurbaşkanı B) İktidar partisi meclis grubu C) Anamuhalefet partisi meclis grubu D) TBMM üye tamsayısının

Detaylı

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır

Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Baki olan Rabbimiz ve davamızdır Eylül 26, 2014-2:33:00 Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Yine böyle bir şölenle inşallah, bir gün biz de Sayın Cumhurbaşkanımızın bana tevdi ettiği bu görevi bir başka kardeşimize

Detaylı

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR

ANAYASA MAHKEMESİ İKİNCİ BÖLÜM TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASA MAHKEMESİ TEDBİRE İLİŞKİN ARA KARAR M. A. G. J. BAŞVURUSU (Başvuru Numarası: 2015/1832) Karar Tarihi: 13/2/2015 ARA KARAR ler : Alparslan ALTAN : Serdar ÖZGÜLDÜR Osman Alifeyyaz

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas No. 17409 Karar No. 2014/19210 Tarihi: 21.10.2014 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2015/4 İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK. /5,41 TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ İTİRAZI

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/35581 Karar No. 2016/298 Tarihi: 12.01.2016 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2016/4 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/18-21 VAKIF ÜNİVERSİTELERİNDE İŞ SÖZLEŞ-

Detaylı

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI

TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI TİCARÎ SIR, BANKA SIRRI VE MÜŞTERİ SIRRI HAKKINDA KANUN TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; kamu kurum ve kuruluşları ile iktisadî, ticarî ve malî sektörlerde üretim, tüketim ve hizmet

Detaylı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Birliği ne değil, hemen

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Birliği ne değil, hemen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Birliği ne değil, hemen hemen tüm Avrupa Devletlerinin üyesi olduğu Avrupa Konseyi ne bağlı olarak 1959 yılında kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Avrupa

Detaylı

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı

CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı CHP İşveren Sendikaları ve Meslek Birlikleri Genel Başkan Yardımcılığı 15 yılda milyonlarca yurttaşın alın teri bir avuç yandaşa gitti, ekonomi darboğaza girdi. Yoksulluğu, yolsuzluğu yasakları bitireceğiz

Detaylı

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ

ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ 209 ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ Birleşmiş Milletler Genel Kurulu nun 20 Aralık 1993 tarihli ve 47/135 sayılı Kararıyla ilan edilmiştir.

Detaylı

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili

ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU. Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili ŞUBAT 2014 FAALİYET RAPORU Prof. Dr. Aytuğ ATICI Mersin Milletvekili 1 CHP MERSİN İL-İLÇE ÖRGÜTLERİ, BELEDİYELER VE KÖYLERE YÖNELİK YAPILAN ÇALIŞMALAR 1. Mersin/Mezitli CHP İlçe Örgütü ve Belediye Başkan

Detaylı

ŞİKAYET NO : 02.2013/317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ :

ŞİKAYET NO : 02.2013/317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ : ŞİKAYET NO : 02.2013/317 KARAR TARİHİ : 21/01/2014 RET KARARI ŞİKAYETÇİ : ŞİKAYET EDİLEN İDARE : Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü ŞİKAYETİN KONUSU : Özel büro ve turizm tesisleri

Detaylı

1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır.

1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır. Esas Sayısı : 2015/109 Karar Sayısı : 2016/28 1982 Anayasası nın Cumhuriyetin Nitelikleri başlıklı 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti nin bir hukuk devleti olduğu kurala bağlanmıştır. Anayasa nın 2. maddesinde

Detaylı

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU

DERSİMİZİN TEMEL KONUSU DERSİMİZİN TEMEL KONUSU 1 1. TÜRK HUKUKUNUN TEMEL KAVRAMLARINI TANIMAK 2. TÜRKIYE DE NELER YAPABİLİRİZ SORUSUNUN CEVABINI BULABİLMEK DERSİN KAYNAKLARI 2 SİZE GÖNDERİLEN MATERYAL: 1. 1982 Anayasası: https://www.tbmm.gov.tr/anayasa/anayasa_2011.pdf

Detaylı

TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı

TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı TÜRK YARGI SİSTEMİ YARGITAY Öğr. Gör. Ertan Cem GÜL MYO Hukuk Bölümü Adalet Programı Yargıtay, tanımı Anayasa ile yapılan, işlevleri, mensupları ve bunların seçimi ve diğer kuruluş esasları, Anayasa'da

Detaylı

5. A. TELEFON DİNLEMELERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER

5. A. TELEFON DİNLEMELERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER 5. A. TELEFON DİNLEMELERİNE İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELER İddianame içeriğinde müvekkilimize isnat edilen suçlara ilişkin olarak toplam 10 adet telefon görüşmesi yer almaktadır. Bu telefon görüşmelerinin; 2

Detaylı

İÇİNDEKİLER. A. Bülent Gürel (Üsküdar Hakimi) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları

İÇİNDEKİLER. A. Bülent Gürel (Üsküdar Hakimi) Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararları Yargıtay Hukuk Daireleri Kararları OLAYLAR TBB Olağan Genel Kurulu Toplandı Baro Genel Kurulu Toplantısı Başkanın Açış Konuşması ve Kararlar Anayasa Mahkemesi Madenler Hakkındaki Yasanın İptali İstemini Reddetti Vergiler Temyiz Komisyonu

Detaylı

SPKn İDARİ PARA CEZALARI

SPKn İDARİ PARA CEZALARI SPKn İDARİ PARA CEZALARI Av. Ümit İhsan Yayla Sermaye Piyasası Kanununda Halka Açık Şirketlerle İlgili Suç ve Yaptırımlar ile Önemli Nitelikte İşlemler Paneli İstanbul 27.06.2014 Sunum İçeriği Ceza Vermeye

Detaylı

2 Kasım 2011. Sayın Bakan,

2 Kasım 2011. Sayın Bakan, SayınSadullahErgin AdaletBakanı Adres:06659Kızılay,Ankara,Türkiye Faks:+903124193370 E posta:sadullahergin@adalet.gov.tr,iydb@adalet.gov.tr 2Kasım2011 SayınBakan, Yedi uluslarası insan hakları örgütü 1

Detaylı

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ

YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ YENİ YAYIN ULUSLARARASI ÖRGÜTLER HUKUKU: BİRLEŞMİŞ MİLLETLER SİSTEMİ Yazar : Erdem Denk Yayınevi : Siyasal Kitabevi Baskı : 1. Baskı Kategori : Uluslararası İlişkiler Kapak Tasarımı : Gamze Uçak Kapak

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO Adalet Programı Yargı Örgütü Dersleri ÜNİTE V İCRA TEŞKİLATI İCRA TEŞKİLATI İcra Teşkilatı Cebrî icra, bir hakkın devlet eliyle zorla uygulanması, yerine

Detaylı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı

CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı CHP Yalıkavak Temsilciliğinin düzenlediği Kahvaltıda Birlik ve Beraberlik Mesajı Cumhuriyet Halk Partisi Bodrum İlçe Örgütü Yalıkavak Mahalle Temsilciliği tarafından geniş katılımlı birlik ve dayanışma

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO HBYS Programı Yargı Örgütü Dersleri YARGI, YARGIÇ, MAHKEME VE YARGILAMA KAVRAMLARI Kuvvetler ayrılığı ilkesi-1 Bir devlette, üç erk (kuvvet) vardır: Yasama,

Detaylı

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu

16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu www.mevzuattakip.com.tr 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu 16 Nisan 2017 Anayasa Değişikliği Karşısında Mahalli İdareler Seçimlerinin Durumu Halil Memiş Giriş

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 18-21

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 18-21 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2016/22865 Karar No. 2016/20937 Tarihi: 28.11.2016 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2017/4 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İşK/2, 18-21 ASIL İŞVEREN ALT İŞVEREN

Detaylı

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI

BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI BİR GRUP EĞİTİM-SEN ÜYESİ GÖREVİNDEN AYRILAN MUSTAFA ÖZCAN ALEYHİNE EYLEM YAPTI Bodrum İlçe Milli Eğitim Müdürü Mustafa Özcan ın kurum değişikliği ile Ankara Gölbaşı belediye başkan yardıcılığı görevine

Detaylı

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr

DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr DEMOKRASİ VE SAYDAMLIK ENSTİTÜSÜ www.dse.org.tr YENİ ANAYASA DEĞİŞİKLİK ÖNERİLERİMİZ (TCBMM Başkanlığı na iletilmek üzere hazırlanmıştır) 31.12.2011 İletişim: I. Anafartalar Mah. Vakıf İş Hanı Kat:3 No:

Detaylı

KAMU YÖNETİMİ. 9.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER

KAMU YÖNETİMİ. 9.Ders. Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER KAMU YÖNETİMİ 9.Ders Yrd.Doç.Dr. Uğur ÖZER 1 Kamu hizmetlerinin yürütülmesi birçok unsur yanında olmazsa olmaz unsur işgücü gereksinimidir. Kamu görevlileri, kamu hizmetinin işgücü unsurunu oluştururlar.

Detaylı

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI

GENEL OLARAK DEVLET TEŞKİLATI SORULARI 1.... ilkesi, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmez. Belli devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret olup bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve işbirliği olduğunu anlatır.

Detaylı

Mevzuat Kroniği CEZA HUKUKU

Mevzuat Kroniği CEZA HUKUKU 1 MEVZUAT KRONİĞİ Mevzuat Kroniği CEZA HUKUKU 1) Avukatlık mesleği ile ilgili suçlar 1136 sayılı Avukatlık kanununda bir takım suçlar da yer almıştır. a) Yetkisi olmayanların avukatlık yapması suçu Levhada

Detaylı

İPTAL BAŞVURUSUNA KONU OLAN YASA MEDDESİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMA:

İPTAL BAŞVURUSUNA KONU OLAN YASA MEDDESİ İLE İLGİLİ AÇIKLAMA: Sanık. 30/08/2014 tarihinde emniyet görevlileri tarafından yapılan üst aramasında uyuşturucu olduğu değerlendirilen madde ele geçirildiği, ekspertiz raporu uyarınca ele geçirilen maddenin uyuşturucu niteliğine

Detaylı

Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi, Savunma Hakkını Sınırlar

Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi, Savunma Hakkını Sınırlar Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi, Savunma Hakkını Sınırlar Av. Ömer GÖREN* * Ankara Barosu. Vergi Davalarında Gerekçe Değişimi, Savunma Hakkını Sınırlar / GÖREN Genellikle idari davalarda ve bu incelememiz

Detaylı

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ

GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ GENÇLİK KOLLARI YÖNETMELİĞİ 195 BÖLÜM I GENEL HÜKÜMLER KURULUŞ Madde 1 - Cumhuriyet Halk Partisi Tüzüğü nde ifadesini bulan amac a yönelik olarak, Genel Merkez, il, ilçe ve gerek görülen beldelerde örgüt

Detaylı

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL

VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI MAYIS 2012, İSTANBUL VII. ULUSLARARASI BALKAN BÖLGESİ DÜZENLEYİCİ YARGI OTORİTELERİ KONFERANSI 28-30 MAYIS 2012, İSTANBUL Yargının Bağımsızlığı ve Yasama ve Yürütme Güçleriyle İşbirliği Türkiye Cumhuriyeti Hâkimler ve Savcılar

Detaylı

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI

ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI ULUSAL ÇALIŞTAY SONUÇLARI 1 Nasıl bir anayasa yapım süreci? Maddeleri değil ilkeleri temel alan Ayırıcı değil birleştirici Uzlaşmaya zorlamayan Uzlaşmazlık alanlarını ihmal etmeyen Mutabakatı değil ortak

Detaylı

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00

ANAYASA GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00 ANAYASA 2014 2015 GÜZ DÖNEMİ YILSONU SINAVI 5 OCAK 2015 SAAT 09:00 A. ANLATIM SORUSU Temsilde adalet yönetimde istikrar kavramlarını kısaca açıklayınız. Mevcut seçim barajı hakkındaki görüşünüzü yazınız.

Detaylı

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY

CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP İLÇE BAŞKANI RECAİ SEYMEN TEKRAR ADAY CHP Bodrum İlçe Başkanı Recai Seymen, 29 Kasım Pazar günü yapılacak olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İlçe Kongresinde ilçe başkanlığına tekrar aday olduğunu

Detaylı

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu

Cumhurbaşkanı. Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu Cumhurbaşkanı Türkiye nin Yönetim Yapısı Doç. Dr. Aslı Yağmurlu 2 3 Cumhurbaşkanı bir ülkede yönetim hakkının kalıtımsal, soya dayalı, kişisel olmadığını Kanyanğının dinsel kaynaklardan ilahi tanrısal

Detaylı

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U

KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U KAMU PERSONEL HUKUKU KISA ÖZET HUK303U 2 Sayfa 2 1.Ünite Temel Kavramlar ve Anayasal İlkeler KAMU GÖREVLİLERİ Türkiye de Kamu Görevlilerinin Soyağacı Kamu Görevlileri Kamu i Seçilmişler Yükümlüler Gönüllüler

Detaylı

KABUL EDİLMEZLİK KARARI

KABUL EDİLMEZLİK KARARI Priştine, 11 Ekim 2012 Nr. Ref.: RK 311/12 KABUL EDİLMEZLİK KARARI Başvuru No: KI 76/11 Başvurucu Avni Aliaj Yüksek Mahkeme nin Pkl. nr. 25/2011 sayı ve 22 Mart 2011 tarihli kararı ile Yüksek Mahkeme nin

Detaylı

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966

2-) Türkiye de tek dereceli seçim ilk kez hangi seçimlerde uygulanmıştır? A) 1942 B) 1946 C) 1950 D) 1962 E) 1966 1-) 1921 Anayasası ile ilgili aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A) Milli egemenlik ilkesi benimsenmiştir B) İl ve nahiyelerde yerinden yönetim ilkesi kabul edilmiştir. C) Yasama ve yürütme kuvvetleri

Detaylı

KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA

KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA KARAR 1 (672 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkarılmaya dair) Davalı : Başbakanlık /ANKARA Davanın Konusu : Uyuşmazlık, davacının 672 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Kamu Personeline İlişkin Alınan Tedbirlere

Detaylı

Cumhuriyet Halk Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi 1 Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Oran: Asgari ücret reel olarak 10 yıl öncekinin üçte ikisi düzeyinin alımgücüne indi Tarih : 03.03.2013 Genel Başkan Yardımcısı, İstanbul Milletvekili

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8

İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8 T.C YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2010/7939 Karar No. 2012/15559 Tarihi: 03.05.2012 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2012/4 İlgili Kanun / Madde 4857 S. İş. K/8 İŞ SÖZLEŞMESİ VEKALET VE ESER

Detaylı

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA...

Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA... Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu ALMANYA... http://www.dw.de/müslüman-kadın-futbolcular-berlinde-buluş... GÜNDEM / ALMANYA ALMANYA Müslüman kadın futbolcular Berlin'de buluştu 'Discover Football'

Detaylı

Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu?

Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu? Türkiye de Seçim Sistemi TBMM de Eşit Temsili Sağlıyor mu? 1.BÖLÜM TBMM DE EŞİT TEMSİL EDİLİYOR MUYUZ? DEMOKRASİ NEDİR? Demokrasi; Halkın serbest ve eşit siyasal katılımını sağlayan, Özgür muhalefeti mümkün

Detaylı

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA

KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA KILIÇDAROĞLU K.MARAŞ'TA Chp Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kahramanmaraş ın Elbistan İlçesi nde siyaseti sadece insan için yaptıklarını, iktidara gelmeleri halinde terörü sonlandırıp ülkeye huzuru getireceklerini

Detaylı

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri

Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO. Adalet Programı. Yargı Örgütü Dersleri Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Adalet MYO Adalet Programı Yargı Örgütü Dersleri ÜNİTE I YARGI, YARGIÇ, MAHKEME VE YARGILAMA KAVRAMLARI YARGI, YARGIÇ, MAHKEME VE YARGILAMA KAVRAMLARI DEVLET ERKLERİ

Detaylı

Koç Üniversitesi nde neler oluyor?

Koç Üniversitesi nde neler oluyor? Koç Üniversitesi nde neler oluyor? 27 Mart 2015 tarihinde, Koç Üniversitesi temizlik işçileri, öğrencileri, öğretim görevlileri, asistanları ve büro emekçileri bir araya geldiler ve bir forum gerçekleştirdiler.

Detaylı

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş.

YÖNTEM YEMİNLİ MALİ MÜŞAVİRLİK ve BAĞIMSIZ DENETİM A.Ş. 2016/090 30.12.2016 Konu: 2017 Yılı İçin Asgari Ücret Belirlendi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu Kararında, 2017 yılında uygulanacak asgari ücret brüt tutarı aylık 1.777,50 TL olarak belirlenmiştir. Buna

Detaylı

ELEKTRİK FATURALARINIZA DİKKAT EDİN

ELEKTRİK FATURALARINIZA DİKKAT EDİN ELEKTRİK FATURALARINIZA DİKKAT EDİN TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI 1 İSTANBUL ŞUBESİ SUNUŞ Elektrik dağıtım şirketleri özelleştirildikten sonra, elektrik faturalarında usulsüzlük ve soygunlar artmaya

Detaylı

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 25540

Resmi Gazete Tarihi: Resmi Gazete Sayısı: 25540 Resmi Gazete Tarihi: 01.08.2004 Resmi Gazete Sayısı: 25540 ASGARİ ÜCRET YÖNETMELİĞİ BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar Amaç Madde 1 Bu Yönetmeliğin amacı, asgari ücretin tespiti sırasında

Detaylı

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41

İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41 T.C YARGITAY 7. HUKUK DAİRESİ Esas No. 2015/26324 Karar No. 2015/14105 Tarihi: 07.09.2015 Yargıtay Kararları Çalışma ve Toplum, 2016/4 İlgili Kanun / Madde 6356 S. STSK/5, 41 TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ

Detaylı

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00

SİYASET ÜSTÜ DÜŞÜNMEK Pazar, 30 Kasım :00 Türkiye de siyaset yalnızca oy kaygısı ile yapılıyor Siyasete popülizm hakimdir. Bunun adı ucuz politika dır ve toplumun geleceğine maliyet yüklemektedir. Siyaset Demokrasilerde yapılır. Totaliter rejimler

Detaylı