MEZARLIK Bakma kabristânın ancak sâha-i medhûşuna, Dur da bir müddet kulak ver nâle-i hâmûşuna! Kalbi hiç benzer mi bak sîmâ yı heybet pûşuna! Kim kapılmışdır hayâtın seyl-i cûşâ-cûşuna, Can atar, birgün gelir, yorgun düşüp âgûşuna! Ey mezâristan, ne âlemsin, ne ulvî fıtratin! Sende pinhân en güzîn evlâdı insâniyyetin;
56 Senden istimdâd eder feryâdı ye'sin, haybetin. Bir yığın göz nûrusun, yâhud muhammer tıynetin, Rûh-i pâkinden coşan gözyaşlarından milletin! Şanlı bir târîhsin: Mâzî-i millet sendedir. Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir; Devr-i istîlâ durur yâdında, devlet sendedir! Çünkü hürriyyet, hamâset sende, gayret sendedir, Zindegî zillettir artık, bence izzet sendedir! Ey ademle varlığın ser-haddi, iklîm-i salâh! Başlarında sermedî bir sâye, bir müşfık cenâh Olmasan, bî-vâyeler nerden bulurlar inşirâh? Zıll-i memdûdunda var âsûde bir reng-i felâh. Leyl-i dûrâ-dûruna olsun fedâ yüz bin sabâh! Cevherin toprak değil, pek başka bir ma'den senin. Âh bilmezler ki üstünden geçerlerken senin, Bin dimağın lübbüdür her zerre hâkinden senin.
57 Öyle feyyâz, ey zemîn-i ma'rifet, mâyen senin: Sâye-gâhından çıkarken rûh olur her ten senin! Ey mezâristan, nihan ka'rında yüz binlerce mâh, Fışkıran hâk-i remîminden bütün nûr-i nigâh! Nâzeninler yâl ü bâlinden nişandır her kiyâh... Serviler Mevlâ'ya yükselmiş birer berceste "âh", Hufreler Mevlâ'dan inmiş en emin bir hâb-gâh. Ey şebistân, ey adem, ey perde perde kibriyâ. Sendedir ümmîdler: Senden doğar fecr-i bekâ. Her hacer pâren okur bin şi'r-i lâhûtî-edâ; Her neşîden rûhu eyler sennediyyet-âşinâ. Benden ey hâk-i semâvî, bin selâm olsun sana. Sıkınca rûhumu gâhi metâlibiyle hayât, Olur yegâne mesîrem mahalle-i emvât. Muhît-i velvele-dârında zindegânînin, Ferâğ-ı dâimi yoktur hayât-ı sânînin. Ne levs-i hırs ü mezellet zemîn-i pâkinde,
58 Ne hây ü hûy-i maîşet harîm-i hâkinde, Bu kâinât-ı huzûrun fezâ yı sâmitini Görünce, ömr-i perîşânımın merâretini, Velev bir ân için olsun atıp hayâlimden, Uzaklaşır giderim mâsivâya artık ben. Şu mâsivâ denilen kayd-ı ukde ber-ukde Kırılmadan olamaz ruh bir dem âsûde. Fakat kırılmak için böyle bir zemîn ister.. Zemîn değil yalınız, kalb-i âhenin ister! Geçen sabâh idi Eyyûb'a doğru çıkmışdım. Aşıp da sûrunu şehrin atınca birkaç adım, Ufuk değişti, önümden çekildi eski cihan; Göründü karşıda füshat-serâ yı kabristan. Fakat o bir koca deryâ-yı sermediyyet idi, Ki her haziyre-i sengîni mevc-i müncemidi! Kenarda durmıyarak girdim en derin yerine, Oturdum arkamı verdim de taşların birine. Ridâ-yı samte bürünmüş bütün yesâr ü yemîn,
59 Huzûr içinde ağaçlar, sükûn içinde zemîn. Bütün o yükselen emvâc, o bî-nihâye deniz, Derin bir uykuya dalmıştı, her taraf sessiz. Yavaş yavaş açılıp perde-i likâ yı muhit; Harîm-i rûhumu doldurdu kibriyâ-yı muhit. Fakat bu beste-i lâhût nerden aksediyor, Ki "Ellezî halâka'l-mevte ve'l-hayâte... " diyor? Nedir samîm-i sükûnette böyle bir feryâd? Neşîde Hâlik'ın, ammâ kim eyliyor inşâd? Zaman zaman ederek yükselen terâne hurûş, Enîne başladı nâgâh kâinât-ı hamûş! O serviler müteheyyic cemâ'at-i kübrâ Kesildi... Her birisinden duyuldu aynı sadâ. Mekâbir inledi, taşlar birer lisân oldu; Kitâbeler de o taşlarla hem-zebân oldu. Görünce zinde bütün mahşer-i heyûlâyı, Mezâra rûh veren nefh-i pâk-i Mevlâyı, Hayâle daldım; o füshat-serâ yı dûrâ-dûr Göründü dîde-i medhûşa bir cihân-ı nüşûr!
60 Kefen be-dûş-i bekâ bî-nihâye ecsâdın, O, dehri hîçe sayan, kârbân-ı ecdâdın, Akın akın geçerek pîşgâh-ı izzetde, -Muhît-i havf ü recâdan makâm-ı hayrette- Kıyâm-ı aczini seyreyledim... Ne dehşetmiş Sücûd-i hilkati görmek huzûr-i kudretde! Bu herc ü merc-i kıyâmet-nümûna hâkim olan Hatîb-i âlem-i ulvî nihâyet oldu iyan: Gözüm, uzaktaki bir medfenin ayak ucuna Çöküp ziyâret eden, bir çocukla bir kadına Đlişti. Sonra biraz yaklaşınca, iyiden iyi Tezâhür eyledi: Baktım, çocuk "Tebâreke "yi Kemâl-i vecd ile ezber tilâvet eylemede; Yanında annesi gözyaşlarıyle dinlemede. Zemîne ra'şe verirken neşâid-i melekût, Ne manzaraydı Đlâhî o makber-i mebhût? Çocuk hayâta, o makber de mevte bir levha. Tezâd-ı kudreti gör.bak şu levh-i zirûha!
61 Biraz geçince o sesler bütün hamûş oldu, Deminki mahşer-i pür-cûş sâye pûş oldu. Çocuk kadınla beraber çekildi âlemine, Gömüldü gitti mezarlık sükûn-i dâimine.