21. YÜKSEK İSTİŞARE KONSEYİ TOPLANTISI YÖNETİM KURULU BAŞKANI MEHMET ALİ KASALI NIN KONUŞMASI (FİNAL TOPLANTISI) 19 OCAK 2008 İZMİR Üyesidir. Şehit Fethi Bey Caddesi, No:55, Kat:8 35210 İZMİR Tel: (0 232) 483 88 33 Faks: (0 232) 483 35 25 info@esiad.org.tr www.esiad.org.tr
1 Saygıdeğer Bakanım, Değerli Medya Mensubu Arkadaşlarım, 21. Yüksek İstişare Konseyi Toplantımızın final toplantısına hoş geldiniz. Çoğunuzun bildiği gibi, Yüksek İstişare Konseyi toplantılarımızın sabah oturumunda sadece üyelerimizle toplanıyor, final bölümüne ikinci bölümüne, katılımı genişleterek her defasında bir Onur Konuğunu konuşmacı olarak davet ediyoruz. Bu defaki konuğumuz Devlet Bakanımız Sn. Mehmet ŞİMŞEK. İki uluslararası seyahati arasında bizi kırmayıp İzmir e geldikleri için kendilerine içten teşekkürlerimizi sunuyorum. Sayın Bakanımızın İzmir e gelmesinde teşekkür borçlu olduğumuz bir kişi daha var. Öteden beri ESİAD üyesi olmasından hep gurur duyduğumuz, İzmir Milletvekilimiz Sn. Taha AKSOY a da teşekkür ediyoruz. Bildiğiniz gibi, Sayın Bakanımız Hükümete yeni girdi ve ekonomi için çok önemli bir alandan, Hazineden sorumlu olarak görev yapıyor. Uzun yıllar yurt dışında çalışmış olması, mali piyasaların öne çıktığı bir dünya ekonomisinde Türkiye yi uzun vadeli perspektifle görüp değerlendirmesi ve politikaları belirlemesi açısından büyük önem taşıyor. Ben de kısa tutmaya çalışacağım açış konuşmamda, buna uygun bir bakış açısı ile ülke ekonomisine uluslararası kıyaslamalı bir yaklaşımı hedefledim. Artık mali piyasalardan kaynaklanan şoklar, dünyaya açık her ekonomimizin ayrılmaz bir gerçeği haline gelmiştir. Mali piyasalardaki dalgalanmalarda da çoktan beri ABD ekonomisindeki gelişmeler neredeyse tek belirleyicidir. İç siyasetteki duruş, politikalar ve gelişmeler, dış kaynaklı şokların olumsuz etkilerini azaltan ya da artıran ikinci derecede önemli faktörler konumunda kalmıştır. ABD ekonomisi ve buna bağlı olarak dünya ekonomisi üzerinde bugünlerde her türlü kötü senaryonun spekülasyonu yapılmaktadır. Piyasalardaki dalgalanma aralıkları giderek sıklaşmakta, stres ve nabız atışları eskisine göre daha fazla yükselmektedir. Birkaç gündür yaşadıklarımız da bunun bir göstergesi. Sayın Bakanımız ŞİMŞEK, Aralık ayında katıldığı bir toplantıda yüksek büyüme ve bol likiditenin olduğu çok olumlu bir dönemin sonlarına yaklaşıldığını bizzat vurgulamıştır. Emtia ve petrol piyasalarında yaşanan inişçıkış ile fiyat artışları da sorunu daha karmaşık bir hale getirmektedir.
2 Sayın Bakanım, Biz bu tür dalgalanmaları, şokları çok önemsiyoruz, çünkü ESİAD üyeleri sözkonusu krizlerden geçmişte en çok etkilenen reel sektörün içinden gelen kişiler ve kuruluşlardır. Yakın geçmişte yaşadığımız krizlerin neredeyse tamamının, ekonomik göstergelerin olumlu olduğu, önümüzü gördüğümüze inanmaya başladığımız bir zamanda aniden ortaya çıkmış olması hassasiyetimizi artırıyor. Siz ülkemizin bugünlerimizin temelini atan geçmiş on yıllardaki politika belirleyicileri arasında değildiniz. Burada söyleyeceklerimi, belki siz de yurtdışında hep düşündünüz. Bu nedenle, yapıcı tespit ve eleştiriler olarak algılayacağınıza inanıyorum. Krizlerden darbe ala ala tökezlediğimiz yılların ardından geldiğimiz nokta, bizlere artık bir daha o günleri yaşamamak için elimizden gelen her şeyi yapma sorumluluğunu yüklemektedir. Zaman zaman siyasi çekişmelerin ortasında yanlış anlaşılıyor olsak da, biz yıllardan beri hükümetlerimizden ülkemiz için hep daha fazlasını istemeyi ve zayıf halkalar konusunda yetkilileri uyarmayı görev kabul eden bir sivil toplum kuruluşu olmaya çalıştık. Geçmişteki krizlerden aklımıza kazınan bir gerçek, ülkemizin bu tür dalgalanmalardan olumsuz etkilenen ülkelerin başında gelmesidir. Bu zaafiyetimizin bir nedeni, siyasi kriz yaratma potansiyeli yüksek siyasal ilişkiler yapımız ise, diğer nedeni, ilk bakışta çok iyi izlenim veren makroekonomik rakamların arka plan gerçekleri ve yapısal sorunlarımızdır. Çok önemli bir eksiğimiz de, her ne kadar dış kaynaklı mali şoklara sonuna kadar açık bir ülke olsak da, kendimizi dünya konjonktürü ve uluslararası rekabet koşulları bağlamında kıyaslamalarla değerlendirme alışkanlığına henüz tam sahip olmamamız. Kendimizi yine kendi geçmişimizle karşılaştırarak, nereden nereye geldiğimizi gösterip moral bulmak, öteden beri siyasetçilerimizin tercih ettiği bir hesap verme yöntemidir. Yöntem yanlış değildir, doğrudur; gereklidir de Ancak, bunun kendimizi içinde bulunduğumuz dünyadan soyutlamak ve gerçek resmi görememe ve umursamama gibi ciddi bir riski vardır. Zira uluslararası yarışta diğer ülkeler yerinde saymamakta, dünya ekonomisindeki fırsatları başkalarından daha iyi değerlendirenler, rekabet gücünde birkaç adım öne geçmektedirler. Bu noktada şu soruyu kendimize sormamız gerekir: Türkiye çeşitli iç sorunları nedeniyle dünya ekonomisindeki şoklardan en derin yaraları alan bir ülke iken, tersinden düşünürsek, dünya konjonktürünün çok iyi olduğu zamanlarda, fırsatları değerlendirmede diğer ülkelere kıyasla ne ölçüde başarılı olabilmektedir? The Economist dergisinin bünyesinde 1946 yılından bu yana Economist Intelligence Unit isminde bir birim var. 100 tam zamanlı uzman ve 650 kadar katkı veren kişiye sahip bu birim, her hafta derginin arka sayfalarında 42 ülkeyi çeşitli ekonomik göstergeler açısından karşılaştırıyor. 2008 başındaki son araştırmadan yola çıkarak ülkemizin çeşitli
3 açılardan dünya klasmanında nerede olduğunu, özellikle gelişmekte olan ülkeler arasındaki durumunu sizlere sunmak istiyorum. Dünya ekonomisinde son derece olumlu koşulların hüküm sürdüğü yılları, 42 ülke arasında yüksek faiz şampiyonu olarak tamamlamaktayız. 3 aylık faiz oranlarında Türkiye, % 17.08 ile en yüksek faiz veren ülke konumundadır. Türkiye ye giren ve çoğu maalesef doğrudan yeni yatırım yerine, portföy yatırımları şeklinde gelen sıcak para girişlerinin arkasında bu oranının olduğu açıktır. Kurları baskı altında tutan döviz girişlerinin artışında da faiz oranının yüksekliği önemli rol oynamaktadır. Küresel likidite bolluğunda parayı ancak rekor faizle çekebiliyor olmak ise, ayrı bir tartışma konusudur. Hepimizin bildiği gibi, sıcak para, risk algılaması arttığında, geldiği kadar kolay bir şekilde ülkeyi terk edebilmektedir. Yüksek faiz oranları sadece kuru baskı altında tutmamakta, pek tabii piyasadaki para miktarını azaltarak ve ithalata bağımlı sektörlerde düşük kurla maliyet avantajı sağlayarak enflasyonun düşmesine de destek olmaktadır. Yani enflasyon düşüşü için önemli iki koşul yönünden de yüksek faiz bedeli dışında herhangi bir sıkıntımız yoktur. Buna rağmen, yıllık enflasyonda 42 ülke içinde son dört yıldır % 8-9 bandında kemikleşmiş bir görüntü sergileyerek 2007 sonunda dünyada tüketici enflasyonu en yüksek beşinci ülke olduk. Bizden daha yüksek enflasyon oranına sahip ülkeler % 8.8 ile Arjantin, % 8.9 ile Rusya, % 9.2 ile Mısır ve % 18.1 ile şampiyon Venezuella dır. Kur düşüklüğü ve maliyet artışları karşısında çaresiz kalan üretici ihracatçılarımız, bütün zorluklara rağmen rakamsal açıdan olağanüstü başarıya imza atıyorlar. 1984 yılındaki toplam ihracatımızdan daha fazlasını bugün sadece Demir-Çelik sektörü yapmakta. Ama, bu başarı, Economist in uluslararası dış ticaret dengesi karşılaştırmasında gelişmekte olan ülkeler arasında 60.8 milyar dolar ile bizi 42 ülke arasında açığı en yüksek 5. ülke olmamızı maalesef engelleyemiyor. 21 gelişmekte olan ülkeyi dikkate aldığımızda ise, Hindistan dan sonra açığı en yüksek 2. ülke oluyoruz. Çok önemli bir sorunumuz olarak uzun süredir her fırsatta risklerine dikkat çektiğimiz cari açık, potansiyel bir kriz tetikleyicisi olma özelliğini korumaktadır. 42 ülke arasında en yüksek cari açığa sahip 7. ülke durumundayken, 21 gelişmekte olan ülke arasındaki konumumuz maalesef birinciliktir ve miktar olarak ikinci kötü durumdaki Güney Afrika nın açığından % 77 fazlamız bulunmaktadır. 21 ülkenin 12 si olumlu dünya konjonktüründen daha iyi yararlanarak cari fazla vermişlerdir. Cari açığın GSMH ya oranında da durum değişmemekte, % 7.4 lük oranla 42 ülke arasındaki üçüncülüğümüz, gelişmekte olan ülkeler arasında birinciliğe dönüşmektedir. Economist sıralaması, GSMH artış oranlarında 2007 ve 2008 yılları için benzer şekilde 5 e yakın tahminle Türkiye yi 42 ülke arasında 2007 için 19, 2008 için ise, 15. sıraya
4 yerleştiriyor. Nispeten iyi görünen bu konumu, gelişmekte olan ülkeler arasında alt sıralara düşerek kaybediyoruz. En önemli sorunumuz olarak herkesin fikir birliği içinde olduğu, büyümeyle yakından ilişkili, ancak mücadelede yeterince yol alamadığımız işsizlik kıyaslamasında da ne yazık ki çok farklı bir durumla karşı karşıya değiliz. Büyümeyi yeterince istihdama yansıtamama gibi bir sorunumuz var. 42 ülke arasında % 9.2 ile işsizliği en yüksek 7. ülkeyiz. Gelişmekte olan ülkeler arasında bir basamak daha kötü sıralanıyoruz. Ben daha fazla uzatmak istemiyorum. Bu kadar kıyaslamanın önümüze belirli bir tablo koyduğu inancındayım. Son 4-5 yılın icraatlarıyla mesafe kaydeden, belirli bir yere gelen ekonomimizin bundan sonra uluslararası yarışı daha fazla gözeterek yönetilmesi gerektiği düşüncesindeyiz. Çalışmanın, üretmenin cazibesini yeniden artırdığı, sürdürülebilir bir hızlı kalkınma sürecine kavuşarak zenginleşme yarışında öne geçtiğimiz günlerin özlemini doğru yönde mesafe aldıkça daha da çok hissediyoruz. Sözlerimi burada tamamlıyor, değerlendirme ve görüşlerini almak için Sn. Bakanımızı kürsüye davet ediyorum.