EVLİLİK CENNETTE DE DEVAM EDECEK BİR AMELDİR.



Benzer belgeler
Sabah akşam tevâzu içinde yalvararak, ürpererek ve sesini yükseltmeden Rabbini an. Sakın gâfillerden olma! (A râf sûresi,7/205)

1. İnanç, 2. İbadet, 3. Ahlak, 4. Kıssalar

Allah Kuran-ı Kerim'de bildirmiştir ki, O kadın ve erkeği eşit varlıklar olarak yaratmıştır.

ÖNCESİNDE BİZ SORDUK Editör Yayınevi LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Yeni Tarz Sorular Nasıl Çözülür? s. 55

TAKVA AYI RAMAZAN TAKVA AYI RAMAZAN. Rahman ve Rahim Allah ın Adıyla

5 Kimin ümmetisin? Hazreti Muhammed Mustafa nın (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetiyim. 6 Müslüman mısın? Elhamdülillah, Müslümanım.

İnönü Üniversitesi Fırat Üniversitesi Siirt Üniversitesi Ardahan Üniversitesi - Milli Eğitim Bakanlığı ‘Değerler Eğitimi’ Milli ve Manevi Değerlerimiz by İngilizce Öğretmeni Sefa Sezer

Anlamı. Temel Bilgiler 1

D İ N H İ Z M E T L E R İ G E N E L M Ü D Ü R L Ü Ğ Ü AİLE VE

İnsanı Diğer Canlılardan Ayıran Özellikler

AİLEYE MUTLULUK YAKIŞIR! HAYAT SEVİNCE VE SEVİLİNCE GÜZEL

dinkulturuahlakbilgisi.com amaz dinkulturuahlakbilgisi.com Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

ÇANAKKALE İLİ GELİBOLU İLÇE MÜFTÜLÜĞÜ 2016 YILI 1. DÖNEM (OCAK-ŞUBAT-MART) VAAZ VE İRŞAD PROGRAMI

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 12. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

Eğitim Programları ANA HATLARIYLA İSLAM DİNİ

Kültürümüzden Dua Örnekleri. Güzel İş ve Davranış: Salih Amel. İbadetler Davranışlarımızı Güzelleştirir. Rabbena Duaları ve Anlamları BÖLÜM: 3 URL:

O, hiçbir sözü kendi arzularına göre söylememektedir. Aksine onun bütün dedikleri Allah ın vahyine dayanmaktadır.

dinkulturuahlakbilgisi.com KURBAN İBADETİ Memduh ÇELMELİ dinkulturuahlakbilgisi.com

Arap diliyle tesis edilen İslam a dair hakikatler diğer dillere tercüme edilirken zaman ve zeminin de etkisiyle gerçek anlamından koparılabiliyor.

1.Birlik ilkesi: İslam inancına göre bütün varlıklar, bir olan Allah tarafından yaratılmıştır.

Gıybet (Hadis, Tirmizi, Birr 23)


EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

Türkçe Ulusal Derlemi Sözcük Sıklıkları (ilk 1000)

EĞİTİM ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ KONU VE KAZANIMLARININ ÇALIŞMA TAKVİMİNE GÖRE DAĞILIM ÇİZELGESİ

M. Sinan Adalı. İllustrasyonlar: Sevgi İçigen. yayın no: 114 NASIL MÜSLÜMAN OLDULAR? / 2

Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne onlara nazar eder, ne de onları günahlarından arındırır, onlara elim bir azap vardır:

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 10. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

KURAN I KERİMİN İÇ DÜZENİ

NİÇİN EVLENMEDEN ÖNCE İNSANIN KENDİNİ TANIMASI ÇOK ÖNEMLİDİR? YA DA KENDİNİ TANIMAK NEDİR?

M. Sinan Adalı. Eski zamanlarda yaşamış peygamberlerin ve ümmetlerinin başlarından geçen ibretli öyküler, hikmetli meseller

Söylemek istemediğimiz birçok şey, söylemek istediğimiz zaman dinleyici bulamaz.

TV LERDEKİ PROGRAMLARA ÇIKANLAR KURAN OKUMASINI BİLMİYOR

AİLE KURMAK &AİLE OLMAK

Orucun Manevi Hayatımıza Katkıları

Evlenirken Nelere Dikkat Edilmeli?

Ezan Vakti/Kuran-ı Kerim Pro [Faydalı Android Uygulamalar]

İslam Hukukunun kaynaklarının neler olduğu, diğer bir ifadeyle şer î hükümlerin hangi kaynaklardan ve nasıl elde edileceği, Yemen e kadı tayin edilen

2014 YILI KUTLU DOĞUM HAFTASI SEMPOZYUMU HZ. PEYGAMBER VE İNSAN YETİŞTİRME DÜZENİMİZ

Ramazan: Hicri takvimin dokuzuncu ayıdır. Ramazan-ı Şerif veya Oruç Ayı da denilir.

EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 11. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

ALLAH TEÂLÂ'NIN ARŞA İSTİVÂ ETMESİ

Kur an-ı Kerim i Diğer Kutsal Kitaplardan Ayıran Başlıca Özellikleri

Buyruldu ki; Aklın kemali Allah u Teâlâ nın rızasına tabi olmak ve gazabından sakınmakladır.

TEMİZLİK HAZIRLAYAN. Abdullah Cahit ÇULHA

Kadınların Dövülmesi. Konusuna Farklı Bir Bakış. (Nisa [4] 34)

İZMİR İL MÜFTÜLÜĞÜ BAYAN VAAZ ÇİZELGESİ ( 2014 YILI 1. DÖNEM )

Tefsir, Kıraat (İlahiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri)

Nasrettin Hoca ya sormuşlar: - Kimsin? - Hiç demiş Hoca, Hiç kimseyim. Dudak büküp önemsemediklerini görünce, sormuş Hoca: - Sen kimsin?

Gençler, "İrade, Erdem ve Hürriyet" Temasıyla Buluştu

LGS Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Deneme Sınavı

Hac & Umre Kültür Turları Uçak Bileti

T.C. 8. SINIF I. DÖNEM. ORTAK (MAZERET) SINAVI 14 ARALIK 2013 Saat: 11.20

Aynı kökün "kesmek", "kısaltmak" anlamı da vardır.

Islam & Camii Diyanet İşleri Türk İslam Birliği

İsimleri ilk önce Berre idi, Zatı saadetleri ile evlendikten sonra ismini değiştirip Meymune koydular.

...Bir kitap,bir mesaj!

Bir selam ile selamlandığınızda ondan daha iyisiyle veya aynısıyla selamı alın (Nisa 86)

2010 yılının son ayına girdiğimiz bu aylarda hıristiyan olan batı toplumunda olduğu gibi

ÖLÇME, DEĞERLENDİRME VE SINAV HİZMETLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

HÜCCETİN İKAMESİ VE ANLAŞILMASI

KIRŞEHİR MÜFTÜLÜĞÜ 2018 YILI RAMAZAN AYI ÖZEL VAAZ VE İRŞAT PROGRAMI

Allah a Allah (ilah,en mükemmel, en üstün,en yüce varlık) olduğu için ibadet etmek

Vekiller Heyeti Kararı, Sıkıyönetim Komutanlığı ve Milli Güvenlik Konseyi'nce Kapatılan Siyasi Partiler

İLİM ÖĞRETMENİN FAZİLETİ. Bu Beldede İlim Ölmüştür

Ü N İ T E L E N D İ R İ L M İ Ş Y I L L I K D E R S P L A N I

Adamın biri bir yolun kenarına dikenler ekmiş. Dikenler büyüyüp gelişince yoldan geçenleri rahatsız etmeye başlamış. Gelip geçenler, adama:

5. SINIF DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ

İLİ : GENEL TARİH : Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

ÖZEL BİLFEN İLKÖĞRETİM OKULU ÖĞRETİM YILI 8. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ

MARUF VAKFI İSLAM EKONOMİSİ ENSTİTÜSÜ AÇILDI

Genç Kız ve Erkeklerin Evlilik Algısı

IÇERIK ÖNSÖZ. Giriş. Birinci Bölüm ALLAH A İMAN

Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesin olarak inanırlar. Bakara suresi, 4. ayet.

EHL-İ SÜNNET'İN ÜSTÜNLÜĞÜ.

Hz. Adem den Hz. Muhammed (s.a.v.)e güzel ahlakı insanda tesis etmek için gönderilen dinin adı İslam dır.

Gençlik Eğitim Programları DAVET

DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ

PEYGAMBERLİKTEN SONRA EN YÜCE MAKAM ŞEHÂDET Cumartesi, 28 Şubat :06

ICERIK. Salih amel nedir? Salih amelin önemi Zekat nedir? Zekat kimlere farzdır? Zekat kimlere verilir? Sonuc Kaynaklar

(1) BÜYÜK PEYGAMBER (S.A.A) KONULU, BÜYÜK YARIŞMA

Kültür Nedir? Dil - Kültür İlişkisi

2016 YILI 1. DÖNEM ÜÇ AYLIK VAAZ- IRŞAT PROGRAMI VAAZIN

TEOG 2. MERKEZİ ORTAK SINAVLAR DİN KÜLTÜRÜ ve AHLAK BİLGİSİ DERSİ BENZER SORULARI

AİLE: HAYATA AÇILAN PENCERE

Ders Adı Kodu Yarıyılı T+U Saati Ulusal Kredisi AKTS

Yayınevi Sertifika No: Yayın No: 220 HALİM SELİM İLE 40 HADİS

İÇİNDEKİLER KAVRAMLAR BİR GÜNÜMÜZ. ROLLERİMİZ ve SORUMLULUKLARIMIZ HAKLARIMIZ OKULUMUZ AİLEMİZ SORUMSUZLUK ÇOCUK HAKLARI ÇOCUK HAKLARI BİLDİRGESİ

URL: Hazırlayan: Mehmet Fatih Bütün. Dua. Dua İbadetin Özüdür. Niçin ve Nasıl Dua Edilir? Kur'an'dan ve Hz. Peygamber'den Dua Örnekleri BÖLÜM: 2


EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI 9. SINIF DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERSİ DESTEKLEME VE YETİŞTİRME KURSU KAZANIMLARI VE TESTLERİ

İÇİNDEKİLER. Maide Suresi 116 Ve 117. Ayetlerinin Manası Nedir? Teveffi Kelimesi Ve Arap Dili. Teveffinin Manasıyla İlgili Hodri Meydan

KUR'ANDAN DUALAR. "Ey Rabbimiz, Bize dünyada bir iyilik, ahrette bir iyilik ver. Bizi ateş azabından koru." ( Bakara- 201 )

Kütahya Gazeteciler Cemiyeti Ziyareti:

Mirza Tahir Ahmed Hazretleri Cuma Hutbesinde, duanın aşağıdaki bahsedilen durumda şartsız olarak kabul edileceğini söyledi;

İÇİNDEKİLER İTİKAD ÜNİTESİ. Sorular

7.SINIF SEÇMELİ KUR AN-I KERİM DERSİ ETKİNLİK (ÇALIŞMA) KÂĞITLARI (1.ÜNİTE)

Bir gün Hz. Ömer (r.a) camiye giderken bir çocuğun acele acele camiye gittiğini görür. Hz. Ömer (r.a):

Okul Başarısı Anne Babalardan Dualar İster (2) Perşembe, 06 Aralık :11. Dualar Beddualar

Transkript:

Bizim Şehrin Bülteni RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 12 SAYI: 44 Ocak - Şubat - Mart 2015 ISSN 1305-5356 EVLİLİK CENNETTE DE DEVAM EDECEK BİR AMELDİR. Toplumun Muhtaç Olduğu Üç İnsan Abdullah BÜYÜK Kadın Erkek Bir Bütündür Hamza TEKİN TARİH Sahir AKÇA

www.marmarainan.com MARMARA İNAN İZOLASYON LTD. ŞTİ info@marmarainan.com Yeni Mahalle Sakarya Cd. No.357 Erenler / SAKARYA Tel: 0264 275 17 04 Faks: 0264 275 85 91

Editörden Yusuf Gökhan ERKAN Haydi Bismillah! Yıl 2015, imtihan dünyasında geçmiş zamanı iyi ve kötü taraflarını dikkate alma zamanı. Yazılmış olan tarihin hesaba geçtiği yazılacak olan tarihin başlangıcı. Yeniden başlama fırsatı, kulaklarda İkra kelimesi, yeniden başlamak için okumak, kendini, hayatı, kainatı Yaradan Rabbinin adıyla okumak. Okuduğunu ilk önce kendisine daha sonra ailesine ve bulunduğu toplumda etkili kılmak, Nesne değil özne olmak! Kendisi ile başlamak, yürekten tövbe ederek Allah a dönmek. Koşulsuz sevgi ile ailemize değer vermek. Anne baba olarak çocuklarımıza iyi model olmak. Toplumsal olarak bilgi ve ilmi seviyemizi arttırma mücadelesi içerisinde bulunup, çekişmelerden uzak, farklılıklarımızı zenginlik haline dönüştürmek. Hayır yarışı içerisinde Kişiye, Mümin kardeşini küçümsemesi tahkir etmesi kötülük olarak yeter hadisi şerifini özümsemek Ve Devam Etmek Söz verdiği akdi unutmayarak. Her duasında nikahını tazelemek. Zalimin, kendisini ailesini ve kardeşlerini zulüm ile inlettiği bu dünyada tüm mücadelesiyle zulüm karşısında Müslümanca duruş sergilemek. Mazlum vücudlarda açılan yaralara şifa olmak (Allah ın İzniyle) Yaşımızın her devresinde faydalı olacağımız yerleri iyi tespit etmek. Kadın erkek demeden islami faaliyetlerin her alanında aktif olmak, sağa sola bakmadan ihtiyaç anında ben buradayım diyebilmek. Gönül kulağımızı tüm feryatlara açarak her birine en azından dualarımızla karşılık verebilmek. Ve nihayet hayattaki en önemli görevimizi iyi anlayıp, Allah a kul olabilmek ve en önemli ödevimiz, model bir Müslüman olabilmek. Çocuğumuza, eşimize, kardeşlerimize, komşumuza Şerefle yaşanmış bir hayatı, gömleği arkadan yırtılan bir Yusuf gibi tamamlayabilmek. Şu zindan olan dünya hayatından özgürlüğümüzü kazanarak gitmek. Unutmayalım!.. Gerçek özgürlük Allah a kul olmaktır vesselam.. 3

içinde içindekiler 6 TOPLUMUN MUHTAÇ OLDUĞU ÜÇ İNSAN 8 KADIN ve ERKEK BİR BÜTÜNDÜR Abdullah BÜYÜK 12 Hamza TEKİN 14 EVLİLİK CENNETE KADAR VE CENNETTE DE DEVAM EDECEK BİR AMELDİR. Yusuf YAVUZYILMAZ 16 Gazanfer ÜVEZ 18 4 TARİH Sahir AKÇA TÜRK SAĞI VE SAĞ DÜŞÜNCE ÜZERİNE GÖZLEMLER DİN GÖREVLİSİNE; NİKÂH AKDİNE DAİR NOTLAR Mustafa AYDIN 21 ÖLÜMDE HAYAT SAKLI Op.Dr. Vadettin AKTAŞ Genel Cerrahi Uzmanı

EKiLER 22 FAALİYETLERİMİZ 26 AİLE OLMAK Sedat DEMİR Pedagog YETİMLERİN FERYADINI DUYMAK KULAK İŞİ DEĞİL GÖNÜL İŞİ OLMALI... Mehmet KUZU 31 ÇOCUKLARA ÖYKÜLERLE 40 HADİS Halil ATALAY 36 28 32 HAYIRLININ HAYIRLISI Ö. Fâruk AKPINAR SAÜ.İlahiyat Fak. Araş. Gör. İLME DÖNÜŞMEYEN BEREKETSİZ BİLGİ Yusuf E. ERDEM RİBAT EĞİTİM VAKFI ADAPAZARI ŞUBESİ YIL: 12 SAYI: 44 OCAK-ŞUBAT-MART / 2015 RİBAT EĞİTİM VAKFI Adapazarı Şûbesi Adına Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü: Sâhir AKÇA Yayın Kurulu: Sâhir AKÇA Yusuf Ertuğrul ERDEM Yusuf ERKAN Yasin MÜSLİM Mithat AYKAÇ Raif ŞENSOY Genel Yayın Yönetmeni: Yusuf Gökhan ERKAN Genel Sanat Yönetmeni Yusuf E. ERDEM Reklâm Sorumlusu: Bilal YAKAR Tel: 0532 708 95 24 İrtibat Adresi: Cumhuriyet Mh. Hatip Sk. No.6 (İlim Yayma Kız Yurdu yanı) ADAPAZARI adabulteni@hotmail.com www.adabulteni.com Telefax: 0264 277 19 46 Tasarım ve Baskı: BURAK OFSET 0264 274 69 24 Sorumluluk: Yayınlanan yazıların fikri sorumluluğu yazarlara aittir. Gönderilen yazılar iade edilmez. İsim zikredilerek iktibas yapılabilir. BASIM TARİHİ: OCAK 2015 ISSN 1305-5356 5

Abdullah BÜYÜK TOPLUMUN MUHTAÇ OLDUĞU ÜÇ İNSAN Vakıf insan Yani tüm hayatını kendi dışındaki varlıklara harcayan adam. Müspet yönden hangi taşın altını kaldırırsanız, böyle adamlar karşınıza çıkar. Az konuşurlar, çok iş yaparlar. 6

Ü ç insandan biri iman adamı, biri düşünce adamı, bir diğeri ise amel adamıdır. Şimdi bunları kısaca tanıyalım ve üçüncü adam üzerinde biraz duralım: 1. İman adamı: Bu adam aksiyon sahibidir. Çünkü iman durup dinlenmez. O her zaman harekettir, eylemdir. Yürür durur. Toplumu devamlı uyarır, ikaz eder. Ancak kendi nefsini unutmaz. Topluma gerçeği geciktirmeden söyler. Bir de gerçeği olduğu gibi söyler. 2. Düşünce adamı: Bu adama gelince. Düşünceyi (tefekkürü) en büyük ibadetlerden sayar. Düşüncesi uğruna olmayı veya ölmeyi hesaba katar. Lafı ortaya söyleyip de sonra çekip gitmez. Düşünceleri ile toplumları bilgilendirir, sonra yönlendirir ve nihayet söylediklerini uygular ve uygulatır. 3. Şimdi gelelim amel yani eylem adamına: Temel özelliği iş ve değer üretmektir. İki hizmeti, iki işi, iki eylemi arasında boşluk bırakmaz. Çünkü bilir ki tabiat boşluğu sevmez. Onun hayatında dünün tekrarı yoktur. Olsa da olur, olmasa da olur düşüncesi ise, ona göre baş düşmandır. Hiçbir zaman hayatına israf haramını sokmaz. Hayali çok zengindir. Tüm hayal zenginliklerini bir bir pratik hayata taşımanın mücadelesini verir. Böyle adamların Kur an ahlakı şudur: Sen ne yaptın? bunu düşün. Baban ne yapmıştı, deden ne yapmıştı, kimin oğlusun diye sana soru sorulmaz... Böyle adamlara, halkımız tarafından Vakıf insan tabiri kullanılır. Yani tüm hayatını kendi dışındaki varlıklara harcayan adam. Müspet yönden hangi taşın altını Bir adam ki çok mu konuşuyor, bu adamı mercek altına alsanız, görürsünüz ki ameli az, lafı çoktur. Hikmet ehli böyleleri için, nifak hastalığı bulaşmış derler. kaldırırsanız, böyle adamlar karşınıza çıkar. Az konuşurlar, çok iş yaparlar. Bir adam ki çok mu konuşuyor, bu adamı mercek altına alsanız, görürsünüz ki ameli az, lafı çoktur. Hikmet ehli böyleleri için, nifak hastalığı bulaşmış derler. Vakıf adamı, diğer bir ifade ile hizmet adamı, göze gözükmeyi ve öne çıkmayı kesinlikle istemez ve sevmez. Onların hayatında İlla ben yapayım yoktur. Kıskançlıkmış, dedi kodu imiş bunları bilmezler, yapsalar da beceremezler. Çünkü zamanları olmamıştır bu günahlarla tanışmaya. Amel adamı, ücretini her zaman Rabbinden bekler. Etrafın alkışına, aferinine pek aldırış etmez. Şöhretten şiddetle kaçınır. Öne çıkmayı aklından bile geçirmez. Üç kuruşluk hizmet edip,100 kuruşluk laf etmez. Yüzleri hep güleçtir eylem adamlarının. Çünkü kendileriyle barışık halde yaşarlar. İçten pazarlık yapmazlar, elleri karda (işte- hizmette) gönülleri ise yardadır, Rableri ile beraberdirler. Kalplerine inen sekinet, huzur, feyiz, onları hep dinamik ruhlu canlı, bereketli kılmıştır. Zamanları, ömürleri, gece ve gündüzleri hep bereket içinde geçer. Bunlar havai adam değil, gerçek adamdırlar. Sakarya Ribat Eğitim Vakfı Şubesine yolunuz uğrarsa, tarifi yapılan bu güzide insanları görebilirsiniz. Ecir ve ücretini Allah tan bekleyen yiğit adamlara kucaklar dolusu selam ve sevgiler sunuyorum. Böyle insanların yetişmelerinde büyük emeği olanlara özellikle Gazanfer Üvez Bey ve yol arkadaşlarını tebrik ediyorum. Herhangi bir kuruluşta, dernekte, vakıfta v.s gibi yerlerde hizmet yürümüyorsa veya sadece tabela ile yetiniliyorsa, bu acı durum vakıf insanların yokluğundandır. Yüzleri hep güleçtir eylem adamlarının. Çünkü kendileriyle barışık halde yaşarlar. İçten pazarlık yapmazlar, elleri karda (iştehizmette) gönülleri ise yardadır, Rableri ile beraberdirler. 7

Hamza TEKİN KADIN ve ERKEK BİR BÜTÜNDÜR Cenâb-ı Hakkın insanlara ihsan ve ikrâmından birisi de onlara kadın ve erkek olmak üzere nesil ve zürriyet ihsan etmesidir. Kadının da bir nimet ve bağış olduğunu vurgular. Bu vurguyu Arapların kadın evlat sâhibi olmanın bir felâket olduğunu kabul ettikleri bir devir ve zaman bölümünde yapmaktadır. K adın meselesi İslâm toplumunda fikrî alanda en fazla tartışılan ve üzerinde durulan meselelerden biri olmuştur. Çeşitli yönleriyle tartışılan ve hâlâ da tartışılmaya devam eden bu mesele önemini yitirmemiştir. Orta çağdan kalma bir takım hükümler ve terimler sanki ezelî ve ebedî gerçeklermiş gibi dokunulmazlığını devam ettirmektedir. Hâlbuki bunların değişen zaman ve şartlara göre yeniden açıklanıp tevil ve tefsire tâbi tutulması gerekir. Ya da başka bir üslupla meseleye bakış getirilmesi icap ederdi. İslâm toplumunda kadını aşağılayan ve aşağılamaya götüren görüşler hâlâ İslâm danmış gibi algılanmaya devam etmektedir. Bu arada bazı fıkıhçılar daha geniş düşünüp şartları göz önünde bulundurarak fikir beyan ederek duruma ve zamana göre fikirlerinde değişiklik yapmışlar, ama 8 birçok nakil ve rivayetler bunun önünü keserek selefî bir bakış ve saplantı ile bakmaya devem etmektedirler. Ancak tüm bunlara rağmen Kur ân ın kadına bakışı bir insan olması yönüyle bakılmış, insanı da Mevlâ kadın ve erkek olmasını ayırmadan değerli ve kerametli kılmıştır, kadınla erkek arasında asla bir ayırım yapmamıştır. Kur ân ın bu bakışına rağmen bazı asırlarda kadın ve kölelere değersiz, yaşam hakkı olmayan bir varlık olarak bakılmıştır. Ancak erkek ona hürriyet verirse bir değeri olacağı görüşü hâkim olmuştur. Hâlbuki Mevlâ; Andolsun biz, Âdemoğullarına çok ikrâm ettik: onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. (İsrâ,70) buyurmaktadır. Bu âyette kadın erkek ayırmadan insanın değerini üstünlüğü vurgulanmaktadır. Ve yine Mevlâ buyurur ki: Göklerin ve yerin mülkü Allah ındır. (O) Dilediğini yaratır. Dilediğine dişiler bahşeder, dilediğine de erkekler bahşeder. (Şura, 49) Yâni, Cenâb-ı Hakkın insanlara ihsan ve ikrâmından birisi de onlara kadın ve erkek olmak üzere nesil ve zürriyet ihsan etmesidir. Kadının da bir nimet ve bağış olduğunu vurgular. Bu vurguyu Arapların kadın evlat sâhibi olmanın bir felâket olduğunu kabul ettikleri bir devir ve zaman bölümünde yapmaktadır. Bu vurgu Kur ân ın kadına verdiği önemin derecesini göstermesi bakımından önemlidir. Kur ân bu nimeti arz ederken önce erkeği zikrederek değil de kadını öne alarak beyan etmiştir. Hibe de kadın erkeğin önündedir.1 Özellikle Hz. Rasûlün, kadını korumak ve onun yararına olacak

şeyleri hâkim kılmak için nasıl bir çaba sarf ettiğini görüyoruz. Bunu öyle bir zamanda yapıyor ki, kadın algısının son derece sıfırda olduğu bir ortam hâkimdir. Kadına miras hakkı veriliyor, istediği kişi ile evlenme hakkının ve tercihinin kadının kendinde olduğu kuralı konuyor, şartlara göre eşi ile hayatı düzenleme hakkına sâhip kılınıyor. Ama ne yazık ki Hz. Rasûlden sonra yine kadına bakışın eskiye dönmeye başladığı görülür. İslâm toplumlarındaki uygulamaların her zaman yukarıda belirtilen esaslara uygun olarak şekillendiğini söylemek mümkün değildir. Bazen kökleşmiş ataerkil aile anlayışı ve bu anlayış çerçevesinde kadın haklarını kısıtlayan telakki, âyet ve hadislerin yorumlanmasına dayandırılmak istenmiş, bazen da Hz. Rasûlden 250-300 sene sonra yazılmış ve rivayet edilmiş sıhhati şüpheli hadislere yaygınlık kazandırılarak bu yorumlara uygun bir zemin hazırlanmıştır. İnsana uğursuzluk getiren varlıklar arasında kadının da sayıldığı, Üç şey uğursuzluk getirir: Ev, kadın ve at hadisi2 bunun örneklerinden birini teşkil eder. Bu hadis, her şeyden önce Hz. Peygamber in İslâm da uğursuzluğun olmadığını belirten beyanıyla çelişmekte ve çakışmaktadır.3 Ayrıca Ebû Hüreyre nin böyle bir hadisi naklettiğini duyan Hz. Âişe buna itiraz etmiştir. Hz. Âişe: Ebû Hüreyre hadisi tam olarak zapt edememiş, çünkü o Rasûlullah şöyle derken içeri girmiştir: Allah Yahudilerin canını alsın! Onlar uğursuzluğun evde, kadında ve atta olduğunu söylerler. Ebû Hüreyre sözün sonunu duymuş, fakat başını duymamıştır 4 de- Biemrillâh 391 (1001) yılındaki kuraklık ve salgın hastalıkları kadınların serbestçe evlerinden dışarı çıkmalarına bağlamış ve bunu yasaklamıştır. Benzer bir yasak, yine kıtlık ve salgın hastalıklar yüzünden Memlük Sultanı Baybars tarafından da uygulanmıştır.6 Andolsun biz, Âdemoğullarına çok ikrâm ettik: onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık. Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık. (İsrâ,70) mektedir. Öte yandan hadisin bir yanlış anlamadan kaynaklanmış olması da mümkündür. Hz. Peygamber ev, at ve kadını uğursuz varlıklar olarak değil insanoğlunun saadetinin veya bedbahtlığının sebebi olarak göstermiştir5. Ancak kadını uğursuz sayan anlayış, İslâm tarihinde zaman zaman bazı toplumsal felâketlerin sorumluluğunun kadına yüklenmesine ve ona yönelik baskıcı bir tavır takınılmasına yol açmıştır. Nitekim Fâtımî Halifesi Hâkim- Bir başka örnek, namaz kılanın önünden merkep, kara köpek ve kadının geçmesi durumunda namazın bozulacağını ifade eden hadistir7. Hz. Âişe bu hadise şiddetle itiraz etmiş ve Bazen Rasûlullah namaz kılarken ben onunla kıblesi arasında yatmış olurdum, secde etmek istediğinde ayaklarıma dokunurdu, ben de onları çekerdim demiştir.8 Hz. Rasûlden 250-300 sene sonra derlenen ve toplanan, hadis denen sözlerde elbet ki böyle çelişkiler olacaktır. Ama bizim kesinlikle İlâhî Kitaba bakmamız gerekir. Sözü edilen geri gidişin bazı örneklerine dinî ve içtimaî alanlarda rastlamak mümkündür. Hz. Peygamber döneminde kadınların Mescid-i Nebevî de aktif bir dinî hayatından bahsedilebilir. Sahâbî kadınlar gerek günlük namazlara gerekse Cuma ve Bayram namazlarına katılırlardı. Resûl-i Ekrem in bu iştiraki teşvik ettiği, hatta mazeretleri sebebiyle namaz kılamayacak durumda olanların bile bayram namazlarında cemaatin gerisinde durup tekbirlere katılmalarını istediği kaydedilmektedir.9 Rasûlullah ın zaman zaman erkekler bölümünü geçip kadınların yanına gittiği ve onlara ayrıca dinî bilgiler verdiği de olmuştur. Bu ise kadınların cemaate iştirakinin az sayıda olmadığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. 9

Kadın eştir, anadır, bacıdır, abladır, yâni erkek onsuz hiçbir şeydir. Tarihe nazar edildiğinde erkekler kadar kadınlarında sahnede olduğu görülür. Çünkü o da aynı erkekler gibi hayır veya şerrin icrasında amil ve faildir. İslam ın getirdiği bu müsamahalı hüküm zaman içinde sanki eriyip gitmiş, zikre değer bir hâl de kalmamıştır. Zaman içinde kadın daha çok uzlete ve ayırıma mahkûm edilmiş haklarında kesin olarak kısıtlamaya gidilmiştir.10 öldürülenler... Elbette onların kötülüklerini örteceğim ve onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım. (Yaptıklarına), Allah katından bir karşılık olarak (onlara bu nimetleri vereceğim). Karşılıkların en güzeli Allah katındadır. (Ali İmran,195) Kur ân ın kadına bakışını araştıran kişi görecektir ki, Kur ân kadını iki açıdan değerlendirmiştir: Kur ân da kadına nasıl değer verilmiş saymamız mümkün değildir. İnsandan bahsedilen yerde kadında dâhildir erkekte dâhildir. Ancak Kur ân ın kadına özel değer verdiği, yücelttiği âyet ve sûreler ilk nazarda görülebilir. Kadın meselelerini beyan eden sûrelerde bunları görebiliriz. Ailenin bir azası olarak onunla ilgili hak ve yükümlülüklerin neler olduğunun beyanı bu âyet ve sûrelerde net olarak açıklanır. Bazı özel kadınlardan özel sûrelerde daha açık ve net bahsedilir. Meselâ bunu görmek için Bakara, Nisâ, Meryem, Nur, Ahzab, Mucâdele, Mümtehine, Talak ve Tahrim Sûreleri ve başkalarına bakılabilir. 1.İnsan olarak kadına bakışı genel insan yönüyledir, 2.Özel kadın olarak değer ve kıymeti yönüyle bakışı.11 İnsan olarak değerlendirmesi çeşitli şekil ve hâllerle kadını zikretmesidir. Âdemoğlu adıyla zikredilen tüm insanların altına kadın cinside dâhildir. Çünkü yaratılış, değer, nimet, irşat ve teklif yönüyle erkekten asla farkı yoktur. Yâni, kadın Kur ân nasslarının ve emirlerinin hepsinde vardır ve içindedir. Kur ân ın hitabı iki cinse de şâmil olduğuna dair birçok örnek vardır. Meselâ şu âyet: Rableri onlara karşılık verdi: Ben, sizden erkek kadın, hiçbir çalışanın işini zayi etmeyeceğim. Hep birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda işkence edilenler, vuruşanlar ve 10 Kadının toplum içindeki konumu malum ve meşhurdur. İnsanlık iskeletini ve binasını inşâ etmede kadın en esas ve temel taşlarındandır. Onun için denir ki; Kadın sağ eliyle beşik sallarken sol eliyle dünyayı sallar. Yâni, kadın insanlığın bir cüzüdür, erkekle bir bütünün parçalarıdır. Kadın eştir, anadır, bacıdır, abladır, yâni erkek onsuz hiçbir şeydir. Tarihe nazar edildiğinde erkekler kadar kadınlarında sahnede olduğu görülür. Çünkü o da aynı erkekler gibi hayır veya şerrin icrasında amil ve faildir. Her zaman ve mekânda olayların seyrinde erkekle birlikte kadını da görürsünüz. Kur ân-ı Kerim de çeşitli yerlerde buna işaret edildiği görülür. İçlerinde sâlihat ve mü minat olduğu gibi, şerirleri ve münkirleri olduğu da görülür. İmanda ve sâlih amelde örnek olanları bulunduğu gibi küfür ve inkârda başı çekenlerde görülür yani erkeklerden bu konuda hiç farkları yoktur. (1) Bilindiği gibi Hac da Safa ile Merve arasında say etmek İlâhî simgelerden kabul edilmiştir. Cenab-ı Hak bu simgeyi bir kadın vasıtasıyla, Hz. İsmail in annesi Hz.İbrahim in zevcesi Hz. Hacer le ebedîleştirmiştir. (2) (Buhârî, Cihâd, 47; Müslim, Selâm, 115-120; Ebû Dâvûd, tıb, 24) (3) (Buhârî, Tıb, 43; Müslim, Selâm, 110-114). (4) Tayâlisî, III, 124). (5) Müsned, I, 168). (6) Huda Lutfi, s. 101). (7) Müslim, Salât, 50; Ebû Dâvûd, Salât, 109; Tirmizî, Salât, 136; Nesâî, Kıble, 7) (8) Buhârî, Salât, 108; Müslim, Salât, 51; Ebû Dâvûd, Salât, 111; Nesâî, Kıble, 10). (9) Buhârî, Ideyn, 15; Müslim, Salâtü l-îdeyn, 1). (10) Manzur Fehmi, Ahvalilmer eti filsilam, Meşurat yayınları- Almanya-1999. (11) Abdulmunim seyit Hasan, Evdaulmereti filkuranilkerim, Darulbeyan baskısı- Kahire.

İstiklal Mah. Kirişhane Cad. No: 86 Serdivan / SAKARYA Tel: 0264 333 11 11 Gsm: 0555 849 34 06 Bize uğramadan karar vermeyin Pencere Uzmanı 310 19 20 Sapanca: Rüstempaşa Mah. Atatürk Cad. No:10/A1 Tel: 0264 582 92 60 Serdivan: İstiklal Mah.Bağlar Cad. No:5/A Tel: 0264 211 39 73 YAPI & DEKOR ASYON

Yusuf YAVUZYILMAZ TÜRK SAĞI VE SAĞ DÜŞÜNCE ÜZERİNE GÖZLEMLER Almanya da yaşayan Türklerin Almanya da sol, Türkiye de muhafazakâr - dindarları desteklemesi bir çelişki midir, yoksa tutarlı bir siyasî anlayışa mı işaret etmektedir? H iç kuşkusuz sağ muhafazakâr düşünce siyasî tarihin en önemli düşünce biçimlerinden ve siyasî akımlarından biridir. Kuşku yok ki, sağ siyasî anlayışlar doğduğu kültür havzasının özelliklerini bünyesinde taşır. Bundan dolayı Avrupa sağ düşüncesinin ifade ettiği anlam ile Türkiye deki sağ düşüncenin ifade ettiği anlam farklıdır. Farklı kültür havzalarında boy atan ideolojik ve siyasî akımların ortak yönleri olduğu gibi farklı yönleri de vardır. Nitekim Almanya da yaşayan Türklerin oy verme davranışları ve siyasî algıları üzerinde yapılan basit bir gözlem bu gerçeği ortaya koyar. Çifte vatandaşlık hakkı bulunan Almanya daki Türkler Alman seçimlerinde Sosyal Demokrat partileri desteklerken aynı seçmen kitlesi Türkiye de tartışmalı da olsa sağ muhafazakâr (Sağ muhafazakârlık ve dindar muhafazakârlık üzerine analitik araştırmalar yapılmalı, ortak ve farklı yönler ortaya çıkarılmalıdır) siyaset kulvarında yer alan Ak Partiyi desteklemekte ve oy vermektedir. Almanya da yaşayan Türklerin Almanya da sol, Türkiye de muhafazakâr dindarları desteklemesi bir çelişki midir, yoksa tutarlı bir siyasî anlayışa mı işaret etmektedir? Bu noktada seçme- 12 nin tutarlı davrandığını, sorunun Alman muhafazakârlığı ile Türk muhafazakârlığı arasındaki nitelik farkı ile Alman Sosyal Demokrasi ve sol düşüncesi ile Türk Sosyal Demokrasi ve sol düşüncesi arasındaki farkta aramak gerektiğini düşünüyorum. Seçmene göre Almanya da sosyal demokratların temsil ettiği değerleri Türkiye de muhafazakâr dindarlar temsil etmektedir. Bu durum sağ muhafazakârlık ve sol kavramlarının iddianın aksine evrensel olmayıp yerel kültürel değerlerle sarmalandıklarını göstermektedir. Bu, Sağ sol tartışmasını yeni bir konsepte oturtan İdris KÜÇÜKÖMER in kavramsallaştırmasını hatırlatmaktadır. KÜÇÜKÖMER e göre Türkiye nin gerici ve devletçileri sol, devrimci ve ilericileri ise İslâmcı halk kitleleridir. KÜÇÜKÖMER in kavramsallaştırmasına göre Ak Parti ve onu temsil eden kitle devrimci değişimci; CHP ve onu temsil eden kitle de muhafazakâr devletçi ve özgürlüklere şüphe ile bakan bir nokta da bulunur. Şunu da açık olarak belirlemek gerekir ki, KÜÇÜKÖMER in kavramsallaştırması, elbette Türk siyaseti açısından bir anlam taşır, ancak Türk siyasetinin bütün parametrelerini açıklaması bakımından ye- terli değildir. Özellikle 1990 lardan itibaren Türk sağı farklılaşmaya başlamış, 1960 lı yılların sonundan itibaren sahneye çıkan İslâmî siyasetin sağ siyasetten farklılaşması 1990 lı yıllarda daha da hızlanmıştır. Böylece sağ siyasetin kendi içinde de farklılaşma görülmeye başlanmıştır. Bugün Ak Parti ile milliyetçiliği temsil eden MHP arasındaki farklılık, sol siyasal anlayışı temsil eden CHP den daha az değildir. 2000 li yıllardan itibaren Türk siyasetinde görülen en önemli değişim Türk sağının çökmesi ve bu boşalan alanın Ak Partinin yeni Muhafazakâr Demokrat diye sistemleştirdiği siyasetin doldurmasıdır. Kuşkusuz hem geleneğe hem de değişime yapılan vurgu yıllardır ezik bir siyasî konumda bulunan dindar ve sağ kitle tarafından büyük bir heyecanla karşılanmış ve desteklenmiştir. Türk sağı; 1- Yolsuzluk ve mafya ile mücâdelede yetersiz kalması, 2- Kendi aralarında yaşadıkları anlaşmazlık, 3- Yükselen Kürt taleplerine karşı, devletçi, milliyetçi ve güvenlik eksenli politikalara yönelmesi, 4- Yükselen İslâmî talepler karşısında duyarsızlık ve 28

Şubat süreci karşısında gösterilen duyarsızlık, 5- Ekonomik durumun giderek kötüleşmesi gibi faktörlerle giderek etkinliğini yitirdi. Batı siyaset literatüründe sağ siyaset burjuvazi ile kol koladır. Fransız ihtilâlı ile beraber burjuvazi yeni ayrıcalıklar kazanmıştır. Fransa da zengin toprak sâhipleri, ayrıcalıklı aristokratlar ve din adamları sağın en önemli bileşenleridir. Türk muhafazakâr sağ ile Avrupa muhafazakâr sağı arasındaki en belirgin farklardan biri burada ortaya çıkar. Türkiye burjuvazisi genel anlamda sol Kemalist ve ulusalcı olarak kendini tanımlamaktadır. Aslına bakılırsa sağ düşünce kategorik olarak doğduğu zamanlarda siyasal ve ekonomik eşitliğe, temel hak ve özgürlüklere ve değişime kuşku ile bakan bir ideolojidir. Ancak Türkiye siyasetine gelince durum farklılaşmaktadır. Türkiye de çok partili hayata geçiş ve tek parti diktatörlüğünün sona ermesi, halkın demokratik siyasete katılması, sağ bir siyasî başarı olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Türkiye de sol düşüncenin Tek Parti dönemini hala savunuyor olması özgürlük düşüncesine ve katılıma ne kadar mesafeli olduğunu da açıkça göstermektedir. Türk sağı (DP, AP, DYP, ANAP, MHP) toplumun yaşamında ve davranış kodlarında birincil rol oynayan İslâm konusunda daima ikircikli bir tavır sergilemiştir. Bu pragmatist tutum din devlet siyaset ve toplum ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturmasına engel olmuştur. Türk sağı İslâm a Türklüğü ve devleti desteklediği ölçüde değer bulmuştur. Şunu da açıkça belirlemek gerekir ki, liberal sağ temel hak ve özgürlüklere bakış anlamında sol düşünceden daima daha özgürlükçü bir noktada durmaktadır. Ancak Demirel in ve özellikle Türkeş in başını çektiği milliyetçi sağ anlayış baskıcı, otoriter ve özgürlük karşıtıdır. Klasik sağ anlayış dindarlığın kamu alanında görünür hâle gelmesini temel hak ve özgürlükler arasında görmez. Sağ siyaseti 1950 yılından itibaren meşru hâle getiren temel faktör tek parti döneminde hâkim olan ve tek parti dönemini sahiplenen sol düşüncenin uygulamalarına duyulan tepki belirleyici olmuştur. Türkiye de sol sosyalist ve Kemalist siyasetin din ve kültürel politikalarda sürdürdüğü dışlayıcı tutum, sağı tercih edilebilir bir konuma getirmiştir. Said Nursi ye atfedilen; CHP kafamızı, DP kolumuzu istiyor, kolumuzu vermeyi tercih edeceğiz sözü bu durumu anlatan veciz bir örnektir. Sağcılığın İslâm la ilişkisi daima pragmatik bir temele oturmuştur. Sağ politikacıların İslâm a ilişkin değerlendirmeleri oy potansiyeli dolayındandır. Said Nursi nin dediği gibi; Ya yeni hâl ya izmihlâl, dolayısıyla sağ muhafazakâr düşünceyi benimseyip savunmak için geçerli hiçbir nedenimiz yoktur. Artık donmuş, geçmişte kalmış bir geleneğe sâhip çıkmak ve bunun üzerinden yürüyerek değişimi ıskalamak, tutuculuğa, gericiliğe yol açan bir zihnî tutumdur. Bilindiği gibi Türk toplumunun en büyük sosyal değişimi köyden kente göç olgusu yaratmıştır. Köyden gelerek kentlerin çeperlerinde yaşama tutunmaya çalışan genellikle yoksul ve dindar kitleler büyük travmalar yaşamıştır. Türk solunun pozitivist evrimci inkârcı ve materyalist tutumu bu kitleler ile sağlıklı iletişim kurma imkânını ortadan kaldırmıştır. Sol sosyalist anlayış yoksul kitlelerin temsilciliğini üstlenip sorunlarını dert edineceğine otoriter modernleşmeci, evrimci, ateist bir pozisyon takınmıştır. İslâmcı muhafazakâr dindarlar 1960 lı yıllardan itibaren ahlâk, Türk sağı (DP, AP, DYP, ANAP, MHP) toplumun yaşamında ve davranış kodlarında birincil rol oynayan İslâm konusunda daima ikircikli bir tavır sergilemiştir. maneviyat, tarih anlayışı, müstehcenlik, Ayasofya nın ibâdete açılması, batı karşıtlığı gibi sorunlarla ve solun din karşıtı davranışları dolayısıyla komünizmle mücâdele amacına yönelmiştir. Türkiye de özellikle 1970 yıllardan itibaren yoğunlaşan, 1980 li yıllarda İran Devriminin de etkisiyle ve özellikle tercüme faaliyetleriyle belirli bir aşama kaydeden İslâmcı düşünce sağ içerisinde büyüdüğünden dolayı devlet, demokrasi, temel hak ve özgürlükler konusunda sorunlu bir zihin yapısına sâhip olmuştur. Sol ve İslâmcı düşüncenin sermaye karşıtlığı aslında tutarlı bir noktada değildir. Sol ve İslâmcılar sistem içinde yer aldığı zamanlarda görüldü ki, asıl karşı çıkılan sermaye değil, sistem içinde statü kavgasıdır. Sol ve İslâmcılar statü sâhibi oldukça sermaye karşısındaki tutumları da değişmektedir. Zaman yeniden arınmanın zamanıdır. Burada asıl sorumluluk aydınlara düşmektedir. Aydın derken modern düşüncenin ve aydınlanma felsefesinin takipçisi olan aydınları değil, Ali Şeriati nin dediği, kendini ve toplumunu tanıyan, tarihî sorumluluğunu bilen ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarına çözüm arayan aydınlar (münevverler) kast edilmektedir. 13

Gazanfer ÜVEZ EVLİLİK CENNETE KADAR VE CENNETTE DE DEVAM EDECEK BİR AMELDİR. İnsan ile Rabbi arasında iletişim devam ettiği müddetçe, insan huzurlu ve mutlu olacak, hem bu dünya ve sonsuz hayat saadetine ulaşacaktır. B izleri bir erkek ve dişiden yaratarak aramıza sevgi ve muhabbeti veren Âlemlerin Rabbi olan Allah a hamd olsun. Huzurlu aile kurulmasına ideal örnek olan Muhammed Aleyhisselatu ve sselam a salatü selamlar olsun. Yüce Yaratıcı insanı yarattıktan sonra başıboş bırakmamıştır. Doğruyu yanlışı ayırt edebilecek akıl gibi bir büyük nimet verdikten sonra, tek başına aklın yetmediği ve onunda yanlış yapabileceğini bildiğinden insana vahyetmiş ve onunla iletişime geçmiştir. Bu yüzden ilk insan Hz. Âdem, aynı zamanda ilk peygamberdir. Allah ile insanın iletişimi kesintisiz devam etmiştir, zayıflama söz konusu olduğunda, insan iletişime kayıtsız kaldığında, peygamberler ve yeni kitaplarla iletişim yenilenmiş ve sağlamlaştırılmıştır. Bu noktada insana düşen Rabbi ile iletişimi sağlıklı 14 bir zeminde devam ettirebilmektir. İnsan ile Rabbi arasında iletişim devam ettiği müddetçe, insan huzurlu ve mutlu olacak, hem bu dünya ve sonsuz hayat saadetine ulaşacaktır. İnsan, Allah a muhtaçtır, O nunla iletişim kurmaya muhtaçtır. Al- Kur an, insan içindir ve öncelikle insana hitap ederek gelmiştir. Onun ayetleri, başta peygamberimize, sonra o dönemde yaşayan muhataplarına seslenir, daha sonra ise her coğrafya, her zaman ve inançtaki tüm insanlığa, hatta ins ve cin topluluğuna hitap eder. lah ve insan arasındaki bu iletişim, son olarak Hz Muhammed ve ona indirilen Kur an-ı Kerim ile yenilenmiştir. İlahi çağrının gereğini yerine getirenler kurtuluşa erecek olanlardır. Yüce Allah ın insanı ihmal etmeyip muhatap alması ne büyük bir saadettir. Allah yarattığı kuluna sesleniyor, onunla konuşuyor, ondan onun yararına olan şeyleri istiyor, kendisine zarar verecek şeylerden onu sakındırıyor. Kur an, insan içindir ve öncelikle insana hitap ederek gelmiştir. Onun ayetleri, başta peygamberimize, sonra o dönemde yaşayan muhataplarına seslenir, daha sonra ise her coğrafya, her zaman ve inançtaki tüm insanlığa, hatta ins ve cin topluluğuna hitap eder. Sakarya Aile Derneği; kurulduğu 2011 yılından bu yana şehrimizde, Adapazarı nda, Hendek te, Erenler de ve İzmit te aile eğitimi

seminerleri vermiştir ve vermektedir. Eğitimler 2007 yılından itibaren; hayatın içinden, bizzat yaşanılıp uygulanan, ülkenin her tarafında hasret çekilen bir çalışmanın uygulamasıdır. Benzer programlarımız; 2014 yılında da Aile Dernekleri Federasyonu (ADEF) vasıtasıyla, Türkiye nin 13 şehir ve 32 merkezinde uygulanmaktadır. Sakarya Aile Derneği; benzer faaliyetleri yayma isteğini, Sapanca ve Kaynarca da yapılan aile konferansları ile göstermiştir. Muhterem Abdullah Büyük Hoca efendinin yıllardır yapmış olduğu bu uygulamalı, ispatlı, şahitli, örnekleri her tarafta görülen, binlerce insanı mutlu eden bu çalışmaları, daha çok insana ulaştırmak, daha çok insanın mutluluğuna katkıda bulunmak için bizlerde Sakarya Aile Derneğini kurduk. Aile hayatı hakkında bilgi sahibi olup uygulamaya geçilmesi gerekmektedir. Muhterem Hocamızın tüm ülkeye yayılan uygulamalı, ev ödevli, aile eğitimi çalışmalarında, inançta tek Allah, amelde istikamet ve yuvalarda saadeti esas alınmıştır. İlimde önde olanların, amelde de önde ve öncü olmasını her zaman vurgulayan ve yaşayan; amellerde caiz halini değil, mümkün mertebe takvayı tercih eden Abdullah Büyük Hocamıza teşekkür eder Allah tan hayırlı uzun ömürler dileriz. Aileyi kurtaracak, mutluluğu yaygınlaştıracak, yuvayı cennet bahçesi haline getirecek böyle bir çalışmaya başlayıp öncülük etmek önemliydi, bizlerde bu hizmeti devam etme yolundayız. Bu ilkeli duruşu ve sorumluluk anlayışıyla büyük ilgi gören Ribat Eğitim Vakfı ve Aile Derneklerimiz insanlığın faydasına olacak hizmetlerini genişleterek yoluna devam etmektedir. Dünyadaki gelişmelere paralel olarak ülkedeki ailelerde ciddi sıkıntılar yaşamaktadırlar. Modernleşmenin etkisi doğrultusunda evlenmelerin azaldığı, boşanmaların arttığı, evlenme yaşının yükseldiği bir çağda yaşıyoruz. Bu sonuç aile müessesesini ciddi manada tehdit etmektedir. Bununla beraber, Türkiye deki benzerlik batı dünyasına göre daha yavaş seyretmektedir. Bu sevindirici olsa da rakamların batıya göre düşük olması, olumsuz etkilerini güçlü bir şekilde her geçen gün biraz daha da hissettirmektedir. Bu sebeple Sakarya Aile Derneği sorumluluğunu yerine getirmek için çaba sarf etmektedir. Huzur bulma ve dinlenme yeri olarak tanımlanmıştır evler. Toplumların göz bebeği olan; güzel ailelerde yetişen insanlar, topluma huzur ve mutluluk getirmişler ve istikbalin teminatı olmuşlardır. İnsanlara her kanaldan dayatılan modern yaşam tarzı, doyumsuzluk hissiyle fertlerle birlikte aileyi de bozmuştur. Aslında aile bir kalkandır, önleyicidir. Kaledir, sığınılacak, korunacak bir mekândır. Aile dediğimizde bütün fertleri kapsayandır. Aile hayatı; aile fertleri için, büyük, önemli bir okuldur. Dünya üzerindeki hiçbir aile problemsiz değildir. Zaten ideal aile problemsiz aile değildir. Aile bütün olarak hareket ederlerse, yok edilmeyecek bir problem yoktur. Evliliğin uyumlu bir şekilde devamı, fertlerin hak ve sorumluluklarını bilmeleri ve yerine getirmeleriyle mümkündür. Allah Kur an ı Kerimde şöyle hatırlatır. İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden ve babasından, eşinden ve evlatlarından bile kaçar. Abese-34.35.36. Bu acıyı tatmak istemiyorsak başta kendimiz olmak üzere, ailemizi, çocuklarımızı koruma altına almalıyız. Aileden sorumlu olanlar, huzurun, yaşadığımız aileler olduğunu unutmamalıdırlar. Aslında aile bir kalkandır, önleyicidir. Kaledir, sığınılacak, korunacak bir mekândır. Aile dediğimizde bütün fertleri kapsayandır. Aile hayatı; aile fertleri için, büyük, önemli bir okuldur. 15

Mustafa AYDIN DİN GÖREVLİSİNE; NİKÂH AKDİNE DAİR NOTLAR İster kız, isterse erkek babası olun. Hayatın farklı ve özel bir penceresi de çocuklarını evlendirme merasimleridir. Her toplumun farklı usûl ve âdâbı olsa da, zamandan zamana değişiklik arz etse de, asıl olan daima aklı ve tecrübeyi birleştirmektir. A- NİKÂH ÖNCESİ: 1. Nikâh talebinde bulunan şahsa/aileye öncelikle Resmî nikâh muamelesinin yapılıp yapılmadığı sual edilmelidir. 2. Nikâh akdinin din görevlisi tarafından, namaz vaktini ihlâl etmeyecek bir vakit tespiti yapılmalıdır. 3. Mümkünse (düğün salonu değilse) nikâh kız veya erkek evinde icra edilmelidir. 4. Nikâhı eda edecek din görevlisi düğün ve nikâhın konumuna uygun temiz ve tertipli giyinmelidir. 5. Nikâha gidilirken daha önceden temin edilen İslâm ailesine ait sahih bilgiler ihtiva eden bir kitap hediyesi götürülebilir. 6. Her iki aileden velî veya şahitlerin bulunmasının temin edilmesidir. 7. Nikâh için gidildiğinde bir zaruret yoksa nikâhı eda edilecek (gelin damat) şahısların kendilerinin bulunmasının temin edilmesidir. 8. Ailenin toplanmasının temin edilmesinden sonra, tanışma yapılması. 9. Nikâhı eda edecek din görevlisi isimleri ve mihri yazmak için yanında matbu bir nikâh şahadetnamesi veya temiz bir kâğıda itina ile yazıların özenle yazılmasını temin etmelidir. 10. Mihr tespitinin yapılması ve gerekirse mihrle ilgili özet olarak doğru bilginin aktarılması sağlanmalıdır. (Mihr, boşanma anında ödenen nafaka olmadığı gerekirse söylenmelidir.) 16 11. Mihr tespitinde bazı yöre ve uygulamalar da kuruş gibi para birimleri geçmektedir. Bu konuda ne yapılabilir tespiti yapılmalıdır. Ayrıca mihrin kurban ve zekâtla alâkası var mı soruları doğru cevaplandırılmalıdır. 12. Nikâh şahitlerinin tespiti yapılırken her iki aile temsilcisinin konum ve izinlerine göre isimleri yazılmalıdır. Gerekirse ikiden çok isim yazılarak huzur sağlanabilir. B- NİKÂH AKDİ: 13. Nikâha başlarken veya sonunda evlilikle ilgili kısa bir aşır okunması. Örnek; Rum Sûresi; âyetler: 14. Nikâha; istiaze, besmele, hamdele ve salveleyle başlanmalıdır. Hutbe zikrini yapmak da uygundur. 15. Tevbe, istiğfar ve amentü ile beraber şahadeteyn okunarak söze başlanmalıdır. 16. Nikâhla ilgili bir âyet ve bir hadis tilavet edildikten sonra; 17. Önce geline veya vekiline dönerek söze başlamalıdır. 18. Gelin ve damada hitap ederken mümkünse her ikisinin de anne ve babalarının adı zikredilerek (Ahmet ve Ayşe Huzur ailelerinin kızları gibi) söze başlanmalıdır. Vefat eden velî varsa merhum veya merhume diyerek duaya ve söze dâhil edilmelidir. 19. Gelin adayının adı zikredilerek; Zeynep hanım; Allahın buyruğu/emri ve O nun elçisinin sünnet/ tavsiyesi ve şahitlerin şahadetiyle Ahmet ve Ayşe

Huzur ailelerinin oğulları Hüseyin beyefendiyle ile evlenmeyi kabul ediyor musun? Kabul ettin mi? 20. Soru ve cevaplar mazi sıygasıyla sorulabildiği gibi, günümüzde muzari sıygasıyla da sorulabilmelidir. Alınacak evet cevabının da kabulü sağlanmalıdır. 21. Nikâh akdi suali kaç defa sorulmalıdır. Tek soru yeter mi yoksa sayı çoğaltılmalımıdır? 22. Aynı şekilde damat adayına da sual tevcih edilmelidir. 23. Kabulün sonunda şahitlere dönerek; sizlerde şahitlik eder misiniz diye ikrarları sağlanmalıdır. 24. Bende akdi nikâh ettim dedikten sonra, kapsamlı ve yönlendirici, nezih fakat öz bir dua yapılmalıdır. 25. Duada her iki aile, gelin ve damat ile orada hazır bulunanları da duaya vefat edenleriyle beraber ortak etmelidir. C- NİKÂH AKDİNDEN SONRA: 26. Duanın akabinde İslâm da aile ve hukuku konusunda mümkünse on dakikayı geçmeyecek âyet ve hadisler söylenmelidir. 27. Akdin sonunda din görevlisi ayağa kalkarak damat efendi başta olmak üzere dünürleri tebrik etmelidir. 28. Her hangi bir (çay, kahve) ikrâmı beklemeden izin isteyip ayrılmalıdır. Tatlı vs. ikrâmı yapılırsa sunulanın hepsini tüketmeden tadımlık alarak, sohbet ve söze dalmadan oradan selâmlaşarak ayrılmalıdır. 29.Düğüne davet edilirseniz mümkünse katılım sağlanmalıdır. 30. Camide ve özelinizde bir nikâh kayıt kütük defteri oluşturulmalıdır. (Cami kütüğüne kayıtlı aileler oluşumunun temini sağlanmalıdır.) 31. Nikâh akdedilen kişi ve aile cami ve namaz ehli ise, bir namaz sonunda dünürler ve evlenen çiftlerin saadeti için cemaatin iştirakiyle toplu bir dua edilmelidir. 32. Nikâh hem ibadet ve hem de bir muamelattır. Bu sebeple Allah adına akdedilmesi daha doğru ve faydalıdır. Din adına, yâni Allah adına akdedilmelidir. KIZ İSTEME DE USUL: İster kız, isterse erkek babası olun. Hayatın farklı ve özel bir penceresi de çocuklarını evlendirme merasimleridir. Her toplumun farklı usûl ve âdâbı olsa da, zamandan zamana değişiklik arz etse de, asıl olan daima aklı ve tecrübeyi birleştirmektir. Katıldığım birçok isteme merasiminde ki plânsızlık beni üzdüğü gibi, boşa geçen zaman da misafirleri kahretmiştir. Konu konuyu açarak saatler ilerledikçe bir türlü ana konuya geçilememektedir. Vakit gecenin yarısı olduğu hâlde, sebebi ziyarete geçilememektedir. Peki, ne yapmalı, nasıl yapmalıyız? Benim usûlüm şudur: Öncelikle ziyaret tayin edilen vakitte yapılmalıdır. Meselâ saat 20.00 de geliriz deyip, saat 21.00 de gidilmemelidir. Zamana saygı, aslında insana ve toplanıp bekleyen misafirlere saygıdır. Ziyaret için toplanıldığında, herkes eve girip yerlerine buyur edilip oturduğunda söze büyüklerden biri başlayarak öncelikle odadakilerin tanışması sağlanmalıdır. İsim, meslek ve cemiyette ki akrabalık bağını herkes kendini tanıtarak yapmalıdır. Tanışmadan sonra Kur ân-ı Kerim den bir aşr-ı şerif okunmalıdır. Sözlerin en güzeliyle söze başlanmalıdır. Kıraatin akabinde konuya uygun birkaç söz veya sohbet icra edildikten sonra, erkek tarafından önceden tespit edilen kişi sözü telim alarak kız ailesinden babaya veya evin büyüğüne hitaben; Allah ın emriyle, Peygamberin sünnetiyle ve şahitlerin huzurunda kızınızı, oğlumuza eş olarak istemeye geldik. Kız tarafında söze ehil olan baba veya uygun gördüğü aile temsilcisi cevaben, bizlerde uygun gördük hayırlısı olsun der. Uygun bir kimsenin kısa bir hayır temennisi duasıyla Fâtiha denir ve isteme işlemi sonuçlandırılır. Bundan sonra dünürler birbirini tebrik ederler ve akabinde ev sâhibi ikrâmı olan kahve, çikolata veya çay vs. benzeri ikrâmlar dağıtılır. Bu programın ikrâm kısmı hâriç hepsi 20 veya 30 dakika sürmelidir. İkrâm kısmı serbest sohbet alanına imkân sağlar ve uygun görülen vakte kadar oturulur. Kız istemenin hepsi 60 ila 90 dakika arasında olmalıdır. Bu toplantı düğün meselelerinin görüşmesi değil, istemenin aile içi iletişim başlangıcıdır. Şâyet, kız isteme işi vaktin ya da gecenin geç saatlerine bırakılırsa, bitmez tükenmez bir vakit israfına sebep olmaktadır. Beğenirseniz, uygularsınız veya eksikse geliştirirsiniz. Not: Kız istemede mahalle imamını veya tanıdığınız bir hoca efendiyi davet ederseniz program akışı daha kolay olması mümkündür. Sonuç; Allah mübârek etsin. 17

Sahir AKÇA TARİH İnsanların ve kavimlerin hâl ve durumlarının nasıl değişmiş olduğunu, devlet sınırlarının nasıl genişlemiş, kudret ve kuvvetlerinin nasıl artmış bulunduğunu, ölüm ve yıkılma çağı gelinceye kadar yeryüzünü nasıl imar ettiklerini bize gösteren bilimdir. T arih kelimesinin; ay manasına gelen ve İbrâni ce veya Babil ce Verehe kelimesinden türediği tahmin edilmektedir. Sözlük olarak; Hilâli görmek, Terim olarak da; Hadîselerin tarihini tesbit etmek anlamına gelmektedir. İslâm dünyasının büyük düşünürlerinden ve Sosyolojinin babası kabul edilen merhum İbn-i Haldun tarihi; Tarih, gelip geçen kavimlerin hâl ve ahlâklarını, Peygamberlerin kılık, hâl ve hareketlerini, hükümdarları ve idare ettikleri devletlerin durumunu ve takip etmiş oldukları siyaseti öğretir diye tarif eder. Tarih İlmi için ise El-Kâfiyeci; Zamandan ve zaman içindeki hâllerden, tarihi vakitlendirme konusunda, tarihle ilişkili hâllerden bahseden ilimdir der. Geçmişte yaşanan hadîseler hakkında bilgilerin verileridir, bir nesilden diğer nesle intikal eden hikâyelerdir, geçmişteki hadiseler ve o hadiselerin psikolojik, sosyal, iktisadî, kültürel, medenî perde arkasını araştıran ve insanlara doğru neticelere varmaları için yön veren hâtıra, tecrübe ve mülâhaza tefekkür, düşünce ilmidir. İnsanoğlunun hayat faaliyetlerini 18 geçmişten bugüne değişik perspektiflerden ele alan, geçmişin bilgisini ve özellikle yaşamış olan ve bugün de varlığını sürdüren toplumlarla ilgili değerleri kültürleri bugüne ulaştıran, elde edilen bilgiler sayesinde bugünü anlamaya yardımcı olan, bu yönleriyle şimdiki zamanı ve şartları ortaya çıkaran ve geleceğe dönük hareket plânının yapılmasına imkân tanıyan bir Sosyal Bilim dir. İnsanların ve kavimlerin hâl ve durumlarının nasıl değişmiş olduğunu, devlet sınırlarının nasıl genişlemiş, kudret ve kuvvetlerinin nasıl artmış bulunduğunu, ölüm ve yıkılma çağı gelinceye kadar yeryüzünü nasıl imar ettiklerini bize gösteren bilimdir. Geçmişin insanının ve toplumunun temel özelliklerini belirlemeye ve gelişim çizgisini açıklamaya çalışmaktadır. Tarihin sosyal bir nitelik kazanmasıyla, tarih kapsamına hemen hemen bütün sosyo kültürel faaliyetler girmeye başlamıştır. Dolayısıyla, Medeniyet Tarihini Sosyal Tarihten, Sosyal Tarihi İktisat Tarihinden veya Siyaset Tarihini Hukuk Tarihinden artık ayırmak gittikçe güçleşmektedir. Tarih Biliminin çok yönlü bir hâl al- ması ile; fertlerin ve toplumların ne olduklarını ve nereden geldiklerini öğretir, insanlarda ahlâk şuurunu uyandırır, manevî değerlerin gelişmesine yardımcı olur; özellikle kendi tarihimiz iyi anlaşılırsa, aileden başlayıp, millete doğru gelişen bir sevgi ve millî manevî birliğin bağlılığın dayanışmanın doğmasına imkân verir. Bugünü anlamak, gelecek için hazırlanabilmek için, sağlam ve doğru bir tarih bilgisi şarttır. Başarılı ve büyük devlet adamları iyi tarih bilen adamlardır. Farklı Yorum ve Sonuçlara Sebebiyet Veren Tarih Türleri: 1.Ayıklanmış Tarih: Geçmişle hesaplaşmaktan ziyâde bugünün sistemlerini ve rejimlerini meşrulaştırmak için, tarihte cereyan etmiş olan, kin ve nefreti hatırlatan bazı olumsuz olayları ayıklayıp daha çok uyumu, uzlaşmayı ve birliği sağlayan olayları gün ışığına çıkarmaktır. Misal: Zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşı nın altını çizerek öğünüp efsaneleştirmek ve aynı dönemde baş göstermiş olan isyanları görmezden gelerek unutturmak. 2.Resmî Tarih: Yaşanmış, olup bitmiş tarihi bütün çıplaklığı ile sergilemekle birlikte resmî ideolojinin doğruluğunu ispatlamak is-

tercesine tarihî hadiseleri ideolojik pencereden yorumlamak. Misal: Kurtuluş Savaşı nı antiemperyalist bir bağımsızlık savaşı olarak yorumladıktan sonra oluşturulan yeni Cumhuriyet ile ilişkilendirip, savaş boyunca çıkan isyanları bir iç savaş olarak değerlendiren diğer tarihçilerin görüşlerine yer vermemek. 3. Çarpıtılan Tarih: Olan bitenleri gerçeğe aykırı bir şekilde yeniden kurgulamak ve bu bilinçli yanıltmalarla bugünün duruşunun ve resmî ideolojinin (tarihinin) meşruiyetini sağlamak. Misal: Kurtuluş Savaşı nın gizli mimarisi Halîfe Vahdeddin e hâin damgası vurmak suretiyle başkalarının kahramanlıklarını abartarak anlatıp tarihî gerçekleri çarpıtmak. 4. Sahte Uydurulmuş Tarih: Hiçbir ameliyeden süzgeçten geçirilmemiş, dorudan masa başında icat edilmiş, kesin bilgi ve belgeye dayanmayan, test edilmesi zor hipotezlere, tahminlere ve efsanelere dayanan hayalî tarih. Tarihî Materyalizm: İnsanlık tarihini, maddeci temellere dayandırarak açıklayan görüş. Bu görüşte madde, (hâşâ) ezelî ve ebedîdir. Dolayısıyla bütün düşünce, fikir, tefekkür, duygu ve idrakin kaynağı maddedir. İdrak dahi, maddenin varlığın bir yansıması olarak maddeden türemiş ikinci bir unsurdur. Düşünce ve fikir de, maddenin bir sonucudur. Materyalizm; Avrupa da bozulmuş Hıristiyanlık Dînine karşı tepkilerini gösteren Rönesans Hareketi ile canlanmış ve ne gariptir ki hem Komünizmin, hem de Kapitalizmin temellerini oluşturur. Tarih, insanoğlunun hayat faaliyetlerini en kapsamlı bir şekilde ele alan Sosyal İlimlerin İctimâiyat ın başında gelmektedir. Çünkü, bize geçmişin bilgisini getirmektedir. Hiçbir âlim, tarihçi kadar uçsuz bu- caksız alanlarda hükmedip karar vermemiştir. Tarihçi, geçmişin muhasebe ve muhakemesini yapmakta, hadîseler, şahıslar ve kavimler hakkında hükümler vermektedir. Hükümleriyle bazen topyekun bir toplumu mahkûm etmekte, bir diğerini şan ve şerefe boğmaktadır. Aslında hadîseler değişmez. Şüphesiz tarihi yapan şahıslar ve toplumlar da aynı şahıs ve topluluklar olarak kalır. Fakat değer hükümleri, tarihçiden tarihçiye bazen hayret ettirecek derecede değişir. Tarih; geçmiş hakkında bilgi alma ve haberden ibaret değildir, yalnızca önceden olmuş hadîseler de değildir. Tarih, şimdiki zamanı ortaya çıkarmış olan bir geçmiş, geleceğe dönük bir harekettir. Tarih, insan türünün ömrüdür, gerçek bir insan gibidir. Doğumundan şimdiye kadar ki ömür sürecinin üzerinden seneler geçmiş, şahsiyet bulmuştur. İnsan çeşidi de ömrü boyunca tarihte hayat sürmüş ve şimdiki şekle ulaşmıştır. İnsanın ve insan toplumunun niteliğini, nasıl olduğunu, değişme kanunlarının sebep ve faktörlerini, tekâmülünü, hastalığını, zaafını, selâmetini ve kudretini tanımaktır. Böylece insan; toplumuna hâkim olan cebir, değişme, rüşd, yükselme, yıkılma devrini şuurlu bir şekilde bilmiş olur. Kur ân, bize beşer tarihinden misallerle, hilkatten yaratılıştan, Peygamberlerin Tevhid mücadelesinden, tarih boyunca geçmiş milletler ve ümmetlerin mücâdelelerinden ve Efendimiz (sav) ile başlayıp, bütün insanlığı kuşatan bir Islah Hareketi niteliğinde olan, İslâm ta lim ve tebliğini bildirir. Yine Kur ân; kainatın yaratılış hikmetlerini, insanların varoluş sebeplerini, arzın gezilip görülmesi, insanların farklı yaratılışındaki hikmetleri, canlı türlerinin ve ekolojik dengedeki fıtrî yerini ve bu yaratılışın Allah ın mahza hâlis âyetleri olduğunu, insanların dil, din, ırk gibi farklı yaratılmasındaki hikmeti, tanışıp görüşmelerinin inceliklerini, mahlûkatı nutfeden, eşyayı ise zerreden halk ettiğinin hikmetlerini, insanın ise bu küçük ve büyük âlemin merkezinde, Allah ın Halîfesi olarak yüklendiği ve mesuliyeti olduğu kadar şerefli vazifenin hikmetlerini, Allah a isyan eden milletleri, eski ve harap şehirleri dolaşmalarını, evvelkilerin akıbetlerini düşünüp, geleceklerini tasavvur ederek, gerçek tarih yorum ve diyalektiğini bize haber vermektedir. Kur ân, bazen milletlerin gerileme sebeplerini işbaşındaki hükümetlerine yüklemeden umûmîleştirir ve Bir kavim kendi hâlet-i rûhiyesini değiştirmedikçe Allah onların hâlini değiştirip bozmaz der. İslâm Tarihinin rûhu, temeli İbret kelimesi üzerine oturur. Tarih, ibret kaynağıdır. Peygamberlerin haberlerinden onunla kalbini (tatmin ve) tesbit edeceğiniz her çeşidini sana kıssa (tarih) olarak anlatıyoruz. Bu (sûre) de sana hak ve mü minlere bir öğüt ve bir muhtıra uyarma gelmiştir. (Hud, 120), Andolsun, onların kıssalarını (tarihlerini) açıklamada sâlim akıl sâhipleri için birer ibret vardır. (Yûsuf, 111) O hâlde bütün bunlar, ibret alınması içindir. Bu bakımdan İslâm toplumlarındaki sosyal çalışmalar, kendi tarihî gelişmeleri içerisinde ortaya çıkar ve bir takım özel şartları bünyesinde barındırır. Dolayısıyla batı dünyasındaki gelişme ve sosyal yapılanmalara bakılarak sistemleştirilmiş bir Sosyal Bilimin değerleri ve teorileri, İslâm Toplumlarında fayda yerine tahribat yapar. Batı uygarlığının tarihî şartlarının ve tabii gelişmesinin yansımalarından olan Sosyal Bilimlerin ardı ardına ortaya çıkıp, kültürel yapısı farklı olan toplum ve medeniyetlerde aynı 19

hedefleri gerçekleştirmesi bir yana, sosyal problemler çıkardığına çokça rastlanmıştır. Çoğu tarihçiler, geçmişteki hadîseleri kronolojik olarak anlatma ve eski tarih kitaplarından alıntılar yapmakla yetinirler. İş bununla da kalmaz; 19. Yüzyıldan itibaren özellikle İslâm Dünyasında başlayan bir Tarih Sömürgeciliği söz konusudur. Müslüman insanın kendine yabancılaştırılması, İslâm Tarihinden ziyâde Batı Tarihinin Müslümanların kafasına yerleştirilmesi; en büyük İnkılâb olan Hz. Muhammed (sav) in risâleti ve mücâdelesi yerine, vahşî Fransız Devriminin kafalara nakşedilişi, İslâm Âlimleri Kâşifleri yerine Batı nınkilerin ezberletilmesi ve neticede kendimizi dahi Batı dan öğrenmeye başlamamız. Hâl böyle olunca, onların bize öğrettiği dozda öğrenebildik tarihimizi. İşte bu bir tarih sömürüsüdür. Yâni, Batı nın numûne kabul edilmesi, Müslüman insanın numûne olamayacağı imajını getirdi. Örnek insan olmak için, Batı Kültürü şart koşuldu. Bütün bunlar, Kültür Emperyalizminin temeli olan Tarih Sömürüsünden kaynaklanmaktadır. Tarihin konuları olan insan ve zamanı Allah yarattığından, insanın bu zaman içindeki hayat programını da Allah çizmiştir. İnsanoğlu, -bazıları inanmasa bile- bu programın dışına çıkamamaktadır; velev ki aksi inançta olsun. Bu Programa göre insan, Allah ın emirleriyle doğar, yaşar ve ölür. İnsan ve dolayısıyla insanlık için, bundan başka bir ihtimâl meselâ ebedî olarak yaşamak- söz konusu değildir. Netice olarak diyebiliriz ki, tarihin konusu, geçmiş olayların bir küme si değildir. Onun konusu insandır ve gâyesi bu insanı Allah ın rızası doğrultusunda yetiştirmektir. Aksi takdirde, bize veya toplumumuza bir ibret vermiyorsa, geçmiş20 lerin tarihini öğrenmemize ne gerek var? 18. yüzyılın sonlarından itibaren, tarihi bu mânâda anlamaya başlayan Emperyalist Batı Dünyası, tarih bilmeyen toplumları çok kolay sömürmenin, hatta yönetmenin yolunu buldular. Batı Dünyası, tarih öğrendiği için, onun yatağını istediği gibi değiştirmekte, ona yön verebilmektedir. Gelişmemiş dedikleri ülke insanlarının da tarihlerini bildiklerinden, onları diledikleri gibi yönetmektedirler. Tarihlerini Batı yönlendirdiği için, bu ülkelerin başına kendi doğrultularında olan tarih câhili kuklalar getirmesini ustalıkla yürütmektedirler. Bu konuda İslâm Tarihçisi ve Âlimi İbn-i Haldun tarihçilere; Bu ilimle meşgul olan, sosyal kâide ve kanunları, varlığın tabiatını ve kavimlerin ülke ve asırlarını, hâllerini, din, akide ve mezheplerin ve diğer hâllerin değişmekte olduğunu ve hâllerin, değişmelerin tesirlerini bilmeye, bunların geçmişteki hâl ve durumları ile hâl-i hazırdaki durum ve hâlleri arasındaki başkalıkları ve birbirine uygun olan ve olmayan cihetlerini anlamaya, hâl ve hadîselerin birbirine uymasının, benzeyişlerin ve başkalıklarının sebep ve illetlerini incelemeye, Devletlerin millet ve dinlerin usûl ve kâidelerini ve zuhurlarının başlangıç hâllerini ve meydana çıkmalarının sebeplerini ve değişmelerini icap ettiren âmilleri, bu devletleri idare edenlerin hâllerini ve haberlerini bilmeye muhtaçtır öğüdünü verir. Bu ağır şartların sebebini ise; Tarihçiler, Allah ın Kitab ını tefsir edenler ve rivâyet üstadları, naklettikleri haber ve rivâyetlerin doğru veya zayıf olduğunu incelemeden, yalnız nakil ve rivâyetlere güvenerek aktardıkları, hikmet ve felsefe bakımından inceleme- dikleri, Kainat ı tabiat ve kanunlarına göre ölçmedikleri, naklettikleri haberler üzerinde dikkatle düşünerek haber verilen hadîse ve olayların vukuunun mümkün olup olmadığına inanarak nakletmedikleri için çok yanılmışlar ve doğru yoldan saparak vehim ve hata çöllerinde yollarını kaybetmişlerdir. Bu şekilde incelediğiz vakit bu sözlerin yalan olduğu görülür diye açıklar. İslâm Tarihi; Cenâb-ı Hakk ın Hz. Âdem (as) ı yaratmasıyla başlar. İslâm kanaatine göre Hz. Âdem hem ilk insan hem de ilk Peygamberdir. O na vaaz edilen din de İslâm Dînidir. Dolayısıyla Hz. Âdem Müslim dir ve Müslümanların tarihi olan İslâm Tarihi ve İnsanlık Tarihi de onunla başlar ve ondan sonra gelen bütün Peygamberleri içine alır. Tarihlerini bilmeyen insanlar, başkalarının bağımlıları, uyduları olmaya mahkûmdur. Çünkü kendilerine öğretilenden başka bir hakikati gözleri göremez. Buna müsaade dahi edilmez. Dolayısıyla insan, sâdece tarihi bilerek hürriyeti tanır, bağımsızlığa âşık olur ve onun için mücâdele verir. O hâlde Tarih; Kur ân dan ayrılamayan, onunla kâim, insanı ideale götüren bir ilimdir. Kur ân, insanın hayat rehberi olduğundan; ideal bir dünya için, Devlet Reisleri; tarihi, yâni Kur ân ı iyi bilecekler ki, eski yönetimlerin iyi ve kötü taraflarını dikkate alarak devletlerini Allah ın rızası doğrultusunda yönetebilsinler; Bakanları Vezirleri Bürokratları tarihi, yâni Kur ân ı iyi bilecekler ki, onu yanlış yola götürmesinler; Komutanları tarihi, yâni Kur ân ı iyi bilecekler ki, gereksiz yere savaşmasınlar; ve nihâyet vatandaşları tebaaları halkları tarihi, yâni Kur ân ı iyi bilecekler ki, Allah tan başkasına kul olmasınlar.